PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Alak suresi mesajları


aldemira
6. July 2013, 06:11 PM
ALAK SURESİ

1-İkra' bismi rabbikellezi halak.
İkra, Oku.
Okumak, anlamadan Arapçasını tekrar etmek olmasa gerek.
Kelimeleri yüzünden okumak, tekrar etmek bir anlamda telaffuz etmek, okumak olabilir mi?
Anlamını dahi bilmeden seslerin tekrarı ancak telaffuz olabilir.
Okumak, telaffuz edilen seslerin kelimelerin anlamını bilmeyi de gerektirir.
Oysa, ikrada bu da yetmez. Telaffuz edilenlerin anlamının düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması, yaşanılması, anlatılması elzemdir.
Zira, Kuran, akledenler, düşünenler için ibretler vardır; hala düşünmeyecek misiniz, böyle kolaylaştırdı ki düşünüp ibret alasınız; kafa patlatırcasına düşünmekten bahseder. Hatta tedebbür düşünmesine yer verir. Yani, temellerini, ilkelerini dikkate almayı, arka planını, satır aralarını düşünmeyi ister.
Öyle ki, Kuran, tertil okumasını; azar azar, yavaş yavaş, tek tek, tane tane, düşüne düşüne, hazmederek, sindirerek, muhakeme ederek, adeta suyunu çıkarırcasına okumayı över.
Aynı zamanda ikra okumasında; bu çıkarımların, elde edilen sonuçların, yaşanılması, hayata geçirilmesi, yaşama nakşedilmesi şarttır.
Böylece, telaffuz edilenlerin anlamının öğrenilmesi, düşünülmesi, ders çıkarılıp ibret alınması, bunların yaşanılması ve insanlığa anlatılmasıdır, ikra.
Takip etmek, ardından gitmek, aralarında hiç kimsenin bulunamayacağı kadar yakın bir şekilde izlemek, ona uymak, okumak ve manayı düşünmek, izlemek anlamına gelen tilavetten farkı da bu çıkarımları yaşamakla yetinmeyip insanlığa iletmektir, sunmaktır, tebliğ etmektir.
Bu nedenle, Kuranı ikra yapmak, ayetleri telaffuz etmenin yanı sıra, mealini anlamını okumak, bunları düşünmek, gerektiğince fikirlerden yararlanarak ibretler çıkarmak, bunları yaşama geçirmek ve insanlığa sunmak, anlatmaktır. Arı misali çiçeklerin özünü alıp, düşünüp, yoğurup Kuran potasında bal yapıp, yemek ve yedirmektir.
Bu amaçla Kurana yaklaşmaktır, yaşamaktır.
Kuranın hakikatlerine ulaşmak, özümlemek, yaşamak ve anlatmaktır.
Bu bağlamda kainat, kuran ve peygamber evrensel hakikatin, farklı tezahürleridir, ikra yapanlara.
“Bu emir "anla" vurgusu taşıyan bir emirdi İkra' emrinin etimolojik anlamı; "birleştirmek, şeyleri yan yana getirerek aralarındaki bağı keşfetmek"tir. Şu halde; "oku emri, kainat, insan ve hadisat ayetlerini, Kur'an ayetleri ışığında bir araya getirerek oku ve aralarındaki bağı keşfet" anlamını taşır.Mİslamoğlu.”

Bismi Rabbikellezi Halak.
Rabbinin isimlerine yapışarak, tutunarak, teslim olarak, güvenerek ikra yapmaktır.
İkrayı, Onun terbiyesine girmek için yapmaktır.
Kuranın terbiyesinde yaşamak, hayat bulmak amacıyla gerçekleştirmektir.
Yeni bir ahlaka, Kuran ahlakına ulaşmak için ikra yapmaktır.
İkra yaptıkça eskiden ayrılmak yeni yepyeni bir ahlakla doğmaktır.
Kuran ahlakıyla yaratılmaktır, yoğrulmaktır.
Ayeti, baştan veya sondan okursak: Şayet, kuran ahlakıyla yaratılmak, yapılanmak istersen; Rabbin terbiyesine girmek, Ona yapışmak, aşkla bağlanmak, tutunmak gerektir. Bunun da tek yolu ikra yapmaktır.
Bilesin ki, ikra yaparsan Rabbin seni terbiye eder ve yeni, yepyeni bir ahlakla, Kuran ahlakıyla yaratır, yapılandırır, cennete layık insan eder.

2-Halekal insane min 'alak.
İnsan alaktan Halak oldu.
Halak olması, ahlakın, hal, hareket, tavır, yaşam biçimi, programı, felsefesinin alakla ilgili, bağlantısı anlatılır.
Kim neye alaka duyarsa, alakasının derecesiyle paralel onun ahlakıyla Halaklanır.
Kuran ahlakında yaratılmak, doğmak; insanın alakına bağlıdır.
Alakası varsa, Kuran insanı terbiye eder ve yeni bir ahlaka ulaştırır.
Alakası ne ölçüde ise halakı, ahlakı, Kuranı yaşamı da o ölçüde olmaktadır.
Kurana sevgisi, ilgisi, alakası ahlakını belirlemektedir.
Alak gibi, döllenmiş yumurtanın, emriyonun rahim duvarına tutunurken gerçekleştirdiği gibi taa atardamarlarına kadar uzanıp, anasının en güçlü damarlarından beslenmesi misali, insan da Kuranın taa temellerine, ilkelerine, evrensel değerlerine, özüne, esasına, manasına ulaşacak şekilde alaka kurarsa, o nispette Kuranla beslenip, ahlaklanır.
Yoksa, ikrası, alakası sadece telaffuzda kalırsa, ahlakının da yüzeysel kalması kaçınılmazdır.
Oysa, öyle bir alaka isterki, tilaveti, tertili, ikra okumasını; tezekkürü, tedebbürü, taakulü, tefekkürü vb düşünmeleri bekler.
Bu alak, alaka, sevgi, istek ne ölçüde ise Kuranda o ölçüde ahlaklandırır.
Peygamber ve arkadaşlarının alakasının büyüklüğü, ahlakının da Kuran olmasını sağladı.
Şayet, Kuran ahlakı istiyorsak, önceliklerimizi ve önem verdiklerimizi sorgulayıp, Kurana alakamızı, ilgimizi, sevgimizi, gözden geçirmeliyiz.
Ahlakımızı Kuranlaştırmak için alaka duyduklarımızı ve alakamızın derecesini yeniden yapılandırmalıyız.

3-İkra' ve rabbukel'ekram.
İkra yapana Rabbi ikram eder.
Kuran ahlakına kavuşturur.
İkra ile ikramın paralelliği anlatılır.
Herneye ihtiyaç duyarsa onu sunar, lutfeder.
Gerekli bilgiye, hikmete, terbiyeye kavuşturur.
İkra yaptıkça, alakası arttıkça bu ikramlar da çoğalır.
Kuran ahlakına uygun yaşamayı ikram eder.

4-Ellezî 'alleme bilkalem.
Şöyle ki, Kalemle öğretendir.
Kuranı, azar azar, kalem kalem, kısım kısım öğretendir.
Lif lif, ayrıntılarına kadar anlatandır.
Kalemle, yazarak, çizerek, not alarak, bağlantı kurarak, yaşama indirgeyerek, unutmamak için, Kuran ahlakından uzak düşmemek için çaba harcayanlara belletendir.
Yaşama kaydedenlere, hayata geçirenlere, ömürlerine nakşetmek isteyenlere öğretendir.
Hayatını, ahlakını Kuran yapandır.

5-Allemel'insane ma lem ya'lem.
SA-İnsana bilmediğini öğretendir.
Bildiklerinden, önceki öğretilerden, atalar ahlakından vazgeçmeye niyetli olana öğretir.
Ezberini bozmaya, kendini değiştirmek isteyene yol gösterir.
Akledene, düşünene, ibret alıp ders çıkarana, yaşama kaydedene yardım eder.
Kuranı ikra yapana, alakası olana, hayata geçirene, Kuran ahlakını ve bilmediklerini öğretir.
Kuran ona rehber olur, yol gösterir, cennete layık insan yapar.
Hayatını, ahlakını cennet eder.

6-8
6-Kella innel'insane leyatğa.
Hayır; gerçekten insan, azar.
7-Er raehusnağna.
A. Bulaç Kendini müstağni gördüğünden.
8-İnne ila rabbikerruca'.
A. Bulaç Şüphesiz, dönüş yalnızca Rabbinedir.
Hayır, Kuranı ikra yapmayan, alakası olmayan, kendini yeterli gören muhakkak ki azmaktadır.
İkraya, okumaya, anlamaya, düşünmeye, ders çıkarmaya, ibret almaya gerek görmeyenler, yaşamlarını Kuranın rehberliğinden kopuk sürdürenler, amaçları Kuranı bir hayat olmayanların azması, yoldan sapması, saptırılması kaçınılmazdır.
İkrayla, alakayla Kuran terbiyesine ulaşır. Bu dünyaya gelişinin gidişinin nedenini, niçinini, hikmetini anlar, yaşam amacını kavrar, alakını, önem ve öncelik vermesi gerekenleri belirler.
Kuranı rehber edinmeyen başkalarını rehber edinir.
Kurandan mahrumlaştıkça, tagutlaşmayı sürdürür.
Önem ve öncelik verdikleri, alaka gösterdikleri Kuranın yerini aldıkça, tabi olduğu tagutları olur. Kuran ahlakı yerini tagutların ahlakı hüküm sürmeye başlar. Önem ve öncelik verdiği Kuran dışındaki her şey yaşamını belirler. Zahiri farklı olsa da Ruhunu, özünü, amacını onlara teslim eder. Verilen her şey araç iken, amaçlaşınca, tagut olur, hükmeder. Azdırır.
Sonunda dönüş Rabbinedir.
Geç olmadan, ölüm çatmadan ikra yap, alakanı Kurana yönelt. Dünyadaki amacını hatırla önem ve öncelik verdiklerini gözden geçir, araçları amaç edinmekten vazgeçip kurtuluşa er.

