PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : BİLİM ve KURAN (Çelişmeleri halinde hangisi üstündür?)


aorskaya
4. November 2012, 09:02 PM
Eğer gerçek manalarını, Kuranın edebi deyimsel ve şiirsel bir anlatım olduğunu yakalayamazsa insan, Kuranda daha fazla bilimsel hata bulabilir...



Kuranda bilimsel hata bulmak mümkün değildir. Bunu bulduğunu sanan, ya kuranı, ya bilimi bilmeyen biridir.

Nedenmi?

Bunun üzerinde, bunu dillendirenler biraz düşünsünler, bulacaklardır. Bulamazlarsa, nedenini de elbette rabbim izin verirse açıklarım.

selamlar,
aorskaya

Sevgili kardeşlerim,

Bir başka konu başlığı altında, kuranı bilime tastikletme hatasına düşenler olduğunu gördüğümden, bilim ve kuran ilişkisini incelemek üzere bu başlık altında konu açmayı uygun gördüm.

İnşallah, bilim nedir, kuran nedir, bunları gerçekten tam anlamıyla kavradığımızda bilimin kuranı reddedemeyeceğini, kurana ters düşemeyeceğini göreceğiz.

selamlar
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 09:08 PM
Eğer gerçek manalarını, Kuranın edebi deyimsel ve şiirsel bir anlatım olduğunu yakalayamazsa insan, Kuranda daha fazla bilimsel hata bulabilir...



Bu günün yada gelecekte her hangi bir dönemim bilimi, bir konuda kuranı yanlışlarsa, yani bilime göre; "kuranda bilimsel hata olursa" kuran yanlış, güvenilmezmi olur?

Kuran, rabbimizin sözü ve bilimi de rabbimiz yarattığına göre bilim kurana uygun olmak zorunda olur. Bilim kurana uygun değilse, o bilim yada bilgisi yanlış olur.

Çünkü, kuran değişmez ve insanlar için gerekli her konunun yeterince açıklanarak yer aldığı korunan bir kaynaktır.

Peki, bilim aynı üstünlükte olabilirmi?

Burada, düşünen kardeşlerimizin yazılarını bekliyorum. Daha sonra rabbim izin verirse devam edeceğim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 09:13 PM
Allah her şeyi bilimsel bir altyapı ilemi yarattı?
Biz bu gün bu bilimin ne kadarına vakıfız?
Bizim bilmediğimiz ne kadar bilim çeşidi var?
Pozitif bilim ruhu nasıl açıklıyor?İnsan oğlu kollagen, kalsiyum hidroksiapatit ,protein ve yağdan mı oluşuyor?
.
.
.
Her şeyin pozitif bilimlerle açıklanması gerekiyorsa Allah denen olgu varolabilir mi?
.
.
.

Allah diye bir yaratıcı varsa sizin pozitif biliminize göre bu yaratıcı nasıl ortaya çıktı? Nasıl yoktan varoldu?


Bu gün itfaiyecilerin kullandığı nomex dediğimiz alüminize elbiseler bu insanları ateşten korumuyor mu?Anne karnındaki cenin bir sıvının içinde plasenta dan nasıl beslenip her türlü ihtiyacını karşılıyor? Kriyobiyoloji denen bir bilim dalı var. yani canlıları bir müddet dondurduktan sonra hayata döndürme bilimi.Çok çeşitli savaş uçakları her türlü konvansiyonel veya nükleer silahı taşıyıp istedikleri yeri bombalama gücüne sahip değiller mi?

İnsanoğluna verdiği küçücük zekayla ve ona bahşettiği bilimle bunları yapmasını sağlayan yüce yaratıcı denizide böldürür,insanları üç yüz yılda uyutur,balığın karnında insanıda yaşatır,öldükten sonra tekrar diriltirde.Bunu nasıl ve hangi bilimle yaptığını belki bu gün bilemiyoruz yada çok azına vakıfız.Ama herşeye gücü yeten sonsuz kudret,irade ve bilim sahibi yaratıcımız belki bu küçük zekamızla bir gün bu bilimlerede aşina olmamızı sağlayacak.

Bu kardeşimizin yazısındaki bulgulara itirazı olan, ondan yanlış bulan varmı acaba?

Ben göremediğimi söyleyerek katılıyorum. Katılmayan kardeşlerime ise, kırmızı ile işaretlediğim kısımları cevaplayarak başlamalarını bekliyorum.

saygı ve selamlarımla...
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 09:17 PM
Eğer gerçek manalarını, Kuranın edebi deyimsel ve şiirsel bir anlatım olduğunu yakalayamazsa insan, Kuranda daha fazla bilimsel hata bulabilir...

300 yıl uyuyan insanlar, balık karnında yaşayan Yunus peygamber, suyla yıkanıp şifa bulan Eyüp, Ateşte yanmayan İbrahim, Denizi ikiye yaran Musa v.s...

Ehli kitap olmak böyle bir şey işte, sorumluluğu da çok büyük...

300 yıl uyuyan insanlar, balık karnında yaşayan Yunus peygamber, suyla yıkanıp şifa bulan Eyüp, Ateşte yanmayan İbrahim, Denizi ikiye yaran Musa v.s...

Bu kısımdaki konuları, bilimsel yönden çürüterek, kuranda size göre anlamlarının neler olduğunu, delillendirerek yazabilirmisiniz?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 11:11 PM
Bilim: Allahın sünnetidir.
Ezelden beri kullandığı sünneti, doğa ve tabiat kanuları, maddesel kanunlardır.

KİM BİLİMİ İNKAR ETTİ, FARKINDA BİLE OLMADAN ALLAHIN SÜNNETİNİ KANUNLARINI REDETMİŞTİR.

yukarıda bir takım hezeyanlar okudum, erkenden tevbe edelim inşallah..
Allah delilsiz (bilimsel delili olmayan) şeyin peşinden koşmamayı emreder, Hurafe ile gerçeği ancak bilimsel temellerler ayırt edebiliriz.

1- "Bilimsel delil" diyerek delil literatürüne yeni bir şeymi kazandırıyorsun?

Örneğin kuranda; yusuf peygamberin giysisinin kadın tarafından yırtıldığına bilimsel delilmi aramak gerekirdi? Ayrıca bilimsel delilin sınırları ne olacaktır. Örneğin, gömlek çekilmekle yırtılacak cinstenmidir, değilmidir diye bilimsel görüş istenecekmidir?

2- Bilimi reddetmek akıllı işi değildir ve son açılan konulardan şu ana kadar bunu yapan olmadı da.

Ancak, diğer konularda olduğu gibi şimdi de bu konuda, "bilimi reddetmek" yerine,"bilimin her şeyi bildiğini reddetmeyi" bir birine karıştırmışsın.

selamlar,
aorskaya

aRaYaN
5. November 2012, 12:26 AM
Aslında yaratıcı konunun içinde varsa imkansız diye birşey yoktur.
Çünkü evrenin imkanlarını,hatta evren dışının imkanlarını bilmiyoruz.
Ama şuanki bilgimize göre imkanı nedir'i tartışabiliriz.

Örnek veriyorum.

Kuranda 1000 günlük 1 günden bahseder.
İzafiyet teorisi gelişene kadar, olur mu öyle şey denir buna.Fakat bugün astrofizikte bunun gayet doğal olduğunu gördük.
Yarın da bugün olur mu öyle şey dediklerimizin gayet doğal hale geldiğini görebiliriz.

aorskaya
5. November 2012, 12:37 AM
Örnek veriyorum.

Kuranda 1000 günlük 1 günden bahseder.
İzafiyet teorisi gelişene kadar, olur mu öyle şey denir buna.Fakat bugün astrofizikte bunun gayet doğal olduğunu gördük.
Yarın da bugün olur mu öyle şey dediklerimizin gayet doğal hale geldiğini görebiliriz.

İşte bu örneğiniz de bilimin bir buluşunun evrensel olmadığını, sonra değişebileceğini gösterirki, her şeyi bilime tastikletmeye çalışmak, bilimin onaylamadıklarını yada bilimde konu olmaması halinde, o konunun olmadığını veya yanlış olacağını kabul etmek insanı hatalı sonuçlara götürmektedir.

Örnek isabetli olmuş, teşekkürler...

selamlar,
aorskaya

aRaYaN
5. November 2012, 12:43 AM
Bilime ne kadar güvenileceği şüphelidir.

Kuantum teorisiyle(Çift yarık deneyi) gözlemcinin sadece gözlemleme olayını yaparak bile sonuca etki ettiği görüldü.Önceki bilgilerimizde, gözlemci gözlemliyor diye sonucun değiştiğini söylemek saçmalık bilimdışılık hurafe deyip geçilirdi.Bir parçacık ayna anda iki yerde birden olabiliyor, bu da yeni bir deney sonucu.Ve mantığımıza ters.

aorskaya
5. November 2012, 01:15 AM
kuran fen, matematik, astronomi, kitabı değildir.Eğer bilimsel olarak kuranda hata bulduğunu düşünen varsa ya biliminde hata vardır yada bu günkü bilimle bunu açıklayamıyordur.

sadece gülüyorum...

Kuran fakısın fıskını artırırmış, bizzat şahit oldum...

Kuranda dese ki; "El gider mersine, raven ve yandaşları gider tersine" dese,, otogarda mersin bileti arayacaksınız :)
mecaz nedir? deyim nedir? Kuranın şiirsel anlatımı nedir?
AZICIK KAFANIZI ÇALIŞTIRIN, KORKMAYIN DÜŞÜNÜRKEN KAFANIZ ACIMAZ!..

Bu iddiayı, bilimsel yada değil, bir şekilde çürütmek yerine sadece gülüyormusun? Yada gülebiliyormusun gerçekten... Gülememen gerekir, ama gülebiliyorsan, psikoloji bilimine göre, psikolojin hakkında biraz düşünmen gerekir.

"Yoktan yaratmayı" bilimsel açıklamayı sormuştu bir kardeşimiz...

Bunu bilimle bir açıklasana bize... Yoksa, bu bilimsel diye "yokmu kabul edeceksin?"

selamlar,
aorskaya

dost1
5. November 2012, 01:29 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

"Yoktan yaratılma" ile ilgili ayeti yazarsanız daha sağlıklı bir müzakere olur diye düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aorskaya
5. November 2012, 02:07 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

"Yoktan yaratılma" ile ilgili ayeti yazarsanız daha sağlıklı bir müzakere olur diye düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.



aleykümselam,

Sayın dost1,

Kuranda yaratılma ile ilgili çok sayıda ayeti, isteyen herkes kolayca bulabileceğinden, bu forumda yazan kimseler için gerek duymasam da galiba haklısınız. Bazıları için her yazıda ayet yazmak gerekiyor.

Ama, buna rağmen kısır çekişmeler sürdürülmeye devam ediliyor.

Diğer yaratılmaları ele almadan evrenin yaratılmasına ilişkin tek ayet bile konuyu anlatmaya yetecektir.

Ama, ben bunu birazcık aklını kullanan birinin sorun etmeyeceğini düşünüyorum. Yine de önerinizi dikkate alarak yazayım:

O gökleri ve yeri yoktan var edendir... (Enam Suresi, 101)

Şimdi, hem ilk yaratılmayı anlatan, hem de hanifliğin simgesi olmuş İbrahim peygamberin isteği üzerine ölü kuşları diriltme kıssasını hatırlatıyor, buna rağmen insanların kendilerini anlatan ayeti de buraya yazıyorum.

İnşallah, ayetten gerekli mesaj alınır.

Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misâl getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor. De ki: «Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gâyet iyi bilir.»” (Yâsîn, 77-79)

Şimdi, buyursunlar bakalım kardeşlerim, bu yaratılmaları bilime açıklatsınlar. Ama, bilim bunları henüz açıklayamadığından (belki rabbim daha sonra bilimin açıklamasına izin verecektir) bunlar bilimsel değil diye reddetmek mümkünmüdür?

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 02:52 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

"Yoktan yaratılma" ile ilgili ayeti yazarsanız daha sağlıklı bir müzakere olur diye düşünüyorum.



Sayın dost1,

Aşağıda bir kardeşimizin iddiaları ve ona verilen cevaplarıma ilişkin yazıları inceleyerek, görüşlerinizi yazmanız mümkünmüdür?

saygı ve selamlarımla...
aorskaya

@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@@

açlıktan ölenler akla geliyor da. bu isim tek başıan doğru değil. Allah rezzak olduğu gibi aynı zamanda antirezzak.

bu ifadeyi yüzeysel yorumlayıp "vay seni gidi" mantığıyla görmek yerine,



Sevgili fers, bu ifade nasıl yorumlanabilirde, yüzeysel yorumlamak yerine diyebiliyorsun?

Kaldıki, yazıların yüzeysel yorumlanması söz konusu bile olmadığı gibi tam aksine yazılar her yönüyle ele alınarak, taşıdığı tehlikeye ciddi olarak dikkat çekilmiştir.

Yoksa; Rabbimiz hakkında bilgisizce bunu ifade edebilen birini "pohpohlamakmı" gerekirdi?

Burada aynı görüşte olmayan yazarlara sataşmasına, onlara tepeden bakmasına "selam" der geçilirde, kendine müslüman diyenler "rabbimize" yapılan asılsız yakıştırmalara sessiz kalırsa nasıl müslüman olabilir?

Buna sessiz kalınması, bunun gizli olarak onaylanması demektirki, o zaman aynı suça ortak olmuş olunur.

Bu kardeşimizin sebebi kendince malum olabilecek nedenlerle, nasıl cahiller gibi yazdıklarını görmen için yazılarını aşağıya alıntılıyorum.

HATA-1

eski putperest ibadeti olan "nameste" yi namaz diye millete kaptırdılar,


HATA-2



1- Allahın emri Salat'ı yaptınız: namaste.

2- Hala da boş amalleri, değersiz içi boş davranışları Allahın emriymiş gibi lanse ediyor, hurafe ritüel bataklığında çırpınıyorsun. Vebaliniz çok büyük benden söylemesi.

3- Yarın Allahın huzuruna çıktığımızda açıkcası ona karşı nasıl konuşacak, namazı nasıl kıldığınızı haklı göstermek için ne bahaneler bulacaksınız çok merak ediyorum. Hesap görücü hesabı görene kadar şimdilik burada tartışıyoruz, yarın divanda ak baldır kara baldır açığa çıkacak...


Bakın buna nasıl cevap vermişim:

ABDEST BAŞLIĞINDA YAZSANIZDA NAMAZI İLGİLENDİRMESİ VE ÖNEMİ BAKIMINDAN BURAYADA YAZDIM.


1- Allahın emri Salat'ı yaptınız: namaste.

Tabi ya sana göre islamda namaz yoktur, namaste denen imasızların ibadeti vardır değilmi?

Sana bir kere daha sorayım, net olarak cevaplamanı isteyeyim.

SANA GÖRE İSLAMDA NAMAZ YOKMUDUR?


2- Hala da boş amalleri, değersiz içi boş davranışları Allahın emriymiş gibi lanse ediyor, hurafe ritüel bataklığında çırpınıyorsun. Vebaliniz çok büyük benden söylemesi.

Namaz boş amel değildir. Allah'ın vakitli olarak yapılmasını şart koştuğu emirlerindendir.

Vay haline kıldığı namazdan bihaber olmayanların haline denirken, namaz yok diyenlerin hali nice olur sen bunu düşünüyormusun?

Hangimizin vebali çok büyük acaba bu durumda...

3- Yarın Allahın huzuruna çıktığımızda açıkcası ona karşı nasıl konuşacak, namazı nasıl kıldığınızı haklı göstermek için ne bahaneler bulacaksınız çok merak ediyorum. Hesap görücü hesabı görene kadar şimdilik burada tartışıyoruz, yarın divanda ak baldır kara baldır açığa çıkacak...

