PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Mesih Meryem Oğlu İsa


Fers
30. April 2013, 02:09 AM
bakara/136
kuuluu aamennaa billaahi ve maa unzile ileynaa ve maa unzile ilaa ibraahiime ve ismaaiile ve ishaaka ve ya kuube vel esbaatı ve maa uutiye muusaa ve iisaa ve maa uutiyen nebiyyuune min rabbihim laa nuferriku beyne ehadin minhum.../

"kendileri, ibrahim, ismail, ishak, yakub ve torunları" için "indirilen"...
"musa, isa ve nebiler" için "verilen"...
ibrahim, ismail, ishak, yakub nebi değiller...
İsa ve Musa da nebi değiller...
aralarında fark gözetilmeyenler...

en am/85
ve zekeriyyaa ve yahyaa ve iisaa ve ilyaase, kullun mines saalihiine.../
zekeriya, yahya, isa, ilyas, hepsi salihlerden...

İsa burada "zekeriya, yahya ve ilyas" ile aynı ifade içinde aynı sınıfta, o bir salih..

bu ifadelerde anılan şahıs yalnızca İsa, "Mesih Meryem Oğlu İsa" değil...

Fers
30. April 2013, 02:10 AM
bakara/87
ve aateynaa iisaabne meryemel beyyinaati ve eyyednaa hu bi ruuhil kudusi.../
ruhul kudus ile desteklenen, beyyineler verilen Meryem oğlu İsa...

beyyineler sahibi Meryem oğlu İsa...

nisa/157
ve kavlihim innaa katelnal mesiiha iisabne meryeme resuulallaahi.../
sözleri, "Allah resulü Mesih Meryemoğlu İsayı biz öldürdük"...

maide/75
melmesiihubnu meryeme illaa resuulun.../
Mesih Meryemoğlu sadece resul...

öldürdük dedikleri Mesih Meryemoğlu/Mesih Meryemoğlu İsa bir resul...

Fers
30. April 2013, 02:11 AM
maide/17
...in eraade en yuhlikel mesiihabne meryeme ve ummehu ve men fiil ardı cemiian.../
..."Mesih Meryem Oğlunu, annesini ve yeryüzündekilerin hepsinin" helakını dileme...

nisa/171
innemel mesiihu iisebnu meryeme resuulullaahi ve kelimetuhu elkaahaa ilaa meryeme ve ruuhun minhu.../
Mesih Meryem Oğlu İsa sadece Allah ın resulü, Meryem e yerleştirdiği kelime ve ondan ruh...

ali imran/45
iz kaaletil melaaiketu yaa meryemu innallaahe yubeşşiruki bi kelimetin minhu ismuhul mesiihu iisebnu meryeme.../
meleklerin dediği "ey meryem Allah seni ondan bir kelimeyle müjdeliyor, onun adı Mesih Meryemoğlu İsa"...

kelimetin/müennes/dişil
ismuhu/müzekker/eril

Mesih Meryemoğlu İsa olarak tanımlanan yerleştirilen bu "kelime" nedir...
ifadedeki ilk Meryem kimdir, ikinci ifadedeki Meryem ile aynı mıdır...
oğlundan kendisine bahsedilirken "Oğlun Mesih İsa" ifadesi yerine "Mesih Meryemoğlu İsa/üçüncü bir kişilik" olarak sunulmuş...

buradaki şahsın adı İsa değil, Mesih Meryemoğlu İsa...

Fers
30. April 2013, 02:12 AM
tevbe/30
ve kaaletil yahuudu uzeyrunibnullaahi ve kaaletin nasaarel mesiihubnullaahi.../
yahudiler, üzeyr Allah ın oğlu dediler, nasralar(nasraniler) da mesih Allah ın oğlu dediler...

Üzeyr kimdir, nedir...
Mesih ile ikisi iki ayrı kişilik ve ikisinin de ithamı "Allah ın oğlu" olmaları, ikisinin arasındaki benzerliğin sınırı ne...
buradaki Mesih kimdir, İsa mı yoksa Mesih Meryem Oğlu İsa mı...
aralarında benzerlik var ve bu yüzden aynı ithamda buluşup Kur an a aynı anda konu oldular ise Üzeyr ve annesi üzerinde durululan/mucize gösterilen ikinci bir örnek olarak yer almışlar mıdır...

zuhruf/57
ve lemmaa duribebnu meryeme meselen.../
örneklenen Meryem Oğlu...
zuhruf/59
in huve illaa abdun en amnaa aleyhi ve cealnaahu meselen li benii israaiile.../
nimetlendirilen kul, israiloğullarına misal verilen...

muminun/50
ve cealnebne meryeme ve ummehuu aayeten ve aaveynaahumaa ilaa rabvetin zaati karaarin ve maiinin.../
Meryem Oğluna ve annesine bir mekan tayin ettik/verdik ve ikisini akarsulu yüksek bir tepeye yerleştirdik...

ayetlerdeki ifadelerde geçen şahıs Meryem Oğlu....



tahrim/12
elletii ahsanet fercehaa fe nefahnaa fiihi min ruuhinaa.../ fercehaa/dişi, fiihi/müzekker/eril
enbiya/91
elletii ahsanet fercehaa fe nefahnaa fiihaa min ruuhinaa.../ fercehaa/dişi, fiihaa/müennes/dişil

ayetlerdeki ifadelerde zamir Meryem, biri müzekker diğeri müennes...




Mesih Meryemoğlu İsa bir resul, beyyineler sahibi...
nebi olmayan İsa...
örneklenen Meryem Oğlu...

Fers
30. April 2013, 02:43 AM
İsa, Mesih Meryemoğlu İsa veya Meryem Oğlu kim ve bunlardan herhangi birinin babasız olduğunun kesin delili hangi ayet/ayetler...
Meryem kim ve cinsiyeti belirsiz mucizevi doğum yapabilmiş bir varlık olarak görenlerin kesin delili olan ayet/ayetler hangisi...

bitki gibi yetiştirilmiş demek...
müennes veya müzekker ifadeler de ne ola, ne olacak şimdi...

Zekeriya veya Yahya ya mucizevi doğumu gerçekleştirtebilen bu ilmi yaftalayanların delilleri Rab den mi indirildi...

merdem
30. April 2013, 04:51 AM
Hmm... Bu sorularla geldik Kur'an in basina...

Adem

Adam

Adem Peygamber?

Isa

Mesih

Meryemoglu'na kadar daha coook aciklanacak seyler var ortada.

Alaturka mi, türk halk muzigi mi, klasik mi hangi mecazden gitsek acaba?

Zinedov
30. April 2013, 11:28 PM
Sayın Fers,


Şu konudaki mesajlarımı okumanızı öneririm:
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=302

galipyetkin
5. May 2013, 12:37 PM
Kuran o’na “Mesih” de der.

Bu anlamı ile kök kavram “Siyahat” olduğu için bunun bu kavramın iki unsurunu İsa üzerinde toplaması gerekir. Bunlardan birisi Oruç ehlidir ki zevkçiliğin, mülk ve cinsel tutkunun karşıtılığ ve düşmanlığıdır. Bu da İnsanların dünyaya şehvetlerini doyurmak için değil, bilakis onları kendi iradeleri ile sınırlayıp itidal seviyesine indirerek bilgeliği öğrensinler, erdemli olmayı ilke edinsinler diyedir. Erdemliler toplumunu oluşturmayı amaç edinsinler diye görev yüklenmiştir. Bunu da öncelikle, kendi yaşamı ile tebliğ edeceği için, böyle bir olgunluğu(Kemaliyeti-Kamilliği) göstermek karakteri ile mücehhez/donanmış olması gerekir. Bu da “Isa” kavramı ile açıklanmıştır. Bu 'isim-fiil' de ”Misyona uygun münasip olan Kamil İnsan” anlamı ile yavaş yavaş resmi bize çizmektedir.

Gelelim Kuran’da geçen “ İsa ibn Meryem'e” kavramına.

