PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İsa'nın Doğumu


dost1
4. October 2008, 02:14 PM
Markos,Yuhannam! Değerli Kardeşlerim!

İlhan Akkurt Kardeşimizin yazdığı "Hz. İsa Hrıstiyan mıydı?" adlı kitabındaki "İsa'nın Doğumu" başlıklı yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hz. İsa’nın doğumu dört İncil’den yalnız Matta ile Luka’da anlatılır. Bu iki İncil Hz. İsa’nın doğumu ile başlar. Markos ve Yuhanna ise Hz. Yahya’nın peygamberliğe başlaması ile başlar. Hz. İsa’nın doğumundan hiç söz etmezler. Doğumu anlatan her iki incil’de aynen Kuran’ın anlattığı gibi bakire Hz.Meryem’in Allah’ın bir mucizesi olarak (aracı bir erkek olmaksızın) Hz. İsa’ya hamile kalıp Hz. İsa bir mucize olarak babasız dünyaya geliyor. Şimdi bu iki İncil’in aktardığı aynı doğum olayını görelim. Önce Matta’daki;

Hz. İsa’nın doğumu dört İncil’den yalnız Matta ile Luka’da anlatılır. Bu iki İncil Hz. İsa’nın doğumu ile başlar. Markos ve Yuhanna ise Hz. Yahya’nın peygamberliğe başlaması ile başlar. Hz. İsa’nın doğumundan hiç söz etmezler. Doğumu anlatan her iki incil’de aynen Kuran’ın anlattığı gibi bakire Hz.Meryem’in Allah’ın bir mucizesi olarak (aracı bir erkek olmaksızın) Hz. İsa’ya hamile kalıp Hz. İsa bir mucize olarak babasız dünyaya geliyor. Şimdi bu iki İncil’in aktardığı aynı doğum olayını görelim. Önce Matta’daki;



“1-2 İsa’nın Kral Hirodes* devrinde Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim’e* gelip şöyle dediler: “Yahudiler’in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızını gördük[i] ve O’na tapınmaya geldik.”

3 Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu.

4 Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini* toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu.

5 “Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde” dediler. “Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır:

6 “Ey sen, Yahuda’daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail’i güdecek önder Senden çıkacak.’“

7 Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi.

8 “Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O’na tapınayım” diyerek onları Beytlehem’e gönderdi.

9 Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda[ii] görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu.

10 Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular.

11 Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp O’na armağan olarak altın, günnük ve mür* sundular.

12 Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler.”(Matta-2)

Burada Hz. İsa’yı doğumunda ziyaret edenlerin yıldız bilimciler olduğu yazılıdır. Şimdi Luka’da bu ziyaretçiler bakalım kimlermiş;

“6-7 Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa[iii] yer yoktu.

8 Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı.

9 Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar.

10-11 Melek onlara, “Korkmayın!” dedi. “Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir*.

12 İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.”

13-14 Birdenbire meleğin yanında, göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, “En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, Yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara Esenlik olsun!” dediler.

15 Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, “Haydi, Beytlehem’e gidelim, Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim” dediler.

16 Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular.

17 Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler.

18 Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldılar.

19 Meryem ise bütün bu sözleri derin derin düşünerek yüreğinde saklıyordu.

20 Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı’yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.(Luka-2)



Burada Hz. İsa’nın ilk ziyaretçileri çobanlar oldu. Gelelim doğumdan sonra neler olduğuna önce Matta’ya bakalım;

“13 Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab’bin bir meleği Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini al, Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.”

14 Böylece Yusuf kalktı, aynı gece çocukla annesini alıp Mısır’a doğru yola çıktı.

15 Hirodes’in ölümüne dek orada kaldı. Bu, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “Oğlumu Mısır’dan çağırdım.”

16 Hirodes, yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. Onlardan öğrendiği vakti göz önüne alarak Beytlehem ve bütün yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek çocukların hepsini öldürttü.

17 Böylelikle Peygamber Yeremya aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelmiş oldu:

18 “Rama’da bir ses duyuldu, Ağlayış ve acı feryat sesleri! Çocukları için ağlayan Rahel Avutulmak istemiyor. Çünkü onlar yok artık!”

19-20 Hirodes öldükten sonra, Rab’bin bir meleği Mısır’da Yusuf’a rüyada görünerek, “Kalk!” dedi, “Çocukla annesini al, İsrail’e dön. Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.”

21 Bunun üzerine Yusuf kalktı, çocukla annesini alıp İsrail’e döndü.

22 Ama Yahudiye’de Hirodes’in yerine oğlu Arhelas’ın kral olduğunu duyunca oraya gitmekten korktu. Rüyada uyarılınca Celile bölgesine gitti.

23 Oraya varınca Nasıra denen kente yerleşti. Bu, peygamberler aracılığıyla bildirilen, “O’na Nasıralı denecektir” sözü yerine gelsin diye oldu.” (Matta-2)

Matta, İnciller’in içinde en fazla Yahudi geleneklerine bağlı olandır. Hz. İsa’yı aynen Hz. Musa’nın doğumunda olan olaylara benzetmektedir. Ama tarihçiler böyle yakın tarihte olmuş hiçbir çoçuk katliamından bahsetmemektedirler. Birde doğum olayını anlatan ikinci şahidimiz olan Luka’nın bu konuda neler yazdıklarına bir göz atalım;



“ 21 Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.

22 Musa’nın Yasası’na göre arınma günlerinin[iv] bitiminde Yusuf’la Meryem çocuğu Rab’be adamak için Yeruşalim’e* götürdüler.

23 Nitekim Rab’bin Yasası’nda, “İlk doğan her erkek çocuk Rab’be adanmış sayılacak” diye yazılmıştır.

24 Ayrıca Rab’bin Yasası’nda buyrulduğu gibi, kurban olarak “bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu” sunacaklardı“

39 Yusuf’la Meryem, Rab’bin Yasası’nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile’ye, kendi kentleri Nasıra’ya döndüler.

40 Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu.Tanrı’nın lütfu O’nun üzerindeydi.“(Luka-2)


Luka’da ne Kral Hirodes var, ne Mısır’a kaçma var, nede çoçuk katliamı. Hz. İsa hiç bir zorluk yaşamadan Musevi inançları gereğince, sekiz günlük olduğu zaman sünnet edilip, yine aynı inanacın gereklerine göre ilk doğan çoçuğun Rabbe adanma töreni için Yeruşalim’e (Kudüs’e) Süleyman Mabedine götürülüyor. Buradaki törenler bittiğinde hiç bir korku olmadan Hz. İsa Nasıra’ya götürülüyor.

Ali Rıza Borazan
7. December 2009, 08:15 AM
HZ İSA PEYGAMBER BABASIZ DEĞİLDİR
Hz İsa peygamberin babasız olması ile ilgili Kur’an da hiçbir ayet yoktur. Bu anlayış Hıristiyanlar tarafından uydurulmuş bir inançtır. Zaten İslam toplumlarındaki Kur’an’a dayanmayan sözlerin büyük bir kısmı ya Yahudilerin uydurduğu ya da Hıristiyanların uydurduğu hikayelerdir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi bir şeyin doğru olması için şu dört şeyin uyum içinde olması gerekir demiştik. (Kur’an, ilim akıl ve pratik hayat)
Şimdi Kur’an da geçen Hz İsa ile ilgili ayetlerden Hz İsa peygamberin babasız doğduğuna dair bir sonuca varabilecek miyiz?
3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
3/36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
3/39- O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."
3/40- Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar."
3/41- (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et." dedi.
3/42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.
3/43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."
3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
3/45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
3/46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
3/48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."
3/49- İsrailoğulları’na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları’na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır."
3/50- "Benden önceki Tevrat'ı doğrulamak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak üzere size Rabbinizden bir ayetle geldim. Artık Allah'tan korkup bana itaat edin."
3/51- "Gerçekten Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na ibadet edin. Dosdoğru olan yol işte budur."
3/52- Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler.
3/53- "Rabbimiz, biz indirdiğine inandık ve elçiye uyduk. Böylece bizi şahidlerle beraber yaz."
3/54- Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.
3/55- Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu senin hayatına Ben son vereceğim, seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim."
3/56- "İnkar edenleri ise, dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Onların hiç yardımcıları yoktur."
3/57- "İman edip salih amellerde bulunanların ecirleri eksiksiz ödenecektir. Allah, zalim olanları sevmez."
3/58- Bunları Biz sana ayetlerden ve hikmetli zikirden (Kur'an'dan) okuyoruz.
3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.
Şimdi Hz İsa ile ilgili geniş açıklama yapan bir surede geçen ayetleri de aktardıktan sonra konu ile ilgili yorumumuza geçelim.
19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
19/22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
19/23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
19/24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
19/25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
19/26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
19/27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
19/29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"
19/30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."
19/31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekatı vasiyet (emr) etti."
19/32- "Anneme itati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."
19/33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."
19/34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".
19/35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O Yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.
İşte Kur’an da Hz İsa ve Meryem hakkında geçen ayetler bunlardır. Ayetlere dikkat ettiğimiz zaman Hz İsa’nın babasız olduğunu ima eden bir ayet yoktur. İnsanların bugüne kadar ki ağızlarına doladıkları “Hz İsa babasızdır” sözü Hıristiyanların uydurdukları bir sözdür. Şimdi Kur’an dan naklettiğimiz bu ayetlerden Hz İsa’nın babasının olmadığı ile ilgili bir anlam var mı? Bunu Kur’an’ın kendi bütünlüğünde o konunun ilminde akla ve pratik hayata ters düşmeden güçlü bir mantık ölçüsü içerisinde incelemeye çalışalım.
İnsanların Hz İsa hakkında söylediklerini zan ve tahminle konuştuklarına karşılık Kur’an” şüphesiz Allah katında İsa’nın durumu ademin durumu gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” Kur’an’ın sanatsal bir üslupla anlattığı olaylar insanlar tarafından algılanamadığından neticesi düzgün olmayan bir anlayış ortaya çıkıyor. Temeli düzgün atılmayan bir bina düzgün yapılamadığı gibi temeli düzgün olmayan bir dinin neticesi de düzgün olmaz.
Bakınız Kur’an Hz İsa’nın yaratılışını ademe benzetirken ademin nasıl yaratıldığını izah ediyor.
22/5: Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.”
23/12 - Andolsun, Biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık.
23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.
23/15- Sonra bunun ardından siz gerçekten ölecek olanlarsınız.
İşte Kur’an mümin ve haç surelerinde geçen ayetlerde “ol dedi mi oluverdi” ayetini böyle açıklıyor. Yani bir insanın oluşabilmesi için erkek sperminin kadın rahminde yumurtalıkla alaka kurarak orada belirli aşamalardan geçtikten sonra ancak doğuyor ve yeni bir hayatla karşılaşıyor.
Bakınız ayetleri çok iyi tahlil ettiğimiz zaman öyle olduğu anlaşılır.
“ Ona ruhumuzu göndermiştik , O da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.”
Bu ayet orada ruh kelimesinin ne anlama geldiğini anlamakla ancak anlaşılabilir. Dikkat edilirse , Peygamberlerin özelliklerinden biri de yanlışlık yaptıkları zaman vahiyle düzeltilirler. Diğer insanlarda böyle bir haslet yoktur.
Vahyin gözetimine giren her insan ,Düzeltilmiş bir beşerdir. Vahyin kontrolüne giren peygamberler de kendi istek ve arzularına göre yaşamaz ve söylemez.
53/3” O hevadan konuşmaz o ( söyledikleri vahyolunmakta olan vahydir.)
Allah’ın kedi ruhundan üflediği ve onu kutsal ruhla desteklediği, bir peygamber Hz. Meryem karşısına dikiliyor. Ve konuşmalar başlıyor.
19/18:” Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
Genelde müfessirler Hz Meryem’in karşısına gelen kişinin Cebrail olduğunu söylemişlerdir. Bu anlayış hem Hıristiyan alemini teslis(üç Allah) inancına götürerek bu inanç Hz İsa’nın babası yok anlayışıyla İslam müfessirlerine sıçramıştır.
Hz Meryem’in karşısına gelen Cebrail değil Allah’ın peygamber olarak gönderdiği bir elçidir.
19/19: Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
Şimdi yine gelen elçinin bir peygamberin bir erkek çocuktan söz ederek müjdelemesi bize birçok şeyleri çağrıştırıyor.
33/23:” Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
Dikkat edildiği zaman hep ayetler hem birbirleriyle çelişkisiz bir halde dizilmiş hem de birbirleriyle diyalog halindedir. Erkek adamın verdiği söz neymiş Kur’an dan ona bir bakalım.
7/172:” Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
İşte Kur’an da bahsedilen ve sözünde duran erkek adam ve çocuk bu. Allah’tan başka rab kabul etmeyen, ölümü, dirimi, hayatı Allah’a ait olan adamlardır. Yine konumuza dönecek olursak Allah’ın gönderdiği ruh; bir elçi olan peygamberdir. Her peygamber kendinden öncekileri doğrular ve tastik eder ve kendinden sonraki gelecek olan peygamberi müjdeler. İşte elçinin müjdelediği erkek çocuk insanlara bir ayet ve bir belge olan Hz İsa’dır. Bakınız Hz İsa da gelecek olan bir peygamberi nasıl müjdelemektedir.
61/6:” Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, gerçekten ben, sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra ismi "Ahmed" olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim" demişti. Fakat o, onlara apaçık belgelerle gelince: "Bu, açıkça bir büyüdür" dediler.
Demek ki bu gelen elçi Rastgele bir elçi değil Allah’ın bildirmesiyle geleceği bilebilen gayıptan haber verebilen bir elçidir..
Yine elçi ile Hz Meryem arasında konuşma devam ediyor.
19/20”O benim nasıl erkek bir çocuğum olabilir.Bana hiçbir beşer okunmamışken.ve ben azgın utanmaz (bir kadın)değilken dedi.”
Kur’an burada toplumun Hz Meryem hakkındaki yanlış düşünce ve anlayışından onu temizleyip arındırıyor. Bir de asıl önemli olanı da Hz Meryem’in Topluma karşı yabancılaşması idi
19/21”İşte böyle dedi Rabbim dedi ki bu benim için kolaydır.Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmt kılmak için,(bu Çocuk olacaktır.) ve iş de olup bitmiştir.
Kur’an her halde O Elçinin evliliğinden söz ederken, Düğünün nasıl geçtiğini kaç kişi ile düğün yapıldığını, Kimlerin düğüne davet edilip edilmediğini, Yatak odasının kaç katlı olup olmadığını , Anlatacak değildir herhalde.
Bakınız olup bitti Ol Dedi hemen oluverdi ifadesini kullanıyor arkasından,
19/22: Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
Soruyorlar, Allah isterse babasız çocuk meydana getiremez mi.? Elbette Allah dilediğini dilediği gibi yaratır. Kur’an’ın kendi bütünlüğü içerisinde olayları eşyanın yapısına akıla ve pratik hayatla özdeşleştirdiğimiz zaman Allah’ın Evrene koyduğu yasayla uyuşmaz çelişki meydana gelir.
Eğer öyle her şeyde bir intizam ve kural olmasaydı kainat fesada uğrardı. Şimdi Kur’an da geçen altı kalın çizgilerle çizilmesi gereken olmazsa olmazları belirleyen bazı ayetleri konu içerisinde naklatmeye çalışalım.
22/47:” Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin Katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”
Allah evrende bir yasa koymuştur. Bu yasa kesinlikle doğal seyri içerisinde işler durur dünya dönmez diyenlere onlar dönmez dese de Galileo’nun dediği gibi döner durur.
30/30: “Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.”
İşte bu ayet insanlardaki geleneksel bir din anlayışını kökünden söküp atarak Hz İbrahim’in oluşturduğu bir din anlayışına insanları davet ediyor. Israrla devamlı üzerine basa basa vurguladığım din anlayışı Allah’ın yarattığı varlıklarla gönderdiği vahiylerin çatışmadığı bir din anlayışıdır. İşte Allah insanların üreme biçimlerini izah ederken bir erkek ve bir dişiden olduğunu söylüyor. Ve bununla ilgili bir yaratış biçimi koyduğunu vurgularken Hz İsa’nın babasız ve erkeksiz meydana geldiği inancı İbrahim dinini fıtrat dinini kökünden söküp atıyor.
30/43: “Öyleyse sen, Allah'tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dine çevir. O gün parça parça bölünecekler.”
Deveye demişler ki; boynun neden eğri, o da demiş ki nerem doğru demiş. Aynen onun gibi bugünkü toplumun algıladığı yaşadığı din de öyle değil mi? Sadece Hz İsa’nın babasız doğduğu inancı değil, daha sayılamayacak kadar yanlışlıklarla dolu bir din anlayışı ortada dolaşmaktadır. Onları ilerde inşallah zamanı geldikçe izah etmeye çalışacağım.
Peygamberlik dönemi devam ederken toplumların sorunlarını, helallerini ve haramlarını Allah kesin olarak seçtiği elçiler aracılığı ile bildiriyordu. Fakat bunlar peygamberler öldüğü zaman peygamber söyledi denilip de peygamber söylemediği halde toplumlarda yanlış bir din anlayışı oluşturulmuşsa şimdi de Kur’an ortada olduğu halde orijinalliği bozulmamış ve bozulmayacak bir şekilde Allah’ın korunması altında olduğu halde Kur’an da ki söylenenleri değil Kur’an’ın dışında hikayeler ve yalan hadislerle İslam de bahsedilen dinin yozlaştığı görülmüştür. İşte Tevrat ve İncil’in bozulduğu gibi Kur’an sız olan İslam da bozulmuştur.
Kur’an bir zikir ehlinden bahsetmektedir. Kur’an’ın bahsettiği bu zikir ehli eşyanın esrarını düşünen, çözen ve kendi sahasında uzman olanlardır. Dünyadaki hangi konu ile ilgili bir ilim dalı varsa onların adı hep zikir ehlidir. Bir doğruya ulaşmak için onların hangisi ile ilgili bir bilgi edinilecekse o konu ile ilgili uzmana sorulduğu zaman doğru bir bilgi alınır peygamberler vahyin dışında bilmediği bir konu hakkında bilgi edinecekleri zaman onlarda Allah tarafından zikir ehline yönlendiriliyorlardı.
3/159: “Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.”
Düşünüldüğü zaman peygamberler bazılarını söylediği gibi eğer o konularda ihtisas görmemişse bir doktor, bir piskolok veya bir astronomi uzmanı değildir. O Allah’ın vahyettiği dışında hiçbir şey bilmez.
Bakınız din ve yaşam biçimi otorite haline gelmiş Hz Süleyman peygamber kendine tabi olmuş halkın dışında değişik inanç ve yaşam biçimlerine sahip olan yabancılardan ordu kurarak düşman karşısında güçlü bir hale gelmeyi başarıp zafer kazanmıştır.
27/17: “Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.”
Başka ayetlerde de;
34/12: “Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim Bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
34/13-Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır.”
Akıllı insan hm kendi aklını kullanan hem de başkalarının aklından istifade etmeyi bilen insandır.bir işe kendi gücü yetmediği zaman başkalarını da devreye sokarak o işin üstesinden gelebilir. Bununla ilgili bir kıssa aklıma geldi.
Filozof Beydaba anlatıyor; tongar kuşu diye bir kuş varmış bu kuş o kadar küçükmüş ki deve kuşu yumurtasının içine filin geçtiği yol üzerine bir yuva yapmış. Hem de yavruları da varmış. Bir gün tongar kuşu yavrularına yem bulmaya çıktığında filin yolu üzerinde bulunan yuvayı fil çiğnemiş. Tongayr kuşu da filin önüne hazır olup, demiş ki “sen benim yuvamı büyük olduğun, kibirlenip büyüklendiğin için mi çiğnedin?”. Filde “evet” diyor. Tongar kuşu da ben senin hesabını görürüm deyip ayrılıyor. Ve saksağan ile karganın yanına varıyor. Başından geçenleri onlara anlatıyor. Saksağan ve karga duruma çok üzüldüklerini fakat yapacak bir şeylerinin olmadığını söylüyorlar. “Kocaman file biz ne yaparız” deyince toygar kuşu diyor ki; “siz beninle gelin ben ne dersem onu yerine getirin” filin yanına geldiklerinde gözlerini oyun diyor. Kargayla saksağan filin gözlerini oyuyorlar. Filin gözleri kör olunca bulunduğu yerden ayrılamıyor. Oradaki otlarla yiyeceklerle yetiniyor. Fil o kadar susuyor ki bu sefer su içeceği zaman toygar kuşu bir nehrin kenarına gidiyor, kurbağalara başından geçenleri anlatıyor. Kurbağalar iyi ama “biz kocaman file ne yapabiliriz ki” diyorlar. Toygar kuşu diyor ki “filin gözleri görmüyor, filin çevresinde de büyük bir uçurum var o uçuruma varacaksınız ve ötmeye başlayacaksınız. Filde orada su var sanacak ve uçurumdan aşağıya yuvarlananıp geberecek. Böylece onun şerrinden kendimizi koruyacağız ve tongar kuşunun dediği gibi yapıyorlar. Fil kurbağaların öttüğü yerde su var sanıp yürüdüğü zaman, uçurumdan yuvarlanıp yere yatıyor. Tongar kuşu üzerine çıkıyor “ey fil sen büyüksün gururlusun öylemi?” diyor. “Allah gururlanıp kibirlenenleri sevmez, bak benim gibi küçücük tongar kuşunu büyülttü, yücelti senin gibi gururlanıp kibirlenen fili devirerek yere yatırdı” diyor.
Gördüğünüz gibi aklı kullanmak ne büyük sanılan şeyleri devirip küçük hale getirebiliyor. Yine tekrar konumuza dönelim.
Şimdi ilme, Kur’an’a ve pratik hayata baktığımız zaman Hz İsa’nın babasının mutlaka olduğunu, babasız asla bir çocuğun olmayacağını öğrendik. Şimdi de Hz İsa’nın babasının kim olduğunu tespit etmeye çalışalım.
Kur’an da geçen Hz İsa ve Hz Meryem ile ilgili ayetlerde Hz Meryem’in diyalog kurduğu elçi İslam dünyasının algıladığı gibi bir melek değil insanlarla Allah arasında olan bir elçidir. Yani Hz Meryem’in kocasının bir peygamber olduğu kesindir. Ben Hz İsa’nın babasının Zekeriya peygamber olduğunu söylemem benim yorumumdur. Doğrusunu Allah bilir.

