PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tüm Ehli Kitabı Hoşgörüye Davet.


halukgta
1. June 2014, 12:47 PM
Allah tüm peygamberlere gönderdiği dinin adının, İSLAM olduğunu söyler. Yani Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların ortak dinin adı İSLAM dini olduğunu Kur’an dan anlıyoruz. Kur’an, Allah indinde tek din İslam dır der. Çünkü bu kelimenin anlamı teslimiyet ve Allah a itaat anlamındadır. Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman ismi ise, peygamberlere indirilen şeriatın ismidir.


Her şeriat ne yazık ki, Allah ın dinini hurafe ve sanı bilgilerle doldurmuş, daha sonrada bu hurafelerin sayesinde, birbirimize düşman olmuşuz. Daha sonrada, farklı peygamberlere indirilen şeriatların ana hükümlerinin üstünü örtüp, dinde ellerimizle kurduğumuz RUHBAN SINIFININ etkisiyle de, düşmanlıklarımız daha da büyümüş, körüklenmiş, sırf şahsi çıkarlarımız yüzünden.


Müslümanlıkta ruhban sınıfı yok deriz, ama bu lafta böyledir. Bizler diğer Ehli kitabı aratmayacak bir ruhban sınıfını, edindiğimiz veliler, şeyhler ve efendiler yoluyla kurduk, ama bunu itiraf edemiyoruz.


Hâlbuki tüm şeriatlar, yani Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık, özde aynı konuyu işleyip, toplumu uyarmış ve doğruya, güzele davet etmiştir bizleri. Allah ın bizlerden istediği şu üç şey tüm inançların ortak noktasıdır ki, bunu gerçekleştiren Allah katında mükâfatlandırılacaktır der Kur’an.


1. Allahın birliğine iman etmek. 2. Ahi ret gününe inanmak ve iman etmek. 3. İyi ameller işleyip, hayra ve barışa yönelik işler yapmak.


Allah bizleri yaratmasının nedeni olarak, imtihan olduğumuzu söyler ama bakın asıl amacı nasıl açıklar.


Mülk 2: O, HANGİNİZİN DAHA GÜZEL İŞ YAPACAĞINIZI DENEMEK İÇİN ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.


Bizler ne yazık ki bu gerçeklerden uzak, öyle bir inanç yarattık ki kendimize tüm Ehli kitap olarak, Allah ın bizleri yönlendirmek istediği amaçtan uzak, birbirimizi suçlarcasına düşman olduk. Çünkü Allah ın koyduğu kuralları görmezden gelip, dinde kendi kurallarımızı yarattık. Hâlbuki Allah tüm Ehli kitaba hitaben, bakın ne kadar güzel açıklama yapıyor Kur’an da.


Bakara 62: Kesinlikle, iman edenlerden (Müslümanlardan), Yahudi olanlardan, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden kim ALLAH'A VE ÂHİRET GÜNÜNE İNANIP İYİ AMELDE BULUNURSA, RABBLERİ KATINDA ONLARIN ÖDÜLÜ VARDIR. Onlara bir korku yoktur ve onlar kederlenmeyeceklerdir.


Maide 69: İman edenlerle Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir.


Hac 17: İman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecusîler ve ŞİRKE SAPANLAR ARASINDA ALLAH, KIYAMET GÜNÜ AYRIM YAPACAKTIR. Allah, her şey üzerine Şahit’tir, tanıktır.


Ayete dikkat ederseniz hesap günü Allah yapılanlara bakacağını, gönderdiğim rehberlere kimler uyup, benim birliğime inanıp, ahiret gününde hesap vereceğini bilerek imtihanını yaşayıp, iyi amel işleyen, hayırda ve barışta yarışan, benden mükâfatını alacaktır diyor Rabbimiz. Dikkatimizi çeken konu ise, hükümlerimin dışına çıkan, yani şirke sapanların ayrılacağını ve cezalandırılacağını söylemesidir.


Peki, günümüzde böylemi söyleniyor? Elbette hayır, herkes kendisini temize çıkartıp, karşısındaki inançları, şeriatları suçlayarak, kendilerinin Allah ın sevgili kulları olduğunu söylüyorlar ve cennete bizler gireceğiz deniyor. Ne yazık ki bütün Ehli kitap, bunu karşısındaki topluma söylüyor. GEÇMİŞTE DE BUGÜNDE, AYNI YANLIŞ DEVAM ETMEKTEDİR.


Maide 18: YAHUDİLER VE HRİSTİYANLAR, “BİZ ALLAH'IN OĞULLARI VE SEVGİLİLERİYİZ” DEDİLER. DE Kİ: “ÖYLE İSE GÜNAHLARINIZDAN DOLAYI SİZE NİÇİN AZAP EDİYOR? Doğrusu siz de O'nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa, mülkiyeti Allah'a aittir. Sonunda dönüş de ancak O'nadır.”


Ayette Yahudi ve Hıristiyanların, kendi yaptıkları yanlışları görmezden gelerek, Allah ın bizlerden istediklerinden çok uzak, yaratılan bir inancın sonucu olarak, kendilerini temize çıkarmaya çalışmaları anlatılıyor. Tabi Yaradan ın bu sözlere verdiği cevap, dikkatle düşünülmelidir.


Yine Allah bir başka ayetinde, Ehli kitabın kendi kuruntularına, verdiği cevap düşündürücüdür.


Bakara 111 Dediler ki: 'Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez.' BU, ONLARIN KENDİ KURUNTULARIDIR. De ki: 'Eğer doğru sözlüyseniz, kesin kanıtınızı getirin.


Bu ayetin sözlerine, lütfen kulak verelim ki, aynı hataya düşmeyelim. Allah bu ayetin devamında, konuya açıklık getiriyor ve bakın neler diyor.


