PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Yemeklere Niçin Tuz katılıyor?


yolcu27
6. October 2008, 11:59 AM
Beslenme yoluyla dışarıdan aldığımız karbonhidrat, yağ ve proteinler, beden şehrinde işletilen fabrikaların çalışması için gereklidir. Biyolojik fabrikalardaki kimyevî hâdiselerin sağlıklı şekilde gerçekleştirilmesinde, suya, çeşitli vitamin ve elementlere önemli vazifeler yüklendiğinden bunların dışarıdan düzenli şekilde alınmasına ihtiyaç vardır. Bu maddelerin bağırsaklarımızdan kana geçmesi için gerekli biyo-fiziko-kimyevî mekânizmalar da bağırsaklarımıza yerleştirilmiştir. Meselâ, besin maddelerinin tamamının israf edilmeden kana geçmesi için, bağırsaklarımız mükemmel bir mimaride yaratılmıştır. Emilim yüzeyinin artırılması için bağırsakların içinde bağırsak boşluğuna doğru yaklaşık bir cm uzanan Kerkring isimli kıvrımlar inşa edilmiştir. Ayrıca bu kıvrımların üzerine bir mm uzunluğunda eldiven parmağı şeklinde birbirlerine bitişik dizilmiş ve yüzeyi bağırsak epitelyum hücreleri ile döşeli villus adı verilen uzantılar yerleştirilmiştir. Her bir epitelyum hücresinin bağırsağa bakan tarafı yaklaşık 200 adet mikrovillus adı verilen ince uzantılarla süslenmiştir. Kerkring kıvrımları, villuslar ve mikrovilluslar hepsi birlikte yaklaşık 250 m2 gibi geniş bir emilim yüzeyinin teşekkülüne, bir başka ifadeyle bağırsakların emilim yüzeyinin 600 misli artmasına vesile olmaktadır. Rabb'imizin sindirim sistemine yerleştirdiği bu azamî tasarruf mekânizmasının (geniş yüzeyin) hikmeti, besin maddelerinin tamamının hızlı bir şekilde emilmesi ve israfın önlenmesidir.

Yemeklere niçin tuz atarız?
Bağırsaklarımızda emilimin mükemmel seviyede gerçekleştirilebilmesinde tuza önemli vazifeler yüklenmiştir. Bir lezzet vesilesi olan tuz, gıdaların tüketiminde ve iştahı açmada önemlidir. Haşlanmış bir et veya patatesi, tuzsuz yemekle, tuzlu yemek arasında lezzet bakımından büyük fark vardır. Yemeklere tuz atmak sadece tat açısından mı önemlidir? Yoksa bu tat duyusunun arkasında vücuda gerekli başka hikmetler de var mıdır?

Tuz, sodyum ve klor elementlerinden meydana getirilen bir bileşiktir. Tuzdaki sodyum, karbonhidratların yapı taşları olan basit şekerler ve proteinlerin yapı taşları olan aminoasitlerin kana emilebilmeleri için gereklidir. Dolayısıyla, yemeklere tuz atılmazsa önemli besin maddeleri olan karbonhidratlar ve proteinler kana geçemez, bağırsaklarda emilmeden dışarıya atılır ve önemli besin maddeleri israf edilmiş olur.

Bağırsak iç yüzeyini örten epitel hücrelerinin zarına glikoz, galaktoz ve aminoasitlerin tutunması ve bağırsak boşluğundan hücrenin içine alınması için taşıyıcı proteinler yerleştirilmiştir. Bu kargo proteinler vasıtasıyla besin maddeleri, önce epitel hücresinin içine alınır; bir sonraki adımda, hücrelerden kana taşınır. Bağırsak epitel hücrelerinde bulunan taşıyıcı proteinlerin iki adet alıcısı (reseptörü) vardır. Bu reseptörlerden birine glikoz, galaktoz veya aminoasitlerden biri; diğerine ise sodyum bağlanır. Eğer bağırsak boşluğunda glikoz, galaktoz ve aminoasitler olduğu hâlde sodyum yoksa, bu besin maddeleri kana geçememektedir. Bunun tersi de doğrudur. Bağırsakta sodyum var, fakat bu besin maddelerinden herhangi biri yoksa, yine sodyum emilemez. Sodyum elementinin kana geçmesi, şeker veya aminoasitlerin varlığına bağlı kılınmıştır.

