PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : infak ve zekat ayrımı...


Fers
5. November 2012, 02:32 AM
selam

"itaa ez zekaat" bu itaa fiili etaa kökünden...gelmek, vermek...

bakara/254,261,262,264,267,274
...enfikuu mimmaa razakna kum.../ ...sizi rızıklandırdıklarımızdan infak edin...
meselulleziine yunfikuune emvaalehum.../ mallarını infak edenlerin durumu...
elleziine yunfikuune emvaalehum.../ mallarını infak eden....
...laa tubtıluu sadakaatikum...kellezii yunfiku maalehu riaaen naasi.../ sadakalarınızı boşa çıkarmayın...malını insanlara gösteriş için infak eden gibi...
...enfikuu min tayyibaati maa kesebtum ve mimmaa ahracnaa lekum minel ardı.../...kazandıklarınız ve size yerden çıkardıklarımızın güzellerinden, infak edin...
elleziine yunfikuune emvaalehum bil leyli ven nehaari sirran ve alaaniyeten.../ mallarını gece gündüz/her zaman, gizlice ve açıkça infak edenler...

ayetlerde infak eylemi var ve maddi yardım olduğu bellidir, ne, ne zaman, nasıl sorularının cevabı ifade içinde mevcut...
"rızıklandırıldıkları, malları, kazandıkları, yerden çıkarılanlar..."

zekat geçen ayetlerde benzer ifadeler var mıdır....

zekat arınmadır,

fatir/18
ve men tezekkaa fe innemaa yetezekkaa li nefsih.../
....arınma kişinin kendisinedir...

Bakara/43
ve ekimuus salate ve atuz zekate verkeu mear raakiine.../
salat ı ikame edenler bunun sonucunda arınır/arınmış hale gelir........

fussilet/7
elleziine laa yuu tuunez zekaate ve hum bil aahireti hum kaafiruune.../
onlar arınmayan/arınmış hale gelmeyen ve sonrakini inkar edenler....

"itaa ez zekaat" , eski kokuşmuş düzenden, kötü düşüncelerden, olumsuzluklardan, inkarcılıktan, rezilliklerden, kısaca tüm pisliklerden soyutlanmadır, arınmış hale gelmedir...

.

dost1
5. November 2012, 03:04 AM
Selamun Aleykum! Değerli Fers Kardeşim!

"Zekatı verin" emrinin günümüzdeki vergi olduğunu düşünüyorum. Kur'ân'da ahlâkî temizliğin kastedildiği yerlerde tezkiye = arınma kavramı, cümle içinde yalın halde zekâ fiili ve türevleriyle ifade edilmiştir. "Zekât'ın" söz konusu olduğu yerlerde ise sözcüğün yanına i'ta = vermek fiili getirilmek suretiyle "zekâtı verin" şeklinde ifade edilmiştir.
Müminler, salâtın ikamesine ve zekâtın verilmesine özendirilmektedirler.

Kur'an'da i'ta/vermek fiiliyle birlikte kullanılan "zekât" sözcüğünün ahlâkî temizlik/arınmışlık olarak kabul edilmesi düşüncesinin isabetli olmayacağını düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fers
5. November 2012, 03:41 AM
aleykum selam sayın dost1

i'taa nın muhatabı genelde bellidir, verilecek her ne ise kime verileceği/verildiği...
"itaa ez zekaate" buradaki ifade "i'taa" ise geçtiği ayetlerde verilen/verilecek olan belirtilmiş olmalıydı...

zekaa kökünün türevi zekat; artmak, çogalmak, bereket, temiz olmak, iyi, düzgün, uygun ve verimli olmak, arınmak...
zekat ile kullanılan itaa dır, eta kökünden, anlamı gelmek...

bunlar biryana zekat ile kullanılan ayetlerde mali yardım olduğuna dair tek bir işaret yoktur...
mali yardım için infak kullanılır ve ayetlerde mal ile ilgili vurgu bulunur, örneklerini verdim...

itaa ve zekat kullanılan ayetleri inceleyin...
.

lovesoft
29. January 2015, 07:55 PM
30:39 da mali yardıma işaret vardır ayrıca ...ancak onu verenler yardımlarını katlarlar. Denilmektedir.

