PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : ABDEST nedir, kaça ayrılır, ne için gereklidir? Abdesti neler bozar?


aorskaya
3. November 2012, 11:37 AM
Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Sevgili kardeşlerim,
Hem gelenekçi yani atalar (rivayetler) dini şeklinde din yaşayanlar, hem de kendilerini modernist tanımlayanlar ve küçük bir azınlık olarakta kendisine hanif diyen ama hanifliği bilmeden müslümanlığı yaşayanlar tarafından Namazın ön şartı olan abdest hakkında da yanlışlar ortaya konmuş, pratiklerle ya abdest bozulmuş yada abdeste gerek duyulmamıştır.

Burada, yazımı iki gurup için özetlemek istiyorum.

A- GELENEKSEL (ATALAR/RİVAYETLER) DİN ANLAYIŞINI BENİMSEYENLER:

Gelenekçilik şeklinde din yaşayanlar; kuranı bırakıp, hadis dedikleri ama aslında sadece hadis rivayetleri olabilen insan kaynaklarından abdesti anlamaya ve uygulamaya çalışınca, her konuda olduğu gibi bu konuda da hem abdesti ilgisi olmayan şeyler için zorunluluk olarak görmüşler, hem de abdesti yine yanlış uygulayarak zaman zaman hoş olmayan görüntülere sebep olmuşlardır.

Abdest, Müslümanlar için sadece namaz kılabilmek için gerekli olan bir ön şarttır. Başka hiç bir iş ve eylem için gerekli değildir.

Kuran okumadan önce, kurban kesmeden önce vb. namaz dışındaki şeylerin hiç birisi için abdest almaya gerek yoktur.

Namaz için gerekli ön şart olan abdestin uygulanması ise kuranda çok basitçe anlatılmıştır.

Ancak, kuranı terk ettirip rivayetler (atalar) dini yaşatmak isteyen şeytan ve dostları abdestle ilgili olarak ta amaçlarında başarılı olmuşlardır.

Ama yine, her yanlış ne kadar uzun ömür sürerse sürsün doğruya yenileceğinden, bu konudaki yanlışta görülerek, doğrular ortaya konmakla yok edilmeye başlanılmıştır.

B- MODERNİST (VE KENDİLERİNE, YALNIZ KURANCILAR DİYEN FAKAT BUNLARI DA İDRAK EDEMEYEN BAZI [az sayıda] KİMSELERİN SALT AKILA DAYANAN) DİN ANLAYIŞINI BENİMSEYENLER:

Bu kısımda ise geleneksel yani atalar dini yaşayanlardan farklı olarak, bazı kardeşlerimizde, özellikle gelenekselciliğe tepki olarak geliştirdikleri, salt akıl ile dini yaşamaya çalışırken, gerek akıl yürütmede kuranın bütününden koparak ve gerekse hanifliği yanlış anlamaları sonucu namazın önşartı olan abdesti yanlış anlamış ve pratikte hatalara düşmüşlerdir.

Bu kardeşlerimiz; namaz ön şartı olan abdesti; ya eğitim, öğretim, sosyal dayanışma toplantıları için gerekli şart olarak görmüşler, yada abdestin asgari temizlik olduğu çıkarımıyla, zaten temiz olanların bu asgari temizlik olan abdeste de ihtiyaçları olmadığını kabul ve iddia etmektedirler.

Örneğin banyo yapmış birinin, tuvalete gittikten sonra sadece ellerini yıkaması ile temizliğinin sürdüğünü, bu kimsenin abdest almasına gerek olmadığını, bazende su bulamayanların abdestlerini toprakla teyemmüm yerine, kağıt peçete, ıslak mendil vb. araçlarla temizlenmelerinin yeterli olduğunu kabul edenler vardır.

İşte, bu sonuçlara varan kardeşlerimiz, bu durumları mantıksal çıkarımları ile bulduklarını, yani akıl kullandıklarını düşünerek, buna da haniflik dahi diyebilmektedirler.

Hanifliğin ne olduğu yada olması gerektiği başka bir yazı konusu olabilecek önem ve büyüklüğe sahip olduğundan burada değinmeye gerek yoktur.

Şimdi bana göre; "abdest nedir, kaça ayrılır, ne için gereklidir, abdestin bozulması söz konusumudur?" bunları anlatmaya çalışacağım.


NAMAZIN ÖNŞARTI : ABDEST

Abdest, kuranda ikiye ayrılmaktadır.

1_a) Su ile Genel abdest:
İnsanın yüzü ile birlikte ellerinin dirseklere kadar yıkanması ve baş ile birlikte ayakların topuklara kadar mesh edilmesi olarak tanımlanmıştır. Başka hiçbir şart, kural yoktur. Bu kadar basittir.

1_b) Su ile Özel abdest :
Boy abdesti denilen bu abdest ise cünüblük ve cinsel birliktelik (kadınlarla cinsel ilişkiye girilmesi) sonrasında vücudun bütünüyle iyice yıkanmasıdır.

İnsan vücudunun her yerinin yıkanmasını gerektiğini bilerek yıkanacaktır. Başka hiçbir şart, kural yoktur.

2) Toprak ile abdest:
Teyemmüm denilen bu abdest, su ile alınması gereken abdestlerin; hastalık nedeniyle sudan uzak durulması gerektiği, yolculuk nedeniyle su bulunamadığı veya kullanılamayacağı, ve su bulunamaması hallerinde temiz toprakla yüz ve dirseklere kadar ellerin mesh edilmesidir.


Ancak; rivayetçiler yine bu konuda da şeytana hizmetten geri kalmamışlar ve abdeste başka eklemeler yapmışlardır.

Ağıza 3 kere su almak ve geri tükürmek, buruna 3 kere su almak ve sümkürmek, kulakları ıslamak ve arkalarını meshetmek, ayakları yıkamak şeklinde ilaveler yapmışlardır.

Boy abdestinde ise iğne deliği kadar yıkanmayan kısım kalırsa abdestin olmayacağını belirterek kafaları karıştırmışlardır. Halbuki, vücudunu baştan aşağı yıkayacak Müslüman zaten hiçbir yerin yıkanmadan kalmaması gerektiğini bilecektir. Yani bilerek zaten herhangi bir yıkanmayacak kısım bırakmayacaktır.

Halbuki bunlar diğer konularda olduğu gibi bu konuda da zorluk çıkartarak Müslümanları zora sokmak ve zaafa düşürmek için icat edilmiş şeylerdir.

Ama, bunlar için sünnet diyerek, cahil Müslümanları kandırırken, alim geçinenleri de yine dünya menfaati yüzünden bunlarında abdest içinde olduğunu anlatmaya zorlayarak bunu başarmışlardır.

Abdeste yapılan bu katkıların sebepleri ve ulaşılmak istenen amaç ayrıca yazılabilir. Bu nedenle şimdi bunlara değinmeyeceğim.

Abdest kuranda olduğu gibi basitçe uygulanacak bir olgudur. Ama, yine kuranda bu abdestin bozulacağı ve yenilenmesi gereken durumlar da vardır.

Bunlar;
1- “ ayak yolundan gelmek” deyimi ile açıklanan ve insanların tüketim artıklarını katı, sıvı, ve gaz halinde atmalarıdır.
2- Kadınlarla cinsel ilişkiye girmeleridir.

Bu şartların olması halinde abdest, yukarıda sayılan 3 şekildekinden biri olarak yeniden alınmalıdır.

Sonuç; abdest sadece yukarıda anlatılan şekilde uygulaması olan ve sadece namaz kılmak için gerekli olan bir ibadi yükümlülüktür. Başka şeyler için abdeste gerek yoktur.

Bu yazı tamamen kişisel görüşlerimi açıklamaktadır. İnsan olmam sonucu hata payımın olacağını kabul ettiğimin bilinmesini isterim. Bu konuda, kendi anlayışları olan kardeşlerimin yazıyı bu uyarılarıma göre okumalarını ve kendilerininkinden doğru ve mantıklı gelmesi halinde kabul etmelerini, aksi halde yazımdan alıntılayarak itirazlarını yapmalarını rica ediyorum.

saygılarımla
aorskaya


ABDESTLE İLGİLİ KURANDAN DELİLLER:

MAİDE SURESİ (5) – 6.ayet

Ey iman edenler, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yıkayın: yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerizi; meshedin: başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı. Eğer cünüp iseniz tam temizlenin. Hasta, yahut yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, ya da kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız temiz toprağa teyemmüm edin; ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allâh size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan ni'metini tamamlamak istiyor ki, şükredesiniz.


NİSA SURESİ (4) – 43.ayet

Ey İman edenler! Sarhoşken, ne dediğinizi bilinceye kadar, yolcu olanlar hariç cinsel ilişkiden sonra yıkanıncaya kadar namaza durmayın. Hasta veya yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da su bulamamışsanız, temiz ve kuru bir toprağa dokunup yüzünüze ve ellerinize sürerek teyemmüm edin. ALLAH Affeder, Bağışlar.

dost1
3. November 2012, 02:33 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Salat ve namaz aynı şeyler midir?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhaabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aorskaya
3. November 2012, 03:01 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Salat ve namaz aynı şeyler midir?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhaabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Salat ve namaz aynı şeyler midir?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Aleykümselam saygıdeğer dost1,

Salat ve namaz her durumda aynı şey değildir. Salat namazı da kapsar, diğer bir anlatımla namaz salatın bir parçasıdır.

Ancak, sorunun konuyla bağlantısını ve sizin gibi birinin bu soruya neden gerek duyduğunu şu an anlayamadım. Sanırım, sonra detaylandıracaksınız...

selamlarımla,
aorskaya

dost1
3. November 2012, 03:46 PM
Selamun Aleykum! Değerli aorskaya Kardeşim!

Allah razı olsun. Tefekkürlerinizin sonuçlarını bizlerle paylaşıyorsunuz. Bildiğiniz gibi Kur'an'da geçen ve "sad-lem-vav" kök harflerinden türetilmiş olan salli,salat vb sözcüklerin anlamını Farsçadan gelen "namaz" sözcüğü tam olarak karşılamaz.

Ne yazık ki bu durum hep gözardı edilir ve çoğu meallerde bu sözcükler hep Farsça olan "namaz" sözcüğü ile meallendirilir.

Bu durum; Kur'an'ı mealinden okuyarak konuyu yeterince bilmeyen kardeşlerimizin -özellikle de ateist forumlarda görüldüğü gibi- farklı sorularla karşılaştıklarında şüpheye düşmelerine yol açmaktadır.

"Salat ve namaz aynı şeyler midir? " diye sormamın nedeni bu duruma dikkatinizi çekmek içindi.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aorskaya
3. November 2012, 04:09 PM
Selamun Aleykum! Değerli aorskaya Kardeşim!

Allah razı olsun. Tefekkürlerinizin sonuçlarını bizlerle paylaşıyorsunuz. Bildiğiniz gibi Kur'an'da geçen ve "sad-lem-vav" kök harflerinden türetilmiş olan salli,salat vb sözcüklerin anlamını Farsçadan gelen "namaz" sözcüğü tam olarak karşılamaz.

Ne yazık ki bu durum hep gözardı edilir ve çoğu meallerde bu sözcükler hep Farsça olan "namaz" sözcüğü ile meallendirilir.

Bu durum; Kur'an'ı mealinden okuyarak konuyu yeterince bilmeyen kardeşlerimizin -özellikle de ateist forumlarda görüldüğü gibi- farklı sorularla karşılaştıklarında şüpheye düşmelerine yol açmaktadır.

"Salat ve namaz aynı şeyler midir? " diye sormamın nedeni bu duruma dikkatinizi çekmek içindi.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Sayın dost1,

İnşallah bütün kardeşlerimizin, konulara katılımlarında sizin olgunluğunuza erişerek, görüşüne ters fikirleri müslüman mütevaziliğinde cevaplayacağı, kendi doğrusunu yazacağı günleri görürüz.

Şahsi çekişmeler yerine, bunun sağlandığı ortamlar verimli ortamlar olurlar, bunu sağlayanlar saygınlığı kazanırlar.

Düşünceleri anlama, muhataba yaklaşma ve yanlışları gösteren, yerine doğru fikirleri koyan tavrınızı takdir ve devamlı olacağı düşüncesiyle teşekkür ediyorum.

saygı ve selamlarımla...
aorskaya

aRaYaN
3. November 2012, 05:37 PM
Namaz salatın içinde bir parça mı ? yoksa ikisi farklı şeyler mi ?

aorskaya
3. November 2012, 06:00 PM
Namaz salatın içinde bir parça mı ? yoksa ikisi farklı şeyler mi ?



Salat ve namaz her durumda aynı şey değildir. Salat namazı da kapsar, diğer bir anlatımla namaz salatın bir parçasıdır.



Sevgili kardeşim,

Salat ve namaz HER DURUMDA aynı şey değildir demişim. Salat, en geniş haliyle namazı da kapsayan eğitim, öğrenim, dayanışma, paylaşma ortamıdır.

fakat, her salat geçen yerde, bunların hepsinin aynı anda olması gerektiği anlaşılmasın.

Sadece namazın anlatımı da, yine salat sözcüğü ile karşılık bulduğundan, salatın dar anlamlarından biri de namaz olmaktadır.

Bu nedenle, bazı yerlerde geniş anlamı yer alırken, bazı yerlerde de salat ile namaz ve sonrasındaki anmalar anlatılır.

selamlar,
aorskaya

aRaYaN
3. November 2012, 06:17 PM
Mesela abdest ayetlerinde sen salatın içinde ki namaz ın kastedildiğini düşünüyorsun.Ama kelime olarak salat seçilmiş. Ya geniş anlamdaki salat içinse abdest ayetleri ?

aorskaya
3. November 2012, 06:50 PM
Mesela abdest ayetlerinde sen salatın içinde ki namaz ın kastedildiğini düşünüyorsun.Ama kelime olarak salat seçilmiş. Ya geniş anlamdaki salat içinse abdest ayetleri ?

selamlar,

Güzel bir soru, ama abdest ve salatın geniş anlamlarını bir arada hatırlarsak, abdestin dar anlamda yani namazda gerekli bir şart olduğunu çıkarırız.

Rabbim izin verirse; Abdest konusunda, açılış yazımda eleştirdiğim anlayışlara ilişkin somut örnekler vererek konuyu detaylandırmayı düşünüyorum.

Ama, şimdilik sizinde diğer yazıları da okumanız halinde dahi, geniş anlamda olamayacağını görebileceğinizi sanıyorum.

Buna rağmen, sizin ihtimal olarak belirttiğiniz geniş anlamda salat için şart olduğunu düşünmeniz halinde, sizin de delillerinizle yazılarınızı yazmanızı beklerim.


selamlar,
aorskaya

sevginur
3. November 2012, 11:38 PM
"Salat ve namaz aynı şeyler midir? " diye sormamın nedeni bu duruma dikkatinizi çekmek içindi.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
salat yardım destek anlamında aynı zama namaz olarak geçiyor bu soruyu ayetlerle nasıl anlatırsınız açıklarmısınız.

hiiic
4. November 2012, 01:44 AM
.....

sevginur
4. November 2012, 01:50 AM
ataları hiçbir şeyi düşünemeyen, doğru yolu bulamamış kimseler idiyse de mi öyle yapacaklar? hakikatı ögrenmeye geldim kardeşlerim sizler kadar bilgim olmasada geleneksel islam hatim versiyonu sayılırız. sizleri takip edeceğim inş

hiiic
4. November 2012, 02:35 AM
Allah yardım etsin sevginur.
Allah hepimize hidayet versin.

aorskaya
4. November 2012, 02:43 AM
eski putperest ibadeti olan "nameste" yi namaz diye millete kaptırdılar, üstelik kitapta yazmadığı için Peygamberden tam 200 yıl sonra hadis diye bişiler derleyerek.



diyerek islamda namazın olmadığını, namazın putperest ibadeti olduğunu söyleyecek kadar kendini ve haddini bilmez tutumuna bakmadan, namazımı tartışacaksın?

Sen, bu durumda önce islamın neresinde olduğunu sorgulamalısın, sonra namaz konusunu kurandan bulup, başkalarının yanlışlarına değinebilmelisin.

Kendisine hanif bir müslüman diyen birinin, islamda namazı inkar eden tavırlarını nasıl yorumlamak gerekir, şahsen aklım almıyor.

Şimdi, sabırla sana da açıklama yapmam gerekiyor değilmi! İşte, anlayamadığın sabır, şimdi senin müslümanım derken, bu şekilde ithamlarına karşı gösterilmesi gereken davranış olmaktadır ve inşallah beni sabredenlerden göreceksin...

Senin gibi kuranda namaz'ı arapça olarak arayanlara türkçeden bir örnek verirsem belki biraz olayı kavrayabilirler.

Türkçede de televizyon kelimesi türkçe kökünden gelmez, ama "television" ın türkçeye girdiğini ve anlattığını biliriz.

Kuran dili de "fasih arapçadır", bu da kuranda arapçadan başka dillerde de kelimeler var demektir.

İşte, kuranda geçen salat, en genel şekliyle namazı da kapsayan, eğitim, öğrenim, anlama, dayanışma iken, bazı yerlerde ise sadece namaz olmaktadır.

Hanif olduğunu söyleyen bir kardeşimin,islamda namazın olmadığını, onun putperest ibadeti olduğunu duyacağımı biri iddia etse herhalde her şeyine bahse girebilirdim. Ama, senden görüyorumki kaybedermişim.

Sırf yazılarım için bu tavırları takınıyorsan, açıklamalarında meallerini kullandığın değerli kardeşlerimize islamda namaz varmıdır, yokmudur, sor ve öğren bari...

selamlar,
aorskaya

selamlar,
aorskaya

hiiic
4. November 2012, 02:52 AM
.....

aorskaya
4. November 2012, 03:12 AM
el uzaya çıktı aors-kaya... senin kafa hala örs-kaya .



Sen hala devam et bu ustan eser olmayan davranışlarına.

Kendinden başka herkesi taşkafa gören sen, acaba aklının oyunlarına yenik düşebildiğini görebilecekmisin?

İnşallah, kısa zamanda görmeni dilerim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 03:21 AM
Hanif olduğunu söyleyen bir kardeşimin,islamda namazın olmadığını, onun putperest ibadeti olduğunu duyacağımı biri iddia etse herhalde her şeyine bahse girebilirdim. Ama, senden görüyorumki kaybedermişim.

Sırf yazılarım için bu tavırları takınıyorsan, açıklamalarında meallerini kullandığın değerli kardeşlerimize islamda namaz varmıdır, yokmudur, sor ve öğren bari...




1- Allahın emri Salat'ı yaptınız: namaste.

2- Hala da boş amalleri, değersiz içi boş davranışları Allahın emriymiş gibi lanse ediyor, hurafe ritüel bataklığında çırpınıyorsun. Vebaliniz çok büyük benden söylemesi.

3- Yarın Allahın huzuruna çıktığımızda açıkcası ona karşı nasıl konuşacak, namazı nasıl kıldığınızı haklı göstermek için ne bahaneler bulacaksınız çok merak ediyorum. Hesap görücü hesabı görene kadar şimdilik burada tartışıyoruz, yarın divanda ak baldır kara baldır açığa çıkacak...

1- Allahın emri Salat'ı yaptınız: namaste.

Tabi ya sana göre islamda namaz yoktur, namaste denen imasızların ibadeti vardır değilmi?

Sana bir kere daha sorayım, net olarak cevaplamanı isteyeyim.

SANA GÖRE İSLAMDA NAMAZ YOKMUDUR?


2- Hala da boş amalleri, değersiz içi boş davranışları Allahın emriymiş gibi lanse ediyor, hurafe ritüel bataklığında çırpınıyorsun. Vebaliniz çok büyük benden söylemesi.

Namaz boş amel değildir. Allah'ın vakitli olarak yapılmasını şart koştuğu emirlerindendir.

"Kıldığı namazdan bihaber olanların" vay haline denirken, "namaz yok" diyenlerin hali nice olur sen bunu düşünüyormusun?

Hangimizin vebali çok büyük acaba bu durumda...

3- Yarın Allahın huzuruna çıktığımızda açıkcası ona karşı nasıl konuşacak, namazı nasıl kıldığınızı haklı göstermek için ne bahaneler bulacaksınız çok merak ediyorum. Hesap görücü hesabı görene kadar şimdilik burada tartışıyoruz, yarın divanda ak baldır kara baldır açığa çıkacak...

Kesinlikle, sorulacaksınız dediği kurandan cevaplayacağım bu soruyu. Ama, dünyada güç yetirirken secde etmeyenlerin, baldırları açığa çıkartıldığı gün, yani gizli hiç bir şeyinin olmadığını gördüğü gün, istese de secdeye güç yetiremyeceklerden olmazsın inşallah.

En kısa zamanda, "kovulmuş şeytandan rabbimize sığınarak" kuranı okuyup, anlamanı ve hatalarını görüp düzeltmeni dilerim.

selamlar...
aorskaya

aRaYaN
4. November 2012, 03:54 AM
Güzel güzel çağırın Allah'a.

aorskaya
4. November 2012, 03:55 AM
ataları hiçbir şeyi düşünemeyen, doğru yolu bulamamış kimseler idiyse de mi öyle yapacaklar? hakikatı ögrenmeye geldim kardeşlerim sizler kadar bilgim olmasada geleneksel islam hatim versiyonu sayılırız. sizleri takip edeceğim inş

Bir tarafta geleneksel din anlayışıyla (atalar/rivayetler) kuranı terk ederek yada bunları kuranın önüne geçirerek, kurandan üstün kabul ederek dini yaşayan kimseler vardır.

Diğer tarafta ise modernizm uğruna ve "yalnız kuran" demelerine rağmen, "rabbimizin, onu herkesin okuyup anlayacağı kolaylıkta indirdim" sözünü göz ardı ederek, kurandaki anlatımların yerine salt akıllarını esas alarak dini yaşayanlar vardır.

Bunların ikisi de, bizi dosdoğru yoldan, yani kuran yolundan saptırmak için izin isteyen İblis ve onun dostlarının tuzağına düşmüş, kurandan ayrılmasına rağmen doğru din yaşadığına inanan kimselerdir.

Gerek, ataların izinden gidenler ve gerekse ataların izinden gitmeyenlerden olmayı, sadece akıllarının izinden gitmek sananların durumu hesap gününde çok vahim olacaktır.

İnşallah, en kısa zamanda bu durumların farkına varılır ve henüz nefes alınıyorken, samimi bir tövbe ile gerçek anlamda kuranı anlayarak yaşamak nasip olur.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
4. November 2012, 03:58 AM
Güzel güzel çağırın Allah'a.

Ben, kendi payıma cevabımı vereyim:

Kardeşim, ikazını haklı buluyor, onaylıyor ve her zaman dikkatle becermeye çalışıyorum.

Ancak, her şeye rağmen dinin dışına çıkan yazılara da cevap vermem gerekiyor.

Okuyanlar olarak siz kardeşlerimden, şahsen yanlışımın görülmesi halinde yazımdan alıntılarla ikaz edilmeyi bekliyorum.

saygı ve selamlarımla...
aorskaya

hiiic
4. November 2012, 04:01 AM
.....

aorskaya
4. November 2012, 04:17 AM
heh işte o zaman açıkla bana Kurandan, akşam namazı kaç rekat, sünneti kaç rekat.

eğer getiremezsen, Yukarıda kurandan cevap vereceğim dediğin ayetleri de bulamazsan.. sen sadece bir YALANCISIN... hemde nankör bir yalancı.

Nahl 105
Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir.

Hadi bul bana bir secdede alnın kaç defa yere değeceğini, hatta bul bana secde ederken alnın yere değeceğini KURANDAN... eğer bulamazsan;

Enbiyâ 24
... De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab'ı ve benden öncekilerin Kitab'ı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.

Bak başka bir başlıkta da aynı soruyu, yine aynı üslupla, sabah namazı ile ilgili sorman üzerine nasıl cevap vermişim.

Hala kişisel sataşma, hala kişisel üstünlük komplekslerine gem vuramama durumlarına devam ediyorsun.

Ya kardeşim, önce öfke kontrolü denen mekanizmanı çalıştır, sakinleştir kendini ondan sonra yaz.

Ben, bir şeyi getiremezsem, neden yalancı olayım. Neden yanılan, yanlış olan olmuyorumda yalancı oluyorum. Beni ne kadar tanıyorsunda bunu söyleyebiliyorsun? Kul hakkına inanmıyormusun?

Sen, iddialarında yanlış çıkınca ben sana yalancı vb. ithamlarda bulunuyormuyum?

Neyse şimdi konumuza dönelim ve getirmemi istediğin yazına cevap vereyim. Ancak cevabım yine düşünmediğin yazdığını da gösterecek şekilde olacaktır.

Benden hem sabah namazının kaç rekat olduğunu sormuşsun, hem de sünnetinin kaç rekat olduğunu sormuşsun.

İşte namazı yok sayınca, bu şekilde yazmanda normal oluyor. Artık hatanı gör.

1- Sabah namazı yada diğer namazlar arasında kuranda ayrım yapılmaz.

2- Kuranda namazlarla ilgili olarak farz namazlar, sünnet namazlar diye ayrım yoktur.

Hem kurandan deyip, hemde kuranda farz yada sünnet namaz olmadığını kendin görmesen bile hiç duymamılmıydında sordun?

