PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an'da İsa Peygamber


dost1
4. October 2008, 02:23 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Meryem ve İsa peygamberin doğumu

Surenin 16–34. ayetlerinde çok önemli bir konu yer almaktadır. Biz, hem Müslümanlar hem de Ehl-i Kitap için büyük önem arz eden bu konunun doğru anlaşılmasını sağlamak amacıyla, Kur’an’ın Meryem ve İsa peygamberin doğumu hakkında verdiği bilgileri, Zekeriyya peygamber kıssasında yaptığımız gibi, önce toplu olarak sunmakta ve sonra ayetlerin tahliline geçmekte yarar görüyoruz:

Meryem; 16–33, 36, 34:
Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden (ailesinden, yakınlarından) ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.

Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O (ruhu getiren elçi) ona (Meryem’e) mükemmel bir beşeri örnek verdi.

O (Meryem); “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy (takva sahibi birisi / Takiyy) isen.” dedi.

O (Elçi; Zekeriyya peygamber); “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam / bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.

O (Meryem); “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bağıyy bir (iffetsiz) de değilim.” dedi.

O (Elçi): “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.

Sonunda o (Meryem) ona (delikanlıya) gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.

Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölşeydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım” dedi.

Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen; ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimşeyle konuşmayacağım’ de.”

Sonra O (Meryem) onu (çocuğunu) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (kavmi) dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de bağiy (iffetsiz) bir kadın değildi.”

Bunun üzerine o (Meryem), ona (çocuğa) işaret etti. Onlar; “Biz beşikte bir sabi olan kimşeyle nasıl konuşuruz?” dediler.

O (Beşikteki çocuk) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı (yaptı). Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı / sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse (kıldı). Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba’s olacağım gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur.”

İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu İsa’dır.

Âl-i Imran 35–47:
Bir zaman İmran’ın karısı; “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin.” demişti.

Onu doğurunca da; “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım.” dedi.

Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine; mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O (Zekeriyya); “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O (Meryem) da; “O, Allah katındandır.” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.

Âl-i Imran; 42, 47:
Ve hani melekler; “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle (rükû eden erkeklerle) beraber rükû et!” demişlerdi.

İşte bu, gaybın önemli haberlerinden sana vahyettiklerimizdir. Ve Meryem’e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Ve onlar tartışırlarken sen yanlarında değildin.

Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı, Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.”

Ve beşikte, yetişkin çağında insanlarla konuşacak ve o salihlerdendir.

(Meryem); “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. (Allah); “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir.” dedi.

Tahrim; 12:
Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan Imran kızı Meryem’i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu.

Enbiya; 91:
Ve o, ırzını titizle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik de onu ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.

Nisa; 171:
Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem’e ilka ettiği / ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah’a ve elçilerine inanın. “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid’dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O’nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter.

16, 17. Ayetler:

Kitap’ta Meryem’i de an! Hani o, ehlinden (ailesinden, yakınlarından) ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti.
Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik, sonra o (ruhu getiren elçi), ona (Meryem’e) mükemmel bir beşeri örnek verdi.

Devam edecek. Allah dilerse.

dost1
4. October 2008, 02:24 PM
MERYEM

“ مريمMeryem” sözcüğü “ مفعلmef’al” kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün “bir yerden ayrılmak” (Lisanü’l-Arab c:4, s.325. rym mad.) anlamındaki “ رامrame” fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes’te iki yerde Musa peygamberin kızkardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbraniceden geldiğini göstermektedir. (Çıkış:15/20 ve Sayılar: 26/59) Yeni Ahid [İncil]’de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, “Meryem” sözcüğü ile ilgili, “deniz damlası”, “deniz yıldızı”, “tanrıya bağlı”, “tanrıyı seven”, “hanımefendi”, “ışık veren”, “şişman”, “prenses”, “mağrur”, “güzel kimse”, “kâmil kimse” gibi anlamlar ileri sürülmüştür. (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.)
“Meryem” sözcüğü Kur’an’da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de “o” zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir.
Meryem’in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem’in anasının adının “Hanna” olduğu, onun da Zekeriyya peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyya peygamberin eşinin [yani Meryem’in teyzesinin] adının “Elizabet” olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi’nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır:

Hıristiyanlar, Meryem’in İsa’ya on üç yaşında gebe kaldığını, İsa göğe kaldırılıncaya [!] kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem’in İsa’nın (as) göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir. (Kurtubi; Meryem/16 hakkında)

Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’an’daki bilgilerle yetinmektir. Kur’an’da Meryem’in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i Imran suresinin 35. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı Imran’dır.
Meryem’in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’an’da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan ayetlerde verilen bilgiler, Meryem’in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir.
Yukarıdaki ayetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem’in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur.
Ayette geçen “ إنتباذintibaz” sözcüğü “eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme” anlamındadır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.429. nbz mad.) Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da “intebeze” sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem’in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve ayetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. ayetteki “ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti” ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sad suresinin 32. ayetindeki “Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. -Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.-” ifadesinde görülmektedir.
Meryem’in ailesini terk etmesinin sebebi olarak “hayız gördüğü için utanmıştı” veya “hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı” tarzında yapılan yakıştırmalar, ayetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem’in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i Imran suresinin 36, 37, 42 ve 43. ayetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür:

Âl-i Imran 35–37: Bir zaman İmran’ın karısı: “Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak Senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin” demişti.
Onu doğurunca da: “Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu şeytan-ı racimden Sana sığındırırım” dedi.
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyya kefil oldu. Zekeriyya ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O [Zekeriyya]: “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. O [Meryem] da: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.

Âl-i Imran 42, 43: Ve hani melekler “Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!” demişlerdi.

Yukarıdaki ayetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem’in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir:
Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Imran’ın karısının “Onu kız doğurdum” ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin “-hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir-” şeklindeki ifadesi, Meryem’in Imran’ın karısının zannettiği ve ayette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir.
Diğer taraftan Âl-i Imran suresinin 37. ayetindeki “Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi” ifadesi de, Meryem’in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:

Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.

Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.
Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır.
Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir.
Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.
Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir.
Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:

Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313)
Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincil eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincil eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. … (Ana Britannica; c:32, s:74)

dost1
4. October 2008, 02:32 PM
MERYEM’E GÖNDERİLEN RUH

Kadr suresinin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh” sözcüğü Kur’an’da hep “vahiy, ilâhî bilgi” anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. ayetteki “ona ruhumuzu gönderdik” ifadesi de “Meryem’e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği” anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem’e vahyedilmemiş, bir elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriyya peygamberden başkası değildir. Çünkü Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyya peygamberin himayesindedir.
Bu ayette “ruhumuzu gönderdik” sözleri ile ifade edilen Meryem’e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka ayetlerde “ruhumuzu üfledik” sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr suresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, “ruh üfleme” tabiri “az bir bilgi ile bilgilendirmek” demektir. Buna göre, Allah’ın Meryem’e ruhunu göndermesi, elçisi Zekeriyya vasıtasıyla Meryem’e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem’e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahya peygamberdir. Çünkü Yahya peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyya peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.
Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhî bilgiyi Meryem’e iletmekle görevlendirilen Zekeriyya peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem’e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya’yı göstermiştir. Âl-i Imran suresinin 42, 43. ayetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyya peygamber ile Meryem’e gönderilen ayetlerdir.

تمثّلTEMESSÜL

“ تمثّلTemessül” sözcüğünün esas anlamı “örnek vermek” demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak “insan şekline girmek” manasında da kullanılmıştır. (Lisanü’l-Arab; c.8, s.200, 201. msl, temessül mad.) Kur’an ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem’e haberci olarak Cebrail’in geldiği, korkmasın diye de Cebrail’in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.
Biz “temessül” sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:

36- Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. (Luka; 1/36)

18. Ayet:

O [Meryem]; “Ben senden Rahman’a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen...” dedi.

Bu ayette Allah’tan mesaj getiren elçiye Meryem’in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki “ تقىّtakiyy” sözcüğü “takva sahibi biri” anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir. Bazı kaynaklarda Meryem’in bulunduğu kentte “Takiyy” adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem’in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak “Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen” demiş olması mümkündür.
Meryem’in “Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi / Takiyy] isen” sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen ayette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü “Bana dokunma!” veya “Bana zarar verme!” şekillerinde takdir edilebilir.
19. Ayet:

O [Elçi, Zekeriyya]: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.

Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem’e getiren elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem’in zekiy [tertemiz] bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir.

ZEKİY

Ayette geçen “zekiy” sözcüğü “زكى zeka” fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde “temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket” anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, “ ذ [peltek ze]” ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan “zeki, zekâ” sözcüklerinden farklıdır.
Buradaki “zekiy sözcüğü; günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da İsa peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır.
Ayetteki “ لآهبliehebe” ifadesi “ ليهبliyehebe” diye de okunmuştur (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an). Bu kıraate göre anlam “Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi” şeklinde olmaktadır.

20. Ayet:

O [Meryem]: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağiy [iffetsiz biri] de değilim” dedi.

Meryem’in “Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim” anlamına gelen tepkisi, Âl-i Imran suresinde şu sözlerle bildirilmiştir:

Âl-i Imran 47: O [Meryem]: “Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?” dedi. [Allah]: “Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘ol!’ der, o da hemen oluverir” dedi.

21. Ayet:

O [Elçi]: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu [babasız çocuk vermek], Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.

Elçinin [Zekeriyya peygamberin] bu ayette Meryem’e yaptığı açıklama, 9. ayette Allah’ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah’ın elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [İsa’nın] insanlara bir mucize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyya peygamberin buradaki sözleri, Âl-i Imran suresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir:

Âl-i Imran 45: Hani melekler demişti ki: “Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve ahirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı Meryem oğlu İsa Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor.”

21. ayetin sonundaki “Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu” ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir:
a- Eğer bu sözler Elçi’nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; “Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir” demektir.
b- Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; “Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi” demektir.
Biz, hem ayetteki “kadâ” fiiline bakarak, hem de bir sonraki ayetin devamlılık bildiren “fe” edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz.

22. Ayet:

Sonunda o [Meryem], ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.

Bu ayet, Meryem’in ikna olarak elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm [Betlaham] adlı şehirdir.
Meryem’in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini “durumunu saklamak için” diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’an’da açıkça bildirilmemekle beraber, ayetteki “intibaz” sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir.
Meryem’in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir.

23. Ayet:

Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım” dedi.

Bu ayette Meryem’in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz.


24–26. Ayetler.

Sonra ona aşağısından / aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahman’a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”

Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu ayetlerde Meryem’in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden ayette “o” veya “kimse” diye bahsedilen kişi, Meryem’e Allah’ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyya peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem’in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti.
Zekeriyya peygamber doğum esnasında Meryem’in yanına Allah’ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir.
Ayetteki “ من تحتهاmin tahtiha” ifadesi, “ مَنْ تحتهاmen tahtiha” olarak da okunmuştur. (Razi, Mefatihu’l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami’l-Kur’an) “Men tahtiha” ibaresi “alttaki kimse” demektir. Ayetin anlamını belirtmek için “men tahtiha” ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak ayette geçen “min tahtiha” ifadesindeki “ هاha” zamirini “ağaç”a göndermek suretiyle “ağacın altından” anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri’nin beyanına göre Katade bunu tercih etmiştir. (Zemahşeri; Keşşaf)
Ayette geçen “ جذعciz’” sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyveli olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir.(Lisanü’l-Arab; c.2, s. 69] Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün “ciz’” olduğunu söylemiştir. (Razi; Mefatihu’l-Gayb)
Buna ve ayetteki “ بbe” harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, “ جذع ciz’”sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir:
- Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir.
- Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir.

Meryem’in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak ayette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası [Zekeriyya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem’le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
27. April 2013, 04:25 AM
Cok ömürsünüz dogrusu. Hic aklima gelmemisti bu konu.

Eh ihmihalden uzak kalmanin sonucu olsa gerek :p, bizimkiler hüküm konularinda da ele almislar konuyu.

Bitkileri biliyordum, bir de denizatinin öyle oldugunu zannediyordum, yalnis biliyormusum. Daha da entesan denizati denen varlik.

Çoğu denizatı türlerinin hamileliği yaklaşık olarak iki ile üç hafta arasından sürer.

Erkek denizatında dişi tarafından bırakılan yumurtaları taşıdığı kuluçka kesesi bulunmaktadır. Çiftleşen çift kuyruklarını birbirlerine sararlar ve dişi uzun bir tüp olan ovipositoru erkeğin kesesine getirir. Yumurta tüpten yukarıya erkeğin kesesine ilerler ve burada erkek daha sonra yumurtaları döller. Embriyolar on gün ile altı hafta arasında gelişirler, bu süre türe ve su koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Erkek doğum yaparken, tüm bebek denizatları çıkana kadar boşaltır.

Erkeğin kesesi yumurtalar için tuzluluğu ayarlar, yumurtalar olgunlaşmaya başladıkça dışarıdaki oranla eşitlemek için yavaşça arttırır. Yumurtadan çıkan yavrular ebeveynlerinden bağımsızdır. Bazıları gelişme zamanlarını okyanus planktonlarıyla geçirirler. Bazen, erkek denizatı yeni çıkmış yavruları tüketebilir. Diğer türler (H. zosterae) hemen yaşama deniz dibi canlısı (bentos) olarak başlar.


http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/thumb/2/21/Cinsellik80.svg/30px-Cinsellik80.svg.png


İslam fıkhında interseksüalite

İslâmın ana kaynakları sayılan Kur'an ve sünnette hermafroditlik ie ilgili ifadeler bulunmamasına rağmen bazı din alimleri hermafroditlik konusuna eğilmiş ve bunlar hünsâ başlığı altında işlenerek Şeriat hükümleri ihdas edilmiştir. Hünsâ (veya erdişi), doğuştan her iki cinsin özelliklerini taşıyan, erkek veya kadın olduğu belli olmayan kimseye veya kendisinde hem erkeklik, hem de dişilik organları bulunan kimseler olarak tarif edilmiştir.[1] Şeriat alimlerine göre hermafroditler yaradılıştan hangi cinsel organıyla idrar ediyorsa hükümlerde o cinsiyete daha yakın görülür ve erkek ya da kadın hükmündedirler. Eğer her iki organından az veya çok idrar ediyorlarsa İmam Ebû Hanîfe'nin terminolojisine göre böyleleri hünsâ-i muşkildir. Yine âlimlerin çoğunluğuna göre bu durum, ergenliğe kadardır. Ergenlikle beraber erkeklik âleti harekete geçiyorsa erkek kabul edilir. Sakal ve bıyık çıkması da buna alâmettir. Eğer göğüsleri büyüyor ve regl oluyorsa kadın olarak kabul edilir. Bu alametler, erkek veya dişi olduğunu ortaya çıkarmazsa «hünsâ müşkil» denir.[2]

Anadolu 300-100 M.Ö. Hermafrodit heykelcik.
Hünsâ müşkil hakkında hükümler [değiştir]

Hünsâ müşkil durumunda olan Müslümanlar konusunda şu hükümler ihtiyatlıdır. Bazıları şunlardır:
İmamın arkasında durduğunda yeri, erkeklerle kadınların safları arasındadır. Eğer erkeklerin safında durursa kadın olma ihtimâli yüzünden arkasındaki, sağ ve solundaki erkeklerin namazı bozulabileceğinden bu erkeklerin, kadınların safında durursa erkek olma ihtimalinden dolayı kadınların namazını ihtiyaten kaza ederler. Kendisi de ihtiyaten namazını her iki durumda iâde (kaza) eder.

Hünsâ müşkil, namazda kadınlar gibi oturur. İmam Muhammed'e göre hünsâ müşkil olanlar henüz ergen olmadan namaz kılarken başörtüsü örtmesi uygundur. Ergen olunca ne erkek, ne de kadınlık alâmeti açıkça görünüyorsa başörtüsüz namaz kılması caiz olmaz. Mücevherat takınması mekruhtur. Bunun gibi ipek elbise de giyinmesi mekruh kabul edilmiştir. Kendisinin erkekler ya da kadınlar yanında soyunması ya da açılması, mahremi olmayan bir kadın ya da erkeğin yanında tenha kalması mekruhtur.

Hünsâ müşkil, hacca giderse ve erkeklerden bir mahremi yanında bulunursa Hanefî mezhebine göre üç gün ve daha fazla uzaklıktaki yerlere seyahat edebilir. Şafiî ve Mâliki mezheplerine göre güvenilir erkek ve kadınla gidebilir. İhrâmı konusunda İmam Ebû Yusuf, «bu mesele hakkında bir bilgim yok» demiş, İmam Muhammed'se kadınlar gibi giyinip hac farizasını yerine getirmesi gerektiğini söylemiştir.

Hünsâ müşkilin sünnet edecek olan kişinin cinsiyeti konusunda iki görüş vardır. Ergen olmamışsa sünnetçinin cinsiyeti önemli değildir. Büyümüş, fakat ergen olmamışsa utanç yerine bakmadan herhangi biri sünnet edebilir. Ergen olmuşsa ne erkek, ne de kadın sünnetçi onu sünnet etmelidir. Çünkü kadın sünnetçinin erkek olma ihtimali mevcut olan hünsâ müşkilin utanç yerine bakması, erkek sünnetçinin de kadın olma ihtimali yüzünden kadının utanç yerine bakması haramdır.

Ergen olmuş hünsâ müşkil öldüğünde onu âlimlerin çoğunun görüşüne göre kadın, ne de erkek yıkayabilir. Sadece birisi eline bir bez parçası sarıp ona teyemmüm verir ve böylece yıkanmış sayılır. Eğer yıkayan kişi çok yakını ise, eline bez parçası sarmadan teyemmüm verir. Eğer ergen değilse onu kadın da, erkek de yıkayabilir.