Bakara 112: BİLAKİS, KİM İYİLİK YAPARAK BÜTÜN BENLİĞİNİ ALLAH'A TESLİM EDERSE, ONUN ÖDÜLÜ RABBİNİN KATINDADIR. Öyleleri için ne bir korku vardır ne de üzüntü çekerler.


Bakara 113: Yahudiler “Hıristiyanların hiçbir tutar tarafı yoktur” dediler. Hıristiyanlar da “Yahudilerin hiçbir tutar tarafı yoktur” dediler. Hâlbuki hepsi kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilafa düştükleri hususlarda, kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.


Yaradan çok güzel açıklama yapıyor ve diyor ki, sizler kendi nefsinizde birbirinizi boşuna suçluyorsunuz. Bu sözlerinizin doğruluğunu, kıyamet günü göreceksiniz. Bakara 111. ayetin sonunda Allah, eğer doğru söylüyorsanız, kesin kanıtını getirin diyor. Sizlere sormak isterim, bugün tüm Ehli kitap birbirimizi aynı şekilde suçlamıyor muyuz? Bu söylediklerimizin gerçek kanıtı nerede? ELBETTE KENDİ YARATTIĞIMIZ, BEŞERİ VE HURAFE, SANI İNANÇLARIMIZDA VAR.


Allah bu sözleri söyleyen bizlere, Kur’an da çok dikkat çekici uyarıları da var. Onlara da bakalım ki, dersimizi alalım.


Bakara 135: "Yahudi yahut Hıristiyan olun ki doğruya kılavuzlanasınız." dediler. De ki: "Hayır, öyle değil. ŞİRK VE YOZLAŞMADAN UZAK BİR BİÇİMDE, İBRAHİM MİLLETİNDEN OLALIM. O, şirke bulaşanlardan değildi.


Ankebut 46: İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap EHLİYLE EN GÜZEL OLAN BİR TARZIN DIŞINDA MÜCADELE ETMEYİN. Ve deyin ki: 'BİZE VE SİZE İNDİRİLENE İMAN ETTİK; BİZİM İLAHIMIZ DA, SİZİN İLAHINIZ DA BİRDİR VE BİZ O'NA TESLİM OLMUŞUZ.


Lütfen bakar mısınız, Rabbimiz ne diyor? Yahudi ve Hıristiyanlar Müslümanlara, Yahudi ve Hıristiyan olunki, doğruya kılavuzlanasınız diyenlere, Allah çok güzel cevap veriyor ve diyor ki; Hayır öyle değil, şirk ve yozlaşmadan uzak bir biçimde İbrahim milletinden olalım.


ALLAH BU AYETİNDE ASLINDA YOK BİRBİRİNİZDEN FARKINIZ, HEPİNİZ İBRAHİM İN DİNİNDENSİNİZ, ONUN İÇİN BIRAKIN BİRBİRİNİZE KARŞI TAVIR ALMAYI, DÜŞMAN OLMAYI, İSTEĞİM GİBİ KULLAR OLUN DİYOR.


Diğer ayette de aynı konuya, çok daha açıklık getiriyor ve tüm Ehli kitaptan bahsederek, içlerinden zulmedenler hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel bir şekilde geçinin, birbirinize düşman olmayın diyor. Ayetin devamında birbirimize söylememizi istediği o güzel gerçeği, lütfen görelim, duyalım ve birbirimize söyleyelim ve diyelim ki;


('Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz.)


Peki, bizler böylemi yapıyoruz? Tam tersine geçmiş Ehli kitabın yaptığını biz Müslümanlarda yapıyoruz ve diyoruz ki, MÜSLÜMAN OLMAYAN CENNETE GİREMEZ. Bunu söylediğimiz andan itibaren, diğer Ehli kitapla aramıza yüksek bir duvar örmüş oluyoruz. Tıpkı onların bizlerle arasına ördükleri duvar gibi. Daha önce, Yahudi ve Hıristiyanların birbirlerine yaptıkları gibi. Böyle yaparsak Müslümanlığı, diğer toplumlara nasıl anlatırız? Peygamberimiz Ehli kitaba, böylemi davranmıştır. Allah ne diyordu elçisine Ali İmran 159. ayetinde;


(Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi.)


Eğer bizler, peygamberimizin sünnetine sarıldığımızı söylüyorsak, onun insanlara nasıl davrandığını, peygamberimizin adalet ve sevgi anlayışını önce örnek almalı ve öğrenmeliyiz. Peygamberimizin yaptığı gibi Ehli kitaba DİKKATLE, ama sevgiyle yaklaşarak, Allah ın gerçeklerini anlatmalıyız. Aldanmadan ve aldatmadan, Allah ın ayetlerini tebliğ etmeliyiz. Bizleri uzaktan, ama yanlış tanıyanlara, tanıtmaya çalışanlara, gerçek Müslümanlığı anlatmanın yolunu mutlaka bulmalıyız. Bugün ne yazık ki bunu yapamadığımız için, Müslümanlık yanlış anlaşılıyor. GERÇEK İSLAM LA, EHLİ KİTABI MUTLAKA BULUŞTURMALIYIZ.


Müslüman olup da, Allah ın istediği koşulları hayatına geçiremeyen, dini kendi çıkarlarına kullanan, ibadeti gösteriş için yapan, toplumu Allah ile aldatarak, Kur’an ın sınırlarını tanımadan, İslam ı yaşayan bir insan, nasıl olur da cennete gideceğini zanneder?


Cennete girmenin, Allah ın sevgili kulu olmanın şartları, çok açıktır Kur’an da. Bu şartları yerine getiren, Allah ın sevgisini, şefkatini kazanır. Kendisini temize çıkartıp, karşısındakini suçlayanlar, yaptıkları hatayı, mahşer günü elbette fark edeceklerdir.



