kamer
20. September 2008, 01:55 PM
Ebu Hureyre'nin Kimliği:
İslam tarihinin en tartışmalı kişisi, en muamma adamı Ebu Hüreyre’dir. Esas adı meçhuldür. Tarihi kaynaklar, adıyla ilgili, yeri - yurduyla ilgili tam otuz tane farklı görüş bildirirler. En Nevevî, bu görüşlerden en sağlamının, adının “Abdullah b. Sahr” olabileceğini ifade eder. (Biz, “Abdurrahman” olarak öğrenmiştik. Biliyorsunuz ki, Araplarda kişinin ismi tek isim olarak söylenmez, soyunu-sopunu bildiren (soyadı yerini tutan) “İbn/oğlu” gibi ifadeler ile söylenir. O nedenle Ebu Hüreyre’nin soyu - sopu meçhuldür. O, sonradan aldığı künyesini “Ebu Hüreyre/Kediciğin babası” künyesiyle kendisini tanıtmıştır. Adını, esas kimliğini kimseye dememiştir. Bizlere, ona “Ebu Hüreyre” künyesini Rasulüllah efendimizin verdiği öğretilirdi. Halbuki tarihi kaynaklarda, bu künyeye nasıl sahip olduğunu kendisinin şöyle anlattığı yer alıyor:
“Ailemin sürüsünü otlatırdım. Küçük bir kedim vardı. Geceleri onu bir ağacın üzerine koyar, gündüzleri de yanıma alıp oynardım. Bu yüzden bana “Ebu Hüreyre/Kedicik Babası” lakabını taktılar.”
Ebu Hüreyre’nin adı mechul olduğu gibi geçmişi de mechuldür. Geçmişine ait tek bilinen kendi ağzından anlattıklarıdır: “Karın tokluğuna başkalarına çalışan, kedisiyle oynayan fakir bir adam” olduğudur. İbn-i Kuteybe, el Meârif adlı eserinde, onun Yemen kabilelerinden, Devs kabilesinden, Ezdî’lerin bir oymağından olduğunu yazar. Hz. Ömer’in onu azarlarken “Seni Devs kabilesine geri gönderirim.” deyişinden de bunun doğru olabileceği anlaşılıyor.
Ebu Hüreyre’nin Medine’ye gelişi:
Hicretin yedinci yılında Rasülüllah efendimiz Hayber gazvesinde iken Medine’ye gelmiştir. (Bazıları Hayber seferinde Müslüman olduğunu yazarlarsa da bu gerçeğe aykırıdır.) Peygamber Efendimiz Hayber seferinden döndüğü sırada o Medinede idi. Hayber ganimetleri Medine’deki sefere çıkmamış fakirlere de verilmişti. O ganimetten Ebu Hüreyre de pay aldı. Fakirliğinden dolayı Eshâb-ı Suffe’ye katıldı. Eshab-ı Suffe’de yer alma ve Rasülüllah ile beraber olma nedeninin sevgi, hidâyet ve ilim olmayıp sırf aç karnını doyurmak olduğunu söylerdi. Konuyla ilgili, İbn-i Hanbel, (Şeyhân’da rivâyetler mevcuttur) Müslim’in bir rivâyetinde şöyle der: “Ben, karın tokluğuna Rasülüllah’a hizmet eden zavallı bir adamdım.”
Kendisi obur biriydi. Zamanlı zamansız Ashabın evine karnını doyurtmak için dalardı. Sahabenin bir çoğu bu yüzden ondan nefret ederdi. Kendini besleyenlere medhiyeler düzerdi. Konu, Buhâri ve Tirmizi’de genişçe yer alır. Rasülüllah efendimiz O’na: “Gittiğin yere sık gitme. Ara sıra ziyaret et, daha çok sevilirsin.” diye nasihat etmiştir. Bu tarz bir nasihat Ebu Hüreyre dışında hiç kimseye yapılmamıştır. Tirmizi’deki şu olay, konuyu daha da açar sanırım: “Cafer b. Ebi Talip onu himaye ederdi. Onu doyururdu. Onun için O, Ca’fer’i sahabenin en faziletlisi olarak anlatırdı. Yani Ca’fer’i Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali’den üstün tutardı.” Bu konuyla ilgili hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin “Allah Rasülünden sonra kimse Ca’fer b. Ebi Talip gibi ayakkabı giymemiş, deveye binmemiş ve toprağı çiğnememiştir.” dediği yer almaktadır.