Bu kavram bize üç ana mesaj verir:
a) İsa Allah resulü (Elçi) ve onun kuludur.
b) İkinci olarak Meryem’in oğludur. Yani bir kadından doğmuştur. Diğer canlıların doğduğu gibidir. Sancı çekerek doğurulmuştur. Kadının yumurtasındaki kromozonu kendi yapısı ile onu oluşturacak değişime uğratılmıştır. Bu ise Allah için kolaydır. Hiçbir genin bulunmadığı bir ortamda Âdem’i yaratan Allah için kadın yumurtasının kendiliğinden döllenmesini yaratması elbette ki daha kolaydır. Zaten bunun benzeri olmasa da İnsanoğlu bir dokudan "Klonlama" yapma tekniğine ulaşmış olduğundan, bunu anlayıp algılaması daha da kolaylaşmıştır.
c) Üçüncü olarak bu tanımlamanın kavramsal anlamı vardır. O, kendisine hizmet ettirmek için gelen bir ”Efendi, ağa, kral gibi mülk şehveti taşıyan erkek ve kadınlardan değil, "hizmet oğlu"dur. Meryem kavramı Süryanca’da Hizmet ehli, hizmet eden hademe demektir. Erkeğe de kadına da isim olmuştur. Bu tür isimlendirmeler Sami dinlerinde çok yapılmaktadır. Kuran da bunun örneği “İbn sebil”-yol oğlu- olarak kısaca anlam verilen bu isim aslında, İnsanların tümüne mülkün kullanımının karşılıksız sebil olarak sunulmasına taraftar olanlar demektir. Kamuculuktan yana insandır. Araplar'da bir nitelik, bir kimsede çokça bulunursa, o nitelikle tanımlanırlar. Yine Meryem yetim kalmış ve Zekeriya evinde-manastırında- büyümüştür. Bunun için “Meriye-Eme”dir. Eme kadındır. Yani besleme kızdır. Evin kızından ayırmak için bu tanımlama bizim lisanımız da Osmanlıca'dan kalma olarak hâlâ köy kesiminde kullanılmakta, bu nitelikte besleme ve büyütme kızlara büyütüldüğü evin ikinci nesli “Eme” olarak çağırır. Erkekler "emmi"dir.

Öncelikle, Süryanice bir kavram olduğu söylenen “Meryem” isminin anlamında “Hudamat-i amme” (ammeye maişet karşılığında hizmet) unsurları var. Çünkü Allah rızası için iş görmek ancak, farz-vacib kavramının içinde bulunan ve onun tanımı olan maaş karşılığında ammeye hizmettir. Biz buna “Vazife” deriz. Bu kişiye de vazifeli deriz. Zaten farz kavramının etimolojik manalarından en önemlisi de budur. Meryem de manastırda bir vazifeli-rahibe'dir.

"Maaş" ayrı bir gedik edinmeden(Özel gelir yolu), umumi su içme “akarsuyunun” toplumca belirlenmiş, ahit ve misak yapılmış umumi su alma yerinden hakkı olan suyu almak ve açgözlülük yapmayarak bununla yetinmek; gedik edinmemektir. Ferdiyetçi bir fikir ve Liberalist bir sistem taraftarı olmamaktır farz-vacip kavramının sözlük manası. Bu bilinmeden, kavramın ıstılahı anlamı asla bilinemez. İşte Staoculuk da ruh ve anlamını “Vazife” fikrinden almıştır. Vazife ancak kamu ajanlarının yaptığı iştir. Demek ki, günümüz dünyasında herkes haklardan bahseder ve vazife fikrine kimse yanaşmaz. Oysa her hak karşılığında bir görev vardır. Muttakilerde ise, haklardan fedakarlık ederek vazgeçilir, ama görevlerden asla vazgeçilmez. Bunu haşır süresinde geçen “İsâr” kavramından anlamaktayız. Ensar veya kavramsal Nasranî öyle bir dayanışmacıdır ki, eşitlik sisteminde dahi, eşitlik benim hakkım demez, bundan da başkaları lehine vazgeçerek, başkalarını kendisine tercih eder. İşte Vazife (Görev) ve görev anlayışı budur.

Şimdi bunu Staoculuk nedir? Tespit edelim:
“Eski Yunan ve Roma’da VAZİFE kavramını vurgulayan ve insan yaşamında evrendeki düzen ve dinginliğe ulaşılabileceğini savunan felsefe akımı… Epikürosçuluğun tersine, bir dünya vatandaşı olarak insanın toplumsal olaylarda etkin rol oynaması gerektiğini vurgular.”

İ.Ö 300’lü yıllarda Kıbrıslı Zenon tarafından kurup geliştirilen bu felsefenin belli başlı nitelikleri erdem ve erdemsizliğin tanımı ve erdemin tercin edilmesi üzerinedir. Zenun’un Sokrates’in öğretilerinden ve Kynik Diogenes’in yaşam biçiminden etkilendiği söylenir. Hakdin Sosyo ekonomi politiği açısından olaya baktığımız için, bizim açımızdan vurgulanması gereken şeyler, dinde salih amel denilen alandır. Bu alanda zenginliği önemsemeyen bir ahlaki yapısı vardır. Bundan başka, doğal akıl yürütme ile yaşam biçimi saptanmasını vurgulaması önemlidir. Yani "doğru bir dini hayatın, yani onun şeraitinin saptanması akıl yürütme iledir" diye anlam çıkartabiliriz. Bunun için biraz alıntı yapalım:
“Her insan doğal akıl yürütme yeteneği ile iyi yaşama ulaşabilirdi. Değerlerinin doğruluğunun veya yanlışlığının ölçüsü ise, duygusal denge veya dengesizliğidir.
Korku, tutku, üzüntü gibi duygusal çalkantılar erdemsizliğin göstergeleriydi. Çünkü zayıf ve kendi içinde bölünmüş bir zihin gerektirirdi.
Oysa her zaman her iyiye sahip olan erdemli insan dengeli ve dingindi. Sıradan insanları sarsan geçici olaylar, onun erdemini etkilemezdi. Erdemli insan, kendisinden ve başkasının maddi koşullarını iyileştirmek için çalışın, ama bu eylemlerin değeri, dıştan bakıldığında görülen başarısıyla değil, acının erdemliliğiyle ölçülürdü”

Elbette ki burada tanımlanan Hak bir dinin "Vera sahibi" insanının kutsal amacının ne olması gerektiği ve insanın ahlak ve dindeki ölçüsü amaç edinilen şeyini kendisinden ayırmadan, maddi durumların düzeltilmesinde herkesin ihtiyaçlarının sağlamasını amaç edinip, bu yolda gayret göstermesidir. Yine Aristokratik ve liberal-Kapitalist sistemde geçerli olan Hami-mahmi aldatmacası yolunu terk etmesidir. Yani Kuran Bakara suresinin 286. ayetinde belirtilen ve insanın asla başaramayacağı "Isr üzere" ahitleşmedir. Bu ayette geçen “Hamalet” yüklenmektir. Nasıl bir başkasının yükünü ücret karşılığında taşıyan insana hamal denilirse bu kavamın geniş anlamları karşılıklı yardımlaşma yerine, birileri toplumun yükünü sırtına alma bahanesiyle, kendisini ve kendi yumağını büyütüp Meleleşme yolunu tutmasıdır.

Maalesef içi boşaltılmış ve şeraiti batıllaşmış gelenekçi dinciliğin ve Liberal-kapitalizmin ve Aristokrasinin çıkmaz yoludur ki, maişetle arasındaki fark “Ücret karşılığı” olmasıdır. Monark’ın kişisel ücreti, saraylarda lüks içinde yaşamak, müstebit olmak, yani “Yükseğe çıkıp oradan gözetmek”; girişimcinin ücreti, iyice Meleleşerek taşan/artan kısımdan vermek. Oysa Ensariyet ve İsâr ise, kâr ve ücret anlayışını ret edip, vazife anlayışı ile geçimliğini sağlayacak imkânı kendisine veren topluma maaş karşılığında hizmet etmesidir.

“Beni servet ve sermaye sahibi yap, buna izin ver, ben de sana iyilik yapayım” diye sistemleşmek haksızlık sistemleridir. Ensariyet bunu ret eder. Daha en baştan, yani zengin olmadan/kap dolmadan( Meleleşmeden) karşılıklı yardımlaşmaya hazır olmaktır "hayr" olan. İkinci önemli özelliği ise yardımlaşmanın karşılıklı olmasıdır. Herkes veren, herkes alandır. İşte Staoculuk bu sınıfsız toplumu savunmaktır dense yanlış olmaz. Meleleri bulunmayan Mütrefleri olmayan toplumun karşılıklı yardımlaşmasıdır. İşte Staoculuk bu nitelikte bir sistemi savunduğu için Ensariyete ile benzer anlam taşır. Şöyle ki;

“Bu ahlak görüşüyle Stoacılık, antik çağın en etkili felsefe görüşlerinden biri oldu. Çünkü geleneksel ırk, toplumsal konum ve cinsiyet sınırlarını aşarak, ortak bir insanlık ülküsü getirdi. Mutluğun temellerini insanın içinde bularak, bunları bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük erdemleriyle özdeşleştirerek karşılıklı yardımlaşmanın birleştirdiği bir insanlık öngördü.”