3- Sünnet namazlar, sadece peygamberimizin fazladan kıldığı vakit namazları olarak iddia edilirlerki, kuran dışındaki kaynakları delil kabul etmediğimden bu kısmı daha fazla açıklamayacağım.

4- Ben kılabildiğim kadar fazla namaz kılmaya çalışan biriyim.

5- Kuranda bütün namazlar için asgari iki rekat buluyorum. Azamisinde ise sınır yoktur.

selamlar,
aorskaya

Sana kurandan secde de alnın yere kaç kere değeceğini niçin bulacakmışım. Kuranda secde der. Ama, secde zaten kurandan önce de olan ve bilinen bir şey olduğundan tanımı yada tarifi yapılmaz.

Ben aynı şekilde sana, "hadi bakalım, salat namaz demek değildir" diyen ayeti kurandan göster dersem apışır kalırsın herhalde değilmi?

Sonrada, bunun üzerine,

Nahl 105
Allah'ın ayetlerine inanmayanlar, ancak yalan uydurur. İşte onlar, yalancıların kendileridir. ayeti ile (aslında hatalı olarak istediğim cevabı vermediğinden) seni yalancılıkla itham etsem doğrumu olur. Sen, bu şekilde yenik düşsen bile, gerçek değişirmi? Rabbim her şeyi görmüyormu, o kandırılabilirmi?

Tabiki bu durum geröekten iman edenler için dikkate alınması gereken durumlardır.

Bu tür, düşüncesizce ve hırsla anlamsız isteklerde bulunan ve bunlar olmayınca çirkin şekilde itham eden yazılar yazmaktan vazgeç artık.

selamlar...
aorskaya

hiiic
4. November 2012, 04:24 AM
Ben aynı şekilde sana, "hadi bakalım, salat namaz demek değildir" diyen ayeti kurandan göster dersem apışır kalırsın herhalde değilmi?

:) sadece gülüyorum.

aorskaya
4. November 2012, 04:40 AM
:) sadece gülüyorum.

Bazen, "gülünür acınacak hallere" diyeyim...

Güleceğine, hatanı gör, düşünmeden istekte bulunma, yazma...

Çünkü, ben zaten bu şekilde bir isteğin yanlış olacağını belirtmişim...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
11. November 2012, 05:44 AM
5. Hepsinden önemlisi, abdesti emreden ayet Müddessir suresinin 4 ve 5. Ayetleridir: “Maddi pisliklerden elbiseni/bedenini temizle ve arındır.” (4) Bu ayetteki siyab hem elbiseye, hem insan tenine delalet eder. Ayetteki “TAHHİR” emri hiçbir tevile hamledilemeyecek kadar açıktır: TEMİZLE demektir. (BU KADAR BASIT! suya da lüzum kalmadi )

sevgili merdem,
Müzemmil 4. ve 5. ayetlerde abdesti nasıl buluyorsun?

Bu surede, buraya kadar olan kısımda namazla ilgili bir hüküm varmıdır da bunları söylüyorsun?

Abdest, sadece namazla ilgili olan bir ön şart değilmidir?

“Maddi pisliklerden elbiseni/bedenini temizle ve arındır. .....(BU KADAR BASIT! suya da lüzum kalmadi )”

Şimdi, bu söze dayanarak, elbisesi temiz, kendi yeni banyo yapmış birisi hatta "suya gerek kalmadı" dediğine göre banyoda yapmamış fakat banyo yapmasını gerektirmeyecek durumda olan birisi, bu şekliyle namaz kılabilir! diye kabul etmemizmi gerekir?

Peki kuranda tarif edilen diğer abdest fazlalıkmı olmaktadır?

Not: Müzemmil 4.ayetteki elbise diye çevirilenin de giysi olmadığını, kendi bedeni de olmadığını ayetleri en baştan iyice incelerseniz görürsünüz. Ayetler arasındaki ilişkiyi iyi yorumlamadığınızdan bu şekilde ilgisiz sonuçlar bulabiliyorsunuz.

Yukarıdaki soruyu cevapladığınızda, müzemmil ile ilgili söylediklerimi detaylandıracağım...



selamlar,
aorskaya

dost1
11. November 2012, 08:54 PM
Selamun Aleykum! Değerli Sevginur Kardeşim!

salat yardım destek anlamında aynı zama namaz olarak geçiyor bu soruyu ayetlerle nasıl anlatırsınız açıklarmısınız.

Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.

Bugünkü kılınan namaz salat değildir.

Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.

Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

Salat, yapılması gerekendir/farzdır...

İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda

Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.

Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.

Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.

Bakara;2-4:İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.

Mü’minûn;9:Ve onlar [mü’minler], salâtlarını koruyan kimselerdir.

Fâtır;18:Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır.

Fâtır;29-30:Hiç şüphesiz şu, Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir.

Nisâ;162:Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir.

Bakara;177:Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr, Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanmak; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], Allah sevgisi için vermek ve salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve işte onlar takvâlı olanların ta kendileridir.

Nûr;56:Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin.

Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.

Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez (A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.

“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.

Nisâ;134:Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.

A‘râf;29:De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.”

A‘râf;55-56:Rabbinize alçala alçala ve gizlice/ açıkça göstererek dua edin; namaz kılın. Kesinlikle O, sınırı aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Kesinlikle Allah'ın rahmeti, iyileştirenlere güzelleştirenlere çok yakındır.

A‘râf;180:Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler.

A‘râf;205:Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!

Bakara;186:Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar.

Mü’min;60:Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.

Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?

ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an

ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
__________________

aorskaya
12. November 2012, 03:11 AM
Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

yazınız üzerine bazı sorularım olacaktır. Uygun olduğunuzda cevaplamanızı rica ederim.


Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.
Bugünkü kılınan namaz salat değildir.

Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.
Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

Salat, yapılması gerekendir/farzdır...


1- Kuranda geçen “salat” deyiminin namaz demek olmadığını belirtmişsiniz. Salat; (sadece) namaz demek değilse de namazı da kapsamazmı? Namaz ve sonrasında yapılan dualarıda içermezmi, niçin?

2- Namaza, tazarrulu dua demişsiniz. Bu namaz nedir? Sorusunun cevabıdır. Ama aynı zamanda bu deyim, yada bu deyimi karşılayan başka kelime kuranda geçmez. (yada ben bulamadım diyelim)
Siz, namazı hangi ayetlerde “tazarrulu dua” veya başka (salattan başka) kelimeden buluyorsunuz?

3- İkinci sorudaki deyim yada namazı işaret eden (salattan) başka kelime kuranda yoksa, salatta bildiğimiz namazla ilgilenmiyorsa (ki bu sizin iddianızdır) bildiğimiz namaz size göre kuranda yokmudur? Diğer bir anlatımla, bildiğimiz namaz dinin emri değilmidir?

4- “Salat yapılması gereken farzdır” diyerek, farzın ne demek olduğunu açıklayarak cümleyi bitirmişsiniz. Bu cümlede, sadece salata farzdır deyip, sizin deyiminizle “tazarrulu dua”ya farzdır demediğinize göre, o farz değimlidir? Kişinin isteğine bırakılmıştır?


İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda

Güneşin dülûkundan gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.

Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.


[B]1- Bu ayetlerde geçen salat, “zihinsel ve mali destek” ise gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde, kime yada kimlere nasıl zihinsel destek verilebilir, nasıl mali destek verilebilir?

2- Zihinsel destek bir bakıma kabul edilebilir görülse de mali destek için neden vakitler belirlensin, üstelik neden gündüzün iki ucu ve geceye yakın zamanlar olsun?

3- Mali destek (infak hükümlerinden de delillendirilmeye çalışılırsa) zaman kısıtlamasından bağımsız olarak; gerek ve imkan bulunan her durumda yapılması gerekli değilmidir?

4- Mali destek için, zihinsel eğitim için herkesin ayakta ve rahat toplanabilecek olduğu zamanlar daha uygun değimlidir?

Bütün bunlardan, bu ayetlerin; sizin “tazarrulu dua” diye tanımladığınız (ve benimde tanım olarak katıldığım) namazı anlattığı görülmezmi?



Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.



1- [eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. anlamındaki salatın, tehlike olması durumunda bitirilmesi gerekmezmi?

2- Bulunulan yerde olabilecek tehlikeden korkuluyorsa, yaya veya binekle hareket halindeyken, “eğitim-öğretim kurumu” nasıl çalıştırılabilir? Bir an için yaya veya binek üzerinde hareketle, bu kurum çalıştırılmaya kalkılsa, diğer kişi yada kişilerinde yaya veya binekli olarak hareket etmeleri gerektiğinden, bu başarılabilirmi, yada verimli olabilirmi?

3- Bu açıkladığım durumlar gösteriyorki, bunlar zihinsel, mali destek yada eğitim-öğretim değildir.

Çünkü; bunların imkansızlığına yada verimsizliğine karşılık, bildiğimiz namaz pekala mümkün olmakta ve başarıyla yerine getirilebilinmektedir.

Saygılarımla…
aorskaya

dost1
12. November 2012, 04:11 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

YAzımdaki ayetleri ve önemli yerleri koyulaştırdım. Yeniden okuyacak olursanız sorularınıza cevap bulacağınızı göreceksiniz inşaAllah. Yine de sorunuz olursa seve seve cevaplarım inşaAllah.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aorskaya
12. November 2012, 04:22 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

YAzımdaki ayetleri ve önemli yerleri koyulaştırdım. Yeniden okuyacak olursanız sorularınıza cevap bulacağınızı göreceksiniz inşaAllah. Yine de sorunuz olursa seve seve cevaplarım inşaAllah.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Sevgili Halil ağabey,

Koyulaştırmadan da yazdıklarınızdan anladıklarıma göre size sorular sormuştum. Düşünceniz için teşekkür ederim. Aynı sorularımı tekrar sorduğumu varsayarak, hemen olmasa da uygun olduğunuz bir zamanda maddeler altında cevaplarsanız, hem ben, hem de yazıları okuyan kardeşlerim için daha iyi olacaktır.

saygı ve selamlarımla,
aorskaya

Hasan Akçay
12. November 2012, 04:27 PM
Merhaba.

Benim aklima
baska sorular da
geliyor:

Örnegin

-Inananlarin askerleri
"salât"i

cephede

KIYAM edip "secde"ye vararak
yerine getirirler (Nisâ 101-103).

-Eger salât
egitim-ögretim ve sosyal yardim
ise

KIYAM ve SECDE
bunun
neresinde?

-Allah sizi uyariyor:

kafirler
sizin silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kollamaktadir;
bir saldirisla üzerinize cullanacaklar.

Böyle bir andaki ruh haliniz

egitim-ögretim ve sosyal yardim calismasini
kaldirir mi?

-En taksurû min es-salât,
o salâttan eksiltmeniz de gerekiyor.

Yani vakit yok.

O dar vakitte
neyin "egitim-ögretim ve sosyal yardim"ini
gerceklestireceksiniz?

Cevap: Kurân'in egitim-ögretimini...

Iyi güzel de
askerleriniz can derdinde
siz "Sana kadinlarin aybasi halini soruyorlar" diye baslayan bir "egitim-ögretim"in derdindesiniz...

O askerlerin
oracikta
sizi
bakislariyla öldürmeyeceginden emin misiniz?

Arti,

"Kurân'i tane tane oku; acele etme!" diyen Allah
onaylar mi bu yaptiginizi?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

aorskaya
12. November 2012, 04:43 PM
Merhaba.

Benim aklima
baska sorular da
geliyor:

Örnegin

-Inananlarin askerleri
"salât"i

cephede

KIYAM edip "secde"ye vararak
yerine getirirler (Nisâ 101-103).

-Eger salât
egitim-ögretim ve sosyal yardim
ise

KIYAM ve SECDE
bunun
neresinde?

-Allah sizi uyariyor:

kafirler
sizin silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kollamaktadir;
bir saldirisla üzerinize cullanacaklar.

Böyle bir andaki ruh haliniz

egitim-ögretim ve sosyal yardim calismasini
kaldirir mi?

-En taksurû min es-salât,
o salâttan eksiltmeniz de gerekiyor.

Yani vakit yok.

O dar vakitte
neyin "egitim-ögretim ve sosyal yardim"ini
gerceklestireceksiniz?

Cevap: Kurân'in egitim-ögretimini...

Iyi güzel de
askerleriniz can derdinde
siz "Sana kadinlarin aybasi halini soruyorlar" diye baslayan bir "egitim-ögretim"in derdindesiniz...

O askerlerin
oracikta
sizi
bakislariyla öldürmeyeceginden emin misiniz?

Arti,

"Kurân'i tane tane oku; acele etme!" diyen Allah
onaylar mi bu yaptiginizi?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Sevgili Hasan ağabeyimiz,

Size de teşekkür ederim. benim daha sonra soracağım sorulardan bir tanesini siz burada güzelce açıklayarak sormuşsunuz.

Sevgili Halil ağabeyimiz, önceki sorularımı cevapladıktan sonra, diğer sorularımda olacak...

Bu şekilde namaz konusu daha belirginleşecektir diye düşünüyorum...

selam ve saygılarımla...
aorskaya

dost1
12. November 2012, 05:03 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Size yeniden okur musunuz dememin nedeni:

Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

yazınız üzerine bazı sorularım olacaktır. Uygun olduğunuzda cevaplamanızı rica ederim.
...

4- “Salat yapılması gereken farzdır” diyerek, farzın ne demek olduğunu açıklayarak cümleyi bitirmişsiniz. Bu cümlede, sadece salata farzdır deyip, sizin deyiminizle “tazarrulu dua”ya farzdır demediğinize göre, o farz değimlidir? Kişinin isteğine bırakılmıştır?[/B][/FONT]
...



Selamun Aleykum! Değerli Sevginur Kardeşim!
...

Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.

Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez (A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.

“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.

Nisâ;134:Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.

A‘râf;29:De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.”

A‘râf;55-56:Rabbinize alçala alçala ve gizlice/ açıkça göstererek dua edin; namaz kılın. Kesinlikle O, sınırı aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Kesinlikle Allah'ın rahmeti, iyileştirenlere güzelleştirenlere çok yakındır.

A‘râf;180:Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler.

A‘râf;205:Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!

Bakara;186:Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar.

Mü’min;60:Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.

Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?

ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an

ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.





Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
12. November 2012, 05:40 PM
sevgili merdem,
Müzemmil 4. ve 5. ayetlerde abdesti nasıl buluyorsun?

Bu surede, buraya kadar olan kısımda namazla ilgili bir hüküm varmıdır da bunları söylüyorsun?

Abdest, sadece namazla ilgili olan bir ön şart değilmidir?

“Maddi pisliklerden elbiseni/bedenini temizle ve arındır. .....(BU KADAR BASIT! suya da lüzum kalmadi )”

Şimdi, bu söze dayanarak, elbisesi temiz, kendi yeni banyo yapmış birisi hatta "suya gerek kalmadı" dediğine göre banyoda yapmamış fakat banyo yapmasını gerektirmeyecek durumda olan birisi, bu şekliyle namaz kılabilir! diye kabul etmemizmi gerekir?

Peki kuranda tarif edilen diğer abdest fazlalıkmı olmaktadır?

Not: Müzemmil 4.ayetteki elbise diye çevirilenin de giysi olmadığını, kendi bedeni de olmadığını ayetleri en baştan iyice incelerseniz görürsünüz. Ayetler arasındaki ilişkiyi iyi yorumlamadığınızdan bu şekilde ilgisiz sonuçlar bulabiliyorsunuz.

Yukarıdaki soruyu cevapladığınızda, müzemmil ile ilgili söylediklerimi detaylandıracağım...



selamlar,
aorskaya

Sayin aorskaya kardesim,

Birazcik dahi olsa ironie denen bir sey yok sizde, yukarida yazilardaki soru ve cevaplar, birilerinin sacma satirlarindan örneklerdir onlar. Ben böyle seylere güler gecerim.

Anlatmak istedigim, zavalli insanlarimiz ne sorular soruyorlar ve ne cevaplar aliyorlar. Mühim olan sorulari dogru kisilere yöneltmektir, dogru kaynaklardan aramaktir.

Benim niyetim burada sizlere ders vermek olmadigini elbette anlamissinizdir :)

Saygilarimla

aorskaya
12. November 2012, 06:23 PM
Sayin aorskaya kardesim,

Birazcik dahi olsa ironie denen bir sey yok sizde, yukarida yazilardaki soru ve cevaplar, birilerinin sacma satirlarindan örneklerdir onlar. Ben böyle seylere güler gecerim.

Anlatmak istedigim, zavalli insanlarimiz ne sorular soruyorlar ve ne cevaplar aliyorlar. Mühim olan sorulari dogru kisilere yöneltmektir, dogru kaynaklardan aramaktir.

Benim niyetim burada sizlere ders vermek olmadigini elbette anlamissinizdir :)

Saygilarimla

Merdem kardeşim,

İroni konusunda haklısın galiba... İmansızı, rivayetçisi, her şeyi aklınca çözdüğünü sanan cahili derken, ironiyi göremeyebiliyorum.

Ama, senin yazım şeklinde bunu biraz zorlaştırıyor.

Şimdi, burada yaptığın açıklamalardan sonra aynı cümledeki bazı yazıların sana ait olduğu anlaşılıyor. halbuki, cümlede aynı satırdan senin yazılarını devam ettiğinden, senin veya ötekilerin yazısını ayırmak güç oluyor.

Bu yanlış anlamalara sebep olmamak için,

alıntıladığın yazıyı ya [quote] (bitişinde aynı parantez içi / işareti ile başlayacak şekilde olmalıdır) aralıklarında yaz, yahutta alıntı yazıyı bütünüyle başka renk, kendi yazını da başka renk yap ki, hangi cümle senin yada başkasının anlaşılsın.

Bizlere ders verme niyetinde olmadığını söylemene gerek yoktu. Böyle niyet olsun olmasın, benim bildiğimden daha doğru bir bilgiyle karşılaşırsam, onu ders olarak dikkate alır, dersime çalışır ve onu öğrenip kabul ederim.

Bundan da en ufak bir şekilde gocunmam, aksine hatamı düzelttiğim için kendimi de buna yardımı olan kardeşimi de daha çok severim.

Benim yazılarıma katılımınızda, küfür ve şahsi niteleme olmadıkça, hiç çekinmeden yazınız lütfen sevgili merdem.

Senden de öğreneceğim çok şey mutlaka vardır diye düşünüyorum ve inşallah faydalanmayı da isterim.

selamlar,
aorskaya

merdem
12. November 2012, 10:38 PM
Selamun Aleykum Aorskaya Kardesim,

Abdest konusunu baslatan siz oldunuz, burada kafa karisikligi yapilmasina lüzum yok.

http://www.istekuran.net/makaleler.html

Hakki Yilmaz Hocamizin harika aciklamalari var, sitesinde görebilirsiniz ve yararlanabilirsiniz, eger konulari o siteden kopye edip yapistiracak olursaniz daha uygun olur. Ve aciklanmasi gerecek püf noktalari gözümüze carparsa o zaman hep beraber tartisiriz. Sayet aranan tema yok ise Hakki Hocamizin sitesinde, bir de ona sorarsak fena olmaz.

Burasi ilkokul degil, asagi yukari her bir kardesimizin az cok bilgisi var ve de site arandiginda bir cok konularda anlasilir sekilde aciklamar var.Tam olarak tespit edemedim, acaba site kardeslerimizden Kur'an meali yapabilme kapasitesi olanlar varmi aramizda? Yanlis ve eksiklerimiz varsa, bizleri bu konularda aydinlatma yetkilisi Kardeslerimizden bahsediyorum.

Bu gün her cocugun yapabilecegini yapmakla kalmiyalim; Ayetleri kopyeleyip yapistirmakla kalmiyalim lütfen.

Tartisma konusu olacak baska temalar ortaya atilacak olursa bundan hepimiz faydalanabilir ve en uygun akla yakani kabullenebiliriz.

Selamlarimla

aorskaya
12. November 2012, 10:49 PM
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez (A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir.

Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.

“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir.

Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.


Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

"alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua" etmeyi nasıl namaz olarak bulabiliyorsunuz.

Bu hem araf 55.ayette anlama ters düşmektedir, hem de vakitleri anlatan ayetlerde, namazla ilgili olarak salat yerine, [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] deyiminin geçmesini gerekli kılar.

Yine namazla ilgili ön şart olan abdest ayetlerinde de salat ifadesi namazı karşılamaktadır.

Araf 55.ayetteki,"alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua" yı namaz olarak değilde, herhangi bir zaman veya mekanla sınırlandırmaksızın yapacağımız duanın şekli olarak kabul etmemize engel ne olabilir?

Araf 55.ayeti önceki ve sonraki ayetlerle bir arada ele alıp anlamaya çalışırsak, burada geçen "alçala alçala ve açık-gizli dua"nın sadece dua biçimini gösterdiğini daha kolay görebiliriz.

ARAF SURESİ ALINTILAR:
50-51. Ve ateşin ashâbı, cennetin ashâbına, “Biraz su veya Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bize aktarın” diye seslendiler. Onlar da, “Allah, dinlerini alaya ve eğlenceye alan, basit, iğreti hayata aldanan inkârcılara ikisini de gerçekten yasaklamıştır!” dediler. –Bu günle karşılaşacaklarını umursamadıkları, âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, Biz de bu gün onları umursamayacağız [cezalandıracağız]–.

52. Hiç kuşkusuz onlara, inananlar için, bir kılavuz ve rahmet olarak, tam bir bilgiyle detaylandırdığımız bir Kitap getirmiştik.

53. Onun ilk plâna çıkmasından başka ne bekliyorlar? Onun ilk plâna çıkacağı gün geldiğinde, önceleri onu umursamayanlar, “Rabbimizin elçileri gerçekten bize gerçeği getirmişti. Acaba bizim için aracılık edecek aracılar var mı? Veya geri gönderilip de yaptıklarımızdan başkasını yapabilir miyiz?” diyecekler. Kuşkusuz kendilerini kayba uğratmışlardı. Uydurdukları şeyler de onlardan ayrılmıştır.”

54. Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş üzerine istiva eden, gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen ve güneş, ay ve yıldızları emrine boyun eğmiş olarak yaratan Allah'tır. İyi biliniz ki yaratma ve emir sadece O'na özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!

55. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.

********************

50ve 51.ayete baktığımızda, cehennemliklerin istekleri ve isteğin karşılanmayacağı anlatımı,

52.ayette de bunun gerekçesinin, yol gösterici olarak kitap indirilmesi olduğu,

53.ayette de indirilen kitabı umursamayıp, o kitaptan sorumlu olduklarını akıl edemedikleri, ancak kitaptan sorulacakları gün geldiğinde ve kitap öne çıktığında yani kitaptan sorulduklarında ise; o kitabın gerçekleri içerdiğini anlayacaklarını, kurtuluş için başkalarını arayacaklarını yada geri gönderilmeyi isteyecekleri, ama kabul edilmeyerek hüsrana uğrayacakları bildirilmektedir.

54.ayette ise rabbimiz kısaca yeniden hatırlatılarak, yaratma ve emrin sadece ona özgü olduğu, (başka emirler yerine, rabbin emirlerinin mutlaka yapılması gerektiği) ve (bunların yapılması halinde) rabbimizin çok cömert olacağı gösterilmektedir.

55. ayette ise (işte bunların devamı olarak, öncekilerin durumuna düşmemeyi, rabbin tek yaratan ve tek emir sahibi olduğunu, isteklerinin yapılması halinde çok cömert olduğu hatırlanarak) rabbimize yalvara yakara, alçala alçala gizli/açık dua etmemiz gerektiği belirtilmektedir.

Burada, namazla ilgili bir anlatımı ben bulamıyorum.

Öncekilerin durumuna düşmemek için bu ayette dua etmek vardır. Üstelik namaz gibi belli vakitlerle sınırlama olmadan bu vardır. Üstelik bu dualar içinde abdest veya başka bir ön şartta belirtilmemiştir.

Şu halde, bu ayetten namazı belirlemek, ayetin beklediği duayı sadece namaz gibi belli vakitlere hapsetmek olurki, bu önceden gelen anlatılanların durumuna düşmemek için her an yapılabilecek duayı sekteye uğratmak, kısıtlamak demektir.

A‘râf;205:Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma! [/QUOTE]

Bu ayette de, sadece namaz vakitlerinde değil, (akla gelen ve imkan bulunan) her zaman alçala alçala, saygıyla ürpererek dua edilmesinin istenmesi de yukarıda bahsettiğim gibi namazı değil, duayı gösteriyor.

sayın dost1, yukarıda belirttiğim nedenlerle sizin araf 55.ayetten namaz tespitinize katılamıyorum.

Ayrıca; namazın farz olduğunu açıklamışsınız, ben onu görmemişim.

Dolayısıyla, namazın farz oluşu ile ilgili sorularım dışındaki soruları uygun olduğunuzda cevaplamanızı rica ediyorum.

saygı ve selamlarımla...
aorskaya

dost1
13. November 2012, 02:01 AM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!



1- Kuranda geçen “salat” deyiminin namaz demek olmadığını belirtmişsiniz. Salat; (sadece) namaz demek değilse de namazı da kapsamazmı? Namaz ve sonrasında yapılan dualarıda içermezmi, niçin?