Kesinlikle, sorulacaksınız dediği kurandan cevaplayacağım bu soruyu. Ama, dünyada güç yetirirken secde etmeyenlerin, baldırları açığa çıkartıldığı gün, yani gizli hiç bir şeyinin olmadığını gördüğü gün, istese de secdeye güç yetiremyeceklerden olmazsın inşallah.

En kısa zamanda, "kovulmuş şeytandan rabbimize sığınarak" kuranı okuyup, anlamanı ve hatalarını görüp düzeltmeni dilerim.

selamlar...
aorskaya

HATA -3

heh işte o zaman açıkla bana Kurandan, sabah namazı kaç rekat, sünneti kaç rekat.

eğer getiremezsen, sen sadece bir YALANCISIN...

Kuranda, namaz olmadığını, namazın putperest ibadeti olduğunu kabul edince, "kurandan bana namazı ve namazın sünnetlerini göster" diyebiliyor.

Şimdi, bunları tam olarak anladıysan, olayın ciddiyetinin sen de farkına var ve bu kardeşimizi sen de kardeşi olarak uyar. Belki, o zaman bir kez daha düşünüp suçunu görebilir ve tövbe edebilir değilmi?

Şimdi, daha önce dediğin gibi hala; yazılanları yüzeysel yorumladığımızı düşünebiliyormusun?

pramid
5. November 2012, 09:32 AM
Hiç kardeşime katılıyorum.

Kuran'a atfedilen BİLİMSEL YALANLAR


Kurana atfedilen bilimsel yalanları inceleyeceğiz. Kuranın gerçek amacından saptırmak için yapılan çalışmanın bariz örneklerinden bir kısmını ele alacağız.


KURAN, BİLİM KİTABI DEĞİL; ÖĞÜT VE DERS KİTABIDIR.


Demirin İndirilmesi


”Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik… (Hadid Suresi, 25)(…)


Ağızları eğip bükerek Kitabın gerçek amacından saptıranların en bariz örneği bu ayetlerde görülecektir.
Hadid/25′te geçen ”enzelna” kelimesinin ”indirdik” anlamına gelebildiği de bilinmektedir. Aslı ise bahşetmek, nimet olarak vermek, istifadeye sunmak anlamındadır. Ancak sözün doğru anlamını (yani söyleyenin ne kastettiğini) anlamak için hiçbir zaman kelimelerin tek tek sözlük anlamına bakılmaz; cümle içerisindeki bağlamı, somut kullanılış şekli ve diğer cümlelerde nasıl kullanılmış olduğu gibi noktalar dikkate alınır.


Mucize iddaicıları buradaki ”enzelna” kelimesini sözlük anlamında olduğu gibi ”indirdik” -hem de ”dış uzaydan indirdik”- olarak yorumlamaktalar. Peki, gerçekten öyle midir? Şayet kelime ”gökyüzünden ya da uzaydan indirme” anlamına geliyorsa Kuran’ın başka bir bölümünde nasıl yer almaktadır. Kısaca bir göz atalım ve ”enzelna” sözcüğü yerine meali gereği ”indirdik” koyarak okuyalım:


* enzelnâ-lhadîde. (Hadid 25) Demiri indirdik.


* vezallelnâ ‘aleyhimu-lġamâme veenzelnâ ‘aleyhimu-lmenne ve-sselvâ. (Araf 160) Onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik.


*enzele lekum mine-l-en’âmi śemâniyete ezvâ (Zümer/6)Sizin için davarlardan sekiz çift indirdik.


Şayet bu kelime ”Dünya dışında oluştu”, ”uzaydan indirdik” anlamı taşıyorsa o zaman bıldırcın, kudret helvası, davar ve hattâ bazı ayetlerdeki elbise gibi şeylerin de uzaydan geliyor olması gerekir. Sadece ”enzelna” kullanılan yerlerin karşılaştırılması bile mucize iddiacılarının nasıl bir çarpıtma ve akıl fukaralığı içinde olduklarını göstermeye yeter.


İddianın Tutarsızlığı
Fakat biz yine de mucize iddiacılarının yorumunun doğru olduğunu yani ayetteki cümleden gerçekten de ”demiri gökten/uzaydan indirdik” anlamının kastedildiğini varsayalım. Durum böyle olsa bile bu ayetle söz konusu bilimsel bulguları ilişkilendirmek mümkün değil.
Bunun için mucizecilerin bu çarpıtmaya temel gösterdikleri bilimsel gerçeklere bir göz atmak da gerekiyor. Evrendeki tüm maddelerin kimyasal yapısında –yaklaşık olarak- % 70-73 hidrojen, % 25 helyum ve % 2 de diğer ağır elementler bulunur. Ağır elementlerin hepsi yıldızların içinde evrimle oluşmuş ve uzaya atılmıştır. Keza bunların füzyonu için gerekli ısı ancak bu yıldız patlamalarından elde edilebilir. Dünyamız bu oluşumu sağlayacak sıcaklığa erişemez.
O hâlde sadece demir değil pek çok diğer element de Dünyamızın oluşumundaki toz ve gaz bulutunun içinde yer almaktaydı; Dünyamız demiri de içinde bulunduracak şekilde katılaştı ve kabuklaştı. Demek ki Dünyamızın oluşumu sırasında zaten içinde demir vardı ve bugün de element yapısının % 5 i demirdir.
Dünya’nın oluşumu sırasında erimiş hâlde olan ağır metaller Dünya’nın merkezinde (biz ona çekirdek diyoruz) toplanmışlar ve yoğun bir şekilde çekirdeği oluşturmuşlardır. Bu çekirdeğin üzerinde “magma” diye tarif ettiğimiz ve viskozitesi yüksek yoğun bir sıvı bulunmaktadır. Bu mantonun üzerinde de yerkabuğu vardır. Bütün madenler yerkabuğundan elde edilmektedir. Yerkabuğundaki bu madenlerin oluşmasında en temel sebep magmadır. Çeşitli sebeplerle yeryüzünde bulduğu boşluklardan fışkıran magma atmosferik, kimyasal ve fiziksel etkilerle soğuyarak yerkabuğunu ve belirli yoğunluklarda bulunan madenleri oluşturmuştur.
O halde ”demirin Dünya’ya indirilmiş olması” söz konusu olamaz. Demir, gezegenimizin oluşum sürecinde zaten vardı. Yani doğumundan itibaren Dünya’da demir hep vardı; sonradan uzaydan indirilmedi. Ayrıca Dünya’nın oluşumu sırasındaki toz ve gaz bulutunun içinde bulunan demir dışındaki birçok element de güneş sistemimiz dışındaki patlamalar sonucu oluşmaktaydı.
Sonuç olarak Kuran’da ”Demiri gökten/uzaydan indirdik” yazıyor olması hiçbir bilimsel bulguyla bağdaştırılamaz. Çünkü, zaten bu bilgilerin dayandığı temel olan bilime göre demir Dünya’ya indirilmemiştir; Dünya’nın ve Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenlerin oluşumundan önce Güneş Sistemi dışındaki büyük patlamalar sonucu oluşmuştur. Patlamalarla ortaya çıkan toz ve gaz bulutları da gezegenimizi oluşturmuştur. Dolayısıyla patlamalarla ortaya çıkan demir için henüz ”indirdik” denebilecek bir Dünya ortada yoktur. Üstelik tüm bunlar sadece demir için değil diğer birçok element için de geçerlidir.
Hadid/25′teki ilgili sözcüğün anlamının ”gökten/uzaydan indirdik” olarak kabul edilmesi bir sorundur. Çünkü bu durumda Kuran’daki diğer ayetlere göre davarların, bıldırcının ve kudret helvasının da uzaydan indirilmiş olması gerekir. Ayrıca mucize iddiacılarının “demirin göklerden indirildiği” yorumunu o dönemin efsaneleri ve inançları bağlamında açıklamak da mümkündür.


GÖĞÜN GENİŞLEMESİ


Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi, 47)


Birçok farklı meal ve tefsir örneğinden de görülebileceği üzere bizzat ayetteki ilgili kısım Kuran’ın dili olan 6-7. yüzyıl Arapçası’nda bir ifade kalıbı olarak öncelikle “kuvvet, güç, takat, genişlik” sahibi olmayı anlatmakta bunun yanısıra “bol bol nimet verme”, “darlıkları, sıkıntıları açma, genişletme” anlamına da gelmektedir. Dünya nüfusu, 10 kişi, 1 milyan , 7 milyar veya 15 milyar olsa dahi her insan fazla fazla doymaktadır. Rızık genişlemekte ve aç hiç bir canlı olmamaktadır.


Mucize iddiacılarının yöntem olarak kullandığı dil cambazlığını şu örneklerle daha iyi anlayabiliriz: Her dilde bir veya birden çok kelimeyi asıl sözlük manâsından farklı bir anlam bütünlüğünde birleştiren kalıplaşmış ifade şekilleri ve deyimler vardır. Örneğin Türkçede “eli geniş” veya ‘eli bol’dan kastedilen cömertliktir; elin gerçekten geniş/enli veya bol oluşu değil. Aynı şekilde “gönlü geniş” ifadesi hoşgörülü olmayı, “mezhebi geniş” ifadesi ise namus/iffet konularında toplumun genel algısına göre daha rahat davranmayı ve düşünmeyi anlatır. Bu üç deyimde de “geniş” sözcüğünün asıl sözlük anlamı olan mekânsal genişlikle ilgisi yoktur.


Arapçada, dolayısı ile Kuran’da da buna benzer birçok deyim vardır. Örneğin Bakara/228’de “eli geniş” ifadesi (Türkçedeki gibi cömertlik değil) zenginlik anlamında kullanılmıştır (Çünkü Arapçada “eli geniş” deyimi zenginlik ifade eder).


Mucize iddiacılarının yaptığı ise şuna benzemektedir: Mesela Türkçe bir eserde (aslında cömertlik anlamında) “onlar ki elleri geniştir” gibi bir cümle yer alıyor ve varsayalım ki günün birinde uzayda elleri gerçekten de (maddi anlamda) geniş/enli olan akıllı varlıklar bulunuyor. Bu durumda birisinin çıkıp da “Bakın işte, bu eserde “eli geniş” ifadesi geçmekte. Demek ki eserin yazarı bunu ta o zamandan bilmiş. Bu bir mucizedir” demesi ne denli gülünç ise “kuvvetli, takatlı” olma ve “bol bol nimet vererek sıkıntıları, darklıkları açma, çözme” anlamında kullanılan Arapça bir ifade kalıbını -günümüzün bilimi, evrenin genişlemesinden yola çıkıyor diye- sözlük anlamıyla yorumlamak o denli gülünçtür.


Oysa sonsuz güç ve bilgi sahibi bir yaratıcı, bu ayette 14 asır sonra keşfedilecek olan evrenin genişlemesi olgusuna işaret etmek istemiş olsa idi kuşkusuz bunu açık seçik bir ifade ile yapabilirdi. Örneğin “Bunu bugün tam olarak anlayamasanız da size vermiş olduğum akıl ile şüphesiz günün birinde keşfedeceksiniz. Eserim olan kâinatı incelemeye, araştırmaya gayret edin.” şeklinde ifadeler de ekleyebilirdi. Hatta bu, insanlar için hem bilime teşvik hem de bilimsel gayretlere yön verici bir ipucu olurdu. Fakat durum böyle değil. Ayette geçen ibare tıpkı “eli geniş”, “gönlü geniş” deyimlerinde olduğu gibi kalıplaşmış bir ifade biçimi ve mekânsal genişleme ile ilgisiz. Dolayısı ile ve doğal olarak bu ayette ileride bulunabilecek bilimsel bir olguya işaret olduğu, tarih boyunca hiçbir Müslüman’ın, alimin, müfessirin aklına dahi gelmemiş. Ta ki Müslüman olmayan bilim insanlarının araştırmaları sonucu evrenin genişlemesi teorisi bilim dünyasında kabul görmeye başlayana kadar… Bundan sonra ayetin anlamı birden bire değiştirilerek bu bulguya gönderme içerecek şekilde yeniden kurgulanmaya başlandı. Hem de tıpkı cömert (veya Arapça’da zengin) anlamında kullanılan “eli geniş” deyimini sözlük manâsında (yani maddi olarak geniş/enli el) yorumlar gibi. Ayrıca bu gayretlerin sahipleri açısından söz konusu bilimsel olgunun ne denli kanıtlanmış olduğu da mühim değil. Bilim dünyasındaki değişikliklere, revizyonlara, yeniliklere göre ayet her daim yeniden yorumlanabilir ne de olsa… Üstelik bütün bu gayretkeşliklerin ve işgüzarlıkların asıl motivasyon kaynağı, kâinatı veya hiç olmazsa Kuran’ı daha iyi anlama azmi bile değil! Tek niyet Müslüman olmayanları Kuran’ın gerçekten de Allah kelamı olduğuna ikna edebilmek (ve belki de daha çok, Müslümanların şüphelerini bertaraf edebilmek). Bütün bunları açık-seçik söylemekten de çekinmemekteler.
Sonuç olarak söz konusu ayette geçen ibareyi mekânsal bir “genişleme” olarak yorumlamak tıpkı “eli geniş” ibaresini geniş/enli el anlamında yorumlamak gibi anlam ve ‘anlambilim’e yapılan bir tecavüzdür.
Fakat bundan bağımsız olarak ayette gerçekten de bir şekilde “göklerin genişlemesi” kastedilmiş olsaydı bile Kuran’da “gökler”in nasıl tasavvur edildiğine, hangi tür bir evren algısının hakim olduğuna baktığımızda -bu ibareden- modern astrofizikteki evrenin genişlemesi kuramına bir gönderme çıkarmak ancak gülünç olarak nitelendirilebilir.


Denizlerin Karışmaması


Rahman Suresi, 19-20 Birbirleriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi. İkisi arasında bir engel vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.

Mucize iddiacılarının dayandığı ayet -yukarda görüldüğü üzere- Rahman 19 ve 20′dir.


Rahman 19/20 İki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir. Aralarında bir engel vardır; birbirine geçip karışmazlar.


Yukardaki mucize iddiasında geçmeyen fakat konu ile doğrudan ilgili olan diğer bir ayete de yer vermek gerekir:


Furkan/53 Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur.


İslam alimlerince bu iki ayetin çok farklı yorumları yapılmıştır. Kimisi Furkan/53′e uygun olarak Rahman/19-20′de de karışmayan denizlerin tatlı ve tuzlu sular olduğunu söylemiş kimisi Rahman/19-20′yi diğer ayetten bağımsız ele alarak bu ayette belli ve somut bir coğrafi noktanın kastedildiğini yazmıştır. Tefsir edenin yorumuna göre ”birbirine karışmayan denizler” somut iki ırmak, somut bir ırmak ile belli bir deniz veya genel olarak tatlı ve tuzlu sular olabilmiştir.


Birçok alim ise her iki ayeti de mecazi olarak ele almıştır. Örneğin Abdullah b. Abbas’a göre iki denizden kasıt ”göklerdeki deniz ile yerdeki denizdir”. Yine farklı bir yoruma göre iki denizden aslında ”hayır ve şer yolları” kastedilmiştir ve aralarındaki engel ilahi tevfiktir. Bu ikinci yorum takdire şayandır ama en iyisini Allah bilir.


Kısacası ayetlerin anlamı ve yorumu hiç de mucize iddiacılarının ima etmek istedikleri gibi açık ve net değildir. Daha da ilginci mucize iddiacılarının yukarda alıntıladığımız metinde tam olarak neyi kastettiklerini söylemeyişleridir. Tam olarak hangi iki deniz birbiriyle karışmıyor bu iddiaya göre? Veya genel olarak tatlı ve tuzlu sulardan mı bahsedilmekte? Bu sorulara somut yanıt vermekten itinayla kaçınılmış ve sadece ”denizlerin farklı yoğunluklarından kaynaklanan yüzey gerilimi” gibi ifadeler kullanarak bilimsel bir kesinlikten bahsediliyor izlenimi verilmek istenmiştir.


