PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Nûr sûresi


dost1
22. September 2012, 10:15 PM
MEDÎNE DÖNEMİ

Necm: 610

1İndirdiğimiz ve parça parça ayırdığımız bir sûre! Öğüt alasınız diye onda apaçık âyetler de indirdik.
2Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun.
4Ve evli, hür kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört tanık getiremeyen kimseler; hemen bunları seksen kamçı ile kamçılayın ve onların tanıklığını ömürleri boyu kabul etmeyin. Ve onlar, yoldan çıkmışların ta kendileridir.
6,7Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şâhitleri olmayanlar; onların her
birinin şâhitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın dışlayıp gözden çıkarmasının kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutmasıdır.
8,9Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutması, kendisinden cezayı savar.
5Ancak iftira attıktan sonra tevbe eden; iftiracılığını itiraf ve bir daha yapmayacağına söz veren ve düzelten kimseler hariçtir. Artık, şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
10Ya Allah'ın size armağanları ve rahmeti olmasaydı!... Ve şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan olmasaydı…
3Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya ortak koşan erkek evleniyor. Ve bu; böyle bir evlilik kuralı, mü’minlere haram kılınmıştı.390
(102/24, Nûr/1-2, 4, 6-9, 5, 10, 3)

Necm: 611391

11Şüphesiz bu ağır iftirayı getirenler, sizden bir gruptur. –Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; tersine o, sizin için bir iyiliktir.– Onlardan, her bir kişiye, günahtan kazandığı vardır. Onlardan günahın büyüğünü söyleyen kimse için de çok büyük bir azap vardır.
12Bunu duyduğunuz zaman, erkek ve kadın mü’minler, bu iftirayı işittiklerinde kendilerine hayır olduğunu zannetmeleri ve “Bu, apaçık bir iftiradır” demeleri gerekmez miydi?
13Bu iddiayı ortaya atanların, buna dair dört şâhit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şâhitler getirmediler, öyle ise onlar, Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.
14Eğer dünyada ve âhirette Allah'ın armağanı ve merhameti olmasaydı, içine düştüğünüz şeylerde kesinlikle size büyük bir azap isabet ederdi.
15Hani siz bu iftirayı, birbirinizin dilinden alıyor ve kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız bu uydurma haberi ağızlarınızla söylüyorsunuz ve bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyüktür.
16Ve onu duyduğunuz zaman, “Bunu konuşup durmamız bize yakışmaz. Sübhaneke! Allah'ım sen arınıksın, bu, çok büyük bir iftiradır...” deseydiniz ya!
17Eğer siz inanmış kimseler iseniz, onun bir benzerini sonsuz olarak bir kez daha tekrarlamamanızı Allah size öğütler.
18Ve Allah, âyetlerini sizin için açığa koyuyor ve Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.
(102/24, Nûr/11-18)


Necm: 612

19Şüphesiz, inanan kimseler içinde aşırılığın, iffetsizliğin yayılmasını seven kimseler, dünyada ve âhirette acı veren bir azap onlar içindir. Ve Allah bilir, siz bilmezsiniz.
20Ve sizin üstünüze Allah'ın armağanı ve merhameti ve şüphesiz Allah, çok şefkatli ve çok merhametli olmasaydı!...
21Ey iman etmiş kimseler! Şeytanın adımlarını izlemeyin. Ve kim şeytanın adımlarını izlerse, şunu bilsin ki o, aşırılıkları, iffetsizlikleri ve tüm çirkinlikleri emreder. Ve eğer üstünüzde Allah'ın armağan ve merhameti olmasaydı, sizden hiçbir kimse sonsuza dek temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
23Şüphesiz hür, evli, hiçbir şeyden haberi olmayan mü’min kadınlara zina isnat eden kimseler, dünya ve âhirette dışlanmışlardır. Ve onlar için çok büyük bir azap vardır.
24O gün onların dilleri, elleri ve ayakları, yapmış oldukları işlere kendi aleyhlerinde şâhitlik edecektir.
25O gün Allah, onlara gerçek karşılıklarını tastamam verecektir. Onlar da Allah'ın, apaçık hakkın ta kendisi olduğunu bileceklerdir.
26Kötü kadınlar kötü erkekler, kötü erkekler de kötü kadınlar içindir; temiz kadınlar temiz erkekler, temiz erkekler de temiz kadınlar içindir/ pis sözler, çirkin işler pis kimselere yakışır. İyi - güzel söz ve işler de, iyi-güzel kimselere yakışır. İşte onlar, iftiracıların söylediklerinden çok uzak olanlardır. Kendileri için bağışlanma ve saygın bir rızık vardır.
22Ve sizden fazlalık ve genişlik sahibi kimseler akrabaya, miskinlere, Allah yolunda göç edenlere vermemeye yemin etmesinler; bağışlasınlar, hoş görsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.392
(102/24, Nûr/19-21, 23-26, 22)


Necm: 613

27Ey iman etmiş kimseler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. Bu, düşünüp öğütlenmeniz için, sizin için daha iyidir.
28Sonra da orada kimseyi bulamazsanız, artık size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün; bu, sizin için daha arındırıcıdır. Ve Allah, yaptığınız şeyleri en iyi bilendir.
29İçinde size ait herhangi bir değerli şey bulunan, oturulmayan evlere girmenizde üzerinize bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir.
(102/24, Nûr/27-29)

Necm: 614

30Mü’min erkeklere, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, onların yapıp ürettiklerine derin bilgi sahibidir.
31Mü’min kadınlara da, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Zînetlerini de –açıkta olanlar hariç– belli etmesinler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar. Ve süslerini, kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, yeminlerinin sahip oldukları,393 kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar ve kadınların savunmasız yerlerini [dübür ve cinsel organlarını] henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar dışındakiler için belli etmesinler. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ve ey mü’minler! Başarıya ermeniz için hepiniz topluca hatânızdan Allah'a dönüş yapın!
(102/24, Nûr/30-31)


Necm: 615

32Ve sizden eşi olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar, fakir iseler, Allah Kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir.
33Ve evlenmeye imkân bulamayanlar; Allah, Kendi fazlından kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş olanlardan özgürlük yazışması/ sözleşmesi yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir iyilik görüyorsanız, hemen yazışma/sözleşme yapın. Allah'ın size vermiş olduğu Allah'ın malından siz de onlara verin. Ve basit dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, bağımsızlaşmak, evlenmek isteyen gençlerinizi taşkınlığa/ baş kaldırmaya zorlamayın, onları kesinlikle özgürlüklerine kavuşturun. Kim onları buna zorlarsa, bilinmelidir ki hiç şüphesiz Allah, onların zorlanmalarından sonra çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
34Ve andolsun ki Biz, size açık açık bildiren âyetler, sizden önce geçen kişilerden örnekler ve Allah'ın koruması altına girmiş kişiler için öğütler indirdik.
(102/24, Nûr/32-34)


Necm: 616

35Allah, gökleri ve yeryüzünü; evreni aydınlatan tek zattır, başkasının aydınlatması mümkün değildir. O'nun nûrunun; Kur’an’ın örneği, içinde kandil bulunan bir kandil yuvası gibidir; o kandil, bir cam içindedir; o cam, sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya, batıya nisbet edilemeyen; dünyanın her yerinde var olan bereketli bir zeytin ağacındandır. –O ağacın yağı, neredeyse kendisine ateş dokunmasa bile ışık verir.– Nûr üstüne nûrdur. Allah, dileyen kimseyi nûruna kılavuzluk eder. Allah, insanlar için örnekler verir ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.
(102/24, Nûr/35)


Necm: 617

36-38Allah'ın, yükseltilmesine, içersinde Kendi isminin anılmasına izin verdiği evlerde, devamlı olarak Kendisini arındıran öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış-veriş onları, Allah'ı anmaktan, salâtı ikame etmekten [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma
kurumları oluşturmaktan, ayakta tutmaktan] ve zekâtı/vergilerini vermekten alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine armağanlarından artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızıklandırır.
39,40Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kişiler; onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki susayan onu su zanneder, ona vardığında da orada herhangi bir şey bulamaz. Yanında Allah'ı bulmuştur. Sonra da Allah ise onun hesabını tastamam ödemiştir. Allah, hesabı çok çabuk görür. Yahut çok derin, engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; onu dalga üstüne dalga kaplamakta; üstünde de bulut vardır. Birbiri üstüne karanlıklar... Kime, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Ve Allah, kime nûr vermemişse, artık o kimse için nûrdan herhangi bir şey yoktur.
(102/24, Nûr/36-40)


Necm: 618

41Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, dizi dizi uçanların [kuşların, arıların, bulutların, boranların] Allah'ı her türlü noksanlıktan arındırdıklarını görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Hepsi kendi arındırmasını ve desteğini/doğaya yapacağı katkıyı kesinlikle bilmektedir. Allah da, onların işlemekte olduklarını en iyi bilendir.
42Göklerin ve yeryüzünün hükümranlığı yalnızca Allah'a aittir. Dönüş de ancak Allah'adır.
43Şüphesiz Allah'ın, bulutları sürüklediğini, sonra onları bir araya getirdiğini, sonra da üstüste yığdığını görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmuru çıkarıyor. Ve O, gökten, içinde dolu bulunan dağ gibi bulutları indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!
44Allah, geceyi ve gündüzü çevirir durur. Şüphesiz sağduyu sahipleri için kesinlikle bir ibret vardır.
45Ve Allah, her canlıyı sudan oluşturdu. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayak üzerinde yürümekte, kimi de dört ayak üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini oluşturur. Hiç şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.
46Andolsun ki Biz, açıkça ortaya koyan âyetler indirdik. Ve Allah, dileyen kimseyi dosdoğru yola iletir.
(102/24, Nûr/41-46)


Necm: 619

47Ve onlar, “Allah'a ve Elçi'ye inandık ve itaat ettik” diyorlar. Sonra da onlardan bir grup, arkasından geri duruyorlar ve bunlar, mü’minler değildir.
48Ve aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Elçisi'ne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, onlardan bir grup mesafelenmişler.
49Ama eğer hak kendi lehlerine ise, o'na, gönülden bağlı kimseler olarak gelirler.
50Peki, onların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüpheye mi düştüler? Yoksa Allah ve Elçisi'nin kendilerine haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Tam tersine onlar, yanlış davrananların; kendi zararlarına iş yapanların ta kendileridir!
51Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Elçisi'ne davet edildiklerinde mü’minlerin sözü ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleri oldu. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
52Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne itaat eder, Allah'a saygı, sevgi ve bilgiyle ürperti duyar ve O'nun koruması altına girerse, işte onlar başarıya ulaşanların ta kendileridir.
53Ve o münâfıklar, sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde kesinlikle savaşa çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah'a yemin ettiler. De ki: “Yemin etmeyin. İtaat, örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen şekildir! Şüphesiz Allah, yaptıklarınıza haberdardır.”
54De ki: “Allah'a itaat edin, Elçi'ye de itaat edin.” Artık, eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki o'nun üzerine olan, sadece kendisinin yüklendiğidir. Sizin üzerinize de, size yüklenendir. Eğer Elçi'ye itaat ederseniz, kılavuzlandığınız doğru yola girersiniz. Elçi'nin üzerine olan da, sadece apaçık mesajı iletmektir.
(102/24, Nûr/47-54)


Necm: 620

55Ve Allah, sizlerden iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış olan kimselere, kendilerinden öncekileri başkalarının yerine getirdiği gibi, yeryüzünde onları da başkalarının yerine geçireceğini, onlar için beğenip seçtiği dini onlar için kesinlikle tutunduracağını ve korkularından sonra, onları kesinlikle güvene değiştireceğini vaat etti. Onlar Bana kulluk ederler, Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da kim küfrederse; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddederse /inanmazsa, artık işte onlar, yoldan çıkanların ta kendileridir.
56Ve rahmet olunmanız için salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/vergiyi verin ve o Elçi'ye itaat edin.
57Sakın, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş şu kimselerin, yeryüzünde âciz bırakacaklarını sanma/sakın sanmasınlar! Onların da varacağı yer Ateş'tir. Kesinlikle de o, ne kötü bir varış yeridir!
(102/24, Nûr/55-57)


Necm: 621

58Ey iman etmiş kimseler! Yasalar çerçevesinde himayenizde bulunanlar394 ve sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah eğitim-öğretiminden önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, gece eğitim-öğretiminden sonra izin istesinler. Bunlar, sizin için açık ve korumasız üç zamandır. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınız üzerindedir. Allah, âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
59Ve sizden olan çocuklar, ergenlik çağına geldikleri zaman, artık kendilerinden önceki kişiler; ağabeyleri, ablaları izin istedikleri gibi izin istesinler. Allah, Kendi âyetlerini size işte böyle açığa koyar ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
60Ve nikâh ümidi kalmayan yaşlanmış kadınlar, artık zînetlerini dışa vurmadan dış elbiselerini çıkarmalarında kendilerine bir sakınca yoktur. Ve iffetli olmaları kendileri için daha hayırlıdır. Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir.
61Âmâya suç yoktur; topala suç yoktur; hastaya suç yoktur; sizin için de kendi evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya annelerinizin evlerinden veya erkek kardeşlerinizin evlerinden veya kız kardeşlerinizin evlerinden veya amcalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden yahut dostunuzun evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu hâlde veya ayrı ayrı yemenizde de bir sakınca yoktur. Artık evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından bereketli ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize güvenlik oluşturun. İşte Allah, aklınızı kullanasınız diye size
âyetlerini böyle ortaya koyar.
(102/24, Nûr/58-61)


Necm: 622

62Mü’minler ancak, Allah'a ve Elçisi'ne inanmış, Elçi ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken o'ndan izin istemedikçe çekip gitmeyen kimselerdir. Şüphesiz senden izin isteyen şu kimseler; işte onlar, Allah'a ve Elçisi'ne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver, onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
63Aranızda Elçi'yi çağırmayı, bazınızın bazınızı çağırışı gibi yapmayın. Saklanarak sıvışıp gidenleri Allah kesinlikle bilmektedir. Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir sosyal yangının isabet etmesinden veya kendilerine çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.
64Gözünüzü açın! Şüphesiz göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. O, sizin ne üzerinde olduğunuzu kesinlikle bilir. Kendisine döndürülecekleri günde de, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verecektir. Ve Allah, her şeyi en iyi bilendir.
(102/24, Nûr/62-64)


Dip not:

390 Bu pasajı, teknik gerekçeler ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik. Ayrıntılı açıklamalar için bkz.Tebyîn.

391 “İfk” hâdisesi, münâfıkların Rasûlullah'ı ve mü’minleri yıpratmak, İslâm toplumunu parçalamak, başta Ebû Bekr olmak üzere Rasûlullah ile yakın arkadaşlarının arasını açmak, Muhâcirler ile Ensâr'ı birbirine düşürmek amacıyla Rasûlullah'ın aile mahremiyetini hedef alarak, bölge ve kabile taassubunu kullanmak sûretiyle başvurdukları bir menfî propaganda ve karalama hareketidir. Bu hareket başarılı olmuş, iki Müslüman grubu birbirlerine karşı kılıca sarılacak hâle getirmiştir. Olaylar Rasûlullah'ın müdahalesi ile önlenmiştir. Konunun ayrıntıları için bkz. Tebyîn.