Hünsâ müşkilin evlenmesi konusunda eğer ergen olmadan babası tarafından birine nikâh ettirilmişse bu nikâh ergen oluncaya kadar askıda kalır. Nikâhlı çiftlerden biri ölürse diğeri ona vâris olamaz. Ergenlik çağıyla cinsiyeti açıkça belirirse ona göre nikâh geçerlilik kazanır. Yani kız kabul edilip bir erkeğe nikâhlanmış ve kız olduğu açıkça ortaya çıkarmışsa yapılan nikâh sahih kabul edilir ve geçerli olur. Erkek diye kendisine bir kız nikahlanmış ve ergen olunca erkek yerine kız olduğu belirgin hale gelmişse yapılan nikâh hükümsüzdür.[2]
Had cezaları [değiştir]

Bir kimse ergen olmuş hünsâ müşkile zina isnâd ederse, bundan dolayı hadd-i kazıf (seksen değnek vurulma cezası) gerekmez. Çünki hünsâ müşkil tenasül aleti kesik erkek ve tenasül cihazı kapalı, cinsel temasa elverişli olmayan kadın hükmündedir. Bu durumda olan kadın veya erkeğe zina isnat edene ceza gerekmediği gibi hünsâ müşkile de gerekmez. Fakat ergenlik çağına girmiş bir hünsâ müşkil, başka birine zina iftirasında bulunursa o takdirde kendisine şer'î ceza olan hadd-i kazıf uygulanır.

Hırsızlık konusunda hünsâ müşkilin hükmü, diğer insanlarınki gibidir. Ergenlik çağına girmiş ve çaldığı mal hakkında Şeri'atın belirttiği şartlar gerçekleşmişse eli kesilir. Kısas konusunda da ayrım yoktur. Yani ergen olduğu halde kasden bir insanı öldürürse kısas, kazâra öldürürse diyet gerekir.

Hünsâ müşkil dinden dönerse, hakkında mürtet hükmü uygulanmaz. Yani tevbe etmediği takdirde öldürülmez.[2]

merdem
27. April 2013, 04:32 AM
Zekeriya/Yahya Meryem/Isa

Ayetlerdeki benzerlikler dikkatimi cekti.

(Uzun uzadiya yazamiyorum, sag kolum bilegi dahil iki gündür felaket agriyor, usta tamirciye gitmem lazim :p tamirci ile yetindim olmadi)



– Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin” dedi.
Sonra Zekeriyyâ, özel kürsüde dikilmiş salât ederken [eğitim-öğretim yaptırırken] haberci âyetler ona: “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi/ bir önder, iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahyâ'yı müjdeliyor” diye seslendiler.
Zekeriyyâ: “Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısır iken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?” dedi. Allah: “Öyledir, Allah dilediğini yapar” dedi.
Zekeriyyâ: “Rabbim! Benim için bir alâmet/gösterge göster” dedi. Allah: “Senin alâmetin/ göstergen, işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, her zaman noksan sıfatlardan arındır” dedi.– (89/3, Âl-i İmrân/38-41)


Ey Yahyâ! Kitab'ı kuvvetle al!” O henüz çocuk iken o'na yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o, Allah'ın koruması altına çokça girmiş biriydi. Ve anne-babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve itaatsiz biri olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün o'na selâm olsun!
(44/19, Meryem/12-15)

**
ISA
Ey insanlar! Haklarında bilgi kirliliği olan Meryem ve isa ile ilgili de gerçekleri açıklıyoruz. Bilginiz burada Bizim bildirdiklerimizden ibaret olsun!

Bir zaman Meryem, ailesinden/yakınlarından ayrılarak doğu tarafında bir yere kaçıp gitmişti.
Sonra ailesiyle/yakınlarıyla kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu/ilâhî mesajımızı gönderdik, sonra ruhumuzu/mesajlarımızı getiren elçi, Meryem'e mükemmel bir beşerî örnek verdi.
Meryem: “Ben senden Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] sığınırım. Eğer sen Allah'ın koruması altına girmiş birisi/takî isen...” dedi.
Elçi/Zekeriyyâ: “Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/bağışlamak için, Rabbinin elçisiyim” dedi.
Meryem: “Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir yasa tanımaz/iffetsiz biri de değilim” dedi.
Elçi: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Babasız çocuk vermek, Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir alâmet/gösterge ve rahmet yapacağız.” Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.
Sonunda Meryem/delikanlıya gebe kaldı. Sonra da o'nunla uzak bir yere kaçtı gitti.
Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!” dedi.
Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: “Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye-iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen, ‘Ben Rahmân'a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım’ de.”
Sonra Meryem, çocuğunu yüklenerek toplumuna getirdi. Toplumu dediler ki: “Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de yasa tanımaz/iffetsiz bir kadın değildi.”
Bunun üzerine Meryem çocuğa işaret etti. Onlar, “Biz, yüksek mevkide olan kişiler, henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyleriz/yüksek mevkide olan kişiler henüz ergenlik çağına gelmemiş birine nasıl söz söyler?” dediler.
İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber yaptı. Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı] ve zekâtı/vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O'na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” diyen Meryem oğlu Îsâ'dır.
(44/19, Meryem/16-34, 36)

Zinedov
28. April 2013, 07:34 AM
Merhaba sayın merdem;

https://www.facebook.com/notes/zined-zinedov/isa-peygamberin-babas%C4%B1-da-annesi-de-hermafrodit-meryemdir/111762668934519

adresindeki yorumlarda bu konuyla ilgili bilgiler bulabilirsiniz. NOT: Sayfada son 50 yorum gözükür. Sayfadaki "Önceki yorumlar" bağlantısına iki üç kere tıklayarak okumaya en baştaki yorumlardan başlayınız.

Orada yazdıklarımdan bir alıntı:

Yahya peygamberin gelişinden önce onun vasıfları bir bir anlatılıyor. Meryem 12-15 arasında. Bu vasıflar Zekeriya peygambere dolayısıyla onun aracılığıyla kavmine de bildirilen vasıflar. Kuran'da ilgili ayetleri okursanız Yahya peygamberin "Allahın kelimesi'ni doğrulayıcı" özelliği olduğunu görürsünüz. Kuran'da "Kelime" sözcüğü "verilmiş söz" manasında kullanılmıştır(Her yerde). Allahın kelimesi ise Meryem aracılığıyla verilen İsa Mesihin geleceği ile ilgili söz'dür. Yani kavim zaten mesih beklentisi içindeydi. Oradaki konuşmada "beşikteki sabi ile mi konuşacağız" diye aşağılanan sabi (genç) Yahya Allahın daha önce kavme onu tanıttığı sözlerle kendisini kavme tanıtıyor. Meryem 30-33 ile Meryem 12-15 arasındaki paralelliği farketmemeniz mümkün değildir. Yahya peygamber o sözlerle kendini tanıttıktan sonra onun peygamberliğine kani oluyorlar çünkü zaten bildikleri özelliklerdi bunlar. Söyledikleri de. Devamında ise yani Meryem 34 de Yahya peygamber İsa peygamberi GÖSTEREREK beklenen mesih olduğunu ilan ediyor. 37 ye kadar konuşuyor. Yahudi Kavmin bu şahitliğine Allah "büyük günün şahitliği" diyor ve meryem 38 den itibaren onların o şahitliğie rağmen yani mesihin İsa olduğunun kendilerine gelmiş ve kendini ispatlamış kendi soylarından bir peygamber tarafından doğrulanmasına rağmen reddetmelerinden dolayı lanet okuyor.

Bu işin hikmeti de şudur. Peygamberliğin hep israiloğullarından çıktığını sanan ve aşırılığa kaçan israiloğullarına kendi soylarından olmayan bir peygamber verilmesi ile dumura uğratılması. Zaten isayı kabul etmemeleri de tam olarak bu yüzden yani soy meselesi. Babası bir Yahudi olan birine peygamberlik verilmediği için peygamber olarak kabul etmek istemediler.

Yahya'nın Meryem suresinde bir elçi olarak Meryeme kendini tanıtması da aynı şekildedir. Ali İmran'da Meryemin Allahtan aldığı vahyin aynısını söyleyerek kendisinden korkan Meryemin kendisine güvenmesini sağlamıştır.


İlgilenirseniz bir kaç arkadaşla ortak araştırdığımız bu konuda daha fazla bilgi sağlayabilirim.

merdem
28. April 2013, 01:51 PM
Kafamda herhangi bir soru olustugunda bilgilerinizden faydalanmak icin size basvuracagimdan emin olabilirsiniz degerli Kardesim Zinedov.

Facebook sayfanizi okudum. Calismalarinizda basarilar ve kolayliklar dilerim.

Gercekten hiristiyanlarin haksizca yaptiklari üclemeye güzel bir cevap olmus. Akli ve bilim acisindan itiraz edilemez, olumlu deliller var.

Günümüzde Isa peygamber hakkinda , az sayida da olsa, sapik düsüncelerden uzaklasmis bir hiristiyan toplumunun bulundugu muhakkak. Kilise gücünü kaybetmesin diye hakikati örtenlerin ellerinden güclerinin alinacagi günleri sabirsizlikla bekleyenlerdenim.

Atalar dininde israr etmenin zararlarini kendi dinimizde de görüyoruz, rivayetlerden olusan sahte bir dine inanmanin zararlarini halen cekiyoruz. Ancak arastirmalar ile dogruyu bulabiliriz. Akil calistirmayi sadece kasapta bakkalda pazarda yapilan bir iki kurusun hesaplanmasi olarak görenler oldugu müddetce aglanacak halimiz devam edecektir süphesiz.

Selam ve dua ile.

bartsimpson
28. April 2013, 02:32 PM
Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor.
Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor)

merdem
28. April 2013, 03:15 PM
Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor.
Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor)

Tüp/kavanoz henüz o caglarda icat edilmemisti herhalde :p

Allah'in sünnetullahina uygun düstügünden cift cinsiyetli olmasi daha elverisli Bart kardesim.

Allah'in "OL" emriyle herseyi gökten lap diye indirip insanlari saskina cevirmek adeti yoktur Rabbimizin. Birileri bir takim mucizeler uydurup duruyor da cevresindeki gayet normal olan mucizeleri görmemezlikten geliyorlar. Eh o da bir mucize sayilir, kördürler, sagirdirlar, dilsizdirler ama hayattadirlar :D

ates demir
28. April 2013, 05:40 PM
Bir xx sex genotipli bir kadından (tüm normal kadınlar gibi) bir erkek yani xy sex genotipli çocuk olma ihtimali erkek olmadan sıfırdır. İster tüp bebek ister normal fizyolojik yoldan.
Kadın genotipi ve bu genotipin fenotipi(izdüşümü, görüntüsü) elbette önemlidir. Bir kadında y kromozomu olması onu fenotipik olarak erkek yapar. Örn xxy genotipli biri y den dolayı erkek görünümündedir.
Belirleyici olan y kromozomu varlığıdır. Y varsa fenotip görünüm erkektir. İstisnai özel kromozomal durumlar elbet vardır, ama doğal-genel olarak böyledir.
İnsanda hermafroditizm konusunda ise nasıllığı nedenliği ve olup olmayacağı hakkında bilgim şimdilik yok.
Selametle

Zinedov
28. April 2013, 07:12 PM
Bir xx sex genotipli bir kadından (tüm normal kadınlar gibi) bir erkek yani xy sex genotipli çocuk olma ihtimali erkek olmadan sıfırdır. İster tüp bebek ister normal fizyolojik yoldan.
Kadın genotipi ve bu genotipin fenotipi(izdüşümü, görüntüsü) elbette önemlidir. Bir kadında y kromozomu olması onu fenotipik olarak erkek yapar. Örn xxy genotipli biri y den dolayı erkek görünümündedir.
Belirleyici olan y kromozomu varlığıdır. Y varsa fenotip görünüm erkektir. İstisnai özel kromozomal durumlar elbet vardır, ama doğal-genel olarak böyledir.
İnsanda hermafroditizm konusunda ise nasıllığı nedenliği ve olup olmayacağı hakkında bilgim şimdilik yok.
Selametle

Bu konuda bilginiz tam değil sevgili kardeşim. İşaret ettiğim yönde biraz daha araştırın lütfen. Sizin bilmediğiniz için belirtemediğiniz başka durumlar mevcut. Ayrıca hücreleri XX ve XY karışık şekilde bulunan mozaik tür DAHİ mevcut. Yani her iki cinsiyette hücreleri de vücudunda normal olarak içeren.

Zinedov
28. April 2013, 07:14 PM
Neden meryemi çift cinsiyetli yapma gayretindeyiz...
Tüp bebek neden düşünülmüyor.
Hele ortada Yahya gibi ilmen bilgili bir zat varsa (Peygamber olduğu söyleniyor)


Verdiğim linkteki yorumları okursanız çift cinsiyet varsayımının yalnızca İsa'nın babasının -bizce- belirsiz oluşuna dayanmadığını, Kuran'da ilgili varsayıma delil gösterilebilecek başka detaylar da bulunduğunu görebilirsiniz.

bartsimpson
28. April 2013, 07:39 PM
Verdiğim linkteki yorumları okursanız çift cinsiyet varsayımının yalnızca İsa'nın babasının -bizce- belirsiz oluşuna dayanmadığını, Kuran'da ilgili varsayıma delil gösterilebilecek başka detaylar da bulunduğunu görebilirsiniz.

Ekledim takib ediyorum

bartsimpson
28. April 2013, 08:08 PM
Tüp/kavanoz henüz o caglarda icat edilmemisti herhalde :p

Allah'in sünnetullahina uygun düstügünden cift cinsiyetli olmasi daha elverisli Bart kardesim.

Allah'in "OL" emriyle herseyi gökten lap diye indirip insanlari saskina cevirmek adeti yoktur Rabbimizin. Birileri bir takim mucizeler uydurup duruyor da cevresindeki gayet normal olan mucizeleri görmemezlikten geliyorlar. Eh o da bir mucize sayilir, kördürler, sagirdirlar, dilsizdirler ama hayattadirlar :D

Ha, doğan tüm tüp bebekler Allaha şirktir öyleyse (sünnetullaha uygun değilse) söyleminize göre... öyle mi? (Allah yasalarının tersini yapmak yaratıcı ile zıtlaşmak ve eş koşmaktır).

Peki ya sünnetullaha uygun olmaması da Allahın hikmeti ise ne olacak???

Ayrıca sizin mucize diye nitelediğiniz tüm olayların izah edilememesinin tek nedeni zamanın bilminin bunları açıklayacak yeterlilikte olmamasıdır.

Bugün varsayımsal da olsa kuamtum ve kuramsal fizik başta olmak üzere pekçok bilim dalı mucizelere "varsayımsal" açıklamalar getirebiliyor.

Yani meryemin kendisini döllediğini söylemek, neden tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olabileceğini söylemekten daha çok tercih ediliyor anlamış değilim.

bartsimpson
28. April 2013, 08:09 PM
Zined selam anlamadığım şu? Neden kuranda elçilerin soy ve nesheblerinde bellir bir belirginlik yani anne ve baba ilişkisi varken neden isa'nın doğumunda bu denli sıradışı bir durum tercih edilmiştir.

merdem
28. April 2013, 08:22 PM
Ha, doğan tüm tüp bebekler Allaha şirktir öyleyse (sünnetullaha uygun değilse) söyleminize göre... öyle mi? (Allah yasalarının tersini yapmak yaratıcı ile zıtlaşmak ve eş koşmaktır).

Peki ya sünnetullaha uygun olmaması da Allahın hikmeti ise ne olacak???

Ayrıca sizin mucize diye nitelediğiniz tüm olayların izah edilememesinin tek nedeni zamanın bilminin bunları açıklayacak yeterlilikte olmamasıdır.

Bugün varsayımsal da olsa kuamtum ve kuramsal fizik başta olmak üzere pekçok bilim dalı mucizelere "varsayımsal" açıklamalar getirebiliyor.

Yani meryemin kendisini döllediğini söylemek, neden tüp bebek yöntemi ile çocuk sahibi olabileceğini söylemekten daha çok tercih ediliyor anlamış değilim.

Tüp bebekler Allah'a sirktir diye bir söz etmis degilim, o asirlarda henüz yoktu gibilerinden tüp/kavanoz icat edilmemisti diye yazmisim. Isa peygamber Kur'an indirilmeden evvel dogmustur ve bizlerinde o zamana göre degerlendirmemiz lazim gerekirse?!?!?!? herhalde tüp bebekten bahsetmemiz abes kacar.

Zinedov
28. April 2013, 08:25 PM
Zined selam anlamadığım şu? Neden kuranda elçilerin soy ve nesheblerinde bellir bir belirginlik yani anne ve baba ilişkisi varken neden isa'nın doğumunda bu denli sıradışı bir durum tercih edilmiştir.

Bu Kuran ile ilgili değil İsrailoğulları ile ilgili bir durumdur. Onların ZAAFLARI üzerine giden ve samimiyetlerini gösterecek bir sınavdır. Gerçekte İsa'nın soyunun bir önemi de yok, önemli olan ona elçilik verilmiş olması. Zaten İsrailoğullarının anlaması gereken de tam olarak buydu.

Hem Kuran'da hem de kainat kitabındaki Rabbimizin tüm ayetlerinin ortak özelliği şudur: Hak edeni doğru yola iletir, sapmayı hak edeni ise saptırır. Durumun özeti bu. Yani Allahın ayetleri hem hidayet hem dalalet özelliklidir, adamına göredir. İçinizde ne varsa size YİNE onu verir. Hem İsa'nın doğumu ve İsrailoğullarının durumuna bu açıdan bakabilirsiniz hem de Kuran'daki bir çok ayeti herkesin farklı anlamasına bu açıdan bakabilirsiniz.

merdem
28. April 2013, 08:27 PM
Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.



Meryem’in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi “erselik” yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.

Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i Imran suresinin 42. ayetindeki “seni âlemlerin kadınlarına seçti” ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem’in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır.

Meryem’in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir.

Ayrıca Meryem’in (20. ayette görüleceği üzere) “Bana bir beşer dokunmamıştır” şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem “Bana bir erkek dokunmamıştır” dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.

Bütün bunlardan başka, Meryem’den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem’e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Ayetteki “er-Rakiîn” ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci’ [kafiye] olsun diye değildir.

Tamamen Kur’an ayetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:

Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313)

bartsimpson
28. April 2013, 08:34 PM
Bu Kuran ile ilgili değil İsrailoğulları ile ilgili bir durumdur. Onların ZAAFLARI üzerine giden ve samimiyetlerini gösterecek bir sınavdır. Gerçekte İsa'nın soyunun bir önemi de yok, önemli olan ona elçilik verilmiş olması. Zaten İsrailoğullarının anlaması gereken de tam olarak buydu.