2:177 dede mali yardımdan açıkça bahsetmektedir.

Sizin söyleminize şahsen 9:11 ayeti oturuyor.

9:11- Tevbe ederlerse, namaz kılar ve zekat verirlerse din kardeşleriniz olurlar. Bilenlere ayetleri böyle açıklarız.

Yerine

9:11- Tevbe ederlerse, namaz kılar ve TEMIZLENIR, ARINIRLARSA din kardeşleriniz olurlar. Bilenlere ayetleri böyle açıklarız.

şöyle dememizde bir mahsuru yok zekatı(infakı) veren temizlenir, arınır.

M.islamoğlunun sitesinde şöyle yazılmış

"İnfakın farz olanına zekât adı verilir.

Zekât’ın ilk anlamı “artma ve çoğalma”, ikinci anlamı “arı duru hale getirme”dir. Zekât’ın Kur’ani açılımı, “artmak ve arınmak için ödenmesi gereken bedeli ödemek” demektir. "

infak ayrı zekat ayrı kavramlar değil.

http://www.mustafaislamoglu.com/yazar_1942_24_infak-nifakin-panzehiridir.html

:::Zekatın (infakın farz olanı) önemi nedir?

7:156- 'Bu dünyada da bizim için iyilik yaz, ahirette de... Biz sana yöneldik.' Dedi ki: 'Azabım dilediğim kimseye dokunacaktır. RAHMETİM ise her şeyi kapsamıştır; ONU özellikle: erdemli bir hayat sürenlere, ZEKAT verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.'

::: Allah(c.c) rahmeti nedir?

40:9- 'Onları kötülüklerden koru. O gün kimi kötülüklerden korursan onlara rahmet etmişsindir. Büyük zafer budur.'

::: Allah (c.c) Rahmeti ahirette cehennem azabından korumaktır.

::: Kimler zekat vermeli?

7:94-95" Her ne zaman bir ülkeye bir peygamber gönderdiysek, yalvarsınlar diye halkını darlık ve sıkıntıya uğrattık. Sonra kötülüğün yerine iyiliği getirdik. Ne var ki anlayışlarını yitirdiler: 'Sıkıntı ve refah atalarımıza da dokunmuştu,' dediler. Bunun üzerine, haberleri olmadan onları ansızın yakaladık."

::: Önce malca darlığa düştüler sonra ise çoğaldılar denilmektedir. Yani mal olarak kar'a geçtikten, maddi sıkıntıdan kurtulduktan, bir nevi zengin olduktan sonra zekat verilmelidir."

::: Zekat kimlere verilmelidir?

2:215 "Nasıl yardım edeceklerini soruyorlar sana. De ki, 'Para ve mal yardımlarınızı ana-babaya, yakınlara, öksüzlere, yoksullara ve yolda kalmışlara yapmalısınız.' İşlediğiniz her iyiliği ALLAH bilir."

::: Zekatın kalitesi nasıl olmalı?

2:267"Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır."

::: Zekat ne şekilde verilmeli?

271- Sadakaları açıkta verirseniz ne iyi; fakat GİZLEyip fakirlere verirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. O, günahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır."

::: Zekat nasıl verilmeli?

30:39 "Halkın malları içinde artması için verdiğiniz tefecilik parası ALLAH'ın yanında artmaz. Ancak, ALLAH'ın RIZASINI dileyerek verdiğiniz bir zekata gelince, onu verenler yatırımlarını katlarlar."

::: Zekat ne zaman verilmeli?

3:141 "Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytinleri ve narları -benzer veya farklı- yaratan O'dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin ve hakkını da hasat gününde verin. Savurganlık yapmayın; O, savurganları sevmez."

