PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : şeriat nedir, müslüman şeriattan neden korkar?


aorskaya
22. August 2012, 11:37 AM
SELAMUN ALEYKÜM,

Sevgili kardeşlerim,

Bizler islam konusunda mutlaka bilinçlenmedikçe, islamı bilerek yaşamadıkça hem öbür yaşamı kurtaramayız, hem de bu dünyada bilmediklerimizi yaşayarak, yaşamın gerçek amacından uzaklaşırız. Ancak, bazı durumlarda, gerçeklerle karşılaşmak kaçınılmaz olunca da yeniden sıkıntılar yaşarız.

İşte, bu durumu kendimize müslüman demekle birlikte şeriatı kabul edememekle örnekleyebiliriz.

Gerçekten de bu gün bir çok müslümana mikrofon uzatsak ve şeriatı ve şeriatın gelmesini isteyip istemediklerini sorsak, hem şeriatı tanımlayamadıklarını yada yanlış tanımladıklarını hem de şeriatı istemediklerini görürüz.

Bu durumda bu çok açık bir çelişki olurki, tam bir müslüman olmadığımızı gösterir.

İslam şeriatı demek, "İslam dininin hükümleri" demektir. Yani şeriat; "toplumdaki zalimlere “Dur” diyen, toplumsal ahengi ve adaleti sağlayan hükümler bütünlüğüdür."

Durum bu olmakla beraber, bunu bilmeyen ve aslında toplumdaki imansızlarca erken yaşlardan itibaren empoze edilen; "çağdışı cezalandırma hükümleri olarak bilinmesi" nedeniyle müslümanım diyenlerin şeriatı istemediğine tanık oluruz.

Toplumda yüksek konumda bulunan imansızlara; “İslam şeriatı” denilince tüyleri diken diken olmakta ve İslam şeriatı hakkında ağızlarına geleni söylemektedirler. İşte bunlar kendi korkularını müslüman halka da sadece çağdışı cezalar olarak kabul ettirdiklerinden, müslümümanlarında şeriat denilince; "öcüyle korkutulan çocuklar gibi gözleri açılmaktadır."

Bu insanlar, “Dinimiz İslam” diyen insanlardır! Peki neden, neden bu kavramdan bu kadar çok korkuyorlar? Kaldı ki bir taraftan “Dinimiz İslam” diyecekler, diğer taraftan ise İslam'ın hükümleri manasına gelen “İslam şeriatı” kelimesinden, aslan görmüş sırtlanlar gibi kaçışacaklar!.

O halde neden?

İşte bunun nedeni, bu zavallı insanlardan kaynaklanan bir neden değil, müstekbirler tarafından bu insanlara verilen bir nedendir.

Dünya müstekbirleri basın/yayın faaliyetleriyle bütün bu insanları istedikleri vadiye sürüklemişler ve insanların İslam gerçeği karşısında kendileri gibi düşünmelerini empoze etmişlerdir.

Mesela “ideoljiler ve dini yönetimlerle ilgili” bir toplantıya veya bir panele katılıyorsunuz. Burada; İslam'dan ve İslam şeriatından bahseden aydın(!) konuşmacının, her nedense İslam'ın sosyal adaletine kesinlikle değinmediğini görürsünüz.

Çünkü genel olarak bu sosyal adaleti eleştiremeyeceğini, yalan ve iftirayla da olsa bu adaleti pek gölgeleyemeyeceğini bilir. Bunları bildiği için İslam'ın sosyal adaletine hiç değinmeden, İslam'ın ceza hukukundan kendilerine göre meşhur olan iki örneği verir.

“Efendim şeriatçılık gericiliktir, şeriat kanunlarının gelmesi bedevi arapların 14 asır öncesine dönüş demektir. Şeriat kanunu ne demektir? Şeriat kanunu demek, hırsızların elini kesmek, zina yapanı bekar ise dövmek, evli ise öldürmek demektir! Yirmi birinci yüzyıla girerken böyle bir gerici uygulamayı kim ister?”

Dinleyenlerden alkış tufanı ve sözlü katılımlar… “İstemeyiz”. “İstemeyiz tabi!..”

Hırsızın elinin kesilmesine, zina yapan zaninin cezalandırılmasına şiddetle karşı çıkan bu insanlara şaşkınlıkla bakıyorsunuz. “Acaba bütün hırsızlar, bütün uğursuzlar bu salonda mı toplandı!” diye bir düşünce geçiyor kalbinizden!

Şaşırıyorsunuz!.. Ne yapacağınızı ve ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz! Hırsızın elinin kesilmesini istemeyen bu insanlar, birer hırsız mı, yoksa hırsızdan yana mı? Zina yapanın cezalanmasını istemeyen bu insanlar, başkasının namusunda gözü olan birer zani mi, yoksa zinayı geçim vasıtası kabul eden birer pezevenk mi, ailesinden olanların zina yapmasını kabul edebilenlermidir?

Tabi ki bunlardan hiçbiri değil…

O halde neden, aslını, içeriğini, hikmetini, geçmişte nasıl tatbik edildiğini, zamanımızda kimlere ve nasıl tatbik edileceğini dahi bilmedikleri bu hükümlerden neden rahatsız oluyorlar?

Bu soruyu halk kitlelerine sorduğumuz zaman sadece ve sadece suçlulara bazı merhamet duygularıyla cevap vereceklerdir. Söz konusu hükümlerden başka bir rahatsızlıkları yoktur halk kitlelerinin.

Ancak onlara bu yersiz ve mesnetsiz merhamet duygularını veren, onların duygularını kullanan müstekbirler, söz konusu hükümlerden gerçekten rahatsız olanlardır. Bu rahatsızlıklarının kaynağı ise, başkalarına merhametten de değildir.

Çünkü hırsızdan ve hırsızlıktan yana olanlar, fuhuştan ve fuhşiyattan yana olanlar, onların ta kendileridir. İslam'ın hükümlerinden duydukları rahatsızlığı, değişik propagandalarla halkın rahatsızlığı durumuna getirmektedirler.

İslam'ın hükümlerine bir mümin olarak yaklaştığımız da, bu hükümlerini aramızda fazlaca konuşmamıza dahi gerek yoktur.

Çünkü biliyor ve İman ediyoruz ki, insanı yaratan Rabbimizdir. İnsana el ayak, dil, dudak, göz, kulak veren Rabbimiz, başkasının malına haksız yere uzanan eli, sadece o eli geri almaktadır.

Rabbimizin buna hakkı var mıdır, yok mudur tartışmasını yapmak, biz müminler için kesinlikle mümkün değildir.

Hırsızın elinin kesilmesini istemeyen bu insanlar ya hırsızlık yapan yada hırsızlık yapma hakkını kendinde saklı gören kimseler değilmidir? Zaten kendilerinin yaratmadığı insanları, kendi menfaatlerine ters düştüğü için işkencelere ve ölümlere mahkum eden müstekbirler değimlidir?

Böylelerinin yaşadığı bir dünyada, alemleri yaratan Allah (c.c.)'in “Hırsızın bir elini kestirmeye hakkı var mıdır, yok mudur” tartışması, çok abes bir tartışma olacaktır.

Tabi ki bu yazdıklarımız biz iman edenlere yani müminlere göredir.

SAYGILARIMLA
aorskaya

hiiic
23. August 2012, 10:45 PM
Hırsızın elinin kesilmesine, zina yapan zaninin cezalandırılmasına şiddetle karşı çıkan bu insanlara şaşkınlıkla bakıyorsunuz. “Acaba bütün hırsızlar, bütün uğursuzlar bu salonda mı toplandı!” diye bir düşünce geçiyor kalbinizden!

Şaşırıyorsunuz!.. Ne yapacağınızı ve ne düşüneceğinizi bilemiyorsunuz! Hırsızın elinin kesilmesini istemeyen bu insanlar, birer hırsız mı, yoksa hırsızdan yana mı? Zina yapanın cezalanmasını istemeyen bu insanlar, başkasının namusunda gözü olan birer zani mi, yoksa zinayı geçim vasıtası kabul eden birer pezevenk mi, ailesinden olanların zina yapmasını kabul edebilenlermidir?

bu nasıl bir zihniyet gerçekten araştırma konusu.

ya Kuranda hırsızın kolunu kesin derken sizin anladığınız manada demiyorsa? bunun vebalini nasıl çekeceksiniz?

öyle bir yazmışsın ki bu insanlık dışı vahşice uygulamayı çağ dışı bulanları hırsız ve zinakar ilan etmişsin... Bu daha da üzücü.

O kadar ceza yöntemi varken, hele ki laik Anayasanın ceza kanununda yer alan ümanizm (kişinin cezalandırılmasındaki amaç onu yeniden topluma kazandırmaktır) ilkesi varken nasıl olurda çağ dışı teammülleri bu şekilde savunursunuz. Hırsıza başka ceza mı yokda elini keseceksiniz?

Peki zina konusunda sorduklarımı şimdi yeniden soruyorum ki belki düşünürsünüz.
-hadislere göre 3 dirhemlik mal çalanın eli kesilmiş. 3 dirhem çalanla 10 bin tl çalan aynı cezaya mı çarptırılacak? ya 100 bin tl çalan ile bir milyon tl çalan yada ülkeyi tamamen soyanların cezası eşit olarak kolunun kesilmesi midir? sizce bu adalet midir? sizce Allah böyle bir uygulamayı emreder mi?

ates demir
24. August 2012, 01:47 AM
Trollük; birbiriyle doğrudan ilişkisi olmayan kavramları bir araya getirip rasyonel/analitik nedenselliği dışlayan, kendini sorgulatmayan, dolayısıyla yanlışlanabilirliği olmayan yeni bir argüman üretme davranışıdır. Yapanlara da troll denir. Kabaca tarifiyle bircok olta yada bir buyuk ağ atılır ve balıklar beklenilir. Trollük hansen (hani sen bilirsin) siniflamasina göre 3 e ayrılır:
Saf troller; troll olduklarını dahi bilmezler. Garip trollerde denir.
Akıllı troller troll olduklarinı bilir ve bunu kullanirlar. Us-lu troller de denir.
Zeki troller troll oldugunu bilipte saflik ayagina yatarlar. Garip us-lu trollerde denir.
Neyse aslinda basliga yanit vermemis gibi gozuksemde yanitimi coktan yazmis olmanin mutlulugu icindeyim.
Selam herkese

Zinedov
24. August 2012, 02:00 AM
Selam aorskaya;

Çok "sığ" bir yazı olmuş bu. Diğerlerinin arasında sığrıtmış.

Zinedov
24. August 2012, 02:06 AM
Bugün hırsızlık ile ilgili olarak yazdıklarım:

uygulaniyor olmasi kendine islam alemi adi verenlerin insanlikdisiliklaridir. Kurandaki ifadeler ise aciktir. Kuran butununu iyi bilen birisi oradaki elin tebbet suresindeki ellerin kurumasi ifadesi gibi mecazi oldugunu bilir (hic arapca bilmese bile). Yani butunsel bakmak cok onemlidir. Hirsizligin cezasinin mecazi olmayan sekilde ifadesi ise yusuf suresinde yusuf kissasinda kardesinin hirsizlikla ithamina yonelik olarak yer alir.

dilbilgisel açıdan el kesme cezasını çıkarmak imkansız. Peygamber Arapça bilmiyor muydu sizce?

http://www.facebook.com/notes/ali-lahebeki/allaha-at%C4%B1lan-bir-ba%C5%9Fka-b%C3%BCy%C3%BCk-iftira-h%C4%B1rs%C4%B1zlar%C4%B1n-ellerinin-kesilmesi/10150951376149682

Zinedov
24. August 2012, 02:10 AM
Zina ile ilgili:

Allah insanlarin gayrimesru iliskileri ile dunyada ilgilenmez, toplum ile ilgilenir. Gayrimesru iliskinin cezalandirilmasini emretmez, 4 kisinin acikca ve net olarak gorebilecegi sekilde uluorta cinsel iliski kuranlarin toplumu yozlastirdiklari icin toplum tarafindan kinanarak cezalandirilmalarini soyler. Bu kinama ve toplum onunde teshir, bu isin uluorta yapilmasinin onune gecip caydiricilik niteligi olan bir cezadir. Kapali kapilar ardinda gizli olan, toplumsal zarar vermeyen gayrimesru iliskilerin sorumlulugu yalnizca taraflari baglar. Ben boyle anliyorum. Ve tekrar soyluyorum, degnek diye cevrilen celde kelimesini arastiriniz.

