PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : HZ. İBRAHİM ZAMANINDAKİ KISSALAR (ve AKLIN ÖNEMİ)


aorskaya
23. August 2012, 04:56 PM
ALLAH'IN SELAMI ÜZERİNİZE OLSUN.

Sevgili kardeşlerim,

Bu kısımda, hemen her milletin geçmişinden yaşantı örnekleri vererek, bizim dersler çıkarmamamızı, öğüt almamızı isteyen kurandaki kıssaları ele almaya çalışacağım.

İnsanların geleceklerini iyi kurabilmeleri, yaşanan iyi kötü bütün olaylardan herkesin gerekli dersi çıkararak ona göre yaşamaya çalışmaları ile mümkün olabilir.

Basit kaynaklardaki yaşanmışlıklar, hatta senaryolar bile önemliyken; bu kuranda yer alan konular olunca, aklını kullanabilen insanlar için hayati öneme sahip nitelik kazanmaktadır.

İşte bu nedenle bu başlık altında; kurandan anlatılan kıssalardan, müslümanlar olarak hangi dersleri çıkarmamız, hangi hisseleri almamız gerektiğini görüşmeye açmayı arzuluyorum.

Aslında, her kıssa ayrı bir başlık konusu olacak kadar büyük öneme sahipse de, kıssaların tek bir yerde ulaşılabilir olmasını temin için her peygamberrimiz zamanın da olan kıssaları tek başlık altında konu edeceğiz. Ancak;

Kıssaların ardından yapılacak açıklama ve yorumlar, tüm kıssalar için aynı sayıda olmayacağından doğal olarak kıssalar ve yorumları karışık olarak ilerleyecektir.

Bu nedenle, hangi kıssaya; nasıl yorumlar yapıldığını, cevaplar verildiğini hemen bulabilmek için; yazının bu ilk açılış kısmında kıssalar ve bulundukları sayfa numaraları yanında, yazının zamanı gün ve saat cinsinden de belirtilerek sıralı bir şekilde güncellenecektir.

Her kıssa listeye bu şekilde girecek olup, ilerleyen zamanlarda çoğalan kıssalardan her hangi birinde seçim yaparak, onunla ilgili yazıları okumak isterseniz, ondan önceki bütün yazıları okumadan bu listeden bularak ilgili kısıma ulaşıp, oradan görebilirsiniz.

saygılarımla,
aorskaya


KISSALAR VE BULUNDUKLARI YERLER:

1- “İbrahim Aleyhisselam'in Rabbini Arayışı ”
Bulunduğu yer: sayfa 1 (hemen aşağıdaki ilk yazı.)

aorskaya
23. August 2012, 04:59 PM
İbrahim Aleyhisselam'in Rabbini Arayışı

SELAMUN ALEYKÜM,

Putperest bir kavmin, putçu bir ailesinde doğan İbrahim a.s., daha küçük yaşlarda iken yaratılışı ve Yaratıcı'yı düşünmeye başlamıştı.

İbrahim'in bu güzel düşüncelerine, Rahman olan Rabbimiz de yol gösteriyordu. Onun ciddi sorularına doğru cevaplar ilham ediyor, yerlerin ve göklerin sadece bir Hakim'in, her şeye gücü yeten mutlak bir Hakim'in hükümranlığı altında olduğuna işaret ediyordu.

Küçük yaşlardaki İbrahim bu düşünceler ile bir Yaratıcı'nın varlığına inanıyor ve bu Yaratıcı'nın bütün bir kainata hükmettiğinden hiçbir kuşku duymuyordu.

İyi ama kimdi bu Yaratıcı, kimdi bu hükümdar, kimdi İbrahim'in Rabbi?

Babası ve kavminin ileri gelenleri, yerleri ve gökleri idare eden bu hükümdarların yıldızlar, ay ve güneş olduğunu iddia ediyorlardı!. Yeryüzünde meydana gelen her olayın bunlara bağlı olduğunu, insanları iyileştiren, hastalandıran ve öldüren bütün güçlerin bunlarda olduğunu söylüyorlardı!.

Babasının ve kavminin ileri gelenlerinin anlattıkları bu gibi şeyleri büyük bir dikkatle dinledi İbrahim. Bu dinlediklerinin hiçbirini yalanlamadı, hiçbirine itiraz etmedi. Çünkü kendisine bunları anlatan kimseler, herkesin kendilerine saygı gösterdikleri koca koca insanlardı!. Bu yaşlı ve saygın insanların yanılması veya yalan söylemesi, mümkün olmamalıydı.

Ancak; İç dünyasındaki gerçekler ile kavminden duyduğu sözleri birleştirerek bir sonuca varmak isteyen İbrahim, gecenin karanlığında bir yıldız görmüş ve kendisine söylenenleri hatırlayarak “İşte bu benim Rabbim” demişti. Ancak içine sinen, kalbine mutmainlik veren bîr söz olmamıştı bu!.

Kalbindeki bu tereddütler ile yıldıza bakıp, insanların Rab dedikleri bu yıldızı düşünmeye başladı. Bir süre sonra yıldız batıp, gökyüzünde kaybolunca “Ben kaybolup-gidenleri sevmem” diyen İbrahim, bir yıldızın bir Rab olamayacağını kesinlikle anlamıştı. Çünkü kendi batışını bile engelleyemeyen bu yıldız, hiç batmadan kainattaki doğuş ve batışları İdare eden, onlara düzen veren bir Rab olamazdı.

Bunun ardından Ay'ı, etrafa aydınlık saçarak doğmakta olan Ay'ı görünce, yine kendisine söylenenleri hatırlayarak “İşte bu benim Rabbim” demişti.

Fakat daha sonra Ay da batmış, Ay da kayboluvermişti!. İbrahim için ikinci bir hüsran, ikinci bir hayal kırıklığı idi bu!. Babasına ve kavminin ileri gelenlerine karşı da güvenini yitirmeye başlamıştı. Ay ve yıldız konusunda yanıldıkları, apaçık bir sapıklığa girdikleri belliydi.

Bu duygular ve düşünceler içinde umutsuzluğa düşmüş ve “And olsun, eğer Rabbim beni doğru yola erîştirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum” demişti.

Sonra güneş doğmaya başladı. Etrafa ışıklar saçarak ve tüm karanlıkları delip gidererek doğmakta olan güneşe bakan İbrahim, babasına ve kavmine son bir fırsat vermek istercesine ““İşte bu benim Rabbim, bu en büyük” diye seslendi kalbine.

Fakat kalbi yine doğrulamadı, yine kuşkuyla karşıladı bu sözü!. Nitekim bir süre sonra güneş de batmış, güneş de kayboluvermişti!.

Yıldızı, Ay'ı ve güneşi tekrar tekrar düşünen İbrahim, bütün bunların kainatı idare eden bir Rab, bir Yaratıcı değil, kainatta idare edilen birer yaratılmış olduklarını anlamıştı.

İç dünyasındaki gerçekler ile kavminden duyduğu yalanlan bir araya getiremeyen, bunları uyuşturamayan İbrahim, son tercihini kalbindeki aydınlık gerçeklerden yana yapmaya karar vermişti.

Hiç kimsenin bulunmadığı sessiz bir tenhalıkta kavminin söylediklerini tekrar tekrar düşünen İbrahim, kararlı bir şekilde ayağa kalkmış ve “Ben kavmimin şirk koşmakta olduklarından uzağım” diyerek, kavminin boş sözlerle yücelttiği ve şaşkınca tapındığı bütün putları inkar etmişti.

Demek ki ilk önce “La İlahe” demiş.

“Evet, bir insanın Allah'ın razı olacağı dine girebilmesi için öncelikle kelime-i tevhid gerçeğini söylemesi ve bu güzel sözün gereğini yapması şarttır.

Kelime-i tevhid yani “La İlahe illaallah” ifadesi, “Allah'tan başka İlah yoktur, ilah olarak sadece Allah vardır" anlamına gelir.

Dikkat ederseniz bu güzel sözün ilk yarısı inkar, ikinci yansı tasdîkdir. Bu güzel sözdeki Allah'ı tasdik ne kadar önemliyse, sahte ilahların inkarı da o kadar önemlidir. Çünkü “La ilahe” diyerek sahte İlahları inkar etmeyen ve şirkten temizlenmeyen bir kalbin; “İlla Allah” demesinin veya Allah'ı tasdik etmesinin hiçbir anlamı yoktur.

İslam'a girmek isteyen bir insan önce “La ilahe” yani “Allah'tan başka ilah yoktur” diyerek, içinde yaşadığı toplumda insanlara ilahlık taslayan her şeyi inkar edecek ve sahte ilahları İnkar ederek temizlenen kalbi ile “İlla Allah” diyerek, tertemiz kalbine ilah olarak sadece Allah gerçeğini yerleştirecektir.”

Nitekim İbrahim Aleyhisselam da önce “La İlahe” yani “Allah'tan başka ilah yoktur” ifadesinin gereğini yapmış, içinde yaşadığı kavmin yücelttiği putları ve putperestliği çok açık bir şekilde inkar etmiştir. Çok Önemli olan bu inkar ile putperestliğe sırtını dönmüş ve bu çok önemli inkar île temizlenen, aydınlanan kalbini yegane İlah olan Allah'a yöneltmişti.

Ancak böylesi bir yöneliş ile mü'min ve muvahhid olan İbrahim, Allah'a inandıktan sonra ne yapacağını ve ne yapması gerektiğini hiç bilmiyordu.

Bu önemli bilmezlik içinde kendisini boşlukta hisseden İbrahim, tenhalara çekiliyor ve meraklı gözlerle kainata bakarak, kainatı yaratan Allah için ne yapması gerektiğini düşünüyordu.

Alemlerin yegane Rabbi olan Allah için ne yapacak ve Allah'a nasıl teslim olacaktı? Küçük yaşta büyük bir işi başaran İbrahim, kainata bakan merak dolu gözleri ve Allah'a yönelttiği dua dolu sözleri ile bu arayışına devam ediyordu. Nitekim tenhalarda sürdürdüğü bu güzel yönelişi cevapsız kalmamış ve hiç kuşku duymadan inandığı Rabbi “Teslim ol ya İbrahim" diyerek ona seslenmiş, ona seslenivermişti.


İbrahim durdu, hemen cevap vermedi bu seslenişe!. Çünkü bu sesin kimden geldiğini bilmiyor, bilemiyordu!. “Teslim ol ya İbrahim" diyen ve ondan tam bir teslimiyet isteyen bu ses kendisini tanıyordu ama, kendisi bu sesin sahibini tanımıyordu. Bu nedenle “Teslim oldum” demiyor, diyemiyordu. Çünkü alemlerin Rabbi olan Allah'tan başka hiç kimseye, ama hiç kimseye teslim olmaya niyeti yoktu İbrahim'in.

İşte bu düşünce¬lerle biraz tereddüt eden İbrahim, anlamında hem ted¬bir, hem de teslimiyet bulunan şu cevabı verdi.

“Alemlerin Rabbine teslim oldum”

Evet, artık teslim olmuştu, artık müslim olmuştu İbrahim. Ve onun için bu teslimiyet, dünya yasantısındaki son nefesine kadar sürmesi gereken ve sürecek olan bir teslimiyet idi.

DEVAM EDECEK....

saygılarımla,
aorskaya

ozaner
23. August 2012, 11:31 PM
a.s dost .Çabanız için teşekkürler ancak olayı bir de şöyle düşünün 6/73 Rabbini mükemmel bir şekilde tanıyan birinin aşağıdaki terddütlü ifadeleri kullanabileceğini düşüne biliyormusunuz .Rabbini bu şekilde tanıyan biri aya güneşe Rabbim diye bilir mi .6/ 74-75-76-77-78 bir örnekleme bir canlandırma olarak düşünün

6/73 Odur gökleri ve yeri (deruni) bir hakikate göre yaratmış olan. O ne zaman "Ol!" dese emri derhal yerine gelir; ve (mahşer) borusu çalındığı Gün hükümranlık yine Onun olacaktır. O, yaratılmışların idraklerini aşan şeyleri de, onların duyuları veya akılları ile kavrayabileceklerini de bilir: yalnızca Odur gerçek hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan.