Yardımlaşmanın karşılıklılık ilkesi insanlık ve dinler tarihinde büyük bir devimdir. Selam ona İsa tarafından yeniden tebliğ edilen dinin sosyo ekonomi politiği böyledir. Bu, Kuran ekonomi politiğinin(Hak olan gerçek şeraitinin) esasını oluşturur. Kurtuluş “Yükseğe çıkarak” ve “Öne geçerek” değil, saf oluşturarak aynı yöne (kıbleye) birlikte yönelmektir bu(Fatiha Suresi). Diğer sistemler diyet ödemektir. Serbest yere, çayıra salınıp istediği gibi otlamasına izin verilir(Kapitalizm'in "bırakınız yapsınlar-bırakınız geçsinler prensibi). O sistemlerde çayırları kazıyıp kökünü kurutmasına izin verilen Meleler vardır. Bu melelerin deveden bir kulak(veya deve yükünden bir lokma) vererek borçtan kurtulması esasıdır. (Dolup-taşandan) dolup taştıktan sonra vermek, şeraiti batıl olan dinlerin yöntemidir.” Vela tahmil aleyna ısran kema hameltehü alellezine min kalbine” diye Bakara suresinde, müminin tercih etmemesi gerektiği ihtar edilen sistemdir. İtibar edilmemesi geeken bu sistem "yüzdelik zekât"la ve "vakıf" göz boyamaları ile yardımlaşmanın karşılıklılık ilkesini yok eder;ve bu sistem iştirak halinde mülkte yardımlaşma olarak övülen muttakiler kollektivizminin inkâr etmek, aslında hak şeraite asi olmaktır.

Ensariyet sosyo ekonomi politiği hak din şeriat anlayışında bir devrimdir; dolup taşanla ve tek taraflı olarak inayet etme yerine, kabı doldurup taşırmadan itidal seviyesi üzerinde kalan her kuruşun derhal topluma iadesi ilkesidir. Herkes herkese yardımla mükelleftir. Amaç, birileri zenginleşip toplumda fitne olmasın ve toplum ifsad olmasın, her mahallede bir milyoner değil her mahallede herkes milyoner. Yani önce kendisini kurtarmak, duvarın üzerine çıkmak, öne geçmek gibi hayat görüşü ipe un sermek ve zülmün sebebi olmak değildir. Ne yapılması gerektiği ise müjdedir. Bunun için önce, gözetip korumak için gözetleme kulesi edinmek bahanesiyle halkın üzerine yükselenlerin (Liberal-kapitalist sistemlerin) nasıl bir dalalet olduğu bu kavramlar âlemindeki seyahat’te anlamak, aynı seviyedeki insanların karşılıklı yardımının hem dünya, hem ahiret saadeti için gerekli ve faydalı olduğunu görmek gerekir.

Bu ara saptamadan sonra, İsa misyonunun sosyal siyasi ve ekonomik dini bir sistem olarak ortaya çıkması ve zülmün karşısında durması mânâları ile güçlendirilmiş Kur'an tanımlamalarıyla “Nasrânî” kavramına daha da açıklık getirmemiz gerekmektedir. Onun en iyi tanımı Haşır süresi 9. ayettedir. Özellikleri "yardımlaşma toplumu" demektir. Bu, nefsin cimriliğinde kurtulma ve hayırda yardımlaşmada yarışmadır. Bir başka deyimle “Birr” kavram ve kurumudur. Avrupa birliği gibi şerde yardımlaşma değildir. O kadar ileri bir karşılıklı yardımlaşmadır ki, ihtiyaç içinde iken kendilerini ihmal ederek, diğerlerini tercih etmektir.

İşte, Allah bunun için İsa’ya inanlara değil, ona tâbi olanlara Nasrânî ismini vermiştir. Bunlar Manastır ehlidirler. Kollektivistlerdir. İslâm'da bunlara "Beyt Ehli" denilir. Ne genişleyerek başkalarının sahasına taşarlar, ne de başkalarına kendi sahalarına taşmasına müsaade ederler. Kazanç ve paylaşma sınırları manastır duvarlarından başlar, orada sona erer. Dünyaya açılmanın mahsurunu bilirler. Çünkü o zaman dünya ile eşit paylaşma sorumluğu altına girmiş olurlar. Onun için bu Kuransal kavramların tümü Gerçekte İsa’ya tabi olanların tanımını ortaya koyar. Günümüz Christ’lerinin kahır ekseriyeti bunun tersini yaptıkları, tersini kültür diye ihraç ettikleri, bununla da kalmayıp, dünyayı Antichrist olmaya orduları ile birlikte zorladıkları için, bu politikaları oluşturan odaklar, yürürlüğe koyan siyasiler, propagandasını yapan misyonerler, silahla destekleyen ordular ve onu besleyen uluslar arası ekonomik örgütlenmeler "İsa karşıtlığı" cephesi oluşumlarıdır. Doğru öğreti adalettir. O da öncelikle her kavramı, bulunması gereken yere oturtmaktan başlamaktır. Sonuçta da eşitliktir. Doğru öğreti, doğru fikir ve inancın, doğru inanç da doğru davranışın, doğru davranış da Erdemli yaşamın koşuludur. Serbest yer anlayışını ekonomi politik yapmak antichristliktir. Hele dünyayı buna zorlamak “Deccal’ın damgasını taşımayana hayat hakkı tanımamaktır”. Bu damga ise C.F.R isimli kuruluşun izin verdiği ilkeleridir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin
(Adalet ve Rahmet sitesinden)

kuman
5. May 2013, 02:07 PM
b) İkinci olarak Meryem’in oğludur. Yani bir kadından doğmuştur. Diğer canlıların doğduğu gibidir. Sancı çekerek doğurulmuştur. Kadının yumurtasındaki kromozonu kendi yapısı ile onu oluşturacak değişime uğratılmıştır. Bu ise Allah için kolaydır. Hiçbir genin bulunmadığı bir ortamda Âdem’i yaratan Allah için kadın yumurtasının kendiliğinden döllenmesini yaratması elbette ki daha kolaydır. Zaten bunun benzeri olmasa da İnsanoğlu bir dokudan "Klonlama" yapma tekniğine ulaşmış olduğundan, bunu anlayıp algılaması daha da kolaylaşmıştır.


Kadın yumurtasındaki kromozonu kendi yapısı ile onu oluşturacak değişime uğratılmıştır. Bu ise Allah için kolaydır.

Pazar sabahı şöyle bir düşünce aldı beni, Allah için zor olan bir şey varmıdır ? Mantıken olmaması gerekiyor herşey onun için kolay olması gerekir.

Örneğin Yağmuru tuzlu suya dönüştürmek kolaydır, Atmosferi yok etmek onun için kolaydır herkesi bilinçsiz yapmak onun için kolaydır. Herkesi imanlı yapmakta onun için kolaydır.
Denizi ikiye ayırmak onun için kolaydır, cansız varlıklara ruh üfleyerek aniden canlı hale getirmek onun için kolaydır, ölüleri diriltmek bu dünyada ona kolaydır, bolluk getirmek yada kıtlık gtirmek kolaydır ona, Ayı iki ye ayırmak kolaydır, bir insanı alıp 7 kat arşa çıkarmak ve orda bulunmasını sağlamak onun için kolaydır.
Kolay olan o kadar çok şey varki tek kelime ile söylesek herşey diyebilriz.

Babası olmadan annesinin yumurtasındaki kromozonlarla oynayarak yada başka bir şekilde babasız bir çocuk varetmek ona kolaydır hatta annesiz de bir çocuk var etmek ona kolaydır.
Ne meryeme ihtiyaç vardır ne de bir babaya.

Kurandan anladığım kadarıyla yapmaz.

Peki kim İsanın babası ? Benim sorunum değil,
Peki denizin yarılması ne ? Benim sorunum değil,
Peki miraç ne peki ? Benim sorunum değil,
Peki ölülerin Allahın izni ile diriltmesi ? Benim sorunum değil,

Benim tek bir sorunum var; Kafir olarak can vermemek.

Peki Allah bu kıssalar ile ne demek istiyor bize; Bana her şey kolay yeterki ben isteyim. Demek istiyor olabilir yoksa ne eşsiz üremeden bahsediyor ne de başka bi şeyden.

merdem
5. May 2013, 03:38 PM
Beam me up scotty! mi dersiniz yoksa "hallo hallo yeryüzü, problem var" mi dersiniz, ne derseniz deyin.

Aklinizi kullanirken erkeklik gururunuzu, erkeksiz olmaz düsüncenizi bir kenara birakip olani biteni bir insan olarak düsünmeye gayret edin.

Allah'in sünnetullahina ne uyar ne uymaz, herhalde orasini tayin etmek de bizim üzerimize vazife degildir. Allah'in planlarina ortak degiliz ya.

Söyle bir düsünün, nebi gelmeyecek artik Nebi Muhammed ile peygamberlik devri kapatilmistir. Diyoruz ya peygamberler erkeklerden secilmistir, kesinlikle bu böylemidir degilmidir bunu tartisacak degiliz.

