PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Lâ tahlikû: ZIRHINIZI cikarmayin??? (2:196)


Hasan Akçay
8. September 2012, 04:39 PM
Merhaba.

Bir aciklamaya göre* halka ve tuhlikû kelimeleri ayni kökten olup "halka"dan kasit zirhli giysidir cünkü zirhli giysi metal halkalardan olusur. Bkz:


http://www.museumreplicas.com/p-57-mail-armor-coif-blackened.aspx

Buna göre
ayette söylenen:

Hac ve umreyi Allah icin tam yapin. Eger egellenirseniz kolayiniza gelen bir hayvani bagislayin. O bagis yerine varincaya kadar zirh basliginizi cikarmayin. Hasta olanlariniz ya da basindan yara alanlariniz oruç, sadaka ya da bagis yoluyla fidye versinler. Güvene kavuştuğunuzda hac icin umreden yararlanmak isteyenleriniz kolayina gelen bir hayvani bagislasinlar. Bunu bulamayanlar üc gün hac yerinde yedi gün de döndüklerinde, toplam on gün, oruc tutsunlar. Ailesi Mescidil Haram'da oturmayanlar icindir bu. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah'in azabi cetindir.

Ne dersiniz?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

_________________________________

*http://free-minds.org/forum/index.php?topic=9604247.0

Hasan Akçay
9. September 2012, 10:27 AM
Fetih 27'de de MUHALLIKIYNE RUÛSEKUM ifadesi var.

Hemen ardindan
mukassiriyn
deniyor.

Anilan aciklamaya göre burada mukassiriyn namazdan eksilterek demek. Cünkü bu kelime tipki Nisâ 101'deki taksurû gibi "kasara"nin bir türevi olup salâttan bir rekat eksiltmeyi dile getirir:

Kafirlerin size saldiracagindan endiseliyseniz salâttan eksiltmeniz günah degildir -en taksurû mines salâti in HIFTUM...

Bütün bunlardan anlasilan, ayetlerdeki hacc ibadetinin arka planinda savas ortami var; o yüzden inananlar zirhlarini giymis, silahlari hazir... teyakkuz halindeler; yoksullara bagisladiklari hayvanlar yerlerine varincaya kadar baslarindan zirhlarini cikarmayacak ve salâttan bir rekat eksiltecekler.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Fers
9. September 2012, 11:14 AM
selam


Anilan aciklamaya göre burada mukassiriyn namazdan eksilterek demek. Cünkü bu kelime tipki Nisâ 101'deki taksurû gibi "kasara"nin bir türevi olup salâttan bir rekat eksiltmeyi dile getirir:

Kafirlerin size saldiracagindan endiseliyseniz salâttan eksiltmeniz günah degildir -en taksurû mines salâti in HIFTUM...

o sureyi/ayetleri yeniden gözden geçirin hocam, nereden eksiltme...salat ve rekat yan yana durmuyor...

Hasan Akçay
10. September 2012, 06:50 AM
Fers hocam, o ayetleri elimden geldigince inceledim; kaldi ki bilhassa sayin Abdurrahman Özlük'le uzun uzun müzakere ettik.

Görüsüm aynen sürüyor:

Orada sözü edilen, "salât"in kiyamli-secdeli bir uygulamasidir. Uygulamadaki miktara ister rekat deyin ister baska bir ad verin bütünden bir o kadar eksilterek varabilirsiniz. Benim anladigim, en taksurû mines salâti... iste odur.

Siz farkli anliyorsunuz. Neden olmasin! Ama aciklayin lütfen. Kanitlarinizi getirin. Ikna edici bulursam yanlistan döner, size tesekkür ederim.

*

Hacca trasin sonradan mi eklendigi
Bakara 196 ve Fetih 27'de

Yüce Allah'in

Ibrahim nebiye mi ya da
Muhammed nebiye mi

seslendiginden anlasilabilir.

Fetih 27'de
Yüce Allah'in
Muhammed nebiye seslendigi
kesin.

Cünkü o ayet-i kerime
Muhammed nebinin güven icinde Mescidil Harâm'a ulasacagi hakkindaki bir düs
ile ilgili.

Bakara 196'ya gelince...

Burada
muhatabin Muhammed nebi oldugu
tipki Fetih 27 gibi
bu ayet-i kerimenin de
bir savas ortamindan söz etmesinden anlasiliyor.

Hz Ibrahim
hac buyrugunu aldigi esnada
savas yoktu

cünkü
Islam Devletine savas acan
bir Mekke Müsrik Devleti yoktu.

Konumuzla ilgili tarihin
en saglam kaynagi
Kur'ân'dir. Onu da bilelim.

Örnegin

Kasas 27'den ögreniyoruz ki
haccin
iki anlamindan

biri
"büyük pazar"dir = panayir.

Cogulu HICEC.

Mekke'nin
dolayisiyla Kureysin
geleneksel
ekmek teknesi.

Ikinci anlamina gelince...

HAC
dört tane olmazsa olmaza sahip
bir ibadettir:

1.Arafat'ta tefekkür ve tövbe yoluyla arinmak,
2.Bu arinma icin Mes'aril Harâm'da Allah'a sükretmek,
3.Kabe yönünde yoksullara hayvan bagislamak
4.Ibrahim nebinin mescidi (Allah'in evlerinin ilki) olan Kabe'yi tavaf ederek o monoteist nebiyi anmak.

Özetle,

Ibrahim nebi devrinde
ticarî hac anlamindaki Mekke panayirlari ile
dinî hac es zamanliydi.

Dinî hac icin Mekke'ye gelen inanirlar elbet ticarî hac da yaparak Kureysin ekmek teknesini daha bir bereketli hale getiriyordu. Kureys kazanmaktan mutluydu.

Kureysin şirke sapmasi ve
"Rabbimiz Allah!" diyenlere hayat hakki tanimamasi
cok cok cok sonraki bir gelisme.

müsriklerin
Mescidil Harâm'a yaklasmalari ve dolaysisiyla
Mekke'nin ticarî hac anlamindaki panayirlari
uzun süren bir din savasindan sonra yasak edildi (Tevbe 28).

Ibrahim nebi devrinde
Mekke Müsrik Devleti yoktu;
dolaysiyla
ayetlerin arka planindaki o savas ta yoktu.

Anilan ayetlerde Yüce Allah Muhammed nebiye sesleniyor; Ibrahim nebiye degil.

pramid
10. September 2012, 09:46 AM
"kasara"nin bir türevi olup salâttan bir rekat eksiltmeyi dile getirir:

REKAT DİYE BİR KAVRAM KURANDA YOK.

ŞİMDİ BİR SORU SORALIM;

10 dk 12 rekat namazı kısaltın. 10k 6 rekat
10dk 2 rekat nazmazı kısaltın. 10dk 1 rekat

10dk 2 rekat namazı kısaltın; 5dk. 2 rekat
10 dk. 1 rekat namazı kısaltın 5dk. 1 rekat ...

Salat: kuran eğitimi ve okunmasıdır. Bu okunan kuran kısaltılabilir. Müzakere edilen konular kısaltılabilir.

Zira Nisa suresinde ki ayeti bir inceleyelim;

“ Namazla” ile ilgili olarak sıklıkla verilen 62/10 ve 4/103 ayetleri çevirmenlerin Kuran’ın sözcüklerini nasıl bozduklarına, nasıl kendi amaçlarına göre değiştirdiklerine iyi bir örnektir. Kuran, günümüzde uygulandığı şekliyle bir sadece namazdan bahsetmediği gibi, bu uygulamaya referans olarak verilen ayetin vurguladığı önemli bir gerçek gözlerden saklanmaktadır.

Burada gözden kaçan ince ve önemli bir nokta var. 62/9′da geçen “SALAT” ifadesini bilinen namaza bağlamaya engel 62/10 ayetinde bir ifade var.

62/10 fe iza kudiyetis-salat…

Sevgili çevirmenlerimizin üç kağıdı burada da işlemeye devam ediyor. “Kudiye” (QDY) ifadesini “bitirmek” olarak çeviriyorlar. Siz çevirmenlerin bu ifadesine güvenerek 62/9′u namaza bağlayabilirsiniz. Ancak “QDY” ifadesine biraz göz atarsak durumda değişme söz konusu olacaktır.

QDY ifadesi bir şeyi “karara bağlamak” yani “yargıda bulunmak”,”yargıya bağlamak” anlamında kullanılıyor.

2/117 Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Bir işe karar verirse (QDY), ona sadece “Ol,” der ve olur.

33/36 Allah ve elçisi bir işi karara bağladığı (QDY) zaman, hiçbir inanan erkek ve kadın o işte seçim hakkına sahip değildir. Kim ALLAH’a ve elçisine isyan ederse açık bir biçimde sapmış olur.

34/14 Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz (QDY) zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.

4/65 Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin karara bağladığına (QDY), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.

6/2 O ki sizi balçıktan yarattı ve sonra bir yaşam süresini karara bağladı (QDY). Belirlenmiş bir sürede O’nun katındadır. Siz ise hala kuşku duyuyorsunuz.

12/68 Babalarının kendilerine emrettiği yerlerden girdiler. Bu, onları ALLAH’ın hiç bir takdirinden kurtaramazdı; ancak Yakup bu kararında (QDY) özel bir nedene sahipti. O, kendisine öğrettiğimiz belli bir bilgiye sahipti; fakat halkın çoğu bilmez.

Diğer ayetleri aşağıdaki ekte bulabilirsiniz.
QDY ifadesine baktıktan sonra 62/10 başındaki “kudiyetis-salat” ifadesini yerine yazabiliriz.

SALAT Ayetler ışığında bir hüküm verdiğinizde, bir karara vardığınızda, Karara bağlandığında, yargıya bağlandığında…

Ayette “ikame” yüklemi kullanılmamaktadır. Oysa “salat” sözcüğü bildiğiniz üzere sıklıkla “ikame” yüklemi ile birlikte kullanılmıştır. 62/10′da ikame değil QDY yargıya bağlanma anlatıldığına göre bilinen namaz olarak düşünülemez.

Peki, bu ayetler ne anlatıyor?

Bunun için Kuran’ın yedekleme sistemine baş vurabiliriz. Kuran’da hemen her ayetin bir veya bir kaç yedeği olduğunu düşünürsek bu ayetin benzer yedeklerine bakınabiliriz.

KADAYTUMUS-SALAT ifadesi 4/103 ayetinde de geçmektedir. “Salatı ikame”yi namaz kılma şeklinde bozan çevirmenlerimizin kendi sözlüklerine göre 62/10′da ikame’ye dönüştürdükleri “kudiye” ifadesi ne ilginçtir ki 4/103′te birlikte bulunmakta… Yani “ikame” ile “kudiye” ifadesinin aynı şeyi kastettiğini sıklıkla söyleyenlerin tökezlediği ayet…

4/103 Salatı karara bağladığınızda (kudiyetis-salat), Allah’ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık ‘gönülden kabullenirseniz, (itminan, tatmin olursanız) salatı yerine getirin (akimus-salat). Çünkü salat, mü’minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

Yine ayetin devamından hareketle bağlantılı yedek ayetlerden biri de 2/200 ayetidir.

2/200 Fe iza kadaytüm menasikeküm fezkürullahe ke zikriküm abeküm….
2/200 Gerekli ibadetlerinizi((ibrahim tarafından öğretilen salat, hac,) bir karara vardığınızda yine Allah’ı anın.Tıpkı atalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla.İnsanlardan bazısı şöyle der: “Ey Rabbimiz, bize dünyada ver.” Böylesi için ahirette bir nasip yoktur.

Metni bozmayı alışkanlık haline getiren çevirmenlerimiz bu ayette de bekleneni yapmışlar. Ayet “bitirilen ibadetlerden” bahsetmemektedir. Yargıya bağlanmış kanunlar, kurallar, törelerden bahsetmektedir. Çevirmenlerimiz burada hem QDY sözcüğünü hem de NSK sözcüğünü “ibadetler” olarak bozmuşlardır. (NSK ifadesinin geçtiği ayetleri de aşağıdaki ekte bulabilirsiniz.)

