PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Iman-inanç


EVVAB_İNSAN
6. October 2008, 12:09 PM
"İMAN-İNANÇ"

"YÜCE ALLAH istemedikçe siz yapamazsınız ifadesi kişiler için değil; kişinin kullandığı araç içindir (araban gitmez gibi). Ya da Bakara 102. ayetteki gibi "ALLAH istemedikçe büyü tutmaz" gibi...

Tevbesiz bir Ateist'i bu forumda bu grupta hatta Ebediyen Hz. İbrahim atamızın yanında konuk etsek yine de imana gelemezler (Eslemna=Teslim olmak iman etmek demek değildir). Ateist, "Gözümle gördüğüme inanırım" postulatından yola çıkınca, Hz. İbrahim bile onu ikna edemez... O kalp mühürlüdür. Ancak El HADİİ ve El MÜMİN adları olan YÜCE ALLAH onu DİLERSE iman etmeye yönlendirir.

İman/İnanç karşılıklı ayrılmaz bir birlikteliktir. Birlik olmak iki tarafın rızasıyla olur. ÖZGÜR irade ile olur. İnanmak (ALLAH’IN varlığına ve bir tek olduğuna) için ÖNCE KUL niyet edecek... YÜCE ALLAH da İZİN verecek ve karşılıklı İNANÇ BİRLİĞİ olacak... İMANI İNANÇ şebekesi biçiminde düşünmeye zorlamalıyız kendimizi...

bob
7. October 2008, 04:57 PM
Selam.
İman ile inanç arasında ne fark var?

dost1
7. October 2008, 06:53 PM
Aleykum Selam! Değerli Bob Kardeşim!

Selam.
İman ile inanç arasında ne fark var?

Allah razı olsun. Sorunuzla konunun daha da netleşmesine katkıda bulunuyorsunuz.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah;

Ankebut suresi âyet 1-7'de:

“Elif, Lâm, Mim.
İnsanlar, sınanmadan, yalnızca “inanıyoruz” demeleriyle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
Oysa biz, hiç kuşkusuz, bunlardan öncekileri de sınamıştık. Öyleyse Allah, elbette gerçeği söyleyenleri bilir ve hiç kuşkusuz yalancıları da bilir.
Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçabileceklerini mi sanıyorlar? Karar verdikleri şey, ne kötüdür!
Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, evet, Allah’ın belirlediği zaman yoldadır. O duyandır, bilendir.
Ve kim savaşırsa, ancak kendisi için savaşır. Evet, Allah, gerçekten dünyalara karşı zengindir.
Ve inanan ve iyi işler yapanlara gelince, onların kötülüklerini, elbette sileceğiz ve onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.”

ve

Enfal suresi âyet 2-4:

“Gerçekte inananlar, o kimselerdir ki, Allah anıldığında, kalpleri ürperir. Ve âyetleri onlara okunduğunda, bu, onların inançlarını artırır. Ve Rab’lerine güvenirler.
Onlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiklerimizden bağışlarlar,
İşte gerçek inananlar onlardır. Onlara Rab’leri katında mertebeler, bağışlama ve güzel bir pay vardır.”

ve

Tevbe suresi âyet 111:

“Evet, Allah, İnananların canlarını ve mallarını Cennet karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat, İncil ve Kur’ân’daki gerçek bir sözüdür. Ve sözünü, Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişle sevinin. Büyük başarı, işte budur!”

ve

Saff suresi âyet 10,11:

“Ey inananlar! Sizi, can yakıcı bir cezadan kurtaracak, kazançlı bir alış-verişi göstereyim mi size?
Allah’a ve Elçi’sine inanacaksınız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla savaşacaksınız; -bilseniz, bu, sizin için daha iyidir.-”

ve

İbrahim suresi âyet 24, 25:

“Allah’ın Güzel Söz’e (imana) nasıl örnek verdiğini görmedin mi? O, kökü sağlam, dalları gökte, güzel bir ağaca benzer;
o, Rabb’inin izniyle, her an ürün verir. Allah, insanlar için örnekler vurur/verir. Belki ders alırlar.”

ve

Hucurat suresinin 14-16 ayetlerinde:

“Bedeviler, “inandık” dediler. De ki: “İnanmadınız, ama ‘teslim olduk’ deyin; inanç henüz kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Elçisi’ne boyun eğerseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez.” Gerçekten Allah, bağışlayıcıdır, merhametlidir!
İnananlar, ancak, Allah’a ve Elçisi’ne inanırlar, sonra da kuşku duymazlar; bunlarla birlikte, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşmış kimselerdir. Doğru olanlar, işte bunlardır.
De ki: “Siz dininizi mi Allah’a öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi bilir!



demektedir.