Evet, Allah'in sünnetullahina uyar mi uymaz mi diyorduk. Kim diyebilir asirlar sonra yeni bir nesil gelmeyecegini? Meryem anamizin düzeninde olan bir nesil?

Buyrun, gerisini siz düsünün. Görünüsü 100 de yüz erkek olmayan bir nesil.

1. mâ kaderû allâhe : Allah'ı takdir edemediler
2. hakka : hakkıyla
3. kadri-hi : onun kadri, kudreti
4. inne allâhe : muhakkak Allah
5. le : elbette
6. kaviyyun : kuvvetli, güçlü
7. azîzun : çok yücedir, azîzdir

bartsimpson
5. May 2013, 04:48 PM
Olaylara ve konulara "Allah öyle istediği için öyle olmuştur. O her istediğini yapar" diye ucu açık yaklaşımlarda bulunmayı pek benimsemiyorum.

Bunu kabullenirsek soytarının teki çıkar aklımızın açıklayamadığı sihirleri Allah mucizesi diye yutturur ve "Allah öyle istediği için oluyor der" bizde mal mal bakarız.

Sünnetullah kavramına, başta Allah'ın kendisinin karşı gelmeyeceğine inanıyorum...
Neden kendi koyduğu evrensel yasalara karşı gelsin ki ?
Karşı gelecekse neden bu yasaları koydu ?

Ama denirse ki insan da üreme XX+XY kromozomlarının birleşmesi ile olur. Fakat bazı özel şartlarda çok nadir olmakla birlikte ..............

İşte bu dahi Sünnetullah içerisindeki bir yasadır ki Allah'ın kendi yasası ile asla çelişmez.

Nahl (78) Allah sizi, analarınızın karnından siz hiçbir şey bilmez durumda iken çıkardı. Şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.

Müminun (78) Halbuki O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Ahkaf (26) Andolsun, size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir yarar sağlamadı. Çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alaya aldıkları şey onları kuşattı.

Mülk (23) De ki: "O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!"

Fatır (19) Kör ile gören bir olmaz.

Rad (16) De ki, "Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah'a, O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah'ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?" De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah'tır. O, birdir, mutlak hakimiyet sahibidir."

Şura (11) O, gökleri ve yeri yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu sûretle sizi üretiyor. Onun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

Ne kadar ilgiinç değil mi? Allah bize sadece kulak, göz ve kalp verdi, insan dediğin bundan ibaret başka birşey yok ?????? Hatta Allah'ın kendisi de yarattığı varlık gibi işitiyor ve görüyor!!!! Hemde "HAKKIYLA"

Gören göz... İşiten kulak... Hisseden kalp... Ne muhteşem bir kombinasyon....

Vallahi bu üçlü kombinasyonu hakkı ile birleştirebilen herkes tüm kainatı açıklayabilir.

O zamana kadar.............

merdem
5. May 2013, 05:05 PM
Bart Evladim, o ne bicim söz, Allah tas yapar seni :D Tövbe de bakim bi güzel.

Saka bir yana, sen de bal gibi biliyorsun "görme istime ve bilmenin" ne oldugunu. Nerden esti aklina birden bire simdi bu sözleri etmek?

Inanki uzaylilar o kücücük yesil antenlerini sallaya sallaya gülüyorlardir halimize:p

Galip agabeyimiz yine ters ters bakacak bize. olmaz olmaz olmaz böyle sey diye.

mustafabey
5. May 2013, 06:39 PM
Dini konuları kuranda anlatılan kıssaları anlamada sünnetullaha aykırı sonuçlar çıkarılması ve bu genel olmayan Allahın yaratma sıfatına aykırı hadiselerin, sanki mucizeymiş gibi, akli dayanağı olmayan böyle fenomenlere iman edilmesi gereken durummuş gibi algılamaya insanların zorlanması, akli çözüm yollarının kapanması, düşünemediğimizin bir göstergesidir.
Çözemediğimiz bir durum varsa, kesin Allahın işidir gibi bir anlayış, çözülemeyen konuları Allaha havale etme gibi bir genel anlayışın toplumda hakim olması, aklımızn kör, sağır ve dilsiz olarak kapandığını, yani atalar öğretisinin bizi mühürlediği ve bunlarıda Allahın hükümleri zannetmemiz bizim yanılgılarımızdır. Akıl tutulmasıdır. İslam dini akıl, mantık ve düşünce dinidir. Dini anlamaya çalırken hayali senaryolar kurmamalıyız.

Bedenin yaratılması ve insanın yaratılması ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Beden=İnsan değildir.

merdem
5. May 2013, 06:59 PM
Dini konuları kuranda anlatılan kıssaları anlamada sünnetullaha aykırı sonuçlar çıkarılması ve bu genel olmayan Allahın yaratma sıfatına aykırı hadiselerin, sanki mucizeymiş gibi, akli dayanağı olmayan böyle fenomenlere iman edilmesi gereken durummuş gibi algılamaya insanların zorlanması, akli çözüm yollarının kapanması, düşünemediğimizin bir göstergesidir.
Çözemediğimiz bir durum varsa, kesin Allahın işidir gibi bir anlayış, çözülemeyen konuları Allaha havale etme gibi bir genel anlayışın toplumda hakim olması, aklımızn kör, sağır ve dilsiz olarak kapandığını, yani atalar öğretisinin bizi mühürlediği ve bunlarıda Allahın hükümleri zannetmemiz bizim yanılgılarımızdır. Akıl tutulmasıdır. İslam dini akıl, mantık ve düşünce dinidir. Dini anlamaya çalırken hayali senaryolar kurmamalıyız.

Bedenin yaratılması ve insanın yaratılması ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Beden=İnsan değildir.

Güzel bir analizede bulunmussun Mustafabey Kardesim,

Gelelim Meryem ve Isa konumuza. Hangi aciklamalardan cikardin asagidakileri:

-Sünnetullaha aykiri olarak
-Mucize olarak
-Atalarin etkisinde kalarak
-Allah bilir diye Allah'a havale edilerek
-Akla ters düsen

Tüm simdiye kadar Meryem ve Isa hakkinda yazilanlardan neye dayanarak bu analizi yaptin acaba ve senin kendi görüsün nedir onu da biraz aciklarmisin. Sahsi görüslerini paylas lütfen bizlerle.

Selam ve dua ile.

galipyetkin
5. May 2013, 08:22 PM
Al'i İmran 59: "Muhakkak ki İsa meselesi Allah katında, Adem meselesi gibidir. O'nu da topraktan yarattı. Sonra da "ol" dedi; O da oluverdi".

Bu ayette Adem'in yaratılışından bahsedildiği zannedilmiştir. Halbuki bu ayette "Ehl'i kitab"ın İsa Peygamber'e ilahlık vermesi ele alınmış ve kınanmışlardır. Onlar sadece babasız olması sebebiyle İsa'ya "ilâhlık" veriyorlardı ve O'nu O'nun hayata geliş tarzını mucize kabul ediyorlardı. Allah da onlara "madem ki size göre "sadece babasız" olan İsa'ya ilahlık veriyorsunuz, mucizevi kabul ediyorsunuz da yine size göre ''hem anasız hem babasız" olan "Adem"e niye ilahlık vermiyor sunuz, mucizevi kabul etmiyorsunuz? O daha layık diyerek yaratılan bir varlığa ilahlık verilemiyeceği ve mucizelere konu olamıyacağı belirtilmektedir. Önceki sayfadaki yazımda geçen İsa İbn Meryem ifadesinin üç ana mesajı da bunun üzerinedir. Ayetteki ''Allah katında'' ifadesine dikkat edilmelidir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(Not: Sayın Kuman sorularına devam et yakında bu siteden kendi kendine bazı cevaplar bulacaksın ; ama lütfen hem kendi kendinle, hem de etrafınla kavga etme; çekiş.Yakında bazı konularda bazı şeyler yazılabilir. merdem dışında kimse kavga etmek istemiyor.)

kuman
5. May 2013, 09:59 PM
sayın galip yetkin,
Bu siteden zaten bir şeyler öğrendim öğrendiklerim mantığıma göre de doğru şeyler. Burda öğrendiklerimi başka yazarlar bilimadamlarının yazdığı şeyler ile de doğruladım. Doğrulamadan beynim asla, kesin olarak kabul etmez.

Benim kavga ettiğim yada edeceğim tartıştığım tartışacağım kişiler belli ortak noktaları olan kişilerdir.

Ben bu vatanı seviyorum, milleti seviyorum, kimse yalan yanlış saçma sapan bir şeyler söyleyemez.

Kaldı ki kimle kavga ettim onuda bilmiyorum.

Yakında bazı konularıda ki bazı şeyleri sabırsızlıkla bekliyorum.