Salat ve namaz birbirinden farklı iki kavramdır. Salat namazı kapsamaz. “salât” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur.
Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır.


2- Namaza, tazarrulu dua demişsiniz. Bu namaz nedir? Sorusunun cevabıdır. Ama aynı zamanda bu deyim, yada bu deyimi karşılayan başka kelime kuranda geçmez. (yada ben bulamadım diyelim)
Siz, namazı hangi ayetlerde “tazarrulu dua” veya başka (salattan başka) kelimeden buluyorsunuz?


Bu namaz/tazarrulu dua, yapılması gerekendir/farzdır.

Yazımızda bu ayet belirtilmişti. Sanırım dikkatinizden kaçtı.

A’raf;55: “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn”
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez

A‘râf;205:” Vezkür Rabbeke fiy nefsike tedarruan ve hıyfeten ve dunel cehri minel kavli bil ğuduvvi vel asali ve la tekün minel ğafiliyn “
Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!


Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.


3- İkinci sorudaki deyim yada namazı işaret eden (salattan) başka kelime kuranda yoksa, salatta bildiğimiz namazla ilgilenmiyorsa (ki bu sizin iddianızdır) bildiğimiz namaz size göre kuranda yokmudur? Diğer bir anlatımla, bildiğimiz namaz dinin emri değilmidir?

Değerli Kardeşim! Bu sorunuzdan yazıyı yeterince okuyup değerlendirmediğinizi düşünüyorum. Sorunuzun cevabı olacak kısmı yazımdan olduğu gibi kopyalayıp yapıştırdım.

“Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.

Bugünkü kılınan namaz salat değildir.

Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.

Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

Salat, yapılması gerekendir/farzdır...
Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.”


4- “Salat yapılması gereken farzdır” diyerek, farzın ne demek olduğunu açıklayarak cümleyi bitirmişsiniz. Bu cümlede, sadece salata farzdır deyip, sizin deyiminizle “tazarrulu dua”ya farzdır demediğinize göre, o farz değimlidir? Kişinin isteğine bırakılmıştır?

Yazımda belirttiğim ifade:

“Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır. “


1- Bu ayetlerde geçen salat, “zihinsel ve mali destek” ise gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde, kime yada kimlere nasıl zihinsel destek verilebilir, nasıl mali destek verilebilir?

Dinin indiği coğrafyada insanların hareket halinde oldukları zamanlar bu zamanlardır.



2- Zihinsel destek bir bakıma kabul edilebilir görülse de mali destek için neden vakitler belirlensin, üstelik neden gündüzün iki ucu ve geceye yakın zamanlar olsun?


Dinin indiği coğrafyada insanların hareketli oldukları saatler bu vakitlerdedir. Öğle, ikindi vakti diye bildiğimiz vakitlerde o coğrafyada insanlar genellikle evlerinde dinlenme halindedir.

Bugün camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşündünüz mü?


3- Mali destek (infak hükümlerinden de delillendirilmeye çalışılırsa) zaman kısıtlamasından bağımsız olarak; gerek ve imkan bulunan her durumda yapılması gerekli değilmidir?

Salatların toplu olarak yapılması salat kurumlarının oluşturulmasında ve oluşturulanların ayakta tutulmasında önemlidir. Unutmayalım ki, Medinede yeni bir devlet kuruldu. Bu devletin başındaki kişi Allah’ın Resulu Muhammed idi (selam olsun.) Bu devletin günümüzde olduğu gibi her bölüme bakan bakanları vardı. Salatlar önemine göre ya Mescidi Nebevi ya da Musallada yapılırdı. Kur’an’da salatı ikame emri ile zekatın verilmesi emrinin peşpeşe geldiğini gözardı etmemek gerekir.


4- Mali destek için, zihinsel eğitim için herkesin ayakta ve rahat toplanabilecek olduğu zamanlar daha uygun değimlidir?

Daha uygundur. Bunun için de o coğrafyadaki en uygun olan vakitler salat için belirtilmiştir . Önemine göre de ya mescid ya da musallalarda/salat merkezlerinde yapılmıştır.

Lütfen! camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşünür müsünüz?


Bütün bunlardan, bu ayetlerin; sizin “tazarrulu dua” diye tanımladığınız (ve benimde tanım olarak katıldığım) namazı anlattığı görülmezmi?

Ayetlerden kastınız “salatın ikamesi” ile ilgili ayetler ise , bu bildiğimiz namaz değildir. Salat ile namaz birbirinden farklıdır. “salât” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur.
Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır.



1- [eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. anlamındaki salatın, tehlike olması durumunda bitirilmesi gerekmezmi?

Salatın ikamesi bütün müslümanlara kıble yapılmıştır. Salatı ikame kurumları mutlaka oluşturulmalıdır ve bunların ayakta tutulması işletilmesi için de sürekli çaba harcanmalıdır.
Tehlike anında yapılan salatlar da tehlikeye nasıl karşı konulabileceği ile ilgili olacak çalışmalardır. Tehlikenin durumuna göre karar verilir.


2- Bulunulan yerde olabilecek tehlikeden korkuluyorsa, yaya veya binekle hareket halindeyken, “eğitim-öğretim kurumu” nasıl çalıştırılabilir? Bir an için yaya veya binek üzerinde hareketle, bu kurum çalıştırılmaya kalkılsa, diğer kişi yada kişilerinde yaya veya binekli olarak hareket etmeleri gerektiğinden, bu başarılabilirmi, yada verimli olabilirmi?

Her ev bir mescid/okul haline getirilerek bulunulan yerde tehlikeden korunma ve tehlikeye karşı koyma yolları öğretilir. Her durumda ve koşulda yapılabilir. Kurtuluş Savaşında milletimizin takındığı tavır bu türdendir.


3- Bu açıkladığım durumlar gösteriyorki, bunlar zihinsel, mali destek yada eğitim-öğretim değildir.

Çünkü; bunların imkansızlığına yada verimsizliğine karşılık, bildiğimiz namaz pekala mümkün olmakta ve başarıyla yerine getirilebilinmektedir.

Saygılarımla…
aorskaya
]
Günümüzde ne yazık ki, mescidler ve camilerde salat çoğunlukla sözkonusu değildir. Yapılanlar; bilinçten, huşudan yoksun bırakılan zamlandırılmış namazlardır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
13. November 2012, 04:09 AM
Selamun Aleykum!


...
-Inananlarin askerleri
"salât"i

cephede

KIYAM edip "secde"ye vararak
yerine getirirler (Nisâ 101-103).

-Eger salât
egitim-ögretim ve sosyal yardim
ise

KIYAM ve SECDE
bunun
neresinde?

...
Sevgi ile,
Hasan Akcay

Nisa101-104:
"Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma çalışmanızdan] kısaltmanızda [eğitimi öğretimi kısa kesmenizde] sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen seferde olanların içinde bulunup da onlar için eğitim-öğretim verdiğin zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler/eğitime katılsınlar. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, yeterli bilgi alıp ikna olduklarında arka tarafınıza geçsinler. Sonra eğitim-öğretim almamış diğer bir kısmı gelsin seninle beraber eğitim-öğretim yapsınlar ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan habersiz durumda olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra eğitim-öğretimi tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun]. Hiç şüphesiz salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma görevi], eskiden beri mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
Ve o düşman toplumu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyor idiyseniz, artık şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz, Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır."


Nisa 101-103 de "KIYAM edip "secde"ye vararak
yerine getirirler" ifadesini bulduysanız bu tür şeylerin akla gelmesi kaçınılmazdır."

Savaş için sefere çıkan bir orduyu düşündüğümde aklıma:
Savaşa giren ordu ne yapar?
Ordunun başındaki komutanlar ne yapar?
Ordunun izleyeceği bir savunma veya saldırı planları yok mudur?
Askerler aman bize kafirler saldıracak diye komutanlarının verdiği direktifleri dinlemezler mi? vb sorular geliyor.
Şahsen ben savaş için sefere çıkan bir orduda er olsam, kafirleri yenebilmek için komutanların verecekleri dersleri cankulağı ile dinlerim ki, kafirlere karşı başarısız olmayalım.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay
13. November 2012, 04:34 AM
Merhaba.

Nitekim bu ritüelin ana hatlari, Rasûlullah'tan bize intikal etmistir. Ne var ki, bunlarin bazilari, anlam ve kavram olarak mecrasindan cikarilmistir.

Ritüelin ana hatlari bize Resûlullah'tan intikal etmistir iddiasi mecrasindan cikarildigina sanki kanittir. Yaratilan izlenim o. Öyle ya. Intikal eden hangi sey mecrasindan cikarilmiyor ki!

Oysa
Resûlullah'tan intikal iddiasi
ADI ÜSTÜNDE
iddiadir.

Bir iddia, baska bir iddia ile
kanitlanamaz.

KIYAM ve SECDE ile yerine getirilen salât
Kurân'da,
örnegin Nisâ 102'de,
var.

Mecrasindan asil cikarilan, KIYAM ve SECDE kelimeleridir. "Allah onu diyor ama benim dedigimi kastediyor" iddiasi. KIYAM saygi durusudur, SECDE itaattir... saptirmasi.

Hayir. KIYAM kIyamdir: ayakta durmak (Nisâ 103). SECDE ise dünya kuruldugundan beri yapilan bir harekettir: yere kapanmak. Ve bunlar sekildir. Nisâ 102'de sözü edilen, sekilsel bir ibadettir.

Ister Farsca

namaz diyelim ister Kurânca
salât,

ayni sey.

Gecerli olan
kelimelerin aidiyeti degil
anlamidir (17:110)

"Ritüel"imizin cikis noktasi ise Resûlullah degil Kurân'dir. Kurân yeter.

Dinin indigi cografyada insanlarin hareketli olduklari saatler bu vakitlerdedir. Ögle, ikindi vakti diye bildigimiz vakitlerde o cografyada insanlar genellikle evlerinde dinlenme halindedir.

Korkarim basimizi yine alakasiz tarafa ceviriyoruz.

Egitim-ögretim ve sosyal yardimlasma, istirahat anlari dahil, ihtiyac duyulan her an yapilir.
Sekilsel salât ise yalnizca gün batimindan hemen sonra ve gün dogumundan hemen önce.

Su cografyaya bu cografyaya ya da
su kisinin bu kisinin ihtiyaclarina bagli olmayan
Allah'in belirledigi iki vakit.

Nisâ 101-103'e dikkat. Vakit gün dogumundan hemen öncedir. Kanit? Saldiri beklentisi. Saldirilar safakta baslar. Cünkü sonuc almak icin gündüzün isigina ihtiyac var.

Sabah namazi icin sabitlenen vakit.

Belirlenen o vakitte (kitâben mevkûta)
halen fiilî catisma olmasa da
düsmanin bir saldirisla üzerimize cullanacagindan endise etmemize ragmen,

gerekli önlemleri alarak,
KIYAM ve SECDE ile yerine getirecegiz o salâti.

Salât
degisik ayetlerde degisik anlamlara geliyor bahanesiyle
Nisâ 101-103'teki sekilsel salâti
yok sayamayiz.

Sekilsel salât = namaz
Kurân'da var.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

aorskaya
13. November 2012, 11:38 AM
Selamun Aleykum Aorskaya Kardesim,

Abdest konusunu baslatan siz oldunuz, burada kafa karisikligi yapilmasina lüzum yok.


Abdest konusunda başlık açan benim, çünkü bununla ilgili birbiriyle çelişen çeşitli kabuller olduğu gibi, olmasa da olur diye alternatif fikirler sunanlar olmuştur.
Abdest konusunu başlatmakla nasıl bir kafa karışıklığı yaratılmış oluyorki? Zaten karışık olan kafalar olduğu için başlık açıldığı belli değilmidir?


http://www.istekuran.net/makaleler.html

Hakki Yilmaz Hocamizin harika aciklamalari var, sitesinde görebilirsiniz ve yararlanabilirsiniz,


Sayın H.Yılmaz'ın gerçekten çok yararlı açıklamaları vardır. Müslümanların ufkunu açan değişik fakat akıllı mantıklı kurana uygun açıklamaları olduğu tartışmasızdır.

Ben de bunu görüp, faydalanmaya çalışıyorum zaten. Ancak, sayın Yılmaz'da insandır, hataları vardır, olacaktır, bu gözardı edilmesin...


eger konulari o siteden kopye edip yapistiracak olursaniz daha uygun olur.


Neye yada kime göre konuları oradan yapıştırmam daha uygun olur? Niçin oradan alıp yapıştırılsınki?

Sen, bunu uygun buluyorsan kendin söylediğiğn gibi yapabilirsin. Ama, kurandan konuları bilen kimseler, konu ile ilgili görüşlerini bağımsız olarak burada açabilmeli, Hakkı yılmaz veya başka meal edenlerin mealleri yada kendi meali ile ayetlerle de desteklemelidir.

Bu şekilde olan anlatıma katılmayanlarda yine aynı şekilde yanlış buldukları kısımlar için aynısını yapabilmelidir.


Ve aciklanmasi gerecek püf noktalari gözümüze carparsa o zaman hep beraber tartisiriz. Sayet aranan tema yok ise Hakki Hocamizin sitesinde, bir de ona sorarsak fena olmaz.


Sadece Hakkı yılmaz hocanın mealleri baz alınarak, onun üzerinden gidilmesini kural olarak gerekli görmenizi doğru bulmuyorum.

İsteyen herkes, istediği kimsenin görüşlerini kendisine destek olarak kullanabilir. Sayın Yılmaz'dan yardımda alınabilir, fena olacak bir durum elbette olmaz. Ama, buna gerek duymayacak konuya hakim kimseler içinde bu kabulleriniz gereksiz olur.


Burasi ilkokul degil, asagi yukari her bir kardesimizin az cok bilgisi var ve de site arandiginda bir cok konularda anlasilir sekilde aciklamar var.Tam olarak tespit edemedim, acaba site kardeslerimizden Kur'an meali yapabilme kapasitesi olanlar varmi aramizda? Yanlis ve eksiklerimiz varsa, bizleri bu konularda aydinlatma yetkilisi Kardeslerimizden bahsediyorum.


Az önce sayın Yılmaz'la ilgili söylediklerini burada kendin gereksiz kılan açıklamada bulunmuşsun.

Burada çok değerli (meal yapabilecek) kimseler var. Onlarda (sağolsunlar, inşallah devamlı yapsınlar) zaten konuları gördükçe katkılarını sunuyorlar.
Yanlış ve eksiklik gördüklerinde düzeltme yazılarını yazıyorlar.

Bu yeni başlanacak bir şey değil yani, burada bu dediğin zaten yapılmaktadır.


Bu gün her cocugun yapabilecegini yapmakla kalmiyalim; Ayetleri kopyeleyip yapistirmakla kalmiyalim lütfen.

Tartisma konusu olacak baska temalar ortaya atilacak olursa bundan hepimiz faydalanabilir ve en uygun akla yakani kabullenebiliriz.

Selamlarimla


Ayet yada değil, alıntılanan yazılarla ilgili olarak, mutlaka alıntıyı yapıştıran kimsenin kendi görüşünü de yazması gerektiğini, aksi halde alıntıladığı yazıyı aynen kabul etmiş sayılacağını ve hatta bu noktada senin bir iki alıntın için bunu sana yazdığımı biliyorsun. Tekrar bana söylemen gereksiz oluyor.

Burada, tamda yapılmaya çalışılan, dini konularda doğruyu bulmaya çalışmak için yapılan fikir alışverişi olmaktadır. Tartışmalar bunun için vardır, ve inşallah sadece bu amaçla ilgili olarakda devam etmelidir.

selamlar,
aorskaya

pramid
13. November 2012, 12:10 PM
Sayın H.Yılmaz'ın gerçekten çok yararlı açıklamaları vardır.

Şahsen okumanıza sevindim. Hakkı abi meallendirmede gerçekten çok iyidir. Benimde yıllarca yaptığım çalışmalara denk bir gidişatı var.

Umarım Melek, ibadet, mucize vb. makalelerini kuran ile karşılaştırırsınız.

onun üzerinden gidilmesini kural olarak gerekli görmenizi doğru bulmuyorum.

Bu sözünüz de çok doğru. Ama geleneğin görüşü ile de gidilmesine ve onu kural olarak görülmemesi kanaatindeyim.

Abdest diye adlandırılan uygulamaya gelince;

adliyeye
çarşıya,
okula,
camiye

(ki ben bunları mescid olarak algılamaktayım)

vb. topluma açık yerlere giderken her halükarda temiz olunmasını amaçlayan bir uygulama olarak görüyorum.

Elin, kolun, yüzün temiz ve yıkanmış olacak,

Saçın tozsuz topraksız, taralı,

Ayaklar/ ayakkabılar temiz tozsuz/boyalı olacak.

Su bile bulamazsanız bir çözüm bulunmalı.

Kısacası Kuran, insanlara saygılı birey yetiştiriyor.

Elinizi kollara kadar, yüzünüz yıkayın.

Baş ve ayakları ise silin mesh edin.

Su bulamazsanız su ile yıkanacak yerleri mesh edin yani silin.

aorskaya
13. November 2012, 12:27 PM
Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

Yazılarınızı üç kısımda cevaplandırmaya çalışacağım. Bunlardan 1.kısım; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım; kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğinin anlatılması, 3.kısım ise salattan, her durumda "mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacaktır.

1. KISIM:

Salat ve namaz birbirinden farklı iki kavramdır. Salat namazı kapsamaz. “salât” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur.
Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır.


Daha önce de bu konuda bir sorunuz üzerine,kısaca; "her zaman için salat=namaz değildir. Salat namazı da kapsayan bir ifadedir." demiştim. Şimdi biraz daha açarsam; "bazı vakitlerde istenen namaz için salat=namaz" olmaktadır diyorum.

Aksi halde,

1- Abdesti; namaz dışında kalan "zihni, mali destek, eğitim, sosyal yardım" şeklindeki salat için gerekli kılmış oluruzki, bu eylemler için abdest istenmesi mantıksızdır. Çünkü, abdestin tarifine baktığımızda, abdestin bir özel şekli (teyemmüm) bizatihi bu şekildeki salata ters düşer.

Suyla alınan abdest ise, bu şekildeki salat için gereksiz olur.

2- Savaş anında kısaltılan salatın, namaz olmaması halinde; savaş esnasında zaten yeri olmadığından hiç yapılmaması gerektiği, aksi halde savaş anında zihni, mali destek, eğitim ve sosyal yardım konularının işlenmesinin bizdeki kaba tabirle "dam üstünde saksağan..." durumuna düşüleceğini ve savaşta bulunan kimseler için gereksiz bulunacağını, mantıksız bulunacağını kabul etmek gerekir.

Çünkü,

a_ namaz dışındaki salat, insanların durumunu ıslah etmek amacıyla insanlar için yapılan eylem olduğundan ve savaşa katılanlar, zaten savaşa katılmakla, insanlar için hayatlarını ortaya koyarak destek vermiş olduklarından, aynı anda bir de mali destek, zihinsel destek, sosyal yardım da bulunmaları imkanı da olamaz, isteğide olamaz ve istekli olmamakta haklıda olurlar. Çünkü; toplum için, insanlar için yapılabilecek en büyük destek zaten yapılmaktadır.

b_ Halbuki, savaş esnasındaki kısaltılan salattan anlıyoruzki bu salat tamda namaz denen olgudur. Çünkü, bu anlamda salat, insanlar için yapılan zihni, mali, sosyal yardımlar ve destekler olmaktan çıkıp, rabbimize yapılan bir teslimiyet şeklini almaktadır. Buna, savaşa katılanlar (insanlarda olduğunun aksine) isteksiz olmayacak, rabbe yaptıkları eylem olarak savaş esnasında dahi gerekli bulacaklardır, anlayışla kabul edeceklerdir.


Bu namaz/tazarrulu dua, yapılması gerekendir/farzdır.

Yazımızda bu ayet belirtilmişti. Sanırım dikkatinizden kaçtı.

A’raf;55: “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn”
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez

A‘râf;205:” Vezkür Rabbeke fiy nefsike tedarruan ve hıyfeten ve dunel cehri minel kavli bil ğuduvvi vel asali ve la tekün minel ğafiliyn “
Ve her zaman kendi içinden, korkarak ve alçala alçala, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!


Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.

Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.


“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.

Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.

Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.


“Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.

Bugünkü kılınan namaz salat değildir.
Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.
Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.

Salat, yapılması gerekendir/farzdır...
Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.”

Bu kısımda yaptığınız açıklamalarla ilgili olarak, hatalı yorumladığınızı bu başlıktaki 36 nolu yazımda sadece bu kısmı ele alarak ayetlerle açıklamıştım.

Oradan inceleyerek, görüşlerime katılmamanız durumunda bunu belirtmenizi rica ederim.

Saygı ve selamlarımla...
aorskaya

aorskaya
13. November 2012, 01:37 PM
Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

Yazılarınızı iki kısımda cevaplandırmaya çalışacağımı bunlardan "1.kısmın; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım ise kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğine ilişkin açıklamalardan, 3.kısım ise salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacağını" söylemiştim.

Şimdi 2. kısımla ilgili anlatımlarımı yapmaya çalışıyorum:

2. KISIM:
Kuran evrenseldir, ondaki hüküm ve kıssalar belli bir an ve coğrafyada geçsede, o anla sınırlı yada o coğrafyayla sınırlı olmayıp, zaman ve mekan üstü olarak her yeri geldiğinde kıyamete kadar uygulanacak ve olabilecek şeylerdir.



1- Bu ayetlerde geçen salat, “zihinsel ve mali destek” ise gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde, kime yada kimlere nasıl zihinsel destek verilebilir, nasıl mali destek verilebilir?


Dinin indiği coğrafyada insanların hareket halinde oldukları zamanlar bu zamanlardır.


Sevgili dost1,

Burada sizin açıklamanıza göre; coğrafi bölge ve zaman şeklinde iki sorun ortaya çıkmaktadır.

1- Din indiği coğrafi bölge şartlarına göre yaşanacaksa, "o coğrafya şartlarını taşımayan hiç bir yerde din yaşamaya gerek yoktur" sonucu çıkar ki bu kuranın yapısına ve rabbimizin isteğine ters bir durum olur.

2- Coğrafyayı bir kenara bırakıp, coğrafyayla kastettiğiniz yerdeki insan hareketliliğini, coğrafyadan bağımsız başka yerlere uygulamaya kalktığımız da o yerdeki hareketlilik zaman bakımından bahsettiğiniz coğrafyadaki zamanda olduğu şekilde hareketlilik olmayabilir.

Diğer bir anlatımla; o coğrafyadaki zamanın aynısında, başka coğrafyada insanlar en az hareketli oluyorsa, bu durumda dinin bu hükmü yaşanmayacakmıdır?

3- Şimdi ise, konuya ilişkin sonucu değiştirmeye etkisi olmayacaksa da, kişisel bilgilenmek amacıyla sormak istiyorum; "O coğrafyada, o vakitlerin en hareketli olduğunu neye dayanarak söyeleyebildiğinizi, istatiksel de olsa bir kaynağınız varmıdır?"



2- Zihinsel destek bir bakıma kabul edilebilir görülse de mali destek için neden vakitler belirlensin, üstelik neden gündüzün iki ucu ve geceye yakın zamanlar olsun?

Dinin indiği coğrafyada insanların hareketli oldukları saatler bu vakitlerdedir. Öğle, ikindi vakti diye bildiğimiz vakitlerde o coğrafyada insanlar genellikle evlerinde dinlenme halindedir.

Bugün camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşündünüz mü?


Burada da zihinsel ve mali desteğin sadece hareket halindeki kimselere yapılabileceği ile sadece gündüzün uçlarında ve geceye yakın zamanlarda yapılabileceği şeklinde bir sonuç çıkıyor karşımıza...

1- Mali destek, sosyal yardım için neden en hareketli zamanlar seçilsinki? Aksine, yardımların gizlice verilmesine ilişkin kuranın genel hükümlerine göre, kalabalıktan gizlice vermek daha doğrudur. (size göre değilmidir?)

2- Sonra yardım, destek görecek kimselere zamandan bağımsız, ivedilikle yardım yapılması, desteklenmesi ve toparlanmasının sağlanması gereklidir.

Bunun içinde, tarafların ne zaman uygun olursa o zaman desteğin gerçekleşmesi için zamana hapsedilmemesi gerektiği sonucu çıkmaktadır.



3- Mali destek (infak hükümlerinden de delillendirilmeye çalışılırsa) zaman kısıtlamasından bağımsız olarak; gerek ve imkan bulunan her durumda yapılması gerekli değilmidir?


Salatların toplu olarak yapılması salat kurumlarının oluşturulmasında ve oluşturulanların ayakta tutulmasında önemlidir. Unutmayalım ki, Medinede yeni bir devlet kuruldu. Bu devletin başındaki kişi Allah’ın Resulu Muhammed idi (selam olsun.) Bu devletin günümüzde olduğu gibi her bölüme bakan bakanları vardı. Salatlar önemine göre ya Mescidi Nebevi ya da Musallada yapılırdı. Kur’an’da salatı ikame emri ile zekatın verilmesi emrinin peşpeşe geldiğini gözardı etmemek gerekir.


Namaz yerine destek-eğitim anlamında salatın iki ayağı vardır. İlki; destek yapılacak kimselerin belirlenmesi ve detek kararlarının alınması, ikincisi ise alınan kararların uygulanmasıdır.

