PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuran'daki İncil


kıyamet
12. November 2012, 12:26 AM
Kuran’a inanıyoruz diyen insanlar tarafından görmezden gelinen ayetlerden biri de Maide Suresi 47 dir. Ve İncil ile hüküm verilmesi gerektiğini emreder…

Kuran’a göre İncil nedir?

-İncil; Hz. İsa’nın benliği üzerine yazılı bir bilgi olarak Allah katından indirilmiştir…

-Hz. İsa, kendisinde var olan İncil bilgisini; insanlara sözlü ve görsel olarak aktarmıştır…

-İncil bilgisi, Hz. İsa’dan sonra gelen ve son peygamber olan Hz. Muhammet’e yazdırılmıştır…

-Yazılı vahiy olarak İncil, Kuran içerisindedir...

Kuran neyi emrediyor?

MAİDE SURESİ
47- İncil bağlıları Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler.

Peki,
Kuran’ın bu emrine uyarak, İncil ile nasıl hüküm verilir?

SAF SURESİ
6- Meryem oğlu İsa’nın da şöyle dediğini hatırla: “ey İsrail oğulları! Ben size Allah’ın resulüyüm. Elimdeki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek olan Ahmet adındaki resulü müjdeleyici olarak gönderildim.”

İncil: Tevrat’ı doğrulayan bir bilgidir…
İncil: Hz. Muhammed’i ve ona indirilen Kuran’ı doğrulayan bir bilgidir…

İncil ile hüküm vermek; Tevrat ve Kuran ile hüküm vermek demektir…
İncil=Tevrat+Kuran=İslam


KASAS SURESİ
49--De ki: Eğer doğru sözlü iseniz, Allah katından, bu ikisinden daha aydınlık bir kitap getirin de, ben ona uyayım.

AHKAF SURESİ
29--Bir zaman, cinlerden bir topluluğu, Kuran’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinde: “susup dinleyin!” dediler. Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler.

30--Dediler ki: “ey toplumumuz! Biz; Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik.

Allah katından indirilen ve Allah’ın korumasında olan iki kitap vardır… Tevrat ve Kuran…

Fers
13. November 2012, 12:32 AM
incilin yazılı bir belge olarak sundurulduğunun delili hangi ayet...
her resul getirdiğini sözlü olarak iletmiştir, öyleyse görsellik nedir, "doğaüstü mucizeler" mi...

maide/47
vel yahkum ahlul inciili bimaa anzalallaahu fiihi.../ incil ehli Allah ın onda indirdiğiyle hükmetsinler....
maide/48
ve enzalnaa ileyka alkitaaba bialhakkı musaddıkan limaa beyna yadeyhi min alkitaabi ve muheyminan aleyhi.../
sana kitabı gerçek ile indirdik, kitaptan "limaa beyna yadeyhi" olanı doğrulayan olarak.....

kitap hak ile indirilmiş... ne olarak, daha önce gelenden "limaa beyna yadeyhi" olanı doğrulayan olarak...
daha önce gelendeki "limaa beyna yadeyhi" önceki ayetteki Allah ın onda indirdikleri...

öncekilerdeki Allah ın sistemine ait olan deliller...

ikinci ayetteki kitap yazılı sayfalar değil, alemlerin efendisinden gönderilen sisteme ait öğütler...
mesela kur an; okumak, toplamak, bir araya getirmek, söylev...

isra/78
...kur aanel fecri.../ sabah okuması...

en am/7
ve lev nezzelnaa aleyka kitaaban fii kırtaasin fe le mesuuhu bi eydiihim.../ sana yazılı bir kitap olarak indirseydik, sonra elleriyle dokunsalar...
le kaaleleziine keferuu in haazaa illaa sihrun mubiinun.../ inkarcılar mutlaka "bu masaldan başkası değil" derlerdi...

kur an bir kitap ise, içinde yazılı vahy olarak incil barındırması için kendisinin de muhammed resule yazılı bir kitap olarak bizzat yazdırıldığının delili olan ayet/ayetler olmalı...

eski ibranicede tevrat ın kelime anlamı, "yazılı olmayan kanun, kural, ittifak, birlik, anlaşma, sözleşme, adlaşma, öğretme, gösterme, yönlendirme, öğreti, yasa ",
birde yunancadan "euangelion/evangelion/evangile/incil/iyi haber, müjde imiş...
doğrusunu dilbilimcilere sormak gerek...

saff/6
ya benii israaiile innii rasuulullaahi ileykum musaddikan li maa beyna yadeyye minet tevraati.../ buradaki tevratta yazılı bir metin değil...
israiloğullarına seslenen habercinin bahsettiği "li maa beyna yadeyye minet tevraati" Allahtan gelen sistemin delilleri/öğüdü...

ve mubaşşiren bi rasuulin ye tii min bagdiismuhuu ahmedu.../ sonra gelecek sözü övgüye layık haberciyi müjdeleyen...
sonra gelecek övgüye layık sözü müjdeleyen haberci...

bu ifadeye göre övgüye layık sözün habercisi muhammed in getirdiği sisteme ait öğüt...

kıyamet
15. November 2012, 12:47 AM
her resul getirdiğini sözlü olarak iletmiştir, öyleyse görsellik nedir, "doğaüstü mucizeler" mi...

İncil’in görsel boyutu; hem Hz. İsa’nın Allah’ın izni ile yaptığı mucizeler hem de kendisi ve annesinin birer ayet oluşudur…

MÜMİNUN SURESİ
50- Meryem’in oğluyla annesini birer ayet kıldık…

MAİDE SURESİ
110--Hani, Allah şöyle demişti: “ey Meryem’in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla! Seni Ruhulkudüs’le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yapıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluveriyordu. Doğuştan körü, arbaşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrail oğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık- seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: “açık bir büyüden başka şey değil bu!”



incilin yazılı bir belge olarak sundurulduğunun delili hangi ayet...
belge ifadesini kullanmadım….bilgi ifadesini kullandım…

İncil’in Hz. İsa’nın benliği üzerine yazılı bir bilgi olduğunun delilini mi soruyorsunuz?
yoksa
İncil bilgisinin yazılı vahiy olarak; Kuran’ın içerisinde varolduğunun delilini mi soruyorsunuz?

Fers
16. November 2012, 01:59 AM
hem de kendisi ve annesinin birer ayet oluşudur…

mu minun/50
ve cealnabne meryeme ve ummehuu aayaten.../
meryem oğluna ve annesine bir menzil/mekan kılınmış/tayin edilmiş...

ve aaveynaahumaa ilaa rabvetin zaati karaarin ve maiinin.../
akarsulu araziye sahip bir tepeye yerleştirilmişler...

ikinci kısım ilkini ele vermiş...


beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun.
çamurdan kuş görünümünde bir şey yapıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluveriyordu.
Doğuştan körü, arbaşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun.

ankebut/50
...kul innemel aayaau indallaahi ve innemaa ene neziirun mubiinun.../
alametler yalnız Allahta, haberci yalnız izah eden bir uyarıcı...
ankebut/51
e ve lem yekfihim ennaa enzelnaa aleykel kitaabe yutlaa aleyhim.../
haberciye indirilenin onlara okunması yeterli...

bu ayetlere göre haberciler, yalnız izah eden uyarıcılar, ve o habercilerin kendilerine gelen ilmi kişilere aktarması tek başına yeterli...

-Yazılı vahiy olarak İncil, Kuran içerisindedir...

incilin yazılı bir belge olarak sundurulduğunun delili hangi ayet...

yani,

en am/7
ve LEV nezzelnaa aleyka kitaaban fii kırtaasin fe le mesuuhu bi eydiihim.../ sana yazılı bir kitap olarak indirSEydik, sonra elleriyle dokunsalar...

kur an yazılı/yazdırılmış bir kitap değil iken, içinde yazılı vahy olarak incili nasıl barındırsın...

kıyamet
16. November 2012, 10:57 PM
mu minun/50
ve cealnabne meryeme ve ummehuu aayaten.../
meryem oğluna ve annesine bir menzil/mekan kılınmış/tayin edilmiş...

ve aaveynaahumaa ilaa rabvetin zaati karaarin ve maiinin.../
akarsulu araziye sahip bir tepeye yerleştirilmişler...

ikinci kısım ilkini ele vermiş...

...

Çeviride anlatmak istediğiniz Hz. İsa ve annesinin ayet olmadığı mı?
Bunu açıkça belirtin...

1. ve cealnebne (cealnâ ibne) : ve oğlunu kıldık
2. meryeme : Meryem
3. ve umme-hu : ve onun annesini
4. âyeten : âyet
5. ve âveynâ-humâ : ve ikisini barındırdık, yerleştirdik
6. ilâ rabvetin : yüksek bir tepeye
7. zâti : sahip
8. karârin : karargâh, yerleşme mekânı
9. ve maînin : ve akan su

Diyanet İşleri : Meryem oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de oturmaya elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.

Adem Uğur : Meryem oğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık; onları, yerleşmeye elverişli, suyu bulunan bir tepeye yerleştirdik.

Ahmed Hulusi : Meryemoğlu'nu ve anasını bir mucize kıldık. . . Ve o ikisini akarsuyu olan yüksek bir yere yerleştirdik.

Ahmet Tekin : Meryem’in oğlunu, Îsâ’yı ve annesini de sınırsız kudretimizi gösteren bir mûcize olarak ortaya koyduk. Onları yerleşmeye elverişli akarsuyu bulunan bir tepeye, yaylaya yerleştirdik.

Ahmet Varol : Meryem oğlunu ve annesini de bir ayet kıldık ve onları oturmaya uygun ve çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.

Ali Bulaç : Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.

Ali Fikri Yavuz : Meryem’in oğlu İsa’yı da annesiyle (kudretimize delâlet eden) bir alâmet kıldık; (çünkü onu babasız yarattık, annesine bir insan dokunmamıştı). İkisini düz ve suyu bulunan yüksek bir yerde barındırdık.

Bekir Sadak : Meryem oglunu da, annesini de mucize kildik. Her ikisini de, pinari bulunan, oturmaya elverisli yuksek bir yere yerlestirdik. *

xCelal Yıldırım : Meryem'in oğlu ile onun anasını da bir mu'cize olarak sunduk. Onları yüksekçe pınarı olan düz, oturmaya elverişli bir tepeye yerleştirip barındırdık.

Elmalılı Hamdi Yazır : İbni Meryemi de anasiyle bir âyet kıldık ve ikisini bir oturaklı ve temiz sulu bir tepeye barındırdık

Gültekin Onan : Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.

Hasan Basri Çantay : Meryemin oğlunu da, anasını da (kudretimize) bir âyet (ibret) kıldık. Onları düz (ya'ni oturmıya yarar) ve akar suya mâlik bir tepede barındırdık.

Hayrat Neşriyat : Meryemoğlunu (Îsâ’yı) da, annesini de bir mu'cize kıldık ve onları barınmaya elverişli ve suyu akan bir tepeye yerleştirdik.

İbni Kesir : Biz; Meryem'in oğlunu da, annesini de bir ayet kıldık. Her ikisini de sulak, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.

Ömer Öngüt : Meryem oğlunu ve annesini bir âyet (mucize) kıldık. Her ikisini de yerleşmeye elverişli, suyu bulunan, yüksek bir yere yerleştirdik.

Şaban Piriş : Meryem’in oğlunu da, annesini de bir belge kıldık. O; İkisini akar sulu, yüksek ve meskun bir yere yerleştirdik.

Süleyman Ateş : Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.

Tefhim-ul Kuran : Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.

Ümit Şimşek : Meryem oğlu ile annesini de bir âyet yaptık ve kalınabilecek sulak bir tepede barındırdık.

Yaşar Nuri Öztürk : Meryem'in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.

Fers
17. November 2012, 12:26 AM
Çeviride anlatmak istediğiniz Hz. İsa ve annesinin ayet olmadığı mı?
Bunu açıkça belirtin...

ve cealnabne meryeme ve ummehuu aayaten, ve aaveynaahumaa ilaa rabvetin zaati karaarin ve maiinin.../
meryem oğluna ve annesine bir menzil tayin ettik, akarsulu araziye sahip bir tepeye yerleştirdik...

ifade kendini açıklamış, tayin edilen menzil/konaklama yeri, akarsulu araziye sahip tepe...

yeterince açık mıdır...
onlar mealcilerin yorumu, benim yorumum da budur...

kıyamet
17. November 2012, 02:21 PM
Benim için İslam; Kuran ve Tevrat birlikteliğidir…

Kuran ve Tevrat mana boyutuyla bir insan tarafından kuşatılabilecek kitaplar değildir…
Kuran’a ve Tevrat’a inanmak; bu kitaplara ait her ayeti mana boyutuyla çözmek demek değildir… gücü yettiği kadarını anlamak ve anlamak için uğraş vermeye devam etmektir…

Tevrat için ‘bozulmuştur’ diyenlerden bazıları şu ifadeyi kullanırlar “Allah, Adem’in nerede olduğunu bilmiyor mu da ‘neredesin’ diye sesleniyor” …

TEVRAT / TEKVİN – 3
9 RAB Tanrı Adem”e, “Neredesin?” diye seslendi.
10 Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.
11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”

Kuran'a inandığını söyleyip de Tevrat'a ait bu ayetleri eleştirenlerin Kuran'dan haberdar olmadığı kesin...

KURAN / MAİDE SURESİ
116- Allah şunu da söyledi: “ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara “beni ve annemi, Allah’tan başka iki ilah edinin” diye söyledin. İsa dedi ki: “hâşâ! Tesbih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen gaybları çok iyi bilensin.

Peki; Allah, Hz. İsa’nın ne söylediğini bilmiyor mu da “Allah'ın yanında, kendisini ve annesini iki tanrı olarak kubul edin diye insanlara sen mi söyledin” diye soruyor?

Fers
17. November 2012, 11:32 PM
Kuran’a ve Tevrat’a inanmak; bu kitaplara ait her ayeti mana boyutuyla çözmek demek değildir…

akla uygun olan, inanmak/inanabilmek için ikna olmak...
ikna olabilmek için olan biteni her boyutuyla anlamak...

talebeyi, japonca bilmediğini bile bile dili japonca olan bir kitaptan imtihan eden prof un adaletine söverken onaylayabilen zihniyet, alemlerin rabbini o profla aynı tahta oturtabilecek kadar eksiktir...

kitaptan sınava girmek için, her sayfasından her boyutuyla haberdar olabilmek adalettir...

Tevrat için ‘bozulmuştur’ diyenlerden bazıları şu ifadeyi kullanırlar “Allah, Adem’in nerede olduğunu bilmiyor mu da ‘neredesin’ diye sesleniyor” …

ankebut/50
...kul innemel aayaau indallaahi ve innemaa ene neziirun mubiinun.../
"alametler yalnız Allahta, ben sadece izah eden bir uyarıcıyım" de...

haberciler yalnızca izah eden uyarıcılardır gelen ilmi muhatablarına sözle aktarırlar, o sözleri değiştirmeyi aklına koyanlar çıkmıştır/çıkar ...

innaa nahnu nezzelnaz zikre ve innaa lehu le haafizuune.../ öğüdü indiren biziz, elbette onun koruyucularıyız...

kitaplar değiştirildi deseler ne demeseler ne, korunan öğüttür, yazılı bir kitap değil...

ates demir
18. November 2012, 03:57 AM
Allah adaletlidir, her KELİMEye can verir, hemde her KELİMEye.
Kotu kelime meyvesi buruk ve acı bir ağaçtır, iyi kelime ise kendine toprak, su ve alaka saglayan sahibini memnun eden bir meyve.

kıyamet
18. November 2012, 12:00 PM
Allah'ın adaletli olduğundan şüphe duyan kişi iman etmiş olmaz...

Allah'ın adaletli olduğunun insanlar tarafından anlaşılabilmesi; Kuran ve Tevrat'ta var olan reenkarnasyon sistiminin farkedilmesi ile mümkündür...

Bu sistemi anlamadan bakan gözler, Allah'ın adaletini göremezler...

Fers
18. November 2012, 12:15 PM
Allah'ın adaletli olduğunun insanlar tarafından anlaşılabilmesi; Kuran ve Tevrat'ta var olan reenkarnasyon sistiminin farkedilmesi ile mümkündür...

Bu sistemi anlamadan bakan gözler, Allah'ın adaletini göremezler...

bilgilendirin, farketmeyi sağlayın şu "reenkarnasyon sistemi" hakkında...
ayetler ve açıklama buyrun ki kendisine bağlı olan adalet görünür olsun...

ates demir
18. November 2012, 12:28 PM
Allah a iman etmek önce bunun altı çizilmeli.

İman kalbe yerleşmeli, ağıza değil. Allah ın anlayalım ve bilelim diye gönderdiği Kuranı Allaha geri okumak değildir iman.
İman emin olmaktan geçer. "Hakkında emin olmadığınız şeylerin peşinden gitmeyin" der Kuran.
Önce emin olmaktan geçer iman. İman görmektir ama gözle değil, iman duymaktır ama kulakla değil, iman hissetmektir ama cilt ile değil.
Önce iman, sonra amel. Unutulmamalı "elestü bi rabbikum" sorusuna verilen "bela" andı.

Alemlerin Rabbinin vahyinin üstünü örtmeyeceksiniz. Örtmeyeceksiniz ki onun rengiyle boyanabilesiniz. İşte ok atan el...
Sonra Allah ın adaletini anlamalısınız. Güneş toprakta yeşeren diken ve kaktüs dahil her tohuma uzatırken ışığını, nur üstü nur un ne demek olduğunu anlayacaksınız. Bir güneş kadar olamayan Allah benim Allah anlayışıma terstir. Allah ın adaletinden ben bunu anlarım.

Ve reenkarnasyon, isteyen istediğini düşünmekte serbesttir. Elde çok somut!!! kanıt yokken kanıta dayalı bilimde elbette yeri yoktur. Ama dediğim gibi Allah adaletlidir, asla zulmetmez ve şu anda sağ ve sol elinizde tuttuğunuz ne varsa hepsi sizin kazancınızdır. Allah zerre haksızlık yapmaz. O en adil görendir.

Alimler boşuna alim değil, cahiller boşuna cahil değil, kadınlar boşuna kadın değil, erkekler boşuna erkek değil, sistem randomize çalışmıyor.

aorskaya
19. November 2012, 12:51 AM
Allah'ın adaletli olduğundan şüphe duyan kişi iman etmiş olmaz...

Allah'ın adaletli olduğunun insanlar tarafından anlaşılabilmesi; Kuran ve Tevrat'ta var olan reenkarnasyon sistiminin farkedilmesi ile mümkündür...

Bu sistemi anlamadan bakan gözler, Allah'ın adaletini göremezler...

Konuyu reenkarnasyona ne zaman getireceğini düşünüyordum, çok bekletmedin kıyamet kardeşim!

Burada da reenkarnasyona devam...

bakalım, gelişmelere göre rabbim izin verirse katılırım bende...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
19. November 2012, 01:10 AM
İncil’in Hz. İsa’nın benliği üzerine yazılı bir bilgi olduğunun delilini mi soruyorsunuz?
yoksa
İncil bilgisinin yazılı vahiy olarak; Kuran’ın içerisinde varolduğunun delilini mi soruyorsunuz?

AYNI KONULARI ELE ALDIĞIN BAŞKA YERDE YAZDIKLARIMI BURAYA ALINTILIYORUM:


İncil kitap olarak indirilmemiştir… Sözlü ve görsel bir bilgi olarak indirilmiştir… Kuran’daki İncil adı altındaki yazımdan okuyabilirsiniz…

Allah katından indirilen ve Allah’ın korumasında olan iki kitap vardır; Tevrat ve Kuran…


1-İncilin kitap olarak indirilemediğini neye dayanarak söylüyorsun?

Yanlışta olsa; Tevratı kuran sonrası islama sokmaya çalışırken, aynı durumda indirilmiş olan İncil için neden farklı davranıyorsun?

İncilinde aynı Tevrat gibi olduğunu aşağıya aldığım birkaç ayet ten görebilirsin:

3:3 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok güçlüdür, intikamını alır.


3:48 - Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı, hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.


3:65 - Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz?

Tevrat ve İncil’in indirilmesinden bahsediliyor. Tevrat inen bir kitapsa; incilde (senin kitap değil, benliğe indirildiği, incilin kuranda indirildiği iddiaların asılsız olduğu) inen bir kitaptır.

5:47 - İncil ehli de Allah'ın ona indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fâsıkların ta kendileridir.

İncil, İsa peygamberin benliğine yazılmış, kitap olarak indirilmemiş olsaydı, İsa’nın vefat ettirilmesinden sonraki İncil ehli; ellerinde kitap olmadan nasıl hükmedeceklerdi?

5:66 - Eğer onlar,Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!


Bu ayette de sadece Tevrat, İncil değil başka kitaplarında (Zebur) indirildiğini görüyoruz. O halde, senin sadece tevratı, kuranın yanına alarak İslam diye göstermeye çalışman; son derece yanlış olmaktadır.

Eğer bunları bilmiyorsan, şimdi bu ayetlerden hatanı görebilir ve iddialarını düzeltirsin.

Aksi halde bilerek yapıyorsan, senin samimi olmadığını, Müslümanları Yahudileştirmeye çalıştığının anlaşıldığını kabul etmen gerekir.

5:68 - De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu halde kâfir olan bir toplum için üzülme!

Kndilerine kitap indirilenler, hiç bir ayrıma tabi tutulmaksızın, Tevrat, incil ve kuranı uygulamak zorundadırlar.

Peki sana göre şimdi;

a- Tevrata inandıklarını söyleyen yahudiler kuranı uygulayabiliyorlarmı? Uygulamadıklarını biliyoruz ama, aksini söyleyebilirsen; tevratın kuranla çeliştiği yerlerde, son kitap olarak kuranı tercih edebiliyorlarmı?

b- İncil!e inandıklarını söyleyen hristiyanlar, kuranı uygulayabiliyorlarmı?
Uygulamadıklarını biliyoruz ama, aksini söyleyebilirsen; tevratın kuranla çeliştiği yerlerde, son kitap olarak kuranı tercih edebiliyorlarmı?

selamlar,
aorskaya
[/FONT][/B]

merdem
19. November 2012, 01:39 AM
Su uyur düsman uyumaz derler, gercekten cok dogru.

Kur'an'in indigi siralar sanki müsriklerin ettikleri yetmiyormus gibi, en büyük darbe Ehl-i Kitabtan gelmistir ve....... halen geliyor. Zamanimizdaki Islam kargasiligina cok büyük etkileri olmustur ve............halen devam ediyor.

Üstelik zekalarini ve mallarini bu yolda harcamaktan cekinmiyorlar. Allah Celle ve Celaluhu yolunda harcayacaklarina Islam'i yikmak icin harciyorlar.

Ben böylelerini, Concord biletleriyle cehenneme gidenler olarak degerlendiriyorum. Hatirliyorsunuzdur son Concord faciasini.

Bin bir türlü seytanliklarla calistiriyorlar beyinlerini, onlar cahillerin ta kendileridir, istedikleri kadar uniler bitirsinler prof. dr. olsunlar, Allah katinda onlar "AHMAK"tirlar.

mustafabey
19. November 2012, 05:55 PM
Sayın merdem;

Güzel bir noktaya temas etmişsiniz, islamın önündeki en büyük engellerden biri dediğiniz gibi iman etmeyen KİTAP EHLİ’dir.

EHLİ KİTAP; ellerine resullere indirilen kitaplar ulaşanlar, resullere indirilen kitaplardan insanlığı, dini sözel olarak öğrenenler,

EHLİ KİTAP’tan iman edenler ve öğrendikleriyle Salih amel edenler de vardır, iman etmeyen cahillerde vardır.

Bu resullerin kitaplarından öğrenen ehil olanlar kimlerdir?

Ellerine resullerin kitapları ulaşanlar, onu okuyanlar, okuduklarına kör, sağır ve dilsiz olanlar vede anlayıpda kendi menfaatleri için yaşama geçirmeyenler, gerçekte iman etmeyenler kimlerdir?

Uzaklarda aramayın! Ucu bize de dokunuyor, dikkatli okuyalım.

Nisa 150-153
Şüphesiz, Allah’ı ve onun resullerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, “(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz” diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
Allah'a ve onun resullerine iman eden ve onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmayanlara ise Allah ecirlerini verecektir. Allah bağışlayıcıdır, rahmet edicidir.
Kitap ehli senden gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemiş ve 'bize Allah'ı açıkça göster' demişlerdi de zulümlerinden dolayı onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmesinin ardından buzağıyı tanrı edindiler de biz bunu bağışladık. Musa'ya da açık bir hüccet verdik.

Ali İmran 110-114
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; (maruf olanı) iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz. Eğer kitap ehli (ehlu el kitâbi)de iman etmiş olsaydı şüphesiz kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır ancak çoğunluğu fasıktırlar.

Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra onlara yardım da edilmez.
Onlardan, Allah'ın ipine sarılanlar ve insanların ipine yapışanlar dışında kalanlara nerede bulunurlarsa bulunsunlar alçaklık damgası vurulmuştur. Onlar Allah'ın gazabını haketmişlerdir ve kendilerine miskinlik damgası da vurulmuştur. Onlar bunu Allah'ın ayetlerini inkâr ettikleri ve haksız yere peygamberleri öldürdükleri için hak ettiler. Karşı geldikleri ve taşkınlık ettikleri için bunu hak ettiler.

Hepsi bir değildir. Kitap ehlinden (min ehli el kitâbi) gecenin geç vakitlerinde ibadete kalkıp Allah'ın ayetlerini okuyan ve secdeye kapanan bir topluluk vardır.

Onlar Allah'a ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar ve hayır işlerinde yarışırlar. İşte bunlar salihlerdendirler.

kıyamet
26. November 2012, 02:34 PM
Reenkarnasyon sisteminin anlaşılabilmesi için bazı kavramların dar ve geniş manaları olduğunu; iç içe ikili manalar ifade ettiğini fark etmek gerekir
Örnek:
İnsan kavramı geniş manada; tüm insanları ifade eder…

Dar manada ise; henüz İslam’a girmeyenler,
Ya da
Henüz kalpleri mühürlenmeyenler anlamına gelir…

İnsan; İslam’a girdikten sonra Müslüman-şükredici diye anılır…
İnsan; Kalbinin mühürlenmesinden sonra, kâfir-inkâr eden diye anılır…

İNSAN SURESİ
1-İnsan üzerinden, henüz anılan bir şey olmadığı uzun bir süre geçmedi mi zamandan?
3-Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya inkâr eden.


Kuran da üç tip insan vardır…
1-İnsan; henüz seçim aşamasına gelmemiş yada seçim aşamasında olanlara verilen isim…
2-Müslüman insan; seçim aşamasından sonra İslam’ı seçenlere verilen isim…
3-Kâfir insan; seçim aşamasından sonra İslam’ı reddedenlere verilen isim…

Müslümanların dereceleri olduğu gibi Kafirlerin de dereceleri vardır...

İnsana ait ömür ortalama 1000 yıldır…

A- Kişi ortalama ilk 400 yıl insan olarak anılır… Ne müslümandır ne de kâfir… Çünkü henüz İslam ile karşılaşmamıştır…
TEVBE SURESİ
115-Allah bir topluluğa kılavuzluk ettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine ayan-beyan bildirinceye kadar, onların sapıklığına hükmetmez.

B- Kişi ilk 400 yılın sonunda İslam’ı seçerse Müslüman olarak anılır… Kalan ömründe imtihanı devam eder…
HUCURAT SURESİ
14-Bedeviler; “iman ettik” dediler. De ki: Siz iman etmediniz; ancak “Müslüman olduk” deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Allah Gafur’dur, Rahim’dir.
15-Müminler ancak şu kimselerdir ki, Allah’a ve resulüne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda didinirler. İşte bunlardır, özü-sözü birbirine uyanlar.

C- Kişi ilk 400 yılın sonunda İslam’ı reddederse kâfir olarak anılır… Kalan ömründe kalbi mühürlendiği için iman etme ihtimali yoktur. Cehennemlik olduğu kesinleşmiştir…
TEVBE SURESİ
113-Akraba bile olsalar, cehennem halkı oldukları açıkça belli olduktan sonra müşrikler için af dilemek ne peygambere yakışır ne de iman edenlere.

ALİ İMRAN SURESİ
178-Kâfirler, onlara süre tanımamızın kendileri için hayırlı olduğunu asla düşünmesinler. Onlara, biraz daha günah işlesinler diye süre veriyoruz. Yere geçirecek bir azap var onlar için.

İlk 400 yılın sonunda İslam’ı seçmeyenler birinci gerçek ölümü tadarlar ve kalpleri mühürlenir…
Kalan sürelerinin sonunda ikinci gerçek ölümü tadarak kabre konulurlar ve dünya hayatı ile aralarına berzah konulur…
MÜMİN SURESİ
11-Dediler: “rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?”


İlk 400 yılın sonunda İslam’ı seçenler kalan sürelerinin sonunda sadece bir kez gerçek ölümü tadarlar…
DUHAN SURESİ
56-Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.
SAFFAT SURESİ
59-Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi?”

Reenkarnasyon sisteminde iki tip ölüm vardır…
1. Gerçek ölüm
A- 1000 yıllık sürenin sonunda canların geri gönderilmemek üzere alınması
B- 400 yıllık sürenin sonunda kalplerin mühürlenerek canların geri gönderilmek üzere alınması…

2. Geçici ölüm:
A- 1000 yıllık süre dahilinde canların geri gönderilmek üzere alınması…
B- 1000 yıllık süre dahilinde kalplerin mühürlenmeden geri gönderilmek üzere canların alınması…

ZÜMER SURESİ
42-Allah, canları, ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra, haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

kıyamet
28. November 2012, 10:28 PM
Reenkarnasyon sisteminde;
İlk 400 yılın sonunda İslam’ı seçmeyenler birinci gerçek ölümü tadarak kalpleri mühürlenir ve kabre konulurlar…
Kalan ömürlerini tamamlasınlar diye kabirden çıkartılarak yaşatılırlar…Sürelerini tamamladıklarında ise ikinci gerçek ölümü tadarak tekrar çıkarılmamak üzere kabre konulurlar; ta ki, yecüc ve mecüc'ün önündeki set kaldırılıncaya dek...