Oburluğu yüzünden iyi yemeklerin kokusunu hemen alır, yemek için Muaviye gibi zenginlerin sofrasını seçerdi. Muaviye’nin Mazira yemeği onun çok hoşuna giderdi. Bu nedenle kendisine “Şeyh-ul Mazira” lakabı bile takılmıştı. Maziracılığı ile ilgili hakkında bir çok hicviyeler yazılmıştır. Bediüzzeman el Hemedânî maziracılığı ile ilgili kitabında bir bölüm açmış, uzun uzun konuyu irdeleyip, iğneli sözler söylemiştir.
Mazira yemeği Muaviye’nin pek meşhur bir yemeğidir. Bununla kendisine taraftar toplardı. Lezzet ve şehvet düşkünleri bununla taraftar yapılırdı. Aşağıda dökümanda göreceğiniz gibi mazira karşılığı kendisini satanlardan birisi de Ebu Hüreyre idi. Ze Mahşeri’nin Esas-ül Belağa adlı eserinde, Ebu Nuaym’ın El Hılye adlı eserinde, İbn-i Kesir’de, es-Seâlibî’nin kayıtlarında, bu hususlar ile ilgili Ebu Hüreyre’nin kendi itirafları yer alır.
Ebu Hüreyre’nin biyografisini yazanlar onun şakayı, şakalaşmayı sevdiğini yazarlar. Mervan b. Hakem onu Medine’de kendi yerine bıraktığı zamanlar, başına hurma lifinden bir halka takılı bulunan bir eşeğe biner Medine sokaklarında gezerdi. Sokakta birilerini görünce “ Yoldan çekilin, yoldan çekilin, Emir geliyor!” diye bağırırdı. Bol hadis rivâyetiyle çevrede sempati toplamaya çalışırdı. Ama o kadar çok düşük ve hatalı konuşurdu ki herkes onunla alay ederdi. Ebu Rafi’nin nakillerine göre, çevresinden birisi ona gelip: “Ya Ebâ Hüreyre! Rasülüllah efendimiz benim elbise hakkında bir şey söyledi mi?” diye sorar. O da: “Ebu-l Kâsim şöyle, şöyle .... dedi.” diye bir şeyler uyduruverirdi. Halbuki çevresindekiler onunla dalga geçmekteydiler. Ne yazık ki bu şaklabanlıklar sonradan ciddiye alındı. Ciddi ve doğruymuş gibi Rasülüllaha mal edildi. Hadis-i şerif diye kitaplarda yer aldı.
Rivâyetleri:
Çeşitli kaynaklar Ebu Hüreyre’ye ait 3574 rivâyetin varlığını söylerler. Buhârî bunların 446 sını kitabına almıştır. Onun çok hadis rivâyeti Hz. Ömer’i endişeye düşürmüş, elindeki çubukla sırtına vurarak:
“Ey Eba Hüreyre, fazla hadis rivâyet ediyorsun. Rasülüllah’a yalan isnat etmenden korkuyorum.” demiştir. Bundan bir müddet sonra da, hadis rivâyetine son vermezse kendisini Devs yurduna sürgün edeceğini ihtar etmiştir. (İbn-i Asâkir) Bundan sonra Ömer sağ olduğu müddetçe Ebu Hüreyre hadis rivâyetini durdurmuştur. Ömer öldükten sonra tekrar yine faaliyete geçmiştir. Ara sıra “Ömer ölünceye kadar “Allah rasülü şöyle dedi.” diyemedik. Ömer sağ olsaydı bu hadisleri size rivâyet edebilir miydim? Vallahi, asla. Çünkü o takdirde Ömer’in sopasının sırtımı okşayacağını kesin olarak biliyorum. Ömer, “Kur’ân ile ilgilenin. O, Allah’ın kelamıdır.” derdi” diye yakınırdı.