62/10 ayeti 2/200 ve 4/103 ile birlikte düşünüldüğünde açıkça görülecektirki toplantı gününün amacı bir “desteği karara bağlamaktır. Bu destek , iş gücü, kelime gücü, para gücü anlamda da olur”

QDY sözcüğü geçen ayetler:
2/117, 2/200, 3/47, 4/65, 4/103, 6/2, 12/68, 15/66, 17/4, 17/23, 19/35, 28/15, 28/28, 28/29, 28/44, 33/23, 33/36, 33/37, 33/37, 34/14, 39/42, 40/68, 41/12, 8/42, 8/44, 10/93, 20/72, 22/29, 27/78, 40/20, 40/20, 43/77, 45/17, 80/23, 10/71, 20/72, 2/210, 6/8, 6/58, 10/11, 10/19, 10/47, 10/54, 11/44, 11/110, 12/41, 14/22, 19/39, 39/69, 39/75, 40/78, 41/45, 42/14, 42/21, 46/29, 62/10, 6/60, 20/114, 35/36, 20/72, 19/21, 19/71, 69/27
NSK sözcüğü geçen ayetler:
2/196, 6/162, 22/67, 2/128, 2/200, 22/34

Hasan Akçay
10. September 2012, 12:01 PM
Salat: kuran eğitimi ve okunmasıdır. Bu okunan kuran kısaltılabilir. Müzakere edilen konular kısaltılabilir.

SALÂT kelimesi bir cok ayette geciyor. Bazilarinda Kur'ân egitimi anlamina da gelir ama biz Nisâ 101-103'ten söz ediyoruz. Oradaki salât egitim anlamina gelemez.

Cünkü
o salâti
kafirlerin bir saldirisla sizin üzerinize cullanacagi bir anda yapiyorsunuz. Allah sizi uyarmis:

Kafirler
sizin
silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kolluyor;
bir saldirisla üzerinize cullanacaklar.
Önlem alin.

Askerler o salâti eda ederken önlem olarak silahlarini yanlarinda tutuyorlar; bir bölük, salât ederken baska bir bölük düsmani gözetliyor.

Askerleriniz, bir bakima idam mangasinin önündeki mahkum gibi, bastan ayaga duygu kesilmistir. Komutan olarak siz öyle bir ruh halindeki askerlerinize Kur'ân egitimi ya da her hangi bir seyin egitimini vermeye kalkarsaniz onlar sizi bakislariyla öldürürler. Verdiginiz egitimi dinlemezler; alinlarina silah dayayip dinlemeye zorlarsaniz anlattiklariniz bir kulaklarindan girer ötekinden cikar.

Asker kökenliyim. Buna benzer ortamlarda bulundum. Izin verin bu kadarcik bilgi birikimim olsun.

Düsmanin bir saldirisla üzerinize cullanacagi bir anda askerlerine egitim vermeye kalkan komutanin aklindan zoru var demektir. O akil hastasi, cephe gerisine yollanir. "Egitim delisi misin nesin; ille egitim vereceksen git orada ver!" denir.

Cephedir orasi. Can pazari. Orda silahlar susunca yemek yenip namaz kilinabilir ama asla egitim verilmez. Muhammed nebi ideal bir komutandi (33:21). Bunu bilirdi.

Ayrica, o salât KIYAM ve SECDE ile yapiliyor. Egitim kiyamda durup secdeye kapanilarak yapilmaz.

O eda edilen
kiyamli-secdeli (sekilsel) salâttir: namaz.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

pramid
10. September 2012, 12:21 PM
hasan kardeşim nusuk ve menasik kavramlarını bana bir anlatsana...

Egitim kiyamda durup secdeye kapanilarak yapilmaz. O eda edilen, namazdir.

Cuma Salatında ki hutbe eğitim değil de nedir? Salat sonrası tesbih ne olmaktadır.

Hasan Akçay
10. September 2012, 12:31 PM
Kardesim,

Cuma günündeki "salât"tan kasit
eger egitimse,
namaz degilse
kıyama, secdeye gerek yok

yani

cuma salâtini namaz degil de egitim sayan akla göre
mecvcut uygulama yanlistir.

Bakara 196'nin benim yapmaya calistigim cevirisindeki "nusuk"a gelince, "Dogru ceviri ille budur!" diyemem. Yardim eder misiniz. Ordaki nusuk kelimesinin Türkce karsiligi ne olmali?

pramid
10. September 2012, 01:55 PM
"Nüsük", gümüşün eritilip kalıba dökülmesi, gübreleme anlamındadır. Gümüşten kalıba dökülen her parçaya "nesîke" denir. Bu kelimenin müfredi olan, "en-nesike" Arap dilinde Allah rızası için boğazlamak, kurban etmek ve ibadet et*mek" manalarını ifade etmektedir. Bu lafzın aslı "temizle*mek ve yıkamak" manasında olan "el-ğasl" den alınmıştır.

Nusuk/menâsikkelimesinin Arapçada toprağı ıslah için gübrelemek (nusuku’l-ard), yeni yağmur yağıp yeşillenmiş toprak (ardun nâsike), bir adamın alıştığı yer (en-Neseki) kelimelerinden da anlaşılacağı gibi “gübrelemek, alışmak” gibi anlamları da vardır. Nefsini günah kirlerinden temizleyip ibadete veren kişiye de "nâsik" adı verilir. Bunun sebebi de, sanki ibadet yapan kişi, bu ibadetiyle, günahlarını ve manevi kirlerini temizlemiş olmaktadır.


Bakara 128 Ey Rabbimiz! İkimizi sana teslim olmuş kimseler eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yer ve yöntemlerimizi (MENASİK) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz sen her zaman tevbeleri kabul edensin ve rahmet sahibisin."

Hac / 67Biz her ümmete bir ibadet tarzı (MENSEK) kıldık, onlar bu tarz üzere ibadet etmektedirler. Öyleyse, (din) iş(in)de seninle çekişmesinler. Sen Rabbine çağır. Şüphesiz sen dosdoğru bir hidayet üzerindesin.

Hac / 34Biz her ümmet için bir 'MENSEK' kıldık, O'nun kendilerine rızık olarak verdiği nimetler üzerine Allah'ın adını ansınlar diye. İşte sizin ilahınız bir tek ilahtır, artık yalnızca O'na teslim olun. Sen alçak gönüllü olanlara müjde ver. (Fatiha suresinde “nimet verdiklerinin yoluna ilet” deriz)

En’âm / 162De ki: "Benim salatım, nusukum(NUSUK), yaşamam ve ölümüm hep alemlerin Rabbi olan Allah içindir."

(Salat ile nusuk’un bu ayette tamamen ayrılmış olduğunu görürüz)

Bakara / 200İbadet tarzlarınızı(MENASİK) tam olarak yerine getirdikten (karara bağladığınızda) sonra Allah'ı, önceden atalarınızı andığınız gibi hatta ondan daha fazla anın. İnsanların içinde: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver" diyen vardır ki, onun ahirette bir payı yoktur.

Zinedov
10. September 2012, 04:22 PM
Salat: kuran eğitimi ve okunmasıdır. Bu okunan kuran kısaltılabilir. Müzakere edilen konular kısaltılabilir.

SALÂT kelimesi bir cok ayette geciyor. Bazilarinda Kur'ân egitimi anlamina da gelir ama biz Nisâ 101-103'ten söz ediyoruz. Oradaki salât egitim anlamina gelemez.

Cünkü
o salâti
kafirlerin bir saldirisla sizin üzerinize cullanacagi bir anda yapiyorsunuz. Allah sizi uyarmis:

Kafirler
sizin
silah ve esyanizdan uzak bir âninizi kolluyor;
bir saldirisla üzerinize cullanacaklar.
Önlem alin.

Askerler o salâti eda ederken önlem olarak silahlarini yanlarinda tutuyorlar; bir bölük, salât ederken baska bir bölük düsmani gözetliyor.

Askerleriniz, bir bakima idam mangasinin önündeki mahkum gibi, bastan ayaga duygu kesilmistir. Komutan olarak siz öyle bir ruh halindeki askerlerinize Kur'ân egitimi ya da her hangi bir seyin egitimini vermeye kalkarsaniz onlar sizi bakislariyla öldürürler. Verdiginiz egitimi dinlemezler; alinlarina silah dayayip dinlemeye zorlarsaniz anlattiklariniz bir kulaklarindan girer ötekinden cikar.

Asker kökenliyim. Buna benzer ortamlarda bulundum. Izin verin bu kadarcik bilgi birikimim olsun.

Düsmanin bir saldirisla üzerinize cullanacagi bir anda askerlerine egitim vermeye kalkan komutanin aklindan zoru var demektir. O akil hastasi, cephe gerisine yollanir. "Egitim delisi misin nesin; ille egitim vereceksen git orada ver!" denir.

Cephedir orasi. Can pazari. Orda silahlar susunca yemek yenip namaz kilinabilir ama asla egitim verilmez. Muhammed nebi ideal bir komutandi (33:21). Bunu bilirdi.

Ayrica, o salât KIYAM ve SECDE ile yapiliyor. Egitim kiyamda durup secdeye kapanilarak yapilmaz.

O eda edilen
kiyamli-secdeli (sekilsel) salâttir: namaz.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Sayın Hasan Akcay, bu konuda yanılıyorsunuz. Ayetlerde bir savaş durumu veya savaş anından bahsedilmiyor. Askerlik anılarınız kafanızı karıştırmış anlaşılan. Orada bahsedilen kişilerin her biri de asker değiller.

Eğitim öğretim salattır(kapsamındadır) FAKAT Salat yalnızca eğitim ve öğretim değildir.
İSLAM(barış ve esenlik) tesisi amacıyla ilgili herhangi bir konuyu karara bağlamak için yapılan her türlü toplantı ve eyleme de salat denir. Ya da önceden verilmiş bir kararın hutbe gibi Bir DEVLET duyurusu esnasında duyurulması İÇİN TOPLANILMASI da salat kapsamındadır. Bu kararları duyup gerekçelerini anlayan insanlar SECDE etmiş olurlar. Tıpkı bir şehre girerken o şehrin kendine has yasalarına "secde ederek" girmek gibi. Ayrıca eğitimde de ikna olmak anlamında secde olabilir. Çünkü yere kapanmak secde değildir. Kuran'da yere kapanmayı ifade eden tamamen farklı bir kelime var zaten ve yere kapanmanın ifade edilmesinin gerektiği yerlerde hep bu kelimeyle ifade edilmiştir. Örnek İsra 109.

Ayetlerde savaş anı yoktur, normal bir günde peygambere suikast amaçlı baskın tehlikesi vardır. Dikkat ederseniz orada yazanların emredildiği tek zaman peygamberin onların arasında bulunduğu zamandır. Salatta olanların yanında silah olması da bu yüzden. İkiye bölünmelerinin sebebi ise hepsinin bir arada bulunmalarının hepsi için hayati tehlike oluşturabilmesidir.

Fers
10. September 2012, 10:26 PM
selam

Cephedir orasi. Can pazari...(Hasan Akçay)

hep aynı muhabbet ama devam,

ve iza kunte fihim fe ekamte lehumus salate.../

"iza kunte fihim/aralarındayken" tabiri neyi ifade ediyor, aralarında bulunduğu kişilerden kasıt müminlerse, aynı zamanda ideal bir komutan olan peygamber cephede/canpazarında müminlerden ayrı mı duruyordu, özel otağında mıydı, gerekçe neydi ve neredeydi...
bu ifadenin sizin bildiğiniz kapsamı/asıl anlamı nedir...

lev tagfulune an eslihatikum ve emtiatikum.../ silahlarınızdan ve mühimmatınızdan gafil olsanız...
fe yemilune aleykum meyleten vahıdeten.../ üzerinize bir hamle yaparlar...
ihtimal tehdit, salat ı ikame ettiği kavmde(iza kunte fihim/aralarındayken) bulunan inkarcılardan, resul dahil herbiri için...

"ve iza darabtum fil ardı.../ yeryüzünde dolaştığınızda..."
bu ifadeye göre, normal sıradan bir gün değil ve herzaman bulundukları mekan değil çünkü yeryüzünde salat ı ikame ediyorlar...

Orda silahlar susunca yemek yenip namaz kilinabilir ama asla egitim verilmez. Hz Muhammed ideal bir komutandi (33:21). Bunu bilirdi.Düsmanin bir saldirisla üzerinize cullanacagi bir anda askerlerine egitim vermeye kalkan komutanin aklindan zoru var demektir. O akil hastasi, cephe gerisine yollanir. "Eger ille egitim vereceksen orada ver!" denir...(Hasan Akçay)

namazın ikiye bölünerek kılındığı o anlar, inkarcıların saldırması için güzel fırsatlar zaten, ordunun yarısı etkisiz vaziyette ve savunma gücü o anlar için yarıya inmiş, üstelik komutanları olan peygamber aynı namazı iki defa kılmış ve ordusunu iki kez komutansız bırakmış...
namazı bitirenlerden, yeni grup namaz kılarken arkalarına geçip tedbir amaçlı beklemeri istendiyse, daha önce bunlar namaz kılarlarken diğer gruptan aynısı neden istenmedi, eğer istendiyse neden ondan bahsedilmedide sadece namazı bitirenlerden arkalarına geçmeleri istendi...

ortada savaş, cephe/canpazarı yok falan yok, üstelik "yeryüzünde seferdeyken" mantığı islam kılıçla yayıldı tezine katıksız destek değil midir...

fe iza secedu fel yekunu min varaikum..../ kabul edip ikna olduklarında arkanızda olsunlar/sizden tarafa geçsinler/size karşı olmaktan çekilsinler...
"salat ı ikame" amacına ulaşırsa kabul edip ikna olanlar kendilerinden tarafa geçer/onlara karşı olmaktan çekilirler...