6/74 Ve bir zaman İbrahim babası Azere (şöyle) demişti: "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen ve halkın açık bir sapıklık içindesiniz!"

6/75 Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

6/76 Gece karanlık basınca bir yıldız gördü ve «Rabbim budur» dedi. Fakat yıldız batınca «Batanları sevmem» dedi.

6/77 Ay'ı doğarken görünce: «Bu imiş Rabbim!» dedi. Batınca da: «Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, şu şaşkın topluluktan biri olacakmışım.» dedi.

6/78 vaktâki güneş doğmak üzere iken gördü «bu imiş rabbim, bu hepsinden büyük» dedi, o da batınca «ey kavmim, dedi: haberiniz olsun ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden berîim

6/79 "Bakın, ben batıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allaha çevirmekteyim; ve ben Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!"


bu şekilde düşünün

Zinedov
24. August 2012, 02:22 AM
Ancak; İç dünyasındaki gerçekler ile kavminden duyduğu sözleri birleştirerek bir sonuca varmak isteyen İbrahim, gecenin karanlığında bir yıldız görmüş ve kendisine söylenenleri hatırlayarak “İşte bu benim Rabbim” demişti. Ancak içine sinen, kalbine mutmainlik veren bîr söz olmamıştı bu!.

Kalbindeki bu tereddütler ile yıldıza bakıp, insanların Rab dedikleri bu yıldızı düşünmeye başladı. Bir süre sonra yıldız batıp, gökyüzünde kaybolunca “Ben kaybolup-gidenleri sevmem” diyen İbrahim, bir yıldızın bir Rab olamayacağını kesinlikle anlamıştı. Çünkü kendi batışını bile engelleyemeyen bu yıldız, hiç batmadan kainattaki doğuş ve batışları İdare eden, onlara düzen veren bir Rab olamazdı.


Ekleme yapayım:
Yıldız diye çevrilen "Venüs gezegeni" dir. Müşrik kavimler gök cisimlerini KİŞİSELLEŞTİRİP kutsallık atfetmekle beraber güneş ay venüs üçlüsüne ayrı bir önem verirlermiş.

Hatta Muhammed Peygamber zamanındaki müşrikler de. Bunların manevi isimleri tanıdık gelecektir: Lat, Uzza, Menat.

http://img442.imageshack.us/img442/1164/presentation1r.jpg

hiiic
24. August 2012, 05:35 AM
«Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, şu şaşkın topluluktan biri olacakmışım.» dedi.

kime dedi? Kendi kendisine mi konuştu? yoksa birilerine bir şey mi anlatmaya çalışıyordu.

«ey kavmim, dedi: haberiniz olsun ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden berîim

6/79 "Bakın, ben batıl olan her şeyden uzak durarak yüzümü gökleri ve yeri var eden Allaha çevirmekteyim; ve ben Ondan başkasına ilahlık yakıştıranlardan değilim!"

***
İbrahim peygamberin gök cisimlerini tanrı olarak nitelendirmesindeki amaç, kendi kavmine mesaj vermektir. Orada bir ironi söz konusudur. Tıpkı, "İsaya değil onu çarmıha gerenlere tapmak daha mantıklı" diyen düşünürün yaptığı ironi gibi. Tanrı diye bahsettiğiniz şeylerden daha büyükleri var bakın gök cisimleri diyor ve onlar battıktan sonra (ki batacaklarını kendisi de adı gibi biliyor) o güçlerin bile tanrı olamayacağını kavmine anlatıyor. Böylece ironi yaparak kavminin felsefesini eleştiriyor.

Kuran dinlere (hatta kendisine bile) eleştirel bakışı teşvik ediyor. Ancak gerçekleri gördükten sonra bile bile gerçeği gizleyen kafirliğe karşı da gazaplanıyor. Allah doğruyu bulduktan sonra ayakları kayıp gerçeği örten kafirlikten korusun. Dosdoğru yoldan ayırmasın.

en önemli sonuç:
Allahı bulmak ve bilmek mümkün değildir. Allahı tanımak hiç mümkün değildir (karınca insanı anlayabilir mi? ki insan Allahı anlasın onu hakkıyla bilebilsin). Ancak neyin Allah olmadığını çok iyi bulabiliriz. Kıssasdan çıkarılacak en önemli ders Allahı bulmak değil (onu ibrahim peygamber bile bulamamış ve bana yardım etmezsen bende putperest olacaktım diyor), hayatımızda kutsal diye tanımladığımızşeylerin Allah olmadığını bulabilmektir. Amaç putları kırmak, zihnimizdekileri bile.

aorskaya
24. August 2012, 05:19 PM
İbrahim peygamberin gök cisimlerini tanrı olarak nitelendirmesindeki amaç, kendi kavmine mesaj vermektir. Orada bir ironi söz konusudur. Tıpkı, "İsaya değil onu çarmıha gerenlere tapmak daha mantıklı" diyen düşünürün yaptığı ironi gibi. Tanrı diye bahsettiğiniz şeylerden daha büyükleri var bakın gök cisimleri diyor ve onlar battıktan sonra (ki batacaklarını kendisi de adı gibi biliyor) o güçlerin bile tanrı olamayacağını kavmine anlatıyor. Böylece ironi yaparak kavminin felsefesini eleştiriyor.
*****
en önemli sonuç:
Allahı bulmak ve bilmek mümkün değildir. Allahı tanımak hiç mümkün değildir (karınca insanı anlayabilir mi? ki insan Allahı anlasın onu hakkıyla bilebilsin). Ancak neyin Allah olmadığını çok iyi bulabiliriz. Kıssasdan çıkarılacak en önemli ders Allahı bulmak değil (onu ibrahim peygamber bile bulamamış ve bana yardım etmezsen bende putperest olacaktım diyor), hayatımızda kutsal diye tanımladığımızşeylerin Allah olmadığını bulabilmektir. Amaç putları kırmak, zihnimizdekileri bile.



Selamlar,
Sevgili kardeşim,

Burada, İbrahim a.s. ın ironi yaptığı görüşünüze katılmıyorum. Şöyleki;

1- İbrahim a.s. eğer gök cisimleri ile kavmine mesaj verseydi;
Ve bir zaman İbrahim babası Azere (şöyle) demişti: "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Görüyorum ki sen ve halkın açık bir sapıklık içindesiniz!" (6/74)
Dediği gibi, siz; yıldızı, ayı yada güneşi ilah kabul ediyorsunuz, ama bakın onlar kaybolup gidiyorlar, devamlı etken olamıyorlar” şeklinde bir anlatım olmalıydı.

2- Ayetlerin ifadesine bakarsak;
Gece karanlık basınca bir yıldız gördü ve «Rabbim budur» dedi. Fakat yıldız batınca «Batanları sevmem» dedi. (6/76)

Ay'ı doğarken görünce: «Bu imiş Rabbim!» dedi. Batınca da: «Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermemiş olsaydı, muhakkak ki, şu şaşkın topluluktan biri olacakmışım.» dedi. (6/77)

vaktâki güneş doğmak üzere iken gördü «bu imiş rabbim, bu hepsinden büyük» dedi, o da batınca «ey kavmim, dedi: haberiniz olsun ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden berîim(6/78)

Yıldızı, ayı ve güneşi fiilen görmesi ve sonrada onların kayboluşunu görmesi, gözlemlemesi gibi somut anlatımlar olduğunu görürüz.

İşte bu sebepten, İbrahim a.s. “La ilahe” dedikten sonra “illa Allah”, yani sadece Allah olan rabbimizi aramaya başlamıştır.

Çünkü, “la ilahe” diyen İbrahim a.s. “İlla Allah” ında olması gerektiğini, olacağını idrak edebilmiş ve Allah kimdir, nerededir, ne yapar, ne ister öğrenmeye çalışmıştır.

Ancak, sizin belirttiğiniz en önemli sonuç kısmındaki; “ Kıssasdan çıkarılacak en önemli ders Allahı bulmak değil (onu ibrahim peygamber bile bulamamış ve bana yardım etmezsen bende putperest olacaktım diyor), hayatımızda kutsal diye tanımladığımızşeylerin Allah olmadığını bulabilmektir. Amaç putları kırmak, zihnimizdekileri bile.” Deyişinize katılıyorum.

Çünkü, Allah’ı bulmaktan önce, “La ilahe” diyebilmek, bütün ilahları reddedebilmek daha önceliklidir. Önce La ilahe, sonra ise İlla Allah olmalıdır. La ilahe diyemedikten sonra Allah’ı bulmaya gerek yoktur. Çünkü bunu zaten müşriklerde yapıyorlardı…



Allah doğruyu bulduktan sonra ayakları kayıp gerçeği örten kafirlikten korusun. Dosdoğru yoldan ayırmasın.


Bu sözünüze; bütün iman edenlerin, “Allah’ım kabul et “ diyecekleri bir dua olarak tamamen katılıyorum.

Saygılarımla…
aorskaya

aorskaya
24. August 2012, 05:47 PM
a.s dost .Çabanız için teşekkürler ancak olayı bir de şöyle düşünün 6/73 Rabbini mükemmel bir şekilde tanıyan birinin aşağıdaki terddütlü ifadeleri kullanabileceğini düşüne biliyormusunuz .Rabbini bu şekilde tanıyan biri aya güneşe Rabbim diye bilir mi .6/ 74-75-76-77-78 bir örnekleme bir canlandırma olarak düşünün


[B]Allah’ın selamı üzerinize olsun.

Sevgili ozaner kardeşim,

Siz, 6/73 de İbrahim peygamberin rabbini tanıdığı bilgisine dayanarak, bunları söylüyorsunuz. Ancak; 6/73 de İbrahim peygamberle ilgili bir anlatım yoktur.

6/73 den önceki ayetleri dikkatlice okursak, 6/63. Ayetten itibaren son peygamberimize “deki…” diye demesi gerekenler söylendikten sonra, bazı olaylar açıklanıyor ve yine 71-72.ayetlerde;

De ki: “Allah’ın astlarından bize yarar sağlamayan ve zarar vermeyen şeylere mi yakaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, kendisinin ‘bize gel’ diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları varken şeytanların kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hâle getirdiği kimseler gibi gerisin geri mi döndürülelim?

De ki: “Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir. Ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve ‘salatı ikame ediniz ve O’na takvalı olunuz’ diye emrolunduk. Ve O [Allah], sadece Kendisine toplanacağımız kimsedir.”

Diye demesi gerekenler söylendikten sonra,

“Ve O, gökleri ve yeri hakk ile yaratandır. Ve O, “Ol!” dediği gün hemen olur. O’nun sözü haktır. Sur’a üflendiği gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, Hakîm’dir, Habîr’dir.” (en'am 73)

Denilerek, 73.ayette rabbimizin kendisini son peygamberimize, yani Muhammed a.s. a (dolayısıyla bizlere) tanıtmakta olduğunu görüyoruz.

Yine devam eden ayetlerle de İbrahim peygamberin, rabbimizi bulmak için neler yaptığı, peygamberimiz ve onun aracılığıyla bizlere anlatılıyor.

Yani, 73. Ayetin İbrahim peygamberimize tanıtımı yoktur, ve İbrahim peygamber henüz rabbimizi bilmemektedir.

