PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Orjinal Taşkent Nüshası...


kamer
4. October 2008, 07:49 PM
Selam Dostlar,

Kur'an'ın Harekesiz Orjinal Taşkent Nüshası...

Halife Osman zamanında çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir . Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. (Muhammed Hamidullah, a.g.e., II, s.763).

Halife Osman tarafından değişik vilâyet merkezlerine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı müzesinde; bir diğer tam olmayan nüshası Taşkent'te bulunmaktadır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile reprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) yayınlamıştır. Şu anda dünyanın her yanında okunmakta olan Kuran'larla Topkapı ve Taşkent'teki mushaflar arasında Kur'an'ın Halife Osman'ın emri ile Mekke-Kureyş şivesiyle yazılması yüzünden kısmi şive farkları, imla farkları, harflere nokta konması, ünsüzleri okutan ünlüler /harekeler konması dışında fark yoktur. (Muhammed Hamidullah, İslam'a Giriş, Ankara, t.y, s.41; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, II, s. 763).


Konuyla ilgili yakın tarihde eski diyanet işleri başkanı Sn.Tayyar Altıkulaç bir çalışma yaptı. HZ. OSMAN'A NİSBET EDİLEN MUSHAF-I ŞERİF adıyla (2 CİLT) olarak İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ tarafından basıldı ve yayınlandı.Dr.Tayyar Altıkulaç’a ait esere "BURADAN" (http://www.zaferkitap.com/online/urun-22682-Hz-Osmana-Nisbet-Edilen-Mushaf-I-Serif-2-Cilt-.html) ulaşılabilir.

Taşkent Nüshasını indirmek için “TIKLAYINIZ. (http://www.4shared.com/file/65646003/5a16efee/TashkentQuran.html)”

Mutlu ve esen kalın.

kuman
27. September 2014, 06:28 PM
Halife Osman doneminden kalma bir kur an mushafi olduguna eminmisiniz?
En eski mushaf Taskent mushafidir ancak o da Osman zamanindan kalma degildir. Konu mushaf tam tarihi olmamak ile birlikre 750 yillarina aittir.

Osman zamanindan kalma mushaf yok...

Muslumanlar hirka i serif sakali serif elcinin ayak izi gibi kutsal(!) Emanetleri muhafaza etmisler ancak kur an ayetlerinin ilk yazildigi nesneleri tutamamisler va hatta Osman doneminde yazildigi siylenen mushafi bile muhafaza edememisler.

Eeee tabi sakali serif hirka i serif elcinin bize emaneti....

han
3. January 2015, 12:58 AM
Selam,
Konu ile ilgili Karbon testleri hakkında bilgi için;
http://www.islamic-awareness.org/Quran/Text/Mss/radio.html

kuman
11. January 2015, 03:26 AM
Kur an degismistir demiyorum. Ancak yapilan karbon testi sonuclarida evet degistirilmis olabilir diyor.
%100 dogruluk veremiyor.
Asil onemli olan kelimelerin degisme ihtimali zaten.
Kur an bir katilin bagislanip hayati yasamasina izin veriyor ama hirsiza aynisini sunmuyor.
Kur an hristiyanlari ve yahudileri dost edinmeyin diyor ama evlenebilirsiniz diyor.
Kur an zinayi sucsayip ceza veriyor ama tecavuz ile ilgili en ufak bir cezadan bahsetmiyor.
Ornekleri cogaltabiliriz.

Siz kur an yanlis anlasiliyor diyebilirsiniz sizin ki dogru digerleri yanlis ta diyebilirsiniz karsinizdakilerde aynisini size soyler.
Siz onlarin soylediklerini takmazsiniz ama onlar 2000 kisi yada onlarca kisinin yasamina son verebilir.
Bunu yaparken de biz kur an dan feyz aldik derler siz onlar musluman degil dersiniz.

Incil yada tevrat degismis midir ? Yoksa kelimeleri mi degismistir ?

Bu dunyada yasayan tum canlilarin en onemli hakki ilk olarak yasama sonra da adelettir. Su an mealler bu iki hakki da verebiliyor mu?
Egere veremiyorsa evet kelimeler degismistir. Eger ayetler bir butun olarak birbirini tamamlamiyorsa evet kelimeler degismistir.
Peki biiz nasil bilecegiz ? Sozlukle bu olayin ustesinden gelemeyiz.

Kitaplar neden indirilmistir ? Yasayan insanlarin sorunlarina cozum olsun ve duzgun yasayabilsinler diye. Peki okudugumuz mealler buna ne kadar cevap verebiliyor?

Karbon testi falan bunlar bos seyler, biz bir turlu kitaba ulasamiyoruz. Alkah nasip ederse zikre ulasiriz insallah.

han
11. January 2015, 05:33 AM
Kitaplar neden indirilmistir ? Yasayan insanlarin sorunlarina cozum olsun ve duzgun yasayabilsinler diye.

Kuran'da bazı yerlerde KİTAB kelimesi geçse de, henüz inmekteyken, günümüzde yüklediğimiz mushaf anlamında bir kitap olmadığı görülmektedir. Yine "oku" ayeti anında da okunacak olan şeyin normal bir kitabe olmayışı daha akla yatkındır. Öyleyse okunacak olan nedir? Korunacak olan nedir?

Şüphesiz biz indirdik o Zikri. Ve şüphesiz biziz onun koruyucuları 15:9 (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=15&ayet=9)

Z-K-R = anmak, hatırlamak, akla getirmek, tefekkür etmek, telkin/tembih etmek


Ben bu kelimeyi, "öğreti" kelimesi ile özetliyorum. Öğretilerin oluşturulması, geliştirilmesi ve aktarılması için daima kafa yorulur, teoriler irdelenir ve öğretiler güncellenir. Böylece düşünme yükü ile yüklenmiş olan kullar; öğretiyi dogmalatmadan, ancak ana sınırların dahilinde(tevhid), daima gelişerek Sırat-ı Mustakim(Dosdoğru yol)'e kılavuzlanır.

Bence Kitaplar(ilahi öğretiler), insanları rahat-düzgün yaşatmaktan öte ebedi Dosdoğruluğa kılavuzlamak ve varlığı-kulluğu sorgulamaya/araştırmaya teşvik etmek için indirilmiş olmalı.

Selamlar.

kuman
12. January 2015, 07:06 PM
Ustad orjinal KUR AN yok....
Sorun bu.

han
12. January 2015, 07:53 PM
Ustad orjinal KUR AN yok....
Sorun bu.
Dediğiniz kısmen doğru. Elimizde geleneksel inanışa göre olması gereken korunmuş bir yazıt-mushaf-kitap olmadığı malûm.

Ancak böyle bir kitap olması gerekseydi, tertibini-yazımını bizzat Hz. Peygamber yaptırabilir veya hiç değilse vasiyet edebilirdi. Bunun yanında, daha önce de paylaştığım şu durum çok ilginçtir:
Kur'an'ın toplanması meselesi, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer arasında tartışma konusu olmuştur. Ömer, hafizlarm harplerde öldü! Sayılarının azalması dolayısiyle kurulacak ehil bir komisyona Kur'an'ın toplanma işinin havale edilmesini isterken, Ebu Bekir, Hz. Peygamberin hayatta iken böyle bir şey yapmadığı gerekçesiyle bu teklifi red etmek istedi. Fakat, sonunda diğer müslümanların da ısrarı ile Ebu Bekir ikna edildi ve Kur'an'ın toplanmasına karar verildi. Işte bugün elimizde bulunan metin, Hz. Osman'ın hilâfeti sırasında toplanması tamamlanan Kur'andır.

Bk. C. Brockelma, anılan eser, s. 66; Sahihu'l —Buldiri C. VI, s. 98-100.
KAYNAK: Ankara Üni.-İlahiyat Fak. Yayınları - LXXVI - Sf.26

Hz. Peygamberin kitaplaştırmaması ve O'nun can yoldaşlarının dahi kitaplaştırma konusunda ihtilaf yaşamış olmaları, Kuran ile kastedilen şeyin bir mushaf-yazıt mı yoksa bir öğreti vb. mi olduğu sorusunu akla getiriyor.

kuman
12. January 2015, 09:16 PM
Soru su degil; Omer in israri ile ebu bekirin kur an ayetlerini toplatmasi.
Kaldi ki madem Omer Kur an in toplanmasi icin bu kadar israrli neden Kur ani cogaltan kisi o olmadi. Bu hikaye tarihi bilgi olarak kullanilmasi yanlis.

Ancak evet Kur an bir ogreti fikri daha uygun kaliyor gibi. Insanin icinde olan vicdan belki de ayni zamansa kur an demek.

Bu forum da bile bir kelime hakkinda mutabik kalinmiyor.
Salat nedir de her kafadan ayri bir yorum cikiyor...
Bu kadar yorum Allah tarafindan gonderilen bir kitapta olmamali.

galipyetkin
12. January 2015, 11:28 PM
Sayın Kuman.

Allah'ın vahyi bir emir olarak Peygamber'e inerse, Peygamber bunu yerine getirmemiş olabilir mi?. Herhalde cevap "asla" olacak.

Şimdi bir ayet veriyorum: Tûr Suresinden.

",Ve kitâbin mestûrin."

1. ve kitâbin : kitaba andolsun
2. mestûrin : satır satır yazılmış


İmam İskender Ali Mihr : Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun.
Abdulbaki Gölpınarlı : Ve yazılmış kitaba.
Abdullah Parlıyan : satır satır yazılmış kitaba,
Adem Uğur : Satır satır yazılmış Kitab'a,
Vs....................

Evet bu gün orijinal Kur'an yok.

Takdirini size bırakıyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

han
13. January 2015, 01:19 AM
",Ve kitâbin mestûrin."
....
Evet bu gün orijinal Kur'an yok.
Takdirini size bırakıyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Bu ayeti hatırlatmanız iyi çok yerinde oldu. Bu durumda ayete göre "Kitap"; aynı zamanda yazıya dökülmüş bir kaynak-öğreti olarak da değerlendirilmeli...