KURAN / ABESE SURESİ
21--Sonra öldürdü onu, kabre koydurdu onu.
22--Sonra dilediği zaman diriltip ortaya çıkardı onu.
23--Hayır, hayır! O, O’nun kendisine emrettiğini hiç yerine getirmedi.

TEVRAT / 1. SAMUEL – 26. Rab öldürür ve diriltir; ölüler diyarına indirir ve çıkarır.

Kuranda geçen kabir kavramı sadece kafirler için kullanılır…

İlk 400 yılın sonunda İslam’ı seçen insanlar geçici ölümü tatıtları her seferinde “yerde” bekletilirler ve ortalama 1000 yıllık yaşamlarının sonunda bir kez gerçek ölümü tattıklarında Allah katına çıkarılırlar ve mahşer gününüe kadar orada bekletilirler…

Kuran da “yer” ifadesinin kullanıldığı birçok ayet vardır...Bunlardan biri de dabbenin yerden çıkacak olması…

NEML SURESİ
82--O söz tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.

Reenkarnasyon sistemine göre yerde bekletilen son iyi insan “dabbe” dir…
Diğer tüm iyi insanların süreleri bittiği için hepsi Allah katındadırlar…
Yeryüzünde ise sadece kafirler vardır…

Ve dabbe onlara şöyle der:
“Siz reenkarnasyon sistemi gereği ilk 400 yılınıza kadar insan olarak yaşatıldınız ve o süre sonunda Allah’ın ayetlerine gereğince iman etmediğiniz için ve şimdi bu durumdasınız.”

Ve kıyamet kafirlerin üzerine kopar…
AHKAF SURESİ
35- …Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Sapmışlar topluluğundan başka kim helak edilir!

Kıyamet en büyük helak değil mi?

HAC SURESİ
1- Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet saatinin zelzelesi gerçekten çok büyük bir şeydir.

2- Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın, emzirdiğinden vazgeçer ve her gebe kadın, taşıdığını düşürür. Sen o gün insanları sarhoşlar halinde görürsün; oysaki onlar sarhoş değillerdir, ama Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

merdem
29. November 2012, 01:03 AM
Allah'ın adaletli olduğundan şüphe duyan kişi iman etmiş olmaz...

Allah'ın adaletli olduğunun insanlar tarafından anlaşılabilmesi; Kuran ve Tevrat'ta var olan reenkarnasyon sistiminin farkedilmesi ile mümkündür...

Bu sistemi anlamadan bakan gözler, Allah'ın adaletini göremezler...


Kiyamet Bey,

Müslümanlar Kur'an'dan önce indirilen Kitab'lara inanirlar, ama onlarla iman etmezler. Müslümanlar Kur'an'dan sorguya cekileceklerdir, Tevrat ve Incil'den degil.


KURANDA NESH VARDIR DEMEK ŞİRKTİR
Nesh:Kaldırmak,hükümsüz kılmak,iptal etmek,birşeyinyerine başka bir şey koymak gibi anlamlara gelir. Dini literatürde ise nesh şeri bir delil ile sabit şeri bir hükmün daha sonra gelen yani bir şeri delille kaldırılmasıdır. Kendinden önceki hükmü kaldıran delile nasih ;Kaldırılan delile ise mensuh denilmektedir. Neshin caiz olup olmadığı ve vukuğu konusunda islam alimleri arasında değişik görüşler vardır. Nesh caizdir ve vardır. Allah (cc) kuran-ı kerimi indirinceye kadar eski sayfaları ve kitapların hükmünü kaldırmıştır. Ve nesh olunmayan ve değiştirilmeyen ve kıyamete kadar baki olacak olan Kuran-ı kerimi indirmiştir. Allah (cc) I0 sahife Adem (as)a indirmiş ve bunun hükmünü şit (as) gönderdiği 50 sahife ile nesh etmiş. Sonra İdris (as) gönderdiği 30 sahife ile nesh etmiş daha sonra sırasıyla ibrahim (as)in 10 sahifesini, Davut (as) gönderdiği Zeburla, daha sonra bu kitabı Musa (as) gönderdiği tevratla ve isa'ya (as) gönderdiği incille değiştirmiş. Ve en son olarak kıyamete kadar hükmü sürecek olan Kuran-ı kerimi indirmiş ve önceki kitap ve sahifelerin tamamının hükmünü kaldırmıştır. Allah (cc) kuranın hükmünü ve lafzını değişmeme konusunda garantiye aldığını şu ayetle bize bildirmektedir. (Hicr.9) ''Kuran-ı biz indirdik onun koruyucusuda biziz biz.''Buyurarak Kuran-ı kerimi kendi muhafazası altına almıştır. Üstelik bakın nasıl meydan okumaktadır. (isra.88) ''De ki bunun gibi bir kitap meydana getirmek için yeryüzündeki geçmiş ve gelecek bütün insanlar ve cinler bir araya gelse ve birbirlerine destek olsa onun (Kuran‘ın) bir benzerini meydana getiremezler. ''Bu konu ile ilgili bakınız. (Kasas.49, Hud.13, Bakara.23)

ALLAH (CC) BİZ BİRBİRİNE UYUMLU AYET İNDİRİRİZ BUYURUYOR

Artık hiç kimse Kuran-ı kerimin lafzına ve hükmüne kıyamete kadar dokunamıyacaktır. Bunda bütün alimler görüş birliği içindedir. Alimlerin görüş birliği içinde olmadıkları konu. 23 senede vahyi tamamlanan Kuran-ı kerimin bazı ayetleri bazı ayetlerini nesh etmişmidir.? Başka bir ifadeyle sonradan gelen ayetler önceden gelen ayetlerin hükmünü kaldırmışmıdır.? Kuran-ı kerimde nesh olduğunu iddia eden alimler şu ayeti gerekçe göstermektedirler. (Bakara.106)'' Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.'' Şimdi bu ayeti dikkatle inceleyelim. Unutturmak ne anlama gelir? Tamamen beyinlerden, yazılardan silinmesi anlamına gelmezmi? Halbuki nesh edildiği iddia edilen ayetler 1400 senedir hala Kuran-ı kerimde durmuyormu. Böyle unutturma olabilirmi? Ama eski sahife ve kitaplar unutturulmıştur. Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmışve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur. Bu ayette Kuran-ı kerimin içindeki ayetlerin nesh edildiğine dair bir işaret yoktur. Gelelim kuranda nesh vardır diyenlerin delil olarak sunduğu ikinci ayete (Nahl101) ''Biz bir ayetin yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman ki Allah neyi bildireceğini çok iyi bilir. Sen apaçık bir iftiracısın dediler. Hayır onların çoğu bilmezler.'' Başta şunu belirtelimki bu ayetin iniş sebebi Tevrattaki ayetlerin nesh olması ile ilgilidir. Tevrata inanan yahudiler tevratta böyle bir şey yoktu ; buda nereden çıktı; sen Allah‘ın indirdiği tevradı değiştiriyorsun tevratta olmayan şeyleri söylüyorsun; diyerek peygamberimize baskı yapıyorlardı. İşte bu nedenle bu ayet inmiştir. Kuran-ı kerimin ayetleri arasında tutarsızlık olsa ayetlerden biri diğerini nesh etse hiç kızarlarmıydı? Aksine sevinirlerdi ve koz olarak kullanırlardı öyle değil mi? HÜKMÜ KALDIRILAN TEVRATTIR- İNCİLDİR
Yahudilerin kızmalarına sebep şu ayetlerdir. (Nisa.160-161) ''Yahudilerin zulumleri onların birçoğunu Allah yolundan alıkoymaları, nehyedilmelerine rağmen faiz almaları,halkın malını haksız yere yemeleri sebebiyledir ki. Biz kendilerine helal kılınan temiz ve güzel şeyleri onlara haram kıldık'' Bu ayettende açıkca anlaşılacağı gibi yukarıdaki (Nahl.101)in bahsettiği nesih tevratla ilgilidir. İşte yahudiler buna çok kızmışlar ve peygamberimize itftira atıyorsun demişlerdir.


Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir. Bunlardan bazılarını tamamıyla, bazılarını benzerleriyle, bir kısmını daha iyileriyle, bazılarını da aynıları ile, bizzat Allah'ın kendisi nesih etmiş değiştirmiştir.

“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmî Peygambere uyanlara; işte onlara o Peygamber iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. İyi şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar ...” (A’raf 7/157



“İncil’i bilenler, Allahın o kitapta indirdiği ile hüküm versinler. Kim Allah’ın indirdiğine göre hükmetmezse onlar fasıkların ta kendileridir.” (Mâide 5/47)


“Yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi Peygambere uyanlara; işte onlara o Peygamber iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar. İyi şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar. Sırtlarından ağır yükleri, boyunlarından demir halkaları kaldırır atar. Ona iman eden, onu saygıyla destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber indirilen Nur’a (Kur’an’a) uyanlar varya, işte umduklarına kavuşacak olanlar onlardır… “ (A’raf 7/157)



Kur’an, Allah tarafından indirilmiş ve önceki kitapları neshetmiştir. Artık uyulması gereken odur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:



“Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardı. Allah’a teslim olmuş peygamberler Yahudiler arasında onunla hüküm verirlerdi. Hocalar ve alimler de Allah’ın kitabından hafızalarında olanla hükmederlerdi. Onlar bu hükme şahit idiler. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin. Her kim Allahın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse onlar kafirlerin ta kendileridir." (Mâide 5/44)

kıyamet
29. November 2012, 05:37 PM
“Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardı. Allah’a teslim olmuş peygamberler Yahudiler arasında onunla hüküm verirlerdi. Hocalar ve alimler de Allah’ın kitabından hafızalarında olanla hükmederlerdi. Onlar bu hükme şahit idiler. Siz, insanlardan korkmayın; benden korkun. âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin. Her kim Allahın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse onlar kafirlerin ta kendileridir." (Mâide 5/44)

Sn: merdem

Maide Suresi 44. ayet "Tevrat'ta bir hidayet ve bir nur vardı değil vardır" olarak çevrildiğinde Tevrat'ın bozulmadığını kabul edecek misiniz?

Aşağıdaki maide 44 çevirileri bana ait değil...


1. innâ enzelnâ : muhakkak ki biz indirdik
2. et tevrâte : Tevratı
3. fî- hâ huden ve nûrun : içinde hidayet ve nur vardır

İmam İskender Ali Mihr :Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır.

Diyanet İşleri:Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır.

Abdulbaki Gölpınarlı :Şüphe yok ki biz, Tevrat'ı indirdik, onda doğru yola sevk ediş ve nûr var.

Ahmed Hulusi:Gerçek ki, içinde nur ve hakikat bilgisi olan Tevrat'ı biz inzâl ettik. . .

Ahmet Tekin:Biz içinde hak yolu aydınlatıcı bilgiler ve nur olan Tevrat’ı indirdik.

Ahmet Varol:Gerçekten Tevrat'ı içinde hidayet ve nur bulunduğu halde indirdik.

Ali Bulaç:Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik.

Ali Fikri Yavuz:Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidâyet, bir nûr vardır.

Edip Yüksel:İçinde hidayet ve ışık bulunan Tevrat'ı biz indirdik.

Elmalılı (sadeleştirilmiş):Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2):İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik.

Gültekin Onan:İçinde hidayet ve ışık bulunan Tevrat'ı biz indirdik..

Hasan Basri Çantay:Şübhesiz ki Tevrâtı biz indirdik ki Onda bir hidâyet, bir nur vardır.

Hayrat Neşriyat:İçinde bir hidâyet ve bir nûr bulunan Tevrât’ı muhakkak ki biz indirdik. (

Muhammed Esed:Şüphe yok ki, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan Tevratı indiren Biziz.

Ömer Nasuhi Bilmen:Muhakkak Tevrat'ı Biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nûr vardır.

Suat Yıldırım:İçinde hidâyet ve nûr olan Tevrat’ı biz indirdik.

Süleyman Ateş:Gerçekten Tevrât'ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nur vardır.

Ümit Şimşek:İçinde hidayet ve nur olan Tevrat'ı da Biz indirdik.

Yaşar Nuri Öztürk:Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var.

mustafabey
30. November 2012, 01:48 AM
Sayın merdem, bazı yazılarınızı alıntıladım, yazılarınızda tevrat ve incil hakkındaki bizde böyle kanaatlerin oluşmasının sebebi kuranda yazanlar değildir. Din tekdir, gelen peygamberler Allahın seçmiş olduğu akıl sahibi kıldıklarıdır. Her resul ya önceki resullere indirilen kitapla hükmetmiş, yada Allahın kendisine indirdiği kitapla hükmetmişdir, resuller toplumu doğruya yönlerdirmek için müdahale etmişlerdir.

Müslümanlar Kur'an'dan önce indirilen Kitab'lara inanirlar, ama onlarla iman etmezler. Müslümanlar Kur'an'dan sorguya cekileceklerdir, Tevrat ve Incil'den degil.
Allah (cc) kuran-ı kerimi indirinceye kadar eski sayfaları ve kitapların hükmünü kaldırmıştır. Ve nesh olunmayan ve değiştirilmeyen ve kıyamete kadar baki olacak olan Kuran-ı kerimi indirmiştir.
Ve en son olarak kıyamete kadar hükmü sürecek olan Kuran-ı kerimi indirmiş ve önceki kitap ve sahifelerin tamamının hükmünü kaldırmıştır.
(Bakara.106)'' Biz bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz.'' Şimdi bu ayeti dikkatle inceleyelim. Unutturmak ne anlama gelir?
Ama eski sahife ve kitaplar unutturulmıştur. Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmışve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur.
Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir. Bunlardan bazılarını tamamıyla, bazılarını benzerleriyle, bir kısmını daha iyileriyle, bazılarını da aynıları ile, bizzat Allah'ın kendisi nesih etmiş değiştirmiştir.

[/SIZE][/COLOR]

Ali imran 3-4
Sana, onların ellerindekini Tevrat ve İncil'i tasdik eden Kitab'ı (Kuranı) hak ile, kısım kısım indirdi.
Daha önce insanları hidayete erdiren ve doğruyu yanlıştan ayıranı (Furkan) indirdi. Muhakkak ki onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler. Onlar için şiddetli azap vardır. Ve Allah Azîz'dir, intikam sahibidir (intikam alandır).
Kuran daha önce indirilen kitapları tasdikleyen, insanların yaşamında unutulmuş, geçmiş değerleri hatırlatan, yeniden gündeme getiren rehber, öğüt, doğruya yönlendiren kitapdır.

İncil veya tevratta bize şuan ters gelen hoşumuza gitmeyen ifadeler olabilir, bu incil ve tevratın bozulduğunu göstermez. Herkesin zihnine tevrat ve incilin bozulduğu fikri telkinlerle yerleştirildiği için bizde bozulmuş zannediyoruz. Kuranda da böyle bir ifade yoktur.

Yahudiler tevratı kendi emellerine göre yorumlayabilirler, hristiyanlarda aynı şekilde yorumlayabilir, bu tevrat ve incilin bozulduğunu değil yorumların yanlış olduğunu, yaşantının bozulduğu anlaşılmalıdır.

Allahın indirdiği kitaplar hiçbir şekilde bozulmazlar, bozulan değişen insanların anlayışıdır, çünkü insanlar kelimleri kendi menfaatlerine, istek arzularına ve duygularına hitap edecek şekilde ağızlarını eğip bükerek anlamını değiştirir, aksi yönde anlamaya çalışır.

Bizim tevrat ve ya incili anlayamayışımızın veya bize ters gelen ifadelerin sebebi mütaşabih ayetler sebebiyledir, bunu da ancak ilimde derinleşenler anlar.

Âl-i İmran, 7
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitab'ın temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise 'Bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır' derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar.

Kuranda tevratta anlatılan peygamberlerin kıssaları öz bir şekilde anlatılmıştır, paraleldir. Bizim tevrat ve incili ret etmemiz bize bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir, ordan alacağımız bilgiyi es geçmiş oluruz.

Mesala on emir hükümleri gündemden kalkmışmıdır? Burda insanların alacağı öğüt yokmu dur?

Musa'ya Sina Dağı'nda Tanrı tarafından taş levhalar üzerinde verilen 10 emir . Emirler, Tevrat Çıkış Bap 20'de yer almaktadırlar:
1. Karşımda başka ilahların olmayacak.
2. Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3. Yehova'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın.
4. Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün Allah'ın Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın.
10. Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.

Kuranın bir çok yerinde akletmezler mi?, düşünmezler mi?, ibret almazlar mı? Demekde ve bize aklı işletmemizi istemektedir, bu konuda aklı işletirsek tevrat ve incili ret etmek değil araştırmak, incelemek gereklidir. Elinizde ne kadar çok bilginiz ve veriniz varsa aklı işleterek genel doğruya ulaşmanız kolay olur, bizim beynimiz böyle çalışıyor, bilgiler üzerinde düşünerek manalarını kavramalıyız, bu bizi geliştirir, imanımızı kaybettirmez, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?



Kıyamet beyin anlatıkları ayrı, kendine göre bir sistem kurmuş, onu geliştirmeye çalışıyor, bunun içinde indirilen kitaplardan delil arıyor, reenkarnasyonu desdekleyen bir delil kitaplarda yoktur. Kıyamet beyin anlamadığı, yanlış yorumladığı; dünyada sürekli var olan, gelip giden, ölen dirilen duygular, istek arzular, hayaller, geçmişde insanların yaşamında var olan değerlerdir; mesala yaşayan bu değerler; sevgi, korku, açlık, şiddet, ihtiras, hırs, şehvet… gibi bunlar, bu değerle hep yaşıyor, insanlar bu değerleri taşıyor, ölende bunlar dirilende. Kıyamet bey bunları aynı insan zannediyor. Kıyamet beyin dediği gibi ömürleri bin yıl değil insan varolduğu sürece bu değerler gelip gidecektir. Başımızın üstünde yerleri var, biz istesekte istemesekte.

merdem
30. November 2012, 07:11 PM
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.43 / ZUHRÛF - 43

Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.43 / ZUHRÛF - 44


Ben neden sorumluysam O'na sarilirim O'nunla amel ederim. Gerisi beni ilgilendirmez.


لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ

Lekum dînukum ve liye dîn(dîni).

Saygi ve selamlarimla.

merdem
30. November 2012, 07:32 PM
إِنَّا أَنزَلْنَا التَّوْرَاةَ فِيهَا هُدًى وَنُورٌ يَحْكُمُ بِهَا النَّبِيُّونَ الَّذِينَ أَسْلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَالرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ بِمَا اسْتُحْفِظُواْ مِن كِتَابِ اللّهِ وَكَانُواْ عَلَيْهِ شُهَدَاء فَلاَ تَخْشَوُاْ النَّاسَ وَاخْشَوْنِ وَلاَ تَشْتَرُواْ بِآيَاتِي ثَمَنًا قَلِيلاً وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).


1. innâ enzelnâ : muhakkak ki biz indirdik
2. et tevrâte : Tevratı
3. fî- hâ huden ve nûrun : içinde hidayet ve nur vardır
4. yahkumu : hükmeder
5. bi-hâ en nebiyyûne : Peygamber'ler (a.s.) onunla
6. ellezîne eslemû : teslim olmuş olanlar
7. li ellezîne : o kimseler için, onlar için, onlara
8. hâdû : yahudiler
9. ve er rabbâniyyûne : ve Rabbaniler, kendilerini Rabblerine adamış olanlar
10. ve el ahbâru : zahidler, yahudi âlimler, hahamlar
11. bi mâ istuhfizû : muhafaza etmeleri istenen şey ile
12. min kitâbi allâhi : Allâh'ın (c.c.) Kitabından
13. ve kânû aleyhi : ve onun üzerine oldular
14. şuhedâe : şahidler
15. fe lâ tahşevû : artık korkmayın
16. en nâse : insanlar
17. vahşevni (ve ıhşev-ni) : ve benden korkun
18. ve lâ teşterû : ve satmayın
19. bi âyâtî : âyetlerimi
20. semenen kalîlen : az bir pahaya, değere
21. ve men : ve kim
22. lem yahkum : hükmetmez
23. bi mâ enzele allâhu : Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
24. fe ulâike hum(u) : o taktirde, işte onlar, onlar
25. el kâfirûne : kâfirler


İmam İskender Ali Mihr : Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidayet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbanîler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allah'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahitler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.


Diyanet İşleri : Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.


Abdulbaki Gölpınarlı : Şüphe yok ki biz, Tevrat'ı indirdik, onda doğru yola sevk ediş ve nûr var. Tanrıya teslîm olan peygamberlerle hükümleri bilenler ve Allah kitabını korumaya memûr olan bilginler, Yahûdilere, hep ona göre hüküm verirlerdi ve hepsi de o kitabın doğruluğuna tanıktı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi, az bir menfaat karşılığında satmayın ve kimler, Allah'ın indirdiği hükme uygun olarak hüküm vermezlerse onlardır kâfirlerin ta kendileri

Adem Uğur : Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

Ahmed Hulusi : Gerçek ki, içinde nur ve hakikat bilgisi olan Tevrat'ı biz inzâl ettik. . . Teslim olmuş Nebiler, onunla Yahudilere hükmederdi; Rabbanîler (Tevrat'a göre Yahudilerin terbiyesiyle ilgilenenler) ve Ahbar (ilim ve hikmet sahipleri) da onun üzerine şahitler olarak hakikat bilgisini korumakla görevliydiler. . . O hâlde insanlardan korkmayın, Ben'den korkun! Benim bildirdiğim gerçekleri az bir menfaate satmayın! Kim Allâh'ın inzâl ettiği (hüküm) ile hükmetmezse, işte onlar hakikati inkâr edenlerin ta kendisidir!


Ahmet Tekin : Biz içinde hak yolu aydınlatıcı bilgiler ve nur olan Tevrat’ı indirdik. Varlıklarını Allah’a teslim eden, İslâm’ı yaşayan müslüman olan peygamberler, yahudiliğin takipçilerine, Tevrat’taki kuralları esas alarak hüküm verirler, icraat yaparlardı. Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmeleri sebebiyle, kendilerini Rablerine adamış olan zâhitler ve âlimler de, Allah’ın kitabından, korumaya memur edildikleri, muhafaza edebildikleri kurallarla hüküm verirler, icraat yaparlardı. Hepsi de Tevrat’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler ve doğruları konuşan şâhitlerdi.
O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi servet, makam, mevki gibi geçici dünya menfaatlerine, birkaç pula satmayın.
Kimler Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezler, icraat yapmazlarsa onlar, işte onlar kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin ta kendileridir.


Ahmet Varol : Gerçekten Tevrat'ı içinde hidayet ve nur bulunduğu halde indirdik. Allah'a teslim olmuş peygamberler yahudilerin arasında onunla hükmederlerdi. Yine Allah'ın kitabını korumakla görevlendirilmiş olmaları itibariyle alimler ve fakihler de onunla hükmederlerdi. Bunlar onun üzerine şahittiler. [6] Artık insanlardan korkmayın benden korkun ve ayetlerimi az bir değer karşılığında satmayın. Kimler Allah'ın indirdikleriyle hükmetmezlerse işte onlar kâfirdirler.
Ali Bulaç : Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafir olanlardır.

Ali Fikri Yavuz : Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidâyet, bir nûr vardır. Allah’ın emrine boyun eğen peygamberler, onunla Yahudi’ler arasında hüküm verirlerdi. Âlimler ve fakîhler de, Allah’ın kitabını korumaya memur olmaları ve üzerine şâhid bulunmaları itibariyle hükmederlerdi. O halde ey Yahudiler, Tevrat’daki âhir zaman peygamberine ait vasıfları açıklamak hususunda, insanlardan korkmayın; benden korkun. Benim âyetlerimi birkaç para menfaat karşılığında değişmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar kâfirdirler.

Bekir Sadak : Dogrusu Biz yol gosterici olarak Tevrat'i indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmis peygamberler, yahudi olanlara onunla ve Rabbe kul olanlar, bilginler de Allah'in Kitab'indan elde mahfuz kalanla hukmederlerdi. Tevrat'a sahiddiler. O halde insanlardan korkmayin, benden korkun, ayetlerimi hic bir degerle degistirmeyin; Allah'in indirdigi ile hukmetmeyenler, iste onlar kafirlerdir.

Celal Yıldırım : Şüphesiz ki, biz, içinde hidâyet (doğru yolu gösterici ve ona iletici) ve (kafa ile gönülleri) aydınlatıcı (belgeler) bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (hakka) teslim eden peygamberler, Yahudiler arasında onunla hükmederlerdi; yine onlardan Rabb için yol gösterenleri de, bilginleri de Allah'ın kitabından muhafazasıyla emrolundukları hususlarla hükmederlerdi. Ve onlar buna şahitlerdi de.. (Ey hükmetme durumunda olanlar !) artık insanlardan korkmayın benden korkun ; âyetlerimizi az bir değere satmayın. Kim Allah'ın Indlrdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.

Diyanet İşleri (eski) : Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat'ı indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla ve Rabbe kul olanlar, bilginler de Allah'ın Kitap'ından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrat'a şahiddiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun, ayetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir.

Diyanet Vakfi : Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.


Edip Yüksel : İçinde hidayet ve ışık bulunan Tevrat'ı biz indirdik. müslüman peygamberler onunla Yahudiler arasında hüküm veriyorlardı. Hahamlar ve din bilginleri de ALLAH'ın kitabından emredildikleri şeylerle hüküm verirler ve onun üzerine tanık olurlardı. Halkıululamayın, beni ululayın ve ayetlerimi ucuz bir fiyata satmayın. ALLAH'ın indirdiği ile hüküm vermeyenler inkarcıdır.


Elmalılı Hamdi Yazır : Filvakı' biz Tevratı indirdik, onda bir hidayet, bir nur vardı, müslim olan nebiyyûn, Yehudîlere onunla hukmederlerdi, rabbaniyyun ve ahbar da, kitabullahın muhafazâsına me'mur edilmiş olmaları ve üzerine nâzır ve murakıb bulunmaları hasebile hukmederlerdi, artık insanlardan korkmayın benden korkun, benim âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin, ey hâkimler! Her kim Allahın indirdiği ahkâm ile hukmetmezse onlar hep kâfirlerdir

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir.


Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden (onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
Fizilal-il Kuran : Doğrusu biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat’ı indirdik. Kendisini Allah’a teslim etmiş Peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Alimler ve fakihler de Allah’ın kitabını hıfza memur oldukları için yine hükümlerini onunla verirlerdi. Hepsi de Tevrat’a şahittiler. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, ayetlerimi hiç bir değerle değiştirmeyin; Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir.

Gültekin Onan : İçinde hidayet ve ışık bulunan Tevrat'ı biz indirdik. Müslüman peygamberler onunla Yahudiler arasında hüküm veriyorlardı. Hahamlar ve din bilginleri de Tanrı'nın kitabından emredildikleri şeylerle hüküm verirler ve onun üzerine tanık olurlardı. Halkı ululamayın, beni ululayın ve ayetlerimi ucuz bir fiyata satmayın. Tanrı'nın indirdiği ile hüküm vermeyenler kafirlerdir.
Hasan Basri Çantay : Şübhesiz ki Tevrâtı biz indirdik ki Onda bir hidâyet, bir nur vardır. Kendisini (Allaha) teslim etmiş olan (İsrâîl) peygamberler (i), Yahudiler (e âid da'valarda) onunla hükmeder (ler) di. Âlimler, fakıyhler de Allahın (o) kitabını hıfza me'mur oldukları için (yine hükümlerini onunla verirlerdi). Hepsi de onun (Allah tarafından gönderilmiş olduğu) üzerinde (bil'ittifak) şâhid idiler. O halde (ey Yahudiler) siz insanlardan korkmayın, benden korkun. Benim âyetlerimi az bir bahaya (hasîs menfaatlere) satmayın. Kim Allahın indirdiği (hükümler) le hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
Hayrat Neşriyat : İçinde bir hidâyet ve bir nûr bulunan Tevrât’ı muhakkak ki biz indirdik. (Allah’a)teslîm olmuş peygamberler, yahudi olanlara onunla (Tevrât’la) hüküm verirlerdi; Allah’ın Kitâbı’nı muhâfazaya me’mur edilmeleri sebebiyle Rabbânîler (ilim ve ihlâsla kulluk ederek Rabb’e mensub olan kimseler) ve ahbâr (ilim sâhibi zâtlar) da (onunla hüküm verirlerdi); çünki (onlar,) ona gözcülük eden (tahriften koruyan) kimseler idiler.(Ey yahudiler!) O hâlde insanlardan korkmayın; ancak benden korkun ve âyetlerimi az bir fiyata (geçici dünya menfaatleri mukabilinde) satmayın! (Tevrât’ı tahrîf etmeyin!)Artık kim Allah’ın indirdiğiyle (inkâr ederek) hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.



İbni Kesir : Doğrusu Tevrat'ı Biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla, Rabb'a kul olanlarla bilginler de Allah'ın kitabından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Ve ona şahid idiler. İnsanlardan korkmayın da Ben'den korkun. Ve ayetlerimi az bir değerle değiştirmeyin. Kim de Allah'In indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kafirlerin kendileridir.


Muhammed Esed : Şüphe yok ki, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan Tevratı indiren Biziz. Kendilerini Allaha teslim eden peygamberler, ona dayanarak yahudi itikadına uyanlar arasında hüküm verirlerdi; (eski) din adamları ve hahamları da öyle yaptılar, çünkü Allahın kelamının bir kısmı onların himayesine emanet edilmişti; ve hepsi onun doğruluğuna şahitlik yaptılar. Bu nedenle, (ey İsrailoğulları,) insanlardan korku duymayın , yalnız Benden korkun; ve Benim mesajlarımı önemsiz bir kazanç karşılığı değiştirmeyin: Çünkü Allahın indirdiklerine göre hüküm vermeyenler, gerçekten hakikati inkar edenlerdir!


