PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir


merdem
14. May 2013, 04:49 AM
Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir.
‘’Benim şeyhim Seyyid. Seyyidimizden el almanı isterim’’ dedi bir arkadaşım. Kendisini sevdiğim için kibarca reddedip ‘’Ben kitaplara mürit olmayı tercih ederim’’ dedim.

Benzer konuşmaları birçok arkadaşımla yaptım. ‘Bizim şeyhimiz, efendimiz’ diyerek başlayan cümlelerin sonu, şeyhin / efendinin dizinin dibine davet etmekle son buluyor. Hepsinin şeyhine / liderine saygı duyduğumu belirtmekten öte bir adım atmak, içimden gelmedi yıllardır.

‘Ben Seyyidim! Peygamber soyundan geliyorum’ diyerek kendisine saygı gösterilmesini isteyen adama, bir arkadaşım güzel bir cevap vermiş. ‘Bende Seyyidim!’. Aldığı cevaba şaşıran kişi, ‘Sen hangi koldan Seyyidsin?’ diye sorunca, bu soruyu bekleyen arkadaşım güzel bir cevap vermiş. ‘Hz. Adem kolundan’

Himmet şeyhim!

‘’Himmet Şeyhim! Bismillah!’’ diyerek arabasını çalıştırdı başka bir arkadaşım. Dondum kaldım. Bir şey söylesem bozulacak, söylemesem içimde kalacak. Başka bir arkadaştan da aynı cümleyi duyunca dayanamayıp, ‘Besmelenin önüne değil şeyhinin adını, Peygamberimizin adını bile getirmen doğru değil!’ dediysem de, aldığım cevaplar beni susturdu. Sustum! Çünkü tartışmak sorunu halletmediği gibi, daha da derinleştiriyordu. Şeyhinin himmetiyle trafik kazalarından nasıl korunduğunu, şeyhinin kerametleriyle süsleyerek öyle bir anlatmaya başladı ki, verebileceğim en anlamlı cevabı, susarak verebileceğimi anladım.

‘’Müminin feraseti, Veli’nin kerametinden üstündür. Çünkü keramet göstermek, feraset görmektir’’ cümlesini söyleyip, uzun uzun anlatma isteğim kalmayınca, sustum işte.

Babadan oğula geçen şeyhlik!

‘’Hadi senin hocan kıymetli bir âlimdi. Allah nur içinde yatırsın. Ölünce, şeyhlik makamına oğlunun geçmesini bana nasıl izah edeceksin?’’ dedim yine bir arkadaşıma. Bana öyle bir cevap verdi ki, sadece ‘pes’ diyebildim.

‘‘Sen bu işlerden anlamazsan! Orası manevi bir âlem… Makamlar, mana âleminde veriliyor. Bizim şimdiki şeyhimiz doğduğunda, şeyhimiz olan dedesi kundakta kucağına alıp ‘Maşallah! Yeni bir şeyh dünyaya getirdiniz’ demiş.’’

Miras denilince, babadan oğullara geçen arazi, ev, araba gibi gayrimenkulleri anlarım. Ancak, ‘manevi âlemlerin’ babadan oğula geçerek, bir ailede toplanacağına inanmamı benden kimse beklemesin.

Babadan oğula bakkal geçer, şeyhlik / liderlik değil.

Peygamberin soyu!

Peygamber soyu konusunda ısrarcı olanlar, Ebu Leheb’in soy kütüğüne baksınlar. Tebbet suresinde ‘’ateşin babası’’ lakabıyla anlatılan Ebu Leheb, Peygamberin öz amcasıdır. Soyu aynı yolu farklı olduğu için, ‘ateşin babası’ diye lanetlenmiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bir Peygamberin soyundan bile gelseniz, yolunuz yanlış ise ‘ateşin babası’ olarak adlandırılırsınız.

Habeşli Bilal, Peygamber yolundan gittiği için, Peygamber soyundan gelen Ebu Leheb’ten çok daha kıymetlidir.

Doğu’da Seyyid, Batı’da Şeyh!

Türkiye’nin doğusunda Seyyid olduğunu iddia eden ailelerin etrafında oluşan halkalar, Türkiye’nin batısında şeyhlik makamı etrafında oluşuyor. Bu bir tesadüf olabilir mi, yoksa tarihsel bir altyapısı var mı bilmiyorum? Ancak her bölgede farklı sebeplerle, kendisinin Allah veya Peygambere daha yakın olduğunu iddia ederek makamlar oluşturuluyor.

Allah ve Peygambere yakınlık, kan bağı ile değil yaşam biçimi ile olur. Peygamber soyundan geldiğini iddia ederek veya şeyhler silsilesini son halkasını olduğunu söyleyerek saygı beklemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Peygamberimizin kızına söylediği muhteşem ölçüyü, levha yapıp duvarlara asmak gerekiyor. Peygamberimizin bu muazzam ölçüsü, son söz olsun bu yazının. Bu sözden sonra söylenecek söz kalmaz.

‘’Kızım Fatıma! Babanın Peygamberliğine güvenme. Öyle bir mahkeme var ki, Ben bile sana torpil yapamam’’




Sait ÇAMLICA

alifurkani
1. February 2016, 09:17 AM
öyle mi hz.ibrahim hz ismail hz ishak hz yakup hz yusuf peygamber çocuklarının önemsiz olduğunu mu gösteriyor bütün peygamberlerin bu şekilde anlatılması sizce anlamsız ama yaratıcının yanında değil gibi...hz muhammed hz ali hz huseyn yolu anlamsız değil açık anlamlıdır görebilmek önemlidir

bartsimpson
2. February 2016, 03:14 PM
hürmet ve saygı ayrı...
ama
her insan yaşamı kutsaldır ve her can eşit derecede önemlidir.
tıpkı yukarıda yazdığınız isimler gibi.
ama hiç biri kurana göre ne sizden, ne de benden 1 tık daha önemli değildir.
bu anlayışı değiştirdiğiniz an kişileri din yaparsınız.
Allah diye onlara taparsınız.
işte asıl şirk ve tehlike budur.

alifurkani
2. February 2016, 05:34 PM
ben peygambere tapan müşrik tanımadım ama siz demek görmüşsünüz ilginç

bartsimpson
2. February 2016, 06:04 PM
ben peygambere tapan müşrik tanımadım ama siz demek görmüşsünüz ilginç

şahsınızı tenzih ederim.

yazdığını isimlerin başına koyduğunuz Hz. ifadesi dahi bir büyükleme bir yüceltmedir.
kim verdi bu payeyi onlara?
kendileri mi aldı?
Allah mı verdi?
yoksa sizler mi verdiniz?

bakmak ile görmek arasındaki fark.
ilginç!!!

alifurkani
3. February 2016, 11:29 AM
sayın manasına gelen sözü bu şekilde anlayışınız derinliğinize yorulur ... meal okuyor musunuz !öteki ayeti sizde bilirsiniz canım yazmama bile gerek yok...Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve peygamber’e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) herkes müşrik anlayışı çok ucuzcu anlayış çoook okumalısınız

bartsimpson
3. February 2016, 03:12 PM
Hz. Furkani :)

sayın manasına gelen sözü...

Sizin, Hazreti kelimesinin anlamı ile ilgili yazdığınız yorumdan sonra tekrar araştırdım.

Yüce kabul edilen kimselerin adlarının başına saygı, övme, yüceltme amacıyla getirilen ünvan.

Hazret kelimesi yüceltme manasında kullanılan bir kelimedir.

Bu kelime “hazara” kökünden gelmektedir. “hazır oldu” manasındadır. Hazretleri derken bu mana kastediliyorsa: bir kişiyi andığınız zaman, isminin geçmesi sebebiyle, orada anılmış olmasından dolayı “hazır” olur. İllaki zatıyla hazır olması şart değildir. “Hazret, hazretleri” Osmanlı Türkçesinde ise “saygı” ifadesiyle kullanılan bir kelimedir. Hazreti Peygamber, Hazreti Ali gibi… Bu kelimede bir bir saygınlık ifadesi vardır. Yani “saygı değer, saygıya layık olan” gibi manalar çıkar. Osmanlı’da hilafet makamındaki sultan ve bazı paşalar için kullanılmıştır. Halk arasında daha çok din çerçevesinde kullanılmaktadır. Peygamberler, sahabeler, Kur’an ve Allah dostları (evliyaullah) Kur’an-ı Kerimde övüldüğü için “hazretleri” ifadesi bu sayılanlar hakkında daha çok kullanılmaktadır.

Neticede övülme, yüceltme anlamlarını taşıdığı aşıkardır.

... anlayışınız derinliğinize yorulur

"Anlayışımın derinliği" sizin yorumlarınıza sığmaz, bilesiniz.

meal okuyor musunuz !öteki ayeti sizde bilirsiniz canım yazmama bile gerek yok..

Okuyorum. Öteki ayeti bilmiyorum, yazarsanız öğrenirim.

Ey inananlar! Allah’a itaat edin ve peygamber’e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33)

Konu başlığı "Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir". Neyse ki son postta doğru yola girmişsiniz.

herkes müşrik anlayışı çok ucuzcu anlayış çoook okumalısınız

1 -Ben herkese m....k demedim. Hatta en tiksindiğim kelimedir. O yüzden tamamını yazmadım. Çünkü ben kimsenin dininin eksperti değilim.

2- Bu "anlayışın ucuzcu" olması sizin bolca kullanmanızdan belli. Vazgeçin iyi birşey değil.

3- OKU'maya hala devam ediyorum. Hatta sizi bile.

Gelelim sayfanın konusuna...

Fatiha 6'daki "sırâtel müstakîm"'de olmak ne demektir?

Allah'ın yoluna mı uymak?
Muhammedin yoluna mı uymak?
Yoksa bambaşka bir şey mi?

Düşüncelerimizi ve fikirlerimizi tartışalım. Başka şeyleri değil.

galipyetkin
3. February 2016, 07:05 PM
Özür dileyerek araya girebilir miyim?

Araya girmemi benim yönümden zorunlu kılan şu ifadelerdi:" Allah’a itaat edin ve peygamber'e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) "

Peygambere uyalım tamam da , getirin peygamberi, o anlatsın, anlatılarına uyalım.

Haydi.
Getirin!

Peygamberi getiremezsiniz. Ama Kur'an'da emir O'na uy.

Bırakın palavrayı.

Ne demek "peygambere uy!"?

Nasıl?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

alifurkani
3. February 2016, 09:31 PM
palavracı diyen palavracı cahil! hz.sözü türklerin arapçadan değil farsilerden aldığı anlamıyla kullanılır...tabii cehaletinizi nasıl gösterecektiniz işte böyle...iranda kullanılış şekline örnek:hazreti reisicumhur felan gibi..türkler dini farsilerden aldıkları için bu kelimede sizin zannınız gibi arapça anlamıyla değil farsideki anlamıyla kullanılır yani sayın manasına...saygı babında kullanılır yani sizin vermeye çalıştığınız manada değil..kalenderce kullanımıda yaygındır hazret gibi...atmayacan yani bilmeden biraz araştırıcan ...osmanlıca sözlüğe bakın biraz benim anadilim arapçadır palavracı senin gibi mealden değil doğrudan okur ve anlarım kuranı. mesele de bu değil...öteki ayeti ortalık nezihleşince yazim...onada bir kulp bulursunuz nasıl olsa

bartsimpson
3. February 2016, 11:41 PM
Galip abi bu arkadaş sana mı laf sokmaya çalışıyo yoksa bana mı? Yoksa ikimize de mi? Hayır hakkını gasp etmiyim diye soruyorum. Ona göre cevap vercem de.

galipyetkin
4. February 2016, 02:10 AM
Saygın bartsimpson.

Sen sence, senin yönünden ne yapılması gerekiyorsa yap.

Kendi yönümden çekişmeyi uygun bulmuyorum. Benim maksadım kişileri düşünmeye sevk ederek araştırmasını sağlamak. Eğer bu arkadaş benim daha evvel "hacc" hakkında yazdıklarımı ve Sayın Hakkı Yılmaz'ın "melek/peygamber" yönünde açıklamalarını okumuş
olsa idi herhalde bu yazdıkları yüzünü kızartırdı. Bıkmadan bir kere daha en kısa ve uygun zamanda hatırlatma yönünde tekrar yazar ve bilgilendiririz.

Herkes her şeyi senin veya benim anladığım şekilde anlamak mecburiyetinde değil ki.
Burası, bu site, düşüncelerin saygınca ifade, ve doğrulara ulaşmak için çaba sarf edildiği bir yer. Herkes her düşünceyi söyleyebilmeli ve üzerinde tartışabilmeliyiz; yeter ki terbiye hudutları içerisinde kalınsın.
Onun için sen söylenenleri kendi yönünden nasıl algılıyorsan o yönde hareket et arkadaşım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani
4. February 2016, 08:27 AM
ne büyük ve boş ene palavracı diyecek kadar kuran ahlakından uzak olacaksın sonra çömezlere saldır diyeceksin pöh pöh...

bartsimpson
4. February 2016, 02:56 PM
palavracı diyen palavracı cahil! hz.sözü türklerin arapçadan değil farsilerden aldığı anlamıyla kullanılır...tabii cehaletinizi nasıl gösterecektiniz işte böyle...iranda kullanılış şekline örnek:hazreti reisicumhur felan gibi..türkler dini farsilerden aldıkları için bu kelimede sizin zannınız gibi arapça anlamıyla değil farsideki anlamıyla kullanılır yani sayın manasına...saygı babında kullanılır yani sizin vermeye çalıştığınız manada değil..kalenderce kullanımıda yaygındır hazret gibi...atmayacan yani bilmeden biraz araştırıcan ...osmanlıca sözlüğe bakın biraz benim anadilim arapçadır palavracı senin gibi mealden değil doğrudan okur ve anlarım kuranı. mesele de bu değil...öteki ayeti ortalık nezihleşince yazim...onada bir kulp bulursunuz nasıl olsa

Senin mezhebinde meşrebinde belli oldu.
Bundan sonrasında seni Allah'a havale ediyorum.
Kendimi yorduğuma bile deymezsin.

bartsimpson
4. February 2016, 03:09 PM
ne büyük ve boş ene palavracı diyecek kadar kuran ahlakından uzak olacaksın sonra çömezlere saldır diyeceksin pöh pöh...

Kuran ahlakı, akıla, bilgiye ve büyüklere saygıyı emreder,

Şunu iyice bil ki, bu forumda değil çömezi, ayağındaki ayakkabının tozu bile olunmaya layık çok değerli, akıllı ve bilgili insanlar var.

Eğer sen de onlardan biri olmayı becerebilseydin senin de önünde saygı ile eğilirdim.

Fakat şunu da bil ki, onlar hiçbir zaman, kendi menfaatleri için tevazularını bozmazlar.

Bizde onların tevazu ve büyüklüğüne hürmet eder, önlerine geçmeyiz.

galipyetkin
4. February 2016, 07:55 PM
Bazı bilgileri yenilemek, yukarıdaki muhabbetler sonucu anlayış farklarını ortadan kaldırmak için geçmişteki yazdıklarımıza yeniden bir göz atmak şart oldu..

Öncelikle şunu açıklayayım. Ben yukarıda ifade edildiği gibi kişilere hakaret içeren "palavracı" ifadesini kullanmadım. Kullandığım ifade söylenen ifadelerin hakikatle ilgisi olmadığını belirten "palavra" ifadesidir. O ifade sayın alifurkani'den sarf. Ama siz söylediklerinizi palavra olarak kabul edip de kendinizi "palavracı" olarak hissediyorsanız, bir itirazım da mevzu-bahis olmaz.