Öğreti/vahy yazıyla kayıt edilmiş ancak mushaflaştırılmmamış olmasına rağmen ayette "Kitap" sözcüğü kullanılmış. Aynı, elde okunacak somut bir yazı olmamasına rağmen emredilen "ikra" gibi...

Sizin çıkarımınız nedir Sn. Galip Yetkin?
Bu ayete rağmen mushaflaştırma yapılmayıp ve hatta buna tereddüt edildiyse...?

galipyetkin
13. January 2015, 03:15 AM
Tûr Suresi ayet 3:

"3- Yayılmış ince deri üzerine"

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
13. January 2015, 03:26 PM
Selamun aleyküm.

Ustad orjinal KUR AN yok....
Sorun bu.

Değerli Kardeşim,
Bu ifade "Kur'an" için değil ancak, "mushaf" için olursa doğru bir ifade olabilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
13. January 2015, 04:27 PM
Selamun aleyküm, değerli Kuman kardeşim,

Kur an degismistir demiyorum. Ancak yapilan karbon testi sonuclarida evet degistirilmis olabilir diyor.
%100 dogruluk veremiyor.

Yapılan incelemeler, mushaf üzerinedir. İncelemeler yazıların yazıldığı sayfa ve mürekkepleredir, içeriğine değildir.

Asil onemli olan kelimelerin degisme ihtimali zaten.

Mushaflara yazılı olan sözcüklerde anlam değişikliğine neden olacak okumalar sözkonusu değildir. Kopyalama hataları vardır. Halife Osman zamanında yazılan mushaflarda hareke ve noktalama olmadığı için tüm kullanılan harf sayısı 15 olduğu için aslolan kıraaattır. Kıraatlarda da okunan sözcüğün anlamını değiştirecek farklı okumalar sözkonusu değildir.

1. Nâfi' b. Abdurrahman el-Leysî(ö. 169/785). Aslen İsfahanlıdır. Kıraatte Medine imamı olarak tanınmış olup muttasıl kıraat senedi Resûlullah'a Übey b. Kâ'b yoluyla ulaşır. Yetmiş kadar tabiîden kıraat alan Nâfi' onların okuyuşlarından tercihler yaparak kendi kıraatini oluşturmuştur. Hocaları arasında Abdurrahman b. Hürmüz el-A'rec, Ebû Ca'fer el-Kârî ve Müslim b. Cündeb başta gelirken talebelerinden Kâlûn ve Verş onun kıraatini rivayet konusunda en meşhur iki isimdir. Mekkî b. Ebû Tâlib. Nâfi' ve Âsım'ın okuyuşlarını kıraatlerin en evlâsı, senedi en sağlam olanı ve Arapça bakımından en fasihi olarak kabul eder.(Zerkeşî, el-Burhan I, 331)
2. Ebû Ma'bed Abdullah b. Kesîr (ö. 120/738). Aslen İranlı olup İbn Kesîr künyesiyle meşhur olmuştur. Mekke kıraat imamı olarak tanınan İbn Kesîr'in kıraati Hz. Peygamber'e Mücâhid b. Cebr - Abdullah b. Abbas - Übey b. Kâ'b senediyle ulaşmış, talebelerinin talebelerinden olan Bezzî ve Kunbül'ün rivayetleriyle yaygın hale gelmiştir.
3. Ebû Amr b. Alâ el-Basrî(ö. 154/771). Mekke'de doğan ve Basra kurrâsından olan Ebû Amr'ın kıraati Hz. Peygamber'e Mücâhid b. Cebr - Abdullah b. Sâib - Zeyd b. Sabit, Yezîd b. Rûmân - Abdullah b. Ayyaş -Übey b. Kâ'b, Hasan-ı Basrî- Hittân b. Abdullah - Ebû Mûsâ el-Eş'ari gibi senedlerle ulaşmış, talebesi Yahya b. Mübarek el-Yezîdî'nin talebeleri Dûri ve Sûsî'nin rivayetleriyle yaygınlık kazanmıştır.
4. Abdullah b. Âmir el-Yahsubî (ö. 118/736). Aslen Yemenli olup İbn Âmir künyesiyle tanınmıştır. Şam kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Mugire b. Ebû Şihâb el-Mahzûmî- Hz. Osman senediyle ulaşmaktadır. Talebesi Yahya b. Hâris'in râvilerinden kıraat alan Hişâm b. Ammâr ve Ebû Amr İbn Zekvân'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur,
5. Âsim b. Behdele (ö. 127/ 745). Küfe kurrâsından olup kıraati Ebû Abdurrahman es-Sülemî - Ali b. Ebû Tâlib ve Zir b. Hubeyş - Abdullah b. Mes'ûd isnadlarıyla Resûlullah'a ulaşmış, talebeleri Ebû Bekir Şu'be b. Ayyaş ve Hafs b. Süleyman'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.
6. Hamza b. Habîb (ö. 156/773). Fars asıllı olup Küfe kurrâsındandır. Kıraati Resûl-i Ekrem'e Muhammed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ - İsâ b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ - Abdurrahman b. Ebû Leylâ - Hz. Ali ve Humrân b. A'yen - Ubeyd b. Nudayle - Abdullah b. Mes'ûd isnadlanyla ulaşmış, bu ilmi onun talebelerinden tahsil eden Hallâd b. Hâlid ve Halef b. Hişâm'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.
7. Ali b. Hamza el-Kisâî (ö. 189/805). İran asıllı olup küfe kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Hamza b. Habîb, İsâ b. Ömer el-Hemedânî ve diğer bazı hocalarının isnadlanyla ulaşmakta, talebelerinden Ebü'l-Hâris ve Dûrî'nin rivayetleriyle yaygınlık kazanmış bulunmaktadır.
8. Ebû Ca'fer Yezîd b. Ka'kâ' el-Kârî (ö. 130/747-48). Medine kurrâsındandır. Kıraati Hz. Peygamber'e Abdullah b. Ayyaş, Abdullah b. Abbas ve Ebû Hüreyre - Übey b. Kâ'b isnadıyla ulaşmakta olup talebeleri İbn Cemmâz ve İbn Verdân'ın rivayetleriyle yaygınlık kazanmıştır.
9. Ya'küb el-Had-ramî (ö. 205/821). Basra kurrâsındandır. Kıraatteki isnadlan Sellâm b. Süleyman b. Münzir, Abdurrahman b. Muhaysın, Mehdî b. Meymûn ve Ebü'l-Eşheb Ca'fer b. Hayyân gibi hocalardan başlayıp Hz. Ömer. Ebû Mûsâ el-Eş'arî, Abdullah b. Mes'ûd ve Übey b. Kâ'b gibi sahâbîlere uzanan zincirlerle Hz. Peygamber'e ulaşır. Kıraati talebelerinden Ravh ve Ruveys'in rivayetleriyle meşhur olmuştur.
10. Halef b. Hişâm el-Bezzâr (ö. 229/844). Küfe kurrâsındandır Hamza b. Habîb'in kıraatini Süleym b. İsâ'dan. Âsım b. Behdele'nin kıraatini Ebû Yûsuf Ya'kub b. Halîfe el-A'şâ'dan ve Nâfi'in kıraatini İshak el-Müseyyebi'den alan Halefin isnadı Hz. Peygamber'e bu hocalarının yukarıda zikredilen yollarıyla ulaşmakta olup onun kıraati talebelerinden İdris b. Abdülkerîm ve İshak b. İbrahim el-Verrâk'ın rivayetleriyle meşhur olmuştur.

Bu on imamdan başka dört imamın ilâvesiyle oluşturulan on dörtlü sistem içinde yer alan imamlar ise şunlardır: Hasan-ı Basrî (ö. 110/728), İbn Muhaysın (ö. 123/741), A'meş (ö. 148/ 765), Yahya b. Mübarek el-Yezîdî (ö. 202/ 817).



Kur an bir katilin bagislanip hayati yasamasina izin veriyor ama hirsiza aynisini sunmuyor.

MAİDE;38: Hırsız erkek ve hırsız kadın; bunların yaptıklarına karşılık, Allah'tan bir engelleyici uygulama olarak hemen ikisinin de gücünü/ellerini [ikiden çok el] kesin. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
MAİDE;39: Sonra kim yaptığı haksızlıktan sonra tövbe eder ve düzeltirse, bilsin ki, şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, Gafûr'dur [çok bağışlayandır], Rahîm'dir [çok merhamet edendir].
MAİDE;40: Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar? Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

Bu Âyetlerde toplumda vuku bulabilecek olan hırsızlık hâdisesine karşı tedbirler öngörülmektedir. 33. Âyette, yeryüzünde fesat çıkaranların cezalandırılması konu edilmişti. Burada ise, yeryüzünde fesat çıkarma kapsamındaki hırsızlık konu edilmekte ve hırsızlığa karşı önlemler ve hırsızlara uygulanması gereken yaptırımlar bildirilmektedir.