Âyetleri gördünüz. İnsanlar, kesinlikle, “inandık” demekle kurtulamayacaklardır. Çünkü iman aynı zamanda yaşamaktır. Yaşanmayacak bir kuru imanın bir anlamı ve önemi olmaz.

İslâm’dan başka bir din arayanların, buldukları dinlerinin kabul edilmeyeceğini hatırlatan Rabbimiz, “Biz iman ettik” diyen bedevilerin imanlarını yüzlerine çarpmaktadır.

“Hayır siz henüz iman etmediniz, iman henüz kalplerinize yerleşmedi” buyuruyor.

Zira eğer ki siz gerçekte iman etmiş olsaydınız, Allah yolunda canınızla, malınızla mücadele edersiniz, ama siz “eslemna” diyebilirsiniz diyor.

Yani tabiri caizse, “kafa kağıdınızda Müslüman yazdırmanızda bir sakınca yok. Kimliğinizi tespit etme babından, Mecusi, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt vs. bir toplumdan olmayıp, Medine’deki Müslüman toplumdan olduğunuzu söylüyorsunuz ki bu doğrudur. Ama size gerçek anlamda mümin denemez” buyuruyor, Rabbimiz.

Açıkça, bize, “ya bu deveyi güdersiniz ya da bu diyardan gidersiniz” deniliyor.

Yine Ahzab suresi âyet 36'da :

“Allah ve Rasülü bir işte hüküm verdiklerinde, hiç bir mü’min erkeğe ve mümin kadına işlerine kendi isteklerine göre belirleme hakkı yoktur. Allah’a ve rasülüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.


Kur’ân’ın üzerinde durduğu mesele, inandığımız doğruların hayatımızda uygulanmasıdır.

İman ile ameli birbirinden ayırıp ayrı ayrı kategoride değerlendirmek Kur’ân’a göre uygun değildir.

Kur’ân bizden iş, davranış istiyor. İnandığımızı yaşamamızı istiyor. Mesela Kurân: “Mümin şuna denir” derken, şu şu işleri işleyenler ancak iman etmiş sayılır” demek istiyor.

Âyetlerde gördüğünüz gibi cennet salt inanmışlara değil, imanla birlikte salih amel işleyenlere; takvâ sahiplerine, sâlihlere, muhsinlere, ebrâra vadediliyor.

İnandığı halde (mazeretsiz) amel işlemeyen insanlar kâfir mi, değil mi tartışması yerine onların mümin olup olmadıklarının cevabı araştırılmalıdır. Her ne kadar “amel imandan bir cüzdür” deyimi doğru değilse bile kesinlikle

“amel imanın bir gereğidir, icabıdır, dışa vurumudur.”

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bob
7. October 2008, 09:57 PM
Merhaba.
Sayın dost1, bir iletinin nasıl olması gerektiğine güzel bir örnek vermiş.
Düzgün bir türkçe ile imla kurallarına da dikkat ederek, okuması ve anlaşılması kolay bir ileti yazmış. Spekülasyon yerine delillerini sunmuş. Emeği için çok teşekkür ederim.

Sayın dost1 'e göre imanın, inanç ile amelin birlikteliği, inancın eyleme dönüşmesi olduğunu görüyoruz. Kalkıp uyarmayı imanın bir gereği olarak görüyor. Kuran açısından bakıldığında tartışmasız doğru bir yaklaşım.
Teknik açıdan bakıldığında ise iman, dini kavramlara, hükümlere şartsız inanç ve bunları kabul etmek demektir. Aklen ve kalben tasdik etmektir.
Bu açıdan iman ve inanç aynıdır.
İnancın doluluğu ya da samimiyeti konusu ise dinin kendi içerisinde değerlendirilecek bir meseledir. Kuran açısından cevabı en güzel biçimde verilmiştir.

EVVAB_İNSAN
14. October 2008, 12:31 PM
Selam…

Saygıdeğere bob kardeşim sorunuzla konuyu biraz daha açmamıza vesile oldunuz teşekkür ederim. Bizde bu vesile ile konunun daha iyi anlaşılması için gerekli açılımları yapmaya çalışacağız inşALLAH.