Ömer Nasuhi Bilmen : Muhakkak Tevrat'ı Biz indirdik, onda bir hidâyet ve bir nûr vardır. Müslim olan nebiler onun ile Yahudilere hükmederlerdi. Din alîmleri, fakihler de Allah Teâlâ'nın kitabını muhafazaya memur olmaları sebebiyle onunla hükümde bulunurlardı. Ve onlar o kitap üzerine şahitler idiler. Artık nâstan korkmayın, Benden korkunuz ve Benim âyetlerim ile az bir bedel satın almayınız ve her kim Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu ile hükmetmez ise işte onlar kâfirdirler.


Ömer Öngüt : Doğrusu biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla hükmederlerdi. Rabbânîler (Rabbe kul olanlar) ve Ahbar (bilginler) de Allah'ın kitabını korumaları kendilerinden istendiği için onunla (hükmederlerdi). Hepsi de ona (Tevrat'a) şâhit idiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Âyetlerimi değersiz olan şeylerle değiştirmeyin. Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerdir.


Şaban Piriş : Tevrat’ı yol gösterici ve aydınlatıcı olarak biz indirdik. Kendisini Allah’a teslim etmiş peygamberler, Yahudilere Tevrat ile ve Rabbin yolunda yürüyenler, bilginler de Allah’ın kitabından elde kalmış olan kısmı ile hükmederlerdi. Tevrat’ı gözetiyorlardı. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedelle değiştirmeyin. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir.


Suat Yıldırım : İçinde hidâyet ve nûr olan Tevrat’ı biz indirdik. Kendilerini Hakka teslim eden nebîler, Yahudilerle ilgili meselelerde onunla hükmederlerdi. Alimler ve mürşitler de Allah’ın kitabını koruma ile görevlendirilmeleri sebebiyle yine onunla hüküm verirlerdi. Hepsi de kitabın hak olduğunun şahitleri idiler. O halde ey hakimler, insanlardan korkmayın, Benden korkun.Âyetlerimi az bir menfaat karşılığında satmayın. Kim Allah’ın indirdiği ahkâm ile hükmetmezse işte onlar tam kâfirdirler.
Süleyman Ateş : Gerçekten Tevrât'ı biz indirdik, onda yol gösterme ve nur vardır. İslâm olmuş peygamberler, onunla yahûdilere hüküm verirlerdi, kendilerini Tanrıya vermiş zâhidler ve âlimler de "Allâh'ın Kitabını korumakla görevlendirildiklerinden onunla (hüküm verirlerdi) ve onu gözetip kollarlardı. (Ey hakimler), insanlardan korkmayın, benden korkun ve benim âyetlerimi az bir paraya satmayın! Kim Allâh'ın indirdiği ile hükmetmezse işte kâfirler onlardır!


Tefhim-ul Kuran : Gerçek şu ki, biz Tevratı, içinde bir hidayet ve nur olarak indirdik. Teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hümederlerdi. Bilgin-yöneticiler (Rabbaniyyun) ve yüksek bilginler de (Ahbar), Allah'ın kitabını korumakla görevli kılındıklarından ve onun üzerine şahidler olduklarından (onunla hükmederlerdi.) Öyleyse insanlardan korkmayın, benden korkun ve ayetlerimi az bir değere karşılık satmayın. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.
Ümit Şimşek : İçinde hidayet ve nur olan Tevrat'ı da Biz indirdik. Hakka teslim olmuş peygamberler, Yahudiler hakkında onunla hükmederlerdi. Allah erleri ile âlimler de onunla hükmederlerdi; çünkü onlar da Allah'ın kitabını korumakla görevliydiler ve onun hak kitap olduğuna şahit idiler. Siz de insanlardan korkmayın, Benden korkun; üç beş kuruş için Benim âyetlerimi satıvermeyin. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin tâ kendileridir.


Yaşar Nuri Öztürk : Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Allah'a teslim olmuş peygamberler, Yahudilere onunla hakemlik yaparlardı. Kendini Rabb'e adayanlarla ilim ve hikmette derinleşmiş olanlar da Allah'ın Kitabı'ndan korumakla görevli olduklarıyla hükmederlerdi. Zaten onlar Allah'ın Kitabı'na tanıklardı. Artık insanlardan korkmayın, benden korkun da ayetlerimi basit bir ücret karşılığı satmayın. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir.


Mealler benden degildir!

mustafabey
1. December 2012, 12:05 AM
Selamlar

Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.43 / ZUHRÛF - 43

Gerçek şu: Bu Kur'an sana ve toplumuna elbetteki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.43 / ZUHRÛF - 44
Ben neden sorumluysam O'na sarilirim O'nunla amel ederim. Gerisi beni ilgilendirmez.
Lekum dînukum ve liye dîn(dîni).

Sayın Merdem; sahip olduğunuz bilgiye göre amel edebilirsiniz.
Yukarıda yazdığınız ayetin muhatabı resuldür, bizlere vahiy gelmiyor. Tüm resuller doğru yol üzerindedir.
Eğer kuranının tümünden sorumluyum diyorsanınız, yükünüz ağır, kuranı tam anlamıyla kavradığınızı düşünüyor musunuz?
Eğer tümünü kavramış olsaydınız;


Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmışve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur.
HÜKMÜ KALDIRILAN TEVRATTIR- İNCİLDİR
Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir.


Dememeniz gerekirdi. Kuranda yukarıda yazdıklarınıza kesin net bir delil yoktur, ben göremedim, varsa gösterin, bilgilenelim.

Sorumluluk alanınızın dışına çıkıyorsunuz, din size has sahipleneceğiniz bir şey değildir. Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez, kaldıramayacağınız yüklerin altına girmeyin. Sorumlu olmadığınız tam bilmediğiniz konularda din hakkında kesin şudur demek, hükmetmek bize düşmez.

Dediğim gibi böyle bir şey kuranda yoktur, ama telkinlerle herkesin beynine işlenmiştir. Ezbere konuşmamak gerekir.


Kuranda böyle yazıyor, bende buna göre şöyle düşünüyorum diye kişisel görüşünüzü açıklarsınız, tartışırız, bilmediğimiz konuları araştırarak bilgimizi artırırız. Sadece kurandan ayetleri yazarak bir sonuca ulaşamayız.
Maide 44 ü yazarak neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?

Selamlar.

merdem
1. December 2012, 10:22 AM
Selamlar

Sayın Merdem; sahip olduğunuz bilgiye göre amel edebilirsiniz.
Yukarıda yazdığınız ayetin muhatabı resuldür, bizlere vahiy gelmiyor. Tüm resuller doğru yol üzerindedir.
Eğer kuranının tümünden sorumluyum diyorsanınız, yükünüz ağır, kuranı tam anlamıyla kavradığınızı düşünüyor musunuz?
Eğer tümünü kavramış olsaydınız;



Dememeniz gerekirdi. Kuranda yukarıda yazdıklarınıza kesin net bir delil yoktur, ben göremedim, varsa gösterin, bilgilenelim.

Sorumluluk alanınızın dışına çıkıyorsunuz, din size has sahipleneceğiniz bir şey değildir. Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez, kaldıramayacağınız yüklerin altına girmeyin. Sorumlu olmadığınız tam bilmediğiniz konularda din hakkında kesin şudur demek, hükmetmek bize düşmez.

Dediğim gibi böyle bir şey kuranda yoktur, ama telkinlerle herkesin beynine işlenmiştir. Ezbere konuşmamak gerekir.


Kuranda böyle yazıyor, bende buna göre şöyle düşünüyorum diye kişisel görüşünüzü açıklarsınız, tartışırız, bilmediğimiz konuları araştırarak bilgimizi artırırız. Sadece kurandan ayetleri yazarak bir sonuca ulaşamayız.
Maide 44 ü yazarak neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?

Selamlar.

Bakara Suresi 83. ve 84. Ayetler

Yaşar Nuri Öztürk : İsrailoğulları'ndan şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı kılın, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.


Yaşar Nuri Öztürk : Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu kabul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsı********


KUR‘AN‘dan okuyun ve görün, sayet anlarsaniz, Rabbimiz bizleri ikaz ediyor Kur‘an‘dan sorumluyuz ve Kur‘an‘dan baska KITAP aramamiz ögütleniyor. Yahudiler sirf kendi milletlerinden gelmedigi icin ne Peygamberimizi kabul ederler nede ISLAM‘i. Sanki uydurma Hadislerle basimizdaki belalar yetmiyormus gibi, öte yandan Yahudiler ve Hiristiyanlar halen Müslümanlari dinlerinden cikartmak icin ugrasiyorlar.

Ehl-i Kitap bu gün anlamis durumdadir, uyanik alimlerimiz Hadislerin sacmaligindan rahatlikla bahsedebiliyorlar. Bizleri Hadislerle uyutamayacaklarindan dolayi bir yeni moda olarak Incilin ve Tevratin öneminden bahsetmek de daha da sacma. Yoksa Kur‘an+Sünnet+Hadisi birakip yeni türemisler misali Kur‘an+Tevrat+Incil mi uygulanacak? Oldu olacak Hinduyu da katin arasina tam kollektif olalim.

Sunu unutmayin Mü‘min Kardeslerim, ÖLÜM MELEGI kapinizi caldiginda basiniza sirtiniza vura vura caninizi almasini istemiyorsaniz ALLAH‘a ortak kosmadiginiz gibi ALLAH‘in KITAB‘ina da ortaklar kosmayin!!!!!!!

Allah Celle ve Celaluhu bizleri zalimlerle bir arada bulundurmasin.




وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fesâden) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne).5 / MÂİDE - 64


Yahudiler: «Allah'ın eli sıkıdır» dediler. Onların elleri bağlandı ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler. Hayır; O'nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve küfürlerini artıracaktır. Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yer yüzünde bozgunculuğa çaba harcarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.

Arzu edenler icin buyrun Hadislerden de örnekler:


“Kuran`dan başka hidayet kaynağı arayan sapıtmıştır” (Tirmizi 2906).


“Ömer, peygamberden, halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine birşeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Peygamber: `Allah`ın Kitabı bize yeter` dedi” (Buhari İtisam 26, İlim39, Cenaiz 32, Merza 17; Müslim Cenaiz 23, Vasaya 22)

“Kuran`dan başka hidayet kaynağı arayan sapıtmıştır” (Tirmizi 2906).


"Ben size, eğer sarılırsanız asla doğru yoldan sapmayacağınız,"ALLAH'ın Kitabını " bırakıyorum." Müslim 15/19, no:1218 ; İbni Mace,25/84, Ebu Davud,11/56




RABBIMIZIN buyurusu: *tabiiki bir MÜSLÜMAN icin gecerlidir*

43/44 Dogrusu o Kur'an, senin için de, kavmin için de bir ögüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.

merdem
1. December 2012, 12:51 PM
Kur‘an‘da hicbir sey eksik birakilmamistir.

Mesala on emir hükümleri gündemden kalkmışmıdır? Burda insanların alacağı öğüt yokmu dur?

Musa'ya Sina Dağı'nda Tanrı tarafından taş levhalar üzerinde verilen 10 emir . Emirler, Tevrat Çıkış Bap 20'de yer almaktadırlar:
1. Karşımda başka ilahların olmayacak.
2. Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3. Yehova'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın.
4. Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün Allah'ın Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın.
10. Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.

Bu emirler bu gün yahudiler tarafindan uygulaniyormu diye yahudilerin kendisine sor.

Zina‘nin cezasi nedir Tevrat‘ta: Zina eden öldürülür, zinadan dolayi dogacak cocuga dahi dogma imkani verilmez. Bu gür hangi yahudi bu emri uyguluyor? Ahlaksizlar bunu Islam‘a soktular, bu günün bir iki Islam devletinde uygulaniyor tasla öldürme. Yahudiler kendi kitaplariyla kendi aralarinda hükmetsinler.

Yalanin anasi olmuslar. Filistin‘de akittiklari kanlar yetmiyormu? Kimseyi öldürmeyecekleri emrini ne güzelde uyguluyorlar.

Komsunun karisina tamah etmeyeceklerinide iyi uygulamislar maasAllah, cahiliyye devrinde yüksek faiz uygulamalari dolayisiyle, borclarini ödeyemeyen Araplarin karilarini, kizlarini, kardeslerini aliyorlardi borclarina karsilik.

Allah‘a ortak kosmak islerine gelmiyor olsa, bakta Kur‘an‘a ögren.

Kibirlerinden yanlarina yaklasilmiyor ahlaksizlarin, Tevrat‘tan baska Kitab tanimaz, onun haricinde hicbir vahyi kabul etmezler.

Yukarida saydigin degil 10 emri Tevrat‘ta arayana kadar Kur‘an‘a bak, aynilarini görürsün. Yoksa dinimizi imanimizi yahudilerden mi ögrenecegiz. Yahudilerin 10 emri tasdiklemeleri uygulamalari var mi yok mu kendi bilecekleri sey. Eger dogru dürüst bir millet iseler, kendi kitaplariyla iman etsinlerde tüm dünyaya örnek olsunlar. Bir takim Ayet‘leri kabul edip bir takim Ayet‘leri inkar edenler Allah‘in gazabina razi olanlardir.

Dinler tarihini, Kutsal Kitaplari bir incele, o zaman görürsün hangi Kitap ne zaman, nasil ve kimler tarafindan yazildigini. Tüm dünyadaki Kur‘an-i Kerim‘leri karsilastirsinlar, hepsi birbirinin aynisidir, icindekilerin hepsi aynidir ve tek bir KITAP‘ta toplanmistir tüm Sureler. Tevrat ve Incil öyle degildirler, kac tane Incil ve Tevrat kitaplari var??? Kutsal sayilan bir kitap onun bunun mektuplariyla olusturulmaz.

Isa‘nin ve Musa‘nin ( selam olsun onlara ) dili ne latincedir nede yunancadir.


" İncil sahipleri, Allah'ın onda indirdiği (hükümlerle) hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar fasıklardır. " (el-Maide, 47)

Yani; eğer gerçekten İncil'e inanıyorlarsa, hadi bakalım Allah'ın İncil'de bildirdiği gerçek hükümlerle hükmetsinler. O bozulmamış gerçek hükümleri ellerindeki İncillerde bulamayacaklarına göre ey Muhammed(s.a.v.); senin tebliğ ettiğin Kur'an'la (ki onda; İncil'in gerçek hükümleri de mevcuttur) hükmetmekten başka çereleri yoktur.

Veya; "İncil ehline İncil'i verdik ki, kendi zamanındaki milletler ona göre hüküm versin. Kendi kitaplarında(İncil'de) Hz.Muhammed'in gönderileceğine dair müjdeyi görünce, onu doğrulayıp uysunlar, demektir. Nite*kim, Allah Teala, bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurur: ' De ki; Ey Ehl-i Kitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça (doğru) bir şey(yol) üzerinde değilsiniz '" (a. g. tefsir, s.2358)

***

• "' Ey Ehl-i Kitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyla uygulamadıkça (doğru) bir şey(yol) üzerinde değilsiniz' de. Rabbinden sana indirilen(Kur'an), onlardan çoğunun azgınlığını elbette artıracaktır. Kafirler topluluğuna üzülme. " (el-Maide, 68)

Bu ayet de, Ehl-i Kitabı, Kur'an'a tabi olmaya çağırmaktadır. Çünkü Tevrat ve İncil'i 'hakkıyla uygulamak'; onların bozulmamış aslına ve bu kitaplarda müjdelenen Son Peygamber'e ve O'nun getirdiği Kur'an'a tabi ol*mayı gerektirir. Kaldı ki, bu ayetin son bölümünden de açıkça anlaşılacağı gibi; Tevrat ve İncil sahipleri, Hz. Muhammed(s.a.v.)'e indirilen Kur'an ile mükellef tutulmakta ve Kur'an'a inanmayanlar 'kafir' addedilmektedir.

Bu ayetlerden -zımnen- Tevrat ve İncil'in bozulmuş ve geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.

Şayet Hıristiyan ve Yahudilerin ellerindeki kitaplar bozulmamış ve halen geçerli olsaydı ve bu kitaplara bağlı kalanlar iman ehli sayılsaydı, Allah(c.c.) şöyle buyurur muydu?:

" Eğer Ehl-i Kitap; iman edip (kötülüklerden) sakınsalardı, herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. " (el-Maide, 66)

Ateistler olsun yahudiler olsun ister hiristiyanlar olsun, kelime oyunlariyla üstün yazi ve izah kabileyetleriyle Müslümanlari yoldan cikartmaya yönelmislerdir her zaman. Aklini kullanmayan kanar böyle hilelere.

mustafabey
1. December 2012, 04:07 PM
Selamlar;
Sayın merdem araştırmanız için teşekkürler. Sizinde gördüğünüz gibi aşağıda iddia ettiğiniz görüşünüze net şudur diyecek deliller kuranda yoktur.

Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmış ve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur.
HÜKMÜ KALDIRILAN TEVRATTIR- İNCİLDİR
Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir.
Ben neden sorumluysam O'na sarilirim O'nunla amel ederim. Gerisi beni ilgilendirmez.


Dediğim gibi sizi bu düşüncelere sevk eden kurandan okuduklarınız değildir. Bu fikirleri telkin edenler ölmüş, fakat anlayışları yaşamaktadır, topluma egemen olmuş, araştırmanın, öğrenmenin önüne set çekmişlerdir. Anlayışları uykuya dalmış, günümüzde bu telkinler ara ara uykudan uyanarak canlanıyor, bazılarının beynini etkiliyor, düşünceyi ve aklı o kişilerden kovuyor. Burda Kıyamet beye de atıf yapalım oda anlasın ölen dirileni. Düşünmek, araştırmak, öğrenmek imanı zayıflatmaz, bilakis güçlendirir. Yanlışa sapanlar kelamların özünü kavrayamayan veya kavrayıpta kelimleri istek ve arzularının, hayallerinin ve duygularının durumuna yani kişisel menfaatlere göre eğdirenlerdir. Burda toplum kaybeder, çünkü hakikat ortaya konmaz, bunlarda birikerek toplumu bozar, din anlaşılmaz, zulum hüküm sürer. En büyük zulum hakikatin tersyüz edilmesidir.

Bakara 83 ve 84 de bahsedilenler yukarıda alıntılamıştım musaya verilen levhalarda yazan on emir, on değerdir. Bu değerler sadece israil oğullarına mı özgüdür, yoksa dinin temel direkleri, esasımıdır. Burda tevrattaki on değere kuran atıfta bulunarak tekrar gündeme getirmiş, dindeki önemini belirtmiştir.


Ehl-i Kitap bu gün anlamis durumdadir, uyanik alimlerimiz Hadislerin sacmaligindan rahatlikla bahsedebiliyorlar. Bizleri Hadislerle uyutamayacaklarindan dolayi bir yeni moda olarak Incilin ve Tevratin öneminden bahsetmek de daha da sacma.
Sunu unutmayin Mü‘min Kardeslerim, ÖLÜM MELEGI kapinizi caldiginda basiniza sirtiniza vura vura caninizi almasini istemiyorsaniz ALLAH‘a ortak kosmadiginiz gibi ALLAH‘in KITAB‘ina da ortaklar kosmayin!!!!!!!

Allah Celle ve Celaluhu bizleri zalimlerle bir arada bulundurmasin.



Müslümanlar Kur'an'dan önce indirilen Kitab'lara inanirlar, ama onlarla iman etmezler. Müslümanlar Kur'an'dan sorguya cekileceklerdir, Tevrat ve Incil'den degil.



Sayın merdem Allahın kitabına ortak koşmak da ne demek; yukarıda sorumluluk alanınızı belirttiniz, sadece kurandan sorumlu olduğunuzu, diğerlerinin sizi ilgilendirmediğinden bahsettiniz ama kuranda ne yazıyor bunu nasıl yorumlayacaksınız.


Nisa 136:
Ey iman edenler! Allah’a, resulüne, resullerine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, derin bir sapıklığa düşmüş olur.

Sayın merdem bu sadece sizinle ilgili bir durum değildir, biz kendini müslüman zannedenler okuduğumuzu anlamıyoruz, veya bize öyle güçlü telkinler yapılıyor ki, kuranda yazanı görmezden geliyoruz. Bizim kulaklarımızı sağır, gözümüzü kör eden bizim doğruları dile getirmemizi engelleyen nedir?

Daha önceki resullere indirilen kitaba iman da nedir? Ne diyor bu ayette, bu ayette iman edin başka yerde İncil ve tevratın hükmünün kaldırıldığından mı bahsediyor? sizin iddianız doğru mu yoksa ? Yahudilerin on emri uygulayacağız sözünü yerine getirememeleri, tevratın hükmünün ortadan kalktığına delilmidir.

Bizim içimizdeki yani kendini Müslüman zannedenler içinde var olan ama Yahudileşen, Yahudiler gibi anlayışa dünyaya meyletmiş, kelimeleri kendi menfaatlerine göre eğenler, bu hükümleri yerine getirmeyenler çoğunlukta ne olacak. Şimdi sizin dediğiniz gibi dışarıdan birileri mi bozuyor toplumu, yoksa balık baştan mı kokuyor.


Ayrıca yargılanma için illede ölüm meleğinin kapıyı çalması mı beklenecek, yaşamda yargılandığımız, kendini Müslüman zanneden toplumlardaki helak süreci bir yargılama değil midir? Bunlarda bir sonuç değimlidir.
Mesala sizde kendinizi sorgulayın, size de bir eleştiri yapayım durumu idrak edin, uzaktan ezbere konuşmayın .


Neden Avrupada Hristiyanlar, Yahudiler arasında yaşıyorsunuz sayın Merdem, gelin Müslümanların arasında onların hayat anlayışının hakim olduğu yerde yaşayın, Müslümanlık nasıl yaşanıyor, insana nasıl değer veriliyor sizde tadın. Dinin yaşandığı yerde insani değerler hakimdir, siz hristiyanlar arasında yaşadığınız için insani değerlere muhatap olamıyorsunuzdur!, orda insana değer veriliyor mu ki? İnsana saygı duyuyorlar mı? = Din yaşanıyor mu ki orda? Bozulmuş kitaplarla nasıl ulaşsınlar ki insanlığa, nura değilmi ?
Gelin ülkemizde yaşayın nerde insana değer veriliyormuş anlayın.


Sayın merdem hristiyanlar ve Yahudiler millet olarak yanlış yaptıklarını söyleriz bu ayrı mesele, ama bu durum İncil ve Tevratın hükmünün kaldırıldığını mı ,Allahın göndermiş olduğu kitabın bozulduğunu mu gösterir?


Bizim elimizde en son indirilen kitap Kuran var, buda bizim doğru yolda olduğumuzu, insanlık değerlerini ortaya çıkardığımızı ve sergilediğimizi, diğer toplumlara (Hristiyan, Museviler) örnek olduğumuzu, mükemmel insan olduğumuzu mu gösterir, yaşama bakın görün, ezbere fikir yürütmeyin, düşünün, aklı işletin, başkalarının kelimelerinin peşinden gitmeyin.

Akleden ve düşünen, mantıklı insanları kimse kandıramaz, cahiller ön yargıyla bakanlar yeterli bilgiye sahip olmadıkları için korkarlar ellerindeki az bilgiyi doğruları reddetmek pahasına savunurlar. cahiller gibi davranmamak için önyargılı olmadan araştırıp işin doğrusunu öğrenmeliyiz. Ezber bizi doğruya götürmez.

merdem
1. December 2012, 10:20 PM
Selamun Aleykum Mustafabey,

bana tavsiye ettiginiz müslümamlarin arasinda yasayindan bahsettiginiz ülke neresi, yahudilerin hristiyanlarin müslümanlarin ve vb. yasadiklari türkiyeyi mi kastediyorsunuz yoksa? Zahmet etmeyin kalsin, beni burada hristiyanlastirmaya cabalayan yok Allah'a sükür.

Nisa Suresi 136. Ayeti genis bir sekilde inceleyin, bana cimbizlayarak Ayet'ler sunmayin lütfen. O Ayet'te inanmaktan kasit, her bir Kitab'in Allah katindan geldigine iman etmek gerekir, meleklerine, peygamberlerine, ahiret gününe iman biciminden. Sayet her bir Kitab'la iman etmemiz lazim gelseydi neden acaba Allah Celle ve Celaluhu Muhammed Peygamber araciligi ile Kur'an'i neden indirdi??? Laf olsun torba dolsun diye degil herhalde.

Ben her bir Kitab'in Allah'tan indirildigine inaniyorum, meleklerine, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayrin ve serrin Allah'tan olduguna. Bu demek degildir ki, hem Tevrat hem Incil hem Kur'an ile ibadet etmem lazim diye. Yoksa namazda da mi Tevrat'tan Incil'den Ayet'ler okuyacagim?? Sabahlari Kur'an acip Tevrat mi yoksa Incil mi okuyacagim, camiiye mi yoksa kliseyemi gidecegim, Kabe'yi mi yoksa Kudüs'ü mü ziyaret edecegim, bir müslüman dururken bir yahudi yada hiristiyanlami evlenecegim.......

Tüm Kitab'larin Rabbimizin katindan olduguna iman etmek baska bir sey, Hz. Muhammed'e indirilen ile IMAN etmek bambaska birsey.

Bilgisayar modasi da apple ve windows ve microsoft ile basladi, bu demek degilki Android kullanmak olmaz.

O kadar biliyorsaniz girin o hiristiyan ve yahudi sitelerine de onlari Kur'an'a davet edin, görürsünüz ne laflar isiteceginizi.

Oldu olacak bir de beni yahudilige cagirsaydiniz.

Önce isin ciddiyetini anlayin lütfen. Benim size yazacak baska seyler yoktur, bence mesele kapanmistir. Sizin Incil ve Tevrat konulariniza katilmiyorum bilmis olun.

Isterseniz tüm Kitab'lari toplayin bir araya öyle ibadet edin, sizin bileceginiz bir sey.

Selam ve saygilarimla

NOT: Mesele Karmasyonla ilgili ise bir de uzak dogu dinlerinide katin icine tam olsun, onlar daha iyi anliyorlar bu konudan.

mustafabey
2. December 2012, 02:40 AM
Aleyküm selam sayın Merdem,
Yazdığınız yazılarla elde ettiğiniz bilgileri kullanarak, elinizden geldiğince Kurandan anladığınız değerleri sunmaya çalışıyorsunuz. Bununla ilgili bir sorun yok. Ama tartışma içerisinde verdiğiniz bilgilerin Kuranda yer almadığını ve hatta bir akletme olmadığını, iddialarınızın atalar anlayışı etkisiyle yani telkin yoluyla bize ulaştığını, bununda kabul edilmemesi, üzerinde düşünülmesi, araştırılması gerektiğini size ısrarla hatırlatıyor ve sizi bir nevi uyarıyorum, bu geçmişten gelen bilgiler bize mirasdır. Mirası helal haram demeden yemeyelim, yani araştıralım.
Şimdi sizin savunduğunuz, sadece Kurandan anlayarak çıkardığınızı iddia ettikleriniz;


Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmış ve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur.
HÜKMÜ KALDIRILAN TEVRATTIR- İNCİLDİR
Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir.
Ben neden sorumluysam O'na sarilirim O'nunla amel ederim. Gerisi beni ilgilendirmez.
Ehl-i Kitap bu gün anlamis durumdadir, uyanik alimlerimiz Hadislerin sacmaligindan rahatlikla bahsedebiliyorlar. Bizleri Hadislerle uyutamayacaklarindan dolayi bir yeni moda olarak Incilin ve Tevratin öneminden bahsetmek de daha da sacma.
Müslümanlar Kur'an'dan önce indirilen Kitab'lara inanirlar, ama onlarla iman etmezler. Müslümanlar Kur'an'dan sorguya cekileceklerdir, Tevrat ve Incil'den degil.
Bu ayetlerden -zımnen- Tevrat ve İncil'in bozulmuş ve geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.

Şayet Hıristiyan ve Yahudilerin ellerindeki kitaplar bozulmamış ve halen geçerli olsaydı ve bu kitaplara bağlı kalanlar iman ehli sayılsaydı, Allah(c.c.) şöyle buyurur muydu?:

" Eğer Ehl-i Kitap; iman edip (kötülüklerden) sakınsalardı, herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık. " (el-Maide, 66)


Bu yukarıda yazdıklarınız atalarımız yani geçmişten gelen dini anlayış ürünleridir. Atalarımızdan gelen bilgiler yanlışmıdır, hayır yanlış diyemeyiz. Ama müslüman araştırır, bu bilgilerin bir temeli varmı yokmu diye? Peşinen kabul etmez. Eğer araştırmadıysa şöyle kulaktan dolma bilgilerim var der, susar. Kesin şudur diye iddia etmez.
Sayın Merdem bu sadece sizinle ilgili olan bir promlem değil, genel toplum yapısı böyle araştırma, incelemeye uzağız.

Sizde bu tartışma esnasında benim ısrarım üzerine araştırdınız, bulamadınız değil mi? sizin iddialarınızı desdekleyen veriler net bir şekilde Kuranda yok, ama atalar öğretisinde var. Siz Kuranda olmadığını gördüğünüz halde atalar o kadar güçlü bir telkin yapmışlar ki doğruyu tespit etmek yerine görüşünüzü atalar (geçmiş) anlayışına desdek vermekte devam ediyorsunuz. Bu sizin tercihiniz.


bana tavsiye ettiginiz müslümamlarin arasinda yasayindan bahsettiginiz ülke neresi, yahudilerin hristiyanlarin müslümanlarin ve vb. yasadiklari türkiyeyi mi kastediyorsunuz yoksa? Zahmet etmeyin kalsin, beni burada hristiyanlastirmaya cabalayan yok Allah'a sükür.