Not: Darıldıysan senin yazdığın yazılara karşı bir şey yazmam benim için sorun değil.

ve ben hala bu notu tam olarak anlayabildiğimi söyleyemem.

merdem
6. May 2013, 06:46 AM
Al'i İmran 59: "Muhakkak ki İsa meselesi Allah katında, Adem meselesi gibidir. O'nu da topraktan yarattı. Sonra da "ol" dedi; O da oluverdi".

Bu ayette Adem'in yaratılışından bahsedildiği zannedilmiştir. Halbuki bu ayette "Ehl'i kitab"ın İsa Peygamber'e ilahlık vermesi ele alınmış ve kınanmışlardır. Onlar sadece babasız olması sebebiyle İsa'ya "ilâhlık" veriyorlardı ve O'nu O'nun hayata geliş tarzını mucize kabul ediyorlardı. Allah da onlara "madem ki size göre "sadece babasız" olan İsa'ya ilahlık veriyorsunuz, mucizevi kabul ediyorsunuz da yine size göre ''hem anasız hem babasız" olan "Adem"e niye ilahlık vermiyor sunuz, mucizevi kabul etmiyorsunuz? O daha layık diyerek yaratılan bir varlığa ilahlık verilemiyeceği ve mucizelere konu olamıyacağı belirtilmektedir. Önceki sayfadaki yazımda geçen İsa İbn Meryem ifadesinin üç ana mesajı da bunun üzerinedir. Ayetteki ''Allah katında'' ifadesine dikkat edilmelidir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
(Not: Sayın Kuman sorularına devam et yakında bu siteden kendi kendine bazı cevaplar bulacaksın ; ama lütfen hem kendi kendinle, hem de etrafınla kavga etme; çekiş.Yakında bazı konularda bazı şeyler yazılabilir. merdem dışında kimse kavga etmek istemiyor.)

Hugh! Beyaz adam yine güzel konustu!:p

"Kavga" dan maksadin nedir Galip Agabeyim? Ben Amazonemiyim?:D

merdem
7. May 2013, 02:03 AM
...kendimi tedavi yollarina yöneleyim dedim... Ätsch!

Merdem kiz ögrenmeye devam ediyor :p

Olur ya, bu yoldan baskalarina da belki bir faydam dokunur.

Konuyla alakasi yok demeyin, böyle barisci bir peygamberin tavsiyeleriden olabilir, elimizde belgeler yok ama, akil yolu he diyor.


****


Öfke kontrolü nasıl sağlanır?




Zor bir gün geçirdiniz. Eşinizle telefonda atıştınız, en yakın arkadaşınızla bozuştunuz, annenizle tartıştınız. Trafik berbat, sokaklar pis, insanlar saygısız... Sanki dünyanın bütün çirkinlikleri ve terslikleri aynı anda önünüze serilmiş gibi ve siz kendinizi her an patlamaya hazır bir saatli bomba gibi hissediyorsunuz. Her an şiddetli bir öfke nöbeti geçirebilir, omzunuza ilk çarpanı bir güzel pataklayabilirsiniz. Nitekim bunu yapıyorsunuz da... Üstelik son zamanlarda böyle anları sık sık yaşıyor, kendinize dışarıdan bir gözle baktığınızda gördüklerinize inanamıyor ve şu soruyu sormadan edemiyorsunuz: Bu gerçekten ben miyim? Ne zaman ve nasıl bu hale geldim?

Duygusal tepkiler

Öncelikle şunu bilmelisiniz ki, özel hayatınızda ve işyerinde her şey yolunda gitse bile şehir hayatının bitmek bilmeyen stresi içinde zaten farkında olmadan geriliyor, sinirleniyor ve zaman zaman öfkeleniyorsunuz. Bu gerilime bir de kişisel problemler eklenince abartılı duygusal tepkiler vermeniz gayet normal. Ama bu, tabii ki böyle tepkiler vermeyi sürdürmenizin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Bir kere sonunda zararlı çıkan hep siz oluyorsunuz. Yakınlarınıza ya da tanımadığınız insanlara patladıktan sonra içinizi kaplayan pişmanlık duygusu bir yana, kişisel ilişkilerinizi bozuyor, iletişim kurma yeteneğinizi hiçe saymış oluyorsunuz. Yani içinizde zaman zaman kopan fırtınaları dindirmeniz şart. Bunun için de ilk olarak ne tür bir öfke nöbeti geçirdiğinizi belirlemeniz ve sonra da önleminizi ona göre almanız gerek. Şunu aklınızdan çıkarmayın ki aynı derecede sinirlenen insanlar kişilik yapılarına göre farklı tepkiler verir ve bu tepkilere göre birkaç gruba ayrılırlar. Acaba siz hangi gruba giriyorsunuz?..

Ruh sağlığı için riskli mevsim...

Baharla gelen aşırı neşe, para harcama isteği, abartılı giyinme, sürekli konuşma gibi davranış değişikliklerinin “iki uçlu duygu-durum bozukluğu”nun göstergesi olabileceği belirtildi. Davranış değişiklikleri, hastalıkların habercisi olabilir. Ruh sağlığı açısından sorun yaşayan kişiler için, baharı “riskli” olarak tanımladıklarının altını çizen uzmanlar, şunları söylüyor: “Mevsim değişikliklerinde uykusuzluk, yorgunluk, isteksizlik, iştahsızlık gibi durumların ortaya çıkması normaldir. Bunlar günlük yaşantımızı etkilemeyecek düzeyde olduğu sürece problem yok. Ancak, çalışma hayatımızı ve çevremizle ilişkilerimizi engelliyor ve bu olumsuz durum sürekli hale dönüşüyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalı. Çünkü çok sayıda depresyon türü mevsim değişiklikleri döneminde ortaya çıkar.” Bahar aylarını problemsiz atlatmak için uzmanların tavsiyesi; hafif gıdaların ve açık havada gerçekleştirilen etkinliklerin tercih edilmesi. Kendinize daha çok vakit ayırmak, uzun ve hafif tempolu yürüyüşler yapmak bahara uyum sağlamayı kolaylaştıracaktır.

Yenilmez savaşçı

Bazı kadınlar sinirlendikleri anda otomatiğe bağlanmış gibi sözlü saldırya geçerler. Karşılarındaki kişiye yüklenir, onu suçlar, sürekli şikayet eder, bağırıp çağırırlar. Aslında bu gruptakilerin öfkesi sabun köpüğü gibidir. Eğer siz de öfke nöbetine girince tıpkı bir volkan gibi patlıyor ve etrafınıza lav saçıyorsanız, öncelikle konuşma tarzınızı değiştirmeye çalışmakla işe başlayın. Kelimeleri doğru kullanmayı bilirseniz, insanları gücendirmeden sizi rahatsız edenin ne olduğunu çevrenize anlatabilirsiniz.

Pembe dizi kahramanı

Bazıları da önemsiz bir şaka karşısında bile kendilerini yerden vere atıp gözyaşları döker, zavallı kız pozlarına girer. Bu şekilde trajedi yaşayan bir insan, çevresindekiler için son derece rahatsız edicidir. Siz teselliye muhtaç ve çaresiz bir pembe dizi kahramanı değil, aklı başında ve güçlü bir kadınsınız. Zırlamayı kesin ve biraz daha soğukkanlı olmaya çalışın! Gücünüzü gözyaşlarınızı tutmaya harcayın ve gerekirse sakinleşmek için önce bulunduğunuz ortamdan bir süreliğine uzaklaşın.

Buzlar prensesi

Bazı kadınlar da kriz anlarında kendilerinden beklenmeyecek derecede soğukkanlı davranırlar. Eğer karakteriniz itibariyle öfkelenince böyle bir tepkisizlik içine giriyorsanız, sizi az tanıyan insanların yanında gayet iyi yapıyorsunuz. Ama söz konusu olan kişisel ilişkileriniz, mesela aileniz, arkadaşlarınız ya da eşinizse duygularınızı onlarla paylaşmamanız kesinlikle doğru değil. Öfkenizi doğru bir biçimde dile getirmeyi becerebilirseniz, içinizdeki gerginlikten kolaylıkla kurtulabilirsiniz.

mustafabey
7. May 2013, 04:03 PM
Degerli Mustafabey Kardesim,

hele su namazdan ne anliyorsun onu bir acikla da, sonra neden namaz kilanin önünden gecilmezi bir izah ediver.

Din kimsenin tekelinde değildir, islamda ruhbanlık yoktur, kimse kimseden üstün değildir, takva üstündür.


Birileri herhalde dini tekeline almis olmali ve ruhbanliga sarilmis olmali ki hiç kimsenin başkasının yaşamına müdahale etme hakkı yoktur yasamiza müdahale ederek zor/farz kosarak bir seyleri yutturmuslar.


