PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tevbe sûresi


dost1
22. September 2012, 10:47 PM
MEDÎNE DÖNEMİ

Necm: 695

1,2Allah'tan ve Elçisi'nden ahitleştiğiniz ortak koşanlara bir ültümatom, kesin uyarı:
“Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah'ı âciz bırakan olmadığını ve kesinlikle Allah'ın, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleri rezil-rüsva eden olduğunu bilin.”
3,4Ve “en büyük hac” günü,404 ortak koşanlardan antlaşma yaptığınız, size hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseyle yardımlaşmamış kimseler hariç, şüphesiz Allah'ın ve O'nun Elçisi'nin ortak koşan kimselerden ilişiksiz olduğuna dair Allah'tan ve Elçisi'nden insanlara bir bildiri: “Artık eğer hatadan dönerseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ve eğer sırt çevirirseniz o zaman şüphesiz kendinizin, Allah'ı âcizleştiren olmadığını biliniz.” Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kişilere de acıklı bir azabı müjdele! Artık siz de müddetlerine kadar kendilerine verdiğiniz sözlerinizi tamamlayın. Şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
5Şu dokunulmaz kılınmış aylar/hac ayları çıktığı zaman da o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikame ederlerse [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutarlarsa] ve zekâtı/vergilerini verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
6Eğer ortak koşanlardan herhangi biri aman dilerse, Allah'ın kelâmını dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güvenli yerine ulaştır. Bu, şüphesiz onların bilmeyen bir toplum olmaları nedeniyledir.
7Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız hariç, o ortak koşan kimseler için Allah katında ve Elçisi katında herhangi bir antlaşma nasıl olabilir? Artık onlar size karşı doğru durdukça siz de onlara karşı doğru olun. Şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
8-10Nasıl olabilir ki? Ve eğer onlar, size üstünlük sağlarlarsa, sizin hakkınızda bir yemin ve antlaşma gözetmezler. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise dayatır. Ve onların çoğu hak yoldan çıkmış kimselerdir: Onlar, Allah'ın âyetlerini çok az bir bedelle sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları kötü olanlardır. Onlar, herhangi bir mü’min hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, sınırı aşanların ta kendileridir.
11Bundan sonra eğer tevbe ederlerse, salâtı ikame ederlerse [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutarlarsa] ve zekâtı/vergilerini verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdirler. Ve Biz âyetleri, bilen bir toplum için ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
12Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, vazgeçmeleri için o, küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme öncüleriyle hemen savaşın. Şüphesiz onlar için sözleşmeler diye bir şey yoktur.
13Yeminlerini bozan, Elçi'yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size karşı savaşa kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymaya daha layık olandır.
14,15Onlarla savaşın ki, Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsva etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah, dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
16Sizden çaba harcayanları, Allah'ın Elçisi'nden ve inananların astlarından sırdaş/ can dostu edinmeyenleri Allah ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.
17Ortak koşanlar, kendilerinin küfrüne; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişlerine kendileri şâhit olup dururlarken Allah'ın mescitlerini imar etmeleri söz konusu olamaz. İşte onlar, işleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onlar, Ateş içinde sürekli kalacaklardır.
18Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergisini veren ve sadece Allah'a saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseler açar ve yaşatırlar. Artık işte onların, kılavuzlandıkları doğru yol üzere olan kimselerden olmaları beklenir.
19Siz, hac yapanın sularının tedarik edilmesini ve Mescid-i Haram'ın imar edilmesini, Allah'a ve âhiret gününe iman eden ve Allah yolunda çaba gösteren kimse gibi mi yapıyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit olamazlar. Ve Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna kılavuzluk etmez.
(113/9, Tevbe/1-19)


Necm: 696

28Ey iman eden kimseler! Ortak koşan bu kimseler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan/onların uzaklaşmasıyla kazanç kaybına uğramaktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde armağanlar ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.
29Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Elçisi'nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde cizye verene kadar savaşın.
31Onlar, Allah'ın astlarından bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Îsâ'yı kendilerine rabler edindiler. Oysa onlar sadece bir tek olan ilâha kulluk etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka ilâh diye bir şey yoktur. O, ortak koşanların ortak koştuğu şeylerden de arınıktır.
32Onlar, Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki Allah, sadece, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler hoş görmeseler de Kendi nûrunu tamamlamaya dayatıyor.
20İman eden, hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda çaba gösterenler, Allah katında derece bakımından daha büyüktür. İşte bunlar, kurtulanların ta kendileridir.
21,22Onların Rabbi, onları Kendi katından bir rahmet, bir rıza ve içinde sonsuz olarak kalmak üzere, içinde tükenmez nimetler bulunan kendilerine ait cennetlerle müjdeler. Şüphesiz Allah, katında çok büyük ödül olandır.405
(113/9, Tevbe/28-29, 31, 32, 20-22)


Necm: 697

23Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeyi seviyorlarsa, onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyiniz. Sizden her kim de onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar kabul ederse, artık işte onlar, yanlış davrananların; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir.
25Andolsun ki Allah, birçok yerde ve Huneyn Günü406 size yardım etti. Hani çokluğunuz size güven vermişti de onun size bir yararı olmamış ve yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti. Sonra da arkanızı dönüp kaçmıştınız.
26Sonra Allah, Elçisi'nin üzerine ve mü’minlerin üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygularını/ morallerini içlerinde oluşturdu ve sizin görmediğiniz ordular indirdi. Kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseleri de azaba uğrattı. Ve işte bu, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin cezasıdır.
27Sonra, bütün bu olup bitenlerin arkasından Allah, dilediği kimseye dönüş nasip eder. Ve Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
(113/9, Tevbe/23, 25-27)


Necm: 698

30Ve Yahudiler; “Uzeyr Allah'ın oğludur” dediler. Hristiyanlar da, “Mesih Allah'ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!
33Allah, ortak koşanlar hoşlanmasa da, kendisini, Din'in; hepsinin üzerine çıkarması için Elçisi'ni, doğru yol kılavuzu ve hak din ile gönderendir.
(113/9, Tevbe/30, 33)


Necm: 699

34Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, hahamlardan, rahiplerden birçoğu kesinlikle insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler, hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!
35O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!”
(113/9, Tevbe/34-35)


Necm: 700

24De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından ürperdiğiniz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda çaba harcamaktan daha sevimli ise, artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyiniz. Ve Allah, hak yoldan çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez.
(113/9, Tevbe/24)


Necm: 701

36Şüphesiz Allah katında; gökleri ve yeri oluşturduğu günkü Allah'ın yazısında ayların sayısı, ay olarak on ikidir. Bunlardan dördü dokunulmaz kılınmıştır. İşte bu koruyan dindir. Bu nedenle dokunulmaz aylarda kendinize haksızlık etmeyiniz. Ve sizinle toptan savaşan ortak koşanlarla siz de toptan savaşın. Ve şüphesiz Allah'ın, Kendisinin koruması altına girmiş kişiler ile beraber olduğunu bilin.
37O “Nesi”,407 ancak küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişte fazlalıktır ki, onunla kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kimseler şaşırtılır; Allah'ın haram kıldığının sayısına uydursunlar da Allah'ın haram kıldığını helâl kılsınlar diye, onu bir yıl helâl, bir yıl haram sayarlar. Kendilerine amellerin kötülüğü süslenip güzel gösterildi. Ve Allah, kâfirler; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler toplumuna kılavuzluk etmez.
(113/9, Tevbe/36-37)