YÜCE ALLAH’IN emrettiği en büyük İMAN tevhiddir. Yine YÜCE ALLAH’IN yasakladığı en büyük İNANÇ ise O'na ortak (şirk) koşmaktır. Bunun delili YÜCE ALLAH’IN şu ayetindedir:

…(Sadece) ALLAH’A ibadet ediniz, O'na (kesinlikle) ortak koşmayınız. Nisa Suresi/36

Tevhid, ibâdeti sadece ve sadece ALLAH’A yapmaktır.

Tevhid üç çeşittir:

1- RUBUBİYET TEVHİDİ: Yaratıcının, rızık vericinin, kâinatta, bütün işlerde yegâne tasarruf sahibi olanın sadece YÜCE ALLAH olduğunu bilmek ve buna inanç getirmektir. Tevhidin bu bölümü İNANÇLA ilintilidir ve tevhidin bu türünü müşrikler kabul etmişler fakat bu durum onların İslama girmeleri için yeterli olmamıştır. Çünkü tevhid bir bütündür parçalanamaz. Bir kişinin İslama girebilmesi için tevhidi bütün çeşitleri ile kabul etmesi lazımdır. Bunun delili şu ayettir:

…Onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan; ALLAH yarattı diyeceklerdir. Zuhruf Suresi/87

2- İSİM VE SIFATLAR TEVHİDİ: Kitapta belirtilen YÜCE ALLAH’IN bütün isim ve sıfatlarını onları hiçbir şeye benzetmeden ve onlara örnek göstermeden, O'nun celaline azametine ve kemal sıfatlarına uygun bir şekilde kabul etmektir. Bu tevhidi bazı müşrikler kabul etmiş bazıları da inatla inkâr etmişlerdir. Buda bir İNANÇtır

3- ULUHİYYET TEVDİDİ: Bu tevhid; sevgi, hayf, haşiyet, rica, tevekkül, dua ve ibadetin her çeşidini sadece YÜCE ALLAH için yapmaktır. Bu tevhid müşriklerin inkâr ettikleri bir tevhiddir.

Uluhiyyet Tevhidinin rükünleri de ikidir. Sâdık ve ihlaslı olmak:

1- Sadık olmak kişinin inandığı değerleri kalbi, dili ve ameli ile tasdik etmesidir.

2- İhlas ise; ibâdetlerde ALLAH’A hiçbir şeyi ortak koşmadan ibâdetleri sadece O'nun için yapmaktır. İşte İMAN budur.

Selam ve saygı ile kalın…

Toslunba
14. October 2008, 04:28 PM
58. Yahut azabı gördüğünde, "Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam" demesin.

İman davranışlara yansımıyorsa bu sadece boş bir sav olur kanaatindeyim.

Selametle.

hasyetullah
8. April 2009, 09:10 AM
Allah dilemedikçe ile başlayan ayetlere benim bakış açım siz birşey yapmak istiyorsunuz ama ben dilemeden siz dileyemessiniz çünkü yaratma fiili Allaha onu şekle sokma ise biz kullara aittir mesela demirden araba yapmak gibi yada ev yapımında demiri kullanma gibi

çünkü insana özgür irade verilmiş bu irade de her türlü gerekli donanım var her an kişi müslüman olabilir

mühür konusunda ise o mührün dakikası anlamak istemediği sürelere içindir

bir ateist yada hristiyan müslüman nasıl oluyor hani mühür vardı

nasıl yok oldu o mühür yok oldu çünkü görülmesi gerekeni gördü ve bir didinme peşine düştü

işde o an rahmanın yardımı anlama hususunda kişiye gelir

o da şu ayette dir

bizim için didinenleri elbette yollarımıza erdiririz

kusursuzluk Allaha aittir

Burak
23. May 2009, 03:09 PM
İnanmak bana göre örneklendirilecek olursa

Evet anlattıklarınıza inandım diyerek onaylamaktır. Ama tam karşıt bir fikri bir başkası anlattığında ona da inanırsak!
Hakikat mutlaka doğru olana inanmaktır. İnandıktan sonrada bu konuyu kalbe indirip, bu konuya sevgi bağı ile bağlanmak ve asla her ne olursa olsun bundan caymamaktır.

Yaradanın hiç sevmediği davranış biçimi Doğruyu onaylıyıp daha sonrasında bu onayından kendince sebebler yüzünden vaz geçenlerdir. Allah bunların için büyük azap hazırlamıştır.

Bu durumda bizler her hangi bir doğruyu duyduğumuzda ilk olarak ona inanırız, hemen peşinde de İman ederiz yani onaylarız. Yani inanmak İman etmenin başlangıç noktasıdır.