Evet.
Yukarıdaki ayetin sözelinde geçen ifadeye göre söylediğimiz şu idi:

" Allah’a itaat edin ve peygamber'e uyun ki, işleriniz-çabalarınız boşa gitmesin!” (Muhammed-33) "

Peygambere uyalım tamam da , getirin peygamberi, o anlatsın, anlatılarına uyalım.

Haydi.
Getirin!

Peygamberi getiremezsiniz. Ama Kur'an'da emir O'na uy.

Bırakın palavrayı.

Ne demek "peygambere uy!"?

Nasıl?

Evet cevap verebilecek misiniz. Peygambere nasıl uyacağız. O ölü.


22/HACC-27: Ve ezzin fîn nâsi bil hacci ye’tûke ricâlen ve alâ kulli dâmirin ye’tîne min kulli feccin amîk(amîkın).
Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak dağ yollarının hepsinden SANA gelsinler

Evet "sana gelsinler". Kitab'ın emri.
,
Haydi bakalım!

Söyleyin.

Nasıl?

O ölü.

Bırakın palavrayı(isterseniz lagara-lugara'yı) da söyleyin!

NASIL?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani
4. February 2016, 09:43 PM
Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14] (Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]

galipyetkin
4. February 2016, 10:42 PM
hakkı yılmaz veya siz kimsiniz ki insanlar sizleri okumak zorunda olsun...

Madem okumak zorunda hissetmiyorsun, Bre çocuk bu sitede işin ne...? Ha.... !
Hadi ...... ...!

Saygılarımla.
Galip Yetkin

alifurkani
5. February 2016, 08:19 AM
Resûl, size ne verdiyse onu alin, size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Hasr 7] De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.İmrân 31]

[Bu âyet-i kerîme inince, münâfiklar, , "Muhammed kendine tapilmasini istiyor" dediler. Bunun üzerine asagidaki âyet-i kerîme indi...(De ki, "Allah'a ve Peygambere itâ'at edin! Eger [Peygambere uymayip] yüz çevirirlerse, Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.İmrân 32]

galipyetkin
5. February 2016, 12:38 PM
Peygamber'imiz hakkında denir ki "Kur'an'ın ete kemiğe bürünmüş halidir. Yürüyen Kur'an'dır"

Yani Kur'an ile Peygamberimiz özdeşleştirilmişlerdir.

Şu halde Peygamber ölü olduğundan, bizlerin yaşamı da Peygamberin yaşam zamanı ile örtüşmediğinden Muhammed-33. ayetindeki "peygambere uyun" ifadesi ile hacc-27 ayetindeki "sana gelsinler" ifadesi bizler yönünden "kitaba/içeriği olan Kur'an'a uyun; gidin" diye anlaşılmak gerekir.

Ve Hacc-27'deki ifade ve bunu anlayış haccın nasıl yapılması gerektiğini gayet güzel anlatır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
5. February 2016, 02:57 PM
Daha fazla uygunsuz hitaplardan kaçınmak için konuyu bir tek ayet ve meali ile tarafımız yönünden sonlandıralım.

Bakara-124:"Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
11. February 2016, 11:17 PM
Peygamberin soyunu kutsallaştırırsanız;

Şii mezhebindeki gibi peygamberin soyundan gelenleri de peygamberin önüne koyarsınız, damadını da. Hatta Kur'an ın üçte biri Muhammed e, Üçte biri Ali ve soyuna, Üçte biri de insanlara inmiştir dersiniz. Bununla da kalmaz dünya çağ atlarken oturup miskin miskin mehdi yi beklersiniz sizi aydınlığa kavuşturması için.

HUCURAT /13
Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

bartsimpson
12. February 2016, 05:23 PM
HUCURAT /13 Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.

Nokta.

galipyetkin
12. February 2016, 07:46 PM
Hayır!

Nokta. deyip de bitiremezsiniz.

Çünkü: "Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık" ifadesinin altındaki felsefeyi irdelemeniz gerekir. (İsterseniz yeni bir konuya taşıyın. Mühim)

Bazılarının düşündüğü gibi sizler de insanın erkeği ve dişisi arasındaki münasebetlerle hudutlu bir münasebeti değil de kainatın bütünlüğü içerisindeki erkek ve dişinin birbirleriyle ilişkisi yönünden irdeleyin..

Bakın. Çevrenizden bir-iki misal.

Bir kapının görevini yerine getirebilmesi için bir menteşe gereklidir. Bu menteşe iki unsurdan meydana gelmiştir. Birinin bir parçasının diğerinin bir parçasının içine geçtiği iki unsur. Bu parçalardan biri erkek diğeri dişidir.

Babanız olmadan anneniz olmaz

Bir insan veya diğer bir canlının (mikrop değil) çocuğunun dünyaya gelmesi için aynı türden bir erkek ve bir dişiye gerek vardır.

Bir sağlam duvar örecekseniz kum ve çimentodan oluşmuş harç, harç ve tuğla veya taş vs. lazımdır.

Bir şeye ihtiyacınız varsa kompetanına gerek vardır.

Somunu yani dişisi olmayan bir vida ne kadar görev yapar.

Biraz daha öteye gidin: Motoru olmayan şaheser bir şasi neye yarar?

Evlilik.
(a:Karı-koca; b:İşçi-işveren)

Kürek ve ıskarmoz.

Keser, çekiç, balta ve sapı;

Çamaşır makinesi ve çamaşır.

Ayak ve ayakkabı..... Vs.

Hayatımız ve maddiyat dışında da (meselâ özveri ve mutluluk gibi) düşünün.


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
12. February 2016, 09:37 PM
Galip Abi nin postunu okurken aklıma ''yin yang'' geldi. Birbirine karşıt olan ama eşit, kusursuz bir uyum ve denge oluşturan evrensel güçlerin simgesi.

Evet Galip Abi bence de bu konuda yeni bir başlık açabiliriz. Hatta çok derin bir konu olduğunu düşünüyorum. Felsefe ye bodoslama bir giriş olacaktır. Ama Hucurat 13 ten (konu ile alakalı söylüyorum) Soyun sopun Allah indinde takva ya ulaşmak için bir ölçü olmadığını da çıkaramazmıyız.

galipyetkin
13. February 2016, 12:43 AM
Saygın Dostum.

Verdiğim misalleri çok iyi anlamışsın; birbirlerine karşıt olmasa bile hemen hemen öyle. Çünkü birbirlerini tamamlayıcı. Olumlu bakmak gerekiyor. Anlaşıldığımdan dolayı mutluyum.

Verdiğim ayet mealinde "seni peygamber SEÇMEM soyuna niye etki etsin ki; onların arasından tasvip etmediğim eylemler içerisinde olacaklar çıkacak" diyor. Yani İster Peygamber ki can damarlarını kopartırım, ister bilmem ne ol, tasvip etmediğim tutum sahipleri Peygamberimizin amcası gibi cehennemlik hareketler içerisinde olabileceğinden onay alamaz, Ben SEÇERİM" demektedir. Seçim yani "hizmet mevkiine" getirilme kişiye özeldir. Ama "beyinler" iltimas mevkii zannetmekteler; tipik bir kapitalist, "benci" bakış açısı. Bu bakış açısıyla yamanma ve böbürlenip tepeden bakma!... Ve de ne kadar saçma bir düşünce ve bu düşünceye bağlı bir hareket tarzı değil mi?

"Allah indi" diye bir şey yok.
Kişilerin yaşam için konulmuş kurallara aykırı hareketleri var ise gereği var.
Aksi, yani ölçü dışına Allah çıkarsa torpil yapmış olur.
Bu nedenle ölçü, yani Kur'an dışına çıkılamaz.

Rahat ol. Yanlışın olsa bile düzeltirsin. Allah Tövbe olgusunu bize boşuna anlatmıyor, yeter ki telafi edilemeyecek zarar doğmasın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
13. February 2016, 01:52 PM
Bir açıklama daha yapmam gerekiyor.

"Allah İndi", "Allah Katı" gibi ifadeler,
sanki Allah
Zeus'un Olimpus Dağındaki ikametgahı gibi bir yerde imiş de
orada da kurallar değişikmiş, değerlendirmeler orada değişik bir şekilde yapılacakmış gibi
bir izlenim vermekte.

Bu ve benzeri ifadeler,
bu dünyada da öteki dünyada da aynı kuralları ifade etmekte olup,
Allah'ın İncil'i, Zebur'u, Tevrat'ı, Kur'an'ı, Kainatın işleyişi yani adet ve sünneti ile değişmemiş, değişmeyen ve değişmeyecek kurallarıdır.

Meselâ Tevbe-36:"Şüphesiz ALLAH KATINDA ......." diye söylenen,
Hucurât-13'deki "Allah katında....." diye geçen ve de benzer ifadeler
Allah'ın kuralına göre, Allah'ın koyduğu yasasına göre, Allah'ın düzenine göre" demektir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
17. February 2016, 10:05 PM
Bu konuda bir soru....

27/HACC- :"Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak dağ yollarının hepsinden SANA gelsinler".

"dağ yolları" ifadesinden bir değişik anlam çıkartabiliyor musunuz?

Mesela Nuh Peygamber'in oğlu babasını tufan esnasında
bırakıp da yüksek bir dağa tutunmaya çalışmıştı da.....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
17. February 2016, 11:33 PM
Bir de,
Musa Peygamber dağa çıkmıştı da "bazı tabletlerle" halkın karşısına gelmişti hani.
Acaba halkın bulunduğu seviyede yazma melekesini mi kaybediyordu da o sebepten mi yükseklere çıkmıştı?

Eğer kafasını toplamak için desek; dağlara tırmanmaya ne gerek var?
Getirdikleri kendi kafası, kendi düşüncesi ürünü de değildi ki......

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
18. February 2016, 02:04 AM
Bu konuda bir soru....

27/HACC- :"Ve insanların arasında haccı ilân et ki, yaya olarak ve develer üzerinde uzak dağ yollarının hepsinden SANA gelsinler".

"dağ yolları" ifadesinden bir değişik anlam çıkartabiliyor musunuz?

Mesela Nuh Peygamber'in oğlu babasını tufan esnasında
bırakıp da yüksek bir dağa tutunmaya çalışmıştı da.....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

26- Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve kendisine şöyle dedik; "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve bu evimi tavaf edenler, ayakta dikilenler, rükua ve secdeye varanlar için temiz tut. "

27- İnsanlara haccı ilân et. Gerek yaya olarak ve gerekse uzak yolları aşarak yorgun develer üzerinde sana gelsinler.

28- Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların etinden hem kendiniz yiyiniz, hem de sıkıntı içinde bulunan yoksullara yediriniz.

29- Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve bu tarihi evi tavaf etsinler.

Şu halde bu ev ilk andan itibaren tevhid için kurulmuştur. Yüce Allah yerini İbrahim'e göstermiş, mülkiyetini üzerine almış ve bu temele dayalı olarak kurmasını emretmiştir.

"Bana hiçbir şeyi ortak koşma."

Çünkü burası Allah'ın evidir, başkasının değil... Ayrıca hacılar ve orada namaz kılanlar için temizlenmesini emretmiştir:

"Tavaf edenler, ayakta dikilenler, ve secdeye varanlar için temiz tut."

Bu ev onlar için kurulmuştur çünkü. Allah'a ortak koşanlar, O'ndan başkasına kulluk ederek yönelenler için değil.

Sonra kendisine gösterilen temel üzerine evin kuruluşunu tamamladıktan sonra yüce Allah evin kurucusu İbrahim'e, insanları hacca, Allah'ın dokunulmaz evini ziyaret etmeye çağırmasını emrediyor. İnsanların O'nun bu çağrısına olumlu karşılık vereceklerini, her taraftan eve akın edeceklerini, kimisinin yaya kimisinin de binek sırtında uzak yoldan çağrısına koşacağını vadetmişti.

"İnsanlara haccı ilan et. Gerek yaya olarak ve gerekse uzak yolları aşacak yorgun develer üzerinde sana gelsinler."

Kuşkusuz yüce Allah'ın vaadi İbrahim'in yaşadığı günlerde gerçekleşmişti. Bugün de yarın da böyle olacaktır. İnsanlar gruplar halinde bu dokunulmaz eve yönelecekler, onun çevresinde dönmeye koşacaklar. Zengin olan, binek bulabilen, ona, binerek gelir. Değişik araçlara binip oraya koşarlar. Fakirler, yoksullar da, ayaklarıyla gelirler. Binlerce yıldan beri İbrahim'in insanlara duyurduğu Allah'ın davetine koşmak üzere binlerce insan uzak yerlerden akın ederler buralara.

Bu noktada surenin akışı hac esnasında uygulanan bazı işaretlere ve bu işaretlerle gözetlenen hedefe değiniyor.

"Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları belirli günlerde kurban ederken O'nun adını ansınlar. Bu hayvanların etinden hem kendiniz yiyiniz hem de sıkıntı içinde bulunan yoksullara yediriniz."

"Sonra kirlerini giderip temizlensinler, adaklarını yerine getirsinler ve bu tarihi evi tavaf etsinler."

Hacıların gördüğü birçok yararlı şeyler vardır. Bir kere hac bir mevsim, bir kongredir. Hac bir ticaret ve ibadet mevsimidir. Toplanma ve tanışma kongresidir. Dünya ve ahiretin buluştuğu, aynı şekilde inanca ilişkin uzak-yakın anıların buluştuğu bir farzdır. Ticaret ve pazar esnafı hac döneminde oldukça hareketli, bol sürümlü bir mevsim yaşarlar. Çünkü bu dönemde bu dokunulmaz evin çevresine, dünyanın dört bir yanından, birçok ürün gelir. Her taraftan, her kafileden akın eden hacılar, değişik mevsimlerin yaşandığı farklı ülkelerden birçok ürünler sunarlar. Ama bu farklı mevsimlerde yetişen ürünler bir mevsimde bu kutsal evin çevresinde toplanır. Bu haliyle hac bir ticaret mevsimi, 'ürünlerin sergilendiği bir panayırdır. Her sene kurulan uluslararası bir pazardır.

Bir ibadet mevsimidir hac. Orada ruhlar arınır. Allah'ın dokunulmaz evinin çevresinde Allah'a yakınlığı hisseder.

Bunların. yanısıra hac, dünyanın dört bir yanından gelen müslümanların katıldığı bir kongredir. Ataları İbrahim'in döneminden bu yana zamanın derinliklerine kök salmış asıllarını bulurlar bu kongrede.

"Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda, gerekse elinizdeki Kur'anda 'müslüman' olarak adlandırdı. (Hac Suresi, 78)

Orada topluca bağlandıkları ekseni bulurlar. Hep birlikte yöneldikleri, topluca buluştukları şu kıbledir eksenleri... Altında toplandıkları sancaklarını bulurlar. Tek ve değişmez inanç sancağıdır bu. Irk, renk ve ülke farklılıkları bu sancağın altında kaybolur gider. Bir zaman için farkında olmadıkları gerçek güçlerini bulurlar. Milyonların kenetlenmesinden, birleşmesinden kaynaşmasından doğan güçtür bu. Şayet bu milyonlar tek ve değişmez sancağın inanç ve tevhid sancağının altında toplanacak olurlarsa hiçbir kuvvet karşılarına dikilemez.