Necm: 702408

38Ey iman etmiş kişiler! Ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa çıkın denildiği zaman yere ağırlaşıp kaldınız/çakılıp kaldınız. Âhiretten cayıp basit dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama âhrettekine göre, bu basit dünya hayatının kazanımı pek azdır.
39Eğer savaşa çıkmazsanız, Allah sizi acıklı bir azap ile azaplandırır ve yerinize başka bir toplumu getirir ve siz O'na zarar diye bir şey veremezsiniz. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.
40Eğer siz, Elçi'ye yardım etmezseniz, bilin ki Allah O'na kesinlikle yardım etmiştir. Hani o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kişiler, o'nu ikinin ikincisi olarak çıkarmışlardı. Hani ikisi mağarada idiler. Hani O, arkadaşına “Üzülme, şüphesiz Allah bizimle beraberdir” diyordu. Bunun üzerine Allah, O'nun üzerine kalbi teskin eden güven ve yatışma duygularını/morallerini içlerine koymuş, O'nu sizin görmediğiniz askerlerle güçlendirmiş ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişilerin sözünü en alçak yapmıştı. Allah'ın kelimesi de en yücenin ta kendisidir. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
41Hafif teçhizatla ve ağırlıklı olarak savaşa çıkın ve mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda gayret gösterin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
(113/9, Tevbe/38-41)


Necm: 703

42Eğer sefer, yakın bir kazanç ve sıradan bir sefer olsaydı, onlar kesinlikle seni izlerlerdi. Fakat o yapılması zor olan iş kendilerine uzak geldi. Bununla beraber, “Bizim de gücümüz yetseydi, kesinlikle sizinle beraber elbette çıkardık” diye Allah'a yemin edecekler –kendilerini yıkıma uğratıyorlar– ve Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancı kimselerdir.
43Allah, seni affetti. Doğru kimseler, sana iyice belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, niçin onlara izin verdin?
44Allah'a ve âhiret gününe inanan kimseler, mallarıyla ve canlarıyla çaba harcamaya senden izin istemezler. Ve Allah, o Kendi koruması altına girmiş kimseleri en iyi bilendir.
45Senden izin isteyenler, sadece Allah'a ve âhiret gününe inanmayan ve kalpleri şüpheye düşüp de şüphelerinin içinde bocalayıp duran kişilerdir.
46Ve eğer çıkışı isteselerdi, kesinlikle çıkış için birtakım hazırlık yaparlardı. Fakat Allah, onların gönderilmelerini hoş görmedi de onları yoldan alıkoydu. –Ve “Oturun oturanlarla beraber!” denildi.–
47Eğer sizin içinizde çıkmış olsalardı, sadece bozgunculuğu artıracaklardı ve kesinlikle aranıza sosyal yangın sokmak için koşacaklardı. İçinizde onlara kulak verecekler de vardı. Ve Allah, o yanlış davrananları; kendi zararlarına iş yapanları çok iyi bilendir.
48Andolsun ki onlar, bundan önce de insanları dinden çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Sonunda hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde Allah'ın emri açığa çıktı.
49Onlardan bazı kimseler, “Bana izin ver, beni sosyal yangına düşürme/başımı belaya sokma!” derler. Gözünüzü açın! Onlar sosyal yangının içine düştüler. Cehennem de kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimseleri çepeçevre kuşatıcıdır.
50Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet dokunursa, “Biz kesinlikle tedbirimizi önceden almıştık” derler. Ve onlar, sevinenler olarak yan çizip giderler.
51De ki: “Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için yazdığından başkası dokunmaz. O, bizim mevlamızdır. Onun için mü’minler, yalnızca Allah'a işin sonucunu havale etsinler.”
52De ki: “Siz, bize iki güzelliğin birinden başkasını mı gözetirsiniz? Biz ise size, Allah'ın Kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi, siz gözetedurun, şüphesiz biz de sizinle beraber gözetenleriz.”
53De ki: “İsteyerek veya istemeyerek Allah yolunda harcama yapın; sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Şüphesiz siz, hak yoldan çıkanların toplumu oldunuz.”
54Ve onların yaptıkları harcamaların kendilerinden kabul olunmasına, sadece, onların küfretmesi; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri, O'nun Elçisi'nin gerçek elçi oluşunu bilerek reddetmeleri ve salâta [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmaya; toplumu aydınlatmaya] sadece tembel tembel gitmeleri, Allah yolunda harcamalarını da ancak istemeyerek yapmaları engel oldu.
55Öyleyse onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Ancak Allah, bunlarla, onları basit dünya yaşamında cezalandırmak, onlar kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri iken canlarını çıkarmak istiyor.
56Sizden olmadıkları hâlde, şüphesiz kendilerinin kesinlikle sizden olduğuna dair Allah'a yemin de ederler. Velâkin onlar, korkup duran bir topluluktur.
57Eğer onlar, sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı, kesinlikle başlarını dikerek o tarafa doğru yönelirlerdi.
58Onlardan bazıları da, sadakalar hakkında sana dil uzatan kimselerdir. Ki, o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen öfkeleniverirler.
59Ve keşke onlar, Allah ve Elçisi'nin kendilerine verdiğine razı olsalardı. Ve “Bize Allah yeter. Allah, yakında bize armağanlar verecektir, Elçisi de. Şüphesiz biz, sadece Allah'a rağbet edenleriz” deselerdi.
60Kesinlikle, Allah tarafından bir taksim/zorunlu görev olarak sadakalar/ kamunun gelirleri ancak fakirler, miskinler/ yoksullar, işsizler, o iş üzerine çalışan görevliler/ kamu görevlileri, kalpleri İslâm'a ısındırılacaklar, özgürlüğü olmayan köleler, ağır borç altındakiler, Allah yolundakiler [askerler, öğrenci ve öğretmenler], yolda kalmışlar içindir. Allah, her şeyi en iyi bilendir ve en iyi yasa koyandır.
61Yine onlardan bazıları, Peygamber'i inciten ve “O, kendisine söylenen her şeyi dinleyip tasdik eden biridir!” diyen kimselerdir. De ki: “Sizin için bir hayır kulağıdır; Allah'a inanır, mü’minlere inanır ve sizden iman edenlere de bir rahmettir.” Ve Allah'ın Elçisi'ni inciten kimseler, acıklı bir azap kendileri için olanlardır.
62Sizi hoşnut etmek için, sizin için Allah'a yemin ederler. Bunlar, eğer mü’min iseler Allah'ı ve Elçisi'ni razı etmeleri daha doğrudur.
63Şüphesiz kim Allah ve Elçisi'yle boy ölçüşmeye kalkarsa, şüphesiz onun için içinde sonsuza dek kalanlar olarak cehennem ateşi olduğunu bilmediler mi? İşte bu, en büyük rüsvalıktır.
(113/9, Tevbe/42-63)