Bu nedenle devam eden 6/ 74-75-76-77-78 .nci ayetlerdeki gibi Allah’ı aramaya devam etmektedir.

saygılarımla...
aorskaya

Konuyu, daha iyi anlayabilmek için aşağıya En’am suresinin 63.ayetinden itibaren ayetleri alıntı yapıyorum.


60 – Ve O, sizi geceleyin vefat ettiren, gündüzün elde ettiğiniz şeyleri bilen, sonra adı konmuş ecelin [vadenin] gerçekleşmesi için sizi kaldırandır. Sonra dönüşünüz yalnızca O’nadır. Sonra O, yaptıklarınızı size haber verecektir.

61 – Ve O [Allah], kulları üzerinde Kahir’dir [hükümranlığı sürdürür] ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler.

62 - Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah’a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.

63 - De ki: “Siz, ‘bizi bundan kurtarırsa kesinlikle şükredenlerden olacağız’ diye gizli ve yakararak O’na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarır?”

64 - De ki: “Sizi ondan ve her sıkıntıdan Allah kurtarır. Sonra da siz ortak koşarsınız."

65 - De ki: “O, üstünüzden ve ayaklarınızın altından azap göndermeye yahut sizi fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yetendir.” Bak, onlar iyice anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl evirip çeviriyoruz [inceden inceye açıklıyoruz].

66, 67 – Senin kavmin ise, o [azap / Kur’an / ayetlerin iyice açıklanması], hakk olmasına rağmen onu yalanladı. De ki: “Ben sizin üzerinize vekil değilim. Her önemli haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de yakında bileceksiniz.”

68 – Ve ayetlerimiz hakkında boşa uğraşanları gördüğün zaman, onlar ondan başka söze dalıncaya kadar hemen onlardan yüz çevir. Ve eğer şeytan bunu sana terk ettirse de hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile beraber oturma.

69 – Takva sahibi olan kişilere de o zalimlerin hesabından bir şey yoktur. Fakat takva sahibi olmaları için bir hatırlatma!

70 - Ve dinlerini oyun ve eğlence edinmiş / oyun ve eğlenceyi kendilerine din edinmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olan kimseleri bırak ve onunla [Kur’an ile] hatırlat / öğüt ver: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığıyla helake düşerse, onun için Allah’ın astlarından bir veliy [yakın kimse] ve şefaatçi söz konusu olmaz. Her türlü dengi denkleştirse de [suçuna karşı her türlü bedeli ödemeyi istese de] ondan alınmaz. İşte bunlar, kazandıkları ile helake düşen kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.

71, 72 - De ki: “Allah’ın astlarından bize yarar sağlamayan ve zarar vermeyen şeylere mi yakaralım? Ve Allah bizi doğru yola ilettikten sonra, kendisinin ‘bize gel’ diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları varken şeytanların kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hâle getirdiği kimseler gibi gerisin geri mi döndürülelim? De ki: “Şüphesiz Allah’ın doğru yolu, gerçek doğru yolun ta kendisidir. Ve biz âlemlerin Rabbine teslim olmakla ve ‘salatı ikame ediniz ve O’na takvalı olunuz’ diye emrolunduk. Ve O [Allah], sadece Kendisine toplanacağımız kimsedir.”

73 – Ve O, gökleri ve yeri hakk ile yaratandır. Ve O, “Ol!” dediği gün hemen olur. O’nun sözü haktır. Sur’a üflendiği gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, Hakîm’dir, Habîr’dir.

74 – Ve hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Şüphesiz ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

75 – Ve Biz [kanıt elde etmesi] ve kesin inananlardan olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu böylece gösteriyorduk.

76 – Bu nedenle o [İbrahim], üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü, “Bu, benim rabbimdir" dedi. Sonra yıldız batınca, “Ben batanları sevmem” dedi.

77 – Sonra Ay'ı doğarken görünce de “Bu, benim rabbimdir” dedi. O da batınca, “Ant olsun ki Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, kesinlikle ben sapkınlar kavminden olurum” dedi.

78, 79 – Sonra Güneş'i doğarken görünce de, “Bu benim rabbimdir, bu daha büyük!” dedi. Sonra o da batınca, “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Kesinlikle ben hanif olarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan var edene / yok edecek olana çevirdim ve ben ortak koşanlardan değilim” dedi.

80-82 – Ve kavmi onunla tartıştı. O [İbrahim]; “Bana doğru yolu göstermişken Allah hakkında benimle mi tartışıyorsunuz? O’na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum. -Ancak Rabbimin dilediği şey hariç.- Rabbim bilgice her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünmez misiniz?

Ve Allah, haklarında hiçbir güç kuvvet indirmediği hâlde, siz O’na ortak koşmaktan korkmuyorken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Bu durumda eğer biliyorsanız, bu iki topluluktan hangisi güvende olmaya daha layıktır?” dedi.

Şu iman edenler ve imanlarına zulüm giydirmeyenler [şirk karıştırmayanlar]... İşte onlar; güven kendilerinin olanlardır. Doğru yolu bulanlar da onlardır.

83 – Ve işte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kanıtımızdır. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin Hakîm’dir ve Alîm’dir.

hiiic
24. August 2012, 06:28 PM
Peki ibrahim peygamber Ayı gökyüzünde görüp bu benim rabbimdir derken, ayı ilk defa mı gördü? Batacağını zannetmiyor muydu?

Şöyle izah edeyim. İbrahim peygamber Haniftir. Kutsalı olmayan, objektif bir hanif. Metaryalist bir insan. Nelerin tanrı olamayacağını iyi ölçüp biçen birisi. Babasıyla olan konuşmasından çıkarılması gereken bilgide şu; o çocukluğundan beri hicbir puta ilaha tapmadı. O kavminin dinsel hurafelerini eleştirdi durdu. Onlarla alay edercesine hemde. Çok ince mizahi yeteneğe ssahip olan İbrahim peygamberin kıssaları gerçekten anlayanları gülümsetecek bilgiler içeriyor.

Baltayı büyük putun boynuna asıp, diğerlerini o kesmiştir derken nasıl kavmiyle dalga geçmişse, gök cisimlerini ilah diye gösterip sonra onların batmalarının ardından "aaaa buda battı (!)" derken aynı ironiyi geçmiştir.

***
O kıssastan çıkarılacak ders; Neyin Allah olduğunu bulmak değil (Allahı bulmak imkansızdır), nelerin Allah olmadığını bulabilmektir.

Şimdi bir ileriki aşamaya gidiyorum ve hicbir hocadan duyamayacağın bir bilgiyi de veriyorum. İbrahim peygamberin dinleri sorgulama sistemi o kadar üstdüzeydir ki, o Allahı bile sorgulamıştır. Vahiy aldığı varlığın bile gerçekte Allah olup olmadığı hakkında şüphe sahibidir ki kuşları nasıl dirilttiğini göster diyere Allahın Allahlığını görmek istemiştir.

Biz de böyle olmak zorundayız. Gökten bir Allah inip bana tapın dese ona iman mı edeceksiniz? ya o ABD nin uydudan gönderdiği mavi ışık projesiyse? Ya o sadece bir uzaylıysa? ya o deccalse?

Kuran teslimiyetçi tavır sergileyenleri sevmez. Allah her zaman şüphecilerden yanadır. Aklını kullananlardan yanadır.
Allah diye peşinden gittiğiniz şeyler hakkında bir delil (bilimsel ispat) yoksa Allah o şirkin günahını affetmeyecektir. Bu gün Allah olduğunu zannederek insanlar halisülasyonların peşinde bile gidiyor. Ya şeyhlerini Allah ilan edenler? onların şirki ne olacak? sivri sineğin aldığı kanı, kapıp gtürdüğünü bile geri getiremeyecek olanlar mı Allah katındaki şefaatciler olacak?
---
EĞer ibrahim peygamberin örneğini hakkıyla anlamış olsalardı, Hristiyanlar isaya, budistler budaya, müslümanlar şeyhlerine, efendilerine tapmazlardı.

Tekrarlıyorum, Mesele Allahı bulmak değil, Allahı bulmak imkansızdır. Mesele neyin Allah olmadığını anlayabilecek şüpheciliğe sahip olmakta. Bunu yaparken kullanılan ironi de çok önemli. O ironinin bile bilimsel sebepleri var ve gerçekten çok önemli ama bundan şimdi bahsedersek behis uzar. İnsanların tanrı zannettiği şeylerle ince ince küfretmeden dalga geçmek peygamber sünnetidir.

ozaner
24. August 2012, 11:45 PM
yapma be dostum

6/74 – Ve hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Şüphesiz ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum”

Diyen bir peygamber
6/76 – Bu nedenle o [İbrahim], üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü, “Bu, benim rabbimdir" dedi.

6/77 – Sonra Ay'ı doğarken görünce de “Bu, benim rabbimdir” dermi bunu Hz

İbrahime atfetmek büyük zulum olur O zaman o da şirk koşmuş olurdu.

Şirkin sosyolojisi ni iyi düşünmek gereklidir niçin şirk koşulur iyi düşünmek gerekir. bu bir şirkin ne kadar geçişli bir mantık olduğunu anlatmak için verilmiş bir örnektir.Yani Babasını şirkten arındırmak isteyen İbrahim peygamber kendi şirk sözlerini ifade eder mi ?

aorskaya
25. August 2012, 09:54 AM
yapma be dostum

6/74 – Ve hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Şüphesiz ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum”

Diyen bir peygamber
6/76 – Bu nedenle o [İbrahim], üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü, “Bu, benim rabbimdir" dedi.

6/77 – Sonra Ay'ı doğarken görünce de “Bu, benim rabbimdir” dermi bunu Hz

İbrahime atfetmek büyük zulum olur O zaman o da şirk koşmuş olurdu.

Şirkin sosyolojisi ni iyi düşünmek gereklidir niçin şirk koşulur iyi düşünmek gerekir. bu bir şirkin ne kadar geçişli bir mantık olduğunu anlatmak için verilmiş bir örnektir.Yani Babasını şirkten arındırmak isteyen İbrahim peygamber kendi şirk sözlerini ifade eder mi ?

Sevgili kardeşim,

6/74 deki sözü babasına ederken İbrahim a.s. henüz peygamber değildir. Siz bu anlatımları, peygamber kimliği üzerine anlamaya çalıştığınız için, İbrahim a.s. yakıştıramıyorsunuz.

Şimdi; aşağıdaki ayetleri birbiriyle bütün olarak ele alalım:

74 – Ve hani İbrahim, babası Azer’e, “Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Şüphesiz ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum” demişti.

75 – Ve Biz [kanıt elde etmesi] ve kesin inananlardan olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu böylece gösteriyorduk.

Şimdi ayetlerden çıkan sonucu inceleyelim;

74.ayette babasına bu sözü söyleyen İbrahim a.s.ın, o sırada peygamber olması bir tarafa, daha kesin olarak neye iman etmesi gerektiğini bile bilmediğini 75. ayetten görüyoruz.

75.ayete iyi dikkat edersek; İbrahim a.s.ın kesin inananlardan olması için, kanıtlara ulaşılmasının istenilmekte, bu yüzden de gökler ve yerin düzenini düşünmesi sağlanılmakta olduğunu görürüz.

Saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
25. August 2012, 11:19 AM
Peki ibrahim peygamber Ayı gökyüzünde görüp bu benim rabbimdir derken, ayı ilk defa mı gördü? Batacağını zannetmiyor muydu?

Şöyle izah edeyim. İbrahim peygamber Haniftir. Kutsalı olmayan, objektif bir hanif. Metaryalist bir insan. Nelerin tanrı olamayacağını iyi ölçüp biçen birisi. Babasıyla olan konuşmasından çıkarılması gereken bilgide şu; o çocukluğundan beri hicbir puta ilaha tapmadı. O kavminin dinsel hurafelerini eleştirdi durdu. Onlarla alay edercesine hemde. Çok ince mizahi yeteneğe ssahip olan İbrahim peygamberin kıssaları gerçekten anlayanları gülümsetecek bilgiler içeriyor.