1- Uygulama ile ilgili olarak imkan bulunan her zaman yerine daha kısıtlı zamanların düşünülmesindeki yanlışlığı yukarıda anlattım.

2- Karar alınması ve uygulanması bakımından ise, yine ayrışma olacaktır. Örneğin, destek anlamındaki salatlar için organize olacak yapı kamu yönetiminden bir teşekkül ise zaman belirlenebilir. Ancak, halkın organize olacağı bir yapıda ise, halkın destek görüşmeleri için uygun olduğu zamanlar değişebilir. Bu nedenle bu gurup için yine zaman belirlemek yanlış olmaktadır.

3- Kuranda salatın yanında zekatında geçmesi sizin görüşünüzü desteklemesi anlamına gelmez. Aksini düşünüyorsanız açıklama yapmalısınız.



4- Mali destek için, zihinsel eğitim için herkesin ayakta ve rahat toplanabilecek olduğu zamanlar daha uygun değimlidir?


Daha uygundur. Bunun için de o coğrafyadaki en uygun olan vakitler salat için belirtilmiştir . Önemine göre de ya mescid ya da musallalarda/salat merkezlerinde yapılmıştır.

Lütfen! camilerde imamların sesli olarak okumalarının hangi vakit ve rekatlarda olduğunu düşünür müsünüz?


Bu kısımla ilgili yukarıda yeterince yazdığımdan, sadece camilerde imamların sesli okumalarıyla kurduğunuz ilgiyi anlayamadığımı belirtmek isterim.

1- İmamların sesli okumalarının (zaten neden sessiz okudukları yerlerde olur, kim icat etmiştir ve amacı nedir, bana göre sessiz okuması doğru değilse de) zamanları neden eğitim-destek anlamındaki salata delil olsunki? Bunun gerekçesini de açıklayabilirmisiniz?

2- Bana göre imamlar zaten bütün okumaları sesli yapmalıdır. Çünkü, namazda onlara uyan vekalet verenlerin olası hatada okumayı düzeltmeleri için bu gereklidir.

Bu nedenle, bu kısımdaki iddilarında namaz yerine eğitim-destek anlamındaki salatı kanıtlayamadığını düşünüyorum.

Saygı ve selamlarımla...
aorskaya

pramid
13. November 2012, 01:52 PM
Mali ve zihni destek ?

Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey.

Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun.
Kongrelerine katılırsın, destek olursun.
Parasal yardım yaparsın destek olursun,
Varınla yoğunla çalışırsın,
Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun.
Gittiğin yere de temiz gidersin.
Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin.
Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun.
Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin.

Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun.

Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin.....

Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler.

O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim.
O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim.

Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur.

Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım.

Hamd ?


KURANA GÖRE HAMD


Nasıl Mülk Allahın ise, Hamd da Allahındır. (64/Teğabün 1) Onun lütfuna, ilmine yapılır. Kurandaki kullanımlarına baktığımızda Hüküm-Emir-Buyruk,Programlama anlamlarındadır. Bu programlama, yarttığı mülkü bir düzen içinde yürütmesidir. Kısacası Yarattıklarını, başlangıcından itibaren pragramlayıp yaptıklarından dolayı Hamd, Allahındır. Allahın yarattıkları da, Onun hamdi ile yani programlaması ile hareket(s-b-h) ederler. (17/İsrâ, 44)


Kur'an'da hamd, çoğul kullanım yapılmayıp hepsi Allah'a nisbet edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Ayrıca, 17 âyette de esmaü'l-hüsnadan “hamîd” ismi yer almaktadır. Bir yerde de hamd edenler anlamında “hâmidûn” kelimesi kullanılır. Son nebinin ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4; “Ahmed” ise 1 yerde, “makam-ı mahmûd”, yine 1 yerde kullanılır. Dolayısıyla “hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 67 yerde geçmektedir. Kur'an’ın ilk âyeti olan "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemin" (Hamd, Kâinatın rabbi, yani yaratıcısı, programlayıcısı ve geliştiricisi olan Allah'ındır.) cümlesi Kur'an'da 7 yerde geçmektedir. "El-hamdü lillâh" cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır. El-hamdü lillâh cümlesiyle başlayan 5 sûre vardır. (1/Fâtiha, 6/En'am, 18/Kehf, 34/Sebe' ve 35/Fâtır sûreleri.)


Mü’minlerin dâvâ, dâvet ve duâlarının sonu da şudur: Hamd âlemlerin Rabbi Allah'ındır (10/Yûnus, 10). Zaten ilkte de, sonda da hamd, Allah'ındır.(28/Kasas, 70). Her şey Rabbına devamlı hamd üzeredir. (17/İsrâ, 44). Bütün ins-cin yani her şey, kâfirler dışındaki tüm yaratıkların hamdı Allah’ındır (13/Ra'd, 13). "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile, övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (17/İsrâ, 44). "Göklerde ve yerde hamd O'nundur." (30/Rûm, 18) "El-hamdü lillâh (hamd Allah'ındır.) de. Fakat onların çoğu düşünmezler." (29/Ankebut, 63) “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir velîye/dosta da ihtiyacı olmaya Allahındır hamd (el-hamdü lilâh) de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt (‘Allahu Ekber’ de).” (17/İsrâ, 111) El-hamdü lillâh. Hamd, "Övgü" ve "Şükür" Kelimelerinden Daha Zengin Anlamlıdır.


Fatiha suresi de, özellikle Ehli Kitab’ın, aşırı Nebi yüceltmeleri, Allah’ı “öfkeli, azaba meraklı, nefret eden” bir Tanrı (haşa subhanAllah), Nebileri ise – özellikle isa nebiyi – “merhametli kral”, insanları yargılayacak “din gününün yargıcı” – kendini tasdik edenler ve “onu övüp yüceltenler için” kefaret ödedi ve onları cennete sokacak , “onu övüp ondan yardım istemeliyiz” tanımlamalı inançlarına ( Bkz. İlgili Kuran ayetleri ) ve tüm benzer inançlara, AYNI KAVRAMLARI KULLANARAK dev bir reddiye olarak Kuran’ın girişine yazılmıştır:


“Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele eden Allah’ın adıyla


SON HÜKÜM ( el-Hamd) Allah’a aittir,
O, Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele edendir,
Hesap Gününün YARGICI ( MELİKİ-HÜKÜMDARI) O’dur,
Yalnız Sana kulluk eder ve YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ,
Bizi dosdoğru yoluna ilet,
Kendilerine Vahiy verdiklerinin yoluna,
Gazaba uğramışların ve sapmışlarınkine uğratma. ”


Hamd kelimesi bilinenin aksine, sadece ÖVGÜ değil, HÜKÜM-EMİR-BUYRUK manalarında da ve tabi ki bunların mecmuası olan VAHİY manasıda da kullanılmıştır Kuran’da. “Rabbinin Hamdini Tesbih Et” demek, Rabbinin hükmünü emrini buyruğunu yani istediğ programı, VAHYİ, kesintisiz olarak anlat ve yaşa demektir.


“Melekler Rabbinin HAMDİNİ TESBİH EDERLER” demek, “Melekler Allah’ın emrini-buyruğunu-hükmünü KESİNTİSİZ OLARAK başlangıçlarından itibaren bir programa göre, yerine getirirler” demektir.


Fatiha Suresinde dikkat edilirse EL marife takısı ile gelmiş olup konudaki bilinen HÜKMÜ belirler. Yani kıyamette insanın SON HÜKMÜ SADECE ALLAH’INDIR der. Hamd yerine Oraya ÖVGÜLER yazmak gramer olarak da imkansızdır, çünkü kelime marife takısı olan EL ile birlikte gelmiştir. İlk dönemden beri müfessirler bu EL takısı yüzünden yaptıkları “tüm övgüler yüceltmeler” şeklindeki çevri anlamın GRAMER OLARAK YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜKLERİ HALDE çeşitli yorumlarla bu yanlışı aşmaya çalışmışlar, bazıları bu sıkıntıyı ifade de etmişlerdir. Hatta “HAMD” kelimesinin kökeni hakkında da tartışmalara girmişler ve arapçada tam bir köken de bulamamışlardır. Bunları kendi tefsir kitaplarında okumak mümkündür. Tabiki “SON DERECE ADİL HATTA MERHAMETLİ BİR HÜKÜM” içerisinde ÖVGÜYÜ barındırır ki buna da tek layık olan alemlerin Rabbi Allah’tır.


“Fesebbih bi hamdi rabbike” tam çeviride rabbini hamd ile tesbih et demek değil RABBİNİN HAMDİNİ (Buyruğunu/Vahyini) TESBİH ET ( sürekli anlat ve yaşa ) demektir.


Müteşabih yani benzeşmeli anlatımı, DUHA suresinin son ayetinde ” ….. bi nimeti rabbike fe haddis” şeklinde gelmiştir. Buradaki Bİ NİMETİ RABBİKE ile Bİ HAMDİ RABBİKE dikkat edilirse aynı gramer formundadır. Nedense ilkini RABBİNİN NİMETİNİ şeklinde doğru olarak çevirdikleri halde tıpkı gramer olan Bİ HAMDİ RABBİKE’yi ” rabbini hamd İLE” diye yanlış çevirmektedirler. Oysa ikisi de aynı formdadırlar ve iki ayet de Muhammed Nebi (selam ona) şahsında aynı şeyi emretmektedir.


bi nimeti rabbike fe haddis = RABBİNİN NİMETİNİ (Vahyini) DURMAKSIZIN ANLAT ,
fesebbih bi hamdi rabbike = RABBİNİN HAMDİNİ (Vahyini) SÜREKLİ ANLAT/YAŞA demektir.


Şimdi günlük kullandığımız ve yanlış anlaşılmış kelimeye gelelim.


Elhamdullilah sanilanin aksine, Allah'a hamd olsun değil, "Hamd Allah'ındır" manasina gelir. Hamd kelimesi Kuran'da çoğul halde gecmemektedir. "Hamd" övgü ise asagidaki ayetlerde, övgü Allah'adır, Allah'a hamdolsun, degil. Övgü Allah'ındır olarak çevrilmeli.


“Hamd olsun”, ibaresi Kuran da geçmiyor..! Zaten, Rasule selam olsun derken, bu selam kimden istiyoruz; Allah'tan.. Peki, Allah'a hamd ( övgü ) olsun ne manaya geliyor. Hiç düşündünüz mü ? Kimden isteniyor ? Türkçeye çevirirken neden bu kadar dikkatsiz davranılmış meallerde anlamış değiliz. Galiba ataları körü körüne taklit.


Rasul'e selam olsun, sofranız bereketli olsun, yüzünüz aydın olsun vs..


1. Sofraniz bereketli olsun diyen kişi,
2. Sofra sahibi
3. İstenilen, dua edilen, dualara icabet eden Allah ..!


Allah'a hamdı kimden istiyoruz.. Allah'tan kendisine hamd etmesini mi istiyoruz ?


"Rasul'e salat edin" i hatırlayalım, “salat edin” olmuş, Rasul'e salat olsun.. Nekadar trajikomik.. Allah'in ve meleklerin zaten yaptigi "salatı", müminler niye, Rasul'e salat olsunla tekrar Allah'a havale ediyorlar ! Üzerlerine düşen görevleri.. Allah zaten yaptığını ayetlerde söylüyor ve bizlere “müminler siz de salat edin” diyor, Güya Müminler ne yapıyor, “Allah'ım sen salat et” demek ile Allahın Rasulüne olan sorumluluklarından sıyrıldıklarını zannediyorlar..


Hamd, övgü manasında ise eğer, çoğulu kullanılmadığı için, "Övgü Allah'ındır" olur. Eğer övgü demek ise HAMD, Bu övgüyü kim yapıyor, bu övgü neden övgüler değil, herkesin bildiği bir tane standart övgü mü var yoksa ?


Hamd Allah'adır, Allah'a hamd olsun vs. değil. Hamd Allahındır...


Aynı, Zikrullah' ta olduğu gibi.. “Allah'in zikri” gibi Allah'ın hamdi veya hamd Allah'ındır.. Şimdi, zikrullah'ı, Allah'a zikr olsun, olarak çevirebilirmiyiz ! Öyleyse..


Allah'ın duaya ihtiyaci yok.. Duaya ihtiyaci olanlar bizleriz, beşeriz.. O dualara icabet eden, karsılık veren, kabul eden..


Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( Fatiha 2 )


Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ındır. Sonra kafir olanlar (hala putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar. ( E’nam 1 )


Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( E’nam 45 )


İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz. ( Kasas 70 )


Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Hamd bizi buna ulaştıran Allah'indir. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' Işte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek. ( Araf 43 )


Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'indir" denilmiştir. ( Zumer 75 )


Araf 43 ile anlam yerine oturuyor..


Cennete girenler, Övgü Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik mi diyorlar yoksa,


Buyruk/emir/karar Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik.. mi diyorlar.. ?

aorskaya
13. November 2012, 02:04 PM
Mali ve zihni destek ?

Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey.

Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun.
Kongrelerine katılırsın, destek olursun.
Parasal yardım yaparsın destek olursun,
Varınla yoğunla çalışırsın,
Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun.
Gittiğin yere de temiz gidersin.
Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin.
Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun.
Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin.

Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun.

Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin.....

Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler.

O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim.
O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim.

Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur.

Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım.

Hamd ?

Bu yazdıklarından , salatın hiç bir şekilde namazı anlattığı durumlar olmadığını, kuranda geçtiği tüm yerlerde "eğitim-destek" faaliyetleri olduğunumu kabul ediyorsun?

Bu soruma, salatla ilgili ayetleri toplu halde düşünerek cevap ver lütfen. Çünkü vereceğin cevaba göre değişen sorular gelecek ve yukarıda yazdıklarını ona göre ele alıp yorumlayacağım.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
13. November 2012, 03:51 PM
Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

Yazılarınızı iki kısımda cevaplandırmaya çalışacağımı bunlardan "1.kısmın; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım ise kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğine ilişkin açıklamalardan, 3.kısım ise salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacağını" söylemiştim.

Şimdi 3. kısımla ilgili anlatımlarımı yapmaya çalışıyorum:

3. KISIM:

Salattan, her durumda mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bu anlamda salat, vakitleri belirten ayetlere göre ters düşmektedir.



Bütün bunlardan, bu ayetlerin; sizin “tazarrulu dua” diye tanımladığınız (ve benimde tanım olarak katıldığım) namazı anlattığı görülmezmi?


Ayetlerden kastınız “salatın ikamesi” ile ilgili ayetler ise , bu bildiğimiz namaz değildir. Salat ile namaz birbirinden farklıdır. “salât” sözcüklerinin bilinen “namaz” ile alakası yoktur.
Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır.


1- Buradaki yazdıklarınızdan, gündüzün iki ucunda ve geceye yakın kısımlarda namazla başlayan (yani namazı kapsayan) salat yapılacaktır.

"Namaz, salat için musallaya toplananların salatı başlatmadan önce gerçekleştirdikleri dualarıdır/ tazarruan olan yakarışlarıdır." diyen bu sözünüzle, daha önce salat namaz farklı şeylerdir dediğinize ters düşerek benim salat, namazı da kapsar dediğimi doğrulamış oluyorsunuz.

Ancak, buna rağmen ben namaz anlamında salatı, sadece namaz ve namaz bittikten sonra şekil şartı aranmadan yapılan dua ve hamd ile zikir olarak kabul ediyorum.

Ancak, siz namaz ve bittikten sonra ise (dua ve hamd ile zikir diyen benden farklı olarak) mali, zihni, sosyal yardım/destek ve eğitime devam edilmesini salat kabul ediyorsunuz.

Sizin bu şekildeki kabulünüzü ele aldığımızda, bireysel olarak salat imkansız hale geliyor.

Kişi, kendi kendine, zihinsel destek, mali destek, sosyal yardım yada eğitimde bulunamayacağına göre, bunları yapması ve tekil olarak salat imkansız oluyor.

Bu bana göre kabul edilemez bir durumdur, ama sizin düşünceniz değişik olabilir.

2- eğitim-destek anlamındaki salat için "abdest" dediğimiz olguya neden ihtiyaç duyulsunki?




1- [eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. anlamındaki salatın, tehlike olması durumunda bitirilmesi gerekmezmi?


Salatın ikamesi bütün müslümanlara kıble yapılmıştır. Salatı ikame kurumları mutlaka oluşturulmalıdır ve bunların ayakta tutulması işletilmesi için de sürekli çaba harcanmalıdır.

Tehlike anında yapılan salatlar da tehlikeye nasıl karşı konulabileceği ile ilgili olacak çalışmalardır. Tehlikenin durumuna göre karar verilir.

1- Salatın ikamesi ile ilgili söylediklerinize itirazım olamaz.
2- Tehlike anındaki salat, kuran ayetlerinden namazı kastettiği görülür.

a- Tehlike anında sizin kabul ettiğiniz anlamda, yani destek-eğitim şeklinde salat yapılamaz. Çünkü bulunulan yerde tehlike varsa, oradan yaya, binekle giderken salat istenmektedir.

Yaya, yada binek hareket halindeyken hangi eğitim-destek görüşmeleri yapılabilirki? Bu fiilen imkansızdır, yada imkansıza çok yakındır. O halde ayette istenen bu anlamda salat değildir, namaz anlamında salattır. Çünkü, bu anlamda salatın ifasına yaya veya binekle hareket hali engel değildir.

b- savaş halinde de durum farklı değildir. [B]Savaşta, savaşa katılanları toplayıp, mali-zihni-sosyal yardım görüşmeleri yapmaya çalışırsanız, "bunun sırasımı şimdi, zaten savaşta canlarımızla destek oluyoruz" şeklinde itirazlar olması kaçınılmaz olur.

Çünkü, bu anlamda salatta, insanların kendi aralarındaki durumlara çözüm üretilir.

Ancak, namaz rabbimize yapılan bir eylem olarak kabul görecektir. Daha öncede değindiğim için burada fazla söze gerek yoktur.



2- Bulunulan yerde olabilecek tehlikeden korkuluyorsa, yaya veya binekle hareket halindeyken, “eğitim-öğretim kurumu” nasıl çalıştırılabilir? Bir an için yaya veya binek üzerinde hareketle, bu kurum çalıştırılmaya kalkılsa, diğer kişi yada kişilerinde yaya veya binekli olarak hareket etmeleri gerektiğinden, bu başarılabilirmi, yada verimli olabilirmi?


Her ev bir mescid/okul haline getirilerek bulunulan yerde tehlikeden korunma ve tehlikeye karşı koyma yolları öğretilir. Her durumda ve koşulda yapılabilir. Kurtuluş Savaşında milletimizin takındığı tavır bu türdendir.


Yukarıdaki yazımın tam anlaşılmadan cevaplandığı görülüyor.

Ben, zaten tehlike anı olan bir mekanı ele alıp, burada eğitim-destek yada namaz anlamında salat yapma imkanı kalmadığı duruma göre yaya yada hareket haline geçilmesini ve bu durumlarda ise eğitim-destek yapılamaz oluşu nedeniyle namaz anlamında salat olması gerektiğini söylüyorum.

Tehlike anında, mekanın ve orada bulunanların nasıl korunması, karşı konulmasına ilişkin tedbirlerin konuşulması, tehlike vuku bulduğunda konuşulacak şeyler olmaktan çıkıp, mücadeleye dönüşür. Buda, salatın kendisi değildir.

Tehlikenin gerçekleştiği durumlarda zaten mekan terkediliyorki, yaya ve binek ile hareket hali oluyor. Ayette bu zamanlardaki salatı anlatarak, yukarıda açıkladığım üzere namazı anlatıyor.



3- Bu açıkladığım durumlar gösteriyorki, bunlar zihinsel, mali destek yada eğitim-öğretim değildir.

Çünkü; bunların imkansızlığına yada verimsizliğine karşılık, bildiğimiz namaz pekala mümkün olmakta ve başarıyla yerine getirilebilinmektedir.


Günümüzde ne yazık ki, mescidler ve camilerde salat çoğunlukla sözkonusu değildir. Yapılanlar; bilinçten, huşudan yoksun bırakılan zamlandırılmış namazlardır.


Mescit ve camilerdeki bilnçsizce yapılanlar hakkındaki görüşünüze tamamıyla katılıyorum.

Ancak, özellikle tehlike anı ve savaşlarda istenen salat bize açıkça gösteriyorki, bu durumlardaki anlamı eğitim-destek yerine namazdır. Eğitim-destek anlamındaki salatı, tehlike ve savaşla ilgili (üstelik savaşta kısaltmada dikkate alınırsa) ayetlerde görmek mümkün değildir.

selam ve saygılarımla...
aorskaya

pramid
13. November 2012, 04:39 PM
Alıntı:
pramid Nickli Üyeden Alıntı
Mali ve zihni destek ?

Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey.

Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun.
Kongrelerine katılırsın, destek olursun.
Parasal yardım yaparsın destek olursun,
Varınla yoğunla çalışırsın,
Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun.
Gittiğin yere de temiz gidersin.
Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin.
Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun.
Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin.

Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun.

Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin.....

Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler.

O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim.
O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim.

Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur.

Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım.

Hamd ?

Bu yazdıklarından , salatın hiç bir şekilde namazı anlattığı durumlar olmadığını, kuranda geçtiği tüm yerlerde "eğitim-destek" faaliyetleri olduğunumu kabul ediyorsun?

Namaz dediğimiz şey Salatın içinden bir cüzdür.

Salat ise salt namaz değildir.

Kuranda ki tespitim benim, salat destek için kuran okumak(insandan Allaha), destek olmak (Allahdan ve meleklerinden insana) ve destek istemektir (dua: Sadece Allaha).

Diyoruz ki eğitim eğitim.

İnsanlığın temel ihityacı olan eğitimi kuran pas geçer mi hiç ?

dost1
13. November 2012, 05:01 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Selamun aleyküm,

Sayın dost1,

Yazılarınızı üç kısımda cevaplandırmaya çalışacağım. Bunlardan 1.kısım; salatın bazı vakitler için namazı ifade ettiğinin anlatılması, 2. kısım; kuranın belli bir coğrafya ve zamana hapsedilemeyeceğinin anlatılması, 3.kısım ise salattan, her durumda "mali, zihni destek ve sosyal destek ile eğitim anladığımızda, bunun vakitleri belirten ayetlere göre ters düşeceğine ilişkin açıklamalardan oluşacaktır.

1. KISIM:


Daha önce de bu konuda bir sorunuz üzerine,kısaca; "her zaman için salat=namaz değildir. Salat namazı da kapsayan bir ifadedir." demiştim. Şimdi biraz daha açarsam; "bazı vakitlerde istenen namaz için salat=namaz" olmaktadır diyorum.

Siz böyle deseniz de Allah ne derse o. Allah da salattan ve salatın ikamesinden sözeder.
Salat asla namaz değildir. Ne yazık ki, dil bozulunca din de bozuluyor. Salat Arapçadır. Namaz ise Farsçadır. Bizim dilimiz ise Türkçedir. Ben neden dinimi Arapçadan değil de Farsçadan öğrenmeye çalışayım. "Salat" sözcüğü ile türevlerini türetildikleri kök harflere bakarak kontrol ederseniz salatın namaz olmadığını görürsünüz.


Aksi halde,

1- Abdesti; namaz dışında kalan "zihni, mali destek, eğitim, sosyal yardım" şeklindeki salat için gerekli kılmış oluruzki, bu eylemler için abdest istenmesi mantıksızdır. Çünkü, abdestin tarifine baktığımızda, abdestin bir özel şekli (teyemmüm) bizatihi bu şekildeki salata ters düşer.

Suyla alınan abdest ise, bu şekildeki salat için gereksiz olur.

Müslüman, toplum içerisine çıktığında kılığı kıyafeti ve temizliği ile çevresine örnek olmalıdır. Kirli ve pasaklı bir şekilde insanların arasında bulunmamalıdır. Kirli, terli giderek kimseyi rahatsız etmemelidir. (Lütfen o günkü koşulları da dikkate alalım).

Teyemmüm dediğiniz: Hasta yahut yolculukta olan yahut tuvaletten gelen yahut cinsel ilişkiye giren ve su bulamayan mü'minlerin, toplum içine çıkacaklarında (eğitim- öğretim, kamu görevi, herhangi bir toplantı vs. katılmak) "fe teyemmemu saıyden tayyiben femsehu/ temiz bir temizleyiciye yönelerek onunla [saıyden tayyiben/temiz temizleyici] yüzlerini ve ellerini ovalayıp silmeleridir. Bir nevi pudra ile ovarak kirlerini, terlerini giderirler. Kirli, terli giderek kimseyi rahatsız etmezler. (o günkü koşulları da dikkate alalım).


2- Savaş anında kısaltılan salatın, namaz olmaması halinde; savaş esnasında zaten yeri olmadığından hiç yapılmaması gerektiği, aksi halde savaş anında zihni, mali destek, eğitim ve sosyal yardım konularının işlenmesinin bizdeki kaba tabirle "dam üstünde saksağan..." durumuna düşüleceğini ve savaşta bulunan kimseler için gereksiz bulunacağını, mantıksız bulunacağını kabul etmek gerekir.


Ayetlere birlikte bakalım inşaAllah ki "dam üstünde saksağan mı" değil mi daha net görebilelim.

