PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuranda mecaz ve benzetme


pramid
20. November 2012, 02:08 PM
KURANDA MECAZ VE BENZETME




1. Mecaz nedir ?:


‘Mecaz’, bir sözcüğü gerçek anlamından başka bir anlamda kullanma sanatıdır. Sözü daha canlı, çarpıcı ve etkili kılmak amacıyla kullanılır. Mecazın zıddı ‘hakikat’tır.


Kuran bir çok yerde "şeytan" kelimesini kullanır. Kötülük kaynağı olarak betimler. Bu ifade tıpkı bizlerin günlük yaşamda kullandığımız; trafik canavarı, Enflasyon canavarı tabirine benzemektedir. Biliriz ki bu bir teşbihtir. Böyle bir canavar yoktur. Kuranda geçen şeytan kelimesi içinde bu durum söz konusudur.


Kuran içinde konuşma, benzetme gibi sanatsal ifadelerin bulunduğunu göz ardı etmek, kitabı anlamada ciddi sorunlar yaşatacaktır.


2. Kuran’daki Kullanımı:


1-Genel olarak kullanılan mecaz.


Örnekler:


“Şu dünyada kör (a’ma) olan kimse, ahirette de kördür, yolu daha sapıktır.” (17/72)


Bu ayette geçen ‘kör’ sözcüğü hakiki manasıyla değil mecazi anlamda kullanılmaktadır. Buradaki körlük bedensel bir özrü değil, ‘dalalet’i (şaşkınlık, doğru yolu bulamama) ifade etmektedir.


“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir. Siz de onların elbisesisiniz…” (2/187)


Burada ‘elbise’ (libas) sözcüğü gerçek manasının dışında mecazi olarak kullanılmıştır.


2- Tabiatla ilgili:


1. Nefes alıp verdiği zaman sabaha andolsun. (81/18)


2. Yürüdüğü zaman geceye. (89/4)


Kuran’da tabiatı ‘canlı’ bir biçimde anlatan daha pek çok ayet vardır. Bütün bu ayetlerde ‘nefes almak’ ‘yürümek’ ‘kovalamak’ gibi fiiller canlı varlıklara ait olduğu halde cansız tabiata mecazen atfedilmiştir. Etkisi ise gayet açıktır. Sabahın nefes aldığını tasavvur ettiğinizde çok daha farklı bir etki bırakıyor insanın ruhunda. Tabiattaki canlılığı, dinamikliği bundan daha güçlü anlatamazsınız.


3-Allah’ın isim ve sıfatlarıyla ilgili olarak kullanılan mecaz.


Kuran zihnimizde varolan kavram ve kelimelerle ‘yaşayan, canlı, her an hayatın içinde’ bir Allah anlayışını ‘etkili ve güçlü’ bir biçimde vermeyi amaçlamaktadır.


1. Allah’ın ‘yüzü’ tabiri:


Kuran’da Allah’ın yüzünden bahseden birçok ayet vardır. Bu ayetlerde Allah’ın zatı ve kendisi ifade edilmektedir.


“Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (vech) başka herşey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.” (28/88)


Bu ayetteki ‘yüz’ ifadesi mecazi olup Allah’ın “zatı”, “kendisi” anlamındadır. AYNI SÖZCÜK (VECH=YÜZ) KURAN’DA İNSAN İÇİN DE KULLANILMAKTA ve ‘ZATI’ ‘KENDİ’Yİ ifade etmektedir.


‘Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.’ (21/30)


Kuran’ın bütünlüğüne başvurmanın asırlardır tartışılan konuları nasıl çözüme kavuşturduğunu görüyoruz. Burada insanın FİZİKİ ANLAMDA YÜZÜNÜ DİNE ÇEVİRMESİNİ istediği söylenebilir mi ?


2. Allah’ın ‘eli’ tabiri:


Kuran’da Allah’ın elinden, iki elinden bahseden birçok ayet vardır.


‘Görmediler mi ellerimizin (eydina) yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara malik olmaktadırlar. (36/71)


Kuran’ın muhtevası ve bütünlüğü gereği Allah’ın elleriyle fiiller yaptığını söylememiz mümkün değildir.


Zira Allah ‘bir şeye ‘ol’ der, o da hemen oluverir.’ (Yasin suresi 82. ayet)


Burada ‘ellerin yaptıklarından’ maksat ‘Allah’ın kudretiyle yaptıklarıdır’.


Zira ‘el’ kuvvet anlamında da mecazen bütün dillerde kullanılmaktadır. Aşağıdaki ‘Ülke padişahın elindedir’ misalini hatırlayalım.