Hasan Akçay
11. September 2012, 04:33 AM
hep aynı muhabbet (Fers). Askerlik anılarınız kafanızı karıştırmış anlaşılan. İSLAM bir konuyu karara baglamak icin...(Zinedov).

Kardesler,

Karsisindakini asagilayan, aklina geliveren her düsünceyi test etmeden kanit diye ortaya süren bu tavrin konumuzu karara baglayacagina, hattâ baris ve esenlik getirip zerre kadar yarar saglayacagina inanamiyorum.

Muhabbetin konusu: cephe denen can pazarinda eda edilen kiyamli-secdeli salât. Anlasilan, o muhabbet daha cook devam edecek. Ama bensiz.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Zinedov
11. September 2012, 05:12 AM
hep aynı muhabbet (Fers). Askerlik anılarınız kafanızı karıştırmış anlaşılan. İSLAM bir konuyu karara baglamak icin...(Zinedov).

Kardesler,

Karsisindakini asagilayan, aklina geliveren her düsünceyi test etmeden kanit diye ortaya süren bu tavrin konumuzu karara baglayacagina, hattâ baris ve esenlik getirip zerre kadar yarar saglayacagina inanamiyorum.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Sevgili Hasan Akcay;

Sizi aşağılamak nasıl bir kelime. Sizi sever ve sayarım. Araştırmalarınızdan çok faydalanmışımdır, Kuran ile ilgili bir çok konuda benden kat kat deneyimli ve bilgili olduğunuzu da iyi bilirim.

Fakat insanların çok iyi bildikleri konular Kuran'ı anlamada bazen onlara ÖNKABUL olarak zorluk getirmiştir. Örneğin hadislerden veya alimlerden huri konusunu çok iyi öğrendiğini ve çok bildiğini düşünen bir insan ayetlere de "huri hatunlar" önkabulü ile bakar ve bilmem kaç yıllık profesör bile olsa araştırma gereği bile hissetmeyerek "huri hatunlar" önkabulü ile çevirir geçer. Araştırsa bile gerçeği araştırmak yerine önkabulüne delil bulmak için araştırırsa önkabulü onun gerçeği görmesine engel olur.

Yıllarca yaşlanana kadar Yahudi olan hatta bu konuda İLİM İHTİSAS yapmış Yahudi din alimi insanlar da Müslüman olunca Kuran ayetlerini kendi inançlarına uydurmaya, o şekilde anlamaya o bakış açısından bakmaya çalışmışlar ve zorlamışlar, İsrailiyatın çoğunluğu da muhtemelen bu şekilde meydana gelmiş diye düşünüyorum. Yani onların da hepsinin kötü niyetle yapıldığını düşünmüyorum.

Siz de ilgili ayetlere yaşamış olduğunuz askerlik tecrübesi ile bakınca ayetleri bu engin tecrübenizle yoğurmaya çalışmış ve edindiğiniz önkabul ile bakmışsınız diye düşünüyorum. Bundan sıyrılıp bakmanız gerektiğini düşünüyorum zira ayetlerde savaş anı, cephe falan yok. Dolayısıyla askerlik ile ilgili yaptığınız yorumlar havada kalıyor. Bu düşüncemi ifade etmem saygısızlık değildir, size karşı saygısız bir üslup da takınmadım. Lütfen yazdıklarımı kontrol edin.

Ayrıca ateistlerin size ne hakaretvari ifadeler yazmalarına rağmen sabırla yanıt vermenize şahit oldum. Bizim halis niyetle söylediğimiz iki kelimeye kırılmayın, onlara gösterdiğiniz sabrın çok az bir kısmını bizlere de gösterin ve konuya devam edin lütfen.Selamlar

Miralay
11. September 2012, 09:16 AM
Selamünaleyküm
Hasan abimizi yıllardır takip ederim. Sizlerin de ifade ettiğiniz gibi ilmine saygı duyduğum değerli bir abimizdir. (Bazı fikirlerine katılmasam da)

Hasan abi,

Değerli yazılarına devam etmeni diler, saygılarımı sunarım.

galipyetkin
11. September 2012, 10:11 AM
Konu herhalde Bakara -196 olacakken, başlamadan namaza geldi.

Kendimi namaz konusundan uzak tutmaya çalışacağım. Çünkü ''Pehlivan tefrikası''na sonra da ''haklılık'' iddiasına dönüşüyor. İş alevlenmeden önce ben de Nisa 102 hakkındaki görüşlerimi araya sıkıştırıvereyim bâri.

Mekke'nin fethi sonrası verilen ültimatom ile Müslüman şeriatını öğrenmek isteyen MÜŞRİKLERİN dîni öğrenim ve eğitim (salat) için çağrıldıkları Hacc-ı Ekber'de Peygamber tarafından, hareket tarzlarının/davranış biçimlerinin nasıl olması yönünde bir bilgilendirmeyi anlattığı bir sahne önümüzdedir.

Dikkat edin Mekke'de ve civarında Tevbe-7 de belirtilen ve Mekke'nin fethinde Peygamber'in mescid el haram istikametinde (ind el mescid el haram fema İSTİKAMU) , nimete nankörlük etmeyenler (yani Mu'minun:4, 5 (Bakara-219/2) ve Nahl-71 ayetlerine benzer yaşayanlar) olmasından dolayı anlaşma yaptıklarından/himayeye aldıklarından başka dost yoktur. Sıcak bir savaş hali de yoktur. İstikrar yoktur,ama asayiş kurulmuş ki Hacc-ı Ekber'e çağrı var.

Peygamber hacc-ı ekber için gelen müşriklere/müslümanlığa ilk adım olan hacc-ı ekber için gelenlere, salat etmekte, yani haccın nasıl yapılacağı yönünde ilk elden bilgilendirmekte, öğretmekte, eğitmektedir(salat/yardım). Bu öğrenilenler haccın birinci günü, ''Arafat'' diye adlandırılan toplanma bölgesinde, haccın 2. ve 3. safhaları hakkında verilen bilgilerdir. Böylece dinleyenler "hacc hakkında" 'arif', bilgi sahibi, irfan sahibi olacaklar ve bu bilgilerini 2.ve 3. safhalarda tatbik edeceklerdir. Meselâ ''Safâ Tepesi'' nin anlamı, neden ''Merve Tepesi''nde değil de orada toplanıldığı, amaçları vs.

Buradaki bölükler askerlikteki bölükler değildir. Hacc için gelenlerin kalabalıklık durumuna göre hitap edilebilecek ve denetim altında tutulabilecek büyüklükteki müşrik topluluklarıdır ki 3...5...15... bölük/gurup da olabilir. Çünkü bilgilendirme kalabalık durumuna göre günün ilk ışıklarından akşam alacakaranlığına kadar sürmektedir.

Silahlı olanlar da yalnızca Mekke'yi fetheden müslümanlardır; sahabelerdir(denetim altındaki düşmanın silahlarından arındırılmadığı iddia edilemez.). Bunlardan(sahabelerden) bir grup peygamberin etrafında bulunup da sırf onu koruyan (onlardan bır kısım/grup seninle beraber bulunsunlar denilen) fedai sahabeler(yakın koruma), ''diğer guruplar'' da salat için alana alınan fakat içlerinde sabotaj/suikast yapma ihtimali olan kişilerin bulunabilaceği toplulukları peygamberden mesafeli tutup eylem yapılmasını engelleyecek sahabelerdir. 'Bir grup' ifadesi, müşriklerin iki gruba ayrılacağını veya sahabelerin iki gruba ayrılacaklarını anlatmaz. Duruma göre ayrılan, teşkil edilenen gruplardan 'herhangi bir grup' anlamınadır.

İlk alana alınıp da secde edenler alanı boşaltacaklarından, düzenin korunması için arkaya geçecekler ve onları çevreleyen korumacı sahabeler de onlarla arkaya, arka bölgeye geçip, arka tarafı koruyacaklardır. Yani buradaki anlam ''secde ettiklerinde (diğerleri, yani ilk müşrik grubuna refakat edenler) sizin arkanızda (koruyucu) olsunlar.'' anlamınadır. Alana yeni gelen öğrenicilere yeni bir sahabe grubu refakat edecektir.

Bu nedenlerle ben bu ayeti önceki ayetle birlikte ''korunma ve koruma'' organizasyonu ayetlari olarak anlıyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Miralay
11. September 2012, 11:20 AM
Selam sayın Galip Yetkin
Acizane bu konuyu ben de sizin gibi düşünüyordum. Siz aklımdan geçenleri yazdınız.
Allah razı olsun.

Saygılarımla

Fers
11. September 2012, 09:44 PM
hep aynı muhabbet ama devam...(Fers)

bu ifademin amacı farklı, aşağılamakla ne alakası var...
daha önceleride sizinle bu konuları tartışmıştık, aynı muhabbet olduğunu vurguladım...

soruları yanıtlamak istemiyorsanız ya da önemsemiyorsanız başka türlü ifade edin...

Ayrıca ateistlerin size ne hakaretvari ifadeler yazmalarına rağmen sabırla yanıt vermenize şahit oldum. Bizim halis niyetle söylediğimiz iki kelimeye kırılmayın, onlara gösterdiğiniz sabrın çok az bir kısmını bizlere de gösterin ve konuya devam edin lütfen.Selamlar...(Zinedov)

Fers
11. September 2012, 10:01 PM
selam

Peygamber hacc için gelen müşriklere-müslümanlığa ilk adım olan hacc için gelenlere, salat etmekte, yani haccı nasıl yapacakları yönünde ilk elden bilgilendirmekte, öğretmekte, eğitmektedir(salat). Bu öğrenilenler haccın birinci günü olan ''Arafat'' diye adlandırılan, 2. ve 3. safhalar hakkında toplanma bölgesinde verilen bilgilerdir. Böylece dinleyenler 'arif', bilgi sahibi, irfan sahibi olacaklar ve bu bilgilerini 2.ve 3. safhalarda tatbik edeceklerdir. Meselâ ''Safâ Tepesi'' nin anlamı, neden ''Merve Tepesi''nde değil de orada toplanıldığı, amaçları vs...(galipyetkin)

hocam bu kısmı anlayabilmiş değilim...

Bunlardan bir grup peygamberin etrafında bulunup da sırf onu koruyan (onlardan bır kısım/grup seninle beraber bulunsunlar denilen) fedai sahabeler(yakın koruma)...(galipyetkin)

nisa/102
fel tekum taaifetun minhum meake vel ye huzuu eslihatehum fe izaa seceduu fel yekuunuu min veraaikum.../

hocam bahsettiğiniz ifade bu mudur...
eğer öyleyse/bunlar yakın korumalar ise "fe izaa seceduu fel yekuunuu min veraaikum" bu ifadenin anlamı nedir..

galipyetkin
11. September 2012, 10:15 PM
Sayın Hasan Akçay.

Bu güne kadar doğru dürüst, değil mânâsı, cümle olarak yazılımı dahi yapılmamış Bakara-196 ayeti yönünde yeni bir kavram getirdiniz. Merakımızı ve dikkâtimizi çekti. Biz idealist kişiler olarak bir yenilik getireceğinizi umarak bilgi bekliyoruz.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

galipyetkin
11. September 2012, 10:39 PM
Sayın Fers.

Bu bahsettikleriniz inanmaları sağlanmış, secde etmiş olmalarından, sıralarını savdıklarından Peygamberin arkasına geçmiş olanlardır. Secde etmekle iman etmiş oluyorlar mı? Ya aralarında münafıklar var ise? Ya da döneklik yaparlarsa? Bu kişiler o an mı iman ettiler yoksa Nisa-103 te belirtilen etraflı olarak düşünüp de kendi kendilerini ikna edip, kendi kendilerine "He..." dedikleri durumdan sonra mı?
İşte bu nedenle de onlara refakat eden korumalar da kendilerine salat edilenlerle beraber salat bitimi Peygamberîn arkasına geçip arka bölümden de Peygamber'in korumasını ve şehrin asayişini pekiştirecekler. Ve boşalmış ön tarafa salat için yeni bir grup müşrik ayrı korumalar eşliğinde alana alınacaklar ve bu böyle devam edecek.