Hac, bir tanışma, danışma, hareket çizgilerini uyuşturma, güçleri birleştirme, mal, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunma kongresidir. Bu kongrede, Allah'ın gölgesi altında, onun evinin yakınında, uzak-yakın itaatlerin, eski-yeni anıların gölgesinde, en uygun yerde, en uygun atmosferde ve en uygun zamanda o günkü birlik ve beraberlik halindeki İslâm aleminin toplumsal hayatı için birtakım düzenlemeler yapılır.

Yüce Allah "Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri ile görsünler" buyuruyor. Buna göre her kuşak kendi şartları, ihtiyaçları, deneyimleri ve hayatın zorlukları doğrultusunda yarar sağlar. Bunlar yüce Allah'ın müslümanlara haccı farz kıldığı ve Hz. İbrahim'e insanları bu evi ziyaret etmeye çağırmasını emrettiği gün irade ettiği bazı hususlardır.

galipyetkin
18. February 2016, 02:45 PM
Sayın bartsimpson sorduğum soruya, soruyla alakası olmayan ve doğru olmayan yönleri tarafımdan da evvelce etraflı bir şekilde açıklanmış olmasına rağmen, doğruları iletmeyen meallere dayanarak cevap verilmiş. Meselâ hacc-26. ayette "tavaf" geçmez; kullanılmış ifade "taiffine"dir. Bu ayrı bir konu.

Gelelim "DAĞ" ifadesine, "dağa tutunmak" ifadesine, "dağ yoları" ifadesine, "dağa çıkmak" ifadesine.
Dağ "güç" mânâsında kullanılmıştır.

Çok kısa olarak da:

Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile "Allah'ın huzuruna çıkması"(ki yanlış ifadedir.), yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı, Allah gücünü ifade eder.

Diğer dağ anlatımları ise para gücünü/sermaye gücünü/para babalarını ifade eder.
Her halde Nuh Peygamber'in oğlunun (bir dal parçası değil ki) dağa tutunmasını,
paranın kölesi olduğunu ifade eden "dağ yollarından" ifadesinin de paranın, para babalarının yamaklığından/köleliğinden/şirkten/putperestlikten İslam'a, kolektif yaşamaya gelmeye davet olduğu herhalde anlaşılmıştır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
18. February 2016, 05:42 PM
Gitti masum çocukluğum...
Masallardaki Kaf dağının ardını ve oradan gelen prensi çoook çoook uzaklardan gelir sanırdım.
Nereden bileyim Kaf adında bir para babasının oğlu olduğunu!!!

Galip ağabey, siz de her şeyi mecaza bağlayıp habire sosyo ekonomik deryada kürek çekiyorsunuz.

Her kuran ayetini mecaza mı bağlayacağız.

Mecaza Dayalı Söz Sanatları
Mecaz (Değişmece),
Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması,Düz Değişmece)
Teşbih (Benzetme),
İstiare (Eğretileme / Deyim Aktarmaları),
Teşhis (Kişileştirme),
İntak (Konuşturma),
Kinaye (Değinmece),
Tariz (Dokundurma,İğneleme)

Demek ki bir dile ve o dilin bilgisine tam anlamı ile vakıf olamayanların mecazdan anlam çıkarması güç.

Bildiğim kadarı ile siz de arapça bilmiyorsunuz.

Peki bu kimin kafası???

Hadi ben yanlışım diyelim (çünkü dış kaynaklardan meal alıyorum) sizin doğruluğunuzun referansı nedir (mealen)

Aşağıdaki meallere bakınca şu işe bak ki hepside yanlış yazmış mealleri diyesim geliyor!!!!

Ve iz bevve’nâ li ibrâhîme mekânel beyti en lâ tuşrik bî şey’en ve tahhir beytiye lit tâifîne vel kâimîne ver rukkais sucûd(sucûdi).

1. ve iz bevve'nâ : ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
2. li ibrâhîme : İbrâhîm'e
3. mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
4. en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
5. bî : bana
6. şey'en : bir şey
7. ve tahhir : ve temizle, temiz tut
8. beytiye : benim evimi
9. li et tâifîne : tavaf edenler için
10. ve el kâimîne : ve kaim olanlar, ayakta duranlar
11. ve er rukkai : ve rükû edenler
12. es sucûdi : secde edenler

1 - İmam İskender Ali Mihr: Hz. İbrâhîm’e Beyt’in mekânını (Kâbe’nin yerini) indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma! Ve Beytim’i (Evim’i) tavaf edenler, kaim olanlar (ayakta duranlar), rükû edenler ve secde edenler için temiz tut.” (dedik).
2 - Diyanet İşleri: Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik.
3 - Abdulbaki Gölpınarlı: An o zamanı ki hani biz İbrâhim'e, bana hiçbir şeyi şerik tutma ve tavâf edenlere, namaz kılanlara, rükû edenlere, secde kılanlara tertemiz tut evimi diye Beyt'in yerini göstermiştik.
4 - Abdullah Parlıyan: Hani bir vakit biz İbrahim'e, mukaddes evin yerini göstermiş ve O'na demiştik ki: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve benim mabedimi, O'nu tavaf edecek olanlar, namaz kılanlar, saygı ile eğilip secdeye kapananlar için temiz tut.”
5 - Adem Uğur: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.
6 - Ahmed Hulusi: Hani biz İbrahim'e Beyt'in mekânını hazırlamıştık da: "Bana bir şeyi ortak koşma! Beytimi, tavaf edenler, (benlikleriyle) ayakta yönelenler ve secde (benliksiz) ile rükû edenler (boyun eğenler) için arındır!"
7 - Ahmet Tekin: Hani İbrâhim’e, Beytullah’ın yerini hazırlamış ve ona:
'İlâhlığımda, otoritemde, mülkümde, tasarruflarımda bana hiçbir şeyi ortak koşma, gizli şirke düşme, başka otoriteler de kabul etme. Evimi, tavaf edenler, orada cemaat halinde ibadet ve dua edenler, kıyamda durarak, rükûlara vararak namaz kılanlar, İslâmî faaliyetlere katılanlar, secdelere kapananlar için temiz tut.' demiştik.
8 - Ahmet Varol: Hani biz İbrahim'e Ev'in (Kabe'nin) yerini belirtmiş (şöyle demiştik): 'Bana bir şeyi ortak koşma ve evimi tavaf edenler, kıyam edenler, rüku edenler ve secde edenler için temizle.
9 - Ali Bulaç: Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
10 - Ali Fikri Yavuz: (Ey Rasûlüm), hatırla o zamanı ki, biz Kâbe’nin yerini İbrahîm’e beyan etmiş ve ona: “-Bana hiç bir şeyi ortak koşma. Beyt’imi de tavaf edenler için, orada oturanlar, rükû ve secdeye varanlar için iyice temizle.” diye vahy etmiştik.
11 - Ali Ünal: Halbuki vaktiyle İbrahim için o Beyt’in yerini bir ibadet mahalli olarak tayin buyurduğumuz zaman şöyle emretmiştik: “Bana hiçbir şeyi hiçbir şekilde ortak tanıma ve Evimi, O’nu tavaf edecekler ve orada elpençe huzurumda ibadete duracaklar, rükûa varıp secde edecekler için maddîmanevî her türlü kirden tertemiz tut.”
12 - Bayraktar Bayraklı: İbrâhim'e Kâbe'nin yerini gösterip şöyle dediğimiz anı hatırla: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû ve secde edenler için evimi temizle!”[342]
13 - Bekir Sadak: «ana hicbir seyi ortak kosma; tavaf edenler, orada kiyama duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar icin Evimi temiz tut» diye Ibrahim'i Kabe'nin yerine yerlestirmistik.
14 - Celal Yıldırım: Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da ona, «bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenlere, (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik.
15 - Cemal Külünkoğlu: Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini göstermiş ve kendisine şöyle demiştik: “Bana hiç bir şeyi ortak koşma! Tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut!”
16 - Diyanet İşleri (eski): 'Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için Evimi temiz tut' diye İbrahim'i Kabe'nin yerine yerleştirmiştik.
17 - Diyanet Vakfi: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.
18 - Edip Yüksel: İbrahim'i Evin (Kabe'nin) mekanına yerleştirmiştik: 'Bana hiç bir şeyi ortak etme. Evimi de, ziyaretçiler, orada yerleşenler, rukü ve secde edenler için temizle.'
19 - Elmalılı Hamdi Yazır: Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahime şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve ruküa sücude varanlar için tertemiz et
20 - Elmalılı (sadeleştirilmiş): Bir zamanlar Kabe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: «Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, (kıyama) duranlar, rüku ve secdeye varanlar için Evim'i tertemiz et!
21 - Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2): Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et.
22 - Gültekin Onan: Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazrladığımız zaman (şöyle emretmiştik) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
23 - Harun Yıldırım: Hani biz İbrahim’e Evin yerini tayin etmiş ve şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi şirk koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükû ve sucûd edenler için Evimi tertemiz tut.”
24 - Hasan Basri Çantay: Hatırla o zamanı ki biz Beytin yerini İbrâhîme: «Bana hiç bir şey'i eş tutma, Beytini tavaaf edenler, kıyam edenler, rükû' ve sücûd edenler için iyice temizle» diye merci' yapmışdık.
25 - Hayrat Neşriyat: Ve bir zaman İbrâhîm’e, (tufandan dolayı nerede olduğunu bulamadığı) Beyt’in(Kâ'be’nin) yerini (onu yeniden binâ etmesi için) göstermiş (ve ona şöyle emretmiş)tik: 'Bana hiçbir şeyi ortak koşma! Tavâf edenler, (o bölgede) oturanlar (yerli olanlar), rükû' ve secde edenler için beytimi temiz tut!'
26 - İbni Kesir: Hani İbrahim'e: Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyama duranlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için evimi temiz tut, diye Kabe' nin yerini hazırlamıştık.
27 - İlyas Yorulmaz: Biz İbrahim'i, bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavaf edenler, (namaz için) ayakta duranlar, rüku ve secde edenler için evimi temiz tut diye, beytin bulunduğu yere yerleştirmiştik.
28 - Kadri Çelik: Hani biz İbrahim'e, evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman, “Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve yolcular, yerliler ve rükû ederek secdeye varanlar için evimi temiz tut (diye emretmiştik).”
29 - Muhammed Esed: Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!"
30 - Mustafa İslamoğlu: Hani Biz, İbrahim'in (inşa ve ihya etmesi) için bu İbadet Evi'nin yerini tesbit ettiğimiz zaman; "Bana hiçbir şeyi şirk koşmadığın gibi, Mabedimi de tavaf edecekler ve (ona doğru) kıyama durup rüku ve secdeye kapanacaklar için (şirkten) temiz tutacaksın!" (demiştik).
31 - Ömer Nasuhi Bilmen: Ve yâd et ki, İbrahim'e Beyt-i Şerif'in yerini bir makam kılmıştık, «Bana bir şeyi şerik koşma ve Benim beytimi tavaf edenler için ve mukim olanlar için ve rükû ve secde edenler için tertemiz tut,» diye (hazırlamıştık).
32 - Ömer Öngüt: Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (Ona şöyle demiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rükû edenler ve secdeye varanlar için beytimi temiz tut!”
33 - Şaban Piriş: Hani İbrahim’e: - Bana hiç bir şeyi şirk koşma, tavaf edenler, kıyama duranlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tut, diye Kâbe’nin yerini hazırlamıştık.
34 - Sadık Türkmen: Hani biz İbrahim’e Kâbe’nin yerini; “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için yapılan Evi tertemiz tut” diye belirtmiştik.
35 - Seyyid Kutub: Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve kendisine şöyle dedik; «Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve bu evimi tavaf edenler, ayakta dikilenler, rükua ve secdeye varanlar için temiz tut.»
36 - Suat Yıldırım: (26-28) Zira Biz vaktiyle İbrâhim’e Beytullah'ın yerini belirlediğimiz zaman: "Sakın Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve Ben’im Mâbedimi tavaf ederken, kıyamda, rükûda veya secdede olarak ibadet edenler için tertemiz tut!" Hem bütün insanları hacca dâvet et ki gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler de bunun kendilerine sağlayacağı çeşitli faydaları görsünler ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanları, belirli günlerde Allah’ın adını anarak kurban etsinler. Siz de onların etinden hem kendiniz yiyin, hem de yoksula ve fakire yedirin.
37 - Süleyman Ateş: Bir zamanlar İbrâhim'i Beyt(Ka'be'n)in yerine kondurmuş(ve ona şöyle emretmiş)tik: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavâf edenler, ayakta duranlar, rükû' ve secde edenler için Evimi temizle."
38 - Tefhim-ul Kuran: Hani biz İbrahim'e Evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik) «Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut.
39 - Ümit Şimşek: Vaktiyle Biz İbrahim'e Beytin yerini göstermiş ve şöyle buyurmuştuk: 'Hiçbir şeyi Bana ortak koşma; Beytimi de, tavaf edenler, Allah huzurunda duranlar, rükû ve secde edenler için temiz tut.
40 - Yaşar Nuri Öztürk: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle.

Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile, "Allah'ın huzuruna çıkması", yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı ifade eder.

Niye? Musa sadece dağda mı vahiy alabiliyordu?
10 emir yerde de vahiy olarak gelemez miydi?
Ayrıca yapmayın abi çıktığı dağın adı bile belli "TUR" dağı.

galipyetkin
18. February 2016, 09:23 PM
bartsimpson her zamanki üslubunda.

Sayın dostum verdiğin ayet Hacc-26 ve çözümünün 9. sırasında da "li et tâifîne : tavaf edenler için" diye yazılmış. Bir sürü ilim erbabı da aynı şekilde meal etmiş veya bir birlerinden kopyalamış.

Şimdi ben üç ayet meali daha vereceğim.

Bu ayetlerin biri Hacc-29. ayet ki orada "velyettavefu" diye geçer, açılımında "tavaf etmek"tir. Bir sürü ilim erbabı da aynı şekilde meal etmiştir.

Bir diğeri Bakara-125. ayet ki orada "li et tâifine" diye yazar "tavaf edenler" diye meal edilmiştir

Nihayet Bakara-158. ayette "yettavvefe" yazılmış olup meali "tavaf edenler"dir

Şimdi bunları açılımlarından iyice bir tetkik edip de üzerinde biraz düşünürsen bu mealleri yazanlar için ne diyesin gelecek acaba?

Daha evvel Sayın Mustafa Bey'in de bu yönde bazı açıklamaları olmuştu.

Diğer konuları sonra konuşuruz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson
18. February 2016, 10:39 PM
Abi cevabı yazdığından beri internette sözlük arıyorum.
Bulabildiğim bana göre (!) en uygun sözlükte;

li : lezzetlerini lezzetli lezzetlilik lezzetsiz lezzetsizlik
et : eşyanın eşyası eşyasını eşyaya eşyayı eşzamanlı
tâifîne : taifesi taifesinden taifesine taifesinin taifeye taifin

li et tâifîne : tayfanın lezzetli eşyaları ??? (yani ne diyebilirim bilmiyorum)
daha üç kelimede dolandım çözemiyorum... bırak kuranı anlamayı!!!

40 adam tavaf edenler demiş, ben doğrusunu bulamadım...