9-13
9- Eraeytellezi yenha.
A. Bulaç Engellemekte olanı gördün mü?
10- Abden iza salla.
A. Bulaç Namaz kıldığı zaman bir kulu.
11- Eraeyte in kane 'alelhuda.
A. Bulaç Gördün mü? Ya o (kul) doğru yol üzerinde ise,
12- Ev emara bittakva.
A. Bulaç Ya da takvayı emrettiyse.
13-Eraeyte in kezzebe ve tevella.
A. Bulaç Gördün mü? Ya (bu engellemek isteyen) yalanlıyor ve yüz çeviriyor ise.
Salla yapanı engelleyeni gördün mü, anladın mı?
Kuranı ikra yapanı, okuyanı, anlayanı düşüneni, yaşayanı, anlatanı, toplumu bu ahlaka davet edeni bu uğurda salla yapanı, destek olanı; engelleyeni, bu yoldan alıkoyanı, mani olanı anladın mı?
İnsanla Kuran arasına giren engeller, maniler neler. İçsel ve dışsal unsurları, bireysel ve toplumsal faktörleri, ulusal ve uluslar arası güçleri, bunların tağutlaşarak esir alışlarını düşünmek, tanımak, anlamak ve görmek ve kurtulmak gerekmektedir.
Zira, ikra yapmak, gereğince alaka göstermek, Allah’a, Kurana önem ve öncelik vermek olan takva, Kuran terbiyesindeki bir yaşamı sağlar. Kuran ahlakıyla boyar. Kuranı yaşama taşır. Hayata nakşeder, dantel gibi işler.
Bunun için, Kuranla bu denli alakamızı kesen, mani olan, Hakkı yalanlayan, yüz çeviren tüm söylemleri, öğretileri, kabullenim ve yargıları, gözden geçirmek, değiştirmek, terk etmek elzemdir.
Dünyadaki amacımızı unutturan, peşinde kullaşıp köleleştiğimiz tüm tutkuların, hedeflerin, gayelerin farkına varıp, kurtulmalıyız.
İlahlaştırdığımız; mal, mülk, makam, şöhret, para, pul, herneyse tüm araçları amaçlaştırarak girdiğimiz esaret girdabından ayrılmalıyız. Hele bir zengin olayım bak nasıl çalışacağım, destek olacağım diyerek araçları bilerek bilmeyerek amaç edinip de Kuran ahlakını öteleyenlerin kıssaları, farkına varmak için yetmez mi?
Oysa bunların amaç değil birer araç olarak ihtiyacımız kadar yaşamımızdaki yerini alması doğaldır. Dünyadaki yaşamın sürdürülmesi için gereklidir.
Öncelikle içimizdeki bu anlayış engellerini yok etmeliyiz. Atalar kültürünü bırakmalıyız. Kuranla aramıza giren tüm engelleri, perdeleri yırtıp atmalıyız.
Sonra toplumda var olan; Kuranı, ikra yapmayı, alakayı zorlaştıran tüm şartları değiştirmeliyiz.

14-16
14-Elem ya'lem biennallahe yera.
A. Bulaç O, Allah'ın gördüğünü bilmiyor mu?
15-Kella leil lem yentehi lenesfe'am binnasiyeh.
A. Bulaç Hayır; eğer o, (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursa, andolsun, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz;
16-Nasiyetin kezibetin hatieh.
A. Bulaç O yalancı, günahkar olan alnından.
Önem ve öncelik verdiğimiz, her gün aynı perçem, kakül gibi bakıp, gözettiğimiz bu geciçi dünyada araç iken Kuranı amaçlarımızın yerine baş tacı yaptığımız, mal, makam, şöhret vb hedeflerimiz yok mu?
Eğer farkına varıp vazgeçmezsek bu yalancı, aldatıcı, insanı yanlışa, günaha daldıran perçemlerimizden, amaç edindiğimiz, uğruna ne günahlara katlandığımız Kuran dışı gayelerimizden, ihtiraslarımızdan, yığma ve biriktirme hastalığından kurtulmazsak, bunların peşinde sürünmek mukadder olur.
Hele bir zengin olayım, şu olayım, bu olayım da bir gör ve benzeri perçemlerimiz, bizi aldatmıyor mu, Kurandan, ikradan uzaklaştırmıyor mu?
Araçken amaç edindiğimiz ve önümüze kızıl elma gibi koyduğumuz bitmez tükenmez, dipsiz, yalancı, günahkar perçemlerden vazgeçmezsek, o zaman da Sünnetullah gereği bu perçemlerin peşinde köleleşir, sürünür insan.
Oysa tüm nimetler, araçlar hayatı kolaylaştırmak, insana hizmet etmek için yaratılmış, ikram edilmişken, bunları amaç edinen insan bunların kölesi olur. Bunlara binmek, kullanmak varken, onlar insana biner, insanı hamal eder.
Atalar dininin efendileri olup toplumsal güçleri kullananlar, bu güçlerle tagutlaşanlar, zorbalık yapanlar, Hakka, Kurana ve Kurani ahlakın yayılmasına engel olmaya çalışanlar da, bu güçlerin, bu perçemlerin esiri olur, sürünür, süründürülür.

17-18
17-Felyed'u nadiyeh.
A. Bulaç O zaman da meclisini (yakın çevresini ve yandaşlarını) çağırsın.
18-Sened'uzzebaniyete.
A. Bulaç Biz de zebanileri çağıracağız.
Bu perçemler uğrunda tüm çevresini kullanır, tüm imkanlarını seferber eder. Bu yolda tüm ömrünü heba eder, sonra da zebanilere layık olur.
Vahyi önceliklerimizle aramıza giren bu ve benzeri yalancı, günahkar perçemlere ulaşanlar da, muradına eremez, uğruna alakasını, ikrasını, takvasını bozduğu, ne günahlara battığı bu perçemler eliyle tokat yer, sürünür.
Salat edenlere, ikra yapanlara, Kurana önem ve öncelik verenlere karşı yaptıkları tüm engellemelerde tüm taguti güçleri seferber etmesine rağmen sonuçta bu güçler eliyle bile darbe yer, hançerlenir. sürünür ve yerle bir edilir.

19-Kella, la tuti'hu vescud vakterib.
A. Bulaç Hayır; ona boyun eğme (Rabbine) Secde et ve yakınlaş.
Hayır, tüm bu engellerin farkında olup, anlayıp, bunlara uyma; Kurana tabi ol, tam bir itaatle bağlan ve yaşayan Kuran ol. Bunun içinde ikra yap, alakanı ilgini artır. Önem ve önceliklerini Kuran yap. Kuran ahlakına tabi ol.

http://aaldemira.blogspot.com/



ALAK SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI
1İkra' bismi rabbikellezi halak.
Yaratan Rabbinin adıyla oku.



K-r-e
(H Yılmaz Tebyinil Kuran İşaret Yayınları) “İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için kıryono kullanılır. İkri sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe-rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler.
Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, “hayız kanının rahîmde toplanması ve dışarı atılması” anlamına üretilmiş [vaz edil¬miş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara sûresinin 228. âyetin ‘deki kullanımı da bu anlamdadır.
Daha sonra sözcük, istiare [ödünç alma] yoluyla “bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek” anlamında kulla¬nılmaya başlanmıştır. “Develerin hamile kalarak yavruyu rahîmde ta¬şıyıp sonra da doğurmasına” karaet’in-nâkatu denilirdi.
Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak “harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme” ey¬lemi için de kullanılmaktadır. Zaten bu sözcüğün “okumak” anlamında kullanılma nedeni de budur.
Ne var ki, karae sözcüğünü “okumak” diye çevirmek yeterli olmadığı gibi, böyle çevrilmesi onun Kur’ân’da neden kullanıldığını anlamak bakımın¬dan da yanlış sonuç verir.
Çünkü Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arapça’da “tilâvet “tir. Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz.”
İkra “2:222 Ve yes'eluneke anil mehiyd, kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehiydi ve la takrabuhünne hatta yathurn, fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah, innellahe yühibbüt tevvabine ve yühibbül mütetahhirin
2:222. Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.”
حِيضِ = Hayd = aybaşı
2:228 Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru', ve la yehillü lehünne ey yektmne ma halekallahü fi erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahir, ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fi zalike in eradu islaha, ve lehünne mislüllezi aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh, vallahü azizün hakim
2: 228. Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hakk sahibidirler. Onların da aleyhlerindeki gibi, ma‘rûf ile kendileri için de vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir.
قُرُوَءٍ = Kuru’ = aybaşı halinden sonraki zaman, iki aybaşı arasındaki zaman.
Kuru’ kadınlara yaklaşmanın yasak olmadığı zaman yani birleşme toplama zamanı, spermle yumurtanın birleşmesiyle, toplanmasıyla, bir araya gelmesiyle “İKRA ile” fetus veya cenin oluşur, Yeni bir hayat ortaya çıkar. Kuran’ın toplanmasıyla, Kuran’ı kendimizde toplamamızla yeniden doğarız, yeni bir hayat oluşur.”YB
(TDV Dini Kavramlar Sözlüğü) “kitabı okumak, takip etmek, ardından gitmek, tâbi olmak ve uymak” anlamlarına gelen tilâvet, ıstılahta, Kur’ân’ı usulüne uygun olarak okumak demektir. Kur’ân’da “telâ” fiili 61 defa geçmiş ve takip etmek (Şems, 91/2), okumak (Enfâl, 8/2), ilim ve amel ile tâbi olmak (Bakara, 2/121), indirmek (Âl-i İmrân, 3/58) ve uydurmak (Bakara, 2/102), anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime daha çok âyetleri, Kur’ân’ı okuma anlamındadır.”
Anılan Sözlükte, (En’âm, 6/151) ayeti gerekçe yapılarak, “ tilâvet kıraatten daha özeldir. Her tilâvet kıraattır, fakat her kıraat tilâvet değildir. Tilâvette, ittiba, bildirme ve duyurma anlamı da vardır” Görüşüne de yer verilmiş olmakla birlikte, De ki: "Gelin, Rabbinizin size harâm kıldığı şeyleri okuyayım… ayetinden tilavetin kıraatten daha kapsamlı olduğu anlamı çıkarılamaz, aksine Rabbinden gelen ayetin olduğu gibi, değişikliğe uğratılmadan, aynen insanlara aktarılması manası baskın olması nedeniyle tilavet, kıraat/ ikra kavramından daha dardır.
Nitekim, 10/16 قُلْ لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا اَدْرٰیكُمْ بِهٖ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ Kul lev şaellahu ma televtuhu aleykum ve la edrakum bihi fe kad lebistu fikum umuram min kablihi e fela ta'kilûn.
S. Ateş De ki:"Eğer Allâh dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapmamıştım), düşünmüyor musunuz? " Ayetinde, okuma ile idrak etme aynı zamanda kullanılarak tilavet ile idrak etmenin ayrı ayrı vurgulanmış olması da dikkat çekicidir.
Bu nedenle, tilavetin, idrak etme gereği duymadan da, yüzünden, yazılı olanı okuma, yazıyı takip etmek, yazılı olana uyarak onu seslendirmek, sesli veya sessiz dillendirmek olduğu anlaşılmaktadır. İdrak ise anlamına vararak, düşünerek, ibret alarak okumadır.
Böylece, tilavet ile ikranın farkı ortaya çıkmaktadır. Bu iki kavramı ayıran temel unsur idraktir.
Bu açıdan, (Elmalı) “Hz. Peygamber'in hadisinde söylendiği üzere yüzünden okumanın, sevab ve fazileti, kavrama ve ezberlemeye vesile olmasından dolayıdır.” Derken; tilavetin ikra ile farkını ortaya koymuş ve eğer ikra yapması veya ikraya yardımcı olması halinde tilaveti, yüzünden okumayı teşvik ettiği anlaşılmaktadır.
(M Esed) “İkra’ emri, “oku” yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir. Birinci çeviri, bana göre, bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek” kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan, burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade eder.”
Diğer bir anlatımla, (H Yılmaz) “ Nitekim Biz sana biriktireceğiz ve dağıttıracağız , sen de unutmayacaksın/terk etmeyeceksin (A’lâ sûresinin 6. âyeti ile Kıyâmet sûresinin. 17–19 âyetin ‘de tekrarlanan benzer ifadeler de göstermektedir ki, kıraat , “ön¬ce bir şeyleri zihinde, kitapta vs. toparlayıp-hazırlayıp, sonra başka¬larına sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktır.” Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur. Bu konuda şu âyetlere bakılabilir: İsrâ/14.45.93.106; Nahl/98; Şu’arâ/199; A’râf/204; İnşikak/21; A’lâ/6 ve Müzzemmil/20 . Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir.”
(F Razi) “Ayetteki, "oku" ifadesi ile, "Kur'ân oku" manası kastedilmiştir. Çünkü "okuma" (kıraat), ancak Kur'ân hakkında kullanılır. Nitekim Hak Teâlâ, "Biz onu okuduğumuz zaman, onun kıraatine '{Kıyame, 75/18) ve "Kur'ân'ı parça parça indirdik ki sen onu insanlara yavaş yavaş kıraat edesin, okuyasın" (İsra, 17/106) buyurmuştur.”
(Elmalı) “"Sen Kur'ân'dan önce bir kitap okumuyordun." (Ankebut 29/48) kitabın niteliğini, imanın esasının neden oluştuğunu bilmezdin... "Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin." (Şurâ, 42/52)”
(Kuran Yolu) “Bu ayette “emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine in-dirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.”
(A Küçük) “Kur’an’ın okunmasından maksat tedebbürdür. Yani düşünerek onun ne dediğini anlamaya çalışmak ve hayatı onunla düzenlemektir. Hz. Ali efendimiz buyurur ki:“Anlamayarak yapılan ibadette ve düşünülmeden gerçekleştirilen kıraatte hayır yoktur.” Zaten Allah’ın Resûlü bir hadislerinde kişinin okuduğu şeyle kalbinin irtibatının kesildiği ve okuduğu âyetlerden başka şeyler düşünmeye ve dikkati başka taraflara dağılmaya başladığı andan itibaren onun okumaya devamını menetmektedir. Selef âlimlerimizin hepsi böyle düşünür böyle inanırdı. Bakın Süleyman Ed-Dârâni: “Anlamadığım ve kalp huzuruyla okumadığım âyetlerden sevap alacağımı ummuyorum. Ben bir âyeti okurum, sonra dört-beş gece onunla meşgul olurum ve onu iyice anlamadan başka bir âyete geçmem.” der. Öyleyse Okuma = Okuma + Başkasına anlatma + Uygulama, yani okunanı yaşama, okunanla hayatı düzenleme + Samimiyettir diyebiliriz.”
Nitekim, (Mevdudi) “Eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.” Açıklamasından da anlaşılacağı üzere; istenilenin, ne telafuz, ne de tilavet olmadığını vurgulamaktadır.
Ikra, vahyedilen Kuran ile birlikte, yaratılan kitabı Kainatı da okumak, incelemek, düşünmek, dersler, ibretler çıkarmak, idrak etmek veya toplamak, içselleştirmek, bunlara uygun yaşamak ve insanları da bu eyleme davet etmektir.
Kitabı yüzünden, manasını bilmeden, kelimeleri tekrar etmekten ibaret olan eylemin adı tilavet dahi değildir. Olsa olsa kelime tekrarıdır. Taklittir. Telaffuzdur.
Tilavette okunan metnin anlamını bilmek vardır. Bu anlamı kavrayıp, toplayıp, düşünerek ders çıkarmak, ibret almak, yaşama geçirmek, anlamak ve anlatmakla ikra gerçekleşmiş olur.
Böylece, ikra yapılınca, Kuranla yoğrulmuş, Kainata, varlık alemine layık, bir insan oluşur.
Bi ismi nin manası, ismine, iradesine, kudretine yapışarak, tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uymak anlamındadır.
R-b-b :Alemlerin Yaratıcısı, yarattıklarını, belirlediği programa uygun hedeflere götüren, olgunluk dere¬cesine ulaşıncaya kadar aşama aşama, yavaş yavaş inşa eden, kemâle erdiren, terbiye edendir.
H-l-k : Yaratılışıyla ilgili olarak, yaratma anlamının nüansları şeklinde Bedee, fetara, berae, felaka, zerae, enşee, ceale, savvera, sevvâ, ehyâ, sanea, feale, ahrece, eâde, enbete, a'tâ, vehebe, elkaa, vedaa, enzele kelimeleri de Kuranda, zikredilmektedir. Halak kelimesinin bu kelimelerden anlam farkı da; güzelce ölçüp biçip takdir etmektir. Ahlak üzere yaratmaktır. Varlıkların, hal ve hareketlerini, ahlakını, huyunu, fıtratını, davranışlarını belirlemektir. (26/Şuarâ 137 ve 68/Kalem, 4.)
Kuranı, kitabı Kainatı ıkra yapan, yani; okuyan, anlayan, düşünen, ibret alan, ders çıkaran, bunları yaşama geçiren, başkalarına aktaran kişi, Rabbin terbiyesine, okuluna girer, Onun terbiyesine yapışıp tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uyar, böylece, Halaka ulaşır, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşur. Peygamberin ilan ettiği tamamlanmış ahlakın yolcusu olur.
Ayeti sondan alırsak, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşmak, Halak a ulaşmak, ahlaklı kişiliğe sahip olmak için Rabbin terbiyesine girmeli, Ona dayanmalı, Ona yapışmalı, Onun rehberliğine uymalı, Kuran okuluna girmeli ve ıkra yapmalıdır.