::: Hasat aldıkça, yani gelir getiren ürün, kazanç elde ettikçe.
Örnek: Aylık kira aldıkça.
Aylık çalışıyorsak maaş aldıkça.

::: Kazancın, tümünden mi ?
::: Kazancın, fazlasından mı ?

17:29-30 "Elini boynuna bağlama ve tümüyle de açma, yoksa pişman olur, üzülürsün.
Rabbin, dilediğine rızkını bol verir, veya kısar. Kuşkusuz O, kullarından haberdardır, onları görendir."

2:219 "...Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz."

::: Ne cimrilik ne de hepsini verme yoksa üzülürsün deniliyor, gelirin ihtiyaç fazlası olanını vermeliyiz.

::: Kazancımızın ihtiyaç fazlasından ne kadarını zekat olarak vermeliyiz?

8:1 "SAVAŞ GANİMETLERİ HAKKINDA SENDEN SORUYORLAR. DE Kİ: ”GANİMETLER ALLAH’IN VE ELÇİSİNİNDİR.” ALLAH’ı dinleyin, aranızı düzeltin. Gerçeği onaylıyorsanız, ALLAH’a ve elçisine uyun."

::: Bu ayetin müteşabihi(benzer)

8:41 "Ayrım gününde, iki ordunun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize ve ALLAH’a Gerçeği onaylıyorsanız, BİLİN Kİ ELİNİZE GEÇEN HER GANİMETİN BEŞTE BİRİ ALLAH’IN VE ELÇİSİNİNDİR. BU PAY, AKRABALAR, ÖKSÜZLER, YOKSULLAR VE YOLDA KALMIŞLARIN HAKKIDIR. ALLAH her şeye Güç Yetirendir."

::: Kazancımızın ihtiyaç fazlasının 1/5 yani %20'sini vermeliyiz.

( Bu oran diğer ayetler baz alınarak %2.5, %10 olarakta hesaplanabilir. )

Örneğin 3.000₺ aylık maaş alıyor isek bunun ihtiyacımız olanını hesaplayacığız.
Elektrik+su+gıda+ vs = 2500₺ ise 3000₺-2500₺=500₺ nin %20'si yani 100₺ sini infak etmeliyiz.

Şu videoda bakabilirsiniz https://m.youtube.com/watch?v=NNVZcPWS3Lk&feature=youtu.be

Faydalandığım kaynaklar: www.kuranasor.com
Mesut Yılmaz

kuman
29. January 2015, 11:51 PM
1000 tl maas aliyorsaniz infak edin... Asgari ucretli infak etmeli yani...
Yoksulluk sinirinin altinda yasa ve infak et ....
Ne gunlere kaldik saka gibi...

galipyetkin
30. January 2015, 02:30 PM
Şurada
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2595
şöyle yazmışız bir zamanlar. Tekrarında fayda var gibi geldi bana.

Zekat:
Din ''deyne'' -ödenmesi gereken borç- kavramından ismini alır.
Herkesin bir borç ödeme anlayışı vardır ve dinler bu açıdan insanlık tarihi kadar eski ve çeşitlidir. Kimi sadece hak iddiasındadır ve borçtan hiç bahsetmez, borç ödemeye yanaşmaz. Veya iddia ve istemin çok altında bir borç algısı vardır. Kökten bâtıl, uyduruk dinlerle, semai bir kökeni olmasına rağmen sonradan içleri boşaltılarak Rabb'e ve insanlara karşı borçlarını tamamen ve titizlikle ödemeyi ihmâl ederek bâtıllaşan dini yorum, anlayış ve uygulamalar vardır. Allah doğruyu doğru olarak bildirmiş; ama hakikat vahyin içinde durmasına rağmen nefsine uyan ve içindeki mülk şehvetini(Sayın Barış'ın sitemizin Ekonomi bölümü, 'mal' kısmında Mülk Kavramı yazısına bakılmalıdır) atamayan bir bölük, hak dinin taklidini icat edrek insanları helâk eden dini anlayışları ortaya koymuşlardır.