Necm: 704

64Münâfıklar, kalplerindeki şeyleri kendilerine haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: “Siz alay edin! Şüphesiz Allah, sizin çekindiğiniz şeyi ortaya çıkarandır.
65Ve eğer onlara sorsaydın, kesinlikle, “Biz, sadece dalmıştık, oyun oynuyorduk” diyecekler.
De ki: “Allah, âyetleri ve Elçisi ile mi alay ediyordunuz?”
66Özür dilemeyin, siz “İman ettik” dedikten sonra kesinlikle küfrettiniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddettiniz. Sizden bir kısmını affetsek bile, şüphesiz kendileri günah işleyen kimseler oldukları için azaplandıracağız.
(113/9, Tevbe/64-66)


Necm: 705

67Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar/ cimrilik ederler. Allah'ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münâfıklar, hak yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir.
68Allah, münâfık erkek ve münâfık kadınlara ve kâfirlere; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere/ inanmayanlara, içinde temelli kalanlar olarak cehennem ateşini vaat etmiştir. O, onlara yeter. Ve Allah, onları dışlayıp rahmetinden mahrum bırakmıştır! Ve onlara kalıcı bir azap vardır.
69Siz de tıpkı kendinizden önceki, sizden daha güçlü-kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı ve de paylarına düşen kadar yararlanan kimseler gibisiniz. İşte siz de, sizden öncekiler paylarına düşen kadarıyla nasıl yararlanmak istedilerse siz de onlar gibi payınıza düşen kadarıyla yararlanmak istediniz. Siz de dalanlar gibi daldınız. İşte bunların, dünyada ve âhirette amelleri boşa gitti ve işte bunlar, kayba/zarara uğrayıp acı çeken kimselerin ta kendileridir.
70Onlara, kendilerinden önceki kişilerin; Nûh'un toplumunun, Âd'ın, Semûd'un, İbrâhîm'in toplumunun, Medyen ashâbı'nın ve alt-üst olmuş kentlerin haberi gelmedi mi? Onlara elçileri açık delillerle gelmişlerdi. Ve sonra Allah, onlara haksızlık eden biri değildi. Velâkin onlar, şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ediyorlardı.
(113/9, Tevbe/67-70)


Necm: 706

71İnanan erkekler ve inanan kadınlar; bunların bazısı bazılarının koruyucu, yol gösterici yakınlarıdırlar. Bunlar herkesçe kabul gören iyi şeyleri emrederler, tüm kötü şeylerden vazgeçirirler, salâtı ikame ederler [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutarlar], zekâtı/vergiyi verirler, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne itaat ederler. İşte bunlar, Allah onlara rahmet edecektir. Şüphesiz Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
72Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah'ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir.
(113/9, Tevbe/71-72)

Necm: 707

73Ey Peygamber! İnkârcılar ve münâfıklar ile çaba göster. Ve onlara karşı sert ol. Onların barınma yerleri de cehennemdir. Ve o, ne kötü bir oluş yeridir!
74Onlar, söylemediklerine, Allah'a yemin ederler. Hâlbuki onlar, küfrü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetme sözünü kesinlikle söylediler. İslâmlaşmalarından sonra da kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri oldular. Ve ulaşamadıkları, sahip olamadıkları şeyleri çok istediler. Onlar sadece, Allah'ın ve Elçisi'nin mü’minleri Allah'ın armağanlarından zenginleştirmiş olmasından kinlendiler. Artık, eğer hatalarından dönerlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer geri dururlarsa da Allah, onları dünyada ve âhirette çok acıklı bir azap ile azaplandıracaktır. Yeryüzünde onlar için bir koruyucu, yol gösterici yakın ve iyi bir yardımcı da yoktur.
75Ve onlardan bazıları, “Eğer Allah armağanlarından bize verirse, kesinlikle bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız” diye Allah'a söz veren kimselerdir.
76Sonra, ne zaman ki Allah, onlara armağanlarından verir, onda cimrilik ederler ve yüz çevirerek geri dururlar.
77Sonunda Allah'a vaat ettikleri şeylerde sözlerini tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da Kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde sürüp gidecek bir münâfıklık yerleştirerek onları cezalandırdı.
78,79Şüphesiz onlar; mü’minlerden, sadakalardan kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara ve güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara dil uzatan, sonra da onlarla alay eden kimseler, Allah'ın, onların sırlarını ve fısıltılarını bilip durduğunu ve şüphesiz Allah'ın bütün bilinmeyenlerin çok iyi bilicisi olduğunu bilmediler mi? Allah, onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için çok acıklı bir azap vardır.
80Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de yine Allah, onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Rasûlü'nü kabul etmemeleri nedeniyledir. Allah, hak yoldan çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez.
(113/9, Tevbe/73-80)


Necm: 708

81O geri bırakılanlar/savaşa katılmayanlar, Allah'ın Elçisi'ne karşıt olarak oturmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda çaba harcamaktan hoşlanmadılar, bir de “Bu sıcakta savaşa çıkmayın” dediler. De ki: “Cehennem ateşi daha sıcaktır.” Keşke iyice kavrayıp anlayabilselerdi.
82Artık kazandıkları günahın cezası olarak, çok az gülsünler, çok çok ağlasınlar.
(113/9, Tevbe/81-82)


Necm: 709

83Eğer Allah seni onlardan bir taifenin yanına döndürür de onlar çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: “Artık siz, hiçbir zaman benimle beraber asla çıkmayacaksınız. Ve hiçbir zaman benimle birlikte düşmanla savaşmayacaksınız. Şüphesiz siz, ilkinde oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Artık geride kalanlarla beraber oturup kalın!”
84Ve onlardan ölen biri için destek olma, onun kabrinin üzerine dikilme. Şüphesiz onlar, kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, O'nun Elçisi'nin gerçek elçi olduğunu bilerek reddedenlerdir. Ve onlar, hak yoldan çıkmış olarak ölmüşlerdir.
85Onların malları ve evlatları da seni imrendirmesin. Allah, ancak onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve onlar kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden biri iken canlarının güçlükle çıkmasını istiyor.
(113/9, Tevbe/83-85)


Necm: 710

86,87Ve “Allah'a iman edin ve Elçisi ile birlikte çaba harcayın” diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan güç [mal, mülk, evlat] sahibi olanlar senden izin istediler ve “Bırak bizi oturanlarla beraber olalım” dediler. Geri kalanlarla birlikte olmayı seçtiler. Onların kalpleri de damgalandı/ mühürlendi. Artık onlar iyice kavrayıp anlamazlar.
88Fakat Elçi ve O'nunla beraber olan inanmış kimseler mallarıyla, canlarıyla çaba harcadılar.
Ve işte onlar, bütün hayırlar kendilerinin olanlardır. Ve işte onlar, durumu bozulmayan, kazançlı çıkanların ta kendileridir.
89Allah, onlar için, içinde sürekli kalanlar olarak, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı.
İşte bu, o çok büyük kurtuluştur.
(113/9, Tevbe/86-89)