Ancak aşağıda görüleceği üzere ister somut iki deniz için ister genel olarak tatlı ve tuzlu sular için ele alalım bu iddianın bilimsel açıdan hiçbir geçerliliği yoktur. Aksine eğer ayeti gerçekten de mecazi değil de lafzi manâsıyla ele alırsak bu iddia Kuran’ı çürütmektedir. Buda kuranı mucize kitabı gösterip de asıl amacı öğüt ve ders çıkarmak olan kitap dan uzaklaştırma amacını gütmektedir.Çünkü Dünya’nın hiçbir yerinde aralarında ”adeta bir duvar” varmışçasına birbirine karışmayan denizler yoktur.


Kaptan Coustea’nun Müslüman Olduğu Yalanı
Konuyla ilgili olarak uydurulan bir diğer iddia da Kaptan Cousteau’nun Cebelitarık’ta gördüğü bu bulgu üzerine Müslüman olduğudur.
Fakat bu iddiayı destekleyecek hiçbir kanıt ya da herhangi bir işaret olmadığı gibi aksine Cousteau’nun Hıristiyan geleneklerine göre defnedildiği bilinmektedir. İddia sadece bazı İslami kitaplarda herhangi bir ciddi kaynak vermeden veya karşılıklı birbirini kaynak göstererek tam manâsıyla ”ortalıkta dolaşmaktadır”.
Cousteau Vakfı, yazılı olarak bu iddianın doğru olmadığını açıklamıştır..


İddianın Geçersizliği
Yüzey gerilimi su moleküllerinin birbirine çekim kuvveti uygulamasıyla oluşur. Üç boyutlu düşünürsek suyun ortalarındaki bir molekül her yönden çekim kuvvetine maruz kalır ve dengededir. Ancak su yüzeyindeki moleküller iç kısımdan çekilirken dıştan kuvvet etkimediğinden -hattâ hava basıncını da eklersek- içeri doğru çekilir ve itilirler. Dolayısı ile tüm sıvılarda olan bu yüzey gerilimi sıvılara toplu durma eğilimi kazandırır. Bir su damlasının boncuk gibi durmasının, birbirine çok yakın iki su damlacığının hemen birleşmesinin, deniz yüzeyinin bir jelatin gibi durmasının, ince kaplarda suyun bombeli durmasının (kapilarite) nedeni budur
Eğer tuz, su ile kimyasal reaksiyona girip bileşik oluştursaydı ve bu madde suda çözünmeseydi suyun yüzey gerilimi ve oluşan maddenin (sıvı olduğunu varsayarak) yüzey gerilimi durgun suda(!) önem arzedecekti. Ancak denizler arasındaki güçlü akıntılar ve dalgalar sebebiyle bu farazi durumda bile bir sınır oluşmazdı. Denizleri dalgasız ve akıntısız düşünürsek de oluşan sınır, dünya yüzeyine dik değil oluşan maddenin ve suyun yoğunluklarına göre biri altta diğeri üstte olacak 2 sıvının ayrı ayrı kendi yüzey gerilimlerinden oluşan hat, bu sıvılar arasında yer yüzeyine yatay bir sınır olacaktı. Yani denizlerin üstü tatlı su, altı da tuzlu su olacaktı. (bardaktaki su-yağ heterojen karışımı gibi) Ancak su ile tuz zaten bileşik oluşturmaz! Tuz, su içerisinde sadece iyonik olarak çözünür. Bu sebeple denizlerin içerisinde tuz, homojen olmak için sürekli difüzyon eder. Bu difüzyonun en yoğun olduğu yerler tuz oranı düşük ve yüksek olan suların buluştuğu yerlerdir. Ancak bunu keskin bir sınır ile ifade edemezsiniz.
Eğer denizlerin birbirine karışmadığını iddia ediyorsanız denizler arası akıntıları da inkar ediyorsunuz demektir.Ama denizler arası akıntılar bilinen bir gerçektir. Denizler arasındaki akıntıların (yani karışmalarının) başlıca nedenleri aşağıdadır.
1.Gelgitler,
2.Denizler arasındaki yükseklik farkı (yağışlar, buharlaşma ve akarsular nedeniyle),
3.Denizler arasındaki sıcaklık farkı,
4.Denizler arasındaki tuzluluk farkı,
5.Rüzgar,
Denizlerdeki tuz sürekli difüzyon halinde olmasına ve sürekli dalga ve akıntılarla karışmasına rağmen neden tuzluluk oranlarında ufak da olsa fark vardır?Çünkü denizlere sürekli bir su girdisi ve çıktısı vardır. Örneğin Karadeniz.. Akarsuların bolluğu, yağışın fazla ve buharlaşmanın az olması nedeniyle tuzluluk düşüktür. Ancak Kızıldeniz’e baktığımızda akarsuların azlığı, yağışların çok düşük olması ve buharlaşmanın çok fazla olması nedeniyle tuzluluk diğer denizlere göre yüksektir. Eğer denizler karışmasaydı Kızıldeniz’in kuruyup bitmesi gerekirdi.


7 Gök


Öncelikle Kuran Mucize değil öğüt ve hidayet rehberidir.
”Yedi Gök” (seb’a semâvât) tabiri yukardaki mucize yalanı metninde verilen Bakara/29, Fussilet/12, Nuh/15, Mülk 3ayetlerinin yanısıra Talak/12, İsra/44, Müminun/86ve farklı biçimleriyle Nebe/12, Müminun/17ayetlerinde de yer almaktadır.


Önce ”yedi gök” tabirinin yorumunu bir de Elmalılı’dan okuyalım:


“Bu “yedi sema”nın tefsir ve yorumunda başlıca iki düşünce vardır:
Birisi yerden Venüs’e kadar bir; Venüs’ten Merkür’e kadar iki; Merkür’den Güneş’e üç; Güneş’ten Merih’e yahut yine yerden Merih’e dört; Merih’ten Jüpiter’e beş; Jüpiter’den Satürn’e altı; Satürn’den daha ilerisine kadar yedidir ki sonradan keşfedilmiş olan Üranüs ve Neptün gezegenleri ve daha keşfedilmesi mümkün olanlar hep bu yedinci hudud içinde demektir. Çünkü bu takdirde bu “yedi sema” özellikle yerin yaratılması üzerine tesviyeye dahil olanlardır. Bugün bu tesviyenin daha ileri gittiği ispat edilemez. Bu düşünce çoğunlukla astronomi ilmi görüşünü takip edenlerindir (…).


Yedi semâ’daki diğer düşünceye gelince: Dünyanın üstünde bütün yıldızların süslediği maddî âlemin hepsi bir semadır. Yedi semanın birincisidir. (…) Ve İslâm’da tefsir âlimlerinin en büyüklerinin kanââtleri budur. Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, Bakara/29


Görüldüğü gibi Elmalılı ”yedi gök” ifadesinin iki farklı yorumundan bahsetmektedir ve burada mucize yalancılarının ayetleri ilişkilendirmeye çalıştıkları ”Dünya’nın göğü/atmosfer” geçmemektedir! Birinci görüş, göklerin her birinin Güneş Sistemi’ndeki gezegenler arasındaki mesafe olduğu; -Elmalılı’ya göre daha muteber olan- ikinci görüş ise bu göklerden birincisinin -zaten- tüm evreni/kâinatı oluşturduğu, diğer altısının da ”manevi alem”e ait bulunduğu yorumunu savunlamaktadır.


Fakat biz yine de mucize yalancılarının yorumuna göre 7 gökten atmosferin kastedilmiş olması ihtimali üzerine duralım.


İlk dikkat çeken husus mucize iddiacılarının ayet yorumunda sergiledikleri pervasızlıktır. Kuran’da geçen ”gök” sözcüğünü işlerine geldiği zaman evren/kainat, işlerine geldiği zaman Dünya’nın göğü/atmosfer anlamında yorumluyor oldukları yukarıya alıntılanan metinde açıkça görülüyor. Üstelik bunu yaparken ne zaman ”evren”, ne zaman ”atmosfer” anlamı kastedilmiş olduğuna dair herhangi bir objektif-hermenötik kriter sunmaya da gerek duymuyorlar. Adeta ”Hangisi işimize gelirse onu kullanırız” demekteler…


Hadi bunu da kabul edelim! Yani diyelim ki, tefsir alimlerinin yazdıkları yanlış ve Kuran’da ”gök”ten bahseden ayetlerin -aynen mucize yalancılarının iddia ettikleri gibi- bazılarında ”evren/kainat” ve bazılarında da ”Dünya’nın göğü/atmosfer” kastedilmekte.


Bu durumda şunu da unutmamalıyız ki hangi anlam yüklenirse yüklensin ”7 gök” denince her halükarda Dünya’nın göğü (yani atmosfer) kastedilmiş oluyor. O halde mucize iddiacılarının savunuları olan Mülk/3 ayeti ile devamındaki ayetlere bir göz atalım:


Mülk/3“O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak; bir bozukluk görebiliyor musun?”
Yukarda alıntıladığımız metinde görüldüğü üzere bu ayette geçen ”yedi gök” mucizeciler tarafından atmosfer olarak yorumlanmaktadır. Şimdi devamındaki ayetleri okuyalım:


Mülk/4 Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir.


Mülk/5 Andolsun ki biz (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.


Mucizecilerin genel yorumunu (bazan ”evren” bazan ”atmosfer” şeklini) kabul etsek bile bu bağlamda -yorumlar açısından bakıldığında- belli ki evrenden değil atmosferden bahsedilmekte. Ayetin devamında bahsi geçen tanıma birden bire ”en yakın gök” ifadesi giydiriliyor. Dolayısıyla mucize iddiacılarına göre en yakın gök olan atmosferin ilk tabakasının kandillerle (yani yıldızlarla) dolu olması gerekir. Yıldızlar bu kadar yakın yer almadığına göre bu iddia zaten bu ayetle kendiliğinden çürümüş olmaktadır. Yıldızlar en yakın gök olan troposferde bulunamayacağına göre, gök kelimesinden kastedilenin atmosferin katmanı olamayacağı son derece açıktır.
Bu, mucize iddiacılarının her zamanki çarpıtmaları için güzel bir örnektir. Onlar öncelikle Kuran ayetlerini istedikleri gibi eğip bükmekte, daha sonra da bazı bilimsel gerçeklerle diledikleri gibi uyumlayarak ortaya tezler koymaya çalışmaktadırlar.


Atmosferin Katmanları
Atmosferin 7 katmanı olduğu iddiası tamamen iradi bir tasniftir. Yani mesele, dünyada kaç kıta olduğu ya da Güneş Sistemi’nde kaç gezegen bulunduğu gibi objektif kriterlere dayalı olarak tespit edilemez. Konu, hangi kıstası/kriteri esas aldığımıza göre şekillenebileceği gibi ne kadar detaylı anlatmak istediğimize göre de değişecektir. Başka bir deyişle bu sınıflandırmalar tamamen insan ürünüdür.
Atmosfer katmanlarının belirlenmesinde havanın yoğunluğu, nem oranı, gazların çeşitliliği ve oranları, güneş ışınlarının kırılması-dağılması ve havanın sıcaklığı gibi kriterler birer ayrım unsuru olarak kabul edilir; bunlara göre bir sınıflandırma-ayrım yapma yoluna gidilir. Bu sınıflandırmalar da farklı her parametrik tespite göre farklılıklar gösterecektir.
Örnegin Ana Brittanica Ansiklopedisi, “atmosfer” maddesini el aldığı bölümde onu şu bölümlere ayırır :
1. Troposfer
2. Tropopoz
3. Stratosfer
4. Stratopoz
5. Mezosfer
6. Mezopoz
7. Termosfer
8. İyonosfer
9. Homosfer
10. Heterosfer
11. Egzosfer
Gene nefes almamız için gereken katmanları ayıracak olursak atmosfer şu bölümlerden meydana gelir :
1 – Troposfer
2 – Stratosfer
3 – Mesosfer
4 – Thermosfer
5 – Exospfer
6 – Tropopause
7 – Stratopause
8 – Mesopause
9 – Exobase
10 – Ionospfer
11 – Exosfer
12 – Magnetosfer
13 – Ozon tabakası
14 – Üst Atmosfer
15 – Van Allen radyasyon kemeri


Müslümanlar arasında çok yaygın olan bu mucize iddiasının savunulabilir hiçbir yanı yoktur.


Evvela ayetlerde geçen ”Yedi Gök” tanımını atmosfer olarak yorumlamak Kuranın kendi kendini tefsir etmesine aykırıdır ve benzer ifadeleri kullanan diğer ayetlerle uyuşmamaktadır.
Hepsinden önemlisi atmosfer zaten 7 katmanlı değildir. Tamamen keyfi iradeyle oluşturulmuş bu sınıflama günümüzün teorik bilimlerinde, havacılık-meteoroloji gibi pragmatik disiplinlerinde, üniversitelerde, ders kitaplarında, ansiklopedilerde yer alan bir tasnif değildir.
Bu konudaki çok önemli ayrıntı da Kuran’daki ”7 Gök” ifadesi ibrani gelenekten devralınmış bir efsanenin kutsal kitaba tahrif ile devam ettirilmesinden ibarettir.


BİG BANG


O gökleri ve yeri yoktan var edendir… (Enam Suresi, 101)


Böyle bir önermenin yanlışlığını anlamak için biraz olsun akletmek yeterlidir. Big Bang Teorisi mucizecilerin iddia ettiği gibi bilimsel açıdan ”yoktan varoluş” ile ilgili olsa bile (ki aşağıda gösterileceği üzere kesinlikle ilgili değildir) tarihsel açıdan ”yoktan varoluş” düşüncesinin ancak modern ”Big Bang Teorisi” ile mümkün olduğunu söyleyebilir miyiz hiç?


Dikkat ediniz! Burada iddia edilen mucize, Big Bang Teorisi ile -güya- yoktan varoluşun ispatlanmış olması değildir. Bu sözde gerçeğin Kuran’da 1400 yıl önce ve henüz teori ortada yokken yer almış olmasıdır mucize olarak adlandırılan.


Oysa söz konusu ayette modern Big Bang Teorisi ile ilgili somut bir ibare yok. Patlamadan veya benzer şeylerden değil sadece ”göklerin ve yerin yoktan varedildiği”nden söz edilmekte. Yani Kuran’da sadece ”yoktan varoluş” düşüncesi yer almış. Ama bu düşünce zaten o dönemde ve daha önceki medeniyetlerde var olan düşüncelerden biridir.


”Henüz bilim big-bang’i bulmamışken insanlar kendi düşüncesiyle yoktan varolma diye birşeyden bahsetmiş olamaz. Dolayısı ile bu kitap tanrı sözü olmalı” gibi gülünç bir mantık kurmak okuyucu ile dalga geçmek olur.


Big Bang Teorisi’nin ”yoktan varoluş” ile bir ilgisi yoktur. Günümüz biliminin hiçbir alanda birşeyin yoktan varolduğu (hatta var edildiği) gibi bir bulunmamaktadır.


Herşeyden önce ‘big bang’in kendisi (gözlem ve hesaplara dayanır) bir kuramdır ve aşırı bir biçimde yoğunlaşmış değişik bir enerjinin kendisini dışa vurduğunu ayrıca madde-enerji eşitliği temelinde bugünkü maddenin oluştuğunu söyler. Yani başlangıçta bir “yokluk” durumu söz konusu değildir. Başlangıçtaki, var olan bir enerjinin dışa vurumudur.