Sayın Merdem, benim sorduğum sorunun tam olarak cevabı bu değil, ayrıntılı açıklayın, cevap vermek işinize gelmediği için çamura yatıyorsunuz. İtiraf edemiyorsunuz. Siz yazmadınız ben sizin yerinize itiraf edemediğinizi yazayım. Hristiyanlar arasında yaşamaktan memnunsunuz, hristiyan din anlayışına sahip olanlar bir medeniyet kurmuşlar ve insani değerleri kendi toplumlarında önem veriyorlar, insan hakları diğer toplumlara göre (kendini müslüman zannedenler) gelişmiş. Toplumsal problemler az, kırmızı ışıkta duruyorlar, yasalara saygılılar, cinayet oranları çok düşük, hergün trafikte veya iş kazalarında insanlar ölmüyor, aynı zamanda kendilerine göre dindarlar, aklı ve mantığı ön plana alıyorlar…. Ben iyi yönlerini yazdım kötü yönlerini de siz yazın.
Aaa sayın Merdem bunları neden itiraf etmediniz. Hristiyanların sizin iddianıza göre kitapları bozulmuş, hükmü ortadan kalkmış, Kuranıda tanımıyorlar, bu nasıl oluyor hristiyanların size göre iman edecek gerçek bozulmamış kitapları olmamasına rağmen, Kuranın emrettiği değerleri, insani değerleri yaşamlarında sergiliyorlar, bizim gibi az gelişmiş ülkelerde onların bu insanlık anlayışını kopyalamaya çalışıyoruz, yasaları onlardan alıyoruz, bilgiyi onlardan alıyoruz, teknolojiyi onlardan alıyoruz. Ayrıca Allahın yarattığı ayetleri hep onların bilim adamları okuyor, Allahın yücelik sıfatlarını görüyorlar.
Sayın Merdem hem hristiyanların içinde yaşamaktan memnunum, huzur ve barış (islam ortamı) içindeyim demeniz, hemde diğer taraftan onların ortaya koyduğu dini değerlerin temelinin olmadığını yani size göre bozulmuş kitaba uyarak bu değerleri ortaya çıkardıklarını görmezden gelmeniz çelişmektedir.

Ayrıca konuyu saptırarak hristiyanlığa veya yahudiliğe davete getirmeniz, benim yazdıklarımı yanlış anladığınızı gösteriyor, ayrıca kurana vakıf olmanıza rağmen ben daha çok ayetle delil getirince atalar anlayışını sorgulayacakmısınız?

Sayın Merdem aşagıda yazdıklarınızda, tevrat ve incilin Allahın resullerine indirdiği bu kitapların bozulduğuna bir delil değildir, bunlar atalar anlayışının söylemleridir, araştırın.


Yoksa namazda da mi Tevrat'tan Incil'den Ayet'ler okuyacagim?? Sabahlari Kur'an acip Tevrat mi yoksa Incil mi okuyacagim, camiiye mi yoksa kliseyemi gidecegim, Kabe'yi mi yoksa Kudüs'ü mü ziyaret edecegim, bir müslüman dururken bir yahudi yada hiristiyanlami evlenecegim.......
Isterseniz tüm Kitab'lari toplayin bir araya öyle ibadet edin, sizin bileceginiz bir sey.
NOT: Mesele Karmasyonla ilgili ise bir de uzak dogu dinlerinide katin icine tam olsun, onlar daha iyi anliyorlar bu konudan.


Sayın Merdem yani tevrat ve incilin bozulduğu, hükmünün ortadan kalktığı iddianızın Kurana dayanmadığını, bu konudaki görüşlerinize katılmadığımı bildiririm, ayrıca bildiğiniz şekilde ibadet edin, sizin önünüzde bir engel yoktur. Allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez.

Ayrıca maide suresindeki ayetleri inceleyin, Allahın indirdiği kitaplarda bir bozulma var mı?
41. Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.

42. Hep yalana kulak verir, durmadan haram yerler. Sana gelirlerse, ister aralarında hüküm ver, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Ve eğer hüküm verirsen, aralarında adaletle hükmet. Allah âdil olanları sever.

43. İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında olduğu halde nasıl seni hakem kılıyorlar da sonra, bunun arkasından yüz çevirip gidiyorlar? Onlar inanmış kimseler değildir.

44. Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat'ı indirdik. Kendilerini (Allah'a) vermiş peygamberler onunla yahudilere hükmederlerdi. Allah'ın Kitab'ını korumaları kendilerinden istendiği için Rablerine teslim olmuş zâhidler ve bilginler de (onunla hükmederlerdi). Hepsi ona (hak olduğuna) şahitlerdi. Şu halde (Ey yahudiler ve hakimler!) İnsanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi az bir bedel karşılığında satmayın. Kim Allah'ın indirdiği (hükümler) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

45. Tevrat'ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o keffâret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerdir.

46. Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.

47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.

48. Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.

49. (Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına belâ etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır.

Sayın Merdem ayetleri incelerseniz, hatta Tevrat ve incille ilgili Kurandaki tüm ayetleri inceleyin bir bozulmadan bahsetmez, ama ellerinde İncil ve Tevrat olmasına rağmen hükümlere uyulmadığını, istek ve arzularına göre yani maide 41 de anlatıldığı gibi kelimleri çarpıttıklarından bahseder. Bunlar tevratın veya incilin bozulduğuna kanıt değildir. Biz keyfimize uyup kuranın emirlerini yerine getirmezsek, kuran bozulmuş mu oluyor, yoksa biz mi yoldan çıkmış oluyoruz?
Ayrıca maide 48. Ayete bakarsanız, “Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın.” Demekle dinde farklılık olmadığı ama şeriatte, uygulamada farklılık olduğu bahsediliyor. Ayrıca bu sizin sorduğunuz neden Kuran indirildiye bir cevap olarak alabilirsiniz. Farklı ümmetler var, farklı şeriat ve yollar var, iyi işlerde bir yarış var.
Sizce biz bu yarışda önde mi gidiyoruz, onlara örnek oluyor muyuz? Biz daha çok kitaba iman ediyoruz, hepsini Allah gönderdi! Sorun ne o zaman?


Saygılar….

merdem
3. December 2012, 02:59 AM
[QUOTE=mustafabey;14828]Sayın merdem, bazı yazılarınızı alıntıladım, yazılarınızda tevrat ve incil hakkındaki bizde böyle kanaatlerin oluşmasının sebebi kuranda yazanlar değildir. Din tekdir, gelen peygamberler Allahın seçmiş olduğu akıl sahibi kıldıklarıdır. Her resul ya önceki resullere indirilen kitapla hükmetmiş, yada Allahın kendisine indirdiği kitapla hükmetmişdir, resuller toplumu doğruya yönlerdirmek için müdahale etmişlerdir.


Ali imran 3-4
Sana, onların ellerindekini Tevrat ve İncil'i tasdik eden Kitab'ı (Kuranı) hak ile, kısım kısım indirdi.
Daha önce insanları hidayete erdiren ve doğruyu yanlıştan ayıranı (Furkan) indirdi. Muhakkak ki onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ettiler. Onlar için şiddetli azap vardır. Ve Allah Azîz'dir, intikam sahibidir (intikam alandır).
Kuran daha önce indirilen kitapları tasdikleyen, insanların yaşamında unutulmuş, geçmiş değerleri hatırlatan, yeniden gündeme getiren rehber, öğüt, doğruya yönlendiren kitapdır.

İncil veya tevratta bize şuan ters gelen hoşumuza gitmeyen ifadeler olabilir, bu incil ve tevratın bozulduğunu göstermez. Herkesin zihnine tevrat ve incilin bozulduğu fikri telkinlerle yerleştirildiği için bizde bozulmuş zannediyoruz. Kuranda da böyle bir ifade yoktur.

Yahudiler tevratı kendi emellerine göre yorumlayabilirler, hristiyanlarda aynı şekilde yorumlayabilir, bu tevrat ve incilin bozulduğunu değil yorumların yanlış olduğunu, yaşantının bozulduğu anlaşılmalıdır.

Allahın indirdiği kitaplar hiçbir şekilde bozulmazlar, bozulan değişen insanların anlayışıdır, çünkü insanlar kelimleri kendi menfaatlerine, istek arzularına ve duygularına hitap edecek şekilde ağızlarını eğip bükerek anlamını değiştirir, aksi yönde anlamaya çalışır.

Bizim tevrat ve ya incili anlayamayışımızın veya bize ters gelen ifadelerin sebebi mütaşabih ayetler sebebiyledir, bunu da ancak ilimde derinleşenler anlar.

Âl-i İmran, 7
Sana Kitab'ı indiren O'dur. Ondaki bir kısım ayetler Kitab'ın temelini oluşturan kesin anlamlı ayetlerdir. Diğerleri ise müteşabih (birden fazla anlama gelebilen) ayetlerdir. Kalplerinde bir eğrilik bulunanlar, bozgunculuk yapmak ve kendilerine göre yorumlamak amacıyla müteşabih olan ayetlerin üzerine düşerler. Onların yorumunu (tam ve doğru olarak) Allah'tan başka kimse bilemez. İlimde derinleşmiş olanlar ise 'Bunlara iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır' derler. Şu var ki, akıl sahiplerinin dışındakiler bunlardan ibret almazlar.

Kuranda tevratta anlatılan peygamberlerin kıssaları öz bir şekilde anlatılmıştır, paraleldir. Bizim tevrat ve incili ret etmemiz bize bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir, ordan alacağımız bilgiyi es geçmiş oluruz.

Mesala on emir hükümleri gündemden kalkmışmıdır? Burda insanların alacağı öğüt yokmu dur?

Musa'ya Sina Dağı'nda Tanrı tarafından taş levhalar üzerinde verilen 10 emir . Emirler, Tevrat Çıkış Bap 20'de yer almaktadırlar:
1. Karşımda başka ilahların olmayacak.
2. Kendin için oyma put, yukarda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3. Yehova'nın, Rab'ın ismini boş yere ağıza almayacaksın.
4. Sebt gününü takdis etmek için onu hatırında tutacaksın. Altı gün işleyeceksin ve bütün işini yapacaksın, fakat yedinci gün Allah'ın Rab'e Sebttir. Sen ve oğlun ve kızın, kölen ve cariyen ve hayvanların ve kapılarında olan garibin hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü Rab gökleri, yeri ve denizi ve onlarda olan bütün şeyleri altı günde yarattı.
5. Babana ve anana hürmet edeceksin.
6. Öldürmeyeceksin.
7. Zina etmeyeceksin.
8. Çalmayacaksın.
9. Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın.
10. Komşunun evine tamah etmeyeceksin, komşunun karısına, yahut kölesine, yahut cariyesine, yahut öküzüne, yahut eşeğine, yahut komşunun hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.

Kuranın bir çok yerinde akletmezler mi?, düşünmezler mi?, ibret almazlar mı? Demekde ve bize aklı işletmemizi istemektedir, bu konuda aklı işletirsek tevrat ve incili ret etmek değil araştırmak, incelemek gereklidir. Elinizde ne kadar çok bilginiz ve veriniz varsa aklı işleterek genel doğruya ulaşmanız kolay olur, bizim beynimiz böyle çalışıyor, bilgiler üzerinde düşünerek manalarını kavramalıyız, bu bizi geliştirir, imanımızı kaybettirmez, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?


*********************************************


Cok haklisiniz, yüce Rabbimiz bosuna akildan bahsetmiyor ve en önemlisi Kur'anda hic bir sey eksik birakilmadi diyor ve Kur'andan ögüt almamiz gerektigini bildiriyor.

Allah'in sözlerine mi inanayim yoksa bir "kiyamet" in ve "mustafabey" in sözlerine mi inanayim??? Hahamlardan papazlardan ders almak isteseydim yollarina kendim düserdim, sizlerin araci olmasina lüzum olmadan.

Isra Suresine bir itiraziniz mi var?????????

İSRA SURESİNDEKİ EMİRLER



1-Allah’tan başka ilah edinmemek(22)

2-Allah’a kulluk-ibadet etmek (23)

3-Anne ve babaya iyilik etmek,güzel söz söylemek(23)

4-Anne ve babaya öf bile dememek,azarlamamak(23)

5-Anne ve babaya karşı alçakgönüllü olmak ve hayır dua etmek(24)

6-Akrabaya yardım etmek(26)

7-Yoksula,fakire yardım etmek(26)

8-Yolda kalmışa yardım etmek(26)

9-İsraf etmemek,gereksiz harcamalardan kaçınmak(26)

10-Cimrilik etmemek(29)

11-Çocukları yoksulluk korkusuyla öldürmemek(31)

12-Zinaya yaklaşmamak(32)

13-Haksız yere adam öldürmemek(33)

14-Öldürmede aşırı gitmemek(33)

15-Yetim ergenlik çağına gelene kadar onun malına en güzel şekilde davranmak(34)

16-Verilen sözlerde durmak(34)

17-Ölçü ve tartıda hile yapmamak(35)

18-Bilmediğimiz şeylerin ardına düşmemek(36)

19-Yeryüzünde böbürlenerek yürümemek(37)

20-Konuşmalarda en güzel söz söylemek(53)

21-Beş vakit namazı kılmak(78)

22-Namazda sesi fazla yükseltmemek ( 110 )


NOT: Tasinmakla mesgul oldugumdan dolayi sizlerle fazla ugrasacak vaktim yok.

mustafabey
3. December 2012, 02:53 PM
Selamlar,

Sayın Merdem yazdığınız son yazıda ilginç bir durum ortaya koydunuz; konuyu saptırmak, araya laf karıştırmak için mi yazdınız? Sayın Merdem ayetlere kim itiraz ediyor bir düşünün. Siz hala atalar telkininin öğretisinin sizdeki gücünü irdelemeden, araştırmadan savunuyorsunuz. Sizin fikirlerinize yön veren ne? Kuran mı? Yoksa Ataların veya başkalarının kelimeleri mi?
Madem kuran tek rehberiniz kurana danışın. Bu tartışmada sizin neye inanıp inanmadığınızı tartışmıyoruz. Ayrıca bana cevabi yazınızda son yazdıklarıma atıfta bulunmamışsınız. Taşınıyormuşsunuz Allah kolaylık versin, yazı yazmada acele etmeyin, önce araştırın nasıl olsa yazılar sitede duruyor. Savunduğunuz iddialara kurandan bir kanıt bulursanız, yazın bilgilenelim. Amacımız bilgimizi artırmak, düşünmek, doğrulara ulaşmak olsun.

Cok haklisiniz, yüce Rabbimiz bosuna akildan bahsetmiyor ve en önemlisi Kur'anda hic bir sey eksik birakilmadi diyor ve Kur'andan ögüt almamiz gerektigini bildiriyor.

Allah'in sözlerine mi inanayim yoksa bir "kiyamet" in ve "mustafabey" in sözlerine mi inanayim??? Hahamlardan papazlardan ders almak isteseydim yollarina kendim düserdim, sizlerin araci olmasina lüzum olmadan.

Isra Suresine bir itiraziniz mi var?????????
NOT: Tasınmakla mesgul oldugumdan dolayi sizlerle fazla uğrasacak vaktim yok


Ayrıca hristiyanlar arasında,” iddianıza göre bozulmuş bir kitapla hükmedenler arasında” yaşamanın size nasıl zulum geldiğini, insanlıktan nasıl uzak olduklarını anlatmadınız! Yalancılar, ikiyüzlüler mi? Nedir anlatın, bilelim bizde, onların arasında nasıl zulme maruz kaldığınızı anlayalım, acele etmeyin düşünün.
İddialarınızı hatırlatayım;

Bugün Kuran-ı kerimden başka hiçbir kutsal kitabın ne aslı ne lafzı hiçbiri yoktur işte unutturulma budur.Allah (cc) Daha önce indirdiği kitapları kaldırmış ve unutturmuş yerine Kuran-ı kerimi koymuştur.

HÜKMÜ KALDIRILAN TEVRATTIR- İNCİLDİR

Kur'an; öncekilerin yerine geçmek üzere indirilmiştir. Kur'an önceki kitapların tamamını nesh etmiştir.
Ben neden sorumluysam O'na sarilirim O'nunla amel ederim. Gerisi beni ilgilendirmez.

Ehl-i Kitap bu gün anlamis durumdadir, uyanik alimlerimiz Hadislerin sacmaligindan rahatlikla bahsedebiliyorlar. Bizleri Hadislerle uyutamayacaklarindan dolayi bir yeni moda olarak Incilin ve Tevratin öneminden bahsetmek de daha da sacma.
Müslümanlar Kur'an'dan önce indirilen Kitab'lara inanirlar, ama onlarla iman etmezler. Müslümanlar Kur'an'dan sorguya cekileceklerdir, Tevrat ve Incil'den degil.
Bu ayetlerden -zımnen- Tevrat ve İncil'in bozulmuş ve geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.

Şayet Hıristiyan ve Yahudilerin ellerindeki kitaplar bozulmamış ve halen geçerli olsaydı ve bu kitaplara bağlı kalanlar iman ehli sayılsaydı, Allah(c.c.) şöyle buyurur muydu?:


Bunlara ilaveten Süleyman Ateşin bir yazısını ekliyorum, bizden daha çok Kuranla meşgul olduğu kesin, meallerini okuyoruz, prof yani ilim adamı kabul ederseniz, birde onun konuya bakış açısını görelim, sizin iddialarınızı destekliyor mu?

mustafabey
3. December 2012, 02:56 PM
Süleyman ATEŞ’in makaleleri

''KİTAB-I Mukaddes değiştirildi mi?''

Kur'ân, Tevrat ve İncil'in, Allah'ın hükmünü taşıdığını ve hükümlerinin uygulanmasını emreder


Soru: Biz Müslümanlar, Kitab-ı Mukaddes'in değiştirildiğine mi yoksa değiştirilmediğine mi inanmalıyız? Kur'ân-ı Kerîm'in muhtelif ayetlerinde özellikle Tevrat'ın değiştirildiğini ima eden anlatımlar gördüm ve bunun üzerine Tevrat'ı okudum. Hatta Tevrat'ta öyle çelişkiler ve ırkçı beyanlar gördüm ki kendi kendime, "Bunları, Kur'ân-ı Kerîm'i gönderen Rabbim söylemiş olamaz" dediğim oldu. Bu konuda bizleri aydınlatır mısınız? (Sanver Deren)

Cevap: Kur'ân, Tevrat ve İncil'in, Allah'ın hükmünü taşıdığını ve hükümlerinin uygulanmasını emreder. Herhalde Kur'ân, değiştirilmiş, bozulmuş bir kitabın uygulanmasını emretmez. Tevrat'ın da İncil'in de nur olduğunu, Kur'ân'ın da onlara uygun olarak (musaddik) indirildiğini vurgular. Ayrıca Tevrat için "Allah'ın hükmünü içeren kitap" der. İşte ayet: "İçinde Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar, ondan sonra da (verdiğin hükümden) dönüyorlar. Onlar inanıcı değillerdir" (Mâide: 43). Kur'ân, İncil hakkında da şöyle der: "İncil sahipleri, Allah'ın indirdiğiyle hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar, yoldan çıkmışlardır" (Maide: 47).

Kuşku yaratıyorlar
Uydurulmuş bir kitabın uygulanmasını Kur'ân nasıl böyle vurguyla emreder? Kur'ân'ın hiçbir yerinde Tevrat'ın ve İncil'in tahrif edildiğinden söz edilmez. Tahrif, kitabın kendisinde değil, yorumlarında, onlara dayanılarak yazılan din ve fıkıh kitaplarında yapılmıştır. Konuyu biraz açmak gerekiyor.

Bakara: 92/75'inci ayette Yahudilerden bir grubun, Allah'ın sözünü işitip manasını anladıktan sonra onu tahrif ettikleri, çarpıttıkları belirtilmektedir. Bu ifadeyle, onların kendi kitaplarını tahrif ettikleri anlaşılabileceği gibi Hz. Peygamber'den duydukları sözleri, Kur'ân ayetlerini başka anlamlara gelebilecek biçimde çevrelerine aktardıkları da kastedilmiş olabilir. Fakat bizim kesin kanaatimize göre ikinci ihtimal doğrudur.

Çünkü kendi kitaplarına yaptıkları yanlış yorumlar ve anlam çarpıtmaları, Bakara: 92/79'uncu ayette anlatılmaktadır. 75'inci ayette işaret edilen, duydukları Tanrı kelamını tahrifleri, Hz. Peygamber'in okuduğu ayetlerin anlamını bile bile çarpıtarak aktarmaları ve böylece inananların gönüllerine kuşku sokmaya çalışmalarıdır.

mustafabey
3. December 2012, 03:00 PM
Süleyman Ateş makalesi,

Tahrif edilen Tevrat değil

Bakara 92/79'uncu ayette Yahudilerin elleriyle yazıp "Allah katından" dedikleri şey, Tevrat değil, ona yazıları şerhler, yorumlar ve güya ona dayanarak yazdıkları fıkıh kitaplandır. Bununla Allah'ın sözü diye yazdıkları muskalar da kastedilmiş olabilir. İşte asıl tahrif, Tevrat'ın tefsirlerinde yapılmış, Yahudi din adamları Tevrat ayetlerini istedikleri biçimde yorumlamış, o yorumlarla istedikleri hükümleri vermişler, sonra da bu hükümlerin Allah katından olduğunu söylemişlerdir.

Esasen Kur'ân'ın bu kınaması sadece Yahudilere yönelik de değildir. Dini kitapları bu şekilde yorumlarla yozlaştırmak hemen her din mensuplarınca yapılmıştır. Pekâlâ İslâm mezhepleri de ayetleri kendi anlayışlarına göre yorumlamış, kendi kafalarında olan hükümleri bir takım akıl yürütmelerle ayete mal etmiş ve çıkardıkları, daha doğrusu Kur'ân'a ekledikleri, kendi akıllarının ürünü olan bu hükümleri Allah'ın hükmü diye göstermişlerdir. Nitekim Razi de bu noktaya parmak basmıştır.

Müslüman yazarlar
Klasik tefsirlerde diğer din mensuplarıyla hukuk kurallarıyla ve Allah'ın sıfatlarıyla ilgili ayetlerin nasıl çarpıtıldığı, Kur'ân'ın asla kastetmediği anlamların ayetlere nasıl monte edildiği ve bunlarla insan doğasına, yaratılış gerçeğine, sosyolojik yasalara uygun, an duru Kur'ân dininin nasıl kaydırılıp değiştirildiği, sağduyu sahibi düşünürlerin gözünden kaçmaz. Ama maalesef Kur'ân'ın yalın gerçeğini değil, uzman denilen kişilerin, müfessirlerin, muhaddislerin, fakihlerin, kelamcıların çarpıttıkları nass yorumları din olarak halka intikal etmiş ve böylece toplumun büyük kesimine bağnazlık egemen olmuştur.

Şimdi hurafe anlatanlar "âlim" (!), Kur'ân'ın anlamını çarpıtmalardan arındırmaya çalışıp yalın Kur'ân gerçeğini anlatanlar "sapık" olarak nitelendirilmektedir. Ama "er yarın Hak divanında belli olur." İlk cağlarda kitabın tahrifi sorunu, öncelikli bir sorun değildi. Ancak 5'inci hicri, 11'inci miladi asırdan sonra Kitab-ı Mukaddes'in tahrif edildiği savı, Müslüman yazarların genel kabulü haline gelmiştir. Bu kabulde Mes'ûdî (Mürûcu'z-Zeheb: 1/118), Bîrûnî (el-Âsâru'1-Bâkıyeh 'ani'l-Kurûni'l-Hâliyeh, s. 20-21) ve Ibn Haz (el-Fasl R'l-Müel va'1-Ahvâi va'n-Nihal: 1/117, 198, 2/7-10)'ın büyük payı vardır.

mustafabey
3. December 2012, 03:04 PM
Allah'in sözlerine mi inanayim yoksa bir "kiyamet" in ve "mustafabey" in sözlerine mi inanayim??? Hahamlardan papazlardan ders almak isteseydim yollarina kendim düserdim, sizlerin araci olmasina lüzum olmadan.


Sayın Merdem, bu sorunuzu da Süleyman Ateş cevaplamış, Siz kuranda ne yazıyorsa ona inanın.


'Eğer bilmiyorsanız kitap ehline sorun'


Bir okuyucumun Tevrat ile ilgili sorusuna dünkü yazımda yer vermiştim. Aynı konuya bugün de devam ediyorum.

Kur'ân'da Yahudilerin kitabı okuyup sonra onu çarpıttıkları söyleniyor. Demek ki kitap var ama duydukları kitabın sözlerini, yaptıkları yorumlarıyla tahrif ediyorlar. Bu eylem, bütün dinlerin ve ilâhi kitapların ortak kaderidir.

Kitabın kendisi tahrif edilmez. Zaten edilemez de. Çünkü kitap sadece bir tek nüshadan ibaret değildir ki... Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış din mensuplarının elinde yüzlerce nüshası var. Bunlardan bir nüshada yapılacak değişiklik öteki nüshalara nasıl yansıyacak? Kaldı ki hangi millet, inandıkları kitabın cümlelerini bile bile silip başka cümleler koymaya cesaret edebilir? Bu olacak şey değildir.

İbn Haldun gibi bir âlim, Tevrat'ın tahrif edildiğini söylemenin küfür olduğunu belirtiyor. Kur'ân'ın söylediği tahrif, Hz. Peygamber dönemindeki Yahudilerin, kitabın anlamını carpıtmalan yahut Hz. Peygamber'den duydukları sözleri kasten çarpıtarak başkalarına aktarmaları yani demagoji yapmalarıdır. Bunun, asıl Tevrat'ın tahrifiyle ilgisi yoktur. Bu iddia Kur'ân'a aykırıdır.

Çünkü Kur'ân, "Bilmiyorsanız kitap ehline sorun" diyor. Kitap çarpıtılmış ise kitap ehline sormanın ne anlamı kalır? Sonra Kur'ân nasıl olur da çarpıtılmış kitabın uygulanmasını ister.

Yüzlerce farklı görüş

Maalesef bağnazlık ve önyargı insanları şaşırtmakta, yanlış yargılara götürmektedir. Bu tür tahrif, İslâm ulemasınca yazılmış birçok din kitabında yok mudur? Yoksa bu kadar fikir ayrılığı nereden çıktı? Aynı mesele üzerinde yüzlerce fetva, yüzlerce farklı görüş vardır. Şimdi bunlar Allah'ın sözü mü?

Siz Tevrat ile uğraşacağınıza Kur'ân'ı düşünün. Başkalarının kitabını dışlamak, insanların inançlarını küçümsemek Kur'ân'a uygun bir eylem değildir.

Ayrıntı için Kur'ân Ansiklopedisi adlı eserimizin, tahrif maddesine bakınız. Mesele orada bütün boyutlarıyla açıklanmıştır.

2- "Allah dilediğini / dileyeni doğru yola iletir" anlamı, zorlama bir yorumdur. Kur'ân düşüncesini yansıtmaz. O zaman şu ayete nasıl mana vereceksiniz? "Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun göğsünü İslâm'a açar, kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, (o kimse) göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allah, inanmayanların üstüne işte böyle pislik (sıkıntı) çökertir" (En'âm 125). Bu bağlamda ikinci bir seçenek koyabilir misiniz? Böyle zorlamalarla din çarpıtılmaktadır işte. Görüyorsunuz ki Müslümanlar da kitabın kendisini değil, anlamını çarpıtıyorlar! Sözüm ona akli yorum bulmak için. Ne gerek var?

Alıntı; Süleyman ATEŞ’in 27.06.2003 tarihli köşe yazısı.

aorskaya
4. December 2012, 03:45 AM
Selamun aleyküm,

Mustafabey kardeşim,

Siz gerçekten şu anda sahiplenilen tevrat ve incilin bozulmamış şeklinin yani orijinalinin olduğunumu düşünüyorsunuz da merdem kardeşin yazılarına itiraz ediyor, hatta süleyman ateş yazılarını örnek veriyorsunuz...

Tevrat ve incilin orijinaline elbette kimselerin ilave veya eksiltmeler yapamamaları mantık gereği büyük ihtimal olmaktadır.

Ama, bu sadece ihtimaldir ve küçükde olsa aksi ihtimal de vardır. Konu bu yüzden bu husustan çok, insanların sahiplendiği, iman ettiği yani uyduklarını söyledikleri tevrat yada incilin orijinal halinin olup olmadığıdır.

Merdem kardeşimiz yada başkaları, bunların orijinalinin bozulduğunu iddia etmek yerine, kuran indiğine göre orijinalliğini korusalar bile, insanların ellerinde bulunmadığını, insanların ellerinde bulunanların ise orijinalleri yerine kendilerine din alimi diyenler tarafından eklentiler, eksiltmeler yapılan, yani insan müdahelesi gören şirke bulaşmış şekli vardır denmektedir.

Bu da, kuranın açıklamalarına uygundur.

Şimdi sizler; tevrat ve incilin orijinallerinin kurana ters hükümler içerebileceğini kabul edebilirmisiniz? Kuranı reddetmedikçe, bunu kabul edemezsiniz değilmi?

O halde, itiraz etmeden önce,

1- birbirinden farklı dört incili ve kutsal üçlemeyi kurana nasıl ters düşmediğini açıklayarak,
2- en basitinden evli kadına uygulanacak zina cezası olan recmin nasıl olupda kurana ters olmadığını açıklayarak, bizlere incil ve tevrata neden iman edilmesi gerektiğini anlatabilirmisiniz?

Bakınız, daha başka soruları bile sormama gerek kalmadan bunları cevaplamaya çalışınca, nasıl bir hatay düştüğünüzü göreceğinizi sanıyorum!

selamlarımla...
aorskaya

mustafabey
4. December 2012, 03:18 PM
Aleyküm Selam;

Aorskaya Kardeşim, bizim elimizde okuduğumuz Kuran ayetlerini incelersek; Tevrat veya İncilin bozulması, hükmünün kalkması gibi çok önemli bir meseleye hiçbir atıf yoktur. Hatta tevrat veya incilde nur olduğundan bahseder. Daha önceki yazılarda bu konuyu işledik, eğer bir bozulma varsa bu bozulma, sapma, tevrat veya incilin hükümlerini uygulamayan, kelimeleri eğerek kendi menfaatlerine göre yorumlayan hristiyan veya yahudilerdedir. Bizimde bu konuda onlardan aşağı kalır bir yanımız yoktur. Peygamberimiz döneminde böyle bir sorun, incil veya tevratın bozulduğuna ilişkin bir algı yokmuş(Süleyman Ateşin yazısında var), bunlar sonradan ortaya konmuştur.