Hem Kuran'da hem de kainat kitabındaki Rabbimizin tüm ayetlerinin ortak özelliği şudur: Hak edeni doğru yola iletir, sapmayı hak edeni ise saptırır. Durumun özeti bu. Yani Allahın ayetleri hem hidayet hem dalalet özelliklidir, adamına göredir. İçinizde ne varsa size YİNE onu verir. Hem İsa'nın doğumu ve İsrailoğullarının durumuna bu açıdan bakabilirsiniz hem de Kuran'daki bir çok ayeti herkesin farklı anlamasına bu açıdan bakabilirsiniz.

ben sorumu tam anlatamadım herhalde.

ben meryemin "cins"iyetine takılmadım, neden isa'nın doğumu için böyle sıradışı bir yol izlenmiş, normal bir anne ve babadan olmamış... onu sordum.

velev ki bu şekilde bir doğum ve hamilelik mümkün, tarihte ve literatürde emsal ve örneğinin olması gerek diye düşünüyorum.

bartsimpson
28. April 2013, 08:47 PM
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda … erdişilik görülür. (Ana Britannica; c:11, s:313)

Ana Brittanicanın yazısı bana Meryemin çift üreme organı olduğunu söylüyor...
çift kromozomu olduğunu değil.... (bunu siz yazdınız)

PS: vasektomi ameliyatı olanların üreme organı ve koromozomları bellidir ama bu "çocuk sahibi olabilecekleri" anlamına gelmez. aynısı tüplerini bağlatan kadınlar içinde geçerlidir.

merdem
28. April 2013, 08:47 PM
Adem’in Çocukları ve İsa’nın Doğumu
posted in *PEYGAMBER |


ÂDEM’İN ÇOCUKLARI KİMİNLE EVLENDİ?

İlk etapta yalnızca iki veya ikiden fazla kız çocuğunun dünyaya gelmiş olması mümkündür, kardeş kardeşe evlilik olmaması için bu kızların yetişkinliklerinde eşeysiz, başka bir ifadeyle babasız, erkekli kızlı çocuklar doğurmaları mümkün olabilir. Örneğin bu şekilde iki kız çocuğu düşünelim. Yetişkinliklerinde her bir tanesi babasız olarak iki kız, diğeri iki erkek çocuk veya her birisi bir erkek ve bir kız çocuğu dünyaya getirseler, bu çocukların teyze çocukları olarak evlenmelerinde İslam dini açısından bir sakınca yoktur, böylece bu ilk aşamadan sonra artık eşeyli çoğalma rahatlıkla sürebilir.



İsa peygamberin babasız olarak dünyaya gelmesini örnek gösterebiliriz. “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59







İSA’NIN BABASIZ DÜNYAYA GELMESİ

Mesaj: İsrail soyunun ırkçı tutumuna ve erkeğin otoriter egemenliğine meydan okumadır. Ey İsrail, işte sizin soyunuzdan gelmeyen bir nesil! Ey erkekler, işte siz olmadan da kadınlar çocuk dünyaya getirebilirler. Ey insanlar, bir kadın kendi başına pek çok şeyi başarabilir.



Hz. Âdem de hem annesiz hem babasız var olmuştu; ancak, bu Allah’ın onun annesi ya da babası olduğu anlamına gelmiyordu. Allah, O’nun yaratıcısıdır. Hz İsa’nın durumu da bundan farklı değildir.




4130. soru: Erkek olmadan üreme olur mu? (Murat Elitaş): Canlılarda çeşitli eşeysiz ve eşeyli üreme tipleri görülüyor. Eşeysiz üremede zaten cinsiyetlere ihtiyaç duyulmuyor. Eşeyli üreme tiplerinin bazılarında da, erkek olmaksızın üreme gerçekleşebiliyor. Bunlar hakkında daha önce bize yollanan sorulara uzun uzadıya cevaplar verildi.

Çok “genel” karakter taşıyan sorunuzun insanlara yönelik olduğunu düşünerek devam ediyorum. Çok ender olarak, erkek gamet hücresi olmaksızın yumurta hücrelerinden gebelik oluşması görülebiliyor. Tıp literatüründe bununla ilgili, çok sınırlı sayıda da olsa, örnekler bulunuyor. Yumurta hücresinde diploidi (2n olma durumu), ya da iki yumurta hücresinin kaynaşması gibi aslında “patolojik” sayılabilecek vakalar sonucunda embriyonun gelişmesiyle “kendiliğinden üreme” gerçekleşebiliyor. Bunun dışında, dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda araştırmacı, sperm hücresi olmaksızın yumurta hücresini başka yollarla döllemeyi başardılar. Ayrıca klonlama gibi bazı özel yöntemlerde de, erkek varlığına gerek duyulmuyor. (Deniz Candaş)

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/arama.php








Seks olmadan üreme:

“Üremek için mutlaka erkek ile dişinin birleşmesi gerekmez. Örneğin bakteriler biyolojik kopya makineleri gibi çalışarak trilyonlarca benzer yaratır. Her bakteri büyür ve bölünerek iki tam bakteri oluşturur. Sekle ilgili olmayan bu aseksüel üreme sırasında her bakteri kendisini yaratan bakterinin genetik bir kopyasını oluşturur(mutasyonlar hariç). Demek ki her bakteri bir klon (aynı hücreden üremiş hücreler yığını) yaratır.

Bazı hayvanların dişileri erkekle birleşme yapmadan üremeyi sağlar. İki düzineden fazla yılan türü partenogenezle (döllenmemiş yumurtanın gelişmesi) çoğalır. Yeni Meksika kamçıkuyruk kertenkeleleri gibi bazı türlerde erkek yoktur. Partenogenez kısa vadede bazı yararlar sağlar: Çevresi değişen bir hayvan, kolayca başka bir yere göçüp çoğalmaya orada devam edebilir. Fakat partenogenez uzun vadede zararlıdır, çünkü erkek ve dişinin birleşmesi olmadığından genlerin karışması ve bundan doğan çeşitlilik yoktur. Bunun yerine aynı genetik işaretleri taşıyan hücrelerden oluşmuş kolanlar vardır; bu ise, mutasyonlar hariç, evrim açısından bir çıkmaz sokaktır. Çünkü ortama uyum, ancak bir türde değişik karakterde bireyler oluşu ile mümkündür. Bazı hayvanlarda partenogenez ve seksüel üreme bir arada bulunur. Meksika’da yaşayan üç balık türünde dişiler diğer türlerin erkekleri ile birleşme yapar; fakat sperme yalnızca yumurtaların gelişmesini başlatmak içindir. Erkek genleri yumurtaya girmez ve yeni nesil yine yumurta klonlarından oluşur. Meksika’daki diğer üç balık türü ise “hibridogenez” ile çoğalır. Yani dişiler yabancı türden erkeklerle birleşme yapar; fakat oluşan hibrid (melez), seksüel olgunluğa erişince babadan gelen genleri dışarı atar. Böylece nesilden nesile yalnızca anadan gelen genler geçer.

Arı, eşekarısı ve karıncaları içeren zarkanatlılarda (Himenoptera) erkeklerin yumurtadan çıkıp çıkmaması dişinin keyfine kalmış bir şeydir. Döllenmemiş yumurtalardan dişi çıkar. Dişi sperme depolama organındaki spermleri yumurtaya katarak veya katmayarak yumurtladığı yumurtaların cinsiyetini belirler. Genellikle yıl boyunca yumurtalardan yalnız dişiler çıkar, yalnızca üreme mevsiminden hemen önce yeteri kadar erkek üretilir.

Birçok hayvan türü, örneğin tatlısı polipleri ve bitki bitleri, çevre koşulları elverişli ise eşeysiz (aseksüel) üreme yapar. Ortam koşulları kötüleşince eşeyli (seksüel) üremeye geçerler.

Hermafroditlerde aynı bireyde hem erkek, hem dişi seks organları bulunur. Bu gibi hayvanlar üremek için kendi kendilerini döllerler. Deniztavşanı denilen deniz salyangozu böyledir. Ağzının sağında erkek üreme organı (penis) ve sırtının ortasında vagina bulunur. Bu hayvanlar birleşmeyi klasik biçimde veya bir seks cümbüşü şeklinde yaparlar. İki salyangoz eşleyebilir, o zaman biri dişi, biri de erkek rolünü alır. Ya da bir grup salyangoz zincirleme birleşme yapar, her biri aynı zamanda hem dişi, hem de erkek görevini üstlenir.

Mercan kayalıklarında yaşayan bazı balıklar, örneğin şakayık balığı, hem erkek hem de dişi özelliklerini taşıyarak doğar, fakat hayatı sırasında önce erkek, sonra dişi olarak davranır. Bu balıklar sosyal birimler halinde yaşar, her sosyal birimde iri bir dişi, küçük bir erkek ve birkaç yavru bulunur. Dişi ölür veya kaybolursa ilginç bir seks değişmesi olur, erkeklerin en irisi 60 günden az bir zamanda dişiye dönüşerek yumurtlamaya başlar. (Bilim ve Teknik, sayı 246, s.57-58, Mayıs 1988)








Bakire Doğumlar:

“Bazı yılan türlerinin dişileri bir erkekle bir araya gelmeden bile doğum yapabiliyor. Dişi yılanlar çiftleşmeden sonra sperm depolayabiliyorlar ve bilim adamları dişi yılanların bunu uzun yıllar soyutlanmış halde yaşadıktan sonra gebe kalmak için kullanabildiğini düşünüyorlardı.

Ancak, 2 yıl önce Colorado Üniversitesi’nden David Chiszar çıngıraklı yılanının ikisi ölü biri yaşayan 3 yılan doğurduğunu görmüş. Doğum yapan yılan bir erkekle hiçbir zaman birlikte olmamıştı.

Bebek yılanların babasız olduklarını ispat etmek üzere Chiszar, zehirsiz ufak bir yılan cinsi olan bir Thamnophis’in de bakire doğum yaptığını görmüş olan Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Gordon Schuett ile birlikte, yılanlar üzerinde genetik testler yapmış. Bebeklerin annelerinin kopyaları olmadıklarını görmüşler.” (Bilim ve Teknik, sayı 360, s.10 Kasım 1997. New Scientist, 27 Eylül 1997)






İnsan kopyalayamadı ‘bakire doğumu’ buldu: WASHINGTON – Dünyada ilk kez insan embriyonunu klonlayarak kök hücre ürettiği açıklamasını yapan Güney Koreli bilim insanı Hwang Woo-suk, bu konuda yanıldı; ama bu sayede sandığından çok farklı bir buluş gerçekleştirmiş oldu. ABD’li uzmanlar, Hwang’ın 2004′te ürettiği kök hücreler üstünde yaptıkları yeniden incelemede şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Bu hücreler dünyada partenogenez (döllenmesiz üreme) yöntemiyle geliştirilen ilk insan embriyonik kök hücreleri. Bitkiler ve bazı sürüngenlerde yaygın bir üreme metodu olan partenogenezde dişi, döllenmemiş yumurtaların yapay aktivasyonu yoluyla, erkeğin katılımı olmadan döl üretebiliyor. Memelilerde partenogenez ise çok güç. Klonlamadaysa, bir yumurtanın çekirdeği, farklı bir bedenden alınmış bir hücrenin çekirdeğiyle değiştiriliyor ve bu işlemle, teorik olarak, genetik olarak eş embriyonik kök hücreler üretiliyor. Hwang, 2004′te insan hücreleri üzerinde bu işlemi yaptığını iddia etmiş, bir sene sonra araştırmasının hatalı olduğunu itiraf etmişti. Hwang’ın kök hücrelerinin genetik malzemesinin sadece donör kadının yumurtasından alındığı, insan embriyonundan klonlanmadığı ortaya çıkmıştı. ABD’li uzmanlar Hwang’ın ‘tesadüfen’ gerçekleştirdiği ‘bakire doğumu’nun, büyük bir buluş olduğunu vurguladı. Embriyonik kök hücreler yeni tıbbi tedaviler yaratmakta kullanılabilecek. Partenogenez kök hücrelerin, klonlanmış hücrelerden elde edilenler kadar faydalı olmasa da çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülüyor. (afp, Reuters) (Radikal-04/08/2007)

Zinedov
28. April 2013, 09:16 PM
ben sorumu tam anlatamadım herhalde.

ben meryemin "cins"iyetine takılmadım, neden isa'nın doğumu için böyle sıradışı bir yol izlenmiş, normal bir anne ve babadan olmamış... onu sordum.

velev ki bu şekilde bir doğum ve hamilelik mümkün, tarihte ve literatürde emsal ve örneğinin olması gerek diye düşünüyorum.


Benim bir önceki mesajımda, "alıntı yaptığınız yerde" sorunuzun TAM yanıtı mevcut. Detayı ise konudaki ilk mesajımda var.

bartsimpson
28. April 2013, 09:37 PM
Adem’in Çocukları ve İsa’nın Doğumu
posted in *PEYGAMBER |


ÂDEM’İN ÇOCUKLARI KİMİNLE EVLENDİ?

İlk etapta yalnızca iki veya ikiden fazla kız çocuğunun dünyaya gelmiş olması mümkündür, kardeş kardeşe evlilik olmaması için bu kızların yetişkinliklerinde eşeysiz, başka bir ifadeyle babasız, erkekli kızlı çocuklar doğurmaları mümkün olabilir. Örneğin bu şekilde iki kız çocuğu düşünelim. Yetişkinliklerinde her bir tanesi babasız olarak iki kız, diğeri iki erkek çocuk veya her birisi bir erkek ve bir kız çocuğu dünyaya getirseler, bu çocukların teyze çocukları olarak evlenmelerinde İslam dini açısından bir sakınca yoktur, böylece bu ilk aşamadan sonra artık eşeyli çoğalma rahatlıkla sürebilir.



İsa peygamberin babasız olarak dünyaya gelmesini örnek gösterebiliriz. “Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59







İSA’NIN BABASIZ DÜNYAYA GELMESİ

Mesaj: İsrail soyunun ırkçı tutumuna ve erkeğin otoriter egemenliğine meydan okumadır. Ey İsrail, işte sizin soyunuzdan gelmeyen bir nesil! Ey erkekler, işte siz olmadan da kadınlar çocuk dünyaya getirebilirler. Ey insanlar, bir kadın kendi başına pek çok şeyi başarabilir.



Hz. Âdem de hem annesiz hem babasız var olmuştu; ancak, bu Allah’ın onun annesi ya da babası olduğu anlamına gelmiyordu. Allah, O’nun yaratıcısıdır. Hz İsa’nın durumu da bundan farklı değildir.




4130. soru: Erkek olmadan üreme olur mu? (Murat Elitaş): Canlılarda çeşitli eşeysiz ve eşeyli üreme tipleri görülüyor. Eşeysiz üremede zaten cinsiyetlere ihtiyaç duyulmuyor. Eşeyli üreme tiplerinin bazılarında da, erkek olmaksızın üreme gerçekleşebiliyor. Bunlar hakkında daha önce bize yollanan sorulara uzun uzadıya cevaplar verildi.

Çok “genel” karakter taşıyan sorunuzun insanlara yönelik olduğunu düşünerek devam ediyorum. Çok ender olarak, erkek gamet hücresi olmaksızın yumurta hücrelerinden gebelik oluşması görülebiliyor. Tıp literatüründe bununla ilgili, çok sınırlı sayıda da olsa, örnekler bulunuyor. Yumurta hücresinde diploidi (2n olma durumu), ya da iki yumurta hücresinin kaynaşması gibi aslında “patolojik” sayılabilecek vakalar sonucunda embriyonun gelişmesiyle “kendiliğinden üreme” gerçekleşebiliyor. Bunun dışında, dünyanın farklı yerlerinde çok sayıda araştırmacı, sperm hücresi olmaksızın yumurta hücresini başka yollarla döllemeyi başardılar. Ayrıca klonlama gibi bazı özel yöntemlerde de, erkek varlığına gerek duyulmuyor. (Deniz Candaş)

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/merak_ettikleriniz/arama.php








Seks olmadan üreme:

“Üremek için mutlaka erkek ile dişinin birleşmesi gerekmez. Örneğin bakteriler biyolojik kopya makineleri gibi çalışarak trilyonlarca benzer yaratır. Her bakteri büyür ve bölünerek iki tam bakteri oluşturur. Sekle ilgili olmayan bu aseksüel üreme sırasında her bakteri kendisini yaratan bakterinin genetik bir kopyasını oluşturur(mutasyonlar hariç). Demek ki her bakteri bir klon (aynı hücreden üremiş hücreler yığını) yaratır.

Bazı hayvanların dişileri erkekle birleşme yapmadan üremeyi sağlar. İki düzineden fazla yılan türü partenogenezle (döllenmemiş yumurtanın gelişmesi) çoğalır. Yeni Meksika kamçıkuyruk kertenkeleleri gibi bazı türlerde erkek yoktur. Partenogenez kısa vadede bazı yararlar sağlar: Çevresi değişen bir hayvan, kolayca başka bir yere göçüp çoğalmaya orada devam edebilir. Fakat partenogenez uzun vadede zararlıdır, çünkü erkek ve dişinin birleşmesi olmadığından genlerin karışması ve bundan doğan çeşitlilik yoktur. Bunun yerine aynı genetik işaretleri taşıyan hücrelerden oluşmuş kolanlar vardır; bu ise, mutasyonlar hariç, evrim açısından bir çıkmaz sokaktır. Çünkü ortama uyum, ancak bir türde değişik karakterde bireyler oluşu ile mümkündür. Bazı hayvanlarda partenogenez ve seksüel üreme bir arada bulunur. Meksika’da yaşayan üç balık türünde dişiler diğer türlerin erkekleri ile birleşme yapar; fakat sperme yalnızca yumurtaların gelişmesini başlatmak içindir. Erkek genleri yumurtaya girmez ve yeni nesil yine yumurta klonlarından oluşur. Meksika’daki diğer üç balık türü ise “hibridogenez” ile çoğalır. Yani dişiler yabancı türden erkeklerle birleşme yapar; fakat oluşan hibrid (melez), seksüel olgunluğa erişince babadan gelen genleri dışarı atar. Böylece nesilden nesile yalnızca anadan gelen genler geçer.