PETROL


Rabbinin Yüce ismini tesbih et, ki O, yarattı, ‘bir düzen içinde biçim verdi’, takdir etti, böylece yol gösterdi, ‘yemyeşil-otlağı’ çıkardı. Ardından onu kuru, kara bir duruma soktu. (A’la Suresi, 1-5)


“Bu ayetlerde petrolle ilişkili bir ifade var mı?” sorusunu okuyucunun hayal gücüne bırakıp ayetlerde gerçekten de pertolden bahsedildiğini varsayarak mucize iddiasını inceleyelim:
İddianın dayanak noktası petrol hakkındaki söz konusu bilgilerin Kuran’ın ”nüzlü” döneminde kimse tarafından bilinmiyor olması. Ama bu ne yazık ki doğru değil…


”Petrol” sözcüğü Latince ‘taş’ manâsına gelen “petra” ve ‘yağ’ manâsına gelen “oleum” kelimelerinden oluşur; Latince “oleum petrinum” olarak adlandırılır.


Petrol antik çağda ünlü tarihçi Herodot’ta ( M.Ö. 484-430) bile geçmektedir. Yani tarihi en az Kuran’ın yazılışından 1100 sene öncesine kadar dayanır. Petrol kandillerde yanıcı bir yağ olarak kullanıldığı gibi nerelerde bulunduğundan kokusundan rengine kadar bütün özellikleri o zamanlarda tarif edilmiştir. Birçok konuda olduğu gibi bu mucize yalanı da hiçbir bilgisi olmayan, ufacık bir araştırma dahi yapmayan ve anlatılanı peşinen kabul etmeye hazır olanlar için yazılmıştır.
Herodot, Book VI., 119. paragrafta, 273 ve 275. sayfalarda petrol konusu geçmektedir. 273. Sayfada adı geçen Susa eski İran’da bir şehirdir.


275. Sayfanın 4. satırında geçen “oil” sözcüğü dip notta “petroleum” olarak belirtilmiştir.


M.Ö. 23 ve 79 yılları arasında yaşamış olan Caius Plinius’ ait “Naturalis Historia” adlı 37 ciltlik kitaptaki Book XXXV 179′da önce çamura benzeyen bir zift türünden bahsedilerek petrol şu şekilde anlatılır:
“Ayrıca Babil’de oldugu gibi, bir Yunan adası olan Zakynthos’ta akıcı bir yer zifti vardır ki buradakinin rengi daha açıktır. Apollonia’dan çıkan da akıcıdır ve Yunanlılar bunun tüm çeşitlerini “pissaasphaltos” olarak adlandırmaktadırlar. (Asphaltos eski Yunanca’da zift, Pissa ise katran manasındadır. ) Sicilya’da, Agrigentum yakınlarındaki bir kaynakta da yağlı yer reçinası cinsi bir madde bulunur ki bu madde suya bir derenin rengini vermektedir.

(Derenin renginin yeşilimsi olduğu göz önünde bulundurulursa bunun da petrol olduğu anlaşılacaktır.) Burada yaşayan insanlar deste haline getirdikleri sazların uçlarındaki çiçeklerin yardımıyla suyun yüzeyinden sazlara hemen yapışan bu maddeyi toplayıp kandillerde yağ yerine yakmak ve büyükbaş hayvanlardaki uyuz hastalığını tedavi etmek için kullanmaktadırlar. Bazıları ise yer zifti çeşitlerini benim 2. kitapta sözünü ettiğim “Naphta” olarak adlandırmaktalar. Ancak çok çabuk tutuşur bir özelliği olmasından dolayı genelde ateşe yakın yerlerde kullanılması zorlaşmaktadır. Gerçek yağ zifti pırıl pırıl parlaması, ağır olması, siyah ve parlayan bir renge sahip olması gibi özellikleri ile ayırt edilebilir. Bazı özellikleri kükürt’e benzemektedir; dindirme, dağıtma, çekme ve birbirine yapışma gibi etkilere sahiptir. Yakıldığında dumanı yılanları kaçırır. Gözlere kan durmasına, vücuttaki beyaz lekelere ve kaşınmaya karşı Babil’de elde edilen zift iyi gelir.”
330 -395 yılları arasında yaşamış Yunan asıllı bir Latin tarihçisi olan Ammianus Marcellinus da Book XXIII, 6. Bölüm, 37. ve 38. paragraflarda oil’in ne şekilde hazırlandığını; M.Ö. 64 ve M.S. 23 yıllarında yaşamış Yunanlı tarihçi ve coğrafyacı Strabon da 17 ciltlik “Geographika” adlı yapıtında Book 16, 1. bölüm, 15. paragraf’ta Babil’de ki asfalt üretimini anlatır.
Sonuç olarak A’la/1-5 ayetlerinin petrolden bahsettiğini varsaysak bile Kuran’dan yüzlerce yıl önce yazılmış eserlerde petrolün varlığı, rengi, kullanımı ve diğer niteliklerine dair çok daha ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Ayetlerde mucizemsi hiçbir yön yoktur.

aorskaya
5. November 2012, 11:32 AM
Hiç kardeşime katılıyorum.

Kuran'a atfedilen BİLİMSEL YALANLAR


Kurana atfedilen bilimsel yalanları inceleyeceğiz. Kuranın gerçek amacından saptırmak için yapılan çalışmanın bariz örneklerinden bir kısmını ele alacağız.


KURAN, BİLİM KİTABI DEĞİL; ÖĞÜT VE DERS KİTABIDIR.


Hiiic kardeşe katılıyorsun ama, daha onun neleri savunduğunu bile anlayamamış olarak katılıyorsun.

Bir görüşe katılmak için (yada katılmamak için) önce onu anlamak gerekir.

Hiic kardeş, "bilimsel delile" dayanmayan bir şeyi kabul etmeyeceğini söyleyen birisidir.

Sen ise bu yazında, bazı konuları örnekleyerek, bunların bilimsel açıklamalarını eleştirmekte, bilimle açıklanamayacağını anlatmaktasın. İşte tam da bu noktada, kurandaki anlatımları bilime destekletmeye çalışanlar, hiic kardeş düşüncesinde olabilirler.

Yazılara dikkat etmemişsin, etseydin, hiiic kardeşimize sorulan sorulardan onu neyi savunduğunu anlardın ve katılmazdın.

Çünkü en belirgin sorulardan birisi; " yoktan yaratmayı bilimsel olarak nasıl açıklarsın" sorusuydu.

Burada, bilimsel kanıt diye sunulanları yazıları ve bunları çürütme yazılarını ele almak istemiyorum.

Çünkü ben kuranın bilime değil, bilimin kurana uyması gerektiğini kabul ediyorum. Bu gün kurana uymayan bilim yoktur, ama bilimin kurana uymayan bilgileri, yada kuranda olup da henüz bilemedikleri olabilir. Bunlarda kuranın değil, bilimin zaafları, eksikleridir.

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 12:21 PM
....

hiiic
5. November 2012, 12:36 PM
.....

aorskaya
5. November 2012, 01:18 PM
Çünkü ben kuranın bilime değil, bilimin kurana uyması gerektiğini kabul ediyorum. Bu gün kurana uymayan bilim yoktur, ama bilimin kurana uymayan bilgileri, yada kuranda olup da henüz bilemedikleri olabilir. Bunlarda kuranın değil, bilimin zaafları, eksikleridir.

Konunun başlığı İLİM VE CEHALET.
hakikaten konuyu çok güzel örnekleyen birisi oldun tebrik ederim.

Cehaletinen güzel temsilisiniz

Bilim Kurana uyacakmış... hritiyan da diyor ki Bilim incile uysun, hintli de istiyor ki bilim brahmaya uysun.
Bir sözün Allaha ait olup olmadığını bile anlayamazsınız. bak ne diyor o kitapda;
Eğer ALlah katından olmasaydı orada pek çok çelişki bulurdunuz diyor...


Cehaletinen güzel temsilisiniz demişsin. Bu sözü bana da yönelttiğin için, aslında bu örneğin tam seni açıkladığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Senin kadar cahil cesaretine sahip olanları az görmüştüm, ama sen onları da geçtin be kardeşim.

Sen lafları nasıl anlıyorsun, aklınla anlamadığın belli!

"Bilim kurana uymak zorundadır" lafından ne anladın da hristiyan ve hintli isteklerini de yazdın?

Ayrıca, bilimin kurana uyması zaten benim isteğim olarak ortaya çıkmaz. Bak, anlayamadığın bu sözü senin anlaman için biraz daha açayım.

Bilim, adı üzerinde; belli zamanlardakileri bilmeye ve bize aktarmaya çalışır. Bunu, aksi bilinene, ispatlanana kadar belli zamanlar içinde becerir. Ama, bilimin bulduğu her şey kesin, değişmez değildir. Çünkü bilim gelişir ve kendi kendini bile yanlışlayabilir.

İşte bu nedenledirki, sadece bilime göre, sadece bilimin bildiklerine göre şeyler kabul yada red edilmemelidir.

Aksi halde, örneğin Galileo'nun bilimde bulduğu değişikliği açıklayana kadar mevcut bilimin bilgilerine göre, dünyayı düz yada öküzün üstünde kabul edenler olur ve engizisyonu çalıştırabilirler.


Engizisyona çekenlerin bilimi red ettiklerinimi sanıyordun, onlarda kendi zamanlarındaki bilime göre ona inanıyorlardı. Sadece bilimin değiştirdiği bilgi, kafalarındakine uymadığı için galileo'yu suçlu bulabiliyordu.

Bilimde, bu değişmeler olabilirken, kuranda değişme varmıdır? hayır yoktur değilmi...

Zaman ve mekan değişse dahi, kuran evrensel olarak her zamana ve mekana hitap eder değilmi?

işte, bu nedenle her zaman her şeyi açıklayamayan bilimi her şeyden üstün tutmak ve onun bilmediklerinin olamayacağını pas geçerek, bilimin anlattığından başkasına inanmamak insanı hataya düşürür.

Bu nedenle bilim, kurana ters bir şey bulamaz, onu yanlışyamaz. Bunu iddia ederse o bilimin bilgisinde yanlış vardır. Sonra görüp düzeltmeyi belki becerebilir, belki beceremez, bu bilinmez. Ancak; kurana ters düştüğü konularda ve sürece yanlış olan bilimin bilgisi (bilimin kendisi değil) olur.

İşte bunun içindirki, bilim kurana uygundur (kuran bilimi reddetmez), ama aynı bilimin bazı bilgileri kurana uygun olmayabilir, hatta kurandaki çoğu bilgilerden henüz haberi yoktur.

Yine, insanın oluşumuyla ilgili aşamaları anlatan kuran bilgisine bilimin hangi zamanlarda ve nasıl ulaşabildiğini de araştırırsan, bilimin geriden geldiğini de görürsün.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 01:46 PM
1- Bir sözün Allaha ait olup olmadığını bile anlayamazsınız.

2- bak ne diyor o kitapda;
Eğer ALlah katından olmasaydı orada pek çok çelişki bulurdunuz diyor...

Şimdi bana şu çelişkiyi açıkla; İnsan 300 yıl uyur mu? Ha eğer bunu açıklayamazsan ki sen yine Yalancının tekisin..


1- Bir sözün Allaha ait olup olmadığını bile anlayamazsınız.

Kurandaki bir çok kıssayı ve olguları anlatanın rabbimiz olduğunu düşünmeden, onları reddebilen biri olarak bunu senmi söylüyorsun?

2- Şimdi bana şu çelişkiyi açıkla; İnsan 300 yıl uyur mu? Ha eğer bunu açıklayamazsan ki sen yine Yalancının tekisin..

Şu yalancı kılmak için çabalama saçmalığını göz ardı ederek sana, "bilimsel delil" olmadıkça kurandaki bazı şeyleri bile dışlayabilen sana anlayabileceğin şekilde bu konuyu özetleyeyim:

Her zaman bilim, bilim diyen senin gibiler, bu gün insanların en uzun yaşayanlarına bakarak 300 yıl yaşam olamayacağını düşünen bilimin bilgisine dayanarak, 300 yıl yaşamayı (artısı vardı ama konu dağılmasın) mümkün görmezler.

Bu nedenle, kuranda bunu mecaz olarak anlamaya kendilerini zorlarlar ve farklı ve yanlış sonuçlara giderler.

İşte, tamda böyle yapanlara rabbimizin cevabı; senin şu yukarıya yazdığı sözüyle tokat gibi iner ve...

"Eğer ALlah katından olmasaydı orada pek çok çelişki bulurdunuz" diye kısaca yazdığın;

Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. (NİSA 82)

ayeti iyice anlamadığın gösterir.

İşte eğer 300 yıl yaşama, hatta uyuma gibi iddialar kuranda da olmasaydı, bugünkü bilimin bilgisine göre bunda çok çelişki bularak reddedersiniz. Ama, bak kuran bu bilgiyi veriyor.

Belki bilim, daha sonra bunu kabul eden açıklamasını yapacaktır. Ama, henüz bunu bilmediğini senin bilerek, bilimi kurandan üstün tutma hastalığından kurtulman gerekir. tabii ki bunu, kuranın rabbimizin sözleri olduğunu hatırlarsan yapabilirsin...


Sana son olarak bir not düşeyim:
Burada, kurandan anladıklarımı yazıyorum. yazılarımda başka hiç bir kaynak kullanmıyorum. Ancak, bir insan olarak hata payımın her zaman olduğunu ve buna düşebileceğimi biliyor ve bunu da zaman zaman dile getiriyorum.

Ancak, hata dışında, bilerek hiç bir şekilde, kurandakini çarpıtma, yanlış olduğumu bilmem halinde kuranı bu yanlışa uydurmaya çalışma gibi davranışımda olmamıştır, düşüncemde olmamıştır ve olmayacaktırda...

Bu nedenle, ben sadece anlatımlarımda hatalı olabilirim, ama bu beni yalancı yapmaz, yanlış yapar. Yalancılar, yalandan vazgeçmez ama, hata yapanlar, hataları gösterildiğinde düzeltebilirler, ki ben bunlardan biriyim.

Artık, bu tarz ithamlarına son ver, çünkü bir şey ifade etmiyor.

selam,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 01:57 PM
antirezzak ismine karşılık bu uslubu kullanmışsın...

Söyle bana: rızgı kesen kimdir?
...
Allah bir kimseye rızık dilerse onu kesebilecek var mıdır? Allah rızgı keserse ona rızık verecek kimdir?

cahil cahil her lafa cevap yetiştirmeye çalışıyorsun :) haksız olduğun halde çok çok yazı yazıp kendini haklı gibi göstermeye çalışıyorsun. Arkadaşım burada kimse senin ucuz taktiklerini yemez.

ALlah : Antirezzakdır. RIzgı kesendir.

Allah birdir desem, bunu hani atadan gelme duymuş olmasan, ona bile muhalefet olacaksın neredeyse :)

Rızkı kesmek ile rızkı daraltmak arasındaki farkı yine gözden kaçıran ve buna göre yanlışa düşen kardeşim:

Ayette, rabbimizin herkese rızkı veren olduğunun, eğer rızığı keserse (yani rızık vermezse) rızık verecek başka biri olmayacağının anlatımı vardır.

Bu nedenle, insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar imansızlık yada zalimlikte öne çıksalar dahi; ecelleri dolana kadar, rabbimizce rızıklandırılırlar.

Ancak, her zaman aynı oranda rızıklandırılmaları yerine, zaman zaman artırılarak, zaman zamanda azaltılarak (ancak hiç bir şekilde tamamen verilmeyip, kesilerek değil) rızıklandırılmaları sözkonusudur.

Buda, senin daha önce anlayamadığın sabırını göstermek ve imtahana tabi tutmasındandır.

Her yazıya cevap vermeye çalışıyorum, çünkü; müslüman olarak yanlış gördüğüm bir konuda, imkanlarımı da zorlayarak cevap vermek zorundayım.

