PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Melekler vardır, ayrı yaratıklardır. Rabbimizin yada insanın kendi melekesi değildir!


aorskaya
18. October 2012, 10:49 AM
Selamlar,

Meleklerle ilgili farklı başlıklar altında, bizzat dahil olduğum yazışmalarda, melekler için, onların ayrı yaratıklar olduğuna ilişkin ayetlerden bir çok delil getirilmesine rağmen, hala ısrarla onların ayrı varlıklar olmadığı,

1- kimilerinin; dağ, taş, ova, bayır oldukları,
2- kimilerinin; aslan, kaplan, kuş vb. hayvan olduğunu,
3- kimilerinin; rüzgar, yağmur, ay ve güneş olduğu,
4- meleklerin aslında rabbimizin kendi özelliklerinden olan gücü, kuvveti olduğu,
5- meleklerin, insanın kendi melekesi olduğu,
şeklinde görüşlere sahiplenilmektedir.

Konu, sadece meleklerin doğru anlaşılmasında değil, benzeri şekilde ayrı varlıklar olarak yaratılmış olan cin ve özellikle de İblis'in de doğru tanınarak, gerekli tedbirlerin alınması yönünden çok daha başka boyutları olan ve sanıldığından daha da önemli olan bir konu olmaktadır.

Böyle iddialara sebep olabilen "melek" kavramının sadece "arab dili grameri" ile de çözülmesi mümkün değildir. Çünkü, hiç bir dilin grameri, bu anlamlara gelecek bir kavramı açıklayamaz.

Bu nedenle, burada gramer konuları da dahil olmak üzere, daha fazla bizlerin sözleri ile devam etmek yerine, rabbimizin indirdiği değişmesiz ve korunmakta olan ve evrensel özelliği gereği her yer ve zamanda geçerli olan kuranda, meleklerin geçtiği konulara ilişkin ayetleri topluca alıntılamayı ve onlar üzerinden anlatımlarda bulunmayı gerektirmektedir.

Meleklerin geçtiği konulara ilişkin ayetler, aşağıda topluca alıntılanmıştır. Olası bütün meal hatalarına rağmen, bu ayetlerden sadece birisinde dahi meleklerin ayrı bir varlık olmadıklarını görebilen olursa, ayeti öncelikle bulunduğu suredeki konumu itibarıyla, yani o yerdeki konu bütünlüğünü bozmayacak şekilde inceler ve anladığını yazarsa, ona göre bu konulara devam edilmesinin daha doğru olacağına inanıyorum.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
18. October 2012, 10:50 AM
KURANDA GEÇEN MELEKLER İLE İLGİLİ AYETLER

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla


1. Hani Rabbin, Meleklere: "Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. Onlar da: "Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (Allah:) "Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi. (BAKARA SURESİ / 30)


2. Ve Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Sonra onları meleklere yöneltip: "Eğer doğru sözlüyseniz, bunları bana isimleriyle haber verin" dedi. (BAKARA SURESİ / 31)


3. Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu. (BAKARA SURESİ / 34)


4. Her kim Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e ve Mikail'e düşman ise, artık şüphesiz Allah da kafirlerin düşmanıdır." (BAKARA SURESİ / 98)


5. Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme" demedikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zarar verecek ve yarar sağlamayacak şeyi öğreniyorlardı. Andolsun onlar, bunu satın alanın, ahiretten hiç bir payı olmadığını bildiler; kendi nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötü; bir bilselerdi. (BAKARA SURESİ / 102)

6. Şüphesiz, inkâr edip kafir olarak ölenler, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti bunların üzerinedir. (BAKARA SURESİ / 161)


7. Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (BAKARA SURESİ / 177)


8. Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap) emrinin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner. (BAKARA SURESİ / 210)


9. Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır." (BAKARA SURESİ / 248)


10. Elçi, kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü'minler de. Tümü, Allah'a, meleklerine, Kitaplarına ve elçilerine inandı. "O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbimiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana'dır" dediler. (BAKARA SURESİ / 285)

11. Allah, gerçekten kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; melekler ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve Hakim olan O'ndan başka ilah yoktur. (AL-İ İMRAN SURESİ / 18)

12. mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir." (AL-İ İMRAN SURESİ / 39)


13. Hani melekler: "Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı," demişti. (AL-İ İMRAN SURESİ / 42)


14. Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.." (AL-İ İMRAN SURESİ / 45)


15. O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek? (AL-İ İMRAN SURESİ / 80)


16. İşte bunların cezası, Allah'ın meleklerin ve bütün insanların lanetlerinin üzerine olmasıdır. (AL-İ İMRAN SURESİ / 87)


17. Sen mü'minlere: "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun. (AL-İ İMRAN SURESİ / 124)


18. Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanıverirlerse, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. (AL-İ İMRAN SURESİ / 125)


19. Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o? (NİSA SURESİ / 97)


20. Ey iman edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla sapıtmıştır. (NİSA SURESİ / 136)


21. Fakat Allah, sana indirdiğiyle şahidlik eder ki, O, bunu kendi ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahittirler. Şahid olarak Allah yeter. (NİSA SURESİ / 166)


22. Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır. (NİSA SURESİ / 172)


23. Ve derler ki: "Ona bir melek indirilmeli değil miydi?" Eğer bir melek indirilseydi, elbette iş bitirilmiş olurdu da sonra kendilerine göz açtırılmazdı. (EN'AM SURESİ / 8)


24. Onu eğer bir melek kılsaydık, elbette erkek (suretinde bir melek) kılardık ve mutlaka katmakta oldukları (şüpheleri) yine katardık. (EN'AM SURESİ / 9)


25. De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (EN'AM SURESİ / 50)


26. Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu10 gösteriyorduk. (EN'AM SURESİ / 75)


27. Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden veya kendisine hiç bir şey vahyolunmamışken "Bana da vahy geldi" diyen ve "Allah'ın indirdiğinin bir benzerini de ben indireceğim" diyenden daha zalim kimdir? Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (EN'AM SURESİ / 93)


28. Gerçek şu ki, biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. (EN'AM SURESİ / 111)


29. Onlar, kendilerine meleklerin gelmesini mi, ya da Rabbinin gelmesini mi veya Rabbinin bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, daha önce iman etmemişse veya imanıyla bir hayır kazanmamışsa hiç kimseye imanı yarar sağlamaz. De ki: "Bekleyin, biz de şüphesiz beklemekteyiz." (EN'AM SURESİ / 158)


30. Andolsun, biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. Onlar da İblis'in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (A'RAF SURESİ / 11)


31. Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir." (A'RAF SURESİ / 20)

32. Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: "Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim" diye cevap vermişti. (ENFAL SURESİ / 9)

33. Rabbin meleklere vahyetmişti ki: "Şüphesiz ben sizinleyim, iman edenlere sağlamlık katın, inkâr edenlerin kalblerine amansız bir korku salacağım. Öyleyse (ey müslümanlar,) vurun boyunlarının üstüne, vurun onların bütün parmaklarına." (ENFAL SURESİ / 12)

34. Melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın" diye o inkâr edenlerin canlarını alırken görmelisin. (ENFAL SURESİ / 50)

35. Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir. (HUD SURESİ / 12)


36. "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (HUD SURESİ / 31)


37. (Kadın) Onların düzenlerini işitince, onlara (bir davetçi) yolladı, oturup dayanacakları yerler hazırladı ve her birinin eline (önlerindeki meyveleri soymaları için) bıçak verdi. (Yusuf'a da:) "Çık, onlara (görün)" dedi. Böylece onlar onu (olağanüstü güzellikte) görünce (insanüstü bir varlıkmış gibi gözlerinde) büyüttüler, (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve: "Allah'ı tenzih ederiz; bu bir beşer değildir. Bu, ancak üstün bir melektir" dediler. (YUSUF SURESİ / 31)


38. Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (RA'D SURESİ / 13)


39. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından 'salih davranışlarda' bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:) (RA'D SURESİ / 23)


40. "Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" (HİCR SURESİ / 7)


41. Hak olmaksızın biz melekleri indirmeyiz. O zaman da onlara göz açtırılmaz. (HİCR SURESİ / 8)


42. Hani Rabbin meleklere demişti: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım." (HİCR SURESİ / 28)


43. Böylece meleklerin tümü, topluca secde etti. (HİCR SURESİ / 30)


44. Kullarından dilediklerine, melekleri emrinden olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup-sakının, diye uyarın." (NAHL SURESİ / 2)


45. Ki melekler, kendi nefislerinin zalimleri olarak onların canlarını aldıklarında, "Biz hiç bir kötülük yapmıyorduk" diye teslim olurlar. Hayır, şüphesiz Allah, sizin neler yaptığınızı bilendir. (NAHL SURESİ / 28)


46. Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (NAHL SURESİ / 32)


47. (Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (NAHL SURESİ / 33)


48. Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar. (NAHL SURESİ / 49)


49. Rabbiniz size erkekleri seçti de meleklerden dişileri mi (kendine) edindi? Gerçekten siz büyük bir söz söylemektesiniz. (İSRA SURESİ / 40)


50. Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?" (İSRA SURESİ / 61)


51. "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin." (İSRA SURESİ / 92)


52. De ki: "Eğer yeryüzünde (insan değil de) tatmin bulmuş yürüyen melekler olsaydı, biz de onlara gökten elçi olarak elbette melek gönderirdik." (İSRA SURESİ / 95)


53. Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir. (KEHF SURESİ / 50)


54. (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım." (MERYEM SURESİ / 9)


55. Hani biz meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diremişti. (TAHA SURESİ / 116)


56. Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür, size va'dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır. (ENBİYA SURESİ / 103)


57. Allah, meleklerden elçiler seçer ve insanlardan da. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir. (HAC SURESİ / 75)


58. Bunun üzerine, kavminden inkâra sapmış önde gelenler dediler ki: "Bu, sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah (öne sürdüklerini) dilemiş olsaydı, muhakkak melekler indirirdi. Hem biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmiş değiliz." (MÜ'MİNUN SURESİ / 24)


59. De ki: "Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Her şeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor." (MÜ'MİNUN SURESİ / 88)


60. Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?" (FURKAN SURESİ / 7)


61. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar. (FURKAN SURESİ / 21)


62. Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak." (FURKAN SURESİ / 22)


63. Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün; (FURKAN SURESİ / 25)


64. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği, hayatınıza son verecek, sonra Rabbinize döndürülmüş olacaksınız." (SECDE SURESİ / 11)


65. O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekte; melekleri de (size dua etmektedir). O, mü'minleri çok esirgeyicidir. (AHZAB SURESİ / 43)


66. Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin. (AHZAB SURESİ / 56)


67. O gün, onların hepsini bir arada toplayacak (haşredecek), sonra meleklere diyecek ki: "Size tapanlar bunlar mıydı?" (SEBE' SURESİ / 40)


68. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer, üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. (FATIR SURESİ / 1)


69. Her şeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Siz O'na döndürüleceksiniz. (YASİN SURESİ / 83)


70. Ki onlar, Mele'i A'la'ya kulak verip dinleyemezler, her yandan kovulup atılırlar; (SAFFAT SURESİ / 8)


71. Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken biz melekleri dişiler olarak mı yarattık? (SAFFAT SURESİ / 150)


72. "Mele-i Ala (yüce topluluk) tartışıp dururken, benim hiç bir bilgim yoktur." (SAD SURESİ / 69)


73. Hani Rabbin meleklere: "Gerçekten ben, çamurdan bir beşer yaratacağım" demişti. (SAD SURESİ / 71)


74. Meleklerin hepsi topluca secde etti; (SAD SURESİ / 73)


75. Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: "Alemlerin Rabbine hamdolsun" denilmiştir. (ZÜMER SURESİ / 75)


76. Onlara "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye önlerinden ve arkalarından elçiler gelince, dediler ki: "Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi inkâr edicileriz." (FUSSİLET SURESİ / 14)


77. Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin." (FUSSİLET SURESİ / 30)


78. Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur. (ŞURA SURESİ / 5)


79. Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar. (ZUHRUF SURESİ / 19)


80. "Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" (ZUHRUF SURESİ / 53)


81. Eğer biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı. (ZUHRUF SURESİ / 60)


82. Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (MUHAMMED SURESİ / 27)


83. Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey." (KAF SURESİ / 23)


84. Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, (KAF SURESİ / 24)


85. Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiç bir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka. (NECM SURESİ / 26)


86. Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar. (NECM SURESİ / 27)


87. Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (TAHRİM SURESİ / 4)


88. Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır. (HAKKA SURESİ / 17)


89. Melekler ve Ruh (Cebrail), ona, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (MEARIC SURESİ / 4)


90. Biz o ateşin koruyucularını meleklerden başkasını kılmadık. Ve onların sayısını inkâr edenler için yalnızca bir fitne (konusu) yaptık ki, kendilerine kitap verilenler, kesin bir bilgiyle inansın, iman edenlerin de imanları artsın; kendilerine kitap verilenler ve iman edenler (böylece) kuşkuya kapılmasın. Kalplerinde bir hastalık olanlar ile kafirler de şöyle desin: "Allah, bu örnekle neyi anlatmak istedi?" İşte Allah, dilediğini böyle şaşırtıp-saptırır, dilediğini böyle hidayete erdirir. Rabbinin ordularını kendisinden başka (hiç kimse) bilmez. Bu ise, beşer (insan) için yalnızca bir öğüttür. (MÜDDESSİR SURESİ / 31)


91. Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu söyleyecektir. (NEBE' SURESİ / 38)


92. Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; (FECR SURESİ / 22)


93. Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (KADİR SURESİ / 4 )

pramid
18. October 2012, 11:46 AM
Tahrif ettiğiniz ayetleri yazıp da parantez içinde "melek" diye yutturmaya çalıştığınız ayetleri yazıp durmayın. Örnek: Nerede melek yazıyor bir bak şu ayetin Arapçasına bakalım.

Biliyorsanız yazın, bilmiyorsanız daha fazla rezil olmayın. İnatlarınız imanınız olmasın. Yazdıklarınızdan sorumlusunuz bilginiz olsun.

54. (Ona gelen melek "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım." (MERYEM SURESİ / 9)

aorskaya
18. October 2012, 01:25 PM
Tahrif ettiğiniz ayetleri yazıp da parantez içinde "melek" diye yutturmaya çalıştığınız ayetleri yazıp durmayın. Örnek: Nerede melek yazıyor bir bak şu ayetin Arapçasına bakalım.

Biliyorsanız yazın, bilmiyorsanız daha fazla rezil olmayın. İnatlarınız imanınız olmasın. Yazdıklarınızdan sorumlusunuz bilginiz olsun.

Buraya alıntıladığım ayetler, "meleklerin ayrı varlıklar olduğu" konusunu pekiştirmek içindi ve meal hataları olabileceği notuyla aktardığımı belirtmiştim.

Sen, bu nota rağmen hangi hakla, ayetleri tahrif ettiğimi söyeleyebilirsin. Haddini fazlasıyla aşmaya başladın. Bu saldırganlığına sebep kelimelerle iletişiminin zayıflaması, konuşacak şey bulamaman olmalıdır.

Burada da, itirazınızı, bırakalım bir bilinçli müslümanı, mümini, basit bir insan gibi bile yapsan yeterli idi.

Bu ayette, melek geçmiyorsa, "bu ayette melek yoktur." diye insanca ikaz edersin, ben de bakarım, ya olumlu yada olumsuz görüşümü bildiririm. Ama, böyle şeyler olabileceğini unutmuş olmalısın.

Şimdi senin bu saçma çıkışlarınla daha fazla meşgul olmadan, bahsettiğin ayetle ilgili olarak çok sayıda çevirileri ele alalım:


İmam İskender Ali Mihr : (Melek): “İşte böyle.” dedi. Senin Rabbin: “O, bana (benim için) kolaydır. Daha önce sen bir şey değilken seni, Ben yaratmıştım.” buyurdu.

Diyanet İşleri : (Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.”

Abdulbaki Gölpınarlı : Böyledir bu dedi, Rabbine dedi, bu pek kolay ve sen yokken evvelce de seni yaratmıştım.

Adem Uğur : Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.

Ahmed Hulusi : "Orası öyledir" dedi (Rabbi). . . (Ancak) Rabbin dedi ki: "O bana kolaydır. . . Sen (anılır herhangi) bir şey değilken, daha önce seni halketmiştim. "

Ahmet Tekin : Melek:
'Öyledir, doğrudur. Rabbin, bu işi yapmak bana kolaydır. Bundan önce, senin varlığın ortada yokken seni ben yarattım, buyurdu.' dedi.

Ahmet Varol : (Melek) dedi ki: 'Böyledir. Rabbin: 'Bu bana kolaydır. Daha önce sen hiçbir şey değilken seni yarattım' dedi.'

Ali Bulaç : (Ona gelen melek:) "İşte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: - Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım."

Ali Fikri Yavuz : (Cebrâil ona şöyle) dedi: “- Dediğin gibidir, fakat Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Bundan önce seni yarattım, halbuki hiç bir şey değildin.”

Bekir Sadak : Allah: «Rabbin boyle buyurdu; Cunku bu bana kolaydur, nitekim sen yokken daha once seni yaratmistim» dedi.

Celal Yıldırım : Allah ona: «Bu böyledir. Rabbin buyurdu, o bana göre çok kolaydır; sen hiçbir şey değil iken bundan önce seni yarattım,» dedi.

Diyanet İşleri (eski) : Allah: 'Rabbin böyle buyurdu; Çünkü bu bana kolaydır, nitekim sen yokken daha önce seni yaratmıştım' dedi.

Diyanet Vakfi : Allah: Öyledir, dedi; Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.

Edip Yüksel : 'Evet öyledir,' dedi, 'Rabbin, 'O iş bana kolaydır. Seni daha önce yaratmıştım ve sen hiç bir şey değildin' diyor.'

Elmalılı Hamdi Yazır : Buyurdu: öyle, fakat rabbın buyurdu ki: o bana kolaydır, bundan evvel seni yarattım! Halbuki hiç bir şey değildin

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Buyurdu ki: «Öyle! Fakat Rabbin, «o Bana kolaydır, bundan önce de seni, sen hiçbir şey değilken yarattım.» dedi.»

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : (Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: «Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.»

Fizilal-il Kuran : Allah dedi ki; «Rabbin buyurdu ki, bu iş O'nun için kolaydır, vaktiyle ben seni hiçbir şey değilken yoktan varetmiştim.»

Gültekin Onan : (Ona gelen melek:) "işte böyle" dedi. "Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım."

Hasan Basri Çantay : (Melek) dedi: «Öyledir. (Fakat) Rabbin buyurdu ki: — o, bana göre pek kolay. Daha evvel sen bir şey değilken seni yaratmışımdır».

Hayrat Neşriyat : (Allah) buyurdu ki: 'Böyledir!' (Ve) Rabbin (yine) buyurdu ki: 'O bana pek kolaydır; nitekim daha önce sen (de henüz) hiçbir şey değil iken, muhakkak ki seni de yaratmıştım!'

İbni Kesir : Öyledir. Rabbım buyurdu ki: Bu, bana çok kolaydır. Daha önce sen yokken seni de yaratmıştım.

Muhammed Esed : (Melek:) "Orası öyle, (ama)," dedi, "Rabbin diyor ki: 'Bu Benim için kolaydır, tıpkı daha önce seni yoktan var ettiğim gibi".

Ömer Nasuhi Bilmen : Buyurdu ki: «Öyledir. Rabbin buyurdu ki, o Bana kolaydır ve muhakkak ki, Ben seni bundan evvel yaratmıştım, halbuki sen hiçbir şey değildin.»

Ömer Öngüt : Allah ona: “Bu böyledir. ” dedi. Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Daha önce seni de yaratmıştım. Halbuki sen hiçbir şey değildin. ”

Şaban Piriş : -İşte böyle, dedi. Senin Rabbin o bana çok kolaydır, dedi. Daha önce sen de yoktun, seni de yaratmıştım.

Suat Yıldırım : Melek dedi: "Öyledir, fakat Rabbin buyurdu ki: Bunu yapmak bana pek kolay! Nitekim seni yoktan var eden de Ben değil miyim?"

Süleyman Ateş : Dedi: "Öyledir, ama Rabbin: 'O bana kolaydır, daha önce sen de hiçbir şey değilken seni de yaratmıştım' dedi."

Tefhim-ul Kuran : (Ona gelen melek:) «İşte böyle» dedi. «Rabbin dedi ki: -Bu benim için kolaydır, daha önce sen hiç bir şey değil iken, seni yaratmıştım.»

Ümit Şimşek : 'Öyledir,' buyurdu Allah. 'Fakat Rabbin buyurdu ki: Bu Benim için kolaydır. Bundan önce de seni hiçbir şey değilken yaratmıştım.'

Yaşar Nuri Öztürk : "Bu budur." dedi. Rabbin şöyle buyurdu: "Onu yapmak benim için çok kolaydır. Nitekim daha önce de sen hiçbir şey değilken seni yaratmıştım."

Dikkat edilirse; bir çok kimse tarafından burada "meleğin açıklama yaptığı görüşü" vardır. Bazılarıda melek yada rabbimizi işaret etmeden, (biraz uyanıklık yapıyorlar herhalde) anlatımı yaparken, çok az kimse de melek olmadığını, her durumda seslenenin doğrudan rabbimiz olduğunu belirtmişlerdir.

Burada; melekten bahsedenler bilerek ayeti tahrifmi etmiş olurlar. Bana göre; ilk cümleden sonra, "senin rabbin" deyimini gören bu kimseler, rabbimizin kendinden bahsedecekse senin rabbin diye kelam etmeyeceğini düşünmeleri nedeniyle, bu sözü rabbimizin değil, meleğin ağzından aktarmışlardır.

Ancak, bana göre de surenin daha ilk ayetinden itibaren rabbimizin sözleri ile muhatap olan Zekeriya peygambere, bu ayette de meleğin anlatımı yoktur.

MERYEM SURESİNDEN ALINTILAR:
(Sayın Hakkı Yılmaz'ın çevirisidir)

2- (Bu,) Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini anmasıdır.
3- Bir zamanlar o, Rabbine gizli olarak seslenmişti.
4–6- Dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım ağarmış saçıyla alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de Rabbim, bedbaht olmadım. Ve gerçekten ben, arkamdan, mevalimden [yakınlarımdan, amcaoğullarımdan] endişedeyim. Karım da kısırdır. Onun için katından bana, bana da mirasçı olacak, Yakub ailesine de miras olacak bir veliy [yakın, yardımcı] bağışla. Rabbim, onu sen rızanı kazanan biri kıl!”
7- “Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana bir delikanlıyı – onun ismi Yahya’dır-müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş kılmadık.
8- O [Zekeriyya]: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken benim nasıl bir delikanlım olabilir?” dedi.
9- O [Allah] dedi ki: “Öyledir! Rabbin buyurdu ki, o Bana kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken yarattım.”
10- O [Zekeriyya]; “Rabbim! Bana bir ayet [alâmet] ver” dedi. O [Allah]; “Senin alâmetin, sapasağlam olduğun hâlde, üç gece insanlarla konuşmamandır” buyurdu.

3 ila 6. ayetlerde gizlide olsa, peygamberimizin, kendi soyundan olanları mirasçı değerine layık görmemesi nedeniyle doğrudan rabbimizden; onun katından bir evlat dilemesi ve bunun üzerine 7.ayette rabbimizin ona, yeniden evlat vereceğini bildirmesi üzerine, 8.ayette yaşı nedeniyle bunun imkansızlığını düşünen ve aklı almayan peygamberin doğrudan rabbimize yönelik sorusuna 9. ayette cevap verilmektedir.

Buraya kadar peygamber ve rabbimiz başkası olmadan dillendirmişlerdir. O halde burada olmayan melek 9.ayette de olmamalıdır. Şimdi 9.ayeti şöyle yorumlarsak, "melek" olmadığını diğer çevirenlere de anlatabiliriz.

9.ayette rabbimiz; kafası karışan peygamberimize; önce, "o öyledir" dedi. Sonra, tereddütleri tamamen gidermek için, "senin rabbin olan bana, o kolaydır. Bundan önce de Ben seni, sen hiçbir şey değilken yarattım.” diyerek burada kendisinin bir kez daha her şeye gücü yetttiğinin bilinmesi dersini vermiştir.

(Aslında, burada sayın Yılmaz'ın çevirisinde de "rabbin buyurduki..." şeklinde cümle nedeniyle ilk cümleye ters durum ortaya çıkıyor. İlk cümle de O (Allah) dediki, yazıldıktan sonra; "rabbin buyurduki..." şeklinde bir yazım, sanki başkasının anlatımı havasını veriyor. Çünkü; bilindik cümle yapısında bir kimse kendisinden bu şekilde bahsedemez. Burada, "buyurdu" kelimesi olmadan, cümlenin sonuna "dedi" şeklinde çeviri daha uygun olurdu. Ancak, bu kadar kusur kabul edilir olmalıdır diye düşünüyorum.)

10. ayette de Zekeriya, (zannımca) ikna olurken, ayrıca rahatlamak amacıyla bunun gerçekleşeceğine dair belirti, iz istemiştir.

Buraların hiç birinde melek devrede değildir. Bu ayrı bir konudur. Ama, bu ayette meleğin olmaması, meleklerin olmadığı, yada ayrı yaratıklar olmadığı anlamına gelmez.

Şimdi konumuza bu ayet dışındakilerle devam edebiliriz.

Bu tarz hatalı bulduğunuz kısımları, müslümana yakışır bir tavırla dillendirmenizi rica ederek noktalıyorum.

selamlar,
aorskaya

pramid
18. October 2012, 01:54 PM
Dikkat edilirse; bir çok kimse tarafından

Sen Alim denen zerzevatları erbab ediniyorsun. Çoğunluk seni aldatiyor. Alim denen pislikleri uyursun. Zira müşrikler de pistir.

Neyse çoğunluk demiştik.

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.

Senin söylediklerinin bir çoğu yalan ve Allaha iftira. Dikkat et

"Çünkü, onlar (putlar), insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin."

Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.

Aklını çalıştırmayanların üzerine de Allah pislik yağdırır. Müşrikler hayvandan daha beter varlıklardır.

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.

Zandan kaçın ve Kuranı arapça tahlil et. Meal yazanlar zanlarını kurana aktarmış ve öyle anlamaya çalışmışlardır.

pramid
18. October 2012, 01:56 PM
... Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

Bize gelen ilimden sonra da çoğunluğa uyacak değiliz.

Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.

aorskaya
18. October 2012, 02:23 PM
Sen Alim denen zerzevatları erbab ediniyorsun. Çoğunluk seni aldatiyor. Alim denen pislikleri uyursun. Zira müşrikler de pistir.

Neyse çoğunluk demiştik.

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.



Benim alim denen kimselerin görüşlerini din kabul ettiğimi nerden çıkarıyorsun?

Bırak artık şu dayanaksız atıp tutmaları, defalarca anlatımıma, yazılarıma rağmen hala kendi bildiğin yöntemle karşı çıkmaya son ver.

Yeryüzünde bulunanların çoğu, islam dışı inançlar peşindedir. Çoğunluğa uymuş olsaydım, sanırım islamdan olduğumu, iman ettiğimi yazılarımda göremezdin.

Daha fazla tutarsız iddialarda bulunup, komik olayların kahramanı olmaya son verelim artık değilmi?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
18. October 2012, 02:26 PM
Senin söylediklerinin bir çoğu yalan ve Allaha iftira. Dikkat et



"Kork korkmazdan, utan utanmazdan" diye bir sözünün en kuvvetli örneği olmaya aday mı olmaya çalışıyorsunz?

Çoğu iftira ve yalan olduğunu iddia ettiğin sözlerimden azını yazamazsın şimdi değilmi?

Yanlış bile demiyorsun, o kadar kibirine, egona yenik düşüyorsunki, din konuşmak yerine hep benden konuşuyorsun...

Piramid'i artık bu yönleriyle kabul etmeye çalışacağım...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
18. October 2012, 02:32 PM
... Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah'tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.

Bize gelen ilimden sonra da çoğunluğa uyacak değiliz.

Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,

Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tabi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler.

Peygambere rabbimden ilim geldi, hataları rabbimce düzeltti de sana gelen ilimi sen gerçekten her zaman doğru anladığını, yanılmaz birisi olduğunumu düşünüyorsun?

Eğer, durumun buysa, seni fazla rahatsız etmemek gerek diye düşünüyorum. Ama, yanılabileceğini de kabul ediyorsan, yada anlayamadığın yerler olacağını da kabul ediyorsan seninde bizlerden bu açıdan farkın yok.

Benim tek kaynağım, değişmez, doğru, korunan kaynak olarak kurandır. Zanna göre hareket etmediğim gibi edenleri de rastlarsam ikaz ederim.

Ama, aynı dikkati sen kendini efendi ilan etmemeye çalışarak göster.

selamlar,
aorskaya

pramid
18. October 2012, 02:47 PM
Âl-i İmrân 19
(Medenî 89) Allah nezdinde hak din İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.


Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir. Yûnus 93

.....Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır. Yusuf 76

İsrâ 107
(Mekkî 50) De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar.

Hac 54
(Medenî 103) Bir de, kendilerine ilim verilenler., onun (Kur'an'ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.

Artık ilim geldikten sonra o ayetler ışığında çene üzere secde etmek düşer.

Biraz daha kuran ile meşgul olalım. Bilmeden konuşmayalım.

Eğer Kuran + Hadis/Rivayetler diyenlere de bir ayet

A’râf 30
(Mekkî 39) O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

aorskaya
18. October 2012, 03:05 PM
.....Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır. Yusuf 76

Artık ilim geldikten sonra o ayetler ışığında çene üzere secde etmek düşer.

Biraz daha kuran ile meşgul olalım. Bilmeden konuşmayalım.



İlk sıradaki ayete uygun aşağıdaki sözüne bütünüyle katılıyor ve kabul ediyorum.

Son cümlene ise; "biraz daha" yerine "gücümüz yettiği sürece, devamlı olarak kuranla dostluğuı ilerletmeye, onu anlamaya çalışalım" düzeltmesiyle katılıyorum.

Biraz'ın kime yeteceğini kim bilebilirki? O zaman her durumda yetmediğini düşünerek, az, biraz kuranla değil, hep kuranla yaşayalım inşallah...

selamlar,
aorskaya

pramid
18. October 2012, 03:15 PM
Sözde melekler dizilmiş zikir çekiyor,
Birisi elinde düdüğü ile bekliyor,
Elinde bir sopa birisi de doğayı düzenliyor,
Hançeri ile biri canları alıyor,
Biride göktanrıdan vahy iletiyor.

Haşa Allah da eli kolu bağlı işleri devretmiş tepeden kullarına bakıyor.

Soru şu; Şirketin yönetim kurulu başkanı kim?

AAA şirk ve şirket aynı kökten miş?

aorskaya
18. October 2012, 03:57 PM
Sözde melekler dizilmiş zikir çekiyor,
Birisi elinde düdüğü ile bekliyor,
Elinde bir sopa birisi de doğayı düzenliyor,
Hançeri ile biri canları alıyor,
Biride göktanrıdan vahy iletiyor.

Haşa Allah da eli kolu bağlı işleri devretmiş tepeden kullarına bakıyor.

Soru şu; Şirketin yönetim kurulu başkanı kim?

AAA şirk ve şirket aynı kökten miş?

Aaa, bak akıl ürünü bir buluş! Hiç kimse bulamamış, piramid bulmuş! Şirk ve şirket aynı köktenmiş!

-eee, ne olmuş itiraz eden mi var?
-hayır yok!
-O zaman bu açıklamaya ne gerek var
-(piramid:)canım istedi yazdım işte...

neyse; diyalogtan resme dönelim.

1- Melekleri böyle resmedince, yada resim doğru olunca, rabbimiz sizin iddia ettiğiniz gibi boşamı çıkmış oluyor? Delilleriniz nelerdir? rabbimiz neden her şeyi kendisi yapmalıdır, yapacaktır?

2- Meleklere görev verince, neden meleklerle şirket kurmuş yada onları ortak almış olsun?

3- İnsanlara elçi seçtiği peygamberler için de aynı şeyleri ne zaman söylemeyi düşünüyorsunuz? Yada, bu aklınıza gelmemişmiydi?

selamlar,
aorskaya

pramid
18. October 2012, 04:06 PM
1- Melekleri böyle resmedince, yada resim doğru olunca, rabbimiz sizin iddia ettiğiniz gibi boşamı çıkmış oluyor? Delilleriniz nelerdir? rabbimiz neden her şeyi kendisi yapmalıdır, yapacaktır?

Ol der ve olur. Hamdi ile programlar, programladıkları da o program çerçevesinde tesbih eder.

Meleklere görev verince, neden meleklerle şirket kurmuş yada onları ortak almış olsun?

Melek görevlendirilmezi savunmaktayız çünkü mutmain olmuş melek düşüncesini kuran red ediyor . "Ol" emri ile olan zaten melektir.

3- İnsanlara elçi seçtiği peygamberler için de aynı şeyleri ne zaman söylemeyi düşünüyorsunuz? Yada, bu aklınıza gelmemişmiydi?

Allah'ın beşer ile konuşma ölçütleri kuranda yazılıdır.

Şimdi meleklerin dişil isimleri say ve din muhayyilesinin bu algısının nedenini söyler misin?

aorskaya
18. October 2012, 06:15 PM
Meleklere görev verince, neden meleklerle şirket kurmuş yada onları ortak almış olsun?


Melek görevlendirilmezi savunmaktayız çünkü mutmain olmuş melek düşüncesini kuran red ediyor . "Ol" emri ile olan zaten melektir.


1-"Ol" emri ile olan zaten melekse, insan da melektir, hayvanda, her yaratık ta...

yani bütün yaratılmışlar, "ol" emri ile olduğuna göre, senin de bu iddiana göre her yaratılmış şey melek olmaktadır!

Buna cidden inanıyormusun, yoksa şimdi düşünürsen bunu yanlış bulurmusun?

Allah'ın beşer ile konuşma ölçütleri kuranda yazılıdır.

2- Bunun gibi, bazı şeylerin düzen almasında meleklerin görevlendirilmesi de "ol" demekle yaptıklarının arasında neden olmasın? Rabbimizin, yarattığı her şeyi, yine sadece bizzat ayakta tutması, işletmesi mecburiyetimi vardır?

Melekleri, bazı şekilde görevlendirince, onun rablik, ilahlık vasfı tehlikeyemi girer?

Bu durumda, biz insanlara kuranı peygambere tebliğ edip açıklattırması da onun aczinimi gösterir.

Bize tebliğde peygamberi kullanan rabbimiz, ona tebliğde meleği, yada başka görevlerde melekleri kullanamazmı?

Bu sorulara mantıklı cevaplarınız olmalıdır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
18. October 2012, 06:21 PM
1- Melekleri böyle resmedince, yada resim doğru olunca, rabbimiz sizin iddia ettiğiniz gibi boşamı çıkmış oluyor? Delilleriniz nelerdir? rabbimiz neden her şeyi kendisi yapmalıdır, yapacaktır?
Ol der ve olur. Hamdi ile programlar, programladıkları da o program çerçevesinde tesbih eder.

Allah'ın "ol" demesinden siz her şeyin hemen (Rabbimiz katında zaman söz konusu olmadığından hemen olsada bizim algılamamız için zamana ihtiyacımız olması nedeniyle anlık şeyleri bile zaman kullanarak anlayabiliyoruz.), değişik aşamalar geçirmeden olmasını niçin anlıyorsunuz?

Rabbimiz "ol" dediğimde olur derken, bize; "hiç bir değişiklik olmadan olur" dememiştirki! Yada başka açıklama yapmamıştırki.

Bu nedenle "ol" deyince olacağını biliriz. (bize göre ne kadar zamanda ve nasıl, ne biçimde olacağını bilemeyiz, ve bilmemiz gerekli de değildir.)

Dolayısıyla dünyanın yaratılışı da insanın yaratılışıda değişik evreler halinde olmuştur. Şimdi bunların hiç değişiklik olmadan, ek olmadan birdenbire son şekliyle olmaması, onları yaratan rabbimizi acizmi kılmaktadır?

selamlar,
aorskaya

hiiic
18. October 2012, 08:16 PM
burada aors ve diğerlerinin suçu ne? bugün hristiyan olanları da onların bilginleri ve din adına hezeyan uyduranları saptırmadılar mı?
Suçları ne?

Bu melek uyduran din adamlarının çok vebali var çooook.

Hatta bir hikayeler var ki Pramid, belki bilirsin;
Miraçda Allah cebraile soruyor yanındaki kim; o da diyor ki Muhammettir yarabbi.. : ))
daha da kötüsü, Allah meleklere bazen soru soruyor,,, eeee varsa böyle bir yaratık Allah konuscak tabi onlarla ve meleklere diyor ki; nereden geliyorsunuz (onlar da diyor ki, yeryüzünden, zikir çekenlerin meclisinden : ))

Allah affetsin.

aorskaya
18. October 2012, 09:05 PM
burada aors ve diğerlerinin suçu ne? bugün hristiyan olanları da onların bilginleri ve din adına hezeyan uyduranları saptırmadılar mı?
Suçları ne?

Bu melek uyduran din adamlarının çok vebali var çooook.

Hatta bir hikayeler var ki Pramid, belki bilirsin;
Miraçda Allah cebraile soruyor yanındaki kim; o da diyor ki Muhammettir yarabbi.. : ))
daha da kötüsü, Allah meleklere bazen soru soruyor,,, eeee varsa böyle bir yaratık Allah konuscak tabi onlarla ve meleklere diyor ki; nereden geliyorsunuz (onlar da diyor ki, yeryüzünden, zikir çekenlerin meclisinden : ))

Allah affetsin.

sizler ne şirin şeyler oldunuz böyle yahu?

"aors"un suçu neymiş? melek uyduran adamlar suçluymuş, falan filan...

Sonra, yeni yetmelerin kendilerini kanka ilan ettikleri gibi sanal muhabbetleri başlıyor, melekle ilgili hikayeler anlatılıyor.

Kardeşim, burada din konuşuluyor ve fikriniz varsa ciddi olarak ortaya koyunuz yada aklınızca alaya almak yerine ciddi olarak yazılarımdan alıntı yaparak yanlışları gösterip doğruları yazınız.

Eğer, başkalarına inanarak din yaşayan birileri varsa; "bu aorskaya" da olabilir, birileri yerine aorskaya kendisi suçlu olur. Aksi, iblisiin secde etmemek için ademi suçlaması, kendini suçlu görmemesi yüzünden kovulmasına sebep olduğu gibi, aorskaya içinde suçtur.

Siz, ayetleri, hakettiği önemi vererek anlamaya çalışın yeterli... Yoksa, egolarınızı tatm,n için, yada kafanızdakileri destek için ayetleri anlamaya çalışırsanız, yanılırsınız.

Ayrıca, hikaye ederek eleştirdiğiniz rivayetlerin bazılarına, görüşlerinizi destekliyorsa delil olarak başvurup kaynak göstermekten de çekinmeyen piramid ile şahsınızdır.

(Not: piramid'in bazı yazılarında, rivayetleri kendi anlayışına delil olarak kullandığı yerlere rastlamıştım. Ancak, burada bırakalım rivayetleri, hadislerin kendisini bile kaynak olarak kabul etmediğini hararetle savunup, aksine hiç başvurmadığım halde beni suçlamaştır. Eğer bulabilirsem kendisine cevap laması için göstereceğim.

Ama galiba yine cevapsız bırakılacağını da kabul etmem gerek diye düşünüyorum.)


selamlar,
aorskaya

pramid
19. October 2012, 08:37 AM
sizler ne şirin şeyler oldunuz böyle yahu?

Şirinizdir. Acımasız ve gaddar olmaktan iyidir.

pramid
19. October 2012, 08:40 AM
Bu melek uyduran din adamlarının çok vebali var çooook.

Bu nedenle olsa ki iman meslesi. Sıralamada ikinci, rasulden önce.

İmanlarına şirk bulaşınca, göz perdelenir, kulaklara ağırlık verir. İmandan sonra tekrar ayetleri görmezden gelenlerin hezayanlarını artırır melekler.

Ol emri ile oluşan bir mekanizma var. Bu mekanizma insana secde etmiş.

Aorskaya ayaklarının altında sanıyor olmayan mutmain olmuş melekleri. Okudu kitabından secde ettiklerini.

Bir kez olsun çene üzerine secde edelim.

pramid
19. October 2012, 09:03 AM
Sevgili arskaya,

Melekelerden şefaati müşrikler nasıl beklemekte idiler. Dişil isimlendirme cevabını alamadık bari bunu yanıtla.

Hakkı abinin bir kaç çalışması vardı aklıma geldi.Onuda buraya aktaralım

http://www.istekuran.com/index.php?page=cebrail-ruh-uel-kudues-er-ruh-uel-emin-ruhullah-21-05-2008

http://www.istekuran.com/index.php?page=iblis-nedir-kur-an-da-iblis-15-01-2006

http://www.istekuran.com/index.php?page=cin-soezcuegue-ve-kur-anda-kullanimi-15-01-2006

aorskaya
19. October 2012, 07:58 PM
Sevgili arskaya,

Melekelerden şefaati müşrikler nasıl beklemekte idiler. Dişil isimlendirme cevabını alamadık bari bunu yanıtla.