Gerisini sen hesap et.

galipyetkin
18. February 2016, 11:12 PM
Dostum.
Eğer iyi bir sözlüğün, meselâ "Larousse" veya benzeri varsa oradan "tayfa" kelimesini bul. Bu kelimenin Arapça "ta'ife"den geldiğini göreceksin.
Biraz araştır ve ayet içerisinde hangi mânâlara gelebileceğini düşün.
Sonra da
"Her Kur'an ayetini mecaza mı bağlayacağız?"
"Bu kafa kimin kafası "
diye tekrar sor istersen.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
18. February 2016, 11:54 PM
"Her Kur'an ayetini mecaza mı bağlayacağız?"
"Bu kafa kimin kafası "
diye tekrar sor istersen.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Ben onu dağ, dağların ardı, uzak dağ yolları için söylemiştim ama neyse.

bartsimpson
18. February 2016, 11:57 PM
Dostum.
Eğer iyi bir sözlüğün, meselâ "Larousse" veya benzeri varsa oradan "tayfa" kelimesini bul. Bu kelimenin Arapça "ta'ife"den geldiğini göreceksin.
Biraz araştır ve ayet içerisinde hangi mânâlara gelebileceğini düşün.


Yani hakkaten şeytan azapta gerek.
Yazsan ne olur?
Elim mi uyuşur?

Araştırdık, bulduğumu söyledim.
Daha iyisini söyleyene kadar en iyisi bu...

galipyetkin
19. February 2016, 02:36 AM
Yani hakkaten şeytan azapta gerek.

1)- Evet azap ediyorsun. Bu yönde en az iki kere yazdım. Bak bir tanesi de şu ki altında "teşekkür" notun var.

Elinin altındaki kitabının o ayet mealine not yazmıyor, bakmıyor, sonra da unutuyor ve suçluyorsun.

Buyur: http://www.hanifler.com/showthread.php?p=20674#post20674

2)- Galip ağabey, siz de her şeyi mecaza bağlayıp habire sosyo ekonomik deryada kürek çekiyorsunuz.

Her kuran ayetini mecaza mı bağlayacağız.

Yukarıdaki alıntının içerisindeki satırlarda bu iki ayrı konunun da cevabı var.


Diğeri mi?

O da şurada.

Buyur: http://www.hanifler.com/showthread.php?p=19019#post19019

galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı:
"Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)"

Mustafa Bey'den: "evet taife; grup, topluluk, aynı anlayışta olanlar, aynı amaç için birleşenler, toplananlar şeklinde değerlendirilmeli, açıkca yazılmalıdır. Mealleri de tek tek incelemek kelimeleri karşılaştırmak gerekiyor."


Ne haber?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
20. February 2016, 12:01 AM
Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı
Musa Peygamberin dağa çıkması, bazılarının kullandığı ifade ile, "Allah'ın huzuruna çıkması", yani Allah'tan vahiy alması. Dolayısı ile buradaki "dağ", Allah'ı ifade eder.

bartsimsondan: Niye? Musa sadece dağda mı vahiy alabiliyordu?
10 emir yerde de vahiy olarak gelemez miydi?
Ayrıca yapmayın abi çıktığı dağın adı bile belli "TUR" dağı.

Sevgili bartsimpson.

Dağ anlatımımı tekrar lütfen bir daha oku.
(Senin dağ diye anlattığın) "TUR" ifadesine değişik bakıyorum. Dağ diye nitelendirdiğin (meal yazıcılarından edindiğini zannettiğim söylem olan) "TUR Dağı"nı konuşabiliriz. TUR mealcilere göre dağ. Acaba dağ mı?

On emir: Niye on emir? Tevrat bu kadar mı?

Teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson
27. February 2016, 02:34 AM
Evet azap ediyorsun. Bu yönde en az iki kere yazdım. Bak bir tanesi de şu ki altında "teşekkür" notun var.

Elinin altındaki kitabının o ayet mealine not yazmıyor, sonra da unutuyor ve suçluyorsun.

Buyur: http://www.hanifler.com/showthread.php?p=20674#post20674



Yukarıdaki alıntının içerisindeki satırlarda bu iki ayrı konunun da cevabı var.


Diğeri mi?

O da şurada.

Buyur: http://www.hanifler.com/showthread.php?p=19019#post19019

galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı:
"Sayın Mustafa Bey, (size mal etmiyorum) Bakara 125'te geçen ifade taifine olup, tavaf edenler diye çevrilmesi yalnıştır. "Taifine" yerleşik olmayı belirtir)"

Mustafa Bey'den: "evet taife; grup, topluluk, aynı anlayışta olanlar, aynı amaç için birleşenler, toplananlar şeklinde değerlendirilmeli, açıkca yazılmalıdır. Mealleri de tek tek incelemek kelimeleri karşılaştırmak gerekiyor."


Ne haber?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Abi hakkaten hatırlayamadım.
Görmemişim özür dilerim.
Bendeki halt yemeye bak.
Hem konu ile ilgili teşekkür et, hem de eleştir.

bartsimpson
27. February 2016, 02:52 AM
Sevgili bartsimpson.

Dağ anlatımımı tekrar lütfen bir daha oku.
(Senin dağ diye anlattığın) "TUR" ifadesine değişik bakıyorum. Dağ diye nitelendirdiğin (meal yazıcılarından edindiğini zannettiğim söylem olan) "TUR Dağı"nı konuşabiliriz. TUR mealcilere göre dağ. Acaba dağ mı?

On emir: Niye on emir? Tevrat bu kadar mı?

Teşekkürler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Abi o, bu değil de ben şunu merak ediyorum.
Bu dağ örneği ile de alakalı.
Arapça ihtisas yönünden belki Halil Ağabey daha iyi bilirler.
O dönemdeki araplar bu mecazlardaki gerçek anlamları anlayabiliyorlarmıydı sizce?

Herhalde öyle olmasa...

Apaçık/ açıklayan kitaba ant olsun ki, Biz onu aklınızı kullanasınız diye Arapça bir Kur'an [okuma] yaptık. (Zuhruf 2-3)

denmezdi diye düşünüyorum...!!!

Öyleyse, ki öyle.
Allahın dediği olur.
Peki o zaman benim günahım ne?
Neden ben, dağı dağ olarak anlıyorum da, sen Allah, arapta başka birşey olarak anlıyor???

Ya da diğer bir ihtimal.
Yukarıdaki ayet çöldeki bedeviye değil, aklını kullananlara, yani alimlere ve düşünenlere hitap ediyor.
Dolayısı ile Kuran da bir bütün olarak O kişilere hitap ediyor.

O zaman biz doğru iş yapıyoruz.
Aklımızı kullanıyoruz.
Soru soruyoruz.
İrdeliyoruz.
Araştırıyoruz.
Peki bu çabalarımızın bizi doğruya ulaştırdığını yada ulaştıracağını nereden bileceğiz.

Ömrümüzü bir yaratıcının gönderdiği kitabı anlamak için harcamak bizi nereye ulaştıracak.

Cennete mi???

Kafamda deli sorular?????

khaos
27. February 2016, 03:16 AM
Ömrümüzü bir yaratıcının gönderdiği kitabı anlamak için harcamak bizi nereye ulaştıracak.

Cennete mi???

Kafamda deli sorular?????

?????????????????????????

bartsimpson
27. February 2016, 04:11 AM
Khaos sen atlamazdın böyle şeyleri ama dalgınlığına geldi herhalde?

http://www.hanifler.com/showpost.php?p=21063&postcount=9

galipyetkin
27. February 2016, 01:57 PM
Sayın Arkadaşım bartsimpson.

Bu "dağ" ifadesi için bir zamanlar şuraya bir şeyler yazmıştım: http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1541&page=6

Yazı şu idi:

"Bu yazım ''Tûr'' ifadesi üzerinedir.
Bakara-63 ve 93 ile Nisa 154. ayetlerde geçen ''Tûr''un dağ olarak aktarılmasında yanlışlık olduğunu belirten ''Adalet ve Rahmet'' sitesinde Sayın İlhami Çetin'in görüşünü aktarmak istiyorum.

Şöyle ki:

''Ayette geçen kavrama verilmesi gereken anlamın 'Tûr Dağı' ile yakından uzaktan bir alakası yoktur. Ahit yapmak için Allah'ın dağı kökünden sökerek kaldırıp, altına İsrailoğulları'nı koyarak söz alması akla mantığa sığmaz; böyle kokutularak ''ya ahit yaparsınız, ya da dağı üzerinize bırakırım'' tehdidiyle alınan sözden hayır mı gelir? 'Ulu dağ' denmek istenseydi 'Tuvar' değil 'Tuvad' kavramı kullanılırdı.

Musa ile İsrailoğulları'na uygulattırılmak istenen din ekonomi politiği ilkesi 'Tuvar' üzeredir. Yani eşitlik, müsavat.
Ettüvarü -tuvar :eşit,müsavi
Ettüvadü -tuvad :ulu dağ

Ayette geçen ''refe'a fevka'' (fevka kavramı manevi üstünlük) kavramının en doğru anlamı: 'sizin inkişaf ve yükselmeniz, size vereceğimiz derecelere en münasip sosyo-ekonomi politiğiniz, eşitlik/müsavat içinde gelişmeyi yol edinirseniz, size dereceler veririz, eşitliği/safı bozmadan maddi kalkınma modellerini izlerseniz ahrette buna göre yüksek dereceler alırsınız' yaklaşık meali vardır.''

Bu tahlille ortaya çıkan farklılık, ve farklılığın giderilmesi yönünde, Bakara 63-93 ve Nisa-154 ayetlerini göz önüne alarak (özellikle Nisa-153-154 ayetleri) (Tin ve Meryem Sureleri hariç), bir görüş ...................."

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
27. February 2016, 10:25 PM
Khaos sen atlamazdın böyle şeyleri ama dalgınlığına geldi herhalde?

http://www.hanifler.com/showpost.php?p=21063&postcount=9

Yok atlamadım da video telefonda flash player hatası veriyordu. Bu gün pc den seyrettim. Çok etkilendiğimi söylemeliyim. Nedeni ise babamın bir ay önce beyin embolisi geçirmesiydi.Sağ tarafında felç, konuşma ve algılama güçlüğü yaşadı. Neyse ki hastaneye çok çabuk ulaşması ve nöroloji doktorunun o gün(cumartesi) nöbetçi olması sebebiyle babama erken tanı konulup müdahale edildi. Çok şükür şimdi durumu iyi. Yürüyebiliyor, ellerini kullanabiliyor hatta bugünlerde bulmaca bile çözmeye başladı.
Ama işin garip tarafı babamın beyin embolisi geçirmesinden sonra huyunda büyük değişiklikler yaşandı. Her şeye kızan, sinirlenen, agresif tavırlar sergileyen adam gitti. Nasreddin Hoca gibi, pamuk şeker gibi bir adam çıktı ortaya.

Şimdi bu hanımefendinin videosunu izleyince babamın da artık beyninin sağ tarafını fazlaca kullanmaya başladığını düşünüyorum. Yani sağ duyuyu. Bugün alt beynimizi daha çok kullanmamızdan kaynaklı otomatiğe bağlanmış bir hayat sürüyoruz. Üst beynimizin yani beynin değerlendirme yapan kısmının alt beyini kontrol altına alması durumunda insanın olumlu yanlarının daha fazla açığa çıkacağı kesindir. Sanırım videodaki kadınında anlatmak istediği bu.

bartsimpson
28. February 2016, 12:02 AM
Çok geçmişler olsun dostum.
Ben videodaki tecrübeleri, bir bilim adamı gözü ile insan olabilmenin tecrübeleri olarak gördüm.
Beynindeki her nöronun durumuna ve hareketlerine vakıf bir insanın son denilen noktadaki hali müşahadesi olarak bakıyorum.
Belkide sağ duyu=vicdan???
Hani dedim ya cennet mi???? diye.
Kafamdaki deli sorular ve cevaplar???

bartsimpson
28. February 2016, 12:10 AM
Sayın Arkadaşım bartsimpson.

Bu "dağ" ifadesi için bir zamanlar şuraya bir şeyler yazmıştım: http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1541&page=6

Yazı şu idi:

"Bu yazım ''Tûr'' ifadesi üzerinedir.
Bakara-63 ve 93 ile Nisa 154. ayetlerde geçen ''Tûr''un dağ olarak aktarılmasında yanlışlık olduğunu belirten ''Adalet ve Rahmet'' sitesinde Sayın İlhami Çetin'in görüşünü aktarmak istiyorum.

Şöyle ki:

''Ayette geçen kavrama verilmesi gereken anlamın 'Tûr Dağı' ile yakından uzaktan bir alakası yoktur. Ahit yapmak için Allah'ın dağı kökünden sökerek kaldırıp, altına İsrailoğulları'nı koyarak söz alması akla mantığa sığmaz; böyle kokutularak ''ya ahit yaparsınız, ya da dağı üzerinize bırakırım'' tehdidiyle alınan sözden hayır mı gelir? 'Ulu dağ' denmek istenseydi 'Tuvar' değil 'Tuvad' kavramı kullanılırdı.

Musa ile İsrailoğulları'na uygulattırılmak istenen din ekonomi politiği ilkesi 'Tuvar' üzeredir. Yani eşitlik, müsavat.
Ettüvarü -tuvar :eşit,müsavi
Ettüvadü -tuvad :ulu dağ

Ayette geçen ''refe'a fevka'' (fevka kavramı manevi üstünlük) kavramının en doğru anlamı: 'sizin inkişaf ve yükselmeniz, size vereceğimiz derecelere en münasip sosyo-ekonomi politiğiniz, eşitlik/müsavat içinde gelişmeyi yol edinirseniz, size dereceler veririz, eşitliği/safı bozmadan maddi kalkınma modellerini izlerseniz ahrette buna göre yüksek dereceler alırsınız' yaklaşık meali vardır.''

Bu tahlille ortaya çıkan farklılık, ve farklılığın giderilmesi yönünde, Bakara 63-93 ve Nisa-154 ayetlerini göz önüne alarak (özellikle Nisa-153-154 ayetleri) (Tin ve Meryem Sureleri hariç), bir görüş ...................."

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Abi bu para pul ekonomi kötü şeyler yav.
Demek ki para olmasa, maddiyat, mal, mülk, mülkiyet kavramları olmasa gül gibi geçinip gideceğiz.
Dünyada cenneti yaşayacağız.

Ve demek ki Lidyalılar parayı bulduğundan beridir ki hepimiz cehennemde yanıyoruz ve yanmaya devam edeceğiz.

khaos
28. February 2016, 07:10 PM
Abi bu para pul ekonomi kötü şeyler yav.
Demek ki para olmasa, maddiyat, mal, mülk, mülkiyet kavramları olmasa gül gibi geçinip gideceğiz.
Dünyada cenneti yaşayacağız.

Ve demek ki Lidyalılar parayı bulduğundan beridir ki hepimiz cehennemde yanıyoruz ve yanmaya devam edeceğiz.

Şu ünlü repliği hatırladın mı Bart

-Bu para bizi bozmasın Cengiz

Lidyalılara gelene kadaaaar. Dur bir dakika! Sorun para yada mal mı? yoksa insanoğlunun hırsı mı?

MAİDE/30
Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.

Al işte dakika 1, gol 1 .... Adem in oğlu dünya hayatına zaten 1-0 yenik başlamış.

bartsimpson
28. February 2016, 08:40 PM
Şu ünlü repliği hatırladın mı Bart

-Bu para bizi bozmasın Cengiz

Lidyalılara gelene kadaaaar. Dur bir dakika! Sorun para yada mal mı? yoksa insanoğlunun hırsı mı?