Ben ayetteki ana-konunun ''koruma' ve düzeni" olduğunu düşündüğümden, olaya koruma tedbiri yönünden görüşümü ortaya koydum.

Anlamadığınız ''safhalar'' ifadesi ise; onlar:
1. gün Arafatta, arafe günü yani menasıka başlamadan önce Peygamberin müslüman adaylarını bilgilendirme safhası,
2. gün ve gecesinin ''müzdelife safhası'' ile
3. günün ''mascidi'l haram ziyaret safhası''.

Sizin ayeti anlayışınız ve açıklamalarınız nedir?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fazıl's
12. September 2012, 12:54 PM
Peygamber hacc için gelen müşriklere-müslümanlığa ilk adım olan hacc için gelenlere, salat etmekte, yani haccı nasıl yapacakları yönünde ilk elden bilgilendirmekte, öğretmekte, eğitmektedir(salat). Bu öğrenilenler haccın birinci günü olan ''Arafat'' diye adlandırılan, 2. ve 3. safhalar hakkında toplanma bölgesinde verilen bilgilerdir. Böylece dinleyenler 'arif', bilgi sahibi, irfan sahibi olacaklar ve bu bilgilerini 2.ve 3. safhalarda tatbik edeceklerdir. Meselâ ''Safâ Tepesi'' nin anlamı, neden ''Merve Tepesi''nde değil de orada toplanıldığı, amaçları vs.

Bu paragrafa göre özetle, Yaratan, elçi Muhammed'e ritüelden başka birşey emretmeyen ve bunun üzerinde ihtimamla duran bir portre çizmiş... Garip ve maksadını aşan ifadeler var ve gerçekten anlaşılmıyor. Öncelikle hacc için gelenlere ifadesi ne anlama geliyor? Elçi şöyle mi diyor; ey ahali buyrun, size hacc emredildi, şimdi hep beraberce gelin ve size haccı öğreteyim mi diyor? ..ki sanırım öyle çünkü bu ifadenin arkasından gelen cümleler bu anlamayı destekliyor. Velhasılı birbirine karışmış bir algının ürünü olsa gerek.

Hacc, bir ibadet değildi, bu nedenle arafatta vesaire yerde anlam aranmasın... Hacc, o devir ve şartlar için mecburi bir gereklilikti... Vayhin tamam edilme süresi, süreci, olaylar, bunların neticeleri ve kanaatleri ortada. Hacc, bu sürecin geride kalmış parçasından başka birşey değildir... Bu elçi dönemi içindi.

Elçiden öncede hacc yine bir gereklilikti. Ora toplumunda tarım yok, hayvancılık kısmen yapılıyor. Bunların geçimleri, hacc için gelen ve bundan öte orada panayırlar, pazarlar kurulmasına neden olan kabedendi... Çevre illerin tanrılarının sembolleri, yardımcıları, bu ekonomik düzenin getirdiği mecburluktan dolayı, kabede yerini almıştı ve korumaktaydı. Esasen elçiye karşı gelenlerin ana düşüncesi, kabe olmazsa onların sonrasında nasıl geçinecekleri, nasıl ayakta kalacakları idi. Vesselam...

galipyetkin
12. September 2012, 08:22 PM
Sayın Fazıl's

Önce şu "ibadet" ifadesi.
Ben ibadeti, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan ve ''ol'' dediği her şey olan Allah'a yönelik ritüel'ler ve fiiller olarak algılamıyorum. Mânâsını araştırdığımız zaman ''abd''den türemiş ibadet, insanın kendisine ve diğer insanların yararına olan eylemler, o eylemleri ''yapmak, meydana getirmak, ortaya koymak, çalışmak,üretmek'' olarak karşınıza çıkıyor.

Şimdi son paragrafınızdan başlayalım.
Zaten Peygamberin beynini kemirenlerin bir kısmı da orada yazdıklarınız.
Bakara-144'te de bir arayış içerisinde. Problemi şu:
-"Fetih sonrası bütün zamanların en büyük düşmanı kapitalizmin ve kat-kat ribanın yenme merkezi olan Mekke'de nasıl bir ekonomik ve sosyal sistem kurmalıyım?"

Vahiyle önerilen Bakara:144 ve devemı ayetler.
Yani Peygamber'e emredilen ''mescidi'l haram", yani üretime ve bölüşüme dayalı ortak/kollektivist bir ekonomik ve sosyal düzeni yaşayan bir toplumun yaşam tarzı. Yani devrim. Kapitalist sistem yıkılacak ve insan haklarına bağlı ekonomik ve sosyal bir sistem kurulacak ve devrime devam edilecek.

Mekke hemen hemen savaşılmadan silah ve asker gücü ile fethedilmiş, işgal edilmiştir. Ve Mekke'de 'mescidi'l haram yani üretime ve bölüşüme dayalı ortak/kollektivist ekonomik sistem' istikametinde/(fe mestekamu) yaşayan bir grup ile anlaşma yapılmış/himaye altına alınmış ve diğerlerine de getirilecek düzene girmeleri için "hacc-ı ekber"e uymaları istenmiş ve uymayanlara da tevbe 5. ayetinin uygulanacağı ihtar edilmiştir.

Mekke'nin hemen hemen kan dökülmeden savaşsız fethinin üstünlüğü ile her tarafta geçerli olmak üzere ''hacc-ı ekber''e çağrı yapılarak herkes çağrıya uymaya davet edilmiştir. Bu müşrikler için bir seçim davetidir. Seçimi yeni düzenden yana olup da gelenlere kollektivist sistemi nasıl yaşamaları gerektiği yönünde Peygamber tarafından(çünkü sana gelsinler denmiştir) eğitilmiş(salat) ve bu eğitimin hayata geçirilmesi (salatı ikame) için bu eğitime dayalı ritüel-alışkanlık sağlamak için yapılan tatbikat, 2. ve 3. safhalarda (dikkat edin gün demiyorum. Gün bu gün uygulanan çakma hac için uygulanıyor. Halbuki haccın yapılması için zaman veya gün mevhumu yoktur.) yerine getirilmiştir. 2. safhada geceli gündüzlü kadın erkek beraber, kaç-göç olmadan ve bir arada Safa Tepesinde ileride yaşanılacak kollektif yaşamın tatbikatı yapılmış-''salat ikame edilmiş'' ve 3. safhada bu yaşamı yaşanılan yerde gözlemlemek için de, kendileri ile anlaşma yapılan mescid'il haram istikâmetinde kollektif yaşayan toplum ziyaret edilerek bu sistemin tatbikatı yerinde gözlemlenmiştir. Şu halde hacc-ı ekber, yaşanacak kollektif sistemi öğrenerek, tatbik ederek, gözlemleyerek içselleştirme, şuurlanma eylemleridir. Bu nedenle ''hacc-ı ekber'' tüccarların haccından, ticari hacdan tamamen ayrıdır; hiçbir ilgisi yoktur. Birbirlerinin tamamen zıttıdırlar; ticari hac kapitalistlerin, hacc-ı ekber ise kollektivist düzenin şuurlanma eylemidir.. Zaten öyle olmasaydı, yapılagelmekte olan bir hac varken niye tekrar hac ilan edilsin ki?

Görüldüğü gibi Elçi ''ey ahali buyrun, size hac emredildi, şimdi hep beraberce gelin ve size haccı öğreteyim'' demiyor. En uzak çevrelere de ilan ederek Mekke'de kurulacak sistemi öğrenip, uymaya ve uyarlamaya çağırıyor. Buralara yapılan davet ayrıca bir tehdit de içeriyor:''yakında oradayım''. Mekke'li müşrikler de ya bu sisteme uyacak ya da Medine'deki Yahudiler'in zalimleri gibi kovulacaklar, tevbe-5'teki muameleye tâbi tutulacaklar.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Fers
14. September 2012, 09:36 PM
selam sayın galipyetkin,

Anlamadığınız ''safhalar'' ifadesi ise, onlar, 1. gün Arafatta, arafe günü yani menasıka başlamadan önce Peygamberin müslüman adaylarını bilgilendirdiği 2. gün ve gecesinin ''müzdelife safhası'' ile 3. günün ''mascidi'l haram ziyareti''

Sizin ayeti anlayışınız ve açıklamalarınız nedir?...(galipyetkin)

tarih, arapça, o kavmin kültürü az çok bilinse dahi bir yere kadar...
ayetlerin tebliğ edildiği anda hitab ettiği kavmin bireyleri gibi yorumlanabileceğini düşünmüyorum...sizinki bir yorum, benimkide bir yorum, belki sizinki belki benimki, belkide ikiside değil...

Bu güne kadar doğru dürüst, değil mânâsı, cümle olarak yazılımı dahi yapılmamış Bakara-196 ayeti yönünde yeni bir kavram getirdiniz...(galipyetkin)

bakara 196 yı daha önce sizinle kısmen tartışmıştık, o zaman dan bu zamana hala da merak ediyorum...
bakara 196 hakkında detaylı bilgi sahibi olanlar çıkar ve bilgilerini aktarır belki...

galipyetkin
15. September 2012, 12:44 AM
Sayın Fers.

Ayetleri tebliğ edildiği anda hitab ettiği kavmin bireyleri gibi yorumlarsak 2010'lu yıllarda 600'lü yılları yaşayan (etrafınıza bakın) içi geçmiş hıyar turşuna benzeriz.

Olayın, çevresinde yedi kere dolanıldığında saçtığı sihirle insanı yeni doğmuş gibi günahsızlaştıran bir Kâbe düşüncesi olmadığının, Kur'an'ın olunmasını istediğinin, eşitlikçi bir sistem için ideal insan kavramına uygun yaşanılan kollektivist bir ekonomik ve sosyal yaşamı anlatan ''mescidi'l haram''ın olduğunun iyice anlaşılması gerekmektedir.

Diyorsunuz ki bu bir yorum. Evet herkesin yapması gerektiği gibi bir yorum.
Evet bu günkü hayata ekonomik ve sosyal yaşam bakımından eşitlikçi ve insan haklarına uygun, toplumcu bir tecdit gerekiyor, Ben kendi yönümden onu yapıyorum ve başkalarından da bu yönde, vahye uygun, dayatmadan, ortaya bir şeyler-tefekkürlerinin ürünlerini- koymasını bekliyorum ki bunlar arasından yeni düşünceler üreterek en iyisine ulaşalım ve bunu hayatımıza uygulayarak 600'lü yıllardan sıyrılıp da 2000'li yılların ekonomik ve sosyal yönden eşitlikçi ve insan haklarına dayalı ideal hayatı yaşayalım, ona uygun yönetici seçelim ki borçlu kalıp da cehenneme yollanmayalım.

Evet. Bakara-196 ayeti iyice açıklığa kavuşturulmalı, bunun için de iyi bir Arapça lûgatan bu ayette geçen her kelime, diyalektik bir analize tabi tutulmalıdır.

Bu yönde Sayın Hasan Akçay yenilikçi bir adım atacaktı ki adama daha fırsat vermeden çullandık, küstürdük.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

dost1
15. September 2012, 10:50 PM
Selamun Aleykum! Değerli HAsan Akçay Kardeşim!

Merhaba.

Bir aciklamaya göre* halka ve tuhlikû kelimeleri ayni kökten olup "halka"dan kasit zirhli giysidir cünkü zirhli giysi metal halkalardan olusur. Bkz:


http://www.museumreplicas.com/p-57-mail-armor-coif-blackened.aspx

Buna göre
ayette söylenen:

Hac ve umreyi Allah icin tam yapin. Eger egellenirseniz kolayiniza gelen bir hayvani bagislayin. O bagis yerine varincaya kadar zirh basliginizi cikarmayin. Hasta olanlariniz ya da basindan yara alanlariniz oruç, sadaka ya da bagis yoluyla fidye versinler. Güvene kavuştuğunuzda hac icin umreden yararlanmak isteyenleriniz kolayina gelen bir hayvani bagislasinlar. Bunu bulamayanlar üc gün hac yerinde yedi gün de döndüklerinde, toplam on gün, oruc tutsunlar. Ailesi Mescidil Haram'da oturmayanlar icindir bu. Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah'in azabi cetindir.

Ne dersiniz?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

_________________________________

*http://free-minds.org/forum/index.php?topic=9604247.0

Arap dilinde ;sertliği nedeniyle saçları kısaltan/traş eden sert giysilere "mehaaliqu" denilir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
16. September 2012, 04:11 PM
Benim buradan anladığım mecazi olup "endişe" ifadesi içerdiğini düşünüyorum. Böyle düşünmemin sebebi ayetin devamı, hedy nin ulaşıp ulaşmaması konusunun işlenmesidir. Hedy konusunda eminseniz endişe etmeyin, emin değilseniz endişeniz varsa diğer şıkları yapın olarak algılıyorum.
En doğrusunu Allah bilir.
Sevgiyle

galipyetkin
17. September 2012, 09:55 PM
Sayın Ateş Demir.