Necm: 711

90Bedevi Araplardan özür beyan edenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve Elçisi'ne yalan söyleyenler de oturup kaldılar. Bunlardan Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden biri olan kimselere, yakında çok acıklı bir azap dokunacaktır.
91,92Allah ve Elçisi için samimi oldukları takdirde, zayıflara, hastalara ve de harcamada bulunacak bir şey bulamayan kimselere, bir de kendilerini bindiresin diye sana geldiklerinde, “Sizi üzerine bindirecek bir şey bulamıyorum” dediğin zaman, Allah yolunda harcayacakları bir şey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp giden kimselere bir günah yoktur. İyilik-güzellik üretenler aleyhine bir yol yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
93Yol, ancak zengin oldukları hâlde senden izin isteyen o kimselerin aleyhinedir. Bunlar, geride kalanlarla birlikte olmaya razı oldular. Allah da onların kalpleri üzerine damga/mühür bastı. Bundan dolayı onlar bilmezler.
94Kendilerine döndüğünüz zaman size özür beyan edecekler. De ki: “Özür beyan etmeyin.
Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin haberlerinizden önemli haberler verdi.” Bundan sonra da Allah ve Elçisi işinizi görecektir. Daha sonra da görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra da O, size yapmış olduklarınızı haber verecektir.
95Kendilerine döndüğünüz zaman, onlardan mesafelenmeniz için, size Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan hemen mesafelenin. Şüphesiz onlar kirlidir, pislenmiştir. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer de cehennemdir.
96Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Artık eğer siz, onlardan razı olursanız da, bilin ki Allah şüphesiz hak yoldan çıkmış o kimseler toplumundan razı olmaz.
97Bedevi Araplar, Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmama ve münâfıklık bakımından daha çetin; Allah'ın, Elçisi'ne indirdiklerinin sınırlarını bilmemeye/ öğrenmemeye daha yatkındırlar. Allah da, en iyi bilen, en iyi ilke koyandır.
98Bedevi Araplardan kimi de var ki, kamu yararına harcadığını zorla ödenmiş borç sayar ve size belalar gelmesini bekler. –O çirkin bela kendi üzerlerine!– Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
99Yine bedevi Araplardan kimi de vardır ki onlar, Allah'a ve âhiret gününe inanır409 ve harcadığını Allah katında yakınlıklar ve Elçi'nin destekleri sayar. Gözünüzü açın! Şüphesiz bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah, onları yakında rahmetine girdirecektir. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
(113/9, Tevbe/90-99)


Necm: 712

100Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyileştirme-güzelleştirme ile onları izleyen kimseler; Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldular. Ve Allah onlara, içlerinde temelli kalıcılar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.
101Ve yanınızda bedevi Araplardan münâfıklar var. Medîne halkından da münâfıklığa iyice alışmış olanlar var. Onları sen bilmezsin. Biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba döndürüleceklerdir.
102Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler. Sâlih bir amelle diğer kötüyü karıştırdılar. Olur ki Allah, onların tevbelerini kabul eder. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
103Onların mallarından sadaka al ki, sadaka ile kendilerini temizlersin ve arındırırsın. Bir de onlara destek ol. Şüphesiz senin desteğin onlar için bir huzurdur. Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir.
104Onlar Allah'ın, kullarından tevbeyi kabul ettiğini, sadakaları aldığını ve Allah'ın tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, çok merhamet edenin ta kendisi olduğunu bilmediler mi?
105Ve de ki: “Elinizden geleni yapın! Artık Allah, Elçisi ve mü’minler işlerinizi görecektir. Ve siz, görünmeyeni ve görüneni bilen Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra O, işlemiş olduklarınızı size haber verecektir.”
106Ve diğerleri, Allah'ın emrine bırakılmış olanlardır. O, ya kendilerini azaplandırır ya da tevbelerini kabul eder. Ve Allah en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
(113/9, Tevbe/100-106)


Necm: 713

107Ve zarar vermek, küfür; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmek, Müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Elçisi'ne karşı savaş açmış; bozum yapmaya teşebbüs etmiş olanlara gözcülük etmek için mescit yapan şu kimseler, “Biz, en güzelden başka bir şey istemedik” diye yemin de ederler. Allah da tanıklık eder ki şüphesiz bunlar, kesinlikle yalancılardır.
108Sen, o mescidin içinde sonsuza dek dikilme/görev yapma! İlk gününde Allah'ın koruması
altına girme üzerine kurulan mescit, elbette içinde görev yapmana daha layıktır. Onun içinde arınmayı seven er kişiler vardır. Allah da arınan kimseleri sever.
109Peki, temelini Allah'ın koruması altına girme ve hoşnutluk üzerine kurmuş olan kimse mi hayırlıdır, yoksa temelini yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehennemin ateşine yuvarlanan mı? Ve Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış davrananlar; kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna kılavuz olmaz.
110Onların kalpleri parça parça olmadıkça, o kurdukları temelleri, kalplerinde bir kuşku olarak kalıp kaybolmayacaktır. Ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
(113/9, Tevbe/107-110)

Necm: 714

111,112Şüphesiz Allah, tevbe eden, kulluk eden, övgüde bulunan, seyahat eden, Allah'ı birleyen, boyun eğip teslimiyet gösteren, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, kötü olan her şeyden vazgeçiren, Allah'ın hududunu koruyan inananlardan, canlarını ve mallarını şüphesiz cenneti onlara verme karşılığında satın almıştır: Onlar, Allah yolunda savaşırlar; sonra öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah'ın Tevrât, İncîl ve Kur’ân'daki gerçek bir vaadidir Ve sözünü, Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alış-verişle sevinin. Ve işte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir. Ve mü’minlere müjde ver!
(113/9, Tevbe/111-112)


Necm: 715

113,114Kendilerine, cehennem ashâbı oldukları iyice belli olduktan sonra Peygamber'e ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, ortak koşanlar için bağışlanma dilemek yoktur. İbrâhîm'in babası için bağışlanma dilemesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun, Allah için bir düşman olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan uzaklaştı. Şüphesiz İbrâhîm, çok içli, çok halim birisi idi.
115Allah, bir topluma doğru yolu gösterdikten sonra, Kendisinin koruması altına girdirecek şeyleri kendilerine ortaya koymadıkça onları saptırmaz. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
116Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yeryüzünün mülkü yalnızca Kendisinin olandır. O, diriltir ve öldürür. Sizin için O'nun astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın ve bir yardımcı yoktur.
(113/9, Tevbe/113-116)


Necm: 716

117Andolsun ki Allah, Peygamber'e ve en zor saatinde O'na uyan Muhacirlere ve Ensar'a, kendilerinden bir kısmının kalpleri az kalsın kayacak gibi olmuşken, tevbe nasip etti. Sonra da onların tevbelerini kabul etti. Şüphesiz O, onlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.
118Geri bırakılanlardan o üç kişinin de tevbelerini kabul etti. Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, benlikleri de kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah'tan kurtuluşun, ancak Allah'a sığınmakta olduğuna da iyice inanmışlardı. Sonra Allah, onlara dönmeleri için tevbe nasip etti de tevbelerini kabul etti. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, çok merhametli olanın ta kendisidir.
119Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin ve doğru kimselerle birlikte olun.
(113/9, Tevbe/117-119)