Arı, eşekarısı ve karıncaları içeren zarkanatlılarda (Himenoptera) erkeklerin yumurtadan çıkıp çıkmaması dişinin keyfine kalmış bir şeydir. Döllenmemiş yumurtalardan dişi çıkar. Dişi sperme depolama organındaki spermleri yumurtaya katarak veya katmayarak yumurtladığı yumurtaların cinsiyetini belirler. Genellikle yıl boyunca yumurtalardan yalnız dişiler çıkar, yalnızca üreme mevsiminden hemen önce yeteri kadar erkek üretilir.

Birçok hayvan türü, örneğin tatlısı polipleri ve bitki bitleri, çevre koşulları elverişli ise eşeysiz (aseksüel) üreme yapar. Ortam koşulları kötüleşince eşeyli (seksüel) üremeye geçerler.

Hermafroditlerde aynı bireyde hem erkek, hem dişi seks organları bulunur. Bu gibi hayvanlar üremek için kendi kendilerini döllerler. Deniztavşanı denilen deniz salyangozu böyledir. Ağzının sağında erkek üreme organı (penis) ve sırtının ortasında vagina bulunur. Bu hayvanlar birleşmeyi klasik biçimde veya bir seks cümbüşü şeklinde yaparlar. İki salyangoz eşleyebilir, o zaman biri dişi, biri de erkek rolünü alır. Ya da bir grup salyangoz zincirleme birleşme yapar, her biri aynı zamanda hem dişi, hem de erkek görevini üstlenir.

Mercan kayalıklarında yaşayan bazı balıklar, örneğin şakayık balığı, hem erkek hem de dişi özelliklerini taşıyarak doğar, fakat hayatı sırasında önce erkek, sonra dişi olarak davranır. Bu balıklar sosyal birimler halinde yaşar, her sosyal birimde iri bir dişi, küçük bir erkek ve birkaç yavru bulunur. Dişi ölür veya kaybolursa ilginç bir seks değişmesi olur, erkeklerin en irisi 60 günden az bir zamanda dişiye dönüşerek yumurtlamaya başlar. (Bilim ve Teknik, sayı 246, s.57-58, Mayıs 1988)








Bakire Doğumlar:

“Bazı yılan türlerinin dişileri bir erkekle bir araya gelmeden bile doğum yapabiliyor. Dişi yılanlar çiftleşmeden sonra sperm depolayabiliyorlar ve bilim adamları dişi yılanların bunu uzun yıllar soyutlanmış halde yaşadıktan sonra gebe kalmak için kullanabildiğini düşünüyorlardı.

Ancak, 2 yıl önce Colorado Üniversitesi’nden David Chiszar çıngıraklı yılanının ikisi ölü biri yaşayan 3 yılan doğurduğunu görmüş. Doğum yapan yılan bir erkekle hiçbir zaman birlikte olmamıştı.

Bebek yılanların babasız olduklarını ispat etmek üzere Chiszar, zehirsiz ufak bir yılan cinsi olan bir Thamnophis’in de bakire doğum yaptığını görmüş olan Arizona Eyalet Üniversitesi’nden Gordon Schuett ile birlikte, yılanlar üzerinde genetik testler yapmış. Bebeklerin annelerinin kopyaları olmadıklarını görmüşler.” (Bilim ve Teknik, sayı 360, s.10 Kasım 1997. New Scientist, 27 Eylül 1997)






İnsan kopyalayamadı ‘bakire doğumu’ buldu: WASHINGTON – Dünyada ilk kez insan embriyonunu klonlayarak kök hücre ürettiği açıklamasını yapan Güney Koreli bilim insanı Hwang Woo-suk, bu konuda yanıldı; ama bu sayede sandığından çok farklı bir buluş gerçekleştirmiş oldu. ABD’li uzmanlar, Hwang’ın 2004′te ürettiği kök hücreler üstünde yaptıkları yeniden incelemede şaşırtıcı bir sonuca ulaştı: Bu hücreler dünyada partenogenez (döllenmesiz üreme) yöntemiyle geliştirilen ilk insan embriyonik kök hücreleri. Bitkiler ve bazı sürüngenlerde yaygın bir üreme metodu olan partenogenezde dişi, döllenmemiş yumurtaların yapay aktivasyonu yoluyla, erkeğin katılımı olmadan döl üretebiliyor. Memelilerde partenogenez ise çok güç. Klonlamadaysa, bir yumurtanın çekirdeği, farklı bir bedenden alınmış bir hücrenin çekirdeğiyle değiştiriliyor ve bu işlemle, teorik olarak, genetik olarak eş embriyonik kök hücreler üretiliyor. Hwang, 2004′te insan hücreleri üzerinde bu işlemi yaptığını iddia etmiş, bir sene sonra araştırmasının hatalı olduğunu itiraf etmişti. Hwang’ın kök hücrelerinin genetik malzemesinin sadece donör kadının yumurtasından alındığı, insan embriyonundan klonlanmadığı ortaya çıkmıştı. ABD’li uzmanlar Hwang’ın ‘tesadüfen’ gerçekleştirdiği ‘bakire doğumu’nun, büyük bir buluş olduğunu vurguladı. Embriyonik kök hücreler yeni tıbbi tedaviler yaratmakta kullanılabilecek. Partenogenez kök hücrelerin, klonlanmış hücrelerden elde edilenler kadar faydalı olmasa da çalışmalara katkı sağlayacağı düşünülüyor. (afp, Reuters) (Radikal-04/08/2007)

Yazdıklarınızın hiç birisi sağlıklı ve aklı yerinde bir "insan" -bakın özelikle insan diyorum- modeline örnek değil.
hadi benim beklentimi de bir tarafa bırakalım.
siz insanlar arasında bu şekilde üremenin normal olarak olabileceğini hatta ve hatta aralarından bu şekil bir üreme ile peygamber dahi çıkabileceğini söylüyorsunuz.

Yazdıklarınızın hiçbirisini ciddiye alamayacağım için kusura bakmayın.
çünkü yadığınız ayet ile "kendinizle" çelişiyorsunuz...
ama yazdığınız ayet isa konusunda beni düşünmeye ve araştırmaya sevkedecek ...

“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59

bartsimpson
28. April 2013, 10:11 PM
Benim bir önceki mesajımda, "alıntı yaptığınız yerde" sorunuzun TAM yanıtı mevcut. Detayı ise konudaki ilk mesajımda var.

tekrar okudum sorumun cevabını aldım...

ates demir
28. April 2013, 10:40 PM
Bakın sorun şu;
Meryem fenotipik/görünüm olarak kadın, burada anlaşalım.
İsa ise fenotipik olarak erkek.
Fenotipi kadın bir bireyde Y kromozomu bulunması çok istisnai durumlar hariç mümkün değil, istisnai durumların neredeyse hemen hepsinde de kadın cinsiyet ve Y kromozomu birlikte varsa bile bu bireyler doğurgan değiller.
İsaya geri dönelim. Fenotipi/görünümü erkek. Y kromozomunu nereden aldınız? Sakın klonlama demeyin, klonlasanız bile sadece fenotipik olarak ikinci bir Meryem elde edersiniz. Bir erkek değil.
Mosaisizm ile kadın bir bireyden erkek eli değmeden bir erkek çocuk doğumu ile ilgili bir literatür bulursanız hep beraber inceleriz.
Selametle

bartsimpson
28. April 2013, 10:54 PM
Bakın sorun şu;
Meryem fenotipik/görünüm olarak kadın, burada anlaşalım.
İsa ise fenotipik olarak erkek.
Fenotipi kadın bir bireyde Y kromozomu bulunması çok istisnai durumlar hariç mümkün değil, istisnai durumların neredeyse hemen hepsinde de kadın cinsiyet ve Y kromozomu birlikte varsa bile bu bireyler doğurgan değiller.
İsaya geri dönelim. Fenotipi/görünümü erkek. Y kromozomunu nereden aldınız? Sakın klonlama demeyin, klonlasanız bile sadece fenotipik olarak ikinci bir Meryem elde edersiniz. Bir erkek değil.
Mosaisizm ile kadın bir bireyden erkek eli değmeden bir erkek çocuk doğumu ile ilgili bir literatür bulursanız hep beraber inceleriz.
Selametle

Sevgili ateş bu ayet bizi nereye götürür. hep birlikte bir el atalım...

“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59

ates demir
28. April 2013, 11:09 PM
Sevgili bart
Her insan Allah ın bir kelimesidir ve onun Ol demesiyle olan bir bireydir.
Bu Adem için de İsa için de sizin için de benim için de diğerleri için de aynıdır. Hepimiz topraktanız. Bileşenlerimizden biri bu. Ayet İsa nın babası haşa Allah tır diyenleredir. diye düşünüyorum.
Bi elde sen atıver :)
Selam ve hürmetle

bartsimpson
28. April 2013, 11:39 PM
“Şüphesiz, Allah katında İsa’nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” demesiyle o da hemen oluverdi.” 3/59

Ayet; İsa'nın babası Allah'tır diyenlere bir cevapsa, İsa'nın (yani mucize olarak nitelendirilen bir kişinin) durumu Adem'in (yaratılmış tüm beşerin) durumundan farklı değil.
Yaratılmada bir sorun yok.
(XX+XY) Yani herşey normal.
Sadece baba kim onu bulamıyoruz.
O zaman niye bir olağanüstülük arıyoruz.
Dünyada babasız doğan milyonlarca çocuk var.
Hatta bakire kadınlar, kızlar bile hamile kalabiliyor.
Siz hamamda kadınlar matinesinde göbek taşını yıkamadan oturup hamile kalan kızları duymadınız mı?

İlla Adem'i de İsa'yı da sexüel (sex: türkçe bir kelime değildir, cinsiyet ve cinsellik demektir) sapkınlıklara (sapkın olma durumunu anlatan bu türkçe sözcük doğru yoldan ayrılmış olan insanalar için kullanımaktadır.) yamama çabamız niye anlayamıyorum.
Zira, kendi kendini döllemek -mümkün olmasa bile- normal bir insanın yapacağı bir hareket ve davranış değildir.
Doğaya ve İnsan fıtratına terstir.

Bakın Ayet ne diyor.

Bakara (223) Kadınlarınız sizin ekinliğinizdir. Ekinliğinize dilediğiniz biçimde varın. Kendiniz için (geleceğe hazırlık olarak) güzel davranışlar takdim edin. Allah'a karşı gelmekten sakının ve her hâlde onun huzuruna varacağınızı bilin. (Ey Muhammed!) Mü'minler'i müjdele.

ates demir
29. April 2013, 12:23 AM
Ben bir YAMAMA çabası görmüyorum. Dostlar OKUyup OKUduklarından bize bilgilerini aktarıyorlar. Saygıyla eğiliyorum önlerinde. Çabalarından dolayı. Lakin ben böyle düşünmüyorum.
İsa babasız, babası haşa Allahtır diyen hristiyanlara bu ayetlerle gönderme yağıldığını düşünüyorum.
Babalı yada babasız, eşeyli veya eşeysiz olsun asıl mucize İsa nın zamanın dindarlarına korkmadan verdiği ultimatom ve ayardır. Tıpkı İbrahim, tıpkı Musa tıpkı son nebi gibi.
Selam

merdem
29. April 2013, 12:39 AM
Hayret bir sey dogrusu. Temanin basinda Dost1 Kardesimiz Hakki Yilmaz'den cok güzel ve anlasilir bir sekilde paylasimlarda bulunmus.

Bir problemim yok, gayet akla yatkin.

Ben sadece Isa peygamber ile Yahya peygamber ile ilgili benzer ayetler hususunda takilmistim.

Itirazlardan evvel Dost1 Kardesimizin baslikta sundugu yaziyi acaba okusunuz mu degerli kardeslerim?

merdem
29. April 2013, 01:44 AM
Cok uzun zaman degil, bundan bir kac yüz evveli dünya yuvarlaktir diyenler kiliseden aforoz ediliyor, islamda kafir ilan ediliyordu.

Dünya dönüyor diyenler de ayni durumlara düsüyorlardi.

Sanki dünyanin yuvarlak olusu ve dönmesi tespit edilene kadar dünya düzdü ve dönmüyormuydu.

Birisi kalkip avrupada ikamet ettigi halde telefon bulunmazdan evvel amerikadaki amcam ile konusma yaptim, video/film icat edilmeden evvel bilmem kim ile görüstüm deseydi yine taslanir, yakilir, aforoz edilir ve kafir ilan edilirdi.

Sanki Jules Verne dünyayi 80 günde kendisimi devrialem yapmisti da o romani yazmisti? Ya da Kaptan Nemo'yla beraber mi denizaltinda yasamisti?

Yoksa uzayli filimleri cevirenlerin devrinde aya mi gidilmisti acaba?

Simdi yani bilim henüz kesinkes bir sonuca ulasamadi diye ille de ISA'ya bir baba aramanin sacmaligi nedir?

Namusunu bir kale koruyan Meryem'e ille de bir koca aramanin amaci nedir?

Ileride yapilan incelemeler sonucu ne kadar cahil bir düsüncelerde oldugumuzu ortaya koyduklari zaman bir koskocaman "ahaaaaaaa" simdi oldu, anladik mi diyecegiz?

Eh her soruya/ayete bir cevap ariyorsak, arayalim arastiralim acaba lahanadan mi olustuk yoksa pirasadan mi belki de hiyardandir.:D isirgan otu de olabilir.

Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.

bartsimpson
29. April 2013, 02:41 AM
Cok uzun zaman degil, bundan bir kac yüz evveli dünya yuvarlaktir diyenler kiliseden aforoz ediliyor, islamda kafir ilan ediliyordu.

Dünya dönüyor diyenler de ayni durumlara düsüyorlardi.

Sanki dünyanin yuvarlak olusu ve dönmesi tespit edilene kadar dünya düzdü ve dönmüyormuydu.

Birisi kalkip avrupada ikamet ettigi halde telefon bulunmazdan evvel amerikadaki amcam ile konusma yaptim, video/film icat edilmeden evvel bilmem kim ile görüstüm deseydi yine taslanir, yakilir, aforoz edilir ve kafir ilan edilirdi.

Sanki Jules Verne dünyayi 80 günde kendisimi devrialem yapmisti da o romani yazmisti? Ya da Kaptan Nemo'yla beraber mi denizaltinda yasamisti?

Yoksa uzayli filimleri cevirenlerin devrinde aya mi gidilmisti acaba?

Simdi yani bilim henüz kesinkes bir sonuca ulasamadi diye ille de ISA'ya bir baba aramanin sacmaligi nedir?

Namusunu bir kale koruyan Meryem'e ille de bir koca aramanin amaci nedir?

Ileride yapilan incelemeler sonucu ne kadar cahil bir düsüncelerde oldugumuzu ortaya koyduklari zaman bir koskocaman "ahaaaaaaa" simdi oldu, anladik mi diyecegiz?

Eh her soruya/ayete bir cevap ariyorsak, arayalim arastiralim acaba lahanadan mi olustuk yoksa pirasadan mi belki de hiyardandir.:D isirgan otu de olabilir.

Nuh 17: Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.

Sayın Merdem yazılanlara cevap verdiğiniz ve bilginizi paylaştığınız için bizde sizin gibi katkıda bulunuyoruz.

Yoksa kişisel bir durum olduğu izlenimine kapılmayınız...

Haddimiz değildir...

Bu mihvalde...

Bizim İsa'ya baba aramamız saçmalık oluyor...

Ama sizin meryeme hermaphrodite demeniz saçmalık olmuyor...

Bizim namusunu bir kale gibi koruyan Meryem'e ille de bir koca aramamızın amacı belli de...

Sizin meryeme ısrarla hermaphrodite demenizin amacı ne???

Eh... Bu da bir bakış açısı... Ne diyim....

Bakın... İsanın hermaphrodite bir varlıktan dünyaya geldiği yerine, ufolar tarafından dünyaya bırakılan bir uzaylı olduğunu söyleseler dahi, bu benim bir rasul olarak ona bakışımı ve inancımı değiştirmez.

Zavallı adamın getirdiği inanç sistemi ve hümanist olgulardan çok, nelerle ilgileniyoruz.

Bu konuda sıradışı ve extrem bir keşif yapmanın, bizim inanç dünyamıza yada imanımıza ne faydası olacak???

Patatesten adam mı üreticez ???

Yoksa Almanlar üretti de haberimiz mi yok ???

Ne ????

merdem
29. April 2013, 03:13 AM
Almanlar patatesden adam üretse idiler belki haklarinda daha hayirli olurdu, ISA /hasa/ Allah'in oglu demelerinden daha hayirli olurdu.

Siz herhalde daha ne Zinedov Kardesimizin nede Hakki Yilmaz Hocamizin ne icin emekler harcadiklarinin farkinda degilsiniz. Bu ve bu gibi kardeslerimiz Hakki batildan ayirmak icin ugrasiyorlar. Modern tibba katkilarda bulunmak icin degil. Akillarimizi bulandirmak icin degil.

mustafabey
29. April 2013, 11:49 AM
Selamün Aleyküm Dostlar;

İslamiyet temel olarak akıl ve mantık dinidir, aklın başa gelmesi, aklın yolundan gitmektir.
Hakkı batıldan ayırmak demek, varolan problemleri çözerken akla, mantığa, Süntetullaha uygun çözümler üretmek, uygun olmayan çözümleri eleyecek idrak ve muhakeme kabiliyetine akla sahip olmaktır.
Kuranın gönderdiği en önemli kaynak akıldır, düşüncedir, kelamlar yardımcıdır, öğüttür, uyarıdır.


Sünnetullahı, yani Allahın kitabını, yarattığı yaratmaya devam ettiği ayetleri, apaçık ayetleri biz toplum olarak yeterince algılayamıyoruz, özümsemiyoruz, atalarımızın telkinlerinden kurtulamıyoruz, onların izinden gittiğimiz için işin özünü anlamıyoruz.
Allahın kitabını, yasalarını kimse değiştiremez, kimsenin elinde böyle bir güç yoktur.
Bunları görecek olan anlayacak olan akıldır.
Aklın dışında açıklamalar yaparsak, çözümler üretmeye kalkarsak bu hak olmaz, batıl olur.
İnsan bedeninin çoğalması üremesi de da bu kapsam içerisindedir.
İsa resulun bedeni için bile olsa İsanın bedeninin sünnetullaha aykırı şekilde yani ilkel canlılarda olan çoğalma şekli hermafroditlikle açıklamaya çalışmak hayal kurmaktır, aklın mantığın dışına çıkmaktır, batıldır. Bir düşünmek lazım; anlatılanlarda İsanın bedeninin nasıl doğduğumu? yoksa İsa Resulün nasıl doğduğu mu? anlatılmakta!