Bak kardeşim,

Gerek meleklerin dişil isimlendirilmesi ve gerekse müşriklerin melekleri aracı kılması yada onların yardımlarını istemeleri ile ilgili olarak, kuranda anlatılanlar dışındakiler beni ilgilendirmiyor.

Bu nedenle; kuran ayetleri üzerinden konuşacaksanız devam edelim. Aksi halde, kuranın vermediği bilgiler, bizi zaten ilgilendirmez diye düşünüyorum.

Görüşmek istediğiniz konularla ilgili ayetleri yazınız ve anladıklarınızı belirtiniz. Ben de ona göre olumlu olumsuz görüşlerimi aktarayım.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
20. October 2012, 02:10 PM
Aorskaya ayaklarının altında sanıyor olmayan mutmain olmuş melekleri. Okudu kitabından secde ettiklerini.

Bir kez olsun çene üzerine secde edelim.

Evet, sevgili piramid; "aorskaya, rabbine hamd olsunki, okudu, rabbinin indirdiği kitabını, kitabındakileri...

Sen de reddetiğin şeytandan, "kovulmuş şeytandan rabbim sana sığınırım" diyerek okumuş olsaydın kitabını, sen de görecektin insanlardan ayrı yaratılan melekleri, şeytanları ve İblis'i...

Ama, kimliğini reddettiğin, kendine özgü bir unsur saydığın İblis'ten neden rabbine sığınacaktınki değilmi? Sen kendin aklınla hallerdin nasıl olsa!

(Not; bu senin görüntüne dayanarak bende oluşan bir görüş olup, yukardaki sözler için yanılabileceğimi kabul ederken, aşağıdaki anlatımlara durumunun uyduğuna ilişkin görüşümde ise yanılmadığımı düşünüyorum.)

Ama, hep başkalarını bir şeylerle itham eden, anlatan sana, bak nasıl tamda "tekebbür" içinde olduğunu anlatayım.

Ha, bu arada tekebbürü anlatayım önce değilmi?

Tekebbür, Kibir gösterme, kibirlenme, kendini başkasına karşı üstün görme, inad edip hakkı kabul etmeme halidir.

Tekebbür Arapça bir kelimedir ve "ke - be - re" kökünden gelmektedir. Bu kök fiil "ke-bi-re" ve "ke-bu-re" olarak da okunmaktadır. Tekebbür, bu kökten türeyen "tekebbere" fiilinin masdarıdır.

Tekebbür'ün zıddı, tevâzudur. O da, büyüklenmeme, alçak gönüllü ve gösterişsiz olma demektir. Tekebbür, "istikbar" ile aynı anlamı ifâde etmektedir. (inşallah bundan böyle sizde de görmek istediğimiz şeydir.)

Kur'an'ın muhtelif yerlerinde Yüce Allah tekebbürü kınamış, kendilerini başkalarından üstün kabul edip, başkasını hor ve hakir gören kişileri tenkid etmiş ve bu türlü davranışların doğru olmadığını bildirmiştir:

"Yeryüzünde tekebbürde bulunanları, (haksız yere böbürlenenleri), ayetlerimden uzaklaştıracağım, (onları anlayamayacaklar). Onlar, bütün mucizeleri görseler, yine de imân etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol edinmezler (o yola girmezler). Fakat azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu durum, onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir" (el-A'raf, 7/146).

Bu ayette ifâde edildiği gibi, geçmiş peygamberlerin zamanında tekebbürle hareket edip, Allah'ın yolundan uzaklaşanlar, ilâhî emirlerden ve peygamberlerinin tebliğlerinden mahrum olmuşlardır. Bugün de, tekebbürle hareket edip Hz. Muhammed (s.a.v.)'in yolundan ve onun bize emânet olarak bıraktığı Kur'an'dan yüz çevirenler, ilâhî hikmetlerden mahrum olacaklardır

Peygamberler bile, tekebbürde bulunan, kendilerini başkasından üstün gören kişilerin şerrinden Allah'a sığınmışlardır:

"Musa dedi ki: -Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de rabbim, sizin de rabbiniz (olan Allah)a sığınırım" (el-Mü'min, 40/27).

Bir de Yüce Allah, ahiret inancından mahrum, kalplerinde tekebbür duygularıyla hareket eden kişileri sevmediğini, Kur'an'ın çeşitli yerlerinde vurgulamıştır:

"Sizin tanrınız bir tek tanrıdır. Fakat ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkarcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir. Hiç, şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez" (en-Nahl, 16/22, 23).

Yeryüzünde şımaranlara, kibir ve gururla böbürlenenlere, ahiret gününde şöyle denilecektir:

"Cehennemin kapılarından girin. Orada ebedî kalacaksınız. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!.." (el-Mü'min; 40/76). Bu durum, en-Nahl 29 ve ez-Zümer 72. ayetlerde de, hemen hemen aynı ifâdelerle dile getirilmiştir.

Sen ve senin şahsında bazı kardeşlerimin dikkatine sunuyorum...

selamlar,
aorskaya

hiiic
21. October 2012, 01:06 AM
Lokmân:20
Allah'ın, göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için boyun eğdirdiğini/ sizin yararlanacağınız yapı ve sistemde yarattığını görmediniz mi? Ve Allah, içte ve açıkta olmak üzere nimetlerini üzerinize yaymıştır. İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıyor.

Ayeti bizlere hatırlattığı için Bilgi kardeşe teşekkür ederim.
Konuyla alakalı bulduğum için naklettim. Meleklerin secdesinin ne olduğunu, dolayısıyla meleklerin aslında ne olduğunu belki görebiliriz...

Allah bizi doğru yola koysun.

aorskaya
21. October 2012, 02:00 AM
Lokmân:20
Allah'ın, göklerde ve yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için boyun eğdirdiğini/ sizin yararlanacağınız yapı ve sistemde yarattığını görmediniz mi? Ve Allah, içte ve açıkta olmak üzere nimetlerini üzerinize yaymıştır. İnsanlardan kimi de var ki, bilgisiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıyor.

Ayeti bizlere hatırlattığı için Bilgi kardeşe teşekkür ederim.
Konuyla alakalı bulduğum için naklettim. Meleklerin secdesinin ne olduğunu, dolayısıyla meleklerin aslında ne olduğunu belki görebiliriz...

Allah bizi doğru yola koysun.

İnşallah ayeti iyice düşünerek anlayıp; gerçektende her şeyin insanların faydasına olduğunu görebilmeyi umut ederim.

İyiler zaten faydalıdırda, kötülerin ise insanı kötülüğe düşmemek için ikaz edici rolünün görülerek onlardan fayda sağlanması becerilmelidir.

"Bir musibetin bin nasihattan iyi olabileceğini" hatırlatan örnekler özelde kötü de olsa, daha büyük kötülüklere karşı tedbir alarak, tehlikelerin önlenmesi açısından faydalıdır.

Bu arada;

"Allah bizi doğru yola koysun." demişsinde, zaten rabbim her insanı doğru yola koyar. (Fıtratla başlayan yolculuk)

Ancak, doğru yolun üzerine kurulup, bizleri bu yoldan çevirmek için izin ve süre alan İblis ve dostları yüzünden bizler doğru yolu terkeder, ondan ayrılırız.

İnşallah, dosdoğru yolda kalıp, doğru yolu alanlardan olabiliriz.

selamlar,
aorskaya

pramid
22. October 2012, 08:11 AM
أَلَمْ تَرَوْا أَنَّ اللَّهَ سَخَّرَ لَكُم مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ وَأَسْبَغَ عَلَيْكُمْ نِعَمَهُ ظَاهِرَةً وَبَاطِنَةً وَمِنَ النَّاسِ مَن يُجَادِلُ فِي اللَّهِ بِغَيْرِ عِلْمٍ وَلَا هُدًى وَلَا كِتَابٍ مُّنِيرٍ

E lem terev ennellâhe sehhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı ve esbega aleykum niamehu zâhireten ve bâtıneh(bâtıneten), ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).

1. e : mı
2. lem terev : görmediniz
3. ennallâhe (enne allâhe) : muhakkak ki Allah
4. sehhare : musahhar kıldı, emrine amade kıldı
5. lekum : sizin için, size
6. mâ : şey
7. fî es semâvâti : semalarda, göklerde
8. ve mâ : ve şey
9. fî el ardı : arzda, yeryüzünde
10. ve esbega : ve tamamladı
11. aleykum : sizin üzerinize, size
12. niame-hu : ni'metlerini
13. zâhireten : zahir olan, açık, görünen
14. ve bâtıneten : ve bâtın olan, gizli, görünmeyen
15. ve min en nâsi : ve insanlardan
16. men : kim
17. yucâdilu : mücâdele eder
18. fîllâhi (fî allâhi) : Allah hakkında
19. bi gayri : olmadan, olmaksızın
20. ilmin : ilim, bilgi
21. ve lâ huden : ve hidayete erdirici olmadan
22. ve lâ kitâbin : ve bir kitap olmadan
23. munîrin : aydınlatıcı


ALLAH'ın göklerde ve yerde ne varsa emrinize verdiğini, nimetlerini hem açık ve hem gizli olarak üzerinize yağdırdığını görmez misiniz? Halktan bazıları vardır ki ALLAH hakkında bilgisizce, ne bir kılavuzu, ne de bir kitabı olmadan tartışır.

aorskaya
23. October 2012, 02:25 PM
Biraz daha kuran ile meşgul olalım. Bilmeden konuşmayalım.

Eğer Kuran + Hadis/Rivayetler diyenlere de bir ayet



Neden biraz daha! Biraz daha ile kurtuluşa erileceğini sanmak hatasına düşmeyelim.

İnşallah, biraz daha değil, ömür bitinceye kadar kuranı bilmeye, anlamaya ve kurandan yaşamaya çalışalım. İnşallah kuranın dostluğunu kesintiye uğratmadan, onun dostluğunu daima sağlayabilelim.

Zamanımızda dinin tek kaynağı kurandır. Yanına başka kaynak getirilemez, ihtiyaçta yoktur.

Özetle;

Muhammed peygamber zamanında, İSLAM = KURAN + HADİSLER + SÜNNETLER
Muhammed peygamberden sonra, İSLAM = KURAN olmaktadır.

selamlar,
aorskaya

pramid
23. October 2012, 03:53 PM
zaten rabbim her insanı doğru yola koyar.

Nerde yazıyor yaz bakalım. Bizlerin temennisi vardır (1/5), rabbimiz sıratimüstakim üzeredir. (11/56)

aorskaya
23. October 2012, 04:28 PM
Nerde yazıyor yaz bakalım. Bizlerin temennisi vardır (1/5), rabbimiz sıratimüstakim üzeredir. (11/56)

Rabbimizin bütün insanları yaratırken fıtrat dediğimiz islami ön yüklemeyi yaparak yarattığını biliyoruz değilmi? Her insan fıtratı aynı değilmidir? Zaten doğru yol üzerinde yaratılmak, doğru yola koymak demek değilmidir?

Sen, doğru yoldan çıkanları da doğru yola koyar diye iddia ettiğimizi düşünüyor olamazsın herhalde...

selamlar,
aorskaya

pramid
23. October 2012, 04:58 PM
Rabbimizin bütün insanları yaratırken fıtrat dediğimiz islami ön yüklemeyi yaparak yarattığını biliyoruz değilmi? Her insan fıtratı aynı değilmidir? Zaten doğru yol üzerinde yaratılmak, doğru yola koymak demek değilmidir?

Ayeti yaz kardeşim bırak lafı gevelemeyi.

aorskaya
23. October 2012, 05:15 PM
Ayeti yaz kardeşim bırak lafı gevelemeyi.

Seni artık ikaz etmeyeceğim. İnsan gibi uyardıkça, sen haddini aşmakta, terbiyesizlikte sınır tanımamaya devam ediyorsun.

Terbiyesizlikle, ukalalıkla sindireceğinimi sanıyorsun. Sorulan sorulara ya cevaın olmuyor, yada "kuranda yazıyor, akıl etmeye gerek yok" şeklinde cevap veriyorsun, sonra kalkmışsın kendine bakmadan laf gevelemekten bahsediyorsun.

Sen laf bile gevelemiyorsun. Kafanda bulduğun şeylerin yanlış olduğunu gördükçe konulardan kaçmaya, başka sataşmalara girmeye çalışıyorsun.

Sen, önce müslüman edasıyla davranmayı öğren, ondan sonra muhatap ol.

İnsanın daha fazla sinirlerini de bozma. Daha önceki konuılarda yazdığım ayetlere göre neler yaptın da şimdi ayet istiyorsun.

Kısasla ilgili hayvanlardan bahseden sana, kısası kurandaki bütün ayetlerle anlatıyorum, hangisine ne diyebilidin de durmadan yeni alanlar açıp ayet yaz bana diyebiliyorsun.

Bütün insanların islam fıtratı, yani doğru yol üzerine yaratıldıklarını, kendine hanif diyen birisi olarak sen bilmiyormusun, kurandan bulamıyormusunda bana ayet yaz deyip ardından terbiyesizce geveleme lafları edebiliyorsun.

“sen yüzünü dosdoğru bu dine (islam), allah ’ın fıtratına çevir. o, insanları ona göre yaratmıştır. allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. işte sağlam din bu dindir. ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (rum 30/30)

Şimdi, insanların islam fıtratı üzerine yaratıldığını, insanların doğru yola koyulduğunu bu ayetten görebiliyormusun?

selam,
aorskaya

ates demir
23. October 2012, 07:08 PM
FıTRaT; kök anlamına inin, ve İslam dini neden fıtrat dini iyi düşünün.
Teşbihi severim. Mesela
Sen ki aorskaya bir tohumsun.
İşte çiçek açtığın gün, arzdan semaya uzandığın gün, bir şeyi keşfedersin. Güneş ışığı.
Güneş ışığı altında büyür boy verirsin.
Bir süre sonra meyvelerin olur ve güneş onları olgunlaştırır.
Olgun meyveler iyi yetişen bol su bol güneş alan bir ağaç olduğunun göstergesidir. Yiyenin hoşuna gider.
Kötü ağaç, sulanmayan, güneş görmeyen yerde yetişir ve meyvesi de acıdır. Yiyenlerin karnını ağrıtır.
İşte bu bir bahçenin hikayesi.
Soru şu: bunca şey bu döngü neden?

aorskaya
24. October 2012, 12:48 AM
FıTRaT; kök anlamına inin, ve İslam dini neden fıtrat dini iyi düşünün.
Teşbihi severim. Mesela
Sen ki aorskaya bir tohumsun.
İşte çiçek açtığın gün, arzdan semaya uzandığın gün, bir şeyi keşfedersin. Güneş ışığı.
Güneş ışığı altında büyür boy verirsin.
Bir süre sonra meyvelerin olur ve güneş onları olgunlaştırır.
Olgun meyveler iyi yetişen bol su bol güneş alan bir ağaç olduğunun göstergesidir. Yiyenin hoşuna gider.
Kötü ağaç, sulanmayan, güneş görmeyen yerde yetişir ve meyvesi de acıdır. Yiyenlerin karnını ağrıtır.
İşte bu bir bahçenin hikayesi.
Soru şu: bunca şey bu döngü neden?

Soru şu: bunca şey bu döngü neden?

Bizleri kulluk için yaratan rabbimiz, kulluk göstergesi olarakta imtihana tabi tuttuğunu da söylemektedir. İşte insan dünya yaşamını sınav olarak görür ve bu sınavı iyi geçirmeye, soruları doğru cevaplamaya çalışırsa, imtihanıda başarıp, olumlu sonuç alarak ebedi cennet ödülüne kavuşabilir. AKsi halde ise kötülükler ağır basacaktır ve ebedi cehennem hayatını yaşamak zorunda kalacaktır.

İşte, bana göre döngü bu yüzdendir.

selamlar,
aorskaya

hiiic
24. October 2012, 08:40 AM
Zamanımızda dinin tek kaynağı kurandır. Yanına başka kaynak getirilemez, ihtiyaçta yoktur.

Özetle;

Muhammed peygamber zamanında, İSLAM = KURAN + HADİSLER + SÜNNETLER
Muhammed peygamberden sonra, İSLAM = KURAN olmaktadır.

Değerli arkadşım. Peygamberimiz döneminde dahi HADİSLER hiçbir zaman dinin kaynağı olmadı, böyle birşeyin olması mümkün değil. Hatta dini kaynak olarak kendine ait birşey dahi söyleyemedi ki ayet beklediği uzun zamanlar oldu. Kimseye din hakkında bir bilgi veremedi.
Kurandaki "soruyorlar, de ki" ayetlerini bilmek, anlamak gerek.
Peygamberin verdiği hatalı hükümler var Kuranda (kendine bişeyi haram etmesi, ağmaya yüzünü ekşitmesi, savaşta gelir kazanmak için esir vermesi v.s. gibi) O da bir beşerdir, şaşar keza evlatlığının karısına ilgi duyduğunu da biliyorsunuz Kurandan...

Hadisler hiçbir dönem Dİni kaynak olmadı. Bunu bilenler zaten hadis yaygarasını yasakladı, peygamber de o dönemde hadis kaydedilmesi ve yayılmasını yasakladı. 4 halife de yasakladı. Ama EMEVİ (bu günkü islam anlayışının kurucusu/bu günkü dışarıda dönen cami islamı Peygamberin ve onun getirdiklerinin (ayetlerin) değil muaviyenin dinidir) tekrar getirtti hadisleri. ve dinin en önemli kaynağı haline geldi. Kurana resmen yama yaptı adam, resmen kurana versiyon çekti. Böylece Allahın sünneti değişmedi, tıpkı diğer dinlerdeki gibi müslümanlar da yoldan çıktı, Allah ehli kitabın kaderini ayırmadı. İmtahan etmek, akıl sahiplerini açığa çıkarmak, hakiki halis din; şirksiz hanifleri evrenin atomlarına kaydetmek için böyle yaptı. Peki Kuran neden geldi de baştan beri bu adamlar hristiyan ehlikitabı olsalardı ya? Kuran ile arınacak, onu gerçekten düşünüp anlayacka ve doğruyu bulacak insanlar için Kuran indirildi, hanif olmak için indirildi... Allahın sünnetinde bir değişme bulamazsın, isteseydi bu tahrife izin vermezdi ama imtahan...


Kuranın açıklayıcısı da ALlahtır. Peygamberin açıklama gibi bir yetkisi de yoktur...Hayatı yaratan insanlara yaşatarak gerekli tüm açıklamaları yapar.
Kıyâme 19
Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.

*********
değerli kardeşim!..

Rabbimizin bütün insanları yaratırken fıtrat dediğimiz islami ön yüklemeyi yaparak yarattığını biliyoruz değilmi? Her insan fıtratı aynı değilmidir? Zaten doğru yol üzerinde yaratılmak, doğru yola koymak demek değilmidir?

Alemlerin rabbi, insanı islam üzere yarattı (tekrar dikkat çekiyorum, dışarıdaki süslü hat yazılı, ağlamaklı naralı kuran okumaklı, camili, minareli, emevi dini değil,)
Ancak bu doğan temiz bebek için, daha sonra insan atalarından gördüğüyle kendisine batıl bir hurafe dünyası kuruyor...

Bu cümleyi "Allah insanı doğru yola koyar" her insan için diyemezsiniz. Fatiha suresinde, Allahım bizi doğru yola koy duası var. Kuranda pek çok yerde "doğru yolu bulmak" ifadesi geçer. Doğru yolu kim bulmaya çabalar? kim bulamaz v.s.
Ben bu konuda yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyorum. uzatmaya gerek yok. Ama şunu unutmamak gerekli, İnsanı şaşırtan da doğru yola koyan da Allahtır. Çünkü o bu dünyayı kimilerimizin şaşırıp cehennemlik olması için yarattı, o dilediğini yapar kimse de hesap soramaz. O insanların çoğunu cehennem için bizzat planlayarak yarattı. Onlara öyle bir servet verdi, onlara öyle geniş imkanlar verdi, herşeyin kapılarını üzerlerine açtı ki, onlar Allahı anmayı unuttular, sonra can boğaz geldiğinde, daha önce hiç hissetmedikleri pişmanlığı hissedecekler. Allah bunu onların amelleri gereği yaptı ama Allah isteseydi hepsi doğru yola girerdi. İradenin böyle büyük riskleri var işte, bu iradeyi dağlar taşlar kabul etmedi, biz cahil insan kabul etti de, cehennemlik amel yapma ve Alemlerin rabbine karşı gelebilme iradesini aldı... ne cesaret ne cesaret ne cesaret de ne korkunç bir cahillik. Allah cümlemizi bağışlasın affetsin.

Fers
24. October 2012, 02:51 PM
Bizleri kulluk için yaratan rabbimiz, kulluk göstergesi olarakta imtihana tabi tuttuğunu da söylemektedir. İşte insan dünya yaşamını sınav olarak görür ve bu sınavı iyi geçirmeye, soruları doğru cevaplamaya çalışırsa, imtihanıda başarıp, olumlu sonuç alarak ebedi cennet ödülüne kavuşabilir.

ayetleri paylaşabilir miyiz...

nedir bu imtihan, koşullar neye göre düzenlenmiş olabilir/denge nasıl sağlanmış olabilir...
doğar doğmaz/yada birkaç aylık/birkaç senelik iken ölen arkadaşların durumu...
ilki sınav mınav görmedi diğerleri gördü görmedi arası, ne olacak halleri, yoksa onlara cennet cehennem yok mu...

ya diğerleri, uzun uzun yaşayıp bin türlü çileyi çekenler, yoksa onların cennetleri bebelerinkinden daha mı güzel, sonuçta arada sınav var...

daha önce başka bir forumda bir başlık altında paylaştığım bir konu vardı sayın galipyetkin bilir...orada tatmin edici bir yorum alamadığım sorulara belki buralardan bir esinti gelebilir...
belki başka bir başlık/geniş inceleme...

neyse, nedir bu imtihanın içeriği, belki meleklerle bağlantısıda vardır...

dost1
24. October 2012, 06:37 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Soru şu: bunca şey bu döngü neden?

Bizleri kulluk için yaratan rabbimiz, kulluk göstergesi olarakta imtihana tabi tuttuğunu da söylemektedir. İşte insan dünya yaşamını sınav olarak görür ve bu sınavı iyi geçirmeye, soruları doğru cevaplamaya çalışırsa, imtihanıda başarıp, olumlu sonuç alarak ebedi cennet ödülüne kavuşabilir. AKsi halde ise kötülükler ağır basacaktır ve ebedi cehennem hayatını yaşamak zorunda kalacaktır.

İşte, bana göre döngü bu yüzdendir.

selamlar,
aorskaya

Allah razı olsun. Bilgilerinizi ve düşüncelerinizi bizlerle paylaşarak okuyucularınızı tefekküre ve tefekkür sonucu da güzelliklerin çıkmasına vesile oluyorsunuz.

Değerli Kardeşim!
İmtihandan kastın ne olduğunu biraz daha açabilir misiniz? Mümkünse ayetler ile örnekler verirseniz mutlu olurum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
24. October 2012, 11:33 PM
İmtihan konusunu izninizle buraya http://www.hanifler.com/showthread.php?p=13319#post13319 taşımak istiyorum.
Bu konu hakkında sizce Kuran, aklınız ve vicdanınız ne der?

bartsimpson
25. October 2012, 01:43 AM
Soru şu: bunca şey bu döngü neden?

Bizleri kulluk için yaratan rabbimiz, kulluk göstergesi olarakta imtihana tabi tuttuğunu da söylemektedir. İşte insan dünya yaşamını sınav olarak görür ve bu sınavı iyi geçirmeye, soruları doğru cevaplamaya çalışırsa, imtihanıda başarıp, olumlu sonuç alarak ebedi cennet ödülüne kavuşabilir. AKsi halde ise kötülükler ağır basacaktır ve ebedi cehennem hayatını yaşamak zorunda kalacaktır.

İşte, bana göre döngü bu yüzdendir.

selamlar,
aorskaya

sevgili aorskaya

hiçbir şeye ihtiyacı olmayanın bizim kulluğumuza ve imtihanımıza neden ihtiyacı vardır.
bu sınav sonucunda neden bir cennet (her ne ise???) yada cehennem (her ne ise???) ödülüne kavuşulacaktır.
(bu cennet ve cehennem kavramlarını bari biz iyi anlayalım millet bavul hazırlayıp arsa satın almaya başladı!!!)
başka ödül yok mudur?
madem bu dünyada sınav iyi geçerse öteki tarafta ebedi cennet var, sınav kağıdım iyi olursa ben niye bu dünyada ebedi cenneti seçemiyorum.
sonra cennet denilen yer "altından ırmaklar akan, bol yemeklikler olan ve fıstık gibi hurilerin olduğu" bir yer mi?
e bunların hepsi benim canım ülkemde de var.... niye sınav... niye mükafat yada ceza...

aorskaya
26. October 2012, 04:58 PM
Zamanımızda dinin tek kaynağı kurandır. Yanına başka kaynak getirilemez, ihtiyaçta yoktur.

Özetle;

Muhammed peygamber zamanında, İSLAM = KURAN + HADİSLER + SÜNNETLER
Muhammed peygamberden sonra, İSLAM = KURAN olmaktadır.

Değerli arkadşım. Peygamberimiz döneminde dahi HADİSLER hiçbir zaman dinin kaynağı olmadı, böyle birşeyin olması mümkün değil. Hatta dini kaynak olarak kendine ait birşey dahi söyleyemedi

Selamlar,

Sevgili kardeşim,

Peygamber döneminde hadisler neden dinin kaynağı olmasınki? Neden mümkün olmasınki?

Pekala mümkündü ve dinin de kaynağıydı. Bu kuranda bizzat rabbimizin "peygambere iman, bir konuda peygamber söz söylemişse, onun sözüne uymak gerektiği, başka hüküm aramaya gerek olmadığı" şeklindeki sözleriyle izin verdiği bir durumdur.

Sen ve senin gibi düşünen bazı kardeşlerimiz, "hadis" ile "hadis rivayeti" arasındaki farkı tam anlamadan, hadisleri rivayet olarak kabul etmesinden dolayı, gerçek hadisleri dinin kaynağı kabul edemiyorlar.

Halbuki, hadis peygamber sözüdür ve peygamber de dini konularda kuran dışında, yani kendi hevasına uyarak söz söylemezdi. Durum bu olunca, dini konuda peygamberden daha iyi söz söyleyen bir yaratık olmayacağından, peygamber bir söz söylediğinde, onun sözünü dikkate almayıp, yanlış olabileceğini düşünüp, kurandan kendimiz anlamaya çalışmamız hem gereksiz hem de hatalı davranış olur.

Öncelikle kendisine inen ve onun tebliğ ve açıklamasıyla, yayılmasıyla görevli peygamberimizin, üstelik kendisine öğretilen ve unutmasının engellenmesi nedeniyle kuranı herkesten iyi bileceğini ve bu nedenle de müslümanların bu sözleri kaynak kabul etmesi gerektiği görülür.

Şimdi, son peygamberimiz zamanında ve onun yanında iken bir konuda verdiği hükmü yada bir konuda söylediği sözü işittiğimiz varsayalım. Bunu kaynak kabul etmememiz, "peygamber öyle dese de, ben kurandan şöyle anlıyorum" dememiz bizim peygambere ve kuranda ona iman edilmesi emri veren rabbimize iman etmemiş olacağımız durumu doğurmazmı? Elbette, tamda bu duruma düşeriz.

O halde, peygamber sözleri yani hadisleri dini kaynaktı, onu bizzat duyanların iman etmesi gerekirdi.

Zamanımızda ise, bizzat duyma imkanı olmadığından, hadis iddialarının da % 100 peygambere ait hadis oldukları hiç bir şekilde tespit edilemeyeceğinden kaynak olma özelliği taşımazlar.

Bu nedenle;

Muhammed peygamber zamanında, İSLAM = KURAN + HADİSLER + SÜNNETLER
Muhammed peygamberden sonra, İSLAM = KURAN

olmaktadır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 05:14 PM
Hatta dini kaynak olarak kendine ait birşey dahi söyleyemedi ki ayet beklediği uzun zamanlar oldu. Kimseye din hakkında bir bilgi veremedi..


1- Peygamberimiz, dini kaynak olarak zaten hep kurandan konuşması gerektiğini bilen biriydi. Bu nedenle, kuran dışında din konuşması imkansızdı.

Ancak, "kendine ait bir şey söyleyemedi" demek yanlış olmaktadır. Söylemek isteyipte, çeşitli nedenlerle söyleyemediği, engellendiği gibi bir surum yaratılmış oluyor.

Bu nedenle, "söyleyemedi" sözü yerine "SÖYLEMEDİ" demek daha doğrudur.

2- Uzun zamandır ayet beklediğini, din hakkında uzun zaman kimseye bilgi veremediğini nerden biliyorsun?

Kuranda, böyle bir bilgi verilmemiştir. Bu durumda sen, farkında olmadan rivayetlerle verilen bilgiyi kuran kesinliğinde bilgi gibi sunmuşsun.

a_ Peygambere uzun zaman vahiy gelmemesi, kuranda yoksa da bunu gerçek kabul etsek bile o ana kadar olan vahiylerin yeterli olmasından olabileceğini de anlamak gerekirdi. Kaldıki, zaman göreceli olduğundan, "uzun zaman" deyimide tam olarak doğru olmayacaktır.

b_ Peygambere (aslında böyle olmamakla beraber, uzun zaman vahiy gelmese bile) "kimseye din hakkında bilgi veremedi" yakıştırması, çok iddialı bir söz olmakla beraber, düşüncesizce edilen bir söz olmaktadır.

Elçinin, din hakkında bilgi verememesi, elçiden daha çok rabbimizin acziyetini göstereceğini düşünemeyen kimseler yada imansız kötü niyetli kimseler bu sözü söyleyebilirler.

Özetle, siz burada kurandan verilmeyen bir bilgiyi, kuran anlatımıymış gibi aktarma hatasına düşmektesiniz. Bu durumda, din konusunda, kuran dışı kaynağı bizzat kullandığınızı görmenizi ve hatalı olduğunuzu göstermenizi diliyorum.

selamlar...
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 05:27 PM
Peygamberimiz döneminde dahi HADİSLER hiçbir zaman dinin kaynağı olmadı, böyle birşeyin olması mümkün değil. Hatta dini kaynak olarak kendine ait birşey dahi söyleyemedi ki ayet beklediği uzun zamanlar oldu. Kimseye din hakkında bir bilgi veremedi.
1- Kurandaki "soruyorlar, de ki" ayetlerini bilmek, anlamak gerek.
2- Peygamberin verdiği hatalı hükümler var Kuranda (kendine bişeyi haram etmesi, ağmaya yüzünü ekşitmesi, savaşta gelir kazanmak için esir vermesi v.s. gibi) O da bir beşerdir, şaşar keza evlatlığının karısına ilgi duyduğunu da biliyorsunuz Kurandan...

1- ...Hatta dini kaynak olarak kendine ait birşey dahi söyleyemedi... Kurandaki "soruyorlar, de ki" ayetlerini bilmek, anlamak gerek.

İşte aslında seninde belirttiğin gibi yamda bu sözler "hadisleri (onu şahsen işitenler için) dini kaynak yapmaktadır. Peygamberin sözünü işiten herkes, onun kurandan konuştuğunu da bilince onun sözlerini kaynak kabul etmek ve tabi olmak zorunda olacağını da bilir.

Peygamberden duyanlar için ifade ettiği anlamla, başkalarından duyan bizler için ifade ettiği anlamların farkını biraz düşünürsek anlayabiliriz.

2- Peygamberin hatalarına dikkat ederseniz, sadece kendinin içine düştüğü durumları gösteren hatalar olduğunu da görürsünüz. Yani, peygamber bu hatalara bizzat kendisini düşürmüştür. Ama, bunları başkasına dini uygulama olarak anlatma hatasına düşmemiştir. Yine, peygamber hataları rabbimizce hemen düzeltilerek, başkalarına yayılması da engellenmiştir.

Dolayısıyla, peygamber; tebliğ ettiği kimselere, yanlış bir aktarmada bulunmamıştır. Bu nedenle, onun sözleri, uygulamaları ona bizzat tanık olanlarca, yanlış olabileceği düşünülmeden uyulması gereken kaynaklar olmaktadır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 05:47 PM
1- Hadisler hiçbir dönem Dİni kaynak olmadı. Bunu bilenler zaten hadis yaygarasını yasakladı, peygamber de o dönemde hadis kaydedilmesi ve yayılmasını yasakladı. 4 halife de yasakladı.

2- Ama EMEVİ (bu günkü islam anlayışının kurucusu/bu günkü dışarıda dönen cami islamı Peygamberin ve onun getirdiklerinin (ayetlerin) değil muaviyenin dinidir) tekrar getirtti hadisleri. ve dinin en önemli kaynağı haline geldi. Kurana resmen yama yaptı adam, resmen kurana versiyon çekti.

3- Böylece Allahın sünneti değişmedi, tıpkı diğer dinlerdeki gibi müslümanlar da yoldan çıktı, Allah ehli kitabın kaderini ayırmadı. İmtahan etmek, akıl sahiplerini açığa çıkarmak, hakiki halis din; şirksiz hanifleri evrenin atomlarına kaydetmek için böyle yaptı.

4- Peki Kuran neden geldi de baştan beri bu adamlar hristiyan ehlikitabı olsalardı ya? Kuran ile arınacak, onu gerçekten düşünüp anlayacka ve doğruyu bulacak insanlar için Kuran indirildi, hanif olmak için indirildi...

5- Allahın sünnetinde bir değişme bulamazsın, isteseydi bu tahrife izin vermezdi ama imtahan...

1- Hadisler hiçbir dönem Dİni kaynak olmadı. Bunu bilenler zaten hadis yaygarasını yasakladı, peygamber de o dönemde hadis kaydedilmesi ve yayılmasını yasakladı. 4 halife de yasakladı.

a- Hadisler, onu bizzat kaynağından duyanlar için, o kaynakta kuran kaynağından aktarması nedeniyle dinin kaynağı olmuşlardır.

b- Bunu bilenler zaten hadis yaygarasını yasakladı, demişsin. Bu sözünü iyi anla. Evet, bilenler hadisin kendisini değil, onun yaygarasını, sahibi dışında dillendirilmesini yasakladı.

Hadisi, sahibinin söylemesi başka, sahibinin söylediği iddia edilen hadisler aktarılması başka şeylerdir.

Bakın aslında, yine kuran dışında başka bir kaynağı, rivayetleri görüşünüzü destekliyor diye kaynak olarak kabul edip, savunmaktasınız. Ama, bu iddilarınız da sonuçta rivayettir. Bu nedenle, rivayetleri kullanırken dikkat edin.

Peygamberin ve halifelerin hadisleri yasakladığı şeklindeki bilgi kurandan değilse de, yani kaynağı kuran değilse de; kuranın, kendisi korunurken başka şeylerin (hadislerin) korunduğunun bildirilmemesi bilgilerine dayanarak, bu bilgiler kuranın desteklediği bilgiler olduğundan doğru olmaktadır.


2- Ama EMEVİ (bu günkü islam anlayışının kurucusu/bu günkü dışarıda dönen cami islamı Peygamberin ve onun getirdiklerinin (ayetlerin) değil muaviyenin dinidir) tekrar getirtti hadisleri. ve dinin en önemli kaynağı haline geldi. Kurana resmen yama yaptı adam, resmen kurana versiyon çekti.

Dediklerinize katılıyorum. Ama, peygamberin kendisinden duymakla, ondan duyduğunu duyanların aktarmasındaki farkı iyi kavrayalım.

3- Böylece Allahın sünneti değişmedi, tıpkı diğer dinlerdeki gibi müslümanlar da yoldan çıktı, Allah ehli kitabın kaderini ayırmadı. İmtahan etmek, akıl sahiplerini açığa çıkarmak, hakiki halis din; şirksiz hanifleri evrenin atomlarına kaydetmek için böyle yaptı.

Sünnetullah değişmez.

4- Peki Kuran neden geldi de baştan beri bu adamlar hristiyan ehlikitabı olsalardı ya? Kuran ile arınacak, onu gerçekten düşünüp anlayacka ve doğruyu bulacak insanlar için Kuran indirildi, hanif olmak için indirildi...

İnşallah, herkes kuranın indiriliş amacını ve ondakilerin önemini kavrayabilsin ve kurtuluşa erebilsinler. Ama, bu dileğimiz gerçek olmayacak, çoğu insan kuranı reddedenlerden ve ondan bihaber olanlardan meydana gelen gurubu oluşturacaktır.

O halde, gerçekten kuranın önemini kavrayıp, ondaki hükümleri olduğu gibi kabul edebilen kimselerden olabiliriz.

5- Allahın sünnetinde bir değişme bulamazsın, isteseydi bu tahrife izin vermezdi ama imtahan...

Kesinikle...

Rabbimiz her şeyi görüp bilmekte ve her şey onun izni dahilinde olmaktadır.

selamlar...
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 06:23 PM
Kuranın açıklayıcısı da ALlahtır. Peygamberin açıklama gibi bir yetkisi de yoktur...Hayatı yaratan insanlara yaşatarak gerekli tüm açıklamaları yapar.
Kıyâme 19
Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.



Kuranın açıklanması deyince, sadece ondaki sözlerin ne demek olduğu anlaşılmamalıdır. Kuranın bir de o sözlerin söylenmesine, emirlerin hükümlerin indirilmesine sebep gibi açıklamaları vardır.

İşte rabbimizin açıklaması deyimi bu anlatılanların hepsini kapsamaktadır. Ancak, bunun yanında, bizlerin bile kuran hükümlerini açıklamaya çalıştığımız, tartıştığımız ortamları düşünürsek, peygamberin sadece ayetleri insanlara tebliğ edip, kenara çekildiklerini düşünmek saçma olur.

Peygamber, hem ayetleri ulaştırmış, hem onları anlatmış ve hem de kendisi uygulayarak müslümanların kurtuluşunu, temizlenmesini sağlamıştır.

"Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimi okuyan, sizi (kötü inanç, fikir, söz ve fiillerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik (Bakara, 2/151

"Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti Öğreten bir Peygamber gönderdi" (Âl-i İmrân, 3/164).

Ayetlerde de görüldüğü gibi; Peygamber, kuranı hem tebliğ etmiş ve hem de bilinmeyenleri (kurandan) öğretmiştir. Burada, sadece tebliğ yapmış olsaydı, öğrettiğinden bahsedilmemesi gerekirdi. Öğretmek için, tebliğin dışında ayrı bir çaba, ayrı bir anlatım gerekir değilmi sevgili kardeşim....

selamlar,
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 06:29 PM
Rabbimizin bütün insanları yaratırken fıtrat dediğimiz islami ön yüklemeyi yaparak yarattığını biliyoruz değilmi? Her insan fıtratı aynı değilmidir? Zaten doğru yol üzerinde yaratılmak, doğru yola koymak demek değilmidir?


Alemlerin rabbi, insanı islam üzere yarattı (tekrar dikkat çekiyorum, dışarıdaki süslü hat yazılı, ağlamaklı naralı kuran okumaklı, camili, minareli, emevi dini değil,)
Ancak bu doğan temiz bebek için, daha sonra insan atalarından gördüğüyle kendisine batıl bir hurafe dünyası kuruyor...

Bu cümleyi "Allah insanı doğru yola koyar" her insan için diyemezsiniz. Fatiha suresinde, Allahım bizi doğru yola koy duası var. Kuranda pek çok yerde "doğru yolu bulmak" ifadesi geçer. Doğru yolu kim bulmaya çabalar? kim bulamaz v.s.


Fıtrat konusundaki anlatımlarıma katılmaktasın.

Allah insanı doğru yola koyar derken, nasıl olduğunu da yazımda belirtmiştim. O kısmı atlamışsın.

Allah'ın, yaratışta doğru yola koyduğu insanı, bu yoldan ayrılıp, yanlış yollara girdiyse, her durumda onu doğru yola koyması beklenemez zaten.

Yazılarım da açıkladığım bazı kısımları ya atladığınız, yada anlamadığınız görülüyor.

selamlar...
aorskaya

aorskaya
26. October 2012, 06:47 PM
1-Ama şunu unutmamak gerekli, İnsanı şaşırtan da doğru yola koyan da Allahtır.

2-Çünkü o bu dünyayı kimilerimizin şaşırıp cehennemlik olması için yarattı, o dilediğini yapar kimse de hesap soramaz. O insanların çoğunu cehennem için bizzat planlayarak yarattı. Onlara öyle bir servet verdi, onlara öyle geniş imkanlar verdi, herşeyin kapılarını üzerlerine açtı ki, onlar Allahı anmayı unuttular, sonra can boğaz geldiğinde, daha önce hiç hissetmedikleri pişmanlığı hissedecekler.

3- Allah bunu onların amelleri gereği yaptı ama Allah isteseydi hepsi doğru yola girerdi. İradenin böyle büyük riskleri var işte, bu iradeyi dağlar taşlar kabul etmedi, biz cahil insan kabul etti de, cehennemlik amel yapma ve Alemlerin rabbine karşı gelebilme iradesini aldı... ne cesaret ne cesaret ne cesaret de ne korkunç bir cahillik. Allah cümlemizi bağışlasın affetsin.