Sen, belki de bunu bilmediğin yada önemsemediğin için yazılarını konu dışında, şahsi nitelemeleri içerecek şekilde yazıyor olmalısın. Ama, bu durumda cahil olan tarafın kendin olduğunu görmen gerekir ve inşallah görmelisinde...

Selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 02:02 PM
Rızkı kesmek ile rızkı daraltmak arasındaki farkı yine gözden kaçıran ve buna göre yanlışa düşen kardeşim:

....

aorskaya
5. November 2012, 02:12 PM
Bu arada arkadaşlar, şunu görüyorum, "ben müslümanım, şöyle inanırım, böyle ahkam keserim, bilim tersini söylesede benim imanım şaşmaz" gibi söylemlere girip pirim yapamazsınız. Kendi nefsinizi boşa kabartmayın... anlaşılan o ki birbirinizi gaza getiriyorsunuz :)
Dİn benim gözümde gerçeklerdir, ben gerçeklere inanırım, Allahın teşbih amacıyla benzetme yaptığı ayetlere fiziki manalar verip hurafenin temsilcileri olduğunuzu bilin...

keza bu kafadaki toplumların hali ortada...

Bu söylediğini yapacak cahillerden olmadığımız gibi, sen bunun tersine aklını ve kendini üstün gören çabaları aktaran yazılarına bir bak...

1- bilim tersini söylesede benim imanım şaşmaz" gibi söylemlere girip pirim yapamazsınız. DEMİŞSİN:

Buyur, kardeşim, bilim kuranın tersine bir şey söylediğinde sen bilime inan ve senin imanın şaşsın, sen de prim yap, övün...

Ama, hesap gününde kurandan sorulurken; "...ama, ama, bilim öyle demiyordu..." diyerek kurtulacağını sanıyorsan, o gün ne bilim ne de başka yardımcın olmayacağını da hatırla...


2- Dİn benim gözümde gerçeklerdir, ben gerçeklere inanırım, Allahın teşbih amacıyla benzetme yaptığı ayetlere fiziki manalar verip hurafenin temsilcileri olduğunuzu bilin...

a_ Hangi gerçeklere, bilimsel gerçekleremi?
b_ bu gün şu şöyledir diyen, fakat sonra aslında şöyleymiş diyebilen bilimin yanlışlarınadamı?
c_ Bir gün ıspanağı en üstün yeşil sebze ilan eden bilimin, başka zamanda biberin daha üstün olduğunu açıklayabilen bilimemi?

ha, şimdi bunları yazdım diye sen beni; "bilimi kötüleyen, gereksiz bulan biri" olarakta itham edip suçlayabilirsin. bu davranışlarına artık alıştığım için bunun önüne peşinen geçmek için sana şunu söyleyeyim.

Bilim, son derece gereklidir ve zaten bu nedenle vardır. Bilimin icatlarını, daha iyi bilgim yoksa reddetmek akılsızlık olur diyen birisiyim. Ancak, bunun yanısıra bilimin her zaman her şeyi bilmediğini, bildiklerinin de her zaman için geçerli doğrulukta olmadığını bilen biriyim aynı zamanda.

İşte bu nedenle, bir konuda kurandaki bilgi ve bilimin o andaki bilgisi çelişiyorsa ben, kurandakini kabul ediyorum.

Sen, Bilimdekini kabul etmeye devam edebilirsin, bu senin seçimin olur. Bu durumda sana sadece yanlış seçimde bulunduğunu kurandan açıklamaya çalışırım, başka bir şey yapamam, yapmam...

Bilim, kurandan sonra gelir, ancak onun izleyicisi, ondakileri keşfeden olabilir...

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 02:18 PM
Buyur, kardeşim, bilim kuranın tersine bir şey söylediğinde sen bilime inan ve senin imanın şaşsın, sen de prim yap, övün...

Ama, hesap gününde kurandan sorulurken; "...ama, ama, bilim öyle demiyordu..." diyerek kurtulacağını sanıyorsan, o gün ne bilim ne de başka yardımcın olmayacağını da hatırla...

zaten bu basit dloganlarla insanları hak dinden çekip hurafe bataklığına soktunuz.
siz cevap verilmeye bile layık değilsiniz...

Allah ölçüyü yarattı sonra bizlere akıl verdi ki doğruyu bulalım... Bilimsel delili olmayan, hakkında kesin bilgin bulunmayan şeyin peşine düşme diye emreden Allah bana ahirette bilimi takip etmemden dolayı suç mu verecek zannediyorsun?

zannet ve bekle bakalım, elbet bende bekliyorum... Anlaşmazlığa düştüğümüz bu konuların hükmünü de elbet ahirette göreceksiniz...
eğer bu toplum hurafeye düştüyse, sizin bu anlayışınız yüzünden, kimin vebal yüklendiği hesaplanacak...


a_ Hangi gerçeklere, bilimsel gerçekleremi?
b_ bu gün şu şöyledir diyen, fakat sonra aslında şöyleymiş diyebilen bilimin yanlışlarınadamı?
c_ Bir gün ıspanağı en üstün yeşil sebze ilan eden bilimin, başka zamanda biberin daha üstün olduğunu açıklayabilen bilimemi?

şu yazın bile ilimle bilimle hiçbir alakan olmadığının göstergesi. ben sana daha ne diyebilirim ki, :) komediye bak arkadaş oku oku gül.. :) 2 ünversite bitirdim, böyle komik bir cehalet görnedim..

aorskaya dan alıntı (okuyun okuyun gülün) işte adamın bilim anlayışı, nasipsiz adam...

c_ Bir gün ıspanağı en üstün yeşil sebze ilan eden bilimin, başka zamanda biberin daha üstün olduğunu açıklayabilen bilimemi?

bu arada "mi" ayrı yazılır :)

Bilim, kurandan sonra gelir, ancak onun izleyicisi, ondakileri keşfeden olabilir...

selamlar,
aorskaya

Bilim Allahın emri dedikçe siz hala "yok olamaz, kuran bilimden üstün" diyorsunuz...

Tıp Allahın emri diyoruz, bunlar hala "şifayı veren Allahtır Kurandan şaşmayız başka da anlamayız" havasındalar...

çok çelişki içindesiniz, ALlah yardım etsin...

aorskaya
5. November 2012, 02:22 PM
Rızkı kesmek ile rızkı daraltmak arasındaki farkı yine gözden kaçıran ve buna göre yanlışa düşen kardeşim:

hahahaha

daha gerisini okumaya gerek yok. kavramları çarpıtıp duruyorsun.

1- Ben sana rızgı daraltan dedim mi? rızgı daraltan da kesen de ALlahtır.

2- Şunu söyleyebilir misin; rızgı kesen ALlah değildir? neyi savunuyorsun sen senin neyi savunduğun da belli değil :)

şu lafı yanlış göstermek için elinden geleni yapıyorsun ama ALlah seni işte böyle komik durumlara sokuyor. :) kötü çalkalıyorsun, senin gibileri çok gördük biz.

1- Ben sana rızgı daraltan dedim mi? rızgı daraltan da kesen de ALlahtır.

Ben, yazımda bunu iddia etmedimki zaten. Aksine bunu diyen sen değilsin benim... Senin nasıl bir anlama kapasiten var yahu? Okuduğun düz yazıları bile gerçekten anlayamıyormusun, yoksa bile bile bu şekildemi yazıyorsun?

Ama şunu bilki, burada yazılanları herkes görüyor. kendini kandırmaya çalışma...


2- Şunu söyleyebilir misin; rızgı kesen ALlah değildir? neyi savunuyorsun sen senin neyi savunduğun da belli değil :)

Bunu şöyle söyleyeyim:

Allah, elbette dilerse rızkı keser, buna kimse bir şey diyemez. Ama; rabbimiz en azılı imansızlıkta, zalimlikte bile rızkı kesmez, daraltır. Çünkü, kendisi rahman'dır.

İşte bu nedenle, rızkı kesmek (rızkı bitirmek, sonlandırmak) yerine rızkı daraltmak olduğunu söylüyorum. Bunu sen değil ben söylüyorum...

yazıları daha dikkatli okuyarak anlamaya çalış... Sırf inat uğruna cevap verme, daha da zora düşersin...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 02:26 PM
zaten bu basit dloganlarla insanları hak dinden çekip hurafe bataklığına soktunuz.
siz cevap verilmeye bile layık değilsiniz...

Bilimsel delili olmayan, hakkında kesin bilgin bulunmayan şeyin peşine düşme diye emreden Allah bana ahirette bilimi takip etmemden dolayı suç mu verecek zannediyorsun?



Bilimsel delili olmayan,şeyin peşine düşme diye emreden Allah

Kurandan bu sözünü destekleyen ayeti yazabilirmisin, biz de görelim.

bak, sana yazamazsan YALANCISIN falanda demiyorum. Çünkü, yalan yerine yanlış durumdasın, bu nedenle seni itham etmiyorum.

Buyur kardeşim, nerede bilimsel delil olmayanın peşine düşmeyin diyor rabbimiz?

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 02:32 PM
İsrâ 36
Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

pramid
5. November 2012, 03:22 PM
" yoktan yaratmayı bilimsel olarak nasıl açıklarsın"

ol emri ile.

Kanıt mı?

Bak sana cevap yazıyorum.

Kuran, doneleri verir, matematikseldir ve ispatlanır. Olan bir değer üzerinden yorum yapılır. Olmayan şeylerin ardına düşülmez. Allah bile takdir edilir. Neyle mi Melekleri ile ölçümlenir. ikişer üçer dörder cenah ile.

Sen ise bu yazında, bazı konuları örnekleyerek, bunların bilimsel açıklamalarını eleştirmekte, bilimle açıklanamayacağını anlatmaktasın. İşte tam da bu noktada, kurandaki anlatımları bilime destekletmeye çalışanlar, hiic kardeş düşüncesinde olabilirler.

Bay muhalefet. Lütfen yazıları ön yargılarından arındırarak oku.

Bilimsel olmak; akılcıl olmaktır. Ölçümleme yapmaktır. İzlemek, gözlemlemek, işitmektir.

Bir tartışma sonucunda 3 şey ortaya çıkar.

İki tarafdan birisi kazanır, karşı taraf tartıştığına kinlenir. Yada berbere kalırlar; yine değişen birşey olmaz. Ki bu yazışmalardan da bir şey çıkmıyor.

Hiç kardeşimi bilimsel olması nedeni onu destekliyorum. Sayın arskaya sen ise bazı eşik değerlerini aşamamış bir kardeşimizsin. O eşik değerini aşınca kurandan daha çok şey anlayacaksın. Ata kültünü, saf kurana yamamak ümidi ile.

aorskaya
5. November 2012, 03:23 PM
İsrâ 36
Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.

Bu ayette, "bilimsel delil" yazan bir yer varmıda peki, sen "bilimsel delili olmayan" şeyin peşine düşme diyebildin.

bak, aşağıda senin yazın üzerine yazdığım yazıda, nasıl söylediğin kırmızı ile işaretlenmiş.

Bilimsel delili olmayan,şeyin peşine düşme diye emreden Allah

Kurandan bu sözünü destekleyen ayeti yazabilirmisin, biz de görelim.

bak, sana yazamazsan YALANCISIN falanda demiyorum. Çünkü, yalan yerine yanlış durumdasın, bu nedenle seni itham etmiyorum.

Buyur kardeşim, nerede bilimsel delil olmayanın peşine düşmeyin diyor rabbimiz?

selamlar,
aorskaya

şimdi, sana ("bilimsel delil" isteği içermeyen ayeti, sözüne delil olarak kullanman nedeniyle) "yalancı" demeyeceğim, sadece yanlışsın diyeceğim.

Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme lafından da; bilginin sadece bilim kollarından biri tarafından verileceğini de sanma.

Çünkü; kuranda verilen bilgiler, bilimi de yaratan rabbimizin verdiği bilgilerdir. Dolayısıyla, kuranda görüğün anlatımla, hakkında bilgi sahibi olmuş oluyorsun. Hatta, bilginin kaynağı kuran olduğu içinde hepsinden daha sağlam bilgiye sahip oluyorsun.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 03:38 PM
" yoktan yaratmayı bilimsel olarak nasıl açıklarsın"



1- ol emri ile.

Kanıt mı?

Bak sana cevap yazıyorum.

Kuran, doneleri verir, matematikseldir ve ispatlanır. Olan bir değer üzerinden yorum yapılır. Olmayan şeylerin ardına düşülmez. Allah bile takdir edilir. Neyle mi Melekleri ile ölçümlenir. ikişer üçer dörder cenah ile.

2- Bay muhalefet. Lütfen yazıları ön yargılarından arındırarak oku.

3- Bilimsel olmak; akılcıl olmaktır. Ölçümleme yapmaktır. İzlemek, gözlemlemek, işitmektir.


1- ol emri ile.

Kuran, doneleri verir, matematikseldir ve ispatlanır. Olan bir değer üzerinden yorum yapılır. Olmayan şeylerin ardına düşülmez. Allah bile takdir edilir. Neyle mi Melekleri ile ölçümlenir. ikişer üçer dörder cenah ile.

Yoktan var etmeyi, bilimsel olarak açıklamakta "ol emri" ni kullanıyorsun ve destekleyen açıklamalarınla da bilimsel delillendirmeyi kanıtladığınımı söylemeye çalışıyorsun?

O halde soralım;

a- kurandaki "ol emri"ni hangi matematiksel yada başka bilim aracıyla ölçebiliyorsunuz?
b- Kuranda olan şeylerin hepsi yerine, sadece rabbimizin varlığını matematik yada herhangi bir bilimin ispatladığı kaynağını bize söyleyebilirmisin? Bunlar henüz bunu bulamamışlarsa, sen bilim dallarından istediğinle ispatlarmısın?
c-Allah'ı melekleri ile (ki onun insana ait özellikler olduğunu savunduğunuz yazılar vardı) hangi bilim aracılığıyla ölçümlendirebiliyorsunuz?

2- Bay muhalefet. Lütfen yazıları ön yargılarından arındırarak oku.

bak, hiç bir önyargım hala yok, sizin şahsen sataşmalarınıza rağmen yok...

3- Bilimsel olmak; akılcıl olmaktır. Ölçümleme yapmaktır. İzlemek, gözlemlemek, işitmektir.

Bilimsel olmakla ilgili diğer açıklamalarına bir şey demeyelimde, "İŞİTMEK" nasıl bilimsel olmaktadır.

Bilim adamı birinden, işittiğin bir şey bilimselmi olur?

Bilim de devreye girince, gerçekten ilginç şeyler ortaya çıkmaya başladı... Sizin bilim anlayışınız buysa, ben sizinle bilim üzerinden nasıl konuşabilirimki?

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 03:43 PM
....

aorskaya
5. November 2012, 03:47 PM
Bir tartışma sonucunda 3 şey ortaya çıkar.

İki tarafdan birisi kazanır, karşı taraf tartıştığına kinlenir. Yada berbere kalırlar; yine değişen birşey olmaz. Ki bu yazışmalardan da bir şey çıkmıyor.

1- Hiç kardeşimi bilimsel olması nedeni onu destekliyorum.

2- Sayın arskaya sen ise bazı eşik değerlerini aşamamış bir kardeşimizsin. O eşik değerini aşınca kurandan daha çok şey anlayacaksın. Ata kültünü, saf kurana yamamak ümidi ile.

Tartışma, tarafları ve sonuçları ile ilgili yazınıza katılıyorum. Onu, defalarca ikaz etmeme rağmen, yazılar yerine, şahsi nitelemelerinizle göstererek, burada bizzat tecrübe imkanıda verdiniz bana.


1- Hiç kardeşimi bilimsel olması nedeni onu destekliyorum.

Bilginin sadece bilimde olacağını sanan, ve kurandakini bilgi olarak kabul etmeyen ve peşine düşüp, onu savunmayan hiiic kardeşimiz, sana göre bilimsel ise başka bir şey demeyeceğim.