Ali Rıza Borazan
7. December 2009, 08:16 AM
HZ. İSA’NIN BABASI ZEKERİYA PEYGAMBERDİR
3/44” Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin

Acaba kur’an sorumluluktan bahsederken neyi ifade etmek istemiştir.?Önce bunu çözmek gerekiyor, Ben diyorum kiakıl baliğ çağına ermiş Erkek olsun kadı olsun. Aklı yerinde olan herkes,din seçmede yol seçmede, kendi kendisine yetkili ve sorumludur. Her aklı başında olan insan yanlışa da doğruya da gitse hesabını yalnız başına Allah’a verecek, Yalnız Evlilik olayında takva iktidarını kurmuş olan bir erkek,Eşinin yanlış yaptığı davranışlardan dolayı sorumludur. Eğer takva yolunda yürüyen bir erkek eşini Allah’ın haram kıldığı şeylerden bütün cehdini gösterdiği halde engel olamamışsa Ki gerçekten buna gücü yetmeyebilir. Yol ve dinleri farklı bir evliliği Allah yasaklıyor. İnşallah bunları Evlilik ve talâk bahsinde geniş geniş izah edeceğiz inşallah.
Sorumluluk almak demek onun yapmış olduğu bütün davranışlara kefil olmak demektir. Eğer kadın veya erkeklerden herhangi birisi Allah’ın yasakladığı büyük günahlardan,Herhangi birini yaparsa evlilik sözleşmesi bozulduğu gibi , velayet hakkı da kalkar.
4/34” Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür
Allah erkeğe güç kuvvet vermişse o oranda da Sorumluluk Yüklemiştir. Şimdi böyle bir tablodan bahsederken, Allah ın ortaya koyduğu Ve dininin adını İslam diye isimlendirdiği Bir Projeden bahsediyoruz. Müslüman'ım diyen her insanın, Her meselesini bu proje içinde değerlendirmesi ve çözmesi gerekmektedir.
Bir örnekle bunun anlaşılmasını kolaylaştırmaya çalışalım. Diyelm ki elli kg ağırlığında bir adam var, bunun yanında seksen kg ağırlığında bir adam daha var , şimdi bunlara ihtiyaç olan kalori ve yaptıkları iş ve harcadıkları kalori aynı olur mu? Elbette aynı olmaz aynen onun gibi erkeği kadına göre kavvam yaratmıştır.
Evlilik Hayatı Toplum içerisinde ayrı ayrı yaratılış ve kültür farklılığı olan iki kişinin bir hayatı paylaşmasının adıdır. İnanıp iman eden ve Salih amel işleyenler için hayat bir imti
han ve bir denenmedir.
Evli olan erkek ve kadın hayatı beraber omuzlamak için kendilerine birer rol verilmiştir Kim kedilerine verilen bu rolü Allah’ ın tarif ettiği şekilde oynarsa Kadın olmuş erkek olmuş hiç fark etmez, o Allah katında sevabını almıştır.
Eğer kadın ve erkekten herhangi birisi görevini suistimal ederse O aile hayatı fesada uğrar. Hedefe ulaştırılmak için yüklenilen yük hedefe varamaz. Evlilik hayatı çatırdamaya başlar. Onun için Allah Erkeği Ailede reis yaparak sorumlu ve gözetici kılmıştır. Zikir ehli olanlar iyi bilirler ki başsız ve reissiz toplumlar ayakta kalamazlar. Mutlaka bir yönetici bir direktör olması gerekmektedir. Eğer Allah Reislik Konumunu Aile hayatında erkeğe vermişse Bunu Eleştirenler Allah a karşı haksızlık ediyor demektir.
Zaten Kadın ile erkek yaratılış farkı bakımından incelendiğinde Allah’ın erkeği reis yapması ne kadar doğru olduğu anlaşılacaktır. Evliliğin düzgün bir şekilde yürüyebilesi için kovulmuş şeytanın tuzağına düşmemek için Allah kadını ve erkeği birbirlerine veli kılarak yanlış şeylerde birbirlerini engellemek doğru ve hayır olan şeylerde birbirlerini destekleyerek Kur’an yol göstericiliğinde belirlenmiş olan ecele kadar düzgün bir şekilde yürürler.
9/72: “Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.”
Artık bu kadar bilgiden sonra Hz Meryem’le ilgili konumuza devam edelim.
3/37: “Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.”
Daha önce de bahsettiğimiz gibi hiçbir insan reşit olan hiçbir insanı yola getirme sorumluluğuna sahip değildir. Ama eşleri daha önceki bahsettiğimiz ayetlerden de anlaşıldığı gibi kadınlar eğer vahiy rotasından saparlarsa nasihat ve uygulamalar fayda etmemişse boşar ve üzerindeki hem sorumluluk kalkar hem de velilik hakkı kalkar. Ayette bahsedildiği gibi Zekeriya peygamberin Hz Meryem üzerinde sorumlu olduğundan bahsetmektedir. O zaman diyebiliriz ki; “demişti ki ben yalnızca rabbimden gelen bir elçiyim, sana tertemiz bir erkek çocuk müjdelemek için (buradayım).” Ayetindeki elçi Zekeriya peygamberdir. İşte her peygamber kendilerinden önceki peygamberleri doğrulayıp tasdik eden ve kendinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelemesi nedeniyle o elçinin bir peygamber olduğu kesindir. Öyleyse Hz İsa’nın babası Zekeriya peygamber demek doğru olur kanaatindeyim. Doğru olanı
Allah bilir ama Bu anlayış Kur’an’a, ilme, akıla, pratik hayata daha uygun bir anlayıştır diyorum.

Miralay
1. June 2010, 01:04 PM
HZ İSA PEYGAMBER BABASIZ DEĞİLDİR
3/47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
19/18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
19/22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
19/23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
19/24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
19/27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."
19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."



Değerli Ali Rıza üstadım;

Yukarıdaki alıntıdan yola çıkarak, size kafama takılan soruları sormak istiyorum.

Eğer Zekeriya aleyhisselam İsa aleyhisselam'ın babasıysa (...ki, o da bir peygamberdir) Hz.meryem neden ondan çekinmiş ve 19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
Doğumu yapınca neden hüzünlendi de Cenab-ı Allah onu teselli etti.
Zekeriya aleyhisselam'ın Hz.meryem'le zina ederek utanılacak bir iş yapabileceklerini aklıma bile getirmek istemiyorum.

Çevresindekiler neden Hz.Meryeme; 19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."

deme ihtiyacını hissettiler? Hz.Meryem utanılacak birşey mi yapmıştı?

Eğer bu doğum olayı, normal bir kadın erkek ilişkisi (Sünnetullah, ya da tabiat olayı) ise neden Cenab-ı Allah (ya da ruhul kudüs) ile aralarında; 19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. diyalogu geçti. Bu çok mu şaşırtıcı bir durum muydu ki? Sonuçta tüm erkek ve kadınlar arasında geçen gayet doğal bir olaydı. O zamanlar çocuk başka bir şekilde mi meydana geliyordu?

Açıklayıp, acizane beni de bilgilendirirseniz sevinirim.

Ali Rıza Borazan
1. June 2010, 04:28 PM
Değerli Ali Rıza üstadım;

Yukarıdaki alıntıdan yola çıkarak, size kafama takılan soruları sormak istiyorum.

Eğer Zekeriya aleyhisselam İsa aleyhisselam'ın babasıysa (...ki, o da bir peygamberdir) Hz.meryem neden ondan çekinmiş ve 19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
Doğumu yapınca neden hüzünlendi de Cenab-ı Allah onu teselli etti.
Zekeriya aleyhisselam'ın Hz.meryem'le zina ederek utanılacak bir iş yapabileceklerini aklıma bile getirmek istemiyorum.

Çevresindekiler neden Hz.Meryeme; 19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."

deme ihtiyacını hissettiler? Hz.Meryem utanılacak birşey mi yapmıştı?

Eğer bu doğum olayı, normal bir kadın erkek ilişkisi (Sünnetullah, ya da tabiat olayı) ise neden Cenab-ı Allah (ya da ruhul kudüs) ile aralarında; 19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti. diyalogu geçti. Bu çok mu şaşırtıcı bir durum muydu ki? Sonuçta tüm erkek ve kadınlar arasında geçen gayet doğal bir olaydı. O zamanlar çocuk başka bir şekilde mi meydana geliyordu?

Açıklayıp, acizane beni de bilgilendirirseniz sevinirim.
________________________________________
Konu Miralay tarafından (Bugün Saat 01:46 PM ) değiştirilmiştir.


Selam ün Aleyküm miralay kardeşim.
16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
Devamlı üzerine basa basa söylüyorum. Kuranda geçen müteşabih olan bir ayeti anlamak için, önce kuranda bilinmesi gereken ön bilgiler vardır. Nasıl ilkokula giden bir çocuk problem çözmek için önce rakamları, sonra okumak için harfleri ve kelimeleri öğreniyorsa. Kurandaki bazı ayetlerin açıklanmasını kavrayabilmesi için Kuranda kullanılan kelime ve ayetlerin ne anlama geldiğini kuran içerisinde çözmesi ve anlaması lazımdır.
Buna Kuranda geçen kıssaları da ekleyecek olursak epey kuranı anlama konusunda ekmek tüketmesi lazımdır.
Mesela Kuranda “2/245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz.
“ Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir”
Allahın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını bilmeyen bir kişi bu ayetten sanki Allah ihtiyaç sahibi bir varlıkmış gibi. İnsanlardan borç para dileniyormuş anlaşılır. Bir başka örnek daha vermeye çalışalım.
48/10- Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.
Şimdi Allah hakkında ön bilgisi olmayanlar bu ayette kastedilen manayı yakalayabilir mi? Ayeti anlarken Allaha el isnat ederse Allaha şekil isnat etmiş olmaz mı?
Şimdi sormuş olduğun soruların cevabını kurandan anladığım kadar anlatmaya çalışayım.
1-19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi”
“? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi” Kuranı kerimde erkek kelimesi yaratılırken Rabbim Allah’tır sözüne sadık olan ve olacak olan bir kişiden söz etmektedir. Bir taraftan da hazreti Meryem’in her türlü Allah’ın dışında olan bağlılıktan uzak olduğunu kuran okuyanların kavradığı gibi anlatmaktadır.
İsa, Meryem, Zekeriya Yahya kelimeler bu konunun figürlerini oluşturmaktadır. Kuranda geçen bu kelimeleri kuranda incelediğimiz zaman şunların bilinmesi gerekir.
1-Zekeriya bir peygamberdir. Peygamberlerin temel özellikleri vahye muhatap olan kullardır. Kendilerinden öncekileri doğrulayan ve kendilerinden sonra gelecek olanları müjdeleme gibi bir kayıp bilgisine sahiptirler.
2-Meryem kuranda Allah tarafından övülmüş bir kadındır. Onun Fahişe olması imkânsızdır. Çünkü Kuran onun temiz bitki gibi yetiştirildiğinden söz etmektedir.
3-Kuran evlilik hukukundan bahseder. Meryem de bu evlilik hukukuna bağlı olarak evlenerek çocuk sahibi olmuştur.
4-Evet Meryeme gelen Tövbe haşa Allah değil, Allah mekandan münezzehedir. Cebrail de değil Cebrail eğer İslam toplumlarının anladığı gibi vahiy getiren melekse, Cebrail elçi olarak peygamberlere vahiy getirirler. Meryem peygamber olmadığına göre gelen elçinin Cebrail olmadığı kesindir.
5-19/19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım).
19/17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
İşte bu iki ayeti beraber düşündüğümüz zaman On dokuzuncu ayette geçen “Ruh” Kelimesi peygamber anlamında kullanılan ruhtur. Ruh kuranda bildiğiniz gibi Allahın kendisinden varlıklara üflemesi ile onları bulunmuş olduğu konumlardaki tecellisidir. Onlara ruh şekil verir.
Peygamberler Allahın gözetimine girmeleriyle düzeltilmiş birer beşerdirler yanıldıkları zaman düzeltilirler. İşte düzeltilmiş bir beşer olan bir elçi bir peygamber Meryem’e geliyor.” sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım). “ kuranı kerim çocuğun nasıl olacağını diğer yerlerde anlatmıştı.
22/ 5- Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.
İşte bu ayette bir çocuğun nasıl olacağını anlatıyor orada tekrar anlatmasına gerek yoktu herhalde. Bunlar aklını kullanan kuran okuyucuları tarafından rahatlıkla anlaşılması gerekirdi. Bunu tasdikleyen bir ayet daha zikredelim.
30/ 30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İnsanları ilk yaratıyor. Onu ilimler daha açıklayamadı. Ve daha sonra bir yaratış biçimi düzenliyor. Bir erkek ve dişiden yaratma. Bu Allahın sünnetidir. Bu sünnet ilk insanların üreme şekli nasıl oluşmaya başlıyorsa bu üreme hazreti İsa peygambere gelinceye kadarda öyle ve kıyametin sonuna kadar insanlar ürerken bu yaratılış üzerine devam edecektir. Hazreti İsa’nın yaratılışında bu sünnetini Allah bozmaz.
Soru-2 Çevresindekiler neden Hz.Meryeme; 19/28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."