Gelin hep beraber araştıralım ''endişe'' gerektiren bir durum olup olmadığını. Bunun için de kelime kelime ilerleyelim.

Arapça bilmediğimi daha evvel de açıkladım. Sizin layıkı ile bilip bilmediğinizi bilmiyorum. Biliyorsanız na âlâ. Diğer arkadaşların da, bilhassa Arapça bilgisine ve bu bilgiye dayalı yapıcı eleştirilerine inandığım Sayın Fers'in katkısını bekliyorum.

Ayetin başlama uslubuna dikkat etiniz mi?

Hacc-ı ekber'in yerine getirilmesinin iki usul dahilinde olacağını iki kavramla açıklıyor. ''HACC ve UMRE''yi Allah için tam yapın. Ve demek ki kaytaranlar var ki 'tam yapın' diyor.

Hacc'ı biraz irdelemiştik.

Umre ne ve nasıl yerine getiriliyor?

Buyrun.......

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir
18. September 2012, 12:41 AM
Sizden pek farkım yok sayın Yetkin. Guvendigim tek seyim aklim/idrak yetim/vicdanım.
Elbette bu konuda da arastirmami yaparim.
Attiginiz asa ya, asami atarak memnuniyetle yanit veririm.
Ancak zamanim kisitli. Bir koltukta epey karpuz tasiyorum.
Ozetle ben hacc ve umre icin klasik bir anlayisa sahip degilim.
Muhammed nebi bu yuzyilda gelseydi insanlara nasil Kurani teblig ederdi ve neler yapardi? Kendinizi onun yerine koyarak yanitlayin. Hacc ve umreye bu sekilde baktigimda klasik anlayistan farkli olacagini dusunuyorum.

İmar/emir/umre/emare/emre/mera anlamlarini dusunup ortak paydayi buldugunuzda daha net anlasiliyor.

Sevgilerle

galipyetkin
18. September 2012, 03:44 AM
Bu sitede bir yazımızda şöyle yazmışız:

Umre kelimesine baktığımızda, ''El Umru'' (kıraatı ile)=mescid, havra, manastır'ı buluruz. Bu ifadeler binayı-yapıyı değil, oranın toplumlarını, ümranı, yani sosyolojik ve toplumsal yaşamı ifade eder ki, bu da bir tür yaşam tarzını gösterir. Yani (umre, ömür boyu mânâsına da geldiğinden) böyle bir topluma, bir yere (havra, manastır, mescid gibi yerlere; Mekke gibi Kariyelere) bağlı olarak-toplu ikamet ederek yaşam boyu tam dayanışmalı, mülkün ve mülk kavramının ''servet-şeref-tahakküm'' unsurlarının da kollektif kullanılması, kollektif üretim ve tüketim tarzı. Al'i imran suresi de böyle bir havra hayatını (havra ailesini yani aile olarak tanımlanan havra toplumunu) anlatmakta.

Biliyoruz ki "hac ziyareti" diye ifade edilen ise çarpıtmadır; çünkü HACC ziyaret değil ilk günden, saçın tıraşına kadar (öğretilenleri tamamen öğrenene/öğretene kadar) süren bir Kur'an'dan delillere/ayetlere dayanan bilgilenme,bilgilendirme/şuurlanma,şuurlandırma eylemidir.
Hacca gidilmez.
Hacc yapılır.

Tavaf ise mescid'il haram istikametinde/düzeninde kollektif bir yaşam süren ve kendileriyle anlaşma yapılan Mekke'de yaşayan o topluma yapılır ki yaşama usulleri yani orada uygulanan kollektif yaşam öğrenilsin.
Bu araştırma eylemi kısa tutulursa "hac", uzun uzadıya yapılırsa "umre" diye adlandırılır.

Umre güzel ahlâk ile yaşamı ve yaşamayı-yaşatmayı ömür boyu mamur etmektir; ki gören:''Hah..! İşte İslâm budur. Mutlaka bu toplum Allah'a teslim olan ve en güzel ahlak üzere olandır'' sözünü söyletecek şekilde yaşamaktır.

Öyle ise:

Hacc doğru şuurlanma,
Umre ise ideal yaşamdır.

Hacc güzel ahlâkın, doğru yaşamın ilmi,
Umre ise hayatın doğru planlanıp sistemleşmesidir.

Böylece ayetin birinci cümlesinin analizi benim yönümden bitmiştir.

Öyle ise gelelim sonraki kelimeye: ''Engellenir seniz'' kelimesine.

Engellenme Hacc için Mekke-Peygamber'e gidişin mi engellendiği?
Ve bu engellerin sebebi dış etkenler mi?
Yoksa kişinin kendisinden kaynaklanan iç güdüleri mi?

Lütfen doğru yanlış demeden Arabça bilenler cevaplamayı bi deneseniz! Biraz katkı verseniz!

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
18. September 2012, 10:06 PM
Selamun Aleykum! Değerli Galip yetkin Kardeşim!

"Hacc", doğru şuurlanma için alınanan ya da alınacak olan eğitimdir. Umre ise bunun kısa süreli olanıdır.
"Umre" sözcüğü herkesin bildiği “ömür; hayat” sözcüğünün türevlerindendir. Ki bu sözcüğün imar, mimar, tamir, tamirat gibi birçok türevi Türkçeye de geçmiştir. Bu sözcük kalıbı itibariyle “bir kere; kısa süreli ömürlenmek” anlamındadır. İsimleştiği zaman da; “bir kere; kısa süreli ömürlenme” anlamına gelir. Bu isim hali Kur’an’da Bakara/ 196’da iki kez yer almıştır.
"Umre" sözcüğünü “Ka’be”, “beytüllah”, “hacc” kavramlarıyla tamlama yaptığımızda, “Ka’be’den (Yüksek İlahiyat Okulundan) kısa süreli yararlanma” demek olur ki, bu da bir bakıma bir nevi, kurs, konferans, kongre, sempozyum niteliğindeki bir etkinlikle kısa süreli yararlanma, inanç ve amel açısından tekrar gözden geçirilme demektir.
Mealini aşağıda verdiğimiz Bakara/ 158 ayetinin orijinalindeki -bizim “Umre yaptırılırsa” diye çevirdiğimiz- “ أو اعتمرEv i’tamera” sözcüğü kalıp olarak mutavaat (uyum) anlamı içermektedir. Burada konu edilen hacc kastıyla değil de bilvesile; biri tarafından “kısa süreli ömürlendirilirse” demektir ki bu da, hacc yapanların, yardımcıları, hizmetçileri veya davet ettiği misafirleri gibi kişileri kapsamaktadır.
Kaynak:İşte Kur'an

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
19. September 2012, 11:39 AM
Sayın dost1.

Uyarıcı bir yazıyla katılımınıza teşekkürler.

Ben, sizin
''Umre" “bir kere; kısa süreli ömürlenme” anlamına gelir.
diye anlamlandırmanızı, saygı ile karşılıyorum.

Fakat, gerek ''kâbe'' hakkındaki açıklamalarınıza, gerek Tevbe-122 ile tutarlılık göstermediğini zannettiğim ''hizmetçiler dahil tüm ailenin'' veya çalışanların, zaten mahşer yerine dönmüş Mekke'ye gitmesini, ''beyte evi'temerta'' diye tanımlamalarınıza katılamıyorum.
Bu bölümde, konular kısmında http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2657 ''Safa, Merve ve Say'' adlı yazımda Bakara-l58 yönünde görüşlerim var. İsterseniz o kısımda geniş açıklamalarınızı beklerim; belki eksikliklerim vardır; tamamlarım; hepimiz faydalanırız. Biliyorum ki birbirimizi ikna etmeye çalişmadan düşüncelerin açıklanıp da değerlendirmenin arkadaşlara bırakılacağı bir yazışma faydalı olacak.

Şimdi sizden bir ricam olacak. Bu yazıdaki konumuz olan Bakara-196 da geçen ''engellenme'' kelimesinin gerek lügatsal gerekse günlük kulanılışı yönünde bir açıklamanız olabilir mi? Ve yukarıda bir önceki açıklamalarımda ifade ettiğim yönlerden hangisi için kullanılmıştır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fers
20. September 2012, 01:05 AM
selam,

Öyle ise:

Hacc doğru şuurlanma,
Umre ise ideal yaşamdır.

Hacc güzel ahlâkın, doğru yaşamın ilmi,
Umre ise hayatın doğru planlanıp sistemleşmesidir.

Bölece ayetin birinci cümlesinin analizi benim yönümden bitmiştir.


ve etimmuul hacce vel umrete lillaahi.../ hac ve umre başlamış durumda olmalı ki tamamlanması istenmiş...
ifadelerinizi yerlerine koyarsak, doğru şuurlanma ve ideal yaşam başlamış ve tamamlanması istenmiş...

fe in uhsirtum fe mesteysera minel hedyi.../ alıkonan, hedy den kolay geleni...

buradaki ifadede geçen baştaki hac ve umreyi tamamlamaktan alıkonmaksa...
ifade "doğru şuurlanma ve ideal yaşamı tamamlamaktan alıkonanlar hedy den kolay geleni" olur...

nedir bu hedy...bilinen küçükbaş ya da büyükbaşların en küçüğü mü...
eğer öyleyse, şuurlanma ve ideal yaşamın tamamlanmamasıyla alakası nedir...
yoksa başka bir anlamı mı var...

dost1
20. September 2012, 03:19 AM
Selamun aleykum! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Sayın dost1.

...
Şimdi sizden bir ricam olacak. Bu yazıdaki konumuz olan Bakara-196 da geçen ''engellenme'' kelimesinin gerek lügatsal gerekse günlük kulanılışı yönünde bir açıklamanız olabilir mi? Ve yukarıda bir önceki açıklamalarımda ifade ettiğim yönlerden hangisi için kullanılmıştır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Rabbimiz olan Yüce Allah Bakara 196 da:
"Ve etimmül Hacce vel Umrete Lillah* fein uhsırtüm femesteysera minel hedy* ve la tahliku rüuseküm hatta yeblüğal hedyü mahılleh* femen kane minküm merıydan ev bihi ezen min re'sihi fefidyetün min Sıyamin ev Sadakatin ev Nüsükin, feiza emintüm* femen temettea bil Umreti ilel Hacci femesteysera minel hedy* femen lem yecid feSıyamü selaseti eyyamin fiyl Hacci ve seb'atin iza raca'tüm* tilke aşeratün kamiletün, zâlike li men lem yekün ehlühu hadıril Mescidil Haram* vettekullahe va'lemu ennAllahe şediydül ıkab;"

"Ve hac/programlı ilâhiyat eğitimi ve umre'yi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Buna rağmen, eğer siz alıkonursanız/ engellenirseniz, o zaman ilâhiyat eğitimi görenlere kolayınıza gelen şeylerle destek olun! Bununla beraber bu ilâhiyat eğitimi görenlere hediye; vereceğiniz destek, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından tıraşa bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten bir fidye/ karşılık! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede/kısa süreli eğitimde hacca; programlı ilâhiyat eğitimine kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden; eğitime destekten kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda; programlı ilâhiyat eğitimi süresi içinde, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Harâm'da; dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olmayanlar içindir. Allah'ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah'ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin."

diyerek buyruğunu bizler duyurmuştur.


Bir önceki yazınızda


...
Öyle ise gelelim sonraki kelimeye: ''Engellenirseniz'' kelimesine.

Engellenme Hacc için Mekke'ye gidişin mi engellendiği, ve bu engellerin sebebi dış etkenler mi yoksa kişinin kendisinden kaynaklanan iç güdüleri mi?

Yoksa,

Hacc ziyareti esnasındaki hac görevinin dış etkenlerin engellemesi mi? Ya da kişinin kendisinden kaynaklanan engeller mi?

Lütfen doğru yalnış demeden Arabça bilenler bi cevaplamayı denesiniz! Biraz katkı verseniz!

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Sorunuzdaki engellenmenin; dış etkenlerden olduğu gibi kişinin kendinden de kaynaklanan nedenlerden olduğunu belirtenler olduğu gibi sadece dış etkenlerden ve sadece kişinin kendisinden kaynaklandığını söyleyenler de vardır.