2- Halekal insane min 'alak.
O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı.
A-l-k : askıya alınmış, bağlanmış, vb
(Elmalı) “Bunlardan başka "alak", ru¬hanî ve manevî olarak, alâka gibi aşk ve muhabbet mânâsına da ge¬lir.”
(A Tekin) “O, insanı aşk ve sevgiden, bir ilişkiden, rahim duvarına yapışıp yerleşen döllenmiş hücrelerden yarattı.”
İnsan Alaktan Halak olmuştur. İnsanın Halakı Alaktandır. İnsanın Kuran ahlakına kavuşması alakasına bağlıdır. Alakla ilgilidir. Kuran ahlakına ulaşmak, bunu aşk derecesinde istemekle mümkündür.
Herkesin Halakı, ahlakı Kurana verdiği öneme, alakaya, sevgiye bağlıdır.
Alakası, sevgisi aşkı ne kadar yüksek ise, Halakı, ahlakı da o denli olmaktadır.
Peygamberin Allah’a ve Kurana olan alakası, sevgisi, aşkı, verdiği önem ve öncelik zirvede olduğundan, Onun ahlakı, Halakı da en yüksekti, en üstündü, en zirvedeydi. Bunun için de örnek insandı.Yaşayan Kurandı.

SONUÇ

Bu iki ayet, insanlığa; değişimin, dönüşümün yolunu yöntemini vermektedir.
Kuranı ıkra yapanların, Rabbin eğitimine terbiyesine girdiklerini, Allah’a ve Kurana verdikleri öneme, önceliğe, alaka, sevgi ve aşk derecesine paralel olarak Halaklandıkları, Kuranın ahlakıyla yenilenip yaratıldıklarını açıklamaktadır.
Yaşayan Kuran olmak, Kuran ahlakıyla değişmek dönüşmek isteyenlerin yapması gereken ıkradır, Kuran okuluna girip terbiye olmaktır, bütün benliğiyle Kurana yönelmektir, önem ve öncelik vermektir, alaka göstermektir.
Alakın döllenmiş zigot anlamını, asılı, askıda vb manalarını da dikkate aldığımızda, bu alaka öyle olmalıdır ki, aynı döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunması, ana damarlarına, atardamarlarına ulaşması kadar güçlü ve kapsamlı ve olgunlaşıncaya, kemale erinceye kadar sürmelidir. Haftada bir gün, bir saat vs değil.
Bu alaka ne ölçüde ise, Kuran ahlakıyla Halaklanmak, yaratılmak ta o ölçüde olmaktadır. Bu Allah’ın sünnetidir.
Neye alaka gösterirse insan, alakasını yönelttiği alanda ve alakası ölçüsünde halaklanır, ahlaklanır, o ahlak üzere yaratılır, değiştirilir.
Şimdi şu soruyu sormalıyız: Biz neden gereğince Kuran ahlakıyla ahlaklanamadık? Toplumun yaşamı Kuran ahlakından neden uzak? Kurana alakamızı sorgulayalım, Kuranı ıkra yapışımızı sorgulayalım. Önem verdiklerimizi, yaşamdaki önceliklerimizi, amacımızı sorgulayalım.

merdem
8. July 2013, 01:34 AM
Degerli Aldemira Kardesim,

sitemizde sureler inis sirasina göre Hakki Yilmaz Kardesimizden meallendirilmis olarak sunulmustur :)


http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=52


Selam ve Dua ile.

aldemira
11. July 2013, 01:36 PM
Degerli Aldemira Kardesim,

sitemizde sureler inis sirasina göre Hakki Yilmaz Kardesimizden meallendirilmis olarak sunulmustur :)


http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=52


Selam ve Dua ile.


Farklı okumalara da daha doğru bir ifade ile, İKRA yapmalara da yer olmalı, değil mi.

Düşünenlere selam olsun.

dost1
11. July 2013, 05:23 PM
Selamun aleyküm! Değerli Aldemira Kardeşim!
Farklı okumalara da daha doğru bir ifade ile, İKRA yapmalara da yer olmalı, değil mi.

Düşünenlere selam olsun.

Paylaşımlarınız için Allah razı olsun.
Değerli Kardeşim!
Şüphesiz farklı okumalar güzeldir insanın ufkunu açarlar. Surelerle ilgili farklı okumalarınızı ilgili surelerin altında yaparsanız (paylaşımınızla ilgili başlık burada (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=46) )daha sağlıklı olur. Okuyanlar da farklı okumalardan daha rahat olarak yararlanmış olurlar.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aldemira
31. July 2013, 10:53 PM
Selamun aleyküm! Değerli Aldemira Kardeşim!


Paylaşımlarınız için Allah razı olsun.
Değerli Kardeşim!
Şüphesiz farklı okumalar güzeldir insanın ufkunu açarlar. Surelerle ilgili farklı okumalarınızı ilgili surelerin altında yaparsanız (paylaşımınızla ilgili başlık burada (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=46) )daha sağlıklı olur. Okuyanlar da farklı okumalardan daha rahat olarak yararlanmış olurlar.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

teşekkür ederim,
sitede tasnif açısından kaybolmakta insan,

uygun gördüğünüz alanı da işaretleseniz,
veya ilgili bölüme kaydırabilirsiniz.

e mail ile uyarılma işlemiyor galiba,
daha erken cevaplayamamamın sebebi de o dur.

galipyetkin
1. August 2013, 10:18 AM
Bir soru.

Ikra= oku.

Tamam da kendisine hiçbirşey verilmemiş peygamber neyi okuyacak? Elinde okunması için verilmiş bir şey yok ki? Uzun hava mı okuyacak?

bartsimpson
1. August 2013, 11:57 AM
:) :)

galipyetkin
1. August 2013, 02:48 PM
Sevgili Bart.