Burada” Ey Harun'un kız kardeşi,”
Derken Harun Musa peygamberin kardeşidir arada bin iki yüz yıllık bir fark var. Kuran aynı aileden aynı din kardeşliğinden söz etmektedir. Burada kavmi ile Meryem’in arasındaki yaşam din biçimindeki ayrılmanın vurgusunu yapmaktadır. Kuran Meryem fahişe değil diyor kavmi Meryem’e fahişe diyor. İşte bütün peygamberlerde böyle değişik adlar takmışlardı cinlenmiş delirmiş v.s bunlarda fahişe diyorlar.
Cevap-3-1920- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
Peygamberlerin temel özelliklerinden birisi de kendilerinden sonra gelecek. Kendi dinini devam ettirecek birisinin endişesi içindedirler.
3/38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
3/35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi.
39- O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."
40- Dedi ki: "Rabbim, bana gerçekten ihtiyarlık ulaşmışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" "Böyledir" dedi, "Allah dilediğini yapar."
41- (Zekeriya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O’nu tesbih et." dedi.
42- Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti.
43- "Meryem, Rabbine gönülden itaatte bulun, secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et."
44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
45- Hani melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır."
46- "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir."
47- "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir."
48- "Ona Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek."
Sen vermiş olduğuım ayetler içerisinde kurana ilme akla ve pratik hayatta olanlara ters düşmeden anlamaya çalış.
Asıl itirazlarının başında şu ayet gelmektedir.
3/59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.
Demin durumu gibi derken insanların yaratılış biçimini anlatmaktadır. Yoksa annesi ve babası yok olan ademden bahsetseydi İsa’nın da anasız ve babasız olması gerekirdi onların anlayışlarında İsa’nın anası var babası yok bu nasıl İsa’nın yaratılışı anasız ve babasız ademin durumu gibi olur.? Bu düşünce kuranın anlatışına tamamen terstir.

dost1
1. June 2010, 11:24 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!
Meryem valide Zekeriya peygamberin eşi değildir. İsa peygamberin de babası değildir.

MERYEM:
مريم - - Meryem sözcüğü - مفعل mef'al kalıbında bir sözcüktür. Sözcüğün "bir yerden ayrılmak" [44–17] (Lîsânü'l-Arab c. 4, s. 325. rym mad.) anlamındaki ام - - râme fiilinden türemiş olması mümkündür. Ancak bu ismin Kitab-ı Mukaddes'te iki yerde Mûsâ peygamberin kız kardeşinin adı olarak geçmesi, sözcüğün İbrânîceden geldiğini göstermektedir. [44–18] (Çıkış: 15/20 ve Sayılar: 26/59) Yeni Ahid [İncîl]'de bu sözcük Marim, Maria ve Mariamme tarzında 53 kez yer alır. Bu sözcüklerin kesin anlamı net olarak bilinmemektedir. Yorumcular tarafından, Meryem sözcüğü ile ilgili, "deniz damlası, denizyıldızı, tanrıya bağlı, tanrıyı seven, hanımefendi, ışık veren, şişman, prenses, mağrur, güzel kimse, kâmil kimse" gibi anlamlar ileri sürülmüştür. [44–19] (Prof. C. Tümer; Hz. Meryem, T.D.V. Yayınları; T.D.V. İslam Ansiklopedisi, Meryem mad.)

Meryem sözcüğü Kur’ân'da 34 kez isim şeklinde, 1 kez de "O" zamiriyle işaret edilmek suretiyle toplam 35 kez geçmektedir.

Meryem'in kimliği ve ailesi hakkında yazılıp çizilenlerin ekserisi hayal ürünü olup bu konuda Hıristiyan kaynaklarında da yeterli bilgi ve belge yoktur. Dolayısıyla, Meryem'in anasının adının "Hanna" olduğu, onun da Zekeriyyâ peygamberin baldızı olduğu, Zekeriyyâ peygamberin eşinin [yani Meryem'in teyzesinin] adının "Elizabet" olduğu yönündeki nakiller kesinlik arz etmemektedir. Çünkü Taberî Tarihi'nde de olduğu gibi, bu nakiller kesin olmayan Hıristiyan kaynaklarına dayanmaktadır:
Hıristiyanlar, Meryem'in Îsâ'ya on üç yaşında gebe kaldığını, Îsâ göğe kaldırılıncaya [!] kadar otuz iki yıl ve birkaç gün dünyada kaldığını, Meryem'in Îsâ (a.s)'ın göğe kaldırılmasından sonra altı yıl daha yaşadığını iddia ederler. Buna göre Meryem elli küsur yaşında vefat etmiş demektir. [44–20] (Kurtubi; Meryem/16 hakkında)

Bu durumda yapılacak şey, her zaman olduğu gibi Kur’ân'daki bilgilerle yetinmektir. Kur’ân'da Meryem'in anası babası ile ilgili geniş bilgi verilmemekle birlikte, Âl-i İmrân Sûresi’nin 35. Âyetinden anlaşıldığı kadarıyla babasının adı İmrân'dır.

Meryem'in doğumu ile ailesinden ayrılışı arasındaki yaşamına dair Kur’ân'da herhangi bir bilgi verilmemiştir. Konumuz olan Âyetlerde verilen bilgiler, Meryem'in yetişkinlik çağına ait bilgilerdir.

Yukarıdaki Âyetlere göre Meryem, ehlinden [ailesinden ve yakınlarından] ayrılıp tek başına doğuda bir bölgeye gitmiştir. O dönemde Meryem'in kaç yaşında olduğu ve ehlinden hangi sebeple ayrıldığı konularında herhangi bir bilgi yoktur.

Âyette geçen إنتباذ - - intibâz sözcüğü "eldeki şeyi öne veya arkaya fırlatıp atmak, tek başına ayrılma, uzaklaşma, ilişik kesme" anlamındadır. [44–21] (Lîsânü'l-Arab; c.8, s. 429. nbz mad.)

Nitekim bir kimsenin insanlardan uzak bir köşeye oturması da intebeze sözcüğüyle ifade edilir. Dolayısıyla Meryem'in kendi evinin doğu taraftaki odasına veya mabedin doğu köşesine çekildiği yolundaki yorumlar sözcüğün anlamına ve Âyetin ruhuna aykırıdır. Sözcüğün ifade ettiği anlama göre Meryem yakın çevresinden kopmuş, onlardan ayrılıp uzaklara gitmiştir. Kısacası Meryem evden kaçan kızdır. Durumun böyle olduğu, 17. Âyetteki ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti ifadesinden de anlaşılmaktadır. Çünkü bu ifade, onun kendisiyle ailesi arasına bildiğimiz bez perde çektiği anlamına değil, ailesinden mesafelenip uzaklaştığı, ailesiyle irtibatı kestiği anlamına gelir. Bunun bir örneği de Sâd Sûresi’nin 32. Âyetindeki, Ben, hayır [servet, çıkar] sevgisini, Rabbimin zikrinden dolayı sevdim. –Sonunda onlar perdenin arkasına girdiler.- ifadesinde görülmektedir.

Meryem'in ailesini terk etmesinin sebebi olarak "hayız gördüğü için utanmıştı" veya "hamileliği bahanesiyle uzaklaşmıştı" tarzında yapılan yakıştırmalar, Âyetin orijinal anlamını bozmaktan başka bir şey değildir. Bizim kanaatimize göre Meryem sorunludur ve sorunları sebebiyle yakın çevresinden uzaklaşmıştır. Meryem'in sorununun ne olduğunu anlama konusunda Âl-i İmrân Sûresi’nin 36–37, 42–43. Âyetlerindeki bazı ifadeleri birer ipucu olarak değerlendirmek mümkündür:

(Âl-i İmrân: 35–37) Bir zaman İmrân'ın karısı: "Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak Senin için adadım Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin" demişti. Onu doğurunca da: "Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu Şeytân-ı Racîmden Sana sığındırırım" dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyyâ kefil oldu. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O, [Zekeriyyâ] "Ey Meryem! Bu sana nereden?" dedi. O da: [Meryem] "O, Allah katındandır" dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.

(Âl-i İmrân: 42–43) Ve hani melekler "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!" demişlerdi.

Yukarıdaki Âyetlerde yapılmış olan vurgulardan hareket edilerek olayların gelişimi ve Meryem'in sorunları hakkında bazı tahminler yürütülebilir:
Meryem, erkek çocuk isteyen ve bekleyen, çocuk kız olunca da pek sevinmeyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. İmrân'ın karısının Onu kız doğurdum ifadesinin hemen arkasından gelen Rabbimizin -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- şeklindeki ifadesi, Meryem'in İmrân'ın karısının zannettiği ve Âyette dile getirdiği gibi olmadığını göstermektedir.

Diğer taraftan Âl-i İmrân Sûresi’nin 37. Âyetindeki Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ifadesi de, Meryem'in normal bir insan özelliğinden çok bir bitki özelliği taşıdığını düşündürmektedir. Bir insanın bitki özelliğinde olması Rabbimizin yaratılış kanunlarına ters değildir. Çünkü insanın yaratılış aşamalarından birisi de bitkilik evresidir:

(Nûh: 17) Ve Allah sizi yeryüzünde bitki olarak bitirdi.

Meryem'in daha sonra erkeksiz hamile kaldığı da göz önüne alınırsa, bitki özelliğinde olması onun tıpkı çiçekli bitkilerin çoğunda görüldüğü gibi "erselik" yapıda olduğu, yani vücudunda hem erkek hem dişi üreme organı bulunduğu ihtimalini ortaya çıkarır ki, bizim kanaatimiz de bu yöndedir.

Bu kanaatimizi doğrulayan bir husus da Âl-i İmrân Sûresi’nin 42. Âyetindeki Seni âlemlerin kadınlarına seçti ifadesidir. Çünkü bu ifade ile belirtilen seçkinlik, Meryem'in meziyetleri dolayısıyla diğer kadınlardan üstünlüğünü değil, onun biyolojik farklılığını, fazlalığını, fizikî bakımdan diğer kadınlarla aynı yapıda olmadığını anlatmaktadır.
Meryem'in erselik yapıda olması, ehlini terk edip uzak bir yerde tek başına yaşamaya gitmesinin sebebini de izah etmektedir. Yani Meryem, her problemli insanın yapabileceği gibi, bünyesindeki bu farklılığın meydana getirdiği psikolojik sıkıntı ile evini terk etmiştir.
Ayrıca Meryem'in (20. Âyette görüleceği üzere) Bana bir beşer dokunmamıştır şeklindeki ifadesi de, onun erselik yapıda olmasına uygun bir ifadedir. Çünkü Meryem "Bana bir erkek dokunmamıştır" dememiş, hem erkek hem kadın için söz konusu edilebilecek bir ifade kullanmıştır.

Bütün bunlardan başka, Meryem'den rükû eden erkekler ile beraber rükû etmesinin istenmesi de çok ilginçtir. Yani Meryem'e haniflik konusunda erkek olarak görev yapması bildirilmiştir. Âyetteki er-râkiîn ifadesinin müzekker getirilmesi herhâlde sadece seci' [kafiye] olsun diye değildir.

Tamamen Kur’ân Âyetlerindeki ifadelere dayandırdığımız bu tahminler, bilimsel gerçeklerle de hiçbir çelişki göstermemektedir:
Erdişilik hermafroditlik ya da erseliklik olarak da bilinir. Aynı bireyde erkek ve dişi üreme organlarının birlikte bulunması. Çiçekli bitkilerin çoğunda… erdişilik görülür. [44–22] (Ana Britannica; c:11, s:313)

Yalancı Erdişilik: … Dişi tipi yalancı erdişilikte yumurtalıkların olmasına karşın ikincîl eşey özellikleri ve dış üreme organları erkeğinkilere benzer. Genellikle ergenlik döneminde kadına özgü ikincîl eşey özellikleri de gelişir. … Erkek tipi yalancı erdişilikte erbezleri olduğu hâlde ikincîl eşey özellikleri ve dış üreme organları kadınınkilere benzer. Bu durumda dölütte erbezlerinin salgıladığı testosteron hormonu bilinmeyen bir nedenle vücuttaki gerekli değişiklikleri gerçekleştirememiştir. En sık rastlanan tipinde dış üreme organları tümüyle kadın üreme organları görünümündedir; ergenlik döneminde kadına özgü ikincîl eşey özellikleri belirir. Buna karşılık eşey bezleri [erbezleri] ve eşey kromozomları kişinin erkek olduğunu gösterir. Bu tip bozukluk genellikle kız olduğu sanılan çocuğun ergenlik dönemine girdiği hâlde âdet kanamasının başlamamasıyla tanınır. Vücuttaki dokular erkek eşey hormonlarına çok az ya da hiç yanıt vermediklerinden ve dış üreme organları kadınınkilere benzediğinden çocuk kız çocuğu olarak yetiştirilir. [44–23] (AnaBritannica; c:32, s:74)

MERYEM'E GÖNDERİLEN RÛH:
Kadr Sûresi’nin tahlilinde yaptığımız ayrıntılı açıklamalarda belirttiğimiz gibi, rûh sözcüğü Kur’ân'da hep "vahiy, ilâhî bilgi" anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla 17. Âyetteki ona rûhumuzu gönderdik ifadesi de "Meryem'e bir takım ilâhî bilgilerin gönderildiği" anlamına gelmektedir. Ancak bu bilgiler doğrudan Meryem'e vahye dilmemiş, bir Elçi vasıtasıyla gönderilmiştir. Bu Elçi, o dönemde yaşamış olan Zekeriya peygamberden başkası değildir.

Çünkü Kur’ân'dan öğrendiğimize göre, Meryem o dönemde Zekeriyyâ peygamberin himayesindedir.

Bu Âyette ruhumuzu gönderdik sözleri ile ifade edilen Meryem'e bilgi verme işlemi, aynı olayı anlatan başka Âyetlerde ruhumuzu üfledik sözleri ile ifade edilmiştir. Yine Kadr Sûresindeki açıklamalarda belirttiğimiz gibi, ruh üfleme tabiri "az bir bilgi ile bilgilendirmek" demektir. Buna göre, Allah'ın Meryem'e ruhunu göndermesi, Elçisi Zekeriyyâ vasıtasıyla Meryem'e bir takım bilgiler yollaması anlamına gelmektedir. Elçinin Meryem'e örnek gösterdiği mükemmel beşer ise o gün henüz bir bebek olan Yahyâ peygamberdir. Çünkü Yahyâ peygamber de kısır anası tarafından daha önce Zekeriyyâ peygambere verilmiş bu bilgi ile dünyaya getirilmiştir.

Özetlemek gerekirse; daha önce kendisine verilmiş olan ilâhi bilgiyi Meryem'e iletmekle görevlendirilen Zekeriyyâ peygamber, bu bilgi sayesinde bir erkeğe gerek olmadan çocuk doğurabileceğini Meryem'e anlatarak görevini yapmış, bu bilginin doğruluğuna kanıt olarak da bebek Yahya'yı göstermiştir. Âl-i İmrân Sûresi’nin 42–43. Âyetlerinde sözü edilen melekler de Zekeriyyâ peygamber ile Meryem'e gönderilen Âyetlerdir.

- تمثّل - TEMESSÜL:
Temessül sözcüğünün esas anlamı "örnek vermek" demektir. Bununla beraber sözcük, ikinci, üçüncü anlam olarak "insan şekline girmek" manasında da kullanılmıştır. [44–24] (Lîsânü'l-Arab c. 8, s. 200, 201. msl, temessül mad.)