Ebu Hüreyre, helalı haram, haramı helal yapmadıkça rivâyette bulunmanın bir sakıncasının olmadığını ileri sürerdi. Örnekleri Tehâvî’de mevcuttur.
Ebu Hüreyre Tedlis yapardı:
Tedlis: Ravinin görmediği, dinlemediği, çağdaşı olmasına rağmen hiç karşılaşmadığı birinin adını kullanarak, ondan duymuş gibi hadis rivâyet edilmesidir. Hadis ilminde bunun bir çok türü incelenir. Neticede hepsi mutlak surette kötülenmiştir. Konunun uzmanlarından Şu’be, “Zina yapmam benim için Tedlis yapmamdan daha iyidir.”, “Tedlis yalanın kardeşidir.” derdi. Tüm hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin tedlis yaptığı belirtilir. Ayrıca “Rasülüllah’tan duyduğu ile Ka’b’dan duyduğunu birbirine karıştıran birisidir” diye tanınır. Ebu Hüreyre itham edilen ilk ravi olma özelliğne sahiptir. Hz. Aişe, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali Ebu Hüreyre’yi yalancılıkla itham etmişlerdir. Bu hususla ilgili Mustafa Sadık Er Rafiî tarafından Ebu Hüreyre hakkında müstekıl bir kitap yazılmış, yalan rivâyetleri tek tek sayılıp, hepsinin analizi yapılmıştır.
Hz. Aişe, duyduğu Ebu Hüreyre’nin bir yalanıyla ilgili haber yollamış, yalan söylememesini ihtar etmiştir. Buna karşı Ebu Hüreyre, “ Ayşe, elinde ayna - tarak, ayna karşısında süslenirken ben Rasülüllah ile beraberdim. Ondan hadis öğreniyordum.” diyerek kendini küstahça savunmaya çalışmıştır. Hz. Aişe işin üstüne gidince “Ben onu Rasülüllah’tan değil, el Fazl b. el Abbas’tan duymuştum.” demiştir. O günlerde ise el Fazl hayatta değildi. ( Hakikatler böyle olmasına rağmen, maalesef, bir çok yerde Hz. Aişe’nin Ebu Hüreyre’yi övdüğü yazılmıştır.)
Hz. Ali Ebu Hüreyre için, “ Dikkat edin, o insanların en yalancısıdır.” derdi. Zübeyr RA. onun rivâyetlerini duyunca “doğru söylemiş veya yalan söylemiş” derdi. Ebu Hüreyre’nin yalan rivâyetlerinin dökümü burada mümkün değil. İmam Ebu Yusuf’un şu anlatımıyla bu meseleyi bağlayalım:
“Ebu Hanife’ye şöyle dedim: Bize Rasülüllah’ın hadisi geliyor ve kıyasımızla çelişiyor. Bunu ne yaparız?” Dedi ki: “ Eğer o hadisi sika raviler aktarmışsa onu alır, re’yi terk ederiz.” Dedim ki: Ebu Bekr ve Ömer Ra’ların rivâyeti hakkında ne dersin?” Dedi ki: “O ikisinden iyisini nereden bulacaksın!” Dedim ki: “Peki Ali ve Osman?” Dedi ki: Aynı şekilde.” Bütün sahabeyi saymaya başladığımı görünce şöyle dedi: “Bazı adamların dışında sahabenin tümü âdildir.” İstisnalardan olarak, Ebu Hüreyre ve Enes b. Malik’i zikretti.”
İbrahim en Nehaî, es Sevrî, Ebu Şâme, Ebu Ca’fer el İskafî, İbn-ül Esir, Âmidi Ebu Hüreyre rivâyetlerinin red edilmesi hususunda ittifak etmişlerdir.