1-Ama şunu unutmamak gerekli, İnsanı şaşırtan da doğru yola koyan da Allahtır.


Allah, insanları doğru yola koyarak yaratır. Allah, insanı şaşırtmaz, doğru yoldan çıkarmaz. İnsan kendisi çıkar. Aksi halde, "kulluk için yarattığı ve imtahana tabi tuttuğu" sözüyle çelişen duruma düşer. Bu da mümkün değildir.
Bu konuyu biraz daha düşünün, sonra yazın.


2-Çünkü o bu dünyayı kimilerimizin şaşırıp cehennemlik olması için yarattı, o dilediğini yapar kimse de hesap soramaz. O insanların çoğunu cehennem için bizzat planlayarak yarattı. Onlara öyle bir servet verdi, onlara öyle geniş imkanlar verdi, herşeyin kapılarını üzerlerine açtı ki, onlar Allahı anmayı unuttular, sonra can boğaz geldiğinde, daha önce hiç hissetmedikleri pişmanlığı hissedecekler.

Elbette rabbimize hesap sorulamaz. Ama, rabbimde sözünden dönmez ve sünnetini değiştirmez, adaletinden sapmaz.

İnsanların çoğunu cehennem için planlayarak yaratmadı. Her insanı kulluk etsin diye yarattı. Ama, onun katında zaman söz konusu olmadığından yarattığı insanlardan çoğunun cehennemlik olduklarını gördü/bildi ve bize anlatırken de bunu bildirdi.

Aksi halde, cehennem için yarattığı insanlardan kulluk beklemesi, onları imtihana tabi tutması tutarsızlık olur.

Rabbim, doğru yoldan şu yada bu sebeple ayrılan, sapan, azan insanların daha da azmaları için onlara servet dahil başka cazip imkanlarda sunmuştur. Ancak, bütün bunlar rabbimizin saptırması değil, onların sapması sonucu daha da sapmaları içindir. Bu fark iyi tahlil edilmelidir.


3- Allah bunu onların amelleri gereği yaptı ama Allah isteseydi hepsi doğru yola girerdi. İradenin böyle büyük riskleri var işte, bu iradeyi dağlar taşlar kabul etmedi, biz cahil insan kabul etti de, cehennemlik amel yapma ve Alemlerin rabbine karşı gelebilme iradesini aldı... ne cesaret ne cesaret ne cesaret de ne korkunç bir cahillik. Allah cümlemizi bağışlasın affetsin

Bu kısımda sözleriniz, yukarıda rabbimizin şaşırttığı görüşünüzle çelişmektedir. Aslında, burada söyledikleriniz doğru olmaktadır.

Çünkü, gerçekten de önce rabbimiz, insanların bir kısmını şaşırtmıyor, aksine onların şaşmaları, doğru yoldan ayrılmaları ve bunu da devam ettirmeleri istekleri üzerine, onları oranın dönülmez haline gelmesi için daha çekici imkanlar sunmuştur.

Dağların kuranı reddedip, insanın kabul etmesi ise kısaca anlatılamayacak uzunlukta ve öneme sahip olması nedeniyle burada değinmeyeceğim.

selamlar...
aorskaya

hiiic
26. October 2012, 11:39 PM
ya aors. ya bilerek yapıyorsun ya da hakikaten haberin yok!!

Kuran dışında birşey konuşmayan bir insan nasıl olurda kendisine birşeyleri haram kılar, sonrada ALlahtan azar yer!.

Tahrîm 1
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

2- Kehf 23
Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme.

bu ayetin inişini araştır, cevabın orada. Peygamber aylarca ayet beklemiştir, Sözde ertesi gün yahudilere kehf suresini açıklayacaktı, ama ayet gelmeyince hiçbirşey açıklayamadı. O kendi kafasına göre de din kuralı koymadı, eğer böyle yapsaydı onu Allah can damarından yakalardı !!!

aors ben seni bu konuları biliyor zannediyordum.
Şaşırdım açıkcası.

hiiic
26. October 2012, 11:46 PM
Bu kısımda sözleriniz, yukarıda rabbimizin şaşırttığı görüşünüzle çelişmektedir. Aslında, burada söyledikleriniz doğru olmaktadır.

Çünkü, gerçekten de önce rabbimiz, insanların bir kısmını şaşırtmıyor, aksine onların şaşmaları, doğru yoldan ayrılmaları ve bunu da devam ettirmeleri istekleri üzerine, onları oranın dönülmez haline gelmesi için daha çekici imkanlar sunmuştur.

Dağların kuranı reddedip, insanın kabul etmesi ise kısaca anlatılamayacak uzunlukta ve öneme sahip olması nedeniyle burada değinmeyeceğim.

selamlar...
aorskaya

:) aors beni kısır tartışmalarının içine çekme dostum.
Gerçekten amacının müzakere olduğunu sanmıyorum. Allah yanlış yolda olana hidayetini esirgemesin.

Dağların kuranı reddedip, insanın kabul etmesi ise kısaca anlatılamayacak uzunlukta ve öneme sahip olması nedeniyle burada değinmeyeceğim.

değinme bakalım :)

ama dikkatli BAK! dağlar burada konuşmuş bak... tıpkı diğer melekler gibi... dağlar taşlar emaneti redetmiş, tıpkı insana secde etmeyi reddeden iblis gibi, ve tıpkı yaradılacak ademe şaşan melekler gibi. Sakın oradaki melekler de dağlar taşlar gibi cansız varlıklar olup da Allahın Kuranı indirirken kullandığı şiirsel deyimsel uslubun bir parçası olmasın?
ALlah hidayet vermedikçe kimse kimseye birşey açıklayamaz. buna da resmen şehit oldum...

hiiic
26. October 2012, 11:58 PM
Aksi halde, cehennem için yarattığı insanlardan kulluk beklemesi, onları imtihana tabi tutması tutarsızlık olur.

dostum,


A’râf 179
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

Hûd 119
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.

o istese hepimizi tek bir millet, tek bir ümmet ve hidayet sahibi ederdi.
neden yapmadı?
bazılarımızın sapmasını istedi. O dilediğini dilediği şekilde yapar. Biz davranışlarımızdan sorumluyuz, o sorumlu tutulamaz...

Fers
27. October 2012, 12:03 AM
İnsanların çoğunu cehennem için planlayarak yaratmadı. Her insanı kulluk etsin diye yarattı. Ama, onun katında zaman söz konusu olmadığından yarattığı insanlardan çoğunun cehennemlik olduklarını gördü/bildi ve bize anlatırken de bunu bildirdi.

bu ifadeyi biraz açabilir miyiz...

, doğru yoldan şu yada bu sebeple ayrılan, sapan, azan insanların daha da azmaları için onlara servet dahil başka cazip imkanlarda sunmuştur. Ancak, bütün bunlar rabbimizin saptırması değil, onların sapması sonucu daha da sapmaları içindir. Bu fark iyi tahlil edilmelidir.

kur anın/söylevin/öğüdün/getirilen sistemin amacı; sapkınları yola getirmek, toplumu/zorda bırakılanları zulümden kurtarmak için zalimleri ıslah etmek/yol göstermek, ve böylece herbir bireyi, hidayete/cennete/vaadedilen ödüle ulaştırmak değil midir...


"Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimi okuyan, sizi (kötü inanç, fikir, söz ve fiillerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik (Bakara, 2/151

"Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti Öğreten bir Peygamber gönderdi" (Âl-i İmrân, 3/164).

sizin hükmünüze göre alemlerin efendisi, sapanları dahada sapmaları için cazip imkanlar sunan bir yaratıcı olarak duruyorken karşımızda alıntıladığınız ayetler size destek gibi görünmüyor...

Aksi halde, cehennem için yarattığı insanlardan kulluk beklemesi, onları imtihana tabi tutması tutarsızlık olur.

şu imtihan ayetlerini sunmadınız halaa...
üstelik geride cevaplamadığınız bi dolu soruda beraberinde...

Fers
27. October 2012, 12:19 AM
A’râf 179
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır,
onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

Hûd 119
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle
insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.

nedir bu ifadeler, niye buradayız/doğrudan cennet ehli olmadık...
neden bu şahsiyetleri cehennem için yarattı, ya da neden bunca şerefsiz dünyada kol gezip bi dolu insana azab ediyorlar..
yoksa o şahsiyetler tarafından azab edilenler aslında azabları kendi kendilerine mi ettiriyorlar, hasta ruhlu mu bunlar...

neler oluyor, nedir bu ifadelerin açılımı...

hiiic
27. October 2012, 12:36 AM
nedir bu ifadeler, niye buradayız/doğrudan cennet ehli olmadık...
neden bu şahsiyetleri cehennem için yarattı, ya da neden bunca şerefsiz dünyada kol gezip bi dolu insana azab ediyorlar..
yoksa o şahsiyetler tarafından azab edilenler aslında azabları kendi kendilerine mi ettiriyorlar, hasta ruhlu mu bunlar...

neler oluyor, nedir bu ifadelerin açılımı...


Âl-i İmrân 186
Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.

ayetine de benzer sorular soruyor musunuz?
Neden üzücü sözler yiyeceğiz? neden mallarımızla imtihan (fakirlik) edileceğiz neden canlarımız (sağlığımız) kaybolacak? neden? neden bu sefil dünyadayız?

Beled 4
Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.

Neden direk cennette değiliz? Neden zorlukların içerisinde imtihan ediliyoruz? NEDEN?


*****

˙˙˙¡ ʞıpɹɐşɐq ǝɹǝʞ ɹıq ıʎɐɯɹnpʌoʞ ızıɯıpuǝʞ uɐpɐɹo nʞunɔ :dɐʌǝɔ-lǝ

Fers
27. October 2012, 12:58 AM
Âl-i İmrân 186
Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.

ayetine de benzer sorular soruyor musunuz?

le tublevunne fii emvaalikum ve enfusikum.../ kendileri ve malları için dertlenecek olanlar...

sormalı mıyım, bırakalım dertlensinler kendilerinden önce bilgilenmişler tarafından incitilsinler ne de olsa dedeleri bahçeden kovulmuş...

˙˙˙¡ ʞıpɹɐşɐq ǝɹǝʞ ɹıq ıʎɐɯɹnpʌoʞ ızıɯıpuǝʞ uɐpɐɹo nʞunɔ :dɐʌǝɔ-lǝ

kimmiş o kovulmayı başaranlar, nasıl yapmışlar bunu, yasak ağaca sürükleyen iblisin rüzgarıyla mı...

hiiic
27. October 2012, 01:12 AM
Yasak ağaç demiyelim, sonsuzluk ağacı diyelim.

Sonsuzluk ağacının meyvesi peşinde düşenlerin kovulması diyelim. İnsan ne zaman sonsuza dek bahçede kalacağı hissine varır? Ya da havva ademi sonsuza dek burda kalacağız derken hangi meyveyle ikna etti?

Mal biriktirme...

Hümeze 3
(O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.

***
cennetteki sonsuzluk ağacı "Mal biriktirmek" tir. Cahillerin zan ile uydurduğu elma yada buğday ağacıyla alakası yoktur.

O bahçeyi sahiplenmeye başladığımız, orada gücümüze güvenip, ellermizle sınırlar belirleyip mal yığdığımız, cenneti kendimize parsellediğimiz gün ki o gün biz yığıp parsellediğimiz tapuladığımız bahçelerin sonsuza kadar bizim olacağı konusunda şüpheli bir eminlik içerisindeydil, işte o gün buraya indirildik. O gün haddi aştığımız, diğerlerinin hakkını da kendi bencilliğimizle gasp ettiğimiz gündü. Şu dünyaya bir baksana, burada gözü doymak bilmeden güç peşinde saltanat peşinde kardeşlerini boğdurtanlar, sence cennette olsa ne yapacaklardı?

ve o bahçelere geri dönebilecek olanlar, nefsinin cimriliğini temizleyip, cennet toprağını parselliyemeyecek kadar sosyal yapıya saygılı, bencil olmayan ve böbürlenmeyenlerden başkaları değildir.
Bu dünya belkide Allahın özgür iradeye verdiği son şanstır. O bahçeleri hak etmediği hesap günü belirlenen ve aftan yararlanamayanlar için gelecek son hiç de akıl alır cinsten bir azap değil!..

***
Bakara 36
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.

Fers
27. October 2012, 01:24 AM
Şu dünyaya bir baksana, burada gözü doymak bilmeden güç peşinde saltanat peşinde kardeşlerini boğdurtanlar, sence cennette olsa ne yapacaklardı?

ve o bahçelere geri dönebilecek olanlar, nefsinin cimriliğini temizleyip, cennet toprağını parselliyemeyecek kadar sosyal yapıya saygılı, bencil ve böbürlenmemişlerden başkaları değildir.
Bu dünya belkide Allahın özgür iradeye verdiği son şanstır.


kurunun yanında yaş muhabbetine döndü...
bu densizler kovulurken diğerleri neden peşlerinden sürüklendi, onlar yerlerinde kalsalardı da kovulan cibiliyetsizler arındıktan sonra tekrar dönselerdi aralarına, yoksa herkes o densizlerden miydi...

ademe secde etmeyen iblisin varlığı özgür iradeye settir, setti çeken bahçenin sahibi değil mi yoksa iblisini adem mi türetti...

Fers
27. October 2012, 01:33 AM
Bakara 36
Şeytan onların ayaklarını kaydırıp haddi tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı.

burdaki şeytan değil midir kovulup arındıktan sonra geri dönme şansı tanınması gereken, ayakları kaydırılanların indirilmesine gerek duyulmadan...

adalet, akıl hangisinde, hastalıklı olanı/olanları sürüden ayırıp geride kalanları kontrolden geçirmek mi, sürünün tamamını hastalıklı/hastalıklılarla beraber sürüklemek mi...

hiiic
27. October 2012, 01:36 AM
kurunun yanında yaş muhabbetine döndü...
bu densizler kovulurken diğerleri neden peşlerinden sürüklendi, onlar yerlerinde kalsalardı da kovulan cibiliyetsizler arındıktan sonra tekrar dönselerdi aralarına, yoksa herkes o densizlerden miydi...

Fers kardeş.

kim kurunun yanında yaşın da yandığını sana söyledi ki?
Masumların da cennetten kovulduğu bilgisine nereden ulaştın? ama biz buradayız... Cennetten kovulanlar, Allahın yasakladığı işe bulaşanlardan (yasak ağaca yaklaşanlardan) başkaları değil!

Acaba kendi nefsimizi mi masumdan sayıyoruz?

Fers
27. October 2012, 01:45 AM
bu densizler kovulurken diğerleri neden peşlerinden sürüklendi, onlar yerlerinde kalsalardı da kovulan cibiliyetsizler arındıktan sonra tekrar dönselerdi aralarına, yoksa herkes o densizlerden miydi...

kimsenin bişey demediğinin göstergesi ifadenin koyu kısmı...

nefs nedir hocam, nereden ve ne diye çıktı, mademki kur an daki amaç doğru yola çağırmak...

ademe secde etmeyen iblisin varlığı özgür iradeye settir, setti çeken bahçenin sahibi değil mi yoksa iblisini adem mi türetti...

setti ne diye çekersin...

Fers
27. October 2012, 01:50 AM
Masumların da cennetten kovulduğu bilgisine nereden ulaştın? ama biz buradayız... Cennetten kovulanlar, Allahın yasakladığı işe bulaşanlardan (yasak ağaca yaklaşanlardan) başkaları değil!

doğduğu an itibariyle cennetten kovulmuş olmayı hak eden bebeler miydik biz adımımızı attığımız anda bu cennet/cehenneme...

ve o bebeler neye uğradıklarını anlamadan düştükleri andan itibaren kimisi cennete kimisi cehenneme denk gelenler...
nedir onları denk getiren, rastgele şuursuz savruluşlar mıdır...
doğar doğmaz günahla itham edilmek neyin nesidir, ona ne ebeveynlerinin pisliklerinden...

hiiic
27. October 2012, 02:04 AM
Fers... kurduğun cümleleri anlamakta gerçekten zorlanıyorum.

Yazını okurken kafamda oluşan soyut şeylere bir cevap mahiyetinde şunu da eklemek istiyorum.

İnsan tecrübe etmeden öğrenemez. Bazen tecrübe etse de öğrenemez, defalarca yaşaması gerekir. İşte, Allahın "kötü, yanaşmayın zarar görürsünüz" dediği şeyleri de tecrübe ettik. Yasak ağaca yanaştık ve sonucunu öğrendik. Şimdi bu dünyada birden fazla kere de tecrübe ediyoruz. ELlerimizle işlediklerimizin günahını pek çok alanda çekiyoruz. Şimdiki "yaklaşmayın yanarsınız" ı anlamak, idrak etmek temennim ile.

yorumlarını, sorularını anlamakta zorlanıyorum, benim için biraz daha açık yazman gerekecek. iyi geceler.

Fers
27. October 2012, 02:19 AM
neyse hocam, tercihlerimiz, yaptıklarımız ve yapmadıklarımız doğrultusunda çizilen hayatlarımıza eyvallah...
alemlerin efendisi ya müdahale edendir ya da zamandan münezzeh haliyle o anı bekleyen, cevabı olsa da olmasa da olan biten değişmez...

aorskaya imtihana delil olan ayetlerini sıralarsa belki yorumlarımız zenginleşir...

aorskaya
29. October 2012, 12:57 AM
ya aors. ya bilerek yapıyorsun ya da hakikaten haberin yok!!

Kuran dışında birşey konuşmayan bir insan nasıl olurda kendisine birşeyleri haram kılar, sonrada ALlahtan azar yer!.

Tahrîm 1
Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını gözeterek Allah'ın sana helal kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.


Selamlar,

Sevgili kardeşim,
senin bir yazına cevap verdikten sonra zamanım olmadığından diğer kardeşlerime cevap verememiştim. Sonrada siteye ulaşmda problem olduğu için cevap veremedim.

Şimdi, onlara da cevap vermek için girdiğimde yine senin yukardaki yazılarınla karşılaşınca öncelikle cevaplamam gereken yine senin yazın olmaktadır.

Diğer kardeşlerimin yazılarına da imkanlarım ölçüsünde mutlaka değineceğim.

Kuran dışında birşey konuşmayan bir insan nasıl olurda kendisine birşeyleri haram kılar, sonrada ALlahtan azar yer!.demişsin.

CEVAP:
Kuran dışında din konuşmayan peygamberler de insandır değilmi kardeşim?
İnsan olması nedeniyle hata yapması da normaldir ve yapmıştırda. Ancak, peygamber olmasının sağladığı özel durum nedeniyle onun hatası hemen rabbimizce düzelttirilmiştir.

Bunda anlaşılmayan kısım neresidir? Neden bunları bildiğimi düşünürken bilmediğimi sanmaya başladınız?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 01:11 AM
2- Kehf 23
Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme.

1-bu ayetin inişini araştır, cevabın orada. 2- Peygamber aylarca ayet beklemiştir, Sözde ertesi gün yahudilere kehf suresini açıklayacaktı, ama ayet gelmeyince hiçbirşey açıklayamadı. 3- O kendi kafasına göre de din kuralı koymadı, eğer böyle yapsaydı onu Allah can damarından yakalardı !!!

aors ben seni bu konuları biliyor zannediyordum.
Şaşırdım açıkcası.

1-bu ayetin inişini araştır,
Bu ayetin inişini neden araştırayım? Ayrıca sen neden araştırma gereği duydun? Şimdi de nuzül sebepleri olmadan ayetleri kurandan anlayamayacağınımı söyleyeceksin yoksa?

Oysa, bu ayetin iniş sebebini bilmeye zaman ayıracağına bir sonraki ayeti de bunun devamı olarak okuyup birlikte değerlendirseydin, "hiç kimsenin, yarın garantisi olmadığını ve bu nedenle ancak rabbimizin izni dahilinde .... yapacağım denmesi gerektiğini görmek gerekir.

2- Peygamber aylarca ayet beklemiştir,

Peygamberin aylarca ayet beklediğini kuranın neresinden gördün? Ben göremedim de! Lütfen bunu belirten ayeti yazabilirmisin? Bununla ilgili ayet yazamayacağına göre, rivayetlere dayanarak bunu ileri sürdüğünü gör.

Ancak, ben rivayetlerin delil olma özelliği taşıdığını kabul etmiyorum, bu nedenle de rivayetlere göre konuşmam.

Bunu da senin bildiğini sanıyordum, ama tam anlaşılmamış galiba!

3- O kendi kafasına göre de din kuralı koymadı,

Evet, burada aksini iddia eden olmadıki, en azından ben iddia etmedim. Bunu neden yazdınki?
selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 01:18 AM
:) aors beni kısır tartışmalarının içine çekme dostum.
Gerçekten amacının müzakere olduğunu sanmıyorum. .

Selamlar,
Burada din konusunda fikir paylaşımında bulunuyoruz ve benimde kısır döngülere sokmak gibi bir amacım, çabamda kesinlikle yoktur. Böyle yaparak kaybedecek zaman kaybına da tahammül edemem. Ben bildiğim kadarıyla aktarımlarımı yaparım, diğer kardeşlerimin yazılarından da kendiminkinden daha doğru, mantıklı ve kurana ters olmayan fikirleri varsa almaya çalışırım.

Amacım budur. Lütfen, başka kimselerin kişisel üstünlük gayretleri ile karıştırmayın.

saygılarımla,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 01:25 AM
Peygamberin aylarca ayet beklediğini kuranın neresinden gördün? Ben göremedim de! Lütfen bunu belirten ayeti yazabilirmisin?

bunu belirten ayeti yazabilirmisin?

aorskaya
29. October 2012, 01:27 AM
Dağların kuranı reddedip, insanın kabul etmesi ise kısaca anlatılamayacak uzunlukta ve öneme sahip olması nedeniyle burada değinmeyeceğim.


değinme bakalım :)

Sevgili kardeşim,
Yazıma dikkat edersen burada değinmeyeceğim dediğimi görürsün. Çünkü, başka kardeşlerimiz, bu yüzden yazılarına cevap veremediğimi değil de cevaptan kaçındığımı düşünmektelerdi.

Ben de kısaca anlatılması yerine uzun bir anlatımla başka yerde (gerekirse) değinmek üzere öyle yazmıştım.



ama dikkatli BAK! dağlar burada konuşmuş bak... tıpkı diğer melekler gibi... dağlar taşlar emaneti redetmiş, tıpkı insana secde etmeyi reddeden iblis gibi, ve tıpkı yaradılacak ademe şaşan melekler gibi. Sakın oradaki melekler de dağlar taşlar gibi cansız varlıklar olup da Allahın Kuranı indirirken kullandığı şiirsel deyimsel uslubun bir parçası olmasın?
ALlah hidayet vermedikçe kimse kimseye birşey açıklayamaz. buna da resmen şehit oldum...

Bu yazından sonra kısaca da olsa değinmek zorunda kaldığımı gördüğümden açıklamaya çalışayım.

Sevgili kardeşim,

Sizin burada dağların da konuşmasından hareketle, melekleri dağ, taş gibi şeylerle aynı kategoriye sokmak için bu kısma değindiğinizi görüyorum.

Halbuki, dağların konuşmasını biz yaratılanlar, kısıtlı kelamlarımız yüzünden anlayamayıp, yanlış sonuçlara giden yorumlarda bulunabiliyoruz.

Ancak, Yüce yaratanın kelamı üzerinde yeterince düşündüğümüz zaman, onun yarattığı her şeyle kelam edebileceği gerçeğini görürüz.

Bu nedenle, meleklerle ayrı, dağlarla ayrı yaratıklar olarak kelam ettiğini kabul ederseniz, bunun kısaca cevabını da vermiş olursunuz.

Rabbimizin kelamı başlığıyla ilgili bir yazımda sanıyorum bu kısma değinmiştim. Gerekirse yine aynı başlık altında detaylandırabilirim.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 01:45 AM
dostum,


A’râf 179
Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.

Hûd 119
Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır. Zaten Rabbin onları bunun için yarattı. Rabbinin, "Andolsun ki cehennemi tümüyle insanlar ve cinlerle dolduracağım" sözü yerini buldu.

o istese hepimizi tek bir millet, tek bir ümmet ve hidayet sahibi ederdi.
neden yapmadı?
bazılarımızın sapmasını istedi. O dilediğini dilediği şekilde yapar. Biz davranışlarımızdan sorumluyuz, o sorumlu tutulamaz...

selamlar,

İşte tamda burada kuranın edebi anlatımını sizin kavrayamadığınız görülüyor.

1-Rabbimizin elbette dilediğini cehennemlik olarak, dilediğini cennetlik olarak yaratmasına kimse bir istisna hariç itirazda bulunamaz. o istisna ADALET konusudur.

Rabbimiz, eğer böyle bir şey yaparsa, kendisi adaletsizlik yapmış olur. Çünkü, cehenneme düşen herkes, kendisini orası için yarattığı iddiasında bulunacak, bu nedenle de dünyada iyilikler yapmadığını, kuranı terk ettiğini söyleyebilecek ve haklı da olacaktır.

Halbuki, böyle bir yaratılış yoktur. Çünkü, bütün insanların kulluk etmeleri ve imtihan üzerine yaratıldıkları ayrım yapılmadan rabbimizce bildirilmektedir.

2- İşte, yukarıya alıntıladığın ayette de bildiğimiz şekilde "cehennemlik için yaratılmadan" söz edilmemekte, yaratılan insanların, kalpleri, gözleri, kulakları olmasına rağmen, kavramama, görmeme, işitmeme çabasında olmaları, yani şaşkın, gaflette bulunmaları nedeniyle bu yaratılışa girdikleri anlatılmaktadır. (aslında bunlar görmüşlerdir, işitmişlerdir ve duymuşlardır. Ancak buna rağmen, gafil olmayı tercih etmişlerdir.)

3- Eğer, yaratılışı öyle sizinki gibi anlarsak, gözleri görmeyen, kulakları duymayan, kalpleri tekleyen özürlülülerin cehennemlik olduğunu da iddia edenler çıkabilir. Halbuki, rabbimiz kimseye gücünün yetmeyeceğini yüklemez değilmi?

4- Yine, sizin anladığınız yaratılış biçiminde, insanlar arasında farklı yaratışlar için farklı fıtrat da yüklenmesi gerekirdiki, biz bütün insanların islam fıtratı üzerine yaratıldıklarını biliyoruz. Bu nedenle de bu görüşünüz çürümektedir.

5- Cehennem için yarattığı bir insandan, kulluk beklenemeyeceği, kurandan sorulamayacağı da tabidir. Halbuki, rabbimiz hesap gününde bizlere "kurandan sorulacağımız" bilgisini vermektedir.

Bütün bunlar, insanların farklı yaratılmadıkları, hepsinin kulluk için ve imtihan üzere yaratıldığını gösterdiğinden, yukarıdaki ayetin, "bunların farkında olmayan, bunlardan gaflete düşenlerden bahsettiğini" görelim.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 01:59 AM
İnsanların çoğunu cehennem için planlayarak yaratmadı. Her insanı kulluk etsin diye yarattı. Ama, onun katında zaman söz konusu olmadığından yarattığı insanlardan çoğunun cehennemlik olduklarını gördü/bildi ve bize anlatırken de bunu bildirdi.


bu ifadeyi biraz açabilir miyiz...



Selamlar,
Yukarıda yazdıklarımın bu isteğinide karşılayacak şekilde olduğunu düşünüyorum. ANcak, hala anlaşılmayan kısım olursa yine değinirim.

saygılar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:05 AM
, doğru yoldan şu yada bu sebeple ayrılan, sapan, azan insanların daha da azmaları için onlara servet dahil başka cazip imkanlarda sunmuştur. Ancak, bütün bunlar rabbimizin saptırması değil, onların sapması sonucu daha da sapmaları içindir. Bu fark iyi tahlil edilmelidir.



kur anın/söylevin/öğüdün/getirilen sistemin amacı; sapkınları yola getirmek, toplumu/zorda bırakılanları zulümden kurtarmak için zalimleri ıslah etmek/yol göstermek, ve böylece herbir bireyi, hidayete/cennete/vaadedilen ödüle ulaştırmak değil midir...

sevgili kardeşim,
Elbette, bu yazdığınız şeyler, islama davette geçerli olan şeylerdir.

Ancak, buna rağmen, ancak bunları bilmesine rağmen, bunlara karşı; kör, sağır, kavrayamaz durumda yani kısaca gaflette bulunanların olduğunu da siz atlamayın.

İşte, benim bahsettiğim kimseler, sapkınlar, bile bile islamı kabul etmeyenlerdir.

Bunu iyi ayırt etmek gerekir.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:15 AM
"Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimi okuyan, sizi (kötü inanç, fikir, söz ve fiillerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik (Bakara, 2/151

"Andolsun ki Allah, müminlere büyük bir lütufta bulundu; zira daha önce açık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken onlara, kendi içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, kendilerini temizleyen ve kendilerine Kitap ve hikmeti Öğreten bir Peygamber gönderdi" (Âl-i İmrân, 3/164).


sizin hükmünüze göre alemlerin efendisi, sapanları dahada sapmaları için cazip imkanlar sunan bir yaratıcı olarak duruyorken karşımızda alıntıladığınız ayetler size destek gibi görünmüyor...


Yukarıda yazımda açıkladığım gibi, rabbimiz hepimizi islam fıtratı üzerine yarattı ve elçilerle de ayrıca buna davet etti. Ancak, buna rağmen, hala inatla islamı kabul etmeyen ve zalim durumunda olan kimseler olmuştur.

İşte bunlar, bu defa daha da azgınlaşmaları için yaptıkları kendilerine süslü gösterilir, yaşantıları doğrultusunda daha da kazanımlara kavuşturularak cehennem ehli olması sağlanır. İşte, bir kardeşimize de "cehennem için yaratılma" olayını anlattığım ayette buna delildir.

Sevgili kardeşim,

Konuları incelerken kuran bütünlüğünden uzaklaşarak ya ayetleri tek başına bağımsız hükğmler gibi değerlendirme yada hatta daha fazla olarak ayetleri bile kısmen alıntılayarak hüküm çıkarma yanlışına düşüyorsunuz.

Eğer, konuları bütün olarak ele alır ve konulara ilişkin ayetleri topluca değerlendirirseniz, söylediklerimi kurandan rahatlıkla görürsünüz.

Söylediklerime ilişkin kuranda çok ayet varsa da ben sadece iki tanesini hemen yazarak konuyu kapatıyorum.

Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. (Fatır-8)

Haram ayları ertelemek , ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez. (Tevbe 37)

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:19 AM
Aksi halde, cehennem için yarattığı insanlardan kulluk beklemesi, onları imtihana tabi tutması tutarsızlık olur.

şu imtihan ayetlerini sunmadınız halaa...
üstelik geride cevaplamadığınız bi dolu soruda beraberinde...

Burada daha öncelikli cevaplamam gereken yazılar yazıldığından ve ateş kardeşin de bir başka başlık altında o konuyu ele alma önerisi nedeniyle burada değinmeyeceğim.

İlgili başlık altında, daha acil yazıları cevapladıktan sonra değineceğim. Biraz daha izin ve anlayış bekliyorum.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:21 AM
nedir bu ifadeler, niye buradayız/doğrudan cennet ehli olmadık...
neden bu şahsiyetleri cehennem için yarattı, ya da neden bunca şerefsiz dünyada kol gezip bi dolu insana azab ediyorlar..
yoksa o şahsiyetler tarafından azab edilenler aslında azabları kendi kendilerine mi ettiriyorlar, hasta ruhlu mu bunlar...

neler oluyor, nedir bu ifadelerin açılımı...

Araf 179 ve hud 119 ayetlerini daha önce "hiiic" kardeşimizde yöneltmişti, onun yazısına verdiğim cevap sanırım yeterli olacaktır.

Aslında Araf 179 ayeti biraz daha incelenirse, cehennemin (buna layık insanlar için) hazırlandığından, yaratıldığından bahsedildiği de çıkarılabilir.


selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:34 AM
Âl-i İmrân 186
Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.

ayetine de benzer sorular soruyor musunuz?
Neden üzücü sözler yiyeceğiz? neden mallarımızla imtihan (fakirlik) edileceğiz neden canlarımız (sağlığımız) kaybolacak? neden? neden bu sefil dünyadayız?

Beled 4
Biz, insanı ( yüzyüze geleceği nice ) zorluklar içinde yarattık.

Neden direk cennette değiliz? Neden zorlukların içerisinde imtihan ediliyoruz? NEDEN?


*****

˙˙˙¡ ʞıpɹɐşɐq ǝɹǝʞ ɹıq ıʎɐɯɹnpʌoʞ ızıɯıpuǝʞ uɐpɐɹo nʞunɔ :dɐʌǝɔ-lǝ

Kuranı bütün olarak ele alırsak, bu soruların hepsinin cevabını buluyoruz.

Özetle, yaratılış amacına uygun hareket ediyormuyuz? Kulluğu yerine getirebiliyormuyuz? İmtihan için doğru kaynaktan yaşıyormuyuz?

İşte bunların cevapları aynı zamanda yukarıdaki sorularında cevaplarıdır. Bu aynı zamanda, bütün soruların cevapları da ilgilidir.

selamlar
aorskaya

Fers
29. October 2012, 02:43 AM
anlaşılmadı herhalde,

öğüt ne amaçla geldi/öğüdün geliş amacı "sapkınları yola getirmek, toplumu/zorda bırakılanları zulümden kurtarmak için zalimleri ıslah etmek/yol göstermek, ve böylece herbir bireyi, hidayete/cennete/vaadedilen ödüle ulaştırmak" bu mudur, değil midir...

amaç buysa

"doğru yoldan şu yada bu sebeple ayrılan, sapan, azan insanların daha da azmaları için" ifadesi neyin nesi, öğüdün amacına ters düşen öğüt mü olur, hangisi doğru...

Fers
29. October 2012, 02:43 AM
ne imtihanı, nerde şu imtihan ayetleri...

Fers
29. October 2012, 02:47 AM
Konuları incelerken kuran bütünlüğünden uzaklaşarak ya ayetleri tek başına bağımsız hükğmler gibi değerlendirme yada hatta daha fazla olarak ayetleri bile kısmen alıntılayarak hüküm çıkarma yanlışına düşüyorsunuz.

ne bütünü hocam hep aynı ifade bütünde bütün,
bütüne aykırı/bütünden kopuk olan ifadelerimi delillerinizle ifşa edin, edinde görüp ders alayım...

aorskaya
29. October 2012, 02:52 AM
anlaşılmadı herhalde,

öğüt ne amaçla geldi/öğüdün geliş amacı "sapkınları yola getirmek, toplumu/zorda bırakılanları zulümden kurtarmak için zalimleri ıslah etmek/yol göstermek, ve böylece herbir bireyi, hidayete/cennete/vaadedilen ödüle ulaştırmak" bu mudur, değil midir...

amaç buysa

"doğru yoldan şu yada bu sebeple ayrılan, sapan, azan insanların daha da azmaları için" ifadesi neyin nesi, öğüdün amacına ters düşen öğüt mü olur, hangisi doğru...

Fers kardeşim,

Hemen bütün yazılarında, benim açıklamaya çalıştıklarımın, görüşümü sunduğum yazıların dayanağının kuran, yani rabbimizin sözleri olduğunu unutan edayla yazılar yazdığını görüyorum.

Bu tavrını değiştirmen konusunda sana içinde bulun duğun durumu hatırlatıyorum.

Burada, kurandan, rabbimizin sözlerinden konuşuyorsak ve müslümansak önce bu bilinçte hareket etmemiz gerektiğini de bilmeliyiz.

Sana, kuran bütününden, insanların islam fıtratı üzerine yaratıldıklarını, elçilerle de ayrıca buna davet edildiklerini, ancak buna rağmen kısaca gaflette bulunmayı tercih edenler için artık uğraş vermeye gerek olmadığını (tevbe-3-5; onların hesabının rabbimize bırakılması gerektiği), bunların amellerinin kendilerine süslü gösterilerek azgınlıkta, sapmışlıkta devam etmeleri sağlandığını anlatıyorum.

"yaptıklarının kendilerine süslü gösterildiği" ayetler, benim kendi icadım değil, rabbimin ayetleridir. Senin bunlara, içeriklerine itirazınmı vardır da hala, öğütten ve sapmışların azıtmasının sağlanmasını anlamıyorsun?

Öğüt, öğüt alan için bir şey ifade eder. Öğüt almayan kişi için, öğüt yerine başka şeyler yapılmasının neresini yanlış buluyorsun?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 02:58 AM
ne bütünü hocam hep aynı ifade bütünde bütün,
bütüne aykırı/bütünden kopuk olan ifadelerimi delillerinizle ifşa edin, edinde görüp ders alayım...

Senin yazdığın ayetlerin yanında yazılarım içinde benimde yazdığım ve daha yazmadığım ayetler, islama davet, islamı kabul eden müslüman ve mümin ile kabul etmeyen imansızların nelerle karşılacağını anlatan konu bütünlüğünü oluşturuyorlar.

İşte bu nedenle, sadece tek tek ayetleri değil, aynı kişilerin durumlarını ele alan ayetleri topluca anlamak gerek diye söylüyorum.

selamlar,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 03:03 AM
Bu tavrHemen bütün yazılarında, benim açıklamaya çalıştıklarımın, görüşümü sunduğum yazıların dayanağının kuran, yani rabbimizin sözlerini unutan edayla yazılar yazdığını görüyorum.

Bu tavrını değiştirmen konusunda sana içinde bulun duğun durumu hatırlatıyorum.

hocam, bana tavır dersi verme muhabbetine ne diye soyundun anlamadım, ayrıca içimde bulunduğum durum neymiş onu da bi zahmet genişlet, anlayamıyorum, kapasiteden olsa gerek...

sorum aynı, doğru yola hidayet için gelen öğütte nasıl olurda alemlerin efendisi sapanları daha da saptırma sözü verir...

cevabın daha doğrusu yorumun yoksa "bilemiyorum/bilmiyorum/anlamıyorum/veremiyorum" deyiver...

aorskaya
29. October 2012, 03:05 AM
ne imtihanı, nerde şu imtihan ayetleri...

Bununla ilgili olarak, daha acil cevaplanması gereken bazı yazıları cevapladıktan sonra ve "ateş demir" kardeşimizin bahsettiği konu başlığı altında yazılarıma devam edeceğimi söylemiştim.

Herhalde görmediniz...

selamlar,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 03:08 AM
Herhalde görmediniz...

görmedim üstad kusuruma bakma, yönlendirin mümkünse merak ettim şu imtihan ayetlerini...

aorskaya
29. October 2012, 03:10 AM
hocam, bana tavır dersi verme muhabbetine ne diye soyundun anlamadım, ayrıca içimde bulunduğum durum neymiş onu da bi zahmet genişlet, anlayamıyorum, kapasiteden olsa gerek...

sorum aynı, doğru yola hidayet için gelen öğütte nasıl olurda alemlerin efendisi sapanları daha da saptırma sözü verir...

cevabın daha doğrusu yorumun yoksa "bilemiyorum/bilmiyorum/anlamıyorum/veremiyorum" deyiver...

Ya gerçekten anlaşılmaz oluyorsun bazen!

Sen şimdi;

1- Hala, kuranı indiren rabbimizin, insanları her durumda hidayete erdirmek durumunda olduğunu, bu nedenle "öğüdü anlamak istemeyen, islamı kabul etmek istemeyenlere bile, ısrarla islamı kabule davet edilmesi istediğinimi soruyorsun?

2- Yoksa; tamam, davete uymayıp, azgınlaşan kimselere amelleri niçin süslü gösteriliyor, bunu cevaplamı diyorsun?

Yani, ayetlere yada ayetlerin bu şekilde çevirisine mi itirazın vardır, yoksa bunun adil olmayacağı düşüncesiyle sebebini anlama gayretinmi vardır?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 03:15 AM
Herhalde görmediniz...

görmedim üstad kusuruma bakma, yönlendirin mümkünse merak ettim şu imtihan ayetlerini...

Sevgili kardeşim,

Bunlarla ilgili devam yazımı henüz yazmadığımı ve biraz daha sonra bunlara değineceğimi belirttiğimi yazdım.

Ancak; kardeşimizin isteği üzerine "Bir imtihan olarak dunya hayatı " başlığı altında vehttp://www.hanifler.com/showthread.php?t=919 linkinde yazacağım rabbim izin verirse...

selamlar,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 03:21 AM
1- Hala, kuranı indiren rabbimizin, insanları her durumda hidayete erdirmek durumunda olduğunu, bu nedenle "öğüdü anlamak istemeyen, islamı kabul etmek istemeyenlere bile, ısrarla islamı kabule davet edilmesi istediğinimi soruyorsun?

2- Yoksa; tamam, davete uymayıp, azgınlaşan kimselere amelleri niçin süslü gösteriliyor, bunu cevaplamı diyorsun?


islamı kabul etmek istemeyenlere bile, ısrarla islamı kabule davet edilmesi istediğinimi

zorla kabul olmaz mı demek istiyorsunuz...
eyvallah, dinde zorlama yoktur dimi, ama dönmeyen azgınlara daha da sapmaları, beterin beteri olmaları için şaşırtma var...