Ikra karşılığı olarak "oku" ifadesi kullanılmış olup, şu açıklama yapılmıştır. Yazı şöyle başlamakta:

"1-İkra' bismi rabbikellezi halak.
İkra, Oku.
Okumak, anlamadan Arapçasını tekrar etmek olmasa gerek.
Kelimeleri yüzünden okumak, tekrar etmek bir anlamda telaffuz etmek, okumak olabilir mi?
Anlamını dahi bilmeden seslerin tekrarı ancak telaffuz olabilir.
Okumak, telaffuz edilen seslerin kelimelerin anlamını bilmeyi de gerektirir.
Oysa, ikrada bu da yetmez. Telaffuz edilenlerin anlamının düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması, yaşanılması, anlatılması elzemdir.
Zira, Kuran, akledenler, düşünenler için ibretler vardır; hala düşünmeyecek misiniz, böyle kolaylaştırdı ki düşünüp ibret alasınız; kafa patlatırcasına düşünmekten bahseder. Hatta tedebbür düşünmesine yer verir. Yani, temellerini, ilkelerini dikkate almayı, arka planını, satır aralarını düşünmeyi ister.
Öyle ki, Kuran, tertil okumasını; azar azar, yavaş yavaş, tek tek, tane tane, düşüne düşüne, hazmederek, sindirerek, muhakeme ederek, adeta suyunu çıkarırcasına okumayı över.
Aynı zamanda ikra okumasında; bu çıkarımların, elde edilen sonuçların, yaşanılması, hayata geçirilmesi, yaşama nakşedilmesi şarttır..............."

Seni bilmem ama ben peygamber seçilmiş olsa idim, sorardım: "Ey Tanrım, bana "oku" ifadesinden başka, ayetin devamında da (ilk inen ilk beş ayet dışında da) okunacak bir şey vermedin ki neyi okuyacağım?"

"Ikra=oku" diye ifade edildiğine göre sen olsan ne okurdun?

Acaba Peygamber ne düşünmüştü?

Ne dersin. O an'ı düşünerek, o an elinde var olanlarla düşün. İleride bir şeyler gelecek diye düşünme, o gelecekleri düşünerek cevaplama.

Saygılar.
Galip Yetkin.

aldemira
1. August 2013, 09:17 PM
Bir soru.

Ikra= oku.

Tamam da kendisine hiçbirşey verilmemiş peygamber neyi okuyacak? Elinde okunması için verilmiş bir şey yok ki? Uzun hava mı okuyacak?

Ikra= oku
sorun da burada,

bu tanımda yatıyor, ARADAKİ FARKI fark edebilmekte,

ANLAŞILAN, Konuyu, ikra yapmamışsınız,
hatta, okumamışsınız bile,

İKRA YAPANLARA SELAM OLSUN.

galipyetkin
2. August 2013, 04:41 PM
Saygın aldemira.

Yazınızda ".....hatta okumamışsınız bile" diyorsunuz ama, Ben yazımda soruyu sorarken sizin yazdıklarınızdan alıntı yapmıştım. İşte o alıntı:

"1-İkra' bismi rabbikellezi halak.
İkra, Oku.
Okumak, anlamadan Arapçasını tekrar etmek olmasa gerek.
Kelimeleri yüzünden okumak, tekrar etmek bir anlamda telaffuz etmek, okumak olabilir mi?
Anlamını dahi bilmeden seslerin tekrarı ancak telaffuz olabilir.
Okumak, telaffuz edilen seslerin kelimelerin anlamını bilmeyi de gerektirir.
Oysa, ikrada bu da yetmez. Telaffuz edilenlerin anlamının düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması, yaşanılması, anlatılması elzemdir.
Zira, Kuran, akledenler, düşünenler için ibretler vardır; hala düşünmeyecek misiniz, böyle kolaylaştırdı ki düşünüp ibret alasınız; kafa patlatırcasına düşünmekten bahseder. Hatta tedebbür düşünmesine yer verir. Yani, temellerini, ilkelerini dikkate almayı, arka planını, satır aralarını düşünmeyi ister.
Öyle ki, Kuran, tertil okumasını; azar azar, yavaş yavaş, tek tek, tane tane, düşüne düşüne, hazmederek, sindirerek, muhakeme ederek, adeta suyunu çıkarırcasına okumayı över.
Aynı zamanda ikra okumasında; bu çıkarımların, elde edilen sonuçların, yaşanılması, hayata geçirilmesi, yaşama nakşedilmesi şarttır...............".

Onun için adaletli davranın lütfen.

Ben sorularımı aydınlanmak için sordum ve sayın dost 1'den de o sorudan dolayı tasvip gördüm. Çünkü iki yazımın altına tasvibini işlemiş.

Öğrenmek istediğim şu: Ikra= Oku

Muhammed, peygamber olarak seçilmiş ve ilk 4 veya 5 ayet kendisine inzal olmüştur. İlk inzal olan da IKRA= Oku.

Şimdi Peygamberimiz bir peygamber olarak kendisine verilen emri yerine getirmek mecburiyetindedir; yani okumak mecburiyetindedir. Fakat elinde sadece 4 ayet var. Yukarıda verdiğim sizin yazınızdaki pasajdan öğrendiğimize göre kendisinden bu yönde birçok şey isteniyor. İsteniyor da bu ilk 4 ayetle yerine nasıl getirilecek? Yani yukarıda açıklamalarını yapmış olduğunuz "Oku" emrinin içeriğini nasıl yerine getirecek.

Bence kendisine müslümanlığın ana esasları verlimeden okuma yapması mümkün değil.

Ben sizi eleştirmiyorum durumun aydınlığa çıkartılmasını istiyorum. Tekrar sorayım: Peygambere ilk 4 ayet inzal olmuş ve ilk kelime de Ikra=Oku. Peki lütfen cevaplayın, neyi okuyacak? Ha bire verilen 4 ayeti mİ? İzahlarınızdan okumanın çok değişik bir kapsamı olduğu anlaşılıyor. Bu kapsama bu 4 ayeti okuyarak mı ulaşacak. Ne veya neyi okuyacak. Kendisine "Ikra=Oku" dendiğine göre peygamber o andan itibaren okuyacak. Okuyacak ama neyi?
Saygılarımla.
Galip Yetkin

aldemira
2. August 2013, 07:41 PM
http://aaldemira.blogspot.com/2012/03/gelin-ikra-yapalim-alak-suresi.html
.................

................
ALAK SURESİ ÇALIŞMA NOTLARI
1İkra' bismi rabbikellezi halak.
Yaratan Rabbinin adıyla oku.