MAİDE/30
Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de onu öldürdü ve böylece ziyan edenlerden oldu.

Al işte dakika 1, gol 1 .... Adem in oğlu dünya hayatına zaten 1-0 yenik başlamış.

Aslında nefis dediğimiz de bir anlamda mülkiyet ve aidiyet kavramı.
Bende yok, Onda neden var?
Bende var ama neden daha fazla yok?

Sosyalizm (otorite ve toplum birey için vardır) ve Kominizm'in (eşit adalet ve eşit dağılım) insanlar için en uygun rejimler olması bundan olsa gerek.
Tabi anlayana ve uygulayana...

galipyetkin
29. February 2016, 01:04 PM
Saygın bartsimpson.

Sayın arkadaşım "gene mi sen!" deme lütfen.

Yukarıdaki parantez içerisinde verdiğin tanımlardan "komünizm" tanımını bir daha gözden geçirsen. Herhalde cümle içindeki kelimeleri düzenlerken sıralamada bir hata, bir sürçme oldu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
1. March 2016, 04:17 PM
Sevgili arkadaşım.

Herhalde kafanı kurcalayan veya seni epeyi meşgul eden bazı şeyler var. Düşünmüyor ve yazdığın üzerinde ikaza rağmen araştırma yapmıyorsun. Bir tanımı bir yerden alıp diğer bir yere yerleştiriyorsun ve orada da sırıtıyor.

Bak can dostum.

Kullandığın tarif şu:"(otorite ve toplum birey için vardır)"

Bu ifadeyi açarsak iki mânâ çıkıyor:
1-"otorite/devlet ve toplum kişi emrindedir= Diktatörlük, despotizm vs....

2-"kişi, otorite/devlet ve toplum emrindedir= Totaliter yönetim. Buna (buraya dikkat) Komünizm ile ilgisi olmayan ama Rusya'da kurulmuş Komünizm adı altındaki Sovyet diktatörlüğü, işçilerin diktatörlüğü yerine Stalin'in despotizmini/faşizmini de eklemek gerekir.

Bu iki tanım "sosyalizmi" de, "komünizmi" de anlatmıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
1. March 2016, 05:42 PM
Sayın bartsimpson.

Yazından "alıntı" yapmadığımdan yazdıklarıma konu Sayın khaos'un yazısından sonraki yazını silmekle yazdıklarımı anında boşa çıkardın, dayanaksız, havada, boş laflar olmalarını sağladın.

Konuyu bilmeden okuyacaklar bu yazılarım için "ne diyor bu herif yahu!..." derler herhalde..........

Sağ olasın!

Ne yapalım?

Öyle olsun.....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
2. March 2016, 12:21 AM
Abi peki senin dediğin gibi olsun geri aldım sildiğim iletiyi.
Kusura bakmayın böbreklerde taş çıktı ağrılarım oluyor ara sıra.
Biraz yoğun ağrı kesiciler alıyorum.
Kafam kıyak anlıcanız.
Ben en iyisi bi müddet yorum da yapmayayım cevapta vermeyeyim.
Rahatsızlık için kusura bakmayın.
Sevgiler saygılar.

galipyetkin
2. March 2016, 02:11 PM
Haydaaa....!

Ne sihirdir ne kerâmet......!

Kaldırılmış yazı, gökten düşer gibi, sanki hiç kaldırılmamış gibi yeniden eski yerine geri geldi.......!

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
2. March 2016, 05:24 PM
Geçmiş olsun.

khaos
4. March 2016, 11:02 PM
Bart
Çok geçmiş olsun. Konu ile ilgili özele bir ileti gönderdim. Değerlendirirsen sevinirim.

bartsimpson
19. March 2016, 05:35 PM
Sevgili arkadaşım.

Herhalde kafanı kurcalayan veya seni epeyi meşgul eden bazı şeyler var. Düşünmüyor ve yazdığın üzerinde ikaza rağmen araştırma yapmıyorsun. Bir tanımı bir yerden alıp diğer bir yere yerleştiriyorsun ve orada da sırıtıyor.

Bak can dostum.

Kullandığın tarif şu:"(otorite ve toplum birey için vardır)"

Bu ifadeyi açarsak iki mânâ çıkıyor:
1-"otorite/devlet ve toplum kişi emrindedir= Diktatörlük, despotizm vs....

2-"kişi, otorite/devlet ve toplum emrindedir= Totaliter yönetim. Buna (buraya dikkat) Komünizm ile ilgisi olmayan ama Rusya'da kurulmuş Komünizm adı altındaki Sovyet diktatörlüğü, işçilerin diktatörlüğü yerine Stalin'in despotizmini/faşizmini de eklemek gerekir.

Bu iki tanım "sosyalizmi" de, "komünizmi" de anlatmıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Eh biraz biraz toparladım gibi.
O halde başlayalım.

1 - Sosyalizmi tarifte kullandığım "otorite ve toplum birey için vardır" cümlesi ile sizin tarifinizdeki "otorite/devlet ve toplum kişi emrindedir" cümlesi birbirinden çok farklı kavramlardır. Bu fark okunuşta bile belli iken siz nasıl bu anlamı çıkarabildiniz anlamadım.

Gelelim Sosyalizm'e...

Ne diyor Sosyalizm; sosyal ve ekonomik alanda toplumsal refahı devlet (otorite) kararlarının getireceğini ve üretim araçlarının hakimiyetinin toplumlara ait (toplum) olduğunu savunan, işçilerin (birey) yönetime katılmalarına ağırlık veren ekonomik ve siyasi teori.

Bakalım iddamı İslam'a uygulayınca ne oluyor?

Din Sahibi'nin elçisi, yani Otorite'nin temsilcisi (ki o da görevi tebliğ olmasına rağmen din konusunda bir nevi otorite) toplumu uyarmak için görevlendiriliyor. Uyarıya cevap veren toplum bireylerinden oluşan ümmet (toplum) uyarıyı ve mesajı bireylere (birey) yaymak için mücadele ediyor.

Bütün bu ifadelerin açılımını Diktatörlük, Despotizm vs... nasıl bağladınız hele onu hiç anlayamadım...

Ama bağlamınızda bir hata yok ve hata bende ise o zaman bahsettiğim sistemleri başta din olmak üzere tekrar irdelemekte fayda var.

2 - Komünizmi tarifte kullandığım "eşit adalet ve eşit dağılım" cümlesinin, sizin tarifiniz olan "kişi, otorite/devlet ve toplum emrindedir" cümlesi ile ne anlam benzerliği var anlayabilmiş değilim. (Çünkü bu tarifi bir şekilde 2. maddenizde komünizm'e bağlamışsınız)

Gelelim Komünizm'e...

Ne diyor Komünizm (Latince kökenli communis - ortak, evrensel); üretim araçlarının ortak mülkiyeti üzerine kurulu sınıfsız, parasız bir toplumsal düzen; ve bu düzenin kurulmasını amaçlayan toplumsal, siyasi ve ekonomik bir ideoloji ve harekettir.

Peki iddamı İslam'a uygulayınca ne oluyor?

Eh onuda anladınız herhalde.

Yukarıdaki tanımların pek çoğu (başta infak müesesesi olmak üzere) sizden öğrendiğimiz ve savunduğumuz düşünceler.

Bilmem haksızmıyım???

Anadolu
19. March 2016, 09:28 PM
Aslında aranızda geçen ve evveli olduğunu düşündüğüm konuşmalara yabancıyım. Ama nacizane ben de fikrimi belirtmiş olayım...

Kur'an; Aklen okunan demektir.
Bunun anlamı, Dünya'nın neresinde olursa olsun akleden insanların Zikre muhatap olmasalar da Kur'an'ı/Aklen okunanı öğrenebilecekleridir...

Bu anlamda adalet arayanların, açın halinden anlayanların, çıplağı donatmak isteyenlerin Sosyalizm ya da Komünizm adında ideolojiler bulmaları ve bu ideolojilerin Kur'an'dan/Aklen okunandan kesitler barındırmaları normaldir...

Ancak Kur'an'daki toplumsal sistemin, Sosyalizm'den de, Komünizm'den de, Atatürkçülük'ten de farklı olduğunu ve akla çok daha yatkın olduğunu düşünüyorum...

Misal; İnsan toprağın üzerine doğar. Doğduğunda toprak da, su da,ormanlar da, hayvanlar da mevcuttur. Ve insan bunların varolması için hiçbir emek sarfetmemiştir. İnsanın emek sarfetmediği, üretmediği bir şeye malik olması ise düşünülemez. Bu sebeple; toprak, su, ormanlar ve hayvanlar üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Bunlar halkın ortak malıdır. Halk bunlar üzerinde iştirak halinde maliktir. İnsanın/insan elinin ürettiği evler, arabalar, uçaklar, gemiler v.s ise özel mülkiyete tabidir. Çünkü bunların üretilmesindeki emek insana aittir...

Yukarıda kısa örneğini verdiğim sistem ne Sosyalizm'e, ne Komünizm'e, ne de Atatürkçülük'e uyar... Ancak her üç ideloji de Kur'an'dan/Aklen okunandan bir takım parçalar edinmiştir...

Saygı ve sevgi ile...

bartsimpson
20. March 2016, 01:23 AM
Casiye 13 - Ve O, göklerde ve yeryüzünde bulunan her şeyi Kendinden sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen bir topluluk için ayetler vardır.


Yasin 71- Ve onlar görmediler mi ki: Biz şüphesiz onlar için ellerimizin (kudretimizin) meydana getirdiklerinden birtakım hayvanlar yarattık da onlar, onlara sahip bulunuyorlar.
Yasin 72- Ve onları, kendileri için zelil kıldık da. Bu yüzden binekleri onlardandır. Onlardan yiyip duruyorlar da.
Yasin 73- Ve onlarda daha birçok menfaatler ve içecekler var. Hâlâ şükretmeyecekler mi?
Bakara 29 - O, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için oluşturandır..

Anadolu
20. March 2016, 05:05 AM
…Ve O, yeryüzünde bir tek su ile sulanan birbirine komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar kılandır. Ve Biz, nasipliklerinde [meyvelerinde; kokularında, tatlarında] onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılıyoruz. Şüphesiz aklını kullanan bir toplum çin bunda birtakım deliller vardır. (Rad, 4)

Ve Biz rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Onu [suyu] hazinelerde tutanlarda [biriktirenler] siz değilsiniz. (Hicr, 22)

O, sizin için gökten bir su indirdi. İçecekleriniz ondandır. Hayvanları otlattığınız ağaçlar–bitkiler de ondandır. O [Allah], onunla [su ile] sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve tüm meyvelerden bitiriyor. Şüphesiz bunda tefekkür eden bir toplum için kesinlikle birer Âyet vardır. (Nahl, 10-11)

Ve O [Allah], asmalı ve asmasız bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları,
birbirine benzer ve benzemez biçimde kılandır. Meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de onun hakkını verin ve israf etmeyin. Şüphesiz O, [Allah] israf edenleri sevmez. (Enam, 141)

O, yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indirendir." dedi. -İşte Biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık. Yiyiniz ve hayvanlarınızı otlatınız. Şüphesiz akıl sahipleri için bunda nice Âyetler vardır!... (Ta-Ha, 53-55)

Ya da, Bizim kır yere suyu salıverip de onunla hayvanların ve kendilerinin yediği bir ekin çıkarmamızı da mı görmediler? Hâlâ görmezler mi? (Secde, 27)

…Ve sizin rızkınız/sizin rızık vereniniz, sizin vaat olunduğunuz şeyler göktedir. Hala görmüyor musunuz? (Zariyat, 20-22)

Ey insanlar! Size gökten ve yerden rızk veren Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. O hâlde nasıl döndürülüyorsunuz! (Fatır, 3)

Görmediler mi Allah, dilediğine rızkı genişçe veriyor, dilediğine kısıyor. İnanan bir kavim/toplum için bunda elbette ibretler vardır. (Rum, 37)

Yemin olsun, Sebe için kendi meskenlerinde bir ibret vardı. Sağ ve soldan iki bahçe. Rabbinizin rızkından yiyin de O'na şükredin. Tertemiz bir belde ve affeden bir Rab. (Sebe, 15)

Yemin olsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık
verdik... (Yunus, 93)

kuman
20. March 2016, 11:35 AM
.

Ancak Kur'an'daki toplumsal sistemin, Sosyalizm'den de, Komünizm'den de, Atatürkçülük'ten de farklı olduğunu ve akla çok daha yatkın olduğunu düşünüyorum...

Misal; İnsan toprağın üzerine doğar. Doğduğunda toprak da, su da,ormanlar da, hayvanlar da mevcuttur. Ve insan bunların varolması için hiçbir emek sarfetmemiştir. İnsanın emek sarfetmediği, üretmediği bir şeye malik olması ise düşünülemez. Bu sebeple; toprak, su, ormanlar ve hayvanlar üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Bunlar halkın ortak malıdır. Halk bunlar üzerinde iştirak halinde maliktir. İnsanın/insan elinin ürettiği evler, arabalar, uçaklar, gemiler v.s ise özel mülkiyete tabidir. Çünkü bunların üretilmesindeki emek insana aittir...


Saygı ve sevgi ile...

YAni en iyi sistem kapitalizm demek istiyorsunuz?

galipyetkin
20. March 2016, 02:09 PM
Saygın kuman.

Arkadaşa birden yüklenmeyelim. Belki tam ayırdına erememiş olabilir. İlk önce kendisini aydınlatalım.

Mesela; Sâffat-96. ayeti verelim ve tepkisini bekleyelim.
Ne diyor bu ayet:
"Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır."

Yani siz ve de siz yaratsanız, icat etseniz, imal etseniz bile Allah'ın size verdiği yetenek ve yetki ile meydana getirdiğinizden, icat ettiğinizden, imal ettiğinizden o (şey) ve de siz O'nun yaratması ve malı/mülküsünüz ve 'hüküm ve tasarrufu' altındasınız. Siz kendinizin ve o mal/mülk üzerinde ancak ihtiyacınızı görebilecek miktarda kullanma hakkınız vardır(Bakara:219/2-Nahl:71. -bu ayetleri okuyun-). Çünkü mülk Allah'ındır. Siz de Allah'ın yarattıklarındansınız. Allah "ol" demiş, olunmuştur.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Anadolu
20. March 2016, 04:52 PM
1.Ağacın yaradılışı ile,
Ağacın İnsan tarafından işlendikten sonra mobilya olması
arasındaki FARKI görebilmeniz lazım...

a.Saffat 96'da yaratmak olarak çevrilen kelime "HaLaK"tır.
HaLaK, yoktan varetmeyi anlatır, yoktan varedilen, mobilya
değil, mobilyanın hammaddesi olan ağaçtır. Yani ayet şunu
söyler: Sen mobilya, uçak, ev, araba yapabilirsin ama "Onun
hammaddesini de seni de yaratan Allah'tır"...

b.İnsan ağacı mobilya yapmak için emek sarfeder.
Bu emeği yok saymak, insanı yok saymak ve insanın hakkına el
koymak olur.

2.Allah'ın hakkı Allah'a.
İnsanın hakkı insana.
Milletin hakkı millete.

3.Özel mülkiyet yoksa Kur'an'da miras hükümleri de yok demektir.