Âyette geçen أيد - eyd sözcüğü, يَد - ye sözcüğünün çoğulu olabileceği gibi, أيَدَ -eyede filinden tekil mastar ve isim de olabilir. ( Sâd Sûresinin 17, Zâriyât Sûresinin 47, Sâd Sûresinin 45. Âyetleri) Tekil olduğu ve eyede fiilinden geldiği kabul edilirse sözcük. "kuvvet" anlamına gelir. Yedsözcüğünün çoğulu olduğu kabul edilirse sözcük, "eller" [üç ve daha fazla el] anlamını ifade eder. Hırsızın ikiden fazla eli olmadığına göre, buradaki "eller" sözcüğü, mecazî olarak anlaşılmalıdır. Bu sözcük, yedullâh [Allah'ın eli] şeklinde de birçok Âyette geçmektedir. Allah'ın eli olmadığından, buralarda da sözcük, mecazî anlamıyla kabul edilmelidir.
Yed sözcüğü mecazen, "kuvvet, zenginlik, iktidar, saltanat, nimet, yay, elle yapılan işlerin tümü" anlamında kullanılır.
Anlaşılan o ki, O ikisinin ellerini kesin ifadesi, "onların hırsızlık yapma güçlerini, gerekçelerini ortadan kaldırın" anlamındadır. Burada kesme işini, – Yûsuf Sûresinin 31. Âyetinin delâletiyle– elinde bir iz bırakmak üzere kesme şeklinde yorumlamaya gerek olmadığı gibi, Âyetin metni de buna izin vermez.
Hırsızlık, "kendine ait olmayan bir şeyi gizlice almak"tır. İnsanlık tarihi kadar eski olan hırsızlığı, şekli ve niteliği çağlara göre değişebilir. Bir bahçeden gizlice meyve koparmak, okulda bir kalem-silgi araklamak hırsızlık olduğu gibi, banka soymak, hortumlamak, vergi kaçırmak v.s. gibi davranışlar da hırsızlıktır. Hayati tehlike durumunda ihtiyaç miktarı yiyecek çalmak, hırsızlık sayılmaz.
Buradaki, ellerini/güçlerini kesin ifadesi, en geniş kapsamıyla, "önce onları hırsızlığa iten açlık ve muhtaçlık gibi gerekçeleri ortadan kaldırın, malı-mülkü kontrol altına alın, teşhir ederek kimsenin iştahını kabartmayın, kapınızı-pencerenizi açık bırakmayın, eğitim, rehabilite merkezleri kurun; keyfî olarak hırsızlık yapanlara karşı da hapis, sürgün vs. gibi caydırıcı cezalar tayin edin, büyük soygun ve vurgunlara karşı hukukî boşlukları doldurun" şeklinde anlaşılabilir.
İslâm, cahiliye Araplarının hırsızlık için uyguladıkları el kesme cezasını farklı bir boyuta çekmiş; hırsızlığa karşı tedbirler alınmasını emretmiş ve hırsıza verilecek cezanın şeklini toplumlara bırakmıştır.

Kur an hristiyanlari ve yahudileri dost edinmeyin diyor ama evlenebilirsiniz diyor.

Kur'an'daki emir, "dost" edinmeyin değil de "veli" edinmeyin şeklindedir.
Maide;51: Ey iman etmiş kimseler! Yahudileri ve Nasara'yı/Hristiyanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyin. Onlar birbirlerinin koruyucu, yol gösterici yakınıdırlar. Sizden kim onları mütevelli [koruyucu, gözetici, yönetici] yaparsa, artık o, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar topluluğunu kılavuzlamaz.

Hud;113: Ve Allah'ın ortağı olduğunu kabul ederek yanlış, kendi zararlarına iş yapan kimselere meyletmeyin, sonra size ateş dokunuverir. Ve sizin için Allah'ın astlarından yardım eden, yol gösteren, koruyan yakınlar yoktur. Sonra yardım göremezsiniz.

Âl-i İmrân;28: 28Mü’minler, kendilerinden seviyesiz, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseleri yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmesinler/yönetici yapmasınlar, yaşamlarını onların ellerine teslim etmesinler. Artık onu her kim yaparsa, Allah'tan hiçbir şeyi yoktur. Ancak onlardan bir korunma/takıyye yaparak korunmanız başkadır. Allah sizi Kendisinden sakındırıyor. Ve oluş/varış yalnızca Allah'adır.


Âl-i İmrân;118: Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş/sıkı arkadaş edinmeyin. Onlar, size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri/alâmetleri/göstergeleri kesinlikle açığa koymuşuzdur.



Kur an zinayi sucsayip ceza veriyor ama tecavuz ile ilgili en ufak bir cezadan bahsetmiyor.

Zina, insanın isteyerek kendisini sıkıntıya sokması halidir ki, nikahsız ilişki de sıkıntıya soktuğundan bu sözcükle belirtilmiştir ve karşılığı vardır. Tecavüz ise, belirlenen kuralları çiğneme, aşma,geçme işidir ki, karşılığı da vardır ve kamu otoritesince konulan ilkelere uyularak düzenlenebilir ki, Kur'an'da kısas olarak,Allah ve Resule savaş açmak olarak belirtilmiştir.
Kısâs kelimesi, “kesmek” veya “iz takip” etmek anlamlarında kullanılan قصَ [qassa] sözcüğünün türevlerinden olup “ölüme ölüm, yaralamaya yaralama” anlamındadır.

Maide;33,34: Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.


Siz kur an yanlis anlasiliyor diyebilirsiniz sizin ki dogru digerleri yanlis ta diyebilirsiniz karsinizdakilerde aynisini size soyler.

Kur'an'ın bütünlüğüne uyulması halinde,Nisa 82 gözönünde bulundurulduğunda bu tür bir yargı sadece inatlaşmadan kaynaklanabilir. Kur'an'ı bütünlüğü içerisinde değerlendirerek bilenler arasında ise asla böyle bir şey olmaz.

Siz onlarin soylediklerini takmazsiniz ama onlar 2000 kisi yada onlarca kisinin yasamina son verebilir.

Sorun Allah'a secde ve iman sorunudur. Secde ve iman Allah dışındakilere olduğunda bu dediğiniz gerçek olur.

KBunu yaparken de biz kur an dan feyz aldik derler siz onlar musluman degil dersiniz.

Kur'an'ı bütünlüğü içerisinde değerlendirerek bilenler arasında asla böyle bir şey olmaz.

KIncil yada tevrat degismis midir ? Yoksa kelimeleri mi degismistir ?

Değişip değişmediğinin cevabını en iyi var olduğu sanılan bu kitapları okuyanları verir. Bunun içindir ki, bunlarda inanç önemlidir akıl devre dışıdır. Sorgulanması sözkonusu bile değildir.

Bu dunyada yasayan tum canlilarin en onemli hakki ilk olarak yasama sonra da adelettir. Su an mealler bu iki hakki da verebiliyor mu?

Mealler verir de, halk ve yöneticiler vermezler. Önemli olan sorun; vahye bağlı bilinçte halk ile bunların seçeceklerinin olup olmaması sorunudur.

Egere veremiyorsa evet kelimeler degismistir. Eger ayetler bir butun olarak birbirini tamamlamiyorsa evet kelimeler degismistir.

Dediğim gibi bunun cevabını bu kitapları okuyanları bilir.

Peki biiz nasil bilecegiz ? Sozlukle bu olayin ustesinden gelemeyiz.


Kur'an'da çelişki olmama özelliğinden bileceğiz. Bunun için de sözcüklerin kökenini bileceğiz ki, sözcüklere sonradan yamanan anlamları ayıklayarak gerçek anlama ulaşmış olabilelim.

Kitaplar neden indirilmistir ? Yasayan insanlarin sorunlarina cozum olsun ve duzgun yasayabilsinler diye. Peki okudugumuz mealler buna ne kadar cevap verebiliyor?

Sorun, Allah'a iman ve Allah'a secde sorunudur. İstenildiği kadar doğru meal olsun iman olup meallerdekiler davranışa dönüşmedikçe hiç bir şey olmaz.

Karbon testi falan bunlar bos seyler, biz bir turlu kitaba ulasamiyoruz. Alkah nasip ederse zikre ulasiriz insallah.

Mushaf içindekiler okunmadıkça ve davranışa dönüştürülmedikçe zikre ulaşabilmek sözkonusu değildir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur
Doğrusunu en iyibilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbtle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
13. January 2015, 04:49 PM
Selamün aleyküm Değerli Kardeşlerim,

Çok önemli bir konuya değinmişsiniz. Allah Razı olsun.

Kur'an'ı daha iyi anlamak için nüzul sırasının bilinmesi gerekmektedir.

Mushaf diye bildiğimiz ve Halife Osman tarafından tertip ettirilen Mushaf'taki tertip sahabenin içtihadıyla oluşturulmuştur.

Kur'an hakkında yeterli birikimi olanlar için bu sahabe içtihadıyla oluşturulan sıra önemli değildir.

Ancak, Kur'an ile yeni tanışacak insanlar için aynı şeyi söyleyebilmek mümkün olmamaktadır.

Bu resmi sıra ilk okuyan insanların kafasının karışmasına neden olmaktadır. Özellikle meallerde hata da varsa bu olumsuz tepkilere neden olmaktadır.

Çokca şahit olmuşumdur ki Kur'an'ı iniş sırasına göre okumalarını önerdiğim tüm kardeşlerimiz, daha önce anlam veremedikleri çoğu şeyin anlamlı hale geldiğini söylemişlerdir.

Değerli Kardeşlerim,

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah:

Bakara 23:"Kulumuza indirdiğimiz Kuran'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın."

Tövbe 64:"İkiyüzlüler, kalblerinde olanı haber verecek bir surenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: «Alay edin bakalım, Allah çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır.»


Tövbe 86:"«Allah'a inanın ve Peygamberinin yanında savaşın» diye bir sure inmiş olsa, onların gücü yetenleri sizden izin isterler ve «Bizi bırak oturanlarla beraber kalalım» derler."

Tövbe 127:"Bir sure inince, «Sizi bir kimse görüyor mu?» diye birbirlerine bakarlar, sonra dönüp giderler. Anlamaz bir güruh olmalarına karşılık Allah onların kalblerini imandan döndürmüştür."

Yunus 38:"Senin için, «Onu uydurdu mu?» diyorlar. De ki: «Onun surelerine benzer bir sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.»"

Nur 1:"Bu, indirip, hükümlerini kesinleştirdiğimiz suredir. Öğüt alasınız diye onda apaçık ayetler indirdik."

Muhammed 20:"İman etmiş olanlar: Keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı! derler. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de onda savaştan söz edilince, kalplerinde hastalık olanların, ölüm baygınlığı geçiren kimsenin bakışı gibi sana baktıklarını görürsün. Onlara yakışan da budur!"

Hud 13:"Senin için: «Onu uydurdu» diyorlar, öyle mi? De ki: «Öyleyse onun surelerine benzer uydurma on sure meydana getirin, iddianızda samimi iseniz, Allah'tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.»


Abese 13:"Sahifeler içindedir: Değer verilen,"
Abese 13:"Sahifeler içindedir: Değer verilen,"

diye buyuruyor.