Eğer Kuranı ön plana alıyorsak bir bozulma yok, eğer atalar (geçmiş) öğretisini kabul edersek bozulma var. Hangisini kabul etmek daha mantıklı. Ben kurandaki verilerin doğru olduğunu düşünüyorum. Atalar öğretisi o kadar baskın olmuş ki kuranda yazanları göremiyoruz, üstünü örtüyor. Doğruya yönelmek için eğriye eğri demeliyiz, burda eğrilik tevrat veya incile bozuldu demektir ve ondan uzak durmaktır. Kuranda bir bozulmadan bahsetmediğine göre, hatta nur var dediğine göre özü korunmuştur. Bu özüde dini kavramış olanlar anlar, DİN tekdir. Tevrat veya incil haktır, Allahın indirdiği ayetlerdendir. Biz tevrat ile incili incelemediğimiz için, anlatım tarzı, uslubu bizim anlayışımıza ters gelebilir. Ama mutlaka içinde ders alacağımız, ibretlik öğretiler vardır, Dini ortaya çıkarmak, anlamak için insani değerler vardır, incelemeden anlayamayız. Müslüman araştırır, bilgilenmekten korkmaz, bilgilendikçe iman artar. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

1- birbirinden farklı dört incili ve kutsal üçlemeyi kurana nasıl ters düşmediğini açıklayarak,
2- en basitinden evli kadına uygulanacak zina cezası olan recmin nasıl olupda kurana ters olmadığını açıklayarak, bizlere incil ve tevrata neden iman edilmesi gerektiğini anlatabilirmisiniz?

Aorskaya kardeşim, üçleme ile ilgili Kuranda yazanlar açıktır, bizim buradan elde ettiğimiz bie bilgi vardır. Ne diyor ayetlerde;

Nisa 171;
Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve sadece Allah'ın resûlü ve O'nun kelimesidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu Meryem'e ilka etti ve o, kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin! Ve "Üçtür." demeyin (baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin), vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O'nu, “çocuk sahibi olmaktan” tenzih edin. Göklerde ve yeryüzünde olanlar (herşey) O'nundur. Ve vekil olarak Allah yeter.
Nisa 172;
Mesih Allah'a kul olmaktan çekinmez; Allah'a yaklaştırılmış melekler de çekinmezler. Kim O'na kul olmaktan çekinir de büyüklenirse (bilsin ki) O, onların tümünü kendi huzuruna toplayacaktır.

Maide 72
Andolsun ki; “Muhakkak ki Allah, O, Meryem oğlu Mesih'tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih (Hz. İsa, onlara) şöyle demişti; “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kul olun. Muhakkak ki, kim Allah'a şirk (eş, ortak) koşarsa, o taktirde Allah ona cenneti haram etmiştir ve onun varacağı yer ateştir. Ve zalimler için bir yardımcı yoktur.”
Maide 73
Andolsun ki, "Allah üçün, üçüncüsüdür." diyenler kâfir olmuşlardır. Ve tek bir ilâhdan başka bir ilâh yoktur. Ve eğer bu söyledikleri sözlerden vazgeçmezlerse, onlardan (bu sözlerinde ısrar edip) kâfir olanlara, mutlaka “elîm azap” dokunacaktır.
Maide 74;
Meryem oğlu Mesih sadece bir Resûldür. Ondan önce de resûller (elçiler) gelip geçmiştir.Ve onun annesi sıddîktır (çok doğru ve iffetlidir). İkisi de yemek yerlerdi. Bak, onlara âyetleri nasıl açıklayıp beyan ediyoruz. Sonra da bak, nasıl (Allâh'tan) döndürülüyorlar.

Yeterince ve açık bilgi var, şimdi bu üçlemeyi kim icat etmiş, haddi aşanlar yani hristiyan din adamları yunan kültürünün katkısıyla böyle bir karar almışlar, buda bizim için ikinci bir bilgi, hatta incilde böyle bir üçleme yok, bunları toplarsan yanlış hükme, yargıya kimin vardığı net bir şekilde ortaya çıkar. hristiyanlardan bazılarının böyle bir şirke düşmeleri, incilin bozulduğunu değil, bu inanca sahip olanların saptığını, yanlışa yöneldiklerini anlarız. Onların icadıdır, bu incili kirletmez, kendi zihinlerini kirletirler. Ayrıca bu çarpıtma işini Süleyman Ateş de yazısında açıklamış, din adamlarının yanlış yorum yaptığını fıkıh ve uygulamalarla kitabın dışına çıktıklarından bahsetmiş.

İkinci soruna gelecek olursak, buda cevaplanır, şöyle bir durum var aramızda incil veya tevrattan anlayanlar yok, bende uzman değilim, sende uzman değilsin, kabataslak bakalım. Kuranda yeralan ayetlerden anlamaya çalışalım.

Maide Suresi;
46. Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.

47. İncil'e inananlar, Allah'ın onda indirdiği (hükümler) ile hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fâsıklardır.

48. Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.

Maide 48. Ayete bakarsak, “Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın.” Demekle dinde farklılık olmadığı ama şeriatte, uygulamada farklılık olduğu bahsediliyor. Farklı ümmetler var, farklı şeriat ve yollar var, iyi işlerde bir yarış var. Uygulamada Kuranda aynı, tevrat da aynı yazacak diye bir şey yok, bu bir bilgidir bunu anlayalım önce. Aorskaya kardeşim sen bu uygulamadaki, şeriattaki farklılıkları çelişki olarak görüyor ve kurana ters gibi anlıyorsun. Ama Kurana göre bu normal doğal bir durum, niye? Musa şeriatı farklı, İsa şeriatı farklı, Muhammed şeriatı farklı, yollar farklı ama DİN tek, hepsi Allaha gidiyor. Ve burdada ümmetler arasında bir yarış var, biz bu yarışta geri kalıyoruz.
Bu konu her üç kitapda ayrıdır, şeriatler farklıdır, tevratta recm var, kuranda “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun”, incilde ne varmış,

Yu.8: 34 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, "Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı" dediler.

Yu.8: 5 "Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?"

Yu.8: 6 Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O'nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu.

Yu.8: 7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, "İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!" dedi.

Yu.8: 8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı.

Yu.8: 9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.

Yu.8: 10 İsa doğrulup ona, "Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?" diye sordu.

Yu.8: 11 Kadın, "Hiçbiri, Efendim" dedi. İsa, "Ben de seni yargılamıyorum" dedi. "Git, artık bundan sonra günah işleme.

Aorskaya kardeşim, bunlar çelişki değil; şeriatler, ümmetler farklı olduğu için uygulamalar farklıdır. Bu durumu görmek ve anlamak gerekir, biz yorum yaparak kitaplarda aynı hükümler yok diye reddedemeyiz. Kitaplarda yeralan bu kurallar katı kurallardır, toplumu düzene sokmak için, neyin doğru neyin yanlış olduğunun kavranması bilinmesi için yapılan uygulamalardır. Dinin olduğu yerde toplumsal düzen şarttır. Bu düzeni sağlamak için farklı uygulamalar kitaplarda yer almıştır, anlamak gerekir.


Aorskaya kardeşim Tevrat veya incilde bulduğun sana göre çelişkileri benim çözmem için bana sunma, Tevrat veya incilin bozulduğunu düşünüyorsan Kurandan delil getirerek konuyu geliştir. Kuran bizi neye yönlendiriyor, o konular üzerinde duralım, biz Tevrat veya İncil uzmanı değiliz. Konuyu genel olarak kavrayalım. Ayrıca sadece soru değil açıklamalı katkı yaparsan konuların daha net anlaşılması sağlanır. Amacımız doğruya yönlenmek, görmek, anlamak olsun.

kıyamet
5. December 2012, 12:47 AM
Tevrat, Zebur ve İncil hakkında Kuran üzere yapmış olduğum araştırma sonucunda;

Allah katından indirilen iki kitap vardır; Tevrat ve Kuran…

-Bu kitaplar Allah katında bulunan büyük kitaptan birer parçadır…
-Bu kitaplar kendi bünyelerinde bir bütünlüğe sahiptirler…
-Bu kitapların birlikteliği yeni bir bütünlük oluşturur…
-Bu iki kitabın birlikteliği ile oluşan bütünlük ise; Allah katında bulunan büyük kitaba ait bir parça oldukları gerçeğini değiştirmez…

Kuran ve Tevrat,ayrı ayrı hem parça hem bütündür…
Kuran ve Tevrat, birlikte hem parça hem bütündür…

İncil bilgisi Allah katından indirilmiştir…
İncil bilgisi Hz. İsa’nın benliği üzerine yazılmıştır…
İncil bilgisi Hz. İsa tarafından insanlara sözlü ve görsel olarak aktarılmıştır…

Dört incil ya da yüzlerce İncil nüshasının yazılması; insanların kendi iradeleri ile Hz. İsa’nın hayatını kaleme almalarından ibarettir…Tıpkı Hz. Muhammet’in hayatının insanlar tarafından kaleme alınması gibi…

İncil; Kitap değildir…
İncil; Allah’ın korumasında olan bir kitap hiç değildir…
İncil bilgisi; Hz. İsa’dan sonra gelen ve son peygamber olan Hz. Muhammet’e yazdırılmıştır…
Yazılı vahiy olarak İncil; Kuran’ın içerisindedir…

Zebur; Tevrat’a ait bir bölümdür…
Zebur; tek başına bir kitap değildir…
Hz. Davud ise peygamber değil; İsrail oğullarına gönderilmiş bir yönetici (kral) dir…
Kuran’da adı geçen Davud, Süleyman ve Eyub Allah’ın sevgili kulları olmalarına rağmen peygamber değillerdir…

kıyamet
5. December 2012, 12:54 AM
Reenkarnasyon sisteminde insan geçmiş yaşantılarını neden hatırlayamaz?

TEKVİR SURESİ
7- Nefsler birleştirildiğinde
14- Her nefs ne hazırladığını bilecektir..

Kıyametten sonra, hesap gününden önce; insana ait tüm nefsler birleştirilerek kişi tek vücut haline getirilecektir…

İnsanın önceki yaşamlarına ait bilgileri hatırlamıyor olması; o yaşamlara ait birikimlerden sorumlu tutulmayacağı anlamına gelmez…

ARAF SURESİ-39
172-Hani rabbin, Âdemoğullarından bellerinden zürriyetlerini alıp onları öz benliklerine şahit tutarak sormuştu: “ rabbiniz değil miyim? “ Onlar: “ rabbimizsin, buna tanıklık ederiz. “ demişlerdi. Kıyamet günü, “ biz bundan habersizdik! “ demeyesiniz.

İnsan şu an (yaratıldıktan sonra) Rabbine verdiği sözü de hatırlayamaz…
Fakat verdiği sözü şu an hatırlayamaması söz vermediği anlamına ve o sözden dolayı hesaba çekilmeyeceği anlamına gelmez…

İnsan, kendine ait nefslerin birleştirilmesi ile bütünsel hafızaya sahip olduktan sonra yaşamış olduğu ve bilmesi gereken her anı hatırlayacaktır…

aorskaya
5. December 2012, 01:45 PM
Sevgili mustafabey kardeşim,

Ben, kuran kaynaklı olarak aklımın kabul ettiği şeyleri kabul ederim. Gerçekten doğru bulduklarım, bildiklerim varsa, başka şekli işime geliyor diye bu gerçeklerden ayrılıp onları dillendirmem, yaşamam ve savunmam. Çünkü, burada işime gelen, bana kolaylık, rahat veya zevk veren şeyler nedeniyle, ahiret hayatımı değişmem. Bu bana göre de kurana göre de akılsızlıktır.

Bu yüzden, dünya yaşamımda da kuranda anlatıldığı üzere geçmişteki kimselerin karşılaştığı zorlukların, sınavların benimde karşılaşacağım şeyler olduğunu bilir ve bunu kabul ederek mümkün olduğunca kurandan anladıklarıma göre yaşamaya çalışırım.

Mademki sizlerde gerçeklerin peşinde olduğunuzu ifade ediyorsunuz, sizin bu beyanınızda samimi olduğunuzu düşünerek konuyu biraz daha detaylı anlatmaya çalışacağım...

Sevgili kardeşim,

Öncelikle yazınızda, benim sorularıma cevap olarak yazdıklarınıza kısaca görüşlerimi belirteyim.

1- Kutsal üçlemenin kurana nasıl ters düşmediğini açıklamanızı istemem üzerine, kurandan kutsal üçleme ve İsa’nın rab kabul edildiğine ilişkin hataların anlatılarak ikaz edildiği bir kaç ayeti yazdıktan sonra ;


“Yeterince ve açık bilgi var, şimdi bu üçlemeyi kim icat etmiş, haddi aşanlar yani hristiyan din adamları yunan kültürünün katkısıyla böyle bir karar almışlar, buda bizim için ikinci bir bilgi, hatta incilde böyle bir üçleme yok (*), bunları toplarsan yanlış hükme, yargıya kimin vardığı net bir şekilde ortaya çıkar. hristiyanlardan bazılarının böyle bir şirke düşmeleri, incilin bozulduğunu değil, bu inanca sahip olanların saptığını, yanlışa yöneldiklerini anlarız. (**) Onların icadıdır, bu incili kirletmez, kendi zihinlerini kirletirler. Ayrıca bu çarpıtma işini Süleyman Ateş de yazısında açıklamış, din adamlarının yanlış yorum yaptığını fıkıh ve uygulamalarla kitabın dışına çıktıklarından bahsetmiş.” (***)

DEMİŞSİN.

Burada (kurandan ayetleri ilk bilgi kabul ettikten sonra);

a) “…buda bizim için ikinci bir bilgi, hatta incilde böyle bir üçleme yok”,
b) “…hristiyanlardan bazılarının böyle bir şirke düşmeleri, incilin bozulduğunu değil, bu inanca sahip olanların saptığını, yanlışa yöneldiklerini anlarız…” (**)
c) “…Ayrıca bu çarpıtma işini Süleyman Ateş de yazısında açıklamış, din adamlarının yanlış yorum yaptığını fıkıh ve uygulamalarla kitabın dışına çıktıklarından bahsetmiş.” (***)
Belirtmişsin.

a ve b şıklarında incilin bozulmadığına, bunun bazı insanların görüşleri olduğuna değinerek, sanki orijinal incile göre iman edenler varmış gibi bir durumu kabul etmişsin.

Halbuki, insanların elinde orijinal incil olmadığı gibi, bozulmuş incilde hepsi aynı içerik olmak üzere birden fazla nüsha değildir. Birbirinden farklı dört incil olduğunu sanırım kabul edeceksindir. Bu durumda, nasıl olurda hala bu incillere iman edilmesi gerektiğini savunabilirsin.

İncilleri tek tek belirtip, onlardaki yanlışları uzun uzun alıntılamak yazımızın konusunu aşarsa da kısaca zamanımızda incil dediğin kitapların ne durumda olduğunu kısaca belirteyim.

A) PAVLUS VE YUHANNA İNCİLİ'NE GÖRE ÜÇLEME İNANCI

Rab İsa Mesih'in lütfu, Tanrı'nın sevgisi ve Kutsal Ruh'un paydaşlığı hepinizle bir olsun. (2. Korintliler 13 / 14)

...Beden bir, Ruh bir, Rab bir, iman bir, ... her şeyle ve her şeyde olan herkesin Tanrı'sı ve Baba'sı birdir. (Efesliler 4 / 4, 6)

Ben de Baba'dan dileyeceğim. O sonsuza dek sizinle birlikte olsun diye size başka bir Yardımcı, Gerçeğin Ruh'unu verecek. (Yuhanna 14 / 16, 17)

«...Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin.» (Matta 28 / 19)

B) SİNOPTİK İNCİLLERE GÖRE ÜÇLEME İNANCI

İsa şöyle karşılık verdi : En önemlisi şudur : Dinle ey İsrail! Tanrı'mız Rab tek Rab'dır... Din bilgini İsa'ya, “ İyi söyledin, öğretmenim ” dedi. “ Tanrı tektir ve O'ndan başkası yoktur ” demekle doğruyu söyledin.
(Markos 12 / 29, 32)
İsa ona şöyle karşılık verdi : “ Çık git, şeytan! Tanrın Rab'be tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin, diye yazılmıştır.” (Matta 4 / 10)
İsa ona şu karşılığı verdi : Tanrın Rab'be tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin” diye yazılmıştır. (Luka 4 / 8)

Sinoptik İnciller'de yukarıda ki ayetlerden de anlaşıldığı gibi “ (Teslis) Üçleme” ile ilgili herhangi bir öğreti bulunmamaktadır. Tevrat ve Zebur'da olduğu gibi “ Tanrı tektir ve O'ndan başkası yoktur ” inancı vurgulanmıştır. Matta 22 / 37 : « İsa ona şu karşılığı verdi : “Tanrı Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.” »

Ancak, bu inciller de de iyi bir inceleme ile başka konularda eklemeler yada eksilmeler yapıldığı, bu nedenle kurana ters düştüğü görüleceği ihtimalini dikkate almak gerekir.


c) Süleyman Ateş’i ise sanki yanılmaz biri gibi otorite kabul ederek kendi görüşünüzü destekleyen delil olarak kullanmanızı yanlış bulduğumu söyleyeceğim. Kuran dışında hiçbir kaynağın % 100 kesinlikte doğruluğuna inanmak kendini kandırmak olur. Sanırım yeterlidir.

2- Zina cezası olarak, recm cezasının kurana ters düşmesini açıklamanızı istemem üzerine de; kitapların ayrı olması nedeniyle bunun da normal olduğunu, çelişki olmadığını söyleyerek, bunların şeriat olduğunu ve kuran şeriatından farklı olarak (tevrata göre recm’e, incile göre ise tekrar yapmamak üzere cezasız bırakılmasına) ceza verme yada cezasız kalmasının normal olduğunu yazmışsın.

Buraya tevrattaki zina cezası ile incilde (senin yazdıklarını) zinaya ceza verilmemesini de ilgili pasajları alıntılayarak yazıyorum.

TEVRAT VE ZİNA HÜKÜMLERİ:
LEVİLLİLER BAP 20 - 10,11,12,13,14,15,16
"Ve başka birinin karısı ile zina eden komşusunun karısı ile zina eden adam hem o hem kadın mutlaka öldürülecektir. Ve babasının karısı ile yatan babasının çıplaklığını açmıştır. İkiside mutlaka öldürüleceklerdir. Kanları kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam gelini ile yatarsa mutlaka ikiside öldürüleceklerdir. rezalet ettiler kanları kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam kadınla yatar gibi erkekle yatarsa ikisi menfur şey yapmışlardır. Mutlaka öldürüleceklerdir. Kanları kendi üzerlerinde olacaktır. Ve bir adam bir kadınla beraber anasını alırsa alçaklıktır. Aranızda alçaklık olmasın diye kendisi ve kadınlar ateşte yakılacaktır. Ve bir hayvanla yatan adam mutlaka öldürülecektir. Hayvanıda öldüreceksiniz. Ve bir kadın bir hayvana yaklaşmak üzere onun yanına giderse kadını ve hayvanı öldüreceksin. Mutlaka öldürülecekler ve kanlar kendi üzerinde olacak."

TESNİYE BAP 22 - 22,23,24
"Eğer bir adam başka bir adamın karısı olan bir kadınla yatmakta olarak bulunursa ozaman kadınla yatan adam ve kadın, onların ikiside öleceklerdir. Ve kötülüğü israilden kaldıracaksın. Eğer kız olan genç kadın bir adama nişanlı ise, ve bir adam onu şehirde bulup onunla yatarsa ozaman onların ikisinide o şehrin kapısına çıkaracaksınız ve onları şehirde olduğu halde bağırmadığı için kadını ve komşusunun karısını alçalttığı için erkeği taşla taşlayacaksınız ve ölecekler. Ve kötülüğü aranızdan kaldıracaksın."

Yukarıdaki günümüz Kitabı Mukaddes kitabından alıntılar bize recm cezasının temelini ve yahudi şeriatında temellenen katı ve sürekli cezalandırıcı tanrı kavramını göstermektedir. Böyle bir tanrı anlayışı maalesef kendini İslam dairesi içinde zanneden insanların görüşlerine de bulaşmıştır.

İNCİL VE ZİNA HÜKÜMLERİ:

Yu.8: 34 Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, "Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı" dediler.

Yu.8: 5 "Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?"

Yu.8: 6 Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O'nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı. İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu.

Yu.8: 7 Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, "İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!" dedi.

Yu.8: 8 Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı.

Yu.8: 9 Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu.

Yu.8: 10 İsa doğrulup ona, "Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?" diye sordu.

Yu.8: 11 Kadın, "Hiçbiri, Efendim" dedi. İsa, "Ben de seni yargılamıyorum" dedi. "Git, artık bundan sonra günah işleme.


Bu yazılanları da kuranın evrenselliğine ( her zaman, her mekan ve her insan için geçerli olduğunu), göre ve kuranda her konunun tam olarak yeterince örneklerle açıklandığı yani, önceki kitaplardakini de kapsayan hükümleri içerdiği durumlar nedeniyle kabul etmek mümkün değildir.

KURAN HERŞEYİ (Tevrat, incil vb. bütün indirilenler) KAPSAMAKTADIR:
“…Ne yerin karanlıklarında bir dane, ne yaş ne de kuru (hiç bir şey) yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta (Kur'ân’da) bulunmasın.” (En’am, 59)


KURANDAKİ HÜKÜMLER EVRENSELDİR, BU BAKIMDAN TEVRAT, İNCİL VB. KURANA TERS OLAMAZ:
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik fakat insanların çoğu bunu bilmezler.. (Sebe - 28)

Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür.( Sad - 87)

Görüldüğü üzere; bir müslüman bu konuyla ilgili öncelikle şunları unutmayacaktır;

Kuran ayetlerinde kesinlikle nesh yoktur!!!! Yani hiçbir ayete hükmü geçersiz denilemez! Ancak, kurandan önceki indirilenlerden bazı ayetler ya unutturularak yada kuranla değişikliğe uğratılarak gerek önceki ile aynı şeyler ve gerekse önceki durumdan daha iyileri getirilmiştir.

Bu kısmı özetleyecek olursak;

"Şüphesiz ki Allah insanlara hiç zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmederler." (YUNUS - 44)

Yani; zina gibi toplumun ahlaki değerlerini yok eden ve aile kurumunu sarsan bir günaha , rabbimizin “zinaya yaklaşmayın” demesine rağmen yaklaşmak yerine zina yapılması halinde elbette ceza olmalıdır. Ama bu ceza Kuran ayetlerindeki cezalarla olmalıdır.

BUNUN DIŞINDAKİ RECM GİBİ KATI ARAYIŞLAR VEYA ZİNAYI HOŞ GÖREN YAKLAŞIMLAR İSLAMDAN ONAY ALMAZ. İNSANLIĞIN YARATILIŞINDAN BERİ TEK OLAN DİNDE YUKARIDAKİ DURUMLAR ÇELİŞKİ OLUR. BU NEDENLE, YUKARIDAKİ CEZALARI İÇEREN TEVRAT VE CEZASIZ BIRAKAN İNCİL ORİJİNAL OLMAZ. BUNLAR İNSANLARCA DEĞİŞİKLİĞE UĞRATILMIŞ NÜSHALAR OLABİLİR VE BUNLARA KURAN GİBİ İMAN EDİLEMEZ.


Şimdi; genel olarak yeniden konuyu toparlamaya çalışalım:

1- Tevrat, incil vb. kitapların orijinallerinin bozulup bozulmadığı tartışmalarına girmeye gerek olmadığını söylemeliyim. Çünkü, orijinal olsa dahi, kitapların kronolojilerine ve iniş sırasına dikkat edilerek, hangi dönem insanlarının, hangi kitaplara nasıl iman etmeleri gerektiğini açıklayabilirsem, durum biraz daha netleşir diye düşünüyorum.

2- Tevrat, incil ve diğer kitap indirilenlerin, kuran inmeden önceki ve kuran indikten sonraki durumlarının iyi anlaşılması gerekir.

3- Bu kitaplara inanan kimselerden, kuran inmeden önce ölenlerin kendilerine inen kitapların orijinaline göre yaşamaları halinde onlar Müslümanlardır.

Kuranın indiği zamanlarda ve peygamberden tebliğ edilen ayetlere tanık olarak yaşayanların, artık önceki kitaplar yanında kurana da iman etmeleri gerekmektedir. Bunların, önceki kitaplarındaki bazı şeylerin kurana ters düşmesi halinde ise son inen kitap olması ve öncekileri de nesh etmesi nedeniyle kurandakine iman etmeleri gerekir.

4- Kuran tamamlandıktan sonra yaşayan herkesin ise artık evrensel ve her şeyi kapsayan kurana tabi olmaları, diğer kitapların bozulup, bozulmadığı ile dahi ilgilenmeden kuranı anlayıp, kurana göre yaşamaları gerekir.

5- Kuran inmeden önce, kendilerine inen kitabın orijinaline göre yaşayanlar Müslüman olurlarken, Kuran indikten sonra, diğer kitaba inananlar bu nedenle ehli kitap diye adlandırılırlar ve Müslüman sayılmazlar.

KURANLA BİRLİKTE, ARTIK HERKESİN İMAN ETMESİ GEREKEN TEK KAYNAK KALMAKTADIR. EVRENSEL VE İNSANLAR İÇİN GEREKLİ OLAN HER ŞEYİN YETERİNCE YER ALDIĞI KURAN… BUNA BU ŞEKİLDE İMAN EDEREK YAŞAYANLAR MÜSLÜMAN OLURLARKEN, AKSİNE YAŞAMAYA ÇALIŞANLAR İSE ŞİRKE DÜŞMÜŞ OLURLAR. BU NEDENLE, KONU BU BAKIMDAN ÇOK ÖNEMLİDİR, HATAYA TAHAMMÜLÜ YOKTUR.

Tüm kardeşlerimin bu durumu iyi anlamalarını umut ediyorum.

Saygı ve selamlarımla…
aorskaya

mustafabey
5. December 2012, 09:21 PM
Selam Aorskaya kardeşim,

“Ben, kuran kaynaklı olarak aklımın kabul ettiği şeyleri kabul ederim.” Demişsin. Güzel bir noktaya temas etmişsin. İman edecek olan bizim aklımızdır, aklımız neye iman edecek, neleri kabul edecek, anlayacak, öğrenecek, nede ilerleyecek ve bilecektir?

İki türlü ayet vardır
1. Allahın yarattığı ayetler
2. Allahın indirdiği ayetler; bunlar resullere indirilen kelamlardır. Bu kelamlar insanlara bir yol olsun, şeriat olsun, rehber olsun, ışık olsun, iyiyi kötüden ayırsınlar diye insanlara sunulmuştur. Bu kelamları maide 44 de belirtildiği gibi kendilerini Rabbe adayanlar ve alimler tarafından, hükümleri uygulamakla ve korumakla görevlendirilmişlerdir. İşte bu kişiler indirilen kelamlar kaybolmasın nesilden nesile aktarılsın diye bizim bildiğimiz kağıttan kitaplara yazmışlardır.
Resullere indirilen kelamlar bize hangi kitaplarla ulaşmıştır; Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran. İndirilen kitaplarda aynı şey birebir mi anlatılmış?, hayır herbiri farklıdır ve birbirini tasdik etmişlerdir. (önceki açıklamalarda var maide 41-48)



KURAN HERŞEYİ (Tevrat, incil vb. bütün indirilenler) KAPSAMAKTADIR:
“…Ne yerin karanlıklarında bir dane, ne yaş ne de kuru (hiç bir şey) yoktur ki, apaçık bir Kitap’ta (Kur'ân’da) bulunmasın.” (En’am, 59)


Aorskaya kardeşim enam 59 suresinin yarısına değil tamamına bakarsak, senin iddia ettiğin Kuranın herşeyi (Tevrat, incil vb. bütün indirilenler) kapsadığı anlaşılmaz. Herşeyi kapsayan Allahın ilmidir, kuran bir lutuftur.
Ayetin tam metni;

Enam 59;
Gaybın anahtarları yalnızca O’nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i Mahfuz’da) olmasın.

Aorskaya kardeşim enam 59 da bahsedilen kitap Kuran değildir. Ayrıca diğer aşağıda alıntıladığım ayetlerde geçen KİTAP kelimeside Kuran değildir.

Neml 75;
Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
Yasin 12:
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir.
Hadid 22:
Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.
Kaf 4:
Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır.
Burüc 21-22
Hayır, o şanı yüce bir Kur’an’dır. O, korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz’da)dır.

Aorskaya kardeşim görüleceği üzere Levh-i Mahfuz dur ve Allahın bilgisi dahilindedir. Burüc 21-22 den anlayacağımız üzere Kuranda Levhu Mahfuzdadır. Kuranda işte bu ana kaynaktan Allahın lutfuyla bize kadar ulaşan Allahın ilminin kelam olmuş halidir.
Herşey Allahın ilmi dahilinde yani korunmuş levhalardadır, kuranda sadece bize açıklanan kelam edilen kısmı vardır, bizde ne kadarını anlıyoruz sen düşün. Aynı zamanda diğer kitaplarda Allahın ilminden resullre indirilen kelamlardır, onlarda aynı kaynaktan gelmediğini düşünebilirmiyiz vede hep aynı bilgi mi geliyordur?

Allahın insanoğlu için seçtiği DİN tekdir, oda İslamdır, İNSAN olmaktır. Dinin temel amacı insanı ortaya çıkarmaktır. Yani İNSAN dini bir kavramdır. İnsanlığı ortaya çıkarmak için, doğru yola girmek için hem indirilen ayetleri (Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) hemde yaratılan ayetleri okumamız, anlamamız, idrak etmemiz gereklidir. Yaratılan ayetleri okumak için faaliyete bulunmamız, doğayı, evreni, bedeni, kimyayı, fiziği, atomu incelemeyiz. Bunlar bir kişinin yapacağı şeyler değil topluca iştirak edilecek olanlardır.
Aorskaya kardeşim görüşeceği üzere, insanlığı ortaya çıkarmak yani dini yaşamak için çok mücadele etmemiz gerekiyor, biz yolun başındayız, daha yeni Kurandan habermiz oldu, diğerlerine sıra gelmedi, onlardaki bilgiyi almadan ilerleme olur mu? Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu. Elimizdeki az bilgiyi savunmak için doğruları görmezden gelmemiz lazım toplum olarak, yoksa evrensel değerlere ulaşamayız, kendimizdeki eğrilikleri düzeltmeden doğruya yönelemeyiz.