Baltayı büyük putun boynuna asıp, diğerlerini o kesmiştir derken nasıl kavmiyle dalga geçmişse, gök cisimlerini ilah diye gösterip sonra onların batmalarının ardından "aaaa buda battı (!)" derken aynı ironiyi geçmiştir.


Selamlar,
Kuranda, İbrahim a.s.ın peygamber olmadan önce aklını kullanmasının örnek anlatımlarını bile “ironi yapıyor” diyerek, “Müslümanların akıl etmesinin istenmesini anlamaya çalışmalarına” set çektiğinizin farkındamısınız?

Tabiki İbrahim a.s. peygamber olmadan önce, yani sadece İbrahim iken yıldızı, ayı, güneşi doğup batarken ilk defa görmemiştir. Ama, daha önce bunlara tanık olması, bunlar üzerinde “rab” konusunu düşündüğünün göstergesi olabilirmi?

Siz, uçakta uçarken, hızlı trende seyahat ederken bunun üzerinde hiç düşünmeden bunları defalarca yaptıktan sonra, bir keresinde de uçak veya trenler hakkında onları anlamak için düşünmeye başlamış olamazmısınız?

İşte, önceleri alışık olduğu bu şeyleri sorgulamayan İbrahim’de, sonra arayışı için (ailesi ve kavminin inançları gereği daha önce dikkat etmediği) yıldız, ay ve güneşi sorgulamıştır.

“…gök cisimlerini ilah diye gösterip sonra onların batmalarının ardından "aaaa buda battı (!)" derken aynı ironiyi geçmiştir.” Demişsiniz.

Peki, halkına gök cisimlerini gösterdiğini kuranın neresindeki anlatımdan çıkardığınızı ayetlerden delille yazabilirmisiniz? Yazamazsınız, çünkü en’am 75.ayette bakın ne deniyor:

Ve Biz [kanıt elde etmesi] ve kesin inananlardan olması için İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu böylece gösteriyorduk. (en’am 75)

Bakınız;
1- Kesin inananlardan olması için…
2- İbrahim’e gösteriyorduk…

Deniyor değilmi? Yani Sizin dediğiniz gibi İbrahim diğerlerine değil, Rabbimiz İbrahim’e gösteriyor.

Artık, kendinize göre ironi icat etmeyi, kendinize göre İbrahim yaratmayı bırakın. Ayetleri daha dikkatli okuyup anlamaya çalışın. Kıssaların gerçekliğini anlamayı bırakıp, onları semboller yapma anlayışınız, ayetleri sıradan bir akılın bile anladığını anlayamamak gibi bir tehlikeye düşürür sizi.

Bir insanın en zayıf anı, kendine en çok güvendiği anıdır aynı zamanda.

Bunu unutmadan, ayetleri tek tek anlamak yerine, konu bütünlüğünde ve çekirdek konuyu bulacak şekilde anlamaya çalışın lütfen…



O kıssastan çıkarılacak ders; Neyin Allah olduğunu bulmak değil (Allahı bulmak imkansızdır), nelerin Allah olmadığını bulabilmektir.

Düzelteyim, O kıssadan çıkarılacak ders; Allah’ın varlığını anlamak, ama aynı zamanda Allah olamayacakları da anlamaktır ve onları reddetmektir.

Çünkü; imanın ilk şartı “La ilahe” dedikten sonra, yani bunu diyecek akıla kavuştuktan sonra bu şekilde bırakmak değil, “İlla Allah” diyebilmek yani “Sadece bir Allah vardır” diyebilecek akıllı sonuca varmaktır.


Şimdi bir ileriki aşamaya gidiyorum ve hicbir hocadan duyamayacağın bir bilgiyi de veriyorum. İbrahim peygamberin dinleri sorgulama sistemi o kadar üstdüzeydir ki, o Allahı bile sorgulamıştır. Vahiy aldığı varlığın bile gerçekte Allah olup olmadığı hakkında şüphe sahibidir ki kuşları nasıl dirilttiğini göster diyere Allahın Allahlığını görmek istemiştir.


1- "Şimdi bir ileriki aşamaya gidiyorum ve hicbir hocadan duyamayacağın bir bilgiyi de veriyorum." demişsiniz.

Bu nasıl bir kibirdir, nasıl bir büyüklenmedir, bu sözü yazarken bunun üzerinde hiç düşünmedin bile değilmi? İşte insanları zora sokan tamda büyüklenmeleridir.

Kardeşim, insanlara tepeden bakan tipler olmaktan kendinizi hemen kurtarın… Hele de bilinmezlerin karşısında bunu yapmayın, sonra çok zora düşebilirsiniz. Bu sözümü unutmayın!

“Hiçbir hocadan duyamayacağım bir bilgi” ha…

Yani sizi hemen hocaların hocası kabul etmeliyim öylemi? “Siz hoca olun, ben de çekirge olayım”, tamam.

Ama hocam, benim bir hocam daha vardı, “KURAN”. Bu bilgiyi o sizden önce vermişti bana… yani sizin iddianız uçtu, gitti… Ben yine tek hocam kuranı terk etmeyeyim, Kuran öğrencisi olmaya devam edeyim değilmi?

Ama, sizi de hoca kabul edeyim isterseniz, ancak sizin her söylediğinizi düşündükten sonra doğruysa kabul etmek şartıyla, olur değilmi?

Yine de karşında, İbrahim peygamber kıssalarını ve yeri gelince “kuşun diriltilmesini” de anlatacak bir öğrenci olduğunun bilinciyle hareket etmeni öneririm, hafife almamanı öneririm.

2- Sevgili hocam, bir yerde; “O kıssastan çıkarılacak ders; Neyin Allah olduğunu bulmak değil (Allahı bulmak imkansızdır),…” diyebilirken, hemen ardından kurduğunuz cümlede ise; “…ki kuşları nasıl dirilttiğini göster diyere Allahın Allahlığını görmek istemiştir.” Diyerek kendinizle çeliştiğinizi görebiliyormusunuz?

Bu durumda ilk cümleniz yanlış oluyor. Daha öncede dediğim gibi, sadece Allah olmayanları bilmek değil, Allah olmayanları bilmeye çalışmak ve sadece bir Allah olduğunu anlamak, onun isteklerini, emirlerini anlamak için akıllı davranmaktır.

3- “ki kuşları nasıl dirilttiğini göster” diyere Allahın Allahlığını görmek istemiştir.

Kıssaların gerçekliğini kabul etmeyip, onların sembol anlatımlar olduğunu dillendirip savunan siz, “kuşları nasıl dirilttiğini” kabul etmekle kıssaların sembolize anlatımlar olmadığını da onayladığınızı görebiliyormusunuz?

Bu sözünüzü, inşallah başka yerde hatırlatmak zorunda kalmam.


Biz de böyle olmak zorundayız. Gökten bir Allah inip bana tapın dese ona iman mı edeceksiniz? ya o ABD nin uydudan gönderdiği mavi ışık projesiyse? Ya o sadece bir uzaylıysa? ya o deccalse?


Bunu siz becerebiliyorsanız, başka becerenlerinde, hatta daha iyi becerenlerinde olduğunu unutmayınız.


Kuran teslimiyetçi tavır sergileyenleri sevmez. Allah her zaman şüphecilerden yanadır. Aklını kullananlardan yanadır.

Bunu hemen hemen bütün yazdıklarımda dillendiriyorum, doğrudur.


Allah diye peşinden gittiğiniz şeyler hakkında bir delil (bilimsel ispat) yoksa Allah o şirkin günahını affetmeyecektir. Bu gün Allah olduğunu zannederek insanlar halisülasyonların peşinde bile gidiyor. Ya şeyhlerini Allah ilan edenler? onların şirki ne olacak? sivri sineğin aldığı kanı, kapıp gtürdüğünü bile geri getiremeyecek olanlar mı Allah katındaki şefaatciler olacak?


Yine kendini ayrıştıran ve muhatabını da akılını kullanamayanlar sınıfına dahil eden yazınıza yukardakileri cevap olarak almanızı rica ediyorum. Bunun dışında, çoğu insan için dediğiniz doğrudur.


EĞer ibrahim peygamberin örneğini hakkıyla anlamış olsalardı, Hristiyanlar isaya, budistler budaya, müslümanlar şeyhlerine, efendilerine tapmazlardı.


Bu da doğru fakat, herkes için ve her zaman geçerli olan bir durum değildir. Allah’ın varlığını, tam olarak anlayanlar dahi şirke, inkara düşebilmektedir.

İnsanların çoğu, nefsinin aklına galip gelmesini ya engelleyemiyor, yada ses çıkarmıyor, mantıksızda olsa işine geliyor.


Tekrarlıyorum, Mesele Allahı bulmak değil, Allahı bulmak imkansızdır. Mesele neyin Allah olmadığını anlayabilecek şüpheciliğe sahip olmakta. Bunu yaparken kullanılan ironi de çok önemli. O ironinin bile bilimsel sebepleri var ve gerçekten çok önemli ama bundan şimdi bahsedersek behis uzar. İnsanların tanrı zannettiği şeylerle ince ince küfretmeden dalga geçmek peygamber sünnetidir.


Tekrarlayalım kardeşim;

Mesele Allah’ı bulmak değil, Kısaca mesele; neyin Allah olmayacağını anlamaya çalışmakla beraber, sadece bir Allah’ın olduğunu ve onun emirlerine uymak gerektiğini, yani “sadece ona kulluk etmemiz gerektiğini, başkalarının Allah olmadığını bilsek bile, onların Allah’ın koyduğu hükümlerin tersine hüküm koymalarının kabul edilmesinin de, onları Allah kabul etmek anlamına geleceğini” bilmektir.

Saygılarımla…
aorskaya

ozaner
25. August 2012, 10:19 PM
Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: "Yemek yemiyor musunuz?" dedi. "Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?" Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi. (Saffat Suresi, 91-93)?????Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye. (Enbiya Suresi, 58)

"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 63)???????
Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (Enam Suresi, 80)


"İşte bunlar gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca Alemlerin Rabbi hariç; Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur; Bana yediren ve içiren O'dur; Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur; Beni öldürecek sonra diriltecek olan da O'dur; Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 77-82)
İbrahim) Hani babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)


(İbrahim) Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." (Enbiya Suresi, 52-54)


Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? Hem siz, O'nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz." İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. (Enam Suresi, 80-83)


Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizler neye tapıyorsunuz? Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz? Alemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?" Sonra yıldızlara bir göz attı. "Ben, doğrusu hastayım" dedi. Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. (Saffat Suresi, 85-90)


Hala Tevhid Peygamberiniz eş koştuğunu düşünüyormusunuz????

ates demir
25. August 2012, 10:30 PM
Rum 30
1. fe : artık, öyleyse
2. ekim : ikame et (kıyamda tut)
3. veche-ke : (senin) vechini
4. li ed dîni : dîn için
5. hanîfen : hanif olarak
6. fıtrata allâhi : Allah'ın fıtratı
7. elletî : ki o
8. fatara : yarattı
9. en nâse : insanlar
10. aleyhâ : onun üzerine
11. lâ tebdîle : değişiklik olmaz
12. li halkıllâhi (halkı allâhi) : Allah'ın yaratmasında
13. zâlike : işte bu
14. ed dîn : dîn
15. el kayyimu : kayyum olan, ezelden ebede devam edecek olan
16. ve lâkinne : ve lâkin, fakat
17. eksere : daha çok, çoğu
18. en nâsi : insanlar
19. lâ ya'lemûne: bilmezler