Kolera ve dizanteri gibi hastalıklarda kusma ve ishale bağlı olarak, vücuttaki su miktarı azalır, tansiyon düşer. Nihayetinde damarların içinde kan devr-i dâimi devam ettirilemez. Çocuklarda yaz ishallerinde gözlenebilen bu dolaşım şoku, kısa sürede tedavi edilmezse, ölümle neticelenebilir. Dolaşım şokunun tedavisinde vücuttaki su miktarının artırılması hedeflenir. Suyun vücutta, özellikle damarlarda tutulabilmesi, tuzun bağırsaklardan kana düzenli olarak geçebilmesine bağlıdır. Tedavide tek başına su içirilmesi yeterli değildir. Tuz ve onun emilebilmesi için bağırsaklarda şeker ve/veya aminoasitlerin bulunması şarttır. Bu yüzden ishal tedavisinde kullanılan ishal tozunun içinde hem tuz, hem de şeker bulunur. Tansiyon düşüklüğü durumunda da hastalara tuzlu su yerine, tuzlu ayran tavsiye edilir. Çünkü ayranda bulunan aminoasitler, tuzun ve suyun emilmesini sağlamaktadır. Açken veya bağırsaklarda besin maddesi bulunmadığı zamanlarda su içilirse, bu suyun çok büyük bir kısmı kana geçemez. Belki de suyun midede israf edilmemesi için, mide veya bağırsaklarımız boşken su içmeye ihtiyaç duymayız, duysak bile fazla içemeyiz. O zaman yemeklerden sonra su içme ihtiyacının ortaya çıkmasının hikmeti, yemeklerden sonra içilen suyun; hem mide ve bağırsaklarda sindirimi kolaylaştırmaya, hem de besin maddelerinin kana geçmesine vesile olmasıdır.

Tuz sadece lezzet vesilesi mi?
Tuz, sadece lezzet almamıza vesile olan bileşik değil, besinlerin kana geçmesini sağlamada vazifelendirilmiş önemli bir moleküldür. Tuzun hem bir iştah vesilesi, hem de beslenmenin temel şartı olması, tesadüfen ortaya çıkmış olamaz. Yüce Yaratıcı, tuzu sadece lezzeti duymamıza vesile olan tat duyusu için yaratmamıştır. Meselâ, ayran veya haşlanmış patatesteki besleyici moleküllerin bağırsaklardan emilmesi, sebepler plânında tuzsuz mümkün olmadığından, Rezzâk-ı Kerîm, beden sağlığının devamlılığında önemli olan tuzu, insanların besinlerle birlikte almalarını teşvik etmek için, ona lezzet ve tat verme görevi de yüklemiştir. Zevk ve lezzetler, bu hissi işleten uyarıcılardır. Yemeklere tuz konulmasının hikmeti, bağırsaklardan besinlerin emiliminin sağlanmasıdır.

Tuz ve metabolik sendrom
Metabolik sendrom, asrımızın önemli problemlerinden biridir; bu sendromun içinde şişmanlık, şeker hastalığı, damar sertliği, yüksek tansiyon, kalb yetmezliği ve damar tıkanıklıkları gibi birçok hastalık mevcuttur. Şişmanlık, şeker hastalığına, damar sertliğine, yüksek tansiyona, damar tıkanıklıklarına, kalb krizlerine ve kalb yetmezliğine sebep olmaktadır. Tuz kısıtlaması, şişmanlık ve yüksek tansiyon tedavisinde başvurulan bir tedavi şeklidir. Tuzsuz alınan gıdalar yukarıda anlatıldığı gibi bağırsaklarımızdan yeterince kana geçemez ve kişinin zayıflamasına yardımcı olur. Besinlerde bulunan karbonhidratlar vücutta yakılamazsa, yağlara dönüşmekte ve yağ şeklinde depo edilerek şişmanlığa sebep olmaktadır. Tuzsuz diyet ile şişmanlamanın önüne geçildiği gibi, şişmanlıkla ortaya çıkan yüksek tansiyon düşürülmekte ve diğer bazı hastalıklar önlenebilmektedir. Ayrıca tuzsuz yemek iştahı azalttığından, fazla yemek tüketimi engellenmektedir. Bu tespitler neticesinde, halk arasında 40 yaşından sonra üç beyaz zehir olarak görülen tuz, un ve şeker hakkındaki bilgilerin doğruluğu ve Rabb'imizin hiçbir şeyi abes yaratmadığı kolayca anlaşılmaktadır.