Sorduğunuz "engellenme" sözcüğünün aslı, menetmek/alakoymak anlamındaki "ha-sad,ra" kök harflerinden türetilmiştir. "İhsâr", hasr kökünden "if'âl" kalıbında bir masdardır.Ayette geçen "uhsırtum" sözcüğü de bu mastardandır.
Ayette engellenmenin/alakonulmanın dış etkenlerden kaynaklandığını düşünüyorum. Gerek kullanılan if'al kalıbı gerekse hastalığın ayrıca belirtilmesi başka türlü anlamama engel olmaktadır.

Not: Bakara 158 ile ilgili de yazacağım inşaAllah.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
20. September 2012, 08:24 PM
Eğer engelleme hacc-ı ekber gidiş yolu üzerinde oluyorsa, bu durumda kolayınıza gelen bir kurban.

-Neden?

Engellemenin müsebbibi/yapanı ben değilim ki; bir cereme çekilecekse ceremesini niye ben çekeyim ki! Beni çağıran ve gerekli önlemleri almayanlar çekmeli değil mi? Hem çağırıya uyacağım, uyduğum için de hayvan keseceğim! Bu hal adil mi? -Hadi canım sen de- demez mi müşrik?
Kolayınıza gelen ne demek ki, zor olanı bilelim?

-Kurban denilen şey hayvan ise;
-yerine varıncaya kadar...- ne demek. Hayvan kendi kendine gidecek değil ya! Ben engellendiysem, onu götüren biri olmalı, barış gücünden mi o götüren? Engelleyen neden insanlara ambargo koyar da hayvanlara koymaz? ... Hııı..... Evet.....

-Eğer hedy, kurbanlık hayvan ise hacc-ı ekber ilanında neden bunun da ilanı yapılmamış. Maide-97 ve Bakara-196ya göre kişi başına en az üç veya(bir tane de telef olma ihtimali, ya da yemek için kesilmişse) dört hayvan gerekli. İnsanlar -Yok ya! Bu hacc filan değil, basbayağı para,mal mülk edinmek için bir düzen!- diye düşünmezler mi? Vazgeçmezler mi?

Bu düşünce tarzına göre engelleme dış güçlerce değil, hacc-ı ekber esnasında kişilerin kendilerinden kaynaklanan saiklerle kişinin kendi kendisini engellemesi olmalıdır.

Gelelim hedy-e,
Bir yerde okumuştum, Sayın D.Ali Ercan diyordu ki:içinizdeki hayvanı kurban edin. Bu deyiş bana Furkan-44ü hatırlattı. O ayette, akletmeden eylem yapan, alışkanlıklarına bağlı olarak, düşünmeden yaptığı şeyler dolayısı ile müşrik, insiyakları ile hareket eden -hayvanlar gibi- olarak niteleniyor.

O halde hacc-ı ekbere davet edilen müşriklerin vaz geçecekleri, mecaz olarak hedy, kurban edecekleri hayvan, müşriklerin bu yönleri olmalı diye düşünüyorum. Bu yönlerinden kurtulurlarsa, hediye ederlerse/VAZ GEÇERLERSE normal bir insana, müslümana dönüşebilecekler. Şu halde -hedy- karşılıksız vermedir; bu anlamıyla aynı zamanda Allah'ın insanlara gönderdiği ayetlerdir.

Hani bir yere gideriz de o yerin bizim yaşamımıza ve düşüncemize uymadığını düşünerek, oraya uyum sağlamak için çaba sarfetmeyiz, bazı alışkanlıklarımızdan vaz geçemeyiz de, -ne işim var ya burada!- deriz ya, işte bence kesilmesi-kurban edilmesi gereken bu söylemi söyleten, alışkanlıklarımızı ifade eden, yön veren ve de oraya uyum sağlayabilmek için vaz geçilmesi gereken düşüncelerdir.

O halde hedy mecaz olarak alışkanlık neticesi beyinde ve hayatta da yer edip meleke haline gelmiş islam yaşantısına aykırı hareketler olup müşrik bu alışkanlıklarını, hem aklını kullanarak hem de hacc-ı ekberde hac ve umrede edineceği yeni melekelerle kurban edecek, vaz geçeceklerdir. Benim anlayışım bu.

Nasıl olacaktır?

İşte ayetin kalan kısmı bunu anlatıyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fers
20. September 2012, 11:07 PM
selam

Ve hac/programlı ilâhiyat eğitimi ve umre'yi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri...(dost1)

diyelimki hac ve umre, kısa süreli seminer, sempozyum, ilahiyat eğitimi...
tamamlayın ifadesinin öncesinde eğitimin/seminerin/sempozyumun başladığına dair ifade...

eğer siz alıkonursanız/ engellenirseniz, o zaman ilâhiyat eğitimi görenlere kolayınıza gelen şeylerle destek olun! Bununla beraber bu ilâhiyat eğitimi görenlere hediye; vereceğiniz destek, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin...(dost1)

nedir bu baş traşı, bildiğimiz saç kesme mi, hem neden yasak bu traş...
başı traş edince hedye; destek yerine ulaşmıyor mu...baş traşınla desteğin ne alakası var, ...

Artık içinizden hasta olana veya başından tıraşa bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten bir fidye/ karşılık!...(dost1)

hasta olmak, başından rahatsız olmak nasıl bir durum ki, fidye/karşılık olarak oruç/açlık veya sadaka/maddi bedel istenmiş, "hasta olursan, rahatsızlanırsan bedelini ödersin"...

Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede/kısa süreli eğitimde hacca; programlı ilâhiyat eğitimine kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden; eğitime destekten kolayına geleni!...(dost1)

bu nasıl bir ifade,
emin olmak neyin nesi "kesin kanaat mı/ güven mi"...
umre; seminer, sempozyum ise buradaki kazanç manevi veya bilgiye dayalı olmalı , öyleyse "hediyeden; eğitime destekten kolayına geleni" nedir...

ilk ifadede hacc ve umre aynı anda zikredilmiş, ...
sonrasında eğitime katılmaları engellenenlerden öğrenim görenler için destek istenmiş öyleyse her ikisi için istenmiştir...
şimdide umreye katılanlardan yani öncesinde katılıp nasiplenenlerden/desteklenilenlerden "emin olmaları" şartıyla aynı destek "programlı ilâhiyat eğitimine" katılanlar için isteniyor...

Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda; programlı ilâhiyat eğitimi süresi içinde, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur...(dost1)

buradaki ifadeye, "Fakat kim bulamazsa" ya göre "hediyeden; eğitime destekten kolayına geleni" ifadesinin içeriği maddi, ve bulunamadığı takdirde karşılığı "on" oruç/açlık...

Bu hüküm, ailesi Mescid-i Harâm'da; dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olmayanlar içindir...(dost1)

"ailesi ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olanlar" bunlara açlık yok, hazır olmayanlar düşünsün...

nedir bu...

ates demir
20. September 2012, 11:54 PM
Kanımca daha fazla bir araştırma ve ögrenmeye ihtiyaç duydugum ayetlerin başında geliyor hacc ile ilgili ayetler. Daha çok savm edeceğiz anlaşılan :)
Hacc için bilgi gerekir. Ancak bilen hacceder.
Bilmeyen haccdenleri dinler, izler. Belki kafasına yatar.
Gelen kisiler fakir zengin orta halli olabilir.
Baska sartlardan ama parasizliktan degil gelemeyecek biri gelmek icin sadece ucak parası engeli olanın engelini kaldırabilir. Hacc icin yer kirası, otel masrafı, yeme içme, ucak veya otobus parası. Hedy den anladigim budur.
Basi traş etmek??? Bence Yolladiginiz paranin dekontunu elinizde tutmaktir.
Buna gucu yetmeyen otursun ak iplikle kara ipligi ayirma calismasi yapsin ve miskine doyumluk fidye versin veya sadaka.
Simdilik anladiklarim bunlar.
En dogrusunu Allah bilir.
Sevgiyle

dost1
21. September 2012, 02:21 AM
Selamun aleykum! Değerli Fers Kardeşim!

Bakara Suresinin 196-203 ayetlerinde haccın, kıble rüknünden sonraki unsurları açıklanmaktadır ki, bu haccın ikinci aşamasıdır.

Ayetlerden anlaşılacağı üzere hacc ve umre görevi sadece Mescid-i haramda yapılıp bitirilmemektedir. Bu ibadetin bir de ordugâh safhası söz konusudur. Rabbimizin “Ve Hacc ve umreyi Allah için tamamlayın” ifadesi, ikinci aşamanın da yapılmasını emretmektedir.
Özetle Bakara197-203. ayetlerden oluşan paragrafta haccın zamanı ve ikinci aşamasının uygulanması; geniş alanlarda eğitim öğretim gurupları oluşturulması, sonradan da belirlenmiş günlerde el Meşari’l Haram’da Allah’ın zikrinin gerçekleştirilmesi söz konusu edilmektedir.

Haccın yapılabilmesi için haccın başladığının duyurulmuş olması gerekir.

Rabbimiz Hacc;26-29 da: "Ve hani Biz, bir zamanlar, “Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada kıyam edenler (zulme baş kaldıranlar), rükû edenler, secde edenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait bir takım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği hayvanlar üzerinde belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında haccı duyur. Yürüyerek veya incelmiş (yorgun düşmüş) binekler üstünde her derin vadiyi aşarak SANA GELSİNLER! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/ özgür evde (Ka’be’de) dolaşsınlar.” diye, o evin (Ka’be’nin) yerini, İbrahim için hazırlamıştık. -Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun-"

diye buyurmaktadır.

Rabbimiz yine Bakara 197. Ayette “Hacc, bilinen aylardır” buyurarak; haccın ne zaman, hangi aylarda yapılması lazım geldiğinin belirlenmesini ve bunun İslam alemine duyurulmasını, Müslümanların da bilinen ve bildirilen bu aylarda, tertip tertip askere gider gibi hacca gitmesini istemektedir.
Ayette kullanılan “eşhür” sözcüğü çoğul olduğundan haccdaki bir dönem (tertip; eğitim süreci), en az üç ay olmalıdır. Ayetteki “eşhürün malumat” ifadesi nekre bir ifadedir. İslam öncesi kabul tasvip görseydi bu ifade nekre gelmeyip marife gelirdi. Bu demektir ki, Müslümanlar bir “Hacc organize komitesi veya Hacc emiri” oluşturacaklar, bu kurum Hacc dönemlerini belirleyerek ilan edip herkese bildirecek, herkes de ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır. Hacc, 26-29’da altını çizip büyük harfle yazdığımız “SANA GELSİNLER!” ifadesi dikkatlerden kaçmamalıdır. Orada kesinlikle başıboş, plansız, programsız dolanılmayacak, komite tarafından belirlenen, planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır.


Bakara 196. ayetin ikinci kısmında (ayetin ilk ve son cümleleri arasında) detaylı olarak verilen;
“Buna rağmen, eğer alıkonursanız, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şey! Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona (tıraşa) bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibadetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Haram’da hazır olmayanlar içindir.”

ifadeleri ile, haccın ikinci aşamasını gerçekleştiremeyecek olanların ne yapması gerektiği açıklanmıştır. Bu ifadelere göre onlar, yani haccın ikinci aşamasına katılmayanlardan ailesi Mescid-i haram’da bulunmayanlar, yani taşradan gelenler; kendileri oraya gidemeseler de, haccın ikinci kısmına Hedy yollamak ve traş olmamak /sivilleşmemek durumundadırlar. Hedy yollamak zorunda olan bir diğer kesim de, haccın ilk aşaması sırasında Mekke’de iken kazanç sağlamış olanlardır.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fers
21. September 2012, 11:46 PM
hacc/mağlup etmek, delil ve isbatla münakaşada yenmek, müzakere etmek, delillerle isbat etmek, ilerlemek, iddia etmek, itibar olunan kaynak, delil...

bakara/189
mevaakiitu lin naasi vel haccı.../ insanlar ve hacc için kararlaştırılan zaman...

bakara/197
fe laa refese ve laa fusuuka ve laa cidaale fiil haccı.../ hacda, destursuz konuşma, yalan, sözlü atışma yok...

Tevbe/3
ve ezanun minallaahi ve resuulihii ilen naasi yevmel haccıl ekberi.../ Allah ve habercisinden insanlar için bildiri, büyük hac günü...

Hac/27
ve ezzin fiin naasi bil hacci.../ insanlar içinde hac ile bildiri...

olan biten bu...

galipyetkin
22. September 2012, 01:27 AM
Sayın Fers.