Kur’ân ile ilgili çalışma yapanlar, genellikle sözcüğün esas anlamı yerine uzak anlamını tercih etmişlerdir. Böyle olunca da Meryem'e haberci olarak Cebrail'in geldiği, korkmasın diye de Cebrail'in ona bir delikanlı kılığında göründüğü yorumları ortaya çıkmıştır.

Biz temessül sözcüğünün esas anlamı ile çevrilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Sözcüğün burada asıl anlamıyla değerlendirilmesi, yukarıdaki alıntıda geçen İncil’in şu ifadesi ile de uyum göstermektedir:
Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. [44–25] (Luka; 1:36)

18. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi.

Bu Âyette Allah'tan mesaj getiren Elçiye Meryem'in verdiği tepki dile getirilmiştir.
Buradaki - تقىّ - takiyy sözcüğü "takva sahibi biri" anlamında olabileceği gibi, özel bir isim de olabilir.

Bazı kaynaklarda Meryem'in bulunduğu kentte "Takiyy" adında adı kötüye çıkmış, günahkâr bir adamın varlığından bahsedilmektedir. Eğer bu bilgi doğru ise, Meryem'in, yalnız başına yaşadığı yerde kendisine yaklaşan kişinin o kötü kişi olabileceğini düşünmüş ve taciz edilmekten korkarak "Eğer sen Takiyy adındaki kimse isen" demiş olması mümkündür.

Meryem'in Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen sözlerinin yer aldığı cümle, bir şart cümlesi olmasına rağmen Âyette cümlenin ikinci [ceza] bölümü mevcut değildir. Bu, okuyanların takdirine bırakılmıştır. Bize göre cümlenin ikinci bölümü "Bana dokunma!" veya "Bana zarar verme!" şekillerinde takdir edilebilir.

19. O, [Elçi, Zekeriyyâ] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam/ bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi.

Allah tarafından gönderilen bilgiyi ve mesajları Meryem'e getiren Elçi, bu ilâhî bilgi sayesinde Meryem'in zekiy = tertemiz bir delikanlı anası olacağını söylemek suretiyle, getirdiği bilginin amacını da bildirmektedir.

ZEKİY:

Âyette geçen zekiy sözcüğü زكى - zekâ fiilinden gelir. Sözcük lügatlerde "temizlik, paklık, artıp büyümek, feyiz ve bereket" anlamlarına gelir. Zekiy sözcüğü, ذ -peltek ze ile yazılan ve Türkçeye de geçmiş olan "zeki, zekâ" sözcüklerinden farklıdır.

Buradaki zekiy sözcüğü; “günahlardan arınmış, temiz olarak büyüyüp yetişmiş, peygamber olarak gönderilmek için gerekli olan özelliklere sahip, tertemiz ve nezih” anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlardan da Îsâ peygamberin günahlardan uzak bir kişiliğe sahip bulunduğu, tertemiz birisi olarak büyüyüp yetişeceği ve nezahetinin peygamberliğe yaraşır şekilde olduğu anlaşılmaktadır.

Âyetteki - لآهب - li-ehebe ifadesi - ليهب - li-yehebe diye de okunmuştur [44–26] (Râzi, Mefatihu'l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur’ân) .

Bu kıraate göre anlam Beni Allah sana bir delikanlı versin diye gönderdi şeklinde olmaktadır.

20. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağiy [iffetsiz biri] de değilim" dedi.

Meryem'in "Ben kimseyle temas kurmadım, meşru ilişkide bulunmadım, ben bağiyy, yani gayri meşru ilişki kurmuş biri de değilim" anlamına gelen tepkisi, Âl-i İmrân Sûresinde şu sözlerle bildirilmiştir:
(Âl-i İmrân: 47) O, [Meryem] "Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?" dedi. [Allah] "Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘OL!' der, o da hemen oluverir" dedi.

21. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, [babasız çocuk vermek] Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu.

Elçinin [Zekeriyyâ peygamberin] bu Âyette Meryem'e yaptığı açıklama, 9. Âyette Allah'ın kendisine indirdiği vahiy ile aynı mealdedir. Allah'ın Elçisi sıfatıyla, doğacak çocuğun [Îsâ'nın] insanlara bir mu’cize ve rahmet olacağını bildiren Zekeriyyâ peygamberin buradaki sözleri, Âl-i İmrân Sûresinde meleklerin ağzından şu şekilde ifade edilmiştir:
(Âl-i İmrân: 45) Hani melekler demişti ki: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve âhirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı Meryem oğlu Îsâ Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor."

21. Âyetin sonundaki Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu ifadesi, bu sözlerin kime ait olduğuna göre iki türlü anlaşılabilir:

a) Eğer bu sözler Elçi'nin sözlerinin devamı olarak kabul edilirse; "Bu iş kader olarak yazılıp kesinleştirilmiştir" demektir.

b) Yok, eğer Rabbimizin beyanı olarak kabul edilirse; "Meryem ikna oldu ve gebe kalması için yapılması gerekeni yaptı, gerçekleştirdi" demektir.

Biz, hem Âyetteki gazâ fiiline bakarak, hem de bir sonraki Âyetin devamlılık bildiren fe edatı ile başlamasını göz önüne alarak ikinci anlamın daha uygun olduğunu düşünüyoruz.

22. Sonunda o, [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi.

Bu Âyet, Meryem'in ikna olarak Elçinin getirdiği bilgi ile hamile kaldığını ve sonra da bulunduğu yerden daha uzak bir yere gittiğini bildirmektedir. Bazı tarihî kaynaklara göre bu yer Beyt el-Lahm adlı şehirdir.

Meryem'in ikinci kez yer değiştirmesinin sebebini "durumunu saklamak için" diye açıklamak mümkündür. Bu konu Kur’ân'da açıkça bildirilmemekle beraber, Âyetteki intibaz sözcüğü bu açıklamaya delâlet eder mahiyettedir.

Meryem'in hamile kaldığında 13 yaşında olduğu, hamileliğinin kimine göre 9 ay, kimine göre 8 ay, kimine göre 7 ay, kimine göre 6 ay, hatta bazılarına göre 3 saat, bazılarına göre de 1 saat sürdüğü yolunda birçok rivayet varsa da, bunların hepsi dayanaksız ve ciddiyetten uzak nakillerdir.

23. [B]Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım" dedi.

Bu Âyette Meryem'in gebelik döneminin sonuna geldiği ve doğurmasının yaklaştığı anlatılmaktadır. Bir hurma ağacının altında doğum sancısı çeken Meryem hem bitkindir hem de kendini çaresiz ve kimsesiz hissetmektedir. Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım! şeklindeki sözleri, içinde bulunduğu tedirginliğin şiddetini göstermektedir. Bu sözler, doğum sancısı çeken bir kadının söyleyeceği sözler değil, izah edemeyeceği bir şekilde sahip olduğu çocuğunu halkından nasıl gizleyeceğini düşünen bir kadının üzüntüsünü ve pişmanlığını yansıtan sözlerdir. Çünkü hiçbir anne adayı, doğum esnasında çektiği sancı sebebiyle üzülmez ve pişmanlık duymaz.

24–26. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de."

Doğum öncesindeki birkaç dakikayı nakleden bu Âyetlerde Meryem'in şikâyetlerine cevap veren ve ona yol gösteren biri ortaya çıkmıştır. Kim olduğu belirtilmeden Âyette O veya kimse diye bahsedilen kişi, Meryem'e Allah'ın bir su arkı akıttığını haber vermiş, hurmalardan yemesini, sudan içmesini söylemiş, çocukla ilgili olarak gelecek eleştirilere cevap vermemesini ve o eleştirileri yönelten insanlarla konuşmamasını öğütlemiştir. Biz bu kişinin Zekeriyyâ peygamber olduğu kanaatindeyiz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Meryem'in bir çocuk doğuracağı haberini vermesi için de o gönderilmişti.

Zekeriya peygamber doğum esnasında Meryem'in yanına Allah'ın göndermesi ile gitmiş olabileceği gibi, hamile kaldığı günü bildiğinden doğum anını hesaplayarak kendi isteği ile de gitmiş olabilir.
Âyetteki - من تحتها - min-tahtihâ ifadesi, - مَنْ تحتها - men-tahtihâ olarak da okunmuştur. [44–27] (Râzi, Mefatihu'l-Gayb; Kurtubi, el-Camiu li Ahkami'l-Kur’ân) Men tahtihâ ibaresi "alttaki kimse" demektir. Âyetin anlamını belirtmek için men tahtihâ ifadesi tercihe daha uygun düşmektedir. Ancak Âyette geçen min-tahtihâ ifadesindeki - ها hâ zamirini "ağaç"a göndermek suretiyle "ağacın altından" anlamı çıkarmak da mümkündür. Nitekim Zemahşeri'nin beyanına göre Katâde bunu tercih etmiştir. [44–28] (Zemahşeri; Keşşaf)
Âyette geçen - جذع - ciz' sözcüğü, hurma ağacının alt kısmını, yani ağacın meyvelî olan kısmının altında kalan kısmı ifade etmektedir. [44–29] (Lîsânü'l-Arab; c. 2, s. 69) Kutrub ise herhangi bir ağacın kök kısmındaki her kütüğün ciz' olduğunu söylemiştir. [44–30] (Râzi; Mefatihu'l-Gayb)
Buna ve Âyetteki - ب - be harf-i cerrinin cümleye katacağı anlama göre, جذع - ciz' sözcüğünün içinde bulunduğu cümle iki şekilde anlamlandırılabilir:
• Hurma ağacının gövdesini kendine doğru çek ve hareket ettir.
• Gövdedeki taze ve olgun hurmaları kendine doğru hareket ettir.
Meryem'in hurma ağacını sallaması ile ilgili olarak birçok efsane üretilmiştir. Ağacın kuru ağaç olduğu ama kuru ağaçta keramet olarak taze hurma oluştuğu, hatta sadece hurma değil elma, armut, şeftali, kiraz gibi birçok meyve çeşidinin oluştuğu gibi yorumlar bu tür rivayetlere dayanmaktadır. Ancak Âyette bu anlatımları destekleyecek en ufak bir ipucu yoktur. Ayrıca Meryem o esnada bir başkası [Zekeriya peygamber] tarafından yönlendirildiğinden, gelişen olayların Meryem'le ilişkilendirilmesi de doğru bir yaklaşım değildir.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Miralay
1. June 2010, 11:56 PM
Aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu

Allah sizlerden razı olsun ve ilminizi artırsın

inanın Ali Rıza üstadın yazdıkları dolayısıyla şaşkına uğramışken, ikinci şok dalgası Dost1 kardeşimden geldi.

Hala şaşkınlıkla ağzım açık vaziyetteyim.
Sadece "Aman Allahım" demek geliyor içimden

inanın diyecek bir tek kelime bulamıyorum

Allah razı olsun ne diyim

Ali Rıza Borazan
2. June 2010, 12:57 PM
selamün aleyküm Dost Kardeşim Meryem bitki değil yetişme şekli bitki gibi yani iblisin mucura kaptırması yok o anlamda. yoksa bitkilerin yaratılışı ile insanların yaratılışı arasında dağlar kadar fark vardır. Zekeriya meryemden sorumludur. karısı dışında allah kimseyi kimseden sorumlu tutmaz bunlar kavranmazsa ayetler çözülemez.

hiiic
2. June 2010, 03:46 PM
Zekeriya meryemden sorumludur. karısı dışında allah kimseyi kimseden sorumlu tutmaz bunlar kavranmazsa ayetler çözülemez.

Emin misiniz? Yani biz sadece karımıza bakmakla mı sorumluyuz?
Size göre zekeriya sadece karısına bakmaklamı sorumluydu? yoksa yeğeni olan kimsesiz meryem ve diğer kimsesizler, yoksullar, yolda kalmışlar ve ihtiyaç sahiplerine mi?
Kişi en başta anne ve babasına bakmakla sorumlu değiller mi? v.s

Ali Rıza Borazan
2. June 2010, 06:00 PM
selamün aleyküm Hiç kardeşim. Leb demeden leblebiyi anlamalısınız. Allah yola gidişte dünya hayatında yetkiyi ve sorumluluğu sadece kendisine vermiştir. Evli olanlarda da kadın ve erkek eğer müslüman olmazsa hiç biri diğerini nikahı altında tutamaz.60/10
İşte nuh karısını ve oğlunu yola getiremedi, işte lut karısını yola getiremedi
işte firavun karsını müslüman oluşunu engelleyemedi. işte ibrahim peygamber babasını anasını yakınlarını yola getiremedi bu anlamda söyledim. elbette müslümanım diyen herkes davetini yapacak bütün dünyada fitne fesat kalmayıncaya din sadece allahın oluncaya kadar mücadelesini sürdürecektir. öyle derken de yanlıs anlama din allahın derken herkesin kendi dinini kendilerine verme anlamında allahın oluncaya kadar anlamında söyledim.

dost1
3. June 2010, 01:13 AM
Selamun Aleykum! Değerli Ali Rıza Borazan Kardeşim!

selamün aleyküm Dost Kardeşim Meryem bitki değil yetişme şekli bitki gibi yani iblisin mucura kaptırması yok o anlamda. yoksa bitkilerin yaratılışı ile insanların yaratılışı arasında dağlar kadar fark vardır. Zekeriya meryemden sorumludur. karısı dışında allah kimseyi kimseden sorumlu tutmaz bunlar kavranmazsa ayetler çözülemez.

Yazılarınızda Zekeriya peygamberi Meryem Validenin eşi, İsa Peygamberin babası olarak belirtiyorsunuz. Bu saptamanıza göre İsa peygamber ile Yahya Peygamber de kardeş oluyorlar.

İsterseniz Öncelikle Zekeriya Peygamber ile ilgili bilgilere bakalım.

KUR’ÂN'DA ZEKERİYA (Aleyhisselam)

(Meryem: 3–15) Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. Dedi ki: "Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, bedbaht olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan mevalimden [yakınlarımdan, amcaoğullarımdan] endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya’kûb ailesine de miras olacak bir velî [yakın, yardımcı] bağışla. Rabbim, onu sen rızanı kazanan biri kıl!" "Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz Biz sana ismi Yahyâ bir delikanlıyı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmadık. O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?" dedi. O [Allah] dedi ki: "Öyledir! Rabbin buyurdu ki, o bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken yarattım." O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Bana bir Âyet [alâmet] ver." dedi. O [Allah] "Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır." buyurdu. O, [Zekeriyyâ] bunun üzerine mihraptan kavminin /halkının karşısına çıkıp onlara, sabah akşam [daima, her zaman] tespih etmelerini vahyetti. [işaret etti] "Ey Yahyâ! Kitap'ı kuvvetle al!" O henüz sabi [çocuk] iken ona yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o çok takvalı davranan biriydi. Ve anne babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve bir isyankâr olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun!

(Enbiyâ: 89–90) Ve Zekeriyyâ hani Rabbine seslenmişti: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen vârislerin en hayırlısısın." Biz de onun için icabet ettik de kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve onun için eşini düzelttik. [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik] Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

Âl-i (İmrân: 38–41) Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin." dedi. O [Zekeriyyâ] mihrapta dikilip namaz kılarken/sosyal destek sağlarken melekler ona seslendiler: "Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve Sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor." O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısırken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?" dedi. O [Allah]: "Öyledir, Allah dilediğini yapar" dedi. O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Benim için bir Âyet [alâmet] kıl." dedi. O, [Allah] "Senin Âyetin [alâmetin], işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, sabah akşam [daima] tesbih et!" dedi.