Maide 18. ayette Yahudi ve Hıristiyanların, biz Allah ın oğulları ve sevgilileriz diyenlere, Allah ın verdiği cevaptan, bugün bizler ders almasını bilmeliyiz. Ne diyordu bu sözleri söyleyenlere Yaradan?


(DE Kİ: “ÖYLE İSE GÜNAHLARINIZDAN DOLAYI SİZE NİÇİN AZAP EDİYOR.)


Allah ın bu cevabını, lütfen bugün biz Müslümanlar kendimize sormalıyız. Acaba dünyada Müslüman toplumlar, neden birlik ve bütünlükten uzak, bir birine düşman yaşıyor da, dünya üzerinde savaş, acı ve keder bu toplumda neden kol geziyor? Bu sorunun cevabını mutlaka bulmalıyız. Yoksa kendimizi aldatmaya devam ederiz.


Dilerim Yüce Rabbimizden, hiç kimseyi suçlamadan, arı, duru hurafe, batıl karışmamış İslam ı, Kur’an ın sınırlarını aşmadan, Allah ın istediği gibi, hoş görüyle, Ehli kitap ile ortak noktalarımızda birleşerek yaşayan, Rabbin halis kullarından oluruz.


Ankebut 46. ayetin, en son cümlesini tekrar hatırlayalım. Allah biz Müslümanların, bakın Ehli kitaba nasıl hitap etmesini istiyor.


(BİZE VE SİZE İNDİRİLENE İMAN ETTİK; BİZİM İLAHIMIZ DA, SİZİN İLAHINIZ DA BİRDİR VE BİZ O'NA TESLİM OLMUŞUZ.)


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

galipyetkin
1. June 2014, 03:01 PM
Sayın Gümüştabak.

1-: Yazınızın ilk paragrafı "Allah tüm peygamberlere gönderdiği dinin adının, İSLAM olduğunu söyler ......" diye başlıyor ve "Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman ismi ise, peygamberlere indirilen şeriatın ismidir. " diye bitiyor.

Din, ödenmesi gereken borç...
Şeriat nedir?
Sizin söylemiminize göre "müslüman, hristiyan ve yahudiler'e ayrı ayrı şeriat indirilmiş . Bu bir ayrımcılık, veya imtiyaz değil mi?
Yoksa şeriat hepsinde ortak da sonradan mı tahrif edilmiş

Ayrı ayrı şeriat indirilmiş dediğinizde bu toplumların "müslümanlığı ortadan kalktığı için mi yahudi veya Hristiyan diye adlandırılıyorlar? Değilse Neden?


2-: Müslüman dedikleriniz Kur'an'ı ellerinde, kafalarında veya duvarda asılı tutuyor olsalar dahi hepsi bir kitap/"Kur'an" sahibi. "Ehli kitap" denilenlerin de değişik kelimelerle ifade edilmiş olsa da içeriği aynı olan birer kitap sahibi. Yani hepsi "ehli kitap".

Şimdi "ehli kitap" diye yapılan ayrımdaki kriter nedir? Ne anlatır?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

halukgta
11. June 2014, 02:27 PM
Aralarındaki farkı Kur'an söylüyor zaten. Kitaplar arasında, bazı konuları nesih ettiğini, yani hükümlerini değiştirdiğini bizler için daha güzelini getirdiğini söylüyor. Bunların bir kısmının örneğini de veriyor, konu daha iyi anlaşılması için.

galipyetkin
11. June 2014, 02:54 PM
Sorduklarıma karşı ne dediniz ki?..........

Anlayamadım ki!.........

Boşverin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

mustafabey
11. June 2014, 04:13 PM
Selam Sayın Galip Bey;

Sayın Gümüştabak.

1-: Yazınızın ilk paragrafı "Allah tüm peygamberlere gönderdiği dinin adının, İSLAM olduğunu söyler ......" diye başlıyor ve "Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman ismi ise, peygamberlere indirilen şeriatın ismidir. " diye bitiyor.

Din, ödenmesi gereken borç...
Şeriat nedir?
Sizin söylemimnize göre "müslüman, hristiyan ve yahudiler'e ayrı ayrı şeriat indirilmiş . Bu bir ayrımcılık, veya imtiyaz değil mi?
Yoksa şeriat hepsinde ortak da sonradan mı tahrif edilmiş

Ayrı ayrı şeriat indirilmiş dediğinizde bu toplumların "müslümanlığı ortadan kalktığı için mi yahudi veya Hristiyan diye adlandırılıyorlar? Değilse Neden?


Konuyu açmak için sorduğunuz 1. soruya yönelik olarak fikrimi paylaşmak istiyorum.

Maide Suresinde konuya yönelik ayetlere bakacak olursak;

Maide Suresi

46. Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.

47. İncil'e ehli, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.

48. Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.

49. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.



İslamı kabataslak türkçeleştirirsek adına "İnsan olma" diyebiliriz.
Tüm gelen resuller insan olmaya yani islama çağırmışlardır.
Gelen uyaran, yol gösteren peygamberlerin toplumlar için çizdiği hedefler, uygulamalar, kurallar, kavimlerini yola getirmek için kullandıkları yöntemlerde kendi şeriatlarıdır.

Maide 48 de de bu durum "Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik" ifadesi ile anlatılıyor.

yani metotlar farklı, ama sonuç itibari ile amaç aynı "insan olma" islama yönlendirme, çağırma(dua, davet).

Semavi dinler İbrahim Peygamber ile başlamış ve ibrahim milletiyle devam etmiştir. Böylece insanlık akıl ve düşüncede ilerlemeye başlamıştır.