Bu ayetlerde sözedilen sayfalar bu gün elimizde olan sayfalar mıdır?

Bu ayetlerde sözedilen sureler bu gün için 114 adet diye bildiğimiz sureler midir?

Ne yazık ki bu sorulara cevabım hayır olacaktır.

Bu gün elimizde bulunan Mushafın sayfaları hattatların yazdığı sayfalardır.

Bu gün 114 adet olarak belirlenmiş sureler de yukarıdaki ayetlerde geçen sure değil yıllar sonra sahabenin içtihadıyla belirlenmiş surelerdir.

Sözlerim yanlış anlaşılmasın.Bu gün elimizde bulunan Mushaftaki tüm ayetler aynen Allah'ın Resul'ü Muhammed'e (selam olsun Ona)inen ve tebliğ edilen ayetlerdir. Ama sayfalar, sureler ve tertip o günkü değildir. Yani Mushaf Allah'tan bu sıra ve tertip üzere gelmemiştir. Bu nedenle de surelerin tertibi konusunda İslam bilginleri ve tüm araştırmacılar arasında oldukça yoğun bir ihtilaf vardır.

Bu günkü tertibin dışında tertiplenmiş Ali Mushafı, İbni Mesud Mushafı, İbni Abbas Mushafı, Ubey bin Kab Mushafı gibi Mushaflar da bulunmaktadır.

Kur'an, bilindiği gibi bir kerede toplu olarak inmemiştir. Kur'an, iyice sindirilsin, ortaya çıkan her problem çözülsün vb nedenlerle parça parça inmiştir.

Furkan 32:"Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Kur’ân o'na bir defada topluca indirilmeli değil miydi?” de dediler. Biz, onu senin kalbine iyice yerleştirelim diye böyle parça parça indirdik. Ve Biz, onu tane tane/ birbirine karıştırmadan vahyettik."


Furkan 33:"Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim."

Parça parça inen ayetler sayfa sayfa yazılmış ve sure haline getirilmiştir.

Rabbim, İslam alemine, Kronolojik olarak parça parça inen ayetleri arka arkaya getirerek yeniden tertiplemeyi nasip eder.İnşaAllah.

Rabbim cümlemizin ilmini artırsın. Gelecek her türlü haksız itham ve yargılara karşı dayanma gücü versin. İşlerimizi kolaylaştırsın. Elhamdü liillahi Rabbil Alemin.

Kur’an ilahi kitaptır. Kendisinde hiç şüphe yoktur. Kur’an Allah’ın vahyidir. Kur’an’ın bir benzeri oluşturulamaz. Kur’an asırlardır aklına işletenlere meydan okur. Kur’an gönüllere şifadır. Kur’an korunmuş kitaptır.


Hicr: 54/9O:”Zikri{Kitab)ı biz indirdik biz; ve O'nun koruyucusu da elbette biziz!”

54/9'ncu âyette Zikr'i Allah'ın indirdiği ve onu koruyacağı buyurulmaktadır. Gerçekten Kur'ân-ı Kerîm inince, yazı bilenler tarafından yazılmış ve Peygamber'in işaretiyle âyetler sûrelerdeki yerlerine konmuştur. Peygamber'in vefatından altı ay sonra, dağınık halde bulunan Mushaf sayfaları bir araya toplanıp bir cild haline getirilmiş ve üçüncü halîfe Osman zamanında da yeniden derlenip çoğaltılarak başlıca eyalet merkezlerine gönderilmiştir.

Çoğaltılan Mushaflardaki ayetler Allah'ın Resul'ü Muhammed'e inen ve vahyedilen vahiylerin tâ kendisidir. Onlarda bir değişiklik ve tahrîf olmamıştır. Özel kişi mushaflarında bazı âyetlerin cümlelerinde veya kelimelerinde farklar görülür. Bazı kıraatlerde kelime hem gâib, hem muhatab, hem tekil, hem çoğul okunduğu gibi bazı kelimeler de aynı anlamı veren başka kelimelerle okunur. Ama bunlar, cümlenin anlamını değiştirecek nitelikte değildir. Bu tür cüz'î farklar, Taberî' nin Câmi'u'l-beyân'ı, Râzî' nin Mefâtîh' i, Kurtubî'nin el-Cami' li ahkâmi'l-Kur'ân'ı gibi kaynak tefsir kitaplarında gösterildiği gibi Ebû Dâvûd es-Sicistânî'nin oğlu Abdullah'ın derlediği ve Arthur Jeffery'nin yayınladığı Kitabu'l-Mesâhif'te daha detaylı olarak zikredilmiştir.

Muhammed İzzet Derveze şöyle diyor: "Kaynaklarda mevcut kanıtlar, bazı kişilerin de özel mushaflarında, Halife Osman'ın resmî Mushafındaki bazı kelimelerin eşanlamlılarıyla yazıldığını gösterir. Ya özel mushaf sahipleri yanılarak bu kelimeleri yanlış yazmışlardır, ya da onların yazımı doğrudur ama resmî olduğu için Osman'ın Mushafı çoğunlukça kabul edilmiştir. Fakat kıraatlerde bu farklara işaret edildiği gibi Sicistânî de bunları Kitabında derlemiştir. Âyetin anlamı değişmedikten sonra herhangi bir kelimenin, sinonimi ile yazılmış olması, fazla bir şey değiştirmez ve Kur'ân 'ın korunmuş olduğu hükmünü de bozmaz.

"Kur'ân korunmuştur. Hz. Peygamber'den sonra, özellikle Halife Osman zamanının yazarlarından itibaren başlayan bölünmeler, ortaya çıkan fırkalar, kendi görüşlerini desteklemek, fıkıh mezhepleri de ictihadlarına destek bulmak için birçok hadîs uydurup bu sözleri Peygamber Efendimize mal etmişlerdir. Ancak Kur'ân'a uydurma âyetler sokmayı başaramamışlardır. Allah'ın buyurduğu gibi Kur'ân, bozulmaktan, tahrîften korunmuştur".(Muhammed İzzet Derveze, el-Kur'ânu'1-mecîd: s. 52-115.)

Bazı kelimelerin eşanlamlılarıyla okunmasına veya bazı fiillerin kiplerinin değişmesine neden olan kıraat farkları, o zaman henüz tekâmül etmemiş olan Arap yazısının noktasız ve harekesiz olmasından da kaynaklanmıştır.

Allah, Peygamberine gönderdiği vahyini, şeytân müdâhelesinden korumuştur. Şeytân, hiçbir suretle vahy sözlerine sokulup bâtıl sözler karıştıramaz. Çünkü Allah, vahy götürmekle görevlendirdiği meleğin, bu görevini güvenlikle yapabilmesi için muhafız melekler de görevlendirmiştir. Melek, o koruyucuların gözetimi ve koruması altında vahyi getirip insan elçiye ulaştırır. Bu husus, vahy meleğinin ağzından şöyle ifade edilmiştir: 'Biz ancak Rabb'inin emriyle ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir. Rabb'in, asla unutkan değildir." (Meryem: 44/64.)

Ayette "Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan her şey O'na aittir." cümlesi, vahy meleklerinin Allah'ın buyruğundaki muhafızlar tarafından korunduğunu gösterir. "Rabb'in, asla unutkan değildir." sözü şu anlama gelir: Allah bizim aracılığımızla elçisine hangi buyrukları gönderdiğini bilir, onları unutmaz. Şayet O'nun bize verdiği herhangi bir mânâyı değiştirmiş veya tebliğ etmemiş olsak, O bunu bilir ve bizi şiddetle cezalandırır.

Aynı mânâ, Cin Sûresinde de vurgulanmıştır:

26- Gaybı bilen O'dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez.

27- Ancak razı olduğu elçiye gösterir. Çünkü O, elçisinin önüne ve arkasına gözetleyiciler (koruyucular) koyar. 28- (Böyle yapar) Ki onların, Rab'lerinin kendilerine verdiği mesajları duyurduklarını bilsin. Allah, onlarda bulunan her şeyi (bilgisiyle) kuşatmıştır ve her şeyi bir bir saymış(hesabetmiş)tir. (Cin: 40/26-28)

Alemlerin Rabbi olan yüce Allah, Hicr: 54/9'ncu âyette de o Zikr'i, yani temel İlâhî Kitabı kendisinin indirmiş olduğunu ve onu koruduğunu bildirmektedir. Allah, gönderdiği elçileri aracılığı ile Kitabını korumakta, ona tazelik ve etkinlik kazandırmaktadır.

Devam edecek inşaAllah.

kuman
13. January 2015, 10:33 PM
Yazilanlari okuyamadim goz gezdirdim. Okuyacagim kismetse.
Ancak sunlarida aciklarsan daha iyi kapsamli okuyup sorularimi tekrarlarim.
Simdi faiz alan allaha savas acmis kimsedir ve bununla savasmak gerekir. Kim savasiyor? Zina haramdir kim genelev onunde bekleyip bunlari ifsa ediyor.
Tecavuz mevzuu kisasa tabi ise olum mu yoksa yaralamami ?
Yoksa o kisiye ayni aciyi yasatma mi wger yasatma ise nasil ?

dost1
14. January 2015, 02:30 AM
Selamun aleyküm kardeşim,

Yazilanlari okuyamadim goz gezdirdim. Okuyacagim kismetse.
Ancak sunlarida aciklarsan daha iyi kapsamli okuyup sorularimi tekrarlarim.
Simdi faiz alan allaha savas acmis kimsedir ve bununla savasmak gerekir. Kim savasiyor? Zina haramdir kim genelev onunde bekleyip bunlari ifsa ediyor.
Tecavuz mevzuu kisasa tabi ise olum mu yoksa yaralamami ?
Yoksa o kisiye ayni aciyi yasatma mi wger yasatma ise nasil ?