İNCİL'DE ZEKERİYÂ (Aleyhisselam)
Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Hârûn soyundan gelen karısının adı ise Elizabet’ti. Her ikisi de Tanrı'nın gözünde doğru kişilerdi, Rabb'in bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı. Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti. Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı'nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu. Kâhinlik geleneği uyarınca Rabb'in Tapınağı'na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti. Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. Bu sırada, Rabb'in bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya'ya göründü. Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı. Melek "Korkma, Zekeriya!" dedi, "Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahyâ koyacaksın. Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. O, Rabb'in gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak. İsrâîloğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rabb'e döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rabb için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rabb'in önünden gidecektir." Zekeriya meleğe: "Bundan nasıl emin olabilirim?" dedi. "Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi." Melek ona şöyle karşılık verdi: "Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim. 20- İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın." Zekeriya'yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu. Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü. Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı. "Bunu benim için yapan Rabb'dir" dedi. "Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi." Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Dâvûd'un soyundan Yûsuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di. Onun yanına giren melek, "Selâm, ey Tanrı'nın lütfuna erişen kız! Rabb seninledir" dedi. Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selâmın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. Ama melek ona "Korkma Meryem!" dedi, "Sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını Îsâ koyacaksın. O büyük olacak, kendisine 'Yüceler Yücesi'nin Oğlu' denecek. Rabb Tanrı ona, atası Dâvûd'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir." Meryem meleğe "Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki" dedi. Melek ona söyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur." "Ben Rabb'in kuluyum" dedi Meryem, "Bana dediğin gibi olsun." Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı. O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selâmladı. Elizabet Meryem'in selâmını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: "Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbimin annesi yanıma geldi? Bak, selâmın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rabb'in ona söylediği sözler gerçekleşecektir." Meryem de şöyle dedi: "Canım Rabb'i yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar. Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi. İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak. Çünkü Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O'nun adı kutsaldır. Kuşaklar boyunca kendisinden korkanlara merhamet eder. Bileğiyle büyük işler yaptı; gururluları yüreklerindeki kuruntularla darmadağın etti. Hükümdarları tahtlarından indirdi, sıradan insanları yükseltti. Aç olanları iyiliklerle doyurdu, zenginleri ise elleri boş çevirdi. Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrâhîm'e ve onun soyuna sonsuza dek merhamet etmeyi unutmayarak kulu İsrâil'in yardımına yetişti." Meryem, üç ay kadar Elizabet'in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü. Elizabet'in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu. Komşularıyla akrabaları, Rabb'in ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar. Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya'nın adını vereceklerdi. Ama annesi, "Hayır, adı Yahyâ olacak" dedi. Ona, "Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki" dediler. Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular. Zekeriya bir yazı levhası istedi ve "Adı Yahya'dır" diye yazdı. Herkes şaşakaldı. O anda Zekeriya'nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı'yı överek konuşmaya başladı. Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye'nin dağlık bölgesinin her yanında konuşulur oldu. Duyan herkes derin derin düşünüyor, "Acaba bu çocuk ne olacak?" diyordu. Çünkü Rabb onunla birlikteydi. Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak şu peygamberlikte bulundu: "İsrâil'in Tanrısı Rabb'e övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı. Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, kulu Davud'un soyundan bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı. Düşmanlarımızdan, bizden nefret edenlerin hepsinin elinden kurtuluşumuzu sağladı. Böylece atalarımıza merhamet ederek Kutsal antlaşmasını anmış oldu. Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına ve ömrümüz boyunca Kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair Atamız İbrâhîm'e ant içerek söz vermişti. Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi'nin peygamberi diye anılacaksın. Rabb'in yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek ve O'nun halkına, Günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin. Çünkü Tanrı'mızın yüreği merhamet doludur. O'nun merhameti sayesinde, yücelerden doğan güneş, karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere yardımımıza gelecektir." Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrâil halkına görüneceği güne dek ıssız yerlerde yaşadı. [44–4] (Luka, 1:5-80)

TARİHE GÖRE ZEKERİYÂ
Zekeriya’nın konumu: Hârûn'un (a.s) torunlarından biri olan Hazreti. Zekeriya’nın (aleyhisselam) konumunu anlayabilmek için İsrâîloğulları arasında yaygın olan rahiplik geleneği ile ilgili bilgiye sahip olmak gerekir.

Filistin'in fethinden sonra topraklar Ya’kûb (aleyhisselam)'ın zürriyetinden olan 12 kabile arasında miras olarak dağıtıldı. 13. kabile olan Levililere de dini hizmetler ve görevler emanet edildi. Levililer arasında da "en mukaddes şeyleri takdis etmek, Rabbin önünde buhur yakmak, ona hizmet eylemek ve ebediyyen onun ismiyle mübarek kılmak üzere" seçilen aile Hârûn (a.s)’ın oğulları idi. Diğer Levililerin mabede girmesine izin verilmiyordu. "Çünkü onların vazifesi Rab evinin hizmeti için avlularda, odalarda ve bütün mukaddes şeyleri temizlemekte Allah Evinin hizmet işinde Hârûn oğulları'nın yanında bulunmak... ve sebt günlerinde, aybaşlarında ve belli bayramlarda yapılan bütün takdimeleri Rabbe arzetmekti."

Hârûnoğulları 24 aileye bölünmüştü ve bu 24 aile sıra ile Rabbin evine hizmet ediyorlardı. Bu ailelerden biri Zekeriyyâ (a.s)’ın liderliğindeki Abiya ailesi idi. Bu nedenle ailesinin sırası geldiğinde mabede gidip buhur yapmak Zekeriyyâ (a.s)’ın göreviydi. [44-5] (Mevdûdî; Tefhimu'l-Kur’ân)

Şimdi de Meryem Valide ve İsa Peygamberle ilgili bilgilere bakalım.

Kur’ân'ın Meryem ve Îsâ peygamberin doğumu hakkında verdiği bilgiler :

(Meryem: 16–33.36.34) Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ehlinden [ailesinden, yakınlarından] ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmişti. Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi. O, [Meryem] "Ben senden Rahmân'a sığınırım. Eğer sen takiyy [takva sahibi birisi/Takiyy] isen..." dedi. O, [Elçi, Zekeriyyâ peygamber] "Ben sadece, sana tertemiz bir delikanlı bağışlamam /bağışlamak için, Rabbinin Elçisiyim" dedi. O, [Meryem] "Benim nasıl delikanlım olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamıştır. Ben bir bağıyy [iffetsiz biri] de değilim" dedi. O, [Elçi] "Öyledir! Rabbin buyurdu ki: Bu, Bana pek kolaydır. Hem Biz onu nezdimizden insanlara bir mu’cize ve rahmet kılacağız." Ve o gerçekleştirilmiş bir iş oldu. Sonunda o [Meryem] ona [delikanlıya] gebe kaldı. Sonra da onunla uzak bir yere çekildi. Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. "Keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün unutulan biri olsaydım!" dedi. Sonra ona aşağısından/aşağısındaki kişi seslendi: "Sakın üzülme, Rabbin alt tarafında bir su arkı akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele, üzerine olgunlaşmış taze hurmalar düşsün. Sonra ye, iç, gözün aydın olsun. Sonra eğer beşerden birini görürsen ‘Ben Rahmân'a bir oruç adadım, onun için bugün hiçbir kimseyle konuşmayacağım' de!" Sonra O [Meryem] onu [çocuğunu] yüklenerek kavmine getirdi. Onlar [kavmi] dediler ki: "Ey Meryem! Doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın. Ey Hârûn'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kişi değildi, annen de bağiy [iffetsiz] bir kadın değildi." Bunun üzerine o, [Meryem] ona [çocuğa] işaret etti. Onlar: "Biz beşikte bir sabi olan kimseyle nasıl konuşuruz?" dediler. O [Beşikteki çocuk] dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir peygamber kıldı. [yaptı] Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe bana namazı/sosyal desteği ve zekâtı tavsiye etti. Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse. (kıldı) Ve beni bir zorba, bir mutsuz kılmadı. Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak ba's olacağım gün selâm benim üzerimedir. Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde ona ibadet edin, işte bu, dosdoğru yoldur." İşte bu, hakk söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları Meryem oğlu Îsâ'dır.

[B](Âl-i İmrân: 35–47) Bir zaman İmrân'ın karısı: "Rabbim! Kesinlikle ben karnımdakini tam hür olarak senin için adadım. Sen de benden kabul et, şüphesiz Sen en iyi işitensin, en çok bilensin!" demişti. Onu doğurunca da: "Rabbim, onu kız doğurdum; -hâlbuki Allah onun doğurduğu şeyi daha iyi bilir- erkek, kız gibi değildir. Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve soyunu Şeytân-ı Racîmden Sana sığındırırım" dedi. Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi. Ve ona Zekeriyyâ kefil oldu. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine, mihraba girse, onun yanında bir rızk bulurdu. O, [Zekeriyyâ] "Ey Meryem! Bu sana nereden?" dedi. O da: [Meryem] "O, Allah katındandır" dedi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızk verir.
(Âl-i İmrân: 42–47) Ve hani melekler: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçti. Ey Meryem! Rabbine gönülden kul ol, ona boyun eğ ve rükû edenlerle [rükû eden erkeklerle] beraber rükû et!" demişlerdi. İşte bu, gaybın önemli haberlerinden sana vahyet tiklerimizdir. Ve Meryem'e hangisi kefil olacağına kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Ve onlar tartışırlarken sen yanlarında değildin. Hani melekler demişti ki: "Ey Meryem! Şüphesiz Allah sana, dünyada ve âhirette itibarlı ve çok yakınlardan biri olarak adı, Meryem oğlu Îsâ Mesih olan kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor." Ve beşikte, yetişkin çağında insanlarla konuşacak ve o Sâlihlerdendir. [Meryem] "Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim için çocuk nasıl olur?" dedi. [Allah] "Öyledir! Allah dilediği şeyi yaratır; O, bir işe karar verdiği zaman onun için ‘OL!' der, o da hemen oluverir" dedi.
(Tahrim: 12) Ve Allah, ırzını bir kale gibi koruyan İmrân kızı Meryem'i de örnek verdi. Biz onun içine ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdikledi ve içten bağlananlardan oldu.

(Enbiyâ: 91) Ve o, ırzını titizle koruyan kadın. Ona ruhumuzdan üfledik de onu ve oğlunu âlemler için bir mu’cize yaptık.

(Nîsâ: 171) Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, Allah'ın Elçisi ve kelimesidir. Ki Meryem'e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Artık Allah'a ve Elçilerine inanın. "Üçtür" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vahid'dir, tek ve biricik ilâhtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekîl olarak Allah yeter.

Bu ayetler ışığında değerlendirmelerimizi gözden geçirmek gerekir.
Yeter ki Kur'an'ın metnine sadık kalalım. Meryem valide ile ilgili kullanılan zamirlere erkeklik dişilik yönünden de dikkat edelim.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ali Rıza Borazan
3. June 2010, 08:33 PM
Selamun Aleykum! Değerli Ali Rıza Borazan Kardeşim!
Alıntı:
Ali Rıza Borazan Nickli Üyeden Alıntı
selamün aleyküm Dost Kardeşim Meryem bitki değil yetişme şekli bitki gibi yani iblisin mucura kaptırması yok o anlamda. yoksa bitkilerin yaratılışı ile insanların yaratılışı arasında dağlar kadar fark vardır. Zekeriya meryemden sorumludur. karısı dışında allah kimseyi kimseden sorumlu tutmaz bunlar kavranmazsa ayetler çözülemez.
Yazılarınızda Zekeriya peygamberi Meryem Validenin eşi, İsa Peygamberin babası olarak belirtiyorsunuz. Bu saptamanıza göre İsa peygamber ile Yahya Peygamber de kardeş oluyorlar.

İsterseniz Öncelikle Zekeriya Peygamber ile ilgili bilgilere bakalım.

KUR’ÂN'DA ZEKERİYA (Aleyhisselam)

(Meryem: 3–15) Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. Dedi ki: "Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, bedbaht olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan mevalimden [yakınlarımdan,

amcaoğullarımdan] endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya’kûb ailesine de miras olacak bir velî [yakın, yardımcı] bağışla. Rabbim, onu sen rızanı kazanan biri kıl!" "Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz Biz sana ismi Yahyâ bir delikanlıyı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmadık. O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?" dedi.

O [Allah] dedi ki: "Öyledir! Rabbin buyurdu ki, o bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken yarattım." O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Bana bir Âyet [alâmet] ver." dedi.

O [Allah] "Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır." buyurdu. O, [Zekeriyyâ] bunun üzerine mihraptan kavminin /halkının karşısına çıkıp onlara, sabah akşam [daima, her zaman] tespih etmelerini vahyetti. [işaret etti] "Ey Yahyâ! Kitap'ı kuvvetle al!" O henüz sabi [çocuk] iken ona yasa, tarafımızdan sevecenlik ve temizlik verdik ve o çok takvalı davranan biriydi. Ve anne babasına çok iyi davranandı. Ve o bir zorba ve bir isyankâr olmadı. Ve doğurulduğu gün ve öleceği gün ve yeniden diri olarak kaldırılacağı gün ona selâm olsun!


(Enbiyâ: 89–90) Ve Zekeriyyâ hani Rabbine seslenmişti: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen vârislerin en hayırlısısın." Biz de onun için icabet ettik de kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve onun için eşini düzelttik. [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik] Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.

Âl-i (İmrân: 38–41) Orada Zekeriyyâ, Rabbine yakardı: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ver. Şüphesiz Sen, duayı en iyi işitensin." dedi. O [Zekeriyyâ] mihrapta dikilip namaz kılarken/sosyal destek sağlarken melekler ona seslendiler: "Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve Sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."

O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmışken, karım da kısırken benim için bir delikanlı nasıl olabilir?" dedi. O [Allah]: "Öyledir, Allah dilediğini yapar" dedi. O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Benim için bir Âyet [alâmet] kıl." dedi. O, [Allah] "Senin Âyetin [alâmetin], işaretle hariç, insanlara üç gün, konuşmamandır. Ve Rabbini çok an, sabah akşam [daima] tesbih et!" dedi.
DOST1 KARDEŞİM!
İncil’den Aktardıklarını buraya almıyorum kurana göre o bir belge olamaz. Tahrip edilmiştir.

Kuranda anlatılan kıssalar genelde, anlamaya çalışılırken genelde Yahudi ve Hıristiyan anlayışlarının etkisinde kalınmıştır.

