PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Düşünmek


mustafabey
12. July 2013, 10:54 AM
Düşünmek;

Dinde düşüncenin bir yeri var mıdır, bir ibadet midir?

İnsanoğlunu insan yapan en önemli eylem düşünebilmesidir.
Düşünen insanlar doğruya yol alabilir, düşünemeyen insanlar yerinde sayar, korkularla yaşarlar.
Düşünmeyen insanlar, kendi sorunlarını çözemeyen, aklı başına toplayamayan toplumlar karanlıklar içerisindedir, sürekli korkutulurlar.

Düşünebilmek Allahın insana verdiği en büyük nimetlerden birisidir. İnsan fıtratında olan ve doğuştan yaratılışımızın özünde bulunan bu nimet içinde bulunduğumuz ortam, yetişme tarzı, toplumdaki yanlış öğretiler, işin kolayına kaçmak için yapılan ezbercilik ve esasında istek arzular, duygular ve hayallerin topluma egemen olması, aklın devre dışı bırakılması nedeniyle düşünce ve yolları insanların beyinlerinde kapanmakta ve insan fıtratında var olan bu nimet körelmekte ve neticesinde insan kararmaktadır.

Düşünemeyen insan dini manada ölüdür, ölen kalptir.

Enam 122: Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur(ışık) verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.

İnsan fıtratında doğuştan verilen düşünebilme yetisi körelmemişse, işler haldeyse karanlığın hakim olduğu, cahilliğin hüküm sürdüğü yerde bile bu özellik insanı aydınlığa, doğruya götürür.

Rum 24: Ve O'nun âyetlerindendir ki, korku ve ümit olarak size şimşeği gösterir. Ve gökten su indirir, böylece onunla, ölümünden sonra arzı (toprağı) diriltir. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için mutlaka âyetler (deliller, ibretler, mucizeler) vardır.

Kalblerin paslandığı, öldüğü yerde, insanlar istek ve arzularının peşinden gider hayalde yaşar ve duygularda boğulur, işte böyle insanların yaşadığı topraklar ancak gökten inen rahmet kuran ile, gökten inen su ile temizlenince dirilir, bu su ile abdest aldırılınca canlanır yeşile bürünür bahçeye dönüşür, yoksa çöle döner, topraklar tuzlanır, ot dahi yetişmez, kavurucu güneş yakar insanları, insanlar serinleyecek ağaç gölgesi dahi bulamazlar, karanlık tüm insanların üzerine çöker, insan kendi elleriyle yaptığının karşılığını alır, Allah hiç kimseye zulmetmez.

Bakara Suresi;
17. Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misalidir. O ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığını giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler.

18. Onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple onlar geri dönemezler.

19. Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karanlıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Halbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır.

20. (O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir.

İnsanın beyninde arada sırada çakan bu şimşekler bu kıvılcımlar olmasa karanlıkta hiç ilerleyemez.
Üzerimizdeki ölü toprağını atmak için düşünmeye başlamalıyız, Allahın indirdiği ayetler(kuran) ve yarattığı ayetler(her şey) üzerinde düşünmeliyiz, anlamaya çalışmalıyız.

Her insana farz olan Allahın ayetlerini düşünme ve anlama işini hakkıyla yerine getirmek için, Allaha teslim olabilmek için, islama girmek için, insan olabilmek için mücadele etmeliyiz.

Düşünmek aydınlığa giden yolda ilk adımı atmaktır.

Allah kimseye zulmetmez, kimseninde gözleri kör, kulaklarınınıda sağır yapmamıştır. Yaratılış itibari ile herkese akletme ve düşünme yetisi vermiştir.
Allah hiçbir insan grubunu zulme davet etmez, Allah kimseye de zulüm etmez. Fakat insanlar bir birbirlerini bağlamak, esir etmek, yönlendirmek isterler bunu da insanlara peygamberlerin bıraktığı kelamlarla, dini kullanarak yapmaya çalışırlar, Allah rahmete çağırır, zulme değil. En büyük zulüm hakikatin tersyüz edilmesidir.

İnsanlar birbirlerini esir etmek için oluşturdukları fikirlerini, düşüncelerini, kendi beyinlerinde ürettikleri, ulaştıkları zanlarını, hayallerini kesin doğrularmış gibi empoze ederek beyinlerin bu düşünme ve akletme yetilerini kullanmasını engelleyerek mühürleye çalışırlar, Allahın insanlara yaratılışta verdiği akletme ve düşünme melaikelerini engellemek, üstünü örtmek için insanların gözlerini kör, kulaklarını sağır yapmak isterler ve insanları kendi emelleri doğrultusunda bağlamaya, yönlendirmeye çalışırlar. Bu tür fal ve büyülemeler, insanların aklını başından alma uğraşları yasaktır, günahtır.

Düşünmek başkalarının kelimelerini kendinde kesin bilgi diye sahip çıkmak değildir. Dinen düşünmek kelam ve kelimeleri anlamaya çalışmaktır, buda hayat boyu devam edecek bir süreçtir. Allah kimsenin gözlerinin kör ve de kulaklarının sağır olmasını istemez. Bu zulmü insanlar birbirine yapar.


İnsanoğlunun sahip olduğu düşünce yeteneği Tanrının yarattığı bir sıfattır ve insanoğluna verdiği genel bir oluşumdur. İnsanın temelini düşünme sıfatı oluşturur.


İnsanoğlu düşünmeye başladığı andan itibaren varolmaya başlamıştır, bu sıfat olmazsa yokolur gider.

İnsanoğlu düşünme faaliyetine topluca iştirak ederek elde ettiği ile yaşamda ilerlemektedir. Her kavram öncelikle insanoğlunun beyninde şekillenmekte, daha sonra dünyada görülür hale gelmektedir.

İnsanoğlu düşünme faaliyetleri ile aklı gelişmekte, bilgisi artmakta, yaşamda vereceği mücadele ile hayatını satın almakta ve yönlendirme gücüne kavuşmaktadır. İslamda ahirete iman, yani geleceğe güvenmek vardır, gelecekte de Allahın koyduğu ölçü(kader), kanunlar geçerliliğini devam ettirecektir. Allahın bize yaratılışta verdiği bu gücü(düşünme, akletme) köreltirsek, kullanmak için mücadele etmezsek, insan görünümlü köleler haline dönüşürüz, mühürlenir ve toplum olarak helaka gideriz. Yaşadığımız devirde kendini Müslüman kabul eden toplumlarda yaşanan çöküşün temel sebebi de budur, insanlıktan uzaklaşma; yani düşünce ve aklın ölmesi, işletilmemesi, yaşamda mücadele verilmemesidir.