Hangi topluluk "insan olma" amacından uzaklaşmışsa dinde tahrifat yapmış, kendi dinini bozmuştur ve "İnsan olma" insanlıkta ilerleme borcunu ödememiştir.

Dinde tahrifat ne için yapılıyor; yapan kimler? İstek ve arzularına uyanlar, duygularının esiri olanlar, hayal aleminde yaşayan, aklın üzerini örten toplumlar, yani bizler.

Tahrifat yaşamdadır, sözde değil.
İslamdan uzaklaşmak, insanlıktan uzaklaşmaktır.
Adı islamla anılan toplumlar veya bizler toplum olarak "insan olmaya" insani değerleri üretmeye ve uygulamaya ne kadar yakınız? Her zaman değerlendirip halimizi görmemiz şart!

İslamı bozanlar; akıl ve düşünceden şaşıp, istek arzuları, hayalleri ve duyguları yücelten, önder eden toplumlar, halimiz ortada! Sınav kötü geçiyor, hesabıda kesilmeye başlamışda ayakta uyuyoruz.

mustafabey
11. June 2014, 04:30 PM
2-: Müslüman dedikleriniz Kur'an'ı ellerinde, kafalarında veya duvarda asılı tutuyor olsalar dahi hepsi bir kitap/"Kur'an" sahibi. "Ehli kitap" denilenlerin de değişik kelimelerle ifade edilmiş olsa da içeriği aynı olan birer kitap sahibi. Yani hepsi "ehli kitap".

Şimdi "ehli kitap" diye yapılan ayrımdaki kriter nedir? Ne anlatır?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Kitap ehli; dini öğretiyi bir kitaptan yazılı belgeden öğrenen ve onun sözlerine ehil olan anlayanlar.

Kimseye vahiy gelmediğine, anasının karnında dini öğrnen olmadığına göre; müslümanlığı kurandan, kelamlardan, resullerin öğretilerinin kalıntılarından öğrenenlerde bu tanıma girer.

Kitaplardan; kelimelerden, kelamlardan elde ettiğimiz bir bilgi var ve bu bilgilerde bize "insan olmak" nedir nasıl olunur ile ilgili ipuçları veriyor, rehberlik ediyor.

Bir şeyi anlamak demek onu yaşama geçirmek manasına gelmez.
Birşeyi yaşama geçirme sınavın esasıdır, mücadele burda başlar, neyin ne olduğu yaşamda öğrenilir.

Bizim kitabımız yok; kuran bize muhammet (a.s)dan kalan bir mirasdır, muhammet resule indirilen kitapdır, o okumuştur.
Bizim kitabımız boş defter, defterimizide yaşadıklarımızla dolduruyoruz, ama iyi ama kötü.

galipyetkin
12. June 2014, 05:28 AM
Sayın mustafabey.

Teşekkürler.

Fakat hala anlayamadığım ise şu:
1)- Ehli kitap ifadesi nerede geçiyor?

2)- Haluk Bey demiş ki:
"Ankebut 46. ayetin, en son cümlesini tekrar hatırlayalım. Allah biz Müslümanların, bakın Ehli kitaba nasıl hitap etmesini istiyor.
(BİZE VE SİZE İNDİRİLENE İMAN ETTİK; BİZİM İLAHIMIZ DA, SİZİN İLAHINIZ DA BİRDİR VE BİZ O'NA TESLİM OLMUŞUZ.)"

Bu söylemde:
1. paragrafa göre göre "müslüman" ile "ehli kitap" diye bir ayrım var.
(Parantez içerisindeki) 2. paragrafı göz önünde bulundurarak bunun kriterin ne olduğunu açıklayabilir misiniz? Yani Allah aynı, kitaplarının içeriği aynı ise, "müslüman" ile "ehli kitap" ayrımını
nasıl ve neye göre yapmalıyız?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

mustafabey
12. June 2014, 07:18 AM
Sayın mustafabey.

Teşekkürler.

Fakat hala anlayamadığım ise şu:
1)- Ehli kitap ifadesi nerede geçiyor?

2)- Haluk Bey demiş ki:
"Ankebut 46. ayetin, en son cümlesini tekrar hatırlayalım. Allah biz Müslümanların, bakın Ehli kitaba nasıl hitap etmesini istiyor.
(BİZE VE SİZE İNDİRİLENE İMAN ETTİK; BİZİM İLAHIMIZ DA, SİZİN İLAHINIZ DA BİRDİR VE BİZ O'NA TESLİM OLMUŞUZ.)"

Bu söylemde 1. paragrafa göre göre "müslüman" ile "ehli kitap" diye bir ayrım var. 2. paragrafı göz önünde bulundurarak bunun kriterin ne olduğunu açıklayabilir misiniz? Yani Allah aynı, kitaplarının içeriği aynı ise, "müslüman" ile "ehli kitap" ayrımını nasıl ve neye göre yapmalıyız?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.


Selam sayın Galip Bey;

Ben anlıyabildiğim kısmı açıklamaya çalışayım.

Ankebut 46

Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).


İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim olan( yani müslüman) kimseleriz.”

müslümanın türkçesi Allaha teslim olandır.
müslüman kimdir?

Bakara suresinde ilgili ayetlerde;

24. Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu.

125. Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.

126. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir şehir yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: Kim inkâr ederse onu az bir süre faydalandırır, sonra onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası!

127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.

130. İbrahim'in milletinden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.

131. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.

132. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).

133. Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.

134. Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.

135. (Yahudiler ve hıristiyanlar allaha teslim olanlara (yani müslümanlara):) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanîf olan İbrahim'in milletine uyarız. O, müşriklerden değildi.

136. "Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.

137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşmüş olurlar. Onlara karşı Allah sana yeter. O işitendir, bilendir.