19/4- Demişti ki: "Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım."
19/5- "Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karım da bir kısır (kadın)dır. Artık bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et."
Önce bu ayetlerde ne anlatılmak istendiğini beraber düşünelim. Zekeriya peygamberin temel korkusu kendisinden sonra kendi dinini temsil edecek birinin olmaması onu hayıflandırmaktadır. Karısı da Zekeriya peygamberin anladığı ve anlattığı dini kabul etmeyenlerdendir. Bilindiği gibi beşinci ayette bu tereddütlerini Allaha yakarıyor. Kendisinden sonra gelecek olan neslin uyarıcıları olmadan vahyin dışında dünya hayatlarını sürdürerek asıl onların dünya yaşamındaki gayelerini hatırlatacak uyaracak birinin gelmemesi endişesi var. İşte endişesini şu ayet nasıl dile getiriyor.
19/6- "Bana mirasçı olsun. Yakup oğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl."
İşte buradaki miras, Mal mirası değil peygamberlik mirasıdır. Taşıdığı endişe budur.
19/7- (Allah buyurdu:) "Ey Zekeriya, şüphesiz Biz seni, adı Yahya olan bir çocukla müjdelemekteyiz; Biz bundan önce ona hiçbir adaş kılmamışız."
Yahya peygamber Zekeriya peygamberin oğludur. İşte Kısır diye bahsettiği bildiğimiz çocuk doğurmaz anlamındaki kısırlık değil, Annesinin vahye karşı duyarsızlığından söz edilen kısırlıktır.
19/- Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım
Toplumun tamamen duyarsız olduğu tamamen anlattığı dinden toplumların kaçtığı alay edildiği bir ortamdan bu hak dinin temsilcisi olmayacağı endişesi taşırken Allah böyle bir müjde vermektedir Zekeriya peygamber.
19/9- (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: Bu Benim için kolaydır, daha önce sen hiçbir şey değil iken, seni yaratmıştım."
Sen daha önce peygamber değildin sana ilim ve hikmet vererek seni nasıl peygamber yaptıysak seni yoktan yarattıysak Allah her şeye gücü yetiyor demektir biz olacak dediysek biliyoruz ve işitiyoruzolacaktır.
19/10- Dedi ki: "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." Dedi ki: "Senin alametin, sapasağlam iken, üç tam gece insanlarla konuşmamandır."
Burada üç tam gece insanlarla konuşmaması, toplumların tamamen Zekeriya peygambere karşı düşmanlığın artması onlarla Zekeriya peygamber arasında bir perde çekilerek, iletişimin kesilmesi anlamındadır. Bunlar her peygamberde olan bir haslettir. Bu Allahın bir sünnetidir.
19/11- Böylelikle (Zekeriya) mescidten kavminin karşısına çıkıp onlara (şu anlamları) işaret etti: "Sabah akşam tespih edin."
Toplumla diyalogu tamamen kopmuş olan Zekeriya peygamberin sadece insanların onun lisanı haliyle konuştuğunu seyretmektedirler. Uyarılar fayda vermemiş ve çocuk doğup bu zaman zarfında hazreti Zekeriya peygamberin söylediklerini kabullenen bir tek oğlu olan yayadan söz etmektedir.
19/12- (Çocuğun doğup büyümesinden sonra ona dedik ki:) "Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut." Daha çocuk iken ona hikmet verdik.
İşte üö gün ifadesiyle zamanı kısaltarak mecazi bir anlatım sanatı ile anlatarak oğlu büyüyerek vahiylere karşı duyarlılığını belirtmek için
Ayette bahsedilen vurgu yapılmaktadır. Bakınız Yahya bu anda nebi değil fakat nebilerin getirdiklerini sahiplenen birisidir. Devam edelim konuya.
19/13- Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi.
19/14- Ana ve babasına itaatkardı ve isyan eden bir zorba değildi.
19/15- Ona selam olsun; doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağı gün de. Bakınız Yahya o anda bir peygamber değil peygamber olsa kitap verdik ifadesi kullanırdı. Bakınız arkasından hemen meryemin kıssasını anlatmaya başlamaktadır.
19/16- Kitap'ta Meryem'i de zikret. Hani o, ailesinden kopup doğu tarafında bir yere çekilmişti.
17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.
18- Demişti ki: "Gerçekten ben, senden Rahman (olan Allah)a sığınırım. Eğer takva sahibiysen (bana yaklaşma)."
19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."
24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan)ında bir ark kılmıştır."
25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."
26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah)' a oruç adadım, bugün hiç kimseyle konuşmayacağım."
Meryem Allah tarafından öğülmüş ve taktire şayan bir duruşu ile kuranda anlatılmaktadır.
Bakınız ali İmran suresinde bu mesele nasıl açıklanmaktadır.
35- Hani İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımda olanı, 'her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak' Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten bilen Sensin Sen" demişti.
36- Fakat onu doğurduğunda -Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilirken- dedi ki: "Rabbim, doğrusu bir kız (çocuğu) doğurdum. Erkek ise, kız gibi değildir. Ona Meryem adını koydum. Ben onu ve soyunu o taşa tutulmuş (kovulmuş) şeytandan Sana sığındırırım."
37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
38- Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi
İşte böyle temiz bir kadından tertemiz erkek çocık ancak olabilirdi.
3/44- Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
Bakınız bu ayette Meryem’i sorumluluğa alan birinin Zekeriya peygamber olduğunu anlatmaktadır.” Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı”
Sorumluluk almak anlamını kocanın karısı için kullanmaktadır.
4/ 34- Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.' Saliha kadınlar, gönülden (Allah’a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse hafifçe) vurun. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Doğrusu Allah Yücedir, büyüktür.
İşte kuranda düzeltilmiş bir beşer kılığında olan görünen Ruh Zekeriya peygamber değil de kim olabilir.
19/ 17- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Hıristiyanların o ruha Allah İslam toplumlarının bu güne kadar çocuğun babasız olduğunu anlatmak için söyledikleri ruh kelimesini Cebrail diye söylemektedirler. Oradaki ruh kelimesi ne Allah ne de Cebrail’i kastetmektedir. Oradaki düzeltilmiş ruh peygamberler için kullanılan bir kelimedir o düzeltilmiş ruh Zekeriya peygamberdir.
19/ 19- Demişti ki: "Ben, yalnızca Rabbinden (gelen) bir elçiyim; sana tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için (buradayım)."
20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
22- Böylelikle ona gebe kaldı, sonra onunla ıssız bir yere çekildi.
Ondokuzuncu ayette Meryem’e gelen elçi düzeltilmiş bir beşer olan bir peygamberdir. Peygamberlere ancak gelecek hakkında gayıp haberi bildirilir. İsa gibi bir peygamber geleceğini Meryem’e bildiren ne sıradan bir insan olabilir ne de Cebrail olabilir. Cebrail İslam toplumlarında peygamberlere vahiy getiren elçi olarak bilinir. Meryem’e gelen elçi Cebrail ise bu hem kuran anlayışına hem de İslam toplumlarındaki Cebrail anlayışına ters düşerdi. O zaman tek bir seçenek kalıyor Meryem’e gelen insanlara insanlardan olan peygamber olan bir elçidir.
Bu anlattıklarıma itiraz konusu olan bazı şıkları saymaya çalışayım
1- 3/ 59- Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol" demesiyle o da hemen oluverdi.
Bu ayeti İsa peygamberin babasız yaratılışına örnek olarak kullanmaktadırlar.
Ama İsa peygamber babasız anası ise vardır. Âdem kelimesi de anladıkları gibi ise âdem hem anasız hem de babasızdır. Ayette eğer âdemi anasız babasız anlamında anlıyorlarsa ve bunu İsa’nın yaratılışıyla kıyaslıyorlarsa bu nasıl kıyaslama ki birisi sadece babasız diğeri hem anasız hem de babasızdır. Bu kıyaslama yanlıştır.
2- 3/37- Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya'yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi.
Bu ayetten de Meryem’in bitki özelliğini taşıdığı anlayışı çıkaranlar var. Bu anlayış da tamamen benzetilirken bitkinin bir melek olması verilen görev seyri dışına çıkmaması anlamında bitki gibi yetiştirdik ifadesini kullanmaktadır.
3- 19/20- O: "Benim nasıl bir erkek çocuğum olabilir? Bana hiçbir beşer dokunmamışken ve ben azgın utanmaz (bir kadın) değilken" dedi.
Bu ayette bir beşer dokunmadı ifadesini kullanan Meryem değil Meryem adına Allah bu ifadeyi kullanıyor. O zamana kadar Meryem evlenmedi evet fahişe de değildi. Ama Allah zekeri yayı gönderdi evlenmek için Meryem’e evlilik teklif etti. Allah için kolay olan bir İsa’nın oluşması için ayetlerin hazırlığının ilk aşaması yerine getirildi.
19/21- "İşte böyle" dedi. "Rabbin, dedi ki: -Bu Benim için kolaydır. Onu insanlara bir ayet ve Bizden bir rahmet kılmak için (bu çocuk olacaktır)." Ve iş de olup bitmişti.
Kolay nasıl Allaha göre kolay bakınız anlatıyor.
23/13- Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik.
23/14- Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne Yücedir.
İşte Allah böyşe yaratıyor insanları böyle yaratış bir ayettir Allahın yaratış biçiminde kesinlikle bir değiştirme yoktur.
30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.
İşte Allah İsa peygamberin yaratılışına kadar bir anne bir babadan yaratıyor İsa peygambere gelince yaratış seyrini değiştirip babasız yaratıyor bu anlayış Allah’ın sünnetine terstir.
17/(Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
Daha çok sayıda değişik deliller getirilebilir ama okuyucular bunları kavramakta güçlük çeker diye endişe ediyorum.

Miralay
4. June 2010, 11:11 AM
Selamünaleyküm,

Üstadım, Zekeriya aleyhisselam'ın karısı konusunda Karısı da Zekeriya peygamberin anladığı ve anlattığı dini kabul etmeyenlerdendir. demişsiniz.
------------------------------------------------------------------------------
(Meryem: 3–15) Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti. Dedi ki: "Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, bedbaht olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan mevalimden [yakınlarımdan,

amcaoğullarımdan] endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Ya’kûb ailesine de miras olacak bir velî [yakın, yardımcı] bağışla. Rabbim, onu sen rızanı kazanan biri kıl!" "Ey Zekeriyyâ! Şüphesiz Biz sana ismi Yahyâ bir delikanlıyı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmadık. O, [Zekeriyyâ] "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?" dedi.

O [Allah] dedi ki: "Öyledir! Rabbin buyurdu ki, o bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken yarattım.

19/- Dedi ki: "Rabbim, karım kısır (bir kadın) iken, benim nasıl oğlum olabilir? Ben de yaşlılığın son basamağındayım

(Enbiyâ: 89–90) Ve Zekeriyyâ hani Rabbine seslenmişti: "Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen vârislerin en hayırlısısın." Biz de onun için icabet ettik de kendisine Yahyâ'yı ihsan ettik. Ve onun için eşini düzelttik. [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik] Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
----------------------------------------------------------------------------------

Ben bu örnek verdiğiniz ayetlerden apaçık,ayan beyan "biyolojik anlamda" kısırlık olarak anladım. Mecazi bir anlam bulamadım.

Zaten; "Ve onun için eşini düzelttik. [doğum yapmaya elverişli hâle getirdik]" dedikten hemen sonra, ayette Şüphesiz onlar hayırlarda yarışıyorlar, umarak ve korkarak Bize yalvarıyorlardı. Ve Bize karşı derin saygı duyuyorlardı. ibaresinin geçmesinden Zekeriya aleyhisselam'ın karısının dine duyarsız bir kadın olduğunu değil; tam aksine, "hayırlarda yarışan, umarak ve korkarak Allah'a yalvaran; ve derin saygı duyan" bir kadın olduğunu anladım.

Yanlış anlamışsam, acizane şahsımı düzeltmenizi saygıyla rica ederim.

Ali Rıza Borazan
4. June 2010, 12:30 PM
Zekeriyanın kurandaki anlattığına göre iki tane karısı var. brisi yayanın annesi olan karısı diğeri de isanın annesi olan karısıdır. yahya ile isa üvey kardeştir. ve aynı zamanda harun ile musa peygamber gibi yahya isayı destekleyen ve onun arkasında olan ve onun söylediklerine itaat edendir. Yayanın annesi de daha önce kısır ifadesini kullanırken hazreti ibrahimin karısı gibi zekerriya peygamberin anlattıklarına sıcak bakmayanlardan dır. daha sonra imana karşı meyil etmeye başladı ki yahya gibi vahye duyarlı bir çocuğun yetişmesinde rol aldı. Ama Zekeriya peygamberin asıl isa gibi bir peygamberin yetişmesinde baş aktörlğü oynayan annesidir. büyük bir ihtimal zekeriya peygamber evlendikten sonra zekeriya peygamber ölüyor. ve meryem çocuğu yetim olarak büyütüyor zaten isanın olurken babasız değil hayatın sıkıntılarını yaşarken babasız anlamda söylenmiş bir kalıntı daha isabetli olur kanaatindeyim.

kamer
4. June 2010, 08:48 PM
Zekeriyanın kurandaki anlattığına göre iki tane karısı var.

Selam,

Yukaridaki alıntıladığım cümleyi yazdıracak verileri bizimle paylaşabilirmisiniz. Hangi verilere (AYETLERE) dayanarak iki karısı var diyorsunuz?

myro
4. June 2010, 11:39 PM
Bir kere vermiş olduğunu ayet meallerinden Hz.İsa'nı babsız yaratıldığı manası çıkıyor. Siz nasıl çıkaramıyrosunuz o anlaşılması gayet zor bir şey. Peşinden söylemiş olduğunuz
"Burada Ey Harun'un kız kardeşi, Derken Harun Musa peygamberin kardeşidir arada bin iki yüz yıllık bir fark var. Kuran aynı aileden aynı din kardeşliğinden söz etmektedir. "

Sözü de tamamen dayanakszıdır. Kendi kurduğunuz mantıkla çelişmemk adıan u savı ortaya koyduğunuz düşünüyorum. Çünkü ayetlerde açık ifade ile Hz. Musa ile Hz. Harunun kardeş oldukları yazar.

Ayet mellaerine bakalım;

Araf 142 : Musa ile otuz gece münacatta bulunmayı sözleşmiştik de bu vadeyi, on gece daha katarak tamamlamıştık böylece Rabbinin tayin ettiği müddet, kırk geceyi bulmuştu ve Musa, kardeşi Harun'a, kavmimin içinde benim yerime geç, onları düzene koy ve bozguncuların yoluna uyma demişti. "
Musa kardeşine aradaki 1200 yıllık mesafeden nasıl yerime geç diyor?

Yunus 75 : Onlardan sonra da Musa ve Harun'u, delillerimizle Firavun'a ve ona uyan ileri gelenlere gönderdik, fakat ona uymayı kibirlerine yediremediler ve zaten de mücrim bir topluluktu onlar.

"Musa ve Harun 1200 yıl arayla nasıl Firavuna gönderiliyor. Firavunlar Mısırda 1200 yıl hüküm mü sürmüş?"


Ta-Ha 70 : Sonunda büyücüler secde ederek yere kapandılar ve inandık dediler, Harun'la Musa'nın Rabbine.

"Bu olay Musa aleyhisselam zamanında olduğuna göre(hikayenin öncesinden bu açık anlaşılır); büyücüler Hz. Harun'u nerden biliyorlar?"

Kuran'ın zahiri manası kuvvetlidir. Sürekli tevil, teşbihle uğraşmak insanı böyle garip noktalara götürür.

dost1
5. June 2010, 04:11 AM
Değerli Ali Rıza Kardeşim!
Yazınız o kadar karışık ki okumakta zorlandım. Kur'an ayetlerinde metne sadık kalmıyorsunuz."Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi." ayetini farklı mealle belirtiyorsunuz. Daha önceki yazımda oradaki sözcükleri tek tek açıklamıştım. Bütün halinde görülsün diye ilgili ayetleri astım ve yeterki metne sadık kalınsın dedim.Yazılarınızdan Resul,Nebi,peygamber kavramlarına Kur'an'da olmayan farklı anlam yüklüyorsunuz.

Allah hepimize de basiret nasip eylesin ilmimizi artırsın. Zekeriya Peygamber Yahya peygamberin babasıdır. İsa peygamberin babası değildir. Meryem validenin de kocası değildir. hepsine de selam olsun.



Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
5. June 2010, 04:30 AM
Kim kimin babası kim kimin kardeşi bu konu behlülü bihteri aşar.
Dizi izlerken okunan bir kuran çalışması gibi geliyor bana.

Ayrıca bir bektaşi fıkrası geldi ki aklıma onu anlatmasam daha iyi....

Hz İsa'nın babası Allah değildir bir tek onu bilirim. Ama babasız çocuk olur mu? olmaz diye bir şey yok bu Allaha göre çok kolay. Değil babasız, dedesiz bile insan yaratabilir Örn; Adem peygamber.
Eğer Yahve mi yehova mı ne, o Hz isanın babası olsaydı, adem peygamberin de dedesi olması gerekirdi. Her babasıza dedesize ana baba bulmak bizim harcımız değil. Keşke bu konuyu zekeriya peygambere sorma şansımız olsaydı. Ama iftira diyeceğinden sanki ruhu sağ kulağıma üflemiş gibi eminim. Ruhu şad olsun.

Ali Rıza Borazan
5. June 2010, 08:19 AM
İste Kuranı Anlamak dağda bulunan madenler içerisinden onu derleyip toplayıp insanların önüne insanların bilmediği ulaşamadığı bilgi sayar , uçak, araba icat etmek kadar zordur.
1-Kamer kardeşe cevap; Hazreti isa peygamberin babası zekeriya peygamberdir makaleme tekrar bakarsanız oradan bulabilirsiniz.
2-Myro Kardeşe cevap- Ben Musanın kardeşi harun değildir demedim Orada Ey harunun kızkardeşi ifadesini kullanırken meryem bizim anladığımız harunun kız kardeşi değil dedim bütün peygamberler kuranda aynı aileden dedim bu anlamda harunun kız kardeşi diyor dedim. eğer bu gerçek anlamda söylenmiş olsaydı harun ile meryem arasında bin ikiyüz sene zaman farkı var dedim. bu gerçek anlamda değil mecazi anlamda anlatılmıştır.
3-Dost1- Kardeşim: Ruhumuzu gönderdik Oda düzgün bir beşer kılığında görünmüştü ifadesinde, "Ruh" Kelimesinin ne anlama geldiği alaşılmazsa bu konu çözülemez. bu ayette asıl rolü oynayan bu ruh kelimesidir.
1- Ruh Allah mıdır? desek hayır Allah değildir deriz.
2- Ruh Cebrail midir desek, hayır cebrail peygamberlere vahiy getiri dersiniz. o da değil.
3- Ruh Meryeme gelen bir elçidir. acaba bu ruh nasıl bir elçi olur ki meryeme çocuk armağan edebilir. Eğer çocuk armağan edebilmesi için aynı cinsten olması lazım kuranın diğer yerlerinde çocuğun nasıl oluşabileceğini anlatıyor. bunları biz kavrayamazsak. nasıl bu problemleri çözebileceğiz. "Ol" Dedik oluverdi. Nasıl oluverdiğini sen bu güne kadar çocuk oluşumunu bilemezsen bu ayet çözülebilir mi? Evet Allah istediğini istediği gibi yaratır. Allahın bir sünnet koyarak yaratışını anlayamazsak anlayamayız. nebi kavramı vahye muhatap olan allahın direk olarak peygamberlere vahyetmesidir. bunu peygamber olarak biliriz. ama resul kavramı peygamberlerden, insanlardan, ve meleklerden olur bunlar kuranda farklı yerlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır.
4- Hiiiç Kardeşim, Evet kurandaki müteşabih olan ayetler,"Kim kimin babası kim kimin kardeşi bu konu behlülü bihteri aşar." evet Aşar. Çünkü kuranı kurandan anlayabilmek için her türlü anlayışların bağımlılığından kurtularak kurana besmele ile yaklaşmalıyız. Allah ilk yaratmayı da bilir son yaratmayı da bilir dünya hayatında uyguladığı bir sünnetulllah çerçevesinde de yaratmayı bilir bunların yaratılş biçimini bir birleriyle karştırmaz. biz anlayamadığımız için bunları ayırdedemiyoruz. hepinize sevgi ve selamlarımı sunuyorum.

hiiic
5. June 2010, 01:12 PM
Allahın biz aciz ve muhtaç kullarına o kadar karmaşık bir kitap indireceğini ve ondan imtahana çekeceğini sanmam. Allah üni. akademisyenlerinin öğrencileri kalın kitaplardan sınava çekmesi gibi zalim ve anlayışsız değildir. Eğer böyle bir kitap indirmişse beni ondan sorumlu tutmaz çünkü bu kaldıramayacağım bir yük olurdu. O kimseye böyle bir yük yüklemez, zorluğu sevmez.

