PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Zekat Konusunda Yaptığımız Yanlışlar


halukgta
17. April 2013, 01:44 PM
Peygamberimiz yaşadığı dönemde, aynı zamanda devletin başkanıydı. Yani toplumu yöneten bir liderdi. Elbette devleti yönetirken, o devrin şartlarında, çağın gerektirdiği ölçüde, kanunlar Koymuştur. Bunları Kur’an da aramamız ve bu güne bazı konuları, bire bir taşımamız beklenmemelidir.

Örnek vermemiz gerekirse.

6910 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselam göçeğen kuşu (surad), kurbağa, karınca ve hüdhüd kuşunu öldürmeyi yasakladı."

6515 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın: "Üzerinden bir yıl geçmedikçe, bir malda zekat yoktur" dediğini işittim."

Önce şunu söylemeliyim ki, vereceğim örneklerin hepsi rivayettir, doğruluğu konusunda kesin emin olamayız. Yukarıdaki iki rivayet hadis üzerinde düşünelim. İlk hadiste peygamberimizin bazı hayvan türlerinin avlanmasını, öldürülmesini yasakladığı söyleniyor. Dikkat ediniz bu türlü ve buna benzer yasaklar hükümler, din ile bağlantılı değildir. Günümüz de de belirli zamanlarda gerektiğinde, bazı hayvanların avlanması yasaklanır, daha sonra serbest bırakılır. Bunun mutlaka bir nedeni vardır.

Gelelim diğer rivayete. Hz. Aişe validemiz, peygamberimizin üzerinden bir yıl geçmedikçe bir maldan zekât yoktur dediğini işittiğini söylüyor. Peki, bu sözlerden sizler, Kur’an ın emrettiği zekâtımı anladınız, yoksa devlete verilecek vergiden mi bahsediliyor?

Önce bir konuyu tekrar hatırlatmak isterim. Peygamberimiz halkın, devletin başkanıydı. Toplumu yönetebilmek için, halktan vergi toplanması gerekliydi. Hatta hatırlayınız savaşlarda toplanan ganimetten, halkı yönetmesi adına gereken pay ayrılırdı. Sizlere bazı rivayet hadis örneklerinden bahsetmek istiyorum, konunun daha iyi anlaşılması için.

6519 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Müslümanların zekâtları (sürülerini suladıkları) su başlarında alınır. (Zekât memurları oralara gider, halk, zekâtını vermek için, zekât memurlarının ayağına gelmez)."

6516 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Beş deveden aşağı mal için zekât yoktur. Beş okiyyeden az (gümüş için de) zekât yoktur. Beş vask miktarından az olan (hurma, üzüm ve hububat) için de zekât yoktur."

6521 - Amr İbnu Şu’ayb an ebihi an ceddihi radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, (yerden çıkan mahsullerden) şu beş şeyden zekât verilmesini teşri buyurdu: "Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı."

6514 - İbnu Ömer ve Hz. Aişe radıyallahu anhüma’nın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (zekât) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (zekât) alırdı.

İlk yazdığım rivayet hadiste ne anlatılıyor? Müslüman ın zekâtlarını toplamak için ayaklarına gider ve malının başında alırlarmış. Dikkat ediniz bahsedilen hayvanların zekâtı tabiri kullanılıyor, ama bunu devletin memurları yapıyor ve yılda bir kez. Bahsedilen bu zekât fakire, olmayana verilen zekâtla, infakla hiçbir ilgisi yok. Kur’an ın tarif ettiği zekât, infak çok daha farklı.

Hadis rivayetlerine dikkat ederseniz, zamanın bir gerekliliği olarak örneğin, beş deveden aşağı zekât yani vergi alınmayacağına, beş okiyyden az gümüş içinde zekât olmadığı hükmü verilmiş. Ama lütfen unutmayalım, bu kanunların dini emir olmadığını, bugün bizlerin kanunlarından, hiç farkı olmadığını bilmeliyiz.

Yine peygamberimiz yerden çıkan mahsulden, Buğday, arpa, hurma, üzüm ve darı dan, zekat verilmesi emrini verdiğinden bahsediliyor. Zekât diye bahsedilenlerin hepsi, devlete verilen vergiden başka bir şey değil. Günümüzde bahsedilen bu ürünlerden başka şeyler ekilmiyor mu? Elbette ekiliyor. Hatta topraktan çıkan, daha çok kıymetli neler neler var.