K-r-e
(H Yılmaz Tebyinil Kuran İşaret Yayınları) “İkra sözcüğü, karae fiilinin emir kipidir. Bu sözcük İbranice ve Süryanice’de de mevcuttur. Meselâ, şu anda bile Süryanice’de “oku¬mak” sözcüğü için kıryono kullanılır. İkri sözcüğü de “adımla, oku” anlamındadır. Araştırmacılar “ikra” sözcüğünün hangi dilden diğe-rine geçmiş olduğu konusunda kesin bir kanaat sahibi değildirler.
Henüz defter-kitap ortada yokken karae sözcüğü, “hayız kanının rahîmde toplanması ve dışarı atılması” anlamına üretilmiş [vaz edil¬miş] ve zaman içerisinde de kadınların hayızlı günleri ile hemen arkasından gelen kanamasız günleri kapsayan dönemlerin adı olarak kullanılmıştır. Nitekim sözcüğün Bakara sûresinin 228. âyetin ‘deki kullanımı da bu anlamdadır.
Daha sonra sözcük, istiare [ödünç alma] yoluyla “bir şeyleri biriktirip onu dağıtmak, başka yerlere nakletmek” anlamında kulla¬nılmaya başlanmıştır. “Develerin hamile kalarak yavruyu rahîmde ta¬şıyıp sonra da doğurmasına” karaet’in-nâkatu denilirdi.
Aynı sözcük, yukarıdakilere ek olarak “harfleri, kelimeleri, cümleleri ya da bilgileri bir araya getirip bir başkasına nakletme” ey¬lemi için de kullanılmaktadır. Zaten bu sözcüğün “okumak” anlamında kullanılma nedeni de budur.
Ne var ki, karae sözcüğünü “okumak” diye çevirmek yeterli olmadığı gibi, böyle çevrilmesi onun Kur’ân’da neden kullanıldığını anlamak bakımın¬dan da yanlış sonuç verir.
Çünkü Türkçe’de kullanılan “okumak” sözcüğünün karşılığı, Arapça’da “tilâvet “tir. Buna, hazırdaki bir met¬ni okumak diyebiliriz.”
İkra “2:222 Ve yes'eluneke anil mehiyd, kul hüve ezen fa'tezilün nisae fil mehiydi ve la takrabuhünne hatta yathurn, fe iza tetahherne fe'tuhünne min haysü emerakümllah, innellahe yühibbüt tevvabine ve yühibbül mütetahhirin
2:222. Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah'ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, çok tevbe edenleri sever, çok temizlenenleri de sever.”
حِيضِ = Hayd = aybaşı
2:228 Vel mütallekatü yeterabbasne bi enfüsihinne selasete kuru', ve la yehillü lehünne ey yektmne ma halekallahü fi erhamihinne in künne yü'minne billahi vel yevmil ahir, ve büuletühünne ehakku bi raddihinne fi zalike in eradu islaha, ve lehünne mislüllezi aleyhinne bil ma7rufi ve lir ricali aleyhinne deraceh, vallahü azizün hakim
2: 228. Boşanmış kadınlar da, kendi kendilerine üç adet süresi beklerler. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Ve onların kocaları, barışmak isterlerse o süre içersinde onları geri almaya daha çok hakk sahibidirler. Onların da aleyhlerindeki gibi, ma‘rûf ile kendileri için de vardır. Erkekler için de, onların üzerinde bir derece vardır. Ve Allah azîz'dir, hakîm'dir.
قُرُوَءٍ = Kuru’ = aybaşı halinden sonraki zaman, iki aybaşı arasındaki zaman.
Kuru’ kadınlara yaklaşmanın yasak olmadığı zaman yani birleşme toplama zamanı, spermle yumurtanın birleşmesiyle, toplanmasıyla, bir araya gelmesiyle “İKRA ile” fetus veya cenin oluşur, Yeni bir hayat ortaya çıkar. Kuran’ın toplanmasıyla, Kuran’ı kendimizde toplamamızla yeniden doğarız, yeni bir hayat oluşur.”YB
(TDV Dini Kavramlar Sözlüğü) “kitabı okumak, takip etmek, ardından gitmek, tâbi olmak ve uymak” anlamlarına gelen tilâvet, ıstılahta, Kur’ân’ı usulüne uygun olarak okumak demektir. Kur’ân’da “telâ” fiili 61 defa geçmiş ve takip etmek (Şems, 91/2), okumak (Enfâl, 8/2), ilim ve amel ile tâbi olmak (Bakara, 2/121), indirmek (Âl-i İmrân, 3/58) ve uydurmak (Bakara, 2/102), anlamlarında kullanılmıştır. Bu kelime daha çok âyetleri, Kur’ân’ı okuma anlamındadır.”
Anılan Sözlükte, (En’âm, 6/151) ayeti gerekçe yapılarak, “ tilâvet kıraatten daha özeldir. Her tilâvet kıraattır, fakat her kıraat tilâvet değildir. Tilâvette, ittiba, bildirme ve duyurma anlamı da vardır” Görüşüne de yer verilmiş olmakla birlikte, De ki: "Gelin, Rabbinizin size harâm kıldığı şeyleri okuyayım… ayetinden tilavetin kıraatten daha kapsamlı olduğu anlamı çıkarılamaz, aksine Rabbinden gelen ayetin olduğu gibi, değişikliğe uğratılmadan, aynen insanlara aktarılması manası baskın olması nedeniyle tilavet, kıraat/ ikra kavramından daha dardır.
Nitekim, 10/16 قُلْ لَوْ شَاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَا اَدْرٰیكُمْ بِهٖ فَقَدْ لَبِثْتُ فٖيكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِهٖ اَفَلَا تَعْقِلُونَ Kul lev şaellahu ma televtuhu aleykum ve la edrakum bihi fe kad lebistu fikum umuram min kablihi e fela ta'kilûn.
S. Ateş De ki:"Eğer Allâh dileseydi, onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Ben ondan önce aranızda bir ömür boyu kalmıştım (böyle bir şey yapmamıştım), düşünmüyor musunuz? " Ayetinde, okuma ile idrak etme aynı zamanda kullanılarak tilavet ile idrak etmenin ayrı ayrı vurgulanmış olması da dikkat çekicidir.
Bu nedenle, tilavetin, idrak etme gereği duymadan da, yüzünden, yazılı olanı okuma, yazıyı takip etmek, yazılı olana uyarak onu seslendirmek, sesli veya sessiz dillendirmek olduğu anlaşılmaktadır. İdrak ise anlamına vararak, düşünerek, ibret alarak okumadır.
Böylece, tilavet ile ikranın farkı ortaya çıkmaktadır. Bu iki kavramı ayıran temel unsur idraktir.
Bu açıdan, (Elmalı) “Hz. Peygamber'in hadisinde söylendiği üzere yüzünden okumanın, sevab ve fazileti, kavrama ve ezberlemeye vesile olmasından dolayıdır.” Derken; tilavetin ikra ile farkını ortaya koymuş ve eğer ikra yapması veya ikraya yardımcı olması halinde tilaveti, yüzünden okumayı teşvik ettiği anlaşılmaktadır.
(M Esed) “İkra’ emri, “oku” yahut “telaffuz et/dile getir” olarak çevrilebilir. Birinci çeviri, bana göre, bu bağlamda daha tercihe şayandır; çünkü “telaffuz etmek/dile getirmek” kavramı, yalnızca o anda yazılı olan veya hafızada bulunan bir şeyi -anlayarak veya anlamadan- dil ile söylemeyi ifade eder; oysa “okumak”, bir dış kaynaktan, burada Kur’an mesajından, alınan sözleri veya düşünceleri, yüksek sesle olsun veya olmasın, ama anlamak niyetiyle bilinçli olarak zihnine nakşetmeyi ifade eder.”
Diğer bir anlatımla, (H Yılmaz) “ Nitekim Biz sana biriktireceğiz ve dağıttıracağız , sen de unutmayacaksın/terk etmeyeceksin (A’lâ sûresinin 6. âyeti ile Kıyâmet sûresinin. 17–19 âyetin ‘de tekrarlanan benzer ifadeler de göstermektedir ki, kıraat , “ön¬ce bir şeyleri zihinde, kitapta vs. toparlayıp-hazırlayıp, sonra başka¬larına sözlü ya da yazılı olarak aktarmaktır.” Bu durumda, konumuz olan ikra emrinden, Peygamberimizde bir şeylerin biriktirileceğinin ve sonra da bunların yine ona dağıttırılacağının anlaşılması gerekir. Diğer bir ifadeyle, Peygamberimiz Allah’tan bir şeyler öğrenecek; öğrendiklerini de insanlara sözlü veya yazılı olarak öğretecektir. Kendisine ikra ile emredilen [verilen görev] işte budur. Bu konuda şu âyetlere bakılabilir: İsrâ/14.45.93.106; Nahl/98; Şu’arâ/199; A’râf/204; İnşikak/21; A’lâ/6 ve Müzzemmil/20 . Özetle, ikra emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde “vahyolunacakları zihninde toparla/oku/dağıt, tebliğ et” anlamına gelir.”
(F Razi) “Ayetteki, "oku" ifadesi ile, "Kur'ân oku" manası kastedilmiştir. Çünkü "okuma" (kıraat), ancak Kur'ân hakkında kullanılır. Nitekim Hak Teâlâ, "Biz onu okuduğumuz zaman, onun kıraatine '{Kıyame, 75/18) ve "Kur'ân'ı parça parça indirdik ki sen onu insanlara yavaş yavaş kıraat edesin, okuyasın" (İsra, 17/106) buyurmuştur.”
(Elmalı) “"Sen Kur'ân'dan önce bir kitap okumuyordun." (Ankebut 29/48) kitabın niteliğini, imanın esasının neden oluştuğunu bilmezdin... "Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin." (Şurâ, 42/52)”
(Kuran Yolu) “Bu ayette “emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine in-dirilen vahiy ve kozmik evrendeki âyetler olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması istenmektedir.”
(A Küçük) “Kur’an’ın okunmasından maksat tedebbürdür. Yani düşünerek onun ne dediğini anlamaya çalışmak ve hayatı onunla düzenlemektir. Hz. Ali efendimiz buyurur ki:“Anlamayarak yapılan ibadette ve düşünülmeden gerçekleştirilen kıraatte hayır yoktur.” Zaten Allah’ın Resûlü bir hadislerinde kişinin okuduğu şeyle kalbinin irtibatının kesildiği ve okuduğu âyetlerden başka şeyler düşünmeye ve dikkati başka taraflara dağılmaya başladığı andan itibaren onun okumaya devamını menetmektedir. Selef âlimlerimizin hepsi böyle düşünür böyle inanırdı. Bakın Süleyman Ed-Dârâni: “Anlamadığım ve kalp huzuruyla okumadığım âyetlerden sevap alacağımı ummuyorum. Ben bir âyeti okurum, sonra dört-beş gece onunla meşgul olurum ve onu iyice anlamadan başka bir âyete geçmem.” der. Öyleyse Okuma = Okuma + Başkasına anlatma + Uygulama, yani okunanı yaşama, okunanla hayatı düzenleme + Samimiyettir diyebiliriz.”
Nitekim, (Mevdudi) “Eğer meleğin maksadı kendi söylediğini Rasulullah'ın sadece tekrar etmesini istemek olsaydı, Rasulullah "Ben okuma bilmem" demezdi.” Açıklamasından da anlaşılacağı üzere; istenilenin, ne telafuz, ne de tilavet olmadığını vurgulamaktadır.
Ikra, vahyedilen Kuran ile birlikte, yaratılan kitabı Kainatı da okumak, incelemek, düşünmek, dersler, ibretler çıkarmak, idrak etmek veya toplamak, içselleştirmek, bunlara uygun yaşamak ve insanları da bu eyleme davet etmektir.
Kitabı yüzünden, manasını bilmeden, kelimeleri tekrar etmekten ibaret olan eylemin adı tilavet dahi değildir. Olsa olsa kelime tekrarıdır. Taklittir. Telaffuzdur.
Tilavette okunan metnin anlamını bilmek vardır. Bu anlamı kavrayıp, toplayıp, düşünerek ders çıkarmak, ibret almak, yaşama geçirmek, anlamak ve anlatmakla ikra gerçekleşmiş olur.
Böylece, ikra yapılınca, Kuranla yoğrulmuş, Kainata, varlık alemine layık, bir insan oluşur.
Bi ismi nin manası, ismine, iradesine, kudretine yapışarak, tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uymak anlamındadır.
R-b-b :Alemlerin Yaratıcısı, yarattıklarını, belirlediği programa uygun hedeflere götüren, olgunluk dere¬cesine ulaşıncaya kadar aşama aşama, yavaş yavaş inşa eden, kemâle erdiren, terbiye edendir.
H-l-k : Yaratılışıyla ilgili olarak, yaratma anlamının nüansları şeklinde Bedee, fetara, berae, felaka, zerae, enşee, ceale, savvera, sevvâ, ehyâ, sanea, feale, ahrece, eâde, enbete, a'tâ, vehebe, elkaa, vedaa, enzele kelimeleri de Kuranda, zikredilmektedir. Halak kelimesinin bu kelimelerden anlam farkı da; güzelce ölçüp biçip takdir etmektir. Ahlak üzere yaratmaktır. Varlıkların, hal ve hareketlerini, ahlakını, huyunu, fıtratını, davranışlarını belirlemektir. (26/Şuarâ 137 ve 68/Kalem, 4.)
Kuranı, kitabı Kainatı ıkra yapan, yani; okuyan, anlayan, düşünen, ibret alan, ders çıkaran, bunları yaşama geçiren, başkalarına aktaran kişi, Rabbin terbiyesine, okuluna girer, Onun terbiyesine yapışıp tutunarak, ona dayanarak, ona bağlanarak, onun rehberliğine uyar, böylece, Halaka ulaşır, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşur. Peygamberin ilan ettiği tamamlanmış ahlakın yolcusu olur.
Ayeti sondan alırsak, Kurana uygun bir ahlaka, hal ve yaşam biçimine kavuşmak, Halak a ulaşmak, ahlaklı kişiliğe sahip olmak için Rabbin terbiyesine girmeli, Ona dayanmalı, Ona yapışmalı, Onun rehberliğine uymalı, Kuran okuluna girmeli ve ıkra yapmalıdır.


2- Halekal insane min 'alak.
O, insanı alaktan (embriyodan) yarattı.
A-l-k : askıya alınmış, bağlanmış, vb
(Elmalı) “Bunlardan başka "alak", ru¬hanî ve manevî olarak, alâka gibi aşk ve muhabbet mânâsına da ge¬lir.”
(A Tekin) “O, insanı aşk ve sevgiden, bir ilişkiden, rahim duvarına yapışıp yerleşen döllenmiş hücrelerden yarattı.”
İnsan Alaktan Halak olmuştur. İnsanın Halakı Alaktandır. İnsanın Kuran ahlakına kavuşması alakasına bağlıdır. Alakla ilgilidir. Kuran ahlakına ulaşmak, bunu aşk derecesinde istemekle mümkündür.
Herkesin Halakı, ahlakı Kurana verdiği öneme, alakaya, sevgiye bağlıdır.
Alakası, sevgisi aşkı ne kadar yüksek ise, Halakı, ahlakı da o denli olmaktadır.
Peygamberin Allah’a ve Kurana olan alakası, sevgisi, aşkı, verdiği önem ve öncelik zirvede olduğundan, Onun ahlakı, Halakı da en yüksekti, en üstündü, en zirvedeydi. Bunun için de örnek insandı.Yaşayan Kurandı.