4.Kur'an'da "Mallarınız" kelimesini aratınız ve ayetlere bakınız...

Ben fikrimi belirtmek için girmiştim. Fazla bile yazdım.

Benden bu kadar...

Saygı ve sevgi ile...

kuman
20. March 2016, 05:04 PM
Bir sey sormak zorundayım cevap vermeyebilirsiniz.
Verdiginiz örnekte mülk sorununu nasil çözeceksiniz?

galipyetkin
20. March 2016, 05:06 PM
Sayın Kuman.

Allah'ın hakkı Allah'a.
İnsanın hakkı insana.
Milletin hakkı millete.
............................

diye mülkü üleştirebilen kişi artık sizlere emanet. Ben biraz rahatsız ve yorgunum. Belki bir ara katılırım.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

bartsimpson
20. March 2016, 08:34 PM
Mevzuu derin kaçmakla olmaz... Lütfen devam ediniz.

dost1
20. March 2016, 10:34 PM
Selamun aleyküm, değerli Anadolu kardeşim,

1.Ağacın yaradılışı ile,
Ağacın İnsan tarafından işlendikten sonra mobilya olması
arasındaki FARKI görebilmeniz lazım...

a.Saffat 96'da yaratmak olarak çevrilen kelime "HaLaK"tır.
HaLaK, yoktan varetmeyi anlatır, yoktan varedilen, mobilya
değil, mobilyanın hammaddesi olan ağaçtır. Yani ayet şunu
söyler: Sen mobilya, uçak, ev, araba yapabilirsin ama "Onun
hammaddesini de seni de yaratan Allah'tır"...

b.İnsan ağacı mobilya yapmak için emek sarfeder.
Bu emeği yok saymak, insanı yok saymak ve insanın hakkına el
koymak olur.

2.Allah'ın hakkı Allah'a.
İnsanın hakkı insana.
Milletin hakkı millete.

3.Özel mülkiyet yoksa Kur'an'da miras hükümleri de yok demektir.

4.Kur'an'da "Mallarınız" kelimesini aratınız ve ayetlere bakınız...

Ben fikrimi belirtmek için girmiştim. Fazla bile yazdım.

Benden bu kadar...

Saygı ve sevgi ile...

الخلق[halk] sözcüğü, “yoktan var etme” anlamında olmayıp “takdir etmek, şekil vermek, düzene sokmak” anlamındadır.
“ خلق halq” sözcüğü, Allah'a ait olan “yoktan var etme” eylemi değil, terzinin kumaştan elbise yapması, marangozun keresteden dolap yapması gibi “bir nesneden başka bir şey yapma” veya “uydurma; oluşturma” demektir.

خلق [halq] sözcüğünün esas anlamı, “takdir”dir [ayarlama, ölçülendirme, biçimlendirmedir]. Arap dilinde, “örneksiz olarak, taklit olmayarak yapmak”tır. Ebû Bekr ibn el-Enbari, “Halq sözcüğü Arap dilinde, ‘inşa ve takdir’ anlamlarında olmak üzere iki vecihte kullanılır” der.Lisânu'l-Arab; c. 3, s. 195-196, “Hlq” mad.


"خلق “ halq” sözcüğü Kur'an'da sadece Allah'ın yaratması için kullanılmaz.

Fecr suresinin 8. ayetinde Rabbimiz “Ülkelerde benzeri yaratılmamış olan sütun sahibi İrem'e” demek suretiyle Babil bahçelerini/kulelerini tanımlarken “لم يخلق مثلها Lem yuhlaq mislüha [benzeri yaratılmamıştı]” ifadesini kullanmıştır. Bizler biliyoruz ki, İrem'i yapan, Kur'an'daki ifadesiyle “halq” eden [yaratan] insanlardır.

Bundan başka, Rabbimiz Âl-i Imran suresinin 49. ayetinde “…انّى اخلق لكم enni ehlüqu leküm [sizin için yaratırım] …” ve Maide suresinin 110. ayetinde “ واذ تخلق ve iz tahlüqu mine’t-tıni [hani sen çamurdan yaratıyordun] …” diyerek yaratma sözcüğünü İsa Peygamber için, Ankebut suresinin 17. ayetinde “…وتخلقون إفكا ve tahlüqûne ifken [iftira yaratıyorsunuz] …” diyerek müşrikler için kullanmıştır.
Halq fiili Kur’ân'da (örneğin Bakara/21, 29; Fecr/8; Mü’minûn/14; Şu‘arâ/137; Ankebût/17; Sâd/7), “takdir etme, biçimlendirme, ayarlama, şekil verme, uydurma” anlamlarında kullanılmıştır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Anadolu
20. March 2016, 11:48 PM
Teşekkürler dost1,

Çabuk yazınca hatalar oluyor.
Sonuç doğru fakat ifade edişim yanlış.
İfademi düzeltiyorum:

Halag kelimesi Allah için kullanıldığında "Ayarlama,
ölçülendirme, biçimlendirme" anlamlarını içinde barındıran
yaratmayı anlatır. Buna örnek insanın "Alaktan halk
edilmesidir."

Saffat 96 Allah'ın halk etmesini anlatır.
Örneğimiz üzere Allah'ın halk ettiği de ağaçtır...

Saygı ve sevgi ile...

galipyetkin
21. March 2016, 04:11 PM
Allah 2-Bakara:30. ayette bir "halife" yaratmakta olduğunu söyler.
Nedir "halife"?
Bunun için 38-Sâd:26. ayete bakalım: Bu ayete göre "halife" insanlar arasında, hava ve hevesine uymadan, Allah yolunda adaletle hükmedecek bir "memur".
Bu bilgiyi bir kenara yazalım.

Şimdi sizlere sırf buraya yazılmaları için değil okunmaları için bazı ayetler asıyorum. Okuyun!....

Mal-Mülk Allah'ındır "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır."
(3/Âl-i İmrân:189; 5/Mâide: 17-18-40-120; 9/Tevbe:116; 24/Nûr:42; 45/Câsiye:27; 48/Fetih:14).

"Göklerin ve yerin mülkü O'nundur."
(2/Bakara:107; 3/Âl-i İmrân:189; 5/Mâide:40; 7/A'râf:158; 25/Furkan:2; 39/Zümer:44; 42/Şûrâ:49; 43/Zuhruf:85; 57/Hadîd:2-5; 85/Bürûc:9).

"Mülk O'nundur."
(6/En'âm:73; 35/Fâtır:13; 39/Zümer:6, 3/Âl-i İmrân:26; 17/İsrâ:111; 22/Hacc:56; 25/Furkan:26; 40/Mü'min:16; 64/Teğâbün:1)

Bu âyetler ve benzerleri malın, mülkün, hükümranlığın Allah'a âit olduğunu, gerçek mülk sahibinin "O" olduğunu vurgulamaktadır. Allah, mülkünün yönetme hakkını, yeryüzünde halîfe tâyin ettiği insana vermiştir. "Allah'a ve Resûlüne iman edin ve (O'nun) SİZİ HÂKİM KILDIĞI (yani halife yaptığı ve), SİZİN YÖNETİMİNİZE VERDİĞİ ŞEYLERDEN (HALİFE OLARAK)(Allah için) İNFAK EDİP HARCAYIN. Sizden, iman eden ve (Allah rızâsına) İNFAK EDİP HARCAYANLAR için büyük mükâfat vardır." (57/Hadîd, 7).
Dikkatinizi çekerim: ne diyor? -İNFAK EDİP HARCAYIN. -İNFAK EDİP HARCAYANLAR İÇİN....-.

Bu sayfanın başındaki "Saygın kuman" diye başlayan şu yazımı da dikkate alın lütfen:
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=21141#post21141


Şimdi gelelim:

(Allah'ın hakkı Allah'a.
İnsanın hakkı insana.
Milletin hakkı millete.)

diye yazılana.

Hangi ayet?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Anadolu
21. March 2016, 08:36 PM
Herkese selam,

Yıllar önce forumlarda çok tartıştık, çok kafa palattık.
Hasan Akçay'ın yazdığını gördüm. Kendisini forumlardan
tanırım; sağlam bir Kur'an eridir. Dost1'i şahsen tanırım
ağabeyimdir.

Tartışmak, birbirini didiklemek, hırpalamak forum ortamlarında
var. Ancak ben bunları kaldıracak bir kafaya sahip değilim
artık. Kimse kimseye birşey ÖĞRETEMEZ... Sakince ve
kısaca, uzatmadan yazımı koyarım. Beğenen, beğendiği yer
varsa KENDİSİ ÇALIŞIR ÖĞRENİR. Beğenmeyen de yazdıklarımızı
hoşgörsün lütfen...

Kimsenin Allah ile arasına girmem, sorgulamasına karışmam.

---------------------

1.Dilimize geçmiş olmasından olsa gerek, Mülk kelimesinin
anlamında sıkıntı yaşanıyor bence.

Mülk genellikle yönetim diye çevrilir. Ancak "Egemenlik/
Hakimiyet" olmadan yönetim olmayacağı için ben "Egemenlik"
anlamını tercih ediyorum.

a.Yerde insanı bir yana koyarsanız toprak, su, ormanlar/
bitkiler ve hayvanlardan başka bir şey yoktur. Tamamı budur...

Allah,
Toprağı ne yapsın, ekecek mi?
Suyu ne yapsın, içecek mi?
Ormanları ya da bitkileri ne yapsın, yiyecek mi?
Hayvanları ne yapsın, yiyecek mi?

İşte "Mülk" kelimesinin anlamındaki sıkıntı burada. Mülk,
dilimizde kullanıldığı anlamda değil. Egemenlik anlamındadır.
Toprak, su, ormanlar ve hayvanların tamamı da insanın
kullanımına ve hizmetine verilmiştir... Bunlar insan içindir,
Allah için değil... Yeryüzündeki herşey insanın kullanımına
sunulduğu, hizmetine verildiği için de insanlar arasında sosyal,
ekonomik ve hukuksal ilişkiler oluşmuştur. Bu ilişkilerin en
güzel şekilde ve adilce düzenlenmesi de ancak sosyolojik,
hukuksal ve ekonomik yasaların/hikmetin hayata geçirilmesi
ile mümkün olacaktır...

-----------------------------

Allah'ın hakkı öğrenilmek isteniyorsa Mülkü/Egemenliği
öğrenilmelidir.
İnsanın ve milletin hakkı öğrenilmek isteniyorsa hikmet/
sosyolojik, hukuksal ve ekonomik yasalar öğrenilmelidir...

------------------------------

Allah'ın halifesi yoktur/olmaz.

...Mülkte/Egemenlikte ortağı yoktur... (İsra, 111)

Halef, sonradan gelen ve öncekinin yerine geçendir.
Bakara 30, bilgisiyle kendinden önceki bozguncuların yerine
geçecek olan Adem'i anlatır...

Her zaman olması gerektiği gibi...

Saygı ve sevgi ile...

galipyetkin
21. March 2016, 10:56 PM
Allah'ın halifesi yoktur/olmaz.


Okuduğunu anlamak gerekiyor. Ayette "Allah'ın halifesi" ifadesinden değil, yalnızca "halife"den bahseder, ve halifenin de "memur" olduğu tarafımızdan açıklanmıştır. Herhalde "memur"un ne ifade ettiği biliniyor olmalı.

Kaldı ki Sâd Suresi:26. ayette "halife"nin tanımı verildiği gibi ilerleyen cümlelerde de ne iş yaptığı ilimsel ve bilimsel (Kur'an'dan) olarak açıklanmıştır. Tabii anlayana.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Anadolu
21. March 2016, 11:13 PM
İşte bu tarz ve yaklaşımlar yüzünden forumlara girmiyorum.

Okuduğunu anlamak gerkiyor...

Anlayana...

v.s.

Saldırgan
ve
Saygısızca...

galipyetkin
21. March 2016, 11:29 PM
Allah'ın hakkı öğrenilmek isteniyorsa Mülkü/Egemenliği
öğrenilmelidir.
İnsanın ve milletin hakkı öğrenilmek isteniyorsa hikmet/
sosyolojik, hukuksal ve ekonomik yasalar öğrenilmelidir...


Bizim "hangi ayet?" sorumuza karşılık, -git de öğren de gel- mânâsına gelen alıntıdaki yazılanlara karşılık olarak yazdıklarım pek de nazik olmayan bu paragraf karşılığı olduğunu her okuması olan anlar!

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
21. March 2016, 11:35 PM
İşte bu tarz ve yaklaşımlar yüzünden forumlara girmiyorum.

Okuduğunu anlamak gerkiyor...

Anlayana...

v.s.

Saldırgan
ve
Saygısızca...

Kimsenin kimseye düşüncesini dikte etmeye hakkı yoktur. Siz düşüncelerinizi (a) bakış açısıyla söylersiniz, başkası (b). Forumun diğer katılımcıları da başka bakış açıları getirebilirler. Sonuçta ortaya atılan düşünceler insan zihninden çıkmaktadır. Bu da her düşüncenin hata payının az veya çok mutlaka olduğunu göstermektedir.
Lütfen yazmaya devam ediniz. Ola ki yazdıklarınız birine bile olumlu tesir ederse, yada birinde farkındalık yaratabilirse bu hem sizin için hemde fikrinizden yararlanacak kişi için daha hayırlı olur yada hayırlara sebep olabilir.
Kaldı ki forumların doğası gereği atışma veya tartışma normal şeyler. Yeter ki işi tadında sonlandırabilelim.(Aman Allah ım bunları ben mi söylüyorum :) )
Her neyse lütfen fikirlerinizi beyan etmeye devam ediniz. Diyalog monolog tan her zaman iyidir.

Anadolu
21. March 2016, 11:38 PM
Allah'ın hakkı
İnsanın hakkı
Milletin hakkı

Hangi ayette diye sordun.
Ben de yanıt verdim.

Hakaret
Küfür
Aşağılama bunun neresinde?

galipyetkin
21. March 2016, 11:43 PM
Saygın khaos.

Son yazdığımı okudun mu?

Bizi suçlayanlar, bizi suçladıklarından kendilerini arındırmış olması gerekir, ki bu yoksa dialogda bize söylenenler hakarettir, iftiradır ve saptırmadır. Altında mı kalacaktık.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Anadolu
21. March 2016, 11:50 PM
Neyse bitirelim bu konuyu...

"Halife" sözcüğü ile ilgili olarak dileyenler
Hakkı Yılmaz beyden, http://istekuran.com/halife.html

Dileyenler sözlüklerden yararlanabilir...

Saygı ve sevgi ile...

khaos
21. March 2016, 11:56 PM
Sevgili Galip Abicim,

Alınganlığın mı üzerinde? Seni üzecek bir şey yapacağıma kafamı kırarım.

Anadolu arkadaşımız yeni katıldı foruma. Farklı bir ses olması açısından forumda fikirlerini beyan etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yukarı da yazdıklarım bu minvalde söylenmiş sözlerdir.
Ayrıca söylediğin sözlerin saygısızca ve saldırgan olduğunu da düşünmüyorum.Tartışmanın normal seyrinde gittiği düşüncesindeyim. Anadolu nun sizi tanıdığını zaman nasıl bir ''derya'' olduğunuzu da anlayacağına eminim.

galipyetkin
22. March 2016, 10:53 AM
Sevgili khaos.

Yazdıklarımda seni hedef alan bir ifade yok. "Son yazımı okudun mu?" diye işaret ettiğim yukarıda, 08.29. dakikada yazdığım yazı idi.