“Riba” konusu Kur’an’da, değişik yerlerde bağımsız ayetlerdeki geçişleri dışında, Bakara suresinin 275-281. ayetlerinden oluşan paragrafta yer almaktadır:

275- O ribayı yiyen şu kişiler, şeytanın bir dokunuşuyla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu, şüphesiz onların, ”Alışveriş, riba gibidir” demeleriyledir. Oysa ki, Allah, alışverişi helal, bu ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabbinden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah’adır. Ve kim ki yeniden dönerse, işte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
276- Allah, ribayı yok eder, sadakaları da artırır. Allah, tüm aşırı nankör ve günahkar kimseleri sevmez.
277- Şüphesiz iman eden ve salihatı işleyen, salâtı ikame eden ve zekâtı veren kişilerin Rabbleri katında mükâfatları vardır. Ve onlar üzerine hiçbir korku yoktur, onlar üzülmezler de.
278- Ey iman etmiş kimseler! Eğer müminler iseniz, Allah’a takvalı davranın ve ribadan kalanı bırakın.
279- Artık böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve elçisinden size savaşı bilin. Eğer tevbe ederseniz, artık sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
280- Eğer o (borçlu), darlık içindeyse, kolaylığına kadar mühlet! Eğer biliyorsanız, sadaka olarak vermeniz, sizin için daha hayırlıdır.
281- Ve kendisinde Allah’a döndürüleceğiniz güne takvalı davranın. Sonra da herkes kazancını tastamam alır. Ve onlar zulmedilmezler.

Bu kadar açık hükme karşı insanlar Allah'ı düşman kılarak "riba" ile yatıp kalkan kişi ve toplumların Allah'a imanından ve Allah'a secdesinden sözedilebilir mi?

Ribadan kurtulmanın çaresini Allah Kur'an'da belirtmiş:

Maide; 12:
Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. İçlerinden on iki nakip (müfettiş/başkan) göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikame eder, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz ant olsun ki sizin günahlarınızı örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse, gerçekten dosdoğru yoldan sapmış olur.

Teğabün; 17, 18:
Eğer Allah'a güzel bir ödünç verirseniz, O, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Ve Allah, en iyi karşılık ödeyen, çok yumuşak davranan, görülebileni ve görülmeyeni bilendir, Aziyz’dir, Hakiym’dir.

Bakara; 219:
… Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: “İhtiyaçtan fazlasını infak edin.” Allah, tefekkür edersiniz diye ayetlerini işte böyle sizin için ortaya koyuyor.

Tövbe; 34, 35:
Ey iman etmiş kişiler! Kesinlikle, hahamlardan, rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve kesinlikle altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!
O gün, onların (altın ve gümüşlerin) üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirdiğiniz şeyleri!”

Hadid; 11:
Kimdir o, Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kişi ki, Allah da onun için kat kat artırsın. Onun için şerefli bir mükafat da vardır.

Maide; 2:
Ey iman edenler! Allah’ın alâmetlerine, haram aya, hediylere, gerdanlıklarına ve Rabblerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beyt-ül Haram’ı (Kâbe’yi) kastedenlere sakın saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında (Hacc göreviniz bitince) da avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve iyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’a takvalı davranın. Hiç şüphesiz Allah azabı çok çetin olandır.

Maide; 48:
Sana da kendisinden öncekilerini doğrulayan ve onları kollayıp koruyan olarak hakk ile Kitap’ı (Kur'an’ı) indirdik. Öyleyse onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen hakktan saparak onların arzu ve heveslerine uyma. Ve Biz, sizden hepiniz için bir şeriat ve yol kıldık. Ve eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi belalandırmak (denemek) için (böyle yapmadı). Öyleyse iyiliklere yarışın. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah’adır. Sonra O, kendisi hakkında ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir.

Âl-i Imran; 103, 104:
Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O (Allah), kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah doğru yolu bulasınız diye ayetlerini sizin için böyle ortaya koyar.
Ve içinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir ümmet bulunsun. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Bakara; 45, 46:
Bir de sabırla, salâtla (eğitimle, öğretimle, sosyal destek kurumlarıyla) yardım isteyin. —Şüphesiz bu (salât ve sabırla yardım isteme), saygılı olanlardan; gerçekten Rabblerine kavuşacaklarına ve gerçekten kendilerinin O’na dönücü olduklarına inanan kimselerden başkasına çok ağır gelir.

Bakara; 153:
Ey iman etmiş kimseler! Sabır ve salâtla yardım isteyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.

Bakara; 195:
Ve Allah yolunda İNFAK yapın, ellerinizi (kendinizi)/ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin, güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri, güzelleştirenleri sever.

Bakara; 245:
Kimdir o kişi ki Allah’a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını katlayıversin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Ve yalnız O’na döndürüleceksiniz.

Asr; 1-3:
Asra ant olsun ki, iman eden, salihat işleyen, hakkı tavsiyeleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran/kayıp-zarar içindedir.

Ankebut; 45:
Sen, sana kitaptan vahyedileni oku/izle ve salâtı (eğitimi, öğretimi, sosyal destek kurumlarını) ikame et (oluştur, ayakta tut). Muhakkak ki salât (eğitim, öğretim, sosyal destek kurumları), fahşadan ve kötülükten alıkoyar. Ve Allah’ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.

Meryem; 59-61:
Sonra onların ardından half (kötü bir nesil) geldi ki, salâtı (sosyal desteği) kaybettiler (hayatlarından çıkarıp attılar). Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tevbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar (tevbe eden, iman eden ve salihi işleyenler) cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.



Fatır 6:
Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır. Onun için siz de onu düşman edinin. Şüphesiz o (şeytan) kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.

A’la; 14-17:
Doğrusu kendini kurtarmıştır; arınan kimse,
Rabbinin adını anıp sosyal destek sağlayan kimse.
Fakat siz şu basit hayatı tercih ediyorsunuz.
Oysa ahiret daha hayırlı (önemli) ve devamlı kalıcıdır.


Bunlara uymak Allah'a iman ve secdeyi gerektirir. Uyan mı?


Halkı "müslim " olan bir ülkede "genelevler" olabilir mi? Olsa bile "zina" işleyeceklerini bile bile giden kişiler olabilir mi?
Sorun, Allah'a iman ve Allah'a secde sorunudur.

Tecavüzden kastın ne olduğu önemli. Arap dilindeki kullanımı ile bizdeki kullanımı arasında fark vardır. Bizde sadece zora dayalı cinsel ilişkide kullanılır duruma gelen bu sözcük, Arapça'da geçme,haddi aşma vb anlamlarda kullanılır.

Allah'ın belirttiği hakları,ilkeleri çğneyen aşan herkes belirlenene tecavüz durumundadır. Bu durum da Allah'a ve Resulu'ne savaş açmaktır. Yaptırımı da aşağıda belirtilmiştir

Maide;33,34: Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Kur'an'da mü’minlere cinâyet hususunda yapılması istenilenler belirtilmiştir:

İsrâ;33: Ve hakk ile olmadıkça, Allah'ın harâm kıldığı nefsi öldürmeyin. Ve kim zulüm edilerek öldürülürse, Biz onun velîsine bir güç [yetki] vermişizdir. O da öldürmede aşırı gitmesin. Şüphesiz o [öldürülen/velî] yardım olunmuştur.

Furkân;68: Ve işte o kişiler [Rahmân'ın kulları], Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Allah'ın harâm kıldığı canı öldürmezler. –Ancak hakk ile öldürürler.– Zina da etmezler. –Ve kim bunları yaparsa, günahla karşılaşır. Kıyâmet günü azabı kat kat olur ve orada, alçaltılarak sürekli olarak kalır. Ancak tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler müstesnâ. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. Ve her kim tevbe eder ve sâlihi işlerse, kesinlikle o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.–


En‘âm;151: De ki: “Geliniz, Rabbinizin size neleri harâm kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, imlak haşyetiyle [fakirlik endişesiyle/fakirleştiriliriz korkusuyla] çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi ve onları Biz rızıklandırıyoruz. Ve kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmayın. Hakksız yere Allah'ın harâm kıldığı nefsi öldürmeyin. İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O'nun size vasiyet ettikleridir.

Âyette, cinâyet işleyenlerin âdil bir şekilde cezalandırılması öngörülmektedir.

Allah'ın öngördüğü kısas [âdil karşılık] nedeniyle, birini öldürmek isteyen kimse, kısas korkusuyla bu işten vazgeçer; böylece her ikisi de hayatta kalır. Kısasın uygulanması hâlinde de, olay kan davasına dönüşmeden kapanır; böylece taraflardan bir çok insanın muhtemel ölümü engellenir.
Kısas, insanlık için bir nimettir. Kısasın uygulanmaması, sadece maktule değil insanlığa karşı da bir suçtur. Hatta cinâyeti teşvik ve insan hayatına değer vermemek; binlerce cinâyete kapı aralamaktır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

han
14. January 2015, 03:36 AM
Bu günkü tertibin dışında tertiplenmiş Ali Mushafı, İbni Mesud Mushafı, İbni Abbas Mushafı, Ubey bin Kab Mushafı gibi Mushaflar da bulunmaktadır.

...

Çoğaltılan Mushaflardaki ayetler Allah'ın Resul'ü Muhammed'e inen ve vahyedilen vahiylerin tâ kendisidir. Onlarda bir değişiklik ve tahrîf olmamıştır.

Üstad,
Sizin dediğinizden benim anladığım;
"günümüze gelen mushaflarda bazı farklılıklar ve karmaşalar var ancak Kuran bunun içinde gizli"

Çoğumuzun hüsnü-kabulü bu yöndedir. Ancak tüm bu görüşlerimiz, akıl süzgecinden geçirdiğimiz açık bir isbat ile mi oluşmuştur yoksa "korunacak" ayetine hüsnü-kabul ile inanmayı irade ettiğimiz için mi oluşmuştur?





Bilinen bazı acı gerçekler:

- Hz. Peygamber tarafından bırakılmış kitap bulunmamaktadır, döneme ait sadece kitaplaşmaya aday parça parça yazılar olduğu bilinmektedir.

- Halifeler döneminde kitaplaştırma süreci ile Peygamber zamanından parça parça yazılar şeklinde kayıt edilmiş olan bir çok ayet-sure dönemin alimleri insiyatifiyle elenmiş-ayıklanmış ve uygun görülmeyenler imha edilmiştir.