öylemidir, meallerde yazılan bu mudur, bilmiyorum, yardım edebilecekseniz edin, yorumunuz yoksa/ bilemiyorsanız eyvallah, zorlama olamaz sonuçta, sorun yok...

Fers
29. October 2012, 03:25 AM
Yani, ayetlere yada ayetlerin bu şekilde çevirisine mi itirazın vardır, yoksa bunun adil olmayacağı düşüncesiyle sebebini anlama gayretinmi vardır?

ayetleri arapçası ve mealleri ile bir kez daha buraya yazabilirseniz bende incelemek isterim...
gayret yoksa ne diye yazıp duruyoruz dimi, ayrıca mealiniz/yorumunuzdaki bu durum adil midir, sizede sormuş olayım...

aorskaya
29. October 2012, 03:31 AM
islamı kabul etmek istemeyenlere bile, ısrarla islamı kabule davet edilmesi istediğinimi

zorla kabul olmaz mı demek istiyorsunuz...
eyvallah, dinde zorlama yoktur dimi, ama dönmeyen azgınlara daha da sapmaları, beterin beteri olmaları için şaşırtma var...

öylemidir, meallerde yazılan bu mudur, bilmiyorum, yardım edebilecekseniz edin, yorumunuz yoksa/ bilemiyorsanız eyvallah, zorlama olamaz sonuçta, sorun yok...

Selamlar,

Bu sapmışların yada azgınların, zalimlerin günümüz de de çoğu kimseden (dünya nimetleri bakımından) iyi durumda olduklarını görmüşüzdür. Çoğu kardeşimizden de, bunların iman etmemekle birlikte gittikçe nasıl daha çok zenginliğine izin verildiği sorularını da çok duymuşumdur.

İşte bu durumlar, daha önce değindiğim ayetlerde belirtildiği gibi, hem zalimlerin bu yönde isteklerini de istedikleri sürece karşılamak, hem de inananların bu kimselere gıpta edip, heves edip amellerinde zaafiyete düşüp düşmeyeceklerinin imtihanı içinde olmaktadır.

sevgili kardeşim, daha sonra devam etmek üzere şimdilik izninizi rica ediyorum.

selamlar,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 03:34 AM
hayırlı geceler olsun...

aorskaya
29. October 2012, 02:30 PM
ayetleri arapçası ve mealleri ile bir kez daha buraya yazabilirseniz bende incelemek isterim...
gayret yoksa ne diye yazıp duruyoruz dimi, ayrıca mealiniz/yorumunuzdaki bu durum adil midir, sizede sormuş olayım...

Bu konudaki ayetlerden iki tanesini incelemeniz için aşağıya alıntıladım.

E fe men zuyyine lehu sûu amelihî fe reâhu hasenâ(hasenen), fe innallâhe yudıllu men yeşâu ve yehdî men yeşâu, fe lâ tezheb nefsuke aleyhim haserât(haserâtin), innallâhe alîmun bimâ yesneûn(yesneûne).

Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. (Fatır-8)


İnnemân nesîu ziyâdetun fîl kufri yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete mâ harramallâhu fe yuhillû mâ harramallâh(harramallâhu), zuyyine lehum sûu a'mâlihim, vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne).

Haram ayları ertelemek , ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah’ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah’ın haram kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez. (Tevbe 37)


ayrıca mealiniz/yorumunuzdaki bu durum adil midir, sizede sormuş olayım...

İnsanı yaratan ve ona her türlü nimeti, güzellikleri de veren yaratıcının, yarattıklarından kendisine belli şeyleri yapıp, belli şeyleride yapmadan yaşayarak kulluk etmesini beklemesini tartışmasız adil ve mantıklı buluyorum.

Kaldıki, rabbimizin ve peygamberlerin bir konuda hüküm verdiklerinde bunu duyan inananlar olarak bu hükme uymak zorunda olduğumuzu da bilerek yaşamamız gerektiğini yeri gelmişken tüm kardeşlerime bir kez daha hatırlatmak isterim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 05:37 PM
ademe secde etmeyen iblisin varlığı özgür iradeye settir, setti çeken bahçenin sahibi değil mi yoksa iblisini adem mi türetti...

İblisin varlığı neden özgür iradeye set olsunki?

Böyle düşünerek;

Hem, herkesi islamı kabul edip etmemekte serbest irade sahibi kıldığını söyleyen, hem de İblisi yaratan Rabbimizin çeliştiğini iddia eder duruma düştüğünü görebiliyormusun?


Ben size sorayım;

1- rabbimiz iblisi var etmekle yada daha basitinden musallat olmasına izin vermekle, özgür iradeye set çeken konumunamı düşer?

2- İblis'i Adem kendisimi yaratmıştır?

3- İblis, adem yada tüm insanlara ait bir özellik, bir unsurmudur? Örneğin İblis insana özel bir nefs denen ve çoğu zaman güç yetiremediği benliğimidir?

4- İblis kişiye özel eleman ise, kişiler vefat ettirildiğinde iblisde vefatmı ediyordur?

Not: Bu yazılar şeytan olan iblisle ilgili olduğundan; "şeytanı yenmek basittir! Kuranda ipuçları vardır." başlığıyla ilgili http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2888&page=4 kısma da yazılmış olup cevaplamak isterseniz bu linkte cevaplayabilirsiniz.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 05:39 PM
Yasak ağaç demiyelim, sonsuzluk ağacı diyelim.

Sonsuzluk ağacının meyvesi peşinde düşenlerin kovulması diyelim. İnsan ne zaman sonsuza dek bahçede kalacağı hissine varır? Ya da havva ademi sonsuza dek burda kalacağız derken hangi meyveyle ikna etti?

Mal biriktirme...

Hümeze 3
(O), malının kendisini ebedi kılacağını zanneder.

***
cennetteki sonsuzluk ağacı "Mal biriktirmek" tir. Cahillerin zan ile uydurduğu elma yada buğday ağacıyla alakası yoktur.



1- cennetteki sonsuzluk ağacı "Mal biriktirmek" tir. Cahillerin zan ile uydurduğu elma yada buğday ağacıyla alakası yoktur. demişsiniz.

Sevgili kardeşim;

"Sonsuzluk ağacı"nın elma yada armut ağacı olduğunu iddia eden (gerçi siz buğday ağacı demişsiniz, o zamanlar buğday ağacımı vardı ben bilmiyorum ama) cahillerden olmamayı başaran siz bu ağaç için "Mal biriktirmektir" diyen başka bir cahil konumuna düşebileceğinizi düşünüyormusunuz?

Ben size sorayım,

1- siz "elma ağacı" diyenleri cahillikle suçlarken (ki kuranda bu bilgi yoktur ve o nedenle onlarınki sadece zandır) kendiniz neye dayanarak "mal biriktirmek" olduğunu kesin bilgiymiş gibi söyleyebiliyorsunuz?

2- Kuranda bir ayette ebedilikle ilgili bir anlatım varsa, onu aynen başka bir ayette de "ebedilik" kavramı geçiyor diye, o ayetle ilişkilendirerek, (örneğin hümeze 3.ayetini sonsuzluk ağacıyla ilgilendirerek) yanlışa düştüğünüzü biraz düşününce görebilirmisiniz.

Hümeze suresine topluca bakarsanız, "(hümeze 1-2-3) Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay hâline! Malının onu ebedî kılacağını sanıyor." diye başlayarak, ebedi cehennemlik olan yani "mutlaka hutameye (tutuşturulmuş ateşe) atılacak olan" ların konu edildiğini görürsünüz.

Şimdi, Adem peygamber'in bu surede değinilen kişiyle en ufak bir benzerliğimi vardır da sonsuzluk ağacını "mal biriktirmek" olarak açıklıyorsunuz...

İyice düşünmeden, konuları bütün olarak ele almadan, bir iki ayeti birbirine yakıştırıp, bir şeyi ("şudur, budur" diye) açıklamayın, kabul etmeyin.

3- Siz hala İblis denen şeytanı ayrı bir varlık olarak kabul edemedikçe, bu zorlama kabullere de kendinizi inandırmaya çalışırsınız.

Halbuki, İblisi ayrı varlık olarak bilip, kurandaki itiraflarını öğrenip ona göre tedbir almak gereklidir.

Sonsuzluk ağacı, elma, armut ağacı olarak türü verilmese de gıdalanmak üzere yaratılmış bildiğimiz bir ağaç olduğunu kuranın herkesin anlayacağı kolaylıktaki anlatımından anlamak zormudur? Yada size göre sakıncalımıdır?

Neden illede, bu kolaylık yerine akıl tutulmaları yaratacak zorlamalara heves ediyorsunuz...

Sonuç olarak, ne ağacı olursa olsun, ona iblisin vesvesesi sonucu yaklaşılmış, hata edilmiş ve akabinde af dilenmiştir. Bu ayetten çıkarılması gereken ders, alınması gereken öğüt budur, bu kısmı bizi ilgilendirmeli ve yaşamımıza yön verdirmelidir.

Not: Bu yazılar şeytan olan iblisle ilgili olduğundan; "şeytanı yenmek basittir! Kuranda ipuçları vardır." başlığıyla ilgili http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2888&page=4 kısma da yazılmış olup cevaplamak isterseniz bu linkte cevaplayabilirsiniz.


saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
29. October 2012, 05:49 PM
Masumların da cennetten kovulduğu bilgisine nereden ulaştın? ama biz buradayız... Cennetten kovulanlar, Allahın yasakladığı işe bulaşanlardan (yasak ağaca yaklaşanlardan) başkaları değil!


1- doğduğu an itibariyle cennetten kovulmuş olmayı hak eden bebeler miydik biz adımımızı attığımız anda bu cennet/cehenneme...

ve o bebeler neye uğradıklarını anlamadan düştükleri andan itibaren kimisi cennete kimisi cehenneme denk gelenler...
nedir onları denk getiren, rastgele şuursuz savruluşlar mıdır...
2- doğar doğmaz günahla itham edilmek neyin nesidir, ona ne ebeveynlerinin pisliklerinden...

1- Doğduğu andan itibaren cennetten kovulma olayını kuranın neresinden buluyorsunuz da bunları yazabiliyorsunuz?

2- Doğar doğmaz günahla ithamö edilmeyi, ebeveynlerinin pisliklerinden dolayı cezalandırılanlar olduğunu kuranın neresinden çıkarıyorsunuz?

3- Kurandaki; "hiç kimsenin başkasının yükünüğ yüklenmeyeceği, yani kimse başkasının suçları nedeniyle cezalandırılamayacağı" hükmüne rağmen bunları nereden buluyorsunuz?

Not: Bu yazılar şeytan olan iblisle ilgili olduğundan; "şeytanı yenmek basittir! Kuranda ipuçları vardır." başlığıyla ilgili http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2888&page=4 kısma da yazılmış olup cevaplamak isterseniz bu linkte cevaplayabilirsiniz.

selamlar,
aorskaya

Fers
29. October 2012, 06:16 PM
1- Doğduğu andan itibaren cennetten kovulma olayını kuranın neresinden buluyorsunuz da bunları yazabiliyorsunuz?

2- Doğar doğmaz günahla ithamö edilmeyi, ebeveynlerinin pisliklerinden dolayı cezalandırılanlar olduğunu kuranın neresinden çıkarıyorsunuz?

3- Kurandaki; "hiç kimsenin başkasının yükünüğ yüklenmeyeceği, yani kimse başkasının suçları nedeniyle cezalandırılamayacağı" hükmüne rağmen bunları nereden buluyorsunuz?


diğer başlıkta yazdığım gibi, ifadeleri anlayabildiğinizi/anlayabileceğinizi düşünmüyorum, sorduğunuz sorulara bakılırsa "sizin güney kutbunda benim kuzey kutbunda/veya tersi" olduğu bariz...

boşuna kendinizi yormayın...

aorskaya
30. October 2012, 06:33 PM
diğer başlıkta yazdığım gibi, ifadeleri anlayabildiğinizi/anlayabileceğinizi düşünmüyorum, sorduğunuz sorulara bakılırsa "sizin güney kutbunda benim kuzey kutbunda/veya tersi" olduğu bariz...

boşuna kendinizi yormayın...

"boşuna kendinizi yormayın" demekle, en azından bazı değişmezlere sahip olduğunu gösterdiğin için teşekkür ederim.

Evet, bunun en kestirme yolu, karşı tarafı "anlayamayacak "olmakla niteleyerek konuyu kapatmaya çalışmaktır.

Gerçekten de boşuna kendimizi yormayalım...

selamlar,
aorskaya

ates demir
31. October 2012, 02:46 AM
Sevgili aorskaya, herşeyi bırak bir düşün ve
Vicdansızın dini olur mu söyle?
Vicdanını dinlemeyenden onu örtenden İslam olur mu söyle?
Ya islam olursun ya münafık ya kafir. Başka alternatif var mı söyle?
Yok kanatlı uçan melekler falan. Hikaye bunlar dostum.
Melek güçtür, atomdur, moleküldür, rüzgardır, havanın suyun kaldırma kuvvetidir, senin ağzın, burnun, kulakların, düşünme akletme yeteneğindir. Hala anlamıyor musun? Sana her meleğin iblis dısında itaatini anlamiyor musun?
İblisin itaatsizliğinin muradı nedir? Hiç düşündün mü?
Sevgili aorskaya deki "ben vicdanımla barışığım egomu dinlemem" de. Ben iyilik yaparım egomu/iblisimi takmam de. Egom beni hep kötüye itiyor oysa vicdanım beni hep güzele çekiyor ve ben vicdanıma uyuyorum vicdanlıyım de.
Nerede ateş orada su, ne tuhaf kimya...

aorskaya
31. October 2012, 03:01 AM
Sevgili aorskaya, herşeyi bırak bir düşün ve
Vicdansızın dini olur mu söyle?
Vicdanını dinlemeyenden onu örtenden İslam olur mu söyle?
Ya islam olursun ya münafık ya kafir. Başka alternatif var mı söyle?
Yok kanatlı uçan melekler falan. Hikaye bunlar dostum.
Melek güçtür, atomdur, moleküldür, rüzgardır, havanın suyun kaldırma kuvvetidir, senin ağzın, burnun, kulakların, düşünme akletme yeteneğindir. Hala anlamıyor musun? Sana her meleğin iblis dısında itaatini anlamiyor musun?
İblisin itaatsizliğinin muradı nedir? Hiç düşündün mü?
Sevgili aorskaya deki "ben vicdanımla barışığım egomu dinlemem" de. Ben iyilik yaparım egomu/iblisimi takmam de. Egom beni hep kötüye itiyor oysa vicdanım beni hep güzele çekiyor ve ben vicdanıma uyuyorum vicdanlıyım de.
Nerede ateş orada su, ne tuhaf kimya...

Sevgili ateş kardeşim,

Her şeyin çift yaratılması konusunu düşünmenizi rica ediyorum. Şimdi;

Meleklerin varlığı konusunda, aynı iddiaları İblis içinde dillendiren siz kardeşlerim için, İblisin insana ait bir özellik olmayıp, ondan ayrı bir yaratık olduğunu gösteren bir yazımı, "şeytanı yenmek kolaydır..." başlığından alıntılayarak cevap vermek istiyorum.

İnşallah, bu yazılanları iyi inceleyip, hala aynı görüşte olmanız halinde itirazınızı alıntıyla yapmanızı bekliyorum.

Saygılarımla...
aorskaya



3- İblis, adem yada tüm insanlara ait bir özellik, bir unsurmudur? Örneğin İblis insana özel bir nefs denen ve çoğu zaman güç yetiremediği benliğimidir?

1- bir bilsem şu iblis nedir, sorardım kendisine benimle derdi nedir...


4- İblis kişiye özel eleman ise, kişiler vefat ettirildiğinde iblisde vefatmı ediyordur?


2- araf/14
kaale enzırnii ilaa yevmi yub asuune.../ iblis dirildikleri güne kadar izin istiyor...

3- araf/15
kaale inneke minel munzariine.../ ama kendisine verilmiş belli bir zaman yok...

4- yani ait olduğu kişiyle beraber süresinin dolma ihtimali var...

1- bir bilsem şu iblis nedir, sorardım kendisine benimle derdi nedir...

İblis'in kendisine sormaya gerek bırakmadan rabbimiz zaten kuranda, İblis'e izin verdiğini ve İblis'inde derdinin, (yaratılış bakımından bizden üstün olduğunu, bu nedenle bizim takva bakımından ondan üste çıkmamızı kabul edemeyerek) bizleri dosdoğru yoldan çıkarmak olduğunu anlatıyor.

2- kaale enzırnii ilaa yevmi yub asuune.../ iblis dirildikleri güne kadar izin istiyor...

İşte İblis'in insanların kendilerine ait bir özelliği, elemanı olmadığı tamda buradan anlaşılabilmektedir.

İnsanlar vefat etmelerine rağmen, İblis ayrı bir yaratık olarak, kıyamete kadar görevini yapmak üzere kalmaktadır.

3-
kaale inneke minel munzariine.../ ama kendisine verilmiş belli bir zaman yok...(araf/15)

Hayır sevgili kardeşim, Kendisine verilmiş bir zaman var. İblis'e kıyamete kadar süre verilmiştir, İblis'te her mümini o ölene kadar dosdoğru yoldan çevirmeye çalışmaktadır. İnsanlar vefat etse dahi, bütün insanların diriltileceği güne kadar İblis yaşayacaktır ve görevini yapmaya çalışacaktır.

"Ve şüphesiz, din (kıyametteki hesap) gününe kadar benim lanetim senin üzerinedir."
Dedi ki: "Rabbim, öyleyse onların dirilecekleri güne kadar bana süre tanı." Dedi ki: "O halde, süre tanınanlardansın. Bilinen vaktin gününe kadar." (Sad Suresi, 78-81)

4- yani ait olduğu kişiyle beraber süresinin dolma ihtimali var...


Bu ihtimal yok sevgili kardeşim. İblis kişiye ait bir özellik değil çünkü... İnsanlardan şeytanlaşanlar vardır, olacaktırda ama bunlar İblis değillerdir, İblis insanlar vefat etselerde kıyamete kadar yaşamasına izin verilen ayrı bir yaratıktır.

selamlar,
aorskaya

ates demir
31. October 2012, 03:07 AM
Once yanıtlar belki gormedin :)
Sevgili aorskaya, herşeyi bırak bir düşün ve
Vicdansızın dini olur mu söyle?
Vicdanını dinlemeyenden onu örtenden İslam olur mu söyle?
Ya islam olursun ya münafık ya kafir. Başka alternatif var mı söyle?

aorskaya
31. October 2012, 03:18 AM
Once yanıtlar belki gormedin :)
Sevgili aorskaya, herşeyi bırak bir düşün ve
Vicdansızın dini olur mu söyle?
Vicdanını dinlemeyenden onu örtenden İslam olur mu söyle?
Ya islam olursun ya münafık ya kafir. Başka alternatif var mı söyle?

Sevgili ateş,

Bir zamanlar ateist forumda yine bir ateistin, din yerine vicdandan bahsederek, kendilerinin islamdakilerden daha vicdanlı olmalarını söylemesi üzerine ona şunu söyleyebilmiştim.

Ben islama inanmasaydım, ben ne diye vicdanlı olacaktımki?

İslam yoksa, ahirette yoktur, yeniden dirilme, hesaplaşma ve sonrasında cehennemde yoktur. O halde, tek bir dünya yaşamında, olabildiğince zevk alarak yaşamaktan başka beni neler, niçin ilgilendirsindiki?

Şimdi sorunu, doğrudanda cevaplamaya çalışayım.

Şunu unutmayalımki sevgili kardeşim, her yaşam biçimi aslında bir dindir. Kafirlik de bir dindir. "Senin dinin sana, benim dinim bana" diyen kafirun'u hatırlayalım.

Şimdi vivdansızın dini de olur tabi, ama islam olmaz. Peki islamda olan biri vicdansız olabilirmi? O da olmaz.

Yine, kafir, münafık ve islamın dışında bir kişi daha vardır, o da müşrik olmaktadır.

Ama, ya islamdansındır, yada dışında... Dışında olunca bir şey değişmez.


Şimdi, imkanınız varsa, İblis konusundaki yazıma bakabilir ve görüşlerinizi yazabilirmisiniz...
selamlar,
aorskaya

ates demir
31. October 2012, 03:30 AM
Müşriklik din değildir aorskaya. Durum adıdır yani sıfat dersek yanlış olmaz. Müşriklik ikiliktir. Bir ondan bir diğerinden,bir o bir sonrakinde diğeridir. Holdingi 2 kişinin yönetmesidir ve Allah bunu affetmez. Bu din değildir.
Aslında münafıklıkta kafirliktir dolayısle ya İslam olursun ya kafir baska alternatif yok.
Simdi sorularının yanıtlarına geceyim ama sen sen değilsin söyleyeyim.

ates demir
31. October 2012, 03:38 AM
Arz dostum soğuktur.
İnerken ustüne seni ısıtacak bir elbise almalısın.
Arz soğuktur, şimdilik soğuk kalmayada devam edecektir.
Elbisene dikkat et ama. Isınayım derken çok sıkı giyinirsen hepten üşütüp hasta olabilirsin, birde terletir insanı.
Çok terlersen eğer eve döndüğünde bir daha çıkarken dışarı daha rahat birşeyler giyersin, bilirsin ki çok sıkı giyinmekte adamı hasta eder.
Selam ile aorskaya dostum, selam ile...
Bu ... 3 noktayı severim ben. Bir dostumdan öğrenmiştim, hatta anlamı bile vardı. Neyse dostum deyince aklıma geldi birden...

aorskaya
31. October 2012, 03:41 AM
Arz dostum soğuktur.
İnerken ustüne seni ısıtacak bir elbise almalısın.
Arz soğuktur, şimdilik soğuk kalmayada devam edecektir.
Elbisene dikkat et ama. Isınayım derken çok sıkı giyinirsen hepten üşütüp hasta olabilirsin, birde terletir insanı.
Çok terlersen eğer eve döndüğünde bir daha çıkarken dışarı daha rahat birşeyler giyersin, bilirsin ki çok sıkı giyinmekte adamı hasta eder.
Selam ile aorskaya selam ile

Belki zamanın geç olmasından da kaynaklı olarak yazımla ilgisini kuramadım sevgili ateş.

Yazılarıma katılmıyorsan alıntılayarak, katılmama gerekçeni yazarsan sevinirim.

teşekkür ederim.
selamlar...
aorskaya

ates demir
31. October 2012, 03:43 AM
Bir süreliğine işlerimin yoğunluğundan dolayı cevap veremezsem kusuruma bakmayınız.
Sevgi saygı ve hürmetlerimle...

aorskaya
31. October 2012, 03:43 AM
Müşriklik din değildir aorskaya. Durum adıdır yani sıfat dersek yanlış olmaz. Müşriklik ikiliktir. Bir ondan bir diğerinden,bir o bir sonrakinde diğeridir. Holdingi 2 kişinin yönetmesidir ve Allah bunu affetmez. Bu din değildir.
Aslında münafıklıkta kafirliktir dolayısle ya İslam olursun ya kafir baska alternatif yok.
Simdi sorularının yanıtlarına geceyim ama sen sen değilsin söyleyeyim.

İslam dışındaki her durum, islam dışında başka bir din olmaktadır ve adının önemi de yoktur.

Ancak, bu konuyu uzatmanın anlamıda yoktur. Bu nedenle bu kısmı atlayarak, "ben, ben değilsem kimim, yada neyim?" sorusunu da cevaplamanızı rica ediyorum.

selamlar,
aorskaya

Fazıl's
31. October 2012, 07:22 PM
Sevgili aorskaya, herşeyi bırak bir düşün ve
Vicdansızın dini olur mu söyle?
Vicdanını dinlemeyenden onu örtenden İslam olur mu söyle?
Ya islam olursun ya münafık ya kafir. Başka alternatif var mı söyle?
Yok kanatlı uçan melekler falan. Hikaye bunlar dostum.
Melek güçtür, atomdur, moleküldür, rüzgardır, havanın suyun kaldırma kuvvetidir, senin ağzın, burnun, kulakların, düşünme akletme yeteneğindir. Hala anlamıyor musun? Sana her meleğin iblis dısında itaatini anlamiyor musun?
İblisin itaatsizliğinin muradı nedir? Hiç düşündün mü?
Sevgili aorskaya deki "ben vicdanımla barışığım egomu dinlemem" de. Ben iyilik yaparım egomu/iblisimi takmam de. Egom beni hep kötüye itiyor oysa vicdanım beni hep güzele çekiyor ve ben vicdanıma uyuyorum vicdanlıyım de.
Nerede ateş orada su, ne tuhaf kimya...

Melek; ateş, su, rüzgar, hava, atom, güç... deniyor, melek olmayınca e haliyle iblis de olmuyor, o olmayınca zaten cin de olmuyor...

Bu ifadeler, gerçek adına ne ifade ediyor? Bence koskoca bir hiç..

Melek-şeytan, insan-cin var... Bunları tevile gitmenin bir anlamı yok... Koca dünyayı, evreni, yaratışı, yaradanın saltanatını küçümsememek gerek... Küçümsememek derken, yani kendinizi de o kadar büyük ve değerli görmeyin demek... Saygılar benden...

ates demir
1. November 2012, 12:33 AM
Denizyıldızlarını denize atan adamın, denizyildizlarini KURTARMA sevdasından geçip, aslında bir denizyıldızı olduğunu anlaması yolu zor ve çetindir.
Atılmayı bekleyen bir Denizyıldızı olduğunu görmek ürkütücü gelebilir ama denizyıldızlarının fıtraten farkı yoktur.
Bu en doğru şey olmayabilir lakin şimdilik kanımca daha doğrudur.
Bu sanal ortam tıpkı arz ve elbise gibi.
Sanal ya farklı farklı elbiseleri giyip istediğimiz isme bürünebiliyoruz.
İnsanları istediğimiz gibi kınayabiliyoruz yada bir düşünceyi bir tohumu kolayca çaktırmadan ekebiliyoruz.
Gerçek ademlik hepsini birleştirmekte tek olmakta, insanlık dediğin şeyde bu değil mi zaten?

Fazıl's
1. November 2012, 12:36 AM
Bir büyüğüm şöyle diyordu; efenim cin diye birşey yok.. Onlar, o yörede tanınmamış olan kimseler, yani yabancı olanlar... Bu nedenle onlara cin denilmekte vs..

Yanılıyorlar... Hepsi fazlasıyla var... Bu nedenle, bırakın bu tevil işlerini veya ben de bırakayım bundan böylesini... Hem var ya da yok... Ne fark eder...

aorskaya
1. November 2012, 12:41 AM
Denizyıldızlarını denize atan adamın, denizyildizlarini KURTARMA sevdasından geçip, aslında bir denizyıldızı olduğunu anlaması yolu zor ve çetindir.
Atılmayı bekleyen bir Denizyıldızı olduğunu görmek ürkütücü gelebilir ama denizyıldızlarının fıtraten farkı yoktur.
Bu en doğru şey olmayabilir lakin şimdilik kanımca daha doğrudur.
Bu sanal ortam tıpkı arz ve elbise gibi.
Sanal ya farklı farklı elbiseleri giyip istediğimiz isme bürünebiliyoruz.
İnsanları istediğimiz gibi kınayabiliyoruz yada bir düşünceyi bir tohumu kolayca çaktırmadan ekebiliyoruz.
Gerçek ademlik hepsini birleştirmekte tek olmakta, insanlık dediğin şeyde bu değil mi zaten?

Sevgili ateş kardeşim,

Ne denizyıldızı, ne denize atılması!

Burada meleklerin varlığı konusu işlenirken, deniz yıldızlarının ne ilgisi varda onu dillendiriyorsun?

Eğer, sana göre ilgisi varsa, kısaca anlatırsan ben de öğrenmek isterim.

selamlar,
aorskaya

ates demir
1. November 2012, 12:41 AM
Meleklere ister melek ister molek ister molekül ister güç ister gücün oluşması için vasıta istersen kanatlı uçan elçiler de.
Melekler melekliğinden ne kaybedecek?
Kuranı dilin başka başka olduğu için anlamayabilirsin.
Ama Allah adaletlidir. Sırf bu yüzden dilin başka olduğu için anlamadığından dolayı cahimlemi cezalandırılacaksın?
Hiç sanmıyorum. Sen hepsini boşver yaptığın sevaplara/günahlara gel.
İnsan ayna olmazsa kendini görmezmiş.
Ayna olduk işte.

aorskaya
1. November 2012, 12:49 AM
Bir büyüğüm şöyle diyordu; efenim cin diye birşey yok.. Onlar, o yörede tanınmamış olan kimseler, yani yabancı olanlar... Bu nedenle onlara cin denilmekte vs..

Yanılıyorlar... Hepsi fazlasıyla var... Bu nedenle, bırakın bu tevil işlerini veya ben de bırakayım bundan böylesini... Hem var ya da yok... Ne fark eder...

Hem var ya da yok... Ne fark eder... demişsiniz sevgili fazıl's,

Eğer farketmeseydi, kuranda bunların anlatımına gerek olmazdı.

Ancak çok şey farkediyor.

Bunlardan sadece bir tanesini yazarsam, sanırım sen de bu sözü yeterince düşünmeden söylediğini kabul edersin.

Eğer, melek, cin, şeytan, iblis olmadığı halde, rabbim bunları anlatıyorsa, bizlerin olmayan meleklere iman etmesini ve olmayan İblis'ten kendisine sığınmayı istememizi istiyor duruma düşer.

Peki, bu durum rabbimiz için sözkonusu bile olamaz değilmi!

Başka şeylere değinmeye gerek olmadan, meleklerin ve İblis'in insanlardan ayrı yaratıklar olduğunu artık tartışmaya gerek kalmamalıdır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
1. November 2012, 12:56 AM
Meleklere ister melek ister molek ister molekül ister güç ister gücün oluşması için vasıta istersen kanatlı uçan elçiler de.
Melekler melekliğinden ne kaybedecek?
Kuranı dilin başka başka olduğu için anlamayabilirsin.
Ama Allah adaletlidir. Sırf bu yüzden dilin başka olduğu için anlamadığından dolayı cahimlemi cezalandırılacaksın?
Hiç sanmıyorum. Sen hepsini boşver yaptığın sevaplara/günahlara gel.
İnsan ayna olmazsa kendini görmezmiş.
Ayna olduk işte.

Melek yada başka şeyleri, gerçekliğinden uzak olarak anlamaya çalışmak, onların gerçekliğini elbette değiştirmez. Onların etkilemez.

Ancak, kuranda melekler anlatılıyor ve bunlara da iman edilmesi emrediliyorsa, bizlerde mümin isek, yada olmaya çalışıyorsak, melekleri gerçekten bilmeye anlamaya çalışmamamız zorunluluk olur.

Bu durumda, meleklere kendi gerçekleri dışında molekül, güç, insanın melekesi falan diyemeyiz. Aksi halde, iman edilmesi istenenlere, bırakalım iman etmeyi, daha onları bilme gereği bile duymadığımızı, yani reddettiğimizi görelim ve bu durumda müslüman olmayacağımızı da idrak edebilelim.

Melekler için ortaya çıkan bu tehlike, işte tam da aynı şekilde anlamak istemediğimiz İblis'in bizi dosdoğru yoldan (kuran yolu) çevirmede başarılı olmasına yardımcı olduğumuzu, kuranı anlamak zahmetine katlanmadan müslüman olmaya çalıştığımızı görememe tehlikesini de doğurmaktadır.

Selamlar,
aorskaya

aorskaya
1. November 2012, 01:02 AM
Kuranı dilin başka başka olduğu için anlamayabilirsin.
Ama Allah adaletlidir. Sırf bu yüzden dilin başka olduğu için anlamadığından dolayı cahimlemi cezalandırılacaksın?
Hiç sanmıyorum.

Kuranın dili başka olsada, rabbimiz kuranı neden o dilde indirdiğini açıklamasını görmezden gelemeyiz.

Kuran sadece elçinin tebliğini kolaylaştırmak için onun diliyle indirilmiştir. Ama, onun anlaşılması için, hangi dille mümkün oluyorsa, o dille anlamaya çalışmak bizlerin de akıl etmesi gereken en öncelikli konudur.

Yaratılan ve kulluk etmek isteyen her insan, hangi dile sahip olursa olsun, kuranın o dilde olan çevirinden anladıklarını yaşarsa, fazlasına güç yetiremediğinden, rabbimiz nazarında yeterli olacaktır ve kişi kurtuluşa erecektir.

Din bu kadar kolayken, bunu anlamadan, başka şeylerle uğraşarak din yaşamaya çalışmak, kendi işini zorlaştırmaktan başka şey olmaz.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
1. November 2012, 01:08 AM
Kuranı dilin başka başka olduğu için anlamayabilirsin.
Ama Allah adaletlidir. Sırf bu yüzden dilin başka olduğu için anlamadığından dolayı cahimlemi cezalandırılacaksın?
Hiç sanmıyorum.

Sen hepsini boşver yaptığın sevaplara/günahlara gel.


Sen hepsini boşver yaptığın sevaplara/günahlara gel.

Kuranı öğrenmeden, bilmeden yaşayan birinin nasıl sevap işleyebileceğini düşünüyorsunuz da, dili başka olduğu için anlamamanın mazeret olarak geçerliolacağını söyleyebiliyorsun sevgili ateş,

Rabbim, bizlere akıl vermişse, kuranın kendi dilde çevirisi varsa, o çeviriden kuranı okuyup, anlamak ve ona göre yaşamak gerektiğini, aksi halde kuranı terk edenlerden olunacağını ve bu durumda da iman etmeyen biri olarak sevap işlenemeyeceğini şimdi biraz düşünerek anlamaya çalışabilirmisiniz!

selamlar,
aorskaya

yeşil
1. November 2012, 03:28 AM
Hayırlı geceler.

Melek konusunda önceden tatmin olamadığım, işin içinden çıkamadığım durumlar olmuştu elbet. Ancak Hakkı Yılmaz hocam bu konu hakkında da son noktayı koymuş ve son derece tatmin olabileceğim/iz açıklamaları yapmıştır.Hakkı Yılmaz Kur'an'ı bir masal kitabı şeklinde değil de hayatın gerçekleriyle, soyut/somut özellikleriyle ve Kur'an'ın edebi özellikleriyle bir bütün halinde bize yansıtmıştır. Rabbim kendisinden razı olsun.

aorskaya
1. November 2012, 12:07 PM
Hayırlı geceler.

Melek konusunda önceden tatmin olamadığım, işin içinden çıkamadığım durumlar olmuştu elbet. Ancak Hakkı Yılmaz hocam bu konu hakkında da son noktayı koymuş ve son derece tatmin olabileceğim/iz açıklamaları yapmıştır.Hakkı Yılmaz Kur'an'ı bir masal kitabı şeklinde değil de hayatın gerçekleriyle, soyut/somut özellikleriyle ve Kur'an'ın edebi özellikleriyle bir bütün halinde bize yansıtmıştır. Rabbim kendisinden razı olsun.

Sevgili yeşil kardeşim,

Sayın H.Yılmaz'ın kuran açıklamaları gerçekten de farklı bakış açıları yakalamamızı, daha önceki kabullerin ne kadar da doğru gelen yanlışlar olabileceğini göstermesi açısından son derece değerlidir. Ancak, sayın Yılmaz'da bir insandır ve hataları vardır. Bunlara da dikkat etmek gerekir.

Melekler konusunda, sayın Yılmaz'ın herkesi tatmin edici olduğunu iddia ettiğiniz derlemesini yada konuyu özetleyen kısmını buraya asmanız mümkünse, faydalanmak isterim.

Melekler konusunda, başlığı açan kimse olarak ve devam yazılarında da belirttiğim gibi, meleklerin insanlardan ayrı yaratıklar olduğunu kabul eden ve savunan biri olarak aksi düşüncedeki yazıları görmek, anlamak ve değerlendirmek isterim.

Selamlar,
aorskaya

Fazıl's
1. November 2012, 12:49 PM
Hayırlı geceler.

Melek konusunda önceden tatmin olamadığım, işin içinden çıkamadığım durumlar olmuştu elbet. Ancak Hakkı Yılmaz hocam bu konu hakkında da son noktayı koymuş ve son derece tatmin olabileceğim/iz açıklamaları yapmıştır.Hakkı Yılmaz Kur'an'ı bir masal kitabı şeklinde değil de hayatın gerçekleriyle, soyut/somut özellikleriyle ve Kur'an'ın edebi özellikleriyle bir bütün halinde bize yansıtmıştır. Rabbim kendisinden razı olsun.

Hakkı Yılmaz'ı çok duydum lakin şu zamana kadar diğerlerinin astıkları dışında yazdıklarını hiç okumadım...

hiiic
1. November 2012, 09:14 PM
ALLAH’IN ARŞINI TAŞIYAN SEKİZ MELEK (!)

http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=allah-in-arsini-tasiyan-sekiz-melek

Sn. Hakkı Yılmaz

Fazıl's
2. November 2012, 08:57 AM
ALLAH’IN ARŞINI TAŞIYAN SEKİZ MELEK (!)

http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=allah-in-arsini-tasiyan-sekiz-melek

Sn. Hakkı Yılmaz

:) Melek var mı yok mu tartışması 8 melekle sabote...

Ben şunu anlamıyorum, acaba Hakkı Yılmaz hakkını vererek onu da anlatmış mıdır... Az biraz gözü açılan, evrenin tüm sırlarına kendini vakıf mı sanıyor hocam, yoksa buradan mı öyle görünüyor. Lisanül Arabın insafına kaldık desenize.. Her neyse, saygılar cümlenize.

aorskaya
2. November 2012, 11:21 AM
ALLAH’IN ARŞINI TAŞIYAN SEKİZ MELEK (!)

http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=allah-in-arsini-tasiyan-sekiz-melek

Sn. Hakkı Yılmaz

Burada, Hakkı Yılmaz'ın arşın 8 melekle taşınmadığına diğer bir anlatımla 8 yerine başka ifade (gidenlerle değiştirilen) gelmesi gerektiğine ilişkin yorumu var.

Siz de buna dayanarak melek yoktur yada ayrı varlık değildir diyebiliyorsanız, önce Sayın Yılmaz'ın bu yazıda melekleri reddetmediğini, sadece 8 sayısına ilişkin farklı görüşte olduğunu görünüz.

Şimdi, hala meleklerin ayrı varlıklar olmadığını iddia edenler varsa, önce başlıktaki 2. yazıdaki ayetleri incelemelerini sonra da kendi görüşlerini destekleyen ayetleri yazmalarını rica ediyorum.

Aksi halde, bu kadar kolay bir konu bile çok akıllılıların arasında gereğinden fazla uzatılmış olmaktadır.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
2. November 2012, 11:27 AM
:) Melek var mı yok mu tartışması 8 melekle sabote...

Ben şunu anlamıyorum, acaba Hakkı Yılmaz hakkını vererek onu da anlatmış mıdır... Az biraz gözü açılan, evrenin tüm sırlarına kendini vakıf mı sanıyor hocam, yoksa buradan mı öyle görünüyor. Lisanül Arabın insafına kaldık desenize.. Her neyse, saygılar cümlenize.

Meleklerin ayrı varlık olmadığına delil olarak getirilmeye çalışılan yazıda, meleklerin ayrı varlık olmadıkları değil, 8 sayısının başka anlamına ilişkin yorum vardır.

Bu nedenle, "sabote" iddiası ne kadar yerinde olur bilemem ama en azından, meleklerin reddi beklentisi için bu yazı yeterli değildir diyebilirim.

"Lisanul arap" ile farklı anlamlar bularak, ayetleri başka bakış açılarıyla ele almak faydalı bir yöntem olsa da her zaman doğru sonuçlar vereceği de düşünülmemelidir.

Aksi halde, örneğin türkçe de bazı cümleler için, TDK sözlüğünden bir kelimenin diğer anlamlarına bakıp, cümlede o anlamlardan birini yerine koymakla cümle anlaşılmaya çalışılırsa, çok ilgisiz anlamlarla karşılaşılır.

Bu nedenle, "Lisanul arap" insafına kalmak eleştirinize katılıyorum.

selamlar,
aorskaya

pramid
2. November 2012, 12:14 PM
8. GÜN (ahiret/son gün)

Konuya Başlamadan önce bu yazıda söylenen hususları Kurandan Arapça olarak teyid ediniz.

Bildiğimiz gibi, Kıyamet saatinin ne zaman olduğunu bilmiyoruz. Ayrıca, "Ruh" hakkında, bizler çok az bilgi sahibiyiz. Önce konumuzla ilgili ayetleri sıralayalım ve daha sonra, kuran verdiği, bu bilgiler üzerine düşünelim...

SECDE 5: Semâdan Zemine emri tebdir eder, sonra da o ona urûc eyler: bir günde ki mikdarı sizin sayınızdan bin sene eder.

HAC 47: Onlar senden, azabın çarçabuk getirilmesini istiyorlar; Allah, va'dine kesin olarak muhalefet etmez. Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin yıl gibidir.

YUNUS 48 : Doğru iseniz bu vaad (azap) ne zamandır? diyorlar.

İSRA 85: Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir.