İslam tarihinin en tartışmalı kişisi, en muamma adamı Ebu Hüreyre’dir. Esas adı meçhuldür. Tarihi kaynaklar, adıyla ilgili, yeri - yurduyla ilgili tam otuz tane farklı görüş bildirirler. En Nevevî, bu görüşlerden en sağlamının, adının “Abdullah b. Sahr” olabileceğini ifade eder. (Biz, “Abdurrahman” olarak öğrenmiştik. Biliyorsunuz ki, Araplarda kişinin ismi tek isim olarak söylenmez, soyunu-sopunu bildiren (soyadı yerini tutan) “İbn/oğlu” gibi ifadeler ile söylenir. O nedenle Ebu Hüreyre’nin soyu - sopu meçhuldür. O, sonradan aldığı künyesini “Ebu Hüreyre/Kediciğin babası” künyesiyle kendisini tanıtmıştır. Adını, esas kimliğini kimseye dememiştir. Bizlere, ona “Ebu Hüreyre” künyesini Rasulüllah efendimizin verdiği öğretilirdi. Halbuki tarihi kaynaklarda, bu künyeye nasıl sahip olduğunu kendisinin şöyle anlattığı yer alıyor:
“Ailemin sürüsünü otlatırdım. Küçük bir kedim vardı. Geceleri onu bir ağacın üzerine koyar, gündüzleri de yanıma alıp oynardım. Bu yüzden bana “Ebu Hüreyre/Kedicik Babası” lakabını taktılar.”
Ebu Hüreyre’nin adı mechul olduğu gibi geçmişi de mechuldür. Geçmişine ait tek bilinen kendi ağzından anlattıklarıdır: “Karın tokluğuna başkalarına çalışan, kedisiyle oynayan fakir bir adam” olduğudur. İbn-i Kuteybe, el Meârif adlı eserinde, onun Yemen kabilelerinden, Devs kabilesinden, Ezdî’lerin bir oymağından olduğunu yazar. Hz. Ömer’in onu azarlarken “Seni Devs kabilesine geri gönderirim.” deyişinden de bunun doğru olabileceği anlaşılıyor.
Ebu Hüreyre’nin Medine’ye gelişi:
Hicretin yedinci yılında Rasülüllah efendimiz Hayber gazvesinde iken Medine’ye gelmiştir. (Bazıları Hayber seferinde Müslüman olduğunu yazarlarsa da bu gerçeğe aykırıdır.) Peygamber Efendimiz Hayber seferinden döndüğü sırada o Medinede idi. Hayber ganimetleri Medine’deki sefere çıkmamış fakirlere de verilmişti. O ganimetten Ebu Hüreyre de pay aldı. Fakirliğinden dolayı Eshâb-ı Suffe’ye katıldı. Eshab-ı Suffe’de yer alma ve Rasülüllah ile beraber olma nedeninin sevgi, hidâyet ve ilim olmayıp sırf aç karnını doyurmak olduğunu söylerdi. Konuyla ilgili, İbn-i Hanbel, (Şeyhân’da rivâyetler mevcuttur) Müslim’in bir rivâyetinde şöyle der: “Ben, karın tokluğuna Rasülüllah’a hizmet eden zavallı bir adamdım.”
Kendisi obur biriydi. Zamanlı zamansız Ashabın evine karnını doyurtmak için dalardı. Sahabenin bir çoğu bu yüzden ondan nefret ederdi. Kendini besleyenlere medhiyeler düzerdi. Konu, Buhâri ve Tirmizi’de genişçe yer alır. Rasülüllah efendimiz O’na: “Gittiğin yere sık gitme. Ara sıra ziyaret et, daha çok sevilirsin.” diye nasihat etmiştir. Bu tarz bir nasihat Ebu Hüreyre dışında hiç kimseye yapılmamıştır. Tirmizi’deki şu olay, konuyu daha da açar sanırım: “Cafer b. Ebi Talip onu himaye ederdi. Onu doyururdu. Onun için O, Ca’fer’i sahabenin en faziletlisi olarak anlatırdı. Yani Ca’fer’i Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Ali’den üstün tutardı.” Bu konuyla ilgili hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin “Allah Rasülünden sonra kimse Ca’fer b. Ebi Talip gibi ayakkabı giymemiş, deveye binmemiş ve toprağı çiğnememiştir.” dediği yer almaktadır.