Tevratta geçen RECM'in de kınama, aşağılama, lanetleme gibi bir anlamı var yani "taşlama" mecazi olabilir. Her konuda aşırılığa sapmış Yahudilerin bağnaz olanları bu kelime konusunda da aşırılığa sapmış ve adam taşlama haline getirmiş olabilirler. Kuran'daki ceza hükmünde de bir toplumsal kınama sözkonusudur.

hiiic
24. August 2012, 06:20 AM
Allah razı olsun Zinedov. hırsızlık konulu yazının altına yapılan yorumlar gerçekten sinir bozucu ve klasikleşmiş geleneksel kafanın ürünler. Ama ehli kitaptan pek çok üzücü söz işiteceğimiz de ayetle sabittir.

oradaki resmi buraya da paylaşmak istedim. Allah anlamayı nasip etsin...

http://a1.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/486610_10150999839277048_1096147914_n.jpg
Link (http://www.facebook.com/notes/ali-lahebeki/allaha-at%C4%B1lan-bir-ba%C5%9Fka-b%C3%BCy%C3%BCk-iftira-h%C4%B1rs%C4%B1zlar%C4%B1n-ellerinin-kesilmesi/10150951376149682)


zina konusunda ise, evet toplum içerisinde yapılan cezalıktır. Ancak gizli yapılan da zina kategorisinde ise o da günahtır ve şahidi, delili varsa cealıktırç 4 delil yeterli olur. Yusuf peygamber ile efendisinin zinası gizli olacaktı ama yine de Allah katında çirkin bir iş olarak değerlendirildi. zina: sıkışmak manasında. Evlilik dışı olan ve sonunda kendine ve çevreye zarar verecek fiildir. bebek olduğunda gizlenemeyecek ve gerçekten büyük sorunlara sebep olacaktır. Bebek olmazsa kişilerin sadakatsızlığı ile sonuçlanacaktır v.s. örnekleri çoğaltmak mümkün.
Birbirlerinin örtüsü olan ve ilişkilerinden dolayı kınanmayacak olan EŞLER haricinde herkesin cinsel münasebeti zinadır. ALlah neslin bu şekilde türemesi için, canlılığın devamı için ona dayanılmaz bir haz vermiştir. Ancak 2 damla hormon ile birkaç beyin sinyalinin ötesini düşünen ve libidolarına hakim olanlar göreceklerdir ki; bu konuda aşırılığa kaçmak (küfürlü argo kelimelerde bile kullanmak) pislikten başka birşey değildir. Gerçekten çirkin bir iştir.
Ama bahsettiğin konuyu şöyle yorumluyorum, toplumsal birlik ve sevgiye en çok zarar veren zina ağır cezayı almalıdır. Bu da aşikar yapılanlarıdır. Toplum yapısını bugün televizyonlardan çok da güzel bozuyorlar. Belki yayınlar zina katogerisine girmiyor ama dikkat edin; zina yaptırmasa da yaklaştırıyor. Zaten bize de emrolunan şey o işe yaklaşmamamızdır.

galipyetkin
24. August 2012, 08:10 AM
Şerait - Şeriat - Din başlıklı yazımdan bir pasaj aktarıyorum

........... Allah’ın vahyi indirerek, iyinin kötünün tanımını yaptığı, yolları açıkladığı, güzel ve çirkin ahlâkı tanımladığı, adalet ve merhameti överek bunun ilkelerini verdiği emir ve önerilerinin toplamının bilimsel adı ŞERaİTtir.

Doğru imanı da içermesine rağmen daha ziyade hak olan dinin hak olan ''sosyo ekonomi politiğinin'' sınırlarının çizilip, ilkelerinin verildiği Allah’ın insana teklifinin kendisine ŞERiAT denilir.

İnsanın kapasitesi oranında ve önceki geleneklerinin kötülerinden arınıp yeni bir hayat seçmesine ve teklif edilene icabet ettiğini düşünerek ondan anladığını imanî ve amelî pratiğe geçirmesine/yaşam tarzı yapmasına DİN denilir. Zaten ŞERAİTin borç yükleyen niteliğine karşılık olarak din(Deyn), ödenmesi gereken borcu olduğunun bilincinde olmaktır. Bu anlamıyla din, insanın Vahiy’den anladığını, borcuna dâhil ettiği bir yol, bir kabuldür.
Zaman içinde toplumun sosyo ekonomik gelişmesi, bilgi birikimi ile ve ihtiyaç duyulduğunda yeniden ana kaynağa, bir yandan da zaman ve ihtiyaca bakıp, üzerinde iyice düşünülerek algılanabilecek içerikleri vardır. işte bu sosyo ekonomik içerikler ŞERİATtir.
Ama muhafazakâr bunu kabul etmez veya böyle bir şeyi risk almak olarak düşündüğü için kolaycılığa sapar ve kendisine rivayet edilen sünneti esas alarak, maksatlara inmeden yoluna devam ettiği için, bir zaman gelir ki, bu hükümler(rivayet ve sünnetler) ölü hale gelir.
.......... velhasıl ŞERİAT, imani alanlar dışında ekonomik ve sosyal hayatın adalet üzere düzenlenmesidir. Peygamberin kişileri iman yönünden zorlama yetkisi yoktur, fakat şeriat/ekonomik ve sosyal yaşam bakımından zorlama, tedbir alma yetkisi vardır.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

aorskaya
28. August 2012, 03:47 PM
1- ya Kuranda hırsızın kolunu kesin derken sizin anladığınız manada demiyorsa? bunun vebalini nasıl çekeceksiniz?

2- öyle bir yazmışsın ki bu insanlık dışı vahşice uygulamayı çağ dışı bulanları hırsız ve zinakar ilan etmişsin... Bu daha da üzücü.

O kadar ceza yöntemi varken, hele ki laik Anayasanın ceza kanununda yer alan ümanizm (kişinin cezalandırılmasındaki amaç onu yeniden topluma kazandırmaktır) ilkesi varken nasıl olurda çağ dışı teammülleri bu şekilde savunursunuz. Hırsıza başka ceza mı yokda elini keseceksiniz?



Yazındaki diğer kısımları sonra cevaplandıracağım ama şuradaki çıkışın çok önemli olduğundan hemen hatanı göstermem gerekiyor.

Kuranda “hırsızın elinin kesilmesi” emri vardır ve yine rabbimiz kuran için “onu, herkesin kolayca anlayabileceği şekilde açıkladık” diyor değilmi?

Buradaki herkesin içine siz de ben de giriyoruz değilmi? Yine aklını bizden daha az kullanabilenler de (aklını hiç kullanamayanlar yani akıl özürlüler muhatap değildir) giriyor değilmi? O halde; kuran her seviyeden insanın okuduğunda hemen anlayabileceği bir kelama sahiptir değilmi?

O zaman, kuranda hırsızın cezası ile ilgili bu sözü kim görürse görsün, “hırsızın elinin kesileceğini anlar” değilmi? Kuran herkese hitap edip, aksine sadece alimlere, dâhilere hitap etmediğine göre böyle anlamalar çok normal olur değilmi?

Şimdi;

Tek tek benim cümlemi de, senin iddianı da değerlendirelim:

1- “ya Kuranda hırsızın kolunu kesin derken sizin anladığınız manada demiyorsa? bunun vebalini nasıl çekeceksiniz?” demişsiniz.

Şimdi, anlattığım gibi ama varsayalım ki; “benim anladığım anlama gelmiyorsa”, rabbime vereceğim cevap şudur:

“Ya rabbim, bana verdiğin akılı kullanarak, senin kurandaki kelamından ben samimi olarak böyle yani hırsızın elinin fiilen kesileceğini anladım. Benim gücüm buna yetti . Kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemeyeceğinizi söyleyen sizin takdirinizi kabul ediyorum. Ancak; anlamakta hatalı olan ben, “sizin kelamınız için; ne kadar insanlık dışı, ne kadar vahşice, ne kadar çağdışı diye nitelemede de bulunma hatasına bari düşmedim” diyebileceğim.

2- "ya Kuranda hırsızın kolunu kesin derken sizin anladığınız manada demiyorsa? bunun vebalini nasıl çekeceksiniz? öyle bir yazmışsın ki bu insanlık dışı vahşice uygulamayı çağ dışı bulanları hırsız ve zinakar ilan etmişsin... Bu daha da üzücü." iddianızı tekrar inceleyelim.

“Kuran hükmüne göre hırsızın elinin kesilmesi gerekir” diyen bana söyleseniz de, gönderme yaptığınız kurandaki rabbimizin kelamına siz nasıl ve ne hakla; “ne kadar insanlık dışı, ne kadar vahşice, ne kadar çağdışı” diye nitelemede bulunabilirsiniz?

Kurandaki hüküm, benim anladığım (gibi ise) sen bu sözünün, çıkışının, kafa tutuşunun, hesabını nasıl verebilirsin? Sen, Allah’ın kelamına asi gelme cüretini gösterdiğini görebilirmisin?

Senin bu davranışın, “aklını, egosunu rab edinenlere en güzel örnek teşkil eden bir göstergedir.”

Sen hataya düşmezmisin, yanılmazmısın da, kurandaki hükmün benim anladığım gibi olmasının imkansızlığını düşünerek bu cüreti gösterebiliyorsun! Şimdi, bir an için hatalı olabileceğini bari kabul et de; hemen tövbeni yap sevgili kardeşim.

3- O kadar ceza yöntemi varken, hele ki laik Anayasanın ceza kanununda yer alan ümanizm (kişinin cezalandırılmasındaki amaç onu yeniden topluma kazandırmaktır) ilkesi varken nasıl olurda çağ dışı teammülleri bu şekilde savunursunuz. Hırsıza başka ceza mı yokda elini keseceksiniz?
demişsin...

Buyur, sevgili kardeşim,

O kadar ceza içinden, helede hümanist laik anayasadan bakarak; bütün zamanlar için, her yer için ve herkes için geçerli olacak şekilde “hırsıza verilecek cezayı” yazıver…

1- Öyle bir ceza olsun ki; hiç kimse itiraz edemesin, adil bulsun!

2- Öyle bir ceza olsun ki; her bölgede, her ülkede, içtenlikle benimsenerek uygulanabilsin!

3- Öyle bir ceza olsun ki; her zaman geçerli, değişmez, yani evrensel olsun!

4- Öyle bir ceza olsun ki; cezasını çeken hırsız bir daha hırsızlık yapmayı düşünemesin!

Evet, hırsıza ne ceza verilsin çağdaş kardeşim…

Selamlar
aorskaya

aorskaya
28. August 2012, 04:12 PM
Peki zina konusunda sorduklarımı şimdi yeniden soruyorum ki belki düşünürsünüz.

-hadislere göre 3 dirhemlik mal çalanın eli kesilmiş. 3 dirhem çalanla 10 bin tl çalan aynı cezaya mı çarptırılacak? ya 100 bin tl çalan ile bir milyon tl çalan yada ülkeyi tamamen soyanların cezası eşit olarak kolunun kesilmesi midir? sizce bu adalet midir? sizce Allah böyle bir uygulamayı emreder mi?

Sevgili kardeşim,

Önce hadis ile hadis rivayeti arasındaki farkı iyi kavrayın lütfen... Hadisin ne olduğunu bilirseniz, bu yazdığınızın hadis olma imkanı olmadığını da görürsünüz.

Gerekirse, hadis nedir, hadis rivayeti nedir yeniden anlatırım ama şimdi değinmeme gerek yoktur.

Sizin yukarıdaki iddialarınız hadis değil, rivayettir ve ben hiç bir zaman rivayetleri delil kabul etmem. Ben islamın tek kaynağının kuran olduğunu bilir, bunu söyler ve sadece kurandan delillerle yazılarımı yazarım.

Bu güne kadar bir tane bile rivayeti delil olarak yazılarımda kullanmadım, kuran gerek te bırakmadı...

Yukarıdaki sorunuzu cevaplamadan önce size kısaca bir hatırlatma yapayım:

İslamda hemen hırsızın eli kesilmez. Önce hırsızlığı ortadan kaldıracak sosyal ve ekonomik yapıyı islami yönetim becermek zorundadır.

İşte, hırsızlığa ihtiyaç bırakmayan sosyal yapı oluşturulunca, müşkül durumda olanlara sosyal yardımların yapılacağı kurumlarda olacak ve kişiler hırsızlık yapmak yerine gerekirse bu kurumlar tarafından finanse edilecektir.