Fıtratımı keşfe çıktıysam neyi keşfederim?
İbrahimin 4 kuşu? Bana 1 tane bile yeterken neden 4? 4 ün 1 den farkı ne? Daha güçlü bir kanıt mı olur? Hayır. Ama bir ayette anlamsal bir gariplik varsa ya ayeti yanlış anlıyoruz veya mecaz var, bilemiyoruz. Ancak alim olanlar gerçek anlamını veya ne kastedildiğini anlarmış. Vahiy böyle söylüyor.
Musanın yolculuğu da, İbrahimin kuşları da mecaz. Ben böyle anlıyorum.

ates demir
25. August 2012, 10:36 PM
Tek bir ayet bize din in tarifini, fıtratımızın kökenini, yaratmada değişiklik olmadığını ( nebi bile olsa), Allah ın insanlar arasında ayrım yapmadığını, yüzümüzü bir hanif (araştıran-sorgulayan) olarak O na dönmemiz gerektiğini (NASIL?) ve çoğumuzun bunu bilmediğini söylüyor. Tek bir ayet.

ates demir
25. August 2012, 10:39 PM
Vechinizi nasıl Allah a dönersiniz?
Önce bu sorunun yanıtını bulun...

hiiic
26. August 2012, 06:08 AM
Değerli aorskaya

bir yukarıda yaptığım yorumu tekrar okur musunuz?
mantığınız doğru, oradaki "kesin delil sahibi olması" bilimsel ispat araması manasında.
İbrahim bir yerlerde (gök ve yerin melukatında) Allah felan aramıyor... Çevresinde gördüğü hiçbir şeyin Allah olmadığının bilimsel delilini arıyor. Tıpkı gökten bir yaratık inip "ben Allahım bana inanın itaat edin" dediği zaman, mümin kimselerin inanmayıp, o halde bize delilini getir demesi gibi. Nerden bileceksin gelen şeyin Siyonist oyunu olmadığını... Bilimsel ispat ve şüphe götürmez deliller gerekli. O nedenle ibrahim ölü kuşları kullanarak Allahı bile...

şüphe insanı doğruya götürür. Gerçek şüpheciler ise bilimadamlarıdır. Göğün ve yerin melukatını inceleyenler ki kesin bilgiye ulaşırlar. Hiç bir bilim adamı günahların en affedilmezi olan şirki koşmazlar, çünkü ellerine aldıkları her nesnesin tanrı olmadığını çok iyi bilirler. Tıpkı ibraim gibi. Btün bilimadamları kesin bilgiyle bilmek üzere gökyüzünü ve yeryüzünü (herbiri kendi alanında derinleşmek üzere) incelerler, Allahın OKU (ikra) emrini yerine getirirler. Adları konmamış bu mümin kimseler insanları doğru yola ileten, takip edilmesi gereken salih kimselerdir. Bir kimse ben salihim demekle salih olmuyorsa, bizim yobaz, bilimden uzak, hurafeci müslüman geçinenler de "ben müslümanım" demekle müslüman olamazlar. Gerçek İslam güneşi batıdan doğuyor ve eğer doğu yabanilerinin İSlam adı altında uydura geldikleri paslavraları dikkate alırlarsa hem mevcut dinlerinden çıkacaklar hem de şirkin katmerli olanına (kabe tapınağına) düşecekler, ve ben müslümanım diye diye kafirane müşrik bir hayat sürüp, maun suresinin muhatabı olacaklardır.
Zaten bizim de kafamızı karıştıranlar, kendilerini müslüman diye tanıtıp ortalıkta siyasete oynayan çığırtganlara kanmamız değil mi?

***
2 mesaj yukarıdaki son yorumumu da hesaba katarsanız konuyla çok bağlantılı bir noktayı değerlendirme imkanı bulabilirsiniz.
teşekkürler.

Zinedov
26. August 2012, 07:28 AM
Peygamberler bozulmuş toplumda doğuştan HİDAYETTE olan özel varlıklar değillerdir. Onlar da birer insan evladı olarak sorgulama ve düşünme evresi geçirmişlerdir. İbrahim peygamberin de böyle bir evresi olmuştur bu Kuran'da açıkça yazıyor. Hem de sağa sola tevil edilemeyecek kadar net şekilde.

İbrahim peygamber gibi Musa peygamber, Muhammed peygamber de vardır.



O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni dalalette bulup hidayete iletmedi mi? (Duha 6-7)



Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. İşte böylece sana da EMRİMİZDEN BİR RUH vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. (Şura 51-52)

hiiic
26. August 2012, 07:34 AM
Zinedov, bu bahsettiğin konu, peygamberlerin zamanında Allahtan başka birşeye teptığı anlamına gelmez.

şunu söyleyebilirsiniz; Peygamberler zamanının desitleri yada ateistleridir. Kitapdan imandan uzklardır. Ancak asla puta yada herhangi bir gök cismine tapmamışlardır. Zaten tapmadıkları ve o zihni kabiliyete sahip oldukları için peygamberlik onlara yüklenmiştir. Allah hurafeci bir kafayı peygamberlik görevi verip zulmeder mi?

Zaten ibrahim peygamberin şüpheci sorgulayıcı yapısını net bir şekilde görüyorsunuz. O kişi vahiy aldığı Allahı bile sorguluyor, kuşları nasıl diriltiyorsun diyor.
Peygamberler akıl çağına erdikten itibaren hicbir cisme tapmamışlardır. Dine bağlı olmamışlardır. Dİnsizlerdir. Ateist yada desitlerdir.
Ama asla müşrik olmamışlardır, Ayetle sabittir.

Bakara 135
(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara: ) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.

aşağıdaki ayetten İbrahim peygamberin dinsiz olduğunu görebilirsiniz. Zaten yukarıdan beri anlata geldim konuda bu. O şüpheci bir desti ya da ateistti. bir dini yoktu zaten din adamlarına inanmayacak kadar şüpheci ve sorgulayıcıydı.

Âl-i İmrân 67
brahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.

İbrahimin dini Haniflikti. Zaten bunu anlamak ve hanif olabilmek için buradayız öyle değil mi?

Zinedov
26. August 2012, 07:39 AM
Zinedov, bu bahsettiğin konu, peygamberlerin zamanında Allahtan başka birşeye teptığı anlamına gelmez.

Tam manasıyla şunu söyleyebilirsiniz, Peygamberler zamanının desitleri yada ateistleridir. Kitapdan imandan uzklardır. Ancak asla puta yada herhangi bir gök cismine tapmamışlardır. Zaten tapmadıkları ve o zihni kabiliyete sahip oldukları için peygamberlik onlara yüklenmiştir. Allah hurafeci bir kafayı peygamberlik görevi verip zulmeder mi?

Zaten ibrahim peygamberin şüpheci sorgulayıcı yapısını net bir şekilde görüyorsunuz. O kişi vahiy aldığı Allahı bile sorguluyor, kuşları nasıl diriltiyorsun diyor.
Peygamberler akıl çağına erdikten itibaren hicbir cisme tapmamışlardır. Dine bağlı olmamışlardır. Dİnsizlerdir. Ateist yada desitlerdir.
Ama asla müşrik olmamışlardır, Ayetle sabittir.

Zan ile konuşuyorsunuz. GErçek şu ki "Zan haktan hiç bir şey ifade etmez". Peygamberlerin dalalette olup doğru yolu bulmuş olmaları onları alçaltmaz. Bilakis yüceltir. Bir şeyler yapmışlar ve hidayeti haketmişler ki hidayete erdirilmişler üstüne üstlük vahiy ile şereflendirilmişler.

Eğer bir zamanlar müşrik olmak insanı değersiz kılsa idi tüm sahabeler değersiz denebilirdi ama durum öyle değil. Peygamber ile birlikte olan hepsi Allahın övgülerine mazhar olmuşlar

O, seni yetim bulup barındırmadı mı? Seni dalalette bulup hidayete iletmedi mi? (Duha 6-7)

hiiic
26. August 2012, 07:50 AM
delalet ya da gaflet, müşriklikle aynı şey değil zinedov.
delalette olan insanlar puta yada güneşe felan tapmazlar. Sadece Allahın varlığından bi haberlerdir. Gafletteki insanlarda Allahın, ahiretin bilgisinden uzakta olanlara denir.

Ancak Peygamberler müşrikmiydi onu tartışıyoruz. size kurandan ayet açıklaması gösterip, İbrahim peygamberin müşriklerden olmadığını (hiçbir zaman olmadığını) gösterdim ama zan ile konuşuyor diyorsunuz.

Yetim olmak yada dalalette olmak puta ya da gök cismine tapmış onu rab kabul etmiş olmak değildir. Ne ibrahim ne de diğer peygamberler Müşrik hicbir zaman olmamışlardır. Zaten onları Peygamberlik görevini hak ettiren amelleri de budur.
Ancak onlar kuvvetli birer deist olmuşlar, dinsiz olmuşlardır. Ateist de diyebiliriz çünkü ateist gerçekte yoktur, insanın fıtratına yaratılışına terstir, kendisini ateist sananlarda gerçekte desittirler ve şirk koşmayarak, kabeyi tavaf edenlerden bile bir adım öndedirler. Hele iclerinde bir tanrı ve ahiret algısı varsa ki vardır, haniflik özelliğidir. İbrahimin özelliğidir. Sorgulayıcı şüpheci, ve müşriklere karşı alaycıdırlar. Tıpkı aya güneşe tapma ironisinde yaptığı gibi, tıpkı putları kırıp baltayı büyük olana astığı gibi v.s.
Aslında Allah ile pazarlık girişimi gerçekten bilenler için en gülünç olanı, ince mizahcıların güzel örneklerindendir.

Zinedov
26. August 2012, 07:59 AM
delalet ya da gaflet, müşriklikle aynı şey değil zinedov.
delalette olan insanlar puta yada güneşe felan tapmazlar. Sadece Allahın varlığından bi haberlerdir. Gafletteki insanlarda Allahın, ahiretin bilgisinden uzakta olanlara denir.

Ancak Peygamberler müşrikmiydi onu tartışıyoruz. size kurandan ayet açıklaması gösterip, İbrahim peygamberin müşriklerden olmadığını (hiçbir zaman olmadığını) gösterdim ama zan ile konuşuyor diyorsunuz.

Yetim olmak yada dalalette olmak puta ya da gök cismine tapmış onu rab kabul etmiş olmak değildir. Ne ibrahim ne de diğer peygamberler Müşrik hicbir zaman olmamışlardır. Zaten onları Peygamberlik görevini hak ettiren amelleri de budur.
Ancak onlar kuvvetli birer deist olmuşlar, dinsiz olmuşlardır. Ateist de diyebiliriz çünkü ateist gerçekte yoktur, insanın fıtratına yaratılışına terstir, kendisini ateist sananlarda gerçekte desittirler ve şirk koşmayarak, kabeyi tavaf edenlerden bile bir adım öndedirler. Hele iclerinde bir tanrı ve ahiret algısı varsa ki vardır, haniflik özelliğidir. İbrahimin özelliğidir. Sorgulayıcı şüpheci, ve müşriklere karşı alaycıdırlar. Tıpkı aya güneşe tapma ironisinde yaptığı gibi, tıpkı putları kırıp baltayı büyük olana astığı gibi v.s.
Aslında Allah ile pazarlık girişimi gerçekten bilenler için en gülünç olanı, ince mizahcıların güzel örneklerindendir.

Gösterdiğiniz ayet İbrahim peygamberin hidayetinden sonrasını ifade ediyor. Yani SORGULAMASINDAN sonra vardığı SONUC'u. Sorgulama aşaması da Kuran'da detaylıca anlatılıyor siz kabul etmek istemeseniz de...