392 Bu pasajı, teknik ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik.
Burada İsa peygamberin israiloğullarına gönderilişi ve gönderiliş nedenleri açıklanıyor. Musa ve Harun peygamberler, hem israiloğullarına vahyi, tevhidi öğretmek hem de israiloğullarını Mısır´daki esaretten kurtarmak için gönderilmişlerdi. Buradaki pasajda İsa peygamberin vahyi tebliğ etmesiyle birlikte israiloğullarını salgın halde kuşatmış olan hastalıklardan kurtarmak, onlara karşı önceden önlem almak ve onlara rahat bir geçim sağlatmak için; koruyucu hekimlik, göz hekimliği, cilt hekimliği ve sağlıklı gıda tüketimi ve konserve, turşu, pekmez, salamura yapımı, arpa, buğday, kuru bakliyat stoklaması ve bunların nem ve haşereden korunmasının öğretilmesi gibi görevlerle gönderildiği özet olarak açıklanmaktadır.
Bizim "şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; "buhurdan (tütsülük") tasarlarım" diye çevirdiğimiz ayetteki "tasarlarım" fiilinin tümleci ayetin orijinalinde yer almamış bu paragrafın söz akışı içinde okurun takdirine bırakılmıştır. Ayette "kuş figürü", " kuş maketi" yaparım denilmeyip "kuş şekli, kuş figürü, kuş maketi gibi bir şey" yaparım denilmektedir. Ki burada İsa´nın kuş şeklinde kilden buhurdanlık yapıp, içerisine koyduğu baharata üfleyerek, çıkan duman ve koku ile göz hastalığı vs.ye neden olan sivrisinek, karasinek gibi böcekleri çevreden uzaklaştırdığı açıklanmaktadır. Bu gün mevcut olan seramik buhurdanların çoğunun kuş şeklinde olduğu aşikardır.
Yine ayette "feyekünü (oluverir)" fiilinin öznesi de yer almamış bu da söz akışından anlaşılmaya bırakılmıştır.
Ayetlerin lafzi manalarından anlaşılan bu gerçekler yakın zamanda deşifre edilen Esseniler´e ait Kumran yazıtlarıyla da teyit edilmektedir. Anlaşılan o ki, İsa doğduğu toplumdan ayrılmış, esensiler arasında tıp ve gıda üretim ve korunmasına yönelik eğitim almış ve olgunluk çağında israiloğullarına peygamber olarak gönderilmiştir. (KUMRAN YAZITLARI: Cilt Hastalığının Teşhisi:[4Q266, böl. 6 i (4Q272 1, 273 4 ii, 269 7), 4Q266, böl. 6], Hasat Toplama ve Harç İle İlgili Kurallar:[4Q271, böl. 2 (4Q269, böl. 8 i-ii; 270, 3 iii)], Savaşın Kitabı: [4Q285, 8. böl.], Savaşın Kitabı: (11Q14), Tapınak Parşömeni: [(11QT=11Q19-21, 4Q365a, 4Q524), XLVI, XLVIII, XLIX], Tohorot (Saflıklar): (4Q274 3 i-ii), Hasat Toplama: [(4Q284a) Bölüm 1]“Ölü Deniz Parşömenleri Kumran Yazıtları” Geza VERMES Çev. Nurfer ÇELEBİOĞLU)


393 Âyetlerde geçen mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesi, genelde “cariyeler” olarak anlaşılagelmiştir. Cariyelerle ilgili sayı sınırlaması olmadığı gibi onlarla nikâh da gerekmediği anlayışı hâkim olmuştur. O hâlde mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ifadesiyle kimlerin kast edildiğinin tahlil edilmesi gerekir: İslâm geldiğinde dünyanın her tarafında olduğu gibi Arabistan coğrafyasında da kölelik müessesesi mevcut olup satın alma, miras kalma, kaçırma, harp esirlerinin köleleştirilmesi gibi yollarla devam ediyordu. İslâm, sıcak savaş dışında esir almayı ve savaşta alınan esirlerin köleleştirilmesini yasakladı (Enfâl/62 ve Muhammed/4) ve böylece de, kölelik müessesini tedricî bir metotla tamamen yasakladı. 19. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere diğer devletler de köleliği yasaklayarak bu müesseseyi ortadan kaldırdılar. Ne yazık ki, bir İslâm devleti olan Osmanlı Devleti, zenci köle ticaretini 1857'de, beyaz köle ticaretini ise ancak 1909'da yasaklamıştır. Geniş açıklama için bkz. Tebyînu'l-Kur’ân; c. 2, s. 167.
Kölelik müessesesinin devam ettiği süreçte, yerel ve uluslar arası töreler gereği kadın ve erkek köleler belirli koşullar, sö zleşmeler çerçevesinde koruyucu ailelerin himayelerine verilirler, bu hami aileler onların iş gücünden yararlanır ve onları himaye ederlerdi. Köleler din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmalarına rağmen, ekonomik ve siyasî açıdan özgür değillerdi. Miras ve gasp yoluyla köle edinme ortadan kalktıktan sonra harp esirlerinden değişime tâbi tutulmayan, fidye verilmeyen ve ailesinden himaye edecek kimsesi bulunmayan hanımlar yine belirli koşullar çerçevesinde birilerinin himayesine verilirdi. Bazen de köleliğin kalkmadığı komşu bir ülkeden hediye olarak köleler gönderilirdi.
Pasajdaki mâ meleket eymanühüm [sözleşmelerinin sahip oldukları] ile, “bu şartlar çerçevesinde himaye altında olan kadınlar” kast edilmiştir. Bunlarla cinsel ilişkiye girebilmek için mutlaka yakınlarından izin alınması ve örfe göre mehirlerinin verilmesi sûretiyle nikâhlanmaları şarttır (Nisâ/24). İslâm, nikâhsız cinsel ilişkiyi tasvip etmez; nikâhsız gönüllü ilişkiyi zina, nikâhsız ve gönülsüz ilişkiyi ise tecavüz sayar.
Âyette bu kadınların, “veya” ifadesiyle ikinci bir grup sayılması, geçmişlerindeki bilinmez noktalar ve o günün örfünde mehir açısından asıl hemşehrileriyle eşit olmamalarından kaynaklanmaktadır. Nikâhın temeli bir olmasına rağmen, detayda farklılık söz konusudur. Bu tür hanımlara somut örnek olarak şu isimler verilebilir: Peygamberimizin eşlerinden “Safiye” bir savaş esiridir; Mariye de kendisine hediyedir. Peygamberimiz her ikisi ile de nikâhlanmıştır. Ayrıca bu iki kadın Kur’ân'da [Tahrîm ve Ahzâb sûrelerinde] Rasûlullah'ın “eşleri” olarak nitelenmiştir.
Bugün kölelik müessesi kaldırılmış, törelerin yerini yerel ve evrensel hukuk almıştır. Bugün bu kavramın, toplama kamplarındaki, sığınma evlerindeki ve esirgeme kurumlarındaki kadınlar olarak ele alınması gerekir.

394 Bkz. 393 nolu not.

Hasan Akçay
10. February 2013, 08:32 AM
o ikisinin her birine yüz kamçi vurun
feclidû külle vâhidun minhumâ miete celde.

Feclidû derken?

Mevdudi’nin aciklamasi,
Nûr sûresi dipnot 2.23:

Kamcilamanin niteligi ile ilgili degini, Kur’ân’in feclidû emrindedir. CELD deri anlamindaki "cild"den türemedir. Bu yüzden tüm dilciler ve müfessirler buradan, kamcilamanin etkisinin deriyle SINIRLI kalip alttaki ete gecmeyecek sekilde olmasi gerektigi anlamini cikarmislardir.

Deriyle SINIRLI…

Oysa
hiç acimadan
insanlara 100 kamçi vurdugunuzda
onlarin deri altini etkilememeniz
mümkün degil.

O yüzden

1.Kamçidan baska araclar da olabilir, fetvalari veriliyor. Örnegin 1 Nisan 2007 tarihli Yeni Safak'ta Hayrettin Karaman'in acikladigina göre bazi alimlerin önerisi "misvak"tir, bir tür dis fircasi.

Bazi alimlere göre sopa semboliktir;
vuruslar,
dis temizlemekte kullanilan misvak
gibi bir seyle dahi yapilabilir.

1 Nisan sakasi gibi, degil mi.

Allah askina,
siz birilerini

dis fircasi
ile döverken

aciyacaginiz tutsa ne yazar tutmasa ne yazar.

Allah’in "Aciyacaginiz tutmasin" derken
dis fircasiyla adam dövmeyi kastetmedigini
anlamak icin bi gidim ciddiyet yeter.

2.Vurusun orta siddette olmasi (Mevdudi):

Kamçilama da orta siddette olmalidir. Hz Ömer kamçiyi vurana, "Kendi koltuk altini göstermeden vur!" derdi. Yani tam bir güçle vurmak için kol alabildigine kaldirilmaz. (Ahkâm’ül-Kur’an, Ibn’ül-Arabî, II:84 ve Ahkâmül-Kuran, el-Cessas, III:332)

Iyi de, bunun ciddiyet neresinde? Sanki orta siddette deprem öneriyor alimimiz: orta siddette vurus. Infazci, kendi koltuk altini göstermeden, yalnizca bilegini kaldirarak vuracak. Yumusak yumusak…

Oysa Allah "Acimayin!"diyor:

O ikisine
aciyacaginiz tutmasin, lâ te’huzkum bihimâ ra’fetun…

Acik ve net.

Allah’in sözünü ettigi
acimama,
etkisi deriyle SINIRLI vuruslara degil
daha ciddi bir cezaya yönelik:

Ve o ikisinin infazini
inananlardan bir bölük
izlesin -Vel yeşhed azâbehumâ tâifetun minel muminûn…

Iste bu.

Indirilen dinde
zina yapanlara
bir degil iki yaptirim
uygulanir:

1.etkisi deriyle SINIRLI dayak
2.infazi inananlarin izlemesi

ASIL ceza suçlunun inananlara teşhir edilmesidir. Dogal cezadir bu. Çünkü zina yapanlar irza saygili imisler GIBI YAPARAK inananlari aldatmistir. Dogal ceza zararin giderilmesi olduguna göre (16:126) zâni ve zâniyenin gerçek yüzünü halkin görmesi gerekir.

Iste bunda aciyacaginiz tutmasin.

Zinaciyi teşhir edersem esi, cocuklari, dostlari ondan uzaklasir; garibim yalniz kalir demeyin. Müsterileri ondan alis verisi keser; garibim aç kalir... demeyin.

Kisacasi, ASIL ceza: itibar kaybi.

100 vurusun islevi insanlarin ASIL cezayi izlemesini saglamaktir;
cezanin kendisi degildir 100 celde; ASIL cezanin aracidir.

Ve araclar degisebilir. Örnegin 100 celde yerine TELEVIZYONDA teşhir.

kuman
1. April 2013, 11:25 PM
Kadınların zinetleri nedir yada nersidir araştırmama gerek kalmadan açıklayan biri olursa sevinirim.

dost1
2. April 2013, 12:46 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kuman Kardeşim!

Kadınların zinetleri nedir yada nersidir araştırmama gerek kalmadan açıklayan biri olursa sevinirim.

Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?p=16412&highlight=dost1#post16412)

merdem
2. April 2013, 12:59 AM
Kadınların zinetleri nedir yada nersidir araştırmama gerek kalmadan açıklayan biri olursa sevinirim.

Ah Kardesim ahhhhhh, yarama parmak basma her seferinde :p

Mezhepciler, alimler, seyhler, ulemalar, gavslar vb. Allah ile kul arasina girmeye merakli olmasalardi ne güzel olurdu.

Ben derim ki ( bir hatun oldugum icin buna hakkim var ) her kadinin kendisine biraksalar secimi ziynet nedir ne degildir diye, kadindan iyimi anlayacaklar sanki.

Evden disari cikarken hatunlar bir zahmet önce aynaya baksinlar boydan, neresi cazip geliyorsa kapatsinlar.

Ay gibi kasina, dut gibi dudagina siirler yazanlar kendileri düsünsünler artik. Herif kas dudak seviyor görünce cildiriyor ise hatunlar ne yapsin. Kafadan kontaklarin tedavisi kadinlari cuvallara sokmakla olmazki. Ne adamlar var AYAK gördümü kendinden geciyor.


Bunca kiyametler koparilmazdi Islam dünyasinda ( Islam dünyasi derken de beni deriiiin bir düsünce aliyor, sanli Alice harikalar ülkesindeymis gibi, Islam dünyamiz mi kalmis ki Kardesim ).

Kadinim (!) diyen, benim vücudum benim kararim deyip lap diye yavrusunu attiriyor (kürtaj) /sanki o bebenin Allah'ina karsi kullugunu kullanmak hakki yokmus gibi/ ziynete gelince neden karar veremez imis acaba? Amazon kabilelerindeki avratlar gibi gezinmedikleri müddetce mesele yok.

Bir düsünecek olursak, yüce Rabbimiz Adem'e cennetteki agaci da yasak kilmazdi, agac orda ama yanasmayacaksin. Ne yapalim günümüzün efelerinin de kendiliklerinden biraz nefs savasina bir katkida bulunmalari lazim. Beylerin agizlarinin suyu akmasin diye hatunlar astronot gibi gezinecek degiller ya di mi güzel kardesim.

Herkes nefsine hakim olmasini ögrensin, yalniz oruc/ac kalmakla hacc/hatuna yanasmamak emirleriyle yetinmemeli. Nasil yetimin malina haksizlik edilmesi önemli ise, hatunlara saldiri da o kadar önemli konularimizdandir.

Su Iranli dostlarimizin hikayelerini bilirmisin? En güzel ve genc hatunlara nikah kiydiklari zaman, hatunlari evlerinde gizliyorlarmis kimse ellerinden almasin diye. Hoppla, sanki dünya bankasindan altin somunu caliniyor.

Seriat /!) adi altinda, kadinlara sarkintilik edildiginde kadinin güzelligi derecesi ölcülerek ceza veriyorlarmis. Hatun ne kadar güzelse cezasi o kadar agir oluyormus sarkintilik yapana.

Allah cezalarini versin kaypak heriflerin. Bu da Allah katindandir dedikleri katlar kafalarina yikilsin kat kat.

Ha kendilerine gelince sürme sürmek, koku sürünmek sevaptir diyenlere ne demeli.

Yüce Allah Takva Elbisesi en hayirlisidir buyuruyor. Eh, arabin cahilinden ne beklersin, adi ha takva olmus ha carsaf olmus.

Birileride "Evlerine arkadan girmesinler....." ayetini :araplar evvelden belli bir durumlarda evlerine kapidan degilde pencereden falan giriyorlarmis diye anlatiyorlar. Gökdeleler dikilen arabi üklelerde pencereden damdan nasil girilirmis kapi ve asansör dururken bir de örnek gösterseler fena olmayacak.:p

Sanki /hasa) Rabbimiz ileride nasil binalar kurulacagini bilmiyormus gibi.

Rabbimiz Kur'an indirilirken arap dilini düzene koymayi tasarlamamistir herhalde, ( öyle olsaydi en modern sekliyle bir de lügat indirirdi, arap zaten ondan da anlamazdi ya ) aynen halk arasinda konusulan dile uygun ayetler indirmistir, kolayca anlasinlar diye.

Selam ve dua ile.

merdem
2. April 2013, 01:09 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kuman Kardeşim!



Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?p=16412&highlight=dost1#post16412)

Allah sizden Razi olsun degerli Dost1 Kardesim. Tüm Kardeslerimizin sorularini elinizden geldigince her zaman cevaplandirmaya hazirsiniz. Emeklerinizin karsiligini Rabbimiz gönlünüze göre kat kat verir InsaALLAH.

Ne mutlu Hanif'im diyene.

Yüce Allah'in Rahmeti ve Selami hepimizin üzerine olsun.

Ve icimden geldi aniden: Rabbimizin Rahmeti ve Selami tüm Resullerine olsun. Ne mutlu o muhterem kisiliklere.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
3. April 2013, 07:39 AM
Konumuz ZIYNET kelimesinin baska ayetlerdeki anlamı degil. Lafi dolastirmanin lüzumu yok. Konumuz Nûr 31'deki ZIYNET.

Eğer Nûr 31'deki ziynetler kadinin vücudu ise, örnegin gögüs catali ise, inanan kadin himar denen örtüsünü gögüs yirtmacinin üzerine vuracak ve gögüs catalini örtecek.

Niye?
Adim adin zinaya gitmiyeyim diye.

Ve vücudunun o örtülü yerlerini kimnseye acmayacak - lâ yübdîne "ziynet"ehunn

Ama (illa) suna suna suna baska. Örneğin "ihtiyacsiz erkek tâbileri"ne -"et tâbiîne gayri ulil irbeti miner ricâl. Onlara acababilir. Caiz.

Yani? Inanan kadin adim adim zinaya gitmeyeyim diye örttüğü gögüs catalini yabanin erkeklerine acacak; zinaya gidecek.