Hırsızlığın yapılmasından başka çaresi kalmayan hırsızların ise eli kesilmeyecek, çünkü suçlu hırsız değil yönetim başta olmak üzere, onun hırsız olmasına sebep olanlar örneğin; iş istediği halde iş vermeyen kimseler olacaktır.

Yoksa; sizin şu anda zannettiğiniz gibi demokratik yönetimlerin ekonomilerinde olduğu gibi sosyal vurdumduymazlık olmayacaktır.

Ayrıca; zamanımızdaki gibi banka hortumlayanlar serbest kalabilirken, bakkaldan makarna çalan emekli mahkum edilemeyecek, pastaneden baklava çalan çocuklara ceza verilemeyecektir.

Yoksa bu dediklerim bizim ülkemizde olmamışmıydı? yanılıyormuyum? bizim ülke; laik, demokratik ve hukuk ülkesi değilmi? Bizim ülkemizde bunlar olamaz değilmi?

Ama, maalesef bunlar bizim ülkemizde ve senin çok çağdaş kanunlarına göre ortaya çıkabilen ucube cezalardır.

Şimdi hala ikna olmadıysan senin sorunu ele alalım:

-hadislere göre 3 dirhemlik mal çalanın eli kesilmiş. 3 dirhem çalanla 10 bin tl çalan aynı cezaya mı çarptırılacak? ya 100 bin tl çalan ile bir milyon tl çalan yada ülkeyi tamamen soyanların cezası eşit olarak kolunun kesilmesi midir? sizce bu adalet midir? sizce Allah böyle bir uygulamayı emreder mi?
demişsiniz:

1- Bir eve giren hırsız; 3 dirhem bulursa 3 dirhemi çalar, 1000 dirhem bulursa onu çalar değilmi? Hırsızın çaldığıyla değil, eylemiyle konuşulması gerekir değilmi? Çünkü hırsız, bulduğunu çalar değilmi?

2- 3 dirhem çalan hırsız, ülkeyi soymayı bilir ve o imkanı yakalarsa, bunu yapmayacağınımı söylüyorsunuz? Vicdana geleceğini, hep 3 dirhem çalıp başka çalmayacağınamı inanıyorsunuz?

Eğer gerçekten, 3 dirhem çalanın, fazlası olsa da hep 3 dirhem çalacağına aklınız kesiyorsa, size başka söyleyecek sözüm kalmıyor... siz haklısınız o halde!

Ama, siz hep 3 dirhem çalmayacağını akıl edebiliyorsanız, hırsızlıkta aynı cezanın adil olmadığını siz iddia edebilirmisiniz?

yada; şu hırsızlığa şu kadar, bu hırsızlığa bu kadar diye maddeler halinde hırsızlık çeşidi ve cezalar mı icad edeceksiniz?

Lütfen, akıllı cevaplar veriniz...

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
28. August 2012, 04:15 PM
Selam aorskaya;

Çok "sığ" bir yazı olmuş bu. Diğerlerinin arasında sığrıtmış.

Sevgili Zinedov kardeşim;

Eğer gerçekten size öyle geldiyse şöyle yorumlayın lütfen;

Konu çok önemli ve onun suçu yok. Konuyu anlatmakta yeterli performansı gösterememişim. Yeteri kadar anlatmayı becerememişim.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
28. August 2012, 04:22 PM
Bugün hırsızlık ile ilgili olarak yazdıklarım:
uygulaniyor olmasi kendine islam alemi adi verenlerin insanlikdisiliklaridir. Kurandaki ifadeler ise aciktir. Kuran butununu iyi bilen birisi oradaki elin tebbet suresindeki ellerin kurumasi ifadesi gibi mecazi oldugunu bilir (hic arapca bilmese bile). Yani butunsel bakmak cok onemlidir. Hirsizligin cezasinin mecazi olmayan sekilde ifadesi ise yusuf suresinde yusuf kissasinda kardesinin hirsizlikla ithamina yonelik olarak yer alir.

dilbilgisel açıdan el kesme cezasını çıkarmak imkansız. Peygamber Arapça bilmiyor muydu sizce?

http://www.facebook.com/notes/ali-la...50951376149682



Sevgili kardeşim,

Yusuf a.s. kıssasındaki hırsızlık olayının ve Yusuf a.s.ın konumunun, bizim hırsızlık konumuzdan farklı molduğunu unutmayın lütfen...

Eğer, aynısını düşünüyorsanız, kardeşin; nasıl alıkonulduğunu, ne kadar alıkonulduğunu ve sonra nasıl serbest bırakıldığını da düşünerek kurandaki el kesme cezası yerine uygulanıp, uygulanamayacağını bir daha gözden geçirmenizi rica ediyorum.

Bunları özel olarak dikkate aldığınızda, hırsızın elinin kesilme cezası yerine uygulanamayacağını, böyle düşünmekle hata yapmış olduğunuzu göreceğinizi düşünüyorum.


saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
28. August 2012, 04:35 PM
Zina ile ilgili:

Allah insanlarin gayrimesru iliskileri ile dunyada ilgilenmez, toplum ile ilgilenir. Gayrimesru iliskinin cezalandirilmasini emretmez, 4 kisinin acikca ve net olarak gorebilecegi sekilde uluorta cinsel iliski kuranlarin toplumu yozlastirdiklari icin toplum tarafindan kinanarak cezalandirilmalarini soyler. Bu kinama ve toplum onunde teshir, bu isin uluorta yapilmasinin onune gecip caydiricilik niteligi olan bir cezadir. Kapali kapilar ardinda gizli olan, toplumsal zarar vermeyen gayrimesru iliskilerin sorumlulugu yalnizca taraflari baglar. Ben boyle anliyorum. Ve tekrar soyluyorum, degnek diye cevrilen celde kelimesini arastiriniz.
...........
Kuran'daki ceza hükmünde de bir toplumsal kınama sözkonusudur.

Sevgili zinedov,
Kuran; ilişki sonrası olabilecek çocukların, sahiplenilmesi, soyunun belirliliği, onların beslenme, korunma ve topluma kazandırılması için eğitimleri dahil sorumluluklarının alınması için zinanın kapalı kapılar ardında olanı da dahil hepsini yasaklar. Toplumun gözü önünde yapılmayanlara göz yummaz.

Gayrimeşru ilişkilerin sonuçlarıda takdir edersinki sadece tarafları bağlamaz. Bu ilişki sonrası olabilecek 3. tarafıda ilgilendirir.

Bunlar üzerinde düşünürseniz, bunların doğruluğunu anlayacağınızı sanıyorum.

Kuranda, zina cezasına gelince, başka yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde 100 vuruş vardır. 100 vuruş zaten toplumun şahitliğinde olacağı için ayrıca bir kınama icat etmek gereği de yoktur.

Ayrıca, sopa yerine toplumsal kınama nasıl olacaktır. Örneğin bizim toplumda; adım başı homoseksüle, travestilere, fahişelere alışmış kimselere, bunları kınama ilanı yaparsak her halde kahkahalara sebep oluruz değilmi?

Bu olmasa bile, zinayı normal gören kimselerin gerçekten kınandığında utanıp, zinayı bırakacaklarını garanti edebilecek varmıdır?

Kurandakinden başka çözüm, sadece spekülasyon olacaktır.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
28. August 2012, 04:40 PM
zina konusunda ise, evet toplum içerisinde yapılan cezalıktır. Ancak gizli yapılan da zina kategorisinde ise o da günahtır ve şahidi, delili varsa cealıktırç 4 delil yeterli olur. Yusuf peygamber ile efendisinin zinası gizli olacaktı ama yine de Allah katında çirkin bir iş olarak değerlendirildi. zina: sıkışmak manasında. Evlilik dışı olan ve sonunda kendine ve çevreye zarar verecek fiildir. bebek olduğunda gizlenemeyecek ve gerçekten büyük sorunlara sebep olacaktır. Bebek olmazsa kişilerin sadakatsızlığı ile sonuçlanacaktır v.s. örnekleri çoğaltmak mümkün.
Birbirlerinin örtüsü olan ve ilişkilerinden dolayı kınanmayacak olan EŞLER haricinde herkesin cinsel münasebeti zinadır. ALlah neslin bu şekilde türemesi için, canlılığın devamı için ona dayanılmaz bir haz vermiştir. Ancak 2 damla hormon ile birkaç beyin sinyalinin ötesini düşünen ve libidolarına hakim olanlar göreceklerdir ki; bu konuda aşırılığa kaçmak (küfürlü argo kelimelerde bile kullanmak) pislikten başka birşey değildir. Gerçekten çirkin bir iştir.
Ama bahsettiğin konuyu şöyle yorumluyorum, toplumsal birlik ve sevgiye en çok zarar veren zina ağır cezayı almalıdır. Bu da aşikar yapılanlarıdır. Toplum yapısını bugün televizyonlardan çok da güzel bozuyorlar. Belki yayınlar zina katogerisine girmiyor ama dikkat edin; zina yaptırmasa da yaklaştırıyor. Zaten bize de emrolunan şey o işe yaklaşmamamızdır.

Zina konusunda bu kadar güzel yaklaşımlarda bulunan biri olarak, zina cezasını nasıl anlayamıyorsun, neden kabul edemiyorsun bunu anlamak güç oluyor.

Sopayı çağdaşmı bulmuyorsun, batılılar karşısında komik duruma düşeceğinimi sanıyorsun?

selamlar
aorskaya

Zinedov
29. August 2012, 07:10 AM
Sevgili zinedov,
Kuran; ilişki sonrası olabilecek çocukların, sahiplenilmesi, soyunun belirliliği, onların beslenme, korunma ve topluma kazandırılması için eğitimleri dahil sorumluluklarının alınması için zinanın kapalı kapılar ardında olanı da dahil hepsini yasaklar. Toplumun gözü önünde yapılmayanlara göz yummaz.

Gayrimeşru ilişkilerin sonuçlarıda takdir edersinki sadece tarafları bağlamaz. Bu ilişki sonrası olabilecek 3. tarafıda ilgilendirir.

Bunlar üzerinde düşünürseniz, bunların doğruluğunu anlayacağınızı sanıyorum.

Kuranda, "zina cezası"na gelince, başka yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde 100 vuruş vardır. 100 vuruş zaten toplumun şahitliğinde olacağı için ayrıca bir kınama icat etmek gereği de yoktur.

Ayrıca, sopa yerine toplumsal kınama nasıl olacaktır. Örneğin bizim toplumda; adım başı homoseksüle, travestilere, fahişelere alışmış kimselere, bunları kınama ilanı yaparsak her halde kahkahalara sebep oluruz değilmi?

Bu olmasa bile, zinayı normal gören kimselerin gerçekten kınandığında utanıp, zinayı bırakacaklarını garanti edebilecek varmıdır?

Kurandakinden başka çözüm, sadece spekülasyon olacaktır.

saygılarımla...
aorskaya

Söylediğimi anlamamışsınız. Ben kapalı kapılar ardında zina günah değil demedim. Allah ZATEN zinanın büyük bir günah olduğunu söylemiş ki söylememiş olsa dahi zina FITRATA uygun olmadığı için -eğer toplum "iyice" yozlaşmamışsa- dinsiz kitapsız bir yerde bile hoş karşılanmaz. Sizin de söylediğiniz gibi bir çok toplumsal sorun yanında bir çok bireysel, psikolojik vb. soruna da yol açar.

Kitapta bahsedilen "zina CEZASI" İSE 4 şahit ifadesinden anlaşılacağı gibi HALKA AÇIK türden zina ile ilgilidir. Eğer siz kendinizi KİŞİLERİN GİZLİCE/BİREYSEL YAPTIĞI zinanın takibinde sorumlu hissederseniz, milletin uçkurunun peşine düşerseniz ahiret gününe, Allahın adaletine falan inanmıyorsunuz demektir.