Semai demek işitmek suretiyle hakikate ulaşmanın kast edildiği dindir. İşittiren Allah, vasıta resul ve nebiler, nebiler vasıtası ile işitenler ise insanlardır. Bunun dışında kalan yöntemlerle edinilen din, hak olmayan ''Pagan'' dinleridir. Böyle dinlere Allah ''din'' demez, ''kuruntu-heves'' der. Semai dinin özünü iyi kavrayıp, vahyin amacıyla örtüşen ve borcun kaytarılmadan ödenmesine ise, hak ve doğru din üzere borç ödeme denir. Bunun diğer ismi İslam'dır.

Doğru din üzerinde olabilmek için öncelikle vahiy ilmini benimsemek gerekir. İkincisi, bunu doğru algılamak gerekir. Üçüncüsü, dosdoğru olmayı içine sindirip doğru uygulamak gerekir. Dördüncüsü ise Allah'ın bizzat hakkı olanı titizlikle ve tamamen vermek-Uluhiyette kıst-, yine insanlara haklarını titizlikle ve tamamen vermek-insanlar arası kıst- gerekir.

Allah yaratan ve ''El Müstağni''/diğer bir ifade ile "hiçbir şeye ihtiyacı olmayan"dır. Bu nedenle de kendi haklarından bütün yarattıkları adına, toplum adına feragat etmiş, bu nedenle yapılacak ödemeleri de kendi nezdinde ''alacak'' yazacağını, ödeyenin alacaklı, kendisinin de ödeyene borçlu olacağını ve öbür dünyada ödeyene iyi bir yer sağlayacağını vaad ve ilan etmiştir.

Biz bu yazımızda, konusu ekonomik olduğundan, ''insanlar arası kıst'' yönünden ödemeyi inceleyeceğiz.,

İslâm'da ekonomik hayat ve ona bağlı sosyal yaşam politikası yani sosyo-ekonomi politik, esas olarak Nahl-71 ve Bakara-219 üzerine kurulmuş olup bunu ''itidal'' olarak ifade edebiliriz: ''itidalli bir hayat'', ''itidalli bir ekonomi''. İsterseniz ''iffetli''.

İslam sosyo-ekonomi politiği iki esas üzerine oturtulmuştur:
1-Haram Usulü. (Kollektivizm-Devletçilik)
2-Helâl usulü. (Girişimcilik)


1-Haram usulü.
Haram usulü sosyo-ekonomi politik Kur'an'da Nuh Peygamber'in Beyt'i ile başlatılmış, İbrahim Peygamber'in Beyt'i ile açıklanmış ve Havra-Manastır (Bakara 139 delâletiyle Hacc-40) ile devam ettirilip, Mescid-el Haram ve Medine sosyo ekonomi politiği olan Ensariyet ile izah edilmiştir.
Bu usulde borç ödemeye ''Sadaka'' denilir.Bunun için işaret edilenler tıklatılıp oradaki yazılarımız okunmalı:
http://www.hanifler.com/showthread.p...1610#post11610,
http://www.hanifler.com/showthread.p...0776#post10776
NE YAZIK Kİ BU İKİ YAZIMIZIN OKUNMASINI DEMOKRASİ HAVARİLERİ ENGELLİYOR

2-Helal Usulü.
Önce yine soru soralım ve makul cevabını bulalım. Zekât nedir?.... Zekât vermek nedir..... Bu ikisini netleştirmeden sağlıklı sonuca ulaşılamaz. Eğer zekât “vermeyi” de kapsayan bir kavram olsaydı yüce Kuran, laf olsun diye “atüzzekat”(Zekâtı veriniz) demezdi. Onun mastar ise ZEKÂVET. Nasıl salâtın mastarı SALÂVAT ve anlamı Havra ise, Zekât’ın mastarı da Zekâvet’tir.

Şunu hemen belirtelim ki, kavramın birbirine bağlı önemli işlevsel anlamları vardır.

1-Mal varlığında bir nemalanma, bir artma varsa bu insanı kirletir.