Eger Nûr 31'deki ziynetler örnegin gögüs catali ise
Allah "Inanan kadinlar adim adim zinaya gidin!" demis olur.

Dedi mi Allah bunu?

Hasan Akçay
3. April 2013, 09:41 AM
Nûr 31'deki "ziynetler"in kadinin vücuduyla ilgisi yok; dolayısıyla tesettürle ilgisi yok. O ayet-i kerîmede ZIYNET "ziynet"tir yani TAKILAR.

Tesettür fesadini Islama yamamak için Allah'in o ayetteki sözleri fena halde çarpitilmis.

Örnegin,
AVRÂT diyor Allah,
avretler.

Inanan kadinlar
"kadinlarin avretlerinden anlamayan cocuklar"a,
tiflillezîne lem yazherû alâ avrâtun nisâ,
örtülü ziynetlerini açabilirler. Caizdir.

Tesettürcü iddia:

vücudun
örtülü "yerler"idir
o avrât.

Tipki Nûr 58'deki AVRET gibi:

Inananlar!
Yeminleriniz kime sahipse onlar ve yasina ermeyenleriniz
sizden üç kez izin istesinler.
Sabah salâtindan önce, ögleyin giysilerinizi attiginizda ve aksam salâtindan sonra.

Üç avretleriniz -selâsu avrâtin lekum.

Oysa
Nûr 31'deki AVRÂT
tamamen farkli.

Nûr 31'deki AVRÂT tehlikeye acik demek. Tipki Ahzâb 13'teki AVRET gibi. Hani orda münafiklar cihada gitmemek için "evlerimiz avrettir" diyorlar -inne buyûtena avretun. Uzaklasirlarsa evleri talan edilecekmis. Evlerine mukayyet olmak için cihada cikmamalari gerekiyormus.

Kadinlarin "avretler"i iste o takilardir. Tehlikeye açik.

Görmedigin oglu olmus... denilme tehlikesine açik,
çalinma tehlikesine acik.

Dikkat. Nûr 31'deki çocuklar inanan kadinlarin kendi çocuklari degil. Onlarin kendi çocuklari Nûr 58'de anilanlar: ellezîne lem yeblugal hulume minkum.

Ve kadinlarin
yaşina ermemis olan kendi çocuklari dahi
göremez anne abbalarinin "avret yerleri"ni.

Caiz degil.

Allah onlara bile izin vermiyor.
Yabanin çocuklarina verir mi?

Nûr 31'de Allah "TAKI teşhirciligi yapmayin!" diyor, tipki Nûr 60'taki gibi:

Cinselligi kalmamis olup oturan kadinlarin, taki teşhirciligi yapmamalari şartiyla, giysilerini atmalari caizdir -gayre müteberricâtin biziyneh.

Bakin, bir tür yatalak olan o kavâid pörsümüs vücutlara sahiptir; açilip saçilirlarsa daha bi itici olurlar. Vücutlarinin iticiligini TAKIP TAKISTIRARAK, kokanalasarak, taki teşhirciligi yaparak telafi etmeye calisirlar.

Allah onu yasakliyor.

Ilahî emrin
kadinin vücudunu örtmesiyle,
tesettürle
uzaktan yakindan ilgisi yok.

merdem
3. April 2013, 02:11 PM
Degerli Hasan Kardesim,

buraya simdi yüzlerce hadis, rivayet siralamak istemiyorum, ama duyageldiklerimize göre o zamanin müslümanlari kuru bir dilim ekmek bulamaz iken yemeye nereden bulmus hatunlari onca takilari da takilari örtünmek/saklamak zorunlu kilinmis?

öbür yandan ziynet konusunda hakli da olabilirsiniz taki diye. eger ki nüzul sirasina göre nur suresi 31. ayeti medinede ve peygamberin ölümünden bir kac sene evvel indirildigini ele alacak olursak, zenginlestikleri yillar olabilir.

yeni calismalarin var ise sunmaya devam et, bekliyoruz.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
3. April 2013, 03:04 PM
o zamanin müslümanlari kuru bir dilim ekmek bulamaz iken
nereden bulmus hatunlari onca takilari da
takilari örtünmek/saklamak zorunlu kilinmis?

Tefsirlerde anlatilan olay su:

Benî Mustalik Savasi sirasinda Hz Ayse de Allah'in elçisine eslik etmis. Ordu bir yerde mola vermis. Hz Ayse’nin inci kolyesi nasil olduysa kopmus; taneleri kumlara saçilmis. Hz Ayse onlari toplarken yorulmus; dinlenmek için kumlarin üzerine uzanmis; uyuya kalmis.

Ordu çekip gitmiş.

Ordudan arkada kalanlari toplamakla görevli Abdullah bin Übey bulmuş Ayse anamizi. Onu devesine bindirip esine ulastirmis.

Nasil her çagin dedikoduculari varsa "Asr-ı Saadet"in de varmis elbet. Iste onlar baslamis dedikodu kumkumasina. Vay efendim, Ayse ile Abdullah arasinda bir seyler mi olmusmus...

Buna ifk olayı deniyor, ki iftira demek. Tefsirlerde anlatildigina göre Nûr 31’in inis nedeni, o ifk olayi imis. Iftira yaygarasi, Hz Ayşe’nin kopup kumlara saçilan inci kolyesi yüzünden çikmis.

Kardesim, tefsirlerde anlatilan bu olayin gerçek ya da uydurma olmasi hiç bir seyi degistirmez. Önemli olan, o ziynetleri ihtiyaçsiz erkek tâbiler misillu zevata açmanin caiz kiliniyor olmasi.

Eger o ziynetler
kadin vücudunun alimli yerleri ise adim adim zinaya gidilir; ahlaksizliktir.
takilar ise kadin onlari giysisinin üzerine takarak ihtiyaçsiz erkek tâbilerine açabilir; ahlakîdir.

Allah

ahlaksiz olani degil
ahlakî olani

caiz kilmistir.

merdem
3. April 2013, 03:49 PM
Ifk olayinla ziynetlerin gizlenmesinin ne alakasi var? Ha gizli takinmis ha acik, mühim olan kopmasi yada kaybolmasi sebebiyle ortaya cikiyor dedikodular.

Aise anamiz o kolyeyi hic takmasa idi basina o olay gelmezdi mesela, ziynet takinmasi tamamen yasaklanmis olsa aklim daha da yatar konuya. Hic olmazsa böyle bir olaya sebeb olmazdi takinan ziynet.

merdem
3. April 2013, 04:18 PM
(7) A'RÂF Suresi
Âyet - 31



يَا بَنِي آدَمَ خُذُواْ زِينَتَكُمْ عِندَ كُلِّ مَسْجِدٍ وكُلُواْ وَاشْرَبُواْ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû veşrebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne).

Ey Âdemoğulları! Bütün mescidlerde ziynetlerinizi alınız. Yeyiniz ve içiniz. Ve israf etmeyiniz. Muhakkak ki O, müsrifleri sevmez.

İMAM İSKENDER ALİ MİHR

1. yâ benî âdeme : ey Âdemoğulları
2. huzû : alınız
3. zînete-kum : ziynetleriniz, süsleriniz
4. inde : yanında
5. kulli : her, hepsi, bütünü
6. mescidin : namaz kılınan yer, mescid
7. kulû : yeyiniz
8. ve işrebû : ve içiniz
9. ve lâ tusrifû : ve israf etmeyin
10. inne-hu : muhakkak ki o
11. lâ yuhıbbu : sevmez
12. el musrifîne : müsrifler, israf edenler

A'RÂF SURESİ 31. AYET AÇIKLAMASI

Bismillâhirrahmânirrahîm

Mescidlere nefsin kalbindeki afetlerle değil, hasletlerle gidilmelidir. Nefsin kalbi ziynetlerle donanmalıdır. Başkalarına yardım etmek, insanlara güzel muamele etmek üzere, güzel hislerle orada olunmalıdır.

Karın doyurmak, herkesin hakkı ve ihtiyacıdır. Ama tıka basa yeyip, karnı şişirmek ve lüzumsuz yere vücuda zarar verecek şekilde fazla yemek yemek, Allahû Tealâ'nın emri değildir. Sadece ihtiyacınız kadarını yemelisiniz, içmelisiniz, harcamalısınız. Üst tarafını Allahû Tealâ kabul etmiyor. Allah'ın emrinin ötesi, normalin ötesi, insanlar için israftır. Allah, israfı sevmez.



Ayet nedir, aciklamasi nasil yapiliyor. Her bir ayeti böyle yollardan aciklayabilirmiyiz? Yoksa herkesin keyfine mi kalmis ayetlerin anlasilmasi? neden acaba Rabbimiz direkten ne istedigini buyurmamistir acaba, sayet istenilen tabii ki buysa.

Üstelik görünmeyecek/saklanacak ziyneti neden takinsin ki kadinlar, biraksinlar mücevhercilerin vitrininde daha hayirli olur.

Hasan Akçay
3. April 2013, 06:47 PM
Ifk olayinla ziynetlerin gizlenmesinin ne alakasi var?

Ifk olayina yol açan da ziynet=takidir,
teşhirciliginin yapilmasi yasaklanan da.

Kaldi ki bu ifadenizden anlasilan, Allah bütün ziynetlerin gizlenmesini buyuruyor. Oysa öyle bir sey yok. Allah yalnizca gögüs yirtmacinin altindaki ziynetin örtülmesini buyuruyor. Örtü gögüs yirtmacinin üzerine vuruldugunda gizlenen odur. Uzun zincir. Her halde çok uzun ve pahali oldugu için.

Genç Muhammed, bilindigi üzere, Hatice'nin ihtiyaçsiz erkek tâbisi idi, et tâbiîne gayri ulil irbeti min er-ricâl.

Say ki ona ait kervanin basinda uzak bir ülkeye gitti; satmasi gerekeni satti, satin almasi gerekeni aldi. O arada çok güzel bir zincir gördü. Maiyetinde çalisanlar ile birlikte zinciri satin aldi ve dönüste Hatice'ye armagan etti.

1.Ayette gayri ulil IRBE deniyor. Anlami: ihtiyaçsiz.

Hangi seye ihtiyaçsiz;
Hatice'nin güzel vücuduna mi ya da
o zincire mi?

Hatirlayalim. Genç Muhammed, Hatice'nin güzel vücuduna muhtaç oldugunu onunla evlenerek gösterdi.

Hatice'nin erkek tâbilerinin o zincire ihtiyaçlari olup olmadigina gelince... ihtiyaçlari olsaydi kendilerine alikor, Hatice'ye vermezlerdi.

2.Hatice'nin onlara nesini açmasi ahlakî idi? Elbet o uzun zinciri. Onu teninden uzaklastirip fistaninin üzerine takmasi ve erkek tâbilerinin önüne o sekilde çikmasi.

Peki, onlara nesini açmasi gayri ahlakî olurdu? Elbet gögüs çatalini.

Bu kadar açik ve net. Anilan ziynetler eger kadin vücudunun gögüs çatali misillu bir yeri ise onu erkek tâbilere açmak kadini adim adim zinaya götürür; gayri ahlakîdir; Allah bunu caiz kiliyor olamaz. Yok, o ziynet zincir denen taki ise onu giysinin üzerine takarak erkek tâbilere açmanin hiç bir sakincasi yok.

Bir de yasaklanan, ziynet takinmak degil ki. Birakin yasaklanmayi A'râf 31'de özendiriliyor o.

Yasaklanan, ziynet teşhirciligidir. Örnegin uzun zincir abartili bir takidir. Onu "illa"dan sonra sayilip dökülen zevattan baskasinin önünde takinmak o yüzden teşhircilik. Yabancilar o yüzden "Görmedigin oglu olmuş..." derler; kiskanirlar; onu çalmayi bile düsünürler.

Ayette "illa"dan sonra anilan kimseler ise hanim efendinin "mutemet"leridir; hanim efendinin teşhircilik yapmadigini bilirler.

O itimadi hak etmiyorlarsa hanim efendi onlari isten atar, çevresinden uzaklastirir.

merdem
3. April 2013, 07:28 PM
Kaldi ki bu ifadenizden anlasilan, Allah bütün ziynetlerin gizlenmesini buyuruyor. Oysa öyle bir sey yok. Allah yalnizca gögüs yirtmacinin altindaki ziynetin örtülmesini buyuruyor. Örtü gögüs yirtmacinin üzerine vuruldugunda gizlenen odur. Uzun zincir. Her halde çok uzun ve pahali oldugu için.

Biraz komik olmuyormu, demek ziynet olarak uzun zincir takinmadiklari zaman kadinlar gögüs yirtmaclari acik olarak dolasabilirler. Mühim olan göbege kadar inen zincir görünmesin. Nasil bir zincirmis bu, sanki esaret altinda boyunlarina takilmis zincir gibi bir sey mi oluyor?

merdem
3. April 2013, 08:19 PM
Hasan Kardes,

2008 den bir blogtan asagidaki yorumu buldum, sayet senden degilse bu yorum :)

http://gorkemtuncay.blogcu.com/kur-an-da-basortusu-var-mi-yok-mu/3167628


63. Cilbab rahibelerin giydiği kukuletalı pelerin demek, Ahzab 59da Nebi eşleri-kızları ile mahiyetindeki kadınların pelerin giymekle TANINIP ZARAR GÖRMEMELERİ İÇİN

64. Tevbe 101 Çevrenizdeki Araplardan münafıklar vardır,devlet halkındanda nifakta direnenler var SEN BİLMEZSİN BİZ BİLİRİZ

65. Ashab neymiş? Nisa 81 baş üstüne derler,yanından ayrılıncada onlardan bir bölük dediğinin başkasını tebyit eder (beyit beyit düzerler) Allah tebyitlerini yazar

66. humur örtü dersek bile,bu kezde baş,boyun,omuzlar dışında gövdenin üst bölümü/döş darbedilir ila cüyubi-ceypleredek yazmıyor ala cüyub-ceybler üzere

67. Ne humur (khumur) nede bunun tekili olarak savlanan hımar (khimaar) kelimesi konuşma dilinde hiçbir arap lehçesinde başı örten nesne anlamında kullanılmaz

68. Neden humurun darbedileceği yer, burada bedene göre (beden referans alınarak)tanımlanmamış? Bedene dışarıdan nesne konmuyor/örtülmüyorda ondan.

69. Nur31 ala rüusi/menakibi/awatigi/kitefeti/cunubi/suduri/teraibi hine başları/omuzları/ciyinleri/egnleri/yanları/döşleri/egeleri üzerine yazmaz neden?

70. Nur31de anlambilimciler wel yadrib ne bi humurihinne (onlar humurunu darb etsinler)derken darb anlam veremezler, ama tefsirci ve fıkıhçının hayali geniştir.

71. Nur31 de ala teraibihinne kaburgalar/egeleri üzerine ala südiyyihinne memeleri üzerine yazmaz. Anlam bilimci wel yadrib ne (darbedsinler) için susar.

72. döş Türkçede gövde/gövdenin üst bölmesidir, kolye-gerdanlığın takılınca gövdede durduğu yer, Persçe/farsca sine.

73. Nur31de ala cüyubihinne giysi yakaları üzerine yazıp giysiye göre tanım mühimdir. ala sudurihinne döşleri üzerine deyip bedene göre yazmaz.

74. Cüyub (ceybler) bedenin bir bölümü değil, giysi yakası demek, eskiden bütün milletlerde giysi yakası önden veya arkadan göğüs kafesi hizasında idi.

75. Nur31 WE L YADRİB NE Bİ HUMURİ HİNNE ALA CÜYUBİHİNNE ; onlar humurunu ceyblerine (giysinin yakası) üzerine darb etsinler. Cüyub (ceybler) bedenin bir bölümü değil.

76. Nur30-31 mümineler için müminlere göre ikinci fark, wel yadr**** bi humuri hine ala cüyubi hine; onlar humurunu göğüs kafesi bitimine dek darbetsinler

77. ve Ziynet nur 58 ile nur 60 gereği yatarkenki giysi çıkarmayla teberrüç edilmiş (belirgin edilmiş-belirginleştirilmiş) olmuyor. Ayetlere göre ziynet neymiş?