Oburluğu yüzünden iyi yemeklerin kokusunu hemen alır, yemek için Muaviye gibi zenginlerin sofrasını seçerdi. Muaviye’nin Mazira yemeği onun çok hoşuna giderdi. Bu nedenle kendisine “Şeyh-ul Mazira” lakabı bile takılmıştı. Maziracılığı ile ilgili hakkında bir çok hicviyeler yazılmıştır. Bediüzzeman el Hemedânî maziracılığı ile ilgili kitabında bir bölüm açmış, uzun uzun konuyu irdeleyip, iğneli sözler söylemiştir.
Mazira yemeği Muaviye’nin pek meşhur bir yemeğidir. Bununla kendisine taraftar toplardı. Lezzet ve şehvet düşkünleri bununla taraftar yapılırdı. Aşağıda dökümanda göreceğiniz gibi mazira karşılığı kendisini satanlardan birisi de Ebu Hüreyre idi. Ze Mahşeri’nin Esas-ül Belağa adlı eserinde, Ebu Nuaym’ın El Hılye adlı eserinde, İbn-i Kesir’de, es-Seâlibî’nin kayıtlarında, bu hususlar ile ilgili Ebu Hüreyre’nin kendi itirafları yer alır.
Ebu Hüreyre’nin biyografisini yazanlar onun şakayı, şakalaşmayı sevdiğini yazarlar. Mervan b. Hakem onu Medine’de kendi yerine bıraktığı zamanlar, başına hurma lifinden bir halka takılı bulunan bir eşeğe biner Medine sokaklarında gezerdi. Sokakta birilerini görünce “ Yoldan çekilin, yoldan çekilin, Emir geliyor!” diye bağırırdı. Bol hadis rivâyetiyle çevrede sempati toplamaya çalışırdı. Ama o kadar çok düşük ve hatalı konuşurdu ki herkes onunla alay ederdi. Ebu Rafi’nin nakillerine göre, çevresinden birisi ona gelip: “Ya Ebâ Hüreyre! Rasülüllah efendimiz benim elbise hakkında bir şey söyledi mi?” diye sorar. O da: “Ebu-l Kâsim şöyle, şöyle .... dedi.” diye bir şeyler uyduruverirdi. Halbuki çevresindekiler onunla dalga geçmekteydiler. Ne yazık ki bu şaklabanlıklar sonradan ciddiye alındı. Ciddi ve doğruymuş gibi Rasülüllaha mal edildi. Hadis-i şerif diye kitaplarda yer aldı.
Rivâyetleri:
Çeşitli kaynaklar Ebu Hüreyre’ye ait 3574 rivâyetin varlığını söylerler. Buhârî bunların 446 sını kitabına almıştır. Onun çok hadis rivâyeti Hz. Ömer’i endişeye düşürmüş, elindeki çubukla sırtına vurarak:
“Ey Eba Hüreyre, fazla hadis rivâyet ediyorsun. Rasülüllah’a yalan isnat etmenden korkuyorum.” demiştir. Bundan bir müddet sonra da, hadis rivâyetine son vermezse kendisini Devs yurduna sürgün edeceğini ihtar etmiştir. (İbn-i Asâkir) Bundan sonra Ömer sağ olduğu müddetçe Ebu Hüreyre hadis rivâyetini durdurmuştur. Ömer öldükten sonra tekrar yine faaliyete geçmiştir. Ara sıra “Ömer ölünceye kadar “Allah rasülü şöyle dedi.” diyemedik. Ömer sağ olsaydı bu hadisleri size rivâyet edebilir miydim? Vallahi, asla. Çünkü o takdirde Ömer’in sopasının sırtımı okşayacağını kesin olarak biliyorum. Ömer, “Kur’ân ile ilgilenin. O, Allah’ın kelamıdır.” derdi” diye yakınırdı.