SONUÇ

Bu iki ayet, insanlığa; değişimin, dönüşümün yolunu yöntemini vermektedir.
Kuranı ıkra yapanların, Rabbin eğitimine terbiyesine girdiklerini, Allah’a ve Kurana verdikleri öneme, önceliğe, alaka, sevgi ve aşk derecesine paralel olarak Halaklandıkları, Kuranın ahlakıyla yenilenip yaratıldıklarını açıklamaktadır.
Yaşayan Kuran olmak, Kuran ahlakıyla değişmek dönüşmek isteyenlerin yapması gereken ıkradır, Kuran okuluna girip terbiye olmaktır, bütün benliğiyle Kurana yönelmektir, önem ve öncelik vermektir, alaka göstermektir.
Alakın döllenmiş zigot anlamını, asılı, askıda vb manalarını da dikkate aldığımızda, bu alaka öyle olmalıdır ki, aynı döllenmiş yumurtanın rahim duvarına tutunması, ana damarlarına, atardamarlarına ulaşması kadar güçlü ve kapsamlı ve olgunlaşıncaya, kemale erinceye kadar sürmelidir. Haftada bir gün, bir saat vs değil.
Bu alaka ne ölçüde ise, Kuran ahlakıyla Halaklanmak, yaratılmak ta o ölçüde olmaktadır. Bu Allah’ın sünnetidir.
Neye alaka gösterirse insan, alakasını yönelttiği alanda ve alakası ölçüsünde halaklanır, ahlaklanır, o ahlak üzere yaratılır, değiştirilir.
Şimdi şu soruyu sormalıyız: Biz neden gereğince Kuran ahlakıyla ahlaklanamadık? Toplumun yaşamı Kuran ahlakından neden uzak? Kurana alakamızı sorgulayalım, Kuranı ıkra yapışımızı sorgulayalım. Önem verdiklerimizi, yaşamdaki önceliklerimizi, amacımızı sorgulayalım.


ikra,
OKUMAYI,
ANLAMAYI,
İBRET ALMAYI,
YAŞAMAYI,
VE

ANLATMAYI DA İHTİVA EDEN BİR KAVRAMDIR.

ilk BEŞ AYETTE,


kuran ahlakıyla yaratılmak, yapılanmak istersen; Rabbin terbiyesine girmek, Ona yapışmak, aşkla bağlanmak, tutunmak gerektir. Bunun da tek yolu ikra yapmaktır.
Bilesin ki, ikra yaparsan Rabbin seni terbiye eder ve yeni, yepyeni bir ahlakla, Kuran ahlakıyla yaratır, yapılandırır, cennete layık insan eder.
Kim neye alaka duyarsa, alakasının derecesiyle paralel onun ahlakıyla Halaklanır.
Kuran ahlakında yaratılmak, doğmak; insanın alakına bağlıdır.
Alakası varsa, Kuran insanı terbiye eder ve yeni bir ahlaka ulaştırır.
Alakası ne ölçüde ise halakı, ahlakı, Kuranı yaşamı da o ölçüde olmaktadır.
Kurana sevgisi, ilgisi, alakası ahlakını belirlemektedir.
Alak gibi, döllenmiş yumurtanın, emriyonun rahim duvarına tutunurken gerçekleştirdiği gibi taa atardamarlarına kadar uzanıp, anasının en güçlü damarlarından beslenmesi misali, insan da Kuranın taa temellerine, ilkelerine, evrensel değerlerine, özüne, esasına, manasına ulaşacak şekilde alaka kurarsa, o nispette Kuranla beslenip, ahlaklanır.


اِقْرَاْ وَرَبُّكَ الْاَكْرَمُ
3-İkra' ve rabbukel'ekram.
İkra yapana Rabbi ikram eder.
Kuran ahlakına kavuşturur.
İkra ile ikramın paralelliği anlatılır.
Herneye ihtiyaç duyarsa onu sunar, lutfeder.
Gerekli bilgiye, hikmete, terbiyeye kavuşturur.
İkra yaptıkça, alakası arttıkça bu ikramlar da çoğalır.
Kuran ahlakına uygun yaşamayı ikram eder.

اَلَّذٖى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
4-Ellezî 'alleme bilkalem.
Şöyle ki, Kalemle öğretendir.
Kuranı, azar azar, kalem kalem, kısım kısım öğretendir.
Lif lif, ayrıntılarına kadar anlatandır.
Kalemle, yazarak, çizerek, not alarak, bağlantı kurarak, yaşama indirgeyerek, unutmamak için, Kuran ahlakından uzak düşmemek için çaba harcayanlara belletendir.
Yaşama kaydedenlere, hayata geçirenlere, ömürlerine nakşetmek isteyenlere öğretendir.
Hayatını, ahlakını Kuran yapandır.

عَلَّمَ الْاِنْسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
5-Allemel'insane ma lem ya'lem.
SA-İnsana bilmediğini öğretendir.
Bildiklerinden, önceki öğretilerden, atalar ahlakından vazgeçmeye niyetli olana öğretir.
Ezberini bozmaya, kendini değiştirmek isteyene yol gösterir.
Akledene, düşünene, ibret alıp ders çıkarana, yaşama kaydedene yardım eder.
Kuranı ikra yapana, alakası olana, hayata geçirene, Kuran ahlakını ve bilmediklerini öğretir.
Kuran ona rehber olur, yol gösterir, cennete layık insan yapar.
Hayatını, ahlakını cennet eder.





İKRA OKUNUN ÖTESİNDE,
BİR DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜMDÜR VE DEĞİŞTİRMEKTİR,
İLANDIR,

kATKINIZA ÖNCELİKLE TEŞEKKÜR EDERİM,
MÜZAKERE EVLADIR,

galipyetkin
3. August 2013, 12:29 AM
Saygın aldemira.

Eğer "Ikra=Oku" dersek, Kur'an'ın amacına, anlatmak istediğine ulaşamayız. Bu yönde en doyurucu açıklamayı sayın Hakkı Yılmaz yapmış gibidir. Şöyle demiştir:"Ikra emrinden, Peygamberimizde (vahiy yoluyla) bir şeylerin biriktirileceğini ve sonra da bu biriktirilenlerin yine onun eliyle dağıttırılacağını anlamamız gerekir. Diğer bir ifadeyle Peygamberimiz Allah'tan bir şeyler öğrenecek ve öğrendiklerini insanlara öğretecektir. Bu öğretmeyi ister sesli, isterse yazılı yapacaktır. Kendisine "ıkra" emir sözcüğü ile emredilen; verilen görev budur". Ancak bu ayetler kendisine vahyolunduğu zaman neyi okuyacağını, neyi zihninde toparlayacağını, neyi depolayacağını, neyi taşıyacağını, ve neyi dağıtacağını peygamberimiz henüz bilmemektedir". Çünkü inzal ancak 4 ayettir.

Özetle diyebiliriz ki "Ikra" emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde "Vahyolunacağı zihninde topla/oku/dağıt, tebliğ et" anlamına gelir. Bir de "kâinat kitabı" vardır.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
4. August 2013, 01:47 PM
Sevgili Bart.

Ikra karşılığı olarak "oku" ifadesi kullanılmış olup, şu açıklama yapılmıştır. Yazı şöyle başlamakta:

"1-İkra' bismi rabbikellezi halak.
İkra, Oku.
Okumak, anlamadan Arapçasını tekrar etmek olmasa gerek.
Kelimeleri yüzünden okumak, tekrar etmek bir anlamda telaffuz etmek, okumak olabilir mi?
Anlamını dahi bilmeden seslerin tekrarı ancak telaffuz olabilir.
Okumak, telaffuz edilen seslerin kelimelerin anlamını bilmeyi de gerektirir.
Oysa, ikrada bu da yetmez. Telaffuz edilenlerin anlamının düşünülmesi, ders çıkarılması, ibret alınması, yaşanılması, anlatılması elzemdir.
Zira, Kuran, akledenler, düşünenler için ibretler vardır; hala düşünmeyecek misiniz, böyle kolaylaştırdı ki düşünüp ibret alasınız; kafa patlatırcasına düşünmekten bahseder. Hatta tedebbür düşünmesine yer verir. Yani, temellerini, ilkelerini dikkate almayı, arka planını, satır aralarını düşünmeyi ister.
Öyle ki, Kuran, tertil okumasını; azar azar, yavaş yavaş, tek tek, tane tane, düşüne düşüne, hazmederek, sindirerek, muhakeme ederek, adeta suyunu çıkarırcasına okumayı över.
Aynı zamanda ikra okumasında; bu çıkarımların, elde edilen sonuçların, yaşanılması, hayata geçirilmesi, yaşama nakşedilmesi şarttır..............."

Seni bilmem ama ben peygamber seçilmiş olsa idim, sorardım: "Ey Tanrım, bana "oku" ifadesinden başka, ayetin devamında da (ilk inen ilk beş ayet dışında da) okunacak bir şey vermedin ki neyi okuyacağım?"

"Ikra=oku" diye ifade edildiğine göre sen olsan ne okurdun?

Acaba Peygamber ne düşünmüştü?

Ne dersin. O an'ı düşünerek, o an elinde var olanlarla düşün. İleride bir şeyler gelecek diye düşünme, o gelecekleri düşünerek cevaplama.

Saygılar.
Galip Yetkin.

Sevgili Galip Ağabey,

Benim bu konudaki düşüncem şudur...

Aslında bu konuda adına hadis mi, hikaye mi, söylence mi ne, derseniz deyin, halka arasında söylenen ve bilinen şey, cevap olabilir kanaatindeyim.

Ha ama derseniz ki "bunları boşver Kurandan örnek ver" zaten siz gerekeni söylemişsiniz. "Akledenlere....."


Bilindiği üzere, Muhammed iki yılı aşkın bir süre, içinde yaşadığı düşünsel durum nedeniyle, Hıra Tepesindeki mağarada, inzivaya çekilmişti...

Bu süreç içindeyken, Cebrail isimli melek tarafından Kur'an-ı Kerim’in ilk âyeti olan "İKRA" hükmü kendisine tebliğ oldu!

"İKRA!..."
"OKU!..."

Ama, bu tebliğ anında kendisine verilmiş herhangi bir yazılı metin yoktu!...
"OKU"ması isteniyordu; ancak eline verilmiş bir alfabetik yazıt sözkonusu değildi..?
Öyle ise neyi "OKU"yacaktı?..

Muhammed neyi “OKU”du????

"OKU" dendiğine; "OKU"ması gerektiğine; ve "OKU"yacağı herhangi bir yazılı alfabetik metin olmadığına göre...
Acaba, "OKU"ması istenilen "ŞEY" ne idi?...
"ÜMMÎ" olan Muhammed, Cebrâil isimli meleğe "OKU” yabilenlerden değilim, okuyamıyorum" cevabını vermişti...
Cebrail "O"nu kucaklayıp sıkarak "OKU" emrini tekrarlamıştır.
Muhammed, Cebrâil isimli meleğe tekrar, "OKU”yabilenlerden değilim, okuyamıyorum" cevabını vermiştir.
Bu seremoni üç kez tekrar edilmiş ve en sonunda Muhammed "OKU"yabilenlerden olmuştur.
Ortada, kağıt, deri, kemik üzerine yazılı olarak inmiş herhangi bir metin olmadığına göre; elbette ki, burada işaret edilen husus, bizim bildiğimiz mânâda okuyup-yazma değildi!
Öyle ise, burada sözkonusu edilen "ÜMMÎ"lik, genelde anlaşılan mânâsıyla, yazılı bir metni okuyamama değildir!
Bu takdirde, "ÜMMÎ"lik nedir?...
Kimler "ÜMMÎ"dir...?
"ÜMMΔlikten kurtulmanın yolu nedir?...
"ÜMMÎ" olduğu için "OKU"yamayan Muhammed, "İKRA" hükmünce "OKU"duktan sonra, hâlâ "ÜMMÎ" miydi?..