78. Nur31 de Ziynetten görünen bölüm (illa ma zahera min ha) açık kalıyor, birde gizleneni (ma yuhfiy ne min ziyneti) var, tepinince belli oluyor.

79. Nur31 de 3.müminelerin ziynetten gizleneni (ma yuhfiy ne min ziyneti hine) bildirmemek için ayaklarını vurmamaları var,tepinince ne belli olur?

80. Nur 60 Kocamış-erkekden ümidi kalmamış kadının ZİNETİ BELLİ ETMEDEN soyunması ; yedane siyabe;.Nur31 deki ziynet yatağa giden birinin giysisiyle örtülmüş olur.

81. Nur 58de soyunmak tedaune siyabe giysinizi bırakmak. Nur 60 da kocamış-erkekten ümidi kalmamış kadının ZİYNETİ BELLİ ETMEDEN SOYUNMASI YEDA NE SİYABE var.

82. Nur 31de ziynet:1. Bütün beden değildir,ferc ayrıca sayılmış. 2. illa ma zahera min ha ondan açıkta olanı/görüneni dışında kalanı gösterilmeyecek, görünen nere??

83. Nur 31 de daki iki maddeden ayrı olarak mümineler için ziynetten bahsedilmiş ziynet kadının bütün bedenidir diyen öküzler ferci bedenden saymıyorlar

84. Nur30 ile 31 de inananlara bakışlarını kontrol etmeleri, ferçlerini (üreme-boşaltım organı yerleri) korumaları yazılı , ancak 31 de müminelerin buna ek farkı var.

85. Ahzab 59 bütün mümineler için olsaydı, tıpkı nur 31 deki müminelerede! yazılırdı,elbette nur 31 içine nebi eşleri-kızları da giriyor.

86. Ahzab 59 da birincisi ;ey nebi diye başlamakla bizi muhatab almıyor,ikincisi müminlerin kadınlarına demiş müminelere veya müminlerin eşlerine dememiş.

87. Ahzab 59 da nebi eşleri, kızları ile o sırada birlikte dışarıya çıkan kadınlar kasdedilmiş.

88. Ahzab 33/59 ;ey nebi! Eşlerine kızlarına, müminlerin kadınlarına de DİKKAT müminelere yazmıyor, müminlerin kadınlarına yazıyor
.
89. Nur 24/30-31 de genel ifade/herkeze söyleme var ;müminlere (inanan erlere) de müminelere (inanan avratlara) de. Ahzab 33/59daysa özel ifade/herkeze değil.

90. Nur 31 de ila cüyuubihinne giysi yakalarına değin yazmayıpta ala cüyuubihinne giysi yakaları üzerine yazması tafsir mealleri yanlışlar

91. hımarlarını giysi yakaları üzerine darp etsinler derken hımar için örtü denecekse hımar için başı örten=saç olacak, giysi (beden değil) üzerine uzatılıyor/salınıyor.

92. Ahzab 33/59 da cilbab ve kimlere gerekli olduğunu yazmışmıydık?

93. 33/59 da Nebi Salat Selamdan demesi istenmiş; eşlerine (ezvaaç, zevçler),kızlarına (benanat,bintler), müminlerin kadınlarına (nisaail müminiyne) cilbaab giymesi.

94. 33/59 müminlerin kadınlarına (nisaail müminiyne) yazar, mümineler (müminaat) veya müminlerin eşleri (ezvaacil müminiyne) yazmaz.

95. 33/59 müminlerin kadınlarına (nisaail müminiyne) ibaresini tefsirciler/mealciler Allah‘ın yanlışını düzeltip, eşler diye çevirmişler. Bu akılsızlıktır.

96. 33/59 müminlerin kadınlarına (nisaail müminiyne) ibaresi Nebi ss eşleriyle kızlarının yanında dışarıya birlikte çıkan kadınlar anlatılır. Nedenmi?

97. 33/55 kadınlara (aleyhine) Ataları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları,kızkardeşlerinin oğulları, kadınları, işçi hizmetçileri hakkında günah yoktur..

98. 33/55nkadınlara (aleyhinne) ..KADINLAR (nisaaihinne) hakkında günah yoktur.Tefsirciye /mealciye uysak buradan kadının kadınla nikahını kabulmü edeceğiz?

99. Qur‘aan, zevce (zevçin dişisi) yada bunun çoğulu zevcaat diye bir kelime kullanmaz. Bu Qur‘aan ile zevç kelimesini öğrenen Arapların sonradan uydurması

100. 33/59 da li zevcaatike yazmaz,li ezvaacike yazar.

101. Tefsirci,mealci,sözlükçülere uyarsak Nebi ss erkeklerle nikahlı demek olur;33/59 da li zevceaati ke yazmaz, li ezvaaci ke yazar.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
4. April 2013, 12:38 AM
demek... kadinlar gögüs yirtmaclari acik olarak dolasabilirler.

Sayin Merdem,
gögüs yirtmaçlari diyorsunuz ama onun altinda ne varsa onu kastediyorsunuz.

Gögüs yirtmacinin altinda ne var?

Benim edindigim izlenim,
size göre memeler var.

Siz MEMELERIN açik olmasina itiraz edermis GIBI yapiyorsunuz.

Eger bu anladigim dogru ise siz
benim tesettürcüler dedigim kimselerden
birisiniz.

Suçu haksiz yere bana yüklüyorsunuz ama
ahlaksizligi caiz ilan edenler tesettürcülerdir
ve onlardan biri olan sizsiniz.

Bi daha açiklamaya çalisayim:

Nûr 31:
Inanan kadinlara söyle örtülerini gögüs yirtmaçlarinin üzerine vursunlar.

Böylece ne örtülmüs olacak?

Hasan Akcay: Zincir denen TAKI örtülmüs olacak; ziynet takidir.
Tesettürcüler: Memeler örtülmüs olacak; ziynet memelerdir.

Sonra?

Nûr 31:
Ziynetlerini açmasinlar ama örnegin ihtiyaçsiz erkek tâbilerine açsinlar; onlara açmalari caizdir.

Nelerini açmalari caizdir?
Örtülerini neyin üzerine vurdularsa onu.

Yani

Hasan Akçay: Takilarini.
Tesettürcüler: Memelerini.

Anlasildi mi, efendim?

Devam edecegim Allah'in izniyle; memelerin AVRET olup olmadigini da anlatacagim ama kimin neyi caiz ilan ettiginin adini koyalim önce. Dogruyu söyleyelim.

Siz lütfen
açik ve net olarak söyleyin:

Allah
örnegin ihtiyaçsiz erkek tâbilere
kadinlarin
nelerini açmalarini
caiz kiliyor;

takilarini mi,
memelerini mi?

***

Ve lütfen dikkat buyurun. Gögüs yirtmaçlari açik olarak dolasabilirler, diyen yok. Inanan kadinlar gögüs yirtmaçlari açik olarak yalnizca ihtiyaçsiz erkek tâbileri misillu "mutemetleri"nin önünde bulunabilirler; sokaktaki insanlarin önünde degil.

merdem
4. April 2013, 02:59 AM
gayet tabii ki takilarini.

n'olcak simdi?:p

merdem
4. April 2013, 11:59 AM
Mü’min kadınlara da, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Zînetlerini de –açıkta olanlar hariç– belli etmesinler. Örtülerini de göğüs yırtmaçlarının üzerine sarkıtsınlar. Ve süslerini, kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, yeminlerinin sahip oldukları,393 kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar ve kadınların savunmasız yerlerini [dübür ve cinsel organlarını] henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar dışındakiler için belli etmesinler. Süslerinden gizlemiş olduklarının bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ve ey mü’minler! Başarıya ermeniz için hepiniz topluca hatânızdan Allah'a dönüş yapın!
(102/24, Nûr/30-31)

Hasan Kardesim,

hep su parantez icinde yazilanlar varya, bazilari ( el, yüz ve ayaklar haric ) olarak ceviriyorlar.

Nedir "haric" olanlar. Bu haric olan kisimlari belirledik mi zaten bir problem kalmiyor ortada. Cünkü el, yüz ve ayaklar haricinde.... denilldimi zaten saclari otomatikman kapatmak lazim anlamina düsürüyorlar.

Bence "bas, eller ve ayaklar haricinde " olmalidir, cünkü bu uzuvlar kendiliginden görünen kisimlara girer, abdest uzuvlari olduklarindan zaten kendiliginden acikta olan kisimlar olmuyorlarmi?



Neden sag elle sol kulagi göstermek yoluna gidiliyor?

Selam ve dua ile.

merdem
4. April 2013, 12:38 PM
Unutmadan sunu bildireyim:

Eski alimler kendi görüslerine göre, zamanlarina uygun bulduklari sekilde Kur'an dan veya baska kaynaklardan bir takim kararlara varmislar insanciklar adina. En iyisini kendileri bilirlermis gibi.

Dogru yolun üzerine oturan alimler yetmemis gibi bir de ateistler cikti basimiza. Sanki Arapcayi ve Kur'an i ve de ( ateistlerin tanimadiklari ) Allah'i herkesten iyi bilirlermis gibi basimiza kadi kesildiler.

Ben dinimi bir ateistten mi ögrenecegim, onlar mi bana aciklayacak ( kalpleri perdeli olarak ) okuduklari acikladiklari Kur'an i onlar mi bana aciklayacak.

Misyonerlerin zamaninda yaptiklarini tam aksini yapiyorlar. Misyonerler halki eline Bibel'i verip topraklarini ellerinden aliyorlardi. Ateist denenler ise baska bir alemdeler, elimizden Allah ve Kur'an i alip bize dünyayi tavsiye ediyorlar.

Kanmam efendim kanmam ben onlara. Kendileri nurdan uzaklastirilmis iseler kendi bilecekleri sey. Cok bilen yanilir diye bosuna dememisler, cünkü bilgi orani göz önüne alinirsa yapacaklari hata da o denli yüksek oranda olur.

Ayet'in önce manasini ögrensinler onlar, ayetler nerede ve nasil okunur onu ögrensinler önce. Bilemiyeceklerinden dolayi bizlere de birseyler ögretme kabiliyetinde olmadiklarini kayrayamayacaklardir, asla.

Kur'an korkutuyor onlari, o yüzden saldirilara geciyorlar. Allah yok diyorlar, Kur'an i Muhammed yazdi diyor ve inaniyorlar. Mesele yok o zaman ortada, inanmadiklari seylerle oyalanmasinlar, inandiklarina (!) sarilsinlar, yoksa putlari darilir onlara, neden vakitlerini Allah ve Kur'an ile harciyorlar diye. Herkes inandiginla ugrassin, inanmadiginla degil.

Biz arapca terimleri yeniden inceleyen günümüzün alimlerini ahmak yerine koyuyorlar. Neymis efendim 1400 seneden beri tatbik edilenleri (atalar dinini) ve eski alimlerin ( cok ve iyi bilmislerin ) görüslerini nasil kulak ardi edermisiz falan.

Yahu bir tek Allah'imiz ve bir tek Kitabimiz Kur'an var, rahat biraksinlar müminleri. Istedigimiz gibi inanalim, tatbik edelim. Bizi esir etmesinler gecmise. Kendi sayisiz kitaplari, ilim adamlari, putlari var iken neden ateistler bizlerle ugrasiyorlar. Biz onlara karismiyoruz onlar gelip bize satasiyorlar.

Herkesin dini kendine, madem insan haklaridir diye tutturuyorlar ve insan haklarina saygi gösteriyorlar, bizim de insan oldugumuzu unutmasinlar ve haklarimiza saygi göstersinler. Dinimize bize biraksinlar. Hayatta baska emelleri yokmu bu insanlarin kafalarina takmislar Allah inancini nasil ortadan kaldirabiliriz diye. Esiratta mi yasiyoruz, esir olarak yasamis olsak dahi, kafamizin icindekileri degistirmeye gücleri yetmez anlasinlar artik.

Bizim ev sahibimiz ( Alemlerin Efendisi ) Rabbimizdir. Biz kalbimizi Alemlerin Efendisine acmisizdir, alakasi olmayan giremez. Allah ile aramiza girmesinler, yetti artik.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
5. April 2013, 06:46 AM
Nedir "haric" olanlar. Bu haric olan kisimlari belirledik mi zaten bir problem kalmiyor ortada. Cünkü el, yüz ve ayaklar haricinde.... denilldimi zaten saclari otomatikman kapatmak lazim anlamina düsürüyorlar.

Bence "bas, eller ve ayaklar haricinde " olmalidir, cünkü bu uzuvlar kendiliginden görünen kisimlara girer, abdest uzuvlari olduklarindan zaten kendiliginden acikta olan kisimlar olmuyorlarmi?

Ve onlardan görünenler hariç, ziynetlerini açmasinlar -ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ

Buradaki onlar
eller, ayaklar, yüz, bas, gerdan... gibi kadin vücuduna ait YERLER degil
yüzük, bilezik, hal hal, hizma, küpe, toka, gerdanlik gibi "takilar"dir.

Ziynetlerin

toka, küpe, gerdanlik gibi açikta olanlari
herkese açiktir; onlarda sorun yok;

uzun kolye ve içe takilan degerli kemer gibi örtülü olanlari ise
herkese açilamaz ama
inanan kadinin itimat ettigi kimselere açilabilir;
örnegin onun ihtiyaçsiz erkek tâbilerine.

Bunu daha önce müzakere ederken

Allah
örnegin ihtiyaçsiz erkek tâbilere
kadinlarin
nelerini açmalarini
caiz kiliyor;

takilarini mi,
memelerini mi?

diye
sordugumda

gayet tabii ki takilarini

diyerek siz de
onayladiniz.

Simdi yeniden niye

onlar = bas, eller, ayaklar gibi kadin vücuduna ait YERLER

iddiasina
dönüyorsunuz?

Bir daha hatirlayalim:

Nûr 31'deki ziynetler
inanan kadinlarin

ya vücutlaridir
ya takilari.

Onlarin örtülü olanlari
örnegin ihtiyaçsiz erkek tâbilere
tenden uzaklastirilip disariya takilarak
açilabilir. Allah buna izin veriyor.

Ve soru, bir daha:

O erkeklerin
görmesine izin verilenler
hangileridir;

uzun kolye ve içe takilan kemer... mi
ya da memeler ve göbek... mi?

merdem
5. April 2013, 12:09 PM
Bir daire icinde dönüp duruyoruz, olmuyor Kardesim böylece bir sonuca varamayiz.

Diyelim ki fakur fukaranin acin yoksulun hirsizin gözü takilmasi dolaysiyle takilari gizlemek/örtmek lazim.

Ortada onca insan bulunurken takilara göz dikenler/ hakki olanlar, bu durumda süslenip püslenip takip takistirmanin bir mümineye yakismayacagini düsünüyorum. Bu haksizlik ortada apacik dururken, hangi erkeklere takilar gösterilirmis gösterilmezmis, bunun tartismasi mi yapiliyor yani asirlardan beri. Takip takistirmasinlar lütfen, olsun bitsin. Allah korkusu, yetim hakki, ac susuzlarin hakki olacak ise ortada o takilar ates olur kalir takindiklari yere.

Izahlariniza göre takilar diye ben de katiliyorum. Aklim evet diyor "Takilara" ama kalbim hayir diyor.

Yeryüzünde milyara yakin ac insan dolasiyorsa o takilar en ön planda haram olmazmi? Senin bir lokma ekmege ihtiyacin var iken ben bir diamant gerdanlik takinmisim hosuna gidermi? Ayni sekilde misal, senin bir el araban dahi yokken ben jaguar'larla geziyor, garajimi araba galerisine döndürüyorsam ortada bir bozukluk var.

Neden bu yanlari düsünmüyorsun Kardesim. Islamin en önemli unsurlarindan birisi degilmidir aci susuzu hastayi yetimi yolda kalmislari vb. gözetmek? Hangi müminenin kalbine sigar kendi menfaatine takilarinla ugrasmak? Bunu da hesaba katin lütfen. Biz bir saray halkindan bahsetmiyoruz, bir bati ulusundan bahsetmiyoruz, konumuz Islamdir.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
5. April 2013, 12:44 PM
Konumuz Nûr 31'deki ziynetler. Inanan kadinin ya bilezik ve uzun kolye gibi takilaridir onlar ya da vücudunun saç ve gögüs çatali gibi alimli yerleri.