2-Malında artma olmayan insan kirlenmediği için zekât vermez.

3-Malda artma, başkalarında azalma yarattığı için, malı artmamış olanların artanda kendiliğinde hakları doğmuştur. Malı mülkünden/ mülkiyetinden, mal sevgisini kalbinden çıkartmadan temizlenemez. Buna tezkiye olmak deriz.

4- Geçimliğe yeten mal için zekât gerekmez. Onun üstünde kalanın verilmesi gerekir.

5-Mescid El Haram ve harim(Mülkte iştirak) üzere yaşayana zekât gerekmez. Çünkü:

a-Kendisine değil, kamuya maişet karşılığı çalıştığı için kesbi/elde ettiği kazanç kendi nam ve hesabına değil, kamu nam ve hesabınadır.

b-Kamu onun fazlasını "artık değer" olarak el koyup, ona sadece maişet(Geçimlik) verdiği için/maişet miktarını aşan miktar zekat verme konusu olduğu için, o insan zaten saf ve temizdir. Mülkten dolayı bir kiri yoktur. Borcunu "sadaka" olarak peşin ödemiştir.

Mescid-el haram ve harim(mülkte iştirak) üzere yaşayana zekat gerekmediğine göre zekâtın konusu ''Helal Statüsü'' içinde yaşamanın bir kurumudur. Buna ''Komşu'' sistemi de denir. Bu öyle bir yoldur ki cadde gibi kol kola girilip de bir hizada gidilecek geniş bir yol değil, bunun zıttı olan iki kişinin bile yan yana yürüyemiyeceği kadar dar bir yol, hiyerarşik bir düzen ki, tam hak dine karşı din icat edecek münafıkların bolca bulunduğu bir düzen. Münafıklar gerek cebren, gerekse hile ile Manastır-Havra-Haram üzere(mülkte işitirak) yaşama son vererek insanları sınıflı toplumun komşuluk statüsüne soktu. Komşuluk statüsünü seçenler, halktan zekatlarını ''kollektivizm esarettir; mülkte sınırlama getirir; ne lüzumu var ki; biz kendi irademizle sizden topladığımız fazlayı muhtaçlara infak ederek sizi kuş sütüyle besleriz, sizin hâmiliğinizi yükleniriz bize gelin, bize verin'' dediler ve halktan zekatlarını sermaye olarak kendilerinde topladılar

Halktan bu yolda izin alınca veya onları böyle avutup, kimse elini uzatmaya fırsat bulamadan, çabuk çabuk zekatları ellerinde topladılar. Para, sermaye sahibi (mele) oldular. Nahl–71 ve Bakara–219. ayetlerle verilen ölçü dairesinde en güzel ve en tatmin edici şekilde infak etmek yerine, gülünç bir oran vererek infakı unutulup gitti. Paralar zimmette yığıldı, kaldı.

Harem ve Harim(İştirak halinde malikler olarak yaşamak) terk edilip, komşuluk(Helal) statüsüne geçildiğinde, hami-mahmi sistemine geçilmesinde iki zıt netice doğar. Ya hamiler, ihtiyaç fazlasını, insanları bunaltıp üzmeden ve istemek zorunda kalmadan, itidal seviyesinde bihakkın infak ederler. Ya da onlara ödemek zorunda oldukları haklarını bihakkın ve gününde ödemeyerek “darbe'' vururlar:

Muhtaca zekatını veren kişi verdiğinden dolayı kimseyi minnet altında bulunduramaz. Tam tersine veren,alana minnet duymalır. Çünkü verenin pisliği olan fazlayı kabul etmekle onu ağır sorumluluktan kurtarmış, onu temizlemiştir. Tıpkı, timsahın diş diplerinde kalan etlerle karnını doyuran kuşun değil, timsahın minnet duyması gibi. Çünkü ağzının ifsada uğramasını önlemiş, onu sağlığına kavuşturmuş, pislikten temizlemiştir. Verme bir iyilik yapma değil, istenip dava edilecek, ''birinde var da bende yoksa, hakkım olanı ondan zorla alırım'' denen bir haktır. Yani fakirin zenginden hakkı olan, infak için lazım olan meblağı zorla alması da meşrudur.