[B]Nisa101-104:
"Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız salâttan [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma çalışmanızdan] kısaltmanızda [eğitimi öğretimi kısa kesmenizde] sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen seferde olanların içinde bulunup da onlar için eğitim-öğretim verdiğin zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler/eğitime katılsınlar. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, yeterli bilgi alıp ikna olduklarında arka tarafınıza geçsinler. Sonra eğitim-öğretim almamış diğer bir kısmı gelsin seninle beraber eğitim-öğretim yapsınlar ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan habersiz durumda olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra eğitim-öğretimi tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/ güvene erdiğinizde, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun]. Hiç şüphesiz salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma görevi], eskiden beri mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
Ve o düşman toplumu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyor idiyseniz, artık şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz, Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır."

Kur'an'da geçen "salat" namaz değildir. ancak Kur'an'da Farsçası namaz olan tazarruan yakarış vardır ve farzdır.

Şu an ülkemizde terör eylemleri var. Bunu önlemek için de teröristlerle çarpışmak için seferde olan güvenlik güçlerimiz var. (Ordu ve Özel Harekat) Buradaki askerlerimize verilecek olanlar nelerdir? Bunlar mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma ve oradakileri aydınlatma çalışmaları değil midir?Ayette kısaltmanızda [eğitimi öğretimi kısa kesmenizde] sorun yoktur diye sözedilen bu durumdur.

İnsanlar özellikle sıkıntılı anlarda yaratıcılarına daha fazla yakarırlar. Bunu belirten çok sayıda ayet vardır. Müslümanlar savaş içerisinde olacaklar. Her an saldırıya uğrama durumu sözkonusu olacak ve Allah'a tazarruan yakarılmayacak. Böyle birşeyi düşünemiyorum.



Çünkü,

a_ namaz dışındaki salat, insanların durumunu ıslah etmek amacıyla insanlar için yapılan eylem olduğundan ve savaşa katılanlar, zaten savaşa katılmakla, insanlar için hayatlarını ortaya koyarak destek vermiş olduklarından, aynı anda bir de mali destek, zihinsel destek, sosyal yardım da bulunmaları imkanı da olamaz, isteğide olamaz ve istekli olmamakta haklıda olurlar. Çünkü; toplum için, insanlar için yapılabilecek en büyük destek zaten yapılmaktadır.

b_ Halbuki, savaş esnasındaki kısaltılan salattan anlıyoruzki bu salat tamda namaz denen olgudur. Çünkü, bu anlamda salat, insanlar için yapılan zihni, mali, sosyal yardımlar ve destekler olmaktan çıkıp, rabbimize yapılan bir teslimiyet şeklini almaktadır. Buna, savaşa katılanlar (insanlarda olduğunun aksine) isteksiz olmayacak, rabbe yaptıkları eylem olarak savaş esnasında dahi gerekli bulacaklardır, anlayışla kabul edeceklerdir.


Değerli Kardeşim! Allah ne derse o. Salat, namaz değildir. Lütfen! Kur'an'da geçen salat sözcüklerini Arap diline göre inceleyiniz.

Tazarruan yakarış dediğimiz namaz,salatlardan önce, yapılacak olan salatın Allah için yapılacağının belirtilmesi için yapılandır. Salat ise insanlar arasında birleşme ve dayanışmayı sağlamaya yönelik her tür zihinsel ve toplumsal destek ve dayanışma olayıdır.

Topluca yakarışın arkasından gelen salatın -özellikle de saldırı ihtimali olan sefer halinde olan salatın- ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız Peygamberin Bedir,Hendek, Uhud savaşı ile yakın tarihimizdeki Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşlarına bakınız.

Yapacakları ile ilgili eğitim öğretim ve mali destekten yoksun olan hangi grub başarı sağlayabilir? Her insanın sıkıntılı olduğu an değil midir güvendiklerine yakarışlarının arttığı an. Tazarruan yakarışla başlatılacak olan salatın kişisel beklentilerden çok sadece Allah için yapıldığına vurgu yapılarak başlatılmasını ve ulaşılabilecek sonucu düşünebiliyor musunuz?


Bu kısımda yaptığınız açıklamalarla ilgili olarak, hatalı yorumladığınızı bu başlıktaki 36 nolu yazımda sadece bu kısmı ele alarak ayetlerle açıklamıştım.

Oradan inceleyerek, görüşlerime katılmamanız durumunda bunu belirtmenizi rica ederim.

Saygı ve selamlarımla...
aorskaya

36 nolu yazınızdaki A'raf 55 den namazı nasıl çıkardığınız sorusunun cevabını öğrenmek için alçalma anlamında olan "dad-ra-ayın" kök harflerinin tefaül babına çekilerek türetilen tazarru sözcüğüne bakmak gerekir. Lütfen! Çevrenizde Arapça iştikak/sözcük türetme bilgisine sahip birisi varsa bunu sorunuz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
13. November 2012, 05:42 PM
Aslında salat bir nevi parti üyesi olmak gibi birşey.

Bazı kimseler ile partin hakkında tartışırsın. Bu şekilde partine destek olursun.
Kongrelerine katılırsın, destek olursun.
Parasal yardım yaparsın destek olursun,
Varınla yoğunla çalışırsın,
Seni çağırdıkları vakit (ezan), işini gücünü bırakırsın gidersin ve destek olursun.
Gittiğin yere de temiz gidersin.
Çünkü sen o partiyi temsil etmektesin ve o partinin destekçisisin yani musallinsin.
Eğitim programına katılır, yeri geldiğinde eğitimci olursun.
Partililer birbirine güvenir ki yardımlaşma içerisindedirler. Yani birbirlerini desteklerler. Şahitlikte de onları şahit tutabilirsin.

Günlük değişmelere uygun bir şekilde belli vakitlerde haber ve bilgi alışverişinde bulunursun.

Parti programına yeni katkılarda bulunabilirsin.....

Eğer bizler özverili bir biçimde rasulün yoluna destek olursak (salat), Rasulünü deteklediği gibi Allah ve melekleri de bizi destekler yani salat ederler.

O zaman bizlerde bir program dahilinde hareket edelim.
O zaman bizlerde bir hamd ile tesbih edelim.

Çünkü programlama alemlerin rabbine mahsustur.

Öyleki yer ve göktekiler program dahilinde hareket etmektedir. O zaman bizde programa uyalım.

İrtibat/bağlantı yani bir nevi
Bir nebi risaleti teblig icin ne yapacak?
Ayetleri okuyacak.
Ne zaman? Bulduguna mı yoksa duzenli bir sekilde mi?
Duzen sabah gun agarırken ve aksam gun batarken saatleri.
Ikra iste bu tebliğin ilk sözüdür.
Salat "ıkraya baglılık".
Andı tutma/ashab ı meymene/bağlılık/irtibatı koparmama benze seyler...

aorskaya
13. November 2012, 06:05 PM
İrtibat/bağlantı yani bir nevi
Bir nebi risaleti teblig icin ne yapacak?
Ayetleri okuyacak.
Ne zaman? Bulduguna mı yoksa duzenli bir sekilde mi?
Duzen sabah gun agarırken ve aksam gun batarken saatleri.
Ikra iste bu tebliğin ilk sözüdür.
Salat "ıkraya baglılık".
Andı tutma/ashab ı meymene/bağlılık/irtibatı koparmama benze seyler...

Sevgili ateş kardeşim,

Peygamber veya yönetim kadrosunda olan otoriteler için söylediğiniz, salat sadece onları kapsasaydı doğru olabilirdi. Ancak, birde şahısların organize olması durumu vardırki, bunlar için bu imkanlı değildir.

Ayrıca, salat her durumda, sadece destek ve eğitimden ibaret olması halinde, destekleme-eğitim politikalarının belirlenmesi, destekleneceklerin, eğitileceklerin belirlenmesi, bunlara yönelik kararlar alınması salatın bir boyutu olurken, kararların uygulanması da başka bir boyutu olmaktadır.

İşte salatı her durumda, eğitim-destek faailyetleri, organizasyonu olarak anlayınca; abdest, tehlike durumları, savaş hali gibi özel durumları anlatan ayetlere ters durumlar oluşmaktadır.

Bu nedenle, örneğin ben; abdest, tehlike hali nedeniyle yaya veya binek, savaş durumları ile ilgili ayetlerden salatın, namazı ifade ettiğini çıkarıyorum.

Bunlar üzerinde biraz daha yoğunlaşılması, düşünülmesi gerekir.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
13. November 2012, 06:07 PM
Namaz dediğimiz şey Salatın içinden bir cüzdür.

Salat ise salt namaz değildir.


Bu ifadenizden, salatın, salt eğitim-destek organizayonu olmadığı da anlaşılıyor.

Doğrumudur?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
13. November 2012, 06:11 PM
Kuranda ki tespitim benim, salat destek için kuran okumak(insandan Allaha), destek olmak (Allahdan ve meleklerinden insana) ve destek istemektir (dua: Sadece Allaha).

Diyoruz ki eğitim eğitim.

İnsanlığın temel ihityacı olan eğitimi kuran pas geçer mi hiç ?

Burada, mali,zihinsel ve ekonomik desteğin, eğitimin insana yapıldığına ilişkin bir ifade yok.

Yanlış yazım mı vardır, yoksa salatta; " insanlara destek olmak" yoktur diyemi kabul ediyorsun?

selamlar,
aorskaya

ates demir
13. November 2012, 08:08 PM
Bakara 151-152
1. kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
2. ersel-nâ : biz gönderdik
3. fî-kum : sizin içinizde
4. resûlen : bir resûl, elçi
5. min-kum : sizden
6. yetlû : okur
7. aleykum : size
8. âyâti-nâ : bizim âyetlerimiz
9. ve yuzekkî-kum : ve sizi tezkiye eder
10. ve yuallimu-kum : ve size öğretir
11. el kitâbe : kitabı
12. ve el hikmete : ve hikmeti
13. ve yuallimu-kum : ve size öğretir
14. mâ : şeyler
15. lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz
.…………

1. fe : o halde, öyle ise
2. uzkurû-nî : beni zikredin
3. ezkur-kum : ben sizi zikrederim (zikredeyim)
4. ve uşkurû : ve şükredin
5. lî : bana
6. ve lâ tekfurû-ni : ve beni inkâr etmeyin (ni'metlerimi inkâr edip küfürde olmayın)

Örtenlerin neyi örttüğünü hala anlamadınız mı?

aorskaya
13. November 2012, 08:50 PM
Bakara 151-152
1. kemâ : gibi, olduğu gibi, öyle ki, nitekim
2. ersel-nâ : biz gönderdik
3. fî-kum : sizin içinizde
4. resûlen : bir resûl, elçi
5. min-kum : sizden
6. yetlû : okur
7. aleykum : size
8. âyâti-nâ : bizim âyetlerimiz
9. ve yuzekkî-kum : ve sizi tezkiye eder
10. ve yuallimu-kum : ve size öğretir
11. el kitâbe : kitabı
12. ve el hikmete : ve hikmeti
13. ve yuallimu-kum : ve size öğretir
14. mâ : şeyler
15. lem tekûnû ta'lemûne : sizin bilmediğiniz
.…………

1. fe : o halde, öyle ise
2. uzkurû-nî : beni zikredin
3. ezkur-kum : ben sizi zikrederim (zikredeyim)
4. ve uşkurû : ve şükredin
5. lî : bana
6. ve lâ tekfurû-ni : ve beni inkâr etmeyin (ni'metlerimi inkâr edip küfürde olmayın)

Örtenlerin neyi örttüğünü hala anlamadınız mı?

Ateş kardeşim,

salatın ne olduğunun anlatımında bu ayetlerden, örtenlerden bahsetmenizle salat arasında ilgi kuramadım.

Rica etsem, siz daha anlaşılır şekilde ve biraz daha detaylı olarak anlatırmısın?

selamlar,
aorskaya

ates demir
13. November 2012, 10:11 PM
Sesli düsünüyordum sayın Kaya lakin aralarında kuvvetli bir bağ var.

aorskaya
14. November 2012, 01:21 AM
Sesli düsünüyordum sayın Kaya lakin aralarında kuvvetli bir bağ var.

Bu kuvvetli bağı uygun olduğunda yazman ricasıyla...

selam,
aorskaya

bartsimpson
14. November 2012, 02:39 AM
namaz salat, salat namaz... içiçe mi? dış dışamı? ayrı ayrı mı? bağımsız mı?

Kuransal bir dayanağı var mı bilmem? ama, günümüzde cuma namazının farzı, hutbe ve 2 rekat namazdan oluşuyor (sonrasında cemaat isterse kalkıp gidiyor)

alın size salat "hutbe" ve asgari yapılacak tazarrulu dua "namaz" bunu kuranda belirtilen tüm vakitlere yada belirtilmeyen vakitlere "artık kim neyi kabul ediyorsa" uygulayabilirsiniz.

Yine diyorum ki...

Kuransal bir dayanağı var mı bilmem? ama, cuma namazının yerine getirilme şartlarında, yerel bir yetkili yada yöneticinin imamlığı altında "salatın" hutbenin ve "namazın" tazarrulu duanın yapılması gerekliliği geçer...

Muhammed peygamber döneminde "hutbelerin" yani "salatın" kuran dişındaki bir konuda yapılması zaten düşünülemez.

Piramid'in parti benzetmesinden de anlaşılacağı üzere her partinin bir başkanı olmalıdır, o dönemde otorite peygamber olduğuna göre, günümüzde de "hutbe" yani "salat" müesesesinin ehil kişi yada kişlerce yapılması gereklidir.

(Bu söylediğime islamda ruhban kesim yoktur dini papazlara endekslemeyelim şeklinde çıkarımlarla yaklaşmamalıyız. Grupta bile ilim ve bilgi konusunda bizden daha ileri dostların dediklerini dinliyor ve yorumlarımızı bunlara göre şekillendiriyoruz.)

geleneksel uygulamalar da sanki içlerinde bazı ipuçları barındırıyor... mu ne?

Hasan Akçay
14. November 2012, 07:59 AM
Nisa 101-103 de "KIYAM edip "secde"ye vararak
yerine getirirler" ifadesini bulduysanız bu tür şeylerin akla gelmesi kacinilmazdir."

Savas için sefere cikan bir orduyu düsündügümde aklima:
Savasa giren ordu ne yapar?
Ordunun basindaki komutanlar ne yapar?

Ordunun izleyecegi bir savunma veya saldiri planlari yok mudur?
Askerler aman bize kafirler saldiracak diye komutanlarinin verdigi direktifleri dinlemezler mi?

vb sorular geliyor.

Sahsen ben savas için sefere cikan bir orduda er olsam, kafirleri yenebilmek için komutanlarin verecekleri dersleri cankulagi ile dinlerim ki, kafirlere karsi basarisiz olmayalim.


Merhaba sayin dost1.

Nisâ 101-102'deki "salât"i bir "ders"e yoruyorsunuz, bir "direktif"e. Sanki DERS ve DIREKTIF ayni seylermis gibi. Sonra da benim itirazimi bana yapiyorsunuz:

Askerler aman bize kafirler saldiracak diye komutanlarinin verdigi direktifleri dinlemezler mi?

Degerli kardesim, önce bir karar verin: o salât direktif midir ders mi. Bakin simdi direktiftir diyorsunuz. O halde 102'yi 101 ile birlikte okuyunuz.

101: Kafirlerin size saldiracagindan endise ediyorsaniz "direktif"ten (?) eksiltmenizde sakinca yoktur.

Der mi
Allah
bunu?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

pramid
14. November 2012, 09:01 AM
Aşağıya bir yazı astım ama öncesinde bir konuyu paylaşalım. Salatı anlamak için salat için kullanılan yüklemlerin kuranda ki kullanımlarına bakalım.

İkame sözcüğü dinin ikamesi için, adaletin ikamesi içinde kullanılır.

Salat aslında Kuranın hayata geçirme boyutudur. Günahkarlara sizi cehenneme sokan nedir diye sorduklarında cevapları : Biz müsallin değildik olacaktır.


SALATIN AMACI VE ÇEVİRMENLERİN YANLIŞI



“ Namazla” ile ilgili olarak sıklıkla verilen 62/10 ve 4/103 ayetleri çevirmenlerin Kuran’ın sözcüklerini nasıl bozduklarına, nasıl kendi amaçlarına göre değiştirdiklerine iyi bir örnektir. Kuran, günümüzde uygulandığı şekliyle bir sadece namazdan bahsetmediği gibi, bu uygulamaya referans olarak verilen ayetin vurguladığı önemli bir gerçek gözlerden saklanmaktadır.


Burada gözden kaçan ince ve önemli bir nokta var. 62/9′da geçen “SALAT” ifadesini bilinen namaza bağlamaya engel 62/10 ayetinde bir ifade var.


62/10 fe iza kudiyetis-salat…

Sevgili çevirmenlerimizin üç kağıdı burada da işlemeye devam ediyor. “Kudiye” (QDY) ifadesini “bitirmek” olarak çeviriyorlar. Siz çevirmenlerin bu ifadesine güvenerek 62/9′u namaza bağlayabilirsiniz. Ancak “QDY” ifadesine biraz göz atarsak durumda değişme söz konusu olacaktır.


QDY ifadesi bir şeyi “karara bağlamak” yani “yargıda bulunmak”,”yargıya bağlamak” anlamında kullanılıyor.

2/117 Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir işe karar verirse (QDY), ona sadece “Ol,” der ve olur.


33/36 Allah ve elçisi bir işi karara bağladığı (QDY) zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim ALLAH’a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur.


34/14 Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz (QDY) zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.


4/65 Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin karara bağladığına (QDY), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.


6/2 O ki sizi balçıktan yarattı ve sonra bir yaşam süresini karara bağladı (QDY). Belirlenmiş bir sürede O’nun katındadır. Siz ise hala kuşku duyuyorsunuz.


12/68 Babalarının kendilerine emrettiği yerlerden girdiler. Bu, onları ALLAH’ın hiç bir takdirinden kurtaramazdı; ancak Yakup bu kararında (QDY) özel bir nedene sahipti. O, kendisine öğrettiğimiz belli bir bilgiye sahipti; fakat halkın çoğu bilmez.


Diğer ayetleri aşağıdaki ekte bulabilirsiniz.


QDY ifadesine baktıktan sonra 62/10 başındaki “kudiyetis-salat” ifadesini yerine yazabiliriz.
SALAT Ayetler ışığında bir hüküm verdiğinizde, bir karara vardığınızda, Karara bağlandığında, yargıya bağlandığında…


Ayette “ikame” yüklemi kullanılmamaktadır. Oysa “salat” sözcüğü bildiğiniz üzere sıklıkla “ikame” yüklemi ile birlikte kullanılmıştır. 62/10′da ikame değil QDY yargıya bağlanma anlatıldığına göre bilinen namaz olarak düşünülemez.


Peki, bu ayetler ne anlatıyor?
Bunun için Kuran’ın yedekleme sistemine baş vurabiliriz. Kuran’da hemen her ayetin bir veya bir kaç yedeği olduğunu düşünürsek bu ayetin benzer yedeklerine bakınabiliriz.
KADAYTUMUS-SALAT ifadesi 4/103 ayetinde de geçmektedir. “Salatı ikame”yi namaz kılma şeklinde bozan çevirmenlerimizin kendi sözlüklerine göre 62/10′da ikame’ye dönüştürdükleri “kudiye” ifadesi ne ilginçtir ki 4/103′te birlikte bulunmakta… Yani “ikame” ile “kudiye” ifadesinin aynı şeyi kastettiğini sıklıkla söyleyenlerin tökezlediği ayet…


4/103 Salatı karara bağladığınızda (kudiyetis-salat), Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘gönülden kabullenirseniz, (itminan, tatmin olursanız) salatı yerine getirin (akimus-salat). Çünkü salat, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.


Yine ayetin devamından hareketle bağlantılı yedek ayetlerden biri de 2/200 ayetidir.


2/200 Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm….

2/200 Gerekli ibadetlerinizi((ibrahim tarafından öğretilen salat, hac,) bir karara vardığınızda yine Allah’ı anın.Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla.İnsanlardan bazısı şöyle der: “Ey Rabbimiz, bize dünyada ver.” Böylesi için ahirette bir nasip yoktur.


Metni bozmayı alışkanlık haline getiren çevirmenlerimiz bu ayette de bekleneni yapmışlar. Ayet “bitirilen ibadetlerden” bahsetmemektedir. Yargıya bağlanmış kanunlar, kurallar, törelerden bahsetmektedir. Çevirmenlerimiz burada hem QDY sözcüğünü hem de NSK sözcüğünü “ibadetler” olarak bozmuşlardır. (NSK ifadesinin geçtiği ayetleri de aşağıdaki ekte bulabilirsiniz.)


62/10 ayeti 2/200 ve 4/103 ile birlikte düşünüldüğünde açıkça görülecektirki toplantı gününün amacı bir “desteği karara bağlamaktır. Bu destek , iş gücü, kelime gücü, para gücü anlamda da olur”

****
İkinci Bölüm

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki: Kur'ana göre namazı anlatırken, Kur'anı yeni tanıyan ve bu yolda gitmeye çalışanların anlayabilmeleri için sade/anlaşılır/basit anlatmaya çalıştık ve uygulamaya yönelik çok soru geldiği için ayrıca örnek namaz tarifi yapıldı. Hem de bu konuda orta düzeyde araştırma yapan kardeşlerimiz için orijinal ayetlerle örnek vermeye çalıştık. Kısaca her düzeyden inananlara hitap etmeye çalıştık. Elbette kusurlarımız olabilir. Varsa kusurlarımız Allah'tan şimdiden af dileriz. Amacımız; hikayelerden müteşekkil, Allah'ın kitabında anlatmadığı din ve uygulamalardan sıyrılmak ve onun eksiksiz, tam ve anlaşılması kolay dediği Kitap'tan GERÇEK Dini ve uygulamalarını izhar edip yaymaktır..

Halkımızın "alim" olarak bildiği ilahiyat profesörlerini, Allah'ın kolay-anlaşılır ve EKSIKSİZ/TAM dediği Kitabındaki ISLAM’ı ve uygulamalarını anlatmaya davet ediyoruz. Onlar istemese dahi taşıdıkları etiket nedeniyle Allah katında bu halka karşı sorumlu olduklarını hatırlatmak zorundayız. Kur'andaki İSLAM bilinmesine rağmen, gelenekten gelen bir kısmı tutarlı da olsa büyük kısmı Kur'ana ve Son nebiye hakaret ve onları 2. plana atan uydurmalardan kopamayan, Söze Kur'anla başlarken dahi, islamın 2. kaynağı sanılan bu uydurmaları dönüp dolaşıp zorlama yorum ve tevil ile Kur'anla örtüştürme gayretlerini hayretle izliyoruz. Bu "alim"lerimizin vebal altında olduklarını bir kez daha hatırlattıktan sonra konumuza dönüyoruz.

Kur'an-ı Hakim'de vakte binaen üç değişik namaz/salat ismi geçmektedir. Bunları sıralayacak olur isek:

Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI,
Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ. ve
Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZI’dır.

Genel anlamıyla baktığımızda, Salat(sala) kelimesi; hem dua hem namaz hem de destek anlamlarını içerir. Fakat Yüce Allah, vakte bağlı farz namazlarından bahsederken dua ile ayrımı bilinsin diye, "sala" kelimesini "ikame" fiiliyle birlikte kullanır. Yani Türkçe anlamıyla "salayı ikame etmek" anlamına gelir. Sadece "sala", yani dua için, ikame/yerine getirme fiiline gerek yoktur. Yani hiç bir fiil/hareket gerçekleştirmeden kalben de Allah'a dua edebiliriz. Ama salayı ikame etmek deyince bunun fiili bir hareket olduğu anlaşılır. Bu yüzden salayı ikameyi, Allah'a beden dili ile dua etmek olarak nitelendirilebilir. Bu şekilsel hareket ve eylemler ise nusuk/measik olarak Rüku ile O'na boyun eğmek, secde ile O'nu Yücelterek tenzih ettiğimizi beden dili ile tasdik etmektir.

SALAT “gaza” edilen yani hüküm çıkarılmak için yapılan bir Kuran okuma eylemidir. Okunan Kuranın hayata geçirilmesi ise “Salatın İkamesi” olup, kötülükleri engelleyen bir husutur.
Şimdi demek ki: Kur'an-ı Mübin de “sala” kelimesi ikame ile birlikte kullanıldığında biz bunun bizlere belirli vakitlerde yapmamız gereken SALAT olduğunu anlıyoruz. Şimdi salayı ikame geçen ayetlerden bir kaç örnek verelim:


الَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

2/3 Onlar ki gayba inanırlar. salayı ikame ederler ve kendilerine rızk olarak verdiğimiz şeylerden de infak ederler.

وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ

2/43 Ve salayı ikame edin, zekâtı da veriniz ve rüku' edenler ile beraber rüku' ediniz.


وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَءَاتُوا الزَّكَاةَ وَمَا تُقَدِّمُوا لِأَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ

2/110 Salayı ikame edin, zekâtı verin, kendi hesabınıza önceden gönderdiğiniz her iyiliği Allah katında bulursunuz. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür.


إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللَّهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذِينَ ءَامَنُوا الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ

5/55 Sizin velîniz ancak Allah'tır. Ve O'nun Resulüdür ve imân edenlerdir. O imân edenler ki, salayı ikame ederler ve zekâtı verirler ve onlar rükua varanlardır.