138. Allah'ın (verdiği) rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel rengi kim verebilir? Biz ancak O'na kulluk ederiz (deyin).




Kitab ehli ile ilgili ayetler;

Ali İmran64
De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”

Ali İmran 65
Ey kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz. Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

Ali İmran 70
Ey Kitap ehli! şahit olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?

Ali İmran 71
Ey Kitap ehli! Niçin hakkı batılla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

Aliimran 99
De ki: “Ey kitab ehli! (Gerçeği) görüp bildiğiniz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermeğe yeltenerek inananları Allah’ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”

Nisa 171
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Maide 15
Ey kitap ehli!, Kitap'tan çoğunu gizlemiş olduğunuz ve çoğundan vazgeçtiğiniz şeyleri, size beyan eden bir Resûl'ümüz gelmiştir. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.

Maide 59
De ki: “Ey kitap ehli! Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilmiş olan (ilâhî kitap)lara inandığımızdan ve çoğunuzun da fasıklar olmasından ötürü bizden hoşlanmıyorsunuz.”

Maide 68
De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.

Maide 77
De ki: “Ey Kitap ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve keyiflerine uymayın.”

Ankebut 46
İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim olan(müslimine) kimseleriz.”


genel olarak ayetleri incelediğimizde müslümanım, Allaha teslim oldum diyen İbrahim Milletine gelen tüm kitabları, sayfaları kabul eden, kitapların arasını ayır etmeyen, Allahın tüm ayetlerini kabul eden inkar etmeyen...

inkar etmek yaşamda olur, davranışlarda olur, yani "insan olma" gereklerini yerine getirebilmede

müslüman olmak görüleceği üzere çok zor, ben müslümanım demekle sözle kimse müslüman olmaz, sadece sözle niyet edilir!
Bu biri iyi niyettir, gerekleri ise yaşamda sergilenir, öncelikle bilmek, öğrenmek gerekir, buda niyetlerin içindedir.

adı islamla anılan toplumlar, örnek bize baktığımızda kitabların arasını ayırt ettiğimiz açıktır, işin özünü anlamadığımız ve işimize göre kabullere sahip olduğumuz ve "insan olma" yolunda geri kaldığımız açıktır. kitab ehli vasıflarını sergiliyoruz. Müslümanlık kitabın sözleri arasında kalmış, ağzımızda tekerleme gibi söylüyruz, yaşamda islamın esamesi okunmuyor.
Akıl devre dışı bırakılmış istek ve arzular, duygular, hayaller önder olmuş sözde kelimede müslümanlık taslıyoruz, yaşamda ise islamı sergileyeniyoruz.

galipyetkin
12. June 2014, 09:00 AM
Sayın mustafabey.

Bilgilendirmek için verdiğiniz emeğinize çok teşekkür ederim. Çok faydalandım ve ufkum biraz daha genişledi. Tekrar teşekkürler.
Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)


Ben de Ankebut suresinin 46. ayetinin son cümlesi üzerinde düşünür ve araştırma yaparken Sayın Hakkı Yılmaz'ın İşte Kur'an adlı eserinde şu bilgiye ulaştım.

İşte:

46Kendilerinden, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele ediniz ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için islamlaştıran kimseleriz” deyiniz.

47Ve işte böylece Biz, sana Kitab'ı indirdik de kendilerine Kitap verdiklerimiz Kur’ân'a inanıyorlar. Ve ehli kitabın dışındakilerden/ Araplardan da ona inananlar vardır. Ve Bizim âyetlerimizi ancak, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek örtbas eden kimseler bile bile reddeder.

Bu ayetlerde inananlara müşrik olmayan Kitap Ehli ile yapılacak mücadelenin, tartışmanın usulü ve sınırları bildirilmektedir.

Bilindiği gibi, bir süre sonra müminler Medine’ye hicret edecek ve orada Ehlikitap’tan kimselerle karşılaşacaklardır. Bu ayette, hicretten sonra Medine’de muhatap olunacak olan bu insanlar ile nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin temel prensipleri vaz’edilmektedir. Onlarla en güzel şekilde mücadele edilecek ve onlara ilk önce “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir. Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz” denilecektir. Böylece onlara kendi hedefleri ile müminlerin hedeflerinin aynı olduğu mesajı verilecektir.

Bu ayet ile verilen mesaj Ali Imran’da şöyle teyit edilmiştir:

64De ki: “Ey Kitap Ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze; ‘Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ın astlarından bazımız bazımızı rabler edinmeyelim’ ilkesine geliniz. Buna rağmen eğer Kitap Ehli, yüz çevirirlerse, artık “Şüphesiz bizim müslimler olduğumuza şâhit olun” deyin.(Al-i İmran/64)


Bu mücadele en güzel bir biçimde; sert ve kaba davranmadan yapılmalıdır:

125Rabbinin yoluna, haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphesiz Rabbin Kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, kılavuzlandıkları doğru yolda olanları da en iyi bilendir.(Nahjl/125)


43Her ikiniz gidin Firavun'a. Şüphesiz o azdı. 44Sonra ona öğüt alması ve saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpermesi için yumuşak söz söyleyin.”(Ta-Ha/43,44)


156,157Allah diyor ki: “Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah'ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl'de yazılmış bulacakları Anakentli/ Mekkeli Peygamber, o Elçi'ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O'na iman eden, O'na kuvvetle saygı gösteren, O'na yardımcı olan ve O'nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(Araf/156,157)


33,34Ve Allah'a çağırıp/ yakarıp sâlihi işleyen ve “Ben, Müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/ iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın'dır.(Fussilet/33,34)


96Sen, kötülüğü en güzel bir şeyle sav. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri çok iyi biliriz.(Muminun/96)