Selam ve dua ile

Akıl devre dışı kalınca, insan kendini tutmayı öğrenemeyince, iradesini duygulara, istek arzularına ve hayallerine teslim eder dengesizlik ortaya çıkar. Ani duygu boşalmaları, ağlamalar, gülmeler , hırs, öfke yaşamdaki çaresizlik, çözümler üretememe sonucunda ortaya çıkabilir. Yaşam içerisinde insanları dengeye ulaştıracak, bilince ulaştıracak akıldır, iradesine sahip çıkan, kendini kontrol edebilen aklı ortaya çıkarmak için mücadele edilmelidir. Tek çare aklı devreye sokmak, akletmek, düşünmek, huzur akılda. Dengeli bir toplum için aklı başında insanların yetişmesi, insanların kendini yetiştirmesi şart.

Günlük yaşamda karşılaştığımız sorunları yine kendi ellerimizle yapıyoruz, karşılaştığımızda çözmediğimiz, çözüm üretmediğimiz problemler, başkalarının evlerini de birer birer dolaşıp tekrar bizi buluyor. Yolda gördüğümüz bir taşa kendimiz takılmasak da , kaldırmadığımız için bir başkası takılıp düşebiliyor. Başkasının görüpte kaldırmadığı taşlara bizde takılıp düşebiliyoruz. Onun içindir ki yoldaki taşları kaldırmak, insanların önlerindeki engelleri kaldırmak, göremediklerini algılatabilmek ibadettir. İbadetlerin amacı, insanı ortaya çıkarmak içindir, Allahın bizim yaptığımız hiçbir ibadete ihtiyacı yoktur, şükretmeliyiz, her şeyin hakkını vererek mücadele etmeliyiz. Müslüman olmak, islama girmek, insana, insanlığa hizmet etmektir. İnsanın önünde eğilmek, ademe secde etmek, insani değerleri hayatımızda sergilemektir. Biz ademe secde ettik mi? Büyütüp beslediğimiz şeytanlarımızı ademe kim secde ettirecek? Herkes müslümanın diye ortada geziyor, Allaha teslim olabildik mi? Müslümanlık gösterişle olur mu?, irademizi şeytana mı yoksa akıl yoluna(sıratı müstakim) mı teslim ediyoruz.

Yanlış yapılaşma, şehirleşmedeki çarpıklıklar, medenileşememek, toprakların çoraklaşması, yeşile, suya toprağa hasret kalmak, temiz hava soluyamamak, her yerin betonla kaplanması, insanları rahatsız edecek derecede sürekli gürültüye maruz kalmak, besinlerin kimyasallarla zehirlenmesi gibi çevresel faktörler haliyle insan bedeninde bozukluklar yarattığı gibi insanın ruh halini de bozuyor, huzursuzluk baş gösteriyor.
Ruh hali bozulan insanlar birbirinden kaçıyor, bir araya gelip çözüm üretecek akılları üretemiyorlar, toplumun kendini onaracak ruhu aklı oluşmuyor.

Kendi iradesine sahip olamayan duygularını öfkesini, stresini veya sevinçlerini ölçülü sergilemeyi öğrenememiş güruh duygu boşalmalarını, patlamalarını birbirlerine anlatıp aktarıp geçici bir rahatlığa kavuşmaya çalışıyor. Bu dengesizlikler bir ateş topu gibi toplumda yayılarak insanlar birbirlerini yakmaya başlıyor. Toplum içten içe yanıyor, cehennemi içinde taşıyor insanlar. Cahillikte aynı şekilde bulaşıcıdır, insanlar yalan yanlış bildiklerini, kulaktan dolma yarım anlayışları birbirlerine anlatarak, bilmedikleri konular hakkında zanda bulunarak, akıl ürünü olamayan, içinde düşünce dahi olmayan fikirleri, naklederek satıyorlar ve hastalık her eve bulaşıyor. Onun için herkes başını örtmelidir. İnsanın içinde olgunlaştıramadığı, yaşamda bir sonuca ulaşamadığı fikirleri bilgi gibi satmaması gerekir. Her insanın yaşantısı kendi dinidir, namazını da kendi hayatında kılar. Ama küfür üzere ama İslam üzere.

Ritüel olarak kılınan namaz eğitimdir, insanın kendini yaşama hazırlamasıdır, günün belli vakitlerinde Allahı anması, kendine islama gireceğine söz vermesi, Allaha teslim olacağım demesi, kurandan okudukları ile kıyama durması (uyanması), rüku etmesi uyandığı değerlere eğilmesi kabullenmesi ve secde etmesi de İslam çizgisine girilmesi, aklımızın iman etmesidir. Ritüel olarak yapılan aklımızın hazırlanmasıdır, hayatımızda gidilecek yolun tayin edilmesidir, niyettir. İbadetin aslı ise yaşamda, yaşantıda kılınacak olandır. Sürekli hazırlık yapıp, talim yapıp, niyet edip de uyacağız diye söz verilenler yaşantıda sergilenmezse, hayatımızı dosdoğru olarak kılamazsak, doğrulmazsak, istek ve arzularımıza uyarsak o zaman münafıklık ortaya çıkar. Bu durumda maun suresinde açıklanmıştır;


MÂÛN SURESİ

1 Gördün mü o, dini yalan sayanı?

2 İşte odur yetimi itip kakan;

3 Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

4 Vay haline o namaz kılanların ki,

5 Namazlarından gaflet içindedir onlar!

6 Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

7 Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.




Dinde varolan tüm ritüeller hazırlıktır, ibadetin kendisi değildir, yaşamda hayatta kılınacak, ikame edilecek olan ibadetlere insanın kendisini hazırlamasıdır.


Akıl girmeyen, düşünce üretemeyen eve cahillik girer, körlük, sağırlık ve dilsizlik baş gösterir. Aynı zamanda atalar zihniyetini, geçmişten gelen her türlü mirası tartmadan, ölçmeden yersek; aklı, düşünceyi, idraki öldürürsek, ölü bir toplum haline dönüşürüz, dönüştük de, koyun gibi, davar gibi güdülen, domuz gibi arzulara sahip, maymun gibi iştahlı, balık gibi doymayan, şeytanın vesveseleriyle hayal kuran insan bedenine girmiş vasıfsız, olgunlaşamayan topluluklar haline dönüşürüz.

Toplum olarak ruh halimizi düzeltmeliyiz.


Maide 110: Hani Allah demişti ki: "Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhü'l-Kudüs ile desteklemiştim. Beşikteyken ve yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğulları'na apaçık mucizelerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum."

dost1
7. May 2013, 05:14 PM
Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Beşikteki bir çocuğun konuşması Sünnetullaha aykırıdır.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
7. May 2013, 07:00 PM
De ki: “Benim salatım [sosyal desteğim], ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece kendisinin ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir.
Enâm Suresi ; Sure 6, Ayet 162

Burada bahsedilen salat namaz anlaminda dahi olsa:

Benim ibadetim sadece Allah icindir. Bu yüzden Kur'an da izah edilen sekilde ibadet ederim. Sagdan soldan derlemelerle yapacagim ibadet Rabbime ulasmaz.

Bana ahiret günü neden Kur'an dan degilde baska kaynaklardan faydalanarak (!) ibadet yollarina basvurdugum soruldugunda ne cevap verebilirim?

Atalarima hürmet olsun diye mi?

Ben ne Son Elcinin hatirina ne Isa Peygamberin hatirina nede herhangi baska bir Allah'in Resullerinin hatirina ibadetlerde bulunmuyorum, bulunamam yoksa sirk kosmus olurum. Onlar da sadece Allah'a ibadet etmislerdir. Bizlerinde sadece Allah'a iman etmemizi devamli ifade etmislerdir.

Allah hükümlerinde ortak kabul etmez, kim olursa olsun hic bir kul Allah'in yanisira bir takim kurallar getiremez ibadetlere, din hususunda hele hic degil.

Islam dini Kur'an in son ayetiyle tamamlanmis kemale ermistir, eksik birakilmamistir icinde.



Ne arabi ne acemisi ne yahudisi ne de hiristiyani; Ya Muhammed, Rabbine sor bakalim, namazi Ibrahimin namazi gibi mi Zekeriya'nin namazi gibi mi yoksa Isa'nin namazi gibi mi kilacagiz diye bir Allah'in kulu merak edip te NAMAZ hakkinda bir soru sorma lüzumunda bulunmamistir. Kadinlarin hayizlarina varana kadar sorularin icinde bir namaz-sorusu dahi yoktur.

****




Bir kişi İblis’i boş oturur gördü.

-“Neden rahatsın?” dedi.

-“Bu zamanın kötü âlimleri bizim vazifemizi görüyorlar” diye cevap verdi. (M.İ.R. M. 123)




****

dost1
7. May 2013, 10:05 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim!