Böbreklerdeki hikmetli işler
Bağırsaklarda tuza bağlı emilimin benzeri, böbreklerimize de yerleştirilmiştir. Böbreklerde kan süzülüp temizlenirken, glikoz ve aminoasitler de kandan süzüntüye geçerler. İsrafın olmadığı vücut sistemlerinde, bunların tekrar kana geri emilmesi için böbrek tüplerinde bağırsaklardakine benzer emilim yüzeyini artırıcı çıkıntılar yaratılmıştır. Böbrek tüplerinde de bu kıymetli besin maddelerinin kana geri döndürülmesi için tuzda bulunan sodyuma ihtiyaç vardır. Böbreklerden besin maddeleriyle birlikte sodyum da süzülür ve bunlar birlikte emilirler. Bağırsaklardaki benzer mekânizmayla tüplerde bulunan glikoz ve aminoasitler geri emildiğinden sağlıklı kişilerin normal idrarlarında bu besin maddeleri bulunmaz. Bu o kadar hassas işleyen bir mekânizmadır ki, idrarda glikoz veya aminoasitlerin bulunması, şeker hastalığına veya önemli bir böbrek hastalığına işaret eder.

Bağırsaklarımızdaki emilim işleminde, sadece sodyumun alınmasında enerji harcanır. Sodyumun emilmesine paralel olarak, glikozun, galaktozun, aminoasitlerin, bikarbonatların, klorun, suyun emilimi ile potasyumun ve hidrojen iyonlarının kandan bağırsağa taşınması gibi birçok işlem gerçekleştirilir. Enerji harcanarak yapılabilecek bütün bu işlemler, bir tek sodyumun emilmesine bağlanarak harika bir tasarruf sağlanmaktadır. Bikarbonata, kanın asit-baz dengesinin sağlanmasında dolayısıyla kanın asitliğinin azaltılmasında önemli roller verilmiştir. Kanın en önemli negatif yüklü anyonu olan klor, sodyuma elektriki yükle bağlandığından pasif olarak emilir. Potasyum miktarı, kanda fazla bulunursa kalbin durmasına sebep olabileceğinden, sodyumun emilmesi esnasında fazla potasyum vücuttan uzaklaştırılır. Hidrojen iyonlarının fazlalığı, kanda asidoza yol açabileceğinden, kandaki fazla asidin vücuttan atılması hayatî önem taşır.

Tuz gibi bol ve basit bir yapıya sahip moleküllere yüklenen bu hikmetli vazifeler, hiçbir şeyin boş ve abes yaratılmadığını, her şeyin bir plân ve program dahilinde yürütüldüğünü akıl sahiplerine göstermektedir. Bu mükemmel fonksiyonlardaki dakik işleyişlere ait reaksiyonlar zincirinde her molekülün tam istenen yerde ve istenen miktarda bulundurulmasını hiçbir zaman akılsız ve şuursuz moleküllere veremeyeceğimize göre, bütün bu hikmetli süreçleri yerli yerinde yaratan Sonsuz İlim ve Kudret Sahibi’ni bir kere daha hatırlamalıyız.

Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU sızıntı dergisi

PİLOT
6. October 2008, 01:51 PM
selamlar,

Bu yazının kaynağını merak ettim.

ve bu yazı bi tıpadamının yazısına benzemiyor çünkü bütün bildiklerimizin tersi bi yazı.

Bilimsel değil duygusal yazılmış.

yolcu27
6. October 2008, 02:11 PM
selamlar,

Bu yazının kaynağını merak ettim.

ve bu yazı bi tıpadamının yazısına benzemiyor çünkü bütün bildiklerimizin tersi bi yazı.

Bilimsel değil duygusal yazılmış.

A/SELAM PİLOT kardeşim kaynak belirtmeye unutnuşum:)
Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU sızıntı dergisiden alıntı

PİLOT
6. October 2008, 02:25 PM
A/SELAM PİLOT kardeşim kaynak belirtmeye unutnuşum:)
Prof.Dr. Ömer ARİFAĞAOĞLU sızıntı dergisiden alıntı

evet duygusal bi yazı olduğu derginin isminden belli.

yolcu27
6. October 2008, 02:44 PM
güzelbir çalışma merak ettiğim nokta neden duygusal bi yazı yada sızıntı dergisinin duygusal olduğu:)

PİLOT
6. October 2008, 03:04 PM
Tuz tüketimi ve Sağlık

Besinlerin pek çoğunun içinde bulunan sodyum, doğal yiyecek tuzu olarak adlandırılır. Sofra veya mutfak tuzunun da büyük bir bölümü sodyumdur. Tuz (sodyum klorür), lezzet verici özelliği nedeniyle besin hazırlamada kullanıldığı gibi küflenme, böceklenme vb. durumları önlemek için besin saklama işlemlerinde de kullanılır.