En son örnek verdiğim rivayet hadis ise, aslında zekât diye bahsedilen ve peygamberimizin hükmettiği vergiden başka bir şey olmadığını çok açık gösteriyor.

(Her yirmi dinar ve daha fazlası için yarım dinar (zekât) alırdı, kırk dinar için de bir dinar (zekât) alırdı.)

Bunu alan devlet, yani peygamberimiz devletin idamesi için toplatıyor. Peygamberimiz bu hükmü verirken, toplumun ödeyebilecek şartlarına göre verdiği de açıktır. Bu konularda birçok örnekler var. Ama hiçbirisi dine ilave edilen ve gelecek zamanı kapsayan hükümler değil bunlar. Hepside peygamberimizin döneminde, devletin bekası için verilen kararlardır. Birçoğu peygamberimizin döneminde bile, değişikliğe uğramıştır zamanla.

Şimdi gelelim Allah ın bahsettiği zekâta, bir başka deyişle infak etmeye, yani yoksula yardım etmeye. Allah ın bahsettiği zekâtı hiç kimse toplamaz. Hatta ona bir sınırda koyamaz, çünkü Allah böyle bir sınır asla koymamıştır. Elbette tek elden toplanıp dağıtılabilirde, bunda bir yasakta yoktur. Yalnız zekâtın ne kadar verileceği konusunda bir miktar belirlenmemiştir. Allah özellikle bunu yapmayıp bizlere bırakarak, bu yolla bizleri imtihan etmektedir. Hele hele zekâtın yılda bir kez verilmesi emri, asla Kur’an ın emri değildir. Allah yılda bir kez fakiri, yoksulu düşünmemizi sizce ister mi?

Allah zekâtı bolca fakirlere vermemiz için, teşviklerde bulunur Kur’an da. Hatta zekât vermeyi kendisine borç verme olarak gösterip, yok mu bana bir borç verecek diyerek, zekâtın bolca verilmesini teşvik eder.

Yakınlarımıza, imkânı olmayana yardım edilmesini, başak örneğiyle bizlere anlatarak, kat kat fazlasıyla karşılık bulacağımızı anlatır bizlere. Hiçbir zaman zekâtın, yılda bir kez verileceğinden bahsetmez. Kazancımızın kırkta birini verin diye, bir sınırda koymamıştır. Allah ın böyle bir hükmü de zaten yoktur.

Fakirin yılda bir hatırlanması, Rabbimizin adaletine de sığmaz. Çünkü Allah zekâtı, infak etmeyi, ihtiyacımızdan arta kalandan, her an dağıtmamızı emreder bizlerden. Yılda bir kez verilen, hadislerde geçen ve adına zekât denilen, olsa olsa ancak, devlete verilen vergiden başka bir şey değildir.

Bakın Allah zekât, infak etme konusunda, Bakara 219. ayetinde nasıl bir açıklama yapıyor. Üç farklı mealden veriyorum ki, Allah ın zekât yani infak konusunda bizlere ne emrediyor, daha iyi anlaşılsın.

([Allah yolunda] neyi harcayacaklarını sana sorarlar. De ki: “O’nun için ayırabileceğiniz her şeyi.” Böylece Allah mesajlarını size açıklıyor ki tefekkür edebilesiniz.)

(Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. "İhtiyaçtan fazlasını" de. Allah size ayetleri böyle açıklar ki düşünesiniz.)

( Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.)

Ayetten de çok açık anlaşılacağı gibi, Allah infak yani olmayana zekât vermenin, miktarını bizlere bırakmış ve her zaman, imkânımızın nispetince bunu yapmamızı emretmiştir. Dikkat ediniz yılda bir, ya da kırkta bir gibi düşünceler, asla Kur’an ın önerileri değildir. Anladığımız kadarıyla o günkü toplumlar, devlete kazandıklarından verdikleri yılda bir vergiye de, zekât ismini vermişler.