- Ayıklamayı üstlenen alimlerin yanında bazı diğer sahabeler/alimler de şahıslarına özel notlarını muhafaza etmiş ve onların adıyla anılan farklı mushaf-kitapların da günümüzde anılmasına vesile olmuştur.

- Bu mushaflar arasında diziliş-kelime-yazım vs gibi farklar vardır denilir ancak önemsiz olduğu belirtilir.

- Aynı zamanda bu yüce görevin üstlenildiği yıllarda İslam dünyası, etkisi günümüzde de devam eden büyük fitnelerle çalkalanmıştır. (Halife suikastleri, kabileler arasında milliyetçilik akımları ve devamında mezhepleşmeler, fırkalaşmalar vs.)

- ve en garip olanı da her fırka kendi kaynaklarını orijin görüp, diğer fırkanın çoğu kaynağına şüphe duyar. Bugün dahi sunni-şii alimler arasında pek de hayırlı bir uyumdan söz edememekteyiz. Kabul ve inançların dogmalaşması sakıncalı...

(Yanlışım varsa lütfen uyarın. Bunlar, laşabildiğimiz kaynaklar-veriler çerçevesinde hakkıyla akledemeyerek nefsimden gelen iç düşüncelerdir.)

han
14. January 2015, 03:43 AM
Yazilanlari okuyamadim goz gezdirdim. Okuyacagim kismetse.
Ancak sunlarida aciklarsan daha iyi kapsamli okuyup sorularimi tekrarlarim.
Simdi faiz alan allaha savas acmis kimsedir ve bununla savasmak gerekir. Kim savasiyor? Zina haramdir kim genelev onunde bekleyip bunlari ifsa ediyor.
Tecavuz mevzuu kisasa tabi ise olum mu yoksa yaralamami ?
Yoksa o kisiye ayni aciyi yasatma mi wger yasatma ise nasil ?

kuman kardeşim,

soru-eleştiri ve yorumlarda konuya bağlı kalabilirsen daha memnun oluruz. Mushaf konusu içinde birden "savaş, zina, hırsızlık vs." gibi klasik İslam eleştirileri konularına sapmak, forum ruhuna uygun değil. Ve yine tartışmaya-sorgulamaya açmak istediğin farklı konular için de uygun başlık bulamamışsan, yenilerini oluşturursan bizlere de katkısı olur.

İyi niyetle bir ricamdır, teşekkür.

galipyetkin
14. January 2015, 03:58 PM
Bu ayete rağmen mushaflaştırma yapılmayıp ve hatta buna tereddüt edildiyse...? .

Sayın Han:

1-"Kitabın satır satır ince deri üzerine dökülüp mushaflaşmanın emrinin yer aldığı"

2-"Eğer dediklerimizden bir nebze sapacak olursa, O'nu şah damarından yakalar, hayat-yaşam şartlarına son verir ve O'nu cehennemin en derin yerine kütük olarak atarız"

mealli ayetlere rağmen, anlaşıldığına göre(bir elime ay'ı....) Peygamberimiz gönüllü görevine devam etmiştir.

Şu halde Peygamberimizin yukarıdaki sizin belirlediğiniz tutum içerisinde olabilma ihtimali var mıdır? Yani boşverip Allah!ın emrini yerine getirmemiş midir?

Yoksa ciltleyip bir mushaf bırakmiş mıdır?

Yukarıdaki düşünceye nasıl ulaşabildiniz ki?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

kuman
14. January 2015, 09:12 PM
Hangi kitap ? Tevrat mi kur an mi Allah katinda ki kitap mi yoksa INSAN mi ?.
Kur an herkesin anlayacagi bir kitaptir.

Kur an ince deri ustune yazildigi soyleniyor belki bu ayeti alarak soyluyorlar. Maalesef orjinal mushaf yok.
Tasken nushasida da 20-25 sureden olusuyor.
Zaten tum tartisma bu...

kuman
14. January 2015, 09:21 PM
Mushaf konusu icinde han kardes. Ayetler benim acimdan birbiriyle ters dusuyor yani anlam kaymalari var. Anlamlar degismis bu yuzden baglanmiyor. Anlamaya calisiyorum

dost1
15. January 2015, 02:23 AM
Selamun aleyküm Kardeşlerim,

Buraya bakar mısınız? (http://tayyaraltikulac.com/documents/basinda/roportaj-ayvazoglu.pdf)

dost1
15. January 2015, 02:36 AM
Selamun aleyküm Kardeşim,

Mushaf konusu icinde han kardes. Ayetler benim acimdan birbiriyle ters dusuyor yani anlam kaymalari var. Anlamlar degismis bu yuzden baglanmiyor. Anlamaya calisiyorum

Sizce hangi âyetler birbiriyle ters düşüyor? Hangi âyetlerde anlam kaymaları var?

Lütfen Ta Ha 114'ü iyi tefekkür etmeye çalışalım.

Feteallellahul Melikül Hakk ve la ta'cel bil Kur'âni min kabli en yukda ileyke vahyuHu, ve kul Rabbi zidniy ilma.

İşte hak olan, biricik hükümdar olan Allah ne yücedir! Onun vahyi sana tamamlanmadan evvel, okumayı/öğretmeyi acele etme ve “Rabbim, bana bilgiyi artır!” de.

Değerli Kardeşim,
Bu Âyet, Kur’an’ı iyi anlamak ve onu doğru yaşamak için gerekli çok önemli bir ilkeyi daha ortaya koymaktadır. Bu ilkeyi, daha evvel Müzzemmil ve Furkan surelerinde bildirilmiş olan tertil ilkesiyle [Kur’an’ı iniş sırasına göre ayırma, birbirine karıştırmama yöntemiyle] birlikte değerlendirirsek, ortaya şöyle bir sonuç çıkar: Kur’an’ı tam olarak anlamak isteyen kimse, aceleci davranmaktan, yani bir konuya ait ayetlerin tümünü göz önüne almadan o konu hakkında acele ile sonuçlar çıkarmaktan sakınmalı, daima Kur’an’ı bir bütün olarak ele almalıdır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

han
15. January 2015, 04:09 AM
Şu halde Peygamberimizin yukarıdaki sizin belirlediğiniz tutum içerisinde olabilma ihtimali var mıdır? Yani boşverip Allah!ın emrini yerine getirmemiş midir?

Yoksa ciltleyip bir mushaf bırakmiş mıdır?

Yukarıdaki düşünceye nasıl ulaşabildiniz ki?

Sevgili galipyetkin,

o düşünceye ulaşmama sebep olan etken; "Hz. Peygamber'e isnat edilen bir mushaf olmaması ve mushaflaştırma için de kesin bir vasiyetinin de olmaması(rivayet-hadis var mıdır?)."

Ama, Hz. Ebu Bekir'in tereddütünü yazan rivayetler vardır. Peygamberin vafatından sonra, ortada farklı kişilerce deri vs. üzerine yazılmış notlar şeklinde kayıtlar olduğu, bunların yine farklı kişilerce şahsa ait olarak ve ayrıca resmi amaçla Hz. Osman tarafından mushaflaştırıldığı günümüze kadar gelen ve kabul edilen rivayetler.

Ayet ışığında Peygamberimiz Allah'ın emrini yerine getirmemiştir diyemeyiz ancak "zikri koruyacak olan biziz" ayeti gereğince bu işi Allah'ın takdirine bırakmış olabilir mi?

Sizlerin savunmanıza göre Kitap kelimesi ile kastedilenin "mushaf" olduğu görülüyor. Ancak korunacak olanın ise "zikir" olduğunu yine ayetten okuyoruz. Ve "derilere yazılmış bir Kitap"tan bahsediliyor ise, sadece günümüz mushafını mı anlamalıyız, yoksa deri üzerine yazılabilecek ayet-sure-necm parçacıklarına da yorabilir miyiz?

Selamun aleyküm Kardeşlerim,

Buraya bakar mısınız? (http://tayyaraltikulac.com/documents/basinda/roportaj-ayvazoglu.pdf)
Sevgili dost1,

yazarın bulguları ve görüşleri de malesef tereddüt ve hüsnüzan ile bezenmiş gibi geldi bana. İşin en rahatsız edici yanı da, bunca asırdır sakal-hırka vs. özenle korunmuş fakat bu mushaf konusu daima tereddüt+hüsnüzan ile ele alınmış. Ayetteki "korunacak zikir" kelimelerine günümüz mushafı anlamı yüklenerek, olay geçiştirilmek zorunda kalınmış...

kirec
15. January 2015, 08:57 PM
hiç bir kitap yada kişi tüm insanlar için rehber olamaz...

Rehber olacak şeyin öncelikle insanın hemen yanı başında hazır bulunması onun açık seçik dolaysız tercüme yada tefsire ihtiyaç olmadan anlaşılabilinir olmasıNın gerektiği açıktır...

Ne kuran ne başka bir kitap yada kişi böyle bir özellikte değildir...

Sadece insanın kendi fıtratında hazır bulduğu iyi ve kötüyü ayırdetme özelliği belki Bu rehberliğe layıktır...

Eğer korunan bir şey varsa muhtemeldir ki o bu özelliıe sahip akıl vicdan diyebildiğimiz ve belki de kuranda da zikr diye bahsedilen Ana kitap diye anılan levhi mahfuz diye betimlenen şey olabilir...

kurandan hiç haberi bile olmayan ama dosdoğru yaşayıp gidenler nasıl bunu beceriyorlar diye Düşünmek faydalı olabilir...

galipyetkin
15. January 2015, 09:57 PM
Alıntı:
"Hz. Peygamber'e isnat edilen bir mushaf olmaması...... Ama, Hz. Ebu Bekir'in tereddütünü yazan rivayetler vardır. Peygamberin vafatından sonra, ortada farklı kişilerce deri vs. üzerine yazılmış notlar şeklinde kayıtlar olduğu, bunların yine farklı kişilerce şahsa ait olarak......"