İhtiyacımız olan herşey o kitapta kuranda yazılmıştır, eğer müslümanlar olarak o kitaptan bir şeyler tartışıyorsak ve bu kuranda apaçık bir şekilde yazmıyorsa o konu gerçekten ihtiyacımız olmayan bir bilgi olabilir. Ama elbette bu konudaki alimlerimizin ilgi alanı ve kapsama alanına girdiğinden onlar bu konuda ortak karar için fikir mübadelesine girebilirler.

Sana Ruhtan soruyorlar diyor, o ruh Allahın emrindedir BİTTİ... Daha fazlası algı kapasitemizi aşar, bizi bizden iyi bilen Allah bu kadarını bilmeniz yeterli demiş. Diğeri sizin için gereksizdir.

Müteşabih ayetlerle oynamanız beni meraklandırdı açıkcası...

Ali Rıza Borazan
5. June 2010, 01:35 PM
selamün aleyküm Hiiç Kardeşim sana iki tane ayet yazayım bunların nedemek istediğini anlar da dinleyelim.
2/72- Hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz ve bu konuda birbirinize düşmüştünüz. Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı.


2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.
Bu ayetler açıkmış madem inek bacağı urmakla nasıl ölü dirilir bana anlat bakalım.

hiiic
5. June 2010, 01:56 PM
İnek bacağı vurmakla ölünün dirilmesinde ne var ki? çokmu zor..
baksana iki bacak arasından insan doğuyor, hemde o bir sıvı iken...

tek hücreli bir zigottan önce tipsiz bir et parçası oluyoruzda sonra baksana büyüdükde ne hale geldik? parmaklarımız bile var. beynimiz var gözümüz var. Bu mu daha zor yoksa eti kafasına vurunca adamı diriltmek mi? hemde hazır beden varken. belki bağırsaklar daha önce öldüğü için çözünmüş olabilir biraz ağrı yapar ama büyüyünce unutur.
-------------------------------
2/73- Bunun için de: "Ona (cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun" demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; ki akıllanasınız.

Eğer sıkıcı bir tefsirciyseniz şöylede izah edebilirsiniz; burda organ naklinden de bahsediyor olabilir. Hani hayvanın kalbini insana takın gibi.
---------------------------------------
cevabı sizden bekliyoruz.

Ali Rıza Borazan
5. June 2010, 03:26 PM
Orada inek bacağını vuran insanlar. İnsanlar ölüye inek bacağı vurmakla ölüler diriltemez. ölüleri Allah bu dünya hayatında değil ahiret hayatında diriltecek bir ayet vereyim
21/95- Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler. Allah bir taraftan ölen dünya hayaında dirilmeyecek
Bir ayette ölen geri gelmez diyor. Bir ayette ölen kşiye inek bacağı vurunca dirilir diyor. bir ayette de Kuranda çelişki yoktur diyor. nasıl kolay anlaşılır bu kuran?
4/82- Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

sen bu ayetleri beraber düşün ve anlat bakalım
selamün aleyküm.

dost1
6. June 2010, 04:43 AM
Selamun Aleykum! değerli Ali Rıza Borazan Kardeşim!


...
3-Dost1- Kardeşim: Ruhumuzu gönderdik Oda düzgün bir beşer kılığında görünmüştü ifadesinde, "Ruh" Kelimesinin ne anlama geldiği alaşılmazsa bu konu çözülemez. bu ayette asıl rolü oynayan bu ruh kelimesidir.
1- Ruh Allah mıdır? desek hayır Allah değildir deriz.
2- Ruh Cebrail midir desek, hayır cebrail peygamberlere vahiy getiri dersiniz. o da değil.
3- Ruh Meryeme gelen bir elçidir. acaba bu ruh nasıl bir elçi olur ki meryeme çocuk armağan edebilir. Eğer çocuk armağan edebilmesi için aynı cinsten olması lazım kuranın diğer yerlerinde çocuğun nasıl oluşabileceğini anlatıyor. bunları biz kavrayamazsak. nasıl bu problemleri çözebileceğiz. "Ol" Dedik oluverdi. Nasıl oluverdiğini sen bu güne kadar çocuk oluşumunu bilemezsen bu ayet çözülebilir mi? Evet Allah istediğini istediği gibi yaratır. Allahın bir sünnet koyarak yaratışını anlayamazsak anlayamayız. nebi kavramı vahye muhatap olan allahın direk olarak peygamberlere vahyetmesidir. bunu peygamber olarak biliriz. ama resul kavramı peygamberlerden, insanlardan, ve meleklerden olur bunlar kuranda farklı yerlerde farklı anlamlarda kullanılmıştır.


Ruh sözcüğünün Kur`an`daki kullanımı:


“Ruh” sözcüğü Kur`an`da; “İlâhî esinti, vahy/ bilgi” anlamında kullanılmıştır. Vahyin, bilgisizlikten ölü sayılan kalbe hayat verdiği, canın bedendeki işlevi ne ise vahyin de kişiler ve toplum için işlevinin aynı olduğu, yani kişileri ve toplumu kokuşmaktan koruduğu düşünülürse, “ruh” sözcüğünün sözlük, ansiklopedik ve dinî terim anlamlarıyla Kur`an`daki anlamı arasında bir paralellik var gibi gözükebilir. Ama sözcüğün kullanıldığı ayetler incelendiğinde, bu paralelliğin “ruh”un ne olduğunda değil de, sadece insan üzerindeki etkileri konusunda olduğu anlaşılmaktadır.

Kur`an`da bahsedilen “ruh”, yani “ilâhî esinti, vahy (bilgi)”, sadece isteyerek bu “ruh”a sahip olan ve bu “ruh”u hayatına geçiren kişilere ve toplumlara anlamlı bir canlılık veren, onları kokuşmaktan koruyan bir şeydir. Fakat asla, ölümün dışındaki canlılığı temsil eden ve her türlü rezilliği de kapsayan sihirli bir nefes değildir:

İsra; 85: Ve sana ruhtan sorarlar. Deki: “Ruh Rabbimin emrindendir
(işindendir). Size ise az bilgiden başka, bir şey verilmemiştir.”

Mümin; 15: O Refi`dir, dereceleri yükseltendir, Arş`ın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için kendi emrinden/ kendi işinden olan ruhu kullarından dilediğine ilka eder (bırakır).

Not: Bu ayette ruhun hululü (inişi) “القائ İlka (bırakmak, koymak)” sözcüğüyle ifade edilmiştir. Nitekim Âdem`e yapılan vahyler (Bakara; 37) ve Kur`an`ın inişi için “ وحى vahy” veya “ انزال inzal” yerine “ilka” fiili kullanılmıştır (Neml;6).


İsra suresinin yukarıda verdiğimiz 85. ayetinden 93. ayetine kadar olan pasaj bozulmadan, bir bütünlük içerisinde değerlendirilirse burada konu edilen ruhun, rivayet tefsirlerinde anlatıldığı gibi insan ya da herhangi bir canlının ruhu olmayıp “vahy” olduğu açıkça görülür. Ancak, İsra suresinin 85. ayetinde belirtildiği gibi, ruh konusu ile ilgili bize verilen bilgiler; vahyin mahiyeti, şekli, miktarı gerçekten azdır. Dolayısıyla bu konuda verilen bilgi ile yetinmek, kendi kafamızdan bilgi üretmeye kalkmamak gerekmektedir.

Yanlış meallendirilen ayet bu

...fe erselna ileyha ruhaNA fetemessele leha beşeran seviyya

."Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren Elçi] ona [Meryem'e] mükemmel bir beşeri örnek verdi."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ali Rıza Borazan
6. June 2010, 07:57 AM
Kuran Ruh Kelimesini hangi anlamlarda kullandığını anladığım kadarıyla şöyle izah etmektedir. Dost1 Kardeş
KURAN’DA GEÇEN RUH CAN VE RUHUL-KUDÜS KELİMELERİNİN TANIMLANMASI
Kuranda kullanılan, hiçbir kelime hiçbir kelimenin yerine kullanılmamıştır. Her kelime kuran içerisinde farklı bir yer işkâl etmiştir. Dünya üzerinde yedi milyar insan varsa bu yedi milyar insanın parmak uçları hiç biri hiç birine benzemez. Bir Ağaç üzerinde milyonlarca yaprak olsa da bunların hiç biri diğer yaprakla aynı değildir. Allah Böyle Muazzam bir kâinat muazzam bir kitap göndermiştir.

İşte Kurandaki bir ayetin ve bir konun düzgün anlaşılabilmesi için o ayet ve konuda geçen kelimelerin önce ne anlama geldiği kuran içerisinde aranarak ne anlama geldiği tespit edilmesi gerekmektedir. Bir de Kuran dışından kuranda geçen bir kelime hakkında yapılan tanımlar, kuranda geçen kelimenin, tam anlamını veremediğinden kuranda geçen diğer kelimelerin tanımlarıyla çatışmakta böylece, ayetlerin ve konuların yanlış anlaşılmasına neden olmaktadır. Şimdi kuranda geçen konumuzun ana başlığını oluşturan ruh ve can kelimelerini ayrı ayrı kuranda arayarak düzgün tespit edersek bu kelimeler geçen ayet ve konuların doğru anlaşılmasına katkıda bulunacağını ümit ediyorum.

RUH
42/52- Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

Bu Hitap, son peygamber hz. Muhammet (sav) medir. “Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik” Vah yedilen ruh, peygambere, vah yedilen vahiy için kullanılmış. Bir başka deyişle gönderilen kurandır.

4/ 171- Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (�L�kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa o’nundur. Vekil olarak Allah yeter.

Şimdi bu ayette Geçen ruh ile ilgili cümleyi alalım.” . Onu (Ol kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Burada ruh kelimesi Hazreti isa peygamber için kullanılmıştır. O insanlara konuştuğu ve anlattıkları vahiydir. Bu sebeple Allahın bir kelimesini oluşturmaktadır.

15/29- "Ona bir biçim verdiğimde ve ona Ruhum'dan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın

Burada Kullanılan ruh; ona Ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.
Burada insan olmanın özelliklerini ortaya çıkaran bir ruh oluyor. Bir başka deyişle Allahın kendi ruhundan üflediği, ruh insanda kullanılıyor. Bu insana üflenen ruh ile peygamberlere gelen ruhtan farklıdır. İnsanlarda bu ruh hem rahim sıfatı ile hem da cebbar sıfatı ile insan hayat buluyor. Bir başka deyişle insan her iki yöne de gidebilme özelliği le her iki yönde de hayat bulabiliyor.

16/ 2- Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka İlah yoktur, şu halde Benden korkup-sakının, diye uyarın."

Bu Ayette de Allah’ın kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediklerine “Benden başka İlah yoktur,” Burada dilediklerine derken yol seçme özgürlüğü olan insanlara vahyin yolunu tercih edenler, feraset penceresini açanlar anlamında kullanılmıştır. Yoksa Allah kimseye zulmetmez. İnsan fıtratından gelen o rabbim sen sin sözü ie kucaklaşan bir anlayışı yaşamına götüren anlamında olan ruhtur.

17/ 85- Sana ruhtan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin emrindendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."

Burada Tanımlanan ruh, diğer kuranda tanımladıklarının dışında olan bir ruhtur ki, “Ruh, Rabbimin emrindendir.” Allah hakkında olan bilgidir. Bunu başka ayetlerle açıklamamız gerekiyor.
91/1- Güneş'e ve onun parıltısına andolsun,
2- Onu izlediği zaman Ay'a,
3- Onu (Güneş) parıldattığı zaman gündüze,
4- Onu sarıp-örttüğü zaman geceye,
5- Göğe ve onu bina edene,
6- Yere ve onu yayıp döşeyene,
7- Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene',
8- Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun).
9- Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
10- Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğra
Kâinatı yaratıp arşa istiva eden ve kâinatta olup biten her şey onun kontrolü altın da olan ruhtur. Diğerlerine akseden ruh hep bu ruhun tezahürü ile olmaktadır.


19/ 7- Sonra onlardan yana (kendini gizleyen) bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü.

Düzgün bir beşer kılığında görülen elçi olan bir beşer ” Böylece ona ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da, düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. Bu da diğer ayetlerin açıklamasına ihtiyacı var. Düzgün beşer olanlar hep kuranda peygamberler için kullanılmıştır.

18/110- De ki: "Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin İlahınızın tek bir İlah olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın."
Düzeltilmiş olan beşerler peygamberlerdir. Her peygamber kendilerinden önceki gelen peygamberleri doğrular ve tasdik ederler ve kendilerinden sonra gelecek olan peygamberleri de müjdelerler. Bu Bile Kuranın bir insan uydurması olamadığına yeter ve artar bile.


21/ 91- Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık. Buradaki ruh nahl suresi ikinci ayetteki anlatılan anlamında olan bir ruhtur.

32/ 9- Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona Ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?

Yine insana üfürülen ruhun insan üzerinde ne gibi bir etki gösterdiğini anlatan bir ruhtur. “Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?”

38/ 72- "Onu bir biçime sokup, ona Ruhum'dan üflediğim zaman siz onun için hemen secdeye kapanın."

Burada secde edecek konuma gelen bir halife anlamında bir insandan söz ediliyor.

40/ 15- Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, Kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.

58/ 22- Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
Burada tanımlanan ve kendinden bir ruh ile desteklenen kuranda örneği verilen muhacirler ve ensardan söz etmektedir. Bu tip müslümanlar bir birlerine kenetlenmiş o Allahın tanımladığı bir topluluığu oluşturmuşlardır Allah bunlardan razı olmuştur.


66/ 12- İmran'ın kızı Meryem'i de. Ki o kendi ırzını korumuştu. Böylece Biz ona ruhumuzdan üfledik. O da Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O, (Rabbine) gönülden bağlı olanlardandı.
70/ 4- Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.
78/ 38- Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir.
97/ 4- Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
Kuranda tanımlanan Ruhu Bu ayetleri anladıktan sonra şöyle izah edebiliriz.
RUH: Allah’ın Kendisine ait sıfatların kâinata yansıması ve onlarda tecelli etmesidir. Ve böylece gönderilen ruh ile onların hayat bulmalarıdır.
O zaman Kuranda Allahın ruhundan üfleyip de şekillenen varlıkları tanımlamaya çalışalım.
1- Allah peygamberlere gönderdiği vahiylere ruh demiş. Ve bu vahiylerle cehaletten kurtularak, vahye tabi olanların aydınlanması anlamında olan ruhtur.
2- Peygamberlerde olan ruh Bulunmuş olduğu kendi toplumlarında gönderilen vahiylerle bütünleşip toplumda örnek bir yaşam sergilemesi nedeni ile ruh anlamında kullanılmıştır.
3- Ruh İnsanda şekillenmiş insana hayat vermiş ruh olmuş.
4- Ruh Hazreti Meryem’de onu toplumla arasını ayırarak, Allahın vahiylerine gebe bir peygamber oluşmasına neden olmuş.
5- Ruh Evrene yansımış Evrende muazzam bir düzen intizam sağlamıştır.
KUTSAL RUH (Ruhul-kudüs)
2/ 87- Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peş peşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?
2/ 253- İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O�u Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır.
16/ 102- De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak, Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere, onu (Kur'an'ı) hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir."
5/ 110- Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab�, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oluveriyordu. Doğuştan kör olanı, alacalıyı iznimle iyileştiriyordun, (yine) Benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun. İsrailoğulları�a apaçık belgelerle geldiğinde onlardan inkara sapanlar, "Şüphesiz bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi (de) İsrailoğulları�ı senden geri püskürtmüştüm."
26/ 193- Onu Ruhu'l-emin indirdi.
Ruh: Allah’a has bir olgunun yaratıklara üflemesi veya vermesi ile onlardaki hayat biçimlerinde fiilen görülen emarelerdir.
Ruhu-l-Kudüs: Gönderilen peygamberler için kullanılmıştır. Peygamberler vahiylerin güdümünde Allah’ın Gösterdiği yolda yürüyen yanıldığı zaman düzeltilen, insanlarla kendisi arasında insanlara örnek bir modeldir.