Ebu Hüreyre, helalı haram, haramı helal yapmadıkça rivâyette bulunmanın bir sakıncasının olmadığını ileri sürerdi. Örnekleri Tehâvî’de mevcuttur.
Ebu Hüreyre Tedlis yapardı:
Tedlis: Ravinin görmediği, dinlemediği, çağdaşı olmasına rağmen hiç karşılaşmadığı birinin adını kullanarak, ondan duymuş gibi hadis rivâyet edilmesidir. Hadis ilminde bunun bir çok türü incelenir. Neticede hepsi mutlak surette kötülenmiştir. Konunun uzmanlarından Şu’be, “Zina yapmam benim için Tedlis yapmamdan daha iyidir.”, “Tedlis yalanın kardeşidir.” derdi. Tüm hadis kitaplarında Ebu Hüreyre’nin tedlis yaptığı belirtilir. Ayrıca “Rasülüllah’tan duyduğu ile Ka’b’dan duyduğunu birbirine karıştıran birisidir” diye tanınır. Ebu Hüreyre itham edilen ilk ravi olma özelliğne sahiptir. Hz. Aişe, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali Ebu Hüreyre’yi yalancılıkla itham etmişlerdir. Bu hususla ilgili Mustafa Sadık Er Rafiî tarafından Ebu Hüreyre hakkında müstekıl bir kitap yazılmış, yalan rivâyetleri tek tek sayılıp, hepsinin analizi yapılmıştır.
Hz. Aişe, duyduğu Ebu Hüreyre’nin bir yalanıyla ilgili haber yollamış, yalan söylememesini ihtar etmiştir. Buna karşı Ebu Hüreyre, “ Ayşe, elinde ayna - tarak, ayna karşısında süslenirken ben Rasülüllah ile beraberdim. Ondan hadis öğreniyordum.” diyerek kendini küstahça savunmaya çalışmıştır. Hz. Aişe işin üstüne gidince “Ben onu Rasülüllah’tan değil, el Fazl b. el Abbas’tan duymuştum.” demiştir. O günlerde ise el Fazl hayatta değildi. ( Hakikatler böyle olmasına rağmen, maalesef, bir çok yerde Hz. Aişe’nin Ebu Hüreyre’yi övdüğü yazılmıştır.)
Hz. Ali Ebu Hüreyre için, “ Dikkat edin, o insanların en yalancısıdır.” derdi. Zübeyr RA. onun rivâyetlerini duyunca “doğru söylemiş veya yalan söylemiş” derdi. Ebu Hüreyre’nin yalan rivâyetlerinin dökümü burada mümkün değil. İmam Ebu Yusuf’un şu anlatımıyla bu meseleyi bağlayalım:
“Ebu Hanife’ye şöyle dedim: Bize Rasülüllah’ın hadisi geliyor ve kıyasımızla çelişiyor. Bunu ne yaparız?” Dedi ki: “ Eğer o hadisi sika raviler aktarmışsa onu alır, re’yi terk ederiz.” Dedim ki: Ebu Bekr ve Ömer Ra’ların rivâyeti hakkında ne dersin?” Dedi ki: “O ikisinden iyisini nereden bulacaksın!” Dedim ki: “Peki Ali ve Osman?” Dedi ki: Aynı şekilde.” Bütün sahabeyi saymaya başladığımı görünce şöyle dedi: “Bazı adamların dışında sahabenin tümü âdildir.” İstisnalardan olarak, Ebu Hüreyre ve Enes b. Malik’i zikretti.”
İbrahim en Nehaî, es Sevrî, Ebu Şâme, Ebu Ca’fer el İskafî, İbn-ül Esir, Âmidi Ebu Hüreyre rivâyetlerinin red edilmesi hususunda ittifak etmişlerdir.