İnsan bilir ki, mülkde artma havadan gelemez, ödenmesi gereken borçlar hak sahiplerine ödenmediği için zengin olunmuştur. Hem çalışanların karşılığı ödenmemiş emekleriyle, hem de şeriat gereği ihtiyaç fazlasının hak sahiplerine kıst yaparak ödenmeyip çoğu elde tutulduğu için birileri zengin olmuştur. Buradan şu da anlaşılır. Zekâtın yalın anlamı mal varlığındaki artmadır. Bu anlamıyla da “Nema” ile benzer anlam taşır. Yani zekât artmadır. Onu vermek fiiliyle kullandığımızda borç ödemek için artanın zimmetten çıkarılması anlamına gelir. Amaç, malın insanı kirletmiş olmasından dolayı fazlanın verilerek günahtan ve haramdan kurtulmaktır.

Bir şey daha var ki, verilecek kişiyi kandıracak/tatmin edecek/ihtiyaçlarını giderecek kadar verilmelidir. Bu ise infak anlamına gelir. Çünkü nafakalandırmak işi geçinme masraflarını karşılamak anlamına gelir. Bu da ancak, vermesi gerekenin bu oranda vermesi anlamına gelir. Bir başka anlatımla Zekât artma, onun verilmesi infaktır. İnfak “masraf karşılamak” anlamına gelir.

1-Kamunun masraflarını karşılamak.

2-itidal ve kavam seviyesinde ellerine masraf parası geçmeyenleri infak(Masraflarını karşılama)

Kuran, iki kıstas koymuştur vermeye.

1-Hedeflenen nedir? Ve miktar nedir?.
Nahl–71 de verilmiştir. İtidal ve kavam üzerinde varlığı olanlar; bu seviyenin altındakileri yukarı,itidal seviyesine; kendilerini de aşağıya itidal seviyesine çekecek kadar verirler. Böylece itidalde eşitlenirler. Her eşitlik bozulduğunda, geliri fazla olan derhal bu eşitliği sağlayacak kadar verir.

2-Mükellefiyet ne zaman başlar?
Bunu da Bakara–219. ayet verir bize. Kişi kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu, yani iyalinin ihtiyacının üzerini çıktığı an, her kuruşu verecektir. Gerek devlet, gerekse kavam üzere olan masrafı karşılamaktan aczi olanlar da bu borcun alacaklısıdırlar.

Hak dinin hak şeraitinin emri bu iken, sanki Kur'an da hükmü yokmuş gibi “kitabı elle yazanlar” zekâta kendileri kırkta bir oranını haksız yere koymuşlar Cahiller de bu durumu göze almış ve bu orana uymuşlardır.

Bol ve verimli bir iş ve gelir sahibi olunduğunda, temizlenmek ve salahı bulmak için yapılması gereken şey; bakıma muhtaç evladını yanından ayırmadığı gibi muhtaç olanları böyle bir ihtimamla devamlı besleyip bakmak farz olur. Hal böyle iken, bundan zuhul edilerek ,”Tadımlık” sistemine geçildi. Bir lokma ile avutma gibi. Yıllık ve yüzde iki buçuk zekât bu niteliktedir. Oysa infak bu değildir. Hem çocuk ve anne arasındaki ihtimam gibi devamlı birlikte olup infakından sorumlu olduğunun bilincinde olarak, ne ile kendini infak ediyorsan aynı cinsten ve aynı derecede infak etme şartı, uygulamadaki zekât sisteminde yoktur. Yine bir anne çocuğunu nasıl tadımlık değil de doyumluk şartını yerine getirerek besliyor, giydirip barındırıyor, hastalandığında tedavi ettiriyor, ilim veya tahsil ettiriyorsa, muhtaç da muhtaçlıktan kurtulana kadar öylece bakılmalıdır. Zekât, malı değil, insanı kirden ve necasetten arındırmak ve borçlu olduğu şeyi vermektir. İnsanı malın kirinden, mülk şehvetinden temizleyen şey de böyle yapmaktır. Kitabı elle yazıp koydukları oran, hak manada infak emrine uygun oran değildir.