Deveye sormuşlar neren eğri diye oda demiş ki nerem doğru, işte bizde toplum olarak bu haldeyiz, herşeyimiz eğri, eğriliğimizi kabul etmezsek düzelemeyiz, önce itiraf etmeliyiz. Biz hala herşeyimiz doğru diye iddia ediyoruz.
Doğruya yönelmek için düşünmeliyiz, mücadele etmeliyiz.

mustafabey
5. December 2012, 09:33 PM
KURANDAKİ HÜKÜMLER EVRENSELDİR, BU BAKIMDAN TEVRAT, İNCİL VB. KURANA TERS OLAMAZ:
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik fakat insanların çoğu bunu bilmezler.. (Sebe - 28)

Bu Kur'an, ancak âlemler için bir öğüttür.( Sad - 87)

Görüldüğü üzere; bir müslüman bu konuyla ilgili öncelikle şunları unutmayacaktır;

Kuran ayetlerinde kesinlikle nesh yoktur!!!! Yani hiçbir ayete hükmü geçersiz denilemez! Ancak, kurandan önceki indirilenlerden bazı ayetler ya unutturularak yada kuranla değişikliğe uğratılarak gerek önceki ile aynı şeyler ve gerekse önceki durumdan daha iyileri getirilmiştir.


Aorskaya kardeşim, evrensel denir? Allahın yarattığı ayetler evrenseldir. Yaratılan ayetlerin içindeki kanunlar evrenseldir.

İndirilen ayetlerde nasıl bir evrensellik vardır: indirilen ayetlerde temel insani değerler vardır, İNSAN zaten dini bir kavram olduğu için insan evrenseldir. Dinde var olan evrensel değerler, hak, hukuk, adalet, mülk Allahındır, akıl,düşünce, doğruluk,dürüstlük, erdem, sevgi, saygı….

Şimdi bu evrensel değerlerden sadece Kuran mı bahsediyor, Tevrat ve İncilde yok mu, onları da Allah indirdi, şimdi bu hristiyanlar ve yahudiler kitaplarındaki evrensel değerlerin hepsini kaybetmişle mi yoksa yaşamda ortaya çıkartıyorlarmı? Maide 48 de ne diyordu “Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır” Şimdi bu diğer ümmetlerin elinde Kuran yok, ama nasıl oluyorda evrensel değerleri toplumsal yaşamlarında sergiliyorlar. Bu durumu görmezden mi geleceğiz, müslüman doğruya doğru der ki, eğrilik bitsin. Demekki ellerindeki kitaplarda maide 44 ve 46 belirtildiği gibi nur var ve ortaya çıkarabiliyorlar. Yarışta kim önde gidiyor?


Bu kısmı özetleyecek olursak;

"Şüphesiz ki Allah insanlara hiç zulmetmez. Ama insanlar kendilerine zulmederler." (YUNUS - 44)

Yani; zina gibi toplumun ahlaki değerlerini yok eden ve aile kurumunu sarsan bir günaha , rabbimizin “zinaya yaklaşmayın” demesine rağmen yaklaşmak yerine zina yapılması halinde elbette ceza olmalıdır. Ama bu ceza Kuran ayetlerindeki cezalarla olmalıdır.

BUNUN DIŞINDAKİ RECM GİBİ KATI ARAYIŞLAR VEYA ZİNAYI HOŞ GÖREN YAKLAŞIMLAR İSLAMDAN ONAY ALMAZ. İNSANLIĞIN YARATILIŞINDAN BERİ TEK OLAN DİNDE YUKARIDAKİ DURUMLAR ÇELİŞKİ OLUR. BU NEDENLE, YUKARIDAKİ CEZALARI İÇEREN TEVRAT VE CEZASIZ BIRAKAN İNCİL ORİJİNAL OLMAZ. BUNLAR İNSANLARCA DEĞİŞİKLİĞE UĞRATILMIŞ NÜSHALAR OLABİLİR VE BUNLARA KURAN GİBİ İMAN EDİLEMEZ.


Aorsakaya Kardeşim toplumda suçları engellemek için konulan hükümlerin KATI kurallar olduğunu daha önce belirtmiştim. Bu kurallar dinin içindede vardır ve insanlara neyin doğru neyin yanlış olduğunun anlaşılması, toplumda bir düzen olması, kargaşa kaos, eşkiyalık yaşanmaması için farklı uygulamalar vardır. Toplumda düzeni sağlamak için şimdi devletin koyduğu yasalar var, gelişen bir hukuk sistemi var, hangi durumda nasıl ceza verileceğini uzmanlar belirliyor, yasalara göre karar veriyorlar, işte bu adalati adil bir şekilde kendi toplumumuzda egemen kılarsak evrensel değeri hayata geçirmiş oluruz.

Bu uygulamalar tevrat veya incilde kurandaki gibi geçmiyor diye içindeki nur kaybolmaz. O nuru ancak dini anlayanlar görür. Kuran bizim elbette temel kaynağımızdır, bizim toplumsal olarak kültürümüz, yapılaşmamız Kuran ekseninde olacaktır.

Kuranın, tevratın, incilin içinde nur kesin varda burdaki temel anlaşılması gereken bunu kim ortaya çıkaracak, yaşamda sergileyecek, işin esası bu ortaya ne çıkarıyoruz?

Bakara suresi 62
Kuşkusuz, iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.

Maide 68
De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların bir çoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.


Evrensel değerler ile ilgili internette bulduğum bir çalışma, bu değerleri anlamada katkısı olabilir.

Evrensel değerler;

Değer" kelimesinin sözlük anlamı "Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet, bir şeyin ya da şahsın taşıdığı yüksek ve yararlı nitelik ya da kıymet" olarak verilmiştir.
Değer kelimesini, psikolojik açıdan ele aldığımızda, düşünce, eylem işlem yada nesnenin insan için taşıdığı önemi belirleyen, niteliğe ve niceliğe ilişkin inançlardır şeklinde tanımlayabiliriz.
Bir insan, diğer insanların, onlara ait özellikleri, niyetleri ve istekleri, davranışları hakkında hüküm verirken, kendisine ait olan değerler penceresinden bakar. Bu pencereden gördükleri, çerçeve içerisinde kalıyorsa onaylar aksi taktirde yadırgar ve reddeder.
Değer kelimesine toplumsal açıdan baktığımızda, çeşitli olaylar, olgular ve fikirler karşısında bireylerin tepki ve fikir birliği olarak tanımlayabiliriz.
Anlaşılacağı üzere, kişi, çevresini sahip olduğu değerlere göre yargılar. Aynı zamanda, kişi çevre tarafından, toplum değerlerine göre yargılanır. Bu karşılıklı yargılamaların, toplum bireyleri arasında bir istikrara kavuşması noktasında, toplumsal bir kültür değerleri bütününün oluştuğu görülür.
Fakat oluşan her kültür, sahip olunması gereken değerleri ihtiva etmeyebilir.
Doğaya baktığımızda, onun her bir parçasının kusursuzluğunu ve sayılamayacak kadar çok parçanın, inanılmayacak kadar mükemmel uyumunu görürüz. Bunu, keşfedilmiş en büyük astronomik sistemlerden, gözümüzle görebildiğimiz en küçük parçasına kadar gözlemlemek mümkündür.
Bunun sonucunda ise, söyleyebiliriz ki; doğa belli doğrular, gerçekler, kurallara göre işler ve bu kurallar, gerçekler ve doğrular tüm evren için geçerli olacaktır.
Günümüzde, evrensel değerler denilince genel olarak, insanın doğuştan sahip olduğu hak ve özgürlükler, belli kriterlere bağlı olarak yaşamasını garanti altına almayı hedefleyen fikri, ahlaki ve sosyal değer yargıları anlaşılmaktadır. Kültürleşme sürecinde tüm dünya milletlerinin paylaşmaları gereken ortak kültür öğeleridir.
Uluslar arası düzeyde insan hakları, hayvan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, işçi hakları, hasta hakları ve azınlık hakları olarak algılanmakta ve uygulama alanı bulmaktadır.
Evrensel değerleri, doğanın içinde kendiğilinden var olan değerlerdir. Öte yandan, doğa kanunları ile uyumlu olan canlıların güçlendiği, uyumu yakalayamayanların zayıfladığı ve zayıf olanların yine tabiat tarafından elendiği, kanıtlanmış bir gerçektir. Bu gerçek “Doğal Seleksiyon” olarak adlandırılmaktadır.


Evrensel Değerler

Robert Edgerton’ın üç yüz uygarlığı inceleyerek tespit ettiği ve genel olarak altı maddede ifade ettiği evrensel değerler şunlardır:

Gerçeğe Saygı;
Gerçeğe saygı“gerçeğin bizim isteğimize göre değiştirilemeyeceği inancı” ve “davranışlarımızı gerçeği düşünerek yapmak” demektir.Gerçeğe saygı dendiğinde akla gelen bilimdir. Bilimin özünde gerçeğe saygı vardır. Bilimin gücü ve gerçeğe saygının önemi, insanoğlunun karşılaştığı büyük zorlukları bu yaklaşımla çözmüş olmasında yatar. Gerçeğin örtbas edildiği veya çarpıtıldığı yerde aklın ve sağ duyunun yerini korku almaktadır.

Kişisel Bütünlük:
Kişisel bütünlük insanın özünün, sözünün ve davranışının bir bütün içinde olmasıdır.
Kişisel bütünlüğün özünde gerçeğe saygı vardır. İnsanın her şeyden çok, kendisi ile ilgili bilgiye ihtiyacı vardır. Ahlaklı ve erdemli insan, kendisini tanıyan, tanımaya gayret eden, özellikle, farkına vardığında kendisine acı veren eksiklikleri ile yüzleşme cesaretini gösterebilen insandır.
Hakkaniyet:
Hak ve hakkaniyet, bütün kültürlerde yer alan değerlerdir. Adalet kavramının ve hukuk sistemlerinin özünde bu değerler vardır.
Hakkaniyet, haklı olana hakkını vermek demektir
“Yiğidi öldür, hakkını yeme” atasözümüz, hakkaniyet kavramının önemine işaret etmektedir.

İnsan Onuruna Saygı:
İnsan onuru “can”ın bir parçasıdır ve doğuştan gelir. Her insan ister yeni doğmuş bir bebek, ister fakir, ister zengin olsun onurları yönünden eşit bulunmaktadır.
Kültürü, insan onuruna değer veren bir toplumda çocuğa da değer verilir. Çocuğa gösterilen dikkat ve saygı aslında o toplumun geleceğine yapılan yatırımdır.
Bireyin en değerli varlığı onurudur. Birey onuruyla yükselir. Bir’in değeri olmadan, çoğun değeri olamayacağına göre, toplumdaki insana değer verilmeden bir ailenin, bir kurumun, bir ulusun değeri oluşturulamaz.
İnsan onuruna değer verilmeyen toplumda baskı ve korku kültürü gelişmekte ve insanların özgürce yeni şeyler üretmeleri de mümkün olamamaktadır.

Hizmet:
Kısaca “biz yaşadığımızdan dolayı birbirimize hizmet etmekle yükümlüyüz.” İfadesi hizmet değerini özetlemektedir.
Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklar, aslında farkında olmadan birbirlerinin yaşamlarını devam ettirebilmelerine yardımcı olmaktadır.
Hizmet değerini yitiren toplumlar ulusal birlik kavramını da kaybettiğinden yok olmaya mahkum olmaktadırlar. Nitekim tarih böyle örneklerle doludur.

Sevgi;
Sevgi, insanın en temel ihtiyaçlarından birisidir. Sevgi, duygu ve düşüncelerin paylaşılması, incelmesi ve böylece tutarlı ve zengin hale gelmesidir.
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/kultur/16998-evrensel-degerler.html#ixzz2EBilqzcC

aorskaya
6. December 2012, 01:32 AM
Mustafabey kardeşim,

Yazımda, incilin farklı nüshaları ile tevrattaki recm cezalarının insan sokuşturması olduğuna ilişkin açıklamalarıma cevap vermeyerek;

Yazılarımdan, kuranı eksikleyerek ve onun evrenselliğine ilişkin bütünselliği anlamından kaydırarak, incilin bozulmamış, tevratın orijinal kalmış olduğunu kabul etmen, sadece kendini kandırman demek olur?

1- Aorskaya kardeşim enam 59 suresinin yarısına değil tamamına bakarsak, senin iddia ettiğin Kuranın herşeyi (Tevrat, incil vb. bütün indirilenler) kapsadığı anlaşılmaz. Herşeyi kapsayan Allahın ilmidir, kuran bir lutuftur.

Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır.

Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi?

Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!)


ENAM - 38.ayet:

وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ

Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).

Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.

Bak, bu ayette sadece fîl kitâbi demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi?

Yani, "fî kitâbin mubîn(mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış...

O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi?

Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?)

2- Kuranın evrenselliği konusunda da yazdıklarınız yeterli değildir. Elbette, kuranın içeriği bütünüyle zaman ve mekan üstü olduğu gibi insanüstüdür de.

Bu nedenle kurana tanık olan herkes, kurana göre yaşamayı akıl edebilmelidir. Kurandaki hükümlerin tersine, senin dediğin gibi farklı yerlerde, farklı uygulamaları şeriat adı altında normal karşılamamalıdır.

Evrensel demek, bir konu her yer ve zamanda aynı olmak demektir. Daha önce zina örneği verdiğimizden yine zina suçu üzerinden gidersek, kurandan sonra kurana tanık olanlarca, zina cezası; bir bölgede öldürme, başka bölgede af olmaz. Her bölge de kurana göre 100 sopa olmalıdır.

Kimin ilkel yada çağdaş bulmamasına ve bu nedenle, insan yapımı hukukun buluşunu aklamasına aldırış etmeden, onun hak olmadığını görerek kuran daki ceza her yerde ve her zamanda geçerli olarak uygulanmalıdır.

Yoksa, bölgesel farklılıklar yada aynı bölgede zamana göre değişen uygulamalar, adil olmayan sonuçlar doğurur. Bu konuda da yeterince düşünmeden fikre varmayın.

Şimdi örneğin A ülkesinde B zamanında zina cezası olarak ölüm uygulanırken, C zamanında ise zina suç olmaktan çıkarsa, önceki dönem insanlarına haksızlık olmazmı? O halde, bu nasıl evrensel ilke olabilirki?

Daha fazla yazmama gerek yok diyerek bitiriyorum.

selamlarımla,
aorskaya

mustafabey
6. December 2012, 03:40 PM
Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır.

Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi?

Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!)

ENAM - 38.ayet:

Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.

Bak, bu ayette sadece fîl kitâbi demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi?

Yani, "fî kitâbin mubîn(mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış...
O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi?

Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?)


Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor.

“Ben, kuran kaynaklı olarak aklımın kabul ettiği şeyleri kabul ederim.” Demişsin. Güzel bir noktaya temas etmişsin. İman edecek olan bizim aklımızdır, aklımız neye iman edecek, neleri kabul edecek, anlayacak, öğrenecek, nede ilerleyecek ve bilecektir?

İki türlü ayet vardır

1. Allahın yarattığı ayetler
2. Allahın indirdiği ayetler; bunlar resullere indirilen kelamlardır. Bu kelamlar insanlara bir yol olsun, şeriat olsun, rehber olsun, ışık olsun, iyiyi kötüden ayırsınlar diye insanlara sunulmuştur. Bu kelamları maide 44 de belirtildiği gibi kendilerini Rabbe adayanlar ve alimler tarafından, hükümleri uygulamakla ve korumakla görevlendirilmişlerdir. İşte bu kişiler indirilen kelamlar kaybolmasın nesilden nesile aktarılsın diye bizim bildiğimiz kağıttan kitaplara yazmışlardır.
Resullere indirilen kelamlar bize hangi kitaplarla ulaşmıştır; Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran. İndirilen kitaplarda aynı şey birebir mi anlatılmış?, hayır herbiri farklıdır ve birbirini tasdik etmişlerdir. (önceki açıklamalarda var maide 41-48)
Allahın insanoğlu için seçtiği DİN tekdir, oda İslamdır, İNSAN olmaktır. Dinin temel amacı insanı ortaya çıkarmaktır. Yani İNSAN dini bir kavramdır. İnsanlığı ortaya çıkarmak için, doğru yola girmek için hem indirilen ayetleri (Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) hemde yaratılan ayetleri okumamız, anlamamız, idrak etmemiz gereklidir. Yaratılan ayetleri okumak için faaliyete bulunmamız, doğayı, evreni, bedeni, kimyayı, fiziği, atomu incelemeyiz. Bunlar bir kişinin yapacağı şeyler değil topluca iştirak edilecek olanlardır.
Aorskaya kardeşim görüşeceği üzere, insanlığı ortaya çıkarmak yani dini yaşamak için çok mücadele etmemiz gerekiyor, biz yolun başındayız, daha yeni Kurandan habermiz oldu, diğerlerine sıra gelmedi, onlardaki bilgiyi almadan ilerleme olur mu? Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu. Elimizdeki az bilgiyi savunmak için doğruları görmezden gelmemiz lazım toplum olarak, yoksa evrensel değerlere ulaşamayız, kendimizdeki eğrilikleri düzeltmeden doğruya yönelemeyiz.


Açıklamışım yeterince, ne diyoruz: Kuran bir rehber, ögüt, ibret, iyiyi kötüden ayıran kitapdır, müjdedir, nurdur. O zaman içindeki nurdan, öğütten, ibretten alacağımızı alalım bizi rehber nerelere yönlendiriyorsa araştıralım, bakalım! Tevratta, İncilde nur mu var diyor, ortaya çıkaralım!
Sen açıklamalarınla ne demek istiyorsun, Kuranda her şey var, bitti!, eee yaşamda neden bir ilerleme yok, Kuranın gönderdiği adresleri senin metodunla reddedersek, toplumdaki genel anlayış da senin gibi düşünüyor, gördüğün gibi hiçbir alanda bir gelişme yok. Dinin istediği İNSAN meziyetleri ortaya çıkmıyor.


BUNUN DIŞINDAKİ RECM GİBİ KATI ARAYIŞLAR VEYA ZİNAYI HOŞ GÖREN YAKLAŞIMLAR İSLAMDAN ONAY ALMAZ. İNSANLIĞIN YARATILIŞINDAN BERİ TEK OLAN DİNDE YUKARIDAKİ DURUMLAR ÇELİŞKİ OLUR. BU NEDENLE, YUKARIDAKİ CEZALARI İÇEREN TEVRAT VE CEZASIZ BIRAKAN İNCİL ORİJİNAL OLMAZ. BUNLAR İNSANLARCA DEĞİŞİKLİĞE UĞRATILMIŞ NÜSHALAR OLABİLİR VE BUNLARA KURAN GİBİ İMAN EDİLEMEZ.

4- Kuran tamamlandıktan sonra yaşayan herkesin ise artık evrensel ve her şeyi kapsayan kurana tabi olmaları, diğer kitapların bozulup, bozulmadığı ile dahi ilgilenmeden kuranı anlayıp, kurana göre yaşamaları gerekir.

5- Kuran inmeden önce, kendilerine inen kitabın orijinaline göre yaşayanlar Müslüman olurlarken, Kuran indikten sonra, diğer kitaba inananlar bu nedenle ehli kitap diye adlandırılırlar ve Müslüman sayılmazlar.

KURANLA BİRLİKTE, ARTIK HERKESİN İMAN ETMESİ GEREKEN TEK KAYNAK KALMAKTADIR. EVRENSEL VE İNSANLAR İÇİN GEREKLİ OLAN HER ŞEYİN YETERİNCE YER ALDIĞI KURAN… BUNA BU ŞEKİLDE İMAN EDEREK YAŞAYANLAR MÜSLÜMAN OLURLARKEN, AKSİNE YAŞAMAYA ÇALIŞANLAR İSE ŞİRKE DÜŞMÜŞ OLURLAR. BU NEDENLE, KONU BU BAKIMDAN ÇOK ÖNEMLİDİR, HATAYA TAHAMMÜLÜ YOKTUR.


Bir yerde Kurana iman edelim diyorsun, başka yerde Kuranda var olan, kuranın bizi yönlendirdiklerini reddediyorsun, önemsizleştirmeye çabalıyorsun. Sen Kuranın dediğinin tersini iddia ediyorsun. Kendi kafana göre zina nasıl cezalandırılmış, farklılık var o zaman Tevrat ve İncil bozulmuş olabilir, kendi ürettiğin bir orijinalliğe göre orijinal değildir diyerek bir belirsizlik yaratmaya çalışıyorsun. Maide 44 e bakarsan nasıl önceki resullere indirilen kelamların nasıl korunduğu açıklanıyor.

Nisa 136
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.

Aorskaya Kardeşim burada anlatılan İman edenlere daha önce indirilen kitaplara iman edin denmesi sözde bir iman mıdır? Sen bir söz mü aldın Allahtan. Diğer peygamberlere indirilen kitaplara iman edilmez, onlar orijinal değildir, bozulmuş olabilirler diye kendine göre hüküm vererek Kuranda istenilenlerin dışına çıkıyorsun. Kuranda orjinalliklerini yitirdikleri, önemsiz olduklarından bahsediliyor da biz mi anlamadık, sen nerede gördün araştırdın da buna iman ettin. Kuranı okuyup bir daha iman etmek gerekir.

mustafabey
6. December 2012, 04:02 PM
Yazımda, incilin farklı nüshaları ile tevrattaki recm cezalarının insan sokuşturması olduğuna ilişkin açıklamalarıma cevap vermeyerek;

Yazılarımdan, kuranı eksikleyerek ve onun evrenselliğine ilişkin bütünselliği anlamından kaydırarak, incilin bozulmamış, tevratın orijinal kalmış olduğunu kabul etmen, sadece kendini kandırman demek olur?


Senin yazdığın yazıda Tevrat ve incille ilgili Kurana uymayan tanımlamalar var. Bu ortaya koyduğun anlayış Tevrat ve incille ilgili iddiaların Kuranın anlattıklarına uymuyor. Bu söylediklerin atalar öğretisinden esinlenerek oluşturduğun ve bizim toplumun zihninde de yer edinmiş Kurana dayanmayan, sözüm ona cahil, ön yargılı din adamlarının fikirleridir.

Bu senin çelişki olarak gördüklerini Süleyman ATEŞ açıklamış, hiç bilenle bilmeyen bir olur mu Aorskaya KArdeşim? Benim anlattıklarımı beğenmiyorsan bir ilahiyat hocası, profösör Süleyman ATEŞ nasıl değerlendiriyor bakalım...


İncil üzerine...

SORU: Yazılarınızda kitap ehli olan kişilerle evlenmenin mubah olduğunu belirtiyor, örnek olarak Tevrat ve İncil’i gösteriyorsunuz. Ancak ansiklopediler (örneğin Britannica), İncil’in Tevrat’tan kaynaklandığını yazıyor ve Tevrat’a “Eski Ahit”, İncil’e “Yeni Ahit” diyorlar. Belirtildiğine göre çok miktarda olan İncil sonradan dörde indirilmiş. (Aziz Matta, Markos, Luka ve Yuhanna) İslâm inancına göre Hz. İsa’ya vahyedilen kutsal kitap, sonradan Hristiyanlar tarafından çarpıtılmış ve bugüne ulaşamadan ortadan kalkmıştır. Bu durumda ortada olmayan fakat insanlar tarafından yazılmış İncil’e göre ibadet yapan Hristiyanlar nasıl kitap ehli olabiliyor? Onlar üçlü mukaddesiyata da (üçlemeye) inanıyorlar. Yani Allah’a şirk koşmuyorlar mı? (A. F.)


CEVAP: 20 yıldan beri bunlar soruluyor. İncil bugün yazılmış bir kitap değil. Bugünkü İncil ne ise Hz. Peygamber zamanındaki İncil de ana hatlarıyla odur. Sizin uydurma dediğiniz İncil hakkında Kur’ân, “İncil sahipleri, Allah’ın İncil’de indirdiği hükümleri uygulasınlar” diyor (Maide: 47). Kur’ân uydurma olan İncil’in uygulanmasını mı emrediyor? Bütün İslâm tarihi boyunca onlara kitap ehli denmiş ve onların kendi din yasalarına göre yargılanmaları uygun görülmüştür. Eğer onlar müşrik ise 1400 yıldan beri gelmiş olan yöneticiler hep yanlış mı yapmışlar? Kur’ân da onlara kitap ehli demekle yanlış mı yapmış? Kur’ân’ı bütünüyle okuyun ve söz konusu yazımda verdiğim ayetlerin meallerine bakın. Bir de büyük mutasavvıf İmam-ı Kuşeyri’nin Letaifu’l-İşarat adlı eserinde Bakara 62’nci ayet üzerindeki tefsirine bakın. Bunları yapamazsanız İslâm Ansiklopedisi adlı 30 ciltlik eserimin “Tahrif”, “Kitap ehli” ve “Hristiyanlar” maddelerini okuyun. Ben tekelci değilim, Allah’ın kullarını yakmaktan zevk alan bir varlık olduğuna kesin olarak inanmıyorum.


Yüce Allah İncil’in temel ilkelerini vahyetti

SORU: Hz İsa’nın sağlığında İncil var mıydı? İncil de peygamberimize geldiği gibi mi vahyoldu? Yoksa Hz. İsa’nın ölümünden sonra mı yazıldı? (Hüsamettin Yıldırım)

CEVAP: Hz. İsa’nın sağlığında İncil yoktu. Elbette yüce Allah ona vahiyler verdi, İncil’in temel ilkelerini vahyetti. Ama bunlar yazılmadı, onun zamanında kitaplaştırılmadı. Hz. İsa, kendisine vahyedilen öğretileri, vaazlarıyla halka anlatıyordu. Kendisinden sonraya yazılı bir kitap bırakmadı. İncil, müjde demektir. O, dini tamamlayamadığını, kendisinden sonra gelecek Fariklit’in (Perikletüs) Hakk’ın dinini tamamlayacağını müjdeledi. Esasen bir din bilgini olarak yetişmiş olan Hz. İsa, maddileştirilen Yahudiliği aslına döndürmeye çalıştı. Dinin ruhunu anlattı. Ama kendisi ortadan kayboldu. Hıristiyanlara göre çarmıha gerildi, cesedi diriltilip göğe kaldırıldı.

Yine Hıristiyanlara göre İsa çarmıh olayından sonra talebelerine görünüp onlara İncil’i vermiş, yani yazdırmıştır. İşin aslı, İsa ortadan kaybolduktan sonra öğrencileri, İsa’dan duydukları bazı sözleri, onunla birlikte yaşadıkları olayları, İsa’nın kısaca hayatını ve öğütlerini çeşitli yerlere gönderdikleri mektuplara yazdılar. Bu mektuplar zamanla derlenerek İnciller meydana getirildi. Matta, Luka, Markos Yuhanna diye dört İncil, İ.S. 325 tarihinde İznik’te toplanan Hıristiyanlar meclisince yüzlerce İncil’in arasından seçildi. Diğer İnciller uydurma kabul edildi. Hz. İsa’nın konuştuğu Arami dilinde bir İncil yoktur. İlk İncil Latince kaleme alındı.


Sezar’ın hakkı!

SORU: Hikâyeyi bilirsiniz: Hz. İsa’yı denemek için O’na, “Romalılara vergi vermek caiz midir?” diye sorarlar (Matt: 22.17). Hz. İsa kendisine sorulan sorunun amacını bildiği için onlara “Vergi ödediğiniz parayı bana gösterin” der. Kendisine gösterilen dinarın üzerindeki resme bakarak, “Bu resim kimin?” diye sorar. “Resim Sezar’ındır” cevabını alınca, İsa “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını da Tanrı’ya verin” diye cevap verir. Hz. İsa, bu sözleriyle daha sonraki yıllarda Hıristiyan dünyasının temel prensiplerinden olmuş bir kuralı da ortaya koymuştur: Tanrı’yı ve devleti birbirinden ayırmıştır. Bu iki otorite yani Tanrı ve Sezar (devlet), farklı konularla ve farklı kanunlarla çalışırlar. Dinin ve devletin birbirinden ayrı olduğu ve 2 bin yıl önce konulmuş olan bu kural maalesef Müslüman dünyasında mevcut değildir. Kutsal ve sürekli olanla (Tanrı) geçici olanın (insan) kurallarının, bizzat insanın gelişmesi için birbirinden ayrı olması gerekir. Çünkü insanoğlu geçicidir. Bu sebeple insanoğlunun tabi olduğu kuralların da zamana göre değişip gelişmesi, bizzat insanın gelişmesi için gereklidir. Dolayısıyla toplum düzenini korumak için 1400 yıl önce, o zamanın şartlarına göre yapılmış olan kuralların dünya durdukça geçerli olacağını düşünmek insan yapısına ve Tanrı anlayışına da aykırıdır. Çünkü Tanrı’ya bilgiyle ulaşılır. Bu konudaki görüşlerinizi açıklamanız bizler için çok faydalı olacaktır. (İbrahim T. Tüzün/New York)

Bedeni ruhtan ayıramazssınız

CEVAP: Evet, Hıristiyanlık için dediğiniz doğrudur. Hıristiyanlığın dünyaya ilişkin düzenleyici hukuk kuralları pek yoktur. Ama İsa zamanında Hıristiyanlar hukuk düzeni olarak Tevrat yasalarını kabul etmişlerdir. Çünkü bizzat İsa kendisinin, kitabı kaldırmak üzere değil uygulamak üzere geldiğini vurgulamıştır. Yani Hz. İsa, yeni bir din koyucu değil, önceki dinin kurallarını, dinin ruhuna uygun olarak uygulayıcı bir din bilgini rolünde görünmektedir. Hz. İsa’nın o sözünden de din ve dünya ayrılığı anlamı çıkmaz. Zira aleyhtarları İsa’yı devlet aleyhinde bir terörist gibi göstermeye ve onu yakalatıp mahkûm etmeye çalışıyorlardı. Soru da öyle masum bir soru değildi. Hz. İsa, o soruyu soranın amacını bildiği için devlet aleyhinde olmadığını kaydetmek üzere kendisinin insanları Hakk’a çağırmaya çalıştığını belirtmek istemiştir. Ama İslâm; ruh-madde, fizik-metafizik, dünya-ahiret bütünlüğü içinde dini sunmaktadır. Bedeni ruhtan veya ruhu bedenden ayıramazsınız. Kur’ân’da Allah’a yönelmeye, ibadete, namaza, oruca ilişkin hükümler yanında pekâlâ zina edene, hırsızlık edene, düzeni bozana, katile, caniye cezalar da belirlenmiştir. Hz. Peygamber, Tanrı elçiliği yanında kurduğu devletin de başkanı, yöneticisidir. Bu gerçeği nasıl göz ardı edeceksiniz? 1400 yıllık bir zaman aralığında kocaman bir İslâm hukuku oluşturulmuştur.