CAN
Kuran’da geçen can kelimesi, Ruh kelimesinden nüans farkı ile ayrılmaktadır. Can ile Ruhu biri birinden ayıran temel özellik, Can her canlının dünya yaşamında ayakta kalmasının temel şartıdır. Ruh ise; canlıları kendi görevleri içerisinde görevlerine uygun bir hayat sergilemesidir.
Bir İnsan peygamber bir insan da peygamber değildir. Peygamberi peygamber yapan ondaki sadece canlılık olan olgu değil, onun tolumla olan iletişimin Allahın tanımladığı şekilde şekillenmesidir. Ama diğer insanlarda bu böyle değildir. Onlar takva yolunda gidebildikleri gibi fısk ve fücur yolunda da gidebilmektedirler. Onların düzelticisi kuran veya toplumlar peygamberlerdir.
2/ 2- Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, her şeyi bilen, hüküm ve hikmet sahibi olansın."
2/ 155- Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele
2/ 164- Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
3/ 54- Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilend
3/ 186- Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir.
42/ 29- Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.
4/ 95- Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.
5/ 45- Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.
6/ 38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
6/ 93- Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiçbir şey vahyolunmamışken �ana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azapla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen.
9/ 55- Şu halde onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister.
15/ 27- Ve Cann'ı da daha önce 'nüfuz eden kavurucu' ateşten yaratmıştık.
55/ 15- Cann'ı da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.
Can, Ruh, Kutsal Ruh, Kelimelerini, Aktardığımız Ayetler ışığında tanımlayacak olursak,
CAN: Allahın Evrende yarattıkları, evrenin yasalarında olan kanunlarla bütünleşen, doğar, büyür ve ölür, yasalarıyla örtüşen varlıklarda onların bir süreç içerisinde eceline kadar diri tutan enerji olan ve dumansız ateşten yaratılan bir varlıktır.
RUH-ÜL KUDÜS: İnsanlar içerisinde Kendisini nefsin azgın tutkularından arındırtarak Allaha ulaşmak için çaba sarf edenlerin Allah’tan peygamberler için vahiyle diğer insanlardan peygamberlere tabi olanları, doğru bir yolda yürümelerinin Allah tarafından desteklenmesi ve onaylanmasıdır.
RUH: Her canlıda veya cansız varlıklarda, Allahın kendi özelliklerinden Yaratıklar üzerinde yansımasının bir tezahürüdür. İnsan olanlarda verilen tezahürü Onların kendi özgür iradeleriyle gittikleri veya gitmek istedikleri yönde yollarının açılmasıdır.
Peygamberlerde, Olan ruh Peygamberlerin Allahın şstediği şekilde yaşamasının tecellisidir.

hiiic
6. June 2010, 06:22 PM
...:)

dost1
6. June 2010, 08:24 PM
Selamun Aleykum! Değerli Ali Rıza Borazan Kardeşim!

Verdiğiniz cevaptan yazdıklarımı okumadan cevap yazdığınızı düşünmeye başladım.
İlgilinecekler için ruh ile ilgili tamlamaları da verelim inşaallah.

RUHÜ’L-KUDÜS” TAMLAMASININ TAHLİLİ:
“Ruh” ve “Kudüs” sözcüklerinden oluşan “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının tahliline önce bu tamlamayı oluşturan sözcükleri tek tek ele alarak başlamayı, tamlama ile ilgili değerlendirmeyi ise sonraya bırakmayı daha doğru buluyoruz.

الرّوحRUH

“Ruh” sözcüğünün esas anlamı “can [vücudu diri tutan cevher]” demektir. (Lisanü’l-Arab; c. 4, s. 290. Ruh mad.) Ancak sözcük Kur’an’da bu anlamda değil, “kişi ve toplumları toplumsal hayatta diri, sağlıklı kılan can, vahiy” anlamında kullanılmıştır. Bu hususun ayrıntıları Kadr suresinin tahlilinde belirtilmiştir. (Tebyinü’l-Kur’an; c:1, s:482-490)

القدسKUDÜS
“Kudüs” sözcüğünün ne anlama geldiği, bu sözcüğün hangi sözcükten geldiğine dair yapılacak kabule bağlıdır ve bunun için iki olasılık söz konusudur:
1- Sözcüğün “temizlik” anlamındaki “kuds” sözcüğünden geldiği kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “temiz” anlamına geliyor demektir. “Kuds” sözcüğü ve onun “mukaddes”, “mukaddesat”, “nükaddisü” gibi türevleri Kur’an’da on bir yerde geçmektedir.

2- Sözcüğün Allah’ın isimlerinden biri olan “ قدّوسKuddüs” sözcüğünden bozulduğu kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “tüm kirliliklerden arınık, tertemiz” anlamına geliyor demektir. Sadece Allah için kullanılan “Kuddüs” sözcüğü, Haşr suresinin 23. ve Cuma suresinin 1. ayetlerinde olmak üzere Kur’an’da iki yerde geçmektedir.

RUHÜ’L-KUDÜS

“Ruh” ve “kudüs” sözcüklerinin anlamları belli olduğuna göre, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının da yukarıdaki her iki anlamdan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak iki şıklı olması söz konusudur.

1- “Kudüs” sözcüğünün anlamının “temiz” olduğu kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tabiri de “temizin canı” demek olur ki, bu ifade anlamsızdır. Lâkin klâsik eserlerde “ رجل صِدقRacülün sıdkın” ve “ خاتم الجودhatimi’l cud” şeklindeki iki tamlamanın Araplar tarafından kullanılmış olduğu hususu yer almaktadır. Bu tamlamalar yapısal olarak birer isim tamlaması olmalarına rağmen sıfat tamlaması gibi kabul edilmişler ve ona göre anlamlandırılmışlardır. Bir isim tamlaması olan “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi de, eğer klâsik eserlerde belirtilen istisnai örneklere eklenir ve kural dışı olarak sıfat tamlaması kabul edilirse, bu zorlamayla tamlamanın manası “temiz can” demek olur. “Ruh” sözcüğünün yerine “vahy [ilâhî bilgi]” konduğunda ise “Ruhü’l-Kudüs” de “Temiz ilâhî bilgi, Allah’tan gelen temiz bilgi” anlamına gelir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamıyla eş anlamlı olan bir diğer tamlama da “er-Ruhü’l-Emin [güvenilir, sağlam ilâhî bilgi]” tamlamasıdır. Bu tamlama Şuara suresinde yer almıştır:

Şuara 192–194: Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emin [Güvenilir Ruh]” indi.

2- Allah’ın isimlerinden olan “el-Kuddüs”ün zamanla halk ağzında değişerek “Kudüs” şekline dönüştüğü kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamı da “Tertemizin [tüm eksikliklerden temizlenmiş olan Allah’ın] ruhu [canı], vahyi, bilgisi” demek olur. Nitekim klâsik tefsircilerden Mücahit ve Rebii de “el-Kudüs” sözcüğünün Allah’ın isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul doğrultusunda “Ruhü’l-Kudüs” ifadesinin “Allah’ın ruhu” anlamına geldiği görüşü zaten Kur’an’dan da destek bulmaktadır. Çünkü Kur’an’da geçen her “ruh” sözcüğü Allah’a nispet edilmiştir. Meselâ Âdem’e ve Meryem’e “Ruhumuzdan üfledik” denildiği gibi, elçi Zekeriyya’nın Meryem’e ilettiği bilgiler için de “Ruhumuz” ifadesi kullanılmıştır:

Meryem 17: Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren elçi] ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.

Sonuç olarak, “kudüs” sözcüğünün geliş yerinin farklılıklarını da hesaba katmak üzere sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan tahlil, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi” olduğunu göstermektedir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır:

Bakara 87: Ve ant olsun ki, Musa’ya Kitap’ı verdik. Ve ondan sonra birbiri ardı sıra resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı? Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

Bakara 253: İşte elçiler; Biz onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Onlardan bir kısmı Allah’ın konuştuğu ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu İsa’ya açık kanıtlar verdik ve onu Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi onların ardından gelenler, açık mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin ayrılığa düştüler de onlardan bazısı iman etti, bazısı inkâr etti. Ve eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin, Allah dilediğini yapar.

Maide 110: Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhü’l-Kudüs ile desteklemiştim. Beşikteyken ve yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri], Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğulları’na apaçık mucizelerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.”

Nahl 102: De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.

Böyle olmasına rağmen mevcut meallerde Nahl suresinin 102. ayetinin çevirisinde yapılmış olan yanlışlıklar, bizim bu ayet üzerinde biraz daha durmamızı gerektirmektedir. Çünkü bu ayet genellikle Ruhü’l-Kudüs”ün “Cebrail” olduğu peşin kabulü sebebiyle: “Onlara de ki: Kur’an’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi” şeklinde çevrilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan mealdeki çeviri:
Ey Muhammed! De ki: "Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs [Cebrail] inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi."

Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi:

De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır çevirisi:

Söyle onlara: "Onu Rabbinden hak olarak Rühu’l-Kudüs [Cebrail], iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi."

Suat Yıldırım çevirisi:

Söyle onlara: "İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah’a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-Kudüs’tür.

Oysa bizim çevirimizde “Ruhü’l-Kudüs”ün indirmesi değil, inmesi söz konusudur.
Ayetin “Kul [De ki]” ifadesiyle başlaması, bu ayetin birilerine cevap niteliğinde olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ayet, paragrafı oluşturan diğer ayetlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayetin ait olduğu paragraf 101–103. ayetlerden oluşmuştur. Buna göre paragraf şöyledir:

Nahl 101–103: Ve Biz bir ayet yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen- onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.

De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.

Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, ona bir beşer öğretiyor” diyorlar. Ona [Peygambere] öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu [Kur’an] ise apaçık bir Arapçadır.

Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur’an’ın “Allah’ın indirmesi” olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur’an’ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur’an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine ve 102. ayette bir dilbilgisi kuralının ihlâl edilmesine yol açmıştır. Şöyle ki:
102. ayette geçen “ نزّلnezzele” filinin aslı “ نزلnezele”dir ve anlamı “indi” demektir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” fiili, kural gereği burada Tef’il babından “nezzele”ye dönüştürülmüştür. Bu kalıba sokulan sözcükler sadece fiilde, failde veya mef’ulde çokluğu ifade ederler. Bu kurala göre, ayetteki “nezzele” fiili “çok çok indi” anlamına gelir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” sözcüğünün geçişli hâle dönüşmesi ve “indirdi” olarak anlamlandırılması ancak bir teaddi edatı kullanılmasıyla veya fiilin “enzele” kalıbına dönüştürülmesiyle sağlanır. Ayette geçen “bilhakkı” ifadesindeki “ بbe” harf-i cerri ise مصاحبةmusahabe anlamında olduğundan teaddi edatı sayılamaz. Arapça dil bilgisinin bu kuralları gereği ayetteki “nezzelehü ruhu’l-kudüsü” ifadesinin anlamı, “Ona birçok ruhü’l-kudüs [vahy] inmiştir” demektir. “Ruhü’l-Kudüs”ü, yani “vahy”i kimin indirdiği ise 101. ayette belirtilmiş ve indirenin Allah olduğu açıkça ifade edilmiştir.


Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur’an’da geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadeleri, “Vahy, Allah’tan gelen temiz, sağlam bilgiler” demek olup kesinlikle “Cebrail adı verilen vahiy meleği” demek değildir.

ER-RUHÜ’L-EMÎN
Bu ifade Kur’an’da bir tek yerde geçmektedir:

Şuara 192–194:Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emîn [Güvenilir Ruh]” indi.

193. ayette bir sıfat tamlaması olarak “er-Ruhü’l-Emîn” şeklinde yer alan bu ifade, bir isim tamlamasıymış gibi “ruh ül emin” şeklinde telâkki edilmekte ve böylece büyük yanlışlıklara sebebiyet verilmektedir. Nitekim Kur’an’ın Cebrail adındaki melek tarafından indirildiği yolundaki peşin kabule dayanan geleneksel anlayış, 193. ayeti “Onu Ruhü’l-Emin [Cebrail] indirdi” diye yanlış meallendirmiş ve zihinlerde bu yanlışla yer etmesine yol açmıştır. Oysa bu meal, ayetin lâfzî manasına uygun olmadığı gibi, hem 192. ayetteki “O, âlemlerin Rabbinin [Allah’ın] indirmesidir” ifadesiyle hem de Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle de çelişmektedir. Bu çelişki de yine “nezele [indi]” fiilinin geçişsiz olmasına rağmen geçişli anlama gelecek şekilde “indirdi” olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki yüzlerce ayetin anlamıyla oluşturulan bu çelişkinin ortadan kaldırılması için, ayette geçen “bihi” ifadesindeki “be” harf-i cerrinin “ilsak” için değil de “musahabe” için alınması yeterlidir. Bu takdirde “nezele” fiili geçişsiz anlamı ile “onunla indi” olarak ifade edilir ve diğer ayetlerle oluşturulmuş olan çelişki de ortadan kalkmış olur.
Netice olarak, 193. ayette geçen “er-Ruhü’l-Emin” ifadesinin kişileştirilerek “Cebrail” olarak yorumlanması yanlıştır. Burada “emin, güvenilir, sağlam” olarak nitelenmiş olan ve uyarıcılardan olmasını sağlamak için peygamberimizin kalbine Allah tarafından indirilmiş olan “ruh, bilgi, vahy”, Mücadele suresinin 22. ayetinde de açıkça ifade edildiği gibi, inananları güçlendirmek üzere yine Allah tarafından indirilmiştir.
Kaynak;İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bob
6. June 2010, 10:53 PM
Sevgili Dost1 ağabeyim,
Kadir suresi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belki de bu sure ruh ve meleklerin ne olduklarına ışık olabilir.

dost1
7. June 2010, 12:07 AM
Selamun Aleykum! Değerli Bob Kardeşim!

Sevgili Dost1 ağabeyim,
Kadir suresi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Belki de bu sure ruh ve meleklerin ne olduklarına ışık olabilir.

Allah Razı olsun. Gerçekten Kadr suresi buna ışık tutar.

İnna enzelnaHU fiy LeyletilKadr;
Muhakkak ki biz O’nu (OKUnanı, Kur’an’ı), Kadr Gecesi’nde inzal ettik.

Ve ma edrake ma LeyletülKadr;
Kadr Gecesi’ni nedir ?Sana ne idrak ettirdi / ne bildirdi,öğretti?

LeyletülKadri hayrün min elfi şehr;
Kadr Gecesi, bin ay’dan daha hayırlıdır.

Tenezzelül Melaiketü ver Ruhu fiyha Biizni Rabbihim min külli emr;
Melekler [haberciler] içlerindeki ruh ile Rabblerinin izniyle iner dururlar/ hulûl eder dururlar/iner de iner; her bir işten.

Selâmun, hiye hatta matle'ılfecr;
Selamdır O , Fecr’in doğmasına kadar (Gerçeğin açığa çıkmasına ile bilincin fark etmesine kadar).

Buradaki bilgilere aynen katılıyorum. (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=142) Buradan da izlenilebilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ali Rıza Borazan
23. July 2010, 07:21 AM
selamün aleyküm Hiiiç kardeşim. Hem Kuran anlayabileceğimiz kitap diyorsun. Hem de.Sana Ruhtan soruyorlar diyor, o ruh Allahın emrindedir BİTTİ... Daha fazlası algı kapasitemizi aşar, bizi bizden iyi bilen Allah bu kadarını bilmeniz yeterli demiş. Diğeri sizin için gereksizdir. peki O ruh kelimesini ne anlamlarda kullandığını bilmek bizi aşar diyorsunuz. İşte Bizi Anlamaya bizi çaba göstermeye davet ediyor. İnsanlar ilk yaratılışıyla beraber sıfır olan bilgileri biz bu evreni çözemeyiz deyip yan gelip yatsalardı Bu gün bilgisayar çağına ulaşabilirlermiydi Kuran ilgi duyan kendisine dert olan insanların anlayacağı kitaptır.

hiiic
23. July 2010, 03:07 PM
Bu etin vurularak insanların diriltilmesini kesinlikle organ nakli olarak değerlendiriyorum. Musa-firavun zamanlarında ki o piramitleri yapacak matematik ve mumyalama işleminin yapıldığı tıbbi teknik üst düzey bir bilimin olduğu dönemlerdir. Kasıktak küçücük bir delikle ölünün vücudundaki tüm organlar çıkarlıp aynı yerden kum, ot gibi şeylere dolduruluyor sonra mumyalanıyrmuş. o devirde organ naklinin varlığına inanıyorum. inekten artık ne kestilerse adama taktılar adam dirildir. bu 1.
---------------------------------
2. ki bu üstteki yazının cevabı, kurandan bazı ayetleri bu gibi tıbbi konulara hakim ilimde derinlik yani spesifik bir dal kazanmış bilim adamlarının bilip inanacağı söylenmiştir. ayrıca kurandaki bazı ayetler onu yaşayan, benzerini tecrübe eden kimselerin anlayabileceği şeylerdir.
Ruh konusunda bir bilgiye kurandan yola çıkarak bulacağımıza inanmıyorum, tam aksine farklı bir çalışma yapılırken (yine isviçreli bilim adamları olacağını sanıyorum) bazı bilim adamlarınca şans eseri kuranda yazan bir ayetin bulunması söz konusu olabilir. tıbki lamba ayeti gibi, yada uzay asansörü v.s. ancak bulan kişinin bunun kuranda yazdığını bildiğini yada bileceğini de sanmıyorum.
Çünkü bu mantık kalp ilacı yapmak için kalp ilacı yapmaya benzer... oysaki bilimsel veriler ne yazıkki istenen sonuçları vermez, beklenenden farklı bulgular elde edebilririz ve kalp ilacı yapmaya çalışırken viagrayı bulabiliriz.

tevhid_yolcusu
31. July 2010, 07:05 AM
üye tarafından silindi..

bayrak
10. December 2010, 02:21 AM
Ali Rıza Borazan Bu konuda ayetleri carpitiyorsun manalarini degistiriyorsun sahsi görüsünü din gibi sunuyorsun"senin dediklerimne katilmiyorum bende bir hafiz olarak ve dinbolgisi hacasi olarak senin dediklerini fikirini tasvip etmiyorum"isa(as) yapilan en büyük iftira diyorum...


selametle