Birisine ve topluma zarar vermediği müddetçe herkes istediğini yapmakta ÖZGÜRDÜR. Allah bireysel zinanın cezasını da ister bu dünyada ister ahirette zaten verecektir. Ayette bahsedilen ceza ise toplumun korunmasına yöneliktir yani HALKA AÇIK dediğimiz ALENİ türden bir zinaya yöneliktir. Zinaya şahit olmak demek dedikodu veya söylenti veya ZAN falan değildir, 4 kişinin CİNSEL birleşmeyi BİZZAT görmesi lazım bu da ancak sokak ortasında veya herkesin içinde yapılırsa mümkün olabilir. Düşünün, "3 kişi NET OLARAK görse dahi" CEZA İNFAZ EDİLEMEZ, aksine bunu iddia edenlere(İFTİRA EDEN VEYA AÇIĞA ÇIKARANLARA) CEZA UYGULANIR

Ayetleri yorumlarken detaylara dikkat etmek gerekir bir de ahirete iman vb. tam olması gerekir. Çünkü bireylerin GÜNAHLARInın takibini yapmaktan, içki içmemesinden, zina yapmamasından sorumlu olan siz değilsiniz kendileri. YETKİLİ BİRİMLERİN GÖREVİ yalnızca bu kişilerin bireysel yanlışlarının topluma veya başkasına verdiği zararlarla ilgilenmektir. Örneğin kimseye içki içme diyemezsiniz, içkiyi yasaklayamazsınız. Ama içki nedeni ile insanların başkalarına verebileceği asayiş veya trafikle ilgili zarara karşı yasalar çıkarabilir, yanlızca bunlara YANİ BİREYSEL YAPILAN YANLIŞIN TOPLUMA YANSIMALARINA yaptırım uygulayabilirsiniz.

Barış ve esenlik(İSLAM) ortamı bir şeyleri yasaklayarak değil, toplumu oluşturan bireyleri her açıdan bilinçlendirerek oluşturulabilir. Toplumu koruyan ve geliştiren şey yasaklar değil bilinçtir.

aorskaya
29. August 2012, 01:32 PM
Söylediğimi anlamamışsınız. Ben kapalı kapılar ardında zina günah değil demedim. Allah ZATEN zinanın büyük bir günah olduğunu söylemiş ki söylememiş olsa dahi zina FITRATA uygun olmadığı için -eğer toplum "iyice" yozlaşmamışsa- dinsiz kitapsız bir yerde bile hoş karşılanmaz. Sizin de söylediğiniz gibi bir çok toplumsal sorun yanında bir çok bireysel, psikolojik vb. soruna da yol açar.

Sevgili zinedov kardeşim,

Zina için “günah değildir” dediğinizi iddia da etmedim, düşünmedim de… Ama, bakın kendi yazınızda bir alıntıya nasıl sahip çıkmışsınız. (Ben, bunun hatalı yazıldığını düşünerek, sadece açıklama yaptım, size yöneltme yapmadım.)


Allah insanlarin gayrimesru iliskileri ile dunyada ilgilenmez, toplum ile ilgilenir. Gayrimesru iliskinin cezalandirilmasini emretmez, 4 kisinin acikca ve net olarak gorebilecegi sekilde uluorta cinsel iliski kuranlarin toplumu yozlastirdiklari icin toplum tarafindan kinanarak cezalandirilmalarini soyler. Bu kinama ve toplum onunde teshir, bu isin uluorta yapilmasinin onune gecip caydiricilik niteligi olan bir cezadir. Kapali kapilar ardinda gizli olan, toplumsal zarar vermeyen gayrimesru iliskilerin sorumlulugu yalnizca taraflari baglar. Ben boyle anliyorum. Ve tekrar soyluyorum, degnek diye cevrilen celde kelimesini arastiriniz.


Şimdi yazıyı maddeler halinde yazarsak daha net anlaşılacaktır.

1- Allah insanlarin gayrimesru iliskileri ile dunyada ilgilenmez, toplum ile ilgilenir
2- Gayrimesru iliskinin cezalandirilmasini emretmez,
3- 4 kisinin acikca ve net olarak gorebilecegi sekilde uluorta cinsel iliski kuranlarin toplumu yozlastirdiklari icin toplum tarafindan kinanarak cezalandirilmalarini söyler
4- Bu kinama ve toplum onunde teshir, bu isin uluorta yapilmasinin onune gecip caydiricilik niteligi olan bir cezadir.
5- Kapali kapilar ardinda gizli olan, toplumsal zarar vermeyen gayrimesru iliskilerin sorumlulugu yalnizca taraflari baglar.


YORUMLARIM:

1- Rabbimiz, insanı başıboş bırakmaz, “zinaya yaklaşmayın” diyen rabbimizin kişi, yada topluluk ayırmadan gayrimeşru ilişkileri yasakladığını anlamamız gerekir. (Bunun; aile müessesi, neslin sıhhati, korunması ve devamı gibi sebeplerini daha önce kısaca yazmıştım)

2- “zinaya yaklaşmayın” diyen rabbimiz, zinanın yapılması halinde de cezasını 100 sopa olarak (acımadan ve toplumun gözü önünde) belirlemiştir.

Sevgili kardeşim, bakınız yazınızın bu kısmında, “günah değildir” dememişseniz de, cezalandırılmayacağını, çünkü g.meşru ilişki ile ilgilenilmediğini söyleme hatasına düşmüşüsünüz.

Şimdi de size bunu düşündürten sebep olduğunu sandığım diğer kısma geçelim.

3- 4 kisinin acikca ve net olarak gorebilecegi sekilde uluorta cinsel iliski kuranlarin toplumu yozlastirdiklari icin toplum tarafindan kinanarak cezalandirilmalarini söyler

Siz, kanaatimce 4 kişinin şahitliğini yanlış yorumlamanızdan dolayı, zinanın toplum önünde olanının cezalandırılacağını, ama gizli olanıyla ilgilenilmeyeceğini, ceza verilmeyeceğini anlamışsınız.
Halbuki; 4 şahitin, aynı anda olayı görenlerden olmasına gerek yokki! Herhangi bir zamanda bir tane şahit, başka zaman başka şahit, yine başka zaman da başka şahit olan olabilir. Böylece; zina iddiası ile ilgili olarak, iddia eden kimse bu şahitleri de bulmak zorunda kalır.

Aslında dikkat edilirse, 4 şahitin toplanması çok zordur, nerdeyse imkansıza yakındır. İşte bu nedenle, herkes zırt pırt zina isnad edemeyecek, insanların hayatını karartamayacaktır. Ama, 4 şahitin olduğu durumda ise zina kesin olarak belirleneceğinden, hem sopa hem de toplum önünde uygulaması anlaşılabilir olmaktadır.

Şimdi yeri gelmişken şahitlik konusunda ortaya çıkan ve ateist ve deist imansızlarının devamlı kaşıdığı konulardan biri olan problemden ve çözümünden de kısaca bahsedeyim:

a- Peki zina için 2 yada 3 şahit olsa bile 4.şahit bulunana kadar zina yapanların eylemleri cezasızmı kalabilecektir?
b- Bir kimse eşini zina ederken yakalarsa, onun ceza alması için 4 şahitmi bulmaya çalışacaktır?
c- Bu gün ilerleyen teknoloji ile şahide gerek bırakmayan kesin delil özelliği olan tespitler yapılabilmektedir, ama islama göre hala şahit aranacağı için istenenin aksine bu durumda çoğu zina cezasız kalmaktadır değilmi?

Diye eleştirel sorular olmaktadır.

İşte bu aşamada, zinanın sadece şahitlerle ortaya konabilecek bir suç olabileceğini sananlar yüzünden bu sorular ortaya sürülebilmektedir.

Halbuki, şahitliğin yanında , islamda suçlar için kanıt, delillere öncelik verildiğini bilmeyenler bunu yapabilmektedir. Konu çok dağılacağı için daha fazla detaya girmek istemiyorum.

Sanırım 4. Ve 5. Şıklara artık cevap vermeye gerek olmadan, ne şekilde olursa olsun “zinaya yaklaşılmaması emredilmekte” ve zina yapılırsa da ne şekilde yapıldığına bakılmaksızın acımadan, toplumun tanıklığında 100 vuruş olarak gerçekleştirilmesi gerekmekte olduğunu görüyoruz.

(bakınız; 1- yaşanması bile değil, yaklaşılmaması emri vardır, bunun üzerinde ayrıca düşünelim.
2- Aksi ayette belirtilmediğinden; toplum önünde verilecek ceza uygulamasından, zinanın da toplumun gözü önünde yapılanlarının cezalandırılmasını anlamak zorlamak olmaktadır)


Kitapta bahsedilen "zina CEZASI" İSE 4 şahit ifadesinden anlaşılacağı gibi HALKA AÇIK türden zina ile ilgilidir. Eğer siz kendinizi KİŞİLERİN GİZLİCE/BİREYSEL YAPTIĞI zinanın takibinde sorumlu hissederseniz, milletin uçkurunun peşine düşerseniz ahiret gününe, Allahın adaletine falan inanmıyorsunuz demektir.


Sevgili kardeşim;
Zina eylemini bir kenara bırakalım; ne islami yönetimin insanların ne yaptıklarını takip etme (İran polisinin kadınları izlemesi yanlış örnektir) görevi vardır, ne de ben böyle bir iddia da bulunmadım.


Birisine ve topluma zarar vermediği müddetçe herkes istediğini yapmakta ÖZGÜRDÜR. Allah bireysel zinanın cezasını da ister bu dünyada ister ahirette zaten verecektir. Ayette bahsedilen ceza ise toplumun korunmasına yöneliktir yani HALKA AÇIK dediğimiz ALENİ türden bir zinaya yöneliktir. Zinaya şahit olmak demek dedikodu veya söylenti veya ZAN falan değildir, 4 kişinin CİNSEL birleşmeyi BİZZAT görmesi lazım bu da ancak sokak ortasında veya herkesin içinde yapılırsa mümkün olabilir. Düşünün, "3 kişi NET OLARAK görse dahi" CEZA İNFAZ EDİLEMEZ, aksine bunu iddia edenlere(İFTİRA EDEN VEYA AÇIĞA ÇIKARANLARA) CEZA UYGULANIR


1- Zina edenler, sonuçlarının sorumluluklarına katlanmayabilirler ve bu nedenle hem zina ürünü olan 3. Kişiye hem de dolaylı olarak en az onlar sayesinde toplkuma mutlaka zarar vereceklerdir.

2- Zina bireysel işlense de bireysel bir suç değil, toplumsal bir suçtur. Bu nedenle, kuranda zina için net ceza belirlenmiştir.
Bireysel suçların cezası kısastır. Bu nedenle, bu suçları işlediğine kanaat getirilirse, yönetimce (hak sahibi veya velisi affetmedikçe) kısas uygulanır. Kısas, bireysel suçlara uygulanan ceza olduğu için af olgusu varken, toplumsal suçlarda ise ceza bellidir ve af yoktur.



Ayetleri yorumlarken detaylara dikkat etmek gerekir bir de ahirete iman vb. tam olması gerekir. Çünkü bireylerin GÜNAHLARInın takibini yapmaktan, içki içmemesinden, zina yapmamasından sorumlu olan siz değilsiniz kendileri. YETKİLİ BİRİMLERİN GÖREVİ yalnızca bu kişilerin bireysel yanlışlarının topluma veya başkasına verdiği zararlarla ilgilenmektir. Örneğin kimseye içki içme diyemezsiniz, içkiyi yasaklayamazsınız. Ama içki nedeni ile insanların başkalarına verebileceği asayiş veya trafikle ilgili zarara karşı yasalar çıkarabilir, yanlızca bunlara YANİ BİREYSEL YAPILAN YANLIŞIN TOPLUMA YANSIMALARINA yaptırım uygulayabilirsiniz.

Barış ve esenlik(İSLAM) ortamı bir şeyleri yasaklayarak değil, toplumu oluşturan bireyleri her açıdan bilinçlendirerek oluşturulabilir. Toplumu koruyan ve geliştiren şey yasaklar değil bilinçtir.


Zaten böyle bir görev ve görevlendirme olmadığı iran polisi örneğine değinerek vermiştim. Zinada da, toplumu açıkça etkileyen bir yolla yapılmadığı zaman, bireylerin şikayetine bırakılmaktadır. Ama, kamuyu alenen rahatsız eden zinalar içinde, kamu taraf olarak müdahil olabilir, engelleyici tedbirler alabilir.

Saygılarımla…
aorskaya

bartsimpson
29. August 2012, 01:42 PM
Sevgili zinedov,
Kuran; ilişki sonrası olabilecek çocukların, sahiplenilmesi, soyunun belirliliği, onların beslenme, korunma ve topluma kazandırılması için eğitimleri dahil sorumluluklarının alınması için zinanın kapalı kapılar ardında olanı da dahil hepsini yasaklar. Toplumun gözü önünde yapılmayanlara göz yummaz.