Böyle bir şey benim başıma gelse işin kara mizah kısmı bir tarafa... Yani aklı başında bir insan olarak "OKU" emri ile karşılaşsam, "NEYİ OKUYAYIM???" derim.
Ama bence çok önemli olan bir husus var ki bunu da belirtmeden geçmeyelim.
Beşer Abdullah'ın "OKU"ması ile, Rasul Muhammed'in "OKU"ması birbirinden çok farklı şeylerdir...
Beşer Abdullah "OKU"yarak anlamaya çalışır.
Rasul olan Muhammed "OKU"yarak müşahade ve tebliğ eder.

Seni bilmem ama ben peygamber seçilmiş olsa idim, sorardım: "Ey Tanrım, bana "oku" ifadesinden başka, ayetin devamında da (ilk inen ilk beş ayet dışında da) okunacak bir şey vermedin ki neyi okuyacağım?"

Senin bu güzel tesbitine ben de bir soru ile katkıda bulunayım müsaadenle...

Bakara (4) Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.

Bakara (91) Onlara, "Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) iman edin" denilince, "Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız" deyip, ondan sonra geleni (Kur'an'ı) inkâr ederler. Halbuki o ellerinde bulunanı (Tevrat'ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki, "Eğer inanan kimseler idiyseniz daha önce niçin Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"

Bakara (136) Deyin ki: "Biz Allah'a, bize indirilene (Kur'an'a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa'ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab'lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz."

Bakara (285) Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: "Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." Şöyle de dediler: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır."

Al-i İmran (72) Kitap ehlinden bir grup, "Mü'minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkar edin, belki onlar (size bakarak) dönerler" dedi.

Al-i İmran (84) De ki: "Allah'a, bize indirilene (Kur'an'a) İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz ona teslim olanlarız."

Al-i İmran (199) Kitap ehlinden öyleleri var ki, Allah'a, size indirilene ve kendilerine indirilene, Allah'a derinden saygı duyarak inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere satmazlar. Onlar var ya, işte onların, Rableri katında mükafatları vardır. Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir.

Nisa (60) (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût'u tanımamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.

Nisa (162) Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

Maide (59) De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve daha önce indirilmiş olan (ilahi kitap)lara inandığımızdan ve çoğunuzun da fasıklar olmasından ötürü bizden hoşlanmıyorsunuz."

Maide (64) Bir de Yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır" dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lanete uğrasınlar! Hayır, onun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur'an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah bozguncuları sevmez.

Maide (66) Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur'an'ı) gereğince uygulasalardı elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!

Maide (67) Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.

Maide (68) De ki: "Ey Kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni (Kur'an'ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz." Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur'an onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu için üzülme.

Maide (81) Eğer Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene (Kur'an'a) inanıyor olsalardı onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir.

Maide (83) Peygamber'e indirileni (Kur'an'ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. "Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi şahitlerle (Muhammed'in ümmeti) ile beraber yaz" derler.

Araf (157) Onlar, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları Resûle, o ümmî peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helal, kötü ve pis şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağır yükleri ve zincirleri kaldırır. Ona iman edenler, ona saygı gösterenler, ona yardım edenler ve ona indirilen nura (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Araf (3) Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

Rad (1) Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar Kitabın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.

Rad (19) Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar.

Rad (36) Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur'an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkar edenler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O'na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır."

Hicr (6) Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!"

Nahl (44) (O peygamberleri) apaçık belgeler ve kitaplarla gönderdik. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur'an'ı indirdik.

Ankebut (46) İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: "Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir (aynı ilahtır). Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz."

Sebe(6) Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilen Kur'an'ın gerçek olduğunu ve onun, mutlak güç sahibi ve övgüye layık Allah'ın yoluna ilettiğini görürler.

Zümer (56) Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerden idim" demesin.

Ahkaf (30) Dediler ki: "Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ'dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik."

Muhammed (2) İnanıp salih ameller işleyenlerin ve Muhammed'e indirilene -ki o Rablerinden gelen haktır- inananların ise Allah günahlarını örtmüş ve hallerini düzeltmiştir.


Ortada "IKRA" "OKU" emri ile verilmiş bir yazılı metin yada söz olmadığına göre,

İndirilen Ne?

(İndirilen, İndirmek deyince de aklıma şey geldi... :) )

http://translate.google.com/#en/tr/down

http://translate.google.com/#en/tr/load

Ne kadar ilginç değil mi????

aldemira
5. August 2013, 03:50 AM
Saygın aldemira.

Eğer "Ikra=Oku" dersek, Kur'an'ın amacına, anlatmak istediğine ulaşamayız. Bu yönde en doyurucu açıklamayı sayın Hakkı Yılmaz yapmış gibidir. Şöyle demiştir:"Ikra emrinden, Peygamberimizde (vahiy yoluyla) bir şeylerin biriktirileceğini ve sonra da bu biriktirilenlerin yine onun eliyle dağıttırılacağını anlamamız gerekir. Diğer bir ifadeyle Peygamberimiz Allah'tan bir şeyler öğrenecek ve öğrendiklerini insanlara öğretecektir. Bu öğretmeyi ister sesli, isterse yazılı yapacaktır. Kendisine "ıkra" emir sözcüğü ile emredilen; verilen görev budur". Ancak bu ayetler kendisine vahyolunduğu zaman neyi okuyacağını, neyi zihninde toparlayacağını, neyi depolayacağını, neyi taşıyacağını, ve neyi dağıtacağını peygamberimiz henüz bilmemektedir". Çünkü inzal ancak 4 ayettir.

Özetle diyebiliriz ki "Ikra" emri, toplamak ve dağıtmak anlamı ekseninde "Vahyolunacağı zihninde topla/oku/dağıt, tebliğ et" anlamına elir. Bir de "kâinat kitabı" vardır.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.


galipyetkin Bir soru.

Ikra= oku.

Tamam da kendisine hiçbirşey verilmemiş peygamber neyi okuyacak? Elinde okunması için verilmiş bir şey yok ki? Uzun hava mı okuyacak?



ELİNDE OKUMASI, DEĞİL
İKRA YAPMASI İÇİN
BİRŞEY YOK Kİ, DEĞİL
KURAN, KURANIN İLK İNEN 5 AYETİ VAR, ÖYLE AYETLER Kİ ,

İKRANIN OKUMA OLMADIĞINI,
öne sürülen ANLAMDAN DA ÖTE MANASINI,

SONRA,
İKRANIN, KİTABI, HAYATI, KAİNATI KUŞATTIĞINI,

YİNE,
BU 5 AYETİN, KURANIN, İKRASININ TAM BİR DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM, OLDUĞUNU,

iki AYETTE GECEN İKRA, RAB, HALAK, ALAK, KAVRAMLARININ VE BUNLARLA ÖRÜLÜ O HİÇ BİR ŞEY YOK DENİLEN AYETLERDEN SADECE İKİSİNİN DAHİ ANLATTIKLARINI,

görmemek,
yok saymak,
kimilerince olabilir.

Bir yaklaşım veya tarzdır.
Belli isimlerden,patentlerden gelmeyince kimilerince de algılamamak ta bir yoldur, tarzdır

tüm tercihler, insanidir ve kendilerini bağlar.

ALLAH RASULÜNE VERİLEN KURANIN ALAK SURESİ VE İLK BEŞ AYETİ DE

İKRA, TERTİL, TİLAVET VE TEDEBBÜR YAPANLARA,

NE ANLATMASI GEREKİYORSA ONU SUNMUŞTUR,

BUGÜNDE, YARINDA İNSANLIĞA AYNI SUNUMLARI YAPMAKTADIR,

ALAKASI,ÖNEM VE ÖNCELİĞİ PARALELİNDE AHLAKLANMA DEVAM EDE GELMEKTEDİR,

BU BEŞ AYET VE ANLADIKLARIMI,
İKRA, TERTİL, TİLAVET VE TEDEBBÜR YAPANLARA,
ARZ EDERİM,


http://aaldemira.blogspot.com/2012/03/gelin-ikra-yapalim-alak-suresi.html

SEVGİLİ DOSTLAR,
MUHABBETLE,

mustafabey
6. August 2013, 08:08 PM
Vakia 77; İnnehu le kur’ânun kerîm
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur'ân'dır (= yüce, şerefli okunandır)

Vakia 78; Fî kitâbin meknûn
Korunmuş bir kitaptadır

Vakia 79; Lâ yemessuhû illel mutahherûn
Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz

Vakia 80; Tenzîlun min rabbil âlemîn
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

Korunmuş olan kitap, Allahın katında.
Kitaba arınmış olanlardan başkası dokunamıyor.

Kuran; arınmış olanlardan başkasının dokunamayacağı, Allahın katındaki, korunmuş olan kitaptan ikram edilen okunanların, insanların algı, idrak seviyesine indirilmiş kelam edilmiş hali.

Allahın izni ile korunmuş kitaba dokunan, izin verilen kısmı okuyacak arınmışlığa, olgunluğa ulaşan Resul tarafından kelam edilenlerin toplanmış hali; Kuran-ı Kerimdir, ikram edilen okunanlar.

Kitabı okuyan, okuması olan Resul, bize düşen nedir? Bizim okumamız yok, temizlenmiş ve arınmış da değiliz!

Öncelikle bu durumu iyi tespit etmeliyiz, Allahın katında olan kitabı okuyan Resuldür. Biz Resul değiliz.

Müslüman olmak için teslim olmak gerekiyor, Allaha teslim olmak.

Allaha teslim olmak için Resullere indirilen kelamları bilmek anlamak gerekiyor.

Muhammed peygamber ilk peygamber değildi, mutlaka önceki peygamberlerden kalan yazı, yazıt, hadisler, sembol, ritüel, sünnet(adet, töre)lerle 40 yaşına gelinceye kadar karşılaşmış, kendinde bir bilgi birikimi oluşmuştur, haberdar olmuştur.

Ama okumak(İKRA) haberdar olmak, tekrar etmek değildir, kitabı(Allahın katındaki kitap) anlayacak, biriktirecek, anlatacak donanıma sahip olmaktır.

Kuranda anlatılan kıssalar ve hadiselerde önceki peygamberlerin mücadeleleri, getirdikleri değerler anılmakta, ibret ögüt alınması istenilmektedir. Öncelikle okunanlar GEÇMİŞ’dir, geçmişin kalıntılarıdır, harabeleridir, geçmiş kavimlerden alınacak ibretlerdir, işte bu okunanlar Muhammed peygamberin zamanına kadar ulaşmış veya unutulmuş olanların hatırlatılmasıdır.

Din tekdir, İslam, tevhid dinidir. Tüm gelen peygamberler İslamı tebliğ etmişlerdir. Her gelen peygamber Allahın Beytine bir taş koymuştur.

İslam dini tevhid dinidir.

Kelime-i tevhid; indirilen kelamların özünü anlamak, Allahın yarattığı her şeyle(kitab) tanışmak, öğrenmeye çalışmak, bu mücadele sonunda, yapılan ilmi, düşünsel çalışmalarla aydınlanmak, bir bütüne ulaşmak, Allahın isim ve sıfatlarını tesbih etmek bunun için gerekli bilince anlayışa, bilgiye ulaşmak, Allahın varlığını birliğini anlayacak idrak edecek akıl seviyesine ulaşmak, takvaya ulaşmaktır, yaşamaktır.

aldemira
14. August 2013, 06:33 PM
Vakia 77; İnnehu le kur’ânun kerîm
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur'ân'dır (= yüce, şerefli okunandır)

Vakia 78; Fî kitâbin meknûn
Korunmuş bir kitaptadır

Vakia 79; Lâ yemessuhû illel mutahherûn
Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz

Vakia 80; Tenzîlun min rabbil âlemîn
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

Korunmuş olan kitap, Allahın katında.
Kitaba arınmış olanlardan başkası dokunamıyor.