Konuyu özetlemek gerekirse, zekât verilecek malın cinsi önemli değildir. Allah böyle bir liste verip, şu ya da bu malın zekâtını verin şeklinde değil, tüm helal kazancımızın toplamından, ihtiyacımızdan arta kalanını, gerekli ihtiyacı olan yere, gerekli olduğu anda vermemizi önermiştir. Böylece malımızın, paramızın daha çok bereketleneceğini müjdelemiştir.

Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Sizce Allah, bugün bizlere öğretildiği gibi, yılda bir kez, kazancımızdan zekât vermemizi bizlerden ister mi? Yılda bir fakiri, yoksulu doyurmayı, onların ihtiyacını karşılamamızı istediğini nasıl düşünür de, bu adaleti Rabbimize layık görürüz? Yorumunu sizlere bırakıyorum.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

merdem
17. April 2013, 03:58 PM
Selamun Aleykum degerli Kardesim Dost1,

infak olarak güzel bir selam vermek, tatli söz söylemek, yetimin basini oksamak, cocuklara egitimde yardimlarda bulunmak, toplumun gelistirilmesinde yardimci olmak, konfor ve rahatlarini desteklemek. Bos zamani olanlar cocuklarla da yaslilarla da degerlendirebilir bos zamanlarini. Yaslilar yuvalarinda ufak tefek yardimlarda ve hizmetlerde bulunmak, saglik bakimindan durumu alis-verislere müsait olmayan komsularin bu islerini halletmek. Okuma yazmasi olmayanlara okuma-yazma ögretmek. Cocuk yuvalarinda resim boyama, hikayeler anlatma, bir takim oyalandirici faaliyetlerde bulunmak. Tüm insanlara sevgi ve saygi duymak, kalplerde dostlara arkadaslara yer ayirmak. Ögretici bilgi yarismalari düzenlemek. Beslenme yani sira zihinsel gelismelerde yardimci olmak.



Infak sadece mal vererek yapilmamali. Ihtiyactan fazlasi infak edilmeli denilirken yalnizca mal ve mülk anlasilmamali. Iki kurus yardim edip te gerisi beni ilgilendirmez gibi tutumluluktan uzak durulmalidir. Bir bütünlük saglanmali.


Mesela yetimin yalnizca karni doyurularak birakilmamali, o yetimin gelecegi de garanti altina alinmali. Istikbaline yardimci olacak unsurlardan okutmak, gerekli hayat bilgilerini asilamak gerekir. Tarlaya ekilenin ürün verebilmesi icin nasil özenli bir bakima ihtiyaci var ise, yardima muhtac insanlarada ayni özen gösterilmelidir ki gelecekte o insanlardan yararli ürünler alinabilinsin.

Lütfen infak ve zekat ile ilgili fikirlerinizi ve görüslerinizi paylasiniz bizlerle.

Selam ve dua ile.

halukgta
17. April 2013, 05:45 PM
Çok doğru saydıklarınız da hepsi infaktır, gerekli olana vermektir. İnfak yalnız maddi ölçüde olmaz. Manende verebirlirsiniz.

Hatırlattığınız için teşekkürler.

mustafabey
18. April 2013, 05:09 PM
Zengin olan kimdir, fakir olan kimdir? Ölçüsü nedir? Mal nedir? Mülk nedir?

Bu dünyaya gelen herkes fakirdir, Zengin olan Allahtır, her şeyin sahibi, malın mülkün sahibi, tek baki olan Allah’tır.

Dünya hayatı geçicidir, kalıcı değil, elde ettiklerimiz dünyanın süsüdür, dünyanın malıdır, dünyada kalacaklar. Bedenimiz dünyanın malıdır, toprağa karışacak, aklımız başkasının aklı bizi terk edecek, kelam kelimeler bizim değil, gezici bizi terk edecekler, ruh bizim değil Allaha dönecek, can bizim değil canlılıkta kalacak, her benlik ölecek, Allahın huzuruna benlikle de gidilmez.

Bir şeyi sahiplenmek akılsızın halidir, sahibini bilen de akıllının halindendir. Ele geçirdiğimizi zannettiğimiz her şey emanettir. Emaneti sahibine vermek gereklidir. Kim başkasına bir şey veriyorsa Allaha veriyordur, yine kendisi için.

Göz görecek, gördüklerini tam olarak algıladıysan, hayat tecrüben bir birikimin varsa bir kısmını göremeyenler yolda kalmışlar, yok yoksular için kısık bir sesle konuşacaksın, yol yordam bilmeyenlere anlatacaksın yani gözünün zekatını vereceksin.