وَأَنْ أَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَاتَّقُوهُ وَهُوَ الَّذِي إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

6/72 Ve Salayı ikama edin, ve O'ndan ittika ediniz/korkunuz, ve O, ki, huzurunda haşrolunacağınız O'dur.

وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ

21/73 Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, Salayı ikameyi, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.

Kur'anda İbrahim nebiden önceki elçiler için salat-ı ikame tabiri bulunmaz. Sadece SECDE kelimesi geçer. Salat-ı ikame İbrahim (AS) ile anılmaya başlar. Rabb'imiz herekete dayalı nusuk/menasik Hz. İbrahim'e öğretmiş ve bu kıyam, tavaf, ruku ve secde uygulaması nesiller boyu tevatüren gelmiştir. Yani bu uygulama zaten devam ede geldiğinden Kur'an sil baştan/sıfırdan namaz tarifi yapmamıştır. Bu bağlamda şu ayetlere bakacak olur isek:


يَامَرْيَمُ اقْنُتِي لِرَبِّكِ وَاسْجُدِي وَارْكَعِي مَعَ
الرَّاكِعِينَ

3/43 Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secde et ve rüku edenlerle birlikte rüku et.


التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدُونَ الْآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللَّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ

9/112 Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın koyduğu sınırları gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!


يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا ارْكَعُوا وَاسْجُدُوا وَاعْبُدُوا رَبَّكُمْ وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

22/77 Ey iman edenler; rüku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin ve hayırlı fiiller işleyin ki kurtuluşa eresiniz.



وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا

25/64 Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler.




48/29 Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler. Onları rükua varırken, secde ederken, Allah'tan lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. İşte bu, onların Tevrat'ta anlatılan vasıflarıdır. İncil'de de şöyle vasıflandırılmışlardı: Filizini çıkarmış, onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş, ekincilerin hoşuna giden ekin gibidirler. Allah böylece bunları çoğaltıp kuvvetlendirmekle inkarcıları öfkelendirir. Allah, inanıp yararlı işler işleyenlere, bağışlama ve büyük ecir vaat etmiştir.

"Rüku edenler birlikte rüku, secde edenler birlikte secde ediniz!" Demek ki süregelen bir uyguluma var ki böyle deniyor. Ve böyle yapmaya devam edin diyor Allah. Şayet bilinmemiş/tamamen unutulmuş uygulama olsa idi, bunun öce ayrıntılı tanımı yapılırdı. Lakin gerek görülmemiş. Ama Allah bu konuda olmazsa olmaz kuralları vermiş. Nedir bu kurallar:

1- Kıyam - Rüku - Secde
2- Kur'andan ayet/ler okumak.

Demek namazdaki diğer ince ayrıntılarda gelenek olan değişen/yanlış olan bir şey yoktu. Yalnız 2. maddeye dikkat ederseniz: Namaz içinde mutlaka Kur'andan ayetler okunacak. Risalet öncesi ortada henüz Kur'an yok!!! mevcut olanlar ise Muharref!!! Bilenenler ise Allah'ın ismi, Sıfatlarından bir kısmı, ve Tekbir.....vs gibi. Bu sebepten İbrahim (AS)dan geleneksel babadan oğula görsel/uygulama olarak devam eden salat-ı iqame uygulamasında "Rüku&secde edenlerle birlikte.....ediniz" diyerek devamını emretmiş ek olarak artık Kur'an indiğinden dolayı, salat-ı iqame içinde SADECE KUR'AN AYETLERI OKUNMASIna dikkat çekilmiştir.

Ehli Sünnetçiler veya sünneti/hadisi din sayan çoğunluğa şu ayetleri okuduğumuzda:

17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu
açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler.

18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır.

54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler

54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

21/10 Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki. bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız?

17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

39/23 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitab'ı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rabb'lerinden korkanların bu Kitap'dan derileri ürperir; sonra hem derileri hem de kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir; O'nunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi de saptırırsa, onu doğru yola eriştirecek kimse bulunmaz.

....Evet bu ayetleri onlara okuduğumuzda "Amenna" dedikleri halde, Tüm iman iddiasında olanlar, anlaşmışçasına hep aynı soruyu sorarlar:

"İyi diyonda kardeşim, hani Kur'anda Namazı nasıl kılacağımız yazıyor mu?"

"Kur'anda Hac uygulaması anlatılıyor mu?" "..........................vs."

Tabi bu soruların altındaki mantık şudur: Kur'anda her şey yok, hadisler olmazsa Kur'an tek başına asla yeterli değil" Hani yukarıdaki ayetlerde Allah : "Biz bu kitapta hiç bir şeyi eksik bırakmadık" derken "Amenna" diyordunuz. Ardından bu kıvırma niçin? Tabi hadislerdeki Namaz tasvirini bekledikleri için bunu Kur'anda asla bulamayacaklar.

Çünkü Kur'an gerçekten Aktif olan/Çalışan Akla hitap eder. Bir de Gönülleri/Vicdanları Temiz olanlara. Neyse bu iddia sahiplerine "bana öyle bir hadis getir ki; namazın nasıl kılındığını başından sonuna kadar anlatmış olsun" Fakat, böyle bir hadis getiremediler, getiremezler de. Çünkü bu ehli sünnetçilerin kendileri de biliyor ki; hiç biri namaz kılmayı hadislere bakarak öğrenmediler. Namazı Kılanlardan (anne-baba-hoca-imam/atalar) öğrendiler. Ya da ilmihalden öğrenildi ki; ilmihalde anlatılan da yine gelenekten gelen uygulamalardan müteşkkil tasvirdir.

Bizler de diyoruz ki; kardeşler! işte aynen böyle bu uygulama İbrahim (AS)'dan bu yana uygulamalı olarak bizlere kadar gelmiştir. Fark sadece şudur: Son Elçi Hz. Muhammed (SAV)'e elçilik verilmeden önce az sayıdaki hanifler bu namaz uygulamasını devam ettiriyordu. Bu yüzden Kur'anda: "Rüku edenlerle rüku, secde edenlerle birlikte secde edin" diyor yani bu uygulamayı devam ettirin ama artık Kur'an indiğinden dolayı, namazda "KUR'ANDAN (AYET/LER) OKUYUN" diyor Yüce Allah. Ve hem de "Kolayınıza Geleni" Yani işi en baştan özetleyecek olur isek:

İbrahim (AS) dan bize kadar gelen ve BİLİNEN bu uygulamayı, zaten bilinip uygulandığından, sil baştan bir tarifi ön görmemiş Yüce Allah......Devam edin diyor ve bizlere bu uygulamanın olmazsa olmazlarını veriyor. =>Kıyam-Rüku-Secde, =>Salatda SADECE KUR'ANDAN OKUMAK...

Bir de Namaz vakitleri ve sayısı konusu var. Allah'ın zikrettiği namazlar ki yukarıda bahsettik. Namaz vakitlerini anlatan ayetlerin tamamını toplayıp baktığınızda göreceksiniz ki; salatul vusta ile 3 vakit anlatılmaktadır. Allah sadece Kur'andan dediğine göre; demek ki, subhaneke, ettehiyatu, Allahumme salli-barik.....vs gibi DUALAR okunmayacak. Bunların içeriği kötü olduğundan mı? Elbette hayır. Amma Rabb'imiz; Kur'andan diyorsa, uzatmaya, fetva aramaya gerek yok. Bu duaları namaz dışında dilediğiniz kadar okuyunuz, sorun YOK!

KUR'ANDAKİ NAMAZ 3 VAKİTTİR!

11/114 Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leyli innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın

11/114. Gündüzün her iki tarafında ve (yani) gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) salatı ikame et! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür.

tarafeyin nehari: burada gündüz(nehar)ün iki kısımı için vurgu yapılmaktadır. Bizce doğu yönünden itibaren güneşin izlediği seyir anlatılmaktadır. Doğan güneşimiz devamlı irtifa almak suretiyle zirve(tepe) yapacağı zamana değin irtifa almaya devam eder. Zirve yaptığı nokta da, tam gün ortası olup, gündüzün 1.kısmı tamama ermiştir.

Devamında yine güneşimiz seyrine devam ile batı istikametine doğru irtifa kaybederek(duluk) hareketine devam etmekte, sonra da geceye değin bu sürecini tamamlamaktadır(gündüzün 2. kısmı).


Ne oldu? bizce gece tarafından geldi ve yine gece tarafına döndü. Gündüz bir ayetti ve bitti! devamında gece ayeti başladı. Gece ve Gündüz iki farklı ayettirler(17/12).

17.12 Biz, geceyi ve gündüzü iki ayet kıldık. Rabbinizden lutuf dileyesiniz ve yılların hesabını, sayısını bilesiniz diye gece ayetini silip gündüz ayetini aydınlık kıldık. Ve her şeyi uzun uzadıya açıkladık.

"tarafeyin nehari" hitabından da, aynen yukarıdaki ayetimizde belirtildiği gibi! gündüzün "iki kısımda(eyn)" bize verildiği açıkça anlaşılmaktadır. Bu iki kısımı çizen de güneşimizdir ki; bunu da yukarıdaki yazımızda tasvir etmeye çalışmıştık. Gündüz ayeti gece ayetini sildi, gece ayeti de gündüz ayetini sildi. Gündüzde tepe yapan güneşimiz de, gündüzü ikiye böldü! geldiği kısım 1.tarafa, tepeden itibaren gittiği kısımda taa gece ayetine değin

2.tarafa işaret etmektedir(17/78).

"trf" kökü aynı zamanda "göz" manasına da işaret etmektedir.
ve zülefem minel leyli: "zlf" kökü bizlere "zûlfa~yakınlık" manasını vermektedir. Bu ayetimizde "gecenin ilk bölümü" diyebileceğimiz! zûlfeh(t) kelimesinin cemisi(zûlefûn) şeklinde veyahut "zûlefen" hitabı ile bizlere "gece(leyl)nin ilk saatleri"ne işaret buyurulmaktadır. Zira, yakınlığın azamisi %50 olup, bunu geçen zaman dilimleri için artık bir yakınlıktan söz edememekteyiz. Dikkat edilecek olursa "gece"ye vurgu bulunmakta olup, konunun gündüz ayeti ile bir alakası bulunmamaktadır.

Salat

Allah-u Ekber ==>74/3, 87/15

Euzu-Besmele Özellikle Euzu... okunmalı! ve Kuran ayeti okuma ==> 16/98

Sonra Rükuya varıp Subhane Rabb'iyel Azim ==> 7/206

Rükudan Kıyama doğru durduktan hemen sonra secdeye varıyor ve Subhane Rabb'iyel Âla we BiHamdihi ==> 7/206, 15/98, 25/58, 32/15









QDY sözcüğü geçen ayetler:
2/117, 2/200, 3/47, 4/65, 4/103, 6/2, 12/68, 15/66, 17/4, 17/23, 19/35, 28/15, 28/28, 28/29, 28/44, 33/23, 33/36, 33/37, 33/37, 34/14, 39/42, 40/68, 41/12, 8/42, 8/44, 10/93, 20/72, 22/29, 27/78, 40/20, 40/20, 43/77, 45/17, 80/23, 10/71, 20/72, 2/210, 6/8, 6/58, 10/11, 10/19, 10/47, 10/54, 11/44, 11/110, 12/41, 14/22, 19/39, 39/69, 39/75, 40/78, 41/45, 42/14, 42/21, 46/29, 62/10, 6/60, 20/114, 35/36, 20/72, 19/21, 19/71, 69/27
NSK sözcüğü geçen ayetler:
2/196, 6/162, 22/67, 2/128, 2/200, 22/34

aorskaya
14. November 2012, 10:55 AM
Sevgili pramid kardeşimizden, şahsen kendisini tanıdığım kadarıyla beklediğim konu bütünlüğünde olan değerli yazılarından birini daha nihayet yakaladım.

Namaz hakkındaki iki bölümden oluşan bu yazının ilk bölümü; İslamdan namazın olup olmadığının tespitine yönelik olup, kurandaki salat deyimlerinin genel olarak eğitim-destek anlamlarıyla kullanılmasına karşılık bazı özel durumlar içinde "namaz" anlamında kullanıldığı ayetlerle delillendirilmiştir.

Bu kısım daha çok teknik anlatımlarla namazın bulunmasına yönelik olduğu için, bu kısım atlanarak, namazın var olduğu kabul edildikten sonraki durumlara göre, namazın tarifi şeklindeki anlatımını yani 2. kısmı;

http://www.hanifler.com/showthread.php?p=14464#post14464 linkinde bulunan İSLAMDA ve NAMAZ: 2 - KURANDAN DELİLLERLE DOĞRU NAMAZ başlığı altına alıntılamayı uygun gördüm.

Pramid kardeşimizin bu çabalarının rabbimiz katında mutlaka önemli karşılık bulacağını, bizden ise "tebrik ve teşekkürler" karşılığını hakettiğini söyleyerek, ben kendi adıma tebrik ve teşekkür ediyorum.

selamlarımla,
aorskaya

ates demir
14. November 2012, 01:03 PM
Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)

Acaba algımızda bir değişiklik mi var?
Algımız mı yanlış?

Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu?
Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart?

ates demir
14. November 2012, 01:22 PM
sadece size ve deger yargılarınıza göre bana boşanma hukuku nasıl olmalıdır sizce kısaca yazar mısınız?

aorskaya
14. November 2012, 01:54 PM
sadece size ve deger yargılarınıza göre bana boşanma hukuku nasıl olmalıdır sizce kısaca yazar mısınız?

Boşanma kısaca yazılamazki ateş kardeşim....

Bakara suresinde değindiğiniz ayetlerde boşanmışlar anlatılırken, asıl boşanmayı düzenleyen talak suresi dikkate alındığında boşanma ve bunun hukuku kısaca anlatılamaz.

Üstelik talak suresindeki "...henüz adet görmemişler..." diyen 4.ayet, imansızlar ve bizdeki cahiller ile yobazlar tarafından küçük kızlarla evlilik yapılabileceğine delil olarak gösterilirken bu kısaca anlatmak konunun anlaşılması için yeterli olmaz.

Aslında, bu konuya kısmen, hatırladığım kadarıyla; islamda sübyanlarla evlilik yoktur, evlilik için tarafların olgun olması gerekir" başlıklı yazımda değinmiştim.

Ama, boşanma ve hukukunu anlatmak için kesinlikle yeterli değildir ve bu ayrı ve çok önemli bir başlık olarak açılması gerekir...

Aslında hatırlatmanız iyi oldu. İmkan bulursam bu konuyu ayrı başlıkta yazabilirim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
14. November 2012, 02:03 PM
Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)

Acaba algımızda bir değişiklik mi var?
Algımız mı yanlış?

Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu?
Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart?

sevgili ateş kardeşim,

Din o kadar kolay, kuran o kadar cana yakınki, içinden çıkılamayacak hiç bir durum barındırmaz.

Özetle, müslüman; kendini kandırmadan, samimi olarak kurandan ne anlıyorsa din o kadardır.

Şimdi, işin içinden çıkılmayan hiç bir durumun olmadığını daha kolay görürüz değilmi kardeşim.

Ayetlerle ilgili sorun içinde; kuranın kitap olarak inmeyip, parça parça indiğini ve belli konularda hükümler inerken de çok önemli ve acil çözümü gereken olaylar olmuşsa onlarıda arada cevaplayacak hükümlerle indiğini hatırlarsak, bakara yada başka surelerde konu aralarına girişleri anlaşılır bulabiliriz diye düşünüyorum.

selamlar,
aorskaya

pramid
14. November 2012, 02:32 PM
Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen

Kuranda bakara suresine bakarsak,

226-230 arası Boşanma Hukukundan,
231-232 arası Boşanmış Kadınları sokağa bırakmamadan,
233-233 arası Boşanma durumunda çocuğun emzirilmesinden,
234-235 arası Dul kadınlardan
236-237 arası Nişan bozmadan
238-239 arası salat ve salatul vusta'dan
240-242 arası Dul ve boşanmış kadınlara yardımdan bahsetmektedir.

(İsrâ: 106) Ve Kur’ân'ı; Biz onu insanlara ağır ağır okuyasın diye ayırdık ve Biz onu peyderpey indirdik.

Miralay
14. November 2012, 05:25 PM
Selamünaleyküm can dostlar,güzel insanlar.
Allah hepinizden razı olsun bizlere yazılarınızla çok güzel katkılarda bulunuyorsunuz.

Şahsım olarak salat'ı 3 şekilde kavrıyorum.
Birincisi "Salat" köstek olmanın zıddı; yani destek olmak. Ama bunu salat kelimesinden değil; "salli,yusalli,..." kelimelerinin geçtiği yerlerden anlıyorum.

İkincisi, "salat" kelimesi geçen yerlerde ise, "Kur'anı ve dini okuma,idrak etme" olarak anlıyorum. Sebebine gelince:

"zülefenminelleyli ve tarafeyni nehar" yani sabah ve akşam vakitleri...
Bu saatler zihnin en rahat olduğu vakitler. Sabahleyin zihin boş, akşam da günün yorgunluğunun ardından rahatlamaya,gevşemeye,relax olmaya geçiş dönemi.
Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.

Üçüncü olarak; "eqımıssalat ve etüzzakat" olarak baktığımızda ise; "desteklemeyi daima ayakta tut ve arın" olarak anlıyorum. Eğer,"namaz kıl" diye emredilseydi, "eqımıssalat" değil,"cealessalat" olarak Kur'anda geçerdi.

Destek derken yine "yusalli" kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Sanırım durumu daha iyi anlatmış olacağım. Salat,"arkasından giderek,ahdine vefa göstererek destekleme" olarak anlaşılabilir diye umuyorum. Malumunuz, müşrikler Allah'ın elçisiyle her türlü alay etmişler, eziyette,hakaretlerde bulunmuşlar; destek yerine köstek olmuşlardır.

Sahabe ise O'na biat ederek ahdetmişler ve bu ahitlerine vefa göstermişlerdir. Güzel dinimizin ayakta kalması "eqımıssalat" için her türlü canlarıyla,mallarıyla destek olmuşlardır.

Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak...
Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir.

İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

merdem
14. November 2012, 08:41 PM
Bakara 235-245 arasını okursanız boşanma hukukundan bahsettiğini görürsünüz. Hal böyle iken birdenbire bakara 238 ve 239 da konu birden salavat, salat el vustaya gelir. Birde yururken veya binek ustunde sozu gecerki hadi çık işin içinden çıkabilirsen :)

Acaba algımızda bir değişiklik mi var?
Algımız mı yanlış?

Bu durum ayet bütünlüğünde araya sokulmuş 2 ayet mi yoksa konu bütünlüğü yine sağlanıyor mu?
Ne dersiniz sayın pramid, sayın Kaya ve sevgili dostum Bart?


Saygideger Demir Kardesim,

zaten o yüzden tavsiyede bulunuluyor, Sure'leri inis sirasina göre okunmasi lazim deniliyor iyice ve kolaylikla anlasilmasi icin. Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin.

En azindan benim duydugum böyledir, en iyisini tabiiki bilen Allah'tir.

Selamlarimla

sevginur
14. November 2012, 11:36 PM
Selamünaleyküm can dostlar,güzel insanlar.
Allah hepinizden razı olsun bizlere yazılarınızla çok güzel katkılarda bulunuyorsunuz.

Şahsım olarak salat'ı 3 şekilde kavrıyorum.
Birincisi "Salat" köstek olmanın zıddı; yani destek olmak. Ama bunu salat kelimesinden değil; "salli,yusalli,..." kelimelerinin geçtiği yerlerden anlıyorum.

İkincisi, "salat" kelimesi geçen yerlerde ise, "Kur'anı ve dini okuma,idrak etme" olarak anlıyorum. Sebebine gelince:

"zülefenminelleyli ve tarafeyni nehar" yani sabah ve akşam vakitleri...
Bu saatler zihnin en rahat olduğu vakitler. Sabahleyin zihin boş, akşam da günün yorgunluğunun ardından rahatlamaya,gevşemeye,relax olmaya geçiş dönemi.
Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.

Üçüncü olarak; "eqımıssalat ve etüzzakat" olarak baktığımızda ise; "desteklemeyi daima ayakta tut ve arın" olarak anlıyorum. Eğer,"namaz kıl" diye emredilseydi, "eqımıssalat" değil,"cealessalat" olarak Kur'anda geçerdi.

Destek derken yine "yusalli" kelimesi üzerinde durmak istiyorum. Sanırım durumu daha iyi anlatmış olacağım. Salat,"arkasından giderek,ahdine vefa göstererek destekleme" olarak anlaşılabilir diye umuyorum. Malumunuz, müşrikler Allah'ın elçisiyle her türlü alay etmişler, eziyette,hakaretlerde bulunmuşlar; destek yerine köstek olmuşlardır.

Sahabe ise O'na biat ederek ahdetmişler ve bu ahitlerine vefa göstermişlerdir. Güzel dinimizin ayakta kalması "eqımıssalat" için her türlü canlarıyla,mallarıyla destek olmuşlardır.

Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak...
Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir.

İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ve aleykum selam..
Saygılar bizden miralay kardeş ..
Bu yorumunuza bir cevap yazma geregi hissettim acizane bilgi paylaşımı yapmak istedim..

Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.

Boy abdesti bulunmayan kişilerin, yani hayızlı, loğusa ve cünübün Kur’an okumasının haram olduğuna dair de Kur’ani bir yasak görülmemektedir.

Kur’anla abdest arasında bir irtibat kurmalarını vakia süresinde “Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.ayetini delil getiriyorlar..abdestsizlikten, cünüplükten ve hayızdan temizlenmeyenler mushafa el süremezler.oysa Vakıa suresinin 79. Ayetinin Müşriklerin yalalamalarına iddalarına bir cevaptan başka bir şey değil Müşrikler şeytanların peygambere Kur’an’ı indirdiğini iddia ediyorlardı. iddia ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim onları yalanlayarak. O’na sadece Allah tarafından temizlenip arındırılmış olanlar dokunabilir diye haberi açıklamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de Abdestsiz ve cünüp olmak; Kur’an’a dokunmanın ya da okumanın değil, namaz kılmanın ön şartı olarak açıklanmıştır. adet sırasında da Kur’an’a dokunmak değil cinsel ilişki yasağı getirilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de aslında Kur’an okumanın ön şartı da açıklanmıştır. Bunların içinde ayrıca “okurken dokunurken abdest alın” diye hiçbir şart yok.
kuran okuma ile ilgili ayetlerde..
· Allah’ın adıyla okumaya başlanılmalıdır. yaratan Rabbinin adıyla oku”
alak süresi
· Şeytanın şerrinden Allah’a sığınılmalıdır. “Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın”
Maide suresinin 6. Ayetinde ve diğer ayetlerdeki birçok hükmü açıklarken
neden kuran abdest konusunda bir tek ayet yok..

işte buda geleneksel islamın bir ürünü insanları bir ayet okumasını engellecek ben istediğim bir ayete bakmak için kalkıp abdest almam ,vakit olacak bakacağım ayeti ya unutacağım yada abdest yenileyeceğim kuran da böyle bir hüküm olmadığına göre istediğim zaman kuran okuyabilirim..


Allah ilmimizi artırsın..

ates demir
14. November 2012, 11:58 PM
Bakara 235-238, 238-239, 239-245 aralarında bir BAĞlantı olmasın sakın?

Acaba sorun dizilim mi, yoksa algımı?

Algıları şekillendiren şey HAYattan topladıklarımız değil mi?

Salat; kopmaz bir ip, salat iki şeyi birbirine bağlayan bir bağ...

aorskaya
15. November 2012, 02:23 AM
Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin.

En azindan benim duydugum böyledir, en iyisini tabiiki bilen Allah'tir.

Selamlarimla

Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin. demişsin...

Bu durumda atalar/rivayetler dini yaşayanların iddialarını kabul ederek, nüzul hadisleri (rivayetleri) olmazsa kuranın anlaşılmaz sonucunu kabul etmiş oluyorsunuz...

Halbuki, böyle bir şeye gerek olsaydı, rabbim hadisleri koruma altına alırdı. Halbuki onlar korunmuyor ve nüzul sebeplerinin bilinmesine gerekte yoktur.

Aksi halde, rabbimiz kuranda ayetlerin yanında, onların neden indiğinide kendisi açıklardı. Açıklamadığına göre kurandaki şekliyle neyi, ne kadar anlıyorsak o kadarıyla sorumlu olduğumuzu bilelim.

Rabbim, kuran için; herkesin anlayacağı kolaylıkta olduğunu söylüyor. Kolaylıkta, herkesin sadece kurandan ne kadar anladığıdır.

Siz, her denilene inanmayın, üstelik rabbimizin bu sözü varken, bu konuda söylenenlere kulak bile asmayın...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
15. November 2012, 02:35 AM
Ve aleykum selam..
Saygılar bizden miralay kardeş ..
Bu yorumunuza bir cevap yazma geregi hissettim acizane bilgi paylaşımı yapmak istedim..

Kur'anı okumaya başlamadan önce, el ve yüzler yıkanarak;baş ve ayaklar meshedilerek vücuttaki negatif iyonlar atılır; sonrasında ise, dikkat dağınıklığından arınmak,yanlış anlamalara mahal vermemek için kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak Kur'an okunur.