199Sen afvı/ malın fazlasını al, “urf” [örf, Kur’ân âyetleri öbeği] ile emret ve câhillerden de mesafeli dur.
200Eğer sana şeytândan bir vesvese gelirse de hemen Allah'a sığın. Kesinlikle O, en iyi işiten, en iyi bilendir.(Araf/199,200)


Konumuz olan ayetteki “Kendilerinden, zulmedenler hariç” ifadesindeki “zulmedenler”, bile bile küfreden, küfürde ısrar eden ve şirk içinde olanlardır. Bunların kimliğini şu ayetlerden öğrenmekteyiz:

29Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçisi'nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde cizye verene kadar savaşın.(Tevbe/29)

64Ve Yahudiler, “Allah'ın eli sıkıdır” dediler. –Söyledikleri şeyler nedeniyle kendi elleri bağlandı ve onlar dışlandı.– Tam tersi Allah'ın iki eli açıktır; dilediği gibi harcar. Ve andolsun ki Rabbinden sana indirilen, onların çoğunda azgınlık ve küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme açısından artış yapar. Ve Biz, o Yahudilerin aralarına kıyâmete kadar düşmanlık ve kin attık. Ne zaman savaş/ bozum yapmak için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Ve onlar, yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Oysa Allah, bozguncuları sevmez.(Maide/64)

181,182Allah, “Şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz” diyen kimselerin sözünü kesinlikle duydu. Onların söyledikleri şeyleri ve peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız. Ve Biz: “Tadın o yakıcının azabını! Bu, kendi ellerinizin önden gönderdiklerinin karşılığıdır” diyeceğiz. Ve şüphesiz Allah, kullara asla haksızlık eden biri değildir.(Al-i İmran/181,182)

17Andolsun ki “Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih'in ta kendisidir” diyen kimseler kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler olmuşlardır. De ki: “Peki, Allah, Meryem oğlu Mesih'i, anasını ve bütün yeryüzündeki kimseleri değişime/ yıkıma uğratmak istese, O'na karşı kim bir şey yapabilir. Göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti de sadece Allah'a aittir. O, dilediğini oluşturandır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.”

18Ve Yahudiler, Hristiyanlar, “Biz, Allah'ın oğullarıyız ve O'nun sevgilileriyiz” dediler. De ki: “Madem öyle niçin günahlarınız sebebiyle Allah size azap ediyor?” Tam tersi, siz, O'nun oluşturduklarından birer beşersiniz. O dilediği kişiyi bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin sahipliği, yönetimi de Allah'ındır. Dönüş de yalnızca O'nadır.(Maide/17,18)

45Ve Biz, Tevrât'ta onlara, zata zat, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş yazdık. Yaralara kısas vardır. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar yanlış; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir.Maide/45)

72Andolsun, “Allah, Meryem oğlu Mesih'in kendisidir” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Hâlbuki Mesih, “Ey İsrâîloğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz Allah'a kulluk edin. Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa kesinlikle Allah ona cenneti haram eder, onun barınağı da Ateş'tir. Ve şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar için yardımcılardan kimse yoktur” demişti.

73Andolsun, “Allah üçün üçüncüsüdür” diyen kimseler kesinlikle kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olmuşlardır. Oysa tek ilâh'tan başka ilâh yoktur. Eğer söylediklerinden vazgeçmezlerse, kesinlikle onlardan kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kimselere acı veren bir azap dokunacaktır.(Maide/72,73)

88Ve onlar, “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] çocuk edindi” dediler.

89Andolsun ki siz çok çirkin bir şey söylediniz.

90,91Az kalsın bundan; Rahmân'a çocuk isnat ettiler diye; gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı.

92Hâlbuki Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için çocuk edinmek yaraşmaz. 93Göklerde ve yerde bulunan bütün herkes, Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a], yalnızca kul olarak gelecektir(Meryem/88,..92)

Sayın Hakkı Yılmaz'a teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

mustafabey
12. June 2014, 10:56 AM
Sayın mustafabey.
Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)


evet taife; grup, topluluk, aynı anlayışta olanlar, aynı amaç için birleşenler, toplananlar şeklinde değerlendirilmeli, açıkca yazılmalıdır. Mealleri de tek tek incelemek kelimeleri karşılaştırmak gerekiyor.



46Kendilerinden, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele ediniz ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için islamlaştıran kimseleriz” deyiniz.


Bu mealde benim kafama takılan durum; "Allah için islamlaştıran kimseleriz" kısmı

Allah için kimse kimseyi islamlaştıramaz.
Kimse zorla islama girdirilemez.
Kimsenin de böyle başkasının islama girdirme diye bir sorumluluğu yok.
Unutmayalım başımızda bir peygamber yok!

ankabut 46 yı tekrar incelersek


Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).

İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir (aynı ilâhtır). Biz sadece O’na teslim olan kimseleriz.”


ayette tek ilaha teslim olma durumu var, islamlaştırma yok!
İslam, ALlaha teslim olan insanların sayısı artıkça, uygulamada, davranışta yaşamda ortaya çıktıkça toplumda barış, esenlik gelir, bu sonuçtur.

Biz toplum olarak Allaha teslim olduk mu?
Aslında mücadeleyi biz başkasına karşı değil, öncelikle kendimize karşı vermeliyiz. Önce bir islamla toplum olarak bizim tanışmamız gerekiyor.

Biz islamı, barışı, huzuru topluma egemen kılmadan, yaşamda ortaya çıkarmadan, nasıl başkasını gelin bize uyun diye çağırabiliriz ki?