En'am;162: "Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn.

Bu ayette geçen ve ibadetlerim olarak meallendirilen "nusuki" sözcüğü نسيكةNesike” sözcüğünden alınmadır. “ نسيكةNesike”nin ilk vaz’ı (koyuluş) anlamı, “altın ve gümüşün eritilerek cüruftan temizlenmesi, saf hale getirilmesi” demektir. Bu durumda “Nüsk, Nüsük’ün de esas anlamı “Saf altın, gümüş parçası” demektir.

Allah'a kul olanın Allah'ın isteklerini yapmadaki durumu saf altın gibi olmalıdır. İçerisinde asla katkı olmamalıdır. Yapılacak her kulluk sadece Allah için olmalıdır saf olmalıdır bu kulluk içerisinde hiçbir dunillah olmasın..

Ne mutlu kulluklarını sadece Allah için saflaştıranlara. Ne mutlu salatını sadece Allah için 24 ayar altın gibi saflaştıranlara.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bartsimpson
7. May 2013, 11:48 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim!

En'am;162: "Kul inne salâtî ve nusukî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbil âlemîn.

Bu ayette geçen ve ibadetlerim olarak meallendirilen "nusuki" sözcüğü نسيكةNesike” sözcüğünden alınmadır. “ نسيكةNesike”nin ilk vaz’ı (koyuluş) anlamı, “altın ve gümüşün eritilerek cüruftan temizlenmesi, saf hale getirilmesi” demektir. Bu durumda “Nüsk, Nüsük’ün de esas anlamı “Saf altın, gümüş parçası” demektir.

Allah'a kul olanın Allah'ın isteklerini yapmadaki durumu saf altın gibi olmalıdır. İçerisinde asla katkı olmamalıdır. Yapılacak her kulluk sadece Allah için olmalıdır saf olmalıdır bu kulluk içerisinde hiçbir dunillah olmasın..

Ne mutlu kulluklarını sadece Allah için saflaştıranlara. Ne mutlu salatını sadece Allah için 24 ayar altın gibi saflaştıranlara.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sevgili halil ağabey,

dualarımızda nasıl 24 ayar olabiliriz...

diğer türlüsü bana riyakarlık gibi geliyor (el aç onu iste bunu iste...)

mümkünse görüşleriniz nedir?

mustafabey
8. May 2013, 12:04 AM
Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Beşikteki bir çocuğun konuşması Sünnetullaha aykırıdır.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Aleyküm Selam Dost1 Kardeşim


Beşikteki çocuğun konuşması, çamurdan kuşunda canlı kuşa dönüşmesi, bir anneden babasız bir çocuk doğması dünya gerçeklerine aykırıdır, kurandaki kelam ve kelimeler akıl sahiplerine indirilmiştir, duygusal bakanlara, hayalden bakanlara, istek arzulardan bakanlara indirilmemiştir, bu yönden görmeye yönelten atalarımızın anlayışıdır, geçmişte yanlış anlaşılanları biz devam ettirmemeliyiz, akletmeliyiz, bu akletmelere ulaşacak bilgilere insanlık yaklaşmaktadır. Herşeyin doğrusunu Allah bilir, çalışanlar mücadele edenler bu doğrulara yaklaşır.


Her anlatılan kıssayı düz mantık yürüterek, somut olarak anlamaya çalışırsak Allahın yarattığı kanunlara ters, aykırı sonuçları mucize olarak algılarız ki böyle somut gerçeğe aykırı durumları kabul etmeyi iman zannederiz, bu bizi istenilen akletmeye ve düşünmeye, tefekküre insani melekelere ulaştırmaz, aksine uzaklaştırır. Allahın yarattığı ayetleri, apaçık olan kitabı gözardı etmemeliyiz, Allah herşeyi bir ölçüye, kadere göre yaratmıştır, araştırıp aklımızı bütün etmeliyiz.

İndirilen ayetler ,kelamlar insanlık için rehberdir, öğüttür, temeldir, bu temeller üzerinde binayı kurmalıyız, sağlam temel ibrahimin hanif dinidir.



127. Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.

128. Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

129. Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.

130. İbrahim'in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Andolsun ki, biz onu dünyada (elçi) seçtik, şüphesiz o ahirette de iyilerdendir.

131. Çünkü Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti.

132. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm'ı) seçti. O halde sadece müslümanlar olarak ölünüz (dedi).


Tüm ibadetler Allahın rızalığını kazanmak için yapılır, aklımızı secde ettirmeliyiz, saflaştırmalıyız, imana yaşamda mücadele ederek nail olmaya çalışmalıyız. Müslüman olabilmek, islam üzere olmak için kuranı kerimin arkasında namaza durmalıyız, Allaha teslim olmak demek, kelamları algılamak, özümsemek ve yaşamda sergileyebilmektir, elimizden gelen mücadele etmektir,hidayeti Allah verir, Allah çalışanı, düşüneni, aklını işleteni destekler. İnsan yaşamda arınır, temizlenir, yaşayarak üzerimizdeki ağırlıklardan kurtuluruz, yoksa hep yükleri yanımızda taşır dururuz, kitap yüklü eşeklere döneriz.

İnsan düşünmezse, aklını işletmezse, yere bakmazsa göğe bakmazsa, gündüzü geceyi, güneşi, ayı, Allahın apaçık yarattığı ayetleri görmezden gelirse aklımızı şeytanın vesveseleri esir alır, bizi hayal alemine doğru çeker. İnsan şeytanın vesveseninden korunmak için Allahın yarattığı ayetlere bakarak düşünmesi, tefekkür etmesi gerekir, aklımızı başımıza toplamalıyız secde ettirmeliyiz.

Allahın yarattığı ayetleri, kitabı kimse değiştiremez, kimsenin elinde böyle bir güç yoktur, yanlış bir algımız varsa bu bizim noksanlığımızdan kaynaklanır, aklımızı bütün ederek noksanlıklarımız gidermek için çabalamalıyız.

selamlar...

ates demir
8. May 2013, 12:08 AM
Ondan önce sorulması gereken şey bence şu;
Geleneksel anlamda duanın anlamını az çok hepimiz biliyoruz. Peki Kuranın dua kelimesine bindirdiği anlam ne?
Acaba farklı mı?
Her dua edenin duasına yanıt veriliyorsa neden bana piyangodan para çıkmıyor diyen adama verilecek yanıtımız ne?
Selam ve sevgiyle

merdem
8. May 2013, 12:14 AM
Ondan önce sorulması gereken şey bence şu;
Geleneksel anlamda duanın anlamını az çok hepimiz biliyoruz. Peki Kuranın dua kelimesine bindirdiği anlam ne?
Acaba farklı mı?
Her dua edenin duasına yanıt veriliyorsa neden bana piyangodan para çıkmıyor diyen adama verilecek yanıtımız ne?
Selam ve sevgiyle

Lotto dan para cikmasini bekleyen adam önce Sura Suresi 27. Ayeti bir okuyup, üzerinde düsünüversin derim Ates Kardesim :)

Ve eğer Allah rızkı kullarına yaysaydı/döşeseydi [bol bol verseydi], kesinlikle yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Velâkin O [Allah] dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarına en çok haberi olandır, en iyi görendir.

Selam ve dua ile.

Not: Dua hususunda baska bir kardesimiz verecek insaAllah cevabini.

bartsimpson
8. May 2013, 12:24 AM
Ondan önce sorulması gereken şey bence şu;
Geleneksel anlamda duanın anlamını az çok hepimiz biliyoruz. Peki Kuranın dua kelimesine bindirdiği anlam ne?
Acaba farklı mı?
Her dua edenin duasına yanıt veriliyorsa neden bana piyangodan para çıkmıyor diyen adama verilecek yanıtımız ne?
Selam ve sevgiyle

Sevgili ateş

bu konuda burada da bazı katkılar olmuştu

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=3198

sana "padawan" olarak bir sorum oldu cevabını alamadım?

dost1
8. May 2013, 01:33 AM
Selamun aleyküm! Değerli bartsimpson Kardeşim!

sevgili halil ağabey,

dualarımızda nasıl 24 ayar olabiliriz...

diğer türlüsü bana riyakarlık gibi geliyor (el aç onu iste bunu iste...)

mümkünse görüşleriniz nedir?

Duâ, ibadetin/kulluğun beynidir.


Mümin suresi âyet 60:
“Rabbiniz buyurmuştur ki: “Duâ edin bana, cevap vereyim size. Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”

Furkan suresi âyet 77:
“De ki: “ Duânız yoksa, Rabbim sizi ne yapsın! Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır.”


Allah kuluna cevap vermek için onun her ne vesilesiyle olursa olsun kendisine başvurmasını istemektedir. Bu vesileler, hayranlık, hamd, şükür olabileceği gibi, ihtiyaç, korkulandan kurtulma ve yapılan hataların bağışlanması isteği de olabilir.