Soyut kavrama yeteneğimizi yeterince geliştirmediğimiz için anlatılanları hep somut düzeyde anlamaya çalışıyoruz, yanlış anlamalarda sünnetullaha aykırı açıklamalarda bu nedenle oluyor. Kuranda anlatılanlar kelimelere vurulduktan sonra biz okuyanlar için artık soyut alemdedirler. Ne anlama manaya geldiklerini, aklın mantığın ve sünnetullahın dışına çıkmadan tespit etmek daha doğrudur diye düşünüyorum. sünnetullahın dışında çıkarımlarda bulunuyorsak, demek ki olayın özünü anlayamadık daha...



Şimdi biz İslam dini akla önem veren dindir diyoruz ama, açıklamalarımız akli değil? Bunun sebebi nedir?

bartsimpson
29. April 2013, 12:58 PM
Almanlar patatesden adam üretse idiler belki haklarinda daha hayirli olurdu, ISA /hasa/ Allah'in oglu demelerinden daha hayirli olurdu.

Siz herhalde daha ne Zinedov Kardesimizin nede Hakki Yilmaz Hocamizin ne icin emekler harcadiklarinin farkinda degilsiniz. Bu ve bu gibi kardeslerimiz Hakki batildan ayirmak icin ugrasiyorlar. Modern tibba katkilarda bulunmak icin degil. Akillarimizi bulandirmak icin degil.

Sayın Merdem,

"Sayın Merdem yazılanlara cevap verdiğiniz ve bilginizi paylaştığınız için bizde sizin gibi katkıda bulunuyoruz."

dedik...

Hakkı beyi'de, Zined'i de, Halil Ağabeyi'de severim ve dinlerim...
Bu forumda sizin geldiğiniz yollardan bizde geçtik...
Takdir edip etmemek bana kalmıştır.

Eğer yanlış bir söylemim veya haksızlığım varsa, onlar bana gereken cevabı verir, bende dinlerim, merak buyurmayınız...

Başkalarının avukatlığını yapmaktan ziyade fikirlerimizi konuşturalım, amaçtan sapmayalım....

Sevgi ile kalın.

merdem
29. April 2013, 02:47 PM
Onun, benim, senin demen ile inanman ile bir seyler degisecek degil herhalde. Rabbimiz Isa'yi nasil yarattiysa öyle yaratmistir. Dogdugu, öldügü ve tekrar dirilecegi gün selam üzerine olsun..

Isteyen istedigine inansin.

merdem
29. April 2013, 04:03 PM
Selamün Aleyküm Dostlar;

İslamiyet temel olarak akıl ve mantık dinidir, aklın başa gelmesi, aklın yolundan gitmektir.
Hakkı batıldan ayırmak demek, varolan problemleri çözerken akla, mantığa, Süntetullaha uygun çözümler üretmek, uygun olmayan çözümleri eleyecek idrak ve muhakeme kabiliyetine akla sahip olmaktır.
Kuranın gönderdiği en önemli kaynak akıldır, düşüncedir, kelamlar yardımcıdır, öğüttür, uyarıdır.


Sünnetullahı, yani Allahın kitabını, yarattığı yaratmaya devam ettiği ayetleri, apaçık ayetleri biz toplum olarak yeterince algılayamıyoruz, özümsemiyoruz, atalarımızın telkinlerinden kurtulamıyoruz, onların izinden gittiğimiz için işin özünü anlamıyoruz.
Allahın kitabını, yasalarını kimse değiştiremez, kimsenin elinde böyle bir güç yoktur.
Bunları görecek olan anlayacak olan akıldır.
Aklın dışında açıklamalar yaparsak, çözümler üretmeye kalkarsak bu hak olmaz, batıl olur.
İnsan bedeninin çoğalması üremesi de da bu kapsam içerisindedir.
İsa resulun bedeni için bile olsa İsanın bedeninin sünnetullaha aykırı şekilde yani ilkel canlılarda olan çoğalma şekli hermafroditlikle açıklamaya çalışmak hayal kurmaktır, aklın mantığın dışına çıkmaktır, batıldır. Bir düşünmek lazım; anlatılanlarda İsanın bedeninin nasıl doğduğumu? yoksa İsa Resulün nasıl doğduğu mu? anlatılmakta!


Soyut kavrama yeteneğimizi yeterince geliştirmediğimiz için anlatılanları hep somut düzeyde anlamaya çalışıyoruz, yanlış anlamalarda sünnetullaha aykırı açıklamalarda bu nedenle oluyor. Kuranda anlatılanlar kelimelere vurulduktan sonra biz okuyanlar için artık soyut alemdedirler. Ne anlama manaya geldiklerini, aklın mantığın ve sünnetullahın dışına çıkmadan tespit etmek daha doğrudur diye düşünüyorum. sünnetullahın dışında çıkarımlarda bulunuyorsak, demek ki olayın özünü anlayamadık daha...



Şimdi biz İslam dini akla önem veren dindir diyoruz ama, açıklamalarımız akli değil? Bunun sebebi nedir?


Mustafabey Kardesim,

Kendiliginden yanma fenomeni'ni bana Allah'in sünnetullahi acisindan acikalayabilirmisiniz? Cünkü tibbi yollardan ve bilim adina cözülemeyen bu olaylara ben bir anlam veremiyorum.

Allah'in gazabi olarak nitelendirecek dahi olsak, yanma sekli icerden disariya degil disardan iceriye dogru olmalidir ve yanma aninda 1500 derecelik bir isida kemikler dahi kül olunurken vücudun bir kac organi tam kalabiliyor kol, ayak yada yarim kafatasi. Ve yanma aninda bir kac milimetre ötedeki esyalarda bir zarar görülmüyor. Hatta yatilan yatakta ve oturulan sandalyede o andaki yanma olayindan bir tutusma olusmuyor.

Böyle bir sey olmaz demeyin, cünkü olaylar tarihleri ve yerleriyle fotograflarla tespit edilmis, raporlari tutulmus ve laborlarda incelenmis olaylardir, uzayli hikayeleri gibi uydurma olaylar degil.

Selam ve dua ile.

mustafabey
29. April 2013, 05:02 PM
Mustafabey Kardesim,

Kendiliginden yanma fenomeni'ni bana Allah'in sünnetullahi acisindan acikalayabilirmisiniz? Cünkü tibbi yollardan ve bilim adina cözülemeyen bu olaylara ben bir anlam veremiyorum.

Allah'in gazabi olarak nitelendirecek dahi olsak, yanma sekli icerden disariya degil disardan iceriye dogru olmalidir ve yanma aninda 1500 derecelik bir isida kemikler dahi kül olunurken vücudun bir kac organi tam kalabiliyor kol, ayak yada yarim kafatasi. Ve yanma aninda bir kac milimetre ötedeki esyalarda bir zarar görülmüyor. Hatta yatilan yatakta ve oturulan sandalyede o andaki yanma olayindan bir tutusma olusmuyor.

Böyle bir sey olmaz demeyin, cünkü olaylar tarihleri ve yerleriyle fotograflarla tespit edilmis, raporlari tutulmus ve laborlarda incelenmis olaylardir, uzayli hikayeleri gibi uydurma olaylar degil.

Selam ve dua ile.



Selam Merdem Kardeşim;


Böyle ne olduğu belli olmayan, insanların yaşamını etkilemeyen, genel olmayan bir fenomeni çözmeye çalışmak gibi bir merakım yok henüz, çözümünü de bilmiyorum. Eğer varsa böyle bir durum bu işle uğraşanlar bir sonuca ulaşabilir.

Ama yanmanın bir çok çeşidi vardır. Bizim yanmak denince anladığımız kimyasal yanma, yani oksijenle birleşen elementlerde veya bileşiklerde oluşan reaksiyonlar yanmadır. Isı açığa çıkar veya ısı emen reaksiyonlarda vardır. Bu kimyanın konusudur.

Mesala ateş düştüğü yeri yakar, toplumsal vakalarda suçsuz günahsız kişilerin ölmesi de( terör saldırılarının sonucunda askerlerin, polisin, vatandaşların, trafik terörünün sonucunda…) yanmadır. İnsanların hayatları yanmıştır.

Birde insanlar kendilerini ateşe atarlar hemde başkalarını da bu ateşte yanmaya davet ederler. Aklın dışında hareket etmek, duyguların esiri olmak, istek ve arzulara göre hareket etmek, hayal dünyasına dalmak da yanmaktır. İnsan hayatını yavaş yavaş yakmaktadır bu unsurlar.

İnsan iradesini kontrol edemediği, aklın dışında hareket ettiği her durumda yanar veya başkasını da yakar. İnsanın çözemediği, manalandıramadığı problemler varsa bunlara dalmak da insanı içten içe yakar, aşık olmak da insanı yakar, insanların sahip olduğu dertler de yakar, insan yaşam içerisinde karşılaştığı bu dertlerden yanarak pişmesi olgunlaşması gerekendir.

Bu olgunluk insana akıl, akletme, bilgi bir tecrübe olarak dönerse o zaman kazanır insan, yoksa hep kayıplardadır….

galipyetkin
29. April 2013, 09:17 PM
Adam diyor ki:
" ne olduğu belli olmayan, insanların yaşamını etkilemeyen, genel olmayan bir fenomeni çözmeye çalışmak"
lüzumsuz işlerdendir

Bizler ise ''Meryem''in hermafroditliği üzerine doktora yaptık; yakında kan gruplarını da açıklarız. Bu olguyu bana tıbbi yönden değil de uluhiyet yönünden açıklayın ve beni ne yönde fiil yapmaya sevkediyor onu anlatın; yoksa bu günkü tıp karşısında masaldan başka bir şey olmuyor.
-Manastırda bir rahibe olan Meryem'in, doğum esnasında yatağında olması gerekirken hurma ağacının altında ne işi var?
-Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor?
Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi?
Bunları anlatın bana.
Esasında bu sure ilk hecesi "Al" dan başlayıp son noktasına kadar yeni baştan gözden geçirilmesi, tecdid yapılması gerekmez mi? Ali imran Sülalesinin hayatı diye yutturulmaya çalışılan surede kim bu adam? Nerede böyle bir aile ve sülâle?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

merdem
30. April 2013, 05:00 AM
Bak onu dogru dedin Galip Agabeyim,

Ben hem Mustafabey kardesimize mecazi anlamda bir yanmadan da bahsetmedim asktan yanma misali, yeryüzünde, yasadigimiz bir planette meydana gelen gözle görülür elde delilleri olan fakat izahi bulunmayan olaylardan bahsettim.

Madem hersey Allah'in sünnetullahina uygun bir vaziyette vukua geliyor, bana bu olaylarin aciklanmasini istedim.

Gözle görülen elle tutulan elde delillerle tespit edilmis bir olay aciklanamadiktan sonra, gözle görmedigimiz elimizde olmayan delillere dayanarak kalkipta bir ISA'yi nasil izah edebiliriz? Kur'an da anlatilanlar ile, peki kim ne anliyor?

Selam ve dua ile.

Not: Konuya enterese duymana sevindim:)

galipyetkin
30. April 2013, 09:54 PM
Merdem.

''Meryem'' ile "meryem konusu" seni de enterese etse iyi olur da lüzumsuz lüzumsuz laflar etmeyesin. Bunun için sana iki link vereyim de sen önce "Meryem"in ne olduğunu öğren de ondan sonra çevreni buna şevklendirir, ilgilenmeye davet edersin.
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10669#post10669
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10908#post10908

Galip Yetkin.

merdem
30. April 2013, 10:44 PM
Merdem.

''Meryem'' ile "meryem konusu" seni de enterese etse iyi olur da lüzumsuz lüzumsuz laflar etmeyesin. Bunun için sana iki link vereyim de sen önce "Meryem"in ne olduğunu öğren de ondan sonra çevreni buna şevklendirir, ilgilenmeye davet edersin.
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10669#post10669
http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10908#post10908

Galip Yetkin.

Demek öyle, Meryem demek buymus. Oldu olacak Zekeriya, Yahya ve Isa'nin da kelime manalarini izah etseler fena olmazdi, manastirla mi havrayla mi yoksa mescidle mi ilgili bir manalari vardir.

Isa'nin annesi olan belli bir Meryem yok da olabilir, hepsine toptan Meryem denilirse sonu o olur, sari cizmeli Memed Aga.

Bu yoldan aciklamalara gidenlerin ne düsündükleri ne anladiklari beni pek ilgilendirmiyor. Belki de Allah ve Kur'an dan anladiklari da farklidir, o yüzden sitedeki yazilari incelemiyorum. Ille de birilerinin fikrini kabul etmeye mecbur degilim.

Bana ölüleri nasil diriltiyorsun göster, inanmadigimdan degil emin olmak icin istiyorum diyen bir Ibrahim peygamber ve bana kendini göster diyen bir Musa peygamberden olunmasi imkansiz olan sorular sormuyorum.

Sorsam da belki cevap gelmeyecek, cevap gelecek dahi olsa anlayacak olgunlugum olmadigindan o da isime yaramayacak.

Ortaya atilan konularin aciklamasinda bir prof'un yada bir cobanin benim icin önemi yok. Madem benim de bir aklim var, o halde aklima uyani kabul ederim.

Selam ve dua ile.

Zinedov
30. April 2013, 11:18 PM
-Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor?
Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi?


Tüm çevirilerde YANLIŞ OLARAK "su arkı" diye çevirilen SARİYYAN kelimesinin anlamı ÖNDER'dir.

SARİYYAN = ÖNDER

Tıpkı Meryem suresinin ilk başlarındaki Yahya peygamber için söylenen SEYYİDAN (EFENDİ) kelimesi gibi bir "ünvan" niteliğinde kelimedir o sariyyan kelimesi de.... (Efendi derken "çok efendi çocuk" manasında değil, öğretmen ve önder manasında Efendi)

Zinedov
30. April 2013, 11:22 PM
Kurana göre:

Kelime = VERİLEN SÖZ

Allahın kelimesi = ALLAHIN VERDİĞİ SÖZ

İsa = Allahın kelimesi = Allahın verdiği söz.

Yahya = Allahın kelimesinin doğrulayıcısı (Allahın verdiği sözü doğrulayıcı)

Meryem = Allahın kelimesinin doğrulayıcısı (Allahın verdiği sözü doğrulayıcı)


Allah mesihin geleceğini önceden haber vermişti tüm İSrailoğulları zaten onu bekliyordu.

Zinedov
30. April 2013, 11:27 PM
Meryem ve İsa konusunun iki boyutu vardır.

1) Öğüt boyutu

2) Bilgi boyutu


Siz ve diğer Müslümanlar ancak öğüt boyutunu anlayabilirsiniz.
Bilgi boyutunu anlayabilmeniz için TEVRAT VE İNCİL biliyor olmanız ve onlara da Kuran gibi hakim olmanız gerekmektedir. Çünkü ayetlerin doğrudan muhatabı EHLİ KİTAP'tır. Onlara özel bir dille yazılmıştır. Tevrattaki sözler, İncildeki benzetmeler kullanılmıştır. Bunları bilmeden bakarsanız benzetmeleri anlayamayıp Meryem Cebraille buluştu falan sanarsınız.

galipyetkin
1. May 2013, 10:52 AM
G.Y tarafından silimdi,

galipyetkin
1. May 2013, 02:25 PM
Bu yazıyı "Mesih-Meryem'in oğlu" yazısına mı yazsam derken burada karar kıldım ki Sayın Fersin tercümelerini bulandırmayalım. Biliyorum ki Fers daha bazı şeyler anlatacak. Yazacağım yazı bir alıntı. Neden kendinden yazmıyorsun derseniz ileride onu da anlatacağım. Yazı İsa'nın getirdiği ''ekonomik ve sosyal politika''yı anlatıyor.

Yazı şu:"Bilindiği gibi Hıristiyan çevrelerinde Hıristiyan ismi “CHRİSTOS” kavramından türetilmiş ve bu inançla kullanılmaktadır. Kuran ise, Ensariyet ve yardımlaşma kavramlarının DA mastarı olan “NUSRET”ten türetilen “Nasranî” ismini kullanmaktadır. "Hami-mahmi" türü yardımlaşana Nasranî denilmez. Firavun bunda ısrar ettiği için helâk oldu. Bunun için sınıflı toplumu garantiye alan "liberalist-kapitalist" kavramsal anlamda Nasranî değildir.

Acaba böylelerine “CHİSTOS” denebilir mi? İlk bilmemiz gereken budur. Bunu bilmezsek, Kur'an’ın övgü ve yergilerinde kullandığı "Hıristiyan" kavramının terimsel mi, kavramsal mı kullanıldığını her bir ayetten istinbat edemeyiz(bir anlam çıkartamayız). Karşılıklı yardımı keserek liberalistleşen sözde hıristiyanla, sanki Nasranîliği koruyormuş gibi bozuk düzenin devamı yolunda "şerde diyalog" kuramaya devam ederiz. Yardımlaşmanın "hami-mahmi" sisteminde değil, eşitler arasında herkesten herkese emek sergileyerek yardımlaşmanın isim yapıldığı bir idealizmden isimlendirmiştir Kuran.

Öncelikle özet bilgiler için Larousse ve Britannica gibi ciddiyeti az tartışılan Ansiklopedik bilgilerden alıntı yapıp, anlamları açıklayarak işe girişeceğiz. Şimdi tercihimize göre Hıristiyanlık konusundaki anlatımı Britannica’dan izleyelim.
Ansiklopedinin“H” maddesinin ilgili sayfasından ”Hıristiyanlığın ilk dönemi” başlıklı paragraftan biraz alıntı yapalım. "Hıristiyanlık, Filistindeki Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu.”