Boy abdesti bulunmayan kişilerin, yani hayızlı, loğusa ve cünübün Kur’an okumasının haram olduğuna dair de Kur’ani bir yasak görülmemektedir.

Kur’anla abdest arasında bir irtibat kurmalarını vakia süresinde “Şüphesiz O şerefli bir Kur’an’dır. Korunmuş bir kitaptadır. O’na temizlenmiş olanlardan başkası dokunamaz.ayetini delil getiriyorlar..abdestsizlikten, cünüplükten ve hayızdan temizlenmeyenler mushafa el süremezler.oysa Vakıa suresinin 79. Ayetinin Müşriklerin yalalamalarına iddalarına bir cevaptan başka bir şey değil Müşrikler şeytanların peygambere Kur’an’ı indirdiğini iddia ediyorlardı. iddia ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim onları yalanlayarak. O’na sadece Allah tarafından temizlenip arındırılmış olanlar dokunabilir diye haberi açıklamıştır.
Kur’an-ı Kerim’de Abdestsiz ve cünüp olmak; Kur’an’a dokunmanın ya da okumanın değil, namaz kılmanın ön şartı olarak açıklanmıştır. adet sırasında da Kur’an’a dokunmak değil cinsel ilişki yasağı getirilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de aslında Kur’an okumanın ön şartı da açıklanmıştır. Bunların içinde ayrıca “okurken dokunurken abdest alın” diye hiçbir şart yok.
kuran okuma ile ilgili ayetlerde..
· Allah’ın adıyla okumaya başlanılmalıdır. yaratan Rabbinin adıyla oku”
alak süresi
· Şeytanın şerrinden Allah’a sığınılmalıdır. “Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın”
Maide suresinin 6. Ayetinde ve diğer ayetlerdeki birçok hükmü açıklarken
neden kuran abdest konusunda bir tek ayet yok..

işte buda geleneksel islamın bir ürünü insanları bir ayet okumasını engellecek ben istediğim bir ayete bakmak için kalkıp abdest almam ,vakit olacak bakacağım ayeti ya unutacağım yada abdest yenileyeceğim kuran da böyle bir hüküm olmadığına göre istediğim zaman kuran okuyabilirim..


Allah ilmimizi artırsın..

Sevgili sevginur kardeşim,

Kuran okumak için hiç bir şart yoktur. Ancak, okuduğunu doğru anlamak, anladıklarını da kavramak için, önce şeytanın yanıltmalarının etkisinden kurtulmak gerekir. Aksi halde, iyi niyetle kuranı okuyup, anlamaya çalışanı şeytan çeşitli tesirlerle etkiler ve ya kuranı bırakmasına, yada yanlış anlamasına sebep olur.

İşte bu nedenle rabbimiz, kuranı anlamak ve ona göre yaşamak için okuyacak olanlara; "kovulmuş şeytandan bana sığının" demektedir.

Kuran için başka ön şart yoktur.

Sayın Miralay'ın da abdesti, kuran için dinin emri olarak söylememiş olduğunu, sadece tavsiye niteliğinde söylemiş olduğunu görüyorum, ki bu müslümanı psikolojik yönden rahatlatan bir unsur olabilir.

Zorunluluk, gereklilik yok, ama isteyen abdestle daha rahatlamış olarak (bu da her kişi için geçerli değildir) kuran okumak isteyebilir.


selamlar,
aorskaya

aorskaya
15. November 2012, 03:22 AM
Ha bu arada namaz yok mudur. Yani dini bir ritüel olarak...
Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez. Ama tazarru ve gözyaşları içerisinde O'ndan yardım dilemek (dua) te emredilmiştir.

İnşallah yanılmıyorumdur. En doğrusunu Allah bilir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Miralay,

Namaz'ın rabbimizin ihtiyacı ile ilgilendirilmesi ve rabbimizin ihtiyacı olmadığından istemeyeceği sonucuna varılması, kurandaki tüm emirlerin ihtiyaç olup olmadığı şekilde anlaşılmaya çalışılması halinde, rabbimizin bizlerin kulluğuna da ihtiyacı olmadığı yargısı oluşarak, kulluğuda istemediği sonucuna gidilebilir.

Bu gerekçe ve sonuç kuranın bütününe ve daha insanın yaratılış amacına ters düşmekte olduğundan rabbin isteğine ve mantığa aykırı düştüğünden kabul edilemez.

Tazarrulu dua istediği kısma ise, sadece dua değil, kendisinin hamd edilmesini de istediğini hatırlatarak bunun en güzel şekilde yine namazla olabileceğini, Fatiha suresininde hem hamd bakımından ve hem de dua bakımından aslında tüm durumları kısaca özetleyen bir sure olarak namazın vazgeçilmezi olması gerektiğini söyleyebilirim.

Saygı ve selamlarımla,
aorskaya

merdem
15. November 2012, 03:39 AM
Kiymetli Kaya Kardesim,

iyi güzel de, Ayetlerin inis sirasi nereden geliyor, nereden biliyoruz hangi Ayet ne zaman indirilmistir diye, yoksa onlarin inis siralarinidami yüce Rabbimiz Kur'an'da "DIP NOT" "AYAK NOTU" olarak belirtti?

Sayet beni cevaplandirirsaniz, bende birseyler ögrenmis olurum.

Saygi ve Selamlar

sevginur
15. November 2012, 08:17 AM
Sayın Miralay'ın da abdesti, kuran için dinin emri olarak söylememiş olduğunu, sadece tavsiye niteliğinde söylemiş olduğunu görüyorum, ki bu müslümanı psikolojik yönden rahatlatan bir unsur olabilir.

selamlar,
aorskaya


sevgili aorskaya kardeşim

Fırsat buldukça paylaşımlarınızı zevkle okuyorum.Belki tespitimi gereksiz bulacaksınız.mezhepler abdest konusunda dinin emri gibi lanse etsede genelde bir şekilde okuduğunda altında yatan sebep bu insanları iyiliğe, güzelliğe,yönleririlecek sebeplerden başlatılmış hatırlarsanız itirazları şu yöndedir ne var bunda yaw.! abdest almak temizlik kötü bir şeymi dediklerini ..sahsen okuyan şunu düşünecek vücuttaki negatif iyonlar atılacak şimdi abdest almazsam negatif iyonlar yüzünden okudugumu anlamayacağım..Bir başkasıda şunu diyebilir..gürültülü ortamdan uzak tv kapalı bir şekilde okunur diyebilir bunları saymakla bitmez.. Miralay'ın bir kaç paylaşımını okuduğum istifade ettiğim kardeşimdir.negatif iyonlar hava kirliliğinin olumsuz yan etkilerini içeriyor. Bir çoban kuran okuyacaksa ahırda yada bir fabrikada çalışan kardeşim isli paslı kıyafetiylede okuyabilir..Sizin dediğiniz gibi Kuran okumada tek şart kafamızdaki iyonların temizlenmesi açık şuur istenmektedir Kur’an okuduğun zaman kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığın” Bu kurani emrin daha fazla zikredilmesi ise okuyan kardeşlerim içlerindeki kirliliğe ,kötülüğe bugz edip kuranla bütünleşmesini sağlayacak..başka yönde insanları hastalara,fakire ,yetimlere gözününüzün önünde cereyan eden olaylara iyilikle müdehale etmenizde hiç bir behis yok cünki iyilik yapmak Allahın emridir ..iyiliğe yönlendirmek harika bir şey ama iş kuran okumaya gelince orada dur derim.Kuran okumada tek emir kafa karışıklığında duygu kirlenmesine aldıracağımız manevi abdesttir.



Allah ilmimizi artırsın.....

Miralay
15. November 2012, 09:52 AM
Selamünaleyküm
Allah hem Sevginur kardeşimden,hem aorskaya kardeşimden hem de hepinizden razı olsun.

Yazdıklarıma en güzel şekilde hoşgörülü olarak baktığınızdan dolayı teşekkürü borç bilirim.

Yanlış anlaşılmasın diye cevp verme ihtiyacı hissettim.

Doğrudur; Kur'anı okumak için abdest almak,gusletmek farz değildir. Sadece ayık kafayla okuduğumuzu daha iyi anlamak babında yazmıştım. Abdestsiz de Kur'an okunabilir.

Benim kastettiğim ise, hani sabah işe veya okula giderken elimizi yüzümüzü yıkarız ya...
İşimize,derslerimize konsantre olabilmek için...

Mesele konsantrasyon meselesi. Yoksa illa ki,abdest almadan Kur'an okunmaz diye bir kaide yok.

Çok değerli üstadım aorskaya'nın "Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez." yazıma tenkidini de haklı buluyorum.


Çok değerli Hasan Akçay üstadımın Nisa 101-103 ayetlerini savaş ortamına bağladığı yazılarına cevap yazamamıştım bir türlü.
Ben oradaki ortamı savaşa bağlamıyorum. Hatırlarsanız Allah'ın elçisi (O'na selam olsun) dinimizi anlatırken çok şiddetli tepkilerle karşılaşmıştı.
Gizlice bir evde toplanırlar ve inzal olan ayetleri ashabına öğretirlerdi. Bu genellikle gece karanlığında olurdu. Bir kısım sahabi yeni gelen ayetleri öğrenirken, bir kısmı da dışarıda gözcülük ederdi. Sırayla nöbetleşe gözcülük yaparlardı. Hem söz konusu ayetlerde elçinin secde ettiği belirtilmez. Orada hazır bulunanların secde ettiği anlatılır.

Bir de bu açıdan bakarsak daha aydınlatıcı olur kanaatindeyim.

Selam,saygı ve dualarımla.

sevginur
15. November 2012, 10:17 AM
Rica ederim sevgili miralay kardeşim..
amin ecmain cümlemizden, sizden razı olsun

Bende eksik bilgilerimi sizden gelen güzel enerji ile ögreniyorum,severek fikirlerimi paylaşıyorum.. Bazen detayçı olabiliyorum bu mesajınıza bir uyarma, yada düzeltme olarak algılamayın...Sadece gayet safihane düşüncemin ölçüsünü tartıyorum yanlış, dogru,gereksiz biliyorsunuz kainat bizi eğitiyor hatalarımda olabilir..Teşekür ederim güzel paylaşımlar için

baki selam ve muhabbetle kalın

Miralay
15. November 2012, 10:37 AM
Aleykümselam güzel kardeşim.
Bilmukabele en güzel teşekkürler ve dualar da benden size :)

aorskaya
15. November 2012, 10:58 AM
Selamünaleyküm
Allah hem Sevginur kardeşimden,hem aorskaya kardeşimden hem de hepinizden razı olsun.

Yazdıklarıma en güzel şekilde hoşgörülü olarak baktığınızdan dolayı teşekkürü borç bilirim.

Yanlış anlaşılmasın diye cevp verme ihtiyacı hissettim.

Doğrudur; Kur'anı okumak için abdest almak,gusletmek farz değildir. Sadece ayık kafayla okuduğumuzu daha iyi anlamak babında yazmıştım. Abdestsiz de Kur'an okunabilir.

Benim kastettiğim ise, hani sabah işe veya okula giderken elimizi yüzümüzü yıkarız ya...
İşimize,derslerimize konsantre olabilmek için...

Mesele konsantrasyon meselesi. Yoksa illa ki,abdest almadan Kur'an okunmaz diye bir kaide yok.

Çok değerli üstadım aorskaya'nın "Öncelikle cenab-ı Allah'ın bu tür hareketlere ne ihtiyacı vardır; ne de bizden bunları istemez." yazıma tenkidini de haklı buluyorum.


Çok değerli Hasan Akçay üstadımın Nisa 101-103 ayetlerini savaş ortamına bağladığı yazılarına cevap yazamamıştım bir türlü.
Ben oradaki ortamı savaşa bağlamıyorum. Hatırlarsanız Allah'ın elçisi (O'na selam olsun) dinimizi anlatırken çok şiddetli tepkilerle karşılaşmıştı.
Gizlice bir evde toplanırlar ve inzal olan ayetleri ashabına öğretirlerdi. Bu genellikle gece karanlığında olurdu. Bir kısım sahabi yeni gelen ayetleri öğrenirken, bir kısmı da dışarıda gözcülük ederdi. Sırayla nöbetleşe gözcülük yaparlardı. Hem söz konusu ayetlerde elçinin secde ettiği belirtilmez. Orada hazır bulunanların secde ettiği anlatılır.

Bir de bu açıdan bakarsak daha aydınlatıcı olur kanaatindeyim.

Selam,saygı ve dualarımla.

Selamun aleyküm,

Sonuçta hatalıda olsa, sözler bazı kimselerden çok farklı yansımakta, duyguları okşamaktadır.

İşte sizin yazılarınızı ben müslünanın gerçek mütevaziliğine en iyi örnekler olarak görüyorum. Benzetmek gerekirse; yanlış çıkan yazılarınızı, yemekte tükettiğimiz acı bibere benzetebilirim. Ağzımız yansa da gıda olarak gerek duyarız. Acıda olsa, ağzımız yansa da bunun tadını alırız.

Bunu istemeyi gerekli kılan, müslüman terbiyesiyle, alçakgönüllüğüyle sonlandırabilmenizdir.

Tabi, biberden hoşlanmayıp, hiç bir şekilde tüketmeyen kimselerde olabilir...

Özetle, sizin gibi kimselerin yanlışları konusunda izlediği yöntemler, üsluplar bile anlayana kazandırmaktadır.

Not: nisa 101-103 de sayın H. Akçay'ın görüşleri tarafındayım, sizinde tekrar sakin bir ortamda yeniden değerlendirmenizi rica ederim.

selam ve saygılarımla...
aorskaya

Miralay
15. November 2012, 11:02 AM
Selam aorkaya üstadım.
Teşekkür ederim. Hasan üstadımız da sizin gibi değerli bir abimizdir.
Amacım olaya bir de farklı açıdan baktığımızda ne gibi bir sonuç çıkar idi.
Allah razı olsun. Allah ilminizi, ilmimizi artırsın.

Hasan Akçay
15. November 2012, 12:35 PM
Gizlice bir evde toplanirlar ve inzal olan ayetleri ashabina ögretirlerdi.

Merhaba miralay üstadim. Bir düzeltme yapmama izin verir misiniz: Nisâ 101'de "Araziye ciktiginizda- Ve izâ darabtum fîl ard" deniyor. Acik ve net. 101-103'te uygulamali bir anlatimi yapilan salât "arazi"de yerine getiriliyor; "ev"de degil.

Ve o arazide bir kafir ordusu var ki
Allah
inananlari uyariyor:

Kafirler sizin silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kolluyor; bir saldirisla (meyleten vâhideh) üzerinize cullanacaklar.

Bir birine düsman
iki ordu
arazideyse

ve

bunlar
arenada iki gladyatör gibi
bir birinin bos bir ânini kolluyorsa

orasi

cephedir,
üstadim.

can pazari.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

merdem
15. November 2012, 01:21 PM
Bir de Ayet'lerin inis sebeblerini bilmek lazim, ki Ayet'ler anlasilabilsin. demişsin...

Bu durumda atalar/rivayetler dini yaşayanların iddialarını kabul ederek, nüzul hadisleri (rivayetleri) olmazsa kuranın anlaşılmaz sonucunu kabul etmiş oluyorsunuz...

Halbuki, böyle bir şeye gerek olsaydı, rabbim hadisleri koruma altına alırdı. Halbuki onlar korunmuyor ve nüzul sebeplerinin bilinmesine gerekte yoktur.

Aksi halde, rabbimiz kuranda ayetlerin yanında, onların neden indiğinide kendisi açıklardı. Açıklamadığına göre kurandaki şekliyle neyi, ne kadar anlıyorsak o kadarıyla sorumlu olduğumuzu bilelim.

Rabbim, kuran için; herkesin anlayacağı kolaylıkta olduğunu söylüyor. Kolaylıkta, herkesin sadece kurandan ne kadar anladığıdır.

Siz, her denilene inanmayın, üstelik rabbimizin bu sözü varken, bu konuda söylenenlere kulak bile asmayın...

selamlar,
aorskaya

Degerli Kardesim Kaya,

herhaldeki Kur'an'da Ayet'lerin bir "DIP NOTU" bulunmamakta, sorabilirmiyim size Ebu Leheb'in kim oldugunu ve neden dolayi bu kadar lanetlendigini nereden biliyoruz? Elbette ki belli bir kaynak yoluyla biliyoruz. Tarihi yazismalarda mi yoksa "Rivayet" ? Yoksa Allah Celle ve Celaluhu Tebbet Suresinde "Hani o amcan var ya..." diyemi basliyor?

Saygi ve selamlarimla.

Miralay
15. November 2012, 01:25 PM
Allah razı olsun Hasan üstadım.
Değerli düşüncelerinize ve ilminize her daim saygı duyuyorum.
Allah'a emanet olunuz.

Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle

aorskaya
15. November 2012, 03:26 PM
Degerli Kardesim Kaya,

herhaldeki Kur'an'da Ayet'lerin bir "DIP NOTU" bulunmamakta, sorabilirmiyim size Ebu Leheb'in kim oldugunu ve neden dolayi bu kadar lanetlendigini nereden biliyoruz? Elbette ki belli bir kaynak yoluyla biliyoruz. Tarihi yazismalarda mi yoksa "Rivayet" ? Yoksa Allah Celle ve Celaluhu Tebbet Suresinde "Hani o amcan var ya..." diyemi basliyor?

Saygi ve selamlarimla.

Aleykümselam merdem kardeşim,

Ebu Leheb'in kim olduğunu bilmek, onun soyunu, sopunu, huyunu öğrenmek çokmu önemlidir sizin için? O bilgiler gerekli olsaydı rabbim kuranda zaten bildirmezmiydi?

Rabbim, kitabın bize yeteri kadar bilgilerle indirildiğini söyler. Biz de bununla yetinmeliyiz. Kuranda verilmeyen bilgilerin peşine düşmemiz bizi yanlış sonuçlara götürebileceğinden veya doğru sonuçlarda olsa verilen mesajın ana fikrinden uzaklaşıp detaylarla meşgul olup, magazinel bir merakın giderilmesine, hatta bunlar üzerinde spekülasyonlar yaratılacağını düşünmek gerekrir.

Örneğin, peygamberimizin eşine söylediği bir sırrı rabbimiz ona açıkladığını bize kuranda bildirir. Ama sırrın ne olduğunu bize anlatmaz. Çünkü bu peygamberin özelidir ve bizi ilgilendirmez.

Ancak, bu haber verdiğini rabbimizin bize açıklaması, kendisine hiç bir şeyin gizli kalmayacağının kavramamız içindir.

Sırrın ne olduğunu bize söylemiş olsaydı, bizler; "vay be, demek peygamber şöyle yapmış, şunu demiş, bunu nasıl yapar yada aferin vb. magazinel konular yaratıp, bunlarla meşgul olcaktık. Hatta, bunlar üzerinden; haklı bulanlar, bulmayanlar şeklinde taraflar oluşacak ve kavgalar edilecekti...

Ama, bu sırrın ne olduğu açıklanmadığı için bunlar olmuyor. Yada, açıklanmamasına rağmen rivayetlerle yine bir şeylerin peşine düşülmekten cazgeçemeyenler oluyor... İnsanın en büyük zaafı merakını yenememesi onu zora sokuyor...

selamlar,
aorskaya

sevginur
15. November 2012, 03:43 PM
selam aorskaya kardeşim
yorumlarınızı soruları okudukça zihnimde başka sorular çıkıyor..
geçenki yorumunuzda peygamberimizin hayatı ile ilgili yanılmıyorsam size ne kazandıracak demiştiniz..aslında düşünüyorumda hak veriyorum..sürekli tarih bilgilerim eksikliğinden yakındığım için kurana dalamıyorum..
kuranın verdiği mesaj önemli bizim için değilmi ..?elbetteki bu bilgileri ögrenmek bişey kaybettirmez en azından emevi abbasi de bir tarih değilmi hitler kaddafi kenan evren Atatürk bir tarih değilmi kurana göre yorumlamak olamazmı paylaşırsanız sevinirim

Allah razı olsun şimdiden..

sevginur
15. November 2012, 04:07 PM
şimdi okudumda acele yorum yapmışım kusura bakmayın şimdi anladım ne demek istediğini teşekür ederim.

aorskaya
15. November 2012, 04:13 PM
selam aorskaya kardeşim
yorumlarınızı soruları okudukça zihnimde başka sorular çıkıyor..
geçenki yorumunuzda peygamberimizin hayatı ile ilgili yanılmıyorsam size ne kazandıracak demiştiniz..aslında düşünüyorumda hak veriyorum..sürekli tarih bilgilerim eksikliğinden yakındığım için kurana dalamıyorum..
kuranın verdiği mesaj önemli bizim için değilmi ..?elbetteki bu bilgileri ögrenmek bişey kaybettirmez en azından emevi abbasi de bir tarih değilmi hitler kaddafi kenan evren Atatürk bir tarih değilmi kurana göre yorumlamak olamazmı paylaşırsanız sevinirim

Allah razı olsun şimdiden..

Selam, selam sevginur kardeşim,

Aslında sorunuzun cevabını yazınızın içinde vermişsiniz....

sürekli tarih bilgilerim eksikliğinden yakındığım için kurana dalamıyorum.. demişsiniz.

İşte tam da bu sebeple, kuranda verilenler kadarıyla yetinmeyi becerelim. Çünkü, fazlası bize gerekli olsaydı, fayda sağlayacak olsaydı rabbim mutlaka fazla bilgiyide verirdi.

Rabbin kelimelerinin tükenmezliği ile anlatılan budur aslında. Kuran da her şey yeteri kadar yer almaktadır. Bizler için ne eksik vardır, ne de fazla vardır... Yeteri kadar...

Şimdi, faydası olmaz deyip bırakmanın ötesinde nasıl zararı olabilir sorusunu soralım ve en basit yoluyla cevaplamaya çalışalım...

Örneğin; abese suresinde, gözleri görmeyeni dikkate almayan anlatıma ek olarak; varsayalımki; peygamberin, bizim bıyık altından gülmek dediğimiz eylemde bulunduğu" anlatılsın.

Bu durumda, neden bıyık altından gülündüğü, direkt ona zaman ayıramayacağını söylemesinin daha doğru olacağı vb. gibi bıyık altı gülme eleştirileri yapılırken, bunun karşısında olan ve bunu savunacaklarda çıkacaktır. Böylece, insanlar sadece bu olay için bile büyük kitleler şeklinde taraflar haline gelecek ve ayrışmalar yaşayacaktır.

Kaldıki, daha bunların hiç ayrışma yaşamasa bile, ayetin ana fikrinden uzak kalarak onu anlamaya çalışmamakla kaybedeceklerine değinedim bile...

Peki, bu bıyık altından gülme anlatımı, müslümanlara ne kazandırdı diye sorarsak, cevabımızın; merakını gidermekten başka, "hiç bir şey" olacağı açıktır.

Görüldüğü üzere anlatılmayan şeylerin anlatılmaması bizlerin faydasınadır. Nitekim rabbimiz bu faydayı, bize fayda sağlamayacak soruların peşine düşmememizi ikaz etmekte ve bunlar kuran indirilirken sorulmuş olsaydı cevaplanacağını bildirmektedir.

Kuran inmiş, din bu haliyle tamamlanmıştır. Bu halin dışında bilgi istemek din dışı bilgi istemek ve ondan fayda ummak olur...

Bu örnekten yola çıkarak, yine; "peygamberin eşine söylediği sır şu idi" dendiğini varsayarak, bu sırrın açıklanması ile gelinebilecek durumları, yaşanacak karmaşaları sizin hayal gücünüze bırakıyorum...

selamlarımla,
aorskaya

sevginur
15. November 2012, 04:55 PM
sevgili kardeşim aorskaya..

Bazı kardeşlerimiz için belki aradığı sorguladığı bilgi farklılığına göre konu önemsiz yada bilenen bir şeydir olabilir. Fakat benim kafamı karıştıran zaman, zaman başka kaynaklara yöneldiğimde farklı bilgilerden dolayı bunalmama sebep olan konu idi
İşte tam da bu sebeple, kuranda verilenler kadarıyla yetinmeyi becerelim. Çünkü, fazlası bize gerekli olsaydı, fayda sağlayacak olsaydı rabbim mutlaka fazla bilgiyide verirdi.

Rabbin kelimelerinin tükenmezliği ile anlatılan budur aslında. Kuran da her şey yeteri kadar yer almaktadır. Bizler için ne eksik vardır, ne de fazla vardır... Yeteri kadar... Beni çok rahatlattı Allah da sizi daraldığınız konuda rahatlatsın duasıyla kalın

aorskaya
15. November 2012, 05:27 PM
sevgili kardeşim aorskaya..

Bazı kardeşlerimiz için belki aradığı sorguladığı bilgi farklılığına göre konu önemsiz yada bilenen bir şeydir olabilir. Fakat benim kafamı karıştıran zaman, zaman başka kaynaklara yöneldiğimde farklı bilgilerden dolayı bunalmama sebep olan konu idi
İşte tam da bu sebeple, kuranda verilenler kadarıyla yetinmeyi becerelim. Çünkü, fazlası bize gerekli olsaydı, fayda sağlayacak olsaydı rabbim mutlaka fazla bilgiyide verirdi.