“El”in mecazi anlamda Allah’a atfen kullanıldığı bir başka ayet ise şöyledir:


“Sana biat edenler gerçekte Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli (yedullah) onların ellerinin üzerindedir…” (48/10)


Ayetteki “el” tabirini hakiki/zahiri manada alıp Allah’ın elinin somut biçimde müminlerin elleri üzerinde olduğu düşünülemez. Bu ifade ile Allah’ın rahmeti ve kudreti ile müminlere destek ve yardımcı olduğu ifade edilmek istenmektedir.Yine Kuran bütünlüğüne başvurduğumuzda ‘EL’İN SÖYLEDİĞİMİZ ANLAMDA İNSANLAR İÇİN DE KULLANILDIĞINI tespit etmekteyiz:


‘Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşamışsanız, kestiğinizin yarısını verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikah bağı ELİNDE (biyedihi) bulunan erkek vazgeçerse başka.’ (2/237)


Ortada somut bir nikah bağı varda kişi onu MADDİ ELİYLE TUTUYOR DEĞİLDİR.


3. Allah’ın ‘unutması’


‘Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık olarak azabı tadın. Biz de sizi gerçekten UNUTTUK (nesina) (32/14)


Bu ayetteki ‘unutma’ fiilini lafzi anlamıyla Allah’a atfetmenin bir imkanı yoktur. Mecaz yoluyla atfedilebilir ancak. Ve yine günlük lisanımızda da ‘ben seni unuttum’ derken hafızanın unutması değil, o kişiye artık değer verilmediğini ifade etmek için kullanılır.


Görüldüğü gibi ayetlerde ifade edilen birtakım fiiller Allah’a ancak MECAZ YOLUYLA ATFEDİLEBİLİR.
Başka bir örnek:


‘İşte Allah’ın boyası. Allah’dan daha güzel boyası olan kim vardır ? Biz yalnız ona kulluk ederiz.’ (Bakara 138)


Buradaki ‘boyayı’ mecaz dışında lafzi(fiziki) anlamıyla anlamak mümkün müdür ?


Örnekleri çoğaltmak mümkün.


4. Allah’ın arşa(tahta) istiva(kurulma, oturma) etmesi


‘Arşa İstiva’ ifadesinini gectiği ayetler sunlar:


Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri yaratan, ve arşa istiva eden Allah’tır. Gündüzü durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örtenö güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun yaratmak da, emir de O’nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.(7/54) Diğer ayetler; 10:3, 13:2, 20:5, 25:59, 32:4, 57:4


‘Arş’ kelimesi sözlükte taht, hüküm/iktidar makamı gibi anlamlara gelir.


Yukarıdaki ayetlerde mecazi olarak kullanılan bu kelime Allah’ın, yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade etmektedir. Dikkate değer bir husus da şudur ki, Kur’an’da Allah’ın “kudret ve iktidar makamına” oturduğundan (arşa istiva edişinden) söz edilen yedi yerin hepsinde bu ifade Allah’ın alemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir.


Bunun anlamı, Yüce Allah’ın kaşnatı yarattıktan sonra GERİ ÇEKİLMEDİĞİNİ, bütün iş ve oluşları KENDİSİNİN çekip çevirdiğini, Eski Yunanlıların inandıkları bir şekilde ‘yaratıp da geri çekilen bir ilah’ olmadığını ifade etmektedir. Yani doğru bir Allah anlayışı/telakkisi oluşturabilmek için O’nun bu özelliğine dikkat çekilmesi gerekmektedir. Bu da en etkili bir şekilde mecazi anlatım şekliyle yapılabiliyor.


Bu konu dar görüşlülükten dolayı Allah’a mekan isnad etmeye kadar vardırılmıştır maalesef.




Tevil iddiası:


Ayetlerin tevil edildiği iddiası doğru değildir. Tevil kelimesi Kuran’da bugünkü kullanıldığı anlamıyla kullanılmamıştır. Yani bugün tevil ‘bir kelimenin manasını değiştirip başka bir manaya hamletmek’ anlamında kullanılıyor. Halbuki Kuran’da tevil kelimesinin geçtiği bütün ayetler okunduğunda ve ilk dönem Arapça lügatlarına bakıldığında ‘bir şeyin akibeti/sonucu’ anlamında kullanıldığını görmekteyiz.


Kuran’da geçen birçok kavram tarihi süreç içinde ya tahrif edilmiş (insanların zihninde, Kuran’da değil), ya yeni anlamlar yüklenmiştir ya da anlam sahası daraltılmıştır. Sabır, ilah, rab, veli vb. birçok kavram buna dahildir.


Arşa istiva ile ilgili ayeti mecazi olarak anlamak asla bugünkü kullanıldığı anlamıyla dahi bir tevil değildir.


Neden ?


Arşın mekan olup olmadığının ısrarla sorulmasının sebebi budur. Burada büyük bir yanılgı sözkonusudur. ARŞ=TAHT DEMEKTİR. Taht bütün dünya dillerinde İKTİDARIN SEMBOLÜDÜR(mecazdır). Kuran’da BELKİSİN ARŞI/TAHTI diye geçer. Neml Suresi 29-42 ayetlere bakınız.








Şimdi bu ayetler üzerinde düşünelim, neden Hz. Süleyman Belkis’in arşını/tahtını getirtiyor da başka bir nesneyi getirtmiyor ?


Mektubunda bana teslim olmuş olarak gelin, başkaldırmayın diyor. (31. ayet)


Belkis’e kendi kudretini, iktidarını göstermek için tahtını getirtiyor, zira taht iktidarın sembolüdür. Bir nevi ‘senin benim karşımda hiçbir gücün kuvvetin yoktur, buralarda benim sözüm geçer’ mesajını veriyor veya bu konuda Belkisin iyice ikna olmasını sağlamak istiyor.