MEARİÇ SURESİ
1. Bir soran vaktli (geleceği kuşkusuz) azabı sordu:
2. İnkarcılar için;ki onu savacak yoktur,
3. Yükselme derecelerinin/evrelerin sahibi olan Allah katından.
4. Melekler ve Ruh , oraya, miktarı ellibin yıl olan bir günde urûc eder.
5. Şimdi sen güzelce sabret.
6. Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar.
7. Biz ise onu yakın görmekteyiz.

عْرُجُ (urûc): Bu kelime inzal kavramının tersi olup, istifade edilen hususun ortadan kalkmasıdır. Bütün işleri emri ile idare eden RABBİMİZİN emri ile oluşan durumun yok edilmesidir.

Kuran Mearic 4. ayette “50 000”yıllık bir sürede ruhun ortadan kalktığını söylemektedir. Bu 50 000 yılın dolup dolmadığı, yakın mı uzak mı olduğu meçhul. Ansızın gelecek olan bir Kıyamet saati !Bu 50 000 yıl bir deyim mi yoksa gerçek bir süre mi? Mearic suresi 4. ayette “Cebrail” sözcüğü geçmemektedir. Bu ruhun bir vahy meleği olduğu dini inanışları, bir zan ve hadis kaynaklı tahrifattır.
Melekler ve rûh : o güçler/etmenler ve ruh, o azap hâline aşama aşama gelirler. Hani onlar azap istiyordu ya, işte o gelecek. Ama zamanı var.“Allah katında” ifadesini Kuran’da biçilen zaman olarak anlıyoruz. Allah zamandan münezzehdir.

Süre hesapları

- Hac 47.ayet ve Meariç 4. ayete göre, 50 000 yıl Kuran’daki 1 gün; Bizim saydığımız 1000 dünya yılı. Kuran’daki 1 yıl; Bizim saydığımız 354000 dünya yılı, Kuran’daki 50 000 yıl ; Bizim saydığımız 354000 dünya yılı X 50000 = 17 700 000 000 Dünya yılı.Kısacası Evrenin ömrü, ortalama 17 700 000 000 Dünya yılıdır.

Niye ortalama?

İnsanoğlu tarih boyunca çeşitli takvimler kullandı, kimi zaman takvim kullanmadı. Bu sebeple karanlık çağların süresi bilinemedi. Kimi zaman başlangıç noktasını yani sıfırı farklı farklı belirledi. Kimi zaman dengeyi yakalamak için günler bile silinmek zorunda kalındı.

Bu takvimleri birbirine uyarlamada tam bir başarı da sağlayamadı.

MÜZZEMİL 20: ... GECE VE GÜNDÜZÜ Allah ÖLÇER; SİZİN BU VAKİTLERİ TAKDİR EDEMEYECEĞİNİZİ BİLDİĞİNDEN SİZİ MUAF TUTTU…

Neticede tam olarak hesaplamamız mümkün değil. Fakat kıyamet çok yakın. Ansızın gelebilir.
Bu kuranın gün ve yıl hesaplamalarından sonra gelelim göklerin ve yeryüzünün yaratılması aşamalarına

Bazı ehli kitap mensupları, Allahın evreni yaratması sonrası, yani 6 gün/yaratma devresi sonra dinlenmeye çekildiğini iddia etmektedirler. Kuran bunu reddediyor.

HUD 7: O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için, Arş'ı su üzerinde iken, gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki,: "Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz" desen, kafir olanlar derhal "Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir" derler.

KAF 38: Andolsun biz, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk çökmedi.

Allah yaratmaya devam etmektedir ve onu ne bir uyku tutar, ne de o yorulur. 7.gün/devre; İmtihan devresi olup; günümüz zamanı için devam etmekte olan süredir.

***

"Kıyamet günü: "o gün sekiz'dir "

HAKKA SURESİ13. Artık Sur'a bir tek defa üflendiği,
14. Yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman,
15. işte o gün olacak olur .
16. Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar. (kuvvetten düşer.)
17. Melek(وَالْمَلَكُ ) (O bilinen GÜÇ) onu (göğü boylu boyunca) kuşatmıştır. Onların üzerilerinde, Senin rabbin arşını taşır. O gün sekizdir..
18. O gün arz olunursunuz, öyle ki gizli bir haliniz kalmaz.

RAD 2: Allah odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istiva etti (mülkünün tahtına oturdu), güneşi ve ay'ı iradesine boyun eğdirdi. Her biri, belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) düzenler, ayetleri açıklar ki, Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız.

Allah gökleri direksiz yani bir şeyin desteğine muhtaç kılmadan yaratmıştır. Allahın sünnetullahında bir değişiklik bulamayacağımız içindir ki, son gün yani ahiret günündede bu Arşın bulunduğu yer ve gök direksiz olacaktır. Atalarımızın uyar bulduğu ve bizim onlardan miras aldığımız din mensupları, arşı taşıyan 8 meleğin olduğu yönünde bir zanna sahiptirler. Kuran bunu red etmektedir. Bu muharref dinin sözde alimleri, Hakka 17. ayeti bile tahrif etmiş durumdadır. Ayet içerisinde "Melek" kelimesi çoğul geçmemesine rağmen, bir çok meal yazarı bu kelimeyi çoğul göstermektedirler.

Bu Hakka 17. ayette geçmekte olan "Sekiz" ifadesi, hemen ardındaki ayet ile değerlendirilmelidir. Aynı surenin 7. ayetinde de "8. gün" şeklinde bir ifade geçmekte olup, Bu ifade gerçek olarak da ya da bir deyim olarak da ya da her ikisi olarak . “7gece 8gün” olarak bizlere sunulmaktadır.

HAKKA 7 Allah onların kökünü kesmek üzere, üzerlerine o rüzgarı yedi gece sekiz gün, estirdi. Halkın, kökünden çıkarılmış hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün.

Hakka 17. ayette geçen "Onların üzerilerinde" ifadesinin Kuranda, kim ve ne için kullanıldığına bakılır ise, bu surede dahil "onlardan" maksadın ne olduğu net bir şekilde görülecektir. "Onların üzerilerinde" ifadesinden maksat, İnsanlar kasıt edilmektedir.


Lütfen bu yazı üzerine yorum yapacaksanız, arapça tetkik üzerinden yapınız. Zanlarınızla hareket ederek; "olmaz!, olur mu" cinsinden yorumlarda bulunmayınız.

aorskaya
2. November 2012, 06:33 PM
Konuya Başlamadan önce bu yazıda söylenen hususları Kurandan Arapça olarak teyid ediniz.


Lütfen bu yazı üzerine yorum yapacaksanız, arapça tetkik üzerinden yapınız. Zanlarınızla hareket ederek; "olmaz!, olur mu" cinsinden yorumlarda bulunmayınız.

Selamlar,
Aslında, kıyamet, diriliş, hesap görme ve gidecekleri yere gönderilme gününün anlatıldığı, bu günün gerçekleşeceğine bir kere daha vurgu yapılarak, akıllaırın başına alınması gerektiğini ihtar ve öğütleyen ayetleri, meleklerin ayrı bir varlık oluşlarının reddine delil olarak kullanmaya çalışmak bile ayetin bu amacaına ters düşmekteyse de bunu iman eden kardeşlerimizin iyice düşünmelerine bırakarak, yukarıya alıntıladığın sözün üzerinde durarak yine alıntıladığım ve senin yazdığın 17. ayete birlikte bakalım.


HAKKA - 17.
Melek(وَالْمَلَكُ ) (O bilinen GÜÇ) onu (göğü boylu boyunca) kuşatmıştır. Onların üzerilerinde, Senin rabbin arşını taşır. O gün sekizdir..

Yukarıda meal edilen ayetin arapça metnini ve okunuşunu aşağıya alıntılıyorum.

وَالْمَلَكُ عَلَى أَرْجَائِهَا وَيَحْمِلُ عَرْشَ رَبِّكَ فَوْقَهُمْ يَوْمَئِذٍ ثَمَانِيَةٌ

Vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyeh(semâniyetun).

1- Meleğin göğü kuşattığını bu ayetin neresinden çıkarıyorsun?

Vel meleku alâ ercâihâ,= Melek(ler) (onun) çevresindedir.

Burada, melek(ler) öncelikle vardır, bunu görüyoruz. Dürülecek gök ve dümdüz edilecek yeryüzü nedeniyle, buralarda kalmaları yerine çıkartılıp semanın çevresine yerleştiriliyorlar.

2- "Senin rabbin arşını taşır" demişsin.

ve yahmilu arşe rabbike = "Ve taşır rabbinin arşını" anlamı vardır, çünkü devamında "fevkahum" kelimesi ile devam edilmektedir. Eğer fevkahum kelimesi olmasaydı, "rabbin arşını taşır" bir bakıma geçerli olabilirdi.

Ancak, "rabbin arşını taşır, onların fevkinde diye devam edince, rab ile yarattıkları kıyaslanmış olurki, Rab hakkındaki bilgimizle düşünüldüğünde böyle bir kıyasa gerek olmayacağı ortaya çıkar. o halde kıyas, yine yaratılanlar arasında olmalıdır.

Bu nedenle, kıyamet için semanın çevresine yerleştirilenlerin bile fevkinde, yani üzerlerinde (burada kıyas vardır) rabbin arşını taşıyanlar söz konusudur. İşte burada taşıyanlar için sadece sekiz ifadesi vardır. Bu sekiz ile melek yada başka güç belirtilmemektedir. bu nedenle bu güç hakkında, her hangi bir fikir beyan etmek tahminden ve ihtimalden öteye gitmeyecektir.

3- "O gün sekizdir." demişsin.
Bu görüşe, ayetin neresinden varıyorsun?

Başkalarının, bu sekiz için "melek" iddiası ile ortaya çıkması nasılki kesin doğru olmazsa, senin de sekizi gün olarak belirtmen yine kurandan delillenmediği için ihtimalden, tahminden öteye geçmeyecektir.

4- Ayetin asıl mesajını bırakıp, "Arşı sekiz denen ve niteliği bilinmeyen şeyin taşıması ile rabbimizin taşıması" üstünde daha fazla tartışmaya girmek, bizlere fayda yerine en azından zaman kaybı ve hatta bilinmeyenin ve kuran indirilirken sorulmadığı (için şimdi de sorulmaması öğütlenen) soruların ardında başka tehlikeli çıkarımlara girmek olurki, bu lüksümüz yoktur diye düşünüyorum.


Şimdi toparlayacak olursak;

Kıyamet günü melek(ler) semanın (içinde kalan olmaksızın) çevresine yerleştiriliyor ve bunlarında (fevkinde) üstünde "sekiz" denen ve bilgisi verilmeyen şey yada şeylere arş taşıtılıyor. Rabbimiz nasıl daha önce arşı kendi taşımıyorsa, yine kendisi taşımıyor.

Bu anlattıklarım benim kişisel görüşümdür, hata payı mutlaka vardır, kardeşlerimin ilgili ayetten kendi anlamalarını ortaya koyduktan sonra bu görüşümü değerlendirmeleri, daha uygun buluyorlarsa kabul etmelerini bekliyorum.

Hatta, bu ayetten ve önceki ve sonraki ayetlerden, arşın taşınmasındakilere kafa yormak yerine, kıyamet, diriliş ve hesap günü anlatımını çok iyi kavrayarak, bu günün kesin olacağına ve bu günde rezil olmamak için gerçekten kuranı bütün olarak gerçekten anlamaya ve ona uygun yaşamaya çalışmalarını diliyorum.

saygılarımla,
aorskaya

Not: Burada, sizin mealcileri itham ettiğiniz, melek yerine melekler demeleri konusuna ana fikirde değişiklik yapmadığından değinmiyorum. Bu nedenle yazımda melek(ler) olarak yazdım.

hiiic
4. November 2012, 02:25 AM
Burada, Hakkı Yılmaz'ın arşın 8 melekle taşınmadığına diğer bir anlatımla 8 yerine başka ifade (gidenlerle değiştirilen) gelmesi gerektiğine ilişkin yorumu var.

Siz de buna dayanarak melek yoktur yada ayrı varlık değildir diyebiliyorsanız, önce Sayın Yılmaz'ın bu yazıda melekleri reddetmediğini, sadece 8 sayısına ilişkin farklı görüşte olduğunu görünüz.

Şimdi, hala meleklerin ayrı varlıklar olmadığını iddia edenler varsa, önce başlıktaki 2. yazıdaki ayetleri incelemelerini sonra da kendi görüşlerini destekleyen ayetleri yazmalarını rica ediyorum.

Aksi halde, bu kadar kolay bir konu bile çok akıllılıların arasında gereğinden fazla uzatılmış olmaktadır.

selamlar,
aorskaya


aors :) hani inancının derecesini bilmiyorum ama, sağ ve solunda yaşadıklarını yazan, sağ ve sol omuz meleklerini nasıl algılıyorsun bilmiyorum ama, ufak bir bilgi vereyim istedim; *beynin sağ ve sol lobu yaşamın boyunca tüm yaptıklarını kayıt ediyor ve zamanı geldiğinde insanın kendi kendisini hesaba çekmesini sağlayacağı bir hizmet görüyor...

aorskaya
4. November 2012, 02:49 AM
aors :) hani inancının derecesini bilmiyorum ama, sağ ve solunda yaşadıklarını yazan, sağ ve sol omuz meleklerini nasıl algılıyorsun bilmiyorum ama, belki hidayetine yardımcı olur diye ufak bir bilgi vereyim istedim; *beynin sağ ve sol lobu yaşamın boyunca tüm yaptıklarını kayıt ediyor ve zamanı geldiğinde insanın kendi kendisini hesaba çekmesini sağlayacağı bir hizmet görüyor...

nereden örnek verirsek, nereden açıklama getirirsek hep boş olacak. çünkü senin kabın dolu, üstelik suyu da çok bulanık...

1- Önce "aors" değil, "aorskaya" olacak.

2- Eğer hala melek, iblis yok, onlar bana ait özelliklerdir diyorsan, sana daha önce sorduğum ve hala cevaplamadığın bir soruyu yeniden sorayım, onu cevaplamanı isteyeyim. Belki cevabı verirken, ayrı varlıklar olduğunu görebilirsin, ama yine göremezsen cevabın üzerinden sana iddialarımın doğruluğunu delillerle kanıtlarım.

soru:

İblis, senin nefsin yada başka bir özeliğin ise, sen vefat ettirildiğinde İblis'in de vefat etmesi gerekir değilmi?

Bunu cevaplayabilirmisin? Buna cevabından sonra hala akıl oyunlarına devam etmek istersen, kuran orijinli açıklamalarımı yapayım.

selamlar,
aorskaya

hiiic
4. November 2012, 02:56 AM
Her insanda vardır iblis. Benimki ben ölünce ölür, ama kalanlarınki devam eder.

....

aorskaya
4. November 2012, 03:05 AM
Her insanda vardır iblis. Benimki ben ölünce ölür, ama kalanlarınki devam eder.

anlaman için bir Örnek: Beyin bedava...
Beyin ben ölünce ölüyor mu? ama ben öldükten sonra insanların hala beyinleri var? hani ben ölünce beyin ölüyorsa neden diğer insanlarda var...
Belki yardımcı olur.

Sen hala, kibir kokan yazılarınla, bir kardeş olarak uyarıları dikkate almadan ukala yazılara devam et bakalım. Ama, rabbimizin her şeyi gördüğünü, ona gizli kalmadığını ve düştüğün durumu bir kez daha hatırlatayım.

Önce" beyin bedava" demişsinde,hiç bir şeyin bedava, yani karşılıksız olmayacağını bile düşünemiyorsun!

Rabbim sana beyini, akıl edebilmen için verdi, Akıl edebilmek nedir peki, iman edebilmek tabiki...

Rabbimiz, sana ve bizlere sadece beyin yada başka şeyleri değil, bütün olarak bizleri bile karşılık bekleyerek vermiştir, bunu da anlamanı beklerim.

Beyinin karşılığı akıl edebilmek, bedenin karşılığı da kulluk, yani kurana göre yaşabilmektir.

Şimdi önce bunları düşün, sonra İblisin de seninle vefat edip etmediğini bir kere daha düşün. Bunun için kurandan İblisle ilgili daha önce yazdıklarımı hatırlaman sana yardımcı olacaktır, ama hatırlayamazsan, kısaca göz attıktan sonra yeniden yazmanı dilerim.

Çünkü, vereceğin cevabı bu defa kesin kabul edip ona göre sözlerimi delillendireceğim.

selamlar,
aorskaya

pramid
5. November 2012, 09:04 AM
Şimdi, insanların islam fıtratı üzerine yaratıldığını, insanların doğru yola koyulduğunu bu ayetten görebiliyormusun?

ayetin başını ve sonunu okur musun

Çaresizlik ne kötü şey.

Bir daha söylediğin lafı Kurandan bak sonra söyle ...

Seni itham ettiğim müşriklerden olmayın. Lafınızı bilin öyle konuşun. Bana her türlü hakareti yapabilirsin. Ama Allaha Kuran adına iftira atma.

28- Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

29- Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.

30- O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31- Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Salata devam edin ve müşriklerden olmayın.

pramid
5. November 2012, 09:17 AM
Burada, sizin mealcileri itham ettiğiniz, melek yerine melekler demeleri konusuna ana fikirde değişiklik yapmadığından değinmiyorum

Asıl konuya hep pas geçiyorsunuz. Korkularınızın üstüne gidin. Rab edindiğiniz Alimleriniz fena halde çuvalladılar.


"fevkahum"

Bu kelimenin geçtiği ayetler aşağıda verildi. Bir inceleyin bakalım. Özellikle ahiret sahneleri ayetlerine dikkat ediniz.


Bakara 212 زين للذين كفروا الحياة الدنيا ويسخرون من الذين آمنوا ۘ والذين اتقوا فوقهم يوم القيامة ۗ والله يرزق من يشاء بغير حساب

Nisâ 154 ورفعنا فوقهم الطور بميثاقهم وقلنا لهم ادخلوا الباب سجدا وقلنا لهم لا تعدوا في السبت وأخذنا منهم ميثاقا غليظا

Mâide 66 ولو أنهم أقاموا التوراة والإنجيل وما أنزل إليهم من ربهم لأكلوا من فوقهم ومن تحت أرجلهم ۚ منهم أمة مقتصدة ۖ وكثير منهم ساء ما يعملون

A’râf 41 لهم من جهنم مهاد ومن فوقهم غواش ۚ وكذلك نجزي الظالمين

A’râf 127 وقال الملأ من قوم فرعون أتذر موسى وقومه ليفسدوا في الأرض ويذرك وآلهتك ۚ قال سنقتل أبناءهم ونستحيي نساءهم وإنا فوقهم قاهرون

A’râf 171 وإذ نتقنا الجبل فوقهم كأنه ظلة وظنوا أنه واقع بهم خذوا ما آتيناكم بقوة واذكروا ما فيه لعلكم تتقون

Ankebût 55 يوم يغشاهم العذاب من فوقهم ومن تحت أرجلهم ويقول ذوقوا ما كنتم تعملون

Nahl 26 قد مكر الذين من قبلهم فأتى الله بنيانهم من القواعد فخر عليهم السقف من فوقهم وأتاهم العذاب من حيث لا يشعرون

Nahl 50 يخافون ربهم من فوقهم ويفعلون ما يؤمرون ۩

Zümer 16 لهم من فوقهم ظلل من النار ومن تحتهم ظلل ۚ ذلك يخوف الله به عباده ۚ يا عباد فاتقون

Kâf 6 أفلم ينظروا إلى السماء فوقهم كيف بنيناها وزيناها وما لها من فروج

Mülk 19 أولم يروا إلى الطير فوقهم صافات ويقبضن ۚ ما يمسكهن إلا الرحمن ۚ إنه بكل شيء بصير

Hâkka 17 والملك على أرجائها ۚ ويحمل عرش ربك فوقهم يومئذ ثمانية


Göğün direksiz yaratıldığını görmedik mi? Rabbindir hamd.

aorskaya
5. November 2012, 04:40 PM
ayetin başını ve sonunu okur musun

Çaresizlik ne kötü şey.

Bir daha söylediğin lafı Kurandan bak sonra söyle ...

Seni itham ettiğim müşriklerden olmayın. Lafınızı bilin öyle konuşun. Bana her türlü hakareti yapabilirsin. Ama Allaha Kuran adına iftira atma.

28- Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

29- Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.

30- O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31- Başkasından geçerek hep O'na gönül verin ve O'ndan sakının. Salata devam edin ve müşriklerden olmayın.

Ayetin başınıda devamınıda bilerek yazdığım bir şeyi güya eleştirmeye çalışmışsın.

Neye itirazın varsa, yazımdan yanlış kısmı alıntıla, altına doğrusu sana göre neyse onu yaz.

Senin neyi anlatmak istediğinle ilgili de bizler bir şeyler bulmayalım. Alıntıla, yanlışı anlat, doğrusunu yaz.

Biz de varsa hatamızı görüp düzeltelim...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
5. November 2012, 05:16 PM
Asıl konuya hep pas geçiyorsunuz. Korkularınızın üstüne gidin. Rab edindiğiniz Alimleriniz fena halde çuvalladılar.

Rab edindiğiniz Alimleriniz fena halde çuvalladılar.

Bu iddiana delil olacak yazımdan bir tanesinden ilgili kısmı alıntılaman mümkünmüdür?

Bir müslüman olarak bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz, nasıl böyle bilmediğin şeylerin peşinden gidip, sonra da buna kendinizi inandırabiliyorsunuz?

Kuran dışında, her hangi bir kişi yada kaynak kullandığımı yazılarımdan gösterebilirmisin?

Aksi halde, gösteremeyeceğin için (çünkü yazılarımda bunlar yoktur, çünkü kuran dışı kaynağım, Allah dışında rab edindiğim yoktur) özür dileyebilirmisin?

selamlar,
aorskaya

hiiic
5. November 2012, 05:40 PM
yani pramid, arkadaş diyor ki;

"ben ayetin başını okusam burda niye laklak yapayım. doğru inşallah der gecerim.
Sen ayetin başını yaz, ben oradan bir açık kapı bulur, konuyu da eğirir cevirir bir şekilde sabun gibi haklı çıkarım" :)


ayetin başını oku demişsin de, ayetin başı sonu çok karışmış bu taraflarda :)

aorskaya
5. November 2012, 05:51 PM
yani pramid diyor ki;

ben ayetin başını okusam burda niye laklak yapayım. doğru inşallah der gecerim.
Sen ayetin başını yaz, ben oradan bir açık kapı bulur, konuyu da eğirir cevirir bir şekilde sabun gibi haklı çıkarım :)


ayetin başını oku demişsin de, ayetin başı sonu çok karışmış bu taraflarda :)

Yine karıştırmışsın... Okuma yada algıma sorunun olmalı, buna dikkat et...

"Ayetin başını oku" diyen ben değilim, pramid kardeşim bunu söylemiştir.

selamlar,
aorskaya

ates demir
5. November 2012, 07:36 PM
Aslında sayın Pramid yukarıda çok ama çok önemli bir yerin altını çizdi.
Müşriklerden olmayın. (Rum 31)
nasıl müşrik olunur?
Salatını ikame etmeyen.
O na karşı takva sahibi olmayan.
O na yönelmeyen kişi müşriklik yapıyor deniliyor. (Rum 31)
İkame etmek bir önceki ayettede geçiyor. (Rum 30)
Konu aynı konu.
İkame et yüzünü din için hanif olarak Allah ın fıtratına.

Selamlar

aorskaya
6. November 2012, 02:44 AM
Aslında sayın Pramid yukarıda çok ama çok önemli bir yerin altını çizdi.
Müşriklerden olmayın. (Rum 31)
nasıl müşrik olunur?
Salatını ikame etmeyen.
O na karşı takva sahibi olmayan.
O na yönelmeyen kişi müşriklik yapıyor deniliyor. (Rum 31)
İkame etmek bir önceki ayettede geçiyor. (Rum 30)
Konu aynı konu.
İkame et yüzünü din için hanif olarak Allah ın fıtratına.

Selamlar

Müşriklikle ilgili ikazlar elbette birinci dereceden önemlidir ve pramid'e katılmamak mümkün olmamalıdır.

Ama, aynı pramidin yazısından bir alıntı yapayım ve bu kısma ilişkin bir şey demeyen sen kardeşime görüşünü sorayım:

Asıl konuya hep pas geçiyorsunuz. Korkularınızın üstüne gidin. Rab edindiğiniz Alimleriniz fena halde çuvalladılar.

PRAMİDE YAZDIĞIM KISIM
Rab edindiğiniz Alimleriniz fena halde çuvalladılar.

Bu iddiana delil olacak yazımdan bir tanesinden ilgili kısmı alıntılaman mümkünmüdür?

Bir müslüman olarak bunu nasıl söyleyebiliyorsunuz, nasıl böyle bilmediğin şeylerin peşinden gidip, sonra da buna kendinizi inandırabiliyorsunuz?

Kuran dışında, her hangi bir kişi yada kaynak kullandığımı yazılarımdan gösterebilirmisin?

Aksi halde, gösteremeyeceğin için (çünkü yazılarımda bunlar yoktur, çünkü kuran dışı kaynağım, Allah dışında rab edindiğim yoktur) özür dileyebilirmisin?

selamlar,
aorskaya


Ne dersin sevgili ateş,

Pramid kardeşimizin iki seçeneği var. Ya rab edindiğimi yazılarımdan kanıtlayacak, bana özür diletecek, yada bu haksız ithamından dolayı kendisi özür dilemelidir değilmi?

Sen, aynı iddiaları benim yazılarıma dayanarak yapabilirmiydin?

selamlar...
aorskaya

pramid
6. November 2012, 09:08 AM
rab edinmek nedir?

erbab edinmek nedir?

Kuran neden rab kavramı üzerinde çokça durmaktadır.

Rahman niye kuranı öğretmiştir.

Rabbimiz olarak kuran dışı koşmamamızı istediği için mi ? Nebi de dahil bizler de dahil.

Dini zihin dünyamızı şeytanlardan korumak için mi?

Peki rab neden müteşabih ayetler ile gaybı anlatmaya çalışmaktadır.

Neden benzetme ve sanatsal diyaloglar içine girmektedir.

Melekleri görmüş gibi konuşmamak için mi?

Kuranda delil inzal edilmeyen ve çarptırılan konuları neden müşriklerin zihin dünyası ile anlatmaktadır ki?

Onlar daha iyi anlasın ve bu iddialarından vazgeçsinler diye mi?

Nede olsa kuran anlaşılır. Müşriklerin anladığı dilden mi konuşmaktadır !!!!!!!!!!! Ama öyle bir güzel anlatım ki doğruluktan da ayrılmıyor. Yani sözün en güzeli.

Örneğin şefaat konusu.

Müşrikler derler ki şefaat var. Niye?

Ayet var. izin ifadeleri var.

Müslümanlar derler ki şefaat yok. Niye

Ayet var. Kesin dille şefaat ayeti yok.

Böyle bir çok konu var?

Bu zihin dünyasının inşası ilgili bir konu olsa gerek.

Bizlerin günümüz zihin dünyasını oluşturan olgular ne yazıkki halen hadis ve rivayet kaynaklı. Bazılar ıda bu kaynakları terk etmiş olmakla beraber zihin dünyalarını değiştirmiş olmuyorlar. Halen zihin farklı yorum farklı. Ama ayetler aynı.

Bir gariplik yok mu?

aorskaya
6. November 2012, 01:18 PM
Bir gariplik yok mu?

Bir değil oldukça fazla gariplik var.

Bunlardan bir tanesi, bir müslüman olarak, hatta hanif olduğunu iddia eden bir müslüman olarak senin, gerçekten tanımadığın, yazılarında ise en ufak bir belirtisini bile göremediğin halde başka bir müslümanı, şahısları rab edilmekle suçlayabilmendir.

Sen zanla hareket ederken, bir müslüman olarak zannın peşinden gitmemen gerektiğini, hakkında bilgi sahibi olmadığın şeylerin peşine düşmemen gerektiğini bilmiyormusun?

Daha önce de dediğim gibi, benim alimleri yada herhangi birini rableştirdiğimi buyur ispatla kardeşim? İspatlayamazsan hak yediğin için özür dile...

Biliyorsun ama nefsine yenik düşüp, fikirleri paylaşmak, eleştirmek yerine bunlara yöneliyorsun değilmi? O zaman kendini biraz incele, hatanı gör...

selamlar,
aorskaya

seckin
6. November 2012, 01:22 PM
Bak tek kuran diyenler anlaşmıyor ve saçmalıyorlar. Çünkü dini terk etmişler. Kavga ediyorlar.

seckin
6. November 2012, 01:37 PM
Girdim ilim meclisine, eyledim ilm-i talep; Meğer ilim gerideymiş, illâ edep illâ edep!

pramid
6. November 2012, 01:42 PM
Girdim ilim meclisine, eyledim ilm-i talep; Meğer ilim gerideymiş, illâ edep illâ edep!

eyvallah.

seckin
6. November 2012, 01:53 PM
benden de eyvallah.

aorskaya
6. November 2012, 02:04 PM
Bak tek kuran diyenler anlaşmıyor ve saçmalıyorlar. Çünkü dini terk etmişler. Kavga ediyorlar.

Din önemli, hataya yer yok, bu nedenle bunun önemini bilen akıllılar zaman zaman yanlış yöneltmeler yüzünden gerilebiliyor.

Ancak, akıllarını kullandıkça, hatalar görülüp, özürler dilenir ve dinin doğrusu kabul edilir.

Peki daha baştan teslim olunan rivayetler, atalar, alimler dini yaşamayı kabul eden kardeşlerimiz, kendilerini nasıl kurtaracaklardır acaba?

"ya ataları yanlış yolda iseler" uyarısını bile akıl edemeyenler dini hep başkalarından öğrenmeyi ve ne derlerse onu yaşamayı tercih edileceklerinden, hesap gününde kurandan sorulunca ne cevap verebileceklerdir?"

Siz bakmayın akıllı insanların kavgalarına, geç te olsa akıl birlikteliği sağlar. Ama, aklını bir yerlerde unutan yada kiralayanların nasıl toparlanacağına kafa yorun...

selamlar,
aorskaya

hiiic
6. November 2012, 02:18 PM
Girdim ilim meclisine, eyledim ilm-i talep; Meğer ilim gerideymiş, illâ edep illâ edep!


benden de eyvallah...

Müzakereye arkasını önünü bilmeden girmeme edebi ilimden öte gelir.

aorskaya
6. November 2012, 05:29 PM
Siz en iyisi bir bilene sorun.

Her nefis ölümü tadacaktır. İblis de bir nefisse eğer ölecektir.

İbliste bir nefisse, bağlı olduğu kişinin vefatıyla birlikte ölmelidir.

Ama, kıyamete kadar süre verildiğini bildiğimize göre, insana bağlı değilmiş değilmi, her insanın nefsi değilmiş değilmi?

İnsanlar vefat ettirilse bile İblis'e kıyamete kadar yaşam var değilmi?

şimdi, kovulmuş şeytandan rabbimize sığınma emrini anlayabilirmiyiz acaba?

İblisi yok sayıp, kurana bakarsak, İblisin bizi nasıl yanıltıp, kurandan bile yanlışlara sokabileceğini görebilirmiyiz acaba?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 05:30 PM
Eğitimli olan ile eğitimsiz olan bir olmaz. Bilenle bilmeyen hiç eşit olur mu ?

İblis arapça ümitsizlik umutsuzluk anlamalarına gelir.

İnsanlık var oldukça ibliste yaşayacaktır.

Ayrı bir varklı olduğuna Kurandan bir ibare yok.

Gaybı bilen de Allahdır.

Şimdide insanın nefsi olmaktan çıkıp, insanla bağı sadece düşünce, hissi boyutlaramı geçirildi iblis...


İblis umutsuzluk olsaydı, insana secde etmesi istenilmezdi değilmi?

Her insan sırası geldikçe ölürken, İblis kıyamete kadar yaşamasına izin verilen şey olarak, ayrı bir varlıktır, işte kuranda bu bilgi bize verilmekte, itirafları aktarılmakta ve tedbir almamız istenilmektedir.

daha fazlasına gerek yok...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 05:30 PM
secde ne demek? sen önce secdenin ne olduğunu biliyor musun?

Sen iblisi öğrendinmi? Biz ölünce ölmeyen, kalan sağlar benimdir diye kıyamete kadar insanı dosdoğru yoldan çevirme izni alan ayrı varlık olduğunu şimdi bildinmi?

Önce bunu cevapla da ,sonra secdeyi anlat lütfen, bilgilenelim...

teşekkür ederim...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 05:31 PM
aorskaya Rabbimiz melekler ile nasıl konuşuyor. Haşa ağzıyla mı?

Ses telleri de mi var. Kelimelerle mi yoksa telapatilerle. Mleklerin de mi ağızlar var ki cevap veriyorlar.

Bu saçmalamalar uzar gider.

Senin meleklere imanında problemler var. Kuranı açalım ve tekrar hepimiz değerlendirelim.

Rabbimizin yarattıkları ile nasıl konuştuklarını, kısaca onun kelamı ile ilgili başlıkta yazmıştım. Ancak hala anlaşılmayan yerler olursa yeniden anlatabilirim.

Sanırım, kelam etmeden sadece insanların ihtiyaçları olabileceğini, ancak, rabbimizin dağlarla, gökle, yerle onların anlayacağı şekilde kelam ettiğini de herhalde anlayabilirsiniz değilmi?

Yoksa, bal arısına nasıl vahiy ettiğini, haşa arı gibi vızıldadığını söylemeyeceksiniz değilmi?

selamlar,
aorskaya

aorskaya
6. November 2012, 05:31 PM
Tamam gök nasıl konuştu, yer, dağ ....

Sorunlu bir konu melekler konusu. Sen kurana edebi değil vahhabi/selefiler gibi katı dogmatik bakıyorsun.

Bu anlayış sakat ve ilme aykırı. Buradaki arkadaşların tepkisini çeken de bu. Bizim senle bir sorunumuz yok, Senin dogma zihninle sorunumuz var.

Edebi baktığınızı sanırken, ondaki gerçekleri yok ettiğinizi de görebiliyormusunuz?

Benim tarafımdan da sizler," kurandaki kıssaları gerçekliğinden çıkaran mecazlara dönüştürmekle, doğaüstü şeylerin anlatımlarının bize faydası olmaz, o halde kuranda anlatılan doğaüstü şeyde olamaz, bu semboliktir" diyerek hemen o sembole taşıyacağı bir şeyler bulmaya çalışan, yanlışa düşen kimselersiniz.

Ama, ben sizi, taşkafa, beyinsiz, münafık vb. olarak nitelemiyorum, çünkü öyle görmüyorum.

Yanlışlarınız, eksikleriniz, kendi aklınızı öne geçirme çabalarınız, kendinizin kurandan anladıkları yerine, iyi anladığını düşündüğünüz başkasının görüşlerine sahip çıkma çabalarınız olsa da görüşleriniz yüzünden şahsınızı kategorize edemem.

Çünkü, sonrasında görüşler değişebilir, görüşlerde yanlışa düşülebilir, halbuki sırf bu görüşleri için kategori eden ben o zaman zanla hareket etmiş olur, bilmediğimin peşinden gitmiş olurum ki bu suç olur.

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 05:37 PM
Benim tarafımdan da sizler," kurandaki kıssaları gerçekliğinden çıkaran mecazlara dönüştürmekle, doğaüstü şeylerin anlatımlarının bize faydası olmaz, o halde kuranda anlatılan doğaüstü şeyde olamaz, bu semboliktir" diyerek hemen o sembole taşıyacağı bir şeyler bulmaya çalışan, yanlışa düşen kimselersiniz.

Sorun zihni demiştim. Zihniyet değişmeden asla. Bir arkadaşın yazısını asıyorum. Lütfen iyi irdeleyelim.

İslamı Yıkan Üç Şey (3 M)

Yeryüzünde 1 milyar Müslüman…

Mağripten maşrika saraylar, hanlar, hamamlar…

Mavi göğe yükselen minareler…

Susmayan ezanlar, inmeyen bayraklar…

Namazlar, cumalar, bayramlar, kurbanlar…

Kabirler, türbeler, fatihalar, yasinler…

Bütün bunlar İslam’ın yeryüzünde gürül gürül yaşandığı, dimdik ayakta durduğu anlamına mı geliyor?

Eğer öyleyse “Geçip giden varsa İslam’ın şu çiğnenmiş diyarından”, “ümmet-i merhume” (ölü ümmet) haline gelmiş ve “felç-i iradiye mübtela olmuş” hal-i pür melalimize (yerlerde sürünen acınak halimize) ne diyeceğiz?

Akif’in dizeleriyle;

“Zulme tapmak, adaleti tepmek, hakka hiç aldırmamak

Kendi asudeyse, dünya yansa baş kaldırmamak…

Sözünde durmamak, yalan sözden çekinmemek

Kuvvetin meddahı olmak, acizi hiç söyletmemek…

Mübtezel bir çok merasim; eğilip bükülmeler, yatmalar

Şaklabanlıklar, gösterişler, ardı ardına aldatmalar…

Fırka, milliyet, lisan namıyla daim ayrılık

En samimi kimseler arasında ciddi açık…

Enseden arslan kesilmek , cepheden yaltak kedi

Müslümanlık bizden evvel böyle bir zillet görmedi…”

Peki bu ümmet bu zillete neden düştü?

Müslüman dünya neden “Ehl-i kitaplaşma süreci” yaşadı, yaşıyor?

Önceki Ehl-i kitaplaşmalara bakın, hiç ders almadan aynısını neden biz de yaşıyoruz?

***

Kiliseler, havralar, sinegoglar, camiler, ezanlar, çan sesleri…

Aslında hepsi hayattan çekilmiş.

Şehirlerin meydanlarına yapılmış olmalarına rağmen hayatın atardamarlarında yok bunlar.

Onlar eski dünyanın kalıntıları, anıtları, müzeleri olmuş; hemen yanı başında yeni bir dünya kurulmuş.

İbn Haldun’un tabiriyle “ümran rüzgarı” yön değiştirmiş.

İnsanlık “bir de din olmadan” yükselmenin yollarını aramış.

Böyle bir arayışı yekten suçlamak ne derece doğru?

Her dinin insanlığın yararına olduğunu söyleyebilir miyiz?

Dinler, insanoğlunun bizzat insana, tarihe, hayata ve doğaya yabancılaşmasının nedeni olamaz mı?

“Dinin afyon yüzü” bu yüzden insanlığın gerçekten karanlık tarafı belki de.

“Belki de” diyorum, “dinin afyon yüzü” diyorum. Çünkü tam da burada İslam hakkında söyleyeceklerim var.

***

M. İkbal’in tesbiti ile İslam, aslında eski dünya ile yeni dünya arasında durmaktadır.

Yani insanlık tarihinde yeni (modern) dünya “bir de din olmadan” yükselebilmenin yollarını arama ise, İslam aynı yükselme arayışını “dini dünyanın içinden” yapmanın adıdır.

İslam’a “bir insanlık hamlesi olarak” baktığımızda bu böyledir.

Gerçekten de İslam eski dünyadan yeni dünyaya bir geçiştir.

Kendini din formu içinde ifade etmiş yeni dünyanın adıdır.

“Büsbütün dini dünya” ile “büsbütün dinden arınmış dünya” arasında durmaktadır.

Onun için İslam “dinlerden bir din” değildir.

Daha doğrusu “değildi.”

***

Kanımca aşağıdaki üç şey İslam’ı tekrar o eski “büsbütün dini dünyaya” geri döndürdü ve dinlerden bir din haline getirdi.

Bu, aynı zamanda İslam’ın özgün içeriğinin boşaltılması, dinler dünyasına getirdiği re-formun de-forma uğraması; tapınaklarda, minarelerde, ezanlarda, mezarlarda, riüellerde yaşıyor görünmesine rağmen gerçekte kütür kütür yıkılışıydı.

Dinlerden bir dine dönüşerek yaşaması onun gerçekte yaşadığı anlamına gelmiyor. Bilakis “Ehl-i kitaplaşma sürecine girerek” ve kendisisine “büyük saygı duyularak” hayattan çekildiği anlamına geliyor.

İslam’ı yıkan bu üç şeye akılda kalması için “3M” dedim.

Yani M harfi ile başlayan üç kelime: Mülk, Mucize ve Mevzu…

Bu üç kelimenin İslam’a ettikleri sanıldığından çok fazladır. Bunlar İslam’ın özgün içeriğini boşaltmış, dini dünyaya ve insanlığa getirdiği yenilikleri mahvetmiştir.

Ve bu kendi ellerimizle yaptıklarımız yüzünden olmuştur.