Şirk'in ne olduğunu size anlatmam gerek önce. Belki herkes gibi siz de karıştırıyor olabilirsiniz.

Şirk -> HER ŞEYİ YARATAN Allahı BİLEN, ONU TANIYAN, ONA SAYGI DUYAN, ONA İBADET EDEN insanların O'na ek kendi uydurdukları bazı TANRISAL güçlere de saygı duymasıdır. Yani Allaha ortak koşmak. Allaha ortak koşabilmek için önce Allah bilinci olması lazım.

Yani İBrahim peygamberin kavmi aya güneşe yıldıza tapmıyor. Mekkeliler putlara tapmıyorlar. Bunların hepsi Allahı biliyor, saygı duyuyor, ona tapıyorlar. Fakat diğerlerine YAN TANRI, YARI TANRI olarak saygı gösteriyorlar. Mesela güneşe saygı gösteriyorlar ışınları hayat veriyor diye. Onu Allahın bir kudreti olarak görmek yerine Allahtan ayrı bir varlık olarak düşünüyorlar ve ona da ayrıyeten tapıyorlar. Allaha taptıkları kadar olmasa da onlara da saygı gösteriyorlar. Gök cisimlerinin kendilerine değil, kendilerince kişiselleştirdikleri ve İSİM VERDİKLERİ manevi ifadelerine saygı duyuyorlar. Venüsü kontrol eden(!) güce Afrodit veya ayı kontrol eden(!) güce MENAT demek ve dişi YARI ilahlar olarak görmek gibi.

Şimdikilerin evliya, şefaatçi peygamber vb. inançlarının tıpatıp aynısı sadece insanalr yerine gökcisimlerinin kişiselleştirilmiş halleri de var.

Allah peygamberleri RAB edinmeyin diyor. Din adamlarınızı RAB edinmeyin diyor. Hitap edilen kişiler zaten Allahı tanıyan kişiler. RAB demek terbiye etme, gözetme, kural koyma vb. yetkisine, kudretine sahip olan demek. Gök cisimlerini RAB saymak da aynı şekilde.

İbrahim peygamber zaten Allahı biliyor. AMA içinde bulunduğu kavmin öğretisini sorguluyor önce. Henüz Allahı "BİR"LEMEMİŞ. Sorgulamadan sonra hanif oluyor ve BİR'liyor.

bartsimpson
26. August 2012, 11:06 AM
Sevgili Zinedov alıntınızdaki ayet çok ilginç geldi.

Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. İşte böylece sana da EMRİMİZDEN BİR RUH vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. (Şura 51-52)

Demek ki vahiy müessesesi sadece rasullere has bir uygulama değil. Allah rasul olmayan bir insanla da vahiy yolu ile konuşabiliyor. Çünkü gördüğüm kadarı ile ayette kesin ayırım var. Hatta bunlar Allahın bir insanla konuşabilmesi için yegane yollar "ancak vahiy yolu ile, yahut perde arkasından (?), yahutta bir resul gönderir."

galipyetkin
26. August 2012, 01:49 PM
Sayın bartsimpson.

Gaşiye Suresi 17-20. ayetlerine bir göz atıverir misiniz?

Bakın; ben ne görüyorum. Ayetleri, melekutu görüyorum: İbrahim Peygamber gibi aklını çalıştıranlar için verilmiş misal ayetleri. Ve Allah'ın insanlarla nasıl konuştuğunu.

''Perde arkası'' ifadesinden sonra ''?'' işaretini kullanmışsınız. Sayın bartsimpson insanlar yoğunlaştıkları bir işte akıllarını çalıştırırlarsa, gelecek veya alacakları bir ''İLHAM'' ile icat da ederler.

Gaşiya 21'e de bir göz atalım. Ne diyor PEYGAMBER'e?... ''Hatırlat(bu kelime çok mühim: hatırlat, son birkaç gündür yapılan fikir alış-verişlerinin anahtarı), çünkü sen ANCAK bir hatırlatıcısın.''

Nasıl hatırlatacak?
Allah'tan aldığı bilgi ile. O bilgiler, akıl motorunu çalıştıracak aküden gelen ceryan; Peygamber de kontak anahtarı.

Neden ''hatırlat''?...
Çünkü fıtraten var olan unutturulmuş.

Peygamber öldü; ne olacak?
O zaman ''satır satır yazılmış'' görev yapacak.

Ben böyle anlıyorum. Ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Zinedov
26. August 2012, 02:24 PM
Sevgili Zinedov alıntınızdaki ayet çok ilginç geldi.

Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O'dur; hüküm ve hikmet sahibi O'dur. İşte böylece sana da EMRİMİZDEN BİR RUH vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. (Şura 51-52)

Demek ki vahiy müessesesi sadece rasullere has bir uygulama değil. Allah rasul olmayan bir insanla da vahiy yolu ile konuşabiliyor. Çünkü gördüğüm kadarı ile ayette kesin ayırım var. Hatta bunlar Allahın bir insanla konuşabilmesi için yegane yollar "ancak vahiy yolu ile, yahut perde arkasından (?), yahutta bir resul gönderir."

Kurana göre Rabbimiz dilediğine vahyeder. Elçi/resul olmayanlara da vahyetmiştir. Musa peygamberin annesine de, İsa'nın annesi Meryem'e de vahyetmiştir.

Vahyedilen bir elçiyi diğer insandan ayıran özellik ise elçiye topluma iletmesi, tebliğ etmesi, haber vermesi gereken mesajların vahyedilmesi.

Allah'ın resul/elçi göndererek beşer ile konuşması ise "elçi/peygamber->Kuran yolu" ile bizimle yani tüm insanlarla konuşması şeklinde gerçekleşiyor.

ates demir
26. August 2012, 10:32 PM
Resullere değinmek istiyorum. Resul ve nebi sozcuklerinin her ikisini de peygamber olarak cevirmek hatadir. Resuller sizin İÇİNİZDE dersem ve bunu ben değil de Kuran söylüyor dersem!!!

bartsimpson
27. August 2012, 12:18 AM
Kurana göre Rabbimiz dilediğine vahyeder. Elçi/resul olmayanlara da vahyetmiştir. Musa peygamberin annesine de, İsa'nın annesi Meryem'e de vahyetmiştir.

Vahyedilen bir elçiyi diğer insandan ayıran özellik ise elçiye topluma iletmesi, tebliğ etmesi, haber vermesi gereken mesajların vahyedilmesi.

Allah'ın resul/elçi göndererek beşer ile konuşması ise "elçi/peygamber->Kuran yolu" ile bizimle yani tüm insanlarla konuşması şeklinde gerçekleşiyor.

Yazdığınız cevap başıma gelen bir hadiseyi hatırlattı.

İlmi ve duru görüsü engin (?????) bazı zaatlarla istişarelerimiz oldu ve tabiki aklını çalıştıran muzurlar olarak hep uç noktalarda sorular sorduk.

Onların tavırları ne oldu biliyormusunuz?

- Allah katından aldığımız ilim ve vahiy ile elbetteki olaylar arasındaki neden ve sonuç ilişkisini bilmekteyiz.
- E o zaman müritlerinizi de bilgilendirin onlarada anlatın öğrensinler bilgilensinler.
- Olmaz biz peygamber değiliz aldığımız vahiyi ve bilgiyi beşer ile paylaşma iznimiz yok. Ağzımızı açarsak mahvoluruz.

E bu laf üzerine grupta üstünü başını yırtanlar mı istersin? histeri krizi geçirenler mi? Ehil kişi beşer nezdinde statüde 10-20 basamak atladı.

Yani vahiy de kişiye özel ve (ileten rasul olmak kaydı ile) beşere özel olarak bölümlere mi ayrılıyor?

Bunları sormadaki meramım şudur.

Kişi gelen vahiynin rahmani mi? (saf bilgi) şeytani mi? (vesvese) olduğunu nasıl ayırt edebilir?

Zinedov
27. August 2012, 02:03 AM
Yazdığınız cevap başıma gelen bir hadiseyi hatırlattı.

İlmi ve duru görüsü engin (?????) bazı zaatlarla istişarelerimiz oldu ve tabiki aklını çalıştıran muzurlar olarak hep uç noktalarda sorular sorduk.

Onların tavırları ne oldu biliyormusunuz?

- Allah katından aldığımız ilim ve vahiy ile elbetteki olaylar arasındaki neden ve sonuç ilişkisini bilmekteyiz.
- E o zaman müritlerinizi de bilgilendirin onlarada anlatın öğrensinler bilgilensinler.
- Olmaz biz peygamber değiliz aldığımız vahiyi ve bilgiyi beşer ile paylaşma iznimiz yok. Ağzımızı açarsak mahvoluruz.

E bu laf üzerine grupta üstünü başını yırtanlar mı istersin? histeri krizi geçirenler mi? Ehil kişi beşer nezdinde statüde 10-20 basamak atladı.

Yani vahiy de kişiye özel ve (ileten rasul olmak kaydı ile) beşere özel olarak bölümlere mi ayrılıyor?

Bunları sormadaki meramım şudur.

Kişi gelen vahiynin rahmani mi? (saf bilgi) şeytani mi? (vesvese) olduğunu nasıl ayırt edebilir?


Kuran'a göre şeytan da vahyeder. Anlattığınıza göre onların ki de öyle olabilir.

Sizin anlattığınız gibilerine hiç denk gelmedim. Genelde bunlar aldıkları vahiyleri(!) kitaplaştırırlar ve içine "ben bu kitabı ben elimle yazmadım, bu Allah katındandır/Kuranın geldiği kattandır/şerefli yazıcılar yazmıştır" vb. yazarlar.

Bahsettiğiniz kişi eğer vahiy alıyorsa kendisi ile ilgiliyse zaten kendisi ŞAHSI ile ilgilidir bize ne? Eğer bizimle ilgiliyse zaten bizimle ilgilidir resulluk iddiası ile birlikte tebliğ etmelidir. Bu kadar basit. Allah gayb bilgisini kimseye vermediğini ifade etmiş, ona buna değil yalnız elçilere VAHİY YOLUYLA birazını(tebliğ edilen insanlara gerektiği kadarını) açtığını söylemiştir. Ulaşabileceğimiz bütün gayb bilgisi gerektiği kadar Kuran'da mevcuttur, cennet cehennem, ahiret vb.

Bizler kendimizden sorumluyuz. Kurana göre Allaha yakın olduğunu ZAN İLE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ birilerine yakın olmamız bize fayda sağlamaz. Dolayısıyla başkalarından ziyade kendimize yönelip Kuran rehberliğinde kendimizi düzeltmeye ıslah etmeye bununla birlikte çevremizi ve toplumu ıslah etmeye uğraşmalıyız. Allah Kuranı doğru ile yanlışı ayırt edebileceğimiz bir ölçü olarak göstermiştir. Allahın BİZZAT BİZE SESLENİŞİni okuyup söylediklerini yapıp yasakladıklarından kaçınıp İcraat yapmak yerine Mürşid aramak ancak aptalların yapacağı iştir çünkü ilim ondan bundan değil Allahtan istenir. ve Allah ilmi hakediyorsanız vesileleri yaratır. İlim sahipleri veya kitaplar veya internet siteleri VESİLEDİR ve doğru bilgi siz hakettiğiniz zaman size ulaşır.