Bakara suresi âyet 152:
“Anın beni ki anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin.”


Hud suresi âyet 90:
“Rabbinizden af dileyip O’na yönelin. Rabbim Rahîm’dir, rahmeti sınırsızdır; Vedûd’dur, çok sevgilidir.”


Zümer suresi âyet 53:
“De ki: “ Ey kendi aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafûr, mutlak Rahîm’dir.”


Şu kesinlikle bilinmelidir ki, duânın kabulu için ilk adım mutlaka kul tarafından atılmalıdır. Allah ile kul arasındaki ilişki konusunda Peygamber efendimize sorular yöneltilmiştir.

Bu sorulan sorulara cevap olarak cenabı hak şu âyeti indirmiştir.


Bakara suresi âyet 186:
“Kullarım sana benden sorarlarsa ben gerçekten çok yakınım. Duâ edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler.””



Duâ yalnızca Allah’a yapılır:


Kur’ân’ı Kerim’de duânın sadece Allah’a yapılması vurgulanır. Allah’tan başkalarına, putlara veya kendilerine kutsallık izafe edilmiş kişi ve meleklere duâ kesinlikle yasaklanır.


Şuara suresi âyet 213:
“O halde Allah’ın yanında bir başka ilaha daha yalvarma. Yoksa azaba uğratılanlardan olursun.”

Kasas suresi âyet 88:
“Allah’ın yanında diğer bir tanrıya daha kulluk etme. İlah yok O’ndan başka. O’nun yüzü dışında herşey helak olacaktır. Hüküm yalnız O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.”

Ayrıca Allah’tan başkasına duâ edenler kınanmış ve uyarılmışlardır.


Ra’d suresi âyet 14:
“Gerçek duâ yalnız O’na yapılır. O’nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemezler. Küfre sapanların duâ ve davetleri şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.”


A’raf suresi âyet 194, 195:
“Allah dışındaki yakardıklarınız sizin gibi kullardır. Eğer iddianızda haklıysanız, hadi çağırın onları da size cevap versinler.
Ayakları mı var onların ki, onlarla yürüsünler; ellerim mi var onların ki onlarla tutsunlar; gözleri mi var onların ki, onlarla görsünler; kulakları mı var onların ki, onlarla işitsinler. De ki: “ Ortaklarınızı çağırıp bana tuzak kurun. Hadi, göz açtırmayın bana!”


Nahl suresi âyet 20:
“Allah dışında yakardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar; onların kendileri yaratılmaktadır.”

Nisa suresi âyet 117:
“Allah’ın dışındakilere duâ edenler sadece dişilere duâ ederler. Ve Onlar inatçı bir şeytandan başkasına çağırıp yakarmıyorlar.”


Hacc suresi âyet 12, 13:
“Allah’ı bırakır da kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamayacak şeylere kulluk eder. Dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir bu.
Zararı, yararından daha yakın olan kişiye yalvarır. Ne kötü bir destekçidir o, ne kötü bir efendidir!”

Duânın âdabı:


Nisa suresi âyet 32:
“Allah’ın, bir kısmınıza bir kısmınızdan farklı olarak lütfettiği şeyleri isteyip durmayın. Erkeklere kendi kazandıklarından bir nasip var; kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay var. Allah’tan, o’nun lütfunu isteyin. Allah, her şeyi iyice bilmektedir.”


Nisa suresi âyet 134:
“Dünya nimeti ve bereketi isteyen bilsin ki, dünya nimeti de ahiret mutluluğu da Allah katındadır. Allah, çok iyi işitir, çok iyi görür.”


A’raf suresi âyet 29:
“Şunu da söyle: “Rabbim bana adaleti emretti. Her mescitte yüzlerinizi O’na doğrultun. Dini yalnız O’na özgüleyerek, O’na yalvarın. Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz.”


A’raf suresi âyet 55, 56:
“Rabbinize boyun bükerek, gizlice/ürpererek yakarın. O, haddi aşanları/azmışları sevmez.
Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek ve ümit ederek duâ edin O’na. Hiç kuşkusuz, allah’ın rahmeti güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır.”

A’raf suresi âyet 180:
“En güzel isimler Allah’ındır; O’na onlarla duâ edin. O’nun isimlerinde ters bir tutum izleyenleri bırakın. Yapıp ettiklerinin cezasını çekeceklerdir.”

A’raf suresi âyet 205:
“Rabbini, kendi içinden yalvarıp ürpererek, bağırtılı olmayan bir sesle sabah-akşam zikret. Sakın gafillerden olma.”


Bakara suresi âyet 186:
“Kullarım sana benden sorarlarsa ben gerçekten çok yakınım. Duâ edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğruyu ve iyiyi bulabilsinler.”


Yusuf suresi âyet 86, 87:
“Dedi ki: “Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah’a arz ederim. Ve Allah’ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.
Ey oğullarım! Gidin, artık Yusuf’u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin. Allah’ın rahmetinden de ümit kesmeyin. Çünkü, Allah’ın rahmetinden, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez.”


Mü’min suresi âyet 60:
“Rabbiniz buyurmuştur ki: “Duâ edin bana, cevap vereyim size. Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir”

Enbiya suresi âyet 90:
“Kendisine hemen cevap vermiş, Yahya’yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.”

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

mustafabey
8. May 2013, 03:41 PM
Selam Dostlar;

İnsanın içinden söylediği, okuduğu sözler, kelamlar tekrardır, bu tebliğler insanın kendi beynine söylediği tebliğlerdir, insanın akletmesi, düşünmesi, beyninin uyarılması içindir.

Dua çağrıdır, davettir; daha önce edilmiş duayı(daveti, çağrıyı) insanın kendine telkin etmesi, tebliğ etmesi yöneltmesidir. (Dua Arapça bir kelime Türkçesi davet, çağrı)

Biz dua etmiyoruz daha önce edilmiş duaya(davete) kendimizi yönlendirmeye, tebliğleri almaya kendi aklımızı ikna etmeye çalışıyoruz. Duaya(davete) icabet etmeye, hak yoluna girmeye, doğrulara kendimizi çağırıyoruz.

Çağrı insan olmaya çağrıdır, davet akladır, Allah yoluna girsin diye. İnsanı uykudan uyandırmaya çağırmadır dua.

Yoksa istek arzuların, hayalin ve duyguların doyurulmasını talep etmek değildir. Şunu isterim bunu isterim diye isterik haller dua değildir, insanın kendi beyniyle konuşmasıdır.


Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni, fel yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne).

Kullarım, sana beni sorarlarsa bilsinler ki ben, muhakkak onlara pek yakınım. Beni çağıran, bana dua eden kişiye çağırdığı, dua ettiği anda icabet ederim. Artık onlar da benim çağırmama koşsunlar, bana inansınlar da doğru yolu bulsunlar.
Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.



Ud’u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen(ahsenu), inne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne).
Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.


Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbine çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma!


Kulid’ullâhe evid’ur rahmân(rahmâne), eyyen mâ ted’û fe lehul esmâul husnâ, ve lâ techer bi salâtike ve lâ tuhâfit bihâ vebtegı beyne zâlike sebîlâ
Diyanet İşleri : De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
Abdulbaki Gölpınarlı : De ki: İster Allah adıyla duâ edin, ister rahman adıyla, hangi adla duâ ederseniz edin, gerçekten de bütün güzel adlar, O'nundur ve namazında pek yüksek sesle okuma, sesini pek de yavaşlatma, ikisinin arasında bir yol tut.


Fe li zâlike fed’u vestekım kemâ umirt(umirte), ve lâ tettebi’ ehvâehum, ve kul âmentu bi mâ enzelallâhu min kitâb(kitâbin), ve umirtu li a’dile beynekum, allâhu rabbunâ ve rabbukum, lenâ a’mâlunâ ve lekum a’mâlukum, lâ huccete beynenâ ve beynekum, allâhu yecmeubeynenâ, ve ileyhil masîr

Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevâ ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”


Ve kâlû yâ eyyuhes sâhırud’u lenâ rabbeke bimâ ahide ındeke innenâ le muhtedûn

(Onlar azabı görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et. Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.

ates demir
8. May 2013, 10:48 PM
Kuranın dua kelimesine bindirdiği anlam çağrı/davettir.
Allah ı davet eden hiç Rabbini/yol göstericisini şahdamarının da yakınında bulmaz mı?
Her davet edenin davetine yanıt veriliyor.
Fakat egosu için yani egodan gelen piyangodan para çıkması dileği ve bu dileğin gerçekleşmesi için Allah ın davet edilmesi Rablik sıfatına aykırıdır. Rab yol gösterir, hidayet eder.
Selam