Akif’in dizeleri ile;

“Gökten gelen bela sözünün manası yoktur herzedir

En beyinsizler bile istikbali zira kestirir

Gökten inmez bir de hiçbir şey… Bütün yerden taşar

Kendi ahlakıyle bir millet ölür, yahut yaşar…”

Bakın nasıl…

***

1- MÜLK: İslam’ın ilk ve esas mesajı mülk üzerineydi. “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah/Halk’ındır.) diyerek başlanmıştı. Her şeyden önce Müslümanın mülk ile kurduğu ilişki düzelmeliydi. Mülk yığıcılık ve mülksüzlük daima sorunludur. Yapılan araştırmalarda mülkten şımarmış mühitlerde yaşayanlarla varoşlarda mülksüzlükten/mesleksizlikten sefalet hayatı yaşayanların ahlaki davranışlarının birbirine benzer çıkması boşuna değil. Her ikisinde de ahlaki kayıtsızlık gözlenmiş. Çünkü toplumların temel ahlaki değerlerini koruyan ve sürdürenler genellikle orta sınıflardır. Bu nedenle orta sınıflaşmış bir toplum en iyisidir. Aşırı mülkçülük ve aşırı mülksüzlük daima hastalık üreten bataklık gibidir.

Defalarca söylediğim gibi Kur’an’ın ilk 23 suresini tekrar tekrar okumalıyız. Bu bize neyin ilk ve esas mesele olduğunu, işe nereden başlamak gerektiğini gösterecektir. Baktığımızda 23. sureye kadar putların ismi hiç anılmamakta, daha ilk sure (Alak) zenginliği kendine yeterli görme (istiğna) ile azgınlık/yabancılaşma (tuğyan) arasında ilişki kurarak başlamakta… İlk eleştiriler hep Mekkeli mülk sahiplerine yönelik… İlk kıssa mülk (zenginlik-yoksulluk) meselesinin ele alındığı “Bahçe sahipleri” kısası… Allah’ın isim ve sıfatlarından ilk öne çıkarılan daha çok iktisadi yönü ifade eden “Rabb” kavramı…

Peki neden?

Kur’an neden ilk buradan başlıyor?

Çünkü bir yanda tüm toprakların sahibi “ağalar”, diğer yanda o topraklarda karın tokluğuna çalışan “marabalar”… Ve her geçen gün aralarında büyüyen uçurumlar…

Buradan ne çıkar? “İnsan mı tabut mu?”

Böylesi bir mülk düzeninde Allah’ın “dini” tutar mı? “Tevhid” olur mu?

Buradan çıksa çıksa efendi-köle ilişkisi çıkar.

Kurulsa kurulsa Firavun-köle düzeni kurulur.

Böylesi bir mülk düzeninden “insanca, pek insanca” bir ilişki çıkmaz, çıkamaz, çıkabilemez.

Bu nedenledir ki mülk paylaşım düzenine dokunmayan, en önce buradan başlamayan, tıpkı Kur’an’ın başlayışı gibi işe ilk buradan başlamayan din söylemleri afyondur.

İlk istiğna-tuğyan ilişkisini işlemeyen din dersleri afyondur.

İlk mülk sahibi zümreleri hedef almayan din söylemleri afyondur.

İlk “bahçe sahiplerini” anlatmayan din vaazları afyondur.

İlk ekmek verenin, aş verenin, yedirenin, doyuranın “Rabb” olduğunu söylemeyen din teolojileri afyondur.

Eğer Kur’an ise elinizdeki kitap bu böyle…

“İlkleri boşver, onlar nesh oldu, sonraya gel” derseniz sonrası da öyle… Sözü uzatmayayım.

***

İşte İslam’ı içeriden ilk yıkan şey eski cahiliye mülk ilişkilerine geri dönüş (irtica!) olmuştur. İslam ilk buradan yıkıldı. Daha başlamadan otuz yıl içinde bitti…

Dinden dönenler (mürtedler) ilk bundan döndü. “Zekat vermeyeceğiz, böylesi bir mülk düzenini kabul etmiyoruz” dediler. Bunun için mürted aslında yeni mülk düzeninden dönen demektir.

Cahiliye döneminin vahşi kapitalizmi, İslam’ın paylaşımcı mülk düzenini, yeni kardeşlik iktisadını kabullenemedi. Tarihin akışı içinde gayet esastan bir çıkış olduğu için belki de “içerisi” dahi bunu benimseyemedi.

Hedeflerini gerçekleştiremeden tarihten çekildi. Halbuki peygamber zamanındaki ideallerin hedefine tam ulaşması ve insanlıkta kalıcı bir tarihsel dönüşüme neden olması için en az yüz yıla ihtiyaç vardı.

Topu topu otuz yıl kadar sürdü.

“Benden sonra birbirinizin boynunu vurmayın, Müslümana kardeşinin canı, malı, ırzı haramdır” denmesine rağmen canlar heder edildi, mallar yağmalandı, ırzlar çiğnendi.

“Mülk” (mal, iktidar) yüzünden iç savaşlarda dünyanın gözü önünde 90 bin kişi birbirini kesti. “Muhammed’in adamları birbirini yiyor” dedirttiler.

İslam o günkü dünya kamuoyunda “Çölde yeni bir din (peygamber) çıkmış kölelere özgürlük (fekku raqabe) diyormuş” diyerek duyulmuştu… Bu sese kulak kabartan Sasani ve Bizans’ın köleleri, ezilenleri, mahrumları, çaresizleri, İslam’ın içindeki mülk kavgasını görünce “Bu da diğerleri gibi” dediler ve umutsuzluğa gark oldular.

İşte o an “çölde haykıranın sesi” duyulmaz oldu. Dünya kamuoyunda estirdiği o muazzam rüzgar hızını kaybetti.

Ebuzer’in çöle gömülmesiyle yıldızı söndü.

Ali’nin yenilmesiyle rüzgarı dindi.

Kanımca sonrası Sasani ve Roma mülk/devlet/imparatorluk düzeninin kılıf değiştirmiş tekrarından başka bir şey değildir…

Tekrar köle ve cariye sahibi olma yarışına girdiler.

Uçsuz bucaksız mal (mâlen memdûd) sahibi olma üstünlük ölçüsü ve fütuhat hırsı haline geldi.

Zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum büyüdükçe büyüdü. “Son hak din” dahi buna engel olamadı…

Peki, dinin teorisinde mi bir sorun vardı yoksa onu anlayan zihin mi sorunluydu?

Tabi ki ikincisi…

Bugün BM verilerine göre yeryüzünde 1 milyar insan sokaklarda aç dolaşıyor. Allah bugün peygamber gönderse ilk ve esas mesele olarak yine buradan başlayacaktı. “1 milyar insan hangi suçundan dolayı aç?” diye soracaktı. “Tevhid ve şirk bununla ilgili değilse nedir?

Özellikle ilk 23 sure başta olmak üzere tüm Kur’an’ın mülke bakışı bunun apaçık kanıtıdır. Sürekli olarak verme (infak) emrediliyor, biriktirme, yığma (kenz) yeriliyor. Kur’an’ın tek bir yerinde bile mülk biriktirmenin övüldüğünü görmedim. Dinin teorik içeriğinde bir sorun yok.

Öyleyse hal-i pür melalimiz şu: Bu Kitap ezberlenerek, aynlar patlatılarak mehcur bırakıldı! Duvarlara asılarak, tapınaklarda inletilerek, duvarlara, sütunlara, mezar taşlarına okunarak terk edildi. Kitabın ilk ve esas konusu olan mülk meselesi neredeyse bütün dini guruplar, cemaatler, mezhepler, tarikatlar tarafından unutuldu, yok hükmünde sayıldı. Hala öyle… Onun için ta Ebuzer’den beridir fena bozulmaktalar… Gayet sevimsiz, sıkıcı ve çuvaldız gibi içe batıcı bulmaktalar.

Eh, siz Kitap’ı terk ederseniz o da sizi terk eder!

Bakınız, cennetle müjdelenen on sahabe (Aşere-i Mubeşşere) içinde ilk üçü hariç (Ebubekr, Ömer, Ali) hepsi toprak ağası oldu. Öldüklerinde geride en küçüğünün binlerce dinar mülkü vardı. Sadece birisine 700 köyden haraç geliyordu. Din-u devlet faaliyetinin sonucu böyle mi olmalıydı? Nasıl Harun gelip Karun oldular? Neden Peygamberimiz olmadı, Ebubekr, Ömer, Ali olmadı da onlar oldu? Öteden beri hep merak ederim neden cennetle müjdelenen on sahabe içinde tek bir yoksul sahabe yok? Ebuzer nerede? Ammar? Bilal nerede? (Çünkü o liste uydurma; “Mevzu”)

Demek ki en önce din-u devlet tefessüh etti, mülk-i millet bozuldu!

İslam işte ilk buradan yıkıldı!

Mülkten kaybettik ilk mülkten!

***

2- MUCİZE: Mülkte cahiliye anlayışına geri dönüş Müslümanın eşya ile ilişkisini yani ontolojisini bozduğu gibi, mucize zihniyeti de epistemolojisini bozdu. Yani bilgi kaynakları dumura uğradı. Gözler, kulaklar, kalpler mucizeye, kehanete, keramete ve intizara (bekleyişe) alıştırıldı. İnsana, tarihe, hayata ve tabiata yabancılaşıldı. O eski “büsbütün dini dünyaya” geri dönüldü. Yahudilerin mucize, Hristıyanların kehanet, Mecusilerin bekleyiş (intizar), Şamanların gök tanrı, ruhlar, mezarlar ve atalar zihniyeti her yanı sardı. Dini dünya bunlardan ibaret hale geldi.

Mucizeleştirmeler aklı örten bir afyona dönüştü. Araştırma ve inceleme gereği duymayan, “Allah” deyince her şeye inanan, yaşayan apaçık ayetleri (insan, tarih, hayat ve tabiat) mucize saymayan bir zihniyet sardı her yanı.

Kur’an kutsandı, mucizeler kitabı haline geldi. Esas büyük el-Kitab’ı (Kainat Kitabı’nı) işaret eden bir işaret parmağı olarak görüleceği yerde bizzat kendisi en büyük kitap haline geldi. Kafasını küçük Kitab’a (Kur’an) sokan ve bir türlü büyük el-Kitab’ı (kainat, evren) göremeyen zihinler türedi.

Müslüman ümmet elindeki Kitap’ın her şey olduğunu sandı. Bütün her şeyi orada vardı. Çalkaladıkça kendinden yağ çıkan kap gibi sıkışınca çalkalamak yeterliydi. Okuyanlar, üfürenler, muska yapanlar, şifre arayanlar, cifr hesapları gırla gitti, gidiyor.

Elin oğlu el-Kitap’ı (kainat, evren, doğa) okuyarak bir bilimsel buluş mu yapmış, hiç telaşa gerek yok. Elimizdeki mucizevî kitapta kesin haber verilmiştir!

Denizleri yaran Musa, ölüleri dirilten İsa, ateşte yanmayan İbrahim, kayadan deve çıkaran Salih, üçyüz yıl uykuya dalan Ashab-ı Kehf, karıncayla konuşan Süleyman ve göğe çıkan İsa vs. vaazlarıyla uyuşan kitleler, “Bunlar bugün niye olmuyor? Filistinli çocuklara, Iraklı annelere neden mucize inmiyor?, Kuşlar, karıncalar şimdi neden bizimle konuşmuyor? Yaşayan el-Kitap’da bunlar niye yok?” sorularıyla karşılaşınca şüphe vadilerinde dolanmaya başladılar. Ya da “vardır bir hikmeti, töbe töbe” diyerek içlerine attılar.

Halbuki bunları eski dünya dinlerinin etkisinden kurtularak, zaten Kur’an’da geçmeyen ve asla bir Kur’an kavramı olmayan “mucize” kelimesine başvurulmadan açıklamak gayet kolaydır, anlaşılabilirdir, apaçıktır. Biraz karşılaştırmalı dinler tarihi, biraz eski uygarlıklar, Kur’an’ın işaret ettiği gibi biraz yol kenarlarında duran eski çağlara ait kanıtlar, biraz arkeolojik kazılar, biraz tabiat tarihi, biraz bu formda gelen ve bütün kutsal kitaplarda görülen sembolik dil üzerinde çalışılsa gayet güzel anlaşılacak.

Fakat mucizeleştirmeler bütün bunları yok ediyor.

Müslüman zihni tarihe, hayata ve tabiata yabancılaştırıyor.

Kafa konforu rahat, insanlık acısı ve varoluş sancısı çekmeyen, beyninde hiç merak uyanmayan, soru sormayan, sormayı şeytan işi sayan, teslimiyetin sorular sordukça değil; sormadıkça gerçekleşeceğini sanan, akletmeyi, deneyi, gözlemi kör itikatla örten, gayet kolay olup bitenleri, başına “Allah”, ortasına “Kadir-i Mutlak”, sonuna “mucize” getirerek açıklayıveren bir zihnin oluşmasına neden oluyor.

Oysa ne olup bittiğine nüfuz edemiyor. Gerçekliğin içinde değil; gerçekliğe paralel kurgusal bir dünyada yaşıyor. A. Şeriati’nin dediği gibi alinasyon (yabancılaşma) içinde…

Bu zihnin insanlıkta sıçrama yapması mümkün değildir.

Yeryüzünün öğretmeni, öncüsü, önderi, Kur’an’ın tabiri ile “şahidi” olması mümkün değildir.

Gassilin elindeki meyyit gibi Hint gurularının ayağını yalamak ya da şeyhlerinin haremine girmek için sıra bekleyen akılsızlar işte bu narkozlanmış dinî zihnin ürünüdür.

Böyle olunca peygamberler harikalar diyarında dolaştırılır. Gerçek hayata paralel halisinasyonik bir dünya kurulur. Halbuki varolan hayat ve yaşayan tabiata paralel cinlerden, meleklerden, şeytanlardan, ruhlardan, ifritlerden, nuranî varlılardan oluşan ayrıca bir dünya yoktur. Allah melekelerini (gücünü, kudretini) bu paralel ruhani dünyada değil; gözümüzün önünde yaşayan gerçeklikte; yerlerde ve göklerde gösterir. Güneşle, ayla, yıldızlarla, denizlerle, ırmaklarla, geceyle, gündüzle, ağaçlarla, kıtalarla, bitkilerle, 1 milyon canlı türüyle vs. gösterir, gösteriyor. Kur’an işte buna “göklerin ve yerin melekûtu” diyor. Cinler (daha göremediğimiz türler, varlıklar), şeytanlar (kötülük hırsları, dürtüler) ve melekler (tabiat güçleri) hepsi buradadır.

Keza Allah yepyeni alemler yaratmaya kadir olduğu için ileride ölüleri diriltecek, kıyameti koparacak, cenneti ve cehennemi kuracak, defterler açılacak, hesap günü gelecek ve ahiret hayatı yaşanacaktır. Buna da Kur’an yeniden yaratılış (halk-ı cedid) diyor. Biz buna iman ederiz, ispatı ile uğraşmayız, bilimin konusu yapmayız. İslam imanı, maneviyatı ve ruhaniyatı yalnızca bu olmak icap eder.

Bunun dışında Yahudi mucizeleştirmelerinin, Hristıyan kehanetlerinin, Mecusi bekleyişlerin bu dinde yeri yoktur. Onlar o eski “büsbütün dini dünyada” kaldı. İslam’ın dini dünyaya getirdiği reformun ve eski dünya ile yeni dünya arasında duran misyonunun asıl burada ortaya çıktığını artık görmeliyiz…

3- MEVZU: Vazolunmuş/uydurulmuş rivayetler demektir. Bununla şu an tefsir, fıkıh, siyer, tasavvuf, kelam özellikle de hadis kitaplarına sızmış, medreselerde, dergahlarda, cemaat mahfillerinde, şeyhlerin sohbetinde, vaizlerin dilinde anlatılıp durulan ve asla sorgulanmayan Diyanet’in mevzu hadisler kitabına göre de mevzu (uydurulmuş) 200 bin küsur hadisi kastediyoruz.

Mülk anlayışıyla eşya ile, mucizeleştirmelerle bilgi ile ilişkisi dumura uğrayan Müslümanın, bu uydurmalarla da peygamberle ve sosyal hayatla ilişkisi mahvolmuştur.

İslam üçüncü olarak da buradan yıkılmıştır.

Öyle ki “Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun/ Yıktın da dini mübini yeni bir din kurdun.” diyen Akif bile, görüldüğü gibi bu yolla “yeni bir din kurulduğundan” bahsetmektedir.

İş bu kadar vahimdir.

Demek ki “Gâle Rasulullah” (Allah’ın elçisi dedi ki) diyerek kurulan bir “herze-i din” den rahatlıkla bahsedebiliriz. Farsça’dan dilimize geçen herze boş laf, lakırdı, saçmalık, saçma söz, uyduruk manasındadır. Bu durumda “herze-i din” peygamberin ağzından uydurulmuş, akıl dışı, absürd, saçmalıklar dini demek oluyor. Bunlarla dinin yüzü “çehre-i memsuh” (çirkin bir yüz) halini almıştır.

“200 bin uydurulmuş hadis” fazla abartılı gelmesin. İmam Buhari’nin kitabına aldığı 7145 hadisi 600 bin (tekrarları ile beraber olmalı) hadis arasından seçmiş olması herzeliğin ne boyutlarda olduğunu göstermesi bakımından çarpıcıdır. Demek ki Buhari söylentiler halinde dolanan 592. 855 hadisi inkar etmiş! Çok da iyi etmiş. Kanımca Buhari böyle yapmakla kurulmaya çalışılan yeni herze-i dine ağır bir darbe vurmuştur. Ancak yetersizdir, daha fazlasını da yapmalıydı. Çeşitli yollardan kitabına herzelerin girmesine tam da mani olamadığı görülüyor. Şimdi bunu da çağımızın alimlerinin yapması gerekiyor.

Düşünelim… Buhari’nin inkar ettiği 592.855 hadis şu an nerede? Toprağa mı gümüldü? Tamam Buhari’nin kitabına girmedi diyelim ya diğerlerine? Kaldı ki kitaba girmese bile dillerde dolaşıyor. Bu uydurma hadislerin çoğunu din vaazlarında, yazılarında, söylemlerinde, derslerinde, kurslarında, proğramlarında vs. duyup durmaktasınız. Uydurma (mevzu) rivayetler yaşıyor, aramızda! Hatta öyle ki sırf bu uydurmalar üzerine dini cemaatler kurulmuş, guruplar oluşmuş. (İsa dönecek, mehdi çıkacak, mesih gelecek, deccal zuhur edecek vs.).

Baktığımızda namaz kılmayana sopa, hapis veya ölüm cezasından zina edenin taşlanmasına… Zekatın kırkta bir olduğundan ‘ben müslümanın zengin olanını severim’ söylemine… Köle ve cariye edinmenin caiz olduğundan müzik aletlerinin kırılması gerektiğine… İmamların Kureyş’ten olması gerektiğinden mehdinin çıkacağına… İsa’nın kıyamete yakın geri gelip mehdinin arkasında namaz kılacağından zamanın imamına biat etmeden ölenin cahiliye ölümü üzere ölmüş olacağına… Dinden dönenin öldürülmesi gerektiğinden dördüncü kez içki içenlerin öldürülmesi gerektiğine… Peygamberimizin Medine’de Yahudi kabilelerini soykırım uygulayarak katlettiğinden savaşta kadınların ve çocukların öldürülmesine izin verdiğine… 9 yaşındaki Aişe ile evlendiğinden hayızlı iken kadınların namaz kılamayacağı, Kur’an’a dokunamayacağı, camiye gelemeyeceğine… Kadınların zeka ve din bakımından eksik olduğundan önünden eşek, köpek veya kadın geçerse namazın boşa gideceğine… Erkeğin kadını ‘boş ol’ demekle boşayacağı fakat kadının erkeği boşama hakkı olmadığına… Sakalın, çarşafın, sarığın, cübbenin, sünnet olmanın dini vecibe olduğundan hidayete erenlerin Arap isimleri almaları gerektiğine… Altın ve ipek giymenin erkeklere yasak olduğundan resimli eve girmenin haram olduğuna (halbuki anlatılmak istenen lüksten kaçınmak sade yaşamaya özendir)… Peygamberimizin okuma yazma bilmediğinden kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratıldığına… İşaret parmağı ile ayı yardığından def-i hacet yaparken ağaçların koşup gelerek üzerini örttüğüne… Salavat getirmenin dini bir vecibe olduğundan terinden ve idrarından insanların şifa bulduğuna kadar “binlerce” rivayet işbu uydurma, yarı uydurma veya ne söylendiğini anlayamama yüzünden, Müslüman dindarın sosyal hayatla ilişkisi, daha önceki Ehl-i kitaplaşmaların (Yahudi/Hristiyan dindarlığı) neredeyse tıpkısını aynısı bir süreçle tuhaf bir dini şizofreni halini almıştır.

Bu, dindarın insana, hayata ve tabiata yabancılaşmasından başka bir şey değildir. Ve bu dinlerin afyon yüzü sayesinde olmuştur.

Bu noktada Akif’in dediği gibi gerçekten de ‘yeni bir din’ kurulduğunu söylemek hiç de abartı görünmüyor.

Oysa İslam’da hadisler itikatta delil olmazlar. Amelde ise bir Kur’an ayetine dayanıyor ve onu açıklıyor olmaları gerekir. Bu noktada hadisler dini bir değer ifade etmekten ziyade sosyolojik bir değer ifade ederler. Dönemi anlamamıza, Kur’an’ın nüzul ortamına ve arka planına inmemize, dil, tarih ve kültür evrenini kavramamıza yardımcı olurlar. Şahsen ben uydurma hadisleri bile okurum; Arap zihni nasıl uydurur, uydurma havsalası nereye kadardır, hangi saikle uydurur onu anlamak için!

Esasında en güzel hadis (ahsenu’l-hadis) Kur’an’dır. (39; 23) Kur’an’ın “hadis” kelimesini kullanışı da ilginçtir. Yusuf suresi şu ayetle biter: “Açın kulağınızı! Peygamberlerin yaşam öykülerinde akıl ve vicdan sahipleri içir dersler vardır. Bu uydurma bir söz (hadis) değil. Bilakis önceki çağlardan doğru namına ne kalmışsa sürdüren, her şeyi açık açık dile getiren ve iman edecek halklara yol gösteren sevgi ve merhamet kaynağıdır.” (Yusuf; 12/111). Başka bir yerde de sorar: “Allah’tan ve ayetlerinden başka hangi söze (hadise) inanıyorlar? (45/6).

Demek ki “Muhammed’in hadisleri” esasında Kur’an olmaktadır. Çünkü Kur’an hem “şerefli bir peygamberin sözü” (kavlu resulin kerim) hem de “Alemlerin Rabbi’nden indirilme” (kelamullah) tır. (Fecr; 40, 43).

Anlaşılmış oluyor ki İslam’ın teorik olarak değil; pratik olarak yıkılışı üç yolla olmuştur. Önce eşyayla kurulması gereken ontolojik ilişki mülk anlayışı ile çökmüş, sonra bilgi ile kurulması gereken epistemolojik ilişki mucizeleştirmeler ile dumura uğramış, sonunda da peygamberin örnekliği üzerinden sosyal hayatla kurulması gereken gerçekçi, makul, dengeli ve sürdürülebilir ilişki şizofrenik (gerçeklikle ilişkisi kopmuş, kurgusal paralel bir dünyada yaşayan) ve manik depresif (aşırı iyimser dışavurum ve aşırı kötümser içe kapanma) bir hal almıştır.

Yani bu mevzu (uydurma) rivayetler dindarı hasta etmiştir hasta!

***

İşte Mülk, Mucize ve Mevzu sözcüklerinin bende ifade ettiği mana budur.

İslam’ı yıkan üç şey (tersinden) İslam’ı yeniden kuran üç şey de olabilir. İslam’ın misyonu, vizyonu ve orijinalitesinin burada olduğunu düşünüyorum. Aksi halde İslam “dinlerden bir din” olarak insanlıkta devam da edebilir, ediyor da zeten.

Mülkle ilişkisi bozulmuş, mucizeleştirilmiş ve mevzu rivayetlere boğulmuş bir sürü din vardı, hala da var.

Düşünün: İslam neden var?

Recep İhsan ELİAÇIK

hiiic
6. November 2012, 05:50 PM
sen iblis ile şeytan arasındaki farkı biliyor musun?

İblis ne? şeytan ne?

yav aorskaya, kendini muhataba aldırmak için sadece hakaretvari uslup kullanarak karşı tarafı kızdırıyorsun. Başka bir ilgi alanın yok. Senin anlatageldiğin din rivayet bazlı din.

ne deyimden anladığın var, ne teşbihten ne benzetmeden. Bu konular daha önce çok konuşuldu ama bi bitmediniz...
sen ikna olunca yerine başkaları gelecek, kadrolu mu çalışıyorsunuz ne yapıyorsunuz :)

Kaç 1000 (yazıyla; bin) defa söylememeiz gerekli, Kuranda Allah cansız varlıkları konuşturma sanatı uygulamıştır, en azından anlayabileceğin örnekler paylaşıldı, Gökler ve yer konuşuyor, dağlar taşlar emanet almaktan korkuyor, bunlar canlı varlıklar mı? değil... Bu ayetlerinasıl anlıyorsun, dağın taşın toprağın ağzı dili mi var, korkacak kalbi mi var?

Meleklerle, iblisle ve diğerleriyle olan şey de konuşturma sanatıdır. Sanatı yaratan Allahın bizlere Kuranda bildirdiği uslubudur.

aorskaya
6. November 2012, 06:17 PM
sen iblis ile şeytan arasındaki farkı biliyor musun?

İblis ne? şeytan ne?

yav aorskaya, kendini muhataba aldırmak için sadece hakaretvari uslup kullanarak karşı tarafı kızdırıyorsun. Başka bir ilgi alanın yok. Senin anlatageldiğin din rivayet bazlı din.

ne deyimden anladığın var, ne teşbihten ne benzetmeden. Bu konular daha önce çok konuşuldu ama bi bitmediniz a
sen ikna olunca yerine başkaları gelecek, kadrolu mu çalışıyorsunuz ne yapıyorsunuz :)

Kaç 1000 (yazıyla; bin) defa söylememeiz gerekli, Kuranda Allah cansız varlıkları konuşturma sanatı uygulamıştır, en azından anlayabileceğin örnekler paylaşıldı, Gökler ve yer konuşuyor, dağlar taşlar emanet almaktan korkuyor, bunlar canlı varlıklar mı? değil... Bu ayetlerinasıl anlıyorsun, dağın taşın toprağın ağzı dili mi var, korkacak kalbi mi var?

Meleklerle, iblisle ve diğerleriyle olan şey de konuşturma sanatıdır. Sanatı yaratan Allahın bizlere Kuranda bildirdiği uslubudur.

Yeter artık yahu,

İblisle şeytanın farkını daha önce de sordun yazmıştım... Başka başka yerlerde yeniden sorarak ne yaptığını sanıyorsun?

Sen, Allah'ı kendin gibi kelam edenmi sanıyorsunda dağların, taşların, kuşların konuşmasından bahsedebiliyorsun.

Az önce pramid kardeşte aynı şeyi sormuştu ve ona cevabımı vermiştim.

Önce Allah'ın kelamının ağaçlar kalem, deniz ve daha yedi katı olsa tükenmeyeceğini anlayabilirmisin? Sen, Allah'ın yarattıkları biz bilemesekte anlayacağı düzeneği kurup, anlayacağı dilden kelam ettiğini anlayabilirmisin?

Rabbimiz, bal arısına nasıl vahiy etti? Şimdi sen kalkıp, vızıldamadı, vahiyde yokturmu diyeceksin...

Önce, rabbin ne olduğunu ve kelam gücünü idrak etmeye çalış, sonra yarattıkları ile iletişim kurmasının çok basit olduğunu kavra...

Size de bunlar defalarca anlatıldı. Anlamak istemezseniz kendiniz bilirsiniz. Bunun aksine kimseyi zorlayacak halim yok. Ama, sen de 1000 kere anlatıldı diye senin anlayışının anlaşılacağını bekleme...

Sana da defalarca, iblis kişilere özel, yani onlarda olan nefis, kötü huy, ego olamaz, melek de insana bağlı iyi yönler, güçler değildir dendi.

Sen ölünce iblisin ayrı varlık olduğu için ölmediği, kıyamete kadar "kalan sağlar benimdir" diyerek iman edenleri dosdoğru yoldan çevirmeye çalıştığı, işte bu nedenle rabbimizin kuran okumadan önce "kovulmuş şeytandan bana sığının" dediği sana defalarca anlatıldı.

Ama, sen hala rabbimizin bu sözü niye söylediğini bile anlamadan, İblisin kurandaki itiraflarının bize aktarılmasını kavrayamadan, İblisi yok saymaya devam ederek yaşadıkça, okuduğun ayeleri de, kuranı da iblisin tesiriyle anlayamaman normal oluyor. Kurandan anlatılanı sen kafandaki yanlışla örtüşmeyince, hemen saldırılar başlıyor.

Sen, kafandakini karşı taraftan da duymayı bekliyorsun, farklı şey duyunca depresif hareketlere giriyorsun. Burada, kurandan anladıklarımızı konuşacaksak, herkes anladığını ortaya koyar, kişiler de bunlara göre hareket eder...

Ama, bunu bırakıp, fikirini yazanlara, sana uymadıkça saldırmakta, ikaz edildikçe, yanlış olduğun anlatıldıkça da inadına artırmaktasın.

Sen kabul etmiyorsan, istediğin gibi yaşamaya devam edersin, ben de öyle... Ama, artık germe ortamı...

selamlar,
aorskaya

hiiic
6. November 2012, 10:31 PM
aroskaya'dan yazıma cevap...

Rabbimiz, bal arısına nasıl vahiy etti? Şimdi sen kalkıp, vızıldamadı, vahiyde yokturmu diyeceksin...

Önce, rabbin ne olduğunu ve kelam gücünü idrak etmeye çalış, sonra yarattıkları ile iletişim kurmasının çok basit olduğunu kavra...

yazıma çok güzel cevap vermişsin teşekkürler. tam sorduğum soruyu cevaplamışsın, konudan ayrılmamış ve kısa ve öz bir cevap. teşekkür ederim... hadi sana selam olsun..

Viktor olsa ağlardı :)
40 yıllık Victor Hugo'yum böyle sefillik görmedim

aorskaya
7. November 2012, 03:26 AM
Rabbimiz, bal arısına nasıl vahiy etti? Şimdi sen kalkıp, vızıldamadı, vahiyde yokturmu diyeceksin...

Önce, rabbin ne olduğunu ve kelam gücünü idrak etmeye çalış, sonra yarattıkları ile iletişim kurmasının çok basit olduğunu kavra...


yazıma çok güzel cevap vermişsin teşekkürler. tam sorduğum soruyu cevaplamışsın, konudan ayrılmamış ve kısa ve öz bir cevap. teşekkür ederim... hadi sana selam olsun..

Viktor olsa ağlardı :)
40 yıllık Victor Hugo'yum böyle sefillik görmedim

Verecek cevabın olmayınca, böyle saçmalarsın, din yerine Victor Hugo gibi kurtuluş çareleri ararsın.

Her yazında bir başka küfürlerine alıştım artık. Bu tarz söylemlerin seni rezil ediyor, küçük düşürüyor... Ha belki de küçük düşürmüyor, zaten küçüksündür, büyük gösteriyorsundur...

Ama, takke düştü kel göründü hiiic efendi, sen şimdi oldun hiç!

Adam gibi, rabbimizin insandan başkalarına nasıl vahiy ettiğini, onlara emirlerini nasıl ilettiğini ukalalık yapacağına anlatandan öğrensene...

Ama, senin böyle derdin yokki! Senin ne namaza, ne kurana göre yaşamaya ihtiyacın yokki değilmi? Sözde Allah'ı ağzından düşürmeyen sen, onun kelamını anlayamayan, kabul edemeyen yine sen...

Ama, anladığında yolun sonu görünecek ve her şey için geç olacak, her şey hiç olacak, hiiiiic...

selametle,
aorskaya

hiiic
7. November 2012, 09:49 AM
Verecek cevabın olmayınca, böyle saçmalarsın, din yerine Victor Hugo gibi kurtuluş çareleri ararsın.

Her yazında bir başka küfürlerine alıştım artık. Bu tarz söylemlerin seni rezil ediyor, küçük düşürüyor... Ha belki de küçük düşürmüyor, zaten küçüksündür, büyük gösteriyorsundur...

Ama, takke düştü kel göründü hiiic efendi, sen şimdi oldun hiç!

Adam gibi, rabbimizin insandan başkalarına nasıl vahiy ettiğini, onlara emirlerini nasıl ilettiğini ukalalık yapacağına anlatandan öğrensene...

Ama, senin böyle derdin yokki! Senin ne namaza, ne kurana göre yaşamaya ihtiyacın yokki değilmi? Sözde Allah'ı ağzından düşürmeyen sen, onun kelamını anlayamayan, kabul edemeyen yine sen...

Ama, anladığında yolun sonu görünecek ve her şey için geç olacak, her şey hiç olacak, hiiiiic...

selametle,
aorskaya

size bir insanın anlayıp utanacağı gerekli her sözü söyledim.
Bilimin sınırı vardır ama cahilliğin sınırı yoktur, demiş Einstein.. sizde ben bir sınır hudut bulamadım.

**
bu saatten sonra bana hoş görüp affetmek düşer.

Allah ıslah etsin...

pramid
7. November 2012, 10:17 AM
Senin anlatageldiğin din rivayet bazlı din.

Tespitin güzel kardeşim. Uslübü da gerçekten hoş değil aorskaya'nın ...

Aorskaya için şunu demiştim tekrarlıyalım.

Ak olana kara demez ak da demez, kara olana ak demez kara da demez.

Kısacası sorunlu bir tip. Kurulmuş saat gibi ata taklitcisi. Melek, mucize, had, ibadet vb bütün konularda hadis tesiri altında.

Kuranı anlaması gerekmekte, ama hiç tedebbür yok.

pramid
7. November 2012, 10:32 AM
Yeter artık yahu,

Sana da defalarca,

sordun yazmıştım...

ona cevabımı vermiştim.

kelam ettiğini anlayabilirmisin?

Size de bunlar defalarca anlatıldı

dediği sana defalarca anlatıldı

söylediğini bile anlamadan

aktarılmasını kavrayamadan,

Sen kabul etmiyorsan,

Bu arkadaşın yazılarını dikkat ile okuyun. Bakalım ne tespiti yapacaksınız. Durum çok vahim. Kibir akıyor her yanından. Ben bildim havasında.

hiiic
7. November 2012, 11:06 AM
Rahatsızadam ;)

ates demir
7. November 2012, 02:42 PM
Saglikli biri doğru ile yanlışı net ayırt edebilir. Nasıl?
Burada sAyın hiiic in daha önce farkLı bir başlıkta farkLı bir iletisini hatırladım.
FıtrAtıyla demişti.
Sorun şuki bu durum çoklarının işine gelmiyor.
Çokları dindar gözüküp egolarına uyuyorlar, Rablerine uymuyorlar.

Aslında bu başlıkta çok kişi tartışıyor gibi gözüküyor. İnsanın kendi kendine konuşmasından mütevellit, farklı maHlas ve ideolojilerle sanki Aynı kişinin bilinç yansımalarını okuyorum.
Farklı bir tartısma platformunda bile bir insanın beni ortaya alıp farklı 3 kişiymiş gibi nasıl kandırDığını biliyorum. Elbettekİ kendime göre kanıtLarım var. Bu forumdada benzer arkadaşlar olabilir.
Bir sataşma yada sizden alıntı yapıldıgında sizi davet ediyordur. Ben bazı arkadaşların davetlerine bu yuzden icabet etmiyorum. Güvenmiyorum fikirlerine ve fikirler arasında farklılıklar görüyorum. Böyle yazanlar birden bire çok çok iyi yakalanmış bir temayı sunabiliyorlar. Şaşırıyorum.

Her yerde tek nickle yazDım ve bununla da övünüyorum, çünkü dürüstüm ve adilim. Bir ateist sitesinde ateist, bir hanif sitesinde hanif, bir hadisleri sevenlerin sitelerinde hadisçi değilim. Öz ve öz hanifim, aklımla bilgimle ve vahiyle yol alıyorum. Müjdeleyip sakındıranı, insanı, evreni, dogayı okumak en büyük keyfim. Okuyorum ve okudukça bilgileniyorum. Bilgim en degerli hazinem. Olmak yada olmamak iste butun mesele demisti Sheskspir. Ben bilmek yada bilmemek diyorum.

BİZler, selama uyan bizlerdir mirasçılar. Ve arz ın varisleri sadece islam olanlardır. Vaad budur ve hakk olacaktır.
Ya İslam olursun ya örten. Var mıki başka dİn? Hepsi uydurulmuş, mesajın içi boşaltılmış, dindar gözükmek adına sözde Allaha iman ettigini saniyorlar ama aslında vahyi örttüklerinden bihaberler. Aslında dedim ya biliyorlar egriyi ve dogruyu lakin zordur dogruya uymak.
Allah adildiR kimseye zerre haksızlık yapmaz.
Herkese resulleri ile dogru yolu gösterir.
Uymak yada uymamak işte bütün mesele :)
Görecek göz olduktan sonra görülen sadece izlenebilenlerden ibaretken, görecek gönül gözü oldugunda görülenler sadece izlenebilenlerden ibaret olmuyor.
Bir kişi hiçkimseye zarar vermeden günah işleyebilir mi? Evet. İllaki tanıyacaksın iblisini. O da seni tartacak, sen de onu :) Belki birgun iblisinin kendine secde etmesini sağlarsın, kimbilir?

Kelime kendini ve haddini bilmeli. Kendinizi keşfedin ve Rabbinizden tam emin olun. Sonra Rabbinize/vahye uyun. Gerçek din budur. Lakin pek çoğu bihaber.

pramid
7. November 2012, 03:07 PM
Çoğu insan, ekmeğini yediği yerin kılıcını sallıyor.

Ne eğitimi aldı ise doğru o sanıyor.

Bilgi var olagelen bir olgu. Doğrusu var yanlışı var.

Yanlış bilgi sahibi olunur. Savunulur hatta savaşılır bile uğruna.

Bilgisi ile övünür insan; Çünkü ona sahiptir. Gurur duyar savunur. Maksadı karşısındakine iktidar olabilmektir. Kıskanır; kıskançlığını örtmeye çalışır. Sesleri kısamassa, bastırmaya çalışır. Gürültü yapar, hedef saptırtır.

Yanlış bilgi ile bir kıble yol alınabilir; ama hedeflere varılamaz. Gittiğin, ilerlediğin kıble doğru sanırsın?

Bizler doğru yolda değiliz, doğru yolda olmayı uman ve dua edenleriz. Böyle konuşur böyle hareket ederiz.

ates demir
7. November 2012, 04:11 PM
Çiftçi hep başağı görür, elektrikçi ise tel. Buna algıda seçicilik diyorlar. Bir nevi neysen onu görürsün, ona dikkat edersin.
Bir yazılımcı hayatı bir program olarak algılayabilir, bir çiftçi büyüyen baş veren sonra olgun olunca toplanan bir başağının hayat döngüsü olarak. Yadırganamaz.
Meyve tadı güzelse yenir, tadı çirkin meyve tükürülür ama çirkin olup olmadığının bilgisine ulaşılır. İşte bu zıtlıklar öğrenme için. Tadı çirkin meyveyi hayatında yemediğini söyleyen hata eder. Elbet yemiştir.
Bizler; selama uyanlardır, selam olanlardır, bir çiftçinin deyimiyle tarla sahibini memnun eden başağılardır. Ben/sen/o değildir bizlerden kasıt. Ben/sen/o olan bizler ise sadece umarız. Gayretimiz/misaka bağlılığımız/andımızı tutmamız emin olduğumuz içindir. Doğru yol tamda içindeyken ve kodlanmışken nasıl olurda sapar insan?
Bilgi ve vicdan ölçüttür yoksa tek başına bilgi/akıl vicdan olmadan egonun ipini tutamaz. Suyla temizlenenlerde vardır vahiyle temizlenenlerde. Gerçek temizlik hangisi vicdanlarınıza bırakıyorum.
Sanal ortamı bir oyun gibi görüp, her türlü üçkağıtla gerçek kimliğini saklayıp sahte benlerle istediği gibi at koşturanlara/kendi kendine konuşanlaradır uyarım. Çünkü ne olduğundan emin olamıyorsunuz.

ates demir
7. November 2012, 04:25 PM
Bir iletimde de söylemiştim. Denizyıldızlarını denize atan adam değiliz. Denize atılmayı uman denizyıldızlarıyız hepimiz.
Denize denizyıldızı atan adam olma isteği derindeki egonun yansımasıdır.
Selam dua ve muhabbetle

hiiic
7. November 2012, 06:56 PM
pramid, senin ile arkadaşın tartışması şuna benzedi biraz :)

http://sphotos-f.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash3/536806_339938412769980_1554246607_n.jpg

bu sayfaları tekrar tekrar okuyorum, okudukça gülüyorum. canım sıkkın oldukça okuyacağım.

aorskaya
7. November 2012, 09:38 PM
Bu arkadaşın yazılarını dikkat ile okuyun. Bakalım ne tespiti yapacaksınız. Durum çok vahim. Kibir akıyor her yanından. Ben bildim havasında.

Sizlerin yazılarını aynı şekilde alıntılarsam, utanıp, hakkı teslim edebilirmisiniz?

"Yoksa, kork korkmazdan, utan utanmazdan" diye tarif edilen kimse olarak mı yaklaşalım.

selam,
aorskaya

aorskaya
7. November 2012, 09:41 PM
Rahatsızadam ;)

Rahat adamsın vesselam, ama rabbim şahit, unutma... hesap günü kesin, hesaplaşma çetin...