Kur’ân-ı Kerim’in kuralları evrenseldir

Fıkıh denilen hukuk kuralları içinde gerçekten kazuistik olan, zamanı geçmiş hükümler olduğu gibi evrensel olan kurallar da vardır. Kur’ân’ın hükümleri evrenseldir. Biz öyle biliriz. Kur’ân insanların elini kolunu bağlamış, düşüncelerine kilit vurmuş değildir. Getirdiği genel prensipler her dönemde uygulanacak esnekliktedir. “Akrabanızın, hatta kendi canlarınızın aleyhinde de olsa tanıklık yaparken gerçekten ayrılmayın” (Nisa: 135, Maide: 8), “İyilik ve takvada birbirinize yardım edin fakat günahta, düşmanlıkta yardım etmeyin” (Maide: 2) gibi hükümlerin modası geçer mi? Ama ayrıntı konularda Kur’an, içtihat yöntemini devreye sokmuş, “Ey akıl sahipleri ibret alın” demiş ve getirdiği kuralların motamot naslarının değil fakat zamanın şartlarına en uygun olanının uygulanmasını emretmiştir: “Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sahipleridir” (Zümer: 18), “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun” (Zümer: 55) buyurmuştur. İşte bu gerçeği gayet iyi kavrayan büyük yönetici Hz. Ömer, müellefe-i kulûb hakkında olduğu gibi görünürde Kur’ân’ın hükmüne aykırı kararlar da vermiş ve asıl önemli olanın, Kur’ân emirlerinin amaç ve gayesi olduğunu belirtmiştir. Büyük İslâm hukukçusu İmam Tufi de dinin asıl amacının maslahat-i nas (kamu yararı) olduğunu söylemiş ve “İslâm’da ne zarar vermek ne de zarar görmek vardır” hadisini dini hükümlerin ana temeli saymıştır.

Recm Kur'an'ın hükmü değildir

Dün, Nijerya'daki Şeriat Mahkemesi'nin verdiği recm kararının Kur'an'a aykırı olduğunu nedenleriyle açıklamıştım. Bugün aynı konuya devam ediyorum.

Hz. Peygamber'in recmettirdiği yolundaki rivayetlerin hepsi bir iki kişinin aktarımı olup çelişkilerle akıl ve mantığa aykırı şeylerle dolu, Yahudilerden Araplara geçmiş olan geleneğin, Peygamber sözü (Hadîs) biçimine sokulmasından ibaret sözlerdir.

Kişi haberleri, fıkıh usulüne göre kesinlik değil, zan ifade eder. Kur'ân, zannın kesin bilgi olmadığını vurgular. Recm gibi ağır bir ceza, böyle zan ifade eden rivayetlere dayanılarak uygulanamaz. Kaldı ki Kur'an'ın belirlediği dövme cezasının uygulanması için de olayın, dört tanıkla, açıkça saptanması gerekir (Nisa: 15).

Nijerya'deki olayın, evli olmayan kadının çocuk doğurmasından başka kanıtı yoktur. İyi ama ya kadın, birleştiği erkekle resmen olmasa da Allah huzurunda evlenerek ilişkiye girmişse?

Gerçi şahitsiz nikâh, resmen kabul edilmez ama en azından cezayı kaldırır. Nitekim tanıksız yapılan geçici evlenmeyi geçerli görmeyen hukukçular, bu işi yapanlara ceza uygulamamışlardır. Çünkü bunda kuşkulu da olsa bir evlilik bağı görülmektedir. Kuşku ise cezayı kaldırır. Hasılı nereden bakılsa Nijerya mahkemesinin kararı, İslâm hukukuna uygun değildir.

Hiç kimse taş atmamış
Kur'an'a aykırı olan bu ceza, İslâm için utanç sebebi olmakta, İslâm'ın imajını bozmaktadır. Merhametlilerin en merhametlisi Allah, suçu ne olursa olsun, bir kulunun işkenceyle öldürülmesine razı olmaz ve böyle bir emir vermez. İnsanlar, kendi acımasızlığını Tanrı hükmü haline getirmişlerdir.

Hem günah, sadece dışta görünür eylemden mi ibarettir? Günah, insanın içini, düşüncesini kirleten şeydir. Hz. İsa'nın huzuruna zinayla suçlanan bir kadın getirmişler, Tevrat'ın hükmüne göre bunu recmettirmesini söylemişler. Hz. İsa, "Haydi, hiç günah işlememiş kimseler, bu kadına taş atsın" demiş. Kimse taş atamamış. Çünkü aslında ötekiler, o zavallı kadından daha günahkârdılar ama günahlarını gizleyebilmişlerdi. O zavallı, günahını gizleyememişti.

Hz. İsa, asıl günahın düşünce kirliliği olduğunu belirtmiştir: "Zina etmeyeceksin denildiğini işittiniz. Ben size derim:

Bir kadına şehvetle bakan her adam, zaten yüreğinde onunla zina etmiştir" (Matta: 5/27-29). İnanan erkek ve kadınların kötü düşünceyle bakmamalarını, kötü bakışlarını yummalarını emreden (Nur: 30-31) Kur'ân da aynı şeyi vurgulamaktadır.

Özetle, Recm Kur'an'ın hükmü değildir, Yahudilikten İslâm hukuk kitaplarına geçirilmiştir. Şimdi Yahudiler dahi kitaplarındaki açık hükmü uygulamazken Kur'an'ın kaldırdığı bu hükmü Müslümanların uygulamaları, İslâm'a leke sürmektedir. Siyasilere ve tüm etkili kişi ve kuruluşlara, Nijerya'daki bu kararın durdurulmasına yardımcı olmalarını rica ediyorum


Hristiyanlığın üçleme inancı

Hristiyanlığın üçleme inancı hakkında görüşlerimizi öğrenmek isteyen uzak yol kaptanı Burak Yalçın, eğer bir e-mail adresi verirse kendisine bu konuda yeterli bilgiyi göndereceğim. Şu kadarını belirteyim ki bu inanç, büyük bir karışıklık içindedir. Bu konuda en uzman Hristiyan teologların da kafası karışıktır. Hristiyanlar tarafından yazılıp 1994’te İstanbul’da basılan “Hristiyan İnancı” adlı kitapta üçleme inancı şöyle açıklanmaktadır: “Üçlü Birlik’te, tek bir Tanrı’ya ibadet ederiz. Peder ayrı bir kişidir, Oğul ve Kutsal Ruh ayrı birer kişidir. Ama Peder, Oğul ve Kutsal Ruh’un tek bir tanrılık niteliği, eşit onuru ve bir arada ebedi görkemi vardır. Üçlü Birliğe inanmak, tek bir tanrının varlığına inanmaktır. Ancak üç farklı kişinin başlangıçtan beri, aynı tanrısal yaratılışı paylaştıklarına da inanmak gerekir.”
Bu kitaba göre İncil’de Oğul’la Kutsal Ruh’un tanrı olduğu ancak Peder’den farklı kişiler oldukları açıklanır. İncil’de Üçlü Birlik (Teslis) sözcüğü yoktur. “İsa, Üçlü Birliğin gizini soyut bir dille bildirmedi ...” gibi karışık sözler vardır. Ünlü müfessir Mahmud Alusi, Hristiyanlığın Teslis İnancı’nı, bu uzman Hristiyanlardan çok daha açık biçimde ve tamamen yansız olarak açıklamıştır.

AKILLA İZAH EDİLEMİYOR

“Hristiyan İnancı” adlı eserde de İncil’de açık biçimde Üçlü Birlik (Teslis)’ten söz edilmediği belirtilir. Gerçi eser, Hz. İsa’nın açık ifade etmemesine karşın ima yoluyla üçlemeye işaret ettiği belirtiliyor ise de gerçekte Hz. İsa, üçlemeye işaret etmiş değildir. Hz. İsa, Allah için Baba, kendisi için Oğul tabirini kullanıyor ise de birincisini Rab, ikincisini de kul anlamında kullanmaktadır. Çünkü Oğul kelimesini, sadece kendisi için değil, bütün insanlar için de kullanmaktadır. Hz. İsa’nın kullanımında Oğul, asla üçleme denilen Triniti’deki Oğul anlamında değildir.

Mısırlı filozof Plotin’in (İ.S. 203-270), Hz. İsa’dan üç asır sonra Yunan felsefesinden Hristiyanlığa adapte ettiği üçleme inancını akılla izah etmek mümkün olmadığından Hristiyan yazarlar, bunun akılla anlaşılamayacağını, buna sadece inanılacağını vurgulayıp durmuşlardır: “Üç olan Tanrı’nın gizi, yaratılmış evreni o denli aşmaktadır ki, yaratılmış nesnelerle benzeşimler O’nu yeterli biçimde anlatamaz....”

aorskaya
6. December 2012, 06:05 PM
Mustafabey kardeşim,
Levhi mahfuzda olan her şeyin, insanlarla ilgisi olmayan kısmı ne diye kuranda insanlara anlatılsın? Elbette levhi mahfuzda her şey yer almaktadır ve bu herşeyden biz insanları ilgilendiren kısmı olan herşey de kuranda yer almaktadır.

Sana göre, kuran eksik olmaktadır öyleyse değilmi? Levhi-mahfuzu her şeyi içeren ama kuranı eksik olarak anlayınca, tevrat ve incile gerek oluyor değilmi?

Ama, kuranda biz insanları ilgilendiren her konu ne eksik, ne fazla olarak yer almaz. yeterince yer alır... "Yeterince" kavramı üzerinde iyi düşünürsen, kuranın eksik olmadığını anlarsın! (yada hala anlamazsın!)

ENAM - 38.ayet:

Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.

Bak, bu ayette sadece fîl kitâbi demiş rabbimiz. Yani, kurandan bahsetmiş ve hiç bir şeyi eksik bırakmadık demiş değilmi?

Yani, "fî kitâbin mubîn(mubînin)." dememiş. Yani, senin gibi sadece levhi mahfuzu eksiksiz kabul edenler olabileceği için ayrıca, "mubin" dememiş ve sadece "kitabi" diyerek, kuranın ne olduğunu bir kere daha anlatmış...
O halde, başka ayetler yazılmasına gerek bırakmadan; kuranı artık eksiksiz kabul edip, tevrata, incile muhtaç bırakmazsınız değilmi?

Çünkü, insanları kulluk etsinler diye yaratan rabbimizin, son kitabında ne unutacağını, ne de başka şaibeli kaynaklara muhtaç bırakmayacağını artık anlayabiliriz. (değilmi?)




Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez.


Yukarıdaki alıntıladığım yazıda gördüğün ayetlerde; Rabbim kuranda her şeyi örneklerle açıklandı diyecek, ama sen bu konunun açıklandığı anlamına gelmez diyerek, tevrat ve incil açıklamalarına ihtiyaç duyacaksın ve bizleri de rabbimizin sözü yerine senin sözüne davet edeceksin öylemi?


Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur?

Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun.

Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor.


Sana tevrat, incil yada başka kaynaklara bakma diyen olmadığı halde, bunları yazman, üzerinde düşünülecek bir vakıadır.

Daha önce yazıdklarımı bir kere daha tekrarlayayım:

İstediğin her kaynağa bak, incele... Doğru olduğunu düşündüğün ve kurana ters olmayan bütün görüşlerden, kim yada nerden olduğuna bakmaksızın, hatta imansızlarda dahi olsa al, akıl et, faydalan... Bunu neden görmezden geliyorsun?

Ayrıca, evet şu anda insanların elinde olan tevrat ve inciller ekleme, eksiltme ve değiştirmelerle doludur. yani bunlara şirk bulaşmıştır. Sana sormuştum tekrar sorayım;

Bunların orijinalinin kurana ters olması mümkün olmamalıdır değilmi? Ama, incillerdeki birden fazla farklı nüshalar, teslis hükümleri, tevrattaki recm cezalarındaki saçmalıklar, insanın yaratılışı ve şeytana uymasının anlatıldığı pasajlarda aynı bahçede dolaşan Allah imajına rağmen, sen hala tevrat, incil değişmemiştir diye kabul etmek istiyorsan, öyle devam et ama, kalkıp bunlar olmadan kurana göre yaşanırsa din eksik olur deme!

Çünkü, kuran bunlardakini de kapsayacak şekilde inmiştir ve sana yukarıda ayetle bu ispatlanmıştır.

Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine, sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.

Şimdi, yazışmanın gidişinden,

1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına,

2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına,

3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına
(daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)

rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor.

Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum.

Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.
(ANKEBUT -51)

a- Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?

Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz?

b- Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.

halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi?

Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir.

selamlar,
aorskaya

mustafabey
6. December 2012, 10:51 PM
ENAM - 38.ayet:
Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.
Yukarıdaki alıntıladığım yazıda gördüğün ayetlerde; Rabbim kuranda her şeyi örneklerle açıklandı diyecek, ama sen bu konunun açıklandığı anlamına gelmez diyerek, tevrat ve incil açıklamalarına ihtiyaç duyacaksın ve bizleri de rabbimizin sözü yerine senin sözüne davet edeceksin öylemi?

Aorskaya kardeşim bir tek enam 38. Ayeti yazmışsın onuda yanlış yorumluyorsun yine! Kuranda her gördüğün KİTAP ibaresini Kuran zannetme. Ben konuyla ilgili kuranın bize yüklediği sorumluğu açıkladım, bu sorumluluğu kabul etmemek senin seçimindir.


Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor.


Enam suresindeki ayetlere bakarsak anlatılan başka,

34. Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.

35. Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldi ise, yapabilirsen yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplayıp birleştirirdi, o halde sakın cahillerden olma!

36. Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O'na döndürülecekler.

37. O'na Rabbinden bir ayet indirilseydi ya! dediler. De ki: Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.

38. Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.

39. Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır, dilediği kimseyi de doğru yola iletir.

Madem enam 38 deki kitapdan kastın Allahın katındaki kitabı yani ilmini değilde kuran olduğunu düşünüyorsun, o zaman kuranda bize göster hangi canlı türleri ve ne tür havada uçan kuşlar yaratılmıştır ve özellikleri nelerdir?

Aorskaya kardeşim bu ayette geçen kitap Allahın yarattığı ayetlerdir, onuda ancak insanlık araştırır keşfederse bizim bilgi hanemize girer. Kuranda bir şeyin isminin geçmesi bizim onu bildiğimiz anladığımız anlamına gelmez.
Enam 39 da bahsedilen işte Allahın yarattığı ayetleri görmezden gelenlerin, yarattığı ayetleri(canlılık, evren, atom….) okumayanların karanlıklar içinde kalacağı akıllarının sağır ve dilsizliğine atıf vardır.

“Kâinattaki varlıkların her bir türünün kendine ait nitelikleri vardır. Onlar fıtratlarından asla sapmazlar ve fıtratlarına uygun olarak Allah’ın kendileri için çizdiği yolda yürürler. Yani onlar, ‘Ümmü’l-Kitab’taki asıllarının ‘mahv ve isbat’ âlemine çıkmasıyla ete kemiğe bürünmüşlerdir ve asıllarındaki niteliklerden dışarı çıkmazsızın fıtrat üzere yaşayan birer ‘ümmet’ halindedirler. (6 En’am/38) (A. Ünal, Kur’an’da Temel Kavramlar, s. 583)
‘Ümmü’l-Kitab’a kitabın anası denilmesinin bir hikmeti de vahyin kaynağının aynı olduğuna işaret etmek içindir. Farklı kavimlere gönderilen peygamberlerin dilleri ayrı olsa da, insanlara anlattıkları hak ve batılın, hayır ile şerrin ölçüsü aynı idi ve geldikleri kaynak ‘Ümmü’l-Kitab-Levh-i Mahfuz’du.
“Hikmeti uyarınca dilediğini siler. Yararlı olanı da yerinde bırakır. Asıl kitap (ümmü’l-kitab) O'nun katındadır.” (Ra'd, 11/39”

“3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına”

Ayrıca evrensel anlayışınıda yanlış yorumluyorsun ve yanlış şekilde açıklıyorsun, biraz daha geliştirerek, düşünerek sunarsan daha faydalı olur.

Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar.

Aorskaya kardeşim hiçbirşey körü körüne kabul edilmez, buna Kuranda dahildir, sadece kabul ettiğimizi zannederiz. Bir şeyi ne kadar anlıyor, değerini görüyorsan, yaşamında yer veriyorsan ozaman kabul etmişsindir, kuru kuruya kabul ettim demenin hiç bir önemi yoktur, dilin kemiği yoktur, yaşama girmemiş bir değer hükümsüzdür.

Kuran bize yeterde, içindeki ögütleri anlamadıktan sonra, tekrardan başka sonuç çıkmaz, dilde kalır. Dilde söyleneninde Dinde bir değeri yoktur, dinde asılolan yaşamdır. Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün.

Aklı kullanabilenler, aklı ortaya çıkarabilenler öğüdü alır, diğerleri tekrarlar. Bir akıl seviyesine çıkamayınca, yanlış değerlendirme ve yanlış sonuçlara ulaşma durumu ortaya çıkar. Onun için işin doğrusuna alim olanlar yaklaşır.

Öncelikle kuran kavramları anlaşılmalı, yeterince bilgiye sahip olunca ve düşünce ve akletme yollarında bir problem yoksa, ön yargı yoksa incil ve tevrat okunarak içindeki ilahi değerler anlaşılır. Allahın hiç bir kelamı kaybolmaz, kağıt üzerinde olmasada bu değerler yaşamda yerini alır, oradan da okunarak bu bilgilere ulaşılır. Ama körlük ve sağırlık varsa kelimenin yaşamdaki karşılığı mücadeler ederek ortaya çıkarılamıyorsa yapılan dilde tekrardan öteye geçmez. isbat edildiği zannedilenlerde sözde kalandır, bu sözde isbatların yaşamda yeri yoktur, yakılırlar.

Allah herşeyin isbatını bize yaşamda gösterir, kelimede değil, kelimede olanlar sadece haber verir, habercidir, onuda anlarsak bir değeri olur. Yoksa tekrardır. bu kavramları anlamadan bir yol katedemeyiz.

aorskaya
7. December 2012, 12:08 PM
Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine, sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.

Şimdi, yazışmanın gidişinden,

1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına,

2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına,

3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına
(daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)

rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor.

Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum.

Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.
(ANKEBUT -51)

a- Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?

Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz?

b- Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.

halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi?

Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir.

seckin
7. December 2012, 12:28 PM
Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün.

Şimdi bari görmeye çalış dinin tek kaynağının kuran olduğunu!

ikinizde aynı şeyi mi söylüyorsunuz ne?

Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar.

Mustafa bey haklı. Kuran, bozulmuş hanif dinin üzerine bina edilmemişmiydi. Anlatıla gelen kıssalar hayatın içinden anlatılar ile dolu değil mi ?

Kuranı azimüşşan şunu yap şunu yapma fazla demez. Kıssa üzerinden bak bunu şu şöyle yaptı ve sonu şu oldu diye bir anlatı ortaya koyar. Yanlış mı düşünüyorum.

Tek kaynak diyen arkadaşlar; metod ve eylem eksikliği içindeler.

aorskaya
7. December 2012, 04:21 PM
Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar.




Mustafa bey haklı. Kuran, bozulmuş hanif dinin üzerine bina edilmemişmiydi. Anlatıla gelen kıssalar hayatın içinden anlatılar ile dolu değil mi ?


Mustafa bey neden haklıdır? Zina cezasındaki uygulama şekil ise, bu cezanın şekil olmayan değerlerini ikiniz de yazabilirmisiniz? Laf olsun diye konuşmayın? Yoksa değerler yerine, kurandaki ceza hükümleri yerine, insanların yada diğer dinin kaynaklarının değerlerindenmi bahsedeceksiniz?

Kuranın evrensel olduğunu, zina cezası hükümlerinden bize anlatın lütfen!

(not: konunun hep zina cezası üzerinden sürdürülmesinin sebebi, bu ceza ile başlanılarak buralara gelinmesidir. Başka konular üzerinden devam edilmesi, tartışma alanını büyüteceğinden sadece bu ceza üzerinden cevap verilmesi ile evrensellik ispatlanabilir.)

Senin evrensellik tanımında mustafabeyin ki ile aynımıdır? yada senin evrensellik tanımına göre mustafabey'e sorduğumuz soruyu sen cevaplarmısın?

SORU:
Zamanımızda bir zina suçu işlendiğinde; dine göre ceza vermeniz gerekirse;
1- Tevrata göre recm cezasımı verilmelidir,
2- İncile göre, git, bir daha aynı suçu işlememi denmelidir,
3- Kurana göre 100 sopamı vurulmalıdır?
4- Yada A ülkesinde tevrat, B Ülkesinde İncil C ülkesinde kurana göre ceza uygulanırsa hepsi dine uygunmudur?

Hadi kardeşim, sen evrensellik tanımına göre şu ceza hükmünü ve sebeplerini bir yazıver de biz de görelim.

Ayrıca; kuranın evrenselliğinden ne anlıyorsun

a- Zina cezaları şekilmidir?
b- 4 tane incilin olması şekilmidir? 4 incilin olması islamimidir? kuran yanında bunlara da bakılarakmı din yaşanmalıdır?
c- Tevratta bulunan recm hükümleri ile örneğin yine bahçede yarattığı insanlar arasında dolaşan Allah kavramı şekilselmidir?

Ben bunlara itiraz edince şekilsel şeyleremi itiraz etmekteyim? Bunlar şekil ise içeriklerini hadi ortaklaşa anlatın be kardeşim!

Mustafabey haklı deyip kenara çekilmeyin, buyurun cevaplarınızı görelim.

Mustafabey haklı diyebilmeniz için onun bütün yazdıklarını ve benim bütün yazdıklarımı okumanız gerekir. Eğer hepsini okuyup, ona göre mustafabey haklı dediğini iddia edersen, onun cevaplamadığı soruları sana sorayım, belki sen cevaplamak istersin?

Ne dersin sorayımmı?


Kuranı azimüşşan şunu yap şunu yapma fazla demez. Kıssa üzerinden bak bunu şu şöyle yaptı ve sonu şu oldu diye bir anlatı ortaya koyar. Yanlış mı düşünüyorum.


1- Kuran nasıl şunu yap, bunu yapma diye fazla demez! Kuranda en çok denen şey akıl edin, düşünün, öğüt alın anlamında, bunları yapmazmısınız diye sorularla yönlendirilmemiz yokmudur?

2- Haram ve yasaklar için şunları yapmayın denmezmi?

3- Helal ve ibadetler için şunları yapın denmezmi?

4- kurandaki kıssalar niçin anlatılır. Geçmiştekilerin yaptıkları ve bunlar nedeniyle karşılaştıkları bize anlatılırken, siz bunların hikaye diye anlatıldığınımı düşünüyorsunuz?

Bu kıssalarda olumsuz şeyleri yapanlar bize örnek gösterilerek onların durumuna düşmeyin, dikkat edin, öğüt alın denmiyormu?

Kuranın hepsi şunları yapın, şunları da yapmayın olmuyormu bu durumda? Bu nasıl kuran anlayışıdır, çözebilen buyursun!


Tek kaynak diyen arkadaşlar; metod ve eylem eksikliği içindeler.

Tek kaynak kuran değildir diyen senin, eylem ve metodlarını buraya yaz desek, mazeretlermi sunarsın, yoksa yazabilirmisin?

Buyur hep birlikte senin eylem ve metodlarını bizimde görmemiz için buraya yaz kardeşim...

selamlar,
aorskaya

mustafabey
7. December 2012, 04:55 PM
Selamlar;

İncilde yeralan tohum benzetmesi kıssası hem anlatılmış hemde güzel anlaşılır bir şekilde açıklanmış, kıssalardaki ibreti ve bilgiyi almak gerekir.

Tohum Benzetmesi

1 İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu.

2-3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey öğretiyordu. Öğretirken, "Şunu dinleyin" dedi. "Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı.

4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi.

5 Kimi, toprağı az kayalık yerlere düştü. Toprak derin olmadığından hemen filizlendi.

6 Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.

7 Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu ve filizler ürün vermedi.

8 Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyüp çoğaldı, ürün verdi. Bazısı otuz, bazısı altmış, bazısı da yüz kat ürün verdi."

9 Sonra İsa şunu ekledi: "İşitecek kulağı olan işitsin!"

Benzetmelerin Amacı

10 Onikiler'le öbür izleyicileri İsa'yla yalnız kalınca, kendisinden benzetmelerin anlamını sordular.

11 O da onlara şöyle dedi: "Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır.

12 Öyle ki, 'Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'"

Tohum Benzetmesi Açıklanıyor

13 İsa sonra onlara, "Siz bu benzetmeyi anlamıyor musunuz?" dedi. "Öyleyse bütün benzetmeleri nasıl anlayacaksınız?

14 Ekincinin ektiği, Tanrı sözüdür.

15 Bazı insanlar sözün ekildiği yerde yol kenarına düşen tohumlara benzer. Bunlar sözü işitir işitmez, Şeytan gelir, yüreklerine ekilen sözü alır götürür.

16-17 Kayalık yerlere ekilenler ise, işittikleri sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre dayanan kişilerdir. Böyleleri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme uğrayınca hemen sendeleyip düşerler.

18-19 Yine bazıları dikenler arasında ekilen tohumlara benzerler. Bunlar sözü işitirler, ama dünyasal kaygılar, zenginliğin aldatıcılığı ve daha başka hevesler araya girip sözü boğar ve ürün vermesini engeller.

20 İyi toprağa ekilenler ise, sözü işiten, onu benimseyen, kimi otuz, kimi altmış, kimi de yüz kat ürün veren kişilerdir."


Gerçeğe kelimede ulaşılmaz, gerçeğe yaşamın içinden mücadele edilerek ulaşılır. Kelimede ulaşmayı ummak itiraz etmektir, çalışmadan çabalamadan kelimelerden arayıp bulmaya uğraşma sonucu itiraz çıkar. Yaşamda karşılığı olmayan, yaşama çıkmayan her şey itirazdır. İman etmek itirazın kaldırılmasıdır, sözde iman olmaz, çünkü söz yaşamda karşılığını görmek ister.
Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda.

Biz toplum olarak gerçeği, mücadele etmeden sözde, ezbere kalıplar ve şekilde anladığımız için gelişigüzel bir yapılaşma ortaya çıkmıştır, bizim ortaya çıkardığımızın adı İslam(huzur, barış) değildir, tembelliktir.
Kendi toprağımızı yani beynimizi iyi işlemeliyiz ki sözler (tohum) filizlensin kök salsın, ürün alabilelim. Kendi bahçemize bakmazsak bizden ne köy olur nede kasaba.

İsa Resulun anlattığı kıssadaki gibi indirilen ayetler birer tohumdur. İyi düşünmek gerekir, benzetme ne güzel açıklanmış. Maddesel, şeklen düşünmeye çalışanların niye anlamadığı da açıklanmış:

“11 O da onlara şöyle dedi: "Tanrı'nın Egemenliği'nin sırrı sizlere açıklandı, ama dışarıda olanlara her şey benzetmelerle anlatılır.
12 Öyle ki, 'Bakıp bakıp görmesinler, Duyup duyup anlamasınlar da, Dönüp bağışlanmasınlar.'"

Dini kavramları anlamak için soyut düşünebilme yetisinin geliştirilmesi gerekir.

İnsanların önünde bir çok engel vardır, bunları temizlemeden doğruya ulaşamayız,kendimizdeki engelleri kaldıramazsak tohumlar kök salıp filizlenmezler.


Kuran İkra(oku) ile başlıyor, Rabbin adıyla okunacak olan nedir?

Herşeyin hakikati yaşamın içindedir, bu bilgilere yaşamı okuyarak da ulaşılabilir. Bunun için Allah ağzı, gözü, kulağı ve aklı insanlara vermiştir, her şeye dikkatli bakmak, yoğunlaşmak gerekir. Evrenselliği anlamak içinde yaşama bakmak gerekir, ezbere fikirlerle evrensel değerlere ulaşılmaz. Evrensel değerleri anlamak için yaratılan ayetleri incelemek ve Sünnetullahı anlamak gerekir. Allahın koyduğu kanunlar her şeye egemendir. Sünnetullaha aykırı olan hiç bir şey yaşamda yer almaz, sözde kalır, yakılırlar.

Aorskaya Kardeşim senin sorduğun bu sorunun cevabını daha önce yazdım. Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır.

Saygılar….

pramid
7. December 2012, 05:09 PM
Zina cezasındaki uygulama şekil ise

Cahil arap recm etmesi yanlış. Kuran bu konuda hüküm vermiştir. Eski din kalıntılarını kuran tarafından düzeltilmiş.

Örfe göre diye tabir kullanır rabbimiz. ÖRF nedir?

Örf evrensellik değilmidir. Evrensellik değişmez mi? Değişir. Kölelik varken evrensel olan odur ve ona göre hüküm verilir. Şimdi yok. Köleliği savunan da yok.

İçi boş hurma kütüklerini bilir misiniz? Gövdesi vardır ve heybetli görünürler.

Lut kavmi kıssasında oğlancılık yapılmaması,
Ahbar ve ruhbanların anlatılarında, kenz yapılmaması,
Bakara kısasında mala tapılmaması
Salih kavminde dendiği gibi lüks eve rağbet edilmemesi ....

Öğütlenir ve sonları anlatılır.


Kuran + Lehvi mahfuz olan Kitap + Geçmiş kavimlerin kalıntıları.