Zekatın verilme ölçüsü Bakara-219'da verilmiştir:ihtiyaç fazlasının infak edilip biriktirilmemesidir. Buna ''İffetli olmak'' denilmiştir. Bundan kaçınmak ise iffetsizliktir ki Bakara-219. ayeti görmezlikten gelerek iffeti terk etmek bol dirlikli olmak tutkusudur. İtidalin ve iffetin terkine sebep ''Mülk Şehveti''dir.

Eşitliğin ve yardımlaşmanın dozunda hiçbir eksiltme yapılmaması hak dinin ilkesidir. Hak dinde (helâl usulünün diğer adı olan) komşuluk statüsüne geçmek sadece havra-manastıra mahsus arazinin(çalışma düzeninin) dışına çıkmak ve buradaki sosyal ve ekonomik hayat ile ilişki kurmak demektir. Dalalet ise komşuluk statüsünün bâtıl dinlerin sosyo ekonomi politiğine dönüştürülmesidir. Yani ferdiyetçi anlayışla patronluğa, para babası, para kasası olmaya izin vermektir. Halka da '' bunlar size faydalıdır, girişken ve becereklidir, size aş ve iş verirler'' yalanını uydurmasıdır. Güçsüzleri daha da güçsüzleştirmekten başka bir sonuç vermez.Üstelik ihtiyaç fazlasının infak için kullanılması maksadıyla zekatın-artanın infak şeklinde geçimleri devamlı üstlenmek terk edilmiş ve öz şekli de sembolik bir şekle dönüşmüştür. Bahane ise ''patronlar oluşturmak şarttır'' yalanıdır. Patron şartsa sermaye de şarttır. Sermaye ve sermayenin artırılması gerekiyorsa vergisinin (zekat miktarının) düşürülmesi gereklidir. Zekatın zekât olmaktan çıkartılması, zekât alacaklısının sırtına binilmesidir. Diğer bir adı da ''Aksa-uzak'' olan bu tür kullukta çevre merkez aleyhine bereketlendirilmiş, oradan toplanarak fakir, miskin, muhtaç ve mahrum bırakılanların önüne bir kemik atılmış, ağızlarına bir parmak bal çalınmıştır.
Haram üzere kullukta ise sistemin kendi, kendini zenginleştirmiştir. Bu sistemde mülke iştirak halinde sahip olarak ve karşılıklı yardımlaşarak, emeğe dayalı değer üretilir. Her üretilende herkes eşit miktarda hissedardır. Haram üzere secde Kur'an emridir. Onun için ''yüzünü mescid el haram'a çevir'' denilmiştir.

''Mescid el aksa''/Helal/Komşuluk sisteminde,mülkte iştirak mahallinin yanında, ayrıca mahallin dışına taşılarak da boyun eğilmiştir. Bu dışarıdaki çalışma hayatının yapıldığı dış kısımdaki alanlara "binanın avlusu" da denir. Yani sistem değişmemiş fakat alan genişletilmiştir. İş, çalışma alanı havra va manastırın içerisinden dışarı da taşırılarak Havra ve manastırların çevresindeki çalışma da içeri dahil edilmiştir, çalışma yayılmıştır. Bu sistemde esas, emek yanında sermayenin de çalıştırılması vardır, fakat ihtiyaç fazlası sermayeye katılmaz ve derhal ''zekât-vergi'' olarak yetkili merciye verilir. Ama yozlaşmaya açık olduğundan her an kapitalizme dönüşüp sömürü aracı olabilir. Bu nedenle Bakara-219/1'de bu sistemin ''faydası yanında zararları olduğu, zararının bu yönden fazla olduğu'' ikaz edilmiştir.Ayrıca hamiler toplumu (himayeciler) bakmayı garanti etme bahanesiyle ganimet peşine düşerler; böylece yurtta ve cihanda olması gereken sulhu (kavramsal islamı) bozarlar. Kur'an'ın getirdiği sistem ise karşılıklı dostluğın kültürüdür.