Geçenlerde yazmıştım:

Kuran'a göre; hiç bir yanlış söz/yanlış hadis veya yanlış metin, YANLIŞI HAKETMEMİŞ birini dalalete sürükleyemez. Aynı şekilde hiç bir doğru söz/doğru hadis veya doğru metin ise "DOĞRUYU HAKETMEYEN" kimseye hitab etmez. Allah insanları hakettiklerine "vesileler" ile YALNIZCA KENDİSİ ulaştırır. Kimin hidayeti hakettiğini en iyi o bilir ve seçimlerimiz ve amellerimiz sonucunda hidayete veya yanlışa ulaştırıcı da yanlızca O'dur. Çevremizde hem hidayet için hem dalalet için vesileler de her zaman var olacaktır. Allah dalalete düşmeyi hakedene DEĞİL bir hadisi, bir Kuran ayetini bile vesile kılabilir. Ve Allah hidayeti hakedene DEĞİL bir peygamber sözünü, bir ateistin söylediği bir sözü bile vesile kılabilir. Allah doğruları dünyanın en zeki veya en araştırmacı insanına değil, "bildikleri doğruları uygulamak" suretiyle daha fazla doğruları hakeden kişilere ulaştırır.

Ben doğru bildiklerimi yayınladığımda; bu yayınladıklarım eğer doğru ise doğruyu hakedenler için, yanlış ise yanlışı hakedenler için "vesile" olur. Yani eğer yanlış ise bile doğruyu hakeden birisi bundan etkilenmez. Kimsenin kimseyi yoldan çıkarma kudreti olmadığı gibi kimsenin kimseyi hidayete eriştirme kudreti de yoktur.

aorskaya
27. August 2012, 04:11 PM
Değerli aorskaya

bir yukarıda yaptığım yorumu tekrar okur musunuz?
mantığınız doğru, oradaki "kesin delil sahibi olması" bilimsel ispat araması manasında.
İbrahim bir yerlerde (gök ve yerin melukatında) Allah felan aramıyor... Çevresinde gördüğü hiçbir şeyin Allah olmadığının bilimsel delilini arıyor. Tıpkı gökten bir yaratık inip "ben Allahım bana inanın itaat edin" dediği zaman, mümin kimselerin inanmayıp, o halde bize delilini getir demesi gibi. Nerden bileceksin gelen şeyin Siyonist oyunu olmadığını... Bilimsel ispat ve şüphe götürmez deliller gerekli. O nedenle ibrahim ölü kuşları kullanarak Allahı bile...


İbrahim a.s. sadece İbrahim olduğu zamanlarda, Allah’ı Allah olarak bilmese bile yaratıcı olarak algılayabilmiş, onun varlığını bilmiş kabul etmiş biridir. Bu nedenle Allah’ı da aramaktadır.

Çünkü, daha önce de detaylandırdığımız üzere; “La ilahe” yi anlayıp kabul ettikten sonra “İlla Allah” ı da anlamış ve onu aramaktadır.

Ama, aklına kabul ettirebilecek, kalbiyle mutmain olacak bir Allah’la karşılaşana kadar da arayışına devam edeceğinden, “teslim ol” diyen rabbimizin sözüne bile hem tedbirli ve temkinli yaklaşarak “Alemlerin rabbine teslim oldum” diyebilmiştir. Kuşların dirilmesi kısmını sonraki kısslarda ele alacağımdan burada detaylandırmaya gerek yoktur.


şüphe insanı doğruya götürür.

Şüphe insanı her zaman doğruya götürmez. Şüphelerin bittiği yerlerde olmalıdır. İbrahim de Allah’ın varlığını bilince, artık onun varlığından şüphe etmemektedir. Sadece, var olan Allah ne istemektedir, onun isteklerini nasıl yapmalıdır, bunu öğrenmeye çalışırken, kendini Allah diye tanıtanı doğrulamak için kuşların diriltilmesini istemiştir.


Gerçek şüpheciler ise bilimadamlarıdır. Göğün ve yerin melukatını inceleyenler ki kesin bilgiye ulaşırlar. Hiç bir bilim adamı günahların en affedilmezi olan şirki koşmazlar, çünkü ellerine aldıkları her nesnesin tanrı olmadığını çok iyi bilirler. Tıpkı ibraim gibi. Btün bilimadamları kesin bilgiyle bilmek üzere gökyüzünü ve yeryüzünü (herbiri kendi alanında derinleşmek üzere) incelerler, Allahın OKU (ikra) emrini yerine getirirler. Adları konmamış bu mümin kimseler insanları doğru yola ileten, takip edilmesi gereken salih kimselerdir.


“İkra” sadece okumak, ilim yapmak, bilimle uğraşmak olmadığı gibi, bütün bilim adamları da ikra yapmamaktadır.
Bütün bilim adamları, ne mümin kimsedir, ne de salih kullardandır. Şirke düşmese bile inkar eden bilim adamlarının sayısı çoktur. Bunları söylemeden yeniden ve iyi düşünün lütfen…


Saygılarımla…
aorskaya

aorskaya
27. August 2012, 04:34 PM
Sevgili hiiç,

Yine birkaç hataya düşmüşsünüz:


Zinedov, bu bahsettiğin konu, peygamberlerin zamanında Allahtan başka birşeye teptığı anlamına gelmez.

şunu söyleyebilirsiniz; Peygamberler zamanının desitleri yada ateistleridir. Kitapdan imandan uzklardır. Ancak asla puta yada herhangi bir gök cismine tapmamışlardır. Zaten tapmadıkları ve o zihni kabiliyete sahip oldukları için peygamberlik onlara yüklenmiştir. Allah hurafeci bir kafayı peygamberlik görevi verip zulmeder mi?

Zaten ibrahim peygamberin şüpheci sorgulayıcı yapısını net bir şekilde görüyorsunuz. O kişi vahiy aldığı Allahı bile sorguluyor, kuşları nasıl diriltiyorsun diyor.

Peygamberler zamanlarının ne ateistleri ne de deistleridir.

Ateizm; Allah ve din yoktur derken, Deizm; Allah var din yoktur der. Bunu hiçbir peygamber söylememiştir.

Size göre şirke düşmüş birine peygamberlik yüklenemezken, aynı mantıkla Allah’ın varlığını reddeden birine nasıl peygamberlik verilebileceğini kabul edebiliyorsunuz?


Peygamberler akıl çağına erdikten itibaren hicbir cisme tapmamışlardır. Dine bağlı olmamışlardır. Dİnsizlerdir. Ateist yada desitlerdir.
Ama asla müşrik olmamışlardır, Ayetle sabittir.

Bakara 135
(Yahudiler ve hıristiyanlar müslümanlara: ) Yahudi ya da hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki: Hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.

aşağıdaki ayetten İbrahim peygamberin dinsiz olduğunu görebilirsiniz. Zaten yukarıdan beri anlata geldim konuda bu. O şüpheci bir desti ya da ateistti. bir dini yoktu zaten din adamlarına inanmayacak kadar şüpheci ve sorgulayıcıydı.

Âl-i İmrân 67
brahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.

İbrahimin dini Haniflikti. Zaten bunu anlamak ve hanif olabilmek için buradayız öyle değil mi?

1- Öncelikle şunu hatırlatayım. Her yaşam biçimi bir dindir. Kafirun suresi bunun delilidir.

2- Peygamberler akıl çağına erdikten sonra ne deist, ne de ateistlerdir. Bu sözünüze delil olarak yazdığınız ayetler, bu sözünüzü çürütürken, siz o ayetleri nasıl anlıyorsunuzda onları ateizme veya deizme delil gösteriyorsunuz, anlamak güç!

a- Bakara 135.ayette; “Yahudi yada hristiyanlığa uymayıp, müşrik olmayan İbrahim dinine uyarız de” denilmektedir. Burada İbrahim’in sadece müşrik olmadığı söylenirken, siz bundan Allah ve dini yok saymayı, yada Allah’ı kabulk edip dini yok saymayı nasıl anlayabiliyorsunuz? Müşrik olmayıp, diğerlerinin olduğu söylenmiş gibi, nasıl bu ayeti delil kabul ediyorsunuz?

b- Ali İmran 67. Ayette ise “…O, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslümandı” diye apaçık derken, bütün peygamberler akıl zamanlarında ateist (Allah’ın varlığını ve dinini kabul etmez) yada deistti diyebildiniz.

Siz, “O, Allah’ı bir tanıyan…” sözünü nasıl göremediğinizi, anlayamadığınızı ve algılayamadığınızı şimdi görün bari…

Saygılarımla
aorskaya

hiiic
28. August 2012, 01:52 AM
aorskaya...

Ateizm Kuranda geçmez, ateistler kötüdür diye de yazmaz.
Kafirler kötüdür ve kafirler ateist değillerdir, kafirler Allaha inanırlar.
Ateistler şirke düşmemişlerdir, şirke düşmüşlerden daha iyi durumdadırlar v.s.

konuyla ilgili müzakereye gerek duymuyorum.

aorskaya
28. August 2012, 10:00 AM
aorskaya...

1-Ateizm Kuranda geçmez, ateistler kötüdür diye de yazmaz.
2- Kafirler kötüdür ve kafirler ateist değillerdir, kafirler Allaha inanırlar.
3- Ateistler şirke düşmemişlerdir, şirke düşmüşlerden daha iyi durumdadırlar v.s.

konuyla ilgili müzakereye gerek duymuyorum.

Siz, bunları söyledikten sonra dahi bunu görüşmeyi istemeyebilirsiniz, siz katılmayınız, ama bu söylediklerinizi ilgilenen diğer kimseler için inceleyerek doğrumu yanlışmı olduğunu ben yazayım.

1- Ateizm Kuranda geçmez, ateistler kötüdür diye de yazmaz.

Bu iyice düşünülmeden söylenmiş bir sözdür.

Kafir, Allah'ı reddeden demektir, kafir küfürden, yani redden gelir. Allah'ı reddedenler zamanımızda ateist diye de adlandırılmaktadır.

Bunlar ateist olarak niye kuranda geçsin. Bunların, kuran zamanındaki isimlendirilmelerine bakarsak, kafir olduğunu görürüz ve kafirlerinde bol miktarda kuranda tenkit edildiğini, hatta bunlara yaklaşımla ilgili olarak bağımsız bir sure bile ayrıldığını görürüz: KAFİRUN SURESİ

2- Kafirler kötüdür ve kafirler ateist değillerdir, kafirler Allaha inanırlar.

Bu nasıl bir deyimdir ki içinden çıkılmaz durumlar yaratabilmektedir.

Yukarıda ateistler kötüdür diye kuranda yazmaz dedikten sonra, burada da aslında ateistlerle aynı kimseler olan kafirlere hem kötüdür diyor, hem de Allah'a inanır diyorsun.

Sevgili kardeşim, Ateist ile kafir deyimlerini yanyana getir, ne kadar örtüştüğünü gör, ondan sonra biri diğerinden iyi diyebiliyormusun, kafir Allah'a inanır diyebiliyormusun, anlarsın...

Allah'a gerçekten inanan biri nasıl kafir olur, nasıl kötü olur onu sonra açıklayabilirmisin?


3- Ateistler şirke düşmemişlerdir, şirke düşmüşlerden daha iyi durumdadırlar


Şimdi de kötünün iyisini belirlemeye çalışalım bakalım... Ama tabiki büyük hata payıyla bunu yapabileceğimizi unutmadan!

Mantıklı olarak düşünüldüğünde, kafirlik, müşriklikten daha iyi denilebilir. Ancak, kesin doğruluğundan emin olamayız.

Sadece; "kendimiz açısından olayı değerlendirdiğimizde, kendi ölçülerimize göre kafirliği müşriklikten iyi bulabiliriz. Şöyleki;
Beni reddeden birisi, benimle birlikte herkesi reddederse o anlaşılır olabilir. Ama, beni reddeden birisi, beni reddederken kıytırık şeyleri kabul ediyorsa bu benim için daha zor kabul edilebilir şey olur. Daha gücüme giden şey olur.