Hem uzaktan yatılı misafirim olduğu için, hem de bilgisayarım ufaklıklarca işgâl altında, bu yüzden yazamıyorum. Yarın teferruatlı yazmaya çalışacağım. Söylediğiniz gibi ''olan biten bu'' değil. Olay bir mühendislik işi; ''toplum mühendisliği''; bir müşrikten bir müslüman yapma becerisi. Adam gelir de ''ne derdim var ki'' deyip vazgeçebilir. Mesele, sana gelmiş olan adamı kaçırmadan ikna ve değişimi sağlama becerisi ve yöntemi. Şimdilik bu kadar.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
22. September 2012, 10:53 PM
Saçın tıraş edilmesi.

Hac 68-83 ayetlerine göre bir konu hakkında deliller ortaya koyarak karşılıklı ve sıra ile konuşularak veya sorulara ''çünkü....'' ile başlayan gerekçeli cevaplar verilerek ikna etme yöntemidir. Bu ikna ediş o an için değil, ikna edilenin ''ömrü'' boyunca istikrarla sürecek bir devamlı süreç gösterecektir. Çünkü dayanılan delil Kur'an'dan, Kur'an değişmeyeceğinden, delil de değişmeyecektir.

Hac ziyareti için rızasıyla gelen müşrik, müslümanlığa açık olacağından her bir delile dayanılarak ikna edilmesiyle biraz daha müşriklikten kurtulacak, islama biraz daha yaklaşacaktır. Böylece müşrikin müslümanlığa yükselmesi aşama aşama tamamlanmış olacaktır.

Eğer müşrik bir yere kadar ikna edilip de o yerden sonra ilerleme kaydedilemiyorsa, ''tamam bu kadar/benden bu kadar'' deyip hüccetleşmeye son verilmemelidir. İş yarım kalır, rızası ile müslümanlığa gelen müşrik de müşriklikte kalır. Hacca kendi rızasıyla gelen müşriki ikna etmek için değişik yöntemleri kullanmak gereklidir. İşte işi bırakmamak, yeni yöntemlerle devam etmek, bu ayette ''saçı tıraş etmemek'' deyimi ile ifade edilir. Yani ''iş buraya kadar/benden bu kadar'' deyip, ''saçı tıraş etmek'' işi yarım bırakmaktır.

Genel anlamda ''saçı traş etmek'' üstlenilen bir görevi tamamlama anlamına , saçı tıraş etme fırsatı bulmak demektir. Esas iş bitmemişse, tâli işe geçip de saçın tıraşı yaptırılmaz, yoksa işi savsaklamak olur. Yani üstlenilen görev layıkı ile yerine getirilmelidir.

Şimdi karşımıza şöyle bir soru çıkmaktadır. Saç tıraşına müşrik mi karar verecektir?

Hayır! Hac karşılıklı hüccetleşme olduğuna göre müslümanlığın ne olduğunu bilmeyen müşrik, müslümanlığına kendi karar veremez; saçın kesilme kararı kendisinde olamaz.

Müşrik tıraş olamayacağına göre, traşı kim olacaktır?

Devam edeceğim. Siz lütfen cevaplayın.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
23. September 2012, 11:03 PM
Yukarıdaki yazılarımızda ifade ettik ki hacc yani delillere dayanarak ikna faaliyeti, bu faaliyetin tabiatı icabı iki tarafı gerekli kılıyor. Bu da bize 'hac ziyaretinin' gelişigüzel bir ziyaret olmadığını, bu yazı bölümünün 2. sayfasında Nisa-102. ayetini açıklayan yazımızdan anlaşılacağı üzere iyi bir organizasyonun, bir planlamanın gerektiğini anlatıyor.

Evet; binlerce kişinin katıldığı hacc ziyareti öyle gelişi güzel, karmaşa içinde yapılacak bir iş değildir. Sayın Dost1 de bu organizasyon yönünde çeşitli kereler dikkati çekmiştir.

Hacc bir ikna faaliyeti olduğuna göre 1 müşriğe veya bir guruba hacc boyunca bir mihmandar verilmelidir. Ayrıca müşrik en baştan etki altına alınmalı ve ziyaret kolay, basit ve cezbedici olmalı, ''öf'' dedirtmemelidir.

Bu organizasyona bağlı hacc ziyaretinde müşrik arafat, müzdelife ve mescidi'l haram yaşamını ziyaretleri esnasında ikna olursa mesele yoktur. Bu kişiler yönünden hacc ziyareti amacına ulaşmış, bu kişiler "bil hacc-i/hacc ile" tek Allah, Allah'ın tekliği inancına ulaşarak müşriklikten sıyrılmış ve İslamın ekonomik ve sosyal kollektif yaşam tarzını benimsemiş yani ''salât-ı ikâme'' ve''zekatı ita'' prensibini kabul etmiş olurlar.

Fakat her müşrik böyle kolayca kabullenmeyebilir. Bunun için mihmandara ne gibi görevler düştüğü yukarıdaki ''saç kesme'' yazımızda belirttik. Bu kısımda mihmandar ikna için delillerin vasfını değiştirmeden, yani kur'an'dan olan delillerin dışında kendi kafasına göre delil üretmeyecek, delil olarak Kur'an'dan ayet sunacak ki buna "ayeti hediye etmek" denir, ileri sürdüğü ayet ikna etmiyorsa başka ayetleri kullanacak ve yöntemini değiştirecek, yani ayeti ve yöntemini kurban ederek ayet ve yöntem değişikliğ yapacak, kolayına gelen, yani iknâya yarayacak daha uygun çeşitli ayet ve yöntemler kullanacak, uygun olmayanları kurban edecek/yani vaz geçecek, ve müşriğin kolay ikna olan yönlerini bulup oradan başlayıp zora doğru giderek, onun da düşüncelerinden kurban sunmasını/vermesini/yani vazgeçmesini sağlayacaktır. (iki sahife önce sayın ateş demir "hedy" hususunda şöyle demiş: "......... Hedy konusunda emin iseniz endişe etmeyin; emin değilseniz/endişeniz varsa diğer şıkları yapın.")

Daha zor hallerde (burada oruç denmişse de kullanılan ifade ''savm '' olmayıp ''siyam''dır) müşriğin islam yönünde daha fazla bilgi sahibi olması, beceri kazanması, dürüstlüğü ve hayrı elde etmesi ve koruması için ikna edilecek; mihmandarların da siyam/kuvvetli bir savaşım/çaba gerektiğinden, bunun için de ''fidye'' vermesi ve sadakatla hareket etmesi gerektiği yönünde ikna edecektir. Fidye, kişinin fıtratını sonradan değiştiren islama aykırı düşünce eylem fazlalıkları olup bundan ve de, maddi yönden de ''kavam-itidal'' fazlalıklarından kurtulmasıdır.(Lütfen okuyunuz): ''http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2603''. Bunlar/bu fazlalıklar müşriğin hem bedensel(tutku), hem de düşünsel(kapris,ide fiks) bazda hastalıklarıdır ve ayette ''hasta olanlarınız ya da başından yara alanlarınız'' ifadesiyle anlatılmış.

Bu müşrik bu hastalıklarından ikna yoluyla kurtulmuş, yani "güvene kavuşmuş", tek Allah inancına ulaşmasına rağmen, ekonomik ve sosyal yönden tam yatkın hale gelmemiş ise getirilememişse tekrar "kurban kesmesi/kişisel fedâkarlıkta bulunması" istenmektedir.

Görüldüğü gibi haç üç günlük bir iş değildir.

Gelecek yazımda da ayette geçen 3, 7, 10 rakamları ve ''ailesi mescidi'l haram civarında yaşama'' konusundaki görüşlerimi anlatacağim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fers
25. September 2012, 11:12 PM
sayın galipyetkin

devam etmediniz....

galipyetkin
26. September 2012, 12:10 AM
Sayın Fers.

Sizi üzer miyim? Klavye başına onun için oturmuştum da Sayın dost1'in mealini verdiği Tevbe Suresi 7. ayetine takıldım.

Bakara-196'nın kalanının müsvettesi kafamda hazır. Zaten bir sayfalık bir yazı.Yarın üzerinde görüş alışverişi yaparız inşallah.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Fers
26. September 2012, 01:53 AM
eyvallah hocam, hayırlı geceler...

galipyetkin
26. September 2012, 10:53 AM
Rakamlar.

Bu bilgileri, rakamların ayet içerisinde kullanılmasının bazı hallerde rakam anlamlarından başka anlamlar da taşıyabileceğini (mesela Nuh'un ''yaşı'' diye 950 yarine 1000 yıldan 50 eksik ifadesi gibi), bu ayette de rakamların rakamsal değerler ile kullanılmadığını, ayete muhatapların davranış ve ruhsal durum ve kazanımlarını anlatmak için kullanıldığını söyleyen bir site yazarlarından makul bulduğum için aldım. Bunlara göre:

3 rakamı, müşriğin döndüğünde, yani müslümanlığı kabulünden sonra, hacc esnasında kendisini iknâ etmek için kullanılan ifadeler altındaki delillerin(ayetlerin içeriğinin) doğru, kendisinin bundan önce tutmuş olduğu yolun ise yalnış olduğunu,
7 rakamı, hakkını vererek bu doğrularınn kendisi tarafından kabul edildiğini,
10 rakamı ile, o kabulün kendisini müslüman yaptığını ve müslüman olmakla kandisinin bir menfaat sağladığını, hem de islamın da bir kişinin daha katılmasıyla menfaat sağladığını, dolayısı ile 10 rakamının karşılıklı menfaat edinmeyi anlattığını
ifade ediyorlar.

Ailesi ''mescidi'l haram''da (ya da civarında) oturmayanlar

Biliyoruz ki Mekke'nin fethiyle, Arap toplumunun o güne kadar ''havra'' ve '' manastır'' gibi toplu yaşanılan bir binası olmadığından, salavatta yani açık havada diye ifade edilebilecek bir şekilde ekonomik ve sosyal yönden havra, manastır kollektivist bir hayat tarzı yaşayan bir müşrik gurubu ile antlaşma yapılarak, bu grup islamın koruması altına alınmış, fakat bunlar müşrik olduğundan diğer bütün müşrikler gibi Hacc-ı Ekber'e çağrılmışlardır.

İşte bu mescidi'l haram ailesinden/toplumundan olanlar (yani mesdidil haram yanında analaşma yaptıklarınızdan olanlar) da islamın getirmek istediği ''ekonomik ve sosyal kollektivizm''i yaşasalar da müşrikliklerini gidermek- yani islamın uluhiyetini- ehad ve samed Allah anlayışını ve ahıretin varlığını ve ceza ile mükâfatı- benimsemeleri için haccetmek mecburiyetleri vardır. Bu kimseler ekonomik uygunluk gösterdikleri ve zaten mescidi'l haram'da yaşadıkları/mescid'il haram toplumunu kendileri meydana getirdikleri için mescidi'l haram'ı ziyaretten muaf tutulmuşlardır; mescid'il haram kendileridir. Meallerİn ''ailesi mescidi'l haram'da(veya civarında)'' ifadesini bu yönden yanlış buluyor ve ifadenin ''mescidi'l haram ailesinde/toplumunda yaşayanlar''veya ''mescidil haram ailesinden/toplumundan olanlar'' diye anlıyorum

Hacc'ül Beyt.

Hacc kavramının anlamı delille ispat etmek, bir şeye teveccüh etmek, fedakarlık etmektir. Mescidi'l haram, Beyt-ül Atiyk (İbrahim Peygamberin beytinin ''tip-a-tip'' benzeri) diye anılan ve Mekke'de yaşayan vera (din bakımından yasaklanmış şeyleri yapmaktan, aklını kullanarak sakınma, haramdan kaçınma, para ve mülk şehvetini taşımama, şehvetleri denetim altına alma) sahiplerinin kurduğu hem toplumdur hem de toplumsal yaşamdır(bu nedenle ''mescit''veya ''beyt'' denilen yerlerde bir bina değil hep bir topluluk olarak anlamak gerekir) . İşte ziyaret bu topluma yapılacak ki hac esnasında hediye edilen ayetler o ziyaret ile anlam bulsun ve o toplumdaki islami aktivite ile o ziyaretçi şuurlansın, o toplumun kollektif yaşamına şahit olunsun, tatmin olsun ve gönüllü olarak o kollektif yaşam tarzı arzu edilsin. Ayetin anlamından bu mânâ çıkartılıp atıldığında iş şekilsel bir işe, ruhsuz bir duruma dönüşmüş olur ki, yolun çarpıtılması da bundan başka bir şey değildir(Al'i imran-99). Alah hakkı olan ziyaret değil, ''salatı ikâme ve zekatı ita'' ile toplumculuk üzere hayat sürmektir.