Necm: 717

120,121Medîne halkı ve bedevi Araplardan civardakiler için, Allah'ın Elçisi'nden geri kalmaları ve O’nun canından evvel kendi canlarını düşünmeleri olacak şey değildir. İşte bu, Allah yolunda isabet eden her susuzluk, her yorgunluk ve her açlık, kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri öfkelendirecek olması, ayak bastıkları her yer ve düşmana karşı elde ettikleri her başarı karşılığında kendilerine kesinlikle sâlih bir amel yazılmış olması, yaptıkları küçük ve büyük her harcama ve geçtikleri her vadi karşılığında, kesinlikle kendileri için, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah'ın kendilerini ödüllendirmesi yazılmış olması sebebiyledir. Şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenlerin ödülünü kaybetmez.
122Mü’minlerin, önlem almaları için, hepsinin birden topyekün ayrılmaları/ seferber olmaları da olmazdı. Öyleyse, dinde derin bilgi elde etmeleri, toplumları kendilerine döndükleri zaman onları uyarmaları için onların her kesiminden bir grubun ayrılmaması gerekmez miydi?
(113/9, Tevbe/120-122)


Necm: 718

123Ey iman etmiş kimseler! İnkârcılardan tehlike oluşturan kişiler ile savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. Ve şüphesiz Allah'ın, Kendi koruması altına girmiş kimseler ile birlikte olduğunu biliniz.
(113/9, Tevbe/123)


Necm: 719

124Ve bir sûre indirildiği zaman, içlerinden bir kimse, “O indirilmiş sûre hanginizi iman açısından güçlendirdi?” der. Fakat iman etmiş kimselere gelince, o inen sûre, onları iman açısından ziyadeleştirmiştir; güçlendirmiştir ve onlar sürekli olarak müjdelenip duruyorlar.
125Kalplerinde bir hastalık olanlara gelince de; onların da pisliklerinin içine pislik ilave etmiştir. Ve onlar, kâfir; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olarak ölmüşlerdir.
126Onlar, her yıl bir veya iki kere şüphesiz kendilerinin acı olaylar ile denendiklerini görmüyorlar mı? Sonra da tevbe etmiyor ve öğüt almıyorlar.
127Bir sûre indirildiğinde, bazısı bazısına bakar: “Sizi bir kimse görüyor mu?” Sonra sırt çevirir giderler. Gerçekten onlar, iyice anlayıp kavramayan bir topluluk olmaları dolayısıyla, Allah onların kalplerini çevirmiştir.
(113/9, Tevbe/124-127)


Necm: 720

128Andolsun, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, sadece inananlara çok şefkatli, kolaylık sağlayan, çok merhametli bir elçi gelmiştir.
(113/9, Tevbe/128)


Necm: 721

129Buna rağmen eğer uzaklaşırlarsa hemen de ki: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Ben, sadece O'na işin sonucunu havale ettim O, çok büyük tahtın Rabbidir.”
(113/9, Tevbe/129)

Dip not:

404 En büyük hac, Peygamber'in de katılıp bizzat yönettiği hacdır.

405 Bu pasajı, teknik gerekçeler ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik. Ayrıntılı açıklama için bkz. Tebyîn.

406 Huneyn, Mekke ile Tâif arasında, Tihame bölgesinde geniş bir vâdidir. Mekke'nin fethinden sonra Müslümanlarla Havazin müşrikleri burada savaşmıştı.

407 “Erteleme, geciktirme” demek olan nesî, Arapların haram aylara riâyet etmekten kaçınmalarını, yozlaştırma çabaları nı ifade eder.

408 Bu âyetlerde mü’minlere sitem edilmekte, münâfıkların ve keyif düşkünü kimselerin davranışları kınanmakta ve Müslümanlara; herhangi bir özür beyân etmeden ağır ve hafif olarak her şartta Allah yolunda malları ve canlarıyla çaba harcamaları etmeleri emredilmektedir.
Bu pasajda konu edilen Tebük seferi, (–Tebük, Medîne ile Şam arasında, suyu ve hurmalıkları bol olan bir yerin adıdır–) hicrî 9.yılda, Şam'da toplanan 40.000 kişilik Bizans ordusuna karşı çarpışmak üzere Medîne'den Şam'a doğru düzenlenen askerî bir harekettir. Konunun iyi anlaşılması için Tebük seferi ile ilgili ansiklopedik düzeyde bilgi sahibi olunması gerekir.

ates demir
25. September 2012, 08:34 PM
5. Ayet mealine bir itirazım var
Nedenine gelince.
Once buldugunuz yerde oldurun deniliyor. Sonra da tovbe edip salati ikame ederlerse zekati verirlerse saliverin deniliyor. Mantigim bunu reddediyor. Neden?
Oldurulen biri nasil zekat verir nasil salat eder?
Unutmayinki tum surenin adi tevbe (berea)
Ancak diriler tevbe edebilir.
Burada kanımca yanlıs anlasilan bir fiil var.
Qtl fiili üzerine bir çalışmam yok henüz. Ama engelleme gibi bir anlam uzerine dusunuyorum.
Siz ne dersiniz? Eger oldurmek olarak cevirirsek mana cok anlamsizlasiyor.
Sevgilerimle

galipyetkin
25. September 2012, 09:39 PM
Sayın ateş demir.

Bunlar müşrik. Kendilerinin değil de faaliyetlerinin, etkinliklerinin ''öldürülmesi'' olmasın?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir
25. September 2012, 09:40 PM
Ayetin sonu ilginç bir sekilde bitiyor.
Allah gafur ve rahimdir.
Rahim olan gafur olan Allah yakaladığımız yerde müşrikleri öldürmemizi nasıl ister? Bunu isteyen bir Allah rahim ve gafur sıfatını hakeder mi?
Aklım ve vicdanım böyle söylüyor ey selam ehli. Yanlış mı düşünüyorum?

dost1
25. September 2012, 09:49 PM
Selamun Aleykum! Değerli Ateş Demir Kardeşim!

5. Ayet mealine bir itirazım var
Nedenine gelince.
Once buldugunuz yerde oldurun deniliyor. Sonra da tovbe edip salati ikame ederlerse zekati verirlerse saliverin deniliyor. Mantigim bunu reddediyor. Neden?
Oldurulen biri nasil zekat verir nasil salat eder?
Unutmayinki tum surenin adi tevbe (berea)
Ancak diriler tevbe edebilir.
Burada kanımca yanlıs anlasilan bir fiil var.
Qtl fiili üzerine bir çalışmam yok henüz. Ama engelleme gibi bir anlam uzerine dusunuyorum.
Siz ne dersiniz? Eger oldurmek olarak cevirirsek mana cok anlamsizlasiyor.
Sevgilerimle

Okuduğunuz Ayet, Allah Resulu'nun (selam olsun) Haccı Ekberden sonraki Hacc Ultimatomudur. Sözünü ettiğiniz ayette bir meal hatası yoktur. Ayette geçen sözcükler tüm boyutlarıyla düşünülmelidir.