Gerçek hangisi? Bizim için önemli olan o. G-e-r-ç-e-k. Allah'in gerçegi.

"Senin bir lokma ekmege ihtiyacin var iken ben bir diamant gerdanlik takinmisim hosuna gidermi?"
Senin bir lokma ekmege ihtiyacin var iken AB'ye sirtini dayayan benim zina özgürlügüm hosuna gider mi?
Senin bir lokma ekmege ihtiyacin var iken benim içme özgürlügüm hosuna gider mi?

Nûr 31'de infak yok. O halde TAKI TEŞHIRCILIGI ile ilgili gerçek görülmeyiversin!
Nûr 2'de infak yok. O halde ZINA CEZASI ile ilgili gerçek görülmeyiversin!
Mâide 90'da infak yok. O halde ICKININ HARAMLIGI ile ilgili gerçek görülmeyiversin!

merdem
5. April 2013, 02:52 PM
E ayaklarini yere vurduklarinda aciga vurulanlar/belli edilenler ne oluyor? Her kadinin ve kizin 90 D gögüsleri yokki hoplasin ziplasinlar ayaklari yerlere vurmakla. Sangir singir kuyumcu dükkanin yarisida asili degil kulaklarinda, boyunlarinda herhalde. Nedir onlar, belli edilmeyecek/aciga vurlmayacak olanlar.

Kur'an evrensel oldugundan dolayi herkesin anlayacagi bir bicimde anlatilmis olmasi gereklidir ki herkes anlayabilsin. Illede o günkü arap yasamina göre düsünmemek lazim geldigine göre nasil ulasabiliriz anlama?

dost1
5. April 2013, 03:31 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim1

Nur 31 de geçen "...ve la yübdiyne ziynetehünne illâ ma zahere minha..."
ve zinetlerini, ondan/zinetlerinden zahir olan/görünen/ açığa çıkan dışında açmasınlar/açığa vurmasınlar" özetle "Ziynetlerini de –görünenler hariç– belli etmesinler."
ifadesinde ziynetlerin durumu ne olur dersiniz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

mustafabey
5. April 2013, 03:43 PM
Selamlar,

Kuranda anlatılan olaylar veya kavramları şekilsel, görsel, görüntüdeki, somut anlam olarak anlamaya çalışınca dinin özünün kavranması güçleşiyor, anlatılmak istenenler anlaşılmıyor, tutuculuk ve bağnazlık ortaya çıkıyor ve anlatılanlar sanki şunu yap bunu yapma gibi komutlara dönüyor.

Din akla ve akıl sahiplerine indirilmiştir. Yani anlatılan her olgu aklı meydana getirmek, oluşturmak, düşüncenin önünü açmak, idrak etmeyi sağlamak ve insanlığı açığa çıkarmak içindir. Anlatılanlar her Allahın Kulu için geçerlidir. Erkek dişi ayrımı yapmadan insanlar içindir. Allahın huzuruna çıkacak olan insandır. Üstünlük erkek ve dişi olmada değil takvadadır.

Bir baş örtme mevzusu varsa bu her insan için geçerlidir, cinsiyet ayrımı yoktur aslında. Bu ayrımı biz kendi kurduğumuz dünya düzeninde, yapılaşmamızda, anlayışımızda yapıyoruz, ilahi metinleri de bu eksende anlamaya çalıştığımız için işin içinden çıkamıyor, dinin esasının dışındaki çözümlere yöneliyoruz.

Bu örtme ve örtünmenin ne olduğunu anlamak için araf suresine bakma gereklidir, aslında anlatılan olay aynıdır.


Araf Suresi

19. Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.

20. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.

21. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti.

22. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti.

23. (Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.

24. Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır, buyurdu.

25. "Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve orada çıkarılacaksınız" dedi.

26. Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar.



Görüleceği üzere olay tamamen soyuttur. Siz hiç takva elbisesinin satıldığını gördünüz mü? Ayete bakarsanız bu elbiseyi biz yarattık diyor, ayıp yerleri örtecek elbise, hemde süslüymüş. Yani sizin bu ziynet dedikleriniz de bu elbisede var. Ama bunların hepsi soyut görünen elle tutulan somut elbise veya süs değil!

Bedeni örten gizleyen şeylere de elbise demişler, insanın ayıplarını örten gizleyen ve yücelten giyilen soyut elbisede “ takva elbisesi”, Allahın biz yarattık dediğini dükkandan parasıyla alabileceğinizi zannediyor musunuz? Eşarb ve başörtüsü satılıyor, paranız varsa alırsınız, takarsınız bu dünya düzeni, yani bizim kurduğumuz hayatın içinde var. Ama diğerini hak ederseniz Allaha yaratıyormuş, hayırlı olanda buymuş, nasıl elde edebiliriz sizce?

İnsanın ayıp yerlerinin görülmesi de nedir? (dikkat edin bedenin değil, insanın. İnsan ayrı oldu beden ayrı olgu, herkes bedeni insan zannediyor!)



27. Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.

28. Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?

29. De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

30. O, bir gurubu doğru yola iletti, bir guruba da sapıklık müstehak oldu. Çünkü onlar Allah'ı bırakıp şeytanları kendilerine dost edindiler. Böyle iken kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

31. Ey Adem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

32. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.

33. De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

Sakın buradaki elbiseleri bedene giyilen elbiselerle karıştırmayın, dikkatli okuyun ayetleri. Düz mantık yürüterek burada anlatılanlar çözümlenemez!, din demek insan demek, dinle insanı birbirinden ayrılınca şekle vurulunca anlayış kıtlığı ortaya çıkıyor, bizim genel olarak sorunumuz budur, düşünemiyoruz! Dinin amacı aklı ve düşünceyi ortaya çıkarmak, ama herkes şekli ortaya çıkarmaya çalışıyor böyle DİN(İNSAN) olur mu?

merdem
5. April 2013, 04:26 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim1

Nur 31 de geçen "...ve la yübdiyne ziynetehünne illâ ma zahere minha..."
ve zinetlerini, ondan/zinetlerinden zahir olan/görünen/ açığa çıkan dışında açmasınlar/açığa vurmasınlar" özetle "Ziynetlerini de –görünenler hariç– belli etmesinler."
ifadesinde ziynetlerin durumu ne olur dersiniz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ziynetlerin ne oldugu bir kenara Degerli Kardesim Dost1;

"Ziynetlerini de –görünenler hariç– belli etmesinler."

bu zahir olan/görünen/aciga cikandan haric olanlar nedir ? Burayi anlasak gerisi zaten kolay.

merdem
5. April 2013, 04:31 PM
Mustafabey Kardesimizin izahina istirak ediyorum.

Hasan Akçay
5. April 2013, 05:09 PM
"Ziynetlerini de –görünenler hariç– belli etmesinler."
ifadesinde ziynetlerin durumu ne olur dersiniz? (Halil Ay)

Benim anladigim,

ziynetlerin görünenleri,
mâ zahare minhâ,
örtülü olmayanlaridir.

Örnegin
hizma, küpe, toka, gerdanlik, bilezik, yüzük, hal hal...
Bunlar herkese açik.

Allah onun için illâ ...mâ zahare minhâ diyor.
Ziynetlerini belli etmesinler ama görünenler baska.
Onlari belli etmeleri sakincasizdir, caizdir.

ziynetlerin
görünmeyenleri ise
örtülü olanlaridir.

Örnegin gögsü asip göbege kadar inen uzun bir kolye ve tenin üstüne takilan degerli bir kemer... örtülüdür, disardan belli olmazlar.

ONLARIN açilmasi, açilip ta belli edilmesi haramdir.

Ama ayette "illa"dan sonra sayilip dökülen kimseler baska; onlara açilabilir. Onlara açilip belli edilmesi caizdir. Örnegin inanan kadinlarin ihtiyaçsiz erkek tâbilerine -et tâbiîne gayri ulil irbeti miner ricâl.

Allah'in emrini dogru anlamamiz için önemli olan hüküm iste bu.

Ziynetler eger kadin vücudunun kisimlari olsaydi, örnegin gögüs çatali olsaydi Yüce Allah gögüs çatalinin o yabanci erkeklere açilmasini caiz kilmis olurdu.

Mümkün mü?

Ama ziynetler eger TAKI ise, örnegin zincir ve degerli bir kemer...
kadin onlari
teninden uzaklastirip fistaninin üstüne takmak suretiyle
kendisinin mutemedi olan o erkeklere açip belli edebilir.

Bunda sakinca yok. Caiz olan bu.

* * *

E ayaklarini yere vurduklarinda aciga vurulanlar/belli edilenler ne oluyor? (merdem)

HAL HAL oluyor, efendim. Araplara ait geleneksel bir TAKI. Ülkemizin Araplara yakin yerlerinde de takiliyor hal hal. Rahmetli Baris Manço'nun buna dair bir sarkisi var. http://www.youtube.com/watch?v=f3EFlBqAQLw

Dikkat çeken iki husus:

1.
Hal halin belli edilmesi
görünür hale gelsin diye üzerindeki örtünün açilmasiyla degil
ayaklarin yere vurulmasiyla gerçeklesiyor.

2.
Usulünce kullanilan hal hal helaldir, tipki öteki takilar gibi.
Haram olan, ayaklari yere vurmak suretiyle "abartmak"tir.
O, teşhircilige girer -muteberricât (Nûr 60).

merdem
5. April 2013, 05:36 PM
E ayaklarini yere vurduklarinda aciga vurulanlar/belli edilenler ne oluyor? (merdem)

HAL HAL oluyor, efendim. Araplara ait geleneksel bir TAKI. Ülkemizin Araplara yakin yerlerinde de takiliyor hal hal. Rahmetli Baris Manço'nun da buna dair bir sarkisi var. http://www.youtube.com/watch?v=f3EFlBqAQLw

Araplara ait geleneksel bir taki beni ne ilgilendirir. Arap geleneklerine göremi uygulayacagiz ayetleri? Kutuplarda yasayanlari (müslümanlari) ne ilgilendirir Hal Hal?

Gelenege göre uygulama o görenege ait olan bölgede yasayanlara uygulanir. Dünyanin herbir kösesinde ayri bir gelenek var elbette. Arap gelenegi beni sarmaz dersem ne olacak Hasan Kardesim?

merdem
5. April 2013, 06:07 PM
A'RÂF - 32



1. kul : de (ki)
2. men : kim
3. harrame : haram kıldı
4. zînete allâhi elletî : Allah'ın ziyneti ki o
5. ahrace : çıkardı
6. li ibâdi-hi : kulları için
7. ve et tayyibâti : ve temiz, helâl olanlar
8. min er rızkı : rızıktan
9. kul :de (ki)
10. hiye : o
11. li : için
12. ellezîne âmenû : îmân edenler, âmenû olan kimseler
13. fî el hayâti ed dunyâ : dünya hayatında
14. hâlisaten : has, özellikle
15. yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
16. kezâlike : işte böylece
17. nufassılu el âyâti : âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
18. li kavmin : bir kavim için
19. ya'lemûne : biliyorlar


De ki: “Allah'ın, kulları için yarattığı süsü ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde ise yalnız inananlara tahsis edilmiştir. ” İşte biz bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.


Ziynet haram degil, aciga vurulmasi uygun olmayan olan bölgelerde/kisimlarda/organlarda takindigilda gizlenmesi gerekir. Demek magrifet ziynette degil yalnizca, takilan yer ile birlikte önem kazaniyor. Buraya kadar anladim.

Anlamasina anladimda, bereket altinda gümüste degil o zaman, takildigi bölge deger kazaniyor dedik, e kimlere gösterilmesinde/acilmasinda mahzur olmayanlar sayiliyor ayette. Iyide mahrem olan bölgeler ha takili olmus ha takisiz olmus yine de acilmazki tanidiga dosta akrabaya. Taki durdugu yerde gösterilemiyecegine göre, takisiz zaten gösterilemez.

Altinli incikli boncuklu tahrik edici bölgeler kadinin itimat ettigi kimselere acabilir?!?!? Salatanin tuzu fazla gibime geldi.

Hangi kadin böyle takilar takiniyor acaba? Eski sultanlarin harem odalarindakilerin haricinde? PlayBoy dergilerinin bas sayfalari haricinde?

Beyin hücrelerim birbirleriyle itisir oldu.

Acinip sacinmaya veyahut carsaflanmaya niyetli oldugumdan degil merakim, bilmek isterdim en azindan, akla yakin bir aciklama olsun Hasan Kardesim.

Hasan Akçay
6. April 2013, 03:45 AM
Ziynetler eger TAKI ise, örnegin zincir ve degerli bir kemer...
kadin onlari
teninden uzaklastirip fistaninin üstüne takmak suretiyle
kendisinin mutemedi olan o erkeklere açip belli edebilir.

Bunda sakinca yok. Caiz olan bu.

Benim sürekli
mutemet dedigim bu kisilere
mevcut meal ve tefsirlerde mahrem deniyor.
Neden mahrem?

Çünkü

mahremler
kadinlarin
tipki babalari gibi
kendilerine haram olan kisiler
demek.

Tesettür "bid'ad"cilarinin istedigi sudur:

Kadinlarin nasil
babalariyla evlenmesi haramsa
örnegin yeminleri kime sahipse onlar (mâ meleket eymân uhunn) ile evlenmeleri de haram
olsun ki
yabanin o erkeklerine
kadinlarin oralarini buralarini açip belli etmelerinde sakinca görülmesin.

Öyle ya

kadinlarin
gögüs çatallarini
kendi öz babalarina açip belli etmelerinden masum
ne olabilir?

O halde
yeminleri kime sahipse onlara açip belli etmeleri de
masumdur; sakincasizdir.

Allah iste bunu caiz kiliyor... mus.
Yerseniz.

Yedik, yedik. Bal gibi yedik.
Tesettür "bid'ad"cilarinin
yerseniz diye önümüze koydugu yalanci dolmayi
yüzyillarca yalayip yuttuk.

Bir HULUKIN AZÎM* olan resulullahi
kendi öz kizini o erkeklere peskes çeken adam
gibi gösterip hakaretlere ugrattilar.

Tepkisiz...
kös dinlemek suretiyle
o yüz kizartici hakarete
ortak olduk.

Simdi
yüzünüz kizarmadan
siz okuyabilirseniz
buyurun.

Onlara göre
kadinlarin yeminleri kime sahipse onlar (mâ meleket eymân uhunn)
kadin ve erkek kölelerdir.

Mevdudi, Tefhimu'l Kur'ân, Nûr sûresi dipnot 44:

…bir defasinda Hz Peygamber (s.a) kölesi Abdullah b. Müsa’de el-Fezarî ile kizi Hz. Fatima’nin evine gider. O zaman Hz. Fatima’nin üzerinde ayaklarini açikta birakan bir entari vardi; basini örtse ayaklari, ayaklarini örtse BASI AÇIKTA kaliyordu. Hz. Peygamber (s.a) kizinin utandigini görünce, "Zarari yok, yalnizca baban ve kölen var!" buyurdular. (Enes b. Malik’ten Ebu Davud, Ahmed, Beyhaki).

Yüzünüz kizardi mi?

Saç avret ya.
Bakin, Hz Ayse, basinin açikta olmasindan utanmis
örtmek için
fistanini kaldirmis.

Ve üzerinde yalnizca fistani varmis.

Basini örtmek için
fistanini kaldirinca
nereleri açilir?

Isterseniz bi deneme yapin.
Aynanin karsisina geçin.
Üzerinizde yalnizca bi fistan olsun.
Fistaninizla basinizi örtmeye çalisin.
Bi yandan da aynaya bakin.
Nereleriniz açiliyor?

Hz Muhammed "Zarari yok!" demis. "Yalnizca baban ve kölen var."
Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis.

Allah askina, hâlâ mi

bu müslüman düsmanligi,
peygamber düsmanligi

tesettür denen bi yalanci dolma ugruna?

________________________________

*Sen elbet MUHTESEM BİR AHLAK üzerindesin -Ve inneke le alâ HULUKIN AZÎM (Kalem 4)

merdem
6. April 2013, 04:50 AM
Ah ne desem ki Hasan Kardesim, siz bu konularda senelerdir ugrasiyorsunuz elde edilen bir sonuca varamamissiniz, en azindan belki elde bir sunulacak bir sonucunuz var kendinizce, ama ortada yine de bir anlasmazlik var, bir noktada bulusamiyoruz.