Gayrimeşru ilişkilerin sonuçlarıda takdir edersinki sadece tarafları bağlamaz. Bu ilişki sonrası olabilecek 3. tarafıda ilgilendirir.

Bunlar üzerinde düşünürseniz, bunların doğruluğunu anlayacağınızı sanıyorum.

Kuranda, zina cezasına gelince, başka yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde 100 vuruş vardır. 100 vuruş zaten toplumun şahitliğinde olacağı için ayrıca bir kınama icat etmek gereği de yoktur.

Ayrıca, sopa yerine toplumsal kınama nasıl olacaktır. Örneğin bizim toplumda; adım başı homoseksüle, travestilere, fahişelere alışmış kimselere, bunları kınama ilanı yaparsak her halde kahkahalara sebep oluruz değilmi?

Bu olmasa bile, zinayı normal gören kimselerin gerçekten kınandığında utanıp, zinayı bırakacaklarını garanti edebilecek varmıdır?

Kurandakinden başka çözüm, sadece spekülasyon olacaktır.

saygılarımla...
aorskaya

Üstadım homoseksüle, travestilere, fahişelere alışmış kimseleri kınamayı boşverin...

Terörden onbinlerce vatan evladı ölüyor devletin ve hükümetin yaptığı tekşey "terörü kınıyoruz" mesajı... herhalde terörü kınayarak yokeden tek ülke olacağız.

100 değil bence 1000 sopayı bunların bellerine bellerine vurmak gerek ki bir daha doğrulup "kınayamasınlar"

aorskaya
29. August 2012, 04:06 PM
Üstadım homoseksüle, travestilere, fahişelere alışmış kimseleri kınamayı boşverin...

Terörden onbinlerce vatan evladı ölüyor devletin ve hükümetin yaptığı tekşey "terörü kınıyoruz" mesajı... herhalde terörü kınayarak yokeden tek ülke olacağız.

100 değil bence 1000 sopayı bunların bellerine bellerine vurmak gerek ki bir daha doğrulup "kınayamasınlar"

Sevgili kareşim bart,

Konu biraz dinden kayıp siyasi alana giriyormuş gibi görünse de her yaşam biçimi bir din olduğundan, yine bu sözlerinizi değerlendirmemiz dinin gereği olacaktır.

Adına ister laik demokratik cumhuriyet, isterse başka şey densin; insan icadı sistemlerin hiçbirisi insanların hepsini kucaklayacak adalaette sosyo-ekonomik olamazlar.

Mutlaka, kapitalizm, materyalizm veya başka izmlerin güdümüne girerler. İşte, ülkemizde de aslında kapitalizmin baskın unsurları yüzünden, insanlar arasındaki sosyal bağlar yok olmaya başladığından, terör gibi bir organizasyonu bile ciddi olarak yok etmek için biraraya gelinemez.

Çünkü; kapital, emperyal güçler, aslında bunun yok edilmesini istemezler... Çok büyük çıkarlar vardır bu konuda, terör biterse çıkarlarıda biterki, emperyal, kapital yapı buna göz yummaz.

Ayrıca;

Bu arada, kapitali kuvvetli olan kimselerin terörü çok da (kendilerini bizzat tehdit etme aşamasına gelmedikçe) dert etmediklerini görürsün. Örneğin, 33 askerin katledildiği bir baskın gecesinde veya ertesinde İstanbulun meşhur eğlence mekanlarında çok büyük eğlence partileri olduğunu garipsediğimi hatırlıyorum.

Bir tarafta, barlarda pavyonlarda eğlenmekten yorgun düşen kesim ile diğer tarafta pazarların bitmesinden sonra atılan sebze ve meyve toplayanların, utandığı için karanlıklarda, çöplerden ekmek toplayan kimselerin arasındaki dengeyi bu sistemler kurabilirmi? Kuramazlar ve bu nedenle de ortak değerler yerine ayrışmalar da keskinleşerek parçalanmalar geç te olsa kaçınılmaz olur.

İşte, mümkün olsa da gerçekten kuran hükümlerinden oluşan ilahi sisteme göre yaşama ortamı yaratılabilse! Ancak; gerek kuranı terk eden rivayetler (atalar) dini yaşayanların ve gerekse kuranı gerçekliğinden uzak anlamaya çalışan modernistlerin yüzünden, bu mümkün görünmemektedir. Ama, imkansız da değilse de o sistemi görenlerden olamayacak kimseler olarak, demokrasinin yine kıymetini bilmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Kısaca idealine sahip olma imkanımız yoksa, kötüler içinden en az kötüyü seçmek gerekir...

saygılarımla...
aorskaya

Zinedov
29. August 2012, 06:17 PM
Sevgili Zinedov kardeşim;

Eğer gerçekten size öyle geldiyse şöyle yorumlayın lütfen;

Konu çok önemli ve onun suçu yok. Konuyu anlatmakta yeterli performansı gösterememişim. Yeteri kadar anlatmayı becerememişim.

saygılarımla...
aorskaya


Selam aorskaya;

Ben konuya sığ demedim. Konu gayet güzel bir konu fakat sizin konuya bakış açınızın sığ olduğunu söyledim. Hakaret gibi gelmemesi için de yalnızca bu konuya bakış açınızın sığ olduğunu, diğer yazılarınızın/bakış açılarınızın gayet geniş olduğunu, söylediğimin yalnızca bu konu ile ilgili olduğunu ifade etmeye çalıştım.

Bakış açınızdaki sığlıkları vaktim oldukça ifade etmeye çalışacağım. Herkesin cahil olduğu bazı konular vardır. Toplumdan ve hukuktan hiç anlamıyorken okuduğunuz bir cümlelik metinden cezai hüküm çıkarmaya çalışmanızın sonucu bu bakış açısı.

Zinedov
29. August 2012, 06:20 PM
a- Peki zina için 2 yada 3 şahit olsa bile 4.şahit bulunana kadar zina yapanların eylemleri cezasızmı kalabilecektir?
b- Bir kimse eşini zina ederken yakalarsa, onun ceza alması için 4 şahitmi bulmaya çalışacaktır?
c- Bu gün ilerleyen teknoloji ile şahide gerek bırakmayan kesin delil özelliği olan tespitler yapılabilmektedir, ama islama göre hala şahit aranacağı için istenenin aksine bu durumda çoğu zina cezasız kalmaktadır değilmi?

Diye eleştirel sorular olmaktadır.


Yukarıda anlattığımı yine anlamamışsınız, ben yazdıklarımın arkasındayım siz her ne kadar yanlış anlasanız da. Bir daha dikkat edin de ad hominem yapıp meseleyi uzatırken yanlış anlamadığınıza emin olduğunuz bir tarafı konu edin. Yazdıklarımda bir problem, eksiklik veya çelişki yok. Yazdıklarıma/metne değil anlattığıma odaklanın ki boş lakırdı yapmak zorunda kalmayın yukarıdaki gibi. Amacınız tartışmada üstün gelmek değil HAKkı elde etmek olsun.

Üslubumu biraz değiştirmeyi deneyeceğim. Çünkü bu konuda BİLGİ DAHİL hiç bir dayanağınız olmamasına rağmen ısrar ediyorsunuz. Eğer bir devlet kursanız ve yönetiminde yetkili olsanız diğer İSLAM(!) adı verilen müşrik devletlerinden hiç bir farkı kalmaz çünkü kendi hükümlerinizi Kuran'a onaylatma peşindesiniz. Elinizde -güya- belge olduğu için hükümlerinize itiraz olmadan onaylanacağını, itirazları çürütebileceğinizi sanıyorsunuz. Fakat belge sizin hükmünüzün belgesi değildir, hukuki açıdan BİR ÇOK DURUM İÇİN hiç bir şey ifade etmez. Dolayısıyla ya bu işin uzmanları yani hukukçular ile çalışmalısınız ya da kendi hükümlerinizi uydurarak yahudileşmişlerin durumuna düşersiniz. (Kuran'da yahudi ve yahudileşmiş kavramları farklıdır.. Hadu yazanlar Yahudileşmişleri ifade eder) Konuyu ehline bırakmak diye bir şey duydunuz mu?

Zina ile zina cezası kavramlarını AYIRMANIZ gerekmekte. "Zinaya yaklaşmayın" sözü BİREYSEL bir emirdir Mümin olanı bağlar. "Zina cezası" ise toplumu bağlayan bir duruma yöneliktir.

Zina cezasının TEK olmasının sebebi cezanın YALNIZCA tek bir duruma yönelik olmasındandır.

Zinanın bir sürü çeşidi olabilir:
- Evli olanlar,
- bekar olanlar,
- bir taraf evli olanlar,
- uluorta sokakta yapanlar,
- gizli yapanlar,
- 1 kez yapanlar,
- defalarca yapanlar,
.......

bunların hepsinin cezalandırılmasını düşünürken adalet timsali kesilirken cezalarının aynı olmasını düşünmeniz bakış açınızın nasıl olduğunu gösteriyor zaten.

Ayrıca tecavüz zina kapsamında değildir, onun hükmü Kuran'ın başka bir yerindedir.

Zina cezası için gereken 4 şahit ifadesi oldukça açıktır. Cezalandırılan zina değil, zinanın tarafları kimler olursa olsun evliye bekara kaç defa yaptığına bakılmaz SADECE HALKA AÇIK GÖRÜLEBİLİR ŞEKİLDE yapıp yapmadıklarına bakılır. Yani cezalandırılan zina değil budur. Gizli yapılan zinanın cezası Allaha bırakılır için için biliyor hatta tek başınıza görmüş olsanız dahi. Bunları anlayabilmek için verilen hükümle amaçlananı görmeniz gerek.

Yani sizin eşinizin ahlakının bekçiliğini devlet yapmaz. Eşinizin sizi aldatmasının cezası sizin onu boşamanız ve hukuki olarak haklarınızı talep etmeniz ile alacağı bazı yaptırımlar olabilir. Bunlar TCK'da zaten mevcuttur. Yanlış yapanlar yaptıkları yanlışın sonuçlarını Allah'tan zaten alırlar. 100 sopa gerekmez. Bu konuyu öfke ve nefret ile yani şahsi duyguları ile hareket eden biri gibi değil de ahirete iman eden biri gibi düşünmeye çalışın.

Zinedov
29. August 2012, 06:38 PM
Sevgili kardeşim,

Yusuf a.s. kıssasındaki hırsızlık olayının ve Yusuf a.s.ın konumunun, bizim hırsızlık konumuzdan farklı molduğunu unutmayın lütfen...

Eğer, aynısını düşünüyorsanız, kardeşin; nasıl alıkonulduğunu, ne kadar alıkonulduğunu ve sonra nasıl serbest bırakıldığını da düşünerek kurandaki el kesme cezası yerine uygulanıp, uygulanamayacağını bir daha gözden geçirmenizi rica ediyorum.

Bunları özel olarak dikkate aldığınızda, hırsızın elinin kesilme cezası yerine uygulanamayacağını, böyle düşünmekle hata yapmış olduğunuzu göreceğinizi düşünüyorum.


saygılarımla...
aorskaya

Biraz ağır olacak ama hırsızlığın "kılıçla el kesme" diye bir cezasının olmadığını görmeniz için içinizde biraz İNSANLIK biraz ADALET olması yeterlidir. Kuran her nabza göre şerbet içerir. Mümin insanın imanını artırır ama sapmışın sapmışlığını artırır. Bu reddedenler için söylenmiş gibi gözükse de bu şekilde yani sizin gibi anlayışları da kapsar. Kitap okurken gözünüzü ve okuduklarınızı anlayan aklınız haricinde mantığınızı, kalbinizi ve insanlığınızı da kullanın.

Size ödev vereyim, biraz araştırın. İddialarınızdan vazgeçmeniz için biraz BİLGİLENMEK yeterli olur.

- "EL" sözcüğü ile ilgili mecaz ifadeleri Kuran'dan araştırın.
- "EL" sözcüğü ile ilgili mecaz ifadeleri biliyorsanız Arapçadan, bilmiyorsanız Türkçe'den araştırın. Mesela ELİ UZUN ne demektir araştırın. Böyle onlarca mecazi ifade var hepsini bulun.
- Hırsızlık mı daha büyük günahtır zina mı yetim malı yemek mi, zimmetine para geçirmek mi? Ayet ile gösterin.
- El kesmek mi daha şiddetli bir cezadır 100 celde mi?
- Mecaz olmayan ifadeye gelirsek, Yusuf 31 e göre Yusufu gören kadınlar bilekten ellerini kılıçla koparmışlar mıdır?