Kısacası Yüce Rabbimiz de arşa istiva ettiğini belirtirken bir mekana (Zatıyla) yerleştiğini, bir mekana sahip olduğunu belirtmemektedir. Bütün kainatın (yaratılmasından sonra da) iktidarının/yönetiminin Allah’a ait olduğunu vurgulamak için mecazi bir dille ifade etmektedir. Bütün olay bu. Bundan Allah’a mekan çıkarmak, O’nu bir yere ‘yer’leştirmek (haşa ve kella) kadar büyük bir gaf olamaz.


Nitekim bu tür mecazlar dilimizde de çok yaygındır.



Mesela: ‘KOLTUK KAVGASI’ denir.
Bundan kimse insanların bürolardaki koltuklar için dövüştüğünü anlamaz. Maksad nedir: Koltuk iktidarın sembolüdür. İnsanlar iktidar mücadelesi vermektedirler.



Veya ‘ÜLKE PADİŞAHIN ELİNDEDİR’ denmektedir.


Kimse bu sözden koca toprak parçalarının padişahın avucunun içine sığdığını anlamaz. Maksad nedir: Ülkede padişahın sözü geçer, emir onun elindedir. Padişahın fiziki anlamda iki eli kesik de olsa bu söz kullanılır. Çünkü mecazen kullanılmaktadır. MÜHÜR FİLANIN ELİNDEDİR tabiri de yine aynı maksatla ifade edilmektedir. Bir insanın elinde mühürün olması ne yazar olmaması ne yazar lafzen anlaşıldığında. Fakat mühür dediğimiz o küçük şey de birşeylerin sembolü olmuş ve insanlar onu da mecazi anlamıyla kullanıyorlar.




Diğer örnekler:


“Yeryüzü ZİNETİNİ takınıp süslendiği”(10/24)


Bu ayetteki terkipte yeryüzünün zinet takmasından söz ediliyor. Halbuki zineti insanlar, takar. Öyleyse buradaki terkipten yeryüzünün yeşermesi kasdedilmiştir.


“Bütün genişliğine rağmen yeryüzü başınıza DAR gelmişti.” (9/25)


Bu ayetin terkibinden maksat da yeryüzünün daralması değil, kalblerin neşesini kaybedip kederle dolmasıdır.


“Onların TİCARETİ kazanmadı.” (2/16)


Bu ayetteki “kazanç” ve “ticaret” kelimeleri mecâzdır.


“Onun ANASI haviyedir.” (101/9)


Ayetteki “haviye/cehennem”in ‘ana’ olarak takdim edilmesi mecazîdir. Ana çocuğuna sığınak olduğu gibi cehennemde kafire sığınak gibi gösterilmiştir.


3. Neden mecaz kullanılır:




Mecazi kullanımın farklı bir etkisi, ağırlığı vardır. Dilin etkinliğini artıran bir söz sanatıdır mecaz. Mecaz ile bir konu zihinde daha canlı anlatılabilmektedir. Kuran’ın bu söz sanatından yararlanmasının neden garipsendiğini hala anlamış değiliz.


Birileri mecazı ölçüsüz kullanıyor diye tümden mecazı reddetmek tepkisellik olsa gerek. Tepkisellik de ilmi bir hareket değildir.


Bu durum cemaatleşmeye yan gözle bakanların durumuna benziyor. Onlar da hep kötü tecrübeden (ki bu konuda haklılar) yola çıkarak Allah’ın emrettiği cemaatleşmeye karşı tümden tavır takınmaktadırlar. Bu da tepkiselliktir. Örnekleri çoğaltmak mümkün.





4. Bir teşhis denemesi ya da Kuran’ın RUHUNU/ESPRİSİNİ anlamanın önemi:


Neden mecaz olarak anlamama konusunda bu kadar ısrar ediliyor ?




1. Bir taraftan ayetlerin lafzına olduğu gibi bağlı kalma duyarlılığı var. Ki bu hassasiyet takdirle karşılanmalı ve korunmalıdır.




2. Öteki taraftan ayetlerin muradını/maksadını/ruhunu anlamaya yönelik akli bir çaba olmadığından tıkanma başlıyor. Zira akletmeye karşı tarihten gelen olumsuz bir tutum var. (Tarihte kelamcılar, filozoflar (akıl adına hareket ederek) dine zarar verdiklerinden dolayı akla hep tarih boyunca kötü gözle bakılmıştır. Yüce Allah’ın akla verdiği önem unutulmuştur. Bu da yine tepkiselliğin sonucudur)


Bir dili (Arap dilini) bir bütün olarak kabul etme konusunda zaaf yaşanmaktadır. Mecazlar her dilin vasıtalarıdır.




Yapılması gereken yukarıdaki İKİ YAKLAŞIMI BİRLEŞTİRMEKTİR: Ayetlerin lafzına bağlı kalarak ruhunu anlamaya çabalamak.