Baldırların açığa çıktığı günü anlayın ve kul hakkı yemeyin...

Hala, rahat adam olacaksanız, rahatınızı bozmayalım...

selam,
aorskaya

aorskaya
7. November 2012, 09:44 PM
pramid, senin ile arkadaşın tartışması şuna benzedi biraz :)

bu sayfaları tekrar tekrar okuyorum, okudukça gülüyorum. canım sıkkın oldukça okuyacağım.

Benim kızım kilim dokur, döner döner yine dokur... Kendi yalanlarına inananların psikolojilerini okşamamak gerekir.

Bunu atlamışım, sen yazışma değil dalaşma peşindesin...

selam,
aorskaya

hiiic
7. November 2012, 11:30 PM
rabbim şahit, unutma... hesap günü kesin, hesaplaşma çetin...

Baldırların açığa çıktığı günü anlayın ve kul hakkı yemeyin...


eyvallah
bilmukabele

bartsimpson
7. November 2012, 11:31 PM
Sevgili arkadaşlar,

Forum kuran ve ayetlere dayalı bir forum olmasına rağmen, görüşüm odur ki arkadaşların çoğu farklı perspektiferede duyarsız kalmıyorlar ve aşırı uçlarda olmadıkça saygı ile yaklaşıyorlar.

Umarım bu yazacaklarıma da bu mihvalde yaklaşırsınız.

burada melek ve şeytan olgusunun varlık olduğunu ve olmadığını savunan iki uç var...
ve bu savlarını ayetler ile desteklemeye çalışıyorlar...
ama ne tuhaftır ki iki uç ta ayetlerle konuştuğu halde uzlaşamıyorlar...

bir an için değişiklik yapalım...
ayetleri bırakalım...
insanlık tarihine hatta dinler tarihine bakalım...
hatta dinlerden de öncesine bakalım...
her çağda insanlık iyi ve kötüyü, melek ve şeytanı bir figür olarak resmetmiş ve teşbihte bulunmuştur...
ilk insan döneminden, mitolojiler ve yunan paganizmine...uzakdoğu mistizmine kadar...

sizce insanlık tarihi kadar eski olan bu iki olgu (melek-ler ve şeytan-lar) neden figürleştirilmeye ihtiyaç duyulmuş olabilir?

Bir makaleden alıntıdır.

Takyonlar hayali parçacıklar... Standart modelin denklemlerinden böyle parçacıklar çıkıyor... Higgs bozonu gibi henüz gözlenemediler, belki de hiç gözlenemeyecekler... Işık hızından hızlı hareket ediyorlar çünkü mesaj iletemiyorlar ve diğer parçacıkların üstünde herhangi bir etkileri yok...Bozonik sicim kuramına göre; ''Bir sicimin en düşük enerjili titreşimleri, içinde belli sayıda parçacık bulunan bir kuantum alan kuramıyla tanımlanabilir. Bozonik sicim kuramı 26-boyutludur ve düşük enerjide içerdiği parçacıklardan birinin kütlesinin karesi negatiftir. Böyle parçacıklara takyon denir.

Özel görelilik açısından bakıldığında bunların imajiner durgun zamanları (proper time) vardır. Bu yüzden genelde popüler olarak "Tepkimeye girmeden çıkan parçacıklar" diye nitelendiriliyorlar. Yani bir çeşit zamanda yolculuk gibi...

Yine özel görelilikten devam edersek, özel göreliliğe uyması açısından bu parçacıkların imajiner kütlesi olması gerekiyor. Her ne kadar değişken dönüşümü ile imajiner kütleden kurtulunabilse de, bradyonlar (yani gerçel kütleye sahip parçacıklar. Elektron, proton, vs.) ile -teorik anlamda- etkileşmeleri esnasında yine bu sorun ortaya çıkmaktadır.

Özel görelilik, parçacıkların hızına bir engel koyar. Bu engel ışık hızıdır. Kütlesi sıfırdan farklı bir parçacığın ışık hızında gitmesi için sonsuz enerjiye sahip olması gerekir. Bu açıdan, nasıl bradyonlar ışık hızına erişip onun üzerine çıkamıyorlarsa, takyonların hızı da ışık hızının altına düşemez; ışık hızı yine aynı bariyeri tam ortaya koyar.

Işık hızından yüksek bir hıza sahip olmalarına rağmen görelilikteki nedensellik ilkesi sebebiyle bilgi transferine imkan vermezler.

Bradyonlara benzer şekilde enerjileri ışık hızına yaklaştıkça artar. Tek fark, hızları ışık hızından yüksek olduğu için hızları düştükçe enerjilerinin artmasıdır.


AKIL ETMEZMİSİNİZ... DÜŞÜNMEZMİSİNİZ... BİLEN İLE BİLMEYEN AYNI MIDIR?

hiiic
7. November 2012, 11:41 PM
bart aynı mantıkla baktığında, tarihten beri insanlar çeşitli yaratıkların figürlerini de çizmişlerdir. Hele mitolojide çeşitli tanrılar, çağlar boyu anlatıla gelen doğa üstü varlıkları resmetmiş, edebiyata aktarmış, heykelini çıkarmıştır.

Sonuçta hepsi insan hayal gücü ve yaratıcılığının bir parçasıdır...

Olaya bilimsel gözle baktığında ise durum farklı değil, melek ve şeytan figürlerine uyan herhangi bir canlının varlığı söz konusu bile değildir. Ancak bilimin evreni incelediği günümüzde, bırakın dünyayı, çevresini bile göremeyen (kör) insanlar için mitoloji ve hurafe halen devam etmektedir. Onların varlığını kabul ettiği canlılığın sonu yok.

bartsimpson
8. November 2012, 12:50 AM
aslında alıntı yaptığım makalede bir noktaya temas etmek istedim.
bugünün bilimi 26. boyutu konuşurken biz hala kafa gözü ile bakıyoruz.
bence genel olarak islam dünyasının sorunu da bu.
dikkat ettiysen anlamlandıramadığını şekilselleştiren bir insanlık tarihinden bahsettim.
kafa gözü ile bakarsan böyle oluyor, akıl gözü ile bakarsan başka.
belkide bilimin bu hızla ilerleyişi karşısında yarın meleklerle(?) konuşur duruma geleceğiz.
(16 yüzyıl avrupasına elinde telsiz ile git birbirini görmeyen iki insanı konuştur sana tanrı diye taparlar)
demem o ki varlık ile yokluk bakış açısına göre görecelidir.

http://www.youtube.com/watch?v=uSwvgzQg0BI&feature=youtu.be

Sevgilerle :)

khaos
8. November 2012, 01:01 AM
bart ;
belkide bilimin bu hızla ilerleyişi karşısında yarın meleklerle(?) konuşur duruma geleceğiz.

belkide...

aorskaya
8. November 2012, 03:07 AM
belkide bilimin bu hızla ilerleyişi karşısında yarın meleklerle(?) konuşur duruma geleceğiz.
(16 yüzyıl avrupasına elinde telsiz ile git birbirini görmeyen iki insanı konuştur sana tanrı diye taparlar)
demem o ki varlık ile yokluk bakış açısına göre görecelidir.

Sevgilerle :)

1- meleklerle(?)
Soru işareti koymuşsunuz? Varlığı yada yokluğu konusunda çekimser veya fikir sahibi olmadığınızdanmı koydunuz bart kardeşim?

2- demem o ki varlık ile yokluk bakış açısına göre görecelidir.


Bu da yanlış bir tespit olmuş bart kardeşim, üzerinde yeterince düşünmeden yazmışsınız.

Bakmak başka, görmek başkadır. Bazıları bakar göremez, bazılarıda görür ama kabul edemez. Bu kendini bir şeylere inandıran insanların aynı konuda başka bilgilere kendini kilitlemesi kompleksinden kaynaklanır. (derinlere girmeyeceğim.)

Önermenizin yanlışlığını örnekle de anlatmaya çalışalım:

Hemen yan odada bulunan bir yakınınızı, görecek açıda değilseniz, baktığınızda göremezsiniz. Ama aslında siz göremesenizde o vardır. Şimdi, bir şekilde görme engeli nedeniyle, göremediğin için odada kimse yok dersen bu gerçek olmaz.

Ancak, odada kimseyi göremiyorum, yada odada kimse yok galiba, veyahut oda da olduğunu sanmıyorum diyebilirsiniz.

Bakınız olay, nereden nereye geldi. Göremediğimiz, anlayamadığımız, test edemediğimiz, deneye tabi tutamadığımız şeyleri yok sayamayız.

Melekte vardır, İblis te vardır, Herkesin özel bir yanı olduğu (örneğin nefis, kötü huy, ego vb.) iddia edilen İblis kıyamete kadar insanları dosdoğru yoldan çevirmek için rabbimizden izin aldığına göre kıyamete kadar yaşayan bir varlıktır ve insanlar ölse bile, "kalan sağlar bizimdir" diyerek, iman edenleri yoldan çıkarmaya çalışacaktır.

Bize düşen, bunları algılayamadığımız için yok saymak yerine, sembol, mecaz saymak yerine; kurandaki kıssaların ne olduğunu iyi anlayabilmek, İblisin itiraflarından faydalanarak ona göre tedbirler alabilmek olmalıdır.

ŞİMDİ DE KURANDA DAĞLAR, YER VE GÖK GİBİ (BİZİM KONUŞAMAZ SANDIĞIMIZ) ŞEYLERLE RABBİMİZİN NASIL KELAM ETTİĞİNİ ANLATMAYA ÇALIŞARAK, KURANDAKİ HER KONUŞMANIN ÖRNEKLEME OLMADIĞINI, GERÇEK OLDUĞUNU, BUNA GÖRE KENDİMİZİ AYARLAMAK GEREKTİĞİNİ GÖSTERELİM:

İnsan, kelam edebilmek için ses tellerine, tellerin titreşimlerine, dil ve dudak hareketlerine vb. muhtaç olurken, kelamının işitilebilmesi içinde, sesten daha baskın; gürültü, rüzgar vb. etkenlerin olmaması gerekir.

İşte bu kısıtlımaya maruz kalan insan, ancak öğrenebildiği kadarıyla kelam edebilir, kelamını anlatabilir, kelamı anlayabilir.

Halbuki rabbimizin bu tür ihtiyaçları ve kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmadığı gibi, rabbimiz yarattığı her şeyle yine onlarda kendisinin düzenlediği mekanizma sayesinde onlara kelamını anlatır, onların kelamını anlamasını sağlar.

İşte bu nedenle, bizim örnekleme yöntemi sandığımız, dağın imtihanı kabul etmemesini söylemesi, yer ve gökün rabbimizin emrine karşı "isteyerek geldik" demesi rabbimizin bunlarla olan kelamını anlayamadığımız için örnekleme kabul edilmektedir.

Rabbimiz, yarattıklarına görevler verirken, onların anlayacağı, bildiği dilden ( bu iletişim şekli bizi ilgilendirmediğinden bilmemize gerek yoktur, bu nedenle kuranda bunun bilgisi verilmemiştir, iletişim vardır, ama nasıl sağlandığı anlatımı yoktur.) emrini iletir. Bu emri alan dağlar, bitkiler, hayvanlar, yer ve gök emri tatbik eder, bu şekilde de rabbimizi tespih ederler.

Selamlar,
aorskaya

bartsimpson
8. November 2012, 03:18 AM
1- meleklerle(?)
Soru işareti koymuşsunuz? Varlığı yada yokluğu konusunda çekimser veya fikir sahibi olmadığınızdanmı koydunuz bart kardeşim?

2- demem o ki varlık ile yokluk bakış açısına göre görecelidir.


Bu da yanlış bir tespit olmuş bart kardeşim, üzerinde yeterince düşünmeden yazmışsınız.

Bakmak başka, görmek başkadır. Bazıları bakar göremez, bazılarıda görür ama kabul edemez. Bu kendini bir şeylere inandıran insanların aynı konuda başka bilgilere kendini kilitlemesi kompleksinden kaynaklanır. (derinlere girmeyeceğim.)

Önermenizin yanlışlığını örnekle de anlatmaya çalışalım:

Hemen yan odada bulunan bir yakınınızı, görecek açıda değilseniz, baktığınızda göremezsiniz. Ama aslında siz göremesenizde o vardır. Şimdi, bir şekilde görme engeli nedeniyle, göremediğin için odada kimse yok dersen bu gerçek olmaz.

Ancak, odada kimseyi göremiyorum, yada odada kimse yok galiba, veyahut oda da olduğunu sanmıyorum diyebilirsiniz.

Bakınız olay, nereden nereye geldi. Göremediğimiz, anlayamadığımız, test edemediğimiz, deneye tabi tutamadığımız şeyleri yok sayamayız.

Melekte vardır, İblis te vardır, Herkesin özel bir yanı olduğu (örneğin nefis, kötü huy, ego vb.) iddia edilen İblis kıyamete kadar insanları dosdoğru yoldan çevirmek için rabbimizden izin aldığına göre kıyamete kadar yaşayan bir varlıktır ve insanlar ölse bile, "kalan sağlar bizimdir" diyerek, iman edenleri yoldan çıkarmaya çalışacaktır.

Bize düşen, bunları algılayamadığımız için yok saymak yerine, sembol, mecaz saymak yerine; kurandaki kıssaların ne olduğunu iyi anlayabilmek, İblisin itiraflarından faydalanarak ona göre tedbirler alabilmek olmalıdır.

ŞİMDİ DE KURANDA DAĞLAR, YER VE GÖK GİBİ (BİZİM KONUŞAMAZ SANDIĞIMIZ) ŞEYLERLE RABBİMİZİN NASIL KELAM ETTİĞİNİ ANLATMAYA ÇALIŞARAK, KURANDAKİ HER KONUŞMANIN ÖRNEKLEME OLMADIĞINI, GERÇEK OLDUĞUNU, BUNA GÖRE KENDİMİZİ AYARLAMAK GEREKTİĞİNİ GÖSTERELİM:

İnsan, kelam edebilmek için ses tellerine, tellerin titreşimlerine, dil ve dudak hareketlerine vb. muhtaç olurken, kelamının işitilebilmesi içinde, sesten daha baskın; gürültü, rüzgar vb. etkenlerin olmaması gerekir.

İşte bu kısıtlımaya maruz kalan insan, ancak öğrenebildiği kadarıyla kelam edebilir, kelamını anlatabilir, kelamı anlayabilir.

Halbuki rabbimizin bu tür ihtiyaçları ve kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmadığı gibi, rabbimiz yarattığı her şeyle yine onlarda kendisinin düzenlediği mekanizma sayesinde onlara kelamını anlatır, onların kelamını anlamasını sağlar.

İşte bu nedenle, bizim örnekleme yöntemi sandığımız, dağın imtihanı kabul etmemesini söylemesi, yer ve gökün rabbimizin emrine karşı "isteyerek geldik" demesi rabbimizin bunlarla olan kelamını anlayamadığımız için örnekleme kabul edilmektedir.

Rabbimiz, yarattıklarına görevler verirken, onların anlayacağı, bildiği dilden ( bu iletişim şekli bizi ilgilendirmediğinden bilmemize gerek yoktur, bu nedenle kuranda bunun bilgisi verilmemiştir, iletişim vardır, ama nasıl sağlandığı anlatımı yoktur.) emrini iletir. Bu emri alan dağlar, bitkiler, hayvanlar, yer ve gök emri tatbik eder, bu şekilde de rabbimizi tespih ederler.

Selamlar,
aorskaya



meleklerle (?) = melekler dediğiniz her ne ise anlamındaydı.
yazıdaki videoyu seyret varlık ve yokluğun nasıl ve kime göre göreceli olduğunu anlarsın
ben sana başka birşey sorayım.
ALLAH'ın varlığını hangi bakış açısına göre kabul ediyorsun???

aorskaya
8. November 2012, 03:46 AM
meleklerle (?) = melekler dediğiniz her ne ise anlamındaydı.
yazıdaki videoyu seyret varlık ve yokluğun nasıl ve kime göre göreceli olduğunu anlarsın
ben sana başka birşey sorayım.
ALLAH'ın varlığını hangi bakış açısına göre kabul ediyorsun???

Bart kardeşim, özür dilerim.

Youtube linkini görmemiştim ve bakışla varlık veya yokluğun değişme yazınızı, gerçek anlamda var olma yada yok olma olmayacağına göre yorumlamıştım.

Ancak, videoyuyu izleyince, bu bağlamda yazmadığınız anlaşılıyor. Videoyu izlemeden yazma hatam nedeniye, özür dilerim kardeşim.

selamlar,
aorskaya

pramid
8. November 2012, 09:05 AM
Yap güzel kardeşim. bizler bilgiçlik taslamıyoruz. Kurandan çıkardığımız dersleri eğrisi ile doğrusu ile yazıyoruz.

aorskaya
8. November 2012, 03:57 PM
Yap güzel kardeşim. bizler bilgiçlik taslamıyoruz. Kurandan çıkardığımız dersleri eğrisi ile doğrusu ile yazıyoruz.

Keşke hep kurandan yazışabilsek... Yanlışta olsa sadece din konuşabilsek, anlatabilsek, aktarabilsek...

İnşallah bundan böyle "keşke" demeyecek ortamlar yaratarak, dini fikir paylaşımını sağlayabiliriz.

selam,
aorskaya

bartsimpson
8. November 2012, 03:59 PM
Yap güzel kardeşim. bizler bilgiçlik taslamıyoruz. Kurandan çıkardığımız dersleri eğrisi ile doğrusu ile yazıyoruz.

Forum kuran ve ayetlere dayalı bir forum olmasına rağmen, görüşüm odur ki arkadaşların çoğu farklı perspektiferede duyarsız kalmıyorlar ve aşırı uçlarda olmadıkça saygı ile yaklaşıyorlar.

Umarım bu yazacaklarıma da bu mihvalde yaklaşırsınız.


Piramidin zoruna gitti galiba... Saygı buraya kadarmış...

Zaatı alinizin çamurlarından nasiplenmek için forumdaki diğer arkadaşlardan sıra anca bana geldi herhalde.

Allah'ın kelamını konuştuğunu ve kuran dayanağı ile hüküm verdiğini söyleyenin ömrü buraya kadarmış?

Görünen o ki sen ve senin gibi düşünenlerde hoş görünün zerresi yok.

Bence oturup HANİFLİĞİNİ ciddi olarak sorgulamalısın...

Sen benim ilmimin yada bilgimin ne olduğunu biliyomusun da bilgiçlik taslamakla itham ediyorsun?

Sen önce kendini doğrultta, daha anlamaya vakıf olamadığın kurandan hasbel kader çıkardığın dersleri eğri büğrü yazma...

Bende seni birşey sanıp görüşlerine değer vermiştim.

Çeneni secdeden bu aralar çok kaldırmışsın, bence secdeye devam etmelisin.

Benim fikirlerimi istediğin gibi eleştirebilirsin, yerden yere vurabilirsin, rezil edebilirsin, özür dilemeye dahi mecbur bırakabilirsin ki gocunmam.

Fakat şahsımla ilgili asla ama asla bir yorumda bulunamazsın.

Çünkü beni tanımıyorsun ve kim olduğumu bilmiyorsun.

(Altını çizdim ki iyi anlayasın diye)

Tanımadığı ve bilmediği bir konuda ahkam kesenlere de UKALA derler.

Burası nezih bir forum ki olumsuzluklara rağmen hala öyle olduğuna inanıyorum.

Seviyeyi düşürme, basitleşme, adam ol, fikirlerin konuşsun.

Bana da bulaşma.

Hadi selametle...

aorskaya
8. November 2012, 04:14 PM
Forum kuran ve ayetlere dayalı bir forum olmasına rağmen, görüşüm odur ki arkadaşların çoğu farklı perspektiferede duyarsız kalmıyorlar ve aşırı uçlarda olmadıkça saygı ile yaklaşıyorlar.

Umarım bu yazacaklarıma da bu mihvalde yaklaşırsınız.


Piramidin zoruna gitti galiba... Saygı buraya kadarmış...

Zaatı alinizin çamurlarından nasiplenmek için forumdaki diğer arkadaşlardan sıra anca bana geldi herhalde.

Allah'ın kelamını konuştuğunu ve kuran dayanağı ile hüküm verdiğini söyleyenin ömrü buraya kadarmış?

Görünen o ki sen ve senin gibi düşünenlerde hoş görünün zerresi yok.

Bence oturup HANİFLİĞİNİ ciddi olarak sorgulamalısın...

Sen benim ilmimin yada bilgimin ne olduğunu biliyomusun da bilgiçlik taslamakla itham ediyorsun?

Sen önce kendini doğrultta, daha anlamaya vakıf olamadığın kurandan hasbel kader çıkardığın dersleri eğri büğrü yazma...

Bende seni birşey sanıp görüşlerine değer vermiştim.

Çeneni secdeden bu aralar çok kaldırmışsın, bence secdeye devam etmelisin.

Benim fikirlerimi istediğin gibi eleştirebilirsin, yerden yere vurabilirsin, rezil edebilirsin, özür dilemeye dahi mecbur bırakabilirsin ki gocunmam.

Fakat şahsımla ilgili asla ama asla bir yorumda bulunamazsın.

Çünkü beni tanımıyorsun ve kim olduğumu bilmiyorsun.

(Altını çizdim ki iyi anlayasın diye)

Tanımadığı ve bilmediği bir konuda ahkam kesenlere de UKALA derler.

Burası nezih bir forum ki olumsuzluklara rağmen hala öyle olduğuna inanıyorum.

Seviyeyi düşürme, basitleşme, adam ol, fikirlerin konuşsun.

Bana da bulaşma.

Hadi selametle...

Aman, bart kardeşim, tamda düştüğümüz durumları dikkate alıp, özeleştiri yapıp, sadece dinden yazışmak için sulha davet ettiğim bir anda yeniden kavga ortamı doğmasın... yeterince dini fikir paylaşmaktan uzaklaşıldı, şeytanın vesvesine kapılındı...

Piramid kardeşim, gelinen noktayı lütfen sakin bir kafayla anlamaya, hatalarıo görmeye çalışın...

Lütfen büyümesin...

Sakin ve sabırlı olalım, hataları giderelim...

selamlar,
aorskaya

bartsimpson
8. November 2012, 04:30 PM
Aman, bart kardeşim, tamda düştüğümüz durumları dikkate alıp, özeleştiri yapıp, sadece dinden yazışmak için sulha davet ettiğim bir anda yeniden kavga ortamı doğmasın... yeterince dini fikir paylaşmaktan uzaklaşıldı, şeytanın vesvesine kapılındı...

Piramid kardeşim, gelinen noktayı lütfen sakin bir kafayla anlamaya, hatalarıo görmeye çalışın...

Lütfen büyümesin...

Sakin ve sabırlı olalım, hataları giderelim...

selamlar,
aorskaya


Sen de az değilsin ha...

O kadar lafımın içinden;

"Bence oturup HANİFLİĞİNİ ciddi olarak sorgulamalısın..."

lafını,

bold, italik ve büyük punto ile yazmışsın.

Enbiya (23) O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.

aorskaya
8. November 2012, 04:44 PM
Sen de az değilsin ha...

O kadar lafımın içinden;

"Bence oturup HANİFLİĞİNİ ciddi olarak sorgulamalısın..."

lafını,

bold, italik ve büyük punto ile yazmışsın.

Enbiya (23) O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.


Bart kardeşim, ifadenin ayeti ilgilendiren kısmını yanlış yorumlamakta ve bu nedenle "az değilsiniz" diyebilmektesin. Öncelikle şunu unutmaki, bu alıntı sana aitti ve eğer sen ayete uygun olmadığını düşünüyorsan neden yazdığını sorgulamalısın.

Ben, burada kendisini hanif ilan ettiği halde; namazın islamda olmadığını, putperest ibadeti olduğunu iddia ettikten sonra bu kabulünün büyük hata olduğunu, kurandan delillerle gösterip tövbe etmesi gerektiğini de hatırlatmamıza rağmen, ısrarla inadına devam ederek, aynı şeyi şiddetle savunup, birde bizi zihin problemli, akılsız, gelenekçi ilan edenleri biliyorum. Aslında sen de tanık olmuşsundur, ama fikrini yazmamış (tanık olunan durumlarda, müslümanlar adil olarak taraflara hatasını belirtmesi gerekir ayrı) olabilirsin.

Sonra "namazın putperset ibadeti olduğunu" dillendiren kendisi değilmiş gibi kurandaki namazın rekatı şöyle olmalıdır, namaz rekat değil zaman bakımından kısa tutulmalıdır" gibi konulara yazabilen kimselerle karşılaştım.

Bu nedenle, senin alıntıladığım yazının, kendine hanif dedikleri halde, hanif olmadıklarını görüp, düzeltmeleri için dikkatlerini çekmeye yöneliktir.

Çünkü, artık hanifler forumunda, gerçekten hanifler, hanifçe yazışabilsinler, diğerleri ise izleyebilsinler...

selamlar,
aorskaya

bartsimpson
8. November 2012, 05:46 PM
Bart kardeşim, ifadenin ayeti ilgilendiren kısmını yanlış yorumlamakta ve bu nedenle "az değilsiniz" diyebilmektesin. Öncelikle şunu unutmaki, bu alıntı sana aitti ve eğer sen ayete uygun olmadığını düşünüyorsan neden yazdığını sorgulamalısın.

Ben, burada kendisini hanif ilan ettiği halde; namazın islamda olmadığını, putperest ibadeti olduğunu iddia ettikten sonra bu kabulünün büyük hata olduğunu, kurandan delillerle gösterip tövbe etmesi gerektiğini de hatırlatmamıza rağmen, ısrarla inadına devam ederek, aynı şeyi şiddetle savunup, birde bizi zihin problemli, akılsız, gelenekçi ilan edenleri biliyorum. Aslında sen de tanık olmuşsundur, ama fikrini yazmamış (tanık olunan durumlarda, müslümanlar adil olarak taraflara hatasını belirtmesi gerekir ayrı) olabilirsin.

Sonra "namazın putperset ibadeti olduğunu" dillendiren kendisi değilmiş gibi kurandaki namazın rekatı şöyle olmalıdır, namaz rekat değil zaman bakımından kısa tutulmalıdır" gibi konulara yazabilen kimselerle karşılaştım.

Bu nedenle, senin alıntıladığım yazının, kendine hanif dedikleri halde, hanif olmadıklarını görüp, düzeltmeleri için dikkatlerini çekmeye yöneliktir.

Çünkü, artık hanifler forumunda, gerçekten hanifler, hanifçe yazışabilsinler, diğerleri ise izleyebilsinler...

selamlar,
aorskaya

Ben burada kendim ile ilgili şahsi bir konudan bahsediyorum.
Benim ile ilgili bir konudan prim yapıp kendini haklı çıkarmaya, kendine pay biçmeye kalkışma.
Bu yaptığın hoş değil.
Kavgan varsa erkekçe adam gibi teke tek hallet kişilerle.
Benim senin savunmana veya arka çıkmana ihtiyacım yok.
Bu konu ile ilgili başka biryerde veya başka bir şekilde beni kullanıp yazı da yazma.

Her koyun kendi bacağından....

aorskaya
8. November 2012, 06:04 PM
Ben burada kendim ile ilgili şahsi bir konudan bahsediyorum.
Benim ile ilgili bir konudan prim yapıp kendini haklı çıkarmaya, kendine pay biçmeye kalkışma.
Bu yaptığın hoş değil.
Kavgan varsa erkekçe adam gibi teke tek hallet kişilerle.
Benim senin savunmana veya arka çıkmana ihtiyacım yok.
Bu konu ile ilgili başka biryerde veya başka bir şekilde beni kullanıp yazı da yazma.

Her koyun kendi bacağından....

Az önce, müslümanlar arasındaki yanlış gelişmelere şahit olanların, adaletle yanlışı ve doğruyu gösterecek tanıklıklarını yapmaları gerektiğini belirterek yazımı yazmıştım.

Ancak, görüyorumki; sen de bunu anlayamamış, ve kavgama ortak etmeye çalışmamla suçlamışsın.

Sana yazımdan önce, kavga ettiği söylediğin kardeşlerime, bu ortamı yaratmanın ne kadar hata olduğunu ve son vermemiz gerektiğini yazan yazılarımı göstererek bir şey ispatlamaya çalışmayacağım.

Sizin, alınganlıklarınız, kaprisleriniz, fikirlerinizin önüne geçsin ve kavga etmeye devam edin.

O zaman, sana da şunu söyleyeyim bart,

Sen de tanımadığın bir kimse için, niyetinden emin olmadığın halde zanla yanılgıya düştüğünü göremeden sakın bir daha "erkek gibi" lafları falan etme...

Buradaki çoğu kimsenin, aynı ortamda bulunmamız halinde, gözümün içine bakarak bu sözlerinin hiç birini edemeyeceğini bir şeyleri anlaman için sana ve kavgaya devam etmek isteyenlere yazayım o halde...

"Benim senin savunmana veya arka çıkmana ihtiyacım yok." senin ihtiyacın olduğunu söyleyen olmadı zaten erkek...

Ben hamdolsun müslümanım, ve yanlışa tanıklık ta hakça konuşmam gerektiğine olan inancım nedeniyle yazdım. Senin şahsın beni ilgilendirmez, ben şahıslara göre değil, haklı haksıza göre yazdım.

Şimdi, bildiğiniz yolda devam edin... Herkes layık olduğunu bulsun...

selam,
aorskaya

bartsimpson
8. November 2012, 06:35 PM
Az önce, müslümanlar arasındaki yanlış gelişmelere şahit olanların, adaletle yanlışı ve doğruyu gösterecek tanıklıklarını yapmaları gerektiğini belirterek yazımı yazmıştım.

Ancak, görüyorumki; sen de bunu anlayamamış, ve kavgama ortak etmeye çalışmamla suçlamışsın.

Sana yazımdan önce, kavga ettiği söylediğin kardeşlerime, bu ortamı yaratmanın ne kadar hata olduğunu ve son vermemiz gerektiğini yazan yazılarımı göstererek bir şey ispatlamaya çalışmayacağım.

Sizin, alınganlıklarınız, kaprisleriniz, fikirlerinizin önüne geçsin ve kavga etmeye devam edin.

O zaman, sana da şunu söyleyeyim bart,

Sen de tanımadığın bir kimse için, niyetinden emin olmadığın halde zanla yanılgıya düştüğünü göremeden sakın bir daha "erkek gibi" lafları falan etme...

Buradaki çoğu kimsenin, aynı ortamda bulunmamız halinde, gözümün içine bakarak bu sözlerinin hiç birini edemeyeceğini bir şeyleri anlaman için sana ve kavgaya devam etmek isteyenlere yazayım o halde...

"Benim senin savunmana veya arka çıkmana ihtiyacım yok." senin ihtiyacın olduğunu söyleyen olmadı zaten erkek...

Ben hamdolsun müslümanım, ve yanlışa tanıklıkta hakça konuşmam gerektiğine olan inancım nedeniyle yazdım. Senin şahsın beni ilgilendirmez, ben şahıslara göre değil, haklı haksıza göre yazdım.

Şimdi, bildiğiniz yolda devam edin... Herkes latık olduğunu bulsun...

selam,
aorskaya

aorskaya saçmalıyorsun... daha da batıyosun... halbuki sen akıllı adamdın... haksızsan çekilmeyi bilirdin... özür de dilerdin... ne oldu...???

Ben erkek gibi demedim... Erkekçe dedim... Allaha şükür ne dediğimi biliyorum.

Anlamadığın kelimenin anlamı neymiş bak öğren;

Erkekçe: Zarf, Erkek gibi, erkeğe yakışır bir biçimde, yiğitçe, mertçe

Cümle içinde örnek : "Ölürken başucundaydı; sağ kalırsa gidip babasını göreceğine, vuruşurken erkekçe şehit olduğunu anlatacağına söz vermişti." A. İlhan

Ayrıca ben senin niyetinden yada emin olmadığım şeylerden değil yaptığın şeyden bahsettim. Bu da şahsım ile alakalıdır.

Ayrıcaaaa, ben burada ettiğim lafların ve tavırların her zaman arkasında dururum. Burada söylememle yüzüne söylemem arasında fark yoktur. İsteyene yazarım özelden adımı telefonumu adresimi gelir burada yüzüne de söylerim...

Ben ne sen ile ne de başkası ile kavga etmem burası fikir platformu.

Fikir söylemek yerine haddini aşıp işi kişiselliğe döken olursa bende haddini bildiririm.

Gerisi abes ile iştigaldir. Sende abes ile fazla iştigal etme...

İstersen kişisel bilgilerimi sana da özelden verebilirim "erkek"...

hiiic
8. November 2012, 07:37 PM
....

ates demir
8. November 2012, 11:12 PM
:)
Aynı zihnin farklı yansımaları.
Batı cephesinde değişen birşey yok.

bartsimpson
8. November 2012, 11:51 PM
***** gereksiz bulunduğundan tarafımca silinmiştir******

aorskaya
9. November 2012, 12:33 AM
aorskaya saçmalıyorsun... daha da batıyosun... halbuki sen akıllı adamdın... haksızsan çekilmeyi bilirdin... özür de dilerdin... ne oldu...???

Ben erkek gibi demedim... Erkekçe dedim... Allaha şükür ne dediğimi biliyorum.

Anlamadığın kelimenin anlamı neymiş bak öğren;

Erkekçe: Zarf, Erkek gibi, erkeğe yakışır bir biçimde, yiğitçe, mertçe

Cümle içinde örnek : "Ölürken başucundaydı; sağ kalırsa gidip babasını göreceğine, vuruşurken erkekçe şehit olduğunu anlatacağına söz vermişti." A. İlhan

Ayrıca ben senin niyetinden yada emin olmadığım şeylerden değil yaptığın şeyden bahsettim. Bu da şahsım ile alakalıdır.

Ayrıcaaaa, ben burada ettiğim lafların ve tavırların her zaman arkasında dururum. Burada söylememle yüzüne söylemem arasında fark yoktur. İsteyene yazarım özelden adımı telefonumu adresimi gelir burada yüzüne de söylerim...

Ben ne sen ile ne de başkası ile kavga etmem burası fikir platformu.

Fikir söylemek yerine haddini aşıp işi kişiselliğe döken olursa bende haddini bildiririm.

Gerisi abes ile iştigaldir. Sende abes ile fazla iştigal etme...

İstersen kişisel bilgilerimi sana da özelden verebilirim "erkek"...

Bu tür saçmalıklara ayırcak zamanım olmamasına rağmen, kardeşçe herkese, "aman kişisel sataşmalara girmeyelim, fikirleri paylaşalım, onların doğrusunu bulmaya çalışalım dedikçe, birileri tarafından mütemadiyen kışkırtılmaya, kavgaya, şahsileştirilmenin içine çekilmeye çalışıldım.

Müslümanın mütevazi olması, şahsınayapılan yanlışalara selam deyip geçmesi gerektiği için, selam ile, kardeşim hitabı yazılarımı yazdım.

Ayrıca, başkalarınında aynı şekilde kavga içine çekilmeye çalışıldığını gördüğümden, şahitliğimi adil olarak, hakkı gözeterek yapmaya çalıştım.

Haksız olduğumu gördüğüm, yada anlatıldığı zaman gerçekten haksızsam, kibire, büyüklenmeye kaçmadan özür dilemesini de becerebilirim. Ama, canı yanan eşeğin atı geçmesi durumuna düşsem de eşek olmaya, geri kalmaya çalıştım, anlaşılmadı...

Seninde yaklaşımın çok farklı olmadı. Aman kardeşim, kavga yanlış, fazla uzamasın diyen yazıma "erkek" falan filan diye haksız, anlamsız cevap yazdın.

Sonra erkekçe dedim, erkek gibi değil diye açıklama yapıyorsun. Erkekçe, yada erkek gibi çokmu farkeder de bu mazeret olsun. Halbuki erkeklik kavga etmekte değil, aslında sulh olabilmekte de gizlidir. Bunları bile anlayamayacak, öfke nöbetlerine girilebiliyormuş demekki... Ancak, bu yazında bile hata ettiğini görebilirsen, ister hatanı kabul edersin, istersen başka kimselerde devam edersin. Ben özünde, kötü niyetli olduğunu düşünmediğimden, erkeklik, korkaklık konusuna takılmayacağım.

Ben erkek gibi demedim... Erkekçe dedim.
Erkekçe: Zarf, Erkek gibi,


Neyse, dediğim gibi bu kısım fazla uzasın istemiyorum.

Kimsenin hakkını yemek, günahına ortak olmak istemem. Ama, iyi niyet yaramıyor bazen.

Artık, şahsi konularda ne yazmak, ne de bana yazılmasını kesinlikle istemiyorum.

Herkes, din paylaşacaksa, fikirlerini yazar, sonra katılımcıları bekler, gerekirse yine yazar.

Bundan böyle, kavgalar çıkarmaya, fikir yerine şahsi yazılara giren olursa, kalbini kırarım.

Bu nedenle, şahsi kinlerim olmadığından; senin ismini, cismini, bilgini falan istemiyorum. Benim ise, zaten her yerde soyadım ile yazdığımdan, fazla zorlanmadan ulaşılabilir.

Geçmişi, bu şekilde kapatmak, hanif forumdan, gerçekten hanif yazılar görmek istiyorum.

Selam, selam.
aorskaya

bartsimpson
9. November 2012, 12:42 AM
Neyse, bu kısım fazla uzasın istemiyorum.

Kimsenin hakkını yemek, günahına ortak olmak istemem. Ama, iyi niyet yaramıyor bazen.

Artık, şahsi konularda ne yazmak, ne de bana yazılmasını kesinlikle istemiyorum.

Herkes, din paylaşacaksa, fikirlerini yazar, sonra katılımcıları bekler, gerekirse yine yazar.

Bundan böyle, kavgalar çıkarmaya, fikir yerine şahsi yazılara giren olursa, kalbini kırarım.

Geçmişi, bu şekilde kapatmak, hanif forumdan, gerçekten hanif yazılar görmek istiyorum.

Katılıyorum ve destekliyorum...

aorskaya
9. November 2012, 12:45 AM
Bart...
arkadaşı fazla ciddiye almana gerek yok, biz nasıl kışkırttığını, hangi kelimelerle seni kendi seviyesine çekmek istediğini görüyoruz.

İyi niyetle yapmaya çalıştığı şeyleri de görüyoruz, kötüsünü de. Sakın bana laf attı da ben altında ezildim sanma... Kişi kendisini sözüyle belli eder... Kişi uslubuyla kendi kişiliğini yansıtır. Heleki olayları kişisel tartışmalar haline getiriyorsa......

Unutma o sürekli seni yargılıyor ve eleştiriyor...
Ama işaret parmağı seni gösterirken, diğer 3 parmağı kendisini gösteriyor...

Hiic,

artık son defa uyarıyorum:

Kişisel sataşmalar istemiyorum. Fikirlerimi yanlış bulursan en acımasız şekilde eleştir, haklı olduğunu görürsem, sana teşekkür ederim.

Ama, şahsileştirme çabalarını atlamam, kalbini fena kırarım.

Burası eğlence yerini, sirki geçti son olaylarla...


Şahsen, ben de (hiç istemesemde) olayların içinde yer aldığımdan, fikir alış verişini kesintiye uğrattığım kardeşlerimden özür diler, haklarını helal etmelerini beklerim.

saygılarımla...
aorskaya

hiiic
9. November 2012, 01:02 AM
....

aorskaya
9. November 2012, 01:04 AM
hazır maymun varken biraz cambazlık yapayım dedim.

Bu lafına benzer karşılık verirsem, müslümanlığıma yakışırmı? hayır.

Ama, sabırları zorlama...

selametle,
aorskaya

aorskaya
9. November 2012, 01:07 AM
katılıyorum... birkaç tane maymunumuz vaar.

Bak, yazının karşılığında duyabileceğin şeyleri akıl edebiliyorsun ve tek maymun yerine çok maymun yapıyorsun...

son defa uyarıyorum, bana sataşma artık...

selametle,
selamlar...

seckin
9. November 2012, 09:11 AM
Çok ayıp,

Sünnet ahlakı olmamasından kaynaklanıyor. Tevazulu olun. Hem kuranı savunuyorsunuz, hemde ona göre hareket etmiyorsunuz.

aorskaya
9. November 2012, 10:55 AM
Çok ayıp,

Sünnet ahlakı olmamasından kaynaklanıyor. Tevazulu olun. Hem kuranı savunuyorsunuz, hemde ona göre hareket etmiyorsunuz.

Selamlar,

Bak bu konuda çok haklısın, ikazın için teşekkürler...

Müslüman olarak, fikir alışverişi dışındaki şahsileştirme yazılarını hemen terkedelim, yazıları sadece bilgilenme ve bilgilendirme için yazabilelim.