En nihayetinde ''Aksa'' ile ifade edilen sisteme uyarak, sistemi dejenere ettik. verilmesi gerekeni yozlaştırdık. Bu ise tam itaat değildir, tam teslimiyet değildir. Tam teslimiyet yoksa İslam da yoktur. çünkü ''salât '' kavramının ''salavat'' anlamına dikkat etmedik. Onun Nasara(ensar) kilisesinin de yardımlaşma toplumu, onun da havra-manastır, onun da mülkün ortaklaşa olduğunu fark etmedik. Toplumculuktan söz edilmesine bile tahammül edemedik. Münafıklara uyduk. İslâm(tam temsil olarak ve rekâbetten barışa geçmek) sosyalizmine savaş açtık. Kur'an yerine rivayetleri kural yaptık; bu ise ''kitabı elle yazanlar''a uymaktan başka bir şey değildi. Kur'an'dan hüküm çıkartmak yerine, heyet kararları ile cumhur çoğunluğu ile ictihatler yapıverdik. Hatta heyetten de vaz geçip ''işâret'', bir şeyi gösterme sureti ile işi hallatmayi o kadar ileri gittik ki, Şeyhülislamlara işleri bırakarak İşaret-i Aliyye ismini vererek işleri birer hile-i şeriyye olan fetvalarla hallettik ki Nisa-127'ye göre bu yetki yalnızca Allah'a aittir.

İslâm ''şura'' üzere olmasına rağmen monarşiden kurtulup ekonomik demokrasiye, katılımcı demokrasiye geçemedik. Soygun hala devam ediyor.

Zekâtın amacı infaktır. İnfak ise masraf etmek ve güçsüzün masrafını karşılamaktır. Devletin kamu hizmetleri masraflarını, fakir, miskin, yetim, öksüz, yolda kalmış, mağdur ve mahrumların masraflarını ''Kazananlar'' karşılayacaktır. Taa ki sosyal devlet düzenine geçene kadar. Devlet kurulduktan sonra zekât vergi olarak devlete verilir. Bu andan itibaren de sorumluluk devlete ve idarecilere geçer.

Buna her kazanan mecbur mudur? Hayır, kazandığı halde muhtaçlıktan kurtulamamış olanlar hariç, ihtiyaç (itidal) gelirinin üzerinde kazananlar verdikleri ile kendileri muhtaç duruma düşmeyecek, yani sosyal ve ekonomik yönünden itidal seviyesini muhafaza edip muhtaçlar kendi itidal seviyesine gelsin.

Zekât-vergi vererek neden daha zengin olmaktan vaz geçeyim dersen, sen bilirsin. Hesabı sen vereceksin; kurallar böyle konulmuş ki iki yüzlüler çekilsin de kâr getiren işlere Allah ve insan sevgisi taşıyanlar gelsin; dayanışmalı hayat devam etsin.
(Adalet ve Rahmet sitesinden derlenmiştir)

Saygılarımla
Galip Yetkin.

lovesoft
9. February 2015, 08:16 AM
1000 tl maas aliyorsaniz infak edin... Asgari ucretli infak etmeli yani...
Yoksulluk sinirinin altinda yasa ve infak et ....
Ne gunlere kaldik saka gibi...


Hayır hocam, verdiğim miktar sadece örnek hesabı kolay olduğu için bin lira üzerinden hesapladım.

Yukarıda zaten kimlerin zekat vermesi gerektiğ ayetlerle açıklanmış.
Verdiğim örnekte maaş alan zekat vermesi değil alması gerekir. Allah hiç kuluna zorluk ister mi? Uyarınıza binaen miktarı değiştiriyorum.