Size ve uydurduğunuz insanlık dışı hükme hem hukuk hem dilbilgisi hem lisani yönden çok daha fazla eleştiri sunabilirim. Sizin ise insanlığınızı arkaplana atarak gördüğünüz gibi anlamaya çalışmak haricinde tek bir deliliniz yok. İşyerinde çırağınıza "o çocuğu sevmiyorum, buraya çok sık geliyor, ayağını kesin artık" derken dikkat edin de çırağınız eline kılıç geçirip "patronum emretti" diye gidip adamın ayağını kesmesin. Normalde o cümle öyle anlaşılmaz ama çırağınız cümleyi anlarken belki insanlığını kullanmamış sadece duyduğunu yapmıştır. Sizi de cinayete azmettirme suçlaması ile almak lazım öyle bir durumda.
Korkmayın böyle bir şey olmaz, çünkü insanlar insanlığa ters bir şey duyduklarında mecazi anlamaya meyillidirler. Yani Türkçe bilmeyen çat pat yeni öğrenmiş birine bile söyleseniz mecazi anlar veya görünüşte anlamasına rağmen "anlamadım" der hükmün açıklanmasını ister.

Zinedov
29. August 2012, 07:21 PM
Şunu da ayrıca belirtmek isterim.

Kanunlar toplumların değişen durum ve özelliklerine göre belirlenir ve duruma göre değiştirilebilir. Kanunların amacı toplumun bireylerinin birlikte huzur içinde yaşamasıdır. İçinde yaşadığınız topluma bakıp da Kuran'ın fıkhi hükümlerinin tümünü içinde bulunduğunuz topluma uydurmaya çalışmanız beyhudedir. İlgili hükümler belli bir seviyeye gelmiş, belli bir toplumu ilgilendiren belli zamanlarda gelmiş hükümlerdir. Kanun hükümlerini masaya yatırıp eleştirebilir, olumlu olumsuz sonuçlarını tartışabilirsiniz. Mesela Türk kanunları halifeliğin kaldırılmasından sonra başka farklı farklı ülkelerden alınmıştır. Bu ülkelerin hükümlerinin topluma uymayanları zaman içinde değişmiştir. İlgili ülkenin hükümleri de zaman içinde koşullara göre değişmiştir. Bu değişim, topluma uygunluk kaçınılmazdır. Kuran'daki hükümlerin de hangi topluma ve hangi aşamada gönderildiğini unutmayın. Tepeden inme "baştan verilmiş" hükümler değildir. Allah ilerde o hükümleri vereceğini bilmiyor muydu? baştan neden göndermedi sizce? Peygamber hicret ettiğinde Medinenin fuhuş ve düzensizlik mekanı olduğunu biliyor muydunuz? Buna rağmen neden hükümler hemen inmedi?

aorskaya
30. August 2012, 03:07 AM
Biraz ağır olacak ama hırsızlığın "kılıçla el kesme" diye bir cezasının olmadığını görmeniz için içinizde biraz İNSANLIK biraz ADALET olması yeterlidir. Kuran her nabza göre şerbet içerir. Mümin insanın imanını artırır ama sapmışın sapmışlığını artırır. Bu reddedenler için söylenmiş gibi gözükse de bu şekilde yani sizin gibi anlayışları da kapsar. Kitap okurken gözünüzü ve okuduklarınızı anlayan aklınız haricinde mantığınızı, kalbinizi ve insanlığınızı da kullanın.

Sevgili kardeşim, biraz değil çok ağır bir söz olmuş… Ama, ben Müslüman mütevaziliği ile şahsıma yönelttiğin insanlık ve adalet olmadığı nitelemenize “selam” deyip geçeceğim. Ancak, yine aynı nedenle, yani Müslüman oluşum nedeniyle, benim bu iddiamı kurana dayandırdığımı, kuranın sözü olduğunu hatırlatırım.

Bu sözü söylerken yanılacağını düşünmeyeceğin bir edaya sahip olduğunu ve bunun büyük hata olduğunu görmeni isterim. Neden hata diye sormadan onunda cevabını vereyim:

Bir an için senin gibi düşünmeyenlere insanlık ve ahlaksızlık yüklediğin sözlerinin yanlış olduğunu, kendinin hatalı olduğunu, kurandaki hısızlık cezasının somut el kesme olduğunu düşün!

Bu durumda bize yönelttiğin insanlık dışılık, kalpsizlik kurana, dolayısıyla rabbimize yöneltilen bir hakaret olmazmı? Peki, sen % 100 yanılmaz birimisin? Müteşabihlerin gerçek manasını sadece rabbimizin kesin bileceğini sana hatırlatmama gerek varmıdır?

Önce sevgili kardeşim, bir daha kurandan hükümleri sırf sizden farklı anlıyorlar diye insanları kalpsizlikle, ahlaksızlıkla, insanlık dışı diye suçlamamayı öğrenin… Çünkü, onlar haklı iseler onlara ettiğiniz laflar kurana ve dolaylı olarak rabbimize döner.


Size ödev vereyim, biraz araştırın. İddialarınızdan vazgeçmeniz için biraz BİLGİLENMEK yeterli olur.

“Burada, bazı kimselerde alim hastalığımı vardır acaba” diye düşündürmeye başladınız. Bir kardeşimde daha önce bana hiçbir hocanın öğretmediğini, öğreteceğini söylemişti ve ben de ona kendisinden önce kuranın bana öğrettiğini söylemiştim. Şimdi aynısını sana da söylemiş olayım. Burada, karşınızdaki muhatabınızın kim olduğunu tam bilmeden, onlara hocalık taslamanız ne kadar tutarlı olur, bunu bir düşünün lütfen...


- "EL" sözcüğü ile ilgili mecaz ifadeleri Kuran'dan araştırın.
- "EL" sözcüğü ile ilgili mecaz ifadeleri biliyorsanız Arapçadan, bilmiyorsanız Türkçe'den araştırın. Mesela ELİ UZUN ne demektir araştırın. Böyle onlarca mecazi ifade var hepsini bulun.
- Hırsızlık mı daha büyük günahtır zina mı yetim malı yemek mi, zimmetine para geçirmek mi? Ayet ile gösterin.
- El kesmek mi daha şiddetli bir cezadır 100 celde mi?
- Mecaz olmayan ifadeye gelirsek, Yusuf 31 e göre Yusufu gören kadınlar bilekten ellerini kılıçla koparmışlar mıdır?

El ile ilgili mecazları araştırmama gerek yoktur, kuranda geçen yerleri biliyorum.

El kesmek 100 celdeden daha şiddetli olursa ne olacaktır? Sizin, kendinize göre zinayı, hırsızlıktan ağır bulmanız, kuran hükmünümü yanlışlayabilir?

Yusufu gören kadınlar, ellerini niye koparsınlarki? Yusuf a.s. hırsızlıkmı yapmıştır, yoksa zinamı yapmıştırda bu örneği veriyorsunuz!



Size ve uydurduğunuz insanlık dışı hükme hem hukuk hem dilbilgisi hem lisani yönden çok daha fazla eleştiri sunabilirim. Sizin ise insanlığınızı arkaplana atarak gördüğünüz gibi anlamaya çalışmak haricinde tek bir deliliniz yok. İşyerinde çırağınıza "o çocuğu sevmiyorum, buraya çok sık geliyor, ayağını kesin artık" derken dikkat edin de çırağınız eline kılıç geçirip "patronum emretti" diye gidip adamın ayağını kesmesin. Normalde o cümle öyle anlaşılmaz ama çırağınız cümleyi anlarken belki insanlığını kullanmamış sadece duyduğunu yapmıştır. Sizi de cinayete azmettirme suçlaması ile almak lazım öyle bir durumda.
Korkmayın böyle bir şey olmaz, çünkü insanlar insanlığa ters bir şey duyduklarında mecazi anlamaya meyillidirler. Yani Türkçe bilmeyen çat pat yeni öğrenmiş birine bile söyleseniz mecazi anlar veya görünüşte anlamasına rağmen "anlamadım" der hükmün açıklanmasını ister.


Sizin bana, benim size eleştirilerim kuran gerçeğini değiştirmez. Ben insanlığı falan arka plana atmıyorum. Hırsızlıkla ilgili kurandaki cezayı fiili el kesme olarak anlıyor ve insani de buluyorum. Siz, günümüz insanlarının suçlulara olan yanlış yaklaşımlarından etkilenip, suçluların insan haklarını düşünerek bunları söyleyebiliyorsanız da suçluların mağdur ettiklerinin haklarını, suçlular kadar düşünmediğinizi neden göremiyorsunuz?

Şu çırak, patron örneğiniz kuran emri karşısında yanlış olmaktadır.

Bakın, sonra gerekirse, islamdaki hırsızlık konusu için önceden oluşturulacak engelleyici tedbirlerin neler olduğunu daha detaylı yazabilirsem de ateistlerle girişilen bir tartışmada yarım kalan konuya verdiğim cevabı buraya alıntılayayım, oradan kısaca fikir sahibi olursunuz.

ATEİSTLERLE YARIM KALAN HIRSIZLIK CEZASINA YAZDIKLARIM:
A- KONUYA GİRİŞ:

Aslında konu başlığı hırsızın cezası ve kısas ise de kısas konusu bu formun “bireysel suçlarda kısasmı, modern hukukmu daha adil davranıyor başlığında” ilk yazımda cevapladığımdan burada tekrarlamak istemiyorum. Zaten kısasla ilgili de cevaplanması gereken soruların kaldığını göremedim.

Bu nedenle sadece hırsızlıkla ilgili devam edebilirim.

(1) Uzun bir zaman geçmesine rağmen konunun kapanmadığını ve sorunun cevaplanmadığını gördüm. Buradakileri okuyanların son sorunun cevaplanmaması yüzünden, islamın bunu cevaplayamadığı, dolayısıyla soru sahibinin düşüncesinin doğru olduğu şeklinde bir fikre kapılmamaları için bildiğim İslam gerçeğine göre soruyu ben cevaplamaya çalışacağım.

B- ATEİSTLERİN SORUSU:

(2) “…çaldıgını itiraf ediyorsa ister bir tepsi baklava ister bir çuval para çalsın fark etmez elinin kesilmesi için yeterli sebeptir deniliyor.

soru: 1- Siz bir insan olarak buna katılıyormusuz ?
soru: 2- Allahtan korkmadan vicdanınız ve adalet anlayışınız size ne diyor bizimle paylaşın!


CEVAPLARIM:

Cevap 1:
Sadece bir insan olsaydım, inançlarım olmasaydı cevabım değişik olabilirdi. Onun için kesin bir şey söylemek her türlü yanlış olur. Ama ben inanan bir insan ve inandığı kaynak kuran olan bir müslümanım.

Bu soruyu da bir gerçek (kuran) Müslüman olarak cevaplayacağım ve bunun islamın cevabı olduğunu da iddia edeceğim. Bu cevabımı verirken kuran dışında bir kaynağa dayanmayıp, referans göstermeyeceğim. Bu nedenle hala anlaşılamayan bir yerler olursa, itirazlar olursa onlarında kurandan olmasını isteyeceğim, başka kaynakları kabul etmeyeceğim.

Şimdi cevabıma geçiyorum.

İslamda her şeyden önce bireyler arasında gelir dağılımından kaynaklanan suçların oluşmasını engelleyen tedbirleri İslami otoritenin alması şarttır. Yani İslami otorite yoksulluk nedeniyle oluşabilecek suçları önleyici bütün tedbirleri almak zorundadırlar.

İslami otoritenin bu görevi yanında da islamda bireylerin, fakire, düşküne, yolda kalmışa, sadaka vb. şekillerde yardım etmesi görevide vardır. Bu yardımı yapabilecek imkana sahipken bundan kaçan bireylerin bunun sonuçlarında sorumluluğu olacaktır.

İşte gerek yönetim tarafından, gerekse bireysel olarak islamda hiç kimse yoksulluk çekmeyecek, kendi ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz olanların ihtiyacı diğerleri tarafından karşılanacaktır.

Bu durum herkese anlatılıp, öğretilecek, ihtiyacı olanların gidebilecekleri kişi ve kurumlar gösterilecek ve bütün bunlara rağmen hırsızlık yapılırsa ellerinin kesileceği anlatılıp, anladıklarından emin olunacaktır.