Rabbin kelimelerinin tükenmezliği ile anlatılan budur aslında. Kuran da her şey yeteri kadar yer almaktadır. Bizler için ne eksik vardır, ne de fazla vardır... Yeteri kadar... Beni çok rahatlattı Allah da sizi daraldığınız konuda rahatlatsın duasıyla kalın

Bu duanızı, tüm iman eden kardeşlerim için rabbim kabul buyursun inşallah...

selamlarımla,
aorskaya

aorskaya
15. November 2012, 05:54 PM
Gizlice bir evde toplanirlar ve inzal olan ayetleri ashabina ögretirlerdi.

Merhaba miralay üstadim. Bir düzeltme yapmama izin verir misiniz: Nisâ 101'de "Araziye ciktiginizda- Ve izâ darabtum fîl ard" deniyor. Acik ve net. 101-103'te uygulamali bir anlatimi yapilan salât "arazi"de yerine getiriliyor; "ev"de degil.

Ve o arazide bir kafir ordusu var ki
Allah
inananlari uyariyor:

Kafirler sizin silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kolluyor; bir saldirisla (meyleten vâhideh) üzerinize cullanacaklar.

Bir birine düsman
iki ordu
arazideyse

ve

bunlar
arenada iki gladyatör gibi
bir birinin bos bir ânini kolluyorsa

orasi

cephedir,
üstadim.

can pazari.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Sayın Akçay,

Şu anlatım diliniz insanı o kadar rehabilite ediyorki, Sayın Miralay içinde aynı şekilde ifade ettiğim gibi hatalıda olsa gıda olabiliyor. Sayın Dost1 içinde yeri gelmişken aynı düşüncelerde olduğumu bildirmek isterim.

Ayrıca buradaki, tespitleriniz de çok yerinde ve namaz için güzel delil oluşturuyor.

İyiki varsınız, iyiki katılıyorsunuz.

selam ve saygılarımla...
aorskaya

merdem
15. November 2012, 11:11 PM
Aleykümselam merdem kardeşim,

Ebu Leheb'in kim olduğunu bilmek, onun soyunu, sopunu, huyunu öğrenmek çokmu önemlidir sizin için? O bilgiler gerekli olsaydı rabbim kuranda zaten bildirmezmiydi?

Rabbim, kitabın bize yeteri kadar bilgilerle indirildiğini söyler. Biz de bununla yetinmeliyiz. Kuranda verilmeyen bilgilerin peşine düşmemiz bizi yanlış sonuçlara götürebileceğinden veya doğru sonuçlarda olsa verilen mesajın ana fikrinden uzaklaşıp detaylarla meşgul olup, magazinel bir merakın giderilmesine, hatta bunlar üzerinde spekülasyonlar yaratılacağını düşünmek gerekrir.

Örneğin, peygamberimizin eşine söylediği bir sırrı rabbimiz ona açıkladığını bize kuranda bildirir. Ama sırrın ne olduğunu bize anlatmaz. Çünkü bu peygamberin özelidir ve bizi ilgilendirmez.

Ancak, bu haber verdiğini rabbimizin bize açıklaması, kendisine hiç bir şeyin gizli kalmayacağının kavramamız içindir.

Sırrın ne olduğunu bize söylemiş olsaydı, bizler; "vay be, demek peygamber şöyle yapmış, şunu demiş, bunu nasıl yapar yada aferin vb. magazinel konular yaratıp, bunlarla meşgul olcaktık. Hatta, bunlar üzerinden; haklı bulanlar, bulmayanlar şeklinde taraflar oluşacak ve kavgalar edilecekti...

Ama, bu sırrın ne olduğu açıklanmadığı için bunlar olmuyor. Yada, açıklanmamasına rağmen rivayetlerle yine bir şeylerin peşine düşülmekten cazgeçemeyenler oluyor... İnsanın en büyük zaafı merakını yenememesi onu zora sokuyor...

selamlar,
aorskaya


Degerli Kaya Kardesim,

Siz diyorsunuz Ebu Leheb kim, mühim mi, ne yapmista atesi haketmistir....istese yüce Rabbimiz bildirirdi....

Ben de diyorum ki, Ebu Leheb'in kim oldugunu, ne yaptigini, neden dolayi cehennemlik oldugunu bilmek cok önemli, yoksa nerden bileyim neden cehennemlik oldugunu. Benim sizin kadar Kur'an anlayisim ve calismisligim yok, bana lütfen aciklarmisiniz, Ebu Leheb neden en kizgin atesi haketmistir. Tebbet Süresinin haricinde direkten Ebu Leheb'ten bahseden Ayet'ler varmidir?

Tebbet Suresi:

111:1 - Ebu Leheb'in elleri kurusun (yok olsun o), zaten yok oldu ya.

111:2 - Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı.

111:3 - (O), alevli bir ateşe girecektir.

111:4 - Karısı da odun hamalı olarak (onunla beraber girecektir).

111:5 - Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır.


Mesele burada yalnizca Ebu Leheb degildir, cennetlik olduklari daha dünyada iken aciklanan degerli sahsiyetlerin de kim olduklari ve ne sekilde cenneti hakettikleri elbetteki mühimdir.

Yoksa Kur'an anlayisimiz bazi konularda sirf kelimelerde kalir. Sirf anlasilmasi net olsun diye Hakki Yilmaz ve Yasar Nuri Öztürk gibi degerli daha bir cok hocalarimiz herhalde bosu bosuna her bir Ayet hakkinda örneklerle aciklamalarda bulunmuyorlar.

Yoksa gaybten mi haberdarsiniz, lep demeden size leblebi tüm teferruatinla anlatilmis olunuyor.

Saygi ve selamlarimla.

aorskaya
15. November 2012, 11:23 PM
Degerli Kaya Kardesim,

Siz diyorsunuz Ebu Leheb kim, mühim mi, ne yapmista atesi haketmistir....istese yüce Rabbimiz bildirirdi....

Ben de diyorum ki, Ebu Leheb'in kim oldugunu, ne yaptigini, neden dolayi cehennemlik oldugunu bilmek cok önemli, yoksa nerden bileyim neden cehennemlik oldugunu. Benim sizin kadar Kur'an anlayisim ve calismisligim yok, bana lütfen aciklarmisiniz, Ebu Leheb neden en kizgin atesi haketmistir. Tebbet Süresinin haricinde direkten Ebu Leheb'ten bahseden Ayet'ler varmidir?

Tebbet Suresi:

111:1 - Ebu Leheb'in elleri kurusun (yok olsun o), zaten yok oldu ya.

111:2 - Ne malı ne de kazandığı onu kurtaramadı.

111:3 - (O), alevli bir ateşe girecektir.

111:4 - Karısı da odun hamalı olarak (onunla beraber girecektir).

111:5 - Boynunda da hurma lifinden bir ip olacaktır.


Mesele burada yalnizca Ebu Leheb degildir, cennetlik olduklari daha dünyada iken aciklanan degerli sahsiyetlerin de kim olduklari ve ne sekilde cenneti hakettikleri elbetteki mühimdir.

Yoksa Kur'an anlayisimiz bazi konularda sirf kelimelerde kalir. Sirf anlasilmasi net olsun diye Hakki Yilmaz ve Yasar Nuri Öztürk gibi degerli daha bir cok hocalarimiz herhalde bosu bosuna her bir Ayet hakkinda örneklerle aciklamalarda bulunmuyorlar.

Yoksa gaybten mi haberdarsiniz, lep demeden size leblebi tüm teferruatinla anlatilmis olunuyor.

Saygi ve selamlarimla.

Merdem kardeşim,

yazıları tam anlamadan cevap yazıyorsun!

Ben sadece ebu leheb'in kim olduğunun bilinmesinin önemi yok dedim. Çünkü, şahısların önemi yoktur, onlar örnek olmak üzere bize anlatılır, çünkü her dönemde onlardan olacaktır.

"NE YAPMIŞTA ATEŞİ HAKETMİŞTİR?" diye yazdığımı nerden çıkarıyorsun?

Neden ateşi hakettiğinin anlatılmasının gereksiz olduğunu ben değil, ben söylemişim gibi algılayan sen söylüyorsun.

Ebu Lehep denen kimsenin kim olduğunun bilinmesi önemli değildir, ancak ne yaptığının bilinmesi ve karşılığında hangi azapla cezalandırılacağının bilinmesi önemlidir.

Yazılanları iyi okumadan, anlamadan yazmayı bırak artık kardeşim...

Şimdi, benim sadece neye gerek olmadığını söylediğimi gör ve söylediklerinde haksız olduğunu anlayarak, özür borcun olduğunu kabul et...

selamlar,
aorskaya

merdem
15. November 2012, 11:28 PM
Sayin Kaya Kardesim,

misallere en önemlilerinden biri Mescid-i Aksa'yi da katalim. Allah Celle ve Celaluhu Mescid-i Aksa'yi Google Map'le de kaydetmemistir, bu yüzden Ehl-i Sünnet peygamberimizi (s.a.v) Allah'in huzuruna kadar cikarttilar, namaz rekatlerinin pazarlamasini yaptirdilar ve sefaat programini ortaya koydular.

Bir iki kiymetli muhterem alimlerimiz Kur'an'da bahsedilen Mescid-i Aksa'nin tarih aciklamalarindan alinan bilgilere göre Kusüd'te degil Mekke'de bulunan bir mescid oldugunu aydinlatmamis olsalardi, halen diyecektik ki Peygamberimiz Allah'la bulustu.

Ben hadislerden bahsetmiyorum, TARIH diyorum!

Selamlarimla.

aorskaya
15. November 2012, 11:42 PM
Sayin Kaya Kardesim,

misallere en önemlilerinden biri Mescid-i Aksa'yi da katalim. Allah Celle ve Celaluhu Mescid-i Aksa'yi Google Map'le de kaydetmemistir, bu yüzden Ehl-i Sünnet peygamberimizi (s.a.v) Allah'in huzuruna kadar cikarttilar, namaz rekatlerinin pazarlamasini yaptirdilar ve sefaat programini ortaya koydular.

Bir iki kiymetli muhterem alimlerimiz Kur'an'da bahsedilen Mescid-i Aksa'nin tarih aciklamalarindan alinan bilgilere göre Kusüd'te degil Mekke'de bulunan bir mescid oldugunu aydinlatmamis olsalardi, halen diyecektik ki Peygamberimiz Allah'la bulustu.

Ben hadislerden bahsetmiyorum, TARIH diyorum!

Selamlarimla.

Merdem kardeşim,
Konudan konuya geçmeden önce, bir üstte cevabını verdiğim yazındaki, hatanı kabul etmen gerekmezmi?

Haksız yere suçladığını görüp, "kusura bakma ben yanlış görmüşüm demek" bu kadar zormu senin için?

Şimdi, bu kısımdaki yazına cevap vereyim:

Ehşi sünnet dediğin kimselerin kabul ettiği rivayetlerin yanlışlığı beni neden bağlasında bana bunu yönelityorsun?

Hiç bir yazımda, kuran dışında bir kaynaktan delil gösterdiğimi, açıklamada bulunduğumu gördünmü?

Beni, kuranda anlatıldığı kadarı ilgilendirir. Onda verilmeyen bilgileri merak edip, peşine düşmemeyi de kabul edip bunu becerebilenlerdenim.

Tarihte olsa, kuran bilgisi değildir. Her durumda hata ihtimali barındırır.

Belki, mescidi yine yürüyerek gidilebilecek bir mesafede belki başka yerde olabilir. Ama, ben zaten kuranda mescidi aksanın nerede olduğunun bilinmesi isytenseydi, rabbim bize bunuda bildirirdi diye kabul ediyorum.

Sen, kuranda verilmeyen, fakat söylenti, rivayet, tarih, adına ne dersen de, neden bilme ihtiyacı duyuyorsun?

Mescidi aksanın yerini bilmediğin zaman, ayeti anlayamıyormusun, yoksa sana imkansız geldiğinden açıklama olmazsa kabulmu edemiyorsun?

Rabbim, kitabı herkes için yeteri kadar açıklayarak indirdiğini söyler, ne eksik ne fazla yeteri kadar... Ben bunu kabul eder, yeter bulurum.

Önce, bu sözü kabul edersen, anlamalarda, kuranda verilmeyenin önemi olmadığını da görürsün.

selamlar,
aorskaya

merdem
16. November 2012, 01:43 AM
Saygideger Kaya Kardesim,

tabiata bir göz atacak olsaniz, hic insan eli degmemis cesitli bitki ve hayvan cesitlerine rastlarsiniz, yani ademoglunun yardimi olmadan kendi kendine büyüyen gelisen, suyunu havasini rizkini Allah'in verdigi nimetlerle boy atarlar yesillenirler ve canlanirlar.........

Buradaki sulama ve riziktan maksadim bir nevi terbiye, dinimiz icabi yetistirilme. Camii cemaat Kur'an dersleri falan filan.... Zannediyormusunuz her Allah'in kulu buna nasip oluyor, tabiiki degil. Iclerinde öyle kullar oluyor tabiatin el degmemis yaratiklari gibi yetisip büyüyorlar.

Ben Kur'an'i kendim meallendiremiyorum diye hakkinda kendime göre düsüncelerim olamazmi? Arapca sözlükler dolayisiyle de herkes kendine göre meal cikarir. Sizde herhalde kendi pisirmediginiz yemegin, insaatina katilmadiginiz binanin, kendinizin olmayan bir eserin hakkinda bir yönlendirme sekliniz yokmu? Ve herkesin anlayisi, degerlendirmezi, zevki ayri ayri olur.

Iki kisinin karsi karsiya durup baktiklari aynadaki görünümler bile ayridir. Renk körlügü olur, agir isitme olur, anlayis kitligi olur, olur da olur....Duymada görmede isitmede tadmada temasta hep ayni hislerde bir olamaz. Olmamasi lazim, yoksa bir özelligimiz kalmaz, fabrika malina döneriz sonuc olarak.

Benim anlamadigim, kesfedemedigim konu, sizi acaba ne dürtüklüyor, her bir konu her bir sahis hakkinda %100 sizden bir itiraz geliyor. Tabiiki haklisiniz, insan karsisindakinin fikrini kabul etmeye mecbur degil, ama siz hic kimseden hic bir sey kabul etmiyorsunuz. Kritik üzerine kritik. Alindigimdan falan degil, cünkü alinacak bir durum yok. Bende alisirim huyunuza, siz yeterki memnun olun:D

Ben kendimi yetistirme ögrenme cabasindayim, buna ragmen, benden üstündür diye herkesin fikrini bende otomatikman kabul etmek zorunda degilim:p

Siz kendinize göre okuyup anlayin. Bende kiymetli hocalarimizin meallerinden birseyler anlamaya calisiyorum. Dünyanin her bir kösesinde benim gibi olan kullar cok. Ki hepimizin arzusu Kur'an'i gerektigi sekilde hakkiyla okumaya ve anlamaya calismaktir. InsaAllah isteyene arzu edene nasip olur.

Sayet Kur'an calismalariyle ilgili yazilariniz, fikirleriniz var ise lütfen bizlerle paylasmaya gayret gösterin. Ama lütfen kendi emeginizle ortaya cikardiginiz bilgilerinizi altinda kendi imzanizla, belki önünüzde saygiyla ilk egilen ben olurum.

Saygi ve selamlarimla.

aorskaya
16. November 2012, 02:12 AM
Saygideger Kaya Kardesim,

tabiata bir göz atacak olsaniz, hic insan eli degmemis cesitli bitki ve hayvan cesitlerine rastlarsiniz, yani ademoglunun yardimi olmadan kendi kendine büyüyen gelisen, suyunu havasini rizkini Allah'in verdigi nimetlerle boy atarlar yesillenirler ve canlanirlar.........

Buradaki sulama ve riziktan maksadim bir nevi terbiye, dinimiz icabi yetistirilme. Camii cemaat Kur'an dersleri falan filan.... Zannediyormusunuz her Allah'in kulu buna nasip oluyor, tabiiki degil. Iclerinde öyle kullar oluyor tabiatin el degmemis yaratiklari gibi yetisip büyüyorlar.

Ben Kur'an'i kendim meallendiremiyorum diye hakkinda kendime göre düsüncelerim olamazmi? Arapca sözlükler dolayisiyle de herkes kendine göre meal cikarir. Sizde herhalde kendi pisirmediginiz yemegin, insaatina katilmadiginiz binanin, kendinizin olmayan bir eserin hakkinda bir yönlendirme sekliniz yokmu? Ve herkesin anlayisi, degerlendirmezi, zevki ayri ayri olur.

Iki kisinin karsi karsiya durup baktiklari aynadaki görünümler bile ayridir. Renk körlügü olur, agir isitme olur, anlayis kitligi olur, olur da olur....Duymada görmede isitmede tadmada temasta hep ayni hislerde bir olamaz. Olmamasi lazim, yoksa bir özelligimiz kalmaz, fabrika malina döneriz sonuc olarak.

Benim anlamadigim, kesfedemedigim konu, sizi acaba ne dürtüklüyor, her bir konu her bir sahis hakkinda %100 sizden bir itiraz geliyor. Tabiiki haklisiniz, insan karsisindakinin fikrini kabul etmeye mecbur degil, ama siz hic kimseden hic bir sey kabul etmiyorsunuz. Kritik üzerine kritik. Alindigimdan falan degil, cünkü alinacak bir durum yok. Bende alisirim huyunuza, siz yeterki memnun olun:D

Ben kendimi yetistirme ögrenme cabasindayim, buna ragmen, benden üstündür diye herkesin fikrini bende otomatikman kabul etmek zorunda degilim:p

Siz kendinize göre okuyup anlayin. Bende kiymetli hocalarimizin meallerinden birseyler anlamaya calisiyorum. Dünyanin her bir kösesinde benim gibi olan kullar cok. Ki hepimizin arzusu Kur'an'i gerektigi sekilde hakkiyla okumaya ve anlamaya calismaktir. InsaAllah isteyene arzu edene nasip olur.

Sayet Kur'an calismalariyle ilgili yazilariniz, fikirleriniz var ise lütfen bizlerle paylasmaya gayret gösterin. Ama lütfen kendi emeginizle ortaya cikardiginiz bilgilerinizi altinda kendi imzanizla, belki önünüzde saygiyla ilk egilen ben olurum.

Saygi ve selamlarimla.

selamlar,

Merdem kardeşim,
Burada beni, bir kaç kişi olarak, imansızlardan daha fazla yordunuz!

Size kuranın bizler için herşeyi yeterince açıklayan hükümlerle indirildiğini bizzat rabbim kendisi söylüyor, o halde kuranda olmayan şeylerin peşine düşmek dinin değil, insanın kendi merakını giderme ihtiyacının gereğidir diyorum.

Bana, örnek olarak "tebbet/Lehep" suresini örnek yazarak, Lehep, in kim olduğunu bilmek gerektiğine ilişkin yazı yazıyorsun, ben de şahısların önemi yoktur, kuran zaten şahıs, zaman ve mekana bağlı olmadan, onlar üzerinden herkese, her zamana ve her mekana hitap eder diyorum.

Delil olarakta, rabbim, ebu lehepin kimliğini bilmemiz bize faydalı olacak olsaydı kuranda o bilgiyi verirdi, vermediğine göre peşine düşmemek gerek deyince;

Vay efendim, sen nasıl ebu lehebi bilmek önemli değil dersin dedikten sonra; benim demediğim bir şey olan; "onun ne yaptıklarını bilmek" tabiki önemli, bunu anlamak tedbir almak gerek diye kendi kendine senaryo yazıyorsun.

SOnra, benim yazmadığımı belirttiğim yazım üzerine, zahmet edip, demişmiyim, yoksa sen sanrımı görmüşsün diye bakmıyorsun bile...

Yada bakıp, hatanı gördüğün halde bunu bile ifade edemiyorsun.

Sonra da kalkmışsın hala, vay efendim, kendine ait bir yazı yazda, faydalanalım anlamında serzenişte bulunuyorsun.

Yahu kardeşim, yazdığım bütün yazılar kendime ait, açtığım konuların hepsi kendi düşüncelerimin ürünü zaten... Açtığım konuları ve yazılarımı iyi takip edebilseydin, kurandan başka hiç bir kaynağa dayanmadığımı da görecektin...

Ama, burada kendini ispatlam çalışmaları yüzünden, dini fikirlerin sunulmasına sekte vurulmasına da alıştım... Alıştım, ama yoruldumda...

Merdem, artık lütfen beni yorma, yazılarımı okuyacaksan dikkatlice oku, hata bulduğun yerleri alıntıla göster, ben yine üşenmeden cevap veririm.

Ama, artık alıntılar yapki, okurken göremesen dahi, yazarken hatanın kendinde olabileceğini görebilir ve yazmaktan vazgeçersin, bu yazışmalarda olmaz.

Böylece biz de gecenin bu vaktinde böyle basit bir konu için zaman da kaybetmemiş oluruz, enerjimizide kaybetmemiş oluruz.

Son olarak; "benim açtığım başlıklara girip bakabilirsin. Dini konularda açılış yazısı banamı ait, alıntımıdır diye inceledikten sonra, onlardan birinde dahi bana ait olmadığını düşündüğün yazı bulursan bana bildir. Aksi halde aşağıdaki sözünü yerine getirmeni beklemesem de hep hatırlamanı ve ona göre yaklaşmanı beklediğimi söylemeliyim.


Sayet Kur'an calismalariyle ilgili yazilariniz, fikirleriniz var ise lütfen bizlerle paylasmaya gayret gösterin. Ama lütfen kendi emeginizle ortaya cikardiginiz bilgilerinizi altinda kendi imzanizla, belki önünüzde saygiyla ilk egilen ben olurum.


Şimdi, selametle kardeşim...
aorskaya

merdem
16. November 2012, 02:31 AM
Saygideger Kaya Kardesim,

yazilarinizin kendi emeginizin olmasina gercekten cok sevindim. Bravo, ne diyeyim. Yalniz size bildirmelk istedigim bir nokta var; Bilgilerinizi biraz canli bir sekilde aktarin, sevgiyle, merakla, büyük bir alakayla okunacak bir sekilde canlandirin. Bazan kisa ve doyurucu bazen uzun ve ince anlamli bir sekilde yayinlamaya gayret edin. Katiksiz bir ekmek gibi olmasin. Ben de seve seve okuyucukariniz arasina katilacagim.

Calismalarinizda ve yazilarinizda en ictenlikle basarilar diliyorum.

Saygi ve selamlarimla.

Not: Kusuruma bakmayin, beni anlatma seklim belki size kit geliyordur, ben cok cok uzun seneler Türkiye'den ayri yasiyorum ve cevremde hic bir Türk bulunmuyor. Affiniza siginarak ilave edeyim benim tükcem en azindan 40 yil öncelerine dayaniyor.

aorskaya
16. November 2012, 02:32 AM
Benim anlamadigim, kesfedemedigim konu, sizi acaba ne dürtüklüyor, her bir konu her bir sahis hakkinda %100 sizden bir itiraz geliyor. Tabiiki haklisiniz, insan karsisindakinin fikrini kabul etmeye mecbur degil, ama siz hic kimseden hic bir sey kabul etmiyorsunuz. Kritik üzerine kritik. Alindigimdan falan degil, cünkü alinacak bir durum yok. Bende alisirim huyunuza, siz yeterki memnun olun:D



Şimdi buraya, görüşüne katılıp, teşekkür ettiğim kardeşlerime ilişkin yazılarımı asarsam, bu sözün için utanırmısın acaba!

Şahıslarla işim olmaz ama, başka yerlerde başka isimlerle yazan ve oralarda yanlış çıkan çok kimsenin; her yerde aynı isimle yazan bana laf sokmaya çalışmasını önemsemiyorum...

Sen yazılarını yaz, kendine bak kardeşim, bırak başkalarını tahlil etmeyi, onların durumlarını göstermeyi...

Sonuçta herkes, yaptıklarının sorumluluğunu kendisi üstlenecektir.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
16. November 2012, 02:37 AM
Saygideger Kaya Kardesim,

yazilarinizin kendi emeginizin olmasina gercekten cok sevindim. Bravo, ne diyeyim. Yalniz size bildirmelk istedigim bir nokta var; Bilgilerinizi biraz canli bir sekilde aktarin, sevgiyle, merakla, büyük bir alakayla okunacak bir sekilde canlandirin. Bazan kisa ve doyurucu bazen uzun ve ince anlamli bir sekilde yayinlamaya gayret edin. Katiksiz bir ekmek gibi olmasin. Ben de seve seve okuyucukariniz arasina katilacagim.

Calismalarinizda ve yazilarinizda en ictenlikle basarilar diliyorum.

Saygi ve selamlarimla.

Not: Kusuruma bakmayin, beni anlatma seklim belki size kit geliyordur, ben cok cok uzun seneler Türkiye'den ayri yasiyorum ve cevremde hic bir Türk bulunmuyor. Affiniza siginarak ilave edeyim benim tükcem en azindan 40 yil öncelerine dayaniyor.

Burada kırmızı ile işaretlediğim nottaki yazınız üzerine, yukarıda yazdığım yazıyı dikkate almamanızı rica ediyorum. Bu nottan sonra, önemi kalmayan bir yazı oldu.

Bu dönüş, açıklama yeterlidir, teşekkür ederim.

selamlarımla,
aorskaya