Buraya kadar kısmen doğru olan anlatımın içinde paradoks var; onu düzeltelim.Bunun için de konuyu ta baştan ele alalım da paradoks açıkça ortaya çıksın:
“Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın yaşamını, kişiliğini, öğretilerini ve tanrısal görevini temel alan dini, ve de Eski Ahit ile yeni Ahitten oluşan "Kitabı Mukaddesi" "VAHYİ", ya da "tanrı esinine dayalı Kutsal metin sayar..."
Hıristiyanlık, Hz. İsa’nın adı dolayısı ile İsevilik, peygamberin görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasıra kenti dolayısı ile NASRANÎLİK olarak ta anar.”

Bu paragraf, önceki paragrafın paradoksudur; Bu son kayıtta “VAHYİ” denmesine karşın, sonraki alıntımızda(ki ansiklopedi de birinci paragraftır) gördük ki, “Bu din", Yahudi toplumu içinde bir akım olarak doğdu ibaresi arasındadır. Çünkü bir şey ya vahyi, yani Allah esinidir; ya da bir din içinde mezhep akımı halindedir. Doğrusu ise, Yahudi toplumu içerisinde, dinin geldiği bütün toplumlarda olduğu gibi çeşitli mezhepler vardır.

Ama aslında iki yol vardır. Yani iki şeriat:
Birisi Komşuluk dini hukukunun ihlali ile Liberalistleşme ve serbest yer ilkelerine göre yaşama.
Diğeri ise yardımlaşma toplumu ve kollektivist hayat tarzı.

Hak dine sadık kalanlar Ensariyet içinde tam dayanışmalı düzende karar kılarlar. Bunlar sadıklardır. Dalalete düşenler ise şeriat ve minhacı(doğru yolu/doğru metodu-sistemi) terk ederek liberalistleşirler. Bu son hale "DİNİ LİTERATÜRDE" (sosyal yaşamda değil) Liberalist(Laik) yaşam denilir.
Ensariyet de sadık dostlar toplumunu oluşturup, eşitler(tüm insanlık) arasında karşılıklı yardımlaşmaya Vera ve takva üzere yaşamaktır ki, Allah rızasını ve İnsan haklarını kıst üzere tamamen teslim ederek yaşamaktır. Bunun eski ahitte ki ismi "Melak-ı Sadak"tır. Doğruluktan samimi dostlar toplumuna kadar güzel anlamları olan bir yaşama biçimidir. Mescid el haram, Havra, Manastır ne ise O da odur. Yani bir Muhsinler yurdudur. Selam ona İsa ve annesinin yaşam biçimi böyle bir mezhebe göre idi. Nasranî yer ismi değil, muttakilerin mülkde kişisel menfaatlerde) iştirak halinde yaşadıkları manastır-havra hayat tarzıdır. Bu havranın bulunduğu arz parçasına Nasara denildiği için selam Ona İsa bu isimle anılmıştır. Mescid El Haram'lı Muhammed isimlendirmesi, Al'i Umran'lı Meryem gibidir. Yani o yaşam biçimini kıble yapan doğruluk üzere yaşayan toplum ve otoplumun üyesini ifade eder.

Yine tarihin her toplumunda olduğu gibi, Yahudi toplumunda da, Vera ve Takva kollektivizminin gerekli olduğunu savunup öyle yaşayanlarla, buna itiraz edip, dua ve hediye vererek işi geçiştirip kıst üzere hakların ödenmesine yanaşmayan kesimler vardır. Bu sonuncular ise, çoğunluktadır. Tıpkı zamanımız gelenekçileri gibi. Vera toplumu içinde hayat sürenler ve şerAİti böyle anlayanlar yardımlaşma toplumu ismini almış ve Ensar olmuşlardır. Tıpkı İslam toplumunun medeniyeti tercih edip Ensar ismi alması gibi. Haşır suresi 9. ayette nitelikleri sayılan toplumlardır. Nefsin cimriliğinden korunmuş ve diğerkâmlı/kâmil insan haline gelmişlerdir. Selam ona Zekeriya, Selam ona Meryem’in vasisi olup aynı Havra'da yaşamakta ve bu şerİAt üzerinde bulunmakta iken, Liberalistler (Serbest yerciler) tarafından şehit edildiler. Şeriat yorum ve yaşamları arasında bu kadar derin uyuşmazlık vardır.
İşte Selam ona İsa, zaten küçük bir toplum tarafından hak dinin Sosyo ekonomi politiğini benimsemiş ”Sadık dostlar” kesimini tasdik emek, serbest yercileri (Liberalistleri) yalancı ilan edecek vahiyler ile geldi. Bunu Maide suresinin 48. ayetinden öğreniyoruz. Hak peygamberlerin yolunu tasdik, yalancı sofistlerin izlerini silmek için geldi. Selam ona İsa Yahudi toplumuna elçi olarak gönderildiğinde bu toplumda iman konusunda bir sorun yoktu. Sorun, Kuran tarafından ''Icl'', "aculiyet" v.b kavramlarla anlatılan Liberalist-kapitalist yola sapıp ihtiyaç fazlasının infakına sırt çevirdikleri için şeriat ve minhaç konusunda toplumculuğu terk etmelerinden dolayı idi. Selam ona İsa bir havra-Manastır kurarak dindar insanın yaşaması gereken "Ekonomi politik sistemini" yaşayarak, yaşatarak gösterecekti. Günümüzde selam ona İsa gelse kaç gelenekçi buna razı olur, kaç milyonu onu öldürmek için fırsat kollar bir düşünün…(Sitede bir arkadaş diyordu ki: Oooo., Öyle bir kâr ediyorum ki...''. Hep iyiniyet yüklü nolmaktan dolayı ''NAFİLE'' kelimesinin mânâsı geliyor insanın aklına

Öyle ise Ansiklopedideki ifadeyi düzeltirsek, şöyle dememiz gerekir. Selam ona "İsa Nasraniyet"in kurucusu" değildir, Kur'an'la özdeşleştiremeyiz-kendine hastır.. Bu hayat biçimi de zaten Tevrat kapsamı içerside anlatılan (zekat-ı ita) yaşam biçimi idi. Buna havra, yani salavat veya salat sistemi deniyordu. Ama dalalet ehli buna aldırmıyor başka ve batıl bir şeriat içersinde(ferdiyetçi) yaşıyorlardı. İsa din şeraitinin antiliberalist olduğunu tasdik eden vahyi alarak, zaten annesi ve selam ona Zekeriya’nın ubudiyet biçimi olan Nasranîlerin tarafını tutup onları tasdik etti. Yani ensar ve isâr yapmanın, zekâtı tam ve peşin ödemenin kolay yolu olan mülkte iştirak halinde yaşayarak mülk tutkusundan kaçınarak insan haklarından tam temizlenmiş biçiminde yaşanması olduğunu yaşamıyla tasdik etti.

Diğer bir paradoks ise “ İsa, peygamberlik görevine başlayıncaya değin yaşadığı Nasara kenti dolayısı ile Nasranî adı ile anılır" yargısıdır. Bu kısmen doğrudur. Selam ona Meryem hamile kaldıktan sonra burayı terk etmiş olabilir. "Nasara''ya niçin Nasara denildiğini açıklanmaması da bir eksiktir. Asıl mesele de buradadır. Böyle güzel bir yaşam biçimini anlatan bir isimden niçin vazgeçildi de Christo ismi alındı? İsa Vera’sının özü zaten Ensariyettir. Bunun doğru ve detaylı tanımı ise, Kuran Haşır suresinin 9. ayetinde yapılmıştır: iştirak halindeki mülkiyette karşılıklı yardımlaşmalı hayat biçimidir. Tabi ki İsa doğmadan da bu yaşam biçimi bazı muttaki Yahudi kesimlerinde (havra-manastır yaşam biçimleri) vardı. Selam ona Zekeriya ve Meryem böyle bir havra-manastır yaşam biçime sadık kaldılar. Bunun için Liberalistler, Zekeriya ve Yahya’yı öldürdüler. Selam ona İsa’yı öldürmeye çalıştılar da, Allah yardımı ile bu badireden kurtarılıp, daha sonra eceli ile vefat ettirildi. Bütün bunları, tutucu Yahudiler, MÜLK ŞEHVETLERİ nedeniyle yaptılar. Bunu Yahudi milletinden seçilen büyük küçük nebi, Resul ve peygamberlerin geriye bıraktıkları kitaplardan anlıyoruz. İşledikleri konuların tamamına yakını ''Din Sosyo Ekonomi Politik"inin çığırından çıkartılıp liberalleşmeleri olduğu tarihi hakikatlardir. Yani Yunan Laiklik anlayışına göre, lirik ve epik bir liberalist hayat sürmekte idiler. Yine, Yunanlılar gibi sadece dua ve kurbanlarla, küçük bağışlarla günahtan kurtulmayı umuyor ve kâmil insan olma projesini terk ediyorlardı.(Bu konuya ileride değineceğim)

Mesele/arzu ettikleri yaşama engel olan İsa’nın Nasara kentinden olmasından değil, "Nasara"’nın sözlük anlamında yatmaktadır. "Nasara" (İmran=Umru=Manastır) ailesinin yüz yıllar boyunca “manastır” yaşam biçimini sürdürdükleri bir dini yaşam merkezidir orası. İmran ailesi de bir aile lakabı değil, "manastır-Havra ehli" demektir. İsmi de bu dini sosyo ekonomi politikten almıştır(Arapça umre ve El Umru kavramına bak). Zaten İmran da bir aile ismi değil “Al'i imran” kavramının derinliklerinde yatmaktadır. İmran kızı demek, havra- manastır rahibesi gibi bir anlama gelir. Önceden biliyoruz ki “Umru” manastır anlamına gelir. Açıklanacak kavramlar o kadar çok ki, bir metot takip etmemizi zorlaştırmaktadır. Zaten kavramların anlamlarını çarpıtmadan veya içlerini boşaltmadan hak dinleri bozmak zordur. Burada münafıklar barınamaz. Çünkü onlar ferdiyetçilik dışında bir sistemde yaşamaktan nefret ederler. Daha doğrusu Allah’ı birlemenin ve onu veli edinmenin yaşayarak kanıtlandığı, riyakârlık ithamından "beri/biz yana olmayan" mânâların geliştirildiği yerlerdir.

Maişet üzere yaşamak esas tutulmuştur; bir komün/karye ve Kollektif yaşam tarzı idi. Aynen Ahdi Yakin’in(Kur'an'ın) Haşr süresi dokuzuncu Ayette övülen “Ensar” toplumsal yaşamı idi. Nefsin cimriliği olan ferdiyetçilikten arınmışlardı. Yani yardımlaşmak için zengin olmayı beklemeden ve buna lüzum görmeden, daha kendi ve iyalinin ihtiyaçlarını tamamen karşılamamış insanların bu hal içinde karşılıklı yardımlaşmalarıdır. Çünkü maun suresinde riyakâr olarak tanımlananlar, yardım etmek için zengin olmayı şart koşarlar(Hami-Mahmi sistemi). Bu ise istismar ve ipe un sermektir. Oysa Ensar-isâr toplumu böyle bir şarta bağlanamaz. Onlar da karşılıklı yardımlaşarak sadakat ve samimiyetlerini isbat etmiş olurlar. Herkesin veren, herkesin alan olduğu, kimsenin kimseyi minnet ve mihnet altında bulundurmasına müsait olmayan vekarlı bir hayat sistemdir. Nimet aracısız, sadece Allah’tan alınmış, teşekkür de O’na edilmiştir…(El Fatiha Suresi)

Hem de öyle bir yardımlaşma ve dayanışma ki isar, din kardeşine teklif ve sunduğu şey, kendisine lazım ve ihtiyacı olan şey olduğu halde, içinde hiçbir kıskançlık duymadan, hatta sevinerek yapılan bir fedakârlıktır. Yani Eşitliğe gönül rızasıyla girmiş, bununla da içi ve vicdanı rahat etmemiş, eşitler arasında sonunculuğu isteyerek, severek benimsemiş bir erdem timsali toplumsal ortaklaşa yaşam biçimidir. İşin doğrusu bu olduğu için ve kısaca “ERDEMLİLİLİK” diye anılan bir güzel isim alınmışken, O niçin “Christos” gibi sosyo ekonomik bir mesaj içermeyen lakapla anılır oldu? Şimdi paradoksları giderirsek, ortaya şu çıkar. İsa zaten çocukluğunu, yüzyıllardır ontolojide vahdet, yaşamda birlik ve aynilik sosyal siyasetini titizlikle koruyan bir çevrede geçirdi. Onun için, bir türlü kavramsal manası ortaya çıkartılmayan “İsa” kavramını biz, “Amaca uygun insan” anlamına geldiğini sözlük diyalektiğinden çıkarmaya çalıştık. Tabi ki bu bir yönü.
Diğer anlamları da var. Mesela Kamil insan.
İsabet ettiğimizi de tahmin ediyorum..Amaç ise, erdemli yaşam Vera ve takva yaşam biçimine uygun ahlaki yapısı olan Kamil insan.
Yani İsa bu vasıfları taşıdığı için onun ismi bir fiilden türetilmiştir: Kamil adam veya amaca uygun insan.
Bu amaç ise mülk tutkusundan arınmaya tahammül etmeye uygunluktur. İsa bu anlama gelir ki, o daha dünyaya gelmeden Allah bu ismi vermiştir o’na.

Demek ki, Nasranîlik hak dinlerin, olmazsa olmazı olan Sosyal ve ekonomik siyasetinin anlamıdır. Bunun için de Yuhanna incili, mufassal(çok geniş bilgi içeren) bir İncil'i tasdiki için gelecek olan ”Nura”, yani Ahdi Yakin’e(Kuran'a) atıf yaparken, Ahdi Yakin de İncil ”fakirlere, ezilenlere zayıf bırakılmışlara(mustazaaflara) müjde” den övgü ile bahseder. Bu atıf "Ahdi Cedidin"(Tevrat'ın) O namuslu ve bilhassa iffetli (İtidal ve kavam üzerinde servet ve sermaye edinmeyen) insanlar içindir. Hayâlı kişilerin arsız ve yüzsüzlüğü beceremeyenlerin, nazik, kibar ve “ihtiyaç içinde iken dahi ikram ettiklerinden” arsız ve yüzsüzlerden aynı karşılığı bulamadıklarından müşkül duruma düşmüş olanlara bu mağduriyetlerine son verileceği ve Erdemden vazgeçmemeleri hususun da moral takviyesidir. Teselli budur. Çünkü erdem sistem haline getirilmezse, erdemin tercihi kısa zamanda sona erer. Ortalık, arsız, yüzsüz, iffetsiz ve hayâsızlara kalır."

Yazı bu. Üzerinde düşünülmeye değer olduğunu zannediyorum. Ve (zannederim ki "abi"sinden gelen bir işaret olarak) merdem alınganlık göstermeden(kendisinin aklı var ya, bu nedenle düşünme yeteneği dolayısı ile kimsenin işaretine ihtiyacı yok ya!) "HAMİ-MAHMİ" sistemini araştırır, ne olduğunu kavrar da düşünce sistemini ayetler ve ayetlerde geçen kelimeler üzerinde oluşturur da evvelki düşüncelerini Kur'an'danmış gibi (hadisler gibi) insancıkların akıllarına farkında olmadan sokmaz, sokmaya kalkışmaz, ve de üstün parasal varlığı ile "Al lan 10, yürrü" demez, ihtiyaç sahibine. Ama unutulmamalıdır ki ''devlet deniz, yemeyen domuz '' diyebilen ve halkın kendi RIZKINDAN (dikkat edin rızkından diyorum) artırıp verdiği vergileriyle oluşmuş toplumsal maddi oluşturduklarımıza ve namuslu işleri ile kazananların kazanç merkezlerine tasallutta bulunanlara namuslu kişilerin herhalde namusları, şerefleri ve İslam'ı anladıkları kadar iş düşüyor.
İş Başına.
(Kuman; Benim için iyi insansın. Bakara-104 çizgisinden; hem kendinin; hem de içinde yaşadığın toplumun değerlerinden sapma kardeşim. Herkes Türk olamaz, Türk'ün ne olduğunu bilir, ama bu bilgi ve meleke yönünde eylem menfaatine gelmez.)

merdem
1. May 2013, 06:53 PM
Meryem'in hamileligi, Isa'nin dogumu?!?!?! Konudan saptirmayalim lütfen.

Isa'nin hayati, havra-manastir yasamlari... Kur'an da yok ya o konular.... Ansiklopediler lügatlar basladi ayetler adina konusmaya, acaba o ansiklopediler lügatlar dipnot olarak mi tavsiye edilmis insanlara ( kendisini ap acik izah eden ayetlere nispet (!). Yoksa dünyaca kabul edilmis kaynaklar midir bunlar?

Ne bicim arapcaymis anlamadim gitti. Ya bu araplar dis ülkeler ile nasil anlasiyorlar, arapca olmamasi gerektir diye düsünüyorum. Kimsenin anlayamacagi bir dilde alis veris dahi olamaz. Elma istersin, elma haramdir diye adama hurma satarlar.

Amma da soru sormusum ha, araplar acaba kendi aralarinda nasil anlasiyorlar diye sormam gerekirdi.

Kimdir bu ansiklopedileri lügatlari yazanlar, hadisler rivayetler ortaligi kasip kavururken nerdeydi bu yazarlar ve alimler? Rivayetleri birakalim bir kenara derken.....

bartsimpson
1. May 2013, 07:57 PM
Meryem ve İsa konusunun iki boyutu vardır.

1) Öğüt boyutu

2) Bilgi boyutu


Siz ve diğer Müslümanlar ancak öğüt boyutunu anlayabilirsiniz.
Bilgi boyutunu anlayabilmeniz için TEVRAT VE İNCİL biliyor olmanız ve onlara da Kuran gibi hakim olmanız gerekmektedir. Çünkü ayetlerin doğrudan muhatabı EHLİ KİTAP'tır. Onlara özel bir dille yazılmıştır. Tevrattaki sözler, İncildeki benzetmeler kullanılmıştır. Bunları bilmeden bakarsanız benzetmeleri anlayamayıp Meryem Cebraille buluştu falan sanarsınız.

Ben bu fikrin üzerinde daha çok konuşulabileceği ve ilaveler yapılabileceği kanaatindeyim.

"muhatap ehli kitaptı..." bence isabetli ve doğru bir tespit.

Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem......

merdem
1. May 2013, 09:06 PM
Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem......