Ben yarim aklimla mi cikacagim isin icinden.

Yeni fikirlerle gelin, bu yazilarinizi hanifdostlar'da okumustum.

Kur'an in emirlerini/tavsiyelerini degerlendirmek icin alistira alistira baslanan ayetlerden kesin kararlara varilan ayetlere kadar sirasiyla inceleyin, yani benzer ayetleri koyun bir siraya. Yalniz 2 ayetle olmayacak bu is. Sifirdan baslayin konuya.

Ben de size paralel bir arastirmalarda bulunayim bu arada.

Selam ve dua ile.

dost1
8. April 2013, 12:03 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Hasan Akçay Kardeşim!


Mevdudi, Tefhimu'l Kur'ân, Nûr sûresi dipnot 44:

…bir defasinda Hz Peygamber (s.a) kölesi Abdullah b. Müsa’de el-Fezarî ile kizi Hz. Fatima’nin evine gider. O zaman Hz. Fatima’nin üzerinde ayaklarini açikta birakan bir entari vardi; basini örtse ayaklari, ayaklarini örtse BASI AÇIKTA kaliyordu. Hz. Peygamber (s.a) kizinin utandigini görünce, "Zarari yok, yalnizca baban ve kölen var!" buyurdular. (Enes b. Malik’ten Ebu Davud, Ahmed, Beyhaki).

Yüzünüz kizardi mi?


Bu sorunuzun cevabı bu rivayet okunduğunda okuyanlarda oluşacak algı ve ulaşacakları yargıya göre olacaktır ki,oluşacak algı ve ulaşılacak yargı okuyanın bilgisi ile doğru orantılı olacaktır.

Nur Suresinin 31. ayetinde geçen "zinet" sözcüğünü "takı" olarak algılayıp bu yargıda bulunan kişilerin algıları da ulaştıkları bu yargılarını onaylatacak şekilde olacaktır.

Sözkonusu ettiğiniz Enesden gelen bu rivayet ;Kütüb-i Sitte’de Onyedinci Fasılda “Kadına Bakma” başlığı altında 3437 nolu, Ebu Davud’un Sünenin’de Libas 35 bölümünde 4106 no ile belirtilen hadisdir.

Enes Radıyallahu anh anlatıyor: Resullullah aleyhissalatı vesselam Fatıma radıyallahu Anha’ya bir köle getirdi. Bunu O’na hibe etmişti. O’nun üzerinde çok uzun olmayan bir sevbün/elbise vardı. Elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resulullah aleyhissalatı vesselam örtünme hususunda maruz kalınan bu sıkıntıyı görünce:
“Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok. Zira karşındakiler baban ve kölendir.” Dedi.


Sizin algınız:


"Saç avret ya.
Bakin, Hz Ayse, basinin açikta olmasindan utanmis
örtmek için
fistanini kaldirmis.

Ve üzerinde yalnizca fistani varmis.

Basini örtmek için
fistanini kaldirinca
nereleri açilir?

Isterseniz bi deneme yapin.
Aynanin karsisina geçin.
Üzerinizde yalnizca bi fistan olsun.
Fistaninizla basinizi örtmeye çalisin.
Bi yandan da aynaya bakin.
Nereleriniz açiliyor?”
Hz Muhammed "Zarari yok!" demis. "Yalnizca baban ve kölen var."



Benim algım:

Resulullah’ın kızı Fatıma’nın üzerinde ayaklarını ve başını gösteren uzunlukta bir elbise varmış. Babası kölesi ile birlikte evlerine gelince başını örtmek istemiş. Ancak bunu yaptığında ayakları biraz daha fazla görünüyormuş. Ayaklarını örtmek istediğinde saçlarını örtemiyormuş. Kızının bu durumunu gören babası kızım bu kölen ben de babanım. Ayağının ve saçının görünmesinde bir sakınca yok diye görüşünü belirtmiş.

Sizin yaptığınız fistan deneme öneriniz:

Denemenin rivayette belirtilen uzunlukta bir elbise ile yapıldığını varsayalım. Ayak ve başın göründüğü uzunlukta giyilmiş olan bir elbise başı örtecek şekilde yukarıya çekilirse. Ayaklar, enseden alna kadar olan mesafe kadar daha görünmüş olur. Bu mesafe de hiçbir zaman ayak dizkapağı arası mesafeyi geçmez.

Hiçbir kadın özellikle Allah Resulunun kızı bacaklarının ve iç donunun görünmesine yol açacak şekilde elbisenin alt ucundan tutup da tuttuğu alt ucu başına örtme yoluna gitmez.

Sizin yargınız:


“Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis."


Enes’in bu rivayetinden; “Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis."yargısına ulaşabilmek… ?

Allah Resulu için "“Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis." yargısına ulaştığınız için yüzünüz hiç mi kızarmadı diye sorulsa cevabınız ne olur?


Benim yargım:
Aynı evde barınan insanlar içinde ayakların ve saçın görünmesinde sakınca yoktur.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.

merdem
8. April 2013, 12:42 AM
Sonsuz tesekkürlerimi sunarim degerli Dost1 Kardesim, yaptiginiz bu mükemmel karsilastirma icin.

Selam ve dua ile.

Hasan Akçay
8. April 2013, 05:37 AM
Ayak ve başın göründüğü uzunlukta giyilmiş olan bir elbise başı örtecek şekilde yukarıya çekilirse. (Halil Ay)

Şunu sormak
gerekiyor:

Avret saydigi basi açik olan bir kadin,
erkek kölesi çika gelince utandiginda

basini fistaniyla nasil örter?

Önce kollarini fistanindan kurtarip
sonra
serbest kalan fistanini omuz kisimlarindan boru gibi yukari çekmek suretiyle mi

ya da

etegini tutup
basinin üzerine koymak suretiyle mi?

Kadin
basini örtmek için etegini kaldirinca
vücudunun nereleri açilir?

Siz bunu müstehcen bulmuyorsunuz.

Ille müstehcen bulun,
diyemem.

Ama

mâ meleket eymân uhunn,
hanimlarina mahrem degildir.

Tesettürcü iddialara bakar misiniz:

مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ, "Ellerinin altinda bulunanlar" cümlesinde de bazilari mahrem olanlarin sadece câriyeler oldugunu, bazilari da hem köle hem de câriyelerin, sahiplerine mahrem olduklarini söylemislerdir. Dogrusu da bu son görüstür. Çünkü mâlikesi, kölenin mahremidir. Evin içinde bunlardan kaçmak güçtür. (Süleyman Ates, Ahzâb 55 tefsiri)

Ayette sayilan mahremler, kadinin her yerine bakabilirler. (Süleyman Ates, Nûr 31 tefsiri)

Oysa mâ meleket eymân uhunn köle degildir ama hadi o sözümona hadiste anlatildigi üzere köle olsunlar. Köle sahibi kadinlar isterlerse köleleriyle pek âlâ evlenebilirler. Yani sahibelere "namahrem"dir köleleri.

Eger kadinlarin saçi, bacaklari namahremlerine haramsa "mâ meleket eymân uhunn"a da haramdir. Allah'in elçisi harama helal demez; "Zarari yok!" demez.

Ve sizin müstehcen görmediginiz o hareket orda kalmaz; adim adim zinaya gider (Tesettür olmazsa adim adim zinaya gidilir iddiasi tesettürcülere aittir, örnegin Hayrettin Karaman'a).

merdem
8. April 2013, 10:09 AM
Degerli Hasan Kardesim,

Dost1 Kardesimiz gercekten cok hakli bu durumda.

Kur'an in indirildigi siralar hadis külliyatlarina göre aciklanmamistir herhalde. Ki toplanmasini da aciklanmasini da Rabbimiz kendine vazife görmüstür.

Hangi alimin neye karar verdigini göz önünde bulundurmadan kendi fikirlerinizi sunarsaniz daha uygun olur.

Allah Resulünün devamli olarak degerli kizlarini ve hanimlarinimi gözlemisler nereleri acik nerede ne yapmislar diye utanmazlar guruhu böyle sacmaliklari öne sürmüsler. Kabahat zaten tüm bunlari kitaplarinda toplayip gelecek nesillere ulastiranlarda. Bir de dünya aleme yem ediyorlar müslümanlari, alay edenler olursa da topla tüfekle gidiyoruz üzerlerine.

Ayni yahudilerin uydurmalari gibi, hep peygamberleri asagilamalari gibi davranmayi birakalim bir kenara.

Bilmediklerimizin, emin olmadiklarimizin ardina düsmeyelim, arastirmayalim.

Allah Resulünden bizlere güzel örnekler Kur'an da sunulmustur, abuk sabuk rivayetlerde degil.

Birakalim lütfen hadisleri rivayetleri bir kenara. Bu uydurmalardan haberi olmayan müslümanlardan sayalim kendinimizi ve ona göre hareket edelim.

Selam ve dua ile.

mustafabey
8. April 2013, 10:46 AM
Allahın huzuruna çıkacak olan insandır. İnsanlar zaten ırzlarını korumaları gereklidir bu geneldir. Her insan hem erkek hemde kadın karakterini sergileyebilir, yüzde yüz erkek karakterli ve ya yüzde yüz kadın karakterli insan yoktur.


Kadın veya erkek neyi temsil etmektedir. Anlatılanların şeklen görünürde olan bir yönü vardır, çünkü kuran ayetleri hadis ve hadiselerden zuhur etmiş, anlatılanlar genelleştirilmiştir, kuranda anlatılanların birçok da şeklin ötesinde mana yönü vardır.

Burada anlatılan kadın herkesi kapsamaktadır. Herkes kadın karakterlerini hayatta sergilemektedir. Bu ziynetlere de herkes sahiptir. Herkese gösterilmemesi gereklidir.

Mesala siz bir ailenin mensubusunuz, aile içinde konuştuğunuz kendi problemleriniz , aile dışındakilerini ilgilendirmeyen mevzularınız var. Bu mevzuları siz gider de aile dışındakilere anlatır, şikayet ederseniz, sizin için mahrem olanları açığa vurursanız, yani kadınlık yaparsanız, incinmeye, ailenizin hemde kendinizin başkaları arasında alaya alınmasına, çekiştirilmesine sebep olabilirsiniz, onun için bu gibi kadın huylarının başkalarının yanında sergilenmemesi için başlarınızı örtün, ziynetlerinizi aile dışındakilere göstermeyin denilmiştir.


Kadın ve erkek karakterinin ne olduğunu kavradıktan sonra bu genelleme, örnekler artabilir. Savaşa(cihad) erkekler gider kadınlar gitmez!

Mesala siz doktor değilsiniz, birinin bir rahatsızlığı var sizde kulaktan dolma yarım yamalak bilgiyle bir reçete öneriyorsunuz, uzman olmadığınız halde, bilmediğiniz konularda fetva veriyorsunuz, yani kadın karakterini sergiliyorsunuz, siz o konuda er kişi değilsiniz ki! Onun için başınızı örtün bilginiz olmayan konularda konuşmayın. Şimdi sağınıza solunuza bakın kimler başını örtmüyor?

galipyetkin
8. April 2013, 01:01 PM
Sayın Mustafabey.

Teşekkürler.

Kafamı kurcalayan ama, daha önce bu konuda yazılmış ve halen de yazılmakta olanlardandan kurtulabilmek kolay olmuyor.

Tercüman oldunuz.

Lütfen geliştirerek ve genişleterek devam edin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

merdem
8. April 2013, 02:00 PM
Sayın Mustafabey.

Teşekkürler.

Kafamı kurcalayan ama, daha önce bu konuda yazılmış ve halen de yazılmakta olanlardandan kurtulabilmek kolay olmuyor.

Tercüman oldunuz.

Lütfen geliştirerek ve genişleterek devam edin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Degerli Kardesim Galip,

su tercümandan anladiklarinizi bir de bizlere aktarsanizda, biz de bir seyler sayabilsek nasil olur.

Selam ve dua ile.

galipyetkin
8. April 2013, 03:48 PM
Küçük Hanım.

Böyle şeyleri anlayabilir misiniz? Ben daha tam çözüme kavuşamadığımı bu nedenle de Sayın Mustafabey'den yardım beklediğimi söyledim. Belki sizin gibi allâme-i cihanlar şıp diye çözmüştür de yardım edebilir. Ama önce bana şurdakilerden ne anladığınızı izah ediverin bir zahmet.
http://www.teblig.net/index.php?topic=5861.0

Galip Yetkin.

Hasan Akçay
8. April 2013, 07:43 PM
Benim yargım:
Aynı evde barınan insanlar içinde ayakların ve saçın görünmesinde sakınca yoktur.

Nûr 31'de sözü edilen "ziynetler"den kasit eger kadinin VÜCUDU
örnegin
kadinin ayaklari ve saçi ise
böyle bir kural olamaz.

Önce denecek:
kadinin ayaklari ve saçi zinhar görünmeyecek yoksa namahremlerinin sehvetini uyandirir;
sonra istisna uydurulacak:
ama evin içinde görünmesinde sakinca yoktur.

Yok öyle şey. Sehvet egilimi yer seçmez. Sehvet kontrol edilemez. (Bunu en iyi tesettürcüler bilir!)

Kadinin ayaklari ve saçi
eger
örnegin erkek kölesinin sehvetini uyandiran seylerse
evin içinde de uyandirirlar disinda da.

Ziynetler o yüzden TAKILARDIR.
Onlari ayetteki müstesna kisilerin yaninda takinmak elbet caizdir
çünkü kadinin itimadini kazanmistir o kisiler;
kadinin ziynet teşhiri yapmadigini bilecek kadar yakinindadirlar.

Bilgi, sehvet egiliminin aksine,
edinilir;
unutulur;
kisacasi kontrol edilebilir.

dost1
8. April 2013, 09:00 PM
Selamun aleyküm! Değerli Hasan Akçay kardeşim!

Yazımdan alıntı yaptığınız yargım, Nur Suresinin 31. ayeti için değil aşağıdaki hadis ile ilgilidir.

Enes Radıyallahu anh anlatıyor: "Resullullah aleyhissalatı vesselam Fatıma radıyallahu Anha’ya bir köle getirdi. Bunu O’na hibe etmişti. O’nun üzerinde çok uzun olmayan bir sevbün/elbise vardı. Elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resulullah aleyhissalatı vesselam örtünme hususunda maruz kalınan bu sıkıntıyı görünce:
“Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok. Zira karşındakiler baban ve kölendir.” Dedi. "

Benim yargım:
Aynı evde barınan insanlar içinde ayakların ve saçın görünmesinde sakınca yoktur.



Örnek verdiğiniz hadis ile ilgili bu yargım; sizin aynı hadisten :
“Kizini yabanin o erkegine peskes çekmis." yargınız için belirtilmiş bir yargıdır.

Nur 31 ile ilgili yargımız; dışa vurulması gerekenin dişilik değil, kişilik olması gerektiği yönündedir.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.

Hasan Akçay
8. April 2013, 10:04 PM
Peskes çekme adim adim zina iddiasinin baska sözlerle ifadesidir, ki tesettürcülere ait bir iddiadir, bana degil.

O hadis uydurmadir çünkü gerçekte köle, sahibesine namahremdir; avretlerin evin içinde de disinda köleye açilmasi haramdir. Allah'in elçisi harami asla helal saymamis, kizina "Zarari yok!" dememistir.

Nûr 31'de "disilik"ten söz edildigi de yok; ziynetler var.

Ziynetlerin açiga vurulmasi disiligin açiga vurulmasi diye çarpitildigi anda kadinlarin ihtiyaçsiz erkek tâbileri misillu namahremlere, tesettürcülerin kendi deyimiyle, adim adim zina daveti çikarilmis, bir baska ifadeyle, kadinlar kendi namahremlerine peskes çekilmis olur.

Kanit, su ifade:

Inanan kadinlar görünenlerin disindaki ziynetlerini açmasinlar ama kadinlarin tehlikeye açik neleri varsa onlardan bîhaber çocuklara, ihtiyaçsiz erkek tâbilerine, yeminleri kime sahipse onlara... baska.