Rabbimiz olan Yüce Allah 'ın vahyi olan Kur'an'daki:

Bakara;190-194 de: "Ve sizinle savaşan kimselerle Allah yolunda savaşın [ölün, öldürün]. Ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez.
Ve onları nerede yakalarsanız öldürün, çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Ve fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Mescid-i Harâm yanında onlar, orada sizinle savaşmadıkça da onlarla savaşmayın. Buna rağmen onlar, sizinle savaşırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası işte böyledir.
Bununla beraber, eğer vazgeçerlerse, biliniz ki şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Ve de fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Artık eğer, vazgeçerlerse, düşmanlık, zâlimlerden başkasına yoktur.
Harâm ay [dokunulmazlık ayı], harâm aya karşılıktır. Ve bütün harâmlar [dokunulmazlıklar; bağlayıcı hükümler], kısastır . O hâlde kim size saldırdıysa, siz de ona yaptığı saldırının aynıyla saldırın. Ve Allah'a takvâlı davranın. Ve bilin ki Allah, takvâ sahipleriyle beraberdir."


[B]Mâide;33-34 de:" Allah ve Rasûlü'ne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/arka arkaya kesilmesi, ya da yeryüzünden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir zillettir. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Ancak onlar üzerine güçlü olmazdan [onları yakalayıp kontrol altına almazdan] önce tevbe edenler hariç. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir."


Fussilet;33-34 de:"Ve Allah'a çağırıp/yakarıp sâlihi işleyen ve “Ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır? Ve güzellikle çirkinlik/iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel şeyle sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sımsıcak bir yakın'dır."

Mâide;13 de: "Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerine katılık koyduk. Onlar kelimeyi/sözcüğü yerlerinden/öz anlamlarından değiştirirler. Öğütlendiklerinin önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hâinlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever."

Müzzemmil;10 da: "Onların söylediklerine/söyleyeceklerine sabret! Ve güzelce ayrıl onlardan."

Ğâşiye;21-22 de:"Haydi öğüt ver/hatırlat; şüphesiz sen sadece bir öğütçüsün/hatırlatıcısın. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin."

Bakara;109 de: "Ehl-i Kitaptan bir çoğu, gerçek kendileri için ortaya konduğu hâlde, benliklerindeki kıskançlıktan dolayı sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler isterler. Buna rağmen siz, Allah'ın emri gelinceye kadar af ile, hoşgörüyle davranın. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir."


Mâide;32 de: "İşte bunun için Biz, İsrâîloğulları'na, “Şüphesiz her kim bir zat veya yeryüzünde bozgunculuk karşılığı olmadan bir zatı öldürürse, artık bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir zatın yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” yazdık [farz kıldık]. Ve kesinlikle onlara elçilerimiz açık deliller ile geldiler. Sonra da şüphesiz onların bir çoğu yeryüzünde kesinlikle aşırı davranan kimselerdir."

Şûra;40 da: "Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah'a aittir. Şüphesiz ki O, zâlimleri sevmez."

Nahl;126 da: "Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır."

denilmektedir.

Değerli Kardeşim!

Rabbimiz;

Hacc;39-40 da da:"Kendilerine savaş açılan kimselere, kendileri zulme uğramaları; onlar, başka değil, sırf “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için hakksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle izin verildi. Ve şüphesiz ki Allah onları zafere ulaştırmaya gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edenlere muhakkak sûrette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, gâliptir."

savaşı emretmekte ve bunun hangi şartlarda olması gerektiğini de bildirmektedir.

Âyetteki, Ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez ifadesi, sivil halka; kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve tarlalara, bahçelere, hayvanlara, ormana vs. zarar vermeyi yasaklamaktadır.

Hacc;40'daki, "Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yerle bir edilirdi." ifadesi ile Bakara;251'deki, "Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı [bozulur giderdi]." ifadesi savaşın meşru kılınma nedenlerini açıklamaktadır.


Değerli Kardeşim!

Yukarıda belirtilen ayetlerin ışığında düşündüğümüzde;
Mü’minler, bireysel hayat sürerlerken uyacağı şartlar ile organize oldukları zaman sürecekleri hayatta uyacağı şartların farklı olduğu görülmektedir. Mü'minler organize olarak hayat sürerlerken inançları sebebiyle kendilerine saldıranlara karşı savaşmak zorundadırlar.


Bu bilgilerden sonra " قتل katl" sözcüğünün anlamına gelecek olursak :
Bu sözcük , hakikat anlamıyla “öldürmek” , mecâzen de “değişim, hâlden hâle geçme" demektir. Şaraba su katarak, onun sertliğini ve sarhoş edici özelliğini değiştirmesinden dolayı şaraba su katan kimseye, "قتل الشّراب/qatele'ş-şerâbe/şarabı katletti "derler. Bunun mecazi anlamı ile ilgili dilimizde de örnekleri çoktur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
25. September 2012, 10:01 PM
Birde bir insanın müşrik olduğunu nasıl anlarım?
Hani onun dini o naydı. (kafirun) Hani dinde zorlama yoktu. (bakara)
Adam müşrik. Tamam. Birini mi öldürdüki ona ölüm cezası verelim. Hani bize yapılana benzer karşılık verecektik?
Sadece Kuranı bir butun olarak düşündüğümde qtl fiiline öldürme anlamını burada veremiyorum.

dost1
25. September 2012, 10:15 PM
Selamun Aleykum! Değerli Ateş Demir Kardeşim!

Birde bir insanın müşrik olduğunu nasıl anlarım?
Hani onun dini o naydı. (kafirun) Hani dinde zorlama yoktu. (bakara)
Adam müşrik. Tamam. Birini mi öldürdüki ona ölüm cezası verelim. Hani bize yapılana benzer karşılık verecektik?
Sadece Kuranı bir butun olarak düşündüğümde qtl fiiline öldürme anlamını burada veremiyorum.

Yaşam, gerçekler geçidiyle doludur.
Siz ayetleri yeniden okuyun inşaAllah.

Öldürülmek için saldırılan bir topluluğun üzerine gelenlere gül atması beklenemez. Hayat memat meselesidir bu. Ya karşı koyacak hayatta kalmaya çalışacak ya da ölecek.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz

ates demir
25. September 2012, 10:35 PM
Degerli abim,
Elbetteki bir savas ortamında saldirana gulle karsilik verilmez. Ama nerede olursa olsun müşrikler bulundugu yerde de oldurulmez. Burada bir savas durumu yok. Simdi bu zamanda biri cikipta bu ulkeyi ziyarete gelen bir hristiyani gorur gormez bulur bulmaz oldurecek mi? Ayeti evrensel dusunuyorum.
Maide 33 icinde itirazim var :) cunku kanıtlarım var
Min hilafin in caprazlama anlamına geldigini sanmıyorum "hilafetinden" demek
Ellerin kesilmesi; gücün kesilmesi yani malına tedbir
Ayakların kesilmesi; serbestliğin kesilmesi yani hapis
Hacc40 icinde itirazım var :)
"içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler" ibaresinin cevirisini yine doğru bulmuyorum. Yine kanıtlarım var. :)
Uzun uzadıya yazamıyorum kusuruma bakmayın vaktim kısıtlı. Daha geniş bir zamanda Kurandan kanıtlarımı da sunacağım inşallah.
Sabrınız icin tesekkurler Selametle

ates demir
25. September 2012, 10:40 PM
Şûra;40 da: "Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah'a aittir. Şüphesiz ki O, zâlimleri sevmez."