Şahsi yazışmalarla meşgul olduğumuz ve meşguıl ettiğimiz zamanlarda kuranı bizimde terk ettiğimizi görebilelim, şeytanın vesvesesini kavrayıp, bunlardan hemen uzaklaşmayı ve kurandan anlatmayı becerebilelim.

saygılarımla,
aorskaya

aorskaya
20. November 2012, 02:52 AM
Dikkatli birisin. Bazı kelimeleri alıp muhatabının sözleri ile vuruyorsun. Bu konuyu başlatan yazını okudum. Bana hayli ilginç geldi. Eğer siz doğru iseniz birileri çok büyük yalan söylüyor. Eğer siz yanlış iseniz bir fitne gibi toplumda yayılır ve milleti rahatsız edersiniz. Vebali zordur.

Bir kardeşimiz, yukarıda; "Eğer siz doğru iseniz birileri çok büyük yalan söylüyor. Eğer siz yanlış iseniz bir fitne gibi toplumda yayılır ve milleti rahatsız edersiniz. Vebali zordur." diye aksi görüşte yazıları olan tarafların dikkatini çekiyor, ama taraflardan biri, aşağıdaki gibi cevap veriyor:



1- Karar senin.

Arabi bakış açısı ve medeni bakış açısı ...

2- Muhammed nebi şahit olduktan sonra gerisin geri eski dinlerine dönenleri hatırlayın.

Muhammed ölür yada öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?

Sevgii kardeşim;

1- Karar senin demişsin, cümleyi bitirmişsin. Cümleyi bitirmişsin ama yine de için rahat etmemiş ve kararı ona bırakmak yerine, kibirine, nefsine yenik düşerek, kendi görüşüne meylettirmek için de ardından;

a- "Melekler vardır, insandan ayrı yaratıklardır" diyen karşı tarafın görüşünü arabi bakış açısı diye küçümseyebilmişsin,

b- "Melekler; insanın iyi tarafıdır, insanın kendine has özellikleridir, dağlar, taşlar, ovalar vb. her şey melektir" diyen sen ise kendi görüşünü medeni bulmuşsun!

Sen, kurandan anladıklarını yazsan ve başkalarının yazıları ile karşılaştıranların yani okuyucuların seçimine karışmasan olmazmı?

c- Sen, medeni görüş sahibi olmak için özel çabamı harcamaktasın ve kuranı da bu şartlanmayla medeni bulacağın şekildemi anlamaya, yorumlamaya çalışmaktasın acaba?

d- Medeni bulursun yada medeni bulmazsın, ama; rabbimizin kuranda anlattıklarını ortaya koyman gerekmezmi?

2- Bütün bu medeni açıklamalarının tarafına çekmeye yetmeyeceğini de düşünüyor olmalısınki, bir de peygamber üzerinden örnek vermişsin.

Muhammed ölür yada öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz?

Melekler vardır diyen bizlerin, dinimizden döneceğini ima eden bu sözü sana hangi üstün yanın ettiriyor acaba?

Sana gelen vahiymi vardır, başka kitapmı?

Burada, yazıştıklarını yanlış bulsan dahi, onların müslümanlar olduğunu ve bu sözünün haksız olduğunu, iftira boyutlarında amacını aşan söz olduğunu gör...

Dileyebilirsen, hata ettiğini belirterek özür dile... Ama, yapamazsanda anlarım şahsen...

Kurtul artık şu karmaşalardan!

Rabbimizin kitabından yazacaksan, bırak medeni hükümler çıkarmayı falanda, onda olanları samimi olarak ortaya koy, alan alsın almayan almasın. (değilmi?)

selamlar,
aorskaya

pramid
20. November 2012, 09:37 AM
Ama, yanılabileceğini de kabul ediyorsan, yada anlayamadığın yerler olacağını da kabul ediyorsan seninde bizlerden bu açıdan farkın yok.

Benim tek kaynağım, değişmez, doğru, korunan kaynak olarak kurandır

Sevgili kaya,

Melekleri varlık kabul etmen gibi ayrıldığımız hususlar sizi adaletli olmaktan, iyilik yapmaktan, yakınlara bakmaktan ayırmıyor ise sorun yok. İstersen kaşar peynirine tap. Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum.

Eğer dini bu şekilde iyi anlıyor isen Kuran müşriklerin anladığı biçimde inzal etmiştir.

Müşriklerin değer yargıları üzerinden mesajlar vermiştir.

Örneğin,

Doğrudan şefaat yok dememiş,

Şefaat benim iznime bağlı,

(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.

Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.

Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

gibi geçiş ayetleri ile müşrik zihnini yoğurmuş ve sonunda

Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.

Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.

Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.


gibi ayetler ile silme ve süpürme yapmıştır.

O müşrikler ki melekleri varlık kabul edip dişi isimlendirme yapmakta idiler. Bu nedenle onların ön kabulleri üzerinden ayetler inzal edilmiş.

Bu kişinin şefaat etmesi, varlık olarak melek kabulü gibi müşrik inanışlarını kuran yoğurmuş ve bu inanç üzerinden mesaj vermiştir.

aorskaya
20. November 2012, 10:43 AM
Sevgili pramid,

Önceki yazında ne denli hatalı pozisyonlara düşen tavırlar sergileyerek yazdığına ilişkin görüşlerime hiç değinmeyen, başka bir yazı yazmışsın. Bu yazında da, yine benzer hatalar yer almakta ise de bunları göstermeden önce, konunun önemine dayanarak bir kere daha kısaca size hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Burada yazışan taraflar, eğer müslümanlarsa; herkes kurandan görüşünü ortaya koyar ve okuyucularda bunu kendi akıllarıyla değerlendirip, kabul ve red hususunda kendi iradelerini kullanırlar.

Yazarlara düşen, görüşlerini aktarıp, kenara çekilmektir. Aksi halde, kişiyi etkilemek için, onun aklını kullanmasını engelleyecek küçük de olsa empozelerde bulunmak, kendine ve kişiye zararlı sonuçlar doğurur. Hatalı iseniz, diğer kimseyide akıl etmeden onu kabule yönlendirdiğiniz ve kabulunü sağladığınızda onunda hata yapmasına sebep olursunuz.

Bu nedenlerle;

1- Yazışmadaki karşı taraf için; "medeniyetsiz, arabi kafalı, dinden dönenler" şeklinde ithamlarda bulunma gibi yanlış huyları acilen terketmeniz,

2- Eğer doğruysanız, ortaya koyduğunuzla yetinip, bunu kabul için başkaca ek çabalara girmemek zorunda olduğunuzu bilmeniz,

3- Peygamberin tebliğ ve açıklama pratiğini kurandan anlamaya çalışarak, tebliğ edip, uyarıp, başkaca bir şey yapmamamız gerektiğini anlayabilmeyi,

becermeniz gerekiyor.

Bu yazılarımı, sizin yatıklarınızın açıklaması olarak söylediğimi iyi kavramanızı ve bundan böyle bu bilinçte yazılarınızı beklediğimi belirtmek isterim.

selamlar,
aorskaya

aorskaya
20. November 2012, 11:01 AM
MELEK NEDİR


Melek, malik, mülk, melik, melekut, malikane, mülkiyet vb kavramlar hep aynı kökten türeyen ve benzer şeyleri vurgulayan ifadeler...

MLK sözcüğünün benim Kuran'dan izlediğim anlamı "yet(mek)" yükleminden türeyen, yetki, yetke, yetişmek, yetişen gibi ifadeler...

Klasik anlamda meleğin bir insan, cin gibi bir varlık olarak düşünülmesinin temelinde
* ikişer, üçer, dörder kanatlı(cenah)olmalarından bahseden ayet.
İsra-24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat(cehah) ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

* "O'nun arşını sekiz yüklenmiştir" anlatımında "meleklerin" montajlanmış olması

* Adem olayında konuşmaları, itiraz etmeleri, akıl yürütmeleri vb ifadeler

Özellikle Adem olayında meleklerin konuşması, itirazı, akıl yürütmesi, secde etmeleri tipik eylemler olarak görülmüştür ve meleklerin insan gibi başka bir tür varlık olmaları sonucunu doğurmuştur.

Oysa dağlara ve taşlara emanet teklif edildiğinde onlarda ölçmüş, tartmış, itiraz etmiş, yükü almamış fakat secdelerine devam ederek koşulsuz kendilerine bildirileni yapmaya devam etmişlerdi ve ediyorlarda...

Yer ve gökte insan gibi bir tür varlık mı?
Kuran'da karıncadan göklere kadar konuşmayan bir şey var mı?

Yani Adem olayında kafalara kazınmış olan klasik cematin ortasındaki ademe secde sahnesi melek anlayışının önündeki en büyük tabudur.

Melek "OL emri yerine gelirken kullanılan her türlü materyal, malzeme, emir, olgudur"
Yani Allah'ın "OL" emri ile olan herşeyin temelinde "MLK" vardır.
Kaba bir tabirle yaratıcının yaratma vasfının işleme/işlenme olgusu MLK'tir...

Bu anlamda, Ademe edilen secde üzerinde dikkatle bir kere daha düşünmek gerekiyor ki melek kavramı açılabilsin...
Kur’an melek diye güç sahibi olmayı kastediyor. Allah’ın melekleri, Allah’ın güçleri demektir. Rüzgar, fırtına, gök gürültüsü, yağmur gibi tabiatta varolan kuvvetler… Tabiatta varolan bir takım işlevsel fonksiyonlar… Hatta insanın bir takım ruhi ve psikolojik durumları… “

Gök gürültüsü (ra’d) meleklerden bir melektir.

Dolayısıyla Kur’an’da bu kökten gelen kavramları tasnif edersek: Mülk güç, melik güç sahibi (özne), meleke güç fiili (yüklem), melek fiilin mef’ulu (yüklemin nesnesi), melekut da fiil/yüklem alanı veya sahası oluyor. Yani “el-melik”, “melekelerini” kullanarak “melaikeyi” ortaya çıkarıyor, bunların tezahür ettiği sahaya (alem) de “melekut” diyor. Bunu için de “mülk” O’nun oluyor. Bütün bunların mihverinde Allah var ve hepsi O’nunla ilgili…

Kur’an der ki: “Rabbiniz gökleri ve yeri altı evrede yaratan, sonra görkemli egemenliği ile iş ve oluşu çekip çeviren Allah’tır. Bu yaratma İKİNCİSİ OLMADAN yalnızca kendisinin iradesi iledir. İşte Rabbiniz Allah budur. Şu halde O’na ibadet ediniz. Bu zihin tutulması neden?” (Yunus; 10/3)

Yani: Allah gökleri ve yeri, O’nunla birlikte/O’na yardım eden ikinci bir aracı (şefi’) olmaksızın, tek başına yaratmıştır… Ayetteki şefi’ bu bağlamda “ikinci” anlamına geliyor. Çünkü ahirette günahkârlara şefaatçi bulunup bulunmayacağı değil; göklerin ve yerin yaratılışı anlatılmaktadır. “Allah bu yaratmayı yaparken (halen de yaratıyorken çünkü yaratma sürüyor) yanında ikinciler veya yardımcılar, aracı tanrılar, yarı tanrılar, tanrısal melekler vs. var mıydı?” gibi bir soruya cevap verilmektedir.

Çünkü eski dünya dinleri bir yüce tanrıdan başka ikinci, üçüncü alt tanrılar, yarı tanrılar, cinler, ifritler, tanrının yaratmada yardımcısı melekler anlayışı ile doluydu. Tanrı yaratmayı direk kendisi yapmaz, onlara havale ederdi. Bir kralın ülkesini oğulları arasında taksim etmesi ve bir çok yetkisini onlara devretmesi gibi Yahudi muhayyilesindeki “dört büyük melek” anlayışı da buradan geliyordu. Daha önceki dinlerde yüzlerceyken bunlarda dörde indirilmişti. Kur’an’ın tevhid ilkesi gereği bu, bir tek Allah’ın doksandokuz, bin, üç bin, beş bin, binlerce ismi, niteliği, melekesi, fonksiyonu, kuvveti haline getirildi. Çünkü Allah birdir (ehad) ve isimleri, sıfatları ve melekeleri ile bölünmez bir bütündür (samed)…
Yani Tanrı bir tanedir ve Tanrılık sadece O’nda toplanmış olup O’ndan kimseye geçmez. Yaratmada, iş ve oluşta kimseyi vekil tayin etmez, bütün her şeyi doğrudan kendisi yapar. Örneğin Yahudi muhayyilesinde geçtiği gibi bitkileri ve mevsim işlerini Mikail’e, ölüm işlerini Azrail’e, vahiy işlerini Cebrail’e, kıyametin kopuşunu İsrafil’e havale etmiş değildir. O’nun “şefi”i yoktur. Bütün bunları direk kendisi yapar…

Bu isimler (Cebrail, Azrail, Mikail, İsrafil vb.) Allah’ın iş ve oluşu (şe’n/emr) meydana getiriyorken ki melekeleridir. O’ndan gayrı birer ikinci (şefi’) değil. İnsanlar zamanla Allah’ın yapıp edişini, edip eyleyişini (melekelerini) bu isimlerle ifadelendirmişler.

Cebr-El: Tanrı’nın gücü… Azra-El: Tanrı’nın durduruşu/engelleyişi… Mika-El: Tanrı’nın övülüşü, tesbihi… İsraf-El: Tanrı’nın soluğu, nefesi… Samu-El: Tanrı’nın işitişi/Tanrı’yı duyan… İsra-El: Tanrı’nın yürüyüşü/Tanrı ile yürüyen… Rafe-El: Tanrı’nın yüceliği/Tanrı’ya yükselen… Bunların hepsi İbranice… Böyle yüzlerce isim var. Yahudi isimleri genellikle böyledir.

Adı üzerinde Cebrail Allah’ın konuşma/vayhetme gücünü, Mikail mevsimleri yaratma gücünü, Ezrail ölüm, İsrafil hayat ve yaşam verme gücünü ifade eden özellikleri/melekeleridir. Bu isimlerin zamanla Tanrı’dan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklarmış gibi algılandığını görüyoruz. Kur’an yer yer bu muhayyileye hitap etmekle birlikte dönüştürmüş ve hepsini “tek bir Allah’ın” güzel isimlerinde toplayarak “Esmau’l-Hüsna”yı getirmiştir. Bu kültürden hareketle Abdullah (Allah’ın kulu), Seyfullah (Allah’ın kılıcı), Nurullah (Allah’ın ışığı), Nimetullah (Allah’ın nimeti), Lutfullah (Allah’ın nimeti) vb. Müslüman isimleri doğmuştur.
Demek ki bu isim ve sıfatlar Allah’ın “melekeleri” oluyor. O’ndan ayrı (alem dışı) ontolojik varlıklar değil; O’nun kendisi de değil; alemde yani tarihte, hayatta, tabiatta ve insanda tecelli eden iş ve oluşu, yapıp edişi, edip eyleyişi…
Kur’an’ın ilk muhataplarına sorsan bir Allah’a inanırlar ve fakat O’nun “samed” olduğunu kabul etmezlerdi. Gökte bir tanrıya inanmakla birlikte, O’nun, tanrılığı alt tanrılarla (min dunillah) bölüştüğünü, paylaştığını düşünürlerdi. İşte samed ilkesi bunu reddediyor. Allah’ın tanrılıkta bölünmez, paylaşma ve ortaklık kabul etmez bir bütün olduğunu ilan ediyor. Bunun içindir ki özellikle ilk sureler Allah isminden ziyade O’nun “melekelerine” vurgu yapar. Şunu demek ister: Bir Allah’a inanmak yetmez, O’nun alemle; tarihle, hayatla, insanla, tabiatla dinamik ilişki içinde olduğuna, güçleri, isimleri, melekeleri ile aramızda olduğuna da inanacaksınız… Şu halde “Her kim Allah’ın alemdeki tasarrufunun bin bir çeşit görünümlerine yani “melekelerine” düşman olursa Allah’a düşmanlık göstermiş olur” ne demek anlaşılıyor olmalı…

Keza “Kim Allah’a; meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına ve ahiret gününe iman ederse…” de şu oluyor: “Kim insanla, tarihle, hayatla ve tabiatla iletişim içinde olan Allah’a; alemde tecelli eden güçlerine (melaiketihi), tarih boyunca gelen elçilerine (rusulihi), kitaplarına/hitaplarına (kutubihi), gelecekte de (yevmu’l-ahir) hesap soracağına iman ederse… İşte böyle insanlıkla canlı ve dinamik ilişki içinde olan (hayyu gayyum) Allah’a iman ederse, bilsin ki, kopmayan bir kulpa yapışmış olur ki asıl iman da budur. Yoksa müşriklerin gökte oturup duran, yarattıkları ile iletişimsiz, yetkilerini alt tanrılara (dunillah) devretmiş, vurdumduymaz tanrısı o “Gökteki”ne (Mülk; 67/16-17) değil…
Ayrıca mülk, melik, malik, mülkiyet, melek, melekut kavramlarının en detaylı açıklamasını Süleyman kıssalarında bulabilirsiniz.

* Süleyman'ın duasında kimseye yaraşmayacak "mülk" vardır.
* Süleyman'a herşeyden verilir (min külli şey'in (bu ifadeye dikkat))
* Süleyman'ın muhatabı olan Melike'nin danıştığı kişilere (melei eftun)
* Hüdhüd'ün getirdiği haberde Melike'yi tanımlamasına dikkat "Ona herşeyden verilmiş" (min külli şey'in)

Bu yazının içeriğine bir değil bir kaç yerde yeterli cevaplar verilmesine rağmen, (yine aynı yazıları hiç cevaplanmamış gibi, onlara verilen cevapları göstermeden) yeniden yazmanız, aslında görüşünüzde hatalı olduğunuz ve ancak bunu kabul edemediğinizi gösterir.

Size kısaca sorayım:

"Melekler ayrı varlık olarak yoktur, onlar insanların iyi taraflarıdır" diyen siz kardeşlerim, doğal olarak; "şeytana da ayrı bir varlık değildir, o da insanın nefsi vb. kötü taraflarıdır" diyerek, melek ve şeytanları yanlış anlama, dolayısıyla şeytanın itiraflarını atlayarak onları doğru değerlendirip tedbir almama tehlikesine düşmektesiniz.

1- Size göre, İblis, insanın kötü yönü, nefsi vb. bir özelliği ise, yani insanın kendine ait bir olgu ise, insanlar vefat ettirildiğinde, iblis neden ettirilmemektedir?

2- İnsan vefat etmesine rağmen, İblis kıyamete kadar "kalan sağlar benimdir" kabulüyle kıyamete kadar yaşıyorsa, o zaman bu iblis nasıl oluyorda her insanın kendine ait bir özelliği, nefsi olabiliyor?

3- Şeytanı (ve meleği) ayrı varlık olarak reddeden kardeşlerimden sadece bu soruların cevaıbını bekliyorum.

Lütfen, herkes samimi olarak cevaplamaya çalışsın...

Ama, kurandaki cevabı bile bile, yani akıllarının anladığının aksine kabule devam edenler de olabilirse, onlarda "hesap gününü" hatırlasınlar...

selamlar,
aorskaya

pramid
20. November 2012, 11:11 AM
1- Size göre, İblis, insanın kötü yönü, nefsi vb. bir özelliği ise, yani insanın kendine ait bir olgu ise, insanlar vefat ettirildiğinde, iblis neden ettirilmemektedir?

İNSANIN İBLİSİ DİYE BİR TABİR KURANDA BULAMAZSINIZ. ASLINDA BU SORUNUN MUHATABI SİZSİNİZ.

iBLİS İNSANIN ÜMİTSİZLİK MELEKESİDİR. bU MELEKE İNSANLIK VAR OLDUĞU SÜRECE YAŞAYACAKTIR. ÇÜNKÜ ALLAHDAN İZİNLİDİR.

aorskaya
20. November 2012, 11:13 AM
Sevgili kaya,

Melekleri varlık kabul etmen gibi ayrıldığımız hususlar sizi adaletli olmaktan, iyilik yapmaktan, yakınlara bakmaktan ayırmıyor ise sorun yok. İstersen kaşar peynirine tap. Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum.



Aslında şu yazı bile kendi içinde o kadar büyük yanlış barındıryorki!

Ama, tabi yine senin egon baskın gelmiş ve seni esir almış...

Şimdi bu yazında başkasına hitabın bunu kabul eden sen ve senin gibiler için ne anlama geldiğini gösterelim:

1- Bir insanın adaletli olması, iyilikler yapması, yakınlarına bakması, size göre kurtuluş için yeterli olduğundan, Allah dışındaki şeylere tapabilmesinde sakınca yoktur öylemi?

2- Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum. diyen sen, Allah'ın müslüman olmanın şartı olarak istediği "LA İLAHE" emrine de bakmıyormusun?

3- Sen gerçekten, bu dediklerini yaparak, başka şeylere taparak, yada hiç bir şeye tapmayarak yaşarsan, ahiretinin iyi olacağınımı kabul ediyorsun?

Bu nasıl müslümanlık anlayışıdır, bu nasıl hanifliktir? Bana kısaca anlatabilen olursa sevinirim...

selamlar,
aorskaya

pramid
20. November 2012, 11:14 AM
2- İnsan vefat etmesine rağmen, İblis kıyamete kadar "kalan sağlar benimdir" kabulüyle kıyamete kadar yaşıyorsa, o zaman bu iblis nasıl oluyorda her insanın kendine ait bir özelliği, nefsi olabiliyor?

Bunu arabi bakış açısı ile anlamanızı beklemiyorum. Vefat ile ölme kelimelerini karıştırıyorsunuz.

Lütfen şu yazıyı kurandan teyit ediniz

VEFAT

" وفاةVefat" sözcüğünün kökü " وفىvfy [vefa]" sözcüğüdür. "Vfy" sözcüğü; " غدر ğadr" sözcüğünün zıddı olup "tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme" demektir. Bu sözcükten türemiş olan "vefat" sözcüğü ise "ölüm" demektir. "Ölüm"e "vefat" denmesi, Allah'ın kişiye verdiği ömrü senesi, ayı, günü, saati, dakikası ve saniyesiyle eksiksiz yaşatmasındandır. (Lisanü'l-Arab; c: 9, s: 362-364)
Bu bilgiler doğrultusunda Kur'an'a bakıldığında, "vfy" sözcüğünün gerek sülasi [üçlü] gerekse mezidatı [eklentili kalıpları] dâhil, Kur'an'da toplam 66 kez yer aldığı görülmektedir.
Ancak sözcük Kur'an'ın her yerinde aynı anlamda kullanılmamıştır. Şöyle ki:
* Üç ve dört harften oluşan kalıpları "tastamam verme, eksiltmeden yerine getirme" anlamında: Necm/37, 41, Nur/25, 39, Hud/15, 109, 111, Al-i Imran/25, 57, 76, 161, 185, Nisa/173, Fatır/30, Ahkaf/19, Zümer/10, 70, Bakara/40, 177, 272, 281, Nahl/91, 111, Enfal/60, Fetih/10, Yusuf/59, 88, Hacc/29, Ra'd/20, İnsan/7, Maide/1, En'am/152, A'raf/85, Hud/85, İsra/34, 35, Muttaffifin/2, Tövbe/111;
*Beş harfli " تفعّل Tefe'ul" kalıbından olanları ise "vefat" anlamında kullanılmıştır: Al-i Imran/55, 193, Nisa/15, 97, En'am/60, 61, Zümer/42, Muhammed/27, Nahl/28, 32, 70, Yusuf/101, Secde/11, A'raf/37, 126, Enfal/50, 51, Hacc/5, Mü'min/67, 77, Maide/117, Yunus/46, 104, Ra'd/40, Bakara/234, 240.

Sırf "vefat" sözcüğünün geçtiği ayetlere bakıldığında, sözcüğün "ölüm" anlamına gelmediği, "ölüm" ile "vefat"ın birbirinden farklı iki ayrı şey olduğu görülmektedir.

Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş ecelin [vadenin] gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O'nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.
Ve O [Allah], kulları üzerinde Kahir'dir [hükümranlığı sürdürür] ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler. (En'am;/60, 61)

Allah, o nefisleri ölmeleri sırasında vefat ettirir. Ölmeyenleri de uyuduklarında; artık haklarında ölüm gerçekleştirdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir kavim için nice ayetler vardır. (Zümer/42)

Dikkat edilirse, ayetlerdeki "ölüm geldiği vakit elçilerimiz ... vefat ettirirler" ve "ölmeleri sırasında vefat ettirir" ifadelerinde "vefat" sözcüğünün "Allah'ın kişiye verdiği ömrü senesiyle, ayıyla, günüyle, saatiyle, dakikasıyla ve saniyesiyle eksiksiz yaşatması" anlamına karşılık olmadığı; "vefat"ın ölüm anından hemen önce yaşanan bir süreç olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Rabbimiz "vefat"ın ölümden başka bir süreç olduğunu ve değişik şekillerde tezahür ettiğini şu ayetlerde beyan etmiştir:

De ki: "Size görevlendirilmiş ölüm meleği sizi vefat ettirecek, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz." (Secde/11)

Şu, kesinlikle meleklerin, kendilerine zulmederlerken vefat ettirdikleri kimseler; Onlar [melekler]: "Ne işte idiniz?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik" derler. Onlar [Melekler]: "Allah`ın yeryüzü geniş değil miydi, siz orada hicret etseydiniz ya?" derler. Artık, işte bunların varacakları yer cehennemdir. Ve o ne kötü gidiş yeridir. (Nisa/97)

(O kâfirler) Kendilerine zulmetmiş kimseler olarak, meleklerin, vefat ettirdikleri kimselerdir. Artık teslimiyeti bırakırlar: "Biz, hiç bir kötülükten yapmıyorduk." Bilakis, Şüphesiz Allah sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilendir. (Nahl/28)

Melekler, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak "Tadın bakalım kızgın ateşin azabını- diye onları vefat ettirirken bir görseydin."
İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde zulmeden biri değildir. (Enfal/50, 51)

Artık melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onları vefat ettirirken nasıl olacak! (Muhammed/27)

(Takva sahipleri) O kimselerdir ki, melekler, onları hoş ve rahat ettirerek vefat ettirirler. "Selam size, yapmış olduğunuz işlerin karşılığı olarak girin cennete..." derler. (Nahl/32)

Yüzler var ki o gün apaydınlıktır.
Rabblerine nazar edicidirler.
Ve yüzler de var ki o gün asıktırlar.
Zannederler ki kendilerine belkıran yapılır.
Hayır... Hayır... Köprücük kemiklerine dayandığı zaman,
ve "Kim tedavi edicidir! [Çare bulan kimdir!]" denildiği [zaman],
ve o [can çekişen kişi] bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı [zaman],
ve bacak bacağa dolaştığı [zaman],
işte o gün sevk [sürülüp götürülmek], sadece Rabbinedir. (Kıyamet/ 22-30)

Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, "vefat" iki şekilde gerçekleşmekte, bu süreci takva sahipleri mutluluk ve rahatlık içinde geçirirken, suçlular ise mutsuz ve işkence içinde geçirmektedirler.
Demek oluyor ki, "vefat", Allah'ın insanlara, ölecekleri andan hemen önce yaşatacağı, herkese yaptıklarının ve yapması gerekirken ötelediklerinin hepsini eksiksiz fazlasız göstereceği, haber vereceği bir süreçtir. Başka bir ifade ile "vefat", Rabbimizin, insanın hayatındaki tüm kayıtları en ince ayrıntısı ile tıpkı bir yazarkasanın "Z raporu" gibi, ölüm anından kısa bir süre önce hiç eksiksiz fazlasız ortaya koyuvermesidir. Bu "ortaya konuş" ise insanın yapısına yaratılıştan yerleştirilmiş olan "koruyucular, bellekler, elçiler [hafıza hücreleri]" ile sağlanmaktadır.
Vefat süreci, Kıyamet suresinde şöyle bildirilmiştir:

O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberlenir.
Aslında insan kendi aleyhine iyi bir gözetmendir.
Tüm mazeretlerini koysa da bile / Tüm perdelerini koysa da bile...
Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme!
Kuşkusuz onun [yaptıklarının-yapmadıklarının] birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir.
O halde Biz onu [yaptıklarını - yapmadıklarını] topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle!
Sonra, onun [yaptıklarının - yapmadıklarının] beyanı [kanıtlarıyla ortaya konması] da sadece Bizim üzerimizedir. (Kıyamet/13-19)

"Vefat" konusunda iki husus dikkat çekmektedir:

1- Vefat ettiren mutlak surette Allah'tır. Hâlbuki bazı ayetlerde buna uygun olarak Allah'ın vefat ettirdiği söylenmiş [Maide/117, Yunus/46, Ra'd/40, Mü'min/77, Zümer/42, En'am/60, Yunus/104, Nahl/70, Al-i Iımran/193, A'raf/126, Yusuf/101], bazı ayetlerde ise vefatı elçilerin veya meleklerin gerçekleştirdiği bildirilmiştir [Nisa/97, En'am/61, Muhammed/27, Nahl/28, 32, Enfal/50, Secde/11, A'raf/37].
Bunun sebebi, Allah'ın "vefat" işlemini elçiler, melekler vasıtası ile yapmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumun bir başka örneği de, aslında kılavuz olan, karanlıklardan aydınlığa çıkaranın kendisi olmasına rağmen, Rabbimizin bu eylemi, tıpkı vefatı meleklere, elçilere izafe ettiği gibi elçiye izafe etmesidir:

Allah, inananların Veliysidir [yakın kimsesidir]; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Küfre sapanlara gelince, onların yakın kimseleri tağuttur ki, kendilerini nurdan karanlığa çıkarır. Bunlar cehennem ashabıdır. Onlar orada sürekli kalıcıdırlar. (Bakara/257)

Elif, Lâm, Râ. Bu, Bizim sana, insanları Rabblerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa; Azîz'in [Güçlü Olan'ın], Hamîd'in yoluna çıkarman için indirdiğimiz bir kitaptır. (İbrahim/1)

Dolayısıyla, "vefat" konusunu değerlendirirken "öldüren" ve "dirilten"in Allah olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

2- Bazı ayetlerde ölümden bahsedilirken "ölüm" değil, ölümden önceki "vefat" zikredilmiştir.
Bu ayetlerde Rabbimiz "hiç olma" anlamındaki "ölümü" zikretmeyerek iyi insanlar için hiçliğin, korkunun, dehşetin olmayacağını ve dünya hayatlarının hoş ve rahat bir vefat süreci ile biteceğini vurgulanmış olmaktadır. Böylece iyi insanlar ölümle korkutulmamakta, ölümden nefret ettirilmemekte, ayrıca bu üslup ile olayın en önemli noktasına dikkat çekilmiş olmaktadır.
Bazı ayetlerde "vefat" için görevlendirilen elçilerin [meleklerin] çoğul olarak belirtilmesine karşılık, Secde/11'deki ifade tekildir. Bu uygulama, "ölüm meleği" tanımının vefat ettiren meleklerin genel adı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu, yüzlerce askerin yaptığı bir iş ifade edilirken "bunu asker yaptı" diye tekil zamir kullanılmasına benzemektedir.
En'am suresinden alıntıdır.

aorskaya
20. November 2012, 11:24 AM
İNSANIN İBLİSİ DİYE BİR TABİR KURANDA BULAMAZSINIZ. ASLINDA BU SORUNUN MUHATABI SİZSİNİZ.

iBLİS İNSANIN ÜMİTSİZLİK MELEKESİDİR. bU MELEKE İNSANLIK VAR OLDUĞU SÜRECE YAŞAYACAKTIR. ÇÜNKÜ ALLAHDAN İZİNLİDİR.

Tabiki kuranda bulamazsın çünkü yok...

Çünkü İblis, sizin dediğiniz gibi insanların kötü tarafı, yada insanların nefisleri değildir.

Şimdi de, İnsana ait nefis gibi bir husus olduğu görüşünü terk ederek, yeni bir çarpıtmayamı başvuracaksınız sevgili pramid!

1-İnsanın ümitsizlik melekesi ne demektir yahu?

İnsanın her ne melekesi olursa olsun, insana ait bir yeti, bir husus ise insanla beraber nasıl ölmüyor da kıyamete kadar yaşayabiliyor?

2- Senin ümitsizlik meleken, benim ümitsizlik melekem, onunki vb. nasıl bizler ölünce ölmezler?

3- Tek bir cevabı var!

Nasıl tanımlarsan tanımla, "İblis; insanın parçası yada özelliği değildir.

Ayrı bir varlık olarak iblis, kıyamete kadar izinlidir. "

Bunun için kuranda itirafları bize anlatılmakta ve tedbir almamız istenmektedir.

Daha fazla aksini kabul etmeye çalışmaya zorlamak, insanı mahveder...

Ama, hala bu seçimde bulunmak isteyenler olabilecekse, yapılabilecek şey kalmıyor...

Herkes seçimlerinin sonuçlarına katlanır.

Selamlar,
aorskaya

aorskaya
20. November 2012, 11:29 AM
Bunu arabi bakış açısı ile anlamanızı beklemiyorum. Vefat ile ölme kelimelerini karıştırıyorsunuz.

Lütfen şu yazıyı kurandan teyit ediniz

Harikasın ya!

Herşeyi kendisinin anlayabileceğini, ama başkasının anlayamayacağını kabul eden bir kafaya; ne anlatılabilirki?

Gerçekten, bu sözden de ibret alınacak çok şey vardır.

Şimdide konuyu meleklerin varlığını inkardan, bunların varlığını kabul edenlerin, medeniyetsiz oluşundan, dinden dönenler olduğundan bahseden sen, bana kalkıp "vefat" ı anlatmaya çalışma...

"İnsan, yaşam, vefat, kabir, kıyamet, hesap günü ve sonrası" başlığındaki yazılarıma bakarsan vefattan ne anladığımı görürsün.

Ama, sen şu yukarıdaki hataların gösterilmesine rağmen görmezden gelmeye ve bunlara değinmemeye devam edebilirsin.

Ancak, rabbimizin şahit olduğunu hatırla! Yada zaten biliyorsun, buna rağmen devam ediyorsun.(değilmi?)

Selametle,
aorskaya

pramid
20. November 2012, 12:50 PM
Aorskaya selamet, bizim zihni yapımız ile senin zihni yapın farklı. Üslüp sıkıntılı olduğu için tartışmanın bir anlamı yok.

Bilgileni sun. Ama lütfen dayatma. Çünkü senin sunduğun verileri bizler bir süre savunmuştuk. O bilgilerimiz bizim cehaletimizdendi.

aorskaya
20. November 2012, 12:59 PM
Aorskaya selamet, bizim zihni yapımız ile senin zihni yapın farklı. Üslüp sıkıntılı olduğu için tartışmanın bir anlamı yok.

Bilgileni sun. Ama lütfen dayatma. Çünkü senin sunduğun verileri bizler bir süre savunmuştuk. O bilgilerimiz bizim cehaletimizdendi.

Pes artık, Sen;

1- ya ne yazdığını bilmiyor,
2- ya yazdığın şeylerin ne anlama geldiğini bilmiyor,
3- yada ne yazılırsa yazılsın, ille de benim dediğim gibi şartlanmalara sahip ve seninle aynı düşünmeyenleri de cahil, medeniyetsiz ve dinden dönen yani mürted görebilen sağlıksız bir mantığın var.

Yukarıda hiç bir şey yapmamış edasıyla yazan kardeşim, bak bu söylediklerini ben senden önce en son ne zaman söylemişim!

Sevgili pramid,

Önceki yazında ne denli hatalı pozisyonlara düşen tavırlar sergileyerek yazdığına ilişkin görüşlerime hiç değinmeyen, başka bir yazı yazmışsın. Bu yazında da, yine benzer hatalar yer almakta ise de bunları göstermeden önce, konunun önemine dayanarak bir kere daha kısaca size hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Burada yazışan taraflar, eğer müslümanlarsa; herkes kurandan görüşünü ortaya koyar ve okuyucularda bunu kendi akıllarıyla değerlendirip, kabul ve red hususunda kendi iradelerini kullanırlar.

Yazarlara düşen, görüşlerini aktarıp, kenara çekilmektir. Aksi halde, kişiyi etkilemek için, onun aklını kullanmasını engelleyecek küçük de olsa empozelerde bulunmak, kendine ve kişiye zararlı sonuçlar doğurur. Hatalı iseniz, diğer kimseyide akıl etmeden onu kabule yönlendirdiğiniz ve kabulunü sağladığınızda onunda hata yapmasına sebep olursunuz.

Bu nedenlerle;

1- Yazışmadaki karşı taraf için; "medeniyetsiz, arabi kafalı, dinden dönenler" şeklinde ithamlarda bulunma gibi yanlış huyları acilen terketmeniz,

2- Eğer doğruysanız, ortaya koyduğunuzla yetinip, bunu kabul için başkaca ek çabalara girmemek zorunda olduğunuzu bilmeniz,

3- Peygamberin tebliğ ve açıklama pratiğini kurandan anlamaya çalışarak, tebliğ edip, uyarıp, başkaca bir şey yapmamamız gerektiğini anlayabilmeyi,

becermeniz gerekiyor.

Bu yazılarımı, sizin yatıklarınızın açıklaması olarak söylediğimi iyi kavramanızı ve bundan böyle bu bilinçte yazılarınızı beklediğimi belirtmek isterim.

selamlar,
aorskaya

Ama, galiba bu huylarınız hiç değişemeyecek değilmi?

Rabbim şahittir, bana o yeter...

selamlar,
aorskaya

pramid
20. November 2012, 02:10 PM
Hiç düşündün mü bu ortamda millet neden senin uslübundan şikayetçi.


Selam

aorskaya
20. November 2012, 03:04 PM
Hiç düşündün mü bu ortamda millet neden senin uslübundan şikayetçi.


Selam

Çok düşündüm ve vardığım sonuç:

Kendilerinin akıllarını her şeyden üstün tutan kompleksli kimselerin, önce fikirler yerine sataşmalara başladıklarını, sonra da sataşmanın ötesinde;

Müslüman kimliğine bile bakmaksızın, "medeniyetsizlikle, mürtedlikle, maymunlukla vb." suçlayabildiklerini gördüm.

Eeee, fikirini bile ortaya koyup kenara çekilemeyen kimselerden bu yaklaşımlara zaten alışmıştım, burada da onların bir tezahürü olarak kabul ettim.

Ancak; az sayıda ve gerçekten samimi olarak yazışmada bulunan kardeşlerimden de gayel güzel yazışma ortamları yakalayabildim.

Buda adam olana yetiyor, yetmeli de... Çünkü, asıl rabbimizin vereceği karşılıktır, onun razılığıdır. Bunu sağlamaya çalışanlara selam olsun...

Saçma sapan, imansızların bile göstermedikleri pervasızlıkları gösterenleri ikaz edince, üsluptan şikayet etmekten başka ne yapılabilirki?

Dünyada insanlara hep iyi davransanda, adil olsanda, kendini insanların hizmetine adayarak yaşamını bitirsen de, diğer ilahları ilah kabul etmeyip, sadece Allah'a taparak yaşayamamışsan, seni bekleyen yeni mekan bellidir.

... ayrıldığımız hususlar sizi adaletli olmaktan, iyilik yapmaktan, yakınlara bakmaktan ayırmıyor ise sorun yok. İstersen kaşar peynirine tap. Ben bu Allahın emrettiklerine bakıyorum.



"İyilik yapta, istersen peynire tap" diyen, bunu derken haddini aştığını görmeyen veya belkide umursamayan ve müslüman olduğunu iddia edene, müslümanlığın ilk ve en önemli şartının "LA İLAHE" yi kabul ederek, önce başka ilahlar olmadığını kabul etmesi, ondan sonra ise "İLLA ALLAH" diyerek sadece ALLAH'a tapılması ( iyilikleri yapmak şartıyla; kaşar peynirine veya başka şeylere değil) gerektiğini kavrayabilmesini söylemekten" daha fazla bir şey anlatmama gerek varmıdır acaba?


Şimdi sana tavsiyem;

Sen de bunları ve içinde bulunduğun durumu bir düşün...

selamlar,
aorskaya

seckin
20. November 2012, 04:24 PM
ikişer, üçer, dörder kanatlı(cenah)olmalarından bahseden ayet.

İsra-24 Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat(cehah) ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et.

Bizlere yıllarca yanlış anlatmışlar bizlerde yanlış anlamışız. Cenah Anne babanın şefkatinin göstergesi gibi. Cenah ise Allahın meleklerinin gücünü anlatıyor. O zaman Allah daha merhametli. Bu ikişer üçer cenah Allahın sonsuz merhametine de göstergesi olabilir. Yanlış mı düşünüyorum. Cenah merhamet gücü de diyebilir miyiz.

pramid
21. November 2012, 09:23 AM
Cenah Anne babanın şefkatinin göstergesi gibi. Cenah ise Allahın meleklerinin gücünü anlatıyor. O zaman Allah daha merhametli. Bu ikişer üçer cenah Allahın sonsuz merhametine de göstergesi olabilir. Yanlış mı düşünüyorum. Cenah merhamet gücü de diyebilir miyiz.

Zihnine sağlık....

seckin
22. November 2012, 05:21 PM
Alıntı:
Cenah Anne babanın şefkatinin göstergesi gibi. Cenah ise Allahın meleklerinin gücünü anlatıyor. O zaman Allah daha merhametli. Bu ikişer üçer cenah Allahın sonsuz merhametine de göstergesi olabilir. Yanlış mı düşünüyorum. Cenah merhamet gücü de diyebilir miyiz.
Zihnine sağlık....

Seninde