İslamla ilgili toplum olarak bizim problemlerimiz var, öncelikle bakara 125 de denildiği gibi evin önünü içini bir temizleyelim.

galipyetkin
12. June 2014, 12:28 PM
Alıntı Hakkı Yılmaz'ın "İşte Kur'an" adlı eserinden. O'nun adına konuşabilecek kişi de sayın dost1- Halil Ay Herhalde bir açıklama getirir.

Saygılarımla,
Galip Yetkin.

mustafabey
12. June 2014, 12:29 PM
Teşekürler Sayın Galip Bey;

Müslüman, Kitap ehli ayrımı ile ilgili iyi bir nokta yakaladınız!
Kendi halimizi görmemiz, değerlendirmek için konuyu açtınız. Soru bir başka soruyu sordurtuyor;

Ne kadar islamın içindeyiz?


Ankebut Suresi
46. İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımızda da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

47. İşte böylece sana bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

48. Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.

49. Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.


Zulmedenler kimler? Zalimler
Zalimler ayetleri bile bile inkar edenler
Zulum hakikatin ters yüz edilmesidir.


Zulüm; kötü olan bir şeyin toplumda iyi olarak algılanması
veya iyi olan bir davranışın kötü olarak algılanması durumudur.
Ayetleri inkar etmek; kelamları inkar etmek demek değildir. Kelime tartışması değildir.

Toplum ahlakının bozulması, kimseye güvenilmemesi, düşene bir tekmenin vurulması, ahlaksız davranışların ödüllendirilmesi, ahlaklı davranmanın kerizlik olarak görülmesi, toplumda adaletin uygulanmasının kişiye göre değişmesi, çoğunluk fakirken azınlığın mal mülkü ele geçirmesi ve dengenin kurulaması, bozgunculuğun artması, insana değer verilmemesi, insani değerler üretilememesi, aklın devre dışı bırakılması, istek ve arzuların coşması azgınlaşması, benciliğin artması, hurafelerin artması, çıkar ve menfaatlerin her şeyin önüne geçmesi ve bunun gibi olumsuz olan durumların olağan hale gelmesi dinde istenilen hedeflerin dışına çıkıldığının bir göstergesi olup genel olarak Allahın ayetlerini inkar etmektir, yaşamda zulümün egemen olması islamın(barış, esenlik, insanlık) kapı dışarı edilmesidir.

İslamı, barışı, refahı, huzuru kapı dışarı edip, kendi halimizi görmeden kimseyi islama falan çağıramayız zannımca, başımızda böyle bir problem var, bunun çözümü nedir?

ebumaruf
12. June 2014, 01:33 PM
Bu durumda ehli Kitapdan olan hristiyanlar müşrik olmuyormu?
Tevbe
(30) Yahudiler, "Üzeyr Allah'ın oğludur" dediler. Hırıstiyanlar ise, "İsa Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkar etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
Yukarıda verilmiş onlarla en güzel şekilde mücadele edin ifadesi onları hoş görün manasında
değildir. Onlarla olan mücadelenizde hakaret etmeyin anlamınadır.
Onları hoş görmek bunun sadece hata olduğunu anlamak olur.
Halbuki hata amel de olur. İmanda olmaz.
Musa a.s a inanmak yada isa a.s a inanmak ehli kitapın doğru olduğu manasına gelmez.
Biz onların peygamber olduklarına inanırız onlar ise

Tevbe
(31) (Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.
Bu durumda onlarla peygamberler üzerinden aynı bağn kurulması doğru değildir.
Onları dövelim sövelim demiyoruz lakin onlarla mücadele edilmeli edilirkende güzel söz söylenmeli yani hakaret etmeden mücadele edilmelidir.

dost1
12. June 2014, 06:34 PM
Selamun aleyküm, Değerli Mustafabey Kardeşim,


"Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûne"

âyetinde geçen "muslimûne" sözcüğünün türetildiği kök harfler; “berâet/uzak tutma; korkudan, kuşkudan, beladan, huzursuzluktan, mutsuzluktan, kavgadan savaştan, ağrıdan, sızıdan, maddî ve manevî sıkıntılardan, zayıflıktan çürüklükten, tüm olumsuzluklardan uzak olma” ( Lisânu'l-Arab; c. 4, s. 660.) anlamındaki " س ل م/s-l-m" dir. Bu kök harfler islam,sâlim, selâm, teslim vb sözcüklerinin de köküdür.

Âyette geçen müslimune sözcüğü bu kökten if‘âl kalıbında türetilmiş mastar bir sözcük olup isim ve mastar olarak kullanılabilen " الإسلام/islâm", sözcüğünün çoğul olan ismi failidir yani islamlaştıranlardır.

Sözcüğün islâm kalıbını Türkçeye , “sağlamlaştırma” [dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri şeylerden uzaklaştırma], "müslimune" yi de sağlamlaştıranlar olarak çevirebiliriz. Dinimizin adı da; İslâm dini; “insanları sağlamlaştıran din” [dert, tasa, savaş, zayıflık, manevî hastalık, mutsuzluk ve benzeri şeylerden uzaklaştırıp sağlama, güvenceye alan ilkeler] olur.

Galip Kardeşimizin kullandığı mealde geçen "müslimune"," islamlaştıranlar" olarak doğru çevrilmiştir. Aslında islamlaştıran sözcüğünü de tam olarak "sağlamlaştıranlar" Türkçeye çevirmek gerekir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

mustafabey
13. June 2014, 12:42 AM
Selamun aleyküm, Değerli Mustafabey Kardeşim,


"Ve lâ tucâdilû ehlel kitâbi illâ billetî hiye ahsenu illellezîne zalemû minhum ve kûlû âmennâ billezî unzile ileynâ ve unzile ileykum ve ilâhunâ ve ilâhukum vâhıdun ve nahnu lehu muslimûne"

âyetinde geçen "muslimûne" sözcüğünün türetildiği kök harfler; “berâet/uzak tutma; korkudan, kuşkudan, beladan, huzursuzluktan, mutsuzluktan, kavgadan savaştan, ağrıdan, sızıdan, maddî ve manevî sıkıntılardan, zayıflıktan çürüklükten, tüm olumsuzluklardan uzak olma” ( Lisânu'l-Arab; c. 4, s. 660.) anlamındaki " س ل م/s-l-m" dir. Bu kök harfler islam,sâlim, selâm, teslim vb sözcüklerinin de köküdür.