Çünkü, senin de bilimsellik anlayışını yukarıda yazdıklarından gördük.

2- Sayın arskaya sen ise bazı eşik değerlerini aşamamış bir kardeşimizsin.

canlarım benim, sizler buna inanmak isteyip kendinizi rahatlatmak istiyorsanız, ben bunu bozmayayım.

Ama, sen bazı yazılarında rivayetlere sarılırken, benim hiç kullanmadığım, gerçekliği hakkında da hiç bir zaman tam ispatlanamayacağını iddia ettiğim rivayetler dini yaşadığımı iddia edecekseniz, buna inanmak istiyorsanız size kolay gelsin.

Rabbimiz, her şeyin şahidi olarak yeter değilmi?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 03:55 PM
aorska... Kuranda, interneti doğru kullanın diye bir ifade var mı benim yanarlı dönerli arkadaşım :)
Kuranda internet kavramı geçmiyorsa bu gün internette Allahın emirleri geçmiyor mu (her türlü misali versek de io inatçı anlamaz diyor ALlah, hakikaten doğru)

1400 yıl önce kullanılmayan terimleri var mı diye arıyorsun. Bu gün bilimsel delil dediğimiz şey o dönemin "bilgi, delil" kavramlarıyla açıklanıyorlardı.

ama nato kafa nato mermer...


ama nato kafa nato mermer... diyerek saçmala rekorları kıran kardeşim.

Kuranda, her zaman geçerli hükümler olarak, sadece "hakkında bilgi sahibi olmadıklarının peşine düşme" denir.

Sen, neden bu ayeti, bilimsel delil de olacak şekilde karıştırdığını itiraf edemiyorsunki? Yanlış düşmek çokmu kötü, kabul edilemezmi geliyor sana?

Kuran ilime ve bilime önem verir. Ama, bilim her şeyi her zaman bilemez, bildiklerinin de hepsini doğru bilemez. Az da olsa, yanlış bildikleri vardır ve çok normaldir.

Kuranda, 1400 sene evvelde, "bilimsel delil" olmasa da "delil"ler dikkate alınıyordu. Ama, bakın sadece "delil" diyorum.

Sen, işin içine bilimi de katınca, delili çok geniş bir alana sahipken, dar bir alana hapsediyorsun. Bunu da sana anlatınca anlayamıyorsun.

Kısaca, din için bilgileneceğin yegane kaynak kurandır. Herhangi bir bilime bakmana gerek yoktur. Kuran, bilmediğin şey hakkında bilgi verir, ve sen de onun peşinden gitmelisin.

selamlar,
aorskaya

pramid
5. November 2012, 05:37 PM
bilim her şeyi her zaman bilemez

Bilim, zaman içerisinde tümüyle kaşiftir. Esrarına varamadığımız bir çok olay zaman ile çözülecektir. Belki uzay derinliklerinde seyahat ışık hızından da hızlı mümkün olabilecektir.

KAİNATI YARATANIN BİR ÖLÇÜ İLE YAPTIĞINA ŞAHİT OLUĞUMUZA GÖRE BİLİM İLE HER ŞEYİN ESRARI BİLİNEBİLİR. SADECE RUH VE KIYAMET SAATİ HARİÇ. çÜNKÜ BUNLAR HAKKINDA ÇOK AZ BİLGİ VERİLDİ. MELEKLER HAKKINDA DA HALA BİR ÇOK BİLGİYE İNSANLAR SAHİP OLABİLMEKTEDİR. NEDE OLSA SECDE ETTİLER VE EMRİMİZDELER

aorskaya
5. November 2012, 05:44 PM
Bilim, zaman içerisinde tümüyle kaşiftir. Esrarına varamadığımız bir çok olay zaman ile çözülecektir.

Bu konuda senin kadar kesin düşünmüyorum. Bizim vefatımızdan sonra, bilimin onaylayacağı şeyler, şu an için bilinmiyorsa, bunu anlamak için ille de bilim diye dayatmanın kişiye faydası yoktur.

Anlatılmaya çalışılan budur. Kuranda, bugün bilimle açıklanamayan konular, kaynağı kuran olmak şartıyla bilinen ve peşinden gidilecek konular olur.

İlgili kardeşimiz, bunu anlayamadığından kabul edememektedir.

Kuran dışında; melek, iblis, cin, şeytan, denizin yarılması, mağarada uyuyanlar, yusuf'un yorumları, musa'nın asası, bilge adam vb. hakkında bilgi veren kaynak varmıdır?

Bilimsel kaynak yoksa, bunlar yok sayılabilirmi?

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 05:52 PM
....

hiiic
5. November 2012, 06:00 PM
Anlatılmaya çalışılan budur. Kuranda, bugün bilimle açıklanamayan konular, kaynağı kuran olmak şartıyla bilinen ve peşinden gidilecek konular olur.

İlgili kardeşimiz, bunu anlayamadığından kabul edememektedir.

....

aorskaya
5. November 2012, 06:11 PM
işin daha komik tarafı... BAKIN BURAYI DİKKATLİ OKUYUN...

Kuranda "bilim" geçmiyor o nedenle geçersizdir diyen ZİHNİYET... Kurnada "Namaz" da geçmediği halde ona gidip ayet yamalıyor :)

işte böyle batar sizin kuru boş gürültünüz.
Hakikatleri böyle çarpacağız suratınıza ki, kurduğunuz tuzaklarda kendiniz boğulasınız diye..

şu açıklamaları nasıl çarpıtacaksın, nerelerden neler uyduracaksın merakla bekliyorum. Okudukça gülüyoruz seni... çaresiz patıranman gözler önünde...

Açıklayayım sevgili hiiic, sen de dikkatle oku lütfen...

Kuranda "bilim" geçmiyor diye bilimi reddenlerle aynı kefeye koyarken hiçmi vicdanın sızlamaz!

Sana yazdığım yazılarda, "kuran bilimi reddetmez" diye defalarca yazmamındamı önemi yoktur. Şimdi yeniden alıntılayayımmı?

Bunu anlayamadığınımı düşüneyim, yoksa okumadığınımı düşüneyim... Bilim yok diyerek, tuzak kuranlardan olmakla suçladığına göre, "kuran bilimi reddetmez" diyen yazımı nereye koyuyorsun?


İşte bunun içindirki, bilim kurana uygundur (kuran bilimi reddetmez),


Bu dürüstlükmü şimdi hiiic kardeşim, yoksa özür dileyebilecekmisin?

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 07:35 PM
İşte bunun içindirki, bilim kurana uygundur (kuran bilimi reddetmez),

bak yavaş yavaş yola geliyorsun aferim..

aRaYaN
5. November 2012, 09:26 PM
Hiç Big Bang Teorisi’nin ”yoktan varoluş” ile bir ilgisi yoktur. Günümüz biliminin hiçbir alanda birşeyin yoktan varolduğu (hatta var edildiği) gibi bir bulunmamaktadır.


emin misin ?

aorskaya
6. November 2012, 02:34 AM
bak yavaş yavaş yola geliyorsun aferim..

Sen, hiç bir şekilde hatanı da görsen özür dilemeyi bir kenara bırakalım, bunu kabul edip düzeltecek yapıda bir kimse olamamışsın.

Bunu becerme yeteneğini kazanamadıkça, sen zaten hiç bir konuda alışveriş yapamazsın, hele din konusunda ise hiç yapamazsın.

Çünkü, islam müslümana mütevaziliği ve yanlıştan dönmeyi emreder.Hakkı, hukuku, adaleti emreder.

Haksız yere birine saldırıldığını kendine gösterenden hakkını helal ettirmesi gerektiğinden bahseder. Kul hakkı denen bir bir olguyu öğretir.

Peki sen bunlara inanıp, gereğini yapmazsan, nasıl müslümanım diyebilir, nasıl iman edenlerdenim diyebilirsin?

"YAZINDA GÖRMEMİŞİM, ÖYLE YAZMIŞSIN DİYEBİLMEK" hatayı kabul etmeyi gösteren insanın erdemli bir davranışıdır. Sen ise bu fırsatı bile elinin tersiyle itip, kendini aciz duruma düşürmekte, bir de "aferin" diyerek egonu teselli eden bir savunma geliştirmektesin...

Yazık, gerçekten yazık....

HEMEN ÜSTTE YER ALAN VE AŞAĞIDA AYNEN YAZILANLARDA, SANA HATANI GÖSTERECEĞİMİ VE ÖZÜR DİLEYİP DİLEYEMEYECEĞİNİ SORMUŞUM...

SEN İSE, HATAN GÖZÜNE SOKULMASINA RAĞMEN, KÖR OLMA PAHASINA GÖRMEK İSTEMİYORSUN...

BU DURUMDA SENİNLE NE PAYLAŞILABİLİRKİ?


işin daha komik tarafı... BAKIN BURAYI DİKKATLİ OKUYUN...

Kuranda "bilim" geçmiyor o nedenle geçersizdir diyen ZİHNİYET... Kurnada "Namaz" da geçmediği halde ona gidip ayet yamalıyor :)

işte böyle batar sizin kuru boş gürültünüz.
Hakikatleri böyle çarpacağız suratınıza ki, kurduğunuz tuzaklarda kendiniz boğulasınız diye..

şu açıklamaları nasıl çarpıtacaksın, nerelerden neler uyduracaksın merakla bekliyorum. Okudukça gülüyoruz seni... çaresiz patıranman gözler önünde...

Açıklayayım sevgili hiiic, sen de dikkatle oku lütfen...

Kuranda "bilim" geçmiyor diye bilimi reddenlerle aynı kefeye koyarken hiçmi vicdanın sızlamaz!

Sana yazdığım yazılarda, "kuran bilimi reddetmez" diye defalarca yazmamındamı önemi yoktur. Şimdi yeniden alıntılayayımmı?

Bunu anlayamadığınımı düşüneyim, yoksa okumadığınımı düşüneyim... Bilim yok diyerek, tuzak kuranlardan olmakla suçladığına göre, "kuran bilimi reddetmez" diyen yazımı nereye koyuyorsun?


İşte bunun içindirki, bilim kurana uygundur (kuran bilimi reddetmez),


Bu dürüstlükmü şimdi hiiic kardeşim, yoksa özür dileyebilecekmisin?

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 09:14 AM
Bu konuda senin kadar kesin düşünmüyorum. Bizim vefatımızdan sonra, bilimin onaylayacağı şeyler, şu an için bilinmiyorsa, bunu anlamak için ille de bilim diye dayatmanın kişiye faydası yoktur

Bilgi, aşama aşama ilerler.

İsyanlarda...

Tıpkı musanın asası yani isyanı gibi.

Mücize bekleyenler musanın sihir eğitimi aldığını red eder. Zaten günümüzde de eğitime verilen önem senin zihin dünyanı yansıtmaktadır.

aorskaya
6. November 2012, 10:05 AM
Bilgi, aşama aşama ilerler.

İsyanlarda...

Tıpkı musanın asası yani isyanı gibi.

Mücize bekleyenler musanın sihir eğitimi aldığını red eder. Zaten günümüzde de eğitime verilen önem senin zihin dünyanı yansıtmaktadır.

Zaten günümüzde de eğitime verilen önem senin zihin dünyanı yansıtmaktadır. demişsin.

Sayın pramid,

Bu tip yazışmalar, burada din paylaşılması gereken yerde yapılırsa vebali ağır olur. Bunu yeni müslüman olan biri bile öncelikle bilmelidir.

Hele de kendilerine hanif diyen müslümanlar tarafından hiç atlanmaması gereken bir şeydir.

Sen, zihin okuyanlar gibi şunun bunun zihnindekileri merakla vardığın zanni sonuçların peşinden gidersen, zannın büyük çoğunluğu da yanlış olduğundan sende çoğu kez yanlışa düşersin.

Defalarca ikaz etmeme rağmen aynı şekilde görüşler yerine şahıslara yönelik yazılarınız devam ediyor.

Ben, sizin isteyince gerçekten çok güzel konu açıklayan yazılarınızı biliyorum, bunu önemsiyor ve devamını bekliyorum.

Ayrıca, insan olarak hepimizin zaafları olduğunu biliyor, bazen bazı kimselerin özellikle yetyersiz kjaldığında çirkin sayılabilecek satşamlara bile başvuracak kadar ileri gidebilmesine rağmen, o kimsenin de bu konuda dikkatini çekiyor şahıs yerine fikir aktarımını rica ediyorum.

Sen de, bir kardeşimizin bu tip davranışlarını tenkit eden, hatalı gösteren yazılarıma karşı sırf onu kollama amacıyla, onu aklamaya, beni de zihni bulanık ilan etmeye hakkın yok.

Müslüman, adil olmalıdır, şahit olduğu konularda, rabbimizin de şahit olduğunu bilmeli ve hakka uygun davranabilmelidir.

Ben şahsen bundan böyle sizlerle fikirler konusunda eleştiriler ve paylaşımlar beklediğimi bir kez daha belirtmek istedim.

selamlarımla...
aorskaya

pramid
6. November 2012, 12:36 PM
Sen Kuran diyorsun, biz kuran diyoruz.

Öyleyse niye anlaşamıyoruz. Bir zihni bakış açısı sorunu yok mu?

Kuran hayat kitabını görmezden gelinerek okunacak bir kitap değildir.

Kuran bilimsel bir kitap da değildir. Kuran edebi bir kitaptır. Öyle ki insücin bir araya gelse benzerini oluşturamazlar.

Kurana Edebi bakamayan zihin dünyası, denizi yarar, ayı ikiye böler, melekleri varlık zanneder. Zihinle ilgili bir problem.

aorskaya
6. November 2012, 12:50 PM
Sen Kuran diyorsun, biz kuran diyoruz.

Öyleyse niye anlaşamıyoruz. Bir zihni bakış açısı sorunu yok mu?

Kuran hayat kitabını görmezden gelinerek okunacak bir kitap değildir.

Kuran bilimsel bir kitap da değildir. Kuran edebi bir kitaptır. Öyle ki insücin bir araya gelse benzerini oluşturamazlar.

Kurana Edebi bakamayan zihin dünyası, denizi yarar, ayı ikiye böler, melekleri varlık zanneder. Zihinle ilgili bir problem.

Zihni problem elbette olabilirde, sen kendini bunun dışında hangi bilgiye dayanarak tutup, hep senden farklı düşünenlerin zihni problemi olduğunu kabul edebilirsin?

Bunu gerçekten cevaplamanı istiyorum. Neden, kendinle ilgili zihinsel problem olabileceğini düşünemiyorsun, sen insan üstümüsün acaba?

Kuranın edebi yapısı ile ilgili yazılarımın bir kısmını bazı başlıklarda asmıştım. Ama, bütünüyle buna yönelik yazarsam sen de görürsün inşallah. Ama, görene kadar bari zanla hareket etme artık değilmi!...

Ayrıca melek ve iblislerin ayrı varlıkmı yoksa insana ait bir özellikmi olduklarını da başka yazışamaya yer bırakmadan sonlandıralım istersen.

Daha önce bir sorum olmuştu ve onunla ilgili kesin bir cevap veren olmadı. Sadece hiic, kardeşim bir cevap vermişti ben de bir kere daha düşünmesini, eğer yazdıklarını aynen kabul ediyorsa ona göre son cevabımı vereceğimi söyleyince bir daha konuyu cevaplamadı.

Şimdi sana tekrar sorayım:

İblis, size göre insandan ayrı bir yaratık değilse, diğer bir anlatımla İblis, insanın nefsi, yada kötü huyu gibi bir özelliği ise, insanın vefat ettirilmesi halinde bu İblisinde doğal olarak vefat etmesi, yok olması gerekir değilmi?

Bu soruya evet, yada hayır şeklinde, veya evet, yada hayırla başlayacak yazınızla cevap verirseniz, melek ve iblis ayrı varlıkmıdır, değilmidir hep birlikte görürüz.

selamlar,
aorskaya

seckin
6. November 2012, 01:25 PM
Nereyi açsak kavga var ?