Yani günümüz yasalarında olduğu gibi, ne zaman ve nerde nasıl çıktığı belli olmayan şekilde yasa çıkarılıp, sonra da bilmeyenlere “yasaları bilmemek mazeret sayılmaz, buyur çek cezanı bakalım” denemeyecektir.

İşte bu şartlar sağlandığında hiç kimse hırsızlık için; yoksulluk, ihtiyaç dahil hiçbir sebebe sahip olamayacaktır.

a) Sorudaki örneğinizden hareket edecek olursak; sadece baklava (yada ekmek vb. gıda) çalan bir kimse varsa; yönetim baklavaların teşhirine izin verdiği bir toplumda; baklava yiyemeyenleri görememiş ve onlara baklava yedirememişse; baklava çalanlar hırsızlıkla suçlu olmayacaklar.

Aksine bunu sağlayamayan yönetim kendini kusurlu bularak, hem çalanın ihtiyaçlarını giderecek; hem de baklavacının zararlarını karşılayacaktır. İhtiyaçları karşılanan ve yukarda anlatılanları bilen biri de herhalde baklava çalamayacaktır. Eğer akıl özürlü yada maceraperest değilse tabi bunu yapamayacaktır.

b) Bir çuval para yada az para çalan birinin durumu kendi içinde değişmezken baklava çalana göre değişecektir.

Şimdi bir kimse yukarıda anlatıldığı ve sonuçlarını bildiği ve ihtiyacı olmadığı halde hırsızlık yaparsa çaldığı miktara bakılmaksızın eli kesilir. Çünkü hırsızın, az çalanınında çoğu bulması halinde çok çalacağı akıl işidir. O halde biri hırsızlık yapacaksa (özürlü değilse) çalabildiği kadar çalacaktır. Bu nedenle azı çoğu bakılmadan ceza uygulanacaktır.

Ancak…

Bu hırsızlık eylemi bir ihtiyacın karşılanmasından kaynaklanıyorsa o durumda hırsıza ceza uygulanmayacaktır.

Şöyleki; Bir kimse geçim sıkıntısı çekse ve yönetimce fark edilmese, bu kimse çalmadan önce herhangi bir kimseden iş istemişse ve iş verilmemişse, başka birileri de iş vermemişse ve bu kimse mecburiyetten hırsızlık yapmışsa bu kimseye ceza uygulanamaz.
Aksine yönetim ve iş vermeyenler bu suça kusurları oranında iştirak ederler ve tazmin olunurlar.

Bütün bunlar, kuranda, zekat, infak, sadaka hükümlerinden çıkartılabilir.

cevap-2 :

“Allahtan korkmadan vicdanınız ve adalet anlayışınız size ne diyor bizimle paylaşın!” demişsiniz. Ancak sanırım Allahtan korkarak demek istediniz. Neyse Allahtan korktuğum için cevabım yukardaki gibidir.

Allah’tan korkmasaydım, vicdanlı olmam içinde sebep yoktu, beni ilgilendirmezdi, ne şekilde cezalandıklarını bana dokunmadıkları sürece önemsemezdim.

Bu nedenle Allah’tan korkmayanların vicdandan bahsetmelerini tutarsız bulurum. Allah’tan korkmayanın gerçekten vicdanlı davranması Halide, çok kısa bir anlatımla en azından bazı durumlarda kendisi kabul etmese de Allah korkusunun olduğuna delildir. Basit bir ahlaki yerleşkenin dahi onda olması o insanın değil, dinin etkisidir, sonucudur.

(3) Hırsız olursa bile az olacağı için başkalarına zarar vermesi yerine kendisi ibretlik olarak yaşayacaktır. Haksızlık falan da değildir.

(4) Başkalarına zararı önlemek için gerekirse devlet az sayıda hırsıza bakacak, ona uygun iş ve imkanlar sağlayacaktır.

(5) Vicdan sahibi ve gerçekten inanan ilahiyatçı yukarıdakileri aynen olmasa da büyük ölçüde onaylayacaktır. Zaman, mekan değişse de İslam değişmez. Evrensel olduğu için bu şartlar yönetimce sağlanacaktır her devirde… UYGUN ZEMİN YÖNETİMCE OLUŞTURULAMAZSA BU CEZA DA UYGULANAMAZ.

(6) El kesme bu şekilde olunca her zaman yapılabilir, sizin de itirazınız olamaz.

(7) Böylece islamın yüceliği kanıtlanmış, insan kaynaklarının çözümde yetersiz olduğu gösterilmiş olur.

SON OLARAK SÖYLEYECEKLERİM:


Hırsızlık olayına hep hırsızın tarafından bakarak neredeyse ceza verilmemesi gerektiğini kimse savunmasın.

1- Hırsızın, çaldığı paralar karşılığında belki borçlarını ödeyemeyeceği için, iflas edebilecek, bu yüzden belki intihara kadar gidebilecek süreci yaşayanları düşünün.

2- Belki çocuğun ameliyat parasını çalacak, bu yüzden ömür boyu özürlü yaşamasına yada vefat etmesine neden olabileceğini düşünün.

örnekleri siz çoğaltın sevgili kardeşim... İslamda, ihtiyaç bırakmayacak ortam yaratılmasına rağmen hırsızlığın neden yapıldığını ve neden eline mal olması gerektiğini iyice düşünerek çoğaltın...

Not: Ben rivayetleri delil olarak kullanmasamda sizin için bir şey ifade edecekse; Halife Ömer'in, kıtlık zamanında yapılan çok hırsızlığa, hırsızlığı kaldıran tedbirleri sağlayamadığından, ceza uygulamadığını düşünün...

selamlar
aorskaya

Zinedov
30. August 2012, 03:38 AM
Ben yanıldığımı düşünmüyorum zira "fıtrat dini"nin ne dediğini anlayacak kadar insan evladıyım. Ayrıca söylediğim gibi detaylıca araştırdım. Ayrıca Allah'a tapıyorum mala veya paraya değil. Hırsıza ceza verilmemesini değil, hakettiğini verilmesini savunuyorum ve tabi Kurana(fıtrata/insanlığa) uygun şekilde. "Bir de mağdurun açısından bak" demişsiniz Fakat öyle baksam bile ben mal veya parayı kendime ait görmüyorum, onlara tapmıyorum ve ahiret inancı olmayan biri de değilim ki böyle bir cezayı hoş görecek kadar insanlıktan çıkayım? Allah vesilelerle verir, Allah vesilelerle alır. Ben dünyaya donsuz geldim. Mağdur mağdurluğunu bilsin, öfke nedeni ile aşırılığa kaçıp adaletten uzaklaşarak zalim olmasın. El kesmek ne demek ya? Ne içiyorsunuz siz? Eğer kaybetmekten korkacak kadar bağlandığınız paranız veya malınız varsa o sizin gözünüzü kör etmiş, basiretinizi bağlamış olabilir belki, aksi takdirde böyle düşünmeniz çok zor.

"Bir de benim haklı olduğumu düşünün" demişsiniz.
Eğer sizin ve iyice sapmış mezhepçilerin insanlıkdışı iddialarının aksi yönde kesin delilleri Kuran'dan, Arapçadan vb. elde etmiş olmasaydım Kuran'ı (Allahtan olduğunu) bir saniye bile düşünmeden reddederdim. Bu kadar da netim bu konuda.

"Allah aşırılığı emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"

Farzedinki yoksulluk yok. herkes iyi, refah bir yaşam. Fakat birileri zevk için hırsızlık yaptı. Tüm bunlara rağmen yine elini kesemezsiniz, kestirmem. Onun hakkını sonuna kadar savunurum tüm insan olmayanlara karşı. Bana Kuran bunu öğretti.

Allah'a gerçekten biraz güveniniz(iman x 2) varsa zaten YA O ÇALINAN BENİM ÇOCUKLARIMIN RIZKI İDİYSE vb. anlamsız sorular sormazsınız.

aorskaya
30. August 2012, 04:07 AM
Ben yanıldığımı düşünmüyorum zira "fıtrat dini"nin ne dediğini anlayacak kadar insan evladıyım. Ayrıca söylediğim gibi detaylıca araştırdım.


Ancak, her şeye rağmen yanılma ihtimaliniz var değimli? Bunu düşünün… “Ben yanılmam” diyebilirseniz, sizinle yazışmanın anlamıda kalmaz.


Ayrıca Allah'a tapıyorum mala veya paraya değil. Hırsıza ceza verilmemesini değil, hakettiğini verilmesini savunuyorum ve tabi Kurana(fıtrata/insanlığa) uygun şekilde. "Bir de mağdurun açısından bak" demişsiniz Fakat öyle baksam bile ben mal veya parayı kendime ait görmüyorum, onlara tapmıyorum ve ahiret inancı olmayan biri de değilim ki böyle bir cezayı hoş görecek kadar insanlıktan çıkayım? Allah vesilelerle verir, Allah vesilelerle alır. Ben dünyaya donsuz geldim. Mağdurun mağdurluğunu bilsin zalim olmasın. El kesmek ne demek ya? Ne içiyorsunuz siz? Eğer kaybetmekten korkacak kadar bağlandığınız paranız veya malınız varsa o sizin gözünüzü kör etmiş, basiretinizi bağlamış olabilir belki, aksi takdirde böyle düşünmeniz çok zor.

Sadece siz Allah’a tapmıyorsunuz değilmi sevgili kardeşim?

Mağdurları örnekleyerek, birde mağdurun tarafından bak dememe, “para ve mal benim değildir” diyemi cevap verebiliyorsunuz?

Bilinçli Müslümanlar için tabiî ki doğru, ama o aracı kaybeden örnekteki mağdurların durumunu yeniden düşünmeniz gerekmezmi?

Üstelik, İslami yönetimin hırsızlığa gerek duyurmayan önlemleri, tedbirleri alma şartına rağmen hala, sizin insanlık anlayışınız sadece hırsızlık yapabilen içinmi olabilmektedir?

“El kesmek ne ya” demişsiniz… O kuran hükmü sevgili kardeşim, yani insanları yaratan rabbimizin kelamı, onun emridir…


"Bir de benim haklı olduğumu düşünün" demişsiniz.
Eğer sizin ve iyice sapmış mezhepçilerin insanlıkdışı iddialarının aksi yönde kesin delilleri Kuran'dan, Arapçadan vb. elde etmiş olmasaydım Kuran'ı (Allahtan olduğunu) bir saniye bile düşünmeden reddederdim. Bu kadar da netim bu konuda.

"Allah aşırılığı emretmez. Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?"


Siz hala yanılmazlık egonuzu yenemedikçe bu sözünüz üzerine bir şey söylememe gerek kalmıyor!

Aşırılık, size göredir. Ya kuranı yanlış anladıysam diye bir küçük ihtimal bile bırakmayan birinin iddiasıdır. Yaratan rabbimizden daha iyisinimi bileceksiniz?


Farzedinki yoksulluk yok. herkes iyi, refah bir yaşam. Fakat birileri zevk için hırsızlık yaptı. Tüm bunlara rağmen yine elini kesemezsiniz, kestirmem. Onun hakkını sonuna kadar savunurum tüm insan olmayanlara karşı. Bana Kuran bunu öğretti.

Allah'a gerçekten biraz güveniniz(iman x 2) varsa zaten YA O ÇALINAN BENİM ÇOCUKLARIMIN RIZKI İDİYSE vb. gibi sorular sormazsınız.


Akıl özürlü olmayan hiç kimse, refah içindeyken hırsızlık yapmaz. Tabi bir de “çalma hastalığı” olanlar var. Onlarda, hasta olduklarından ceza değil tedavi görmeleri gerekenlerdir. Çünkü, rabbimiz kimseye gücünün yetmediğini yüklemez.

Siz, kendinizi; “kuranı yanılmaz anlayanlardan” sandıkça mağduru bırakıp, hırsızın hakkını korumaya devam etmenizi normal bulurum.

Yeri gelmişken; bütün insanlar için, her zaman ve her yerde geçerli olacak şekilde hırsızlık için adil ceza olarak düşündüğünüzü yazabilirmisiniz?

Selamlar…
aorskaya


Not: kendi çalınan paralarım için iddia ettiğiniz gibi; "YA O ÇALINAN BENİM ÇOCUKLARIMIN RIZKI İDİYSE" diye düşünmem de sormam da... Ama, "kendini yanılmaz sanan sizin" bunu yapabileceğinize ihtimal versem yanlış olurmu?