Seni tanıyorum, biliyorum. Sana ve senin gibi olan, üstünlük yarışı yapmaya kalkmayan, bu yüzden de kırıcı olmayan, fakat iyi bildiği üzerinde ısrar eden, benim için kıymetli, birer değer olan arkadaşlara karşı kırıcı olamam; ancak sitem ederim; bilirim ki maksadı bilgi alış-verişidir. Sakın beni yanlış anlamayın, üzülüyor, kendi kendime kırılıyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
24. March 2016, 09:05 PM
Kur'an'da "lehü".

İhsan Eliaçık'tan alıntıdır.

Sayın Eliaçık Kur’an’da “Lehû”/Allah’a ait olan şey olarak 20 adet olgudan bahsetmiş. Biz buraya yalnızca "lehü'l mülk/mülk Allah'ındır" anlatımını alacağız.

-Kur’an’da sürekli olarak “O’na attir” (Lehû), “Allah’ındır” (Li’llahi) ifadeleriyle vurgulanan 20 şey var ki, Kur’an’ın aidiyet (mülkiyet; sahiplik) haritasını çizer. Yani neler Allah’a aittir ve biz onlara sahip olamayız onları anlatır.

Bu aynı zamanda “şirkin” ne olduğuna dair bize anahtar verir. HER KİM BUNLARDAN BİRİSİNE MUTLAK OLARAK SAHİP OLDUĞUNU İDDİA EDERSE, YANİ "BENİM, BANA AİT" DERSE ALLAH'A ORTAK KOŞMUŞ OLUR.


-Lehu’l-Mülk (Mülk Allah’ındır):

Türevleriyle beraber yaklaşık 100 yerde geçer. Türevlerinden maksat “Göklerde ve yerde ve ikisi arasında ne varsa, mülkü, ğaybı, bilgisi, sırrı vb. O’na aittir” şeklinde gelen ayetlerin tamamıdır. Bunların hepsi “mülkiyet” ifade etmekte olup sayılan şeylerin hepsinin Allah’a ait olduğu, bunlara sahip çıkılamayacağı ifade edilir.

Bu yönüyle Kur’an’da en çok geçen aidiyet (sahiplik) ifadesidir. Sürekli olarak bunların sahibinin Allah olduğu, O’na ait olduğu vurgulanmaktadır.

Sanıldığının aksine Kur’an’da mülk kavramı sadece egemenlik, yönetim, idare anlamında kullanılmaz. Bu, bildiğimiz mülkiyet kavramıdır. Kur’an mülkiyetin Allah’a ait olduğunu söylemektedir. Mülk kavramının içinde mal da vardır. Mülk, mal kavramından daha geniştir. Mal mülkü kapsamaz, ama mülk malı da kapsar. Çünkü mülk mal üzerinde sahiplikten kaynaklanan tasarruf (idare, yönetim) hakkı demektir.

Kişi bir şeyi mülkü haline getirince onu alma, satma, kullanma, devretme vs. noter tabiri ile ahz-u kabz yetkisine sahip olur. Buna mülk (mülkiyet) denir. Kur’anda mülk insana gelir getiren, fayda sağlayan, kuvvet veren şeydir.

“Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanları mülk ediniyorlar” (Yasin; 71) ayeti malın insanlarca nasıl mülk haline getirildiği anlatılıyor. Yani insanlar hayvanları sahip olarak, onları mülkü haline getirip yönetiyorlar. Alıyor, satıyor ahz-ı kabz ediyorlar. Buradan gelir elde ediyor, fayda sağlıyor, kuvvet sahibi oluyorlar. Buradan mülkün malı da kapsadığını anlıyoruz.

Şimdi “Mülk Allah’ındır” dendiğinde, yönetim, idare Allah’ındır ama sahibi biziz demek olmaz. Sahibi Allah olduğu için onu yönetme, idare etme de Allah’a aittir demek olur.

Aksi halde örneğin şu tarlanın, binanın (malın) sahibi benim ama mülkü Allah’a ait demiş oluruz ki bu şu anlama gelir: “Alma, satma, ahz-ı kabz bana ait; getirdiği gelir, verdiği fayda, sağladığı kuvvet benim ama mülkü yine de Allah’a ait, O göklerden yönetsin…”

Bu nasıl oluyor?

Mülk kiminse geliri de, tapusu da, mülkiyeti de, ahz-ı kabzı da ona aittir. Kur’an “Mülk Allah’ındır” diyor. Yani geliri, faydası, kuvveti hepsi Allah’a yani kamuya aittir. Şu halde bize ait olan ne mal, ne de mülktür sadece emektir. Emeğimizden de bize bir pay vardır. EMEĞİMİZDEN VE İHTİYACIMIZDAN FAZLASINA SAHİP OLAMAYIZ.

Kur’an’da bir 'Antik Roma kavramı' olan “özel mülkiyet” yoktur. Mülk bütünüyle Allah’a aittir. Yerde, gökte ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti O’nundur.

Bunu böylece anlamayanlar, “Lehü’l-mülk”ü Kur’an’da geçtiği gibi başa koymayanlar, Kur’an’da ne dendiğine hiçbir zaman vakıf olamayacaklar.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
24. March 2016, 10:44 PM
galip bey,
sizin özelinizde ve de genel olarak şunu söyleyebilirmiyiz ?
İnsanlar bu dünya ya sahip olmak için değil tanık olmak için gönderilmiştir diyebilirmiyiz?

Yani, biz sadece varlığı ihtiyacımız olan şey için kullanabiliriz.
Rızk dediğimiz olguyu da Allah verdiğine göre Ağacı kesip işlememiş onun bizim olduğunu göstermez diyebilirmiyiz ?

Anadolu
25. March 2016, 01:28 AM
Aşağıda yazanlar kimseye bir eleştiri olmadığı gibi
Allah'a iftira da değildir. Bir düşünme yöntemidir...

1.Allah o kadar şey yaratmış hepsini Kendine almış;
Gerçekten çok cimri.

2.Her yerde bikirtirmeyin istiflemeyin diyor;
Kendisi biriktirip istifliyor.

3.Malları sizin için ayakta durma aracı yaptı diyor;
Olmayan malla mı ayakta duracağız?

4.Mallarınızla imtihan edileceksiniz diyor;
Ortada mal yok ki verenle vermeyen imtihan olsun...

5.İnsan var hakkı yok...

khaos
25. March 2016, 03:06 AM
Fecr 1-4/14

Gerçeği örtbas etmenin, Allah’a ortak kabul etmenin, cahilliğin parçalanışını, on gece Peygamber’in bilgilendirilişini, Allah-kul ilişkisini ve gerçeği örtbas etmenin, Allah’a ortak kabul etmenin, cahilliğin gitmeye yüz tutuşunu kanıt gösteririm ki şüphesiz ki

14.Rabbin gözetlemektedir.

khaos
25. March 2016, 03:07 AM
Aşağıda yazanlar kimseye bir eleştiri olmadığı gibi
Allah'a iftira da değildir. Bir düşünme yöntemidir...

1.Allah o kadar şey yaratmış hepsini Kendine almış;
Gerçekten çok cimri.

2.Her yerde bikirtirmeyin istiflemeyin diyor;
Kendisi biriktirip istifliyor.

3.Malları sizin için ayakta durma aracı yaptı diyor;
Olmayan malla mı ayakta duracağız?

4.Mallarınızla imtihan edileceksiniz diyor;
Ortada mal yok ki verenle vermeyen imtihan olsun...

5.İnsan var hakkı yok...

1)- Burada dikkat edilmesi gereken nokta ''yaratma'' fiilidir. İşin içinde yaratmanın yanında düzene koyma da vardır. (İnsan oğlunun böyle bir kabiliyeti yok. O yüzden mülk e ortaklık edemez).Ayrıca EN'AM 14. ayette de buyurduğu gibi kendisinin beslenmeye ihtiyacı yoktur. O yardım eder, o korur. Herşeyi kendisine almış, bu yüzden de bencildir diyemeyiz.

2)- Ankebut/60 da Kendi rızkını taşıyamayan nice küçük-büyük canlı da vardır ki onları da, sizi de Allah rızıklandırır. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir. diye buyuruyor. Rızkını yanında taşımayan yani biriktirmeyen, yani istiflemeyen yaşam formlarından (insan hariç) bahsediliyor.
Evet Rabbimiz bize malı öyle seviyorsunuz ki depolamaktan geri kalmıyorsunuz, ''Mirası'' yağmalarcasına yiyorsunuz buyuruyor. Ama Allah a mal istifliyor demek için kuvvetli delilinizin olması gerekir. Bu kanıya nereden vardınız? Allah ın hangi mala ihtiyacı var? Yaratma kudreti olan bir varlığın mal istiflemesine ne gerek var? Zaten ol deyince olmuyor mu?

3)-Allah dilediğini dilediği kadar rızıklandırır. Mal kavramından rızıklanmayı anlayabiliriz. O rızık hem iaşemiz, hem barınmamız, hemde soluduğumuz hava ya kadar bizi ayakta tutan yaşamamızı sağlayan tüm faktörleri içinde barındırır. Rızkı o verir ve verdiği rızkıda doğru yolda kullanmamızı ister.

4)-3. şıkta belirttiğim gibi bize verdiği rızkı(sayılı,sınırlı) doğru kullanmamızı ister. İhtiyacımızdan fazlasını biriktirmememizi, iyi işlerde kullanmamızı ister. Elbet size verilen mallarla ne yaptığınız yada nasıl değerlendirdiğiniz de önemlidir.

5)- İnsanın hakkı elbette var. Ama bu yaratmadan doğan bir hak değil, rızkı veren Allah ın takdiri kadardır. Rızık sadece iaşeyi kapsamaz. Neslini tükettiğiniz hayvanlardan, tarım ilaçlarıyla zehirlediğiniz toprağa, sera gazlarıyla mahvettiğiniz atmosfere kadar geniş bir yelpazeyi içinde barındırır. Konu ise şu; size sunulanı, siz nasıl kullanıyorsunuz.


Tasarruf sahibi, yaratıcı, ölçülendirici, düzenleyici, yasalara bağlayıcı Allah, görünen veya görünmeyen herşeye müdahale, yada değiştirme yetisine sahip yegane varlıktır. Bu da onu mülk ün ve de egemenliğin tek sahibi yapar.
Mülkten sadece yediğiniz pırasayı, oturduğunuz daireyi, yada baba annenizden kalan tarlayı anlamayın. Mülk; Pasifik okyanusundaki planktondan, dünyadan 3,2 milyar ışık yılı uzaklıktaki Komet Gökadası(galaksi) na, oradan ışığın dalga boylarına kadar her şeyi kapsar.


Atalarımız ne güzel demiş; Mal sahibi, mülk sahibi hani ya bunun ilk sahibi.
Nerede Karun, nerede Sarı çizmeli Mehmey Ağa...

Size Fecr suresini tekrar okumanızı öneriyorum.

bartsimpson
25. March 2016, 09:34 AM
Bence bu tartışmaların tamamı "Hu"nun "Kul"a kendisini anlatırken "Vallahi ahad" demesini algılayamamızdan ve Allah denen kavramı 3 boyutlu düşünce evrenimize sığdırmaya ve anlamlandırmaya çalışmamızdan kaynaklanıyor.

Bu forumda her zaman söylerim.

"La ilahe" denilmeden "İllallah" denemez.
Acaba bizler diyebiliyor muyuz?
İnsanın varoluş amacı bu olabilir mi?
Herşeyin emrine verilmesinin sebebi bu olabilir mi?
Kuran bu amaç ve bunu diyebilmek için bir rehber olabilir mi?

Peki.
"İllallah" denince ne olacak?
......

galipyetkin
25. March 2016, 11:24 AM
Saygın kuman.

Dün bana sorduğuna karşılık şunu sunayım.
Unutulanları tekrar hatırlamakta, belki düşüncelerimizde bazı değişiklikler olması ihtimali de göz önünde bulundurularak eski yazdıklarımızı yeniden şöyle bir gözden geçirmekte her zaman fayda var. Biraz uzun ama, zannederim fayda sağlanır.

MÜLK : http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2695


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Anadolu
25. March 2016, 08:09 PM
Aşağıda yazanlar kimsenin şahsına yönelik değildir.
Bir konunun "Öznesiz" anlatımıdır...

Yukarıdaki örnekler "Mülk Allah'ındır tanımlamasına verilen anlam" ile olan çelişkileri gösterir.

1.Kur'an'da çelişki yoktur...

2.Çelişkileri kabul etmek "Allah'a iftiraya" neden olur.

3.Söylenen sözde "Allah'a iftira" varsa gerçekler ÖĞRENİLEMEZ.

------------------

ÖĞRENMEK İÇİN Arapça bilmek şart değildir.

Dünya'da yaşayan hekes Kur'an'ı/Aklen Okunanı ÖĞRENEBİLİR.

Çünkü o Aklen Okunan'dır...

Şöyle kısa bir yazı... http://kurandini.net/index.php/dusunmek-icin.html

khaos
25. March 2016, 09:48 PM
Aşağıda yazanlar kimsenin şahsına yönelik değildir.
Bir konunun "Öznesiz" anlatımıdır...

Yukarıdaki örnekler "Mülk Allah'ındır tanımlamasına verilen anlam" ile olan çelişkileri gösterir.

1.Kur'an'da çelişki yoktur...

2.Çelişkileri kabul etmek "Allah'a iftiraya" neden olur.

3.Söylenen sözde "Allah'a iftira" varsa gerçekler ÖĞRENİLEMEZ.

------------------

ÖĞRENMEK İÇİN Arapça bilmek şart değildir.



Dünya'da yaşayan hekes Kur'an'ı/Aklen Okunanı ÖĞRENEBİLİR.

Çünkü o Aklen Okunan'dır...

Şöyle kısa bir yazı... http://kurandini.net/index.php/dusunmek-icin.html


Nesnellik bir yerde nedensellik... O zaman görmediğin bir Tanrı ya inanmak niye? O zaman iman niye?

galipyetkin
25. March 2016, 09:51 PM
Başlığı "Peygamberlik özellikleri ------> Peygamberin soyu değil, yolu kıymetlidir" olan konu, esasından saptırılarak "mülk" konusu yapılmıştı.

Şimdi de "tesbih" ile "tesbih-takva-şirk" konusuna çekilmek isteniyor.

Bundan sonra da konu "Nuh Peygamber'in yaşı"na mı saptırılacak?
Herkes her aklına geleni bu başlık altında mı ifade edecek.

Sitede konu birliğinin sağlanması için her fikrin ayrı ayrı tartışılabileceği konu başlıkları/paragraflar var.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Anadolu
25. March 2016, 10:06 PM
Peygamber bilginin yolundadır.
Bilmek de Allah'ı tesbih etmekle mümkündür.
O sebeple tesbih, tam da bu konu başlığını/Peygamberin yolunu anlatır...

galipyetkin
25. March 2016, 10:48 PM
1- Sitede "DUA" bölümünde, "tesbih" diye ayrı bir kısım var. (Orada da "tesbih"in tanımı Sayın dost1 tarafından yapılmıştır.)

2- Peygamber bilginin yolunda olan değil, bilgiyi içeren "KİTAP" ile özdeşleşmiş, Kur'an'a, Zikre ulaşmış; "Kainatın Kitabı" da kendisine verilmiş olup kendisi de "rabbi"=öğretmen/eğitmendir.