Ayetle sabit olan Peygamberimizin ayetleri deri üzerine yazdığı.
Koskoca İslam'ın Peygamberi ayetleri yazıp da öylesine sağda solda bırakmış, yazıya dökmekle seçillmiş Peygamberin işi bitmiş midir? Bunları hatıra diye eşe dosta mı dağıtmıştır? Yukarıda verdiğimiz ayetten başka anlamlar da çıkmamakta mıdır? mesela yazılanları konularına göre düzenle yani ciltle ve bu düzenlemeleri /ciltleri topla yani mushaf haline getir gizli emri yok mu? Eğer bir müslümansanız ve müslüman gibi düşünüyorsanız buna erişirsiniz. Peygamberin vefatı ile yapılan karşı devrim sonrası kim "Bu mushaf Peygamberin Mushafı diyebilirdi veya derdi?"

Verilen aleyhte palavra rivayetlere karşı, lehte, destekleyen rivayetler de vardır. Hem de öyle palavra cinsinden değil. Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Süleyman Ateş'in 1995 tarihli Kur'an'ı Kerim Meali eserinden(sh-19):

"Hz Peygamber, gelen vahyi, etrafında bulunan vahiy katiplarine yazdırırdı. Her ayetin hangi sureye yazılacağını işaret buyururdu. ...........Kur'an'ı Kerim .....Peygamberimizin koyduğu tertip üzerine ezberlenir, namazlarda/salat diye ifade edilen kur'an yardımı olan "ayet izahlarında" anlatılırdı."

Kur'an'â, Peygamber'e, İslam'a karşıtlık yeter artık. Fazlası ve ısrarı bizim de fazlalığımızı ve ısrarımızı getirir ki gönüller kırılabilir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

han
15. January 2015, 10:11 PM
...

Eğer korunan bir şey varsa muhtemeldir ki o bu özelliıe sahip akıl vicdan diyebildiğimiz ve belki de kuranda da zikr diye bahsedilen Ana kitap diye anılan levhi mahfuz diye betimlenen şey olabilir...

kurandan hiç haberi bile olmayan ama dosdoğru yaşayıp gidenler nasıl bunu beceriyorlar diye Düşünmek faydalı olabilir...

Kuran'a sadece "rehber" demek sizin de dediğiniz gibi eksik kalacaktır. Kuran'da çok kez "düşünenler, akledenler vs. " için bir rehberlikten bahsedilmektedir. Yani rehberlikten faydalanabilmek için şartlar vardır: iyilik, düşünme-tefekkür, iyilik-sırati mustakim niyeti gibi;

Muhsinler(Güzel ve iyi davrananlar) için bir hidâyet ve bir rahmettir. 31:3 (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=31&ayet=3)

(O,) sağduyu sahiplerine bir yol gösterici ve öğüttür. 40:54 (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=40&ayet=54)

...İşte bu (Kitap) Allah'ın rehberidir. Dilediğini bununla doğru yola iletir. Ama Allah kimi sapıklığında bırakırsa artık ona yol gösteren olmaz. 39:23 (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=39&ayet=23)

han
15. January 2015, 11:21 PM
Ayetle sabit olan Peygamberimizin ayetleri deri üzerine yazdığı. Koskoca İslam'ın Peygamberi ayetleri yazıp da öylesine sağda solda bırakmış, yazıya dökmekle seçillmiş Peygamberin işi bitmiş midir? Bunları hatıra diye eşe dosta mı dağıtmıştır? Yukarıda verdiğimiz ayetten başka anlamlar da çıkmamakta mıdır? mesela yazılanları konularına göre düzenle yani ciltle ve bu düzenlemeleri /ciltleri topla yani mushaf haline getir gizli emri yok mu? Eğer bir müslümansanız ve müslüman gibi düşünüyorsanız buna erişirsiniz. Peygamberin vefatı ile yapılan karşı devrim sonrası kim "Bu mushaf Peygamberin Mushafı diyebilirdi veya derdi?"
Dikkat ederseniz Kuran'ın dili katî değildir. Genellikle cümlelerde çok-çift anlamlılık vardır:

Allah kelâmın en güzelini indirdi, ikizli, ahenkli bir kitab, ondan rablarına saygısı olanların derileri örperir, sonra derileri de kalbleri de Allahın zikrine yumşar, o işte Allah rehberidir, Allah onunla dilediğini doğru yola çıkarır, her kimi de Allah şaşırtırsa artık ona hidayet edecek yoktur. 39:23 (http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=39&ayet=23)

Kitabın bu özelliğini ben, samimi insanları düşünmeye-sorgulamaya teşvik etmek ve iyi-doğruyu arama niyetinde olmak şartıyla, bahşedilen akıl-ilim miktarınca bir mana algılaması amaçlanmış olabilir diye düşünüyorum. İslam dünyasındaki farklı-zengin yorumların bu sebeple oluştuğunu düşünüyorum. (sunni, şafi, sufizm, vs.)

Bunca farklılığın-zenginliğe sahip müslümanların ise düştüğü tek hata, kendi fırkalarında kabul görmüş olan öğretileri-kaideleri mutlak kabul edip, geri kalanı reddetmeleri veya dışlamaları. Bu durumun Kuran felsefesine uygun olmadığı kanaatindeyim.

Sizin yukarıdaki sorgulamarınızdan şunu mu anlamalıyız?
"Hz. Peygamber mushaflaştırdı ve o mushaf bu güngü mushaftır" veya
"Hz. Peygamber mushaflaştırdı ancak hemen sonrasındaki siyaset ile işler karıştı"


Kur'an'â, Peygamber'e, İslam'a karşıtlık yeter artık. Fazlası ve ısrarı bizim de fazlalığımızı ve ısrarımızı getirir ki gönüller kırılabilir.

Öfkelenmeniz ve gözdağınız yersiz ve aşırı! Yukarıdaki mesajlarda, kişilerin inanç mertebelerine göre bazı eleştiriler, sorgulamalar ve (cevap arayışı ile) sersenişler var daha çok. Bir tanesinde küfür, aşağılama vs. mi gördünüz de birden gürleme ihtiyacı hissettiniz? İnsanların, karşısındakine ve temel değerlere "sövmemek-küçümsemek" şartıyla düşüncelerini paylaşması, yapıcı olarak eleştirmesi sizi rahatsız etmemeli! İşin garip yanı ise özellikle muhattabının yazılarını hakkıyla akıl süzgecinden geçirmeden "küçümseyici" tepkiler ise ağırlıklı olarak sizin kaleminizden/klavyenizden çıkıyor. Bu hususta Allah, gönlümüzü ve niyetlerimizi gayet iyi bildiğinden, kesinlikle sizin ve sizin gibi tahammülsüz müslüman kardeşlerime karşı, Allah katındaki hakkımı saklı tuttuğumu saygıyla hatırlatırım.

Selamlarımla.

kirec
15. January 2015, 11:45 PM
kuran mushafının değişikliğe uğramış olması gayet mümkündür ...

hatta belkide kutsal kitapların hepsinde bu gerçekleşmiştir...

Bunun daha önceki insanlar tarafından yapıldığını bizzat kuran da ifade eder...

Kendi elleriyle bir şeyler yazıp bu allah katından diyenler anlatılır...

Aynı şey kuranın dA başına gelmiş olamaz mı...

Eskilerin yaptıklarını sonrakiler niye yapmış olmasın...

önümüze konulan her şeyi bu allahın sözüdür emridir diye kabul etmek akıllıca değil...

dost1
16. January 2015, 02:06 AM
Selamun aleyküm,


Sevgili dost1,

yazarın bulguları ve görüşleri de malesef tereddüt ve hüsnüzan ile bezenmiş gibi geldi bana. İşin en rahatsız edici yanı da, bunca asırdır sakal-hırka vs. özenle korunmuş fakat bu mushaf konusu daima tereddüt+hüsnüzan ile ele alınmış. Ayetteki "korunacak zikir" kelimelerine günümüz mushafı anlamı yüklenerek, olay geçiştirilmek zorunda kalınmış...

Değerli han Kardeşim,

Tayyar Altıkulaç'ın iki ciltlik çalışmasını okudum. İlim adamı duyarlılığı ile yapılan bir çalışma olarak görüyorum.
Lütfen 2.dakikadan sonra izler misiniz? (http://www.youtube.com/watch?v=hAWpgwSwVRw)


Değerli Kardeşim,

Günümüzde "Mushaf" ile "Kur'an" sıkça karıştırılmakta, "Zikir" sözcüğüne farklı anlamlar yüklenebilmektedir. Âl-i Imran; 58, A’râf; 63, 69, Hicr; 6, Enbiya; 7, 42, 50, 105, Furkan; 29, Şuara; 5, Ya Sin; 69, Sad; 1, 8, 49, 87, Zümer; 23, Fussılet; 41, Şûra; 5, Zühruf; 36, 44, Kamer; 25, Kalem; 51, Tekvir; 27, Kehf; 83, Ta Ha; 10, 99, 113, Saffat; 3, 168, Talâk; 10, Mürselât; 5, Müminun; 71, En’âm; 90. âyetlerini okursak: “Anmak, hatırlamak, hatırdan çıkarmamak, unutmamak, öğüt almak, ibret almak” anlamındaki "zikir" sözcüğünün, mastar ve tüm türevleri ile hep bu sözlük anlamıyla kullanıldığını görürüz. Sözcük, “EZ-ZİKR” şekli ile, yani başındaki harf-i tarif ile muarref -belgisizliği giderilmiş, belirtili bir sözcük yapılmış ve MECAZ-I MÜRSEL olarak, “ÖĞÜT VERME” ekseni etrafında "Vahy, İlâhî Kitap; Kur’an, İncil, Tevrat, Zebur" için kullanılmıştır.


Değerli kardeşim,

Kur'an/Zikir, Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'ın belirttiği şeklinde okundukça;

Nisa 82: "Onlar hâlâ, Kur’ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı."

Fussilet;26: "Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân'ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” dediler."