Siz en iyisi bir bilene sorun.

Her nefis ölümü tadacaktır. İblis de bir nefisse eğer ölecektir.

pramid
6. November 2012, 01:50 PM
Eğitimli olan ile eğitimsiz olan bir olmaz. Bilenle bilmeyen hiç eşit olur mu ?

Kuranın edebi yapısı ile ilgili yazılarımın bir kısmını bazı başlıklarda asmıştım.

Edebi bir düşünce duymadık daha. Eklersen sevinirim okumamızı istediğin şeyi buraya yazıver.

İblis bir melektir ve yapısı cindir. İnsanlık nasıl kıyamete kadar yaşayacak ise İbliste yaşayacaktır.

İblis arapça ümitsizlik umutsuzluk anlamalarına gelir.

İnsanlık var oldukça ibliste yaşayacaktır.

Ayrı bir varklı olduğuna Kurandan bir ibare yok.

Gaybı bilen de Allahdır.

aorskaya
6. November 2012, 02:08 PM
Nereyi açsak kavga var ?

Siz en iyisi bir bilene sorun.

Her nefis ölümü tadacaktır. İblis de bir nefisse eğer ölecektir.

İbliste bir nefisse, bağlı olduğu kişinin vefatıyla birlikte ölmelidir.

Ama, kıyamete kadar süre verildiğini bildiğimize göre, insana bağlı değilmiş değilmi, her insanın nefsi değilmiş değilmi?

İnsanlar vefat ettirilse bile İblis'e kıyamete kadar yaşam var değilmi?

şimdi, kovulmuş şeytandan rabbimize sığınma emrini anlayabilirmiyiz acaba?

İblisi yok sayıp, kurana bakarsak, İblisin bizi nasıl yanıltıp, kurandan bile yanlışlara sokabileceğini görebilirmiyiz acaba?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 02:12 PM
Eğitimli olan ile eğitimsiz olan bir olmaz. Bilenle bilmeyen hiç eşit olur mu ?

İblis arapça ümitsizlik umutsuzluk anlamalarına gelir.

İnsanlık var oldukça ibliste yaşayacaktır.

Ayrı bir varklı olduğuna Kurandan bir ibare yok.

Gaybı bilen de Allahdır.

Şimdide insanın nefsi olmaktan çıkıp, insanla bağı sadece düşünce, hissi boyutlaramı geçirildi iblis...


İblis umutsuzluk olsaydı, insana secde etmesi istenilmezdi değilmi?

Her insan sırası geldikçe ölürken, İblis kıyamete kadar yaşamasına izin verilen şey olarak, ayrı bir varlıktır, işte kuranda bu bilgi bize verilmekte, itirafları aktarılmakta ve tedbir almamız istenilmektedir.

daha fazlasına gerek yok...

selamlar,
aorskaya

hiiic
6. November 2012, 02:14 PM
İblis umutsuzluk olsaydı, insana secde etmesi istenilmezdi değilmi?


secde ne demek? sen önce secdenin ne olduğunu biliyor musun?

aorskaya
6. November 2012, 02:17 PM
secde ne demek? sen önce secdenin ne olduğunu biliyor musun?

Sen iblisi öğrendinmi? Biz ölünce ölmeyen, kalan sağlar benimdir diye kıyamete kadar insanı dosdoğru yoldan çevirme izni alan ayrı varlık olduğunu şimdi bildinmi?

Önce bunu cevapla da ,sonra secdeyi anlat lütfen, bilgilenelim...

teşekkür ederim...

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 04:07 PM
aorskaya Rabbimiz melekler ile nasıl konuşuyor. Haşa ağzıyla mı?

Ses telleri de mi var. Kelimelerle mi yoksa telapatilerle. Mleklerin de mi ağızlar var ki cevap veriyorlar.

Bu saçmalamalar uzar gider.

Senin meleklere imanında problemler var. Kuranı açalım ve tekrar hepimiz değerlendirelim.

aorskaya
6. November 2012, 04:22 PM
aorskaya Rabbimiz melekler ile nasıl konuşuyor. Haşa ağzıyla mı?

Ses telleri de mi var. Kelimelerle mi yoksa telapatilerle. Mleklerin de mi ağızlar var ki cevap veriyorlar.

Bu saçmalamalar uzar gider.

Senin meleklere imanında problemler var. Kuranı açalım ve tekrar hepimiz değerlendirelim.

Rabbimizin yarattıkları ile nasıl konuştuklarını, kısaca onun kelamı ile ilgili başlıkta yazmıştım. Ancak hala anlaşılmayan yerler olursa yeniden anlatabilirim.

Sanırım, kelam etmeden sadece insanların ihtiyaçları olabileceğini, ancak, rabbimizin dağlarla, gökle, yerle onların anlayacağı şekilde kelam ettiğini de herhalde anlayabilirsiniz değilmi?

Yoksa, bal arısına nasıl vahiy ettiğini, haşa arı gibi vızıldadığını söylemeyeceksiniz değilmi?

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 04:27 PM
Tamam gök nasıl konuştu, yer, dağ ....

Sorunlu bir konu melekler konusu. Sen kurana edebi değil vahhabi/selefiler gibi katı dogmatik bakıyorsun.

Bu anlayış sakat ve ilme aykırı. Buradaki arkadaşların tepkisini çeken de bu. Bizim senle bir sorunumuz yok, Senin dogma zihninle sorunumuz var.

aorskaya
6. November 2012, 04:40 PM
Tamam gök nasıl konuştu, yer, dağ ....

Sorunlu bir konu melekler konusu. Sen kurana edebi değil vahhabi/selefiler gibi katı dogmatik bakıyorsun.

Bu anlayış sakat ve ilme aykırı. Buradaki arkadaşların tepkisini çeken de bu. Bizim senle bir sorunumuz yok, Senin dogma zihninle sorunumuz var.

Edebi baktığınızı sanırken, ondaki gerçekleri yok ettiğinizi de görebiliyormusunuz?

Benim tarafımdan da sizler," kurandaki kıssaları gerçekliğinden çıkaran mecazlara dönüştürmekle, doğaüstü şeylerin anlatımlarının bize faydası olmaz, o halde kuranda anlatılan doğaüstü şeyde olamaz, bu semboliktir" diyerek hemen o sembole taşıyacağı bir şeyler bulmaya çalışan, yanlışa düşen kimselersiniz.

Ama, ben sizi, taşkafa, beyinsiz, münafık vb. olarak nitelemiyorum, çünkü öyle görmüyorum.

Yanlışlarınız, eksikleriniz, kendi aklınızı öne geçirme çabalarınız, kendinizin kurandan anladıkları yerine, iyi anladığını düşündüğünüz başkasının görüşlerine sahip çıkma çabalarınız olsa da görüşleriniz yüzünden şahsınızı kategorize edemem.

Çünkü, sonrasında görüşler değişebilir, görüşlerde yanlışa düşülebilir, halbuki sırf bu görüşleri için kategori eden ben o zaman zanla hareket etmiş olur, bilmediğimin peşinden gitmiş olurum ki bu suç olur.

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 05:47 PM
Benim yapacağım bir şey yok. Kulağınız ve gözünüz mevcut. Umarım tamamen kapanmazlar. Ayetleri okuyun ve tefekkür ile tedebbür ediniz.

Mucize inancı hadis ve rivayet kaynaklı uydurmalardır. Kuranda bunlara rastlanmaz. Ama kurana yaslayanlar da yok değillerdir.

aorskaya
6. November 2012, 06:30 PM
Benim yapacağım bir şey yok. Kulağınız ve gözünüz mevcut. Umarım tamamen kapanmazlar. Ayetleri okuyun ve tefekkür ile tedebbür ediniz.

Mucize inancı hadis ve rivayet kaynaklı uydurmalardır. Kuranda bunlara rastlanmaz. Ama kurana yaslayanlar da yok değillerdir.

İnşallah sizlerde, yok saydığınız İblisin tesirinden kurtulmak için "kovulmuş şeytandan rabbimize sığınarak" kuranı okuyup anlamaya gayret ederseniz bazı şeylerin değiştiğini görürsünüz.

Rabbimizin bu sözü neden söylediğini de gerçekten düşününüz...

Ayrıca, bizim mucize dediğimiz şeyler kuranda kıssa (yani gerçek olaylar) olarak vardır. Bunlar imkansız şeylerde değil, tabi ardında rabbimizin olduğunu unutmazsak!

Bu arada, mucize var demekle, mucize beklemek birbirine karıştırılmasın. Yada, mucizelerden esinlenerek, peygambere ve kendilerince önemli kişilere mucizeler yaratan şarlatanlarla karıştırılmayalım...

Aslında yazılar yerine, aynı ortamda yüzyüze konuşulabilse, bütün bu sataşmalar yerine konu paylaşımları daha kolay olacaktır ama müslüman klavyeyle de olsa bildiğini paylaşmak, yanlış bildiğini varsa düzeltmek için gereken imkanları kullanmalıdır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 06:43 PM
Seckin kafan iyimi adamım. Aorskaya ile arkadaş olabilirsin. O da rivayetçidir. Ama senin light versiyonun

pramid, bunu chatbok da yeni gördüm.

Sen ne utanmaz, ne hak, hukuk bilmez bir insan olabiliyorsun böyle yahu?

Sana ben ne diyeyim bilmemki... Müslüman isen bu iftirayı nasıl yok edeceksin?

Her yerde rivayetlerin tehlikesinden, kurandan önce getirilmesi nedeniyle atalar dininin yaşanmasında kaynak olmasından, islami kaynak olamayacağından bahseden, her ortamda bunu savunan bana rivayetçi diye iftira edeceksin öylemi?

Sen, bu terbiyesizliği yapmadan önce, gerek bu forumda gerekse başka yerlerde yazdığım bütün yazılarımdan sadece bir tanesinde göster bakalım...

Ama, sen bir konuyu anlatırken, anlatımını desteklemek için rivayetler kullanmıştın, ben görmüştüm, onları bulup yazacağım inşallah.

O zaman belki yüzün kızarıp, o zaman kendi başvurduğun yöntemi asla kullanmayan birine, hep o yöntemi kullanan biri gösterme terbiyesizliğini, yalancılığını yaptığını görürsün.

Ama, belki de yien yüzsüzce benzeri davranışlara devam edersin...

Şu an öyle kızgınımki, söyleyecek söz bulamıyorum... Ama, rabbim şahit olarak yeter...

selametle,
aorskaya

seckin
7. November 2012, 09:05 AM
aorskaya'nın tespitlerinin bazıları hariç sizin gibi (piramid) sapıtmış değil.

[06-11, 15:29] pramid Hadisleri kabul etmez ama zihni altyapısı hadislerin etkisinde. Bir voltran oluşturabilirsiniz.
[06-11, 15:28] pramid Seckin kafan iyimi adamım. Aorskaya ile arkadaş olabilirsin. O da rivayetçidir. Ama senin light versiyonun

Voltranı oluşturacağız. Ama piramitsiz

pramid
7. November 2012, 10:22 AM
Aslında yazılar yerine, aynı ortamda yüzyüze konuşulabilse,

hah o zaman ne ağız kalır bizde ne göz. Bu zihniyet şehit olma adına canlı bomba bile olur.

Bana kıssanın etimolojik anlamını söyler misin?

Nasıl mucize ile karıştırıyorsun anlamadım.

Biraz arapça eğitimi al. ama Kuran bazlı.

pramid
7. November 2012, 10:24 AM
aorskaya'nın tespitlerinin bazıları hariç sizin gibi (piramid) sapıtmış değil.

Alıntı:
[06-11, 15:29] pramid Hadisleri kabul etmez ama zihni altyapısı hadislerin etkisinde. Bir voltran oluşturabilirsiniz.
[06-11, 15:28] pramid Seckin kafan iyimi adamım. Aorskaya ile arkadaş olabilirsin. O da rivayetçidir. Ama senin light versiyonun
Voltranı oluşturacağız. Ama piramitsiz

Aorskayanın kopyası. Senle uğraşama seçkin. Senden hiç ümit yok.

Aorskaya hadisleri bir nebze terk etmiş ama rivayetleri özümsemiş biri. Sen ise tipik ata kültünün esiri gibi görünüyorsun. Gerçi aynı fikirdaş ve zihindaşsınız aorskaya ile ama...

hiiic
7. November 2012, 10:36 AM
Pramid kardeşim, bu zihniyet gelecekte müzelerde gösterileceği için sitede koruma altına alıyorum.

...

Sen sürekli kendimizi Kurandan çek edelim diyorsun, mantığını anlıyorum, kendinden sürekli olarak hatalımıyım, acaba yanlış mı düşünüyorum v.s. diye şüpheleniyorsun... ama karşındakilerin öyle bir derdi yok ki :) onlar kesinlikle haklılar, ağızlarından kaza ile birlikte bir laf çıksa, onun bile arkasındalar...

bak ne güzel demiş Bernaerd Russel amca:
Akıllılar hep kuşku içindeyken aptallar küstahça kendinden emindir.

pramid
7. November 2012, 10:36 AM
sonrasında görüşler değişebilir, görüşlerde yanlışa düşülebilir,

Bunlar ehli kitaplaşmış zihin dünyasının görüşleri.

Hristiyan ve yahudilerde aynı kafadalar. Misyoner.

O ehli kitapbında melek, had, ceza, ibadet anlayışları aynı.

Ben şahsen seni ehli kitap olarak görüyorum. Sizin içinizde de geceleri secde edenler vardır. Onların mükafatlarını rabbimiz verecektir.

hiiic
7. November 2012, 11:52 PM
....

bartsimpson
8. November 2012, 03:08 AM
Alıntı:
hiiic Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Eğer gerçek manalarını, Kuranın edebi deyimsel ve şiirsel bir anlatım olduğunu yakalayamazsa insan, Kuranda daha fazla bilimsel hata bulabilir...

300 yıl uyuyan insanlar, balık karnında yaşayan Yunus peygamber, suyla yıkanıp şifa bulan Eyüp, Ateşte yanmayan İbrahim, Denizi ikiye yaran Musa v.s...

Ehli kitap olmak böyle bir şey işte, sorumluluğu da çok büyük...

Sevgili Hiiiç bunları yazan sen misin gerçekten??? Üniversite bitirmiş ve master yapmış bir aydın ????

300 yıl uyuyan insanlar : http://www.sabah.com.tr/fotohaber/yasam/buz_icinde_230_olu_dirilmeyi_bekliyor/30180
Balık karnında yaşayan Yunus peygamber : Nükleer deniz altılarda bir ömür yaşayabilirsin
Suyla yıkanıp şifa bulan Eyüp : Her türlü sıvı dezenfektan ve antiseptik
Ateşte yanmayan İbrahim : NOMEX KUMAŞI : Nomex ( Meta – ARAMİD ) ve KEVLER ( Para – ARAMİD ) İtfayeci giyisileri
http://www.youtube.com/watch?v=71S1jBRZRMM&feature=related
Denizi ikiye yaran Musa : Bu konudaki ayet mealinin arapçaya vakıf olanlar "dostlar" tarafından dikkatlice yapılıp yarılanın deniz olup olmadığını netleştirmelerini rica edelim

pramid
8. November 2012, 09:03 AM
Aslında aorskayanın dini zihniyetini anlamak için tevratı ve incilin tahriflerini okumak gerekiyor. Zihin yapısı tipik ehli kitap zihni.

Aorskayının rabbimiz bizimle birlikte ilmi artırsın. Bir yol ayrımına gelmiş. Ya ilerler yada gerisin geri döner.

hiiic
8. November 2012, 10:09 AM
.....

aorskaya
8. November 2012, 10:44 AM
Aslında aorskayanın dini zihniyetini anlamak için tevratı ve incilin tahriflerini okumak gerekiyor. Zihin yapısı tipik ehli kitap zihni.