Ancak, bütün bunlar, bizlerin ölçüsüne göre olan şeylerdir, rabbimizin ölçeğini bilemeyiz.


selamlar
aorskaya



3-

hiiic
28. August 2012, 03:32 PM
Arkadaş,
ibrahim suresini okuyup, ona güneşe aya tapan müşrik damgasını vururken sorun duymuyorsunuz.

Ama o ayetin gerçek mealinde, İbrahimin hicbirşeye tapmadığını ve Allahı da bilmediğini anlatınca onun deist yada ateist olması zorunuza gidiyor.

****

aorskaya sana bir soru.

Şu aşağıda yazdığım ayetlerin muhatapları kimlerdir?
bana bunu öğrenip gelir misin?

Lokman 25
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
Zümer 38
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.
Zuhruf 9
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.
Zuhruf 87
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

***
daha Kuran bilmeden insanlara din öğretme, şeriat bilmeden şeriatcı olma sevdası ne büyük gaflettir.

aorskaya
28. August 2012, 05:19 PM
Arkadaş,
ibrahim suresini okuyup, ona güneşe aya tapan müşrik damgasını vururken sorun duymuyorsunuz.

Ama o ayetin gerçek mealinde, İbrahimin hicbirşeye tapmadığını ve Allahı da bilmediğini anlatınca onun deist yada ateist olması zorunuza gidiyor.


Gerçek olsaydı neden zorumuza gidecektiki? Ama, gerçek olmayan benzetmeleri kabul etmek zorunda da değiliz.

Ateist ve deist tanımlarını yeniden hatırlarsan, İbrahim’in de hiçbir şekilde Allah’ı reddetmediğini ve varlığını kabul edip aradığını bilirsen, onun ateist de deist te olmadığını kabul edersin…

Ama, senin aklının farklı olması adına, bile bile ateist yada deist diye devam etmek istersen başka yapabileceğimiz şey yoktur.


aorskaya sana bir soru.

Şu aşağıda yazdığım ayetlerin muhatapları kimlerdir?
bana bunu öğrenip gelir misin?

Lokman 25
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
Zümer 38
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.
Zuhruf 9
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.
Zuhruf 87
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

Nerden öğrenip gelmemi istiyordun bilmiyorum ama, kurana sordum ve kelamından anladıklarımı sana hemen özetleyeyim.

Bu ayetlerde, Allah’ın varlığını kabul eden ama ona HAMD etmeyen kimselerin, şirke düşen kimselerin, şeytana kananların anlatımı vardır. Ama, İbrahim’in anlatımı yoktur. Senin ateist, yada deist iddian yine çürüdü.

Nasıl iyi öğrenip gelmişmiyim?


daha Kuran bilmeden insanlara din öğretme, şeriat bilmeden şeriatcı olma sevdası ne büyük gaflettir.

Katılıyorum bu görüşe. Ama ekleme de yapmak istiyorum izninle…
Karşısındaki bilinmeyene karşı, biliyormuş gibi mücadele etmeye kalkışmak gafletten de öte intihar olabilir…

Saygılarımla sevgili kardeşim…
aorskaya

hiiic
28. August 2012, 06:00 PM
aorskaya
Yukarıda ateistler kötüdür diye kuranda yazmaz dedikten sonra, burada da aslında ateistlerle aynı kimseler olan kafirlere hem kötüdür diyor, hem de Allah'a inanır diyorsun.

Sevgili kardeşim, Ateist ile kafir deyimlerini yanyana getir, ne kadar örtüştüğünü gör, ondan sonra biri diğerinden iyi diyebiliyormusun, kafir Allah'a inanır diyebiliyormusun, anlarsın...

Allah'a gerçekten inanan biri nasıl kafir olur, nasıl kötü olur onu sonra açıklayabilirmisin?

lafına karşılık 4 tane ayet verdim.

Lokman 25
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.

Zümer 38
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.

Zuhruf 9
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.

Zuhruf 87
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

sen yine bişiler yazdın kafana göre..

Nerden öğrenip gelmemi istiyordun bilmiyorum ama, kurana sordum ve kelamından anladıklarımı sana hemen özetleyeyim.

Bu ayetlerde, Allah’ın varlığını kabul eden ama ona HAMD etmeyen kimselerin, şirke düşen kimselerin, şeytana kananların anlatımı vardır. Ama, İbrahim’in anlatımı yoktur. Senin ateist, yada deist iddian yine çürüdü.

Nasıl iyi öğrenip gelmişmiyim?

ibrahimin desit olduğunu bu ayetten değil, ibrahim suresinden anlıyorsun zaten.

aorskaya
29. August 2012, 12:07 AM
Lokman 25
Andolsun ki onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, mutlaka "Allah..." derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.

Zümer 38
Andolsun ki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette "Allah'tır" derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.

Zuhruf 9
Andolsun ki, onlara gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan; "Onları şüphesiz güçlü olan, her şeyi bilen Allah yarattı" derler.

Zuhruf 87
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?

sen yine bişiler yazdın kafana göre..


Yahu kardeşim, bu ayetler kafirleri yani zamanımız deyimiyle ateistleri anlatmaz.

Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi bu ayetler sırasıyla; Allah'ın varlığını bilmesine rağmen onu hamd etmeyenleri, şirke düşenleri, ve şeytan tarafından yoldan çıkarılanları anlatır.

Yani Allah'ı reddedenler değil, kabul edenler (iman edenler değil, varlığını kabul edenler) ama yanında başka ilahlarıda kabul edenler örnekleniyor.



ibrahimin desit olduğunu bu ayetten değil, ibrahim suresinden anlıyorsun zaten.

İbrahim suresinin neresinden İbrahim'in Allah'ı kabul etmekle birlikte dinini kabul etmediğini çıkardığını ayetlerle alıntılayarak gösterebilirmisin? Herkes net olarak görsün!

selamlar
aorskaya

merdem
7. November 2012, 03:39 AM
Elinden oyuncagi alinmis bir kücük cocuk gibi üzüldüm dogrusu, Ibrahim Peygamberin kissasini okurken birden bire gök gürültüsü gibi ortaya konular acildi.

Kardeslerim kim kime ne izahat vermeye calisiyor, ipin ucunu kacirdim.

Ibrahim Peygamberin kissasi en güzel bir sekilde Allah'in varligini kabul ettirme örneklerinden birisidir.

Bundan bir kac sene evveli birisine cep telefonunu tarif etmeye kalksak, sorabilirmiyim sizlere bunu nasil kabul ettirebilirdik? Bizler icin gayet normal, cünkü asagi yukari hepimizin elinde en azindan bir cep telefonu bulunuyor.

Cep telefonu misali, biz Kur'an ile, Allah'a iman edilen bir ortamda dünyaya geldigimiz icin, Ibrahim Peygamberin kissasi bize bir tas devri misalini vermemeli. Ibrahim Peygamberin icinde tertemiz düsünceler var, putperestligin orta yerinde, bambaska olaganüstü birseyin pesinde, kendisini kulluk olmaya layik bir ILAH pesinde. Ne kadar takdir edilecek bir incelik.

Bir de medeniyetten uzak bölgelerde yasayanlari düsünün günümüzde, onlar Allah'i nasil idrak edecekler? Demek ki, Ibrahim Peygamber gibi her insanin aklini kullanmasi lazim Rabbimize yönelmesi lazim. Insan bu fitrat üzerine yaratildigindan dolayi üstüne düsen vazifedir bu. Ama deve kusu gibi kafasini topraga gömer ve görmemezlikte gelir, o baska bir durum, sonunda kendi kazdigi kuyuya kendisi düser.

Biz ademogluna akil yanliz balik tutup gökdelenler kurmasi icin verilmemistir.

Bir de ateist hususunda sunu söylemek istiyorum, ateist ne Allah'a inanir, ki Allah'in var oldugunu dahi kabul etmez, ne dinleri kabul eder, öldükten sonra dirilteceklerine hele katiyyen inanmazlar. Onlar hayvanlarin en asagiliklaridir, yani burada hayvanlara bile bu hakaret olur onlari hayvanlarla karsilastirmak. Ateist kendini /hasa/ Tanri gibi görür. Herseyi kendi emegiyle kazandigini söyler, ben insanlara inanirim diye geveler durur.

Allah'in selami üzerlerinize olsun kardeslerim.

aorskaya
7. November 2012, 03:48 AM
Elinden oyuncagi alinmis bir kücük cocuk gibi üzüldüm dogrusu, Ibrahim Peygamberin kissasini okurken birden bire gök gürültüsü gibi ortaya konular acildi.



Dinden yazışırken, bazılarının bildikleri sarsılınca, kendi düşüncelerini gözden geçirmek yerine, saldırganlıkla düşüncelerini hakim kılmaya çalışıyorlar.

Bilginin yetmediği yerlerde bunlar olabiliyor, insanın olduğu yerlerde her şeyin olmasına alışalım artık...

Alışalım, ama doğru olmadığını da dillendirelim. Çünkü, şahit olduğumuz konular hakkkında adaletle şahitlik yapıp, yazılarımızı yazmazsak, hesap gününde bunun hesabını veremeyeceğimizi de bilmeliyiz.

Tespitin doğru, İbrahim peygamber kıssaları bu nedenle tamamlanmamıştır. Ancak, rabbim izin verirse devam edeceğim kardeşim...

selamlar,
aorskaya

aorskaya
7. November 2012, 03:52 AM
Bir de ateist hususunda sunu söylemek istiyorum, ateist ne Allah'a inanir, ki Allah'in var oldugunu dahi kabul etmez, ne dinleri kabul eder, öldükten sonra dirilteceklerine hele katiyyen inanmazlar. Onlar hayvanlarin en asagiliklaridir, yani burada hayvanlara bile bu hakaret olur onlari hayvanlarla karsilastirmak. Ateist kendini /hasa/ Tanri gibi görür. Herseyi kendi emegiyle kazandigini söyler, ben insanlara inanirim diye geveler durur.



Bazılarının ateist yakınları olmalıki, ateistleri bu kadar savunabilsin. Sanırım İbrahim peygamberin babasına verdiği bir söz yüzünden babasının bağışlanmasını istemesine kadar olan kısmı da aklında kalmış olmalıki, ateistleri savunmakta kendini haklı sanabiliyor.

Ancak, unuttuğu yada hiç algılayamadığı devam kısmında, İbrahim peygamberimize babasının putperest olması nedeniyle müslümanlardan olmadığından affedilmeyeceğinin belirtildiğini doğal olarak göremiyor.

Başka yazılarına da hazırlıklı olun, o zaman daha fazla şaşırmazsınız.

Rabbim inşallah aklını doğru kullanmayı nasip etsin...

selamlar,
aorskaya

merdem
7. November 2012, 04:48 AM
Bazılarının ateist yakınları olmalıki, ateistleri bu kadar savunabilsin. Sanırım İbrahim peygamberin babasına verdiği bir söz yüzünden babasının bağışlanmasını istemesine kadar olan kısmı da aklında kalmış olmalıki, ateistleri savunmakta kendini haklı sanabiliyor.

Ancak, unuttuğu yada hiç algılayamadığı devam kısmında, İbrahim peygamberimize babasının putperest olması nedeniyle müslümanlardan olmadığından affedilmeyeceğinin belirtildiğini doğal olarak göremiyor.

Başka yazılarına da hazırlıklı olun, o zaman daha fazla şaşırmazsınız.

Rabbim inşallah aklını doğru kullanmayı nasip etsin...

selamlar,
aorskaya

Haklisiniz Aorskaya kardesim,

Yüce Allah'in emirlerini dogal görüp görmemek haddimize düsmez, mühim olan boyun egmek, kabullenmektir.


Ey iman etmiş kimseler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfrü seviyorlarsa, onları veliler edinmeyiniz. Sizden her kim de onları velileştirirse, artık işte onlar zâlimlerin ta kendileridir. Tevbe Suresi 23. Ayet