Öfff!
Sıkıldım artık.
Bilgi alış-verişi değil, bilek güreşi yapıyoruz.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
26. March 2016, 01:45 AM
Sayın Galip Yetkin.

Tasvip etmediğiniz yada katılmadığınız konulara yorum yapıp yapmamakta serbestsiniz.
Yorumların yada yazılanların ana konu başlığına uygun olmadığı ve yolundan saptığı durumlarda gerekli müdahaleleri modlar ve site yönetimi olarak yaparız.
Bundan şüpheniz olmasın.

Herkes her şeyi senin veya benim anladığım şekilde anlamak mecburiyetinde değil ki.
Burası, bu site, düşüncelerin saygınca ifade, ve doğrulara ulaşmak için çaba sarf edildiği bir yer. Herkes her düşünceyi söyleyebilmeli ve üzerinde tartışabilmeliyiz; yeter ki terbiye hudutları içerisinde kalınsın.

Yukarıda yazılan ifadeler size ait değil mi?
Amacınızın bu olmadığını biliyorum ama eğer bu kadar sıkıldıysanız bence en başta siz bilek güreşini bırakınız.

Sizi Ağabey diyecek ölçüde sevdiğimi ve değer verdiğimi bilirsiniz.
Ama bazen bize yol ve aydınlık olma amacınızdan farklı durumlar hissetmemize lütfen sebep olmayın.

Tıpkı sizin de belirttiğiniz gibi...
Bırakın özgürce bilgi alışverişi yapalım.
Bırakınız konuşalım.
Ülkemizin içinde bulunduğu durumda, özgür beyinlerin düşünmeye, konuşmaya ve üretmeye gerçekten ihtiyacı var.

Saygılarımla

Sutay Savrum

Anadolu
26. March 2016, 10:19 PM
"Tesbih" kelimesine Hakkı Yılmaz Beyin verdiği anlam,
Allah'ı eksikliklerden arındırmak.
Benim verdiğim anlam,
Allah'a iftira atmamak.
Açılımı,
Eksiklik, acizlik, akılsızlık atfetmemek.
Daha basit söylersek,
O'na toz kondurmamak...
Tesbih bir öğrenme faaliyetidir.
Aklına takılan soru işaretini Allah'ı arındırarak,
tesbih ederek çözmeye çalışanlar öğrenir, bilgi sahibi olur.

Din,
Ne Arapların
Ne Türklerin
Ne Arapça bilenlerin
Ne de sadece mushafa muhatap olanları dinidir.
Bu din Dünya'da yaşayan ve aklı başında olan herkesin dinidir...

Saygı ve sevgi ile...

dost1
28. March 2016, 03:07 AM
Selamun aleyküm, değerli Anadolu kardeşim,

"Tesbih" kelimesine Hakkı Yılmaz Beyin verdiği anlam,
Allah'ı eksikliklerden arındırmak.
Benim verdiğim anlam,
Allah'a iftira atmamak.
Açılımı,
Eksiklik, acizlik, akılsızlık atfetmemek.
Daha basit söylersek,
O'na toz kondurmamak...
Tesbih bir öğrenme faaliyetidir.
Aklına takılan soru işaretini Allah'ı arındırarak,
tesbih ederek çözmeye çalışanlar öğrenir, bilgi sahibi olur.

Din,
Ne Arapların
Ne Türklerin
Ne Arapça bilenlerin
Ne de sadece mushafa muhatap olanları dinidir.
Bu din Dünya'da yaşayan ve aklı başında olan herkesin dinidir...

Saygı ve sevgi ile...

Hakkı Yılmaz'ın tesbih ile ilgili yazısı:
"“تسبيح Tesbih” kavramı, “سبح Sebh” kökünden türemiş bir kelimedir. “Sebh”in sözlük anlamı “havada ve suda hızlı hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demektir.
Tesbih ise “Allah'ı O'na yakışmayan şeylerden tenzih etmek/uzak tutmak, yani Allah'ı yüceltmek, O'nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu iyi kavramak ve bunu her vesile ile ilan etmek” demektir.
Aynı kökten gelen “سبحان Sübhan” Allah'ın bir ismi olup “çok tenzih edilen, her türlü kusurdan uzak olan” demektir.
Kur'an'da birçok ayette, yerde ve gökte olan her şeyin Allah'ı tespih ettiği bildirilir. Bunun anlamı, “en küçüğünden en büyük olanına kadar evrendeki tüm varlıkların Allah'ın her türlü kusurdan uzak olduğunun delili olması” demektir. Yoksa var olan her şey, elde tespih, “Sübhanellah! Sübhanellah! Sübhanellah!” der demek değildir. Tesbihin otuzüçlük ya da doksan dokuzluk imameli tespihlerle namazlardan sonra otuz üç kere “Sübhanellah” demeyle bir ilgisi yoktur. Tesbih, Yaratan'ı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmaktır. Bu da herkesin yapacağı bir iş olmayıp, Allah’ı hakkıyla takdir eden bilge kişilerin yapabileceği bir iştir.
Tesbih kelimesiyle aynı kökten gelip Allah'ı tesbih etmeyi ve O’nu yüceltmeyi ifade eden kelimeler, Kur'an'da yüze yakın yerde geçmektedir.

“تسبيح Tesbih” kelimesinin; sözlük anlamı ile “havada ve suda hareket etmek, geçip gitmek, yüzerek uzaklara gitmek” demek olan “سبح sebh” kökünden türemiş bir kelime olduğunu ve Kur`an`daki anlamının da, Allah`ı O`na yakışmayan şeylerden uzak tutmak, Allah`ı yüceltmek, O`nun her türlü kemal sıfatlarla donanmış olduğunu iyi kavramak ve bunu her vesile ile yüksek sesle söylemek olduğunu, Kalem suresinin 29. ayetinin tahlilinde söylemiş ve belirtmiştik. “تسبيح Tesbih”, kısaca yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak demektir ve “tesbih”in otuz üçlük, doksan dokuzluk imameli tespihlerle ve Ebu Hüreyre`nin namazlardan sonra otuz üç kere “Sübhanellah” dedirtmesiyle hiç alâkası yoktur."

Diller insanların anlaşabilmeleri için birlikte oluşturdukları kavramlardan oluşan sözcüklerden oluşmuştur.
Bir dilde oluşturulmuş bir sözcüğe, şunun verdiği anlam, bunun verdiği anlamdan çok o sözcüğün anlatımda farklı kullanımları varsa onlardan sözedilebilir ki, bu farklı kullanımları da yine herkesçe bilinen anlamlardır. Hiçbir kimse ben bu sözcüğe şu anlamı veriyorum diyerek edebiyatında kullanımda olmayan bir anlam veremez.

Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Anadolu
28. March 2016, 01:13 PM
Tesbih kelimesine "İftira atmamak" şeklinde verdiğim anlam, Kur'an'dan çıkardığım anlamdır:

İslam'a çağrılıp durduğu halde, yalanlar düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim vardır? Allah, zulme bulaşmış kişiler topluluğunu doğruya ve güzele iletmez. (Saff, 7)

Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır?.. (Araf, 37)

Yalan düzerek Allah'a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler. (Yunus, 17)

Yalan düzerek Allah'a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: "İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar." Herkes duysun ki, Allah'ın laneti zalimler üstünedir. (Hud, 18)

Bakmaz mısın, şu benliklerini ak-berrak gösterip duranlara! Hayır! İş, sandıkları gibi değil. Ancak Allah, dilediğini temizleyip aklar. Ve bir hurma lifi kadar zulme uğratılmazlar.

Bir bak, nasıl yalan düzüp iftira ediyorlar Allah'a! Açık günah olarak bu yeter. (Nisa, 49-50)

Bu konuda çok fazla ayet var. Ancak bu ayetlere ek olarak Ankebut 67-68, Enam 20-21, 93, 144 ayetlerine de bakılabilir.

Ayrıntısı burada http://kurandini.net/index.php/takva.html

dost1
29. March 2016, 02:29 AM
Selamun aleyküm, değerli Anadolu kardeşim

Tesbih kelimesine "İftira atmamak" şeklinde verdiğim anlam, Kur'an'dan çıkardığım anlamdır:

Tesbih sözcüğünün geçtiği ayetleri veriyorum. Buyrun "TESBİH" yazan yerlere "İFTİRA ATMAMAK" anlamını veriniz.

▪ (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et." dedi. (AL-İ İMRAN SURESİ / 41)

▪ Şüphesiz Rabbinin katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler. (A'RAF SURESİ / 206)

▪ Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (RA'D SURESİ / 13)
▪ Ve yakîn sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et. (HİCR SURESİ / 98)

▪ Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tesbih eder; O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur, ancak siz onların tesbihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İSRA SURESİ / 44)

▪ Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: "Sabah akşam tesbih edin." (MERYEM SURESİ / 11)

▪ "Böylece seni çok tesbih edelim." (TAHA SURESİ / 33)

▪ Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin. (TAHA SURESİ / 130)
▪ Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler. (ENBİYA SURESİ / 20)

▪ Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik. (ENBİYA SURESİ / 79)

▪ (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler. (NUR SURESİ / 36)

▪ Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlediklerini bilendir. (NUR SURESİ / 41)

▪ Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter. (FURKAN SURESİ / 58)
▪ Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin). (RUM SURESİ / 17)
▪ Bizim ayetlerimize, ancak kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan)lar iman eder. (SECDE SURESİ / 15)
▪ Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin. (AHZAB SURESİ / 42)
▪ Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. "Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin" (dedik) ve kuşlara da (aynısını emrettik). Ve ona demiri yumuşattık. (SEBE' SURESİ / 10)
▪ Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, (SAFFAT SURESİ / 143)
▪ "Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz." (SAFFAT SURESİ / 166)
▪ Doğrusu biz dağlara boyun eğdirdik, akşam ve sabah kendisiyle birlikte (Allah'ı) tesbih ederlerdi. (SAD SURESİ / 18)
▪ Ve toplanıp gelen kuşları da. Hepsi onunla (Allah'ı tesbih etmede uyum içinde) yönelip-dönmekte olanlar idi. (SAD SURESİ / 19)
▪ Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir. (ZÜMER SURESİ / 75)
▪ Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: "Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın, tevbe edenler ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru." (MÜ'MİN SURESİ / 7)
▪ Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et. (MÜ'MİN SURESİ / 55)
▪ Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tesbih ederler ve (bundan) bıkkınlık duymazlar. (FUSSİLET SURESİ / 38)
▪ Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur. (ŞURA SURESİ / 5)
▪ Ki Allah'a ve Resûlü'ne iman etmeniz, O'nu savunup-desteklemeniz, O'nu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için. (FETİH SURESİ / 9)
▪ Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (KAF SURESİ / 39)
▪ Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et. (KAF SURESİ / 40)
▪ Artık, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, Bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında Rabbini hamd ile tesbih et. (TUR SURESİ / 48)
▪ Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O'nu tesbih et. (TUR SURESİ / 49)
▪ Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (VAKIA SURESİ / 74)
▪ Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (VAKIA SURESİ / 96)
▪ Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (HADİD SURESİ / 1)
▪ Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. (HAŞR SURESİ / 1)
▪ O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (HAŞR SURESİ / 24)
▪ Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (SAFF SURESİ / 1)
▪ Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih eder. (CUM'A SURESİ / 1)
▪ Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih eder. Mülk O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir. (TEĞABÜN SURESİ / 1)
▪ (İçlerinde) Mutedil olan biri dedi ki: "Ben size dememiş miydim? (Allah'ı) Tesbih edip yüceltmeniz gerekmez miydi?" (KALEM SURESİ / 28)
▪ ki: "Rabbimiz seni tesbih eder, yüceltiriz; gerçekten bizler zalim imişiz." (KALEM SURESİ / 29)
▪ Öyleyse, büyük Rabbini ismiyle tesbih et. (HAKKA SURESİ / 52)
▪ Gecenin bir bölümünde O'na secde et ve geceleyin uzun uzadıya O'nu tesbih et. (İNSAN SURESİ / 26)
▪ Rabbinin yüce ismini tesbih et, (A'LA SURESİ / 1)

kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Anadolu
29. March 2016, 02:58 AM
Arındırmak derseniz kimse anlamaz.
Otururlar Allah'a güzelleme yaparlar,
Mektup yazarlar sanki o arınık değilmiş gibi...

Nasıl arındırmalıyım sorusunun cevabı,
İftira atmamak suretiyle arındırmaktır.
Yani, iftira atmamak arındırmanın niteliğidir.

Siz ayetlere istiyorsanız arındırmak yazın.
Bunun iftira atmamak suretiyle olduğunu bildikten sonra problem yok...

Konunun da yokuşa sürülecek bir tarafı yok.
Allah'a iftira atılmaması gerektiğini herkes bilir...

kuman
29. March 2016, 10:38 AM
Saygın kuman.

Dün bana sorduğuna karşılık şunu sunayım.
Unutulanları tekrar hatırlamakta, belki düşüncelerimizde bazı değişiklikler olması ihtimali de göz önünde bulundurularak eski yazdıklarımızı yeniden şöyle bir gözden geçirmekte her zaman fayda var. Biraz uzun ama, zannederim fayda sağlanır.

MÜLK : http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2695


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Sevgili galip yetkin,

Yaşam özellikle bu İstanbul da o kadar hızlı ki gerçekten de günlük koşuşuturma neticesinde bildiğimiz pek çok konuyu unutuyoruz. Hatırlatmanız iyi oldu.
Ancak sadece birini okuyabildim.

Ancak bu bile yetti Mülk tanımı bile bize herşeyi anlatıyor.
Pagan inancını bu şekilde yorumlanması da bir harika olmuş.Okuduğumu unutmuşum yada düzgün okumamışım.
Günümüzün problemlerinin nasıl oluştuğunu tarihin ilk çağlarından beri iliklerimize nasıl işlediğini asıl çözülmesi gerekenin gelecek değilde tarih olduğunu tarihi birikimlerimizi bir tarafa bırakmanın ne kadar önemli olduğunu anladım bir kez daha.
Geleceği şekillendirmek için geçmiş bilgi birikimlerini bazen yok saymak gerçektende önemli.

Einstein izafiyet teorisini bulduktan sonra newton amcama uymadığı için, cunku newton mutlak dogru kabul ediliyordu, kenar da beklettiği ve hatalarını bulmaya çalışması gibi. Eintein newton dan arınabilmiş olsaydı teorisinin muhteşemliğini kendi algılayabilirdi.

Arada sırada önemli konuları hatırltmanız bizim için önemli... Devam.

Saygılar

dost1
31. March 2016, 01:37 AM
Selamun aleyküm, değerli Anadolu kardeşim,

Arındırmak derseniz kimse anlamaz.
Otururlar Allah'a güzelleme yaparlar,
Mektup yazarlar sanki o arınık değilmiş gibi...

Nasıl arındırmalıyım sorusunun cevabı,
İftira atmamak suretiyle arındırmaktır.
Yani, iftira atmamak arındırmanın niteliğidir.

Siz ayetlere istiyorsanız arındırmak yazın.
Bunun iftira atmamak suretiyle olduğunu bildikten sonra problem yok...

Konunun da yokuşa sürülecek bir tarafı yok.
Allah'a iftira atılmaması gerektiğini herkes bilir...

Yazdıklarım içerisinde "TESBİH" sözcüğü ile ilgili olarak; "Tesbih, "ARINDIRMAK" demektir." diye bir cümle var mıdır?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.