Ağız konuşacak, konuştuklarını kulağın işitecek, doğru duyacak, konuştukların hayatında bir değer olarak yerlerini alacaklar, boş konuşmayacaksın, dengeye ulaşacaksın, aklını bütün edeceksin, buda hayat boyu devam edecek bir süreç. Öncelikle insan kendindeki benliğindeki bu bu öksüzleri, yetimleri bir doyuracak ki, kendinde özünde var olan insanı ortaya çıkarsın kendini bilsin. Zengin(İNSAN) olmak çok zor, bu zenginlik para değil, ev arsa değil, insan elinin kiri değil, zengin olan zekat verir, zengin olan hacca gidebilir, kurban keser ama biz parayla zengin olunur diye şartlanmışız, insanları dinde bile paralı, parasız diye ayırım yapıyoruz. Birinin karnını bugün doyurdun yarın yine aç kalacak, hepimiz akıldan noksanız, aklımız başımızda olmazsa, aklımızı toplamazsak, mücadele etmezsek her zaman aç ve sefil kalırız. Din denince her yol İNSANa çıkar. İNSANın gözü toktur, bilerek konuşur, konuştuklarını da doğru duyar, hayatına katar. İnsan olamayan(hayvani yönü ağır basan) gözü açtır, ağzı kanlıdır, kulağı zaten dediğini duymaz, ona buna saldırır, istek ve arzuları tavan yapmıştır, duygularına hislerine göre hareket eder, hayallerinde yaşar, ayakları yere basmaz. Kendi içimizde beslediğimiz hayvanı önce bir ehlileştirmemiz gereklidir, istek ve arzuları dizginlemeli, duygulara hakim olmalı, hayallere dalıp uçmamalıyız, kendimizi tutmalıyız. İbadetler bunun için var. İnsanların aklını başına toplaması için yapılan her türlü yardım zekat kapsamına girer. Önce kendimizden başlayalım, kendine cimri olan başkalarına daha cimridir. Kendi içimizdeki öksüzleri yetimleri doyuralım, aklı ortaya çıkarmak için mücadele edelim.

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, duygulara, hayale, istek arzulara ve kelime biriktirenlere indirilmemiştir.

ates demir
18. April 2013, 07:20 PM
Karanlık nedir ya aydınlık?
Kadir neden gece, gece yürüyen, yol kat eden nereye yürür?
Alçalmışken yükselen nereye yükselir? Miraç ne?
Köre yol göstermek için her köşebaşında neden kılık değiştirir insan?
Madde, vahiy, akıl ve iblis den başka nedir insan?
Ölmek için önce doğmak gerekir...

mustafabey
19. April 2013, 11:51 AM
Karanlık nedir ya aydınlık?
Kadir neden gece, gece yürüyen, yol kat eden nereye yürür?
Alçalmışken yükselen nereye yükselir? Miraç ne?
Köre yol göstermek için her köşebaşında neden kılık değiştirir insan?
Madde, vahiy, akıl ve iblis den başka nedir insan?
Ölmek için önce doğmak gerekir...

selam ateş demir kardeşim...

Karanlık olan aydınlanması gereken beynimizdir.
Gündüz güneşi görsek bile beynimiz geceyi yaşıyor, karanlık.
Aşağılanan; aklını kullanmayan düşünemeyen hayvani vasıflar(taklit, duygulara esir olmak, istek arzusuna göre hareket eden) sergileyendir.
Yine aklederek düşünerek aydınlanacak olan İNSAN seviyesine çıkacak olanda aşağılanandır.

Allah her şeyi bir ölçüye(kadere) göre yaratmıştır. Bu ölçüleri(sünnetullah) algılayacak olan akıldır, akıllanacak olan, görecek olan, itaat edecek olan,secde edecek olan…

Dünyada bir akıl seviyesine yükselememiş, düşünemeyen herkes kördür, görecek olan akıldır, bundan nasiplenen beynimizdir, aydınlanacak olan.
Karanlıktan aydınlığa ulaşmış olan İNSANdır, yaşamda mücadele ederek ortaya çıkarmamız gereken, doğacak olandır.