Herhalde ehl-i kitaba sormak lazimdir derim:D

bartsimpson
2. May 2013, 12:48 AM
Size "Mustafa Kemal'in karlar içinde yattığı bir resmi vardı?" desem......


Herhalde ehl-i kitaba sormak lazimdir derim:D

Merdem...

Hayırdır ???

Ben forumdaki arkadaşların çoğunun Türk olduğunu düşünerek, Zined'in fikrine kendimce bir benzetme yapmaya çalıştım. Katılırsınız, katılmazsınız, saygı duyarım...

Ama pardon siz Almanyada uzun yıllar kaldığınızdan bu konularda ehli Fransızsınız herhalde... Unutmuş olmanız normal... Eh sizde bir "Ehline" soruverin "ne olduğunu" canım, bişi olmaz :) :) :)

merdem
2. May 2013, 12:49 AM
Üzerinde düşünülmeye değer olduğunu zannediyorum. Ve (zannederim ki "abi"sinden gelen bir işaret olarak) merdem alınganlık göstermeden(kendisinin aklı var ya, bu nedenle düşünme yeteneği dolayısı ile kimsenin işaretine ihtiyacı yok ya!) "HAMİ-MAHMİ" sistemini araştırır, ne olduğunu kavrar da düşünce sistemini ayetler ve ayetlerde geçen kelimeler üzerinde oluşturur da evvelki düşüncelerini Kur'an'danmış gibi (hadisler gibi) insancıkların akıllarına farkında olmadan sokmaz, sokmaya kalkışmaz, ve de üstün parasal varlığı ile "Al lan 10, yürrü" demez, ihtiyaç sahibine. Ama unutulmamalıdır ki ''devlet deniz, yemeyen domuz '' diyebilen ve halkın kendi RIZKINDAN (dikkat edin rızkından diyorum) artırıp verdiği vergileriyle oluşmuş toplumsal maddi oluşturduklarımıza ve namuslu işleri ile kazananların kazanç merkezlerine tasallutta bulunanlara namuslu kişilerin herhalde namusları, şerefleri ve İslam'ı anladıkları kadar iş düşüyor.

Galip Agabeyim,

Hami-mahmi hintli bir yemek cesidi mi oluyor? Ille de anlamam gerektigini nereden cikariyorsun?

Ister alim ister yazar olsun herkesin düsüncesi kendini baglar, kimse su konu hakkinda son söz budur diyemez.

Kendimiz su üstüne cikarmaya hic niyetim yok. Beni nasil tanidiysan/tanimis olmak istiyorsan öyle bil. Secimlere adayligimi koyarsam alt tarafi oy vermezsin olur biter :p. Ben buyum, senin düsüncelerindeki merdem kiz ile Allah'in bildigi kisiligimi tartisacak degilim burada.

Selam ve dua ile.

merdem
2. May 2013, 12:52 AM
Merdem...

Hayırdır ???

Ben forumdaki arkadaşların çoğunun Türk olduğunu düşünerek, Zined'in fikrine kendimce bir benzetme yapmaya çalıştım. Katılırsınız, katılmazsınız, saygı duyarım...

Ama pardon siz Almanyada uzun yıllar kaldığınızdan bu konularda ehli Fransızsınız herhalde... Unutmuş olmanız normal... Eh sizde bir "Ehline" soruverin "ne olduğunu" canım, bişi olmaz :) :) :)


Atatürk Hakkında Yabancıların/Zikir Ehlinin Sözleri

Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli liderlerden biri olan M.Kemal Atatürk hakkında hangi lider ne dedi?

Gerçek bir liderin ardından söylenecek sözleri mutlaka okuyun!

Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir ilan ve o zamandan berikorunması, Atatürk'ün ve Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyetinin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk'ün, Türkiye'de giriştiği derin ve geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur

John F.Kennedy (ABD Başkanı, 10 Kasım 1963)


Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi O'nu çok seven birisinden edindim.Sovyet sosyalist Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Litvinof'la görüşürken,ondan Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının Avrupa'da yaşamadığını,Boğazların gerisinde yaşadığını,
bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi.
(Üç Adam,Kemal Atatürk-Roosevelt-Mussolini,1937)

Franklin D.Roosevelt (ABD Başkanı)



Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir.O büyük dahi çağımızda Türk milletine nasip oldu.

D.Lloyd George (İngiltere Başkanı)



Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı'nın gidişatını sezen muazzam yeteneği sayesinde, savaşın başarılı tek Türk Generali oldu. Savaş sonrasında da yeteneğini sürdürdü ve hayatının en büyük girişimini başlattı. Yeni Türkiye'yi kurdu.

DIE ZEIT (Alman Gazetesi)



Bu gibi dehalar ancak görünüşte ölürler. Çünkü gerçekte ulusların anlayışlarında derin ve silinmez izler bırakan eserleriyle daima yaşarlar. Böyle insanlar, bir kuşak için doğmadıkları gibi belirli bir devre için de doğmazlar. Bu gibi insanlar, uluslarının bu nimetler kaynağından durmaksızın yararlanmalarına imkan vermek suretiyle yüzyıllarca uluslarının tarihlerine egemen olacak insanlardır.

; Tahran Gazetesi (Tahran, 21 Kasım 1938)



Atatürk'ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün özgür ulusları için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir.

Çang Kay ŞEK (Çin Cumhurbaşkanı,10 Kasım1923)



Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, O büyük dahi çağımızda Türk Ulusuna nasiboldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi.

; Lloyd GEORGE (İngiltere, 1922)



Atatürk'ün Türkiy'de yaptığını hiçbir tarafta hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.

; Tipos Gazetesi (Atina, 12 Kasım 1938)



O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı.

Prof.Walter L.WRIHT Jr.



Hiçbir ülke, yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan yenileşme kadar hızlı ve o kadar kökten değişme görmemiştir. Böylesine insanlar yüzyıllar içinde yalnız bir defa görülür. Şimdi Türkiye'nin tarihi bu eşsiz devlet adamının tarihidir.

; Dness Gazetesi (Bulgaristan)





Atatürk, tarihe örgütçü bir dahi, bir ulusun harikalar yaratan sevk ve idarecisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır.

Independance Romaine Gazetesi (Bükreş, 12 Kasım 1938)



O'nun ölümü Türkiye'nin sarsılması olmayacaktır; çünki bütün genç kuşak, Şefi tarafından çizilen yolu inançla ve coşkunlukla izlemektedir.

Uj. Magyar Gazetesi (Macaristan, 1938)



Atatürk'ün dünyanın gidişi hakkındaki görüşleri insanı ürkütecek kadar doğru çıkmıştır.

; Times Gazetesi (İngiltere, 1964)
:D

bartsimpson
2. May 2013, 01:36 AM
Bak Annem...
Millete laf yetiştiricem diye vahim hatalar yapıyorsun...
Lütfen kendinle çelişme...
Dilinden "ALLAH" "ALLAH" lafını düşürmüyorsun ama....

Ben buyum, senin düsüncelerindeki merdem kiz ile Allah'in bildigi kisiligimi tartisacak degilim burada.

Rabbinden gayrı kendini, 3 farklı şekilde tanımlayabilen bir "NEFS" olabiliyorsun...

“İçinizde... Görmüyor musunuz? (Zâriyat: 21)
“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16)
“Resulüm! Kullarım sana beni sorunca haber ver ki, ben onlara yakınım.” (Bakara: 186)
“Onlardan kimi nefsine zulmedendir.” (Fâtır: 32)
“Evvel O, âhir O, zâhir O, bâtın O...” (Hadid: 3)
“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kaf: 16)
“Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.” (Vâkıa: 85)
“O’nun varlığından başka her şey helâk olacaktır.” (Kasas: 88)
“De ki: O Allah bir tektir. Allah Samed’dir, herşey O’na muhtaç, O hiç bir şeye muhtaç değildir.” (İhlas: 1-2)
“O herşeyi çepeçevre kuşatandır.” (Nisa: 126)
“Allah göklerin ve yerin nurudur.” (Nur: 35)

Yapma bunu...
Herkes herşeyi bilemez...
Herşeyi oku...
Aklına yatan neyse onu al...

İnsan gözü bile ilk bakışta en fazla 45 derecelik bir alanı algılayabilir.
Senin görmediğin ve algılayamadığın 315 derecelik bir dünya daha var.

"Görmeyenle gören bir olur mu?" (Enam: 50)

merdem
2. May 2013, 10:58 AM
"Ben buyum" dedikten sonra virgül koymusum, bu demek oluyorki Galip agabeyimin tanidigi merdem kiz ile Allah'in bildigi ayni merdemdir, ama Galip agabeyim baska türlü taniyor beni. Onu anlatip tartismak istemedigimi söyledim. Anlayan ne anlarsa anlasin.

Varmi baska itirazi olan?

Öküz altinda buzagi aramayin! Vaaz dinleyecek olsam......

NOT: Insanin kac kisiligi olursa olsun, Bart Kardesimiz kendi aciklamis dogrusunu: Her kisilige Allah can damarindan daha yakindir diye. Kac nefsin oldugunu önce doktorlar bir tespit etsin, öyle ya iman ve bilimi birlestirelim. Adamin kisilik(lerine) de rahat yok.

merdem
2. May 2013, 11:33 AM
Bart Kardesim,

sana bir zahmet asagidaki hikayeyi okuyuver, ondan sonra yanitla. Bir insan karsisindakini iyice tanimadan o insani kendi bildigince teshir etmesi sayet taninmayan insana bir kac kisilik kazandiriyor diyorsan... yine de bildigine devam et.

Ben o ikinci arkadas gibi kalkip ta kendimi tanitmak istemiyorum. Herkesin kendi bir dünyasi var. Isteyen istedigini istedigi gibi zan altinda tanimaya devam etsin ve hakkinda konussun. Veyahutta hic konusmasin.

Zan ile tanim olmaz.

***

2 ARKADAŞ


Zamanın birinde çok iyi iki arkadaş varmış. Bu gençlerden biri çok zeki, diğeri de biraz saf kalpli (ama aptal değil). Bu iki gencin gerçekten de çok sağlam arkadaşlıkları varmış.

Günün birinde zeki olarak nitelendirdiğimiz arkadaş çok büyük dara düşüyor hemen arkadaşına koşup durumu anlatıyor ve bir miktar borç para istiyor saf kalpli arkadaşı ona gereğinin 2 misli para veriyor ve bunu borç olarak vermediğini geri almayacağını söylüyor.

Daha sonra tabi düşme-kalkma dünyası saf kalpli çocuk dara düşüyor arkadaşına koşup durumu anlatıyor ve “ben senden para istemiyorum çalışmalarımı yapmak için senin yanında ufak bir büro versen bana yeter” diyor ama arkadaşı kabul etmiyor.

Saf kalpli arkadaş her şeyini kaybediyor sadece kendine ait bir evi kalıyor orda kuru ekmeğe talim bir şekilde hayatını devam ettiriyor. Yine bir gün kuru ekmek yerken yaşlı bir amca evine geliyor ve karnının aç olduğunu söylüyor saf kalpli genç ekmeğini onunla paylaşıyor. Daha sonra yaşlı amca oradan ayrılıyor. Bir müddet sonra öğreniyor ki o gelen yaşlı amca aslında çok zengin bir adammış vefat etmiş ve vasiyetinde mirasının tamamını bu gence verilmesini istemiş. Saf arkadaş bu mirasla işlerini yoluna koyuyor eskisinden daha iyi bir konuma geliyor ve zeki arkadaşının evinin tam karşısına muhteşem bir villa yaptırıyor orada yaşamaya başlıyor.

Saf kalpli arkadaşı bir kıza tutuluyor, nişanlanıyor ve yavaş yavaş evlilik hazırlıklarına başlarken eski arkadaşı çıkıyor karşısına nişanlandığı kızı onun sevdiğini söylüyor, yani resmen nişanlısını ondan istiyor. Saf kalpli arkadaşı da hala daha arkadaşını çok seviyor ve arkadaşı istedi diye kabul ediyor. Nişanlısından ayrılıyor. Belli bir süre sonra yaşlı bir kadın saf kalpli çocuğun evine geliyor işe ihtiyacı olduğunu ve evinde çalışmak istediğini söylüyor. Saf kalpli genç de “olur teyze hiç olmazsa sıcak çorba görmüş olurum” diyor ve kadın gencin evinde yaşamaya başlıyor. Daha sonra kadın gence; “artık senin evlilik yaşın geldi benim tanıdığım helal süt emmiş kızlar var evlendirelim seni” diyor. Genç de kabul ediyor ve bir kızla nişanlanıyor. Evlilik hazırlıklarına başlıyor. Her şeye rağmen eski arkadaşını da düğüne davet ediyor. Düğün günü tüm konuklar geliyor saf kalpli arkadaş da kürsüye çıkıyor ve başlıyor anlatmaya; “zamanında çok iyi bir arkadaşım vardı bir gün dara düştü benden borç istedi ben de istediği paranın iki mislini verdim. Daha sonra ben dara düştüğümde bana bir büro dahi vermedi. Bir kızı sevdim. Nişanlandım ama o bana nişanlandığım kızı çok sevdiğini ve ayrılmamı istedi. Ben de ayrıldım nişanlımı ona verdim. Bunları neden söylediğimi bilmiyorum sadece içimden anlatmak geldi ve anlattım.” Apar topar zeki olarak nitelendirdiğimiz arkadaşı kürsüye çıkıyor ve başlıyor konuşmaya;

“Arkadaşımın bahsettiği kişi benim. Söylediklerinde zerre kadar yanlış yoktur. İflasın eşiğine geldiğimde istediğim yardımın iki katını verdi, bir gün benim yanıma geldi benden büro istedi. Ben de onu bu durumda görmeye dayanamayacağım için ona büro vermedim. Evinde bir kuru ekmeğe mahkûm olduğunu duydum. Ona babamı gönderdim. Bütün mal varlığını ona bıraktı. Daha sonra öğrendim ki arkadaşım bir hayat kadınına tutulmuş. Nişanlanmış. Ben de hayat kadınını ondan ayırmak için istedim o da verdi. Sonra yalnız yaşadığını öğrendim annemi ona yemek yapması için gönderdim. Şimdi de kardeşimi veriyorum.”

galipyetkin
2. May 2013, 11:45 AM
Sevgili merdem!

Sen kimsin?

Beş-altı ay evveline kadar seni burada kim tanıyordu ki? Senin geçmiş 60 yılını kim araştırma ihtiyacını duymuştu ki? Senin ne olduğunu kim biliyordu ki?
Seni bize tanıtanın/referansının yazdıkların,yazdıklarının içeriği ve yazdıklarındaki tutarlılığın olduğunun farkında mısın?
Dikkat ettin mi? Bu sitede ufak tefek çekişmelerin (ki o çekişmeye sebep olanlar da konuya katılıp illâki benim dediğim dedik diyenler) dışında ''acaba'' sorusunu kendi kendine soran ,yani araştırma yükümlülüğünü üzerinde duyan kişiler çoğunlukta.

Merdem.
Ben seni kafamda yaratmıyorum. Sen kendini bana yazdıklarınla tanıtıyorsun. Bu sitenin bir ferdi olarak bazı arkadaşların sana eğer bir şey söylüyorlarsa ,söyleyiş biçimlerinden senin için iyiyi söylediklerini anlarsın. Etrafına, senin anlayışına ters düştükleri, yani illaki benim dediğim dedik söylemine uymadıkları için sitem etme. Kendini tart ve acaba yanlışta mıyım diye bir düşün.

İstesen de istemesen de saygın kişiliğin dolayısı ile,
SAYGILARIMLA.
Galip Yetkin.

merdem
2. May 2013, 12:53 PM
Sevgili merdem!

Sen kimsin?

Beş-altı ay evveline kadar seni burada kim tanıyordu ki? Senin geçmiş 60 yılını kim araştırma ihtiyacını duymuştu ki? Senin ne olduğunu kim biliyordu ki?
Seni bize tanıtanın/referansının yazdıkların,yazdıklarının içeriği ve yazdıklarındaki tutarlılığın olduğunun farkında mısın?
Dikkat ettin mi? Bu sitede ufak tefek çekişmelerin (ki o çekişmeye sebep olanlar da konuya katılıp illâki benim dediğim dedik diyenler) dışında ''acaba'' sorusunu kendi kendine soran ,yani araştırma yükümlülüğünü üzerinde duyan kişiler çoğunlukta.

Merdem.
Ben seni kafamda yaratmıyorum. Sen kendini bana yazdıklarınla tanıtıyorsun. Bu sitenin bir ferdi olarak bazı arkadaşların sana eğer bir şey söylüyorlarsa ,söyleyiş biçimlerinden senin için iyiyi söylediklerini anlarsın. Etrafına, senin anlayışına ters düştükleri, yani illaki benim dediğim dedik söylemine uymadıkları için sitem etme. Kendini tart ve acaba yanlışta mıyım diye bir düşün.

İstesen de istemesen de saygın kişiliğin dolayısı ile,

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Degerli Galip Agabeyim,

misal olarak verdigim hikayeyi okudun mu? Oradaki arkadas yaptigi hareketler üzerine öbür arkadasi tarafindan yanlis taniniyor. Demek istedigim sudur, benim yazdiklarimdan anlattiklarimdan taniyorsun beni, ne dereceye kadar dogru taniyabiliyorsun?

Benim yazilarim ortada ve ona göre kendimi tanitmisim diyorsan, hikayede deki arkadasin hareketleri ve sözleri de ap acik ortada, buna ragmen öbür arkadas tarafindan olumsuz olarak algilaniliyor.

***

Baska bir konu üzerine; Ille de bir insanin bir seyler anlayabilmesi, Ayetler üzerinde düsünebilmesi icin cok cok seneler ögrenim görmesi mi lazim? Bir sürü yabanci kaynaklardan faydalanarak mi aciklamak gerekir ayetleri?

Hocanin aramasi gibi:


Hoca samanlıkta kaybettiği iğneyi dışarıda arıyormuş..
Hoca neden orada aramıyorsun?
Burası daha aydınlık evladım:)



"kaybettiğin yerde aramıyorsun o yüzden bulmazsın" denilmez mi hocaya?

Selam ve dua ile.

galipyetkin
2. May 2013, 01:27 PM
He ya merdem.