Tatmin olduktan sonra da ömür boyu umre hayatı yaşayıp Ehl-i Beyt vasfını almak gerekir. Ehl-i Beyt'ten olmak için de önce Allah'ın 'ahed ve samed ......liğine' iman edip ''ameli salih'' işleyen bir kişilik, yani:
1- uluhiyette kıst
2-insanlar arasındaki münasebetlerde kıst
3-tabiata ve hayvanlara davranışlarda kıst
sahibi olmak gerekir.

Mescidi'l haram ailesinden olan müşrik de umreden, belirtilen nedenlerle muaf; fakat uluhiyeti öğrenme yönünden hacca davet edilmiştir.

İşte Bakara-196 da anlatılan da, bir müşriği hacc ile yukarıdaki vasıflarla donatılmış bir insana, müslümana dönüştürme mühendisliğidir.

Benim ayetten anladığım bu, böyle anlıyorum.

Görüş ve denetimlerinize sunuyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fers
27. September 2012, 02:02 AM
bu şekilde olduğunu düşünmesemde yorumlarınızı yabana da atmıyorum, bazı noktalarda yanyana durabiliriz...

gayretiniz için selamlar...

dost1
27. September 2012, 07:24 PM
Selamun Aleykum! Değerli Galipyetkin kardeşim!

Rakamlar.

Bu bilgileri, rakamların ayet içerisinde kullanılmasının bazı hallerde rakam anlamlarından başka anlamlar da taşıyabileceğini (mesela Nuh'un ''yaşı'' diye 950 yarine 1000 yıldan 50 eksik ifadesi gibi), bu ayette de rakamların rakamsal değerler ile kullanılmadığını, ayete muhatapların davranış ve ruhsal durum ve kazanımlarını anlatmak için kullanıldığını söyleyen bir site yazarlarından makul bulduğum için aldım. Bunlara göre:

3 rakamı, müşriğin döndüğünde, yani müslümanlığı kabulünden sonra, hacc esnasında kendisini iknâ etmek için kullanılan ifadeler altındaki delillerin(ayetlerin içeriğinin) doğru, kendisinin tutmuş olduğu yolun yalnış olduğunu,
7 rakamı, hakkını vererek bu doğrulun kendisi tarafından kabul edildiğini,
10 rakamı ile, o kabulün kendisini müslüman yaptığını ve müslüman olmakla kandisinin bir menfaat sağladığını, hem de islamın da bir kişinin daha katılmasıyla menfaat sağladığını, dolayısı ile 10 rakamının karşılıklı menfaat edinmeyi anlattığını
ifade ediyorlar.


Galip Yetkin.

Kendilerine yeni bir din oluşturma çabası içinde olan insanların kendine özgü varsayımlarıdır rakamlarla ilgili ileri sürülenler...

Her dilin kendine özgü söze,manaya sese dayalı anlatım sanatları vardır. Arap dilinin hiçbir anlatım sanatında rakamlarla ilgili olarak alıntı yaptığınız yazıdaki türden bir anlatıma rastlanmaz.

Bizlerin sene ve yıl sözcükleriyle ifade ettiğimiz zaman dilimi Kur'an'da "âm" sözcüğüyle ifade edilir. Bizlerin zorlu günler,yıllar diye ifade ettiğimiz sözcük Kur'an'da "sene" sözcüğüyle ifade edilir.


Ankebut;14 de hem "sene" hem de "âm" sözcükleri kullanılmıştır.

"Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne amen, feehazehümüt tufanü ve hüm zalimun"

Yusuf;49 da sadece "âm" kullanılmıştır.

"Sümme ye'tiy min ba'di zâlike amün fiyhi yüğasün Nasu ve fiyhi ya'sırun"

Bu ayetlere bakarsak aradaki farkları görebiliriz.

Değerli Kardeşim!

"السنةSene" sözcüğü; “şiddet, kıtlık, zorlu, iyiliğin azlığı” demektir. Ki, zorlu, meşakkatli geçen yıllara denir. (Lisanü’l-Arab; 4/720, “sene” mad.)
Kur’an’a baktığımızda da A’raf/130, Yusuf/42, 47, Ta Ha/40’ta da “sene” sözcüğünün “zorlu, sıkıntılı, kıtlıklı yıllar” anlamında kullanıldığını görmekteyiz.

A'raf;130:Ve lekad ehazna ale fir'avne bissiniyne ve naksın mines semerati leallehüm yezzekkerun

Yusuf;42:Ve kale lilleziy zanne ennehu nacin minhümezkürniy ınde Rabbik feensahuş şeytanü zikre Rabbihi felebise fiyssicni bid'a siniyn


Yusuf; 47:Kale tezreune seb'a siniyne deeba fema hasadtüm fezeruhu fiy sünbülihi illâ kaliylen mimma te'külun

Ta Ha;40: İz temşiy uhtüke fetekulu hel edüllüküm alâ men yekfüluh fereca'nake ila ümmike key tekarre aynüha ve la tahzen ve katelte nefsen fenecceynake minel ğammi ve fetennake fütuna; felebiste siniyne fiy ehli medyene sümme ci'te alâ kaderin ya Musa"

"العامÂm" sözcüğü, “yaz ve kışı kapsayan dönem” olarak tarif edilir. (Lisanü’l-Arab; 6/530, “avm” mad.)


Birlikte “bin sene” ifadesine de bakalım inşaAllah. Bu ifade Kur’an’da birkaç kez yer almıştır.

Bakara;96:"Ve letecidennehüm ahrasanNasi alâ hayatin, ve minelleziyne eşrekü yeveddü ehadühüm lev yu’ammeru elfe senetin, ve ma huve bimuzahzihıhi minel’azabi en yu’ammer* vAllahu Basıyrun bima ya'melun

"Ve sen kesinlikle onları insanların yaşamaya en hırslısı; şirk koşmuş olan kimselerden de daha hırslı bulacaksın. Onların her biri bin sene ömürlendirilmeyi arzular, oysa ömürlenmek kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri çok iyi görücüdür."

Hacc;47:" Ve yesta'ciluneke bil azâbi ve len yuhlifAllahu va'deh ve inne yevmen ınde Rabbike keelfi senetin mimma teuddun"

Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Hâlbuki Allah sözünden asla caymayacaktır. Bununla beraber Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.

Secde;5:"Yüdebbirul’emre mines Semai ilel’ Ardı sümme ya'rucü ileyHi fiy yevmin kâne mikdaruhu elfe senetin mimma teuddun"

"O [Allah], gökten yere işleri düzenler, sonra da o [işler], ölçüsü sizin saydıklarınızdan bin sene olan bir günde O'na [Allah’a] yükselir.

Meariç;4:"Ta'rucülMelaiketu verRuhu ileyHİ fiy yevmin kâne mikdaruhu hamsiyne elfe senetin"

"Melekler ve Ruh, miktarı elli bin sene olan bir gün içinde O’na yükselir [yeryüzünden çekilir].

Bu ayetlerde de görüldüğü üzere, “bin sene” ifadesi, sayısal değer itibariyle değil, “çok uzun süre” anlamında kullanılmıştır.

Bu açıklamalardan sonra ayete yeniden bakacak olursak:
"Ve lekad erselna Nuhan ila kavmihi felebise fiyhim elfe senetin illâ hamsiyne amen, feehazehümüt tufanü ve hüm zalimun"
Nuh’un 950 sene yaşadığını veya peygamberlik ettiğini değil, çok uzun süre sıkıntılı yaşadığını, ömrünün elli yılının/âm da normal koşullarda geçtiğini ifade etmektedir. Kanaatimize göre, normal koşullarda geçen bu elli yıl/âm da onun peygamber olmazdan evvelki sivil hayatıdır.

Değerli Kardeşim!

Prof.Köksoy’a göre; Hz.Nuh Sümerlere yaklaşık olarak M.Ö.2900 yıllarında gönderilmiş bir peygamberdir. O’nun yaşının kutsal kitaplarda 950 yıl olarak geçmesi ise şöyle açıklanmaktadır.
Sümerlerin ilk kullandıkları takvim kameri ay hesabına dayanan bir takvimdi. Bu takvimde yıl yok sadece ay vardı. Ayın yeniaydan dolunaya kadar geçen yaklaşık 29-30 günlük süresi “bir sene” olarak isimlendiriliyor idi. Buna göre 950 yıl yaşadığı söylenen Hz.Nuh ile 1000 yıl yaşadığı söylenen Hz.Adem aslında bu ay takvimine göre 950 ve 1000 sene yaşamış bizim şu anda kullandığımız justinyen takvimine göre 77 ve 79 yıl yaşamış olması gerekiyor idi.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
29. September 2012, 09:50 AM
Sayın Fers.

Hadi gelin, şu yanyana olabileceğimiz noktaları artırıp bir çizgi yapalım.

Saygılarımla.
Galip yetkin

Hasan Akçay
20. October 2012, 07:10 AM
Bakara 196'daki tahlikû fiiliyle ilgili yeni bilgiye ulastim. Onu paylasayim:

1972'de Yemen'in baskenti Sana'da ortaya cikarilan Kurân'in bir kismi daha önce kullanilmis olan parsömenlerin üzerine yazilmis. Alttaki yazi da Kur'ân. Ama daha eski bir tarihe ait. Örnegin Hz Peygamber dönemine.

Degisik tarihlere ait yazilar degisik isinlar yaydigi icin isinlari harekete geciren bir islem uygulandiginda alttaki yazilar okunabiliyor.

Iste Bakara 196'nin daha erken tarihli o yaziliminda
ru'ûsekum kelimesi* yok.

Ayetin o bölümü
su sekilde:

lâ tahlikû hattâ yeblugal hedyu mahilleh.

Bunun Türkcesi:
Bagislanan

o hayvan, yerine ulasincaya kadar zirhinizi cikarmayin.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

____________________________

*
http://www.bible-quran.com/sana-quran/

Hasan Akçay
22. October 2012, 04:39 AM
Hac konusunda su anda bildigim:

HAC
önce yalnizca ticaret idi: halk pazari, panayir (28:27);
sonra Allah dinî hacci buyurdu (22:27-29, 3:97).

Tevbe 28'e kadar bu iki hac bir arada yerine getirildi.

Alis veris icin gelenler ayni zamanda dinî hac,
dinî hac icin gelenler ayni zamanda alis veris
yaptilar

Dinî hac:

-ARAFAT'ta uyanip arinmak (2:198-202),
-MES'ARIL HARÂM'da sükretmek (2:198-202),
-hayvan bagislamak (22:28) ve
-Kabe'yi ziyaret ederek tevhid icin Ibrahim nebiyi anmak (22:29).

ARAFAT haci adayinin bilinclenip arif olmasi ve
MES'ARIL HARÂM o bilinci lütfeden Allah'a sükür
anlaminda manevî haller midir

yani

haci adayi nerdeyse orasi
midir

ya da

bu yerler bu adlar ile
Mekke'de bastan beri var miydi

bilemiyorum. Arastirmak gerekir.

Bagislanan hayvanin gidecegi yer ise
bu gün de oldugu gibi
aclik nerdeyse orasidir.

Bakara 196 bunun özeti gibi:

Hacci ve umreyi Allah icin tammamlayin; eger engellenirseniz kolayiniza gelen hayvan bagisini. Bagis, yerine varana kadar zirhinizi cikarmayin. Ama sagligi bozuk ya da basi rahatsiz olanlariniz karsilik olarak oruc tutsun ya da sadaka versin ya da ibadet etsin. Güvene kavustugunuzda hac icin umreden yararlanmak isteyenleriniz kolayina gelen hayvani bagislasin. Bulamayanlar ücü hacda yedisi de dönüste olmak üzere toplam on gün oruc tutsun. Ailesi Mescidil Harâm'da oturmayanlar icindir bu. Allah'i kâle alin. Bilin ki en siddetle cezalandirandir O.

Buna göre

UMRE ziyarettir. Tevhid, tevhidi vurgulamis olan Ibrahim nebinin kadim mescidi ziyaret edilip anilarak yasatilabilir; yok sayilip unutularak degil.

HAC ise ziyarete hayvan bagisi eklenip eller tasin altina konarak yapilir.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

ates demir
22. October 2012, 10:13 AM
Hacc bir yakınlaşma vesilesidir.
Bilmeyene öğretmektir İslamı.
Öğrensin ki İslama, Allaha yakınlaşmak neymiş öğrensin.
Beytini temizlesin, kirlerini gidersin gökten yağan yağmur ile.
Yakınlaşsın, mugarrebunlardan olsun.

merdem
22. February 2013, 05:25 AM
Degerli Kardeslerim yazilarinizin, paylasimlarinizin ve izahlarinizin devamini bekliyorum. Saat Berlin'de sabahin 3:30 u olmus ben heyecanla okumaya devam ediyorum yorulmadan, bir de ne göreyim orta yerinde konu terkledilmis.

Selam ve dua ile.