Nahl;126 da: "Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır."

Bu ayetlerle çelişecek bir hüküm olmamalı. Beni oldurmek maksadıyla bana saldırana oldürmek maksadiyla karsilik veririm.
Malımı çalanı bekleyen son hırsızın malına tedbirdir. Serbestliligidir, hapistir.
Beni surgun edeni bekleyen son surgundur gibi.
Allah haddi aşanları sevmez.

aorskaya
30. September 2012, 02:41 AM
Degerli abim,
Elbetteki bir savas ortamında saldirana gulle karsilik verilmez. Ama nerede olursa olsun müşrikler bulundugu yerde de oldurulmez. Burada bir savas durumu yok. Simdi bu zamanda biri cikipta bu ulkeyi ziyarete gelen bir hristiyani gorur gormez bulur bulmaz oldurecek mi? Ayeti evrensel dusunuyorum.


Selamun aleyküm,
Sevgili ateş demir kardeşim,
Zaten tevbe suresinin hiç bir yerinde, "müşriklerin, durup dururken öldürülmesi hükümleri" yokturki...

Anlaşmayı bozan müşrikler, haram aylar çıkınca (hala aynı fesadı yaşıyorlarsa) ölümüne karşılık görüyorlar.

Bireysel suçların cezalandırılmasına ilişkin kısas hükümleri ile toplumsal suçlara dönüşen saldırıların, toplumsal boyutta karmaşa yaratacak saldırıların bertaraf edilmesi için verilecek karşılıkları birbirinden ayırmak gerekir.

Ayet evrensel düşünüldüğü zaman bu hiç değişmemektedir. Dolayısyla, müşriklerin anlaşmalara uymayıp saldırmaları zaten bireysel bir suç olmayıp, toplumda fitneye, karışıklığa, savaşa sebep olmaktadır. Bu nedenle, hala aynı şeylere devam edenlerin yakalandığı yerde öldürülmelerinin anlaşılması zor olmasa gerektir.

Yoksa, ziyarete gelen bırakın hristiyanı, en azılı imansız dahi olsa bir şey yapılmaması gerekir...

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
30. September 2012, 02:46 AM
Şûra;40 da: "Ve bir kötülüğün cezası, onun gibi bir kötülüktür. Ama kim affeder ve düzeltirse artık onun ücreti Allah'a aittir. Şüphesiz ki O, zâlimleri sevmez."

Nahl;126 da: "Ve eğer ceza verecek olursanız da sizin cezalandırıldığınızın misli ile ceza verin. Ve eğer sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır."

Bu ayetlerle çelişecek bir hüküm olmamalı. Beni oldurmek maksadıyla bana saldırana oldürmek maksadiyla karsilik veririm.
Malımı çalanı bekleyen son hırsızın malına tedbirdir. Serbestliligidir, hapistir.
Beni surgun edeni bekleyen son surgundur gibi.
Allah haddi aşanları sevmez.

Bahse konu ayetler, eylemin sonuçlarının o anda kesin ölçülebildiği bireysel suçlar içindir ki zarar gören yada yakınları affetmezse kısası gerektirir.

Ancak; toplumsal boyutta suçların sonuçları anında ortaya çıkmayabilir. Sonrasında da ortaya çıkacak devam problemler olabilir.

Bu nedenle, bireysel suçlarla ilgili yukarıdaki ayetlerle, tevbe suresindeki toplumsal boyutlu suçlar birbiri ile mukayese edilmemelidir diye düşünüyorum.

saygılarımla...
aorskaya

merdem
7. November 2012, 04:24 AM
Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeyi seviyorlarsa, onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyiniz. Sizden her kim de onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar kabul ederse, artık işte onlar, yanlış davrananların; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir. Tevbe Suresi: 23

Yanliz babalardan ve (erkek-) kardeslerden mi bahsediliyor bu ayette?

Bizim sünnilerde baska telden caliyor, yine bulmuslar bir yolunu, adet yerini bulsun mühim olan ortalik karistirmak degil mi onlar icin. Allah akil fikir versin onlara.


Ana baba, müşrik de olsalar, onlara ikramda bulunmak dinin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup ona iltifatlarda bulunmayı emretmiştir (Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvud, Zekât 34)

aorskaya
7. November 2012, 04:43 AM
Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürü; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeyi seviyorlarsa, onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinmeyiniz. Sizden her kim de onları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar kabul ederse, artık işte onlar, yanlış davrananların; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir. Tevbe Suresi: 23

Yanliz babalardan ve (erkek-) kardeslerden mi bahsediliyor bu ayette?

Bizim sünnilerde baska telden caliyor, yine bulmuslar bir yolunu, adet yerini bulsun mühim olan ortalik karistirmak degil mi onlar icin. Allah akil fikir versin onlara.


Ana baba, müşrik de olsalar, onlara ikramda bulunmak dinin emridir. Peygamberimiz, müşrik anneye sıla-i rahimde bulunup ona iltifatlarda bulunmayı emretmiştir (Müslim, Zekât 50; Ebû Dâvud, Zekât 34)

Anne-babanın geçimini sağlamak, bakımını üstlenmek ayrı, onların müşrik görüşlerini kabul etmek ayrı şeylerdir.

Kurana göre anne-baba yanımızda yaşlanıyorsa onlara "off" bile denmemesi gerekir. Yine İbrahim peygamber babasına, putperest olmasına rağmen "babacığım" hitapları ile yaklaşmaktadır.

Ancak, onların imansızlardan olması halinde, müslüman bir kimse, onlar yakınları da olsa, onların görüşünü kabul edemez.

Bana göre;

Beşeri ilişkiler bakımından bu ayrım, onların da belki islamdan olacağını beklemekten dolayıdır. Halbuki, anne babasına iyi davranmayan müslüman birisi, onların imansızlıklarında daha fazla inatlaşmalarına sebep olabilir.

Doğrusunu rabbim bilir.

selamlar,
aorskaya

merdem
17. November 2012, 04:05 AM
Anne-babanın geçimini sağlamak, bakımını üstlenmek ayrı, onların müşrik görüşlerini kabul etmek ayrı şeylerdir.

Kurana göre anne-baba yanımızda yaşlanıyorsa onlara "off" bile denmemesi gerekir. Yine İbrahim peygamber babasına, putperest olmasına rağmen "babacığım" hitapları ile yaklaşmaktadır.

Ancak, onların imansızlardan olması halinde, müslüman bir kimse, onlar yakınları da olsa, onların görüşünü kabul edemez.

Bana göre;

Beşeri ilişkiler bakımından bu ayrım, onların da belki islamdan olacağını beklemekten dolayıdır. Halbuki, anne babasına iyi davranmayan müslüman birisi, onların imansızlıklarında daha fazla inatlaşmalarına sebep olabilir.