Âyette geçen müslimune sözcüğü bu kökten if‘âl kalıbında türetilmiş mastar bir sözcük olup isim ve mastar olarak kullanılabilen " الإسلام/islâm", sözcüğünün çoğul olan ismi failidir yani islamlaştıranlardır.

Sözcüğün islâm kalıbını Türkçeye , “sağlamlaştırma” [dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri şeylerden uzaklaştırma], "müslimune" yi de sağlamlaştıranlar olarak çevirebiliriz. Dinimizin adı da; İslâm dini; “insanları sağlamlaştıran din” [dert, tasa, savaş, zayıflık, manevî hastalık, mutsuzluk ve benzeri şeylerden uzaklaştırıp sağlama, güvenceye alan ilkeler] olur.

Galip Kardeşimizin kullandığı mealde geçen "müslimune"," islamlaştıranlar" olarak doğru çevrilmiştir. Aslında islamlaştıran sözcüğünü de tam olarak "sağlamlaştıranlar" Türkçeye çevirmek gerekir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Aleyküm Selam sayın Halil Bey, "müslimune" kelimesinin anlamına yönelik açıklamalarınız için teşekürler, aydınlatıcı oldu.


Günümüzde var olan durumu incelediğimizde adı islam ile anılan toplumlarda müslimine ile ifade edilecek "dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri şeylerden uzaklaşma" yani müslüman toplumlarda barış, huzur, refah ortamının olmadığı açıkca görülmektedir.

Eleştirdiğim kısım Ankebut 46 daki ifadenin kitap ehli diye anlaşılan hristiyan ve yahudileri kurtarma amaçlı Allah için islamlaştırmaya çalışma, mücadele etme olarak anlaşılması.

Öncelikle bizim toplumun veya kendini müslüman zanneden diğer toplumların islamlaştırılması yani barışa, huzura, derten tasadan uzak bir duruma gelmeleri gereklidir. Biz kendimiz öncelikle bu derten tasadan hastalıklardan kurtaran ilkeleri uygulayız, bir başarı olmalı ki diğer toplumlara islamı tavsiye etmek için delilimiz olsun Ortada bir başarı yok! Kim islamlaştıracak bizleri? bu allah için islamlaştıran kimseler niye şimdiye kadar ortaya çıkmamış?

Eleştirilecek olan durum; biz keliz merhemimiz olsa önce kendi başımıza sürmemiz lazım. Kuranda müslüman ismini görünce hemen yapışıyoruz, bizden, kendimizden bahsediyor zannediyoruz, sahipleniyoruzda ortada bu anlatılan müslüminler yok!

mücadele başkasına karşı değil kendimize karşı olmalı, kendi toplumuzun halini görmeliyiz.

bartsimpson
27. February 2016, 04:23 AM
Teşekürler Sayın Galip Bey;

Müslüman, Kitap ehli ayrımı ile ilgili iyi bir nokta yakaladınız!
Kendi halimizi görmemiz, değerlendirmek için konuyu açtınız. Soru bir başka soruyu sordurtuyor;

Ne kadar islamın içindeyiz?


Ankebut Suresi
46. İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilahımızda da sizin ilahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.

47. İşte böylece sana bu Kitab'ı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan (Araplardan) da ona iman eden nice kimseler vardır. Âyetlerimizi, ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

48. Sen bundan önce ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar kuşku duyarlardı.

49. Hayır, o (Kur'an), kendilerine ilim verilenlerin sînelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Âyetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder.


Zulmedenler kimler? Zalimler
Zalimler ayetleri bile bile inkar edenler
Zulum hakikatin ters yüz edilmesidir.


Zulüm; kötü olan bir şeyin toplumda iyi olarak algılanması
veya iyi olan bir davranışın kötü olarak algılanması durumudur.
Ayetleri inkar etmek; kelamları inkar etmek demek değildir. Kelime tartışması değildir.

Toplum ahlakının bozulması, kimseye güvenilmemesi, düşene bir tekmenin vurulması, ahlaksız davranışların ödüllendirilmesi, ahlaklı davranmanın kerizlik olarak görülmesi, toplumda adaletin uygulanmasının kişiye göre değişmesi, çoğunluk fakirken azınlığın mal mülkü ele geçirmesi ve dengenin kurulaması, bozgunculuğun artması, insana değer verilmemesi, insani değerler üretilememesi, aklın devre dışı bırakılması, istek ve arzuların coşması azgınlaşması, benciliğin artması, hurafelerin artması, çıkar ve menfaatlerin her şeyin önüne geçmesi ve bunun gibi olumsuz olan durumların olağan hale gelmesi dinde istenilen hedeflerin dışına çıkıldığının bir göstergesi olup genel olarak Allahın ayetlerini inkar etmektir, yaşamda zulümün egemen olması islamın(barış, esenlik, insanlık) kapı dışarı edilmesidir.

İslamı, barışı, refahı, huzuru kapı dışarı edip, kendi halimizi görmeden kimseyi islama falan çağıramayız zannımca, başımızda böyle bir problem var, bunun çözümü nedir?

Günümüzü çok güzel anlatır bir anlatım olmuş.