Haklısın.

Galip Yetkin.

merdem
2. May 2013, 02:03 PM
Dünya mali dünyada kalir....

Hepimiz maddeci olmus cikmisiz sonunda.

Kimin ne kar mali var parasi var cocugu var.

Kim kime ne yardiminda bulunmus, aa o kadarcik mi vermis.

Kimi elinde olanin bir miktarini verir, kimisi hepsini verir. Kimisi bir hic bir sey vermez.

Galip agabeyim,

benim verdigim 10 eurolar belki alay konusu olabilir, senin bu yolla beni degerlendirmen bilmedigin konular hakkindadir.

Benim kimsenin övgüsüne ihtiyacim yok, ama yerlere sermesine hic ihtiyacim yok.

Övgüler sadece yüce Allah'adir.

Islam da diyet denilen bir sey var, buna günlük kanunumuzda aci parasi/zarar parasi deniliyor.

Bir trafik kazasi sonucu kaza sigortasi bir miktar para ödedi bana, ki bu paraya ne vergi dairesi el atabiliyor, ne sosyal yardim dairesi el atabiliyor, her bir devlet kurumu biliyor ki bu para bana kazadan dolayi tattirilan acilarin/eziyetlerin karsiligidir.

Rabbime sükürler olsun ne diyeyim ki baska, neylerse güzel eyler.

Benim bir servetim yok hayirlarda bulunayim. Bu aci parasi benim sevinc param oldu. Madem devlet bunu bana hak görmüs istedigim gibi harcarim.

Elimde olani degisik alanlarda harcadim, cocuklarimin ihtiyacindan Filistin okullarindaki icme suyu ihtiyaclarina kadar, sadaka olarak bir takim ülkelere et yardimi, kimsesiz cocuklarin okul araclari vb.

Ne degisti simdi? 10 euro dagitan merdem kiz ile yukaridaki satirlarda anlatilan merdem kiz kiyaslamasi mi yapilacak simdi? Ne degisecek? Ben yine de benim.

Bu kadar mi maddeci olduk. Kimin nesi var kim ne veriyor kim ne vermiyor?

Gözle görülen ile mi biciyoruz degerlerimizi?

Kimin nesi yok, kim Allah rizasi icin ne veriyor diye bakin bir de konuya.

Mesela, evimi gayet kullanisli dösedim ve Rabbim, ben öldükten sonra hakedenlerin eline gecsin (kim olursa olsun, yeterki haketsin) afiyetle kullansinlar diyorum, biliyorum ki benle gelmeyecek malim, benden sonrakiler faydalansin. Bu gün ben kulanirim yarin baskasi. Bu illede benimdir, ayrilamam gibi bir kör görüsüm yok, ben maddeye tapmiyorum, sadece ihtiyacim usülünce kullaniyorum.

Maddecimiyim ben, sayet maddeci bir insan hayalini kurdurmussam bazi kafalarda, bu yüzden ahmakmiyim ben, sirf böyleyim diyerek ayetler bana yabanci mi kalacak?

Ben kalbimi Rabbime acarim ancak, iste böyle zorlanip buralarda bir seyler karalarsam üzer bu beni. Anlayin lütfen. Sahsi meseleler yapmayin burada.

Selam ve dua ile.

ates demir
2. May 2013, 08:51 PM
Gözlemsel bir Oyun teorisi ve Nash dengesi;
Birden çok eylem; ve usta bir oyuncu; şaşırtan...
Şapka çıkartılacak cinsten bir khaos ve sonrasında denge.
Belki insan belki evren...

Örtünen kim? Örten ne? Neden örtmüşki?
Sağından seslenen kim ya solundan seslenen?
Azıcık insanın sorduğu çok büyük bu soru ne?
Kimim ben?

Çerçeve farklı ama resim hep aynı. Çoğu çerçeveyle meşgul, sanat bilen azınlık ise resimle.
Hiç bilenle bilmeyen, görenle görmeyen, duyanla duymayan bir olur mu?

İçimden gelen birkaç satırdı döktüklerim. Amacı gayesi olmayan. Öylesine
Selam

merdem
4. May 2013, 01:07 AM
Meryem Ana merdem kiz derken konu karisti gitti.

Konumuz, sorumuz; Isa peygamberin nasil/hangi sartlar altinda dogdugu, konuya aciklik getiren yok mu?

dost1
15. May 2013, 12:13 AM
Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Hurma ağaçları ne kadar güzel.

merdem
15. May 2013, 12:22 AM
Selamun aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Hurma ağaçları ne kadar güzel.



galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı
-Yerden enaz beş-altı metre yükseklikte olan hurma dalına doğum esnasında Meryem nasıl tutunacak, nasıl sallayacak da hurmalar dökülecek ve o hurmaları yiyecek? Altından su akması da ne oluyor? Her doğumda bir su akar; bunu mu anlatıyor?
Yoksa altından akan su ile hurmalar cennet tasvirlerine mi gönderme.......vs. mi?


Ve Aleykum Selam Degerli Dost1 Kardesim,

en azindan Galip Agabeyime bir cevap olmus, 5-6 m. yükseklikteki hurma dalina Meryem'in nasil tutunacagina dair:p

Altindan akan sulari da herhalde izah edebiliriz yakinda :)

Selam ve dua ile.

galipyetkin
15. May 2013, 05:19 AM
Bravo.

Bir resimle her şeyi hallettin bitti.
Neymiş?
Doğum esnasında dalları yere yakın ve meyveli bir hurma ağacı gözüne kestireceksin; rahat doğum yapmak için dalına tutunacaksın, elinin altındaki hurmayı dalından koparıp yemeyecek, fakat sirkeleyeceksin ve yere düşeni yiyeceksin.
Doğum için yatak ve steril bir yer değil de böyle bir ağaç altı tavsiye edilmiş ki herhalde doğan çocuk hurma kokulu olsun ve Meryem doğumdan sonra mikrop kapmasın
Bu kısmı Merdem kızımız halletti. Yakında gene bir resim görür veya bir ajanstan haber işitir de kıafasında bir ampul yanar da ayetin geri kalan kısmını bize bir güzel izah eder.

merdem
15. May 2013, 08:36 AM
Bravo.

Bir resimle her şeyi hallettin bitti.
Neymiş?
Doğum esnasında dalları yere yakın ve meyveli bir hurma ağacı gözüne kestireceksin; rahat doğum yapmak için dalına tutunacaksın, elinin altındaki hurmayı dalından koparıp yemeyecek, fakat sirkeleyeceksin ve yere düşeni yiyeceksin.
Doğum için yatak ve steril bir yer değil de böyle bir ağaç altı tavsiye edilmiş ki herhalde doğan çocuk hurma kokulu olsun ve Meryem doğumdan sonra mikrop kapmasın
Bu kısmı Merdem kızımız halletti. Yakında gene bir resim görür veya bir ajanstan haber işitir de kıafasında bir ampul yanar da ayetin geri kalan kısmını bize bir güzel izah eder.

Darildim iste yine, darildim, darildim...:p

Yine de sevindim senden bir seyler duyduguma:)

Galip Agabeyim, yarim saat evveli bir uyanis uyandim saat 7 yi gösteriyor, Allah Allah dedim hangi gün hangi zamanin saat 7 si?

Sanki saskinligim yetmemis gibi bir de senin cevabini okuyunca düsün bir defa ben de nasil tepki yaratti diye.

Basladim mirildanmaya: Hayat sevince güzel, sen sevilirsen eger.... Türklük elden gitmemis henüz:p

Ne steril yeri Galip Agabeyim, birak Afrikayi Anadolumuz yeter, kadinlarin hangi sartlar altinda dogumlar yaptiklarini unutmayalim. Varsin Isa hurma koksun :)

Hele de orta cag gibi acayip bir devir hic unutulmamalidir. Zavalli insanciklar. Allah'ima hep sükretmisimdir o cagda dünyaya gelmedim diye. Orta cag böyle olursa gerisini sen tahmin et. Hastahaneler yok, hemsireler yok, ebeler var, Meryem anamiza bir ebe de rastlamamis. Isi yokusa vurduk yine.:confused:

Hurmanin saglik yönünden degerlerini bir okuyayim belki de steril faydasini bulurum.

Laf arasinda söyliyeyim, bir ziyaretimden elde ettigim hurma cekirdeklerinden iki tane bitki yetistirdim, sayet meyve verecek olurlarsa sergilerim burada, henüz agaclar 4 yasinda :)

Selam ve dua ile.

merdem
17. May 2013, 01:30 PM
Daha ne resimler var normal sayilmayan ama varlilari inkar edilmeyecek olan :)

Sünnetullahin siniri nedir? Aklimiza yatan, normal olan hersey sünnetullahin sinirlari icindedir diye mi düsünecegiz? Bir yerlerde lietesi mi var "Allah'in Sünnetullahinin"?

Rabbimizin ilmi sonsuzdur, bize cok bir az verilmistir, bu yüzden aklimiz her seye erebilirmi, her bir seyin cevabini bulabilirmiyiz? Bu gün NO deri yarin acikliga kavusunca YES deriz. Sanki neyin sünnetullaha ait neyin ait olmadigini biz insanlar ölcüyoruz.

Su muhtesem dalgalari duymussunuzdur, denizin orta yerinde hic bir belirti olmadan, o kadar ani bir sekilde dev dalgalar olusuyor ki, aciklanmasi imkansiz.
Ne rüzgar ne bir sey var ortada, ama dalgalar lap diye cikiyor iste.



Normal bildigimiz insan vücudu diyelim ki 1. 50 den 1.90 a kadardir.



http://g.mynet.com/i/118/234885-jyotiamge8.jpg



http://aktuel.mynet.com/galeri/sinirsiz-yaraticilik/en-cilgin-rekorlar/3994/234885

Dünyanın En Kısa Boylu Kadını

Hindistan’da yaşayan 18 yaşındaki Jyoti Amge, “dünyanın en kısa boylu kadını” ünvanını 62.8 santimetrelik boyuyla alarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girdi. Hindistan’ın Nagpur şehrinde düzenlenen törende, Amge’nin boyu Guinness Rekorlar Kitabı Hakem’i Rob Molloy ve Wockhardt Hastanesi’nden Dr. Manoj Pahukar tarafından ölçüldü. Genç kadın 69.5 santimetreyle ABD’li Bridgitte Jordan'a ait rekorun kendisine geçmesinin ardından gözyaşlarını tutamadı.
****
“Dünyanın En Uzun Adamı” Sultan Kösen



http://gdb.voanews.com/CB230EC0-ABBF-4E78-B9EC-9DBECA3CFDA1_w268.jpg

http://www.amerikaninsesi.com/content/dunyann-en-uzun-adam-sultan-kosen-artk-uzamayacak-142657526/1207303.html

3 yıl üst üste Guinness Rekorlar Kitabı’na girmeye hak kazanan “Dünyanın En Uzun Boylu Adamı” Sultan Kösen, artık uzamayacak. 29 yaşındaki Mardinli Sultan Kösen’in 2 metre 52 santimetreye ulaşan boyunun, Amerika’da gördüğü tedavi sayesinde bundan sonra uzamayacağı açıklandı.

****

İrlandalı yapışık ikizler Hasan ve Hüseyin, Londra'da yapılan başarılı bir ameliyatla ayrıldı.


http://image.samanyoluhaber.com/Images/News/201048/131811.jpg


İrlanda 'nın Cork bölgesinden Azzedine-Angie Benhaffaf çiftinin 4 ay önce göğüs bölgelerinden yapışık olarak dünyaya gelen bebekleri, Londra'daki Great Ormond Street Çocuk Hastanesi'nde ameliyat edildi.
***

Ortalama insan ömrü ne kadardir?
Kimi anne karninda ölüyor kimi 100 lerin üstüne kadar yasiyor? Bir siniri var mi?


http://tr.wikipedia.org/wiki/Zaro_Ağa

****

Her normalin disindakini sünnetullaha aykiridir diye dislayacakmiyiz, ki tespitlerle/delillerle ortada olan bir sey zaten inkar edilemez.

Bunun yani sira aciklayamadigimiz olaylarida sünnetullaha aykiridir diyemeyiz hemen, üzerinde inceden düsünmek gerekir.


http://www.acikbilim.com/wp-content/uploads/2013/01/vacanti_mouse.jpeg

Bu hayvancik(!) ne yapsin?

1970’li yıllarda Dr. W.T. Green kondrosit** hücrelerini kemik parçaları üzerine ekerek yeni bir kıkırdak üretilmeye çalışması ile doku mühendisliğinin temellerini attığı söylenebilir. Her ne kadar bu çalışmaları başarısızlıkla sonuçlansa da Dr. Green inovatif biyouyumlu malzemelerin geliştirilmesi ile hücrelerin uygun iskele yapılar üzerine yerleştirilerek dokuların üretilebileceğini tahmin etmiştir [2]. Dr. Green’in bu ilk çalışmalarının ardından geçen yıllarda bilim insanları biyouyumlu malzemeleri geliştirerek, hücreleri vücut dışında büyütmenin değişik yollarını araştırmaya devam ediyorlar. Charles Vacanti ve ekibinin ünlü faresinin (Resim 3) BBC’de yayınlanması ile ana akım medyada kendine bir parça yer bulan doku mühendisliği uygulamaları şu anda vücuttaki neredeyse bütün dokuları kapsayacak şekilde ilerlemiş durumda.

***

Evet nedir Allah'in degismeyen sünnetullahi?

bartsimpson
17. May 2013, 04:35 PM
Sünnetullahin siniri nedir? Aklimiza yatan, normal olan hersey sünnetullahin sinirlari icindedir diye mi düsünecegiz? Bir yerlerde lietesi mi var "Allah'in Sünnetullahinin"?

Rabbimizin ilmi sonsuzdur, bize cok bir az verilmistir, bu yüzden aklimiz her seye erebilirmi, her bir seyin cevabini bulabilirmiyiz? Bu gün NO deri yarin acikliga kavusunca YES deriz. Sanki neyin sünnetullaha ait neyin ait olmadigini biz insanlar ölcüyoruz.


Bakara (31) Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi.

Bakara (33) Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.

Bakara (242) düşünesiniz diye Allah size âyetlerini böyle açıklamaktadır.


Evet nedir Allah'in degismeyen sünnetullahi?

Suyun kaynama derecesi nedir sevgili merdem???

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/cocuk/IOO_Proje/kaynama_index.html

http://www.biltek.tubitak.gov.tr/cocuk/IOO_Proje/index.html

Birde ben ekleme yapayım; Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji ve alt dalları.

http://2.bp.blogspot.com/-bI5wQdg8jG8/T_sFG5kAQmI/AAAAAAAAANg/RhTRuIgnBV8/s1600/iqra-bookshelf.jpg

merdem
17. May 2013, 05:04 PM
Sadece insanlarla ilgili konular degildi ele aldiklarim Bart Evladim, herhalde dalgalari okumadan dalga geciyorsun benimle :p

merdem
18. May 2013, 11:57 AM
Meryem, 19/17
Fethullah Gülen
25.05.2006

فَاتَّخَذَتْ مِنْ دُونِهِمْ حِجَاباً فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا فَتَمَثَّلَ لَهَا بَشَراً سَوِيّاً

"Meryem, onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Derken, Biz ona ruhumuzu gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü." (Meryem sûresi, 19/17)

Hz. Meryem, ailesinden ayrılarak kaldığı yere nispeten daha bir doğuya çekildi; çekilmekle de kalmadı, ailesi ile kendi arasına bir sütre ve perde koydu. Bu asude ve kimsesiz yerde, insanlarla kendi arasına bir engel ve perdenin yerleştirilmesi, onun kadınlık hâllerini hissettirmeme hassasiyetinden, temizlenme ihtiyacından olabileceği gibi, sessiz bir ortamda ibadeti, teveccühü ve en mükemmel şekilde bir konsantrasyon yakalama adına da olabilir ki, siyakı bezeyen kelimeler bu mülâhazalara açık gibidir... Evet işte onun, bu ölçüde bir cismanî ve ruhanî nezaheti benliğinin derinliklerinde tastamam duyması sonucundadır ki, 5الطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّب۪ينَ mantukunca, lebrîz edilmiş bu ruh ve tertemiz bir hâl almış o atmosferde, yeni bir ruh mesajıyla gelen Hz. Ruh temessül edivermiştir. Bununla insanlık yeniden dirilecek ve kıyamete kadar da bu dirilişler birbirini takip edecekti.

Acaba ne idi bu ruh? Hemen büyük çoğunluğu itibarıyla bütün tefsirler, âyet-i kerimedeki "...ruhumuzu gönderdik..." diye belirtilen ruh'un Cebrail (aleyhisselâm) olduğunu ifade etmektedirler. Ne var ki burada Kur'ân "ruh" tabiri kullanıyor; ruhun tayininde ise ihtilaf vardır. İhtimalin sınırları ise ihtilafın çerçevesini aşkındır; hatta Efendimiz'in ruhunu içine alacak kadar da geniştir. Evet bu da muhtemeldir; zira Hz. Meryem çok afife ve nezihe bir kadındı. Bu itibarla da gözlerinin içine başka hayal girmemişti ve girmemeliydi de. Ona sadece kendisine helâl olan biri bakmalıydı. O da olsa olsa Efendimiz olabilirdi, zira O bir münasebetle Hz. Meryem'in kendisiyle nikâhlandığına işaret buyuruyordu.[6] Bu açıdan da "ruh"un Efendimiz'in ruhu olabileceği de ihtimal dahilindedir. Ancak bu kat'î değildir, sadece bir ihtimaldir. İhtimaller ise delillerle takviye edilecekleri ana kadar kat'iyet ifade etmezler.

[5] "Temiz kadınlar temiz erkeklere yakışır." (Nur sûresi, 24/26.) LUT peygamber biryerlerde yanlislik mi yapmistir?

[6] Taberânî, el-Mu'cemü'l-kebir, 8/258. Nasilda GAYB'a el etiyorlar.
******

Isin en komigi, Allah kimin kiminle evlenecegini bilmez derler, zar atar tuttururlar gelenekciler ve Allah'in bilemedigini (!) bilip Meryem Anamizla Son Elci Muhammed Peygamberi Cennette Kari-Koca ilan ederler. Isteyen hadislerden arastirsin.