(Onlara açmalari caizdir.)

dost1
9. April 2013, 02:20 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Nur 31 de geçen " عَوْرَاتِ النِّسَاءِ-avrâtin nisâi/kadınların korunmasız yerleri ", ifadesini daha iyi anlayabilmek için "avratin" sözcüğünün türediği köke bakmak gerekir.

"عور - avr" sözcüğünden türeyen "عورة - avret" –çoğulu, "عورات'tır - avrât"tır– sözcüğü, lügatte "yarık, yırtık, açık, gedik, korumasız" demektir. İlk vaz'ı, "ağızdaki ön dişlerin gedikliği" anlamındadır. (Lisânu'l-Arab, “Avr” mad.)

Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım.



Ahzâb;13:"Ve iz galet tâifetum minhum yâ ehle yesribe lâ mugâme lekum ferciû, ve yesteé'zinu ferîgum minhumun nebiyye yegûlûne inne buyûtenâ avratun ve mâ hiye biavratin, iy yurîdûne illâ firârâ."

Ahzâb;13: Ve hani bunlardan bir grup, "Ey Yesrib [Medine] halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün" diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, "Evlerimiz gerçekten açık, korunmasız savunmasızdır ['avret'tir]" diyerek peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki onlar [evleri] açık,korunmasız,savunmasız ['avret] değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.

Nur;58: "Yâ eyyuhellezîne âmenû liyeste'zinkumullezîne meleket eymânukum vellezîne lem yebluğul hulume minkum selâse merrât, min gabli salâtil fecri ve hîne tedaûne siyâbekum minez zahîrati ve mim bağdi salâtil ışâé', selâsu avrâtin lekum, leyse aleykum ve lâ aleyhim cunâhum bağdehunn, tavvâfûne aleykum bağdukum alâ bağd, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyât, vallâhu alîmun hakîm."

Nur;58: Ey iman etmiş kimseler! Yemînlerinizin sahip olduğu kimseler, sizden erginlik yaşına gelmemiş olanlarınız üç durumda; sabah salâtından önce, öğle vaktinde elbisenizi çıkardığınızda, ışa [gece] salâtından sonra izin istesinler. Bunlar sizin için üç avrettir [açık ve korumasız, üç zamandır]. Bunlar dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, bazınız bazınızın üzerindedir. Allah, Âyetleri size işte böyle açığa koyuyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Görüldüğü gibi "avret" sözcüğü, Ahzâb Sûresinin 13. Âyetinde 2 kez geçmekte ve her ikisinde de "açık, korumasız" anlamında kullanılmaktadır. Nur Sûresinin 58. Âyetinde ise çoğul hâliyle "avrât" olarak geçen sözcük, bu kez insanların korumasız, savunmasız pozisyonunu anlatmak için kullanılmış ve sabah salâtı öncesi, kaylûle denilen öğle vaktindeki uyku zamanı ve yatsı salâtı sonrası, üç avret olarak nitelenmiştir. Gerçekten de kişiye özel bu zamanlar; korunma, savunma, kendine çeki düzen verme imkânının olmadığı zamanlardır.

Şimdi de Nur 31 de iki kez geçen ve "açmaları caiz" sözüne dayanak yapılan "yubdîne" sözcüğünün türetildiği köke bakalım.

Birşeyin apaçık ortaya çıkması anlamındaki "b-d-v" kökünden türetilmiş bir sözcüktür. Bu kökten türetilen tüm sözcükler bu anlamı taşırlar.

Sözcüğün Kur'ân'da hangi anlamda kullanıldığını görmek için, sözcüğün geçtiği diğer Âyetlere de bakalım.

En'am,28: "Bel bedâlehum mâ kânû yuhfûne min gabl, ve lev ruddû leâdû limâ nuhû anhu ve innehum lekâzibûn."

"Aksine, işin aslı daha önce gizleyip durdukları açığa çıktı. Geri çevrilselerdi yine men edildikleri şeye mutlaka dönmüşlerdi. Evet onlar gerçekten yalancıdırlar."

Zümer;47: "Ve lev enne lillezîne zalemû mâ fil ardı cemîan ve mislehû meahû leftedev bihî min sûil azâbi yevmel gıyâmeh, ve bedâ lehum minallâhi mâ lem yekûnû yahtesibûn"

Ve eğer bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı da o zulmeden kişilerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka kurtulmalık verirlerdi. Ve onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından onlar için açığa,meydana çıkar.

Zümer;48:" Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ kesebû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn"

Ve kazandıklarının kötülükleri onlar için açığa ,meydana çıkmış ve kendisiyle alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre sarmıştır.

Casiye;33: " Ve bedâ lehum seyyiâtu mâ amilû ve hâga bihim mâ kânû bihî yestehziûn.

"Ve işledikleri şeylerin kötülükleri kendilerine açık oldu,belli oldu ve onları, kendisiyle alaya aldıkları şeyler ku*şatıverdi."

Mümtehine;4: " Gad kânet lekum usvetun hasenetun fî ibrâhîme vellezîne meah, iz gâlû ligavmihim innâ buraâu minkum ve mimmâ tağbudûne min dûnillâh, kefernâ bikum ve bedâ beynenâ ve beynekumul adâvetu vel bağdâu ebeden hattâ tué'minû billâhi vahdehû illâ gavle ibrâhîme liebîhi leestağfiranne leke ve mâ emliku leke minallâhi min şeyé', rabbenâ aleyke tevekkelnâ ve ileyke enebnâ ve ileykel masîr."

Ali İmran;118: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû bitânetem min dûnikum lâ yeé'lûnekum habâlâ, veddû mâ anittum, gad bedetil bağdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber, gad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum tağgılûn.

"Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş [sıkı arkadaş] edinmeyin. Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından açığa çıkmıştır,dışa vurmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şeyler de daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için âyetleri kesinlikle açığa koymuşuzdur."

A'raf;22 :" Fedellâhumâ biğurûr, felemmâ zâgaş şecerate bedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve nâdâhumâ rabbuhumâ elem enhekumâ an tilkumeş şecerati ve egul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvum mubîn"

"Böylece onları aldatarak zillete düşürdü. Ağacı tadınca, çirkinlikleri kendilerine belli oldu,açığa çıktı ve cennet yapraklarından üst üste yamayıp üzerlerine almaya başladılar. Rabb’leri onlara seslendi: “Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve size, ‘Bu şeytân kesinlikle sizin için apaçık düşmandır’ demedim mi?”

Ta Ha;121:" Feekelâ minhâ febedet lehumâ sev'âtuhumâ ve tafigâ yahsıfâni aleyhimâ miv veragıl cenneh, ve asâ âdemu rabbehû feğavâ."

Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen çirkinlikleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve aleyhlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbine asi oldu da şaşırdı / azdı.

Hacc; 25 :" İnnellezîne keferû ve yesuddûne an sebîlillâhi vel mescidil harâmillezî cealnâhu linnâsi sevâenil âkifu fîhi vel bâdi, ve mey yurid fîhi biilhâdim bizulmin nuzıghu min azâbin elîm."

Şüphesiz inkâr eden, Allah'ın yolundan insanlar –orada ibâdete kapanan veya açıktan,dışarıdan gelen eşit olmak üzere– için kılınan Mescid-i Harâm'dan [dokunulmazlığı olan mescitten] alıkoyan kimseler ve orada zulümle yanlış yola sapmak isteyen kimse; Biz ona pek acıklı bir azaptan tattırırız.

Ahzab;20: "Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve iy ye'til ahzâbu yeveddû lev ennehum bâdûne fil ağrâbi yes'elûne an embâikum, ve lev kânû fîkum mâ gâtelû illâ galîlâ."

"Onlar, ahzâbı gitmedi sanıyorlardı. Eğer o [Ahzâb/birleşik düşman birlikleri] gelecek olursa, [B]İçinde bulunan şeyi apaçık gösteren,çölde, bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı."

Hud; 27: "Fegâlel meleullezîne keferû min gavmihî mâ nerâke illâ beşeram mislenâ ve mâ nerâket tebeake illellezîne hum erâzilunâ bâdiyer ra'y, ve mâ nerâ lekum aleynâ min fadlim bel nezunnukum kâzibîn."

"Buna karşılık, kavminin küfretmiş olanlarının ileri gelenleri: “Biz seni sadece bizim gibi bir beşer [sıradan bir insan] olarak görüyoruz. Sana sığ görüşlü aşağı tabakalarımızdan [ayak takımımızdan] başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Bilakis biz sizi yalancılar sanıyoruz” dediler."

Bakara;271: "İn tubdus sadegâti feniımmâ hî, ve in tuhfûhâ ve tué'tûhel fugarâe fehuve hayrul lekum, ve yukeffiru ankum min seyyiâtikum, vallâhu bimâ tağmelûne habîr."

"Sadakaları açıkça verirseniz, artık o, ne iyi olur ve eğer onları gizlerseniz, fakirlere verirseniz artık bu, sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızdan bir kısmını kapattırır. Ve Allah, işlemiş olduğunuz şeylere haberdardır."

Bakara;284:" Lillâhi mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh, feyağfiru limey yeşâu ve yuazzibu mey yeşâé', vallâhu alâ kulli şey'in gadîr."

"Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseyi de azaplandırır. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir."

Nisa;149: "İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev tağfû an sûin feinnallâhe kâne afuvven gadîrâ."

"Eğer bir hayrı açığa vurur yahut onu gizlerseniz yahut da bir kötülüğü affederseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, en iyi güç yetirendir."

Ahzab;54: "İn tubdû şey'en ev tuhfûhu feinnallâhe kâne bikulli şey'in alîmâ."

Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz, biliniz ki, şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir.

Bakara;33: "Gâle yâ âdemu embi'hum biesmâihim, felemmâ embeehum biesmâihim gâle elem egul lekum innî ağlemu ğaybes semâvâti vel ardı ve ağlemu mâ tubdûne ve mâ kuntum tektumûn."

"O [senin Rabbin] dedi ki: "Ey Âdem! Haber ver onlara; onların adlarını." Sonra da o [Âdem], onlara, onların adlarını haber verince, O [senin Rabbin], "Dememiş miydim Ben size! Şüphesiz Ben, göklerin ve yerin gaybını bilirim. Ve Ben, sizin açığa vurduklarınızı ve sakladıklarınızı bilirim" dedi."

Maide;99: "Mâ aler rasûli illel belâğ, vallâhu yağlemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn. "

"Elçiye düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir."

Nur;29: " Leyse aleykum cunâhun en tedhulû buyûten ğayra meskûnetin fîhâ metâul lekum, vallâhu yağlemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn."

"size ait herhangi bir meta [değerli şey] bulunduğu oturulmayan evlere girmenizde üzerinize bir sakınca yoktur. Ve Allah, sizin açığa vurduğunuz şeyleri ve gizlediğiniz şeyleri bilir."

En'am;91: " Ve mâ gaderullâhe hagga gadrihî iz gâlû mâ enzelallâhu alâ beşerim min şeyé', gul men enzelel kitâbellezî câe bihî mûsâ nûrav ve hudel linnâsi tec'alûnehû garâtîse tubdûnehâ ve tuhfûne kesîrâ, ve ullimtum mâ lem tağlemû entum ve lâ âbâukum, gulillâhu summe zerhum fî havdıhum yel'abûn. "

"Ve onlar, “Allah, hiçbir beşere bir şey göndermemiştir” demekle, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler [gereği gibi tanıyamadılar]. De ki: Musa`nın insanlara aydınlık ve kılavuz olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlar kıldığınız, bir kısmını açığa vurduğunuz,belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; siz ve babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitap`ı kim indirdi? Sen de ki: “Allah!” Sonra onları boş uğraşlarında oynar hâlde bırak."

Ali İmran;29: Gul in tuhfû mâ fî sudûrikum ev tubdûhu yağlemhullâh, ve yağlemu mâ fis semâvâti ve mâ fil ard, vallâhu alâ kulli şey'in gadîr.

"De ki: “Göğüslerinizdeki şeyleri gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Ve O [Allah], göklerde olan şeyleri ve yerde olan şeyleri bilir. Ve Allah, her şeye gücü yetendir.”

Kasas;10: "Ve asbeha fuâdu ummi mûsâ fâriğâ, in kâdet letubdî bihî levlâ er rabatnâ alâ galbihâ litekûne minel mué'minîn. "

"Musa’nın anasının yüreği bomboş sabahladı. - Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu açığa vuracaktı.-"

Yusuf;77:" Gâlû iy yesrıg fegad seraga ehul lehû min gabl, feeserrahâ yûsufu fî nefsihi ve lem yubdihâ lehum gâle entum şerrum mekânâ, vallâhu ağlemu bimâ tesıfûn."

Onlar [kafile] dediler ki: “Eğer o çalmışsa, ant olsun daha önce bunun kardeşi de çalmıştı.” O vakit Yusuf bunu kendi içine attı ve onlara bunu hiç belli etmedi, “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi.

Ali imran;154: "Summe enzele aleykum mim bağdil ğammi emeneten nuâsey yağşâ tâifetem minkum ve tâifetun gad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi ğayral haggı zannel câhiliyyeh, yegûlûne hel lenâ minel emri min şeyé', gul innel emra kullehû lillâh, yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek, yegûlûne lev kâne lenâ minel emri şey'um mâ gutilnâ hâhunâ, gul lev kuntum fî buyûtikum leberazellezîne kutibe aleyhimul gatlu ilâ medâciıhim, ve liyebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve liyumahhısa mâ fî gulûbikum, vallâhu alîmum bizâtis sudûr."

"Sonra O [Allah], o kederin ardından üzerinize bir güven, sizden bir grubu örtüp bürüyen bir uyku indirdi. Bir grup da; kendilerini nefisleri önemsetti; Allah'a karşı gerçek dışı câhiliyet zannı olarak, zann üretiyorlardı. Onlar, “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. –De ki: “Bütün iş Allah'a aittir.– Onlar, sana açıklamayacakları şeyleri içlerinde saklıyorlardı. Onlar, “Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülme yazılmış olanlar kesinlikle yatacakları [öldürülecekleri] yerlere çıkıp gidecekti.” Ve o, Allah'ın göğüslerinizdekini sınaması ve kalplerinizdekini temizlemesi içindir. Ve Allah, göğüslerinizdekini çok iyi bilendir.”

Araf;20: "Fevesvese lehumeş şeytânu liyubdiye lehumâ mâvûriye anhumâ min sev'âtihimâ ve gâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecerati illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn."

"Derken o [İblis] , onların kendilerinden gizli kalan çirkinliklerini kendilerine açığa çıkarmak,göstermek için onlara vesvese verdi. Ve “Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek/melik olmanız ya da ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti” dedi."

Maide;101: "Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tes'elû an eşyâe in tubde lekum tesué'kum, ve in tes'elû anhâ hîne yunezzelul gur'ânu tubde lekum, afallâhu anhâ, vallâhu ğafûrun halîm."

"Ey iman etmiş kimseler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın/ istemeyin. Eğer onlardan Kur'ân indirilirken sorarsanız/isterseniz de size açıklanır. Allah, onlardan geçmiştir. Ve Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır."

Ahzab;37 " Ve iz tegûlu lillezî en'amallâhu aleyhi ve en'amte aleyhi emsik aleyke zevceke vettegıllâhe ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs, vallâhu ehaggu en tahşâh, felemmâ gadâ zeydum minhâ ve taran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mué'minîne haracun fî ezvâci ed'ıyâihim izâ gadav minhunne ve tarâ, ve kâne emrullâhi mef'ûlâ."

"Ve hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye, "Eşini yanında tut ve Allah'a takvâlı davran!" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, Kendisine haşyet duymana çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik ki böylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir."

Yusuf;100: "Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harrû lehû succedâ, ve gâle yâ ebeti hâzâ teé'vîlu rué'yâye min gablu gad cealehâ rabbî haggâ, ve gad ahsene bî iz ahracenî mines sicni ve câe bikum minel bedvi mim bağdi en nezeğaş şeytânu beynî ve beyne ıhvetî, inne rabbî letîful limâ yeşâé', innehû huvel alîmul hakîm."

"Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi secde ederek onun için yere kapandılar. Ve o [Yusuf]: “Babacığım, işte bu durum, o gördüğümün tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi içinde bulunan şeyi apaçık gösterenden/çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütuf edicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyanın ta kendisidir.”

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.

Hasan Akçay
9. April 2013, 04:15 AM
Merhaba Halil kardesim.

Bu güzel açiklamalar için Allah sizden razi olsun. "Avret"in anlamlari konusunda hemfikiririz ama Nûr 31'deki "avrât"i farkli anliyoruz.

Bu forumda daha önce açiklamaya çalismistim. http://www.hanifler.com/showthread.php?p=12677#post12677 Yalnizca Nûr 31'le ilgili bölümü alintiliyorum.


Nûr 31'deki avrât TEHLIKEYE AÇIK demek. Tipki Ahzâb 13'teki avret gibi. Hani orda münafiklar cihada gitmemek için "evlerimiz avrettir" diyorlar -inne buyûtena avretun. Uzaklasirlarsa evleri talan edilecekmis. Evlerine mukayyet olmak için cihada cikmamalari gerekiyormus.

Nûr 31'in konusu olan kadinlarin "avretler"i iste o TAKILAR; tehlikeye açik.

Görmedigin oglu olmus... denilme tehlikesine açik,
çalinma tehlikesine acik.

(...görünenlerin disindaki ziynetlerini açmasinlar ama kadinlarin avretlerinden anlamayan ÇOCUKLAR baska; onlara açmalari caizdir -ve lâ yubdîne zînetehunne illâ mâ zahera minhâ illâ... TIFL ellezîne lem yazharû alâ avrâtin nisâ)

Dikkat edilirse inanan kadinlarin kendi çocuklari 58'dekilerdir: ellezîne lem yeblugal hulume minkum. 31'dekiler onlarin kendi çocuklari degil.

Ve inanan kadinlarin
yaşina ermemis o kendi çocuklari dahi
göremez annelerinin bedenî avretlerini.

Caiz degil.

Allah izni onlara bile vermiyor;
yabanin çocuklarina verir mi?

Nûr 31'de Allah "TAKI teşhirciligi yapmasinlar!" diyor, tipki Nûr 60'taki gibi:

Cinselligi kalmamis olup oturan kadinlarin, taki teşhirciligi yapmamalari şartiyla, giysilerini atmalari caizdir -gayre müteberricâtin biziyneh.

Bakin. Bir tür yatalak olan o kavâid, pörsümüs vücutlara sahiptir; açilip saçilirlarsa daha bi itici olurlar.

O yüzden yani vücutlarinin iticiligini telafi etmek için
takip takistirir, kokanalasir, TAKI teşhirciligi yaparlar.

Allah onu yasakliyor.

Ilahî emrin
kadinin bedenî "avrât"ini örtmesiyle,
tesettürle
uzaktan yakindan ilgisi yok.

mustafabey
9. April 2013, 10:31 AM
Sayın Mustafabey.

Teşekkürler.

Kafamı kurcalayan ama, daha önce bu konuda yazılmış ve halen de yazılmakta olanlardandan kurtulabilmek kolay olmuyor.

Tercüman oldunuz.

Lütfen geliştirerek ve genişleterek devam edin.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.


Selam Galip Kardeşim;

Hayatta hepimiz öğrenciyiz, düşünerek tartarak bilgimize, birikimlerimize göre yaşamı anlamaya çalışıyoruz. Kelam ve kelimeler bize yardımcıdır, olayın özünü kavramamızda bize yardımcı olmaktadırlar. İlim sonsuzdur Alim olan Allahtır. İnsanoğlu olarak bizler Allahın fıtratımızda yarattığı unsurlarla yaşamı anlamaya çalışıyoruz. Elimizden gelen bir yaşam boyunca mücadele etmektir.

Kelam ve kelimeler anlaşılmayınca insanlarda tapma ve tapınma oluşur, korku oluşur, din tabulaşır. Anlaşılacak olan kelimeler anlaşılmaz hal alır.
Dinde temel olan akıldır, akla düşünmeye davet vardır. Akletmek, düşünmek, idrak etmek gereklidir. Bunlar bir süreçtir, esas olanda yaşamda karşılığını görmek ve hayatında sergileyebilmektir. Yani Salih amel işleyebilmek.


Örtünme ile ilgili konuyu anlayabilmek için daha geniş düşünmeliyiz. Kadın neyi temsil etmektedir. Kelimelerin özünü anlamayan bir başkasının lafını sözünü akıl zanneden veya sözleri akıl zanneden yaşamda karşılığını göremeyenler, bir şekli taklit edip ne olduğunu anlamayanlar, ne yaptıklarını bilmeyenler, iradesine sahip olamayanlar, kadın silüetidir.

Olgunlaşmamış akli düşünceye sahip olanlar, sahip oldukları yarım bilgileri insanlara satmaya kalkarlarsa diğer insanlar arasında fitne çıkabilir. Örtülmelidir.

İnsanlar birçok alanda bir bilgi sahip değildir, insanların her şeyi öğrenecek kadar vakti yoktur, bir alanda bilgili olan başka bir sahada cahil olabilir, işte bu noksan sıfatlanmada cahil olduğunuz konularda susulmalıdır, cahillik susarak örtülmesi gereklidir, yarım bilgiyle bilginlik yapmaya kalkarsak rezil oluruz, incinebiliriz yada başkalarını yanlış yönlendirmiş oluruz, onun için bu durumlar örtülmesi gerekendir, açığa vurulmaması gerekenlerdir. Bilgili olduğumuz konularda başımızı açabiliriz, bilgilerimizi anlatabiliriz.

Kendi hayalleriniz, duygularınız, istek ve arzularınız size özeldir, namahremdir, ziynettinizdir, ulu orta, yakın olmadığınız aile dışında yabancıların içinde umuma açık yerlerde konuşacağınız, paylaşacağınız açığa vuracağınız konular değildir. Örtülmesi gereklidir.

Kuranda anlatılanların sadece bir kısmını görebiliriz, tüm hallerini ince noktalarını anlayacak kadar ne aklımız, ne bilgimiz, ne yaşam tecrübemiz nede yeterince zamanımız vardır. Önemli olan doğru yola (Sırat-ı müstakime) girebilmek, yönelmek, bunun çabalamak gereklidir diye düşünüyorum.

Anlayabildiklerimizi hayatımızda uygulayabilirsek ne mutlu bizlere…

galipyetkin
9. April 2013, 10:48 AM
Sayın Mustafabey.

Saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.

Teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

merdem
9. April 2013, 01:27 PM
Mustafabey Kardesim,

Örtünme ile ilgili konuyu anlayabilmek için daha geniş düşünmeliyiz. Kadın neyi temsil etmektedir. Kelimelerin özünü anlamayan bir başkasının lafını sözünü akıl zanneden veya sözleri akıl zanneden yaşamda karşılığını göremeyenler, bir şekli taklit edip ne olduğunu anlamayanlar, ne yaptıklarını bilmeyenler, iradesine sahip olamayanlar, kadın silüetidir.

Hangi ayetlerden cikarmis oluyorsunuz bu görüsünüzü?

Yoksa rivayetler yoluyla ve de Tevrat ile Incil'in aciklamalarindan mi elde ettiniz bu görüsleri?

Kadin ahmak, enayi, ne dedigini anlamaz bilmez, kendine göre öz bir düsünceye sahip olamayan bir varlik mi sizin icin (sanki devamli güdülmeye, akil verilmeye muhtac olan sakat bir varlik sizin görüsünüze göre). Sebe melikesi'nden mi yoksa Meryem'den mi cikardiniz bu görüslerinizi?

Sayet kadin silüetini bu sekilde görüyor ve anliyorsaniz Kur'an da, kadin geri zekali oldugu icin hic bir seyden sorumlu tutulamaz, özürlü bir varlik olur.

Kadin neyi temsil ediyorsa, kadin silüeti demenizle zaten kadini izah etmis olmuyormusunuz?

Yoksa Allah katinda kadinin ve erkegin degeri takva ile degilmidir?

Aciklarmisiniz lütfen.

Selam ve dua ile.

mustafabey
9. April 2013, 02:05 PM
Sayın Merdem;

Bu konuda yazdıklarım öncelerin devamıdır, birlikte okursanız anlaşılabilir. Yazdıklarımda kadını bir sıfat olarak açıklamaya çalıştım. Allahın huzurunda tüm insanlar eşittir, dediğiniz gibi üstünlük takvadadır, cinsiyette değil. Zaten örtünmenin anlamının anlaşılmama sebebi de cinsiyete vurmaktan kaynaklanıyor.

Toplumumuza bakarsanız insanların çoğu kadın sıfatının boyunduruğu altında, er kişi kalmamış firavun zihniyeti hepsini öldürmüş…

Kasas 4:

Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.

Araf 127:
Firavun’un kavminden ileri gelenler dediler ki: “Sen Mûsâ’yı ve kavmini, bu ülkede fesat çıkarsınlar, seni ve ilâhlarını terk etsinler diye bırakacak mısın?” Firavun, “Biz onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız. Biz onların üzerinde ezici bir güce sahibiz?” dedi.

merdem
9. April 2013, 02:52 PM
Allahın huzuruna çıkacak olan insandır. İnsanlar zaten ırzlarını korumaları gereklidir bu geneldir. Her insan hem erkek hemde kadın karakterini sergileyebilir, yüzde yüz erkek karakterli ve ya yüzde yüz kadın karakterli insan yoktur.


Kadın veya erkek neyi temsil etmektedir. Anlatılanların şeklen görünürde olan bir yönü vardır, çünkü kuran ayetleri hadis ve hadiselerden zuhur etmiş, anlatılanlar genelleştirilmiştir, kuranda anlatılanların birçok da şeklin ötesinde mana yönü vardır.

Burada anlatılan kadın herkesi kapsamaktadır. Herkes kadın karakterlerini hayatta sergilemektedir. Bu ziynetlere de herkes sahiptir. Herkese gösterilmemesi gereklidir.

Kas yaparken göz cikarmayin lütfen.

Yüzde yüz kadin karakterli ve ya yüzde yüz erkek karakterli insan yoktur.

Ama bozuk karaktere gelince (Kadin Karakteri ön plana aliniyor ) herkes kadin karakterini sergiyebilir oluyor.

Karakter tariflenirken bir cinse yöneltmeyin, ister güzel olsun ister cirkin olsun karakter insan cinsine göre siniflandirilmaz. Yüce Allah bu sekilde bir siniflandirma yapmamistir. Insani insan olarak ele alin, kadin ve erkek ayirimi yapmadan.

Kadin ve erkek arasinda ayirim yapip fitne yaratmayin.

Öncelikle kendinizi bu güne kadar alismis oldugunuz ögretile gelen görüslerden arindirin ve yeniden Kur'an isiginda görüslerinizi ortaya koyun.

Kelime oyunlariyla, apacik izah edilmistir denilen ayetleri devamli mecazi anlamlarla yorumlamaktan vaz gecin. Her bir ayetin mecazi bir anlamli olmus olsaydi "apacik izah edilmesinden" ne anliyacaktik. Acaba bu da mi mecazi anlam ifade ediyor? Illede her ayetin sonunda "Biz ayetlerimizi böyle acikca izah ederiz" cümlesimi bulunmasi lazim?


Firavunun erkeklere ve kadinlara uyguladiklari ayrilimlar neyin nesi oluyor da misal vermissiniz?

Eskilerin dedikleri gibi "Herkes Kur'andan anlamaz, biz anlar ve aciklariz." yollarina mi düsecegiz yine?

merdem
10. April 2013, 03:50 AM
Allah sasirtmaya görsün, bizler hala neyin ziynet, neyin korunulmasi/gösterilmemesi gerekir diye ugrasir dururken tüm iyi niyetlerimizle.... Kendi dillerinde indirilen Kur'an'i anlamayan bu ahmaklarin Allah cezasini versin, henüz bu dünyada versin, ahirette de kat kat cezalandirirlar Rabbimiz tarafindan insaALLAH.


Ahlaksizlaga bir bakarmisiniz, özürleri kabahatlerinden büyük. Bebekler zaten her türlü ve her zaman icin kendilerini korumaktan acizdirler, üstüne üstlük öne sürülen "Bebeklere de Carsaf Giydirilsin" denilerek, korunmalari icin uygun olur deniliyor. Ancak gömülen bir bebek bu ahlaksizlarin elinden emin olabilir!

Belalilarin ahlaksizlarin guruhu, iki bacak aralarina sahip olamiyan ve kendilerini dünyanin en müslüm (!) ülkelerinden sayan Suudiler, Iranlilar & Co. bizleri rezil ettiler gitti. Islam'i öyle bir lekelediler ki, duyan nefret eder hale geldi. Sanki terrorlar yetmiyormus gibi. Hangi ilaha hangi kitaba iman ediyor bunlar? Bunlara mi Din Kardeslerimiz diyoruz ve adimizi kirletiyoruz.

Hic zannetmiyorum ki, ne Lut kavminde ne Firavun zamaninda ne cahiliye devrinde ne de herhangi bir zamanda günümüzün azginliklarina ulasilmamistir, tarihin gecmis tüm zulümlerini toplasaniz günümüzün ahlaksizliklari ve zulmünün yaninda hic kalirlar.

Alin örnegini:


Okuyanların kanını donduran haber!



03.02.2013 - 13:43


'Küçük kız çocuklarını korumak için çarşaf giydirilsin' önerisi ülkeyi karıştırdı.
Suudi Arabistanlı bir din adamı, küçük kız çocuklarına cinsel taciz olaylarının son dönemde arttığını belirterek, bütün kız bebeklere burka giydirilmesi gerektiğini söyledi. Öz kızına tecavüz edip öldüren bir başka din adamına verilen hafif ceza ise tepkilere neden oldu.

KIZ BEBEKLER BURKA GİYSİN
Radikal İslamcı yayınlarıyla bilinen El Macid televizyonuna açıklamalarda bulunan Şeyh Abdullah Davud, peçeli çarşaf olarak da bilinen burkanın kız bebekleri koruyacağını söyledi. Şeyh kimliğini açıklamadığı hastane ve güvenlik kaynaklarına dayanarak ülkede bebeklerin cinsel tacize hedef olduğunu söyledi.

Şeyh Davud’un açıklamaları sosyal medyada tepkilere neden oldu. Bazı kullanıcılar Şeyh’in İslam’ı aşağıladığını ve bireylerin mahremiyetini ihlal ettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma açılmasını istedi.

Suudi Şikayet Komisyonu’nun eski yargıçlarından Şeyh Muhammed el Cezlana, El Arabiya’ya yaptığı açıklamada, Davud’un sözlerinin İslam’ı ve şeriatı aşağıladığını ve İslam dinini kötü gösterdiğini belirtti.

İnsanlara bu tür denetimsiz fetvalara kulak asmamalarını tavsiye eden Cezlana, böyle kararları herkesin veremeyeceğini ifade etti. Ne zaman çarşaflı bir bebek görse üzüntü duyduğunu da ifade eden Cezlana, bunun çocuklara yapılmış bir adaletsizlik olduğunu söyledi.

KENDİ KIZINA TECAVÜZ EDİP...
Beş yaşındaki kızına tecavüz edip öldüresiye dövmekle suçlanan bir başka Suudi din adamının birkaç ay hapse ve 50.000 dolar “kan parası” ödemeye mahkum edilmesi ise ülkede tepkilere neden oldu.

Feyhan Hamdi isimli din adamının cezasının ölen çocuk kız olduğu için yarıya indirildiği de belirtildi.

İslamcı Suudi televizyonlarının tanınmış isimlerinden olan Hamdi, kızı Lama’yı kablolar ve bastonla dövdüğünü itiraf etmişti.

Hamdi’nin kızının bakire olmadığından şüphelendiği ve çocuğu zorla muayene ettirdiği de belirtilmişti.

Lama, Aralık 2011’de kafatası, kaburga kemikleri ve bir kolu kırılmış, vücudunun çeşitli yerleri yara ve yanıklarla kaplı halde hastaneye getirilmişti. Hastane görevlisi kızın bel kemiğinin kırıldığını ve “her şekilde” tecavüze uğradığını söylemişti.