Yaşam bir asa gibidir. önce asadır, sonra hayye olur sonra can olur sonra da süban olur. Kuranda böyledir. Peygamberin çağırdığı hayat veren şeydir.

aorskaya
8. December 2012, 03:36 AM
Selamlar;

İncilde yeralan tohum benzetmesi kıssası hem anlatılmış hemde güzel anlaşılır bir şekilde açıklanmış, kıssalardaki ibreti ve bilgiyi almak gerekir.

Tohum Benzetmesi

Aorskaya Kardeşim senin sorduğun bu sorunun cevabını daha önce yazdım. Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır.

Saygılar….

Konu açılıyor, tevrat olmazsa kuran eksiktir anlamında; tevrat ve kuran birbirini tamamlar deniliyor!

Sonra biri çıkıyor, hayır buna incilde dahildir diyor? Nasıl yani diye sorulmasını beklemeden devam ediyor!

"tevrat, incil ve kuran; hepsi bir arada islam" diyor!

Birisi bunları okuyunca şaşırıyor ve nasıl yani diye soruveriyor! Sonra vay senmisin soran, tevratın ve incilin değişmezliğinden dem vurularak, süleyman ateş kesin otorite imiş gibi onunla vurucu darbe indirilmeye çalışılıyor.

Ama, karşı taraf;

1- yahu 4 tane birbirinden farklı incil nasıl kuranla birlikte ele alınabilir?

2- üstelik inciller teslis denilen 3 tane rabden bahsediyor, İsa'yı Allah'ın oğlu kabul ediyor!

3- "...O doğmamıştır, doğurmamıştır, hiç bir şey onun dengi değildir" şeklinde söylemde bulunan rabbimizin sözlerinden olan kurana bunlar nasıl uygun olabilir?

4- İnsanların birbiriyle zina etmesi halinde onların ölümünü isteyen, bununlada kalmayıp, hayvana tecavüz eden biri için hayvanında ölümünü isteyen bir hükmü barındıran tevrat denen şirke bulaşmış insan yazmasını, bahçelerde yarattığı insanların içinde dolaşan tanrı tasviri yapmış şirk kaynağını kurana uygun diye nasıl kabul edebilirsiniz?

5- Zina bir suç kabul edilen kuranın yanında, gidin bir daha yapmayın diyen fakat bir daha, bir daha zina yapana yine aynı şeyi söyleyen bir incil nasıl insan bozması olmaz, nasıl kurana uygundur, bunu anlatın?

6- Bir şeyin evrensel olabilmesi için her yer, her zaman ve herkese aynı olması gerekir denmesine karşın, hayır sen evrenselliği iyi anla diyen birine; buyurun o halde siz zinayı evrensel olarak açıklayabilirseniz sizi dinleyelim, yazabilirmisiniz?



diye sorular soruyor ve konuya katılan değerli katılımcılardan biri şu vurucu cümleyle noktayı koyuyor.


"Dinin olduğu yerde bir düzen olması gerekir, insanlar iyiyi kötüden ayırsınlar, eşkiyalık olmasın, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için toplumlarda KATI kurallar konulmuştur, bu katı kurallarda kavimden kavime değişir, çünkü hepsinin yaşam şartları, anlayışı, hayata bakışı farklıdır. Senin dediğin tarda bir cezanın hepsinde aynı uygulanması, şeklinin aynı olması diye bir şey olmaz, bu evrenselliğe tersdir. Evrenselliği sen biraz daha araştır. "

Yahu kardeşim, yazındaki çelişkinin bile farkında değilsin. Dinin olduğu yerde düzen olması için katı kurallar konmasını kabul ediyorsun hemen ardından da bu kuralların toplumlara göre değişeceğini kabul ediyorsun!

Aynı suç, toplumlar arasında değişen cezalarla karşılık görürse, düzen nasıl sağlanabilir? Bir toplumda daha fazla ceza alan, diğer toplumdaki hafif cezayı ileri sürerek adil olmadığını ileri sürerse haksızmı olur? Bu şekilde nasıl düzen sağlanabilir?

Bana önerdiğiniz evrensellik kavramını sizler iyi anlayın... Yada kısaca, ne yazrsan yaz, ne sorarsan sor, onlara direkt cevap vermeyeceğiz, çünkü bizler islama tevrat ve incilin hikayelerini sokarak, daha öncekilerin kaldığı yerden israiliyat ve mesihhiyat hikayelerine boğacağız deyin açıkça...

Sorular, itiraz içinmiş! Sen, yanlış bir şey eklemeye çalışırsan, bunu da doğru diye savunmaya çalışırsan, sana soru sorulmamasımı gerekiyor?


Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda.


Sorulmadan, itirazla karşılaşmadan dediğinizin kabul görmesimi gerekiyor? Alıştığınız bir durum olan soru sormadan yaşamayımı öneriyorsun? Ben engel olmayım kardeşim sizlere... Buyrun siz sorgusuz sualsiz yaşamınıza devam edin.

Ama, soru sorma huyunu, bizzat kurandan edindiğimi söylersem, sizleri ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama, bunada yine cevap vermeyeceğinizi tahmin ediyorum.

"Kendilerine inen kitabın okunması onlara yetmiyormu?" diye soran rabbimizin sorusunu hatırlarmısınız? Bunu yazarak kuranın tek başına yazılı kaynak olarak size yetmesi gerektiğini söylemiştim. Ama yine her zaman yaptığınız gibi işinize gelmeyen yerleri görmezden gelip cevaplama zahmetine girmemeyi hüner sandınız değilmi?

ne dersiniz? "KURAN SİZE YETMİYORMU?

Artık bunları soranlar var ve siz de doğruysanız buyurun her sorunun cevabını verin... En son yukarıda yazdığım soruların cevaplarıyla başlayın...

selamlar,
aorskaya

mustafabey
8. December 2012, 05:08 PM
İstediğin her kaynağa bak, incele... Doğru olduğunu düşündüğün ve kurana ters olmayan bütün görüşlerden, kim yada nerden olduğuna bakmaksızın, hatta imansızlarda dahi olsa al, akıl et, faydalan... Bunu neden görmezden geliyorsun?

Bu yeterince anlaşılır değilmidir?

Aorskaya kardeşim, bana her türlü kaynaktan faydalanma imkanı tanıyorsun, teşekkür ederim. Sende bu dediklerine uysan da kendindeki itirazları kaldırsan olmaz mı? Bir kimsedeki itirazı bir başkası kaldıramaz. Bu mücadeleyi kendin vereceksin. Soru sorarak ulaşamazsın.

Bana önerdiğiniz evrensellik kavramını sizler iyi anlayın... Yada kısaca, ne yazrsan yaz, ne sorarsan sor, onlara direkt cevap vermeyeceğiz, çünkü bizler islama tevrat ve incilin hikayelerini sokarak, daha öncekilerin kaldığı yerden israiliyat ve mesihhiyat hikayelerine boğacağız deyin açıkça...

Yukarıdaki yazdıklarında senin zannındır, güya tedbir mi alıyorsun. Senin kafandaki soruların cevabı bizde değil sendedir, çünkü senin için tek cevap var, onu da biz bilemeyiz, kendin kendine cevabı ver. Bizim burada paylaştıklarımız nihayetinde kelime kalabalığıdır. Her şeyin aslı yaşamdadır, kelimede değil. Sen kelimeleri gerçek mi zannediyorsun, kelamlar habercidir, haber verir, onu da anlayabilirsen, kaynaklığı sadece haberdir.
Sen tutturmuş da her şey Kuranın içinde diyorsun, anladın mı ki? Sen kelamları birebir yaşıyor musun? Kurandan bir haber aldın, geç bir sonraki aşamaya, niye aynı yere takılıp duruyorsun? Kuran seni mücadeleye davet ediyor, ver mücadeleni yaşamda, gerçek bilgi hayatın içinden alacağındır, gerçek kaynak yaşamdır. Gerisi itirazdır, çünkü yaşamda karşılığını görmemişsindir. Aorskaya kardeşim şekilsel düşünüyorsun, onun için itirazlarını kaldıramıyorsun. Biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmen gerekli, sana tekrar söylüyorum bu bakış açınla sorular çözülmez, birikir.
Aorskaya kardeşim, her şey Kuranın içinde, sen Kuranın içinden mi çıktında, her şeye vakıf oldun. Kendini bir sorgula, yanlış metodla konuları açıklamaya çalışıyorsun. Anlayışını geliştirmelisin. Nedenleri, niçinleri, nasılları kendi aklına soracaksın, cevabı bizden değil kendinde bulacaksın. Kendi içinde olgunlaştırdığın fikirleri, bizimle paylaşırsan konuda ilerleriz.
Sana uygun dille açıklıyorum, ama sen aynı şeyleri tekrar soruyorsun.


Aorskaya Kardeşim yukarıda yazdığın konuyu önceki yazımda izah ettim. Kuranda her şey bahsediliyor, Kuran bizi yönlendiriyor, çoğu yerde bir konuya atıf var, bu atıfların olması o konunun açıklandığı anlaşıldığı manasına gelmez. Bu konu başlıklarının içeriğini araştıracak, öğrenecek olan bizleriz. Bize düşünmüyor musunuz, akletmiyor musunuz diye bir görevi Kuran yüklemişken, sen ne diyorsun: sadece kuranda bulunan kelimeleri tekrar edelim, dışına çıkmayalım, böyle ilim mi olur? Yazıklarınla ilmetmeyi öğrenmeyi sınırlamaya çalışıyorsun! Sen kendi beynini sınırlayabilirsin, başkalarına Müslüman böyle yapar diye sınırlamalar koymaya çalışıp durma! Kendine göre bir iman tarifi, yaşantı tarifi oluşturarak sınırlamalar getirip, alan daraltarak, kuranın emrettiği öğrenmenin ve araştırmanın önünü kesmeye yönelik yazılar yazıyorsun. Hem kaynağımız Kurandır diyorsun, hemde Kuranın yönlendirdiğini yok öyle değil, Tevrat ve İncil şaibelidir gibi Kurana dayanmayan iddialar öne sürüyorsun . Daha önceki yazıda nasıl açıklama yapmışım; her şey indirilen ve yaratılan ayetler içindedir. Dini anlamak için olaya geniş açıdan bakmak gerekir, zaten Kuranda ona yönlendiriyor.

Açıklamışım yeterince, ne diyoruz: Kuran bir rehber, ögüt, ibret, iyiyi kötüden ayıran kitapdır, müjdedir, nurdur. O zaman içindeki nurdan, öğütten, ibretten alacağımızı alalım bizi rehber nerelere yönlendiriyorsa araştıralım, bakalım! Tevratta, İncilde nur mu var diyor, ortaya çıkaralım!


Sen açıklamalarınla ne demek istiyorsun, Kuranda her şey var, bitti!, eee yaşamda neden bir ilerleme yok, Kuranın gönderdiği adresleri senin metodunla reddedersek, toplumdaki genel anlayış da senin gibi düşünüyor, gördüğün gibi hiçbir alanda bir gelişme yok. Dinin istediği İNSAN meziyetleri ortaya çıkmıyor.



Ayrıca evrensel anlayışını da yanlış yorumluyorsun ve yanlış şekilde açıklıyorsun, biraz daha geliştirerek, düşünerek sunarsan daha faydalı olur.

Evrensel olan değerlerdir. Senin dediğin gibi cezanın şekli evrensel değildir. Sen herşeyi şekilsel düşünüyorsun, bu değerler soyut kavramlardır. Seninle onun için mutabık olamıyoruz, biraz soyut düşünce yeteneğini geliştirmelisin. Senin ortaya koyduğun konulara yaklaşım tarzın ve metodunla hiçbir problem çözülmez, sadece problem artar.

Aorskaya kardeşim hiçbirşey körü körüne kabul edilmez, buna Kuranda dahildir, sadece kabul ettiğimizi zannederiz. Bir şeyi ne kadar anlıyor, değerini görüyorsan, yaşamında yer veriyorsan ozaman kabul etmişsindir, kuru kuruya kabul ettim demenin hiç bir önemi yoktur, dilin kemiği yoktur, yaşama girmemiş bir değer hükümsüzdür.

Kuran bize yeterde, içindeki ögütleri anlamadıktan sonra, tekrardan başka sonuç çıkmaz, dilde kalır. Dilde söyleneninde Dinde bir değeri yoktur, dinde asılolan yaşamdır. Ezber bizi bir yere götürmez, ezberle doğruya ulaşamayız, mücadele etmeliyiz, buda senin metodunla, ortaya koyduğun geçmiş atalar öğretisinin tekrarıyla olmaz. Olmadığını yaşama bakabilirsen, görürsün.

Aklı kullanabilenler, aklı ortaya çıkarabilenler öğüdü alır, diğerleri tekrarlar. Bir akıl seviyesine çıkamayınca, yanlış değerlendirme ve yanlış sonuçlara ulaşma durumu ortaya çıkar. Onun için işin doğrusuna alim olanlar yaklaşır.

Öncelikle kuran kavramları anlaşılmalı, yeterince bilgiye sahip olunca ve düşünce ve akletme yollarında bir problem yoksa, ön yargı yoksa incil ve tevrat okunarak içindeki ilahi değerler anlaşılır. Allahın hiç bir kelamı kaybolmaz, kağıt üzerinde olmasada bu değerler yaşamda yerini alır, oradan da okunarak bu bilgilere ulaşılır. Ama körlük ve sağırlık varsa kelimenin yaşamdaki karşılığı mücadeler ederek ortaya çıkarılamıyorsa yapılan dilde tekrardan öteye geçmez. isbat edildiği zannedilenlerde sözde kalandır, bu sözde isbatların yaşamda yeri yoktur, yakılırlar.

Allah herşeyin isbatını bize yaşamda gösterir, kelimede değil, kelimede olanlar sadece haber verir, habercidir, onuda anlarsak bir değeri olur. Yoksa tekrardır. bu kavramları anlamadan bir yol katedemeyiz.



Sorular, itiraz içinmiş! Sen, yanlış bir şey eklemeye çalışırsan, bunu da doğru diye savunmaya çalışırsan, sana soru sorulmamasımı gerekiyor?
Sorulmadan, itirazla karşılaşmadan dediğinizin kabul görmesimi gerekiyor? Alıştığınız bir durum olan soru sormadan yaşamayımı öneriyorsun? Ben engel olmayım kardeşim sizlere... Buyrun siz sorgusuz sualsiz yaşamınıza devam edin.

Ama, soru sorma huyunu, bizzat kurandan edindiğimi söylersem, sizleri ne kadar ilgilendirir bilemiyorum ama, bunada yine cevap vermeyeceğinizi tahmin ediyorum.

Aorskaya kardeşim itiraz kavramının anlamını yukarıda değinmiştin, önceki yazımıda tekrar oku tamamını değerlendir, yanlış yorumluyorsun. Sorduğun soruları tekrarlıyorsun ve aktardıklarından faydalanacağımız bir bilgiyi bize sunmuyorsun, farkında değilsin.

Gerçeğe kelimede ulaşılmaz, gerçeğe yaşamın içinden mücadele edilerek ulaşılır. Kelimede ulaşmayı ummak itiraz etmektir, çalışmadan çabalamadan kelimelerden arayıp bulmaya uğraşma sonucu itiraz çıkar. Yaşamda karşılığı olmayan, yaşama çıkmayan her şey itirazdır. İman etmek itirazın kaldırılmasıdır, sözde iman olmaz, çünkü söz yaşamda karşılığını görmek ister.
Aorskaya kardeşim sen soru sormakla tehdit ediyorsun, soru sormak itirazdır. Sözde olan her şey itirazdır. Kelimede anlamak bir zandır, zannetmektir, aslı nerdedir? Yaşamda.

Biz toplum olarak gerçeği, mücadele etmeden sözde, ezbere kalıplar ve şekilde anladığımız için gelişigüzel bir yapılaşma ortaya çıkmıştır, bizim ortaya çıkardığımızın adı İslam(huzur, barış) değildir, tembelliktir.
Kendi toprağımızı yani beynimizi iyi işlemeliyiz ki sözler (tohum) filizlensin kök salsın, ürün alabilelim. Kendi bahçemize bakmazsak bizden ne köy olur nede kasaba.

İsa Resulun anlattığı kıssadaki gibi indirilen ayetler birer tohumdur. İyi düşünmek gerekir, benzetme ne güzel açıklanmış. Maddesel, şeklen düşünmeye çalışanların niye anlamadığı da açıklanmış:

Ayrıca incilde alıntıladığım tohum benzetmesi kıssasını ve açıklamasını tekrar oku, nede olsa kendi anlattığı kıssayı açıklayan İsa Resul. Senin benzetmelerle problemin var, tohum neye benzetilmiş tekrar düşünde, Kuranı somut, şekilsel anlamanın yetersiz olduğunu gör. Sen esas görülecek kısımların hiç birini dikkate almıyorsun da, nerde kaos çıkartılır hep onun peşindesin, nedir bu iş?

mustafabey
8. December 2012, 05:11 PM
Kelam ve kelimeler hakkında düşünüp idrak ve muhakeme ile hayrı satın almamız gereklidir Kelamlar hiç bir zaman akıl olamaz. Kelam ve kelimeler akla ulaştıran bir yoldur. Allah yaşamda kelime sahiplerine ve onlarla hareket edenlere, onlarla görenlere değil, akıl sahiplerine seslenir. Din insanın sınırlarını çizer, bu sınırlarda, çizgide yaptığımız her türlü hal, hareket ve düşünceler ibadettir.

İnsan dini bir kavramdır, Allah insanı bir fıtrat üzere yaratmıştır, İnsanın bu fıtratını, meziyetlerini ortaya çıkarabilirsek, kelimede açıklayarak değil hayatımızda yaşayarak, eskimez dini bulacağımızı Kuran söylüyor. Ne yapmamız lazım? Hacc 78 de dinin İbrahimin dini olduğu ve Allaha teslim olunması gerektiği yani İNSAN fıtratına uygun davranmamız gerektiği bahsediliyor.

Rum 30:
O halde sen yüzünü, dosdoğru olarak dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değiştirme olamaz. Doğru ve eskimez din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmiyor.

Hacc 78
Ve Allah'da hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti. Dînde sizin için bir zorluk kılmadı ki; o, babanız İbrâhîm (A.S)'ın dînidir. O, resûl size şahit olsun ve siz de insanlara şahitler olasınız diye, sizi daha önce de bundada (Kur'ân-ı Kerim'de de) “müslümanlar” (Allah'a teslim olanlar) olarak isimlendirdi. Artık namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a dayanın. O sizin mevlanızdır (dostunuzdur). O ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır.

Din akıl sahiplerine, düşünenlere indirilmiştir. Dini duygularda, istek ve arzularda, hayalde arayanlar doğru yolu bulamazlar.

İbrâhîm 52.
Bu Kur’ân, onunla uyarılsınlar ve tek bir Tanrı bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.

Mümin Suresi
53. Andolsun ki biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, o Kitab'ı miras bıraktık.

54.O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.

58. Körle gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!

Yazılı kitaplar(Tevrat, Zebur, İncil, Kuran) bize geçmişten kalan mirasdır, bu mirası anlayabilmek için akıl sahibi olmak ve düşünebilmek gereklidir. İman edebilmek için uyarıyı alan, mesajı okuyan, ibreti gören akıl gereklidir, akıl sahibi olmak için aklımızı bütün etmeliyiz. Kelam ve kelimeler bir araçtır, amaç değildir. Din insanın sınırlarını çizer, bize insanı tarif eder, bizi insana götürür. Düşünen akleden insan olabilir, düşünemeyen, akıl edemeyen, sadece taklit eden insan sıfatına ulaşamaz.

Akıl sahipleri, takvaya ulaşanlar akıl ve iradeyi satın alırlar.
Diğerleri akla ulaşamayanlar, bir şekli veya vaziyeti taklit ederler, düşünemezler, düşünüyoruz zannettikleri de başkalarının kelimelerinin tekrarıdır, her şeye itiraz vardır. Bunların gözleri ayrı, ağzı ayrı, kulakları da ayrı itiraz eder. Bunun nedeni ihtirasdır, duygulardır, hayaldir, istek arzulardır, bunları satın alırlar.

aorskaya
9. December 2012, 12:05 AM
Konunun daha fazla uzamasına gerek yoktur. Konu hakkında karşılıklı fikir alışverişi yapılacağı düşüncesiyle, sorular yazılmıştır, bunların çoğuna cevaplar vermek yerine, genel geçer ifadelerle, sen şöyle yapıyorsun, şunu yanlış anlıyorsun, buna dikkat emiyorsun şeklinde yazılarla konu ilerletilmeye çalışılıyor.

Bu şekilde konu paylaşımı olmaz, tek taraflı olarak karşı tarafın yazılarına, sorularına cevaplar verilmeden fikir sunulsuğu iddia edilemez.


Sorular cevaplanmadıkça, yeniden ortaya çıkabilecek soruları yazma mantıklı da olmayacağından;

Yazımı aşağıda en son yazdığım kısımla ilgili yeniden alıntı yaparak bitirmeye ve yazıların okuyucular tarafından kendi değerlendirmelerine bırakılması gerektiğini düşünüyorum.


Selamlarımla,
aorskaya




Daha önce, tam olanın kuran değil, levhi mahfuz olduğunu, bu nedenle kuranın incil ve tevratla tamamlandığını söylemen üzerine, sadece kuranın tek başına tamam olduğunu gösteren ayeti yazınca bu defa da, yukarıdaki gibi, rabbimizin sözüne rağmen, öyle denmekle kuranda konular açıklanmış olmuyor diyerek, ille de kuranla yetinmeme, kuran dışında arayışlara girmeye çalışıp, bir de bunun doğruı olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorsun.

Şimdi, yazışmanın gidişinden,

1- kuranın tek başına her konuyu tüm detayları ile kapsadığından başka kaynağa ihtiyaç bırakmadan dinin tek kaynağı olduğunun anlatılmasına,

2- farklı incil nüshalarına ve bozuk tevrat içeriğine anlatılmasına,

3- Evrensel olma özelliği gereği, bir hükmün her zaman, her yerde ve tüm insanlar için aynı olması gerektiği, bir ülkedeki örnek uygulama ile anlatılmasına
(daha fazla saymama gerek yok yetmelidir)

rağmen, hala polemiklerle, tevrat ve incilin kuranla birlikte dikkate alınması, aksi halde kurana ters düşülmüş olacağı iddiasına devamla, ne söylense ve delil getirilse dahi, bu düşüncenden vazgeçmeyeceğin, illede israiliyatı ve mesihhiyatı islama eklemeye çalışacağın görülüyor.

Ama, iman edenler için, son olarak rabbimizin kafalara çakarcasına söylediği sözlerinden birine ilişkin aşağıdaki ayetin daha fazla uzamayacak şekilde konuyu bitireceğine inanıyorum.

Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi? Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.
(ANKEBUT -51)

a- Kendilerine okunan Kitabı sana indirmemiz, onlara yetmedi mi?

Kuran şimdi size yetmiyormu? Kuran yetmediği içinmi içeriği şirke bulaşmış tevrat ve incili müslümanlara kabul ettirmeye çalışıyorsunuz?

b- Şüphesiz inanan bir toplum için bunda bir rahmet ve öğüt vardır.

halbuki yetmeliymiş! Çünkü, gerçekten iman edenler için ondaki öğüt yeterliymiş, başka şeye ihtiyaç bırakmadan ondaki var olan rahmetten nasibimizi almaya çalışmak gerekirmiş değilmi?

Bu ayete rağmen hala, tevrat ve incil diye devam edecekseniz, size başka şey söylememe gerek kalmayacaktır. Çünkü, rabbim başka açıklamaya anlatmaya gerek bırakmadan iman edenlere bunu deklare etmiştir.



Tek soru; "Bizlere okunmakta olan kuran size yetmiyormu?"

kıyamet
19. December 2012, 09:07 PM
ALİ İMRAN SURESİ – 110
1. kuntum: siz oldunuz
2. hayra ummetin: hayırlı ümmet, topluluk
3. uhricet: çıkarıldınız
4. li en nâsi : insanlar için
5. te'murûne: emredersiniz
6. bi el ma'rûfi: irfan ile
7. ve tenhevne: ve nehyedersiniz, men edersiniz
8. an-il munkeri: münkerden, kötülükten
9. ve tu'minûne bi allâhi: ve Allah'a îmân edersiniz
10. ve lev âmene: ve eğer îmân etselerdi
11. ehlu el kitâbi: kitap ehli, kitap sahipleri
12. le kâne: elbette olurdu
13. hayran: hayırlı
14. lehum: onlar için
15. min-hum:onlardan
16. el mu'minûne: îmân edenler, mü'minler
17. ve ekseru-hum: ve onların çoğu
18. el fâsikûne: fâsıklar, fıska düşenler

Diyanet İşleri:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.

Adem Uğur:Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.

Ahmet Varol:Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı şüphesiz kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır ancak çoğunluğu fasıktırlar.

Ali Bulaç :Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

Bekir Sadak:Siz, insanlar icin ortaya cikarilan, dogrulugu emreden, fenaliktan alikoyan, Allah'a inanan hayirli bir ummetsiniz. Kitap ehli inanmis olsalardi, kendileri icin daha hayirli olurdu; iclerinde inananlar olmakla beraber, cogu yoldan cikmistir.

Diyanet İşleri (eski):Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır.

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

İbni Kesir :Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz. Ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i Kitab'da inanmış olsaydı; kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu fasıklardır.

Ömer Nasuhi Bilmen:Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ'ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir.

Şaban Piriş:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi kendileri için iyi olurdu. Onlardan mümin olanlar vardır. Fakat çoğunluğu fasıktır.

Süleyman Ateş:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah'a inanırsınız. Eğer Kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları yoldan çıkmışlardır.

Tefhim-ul Kuran:Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.

Ümit Şimşek:Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği teşvik eder, kötülükten sakındırır, Allah'a hakkıyla iman edersiniz. Eğer Kitap Ehli de iman etseydi, onlar için hayırlı olurdu. Gerçi onlardan mü'minler de vardır; fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.

Yaşar Nuri Öztürk:Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir.

Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisindeki müminler; insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmet…

Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisinde müminler ve sapıklar var; insan yok..
Ehlikitap içerisinde müminler ve sapıklar var; insan yok…

“İnsan” ifadesi kimin için kullanılıyor?
Reenkarnasyon sisteminide insan ömrü ortalama 1000 yıldır…
İlk 400 yıllık süresi içerisinde yaşayan topluluk insan diye anılır…

400 yılın sonunda Allah'ın ayetleri ile karşılaştıktan sonra kişi ya iman eder yahut inkar eder...
Bu durumda kalan yaşamına ait 600 yıllık dönemde kişi müslüman ya da sapık diye anılacaktır...

Allah’ın yaratmış olduğu insanlar topluluğu bir önceki toplumun soyundan vücuda getirilir…
Bu insanlar 400 yıllık yaşamlarının sonunda kendilerinin vücuda geldiği toplum içerisinden seçilen bir peygamberle karşılaşırlar…

Kuran’da var olan reenkarnasyon sistemi gereği insan;
1- İlk 400 yıllık süresi içerisinde yaşayanlar…
2- Allah’ın ayetleri ile ilk kez karşılaşanlar…
3- Allah’ın peygamberi ile ilk kez karşılaşanlar…
4- Henüz ne Müslümandırlar ne de sapık…

Hz. Muhammet’in kendi toplumu içerisindeki müminler Nereden çıkarılıyor?
-Yerden-
Tıpkı reenkarnasyon sistemi gereği dabbenin yerden çıkarılması gibi…

Hz. Muhammet ise; kendi toplumuna ait müminlerden daha önce canı alınıp bir kez ölümü tattıktan sonra Allah katına çıkarılıyor ve peygamber olarak Allah katından yeryüzüne kendi toplumuna tekrar geri gönderiliyor…

Reenkarnasyon sisteminde peygamberlik o kişiye ait son yaşam dilimidir…
ve
O yaşam diliminin sonunda diri olarak tekrar Allah katına çıkarılırlar…

İBRAHİM SURESİ
4-Biz görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık seçik beyanda bulunsun.

YUNUS SURESİ
16-De ki: “Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?

SEBE SURESİ
2-Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni O bilir. Rahim’dir O, Gafur’dur.

HADİD SURESİ
4-…Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve onda yükseleni bilir. O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir…

NEML SURESİ
82-O söz tepelerine indiğinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o onlara, insanların bizim ayetlerimize gereğince inanmadıklarını söyler.

Dabbe; yerde bekletilen ve kafirler için çıkarılacak olan son mümin…

Dabbe; yeryüzündeki kafirlere şöyle der:
Siz, reenkarnasyon sistemi gereği insan olarak yaşadığınız dönemde Allah’ın ayetlerine gereğince inanmadınız ve şimdi bu durumdasınız…

Çünkü
Kıyamete ait söz tepelerine indiğinde ve dabbe yerden çıktığında yeryüzünde sadece kafirler olacaktır…
Ve kıyamet kafirlerin üzerine kopacaktır…

ZUHRUF SURESİ-63
33- İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman’a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler yapardık.
34- Evlerinde kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık;
35- Her yanda süsler oluştururduk…

Demek ki insanlar birtek ümmet haline gelecek…

MERYEM SURESİ-44
75- Deki: Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni; azabı yâda kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraftarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler.

ENAM SURESİ-55
47--Şunu da söyle: Düşünün bakalım! Allah’ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler topluluğundan başkası mı helak edilecek?

MEARİC SURESİ-79
1- Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.
2- Kâfirler içindir o. Yoktur onu savacak.

kıyamet
19. December 2012, 09:29 PM
ALİ İMRAN SURESİ
14-Kadınlara, oğullara, altın ve gümüşten oluşturulmuş yığınlara, salma atlara, davarlara ve ekinlere tutkunlukların sevgisi, insanlar için süslenip püslenmiştir. Tüm bunlar geçici hayatın nimetidir. Allah’a gelince, varılacak yerin en güzeli O’nun yanındadır.

"İnsan" ifadesi erkekler için kullanılmıştır...
Çünkü
İlk 400 yıllık süre içerisinde yaşayan tüm insanlar erkektir...