Fussilet;52: De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer Kur’ân, Allah katından olup da sonra siz bu gerçeği örtbas etmişseniz… Kendisi uzak bir ayrılığın içinde bulunan kimseden daha sapık kim olabilir?”
Fussilet;53: Onun hak olduğu ortaya çıkıncaya kadar, hem dış dünyada, hem kendi bünyelerinde alâmetlerimizi/ göstergelerimizi onlara göstereceğiz. Rabbinin şüphesiz her şeye tanık olmuş olması da yetmedi mi?

âyetleri akıldan çıkarılmadıkça;

Hicr;9:İnna nahnu nezzelnez Zikra ve inna lehu leHafizun
"Hiç kuşkusuz Biz, o ZİKİRİ Biz indirdik Biz. Ve mutlaka Biz onun için koruyucularız."

âyetine olan iman sürekli olarak artmaktadır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

kirec
16. January 2015, 09:30 AM
mantık şöyle bir soru sorabilir...

Siz bu kitabın değişmediğini nerden biliyorsunuz...

Çünkü kitapta bu kitap korunmuştur yazıyor...

E o yazı sonradan konulmuş ise...

han
16. January 2015, 07:21 PM
Tayyar Altıkulaç'ın iki ciltlik çalışmasını okudum. İlim adamı duyarlılığı ile yapılan bir çalışma olarak görüyorum.
Lütfen 2.dakikadan sonra izler misiniz? (http://www.youtube.com/watch?v=hAWpgwSwVRw)


Size de selam sevgili dost1,
bahsettiğiniz çalışmayı okumadım ancak Dr. Tayyar Altıkulaç'a ait o çalışmaların özeti olduğunu düşündüğüm şu yazısını (http://www2.diyanet.gov.tr/MushafIncelemeVeKiraat/Documents/musaf_%C4%B1_serif.pdf) Mevcut mushaf'ın tertibi (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2747) konusunda paylaşmıştım. Ayrıntılı okuma fırsatım olmadı. Yine yazarın bu konudaki çalışmalararının bir hayli geniş olduğu görülüyor. Merak edenler olursa tayyaraltikulac.com (www.tayyaraltikulac.com) sayfasındaki makaleleri inceleyebilirler.

Ben de fırsat buldukça incemele niyetindeyim. Özellikle yazarın tespitlerinde şunu merak ediyorum;

Hz. Ali, Hz. Osman'a ve diğer kişilere ithaf edilen mushaflardaki sure-ayet dizilişi ve sayıca farklılıkları? (yazar daha çok yazım-imla karşılaştırmalarından bahsediyor sanki, diziliş konusunda bir görüşü varsa paylaşırsanız sevinirim, sevgili dost1. Gerçi yazar Hz. Ali mushafının ona ait olmadığı görüşünde)

Teşekkürler.

kuman
16. January 2015, 10:30 PM
Kur an, islam, peygambere karsitlik isyan. Sonra gonul kirma.
Kim karsi siz mi biz mi ? Hakki yilmaz mi ? Yasar nuri mi, cubbeli mi, selefiler mi, ali serati mi vahabiler mi, edip yuksel mi abdullaziz bayirndir mi?

Kim neye karsi ? Hanefiler mi safiler mi ? Sunniler mi şiiler mi?

Ilk basta gonul kiranlar sonra kafa keserler...
Ne gonlumuzde nede kafamizda cok onemli degil....

Incilden ve tevratta bu kitap allah tarafindan korunacagi yazilimidir acaba?

Degismis yada degismemis Allah insanlar icin kitap gondermistir dogru yol icin tartismak icin degil. Kafa kesmek icin de degil.

Ne guzel herkes allahin sozlerini konusuyor ve anlasamiyor.

Bu forumda da kendini dinin temsilcisi sayanlar varya onlara kelam etmeye degmez.

kuman
16. January 2015, 10:35 PM
Sayin dost 1
Hristiyan ve yahudileri yardimci yonetici yada yol gosteren edinmeyen diye bir ayet. Kimi hristiyan ve yahudiler vardir ki onlar dosdogru yol uzerindedir diye bir ayet.
2 ayete gore bu kisiler yardimci yonetici ve yol gosterici olabilir.

dost1
17. January 2015, 02:37 AM
Selamun aleyküm,

Kur an, islam, peygambere karsitlik isyan. Sonra gonul kirma.

Değerli Kuman Kardeşim,
Günümüzde Kur'an, İslam, Peygamber adına yaşananlar vicdanları sızlatıyor ve sızlayan vicdanlar haykırmaya başlıyor.

Dil bozulunca din bozuluyor.

Mümin mümini ancak hata ile öldürür, kişi kişiyi bile bile öldüremez.

Nisa 92, 93: Ve hata dışında bir mü’minin, diğer bir mü’mini öldürmesi söz konusu değildir. Ve kim bir mü’mini, kasıtsız/kaza ile öldürürse, mü’min bir köleyi özgürlüğe kavuşturmalı ve ölenin ailesine/varislerine teslim edilecek bir diyet vermelidir. –Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır.– Eğer öldürülen, mü’min olmakla beraber size düşman bir toplumdan ise, o zaman öldürenin, mü’min bir köleyi özgür bırakması gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir toplumdan ise öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mü’min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tövbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
Ve kim bir mü’mini kasten öldürürse, işte onun cezası, içinde sürekli kalmak üzere cehennemdir. Ve Allah ona gazap etmiş, onu dışlamış, rahmetinden mahrum bırakmış ve onun için çok büyük bir azap hazırlamıştır.

[B]İki mü’min gurup provoke edilerek savaştırılırsa, diğer Müslümanlar tarafından onlara müdahale edilir.

Hucurât 9: Ve eğer mü’minlerden iki grup birbirleriyle savaştırılırlarsa, hemen onların arasını düzeltin. Şâyet biri ötekinin üzerine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Sonra da eğer dönerse aralarındaadaletle barış yapın ve hakkaniyetle davranın. Şüphesiz ki Allah, hakkaniyetle davrananları sever.


Allah, sadece ve sadece Kendisine muhârib olan; Kendisinin koyduğu ilkeleri bozuma uğratmaya; ortadan kaldırarak insanları ve tabiatı harap etmeye yeltenen kimselerden kurtulmak için onlarla savaşılmasını ve bunların yargılama yoluyla idam edilerek öldürülmesini emretmiştir.

Maide 33, 34: Allah'a ve Elçisi'ne karşı savaşan; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Burada konu edilen Allah ve elçisine yapılan muharebe, başka âyetlerde “fitne” olarak açıklanmıştır. Fitne, “onların zorladıkları küfre dönmek ve yurttan olmak” demektir. Bu fitnenin, insanı öldürmekten daha şiddetli olduğu vurgulanmıştır.

Bakara; 191: Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sürüklemek, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm/dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezi yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örtenlerin cezası işte böyledir.


O nedenle de Rabbimiz fitne ortadan kalkıncaya kadar mukatele; öldürme ve ölme emri vermiştir.

Bakara; 193: Ve de insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtmeye sürüklemek faaliyeti kalmayıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık eğer vazgeçerlerse, düşmanlık, kendi benliklerine haksızlık edenlerden başkasına yoktur.




Kim karsi siz mi biz mi ? Hakki yilmaz mi ? Yasar nuri mi, cubbeli mi, selefiler mi, ali serati mi vahabiler mi, edip yuksel mi abdullaziz bayirndir mi?

Buradaki; "Kim karşı? sorusunun cevabını ancak, Allah'ın vahyini aklederek, tefekkür ederek, tedebbür ederek kavramış olanların yukarıda sayılan kişilerin ortaya koydukları yazılarını ve söylemlerini değerlendirebilenler verebilirler.



Kim neye karsi ? Hanefiler mi safiler mi ? Sunniler mi şiiler mi?

Kimin neye karşı olduğu ancak, Hanefilerin, Sünnilerin, Şiilerin kendilerini nasıl ve neye göre tanımladıkları ile açığa çıkar.


Ilk basta gonul kiranlar sonra kafa keserler...

Aklını işletmeyenlerin akılları; kirleneceğinden ve taşıdıkları kirli düşünceler ile biçimleneceklerinden bu dediklerinizden daha fazlasını bile yapabilirler.


Ne gonlumuzde nede kafamizda cok onemli degil....

Gönül de, kafamızda çok önemlidir. Tabi ki, Allah için kul olabilene.



Incilden ve tevratta bu kitap allah tarafindan korunacagi yazilimidir acaba?

Bu sorunun cevabını sorduğunuz kitapları okuyunca bulabileceğinizi düşünüyorum.


Degismis yada degismemis Allah insanlar icin kitap gondermistir dogru yol icin tartismak icin degil. Kafa kesmek icin de degil.

Doğru söze ne denilir. Allah razı olsun.


Ne guzel herkes allahin sozlerini konusuyor ve anlasamiyor.

Allah'ın sözlerini konuşup da anlaşamamak mümkün müdür?


Bu forumda da kendini dinin temsilcisi sayanlar varya onlara kelam etmeye degmez.

Değerli Kardeşim,
Dinin sahibi Allah'tır. Dini sadece Allah'ın vahyi temsil eder.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
17. January 2015, 03:12 AM
Selamun aleyküm,

Sayin dost 1
Hristiyan ve yahudileri yardimci yonetici yada yol gosteren edinmeyen diye bir ayet. Kimi hristiyan ve yahudiler vardir ki onlar dosdogru yol uzerindedir diye bir ayet.
2 ayete gore bu kisiler yardimci yonetici ve yol gosterici olabilir.

Değerli Kuman Kardeşim,

Ezra öncesi Musa'ya indirilen din, Yahudilikten farklıdır. Katip Ezra'nın M:Ö. 400-500 yıllarında Tevrat'ı yeniden yazarak Musa'ya indirilen din, ibranileşerek milli bir din haline gelmiş ve adı da Yahudilik olmuştur. Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor.
Kur'an'da belirlilik takısı ile yazılan "elyehude" ile "hâdu" farklı sözcükler olabilmelerine rağmen meallerde hep "Yahudiler" olarak hatalı çeviriler yapılmıştır. Bu nedenle;bu cümlenizdeki yargınıza dayanak yaptığınız âyeti yazarsanız daha sağlıklı değerlendirmeler yapabiliriz diye düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.