Kuran; arınmış olanlardan başkasının dokunamayacağı, Allahın katındaki, korunmuş olan kitaptan ikram edilen okunanların, insanların algı, idrak seviyesine indirilmiş kelam edilmiş hali.

Allahın izni ile korunmuş kitaba dokunan, izin verilen kısmı okuyacak arınmışlığa, olgunluğa ulaşan Resul tarafından kelam edilenlerin toplanmış hali; Kuran-ı Kerimdir, ikram edilen okunanlar.

Kitabı okuyan, okuması olan Resul, bize düşen nedir? Bizim okumamız yok, temizlenmiş ve arınmış da değiliz!

Öncelikle bu durumu iyi tespit etmeliyiz, Allahın katında olan kitabı okuyan Resuldür. Biz Resul değiliz.

Müslüman olmak için teslim olmak gerekiyor, Allaha teslim olmak.

Allaha teslim olmak için Resullere indirilen kelamları bilmek anlamak gerekiyor.

Muhammed peygamber ilk peygamber değildi, mutlaka önceki peygamberlerden kalan yazı, yazıt, hadisler, sembol, ritüel, sünnet(adet, töre)lerle 40 yaşına gelinceye kadar karşılaşmış, kendinde bir bilgi birikimi oluşmuştur, haberdar olmuştur.

Ama okumak(İKRA) haberdar olmak, tekrar etmek değildir, kitabı(Allahın katındaki kitap) anlayacak, biriktirecek, anlatacak donanıma sahip olmaktır.

Kuranda anlatılan kıssalar ve hadiselerde önceki peygamberlerin mücadeleleri, getirdikleri değerler anılmakta, ibret ögüt alınması istenilmektedir. Öncelikle okunanlar GEÇMİŞ’dir, geçmişin kalıntılarıdır, harabeleridir, geçmiş kavimlerden alınacak ibretlerdir, işte bu okunanlar Muhammed peygamberin zamanına kadar ulaşmış veya unutulmuş olanların hatırlatılmasıdır.

Din tekdir, İslam, tevhid dinidir. Tüm gelen peygamberler İslamı tebliğ etmişlerdir. Her gelen peygamber Allahın Beytine bir taş koymuştur.

İslam dini tevhid dinidir.

Kelime-i tevhid; indirilen kelamların özünü anlamak, Allahın yarattığı her şeyle(kitab) tanışmak, öğrenmeye çalışmak, bu mücadele sonunda, yapılan ilmi, düşünsel çalışmalarla aydınlanmak, bir bütüne ulaşmak, Allahın isim ve sıfatlarını tesbih etmek bunun için gerekli bilince anlayışa, bilgiye ulaşmak, Allahın varlığını birliğini anlayacak idrak edecek akıl seviyesine ulaşmak, takvaya ulaşmaktır, yaşamaktır.

güzel açılımlar,

Bu arada, renlendirilen tüm kısımları düşünmeli,

evvela Allahın katında.
Kitapta böyle geçmediğini siz de alıntıyla belirtmişsiniz,
Kitaptaki değil, daha çok, görüş olabilir,

yine, Ona derken,
kime, kitaba mı, kurana mı,
ve diğerleri,


Sonra,

KİTAPTA GEÇEN
Kitap VE Kuran kelimelerini
ve geçtiği ayetleri
incelemeli ve bunlar üzerinde düşünülmelidir.
Genel ilkeler unutulmadan.

aldemira
14. August 2013, 06:40 PM
abone olduk,
seçenekleri de işaretledik,
cevaplar maille bildirilmediği için,
gecikmeli olarak haberdar olunmakta,
sorun nedir,
çözümü

aldemira
14. August 2013, 06:56 PM
Vakia 77; İnnehu le kur’ânun kerîm
Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur'ân'dır (= yüce, şerefli okunandır)

Vakia 78; Fî kitâbin meknûn
Korunmuş bir kitaptadır

Vakia 79; Lâ yemessuhû illel mutahherûn
Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz

Vakia 80; Tenzîlun min rabbil âlemîn
Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

...........

ön bilgilerden arınarak,
bu sözleri bir daha ikra yapmalı,
ŞU alıntıyı da önce gözden geçirmeli

Kur’an’ı Anlamak

Şimdi yine aynı kitap önümüzde bulunuyor;gerçi mesaj getirici değil; ama mesajı var. Bu mesaj bize sorumluluk yüklüyor.İşte bu yüzden ben tarih dersini bu aşamadan sonra Kur'an'dan alacağım. Bundansonra bütün incelemelerimi Kur'an üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdim. Bugünekadar çeşitli konuları, çeşitli alanlarda ortaya koyduğumda dayanaklarımda veşahit getirmelerimde Kur'an'dan fazla yararlanmadığımı görmenizin iki sebebivardı: Birincisi, esasen, her şeyden önce düşünmenin, bağımsız ve mantıklıdüşünmenin, bir söze dayanmadan düşünmenin kendisi başlamalıdır. Bir diğeri dedaha çok şu sebeptendir.

Ben sade bir araştırmacı, kitap ve incelemeehli bir insan olarak, nazari ve ilmi bir mesele ortaya koyduğumda, kesinliklebenim gözüme çarpan, sonuç çıkardığım, delil getirdiğim şeyin bir yanılma payıvardır. Bundan dolayı benim veya benim gibi olanlar tarafından "şu ancakböyledir, başka türlü olamaz" şeklinde bir görüş öne sürülmemiştir, olamazda. Bizim inandığımız ve emin olduğumuz şey, daima daha iyi ve doğru anlamaçabasında olduğumuz, bu iş için herkesten yardım dilediğimiz, hatta düşman vekötü adlı kimselerin bu yolda bize yardım edecekleri, ettikleri konusudur.

Bunun için, bir tez ve bir ilmi görüşçıkardığımda veya inandığım bir mektepten söz naklettiğimde; eğer Kur'an'ınuygun, büyükçe bir suresini, bir ayeti alıp, o konunun altına yazar, onadayanırsam, bu, Kur'an'ı, kendi fikrimi ispatlamak yolunda kullanmam demektir.Kur'an daima böyle bir araştırma veya tebliğ yönteminin kurbanı olmuştur.Kur'an, daima buyruklarımızı -ne olursa olsun- ispatlamak için bir aletolmuştur. Hiç bir zaman hiçkimse, her şeyi, -mezhebi, ilmi, edebi- bütün zihniyetini ve bilgisini birtarafa fırlatıp; önceki görüşlerinden arınmış bir zihinle Kur'an'ayönelmemiştir.

Söylediğime uygun bir hadis vardır: "Her kim Kur'an'ı kendigörüşüyle tefsir ederse, yeri ateştedir,", Bu "görüş"e "akıl"dediler, yani her kim Kur'an'ı aklıyla tefsir ederse...! Öyleyse neyle tefsiretmek, doğru tanımak için akıldan başka bir yolumuz yok. Sonra hayır diyorlar,bizim maksadımız her ayetin altına imamdan bir rivayet getirmektir! Efendi!Yoksa bu rivayeti de akılla seçmek gerekmez mi? Yoksa, bu ayetin tefsiri olanrivayeti aklımızın seçmesi, anlaması gerekmez mi? Bunu ayetin altına getir,sonra da bu ayetin manasının bu olduğunu anla?!! Akılsız adamın başınaistediğin kadar ayet, istediğin kadar rivayet döksen yine de fayda etmez.Sağırlara çağırını işittiremezsin, hele bu sağır ve dilsiz insan, o sesiçağrıyı anlamıyor, duymuyorsa. Bu adamın canı sıkılır, sinirlenir de, sendenbezer, kaçar, sırtını döner. Artık peygamberin kendisi bile ona bir şeyduyuramaz.

Öyleyse mesele Kur'an'ı "görüşle tefsiretmemektir. "Görüş" ne demek? Yani daha önceki fikir ve inançlarımız.Önce filan ilmî, fiziki, kimyevi, fıkhi, mezhebi, görüşe inanıyor, ondan sonragidip Kur'an'da, önceki görüş ve inancımızın ispatı peşinde dolaşıyoruz. İştebu yüzden bakıyoruz ki Şia, Kur'an'ın ardından gidiyor, Şia çıkıyor;Sünni gidiyor, Sünni çıkıyor; Vehhabi gidiyor, Vehhabi çıkıyor; Cebri gidiyor, Cebri çıkıyor;Nasibi gidiyor, Nasibi çıkıyor;İhtiyari gidiyor, İhtiyari çıkıyor; .

İyi ama o halde Kur'an ne yapıyor? Bütünbunlar görüştür ve bütün bunlar görüşle yapılmış tefsirlerdir. Öyleyse nasıl olmalıyız? Önceki bütün görüşlerden arınmış, veraset yoluyla veyazorla yüklenmiş bütün önceki inançlardan temizlenmiş bir akıl; idmanlı, uyanıkbir zihin olarak; mantıki ve akli, kudretli, uyanık, mana çıkarıcı, ama dahaönceki herhangi bir görüşü ispatlamaya taassubu ve taahhütü olmayan birgörüşle, Kur'an'a gitmeli ve Kur'an'ın içinden neyin ne olduğunu görmeli veçıkarmalıdır...

[İki Sure, İki Yorum] Ali Şeriati



şayet arınıp,
ikra yaparsak,
ne anlattığına
ulaşırız,
İNŞAALLAH

mustafabey
14. August 2013, 07:57 PM
Bu arada, renlendirilen tüm kısımları düşünmeli,

evvela Allahın katında.
Kitapta böyle geçmediğini siz de alıntıyla belirtmişsiniz,
Kitaptaki değil, daha çok, görüş olabilir,

yine, Ona derken,
kime, kitaba mı, kurana mı,
ve diğerleri,


Sonra,

KİTAPTA GEÇEN
Kitap VE Kuran kelimelerini
ve geçtiği ayetleri
incelemeli ve bunlar üzerinde düşünülmelidir.
Genel ilkeler unutulmadan.

Selam Aldemira Kardeşim;

Kuran, Kitap, Ayet, Kelam gibi kavramları anlamak için üzerinde daha çok çalışma yapılmalı, birbirleriyle olan bağlantıları çözülmeli, dini anlamak için bu kavramları çözmek şart.

Rad- 39 Yemhûllâhu mâ yeşâu ve yusbit(yusbitu), ve indehu ummul kitâb
Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır. Kitab'ın anası (Ana Kitap) O'nun katındadır.

Korunmuş kitap, ana kitap Allahın katında, yanında, ona zaten biz dokunamıyoruz.

Kitaptan okunanların bir kısmı Kurandadır.

Kurana dokunmak, kelamları anlamak için temizlenmek arınmak gerekiyor.

Bedeni su temizler, insanı ilim arındırır, temizler. İlimde çok eksiğimiz var.

Birde kitabi mübin, apaçık kitap var, burnumuzun dibinde onu da göremiyoruz.