Aorskayının rabbimiz bizimle birlikte ilmi artırsın. Bir yol ayrımına gelmiş. Ya ilerler yada gerisin geri döner.

Artık "aorskaya"yı boşverin, onun söylediklerine bakın...

"aorskaya" yı tanımaya, tanıtmaya çalışmayın, onun iddiları doğrumu, yanlışmı onu anlatmaya çalışın.

"aorskaya" olağan şüpheli yapmaya çalışmayın, sıradan biri gibi görün, ama bir yere paket bırakmış , onda bombamı yoksa değerli bir şeymi var onu inceleyin...

Yok, hoşunuza giden bu sataşmaya devam etmek istiyorsanız, "aorskaya" yı kitabı bozan yahudi de yapabilirsiniz, hristiyanda...

selam,
aorskaya

pramid
8. November 2012, 11:21 AM
Ben şahsen ehli kitap zihninde olduğunu düşünüyorum. Çünkü anlatımların ve zihin dünyan aynı. Melek, cezalar, ibadetler, şeytan kavramı iblis.

Sen Ademin cennetten çıkarılması ile ilgili düşüncelerini alabilirmiyim. Bu şekilde daha net görebiliriz. Adem baba paraşitle mi cennetten indi?

bartsimpson
8. November 2012, 04:18 PM
Bart. yani tam olarak demek istediğin, yunus peygamberin nükleer denizaltı tarafından esir alındığı mı?

Kuranın anlatımına ve mesajına biraz ters.
Biz o ayeti şöyle yorumluyoruz; Yunus peygamberi HUD yuttu/ açgözlülüğün verdiği karanlık bir hal onu kapladı.

diğerlerinin de tevili sitede var aslında. ama kimse 300 yıl uyuyan gençlerin mikroskobik olduğundan bahsetmez.

Ne anlatılmak istendiği metne bağlı olarak direk anlamla açıklansın yeter.

Sevgili Hiiiç gerçekten doğru bir soru ile bu konuyu biraz daha açıklamama fırsat verdiğin için teşekür ederim.

Demem şu ki o dönemlerde mucize gibi görünen pek çok olay bu günün bilimi ile şu veya bu şekilde açıklanabiliyor (bak doğrudur demiyorum bu tartışılır)

Eski çağlarda Ay ve güneş tutulmalarının zamanlarını hesaplayabilenler kendilerini büyücü ve tanrı olarak yutturuyorlardı kitlelere.

İnternette basit bir araştırma ile bilim ve teknoloji alanındaki pek çok bilginin Kuranda olduğu görülebiliyor.

Her ne kadar bunlar da yorum olsa bence Kuran'ın kutsiyeti ve Allah kelamı olması açısından büyük bir bilimsel mucizedir?

Kaldı ki ilk ayeti IKRA ile başlayan bir kitabın bilim ve düşünce dışı olması bence asla kabul edilemez.

Ama bu demek değildir ki herşeyi de illa bilimsel bir dayanağa bağlayacağız.

Seninde dediğin gibi "biz o ayeti şöyle yorumluyoruz" "başkası da başka türlü yorumluyorum"

Neticede hepimizin ki yorum. Doğrusunu ALLAH bilir.

Ama Kul'da bilir... Yani herkes bildiği "IKRA" ettiği kadar nasibini alıyor Kuran'dan.

Amacım sana laf çarpıtmak değil ne olur yanlış anlama :)

Diğer taraftan senin dediğine hak vermeden de edemiyorum.

"Ne anlatılmak istendiği metne bağlı olarak direk anlamla açıklansın yeter."

aorskaya
8. November 2012, 04:31 PM
Ben şahsen ehli kitap zihninde olduğunu düşünüyorum. Çünkü anlatımların ve zihin dünyan aynı. Melek, cezalar, ibadetler, şeytan kavramı iblis.

Sen Ademin cennetten çıkarılması ile ilgili düşüncelerini alabilirmiyim. Bu şekilde daha net görebiliriz. Adem baba paraşitle mi cennetten indi?

Senin şahsım hakkındaki yanlış yada kötü fikirlerin beni ilgilendirmiyor, seni ilgilendirir.

Ben, kurandan anladıklarımı ortaya koyuyorum, elbette hatalarımın, yanlışlarımın olacağını da kabul ediyorum. Bu nedenle, yazılarımdan yanlışlarımın olması halinde gösterilmesi halinde de gerçek anlamda mutlu oluyori anlayışımı değiştiryor, yazara teşekkür ediyorum.

Ama, ona sen şu zihniyettesin, çünkü anlatımların şunlarınkine benziyor diyerek, hem onu fikirlerini aktarmada zora sokmuyorum, hem de yanlıştan dönme fırsatını elimden kaçırmıyorum.

Daha az önce, bir kardeşimizin daha sabırını taşırdığını ve ağır fakat haklı sözlerle sana yazmasında, sakin ve sabırla davranmasını, artık sadece dini fikirlerin itmeden, kakmadan, baskılamadan, yaftalamadan yapılmasını sağlamaya çalışmayı teklif ettim.

Bırakın şahıslarla kavga eden, ortamı pisleyen yazıları artık, bırakın da dini fikirler paylaşılsın, herkes kazansın... Böyle kimse kazanmıyor, fakat ortamı değiştiren, kavgaya çeken ise daha büyük zararda oluyor.

Adem'le ilgili sorunu, onun zamanındaki kıssalar yazımda anlattım. Bu yazını oraya taşıyayım, istersen orada devam edilsin. Ancak,
Adem baba paraşitle mi cennetten indi? şeklindeki, ifaden son bulsun. Peygamberle ilgili laubalilik yapma, çok daha önemsiz kimselere sayın diyebilen sen, onların saygınlığını kabul etmeye de alış...

selamlar,
aorskaya

hiiic
8. November 2012, 04:38 PM
....

aorskaya
8. November 2012, 04:49 PM
NARsist misin abi sen? çarşıdan aldım bi eve geldim bin tane.
Nasıl da türetiyorsun, TDK memuru gibi adamsın valla.

Tamam piramid,

Bana şahsen sataşacak yazılar yazma, şahsıma yönelik nitelemelerde bulunma, fikirlerimi en acımasız şekilde eleştir, yanlışları en acıtıcı şekilde göster sana teşeşkür edeyim...

Ama, sen suşun, busun, zihnin şöyle, kişiliğin böyle vb. şekilde yazılar yazarsan, TDK memuru diyerek dile önem vermemi küçük görerek hala paldır, küldür sözler kullanırsan en ağır sözleri hak edersin...

seçim senin, buyurun kardeşim...

selam,
aorskaya

hiiic
8. November 2012, 07:08 PM
sana verilen cevapları okumadığın belli..
Benim yazıma istinaden pramide cevap vermişsin :)


sözler kullanırsan en ağır sözleri hak edersin...

Kuran müslümanı olmadığın da belli, bir suçun karşılığı anca misli bir suçtur. Sen neredeyse öldürecen milleti, ne demek en ağır? adam sana hakaret bile etmedi ama sen her seferinde çıtayı bir kademe düşürüyorsun.


:)

aorskaya
9. November 2012, 01:01 AM
Kuran müslümanı olmadığın da belli, bir suçun karşılığı anca misli bir suçtur. Sen neredeyse öldürecen milleti, ne demek en ağır? adam sana hakaret bile etmedi ama sen her seferinde çıtayı bir kademe düşürüyorsun.

:)

Sadece yeter artık diyorum.

Kuran müslümanlığımı da suçun karşılığını bilmediğimi düşünerek söyleyebiliyorsan, "Kısas, bireysel suçlarda ceza" başlığındaki yazımı oku, ondan sonra bir daha bunu diyebiliyormusun gör.

Beni yahudileştiren birine, en ağır söylenecek şey, en fazla onunki gibi olabilir. Müslümana yagudi denmesinden daha ağır bir şey olabilirmi?

Artık, şahsi yazılar görmek istemiyorum. Bunu anla, tekrarlama artık...

Fikirlerimle ilgili en ağır eleştirini yap, sevinirim, ama sakın şahsi yazılar yazma...

selam,
aorskaya

hiiic
9. November 2012, 01:05 AM
sen insanların şahsiyetine hakarette bulunurken sorun yok ama değil mi?

Şu lafı dikkatli OKU!

İstediğini söyleyen, istemediğini işitir!!!

aorskaya
9. November 2012, 01:09 AM
sen insanların şahsiyetine hakarette bulunurken sorun yok ama değil mi?

Şu lafı dikkatli OKU!

İstediğini söyleyen, istemediğini işitir!!!

Sadece yeter artık diyorum.

Kuran müslümanlığımı da suçun karşılığını bilmediğimi düşünerek söyleyebiliyorsan, "Kısas, bireysel suçlarda ceza" başlığındaki yazımı oku, ondan sonra bir daha bunu diyebiliyormusun gör.

Beni yahudileştiren birine, en ağır söylenecek şey, en fazla onunki gibi olabilir. Müslümana yagudi denmesinden daha ağır bir şey olabilirmi?

Artık, şahsi yazılar görmek istemiyorum. Bunu anla, tekrarlama artık...

Fikirlerimle ilgili en ağır eleştirini yap, sevinirim, ama sakın şahsi yazılar yazma...

selam,
aorskaya

Yukarıdaki yazıma rağmen, bu şekilde devam senin;

Yazılarını asarsam da hatanı anlamayacağın belli....

Sabırları zorlama, sataşmaya son ver...

selametle,
aorskaya

seckin
9. November 2012, 09:09 AM
Hiddetlenmeyin. Aorskaya arkadaşım,

İnsan acelecidir. Acele karar verir; sonrada kararından dönmesi gururuna dokunur.

"Her söze söylenecek lafı olmak"

Bu insanı kibirli yapar. Etekleri yerlerde sürünür. Bir hadiste vardı bu tabir. Kuranda da burnu havada olmak diye geçer heralde. Dağların boyunu aşamayız.

aorskaya
9. November 2012, 11:29 AM
Hiddetlenmeyin. Aorskaya arkadaşım,

İnsan acelecidir. Acele karar verir; sonrada kararından dönmesi gururuna dokunur.

"Her söze söylenecek lafı olmak"

Bu insanı kibirli yapar. Etekleri yerlerde sürünür. Bir hadiste vardı bu tabir. Kuranda da burnu havada olmak diye geçer heralde. Dağların boyunu aşamayız.

1- Her söze söylenecek lafı olanlardan değilim, boş şeylere söylenecek ne sözüm vardır, ne düşüncem vardır, nede ayıracak zamanım vardır...

2- Şahsıma yapılan sataşmalara, müslüman terbiyesine yakışır cevap veririm, daha anlamazsa, selam der geçerim, daha anlamazsa bu konuda yazma derim.

Hala devam ederse hala etsin artık ilgilendirmez.

Ancak; benim dinim için bana, müslümanlık dışında bir ithamda bulunulmasına, dinime ve din kardeşime yapılan haksızlığa göz de yumamam, haksız tarafta yer alamam. Çünkü, bundaki sorumluluğumu bilirim.

Müslüman koyun gibi olmamalı, dini bilinçli yaşamalı, dini ve dindarı savunabilmeli, şahit olduğu konuları, Allah'ın adaletini gözeterek, taraf tutmadan adil bir şekilde söyleyebilmelidir.

Bunları birbirine karıştımayalım.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
10. November 2012, 11:23 AM
İnsanoğlu ve seçimleri üzerindeki bağı kendimce anlamaya çalıştığımda vardığım sonuç; insanın magazinel isteklerinin daha baskın geldiği ve bunu tatmine yönelik seçimlerde bulunduğu, özünün önemli olmasını çoğu zaman atlayarak, rahatlamak için gerekli görüyorsa özü yerine yapay durumunu daha önemli kabul etmeye meylettiğini görüyorum.

İnsanlar, ne kadar karşı koymaya çalışırlarsa çalışsınlar, sansasyonel, magazinel isteklerini her zaman bastıramazlar.

Bu nedenle insanlar, yanlış bulsalarda; doğum günü, sevgililer günü, tanışma yıl dönümü, evlilik yıldönümü, ölüm yıldönümü gibi icatlara bir şekilde dahil olurlar.

Bütün bu sayılanları, bunların hep, ilk olayın oluşundan yıl şeklinde süreler geçmesi ile yaşandığını biliriz. İlkinin üzerinden, gün, hafta, yada ay değilde neden yıl geçmesi beklenir? Bunlar için neden yıl belirlenmiştir? Bunu bulmamız gerekir.

Bu yaşanan gerçek olgulara baktığımızda, bunların insanın yaratılışı gereği bilinmesi ve yaşanması gereken şeyler olmadığını görürüz.

O halde insan bunları psikolojik rahatlığı için gerekli bulduğundan bunlara bir şekilde katılmaktadır.

Ancak, bu nasıl bir psikoloji tatminidir ki bunlarla rahatlayacaksa, neden bunları çoğaltmaz, neden daha fazla rahatlamaz?

İşte burada, bunları her insanın kendisi bulmadığı, başkasının bulduğu ve kapitalist anlayışın empoze ettiği tüketim kültürünün sonuçlarına kendimizi kaptırdığımız gerçeğiyle karşılaşırız.

Peki, kapitalist bunları neden çoğaltmaz! Kapitalist bunları çoğaltmaz, çünkü; kılını, tüyünü yolduğu insanın yeniden kıllanıp tüylenmesi için bu zaman gereklidir.

Bu olgular, insan için özde, yani gerçekte önemli olsaydı, insan bildiği en uzun süre sonunda değil, en kısa sürelerde bunları yaşaması gerekirdi.

Ama, insan bunları kendisi için kendi düşünerek bulmadığından, yıl olarak hatırlamayı yeterli buluyor.

Burada da insanın "zaman nedir, önemi ne kadardır?" gibi sorunun cevabını gerçekten bilmediğini, düşünmediğini görüyoruz.

Evet, ne zaman öleceğini bilmeden yaşayan (ölümlü) biri için yıl çok uzun bir süredir. Yaşam o kadar önemlidirki, en küçük zaman biriminin bile akıl edilebilmesi ve yanlıştan dönülebilmesi için hayati önemi vardır...

O halde insan kendini aldatmamalı, önemli bulduklarını yapabildiğince en küçük zamanlarda tekrarlamalı aksi halde o konunun gerçekte o kadar da önemli olmadığını bilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, yukarıda belirttiğimiz özel olayların yıl dönümlerinde kutlanılması yada anılması gereklilik değil, kendini rahatlatma olmaktadır...

Bu tip etkinliklere toplum olarak katılınması halinde ise toplumca rahatlama ihtiyacının giderilmesi amacından söz etmek gerekir.

Bu gün 10 kasım...

Bir çok kimse; kalabalık arasındaki yerini almak için özel çabalar harcayarak bunu başarmaya çalışacaktır. Kalabalık içinde, kendini ağlamaya bile zorlayacaktır.

Kabir dolup, taşacaktır... Ama, o dolup-taşanların kaç tanesi bu günde onu gerçekten anlamaya çalışıp, yaptıklarını yapabilmeye çalışma düşüncesiyle oradan ayrılacaktır acaba?

Bir kaçı dışında hiçbirisi...

Üzüntüsünü yenemeyenleri (!) de, sonrasında cafelerde, barlarda; üzüntüyü bastırmak için alınan içeceklerle, çakır keyif olarak 10. yıl marşını yıkılmadan ayakta söylemekle son bulacaktır.

Bunları yapamayan ben ise her hatırladığımda olduğu gibi bu gün sirenlerin hatırlatmasıyla da en fazla yapabildiğimi tekrarladım:

"Allah'ım, Atatürk'ün günahlarını affet, öbür yerini güzel kıl"

selamlar,
aorskaya