Doğrusunu rabbim bilir.

selamlar,
aorskaya

Selam Aorskaya Kardesim,

bana lütfen bir Ayet ile misal verebilirmisiniz, müsrik olduklari halde ana babaya karsi bir Müslüman olarak düsen ödevler hakkinda.

Saygi ve selamlarimla.

aorskaya
17. November 2012, 09:40 PM
Selam Aorskaya Kardesim,

bana lütfen bir Ayet ile misal verebilirmisiniz, müsrik olduklari halde ana babaya karsi bir Müslüman olarak düsen ödevler hakkinda.

Saygi ve selamlarimla.

Sevgili merdem,
Aşağıdaki ayetlerde, müşrik yada kafir vb. şartlara değinilmeden, yani şart koşulmadan anne-babaya nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir kaç ayeti yazıyorum.

Anne-babaya hangi durumlarda, itaat edilmeyeceğini ise (itaat etmemek, bakımından, iyi davranmaktan vazgeçmek değil) başka ayetlerde belirtmiştir.

Şimdi ayetleri yazınca konuyu daha iyi anlamak mümkün olacaktır.

Nisa Suresi/ 36:
Allah'a ibadet edin ve o'na hiçbir şeyi ortak koşmayın Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez


Şirkten bahsedildiği halde; Anne-baba ve yakınlara iyi davranmakta şart aranmıyor.

Bakara Suresi/ 83:
Ve bir vakit İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: "Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, anne-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve biçarelere de iyilik yapacaksınız İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" Sonra pek azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hala da dönüyorsunuz!

Başka ilahlara tapmamaktan bahsedildiği halde, anne-baba, yakınlar ve öksüzler ile düşkünler için başka şart aranmıyor.

En’am Suresi/ 151:
De ki: "Gelin, size Rabbinizin neleri yasakladığını okuyayım! O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, babanıza annenize iyilikten ayrılmayın, yoksulluk yüzünden çocuklarınızı zayi etmeyin; zira sizin de onların da rızkını Biz veririz, kötülüklerin açığına da gizlisine de yanaşmayın, Allah'ın muhterem kıldığı cana haksız yere kıymayın İşte duydunuz ya, O, size düşünesiniz diye bunları emretti!"


Şirkten bahsedildiği halde anne-babaya iyilik şartsız emrediliyor. Hatta onlara rızık verilmesinden bahsediliyor.


İsra Suresi/23:
Rabbin sadece Kendisine ibadet etmenize ve anne-babanıza, Allah’ın sizi görmekte olduğu bilinci içinde mümkün olan en iyi şekilde davranmanıza hükmetti
Eğer onlardan biri veya her ikisi yaşlanmış olarak yanınızda bulunuyorsa sakın varlıklarından veya onlara hizmetten bıkkınlıkla kendilerine ‘Öf!’ diyecek ölçüde bile kötü söz söyleme!

Onları azarlama ve daima onlara karşı tatlı dilli ve gönül alıcı ol!

Aslında, başka ayetlere bile gerek bırakmayacak bir şekilde bu ayetteki "DAİMA ONLARA KARŞI TATLI DİLLİ VE GÖNÜL ALICI OL" denmesi yeterlidir.

DAİMA... Şartlar ne olursa olsun, yani imansızda olsalar tatlı dilli, gönül alıcı olmalıyız.

Lokman Suresi/14:
Biz insana, anne-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur Önce bana, sonra da anne-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur Dönüş ancak banadır

Hiç bir şart öne sürülmeden anne-babaya iyi davranmamız emredilmiştir.

İyi davranmamız için annemizin bizi hamile kalıp doğurması yeterlidir. Babanın ise, bizim bakım, barınma ve eğitim gibi katlandığı durumlar bizi buna mecbur eder.

Bunlar, şirke de düşseler, kafirde olsalar, bu inançlarının hesabını biz göremeyiz, o işin hesabını rabbim görecektir. (Ama, güzel davranarak dine davet edebilirz tabii... Güzel davranışımız bile dine dönmeleri için güzel örnek olabilir...)

Ahkaf Suresi/15:
Biz o insana anne-babasına güzel davranmayı tavsiye ettik Annesi onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu Onun taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır Nihayet olgunluk çağına ulaşıp kırk yaşına girdiği zaman: "Ey Rabbim, beni öyle yönlendir ki, bana ve anneme-babama verdiğin nimetine şükredeyim ve hoşnut olacağın iyi bir iş yapayım Soyumdan gelenleri de benim için iyi kimseler eyle Çünkü ben, gerçekten tevbe ile Sana yüz tuttum ve ben gerçek müsümanlardanım" der


Yukarıdaki açıklamalarımın aynısı burada da geçerlidir.

Bakara Suresi/ 215:
Sana Allah yolunda mallarını neye harcayacaklarını sorarlar De ki: "Vereceğiniz nafaka, anne, baba, en yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah onu muhakkak bilir


Anne-babanın inançları dikkate alınmadan, infakta bile bulunmamız emrediliyor.

İbrahim Suresi/ 41:
Ey Rabbimiz, hesabın görüleceği kıyamet günü beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla!"

Bu ayetle ilgili özel bir durum vardır. Rabbimiz, İbrahim peygambere bu duasını ailesi için kabul etmeyeceğini belirtmiştir.

Dikkat edilirse, sadece rabbimiz bağışlamamakta, anne-babada olsa inanç bakımından ayrı durma mesajı vermektedir. (İbrahim peygamberimizin bu duası bizi aldatmasın. Aslında, kafir, müşrik yada münafık gibi islam dışı inanca sahip kimseler için bağışlanma duaları istenmemelidir. Rabbimiz, ibrahim peygamberimizin bu duasını, babasına verdiği söz yüzünden etmiştir diyerek bize aktarmaktadır. Ama, İbrahim gerçeği öğrenince duası nedeniyle hatasını anlayıp, af dilemiştir.)



İsra Suresi/ 24:
İkisine de merhametle tevazu kanatlarını indir Ve şöyle de: "Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et"

Anne-baba için, rabbimizden de acıması, rahmetini esirgememesi istenebilir.

Sanırım, başka açıklamaya gerek yoktur.

selamlarımla...
aorskaya

dost1
17. November 2012, 11:37 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aorskaya Kardeşim!

Allah Razı olsun. Konuyu detaylıca açıklamışsınız.

Merdem Kardeşimizin:"Selam Aorskaya Kardesim,
bana lütfen bir Ayet ile misal verebilirmisiniz, müsrik olduklari halde ana babaya karsi bir Müslüman olarak düsen ödevler hakkinda."
sözünden aşağıda belirttiğim ayete gönderme yaptığını düşünüyorum.

Lokman;15:" Ve in cahedake alâ en tüşrike biy ma leyse leke bihi ilmün fela tutı'hüma ve sahıbhüma fiyd dünya ma'rufa* vettebı' sebiyle men enabe ileyYe, sümme ileyYe merciuküm feünebbiüküm bima küntüm ta'melun"

Lokman/15: "Ve eğer ki o ikisi [ana-baba] bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman üzerinde seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ve dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelen kimselerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Sonra da Ben size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim."


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.