Lezzetine bakmadan yemeklere tuz eklenmemeli ve fazla tuzlu besinler tüketilmemelidir.

Sağlık açısından değerlendirildiğinde; sodyum organizmada sıvı dengesini sağlamada ve kan basıncının düzenlenmesinde rol oynar. Ancak fazla tuz tüketiminin de yüksek kan basıncı (yüksek tansiyon) ile ilişkili olduğu daima dikkate alınmalıdır. Fazla tuz tüketimi, idrarla kalsiyum atımını arttırır. Bu durum kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Kemiklerden kalsiyum kaybının artışı ise kemiğin yapısında süngerimsi bozulmalar ve kemiklerde kırılma riskinde artışa neden olur. Bu nedenle lezzetine bakmadan yiyeceklere tuz eklenmemelidir.

Kan basıncını düzeltmek ve yüksek tansiyonu önlemek için

* Yiyeceklerinize çok az tuz ekleyin.
* Tuzlu hazır besinleri seyrek ve az tüketin.
* Vücut ağırlığınızı dengede tutun. En ideal değer beden kitle indeksinin 20 ve 24.9 arasında olmasını unutmayın.
* Fiziksel aktiviteyi arttırın. Artan aktivite vücut ağırlığını dengeler, kan basıncını düşürür ve kronik hastalık riskini azaltır.
* Sebze ve meyve tüketimini arttırın. Sebzeler ve meyveler tuz ve enerji içeriği düşük besinlerdir. Bu besinler aynı zamanda potasyum mineralinden zengindir. Potasyum kan basıncının düşmesine yardımcı olan bir mineraldir.
* Özellikle kalsiyum tüketimi kan basıncını düzeltmektedir. Bu nedenle günde 2-3 porsiyon az yağlı veya yağsız süt ve ürünleri tüketmeye özen gösterilmelidir.
* Magnezyumdan zengin besinleri tüketmek kan basıncını kontrol altına almayı sağlar.
* Magnezyum buğday ekmeği, kepekli pirinç, badem, ıspanak, pazı, kuru fasulye ve fındıkta bol miktarda bulunur.
* Alkollü içecek tüketiyorsanız ya tüketim miktarını azaltın veya tamamen kaldırın.
* Çünkü alkol kan basıncını arttıran bir içecektir.

Tuz alımını azaltmanın yolları

* Daima taze ve tuz eklenmemiş besinleri tercih edin.
* Mutlaka satın aldığınız hazır ürünlerin etiketlerini okuyun, “tuzsuz” veya “tuzu azaltılmış” besinleri tercih edin.
* Masada tuz kullanmayın. Baharat ve maydanoz, nane, kekik, dereotu, rezene, fesleğen gibi aroma sağlayıcıları tuz yerine tercih edin.
* Turşu, ketçap, hardal, zeytin, soya sosu vb. yiyeceklerin tuz içeriği çok fazladır. Bu besinlerden uzak durun veya çok az ve seyrek tüketin.
* Dışarıda yemek yiyorsanız, tuzsuz hazırlanmasını isteyin
* Sebze ve meyve tüketimini arttırın
* Bol su için. Su genelde az sodyum içerir. Şişe suları, maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol edin.

yolcu27
6. October 2008, 03:39 PM
Güzel bir çalışma teşekür ederim

muvahhit
6. October 2008, 09:05 PM
selamlar,

Geçen sene yüz felci geçirmiştim,haliyle suratın bir tarafı gitti,birde demezler mi yaa işte böyle sen dersen din şu din bu,Allah adamı böyle çarpar diye:)zaten çarpılmışız:)

Konuya gelelim,doktor kortizon verdi ve asla tuzlu yemeyeceksin hatta tuzlu havayı bile solumayacaksın babında,nitekim benim içinde çok tatsız tuzsuz bir hayat başlamıştı:)artık hayatın ne tadı ne tuzu vardı..yanılmıyorsam ilacı bıraktıktan sonrada birkaç gün daha tuzsuz yaşamıştım sanırım 8 yada 9 gün civarında..

Hani derler ya,adada tek kalsan yanına ne alırsın diye biri kesinlikle tuz..tuz olmadımı ne yediğinizi anlamıyorsunuz hepsinin tadı aynı:)yani her öğün aynı şeyi yiyorsunuz resmen.Artı karnınızın doyduğunu anlamıyorsunuz,yav ben doydum mu doymadım mı? yediğin porsiyondan anlıyorsun ama sanki bir teneke su doldurmuşsun gibi miğdeye.