Zinedov
30. August 2012, 04:13 AM
Sevgili kardeşim boş boş konuşuyor ondan sonra da gelip "nereden emin olabilirsin ki" diye ekliyorsunuz. Size bilgi vereyim derken şaka yapmadım veya egomu tatmin etmedim. Ben de bilgiyi dışarıdan edindim, Allah verdi. Araştırmanız için gerekli şeyleri madde madde söyledim. Bilim nedir bilir misiniz? Sizin gibi metnii alıp üzerinde düşünerek felsefe yapıp "hangimiz haklı bilemeyiz" diyemeyeceğiniz kadar net sonuçlar verir. Hem hangimiz haklı bilemeyiz diyebiliyorsunuz hem de bir insanın elini kesmeyi göze alabiliyorsunuz. İnsanlığınıza ve adaletinize(!) şapka çıkarılır.

Bilimsellik demişken, size
1) Lisan bilgisinden bahsettim (Türkçe arapça)
2) Arapçadan bahsettim
3) hukuktan bahsettim
4) Kuran içindeki çelişkilerden bahsettim
5) Mantıksal çelişkilerden bahsettim
6) En son insanlıktan bahsettim

Siz insanlık kısmına takıldınız. Onu boşverin madem bilimsel bir araştırmaya girin. Yanılabileceğinizi bu konuda uzmana danışmamış ve uzmanlığı olmayan biri olarak SİZ düşünün. Arapça bilen birini bulun ve hukuktan anlayan biri daha bulun birlikte oturun düşünün o ayetten el kesilmesine dair KANUN HÜKMÜ ÇIKARMAK MÜMKÜN MÜ DEĞİL Mİ hep birlikte bakın. Boş boş yazmadan önce bunları yapın her bilgiye oturup kafa yorarak ulaşamazsınız özellikle bilimsellik ve İNSANLIK söz konusuysa...

En büyük zorluk "bildiğini sanan cahil"e bir şey anlatmaktır derlerdi doğruymuş. Başka konularda ve Kuran genelinde bilgili bir insan olsanız da bu herkesin uzmanlık alanı olmayan spesifik konuda cahilliğinizi kabul edip uzman yardımı almanız gerek dediğim gibi Arapça bilenden ve hukuk bilenden. Bu konu üzerinde yıllarca düşünmüş olmanız veya ateistlerle tartışmalar yapmış olmanız sizi bu konuda uzman yapamaz.

Yoksa ileride tıbba da el atar, "Kuran şifadır" ayetini delil göstererek ebced hesabı ile bir takım rakamlar çıkarıp "falanca sureyi şu kadar okursan baş/kıç ağrısına iyi gelir" gibi hurafeler de uydurmaya başlarsınız. Dikkat edin.

Bu arada normalde kimseyle böyle uzun tartışmam, konuyu uzatmamın sebebi ise sizin diğer yazılarınızdan dolayı bu konuyu çözebilecek kapasitede ve anlayışta olduğunuzu umuyor olmam. özel uzmanlık gerektiren her konuda olması gerektiği gibi bu konuyu da işin Ehline danışın.

aorskaya
30. August 2012, 04:30 AM
4) Kuran içindeki çelişkilerden bahsettim

Siz insanlık kısmına takıldınız.

En büyük zorluk "bildiğini sanan cahil"e bir şey anlatmaktır derlerdi doğruymuş.

Başka konularda ve Kuran genelinde bilgili bir insan olsanız da bu herkesin uzmanlık alanı olmayan spesifik konuda cahilliğinizi kabul edip uzman yardımı almanız gerek dediğim gibi Arapça bilenden ve hukuk bilenden. Bu konu üzerinde yıllarca düşünmüş olmanız veya ateistlerle tartışmalar yapmış olmanız sizi bu konuda uzman yapamaz.


Diğer iddialarınıza sonra cevap verilebilirse de şu yazdığınız;
"4) Kuran içindeki çelişkilerden bahsettim"
şeklindeki ifadeyi söyleyen birine, hemen yazının aştındaki;
"En büyük zorluk "bildiğini sanan cahil"e bir şey anlatmaktır derlerdi doğruymuş." nitelemesini size yapmak gerekmezmi?

Kuranda çelişki olduğunu iddia eden bir müslümanla karşı karşıyamıyım yani?

Eğer, durum buysa, bütün yazdıklarımı dikkate almayın sevgili kardeşim...

selamlar
aorskaya

Zinedov
30. August 2012, 04:33 AM
Diğer iddialarınıza sonra cevap verilebilirse de şu yazdığınız;
"4) Kuran içindeki çelişkilerden bahsettim"
şeklindeki ifadeyi söyleyen birine, hemen yazının aştındaki;
"En büyük zorluk "bildiğini sanan cahil"e bir şey anlatmaktır derlerdi doğruymuş." nitelemesini size yapmak gerekmezmi?

Kuranda çelişki olduğunu iddia eden bir müslümanla karşı karşıyamıyım yani?

Eğer, durum buysa, bütün yazdıklarımı dikkate almayın sevgili kardeşim...

selamlar
aorskaya

Kuran'da çelişki olduğundan değil, ilgili ayeti sizin anladığınız şekilde YANİ MECAZ OLMAYAN ŞEKİLDE anlaşıldığında "Kuran bütünlüğünde oluşan çelişkiler"den bahsettim. Yani Kuran'ın çelişkisizliği benim size gerçeği göstermek için sunduğum 10'a yakın delilden sadece bir tanesi.

aorskaya
30. August 2012, 04:49 AM
Kuran'da çelişki olduğundan değil, ilgili ayeti sizin anladığınız şekilde YANİ MECAZ OLMAYAN ŞEKİLDE anlaşıldığında "Kuran bütünlüğünde oluşan çelişkiler"den bahsettim. Yani Kuran'ın çelişkisizliği benim size gerçeği göstermek için sunduğum 10'a yakın delilden sadece bir tanesi.

Pekala, kuranda çelişki sözünüzü, ifade hatası, yada yazım hatası kabul edeceğim.

ANcak;
1-YANİ MECAZ OLMAYAN ŞEKİLDE anlaşıldığında "Kuran bütünlüğünde oluşan çelişkiler"den bahsettim. demişsiniz...

Şimdi, hırsızın elinin somut olarak kesilmesi halinde kurandaki hangi ayetlerle çeliştiğini yazabilirmisiniz?

2- Daha önce de sorduğum halde cevaplamadığınız; "bütün insanlar için geçerli olacak, her zaman değişmeden ve her yerde uygulanabilecek şekilde; hırsızlık için düşündüğünüz ceza nedir?" sorumu şimdi cevaplayabilirmisiniz?

selamlar...
aorskaya

Zinedov
30. August 2012, 05:22 AM
Pekala, kuranda çelişki sözünüzü, ifade hatası, yada yazım hatası kabul edeceğim.

Ben aksini söylemedikçe başka bir şansınız var mı? Bir insan ne diyorsa onu savunuyordur, savunduğu zırt pırt değişmez. Söyleneni yanlış anladıysanız veya ben kestirmeden ifade etmek için veya hatayla yanlış anlaşılabilecek şekilde ifade ettiysem anlamak için sorarsınız, doğrusunu öğrenirsiniz yukarıdaki gibi. Yani benim söylediklerimi, ben doğrusunu söylememe rağmen yanlış anlamaya devam ederek konunun gidişhatını benim üzerime çevirmeye çalışmayın, sizi daha önce ad hominem yapmamanız için uyarmıştım, tekrar uyarayım. Yukarıdaki mesajda böyle bir şey yapmadınız fakat "PEKALA, kabul edeceğim" deyişiniz buna meyilli olduğunuzu düşündürttü o yüzden tekrar uyardım.




ANcak;
1-YANİ MECAZ OLMAYAN ŞEKİLDE anlaşıldığında "Kuran bütünlüğünde oluşan çelişkiler"den bahsettim. demişsiniz...

Şimdi, hırsızın elinin somut olarak kesilmesi halinde kurandaki hangi ayetlerle çeliştiğini yazabilirmisiniz?

2- Daha önce de sorduğum halde cevaplamadığınız; "bütün insanlar için geçerli olacak, her zaman değişmeden ve her yerde uygulanabilecek şekilde; hırsızlık için düşündüğünüz ceza nedir?" sorumu şimdi cevaplayabilirmisiniz?

selamlar...
aorskaya


Şimdi çıkacağım, daha önce verdiğim bilgi ve sorularda buna dair bir şeyler vardı. Ayrıca ek olarak KISAS ayeti de var. Kaybettiğiniz malınızın karşılığı ASLA EL olamaz. Daha sonra daha detaylı yazarım.

Ayrıca hukuki hükümLER çıkaramazsınız demiştim. hukuki hükümLER derken, çeşitli farklı OLASI hırsızlık senaryoları üretip üzerinlerinde düşünün.

Size şu kadar emin söylüyorum: Şeriat(!) ile yönetilen bir ülkede hırsızlık suçu ile suçlansam, eğer kendimi savunma hakkı verilirse sadece Kuran ayetleri ile üzerimde iddia edilen cezanın infaz edilemeyeceğine dair tüm BİLİRKİŞİLERİ ikna ederim. Ya cezam iptal edilir başka ceza verirler ya da sırf öncekilerin haksız yere ellerinin kesildiği ortaya çıkmasın diye ellerimi -haklı olduğumu tam ikna olmuş olarak bilmelerine rağmen- keserler. Size bu yüzden bu konuda düşünmeniz değil uzman yardımı alarak araştırmanız gerektiğinizi söylüyorum, benim bu konuda en ufak şüphem yok çünkü tüm "susturucu kanıtlar" konuya gerekli önemi verip araştırana veriliyor. Araştırın lütfen.

Sizin gibi Kuran bütününe hakim insanların bile bu konuda yanılabildiklerini gördükten sonra bu konuda tüm susturucu delillerin ayrıntılı şekilde sıralandığı detaylı bir yazı yazmaya karar verdim. Allah izin verirse en kısa zamanda yazacağım. Selamlar.

dost1
6. September 2012, 01:56 AM
Selamun Aleyküm ! Değerli Kardeşlerim!

Hırsızlıkla ilgili ayetlere birlikte bakalım mı?

MAİDE38: Hırsız erkek ve hırsız kadın; bunların yaptıklarına karşılık, Allah'tan bir engelleyici uygulama olarak hemen ikisinin de gücünü/ellerini [ikiden çok el] kesin. Ve Allah, Azîz'dir, Hakîm'dir.
MAİDE39: Sonra kim yaptığı haksızlıktan sonra tövbe eder ve düzeltirse, bilsin ki, şüphesiz Allah, onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, Gafûr'dur [çok bağışlayandır], Rahîm'dir [çok merhamet edendir].
MAİDE40: Göklerin ve yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu bilmedin mi? O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar? Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.

Bu Âyetlerde toplumda vuku bulabilecek olan hırsızlık hâdisesine karşı tedbirler öngörülmektedir.
Âyette geçen أيد - eyd sözcüğü, يَد - ye sözcüğünün çoğulu olabileceği gibi, أيَدَ -eyede filinden tekil mastar ve isim de olabilir. ( Sâd Sûresinin 17, Zâriyât Sûresinin 47, Sâd Sûresinin 45. Âyetleri) Tekil olduğu ve eyede fiilinden geldiği kabul edilirse sözcük. "kuvvet" anlamına gelir. Yed sözcüğünün çoğulu olduğu kabul edilirse sözcük, "eller" [üç ve daha fazla el] anlamını ifade eder. Hırsızın ikiden fazla eli olmadığına göre, buradaki "eller" sözcüğü, mecazî olarak anlaşılmalıdır. Bu sözcük, yedullâh [Allah'ın eli] şeklinde de birçok Âyette geçmektedir. Allah'ın eli olmadığından, buralarda da sözcük, mecazî anlamıyla kabul edilmelidir.

Yed sözcüğü mecazen, "kuvvet, zenginlik, iktidar, saltanat, nimet, yay, elle yapılan işlerin tümü" anlamında kullanılır.

Anlaşılan o ki, O ikisinin ellerini kesin ifadesi, "onların hırsızlık yapma güçlerini, gerekçelerini ortadan kaldırın" anlamındadır. Burada kesme işini, – Yûsuf Sûresinin 31. Âyetinin delâletiyle– elinde bir iz bırakmak üzere kesme şeklinde yorumlamaya gerek olmadığı gibi, Âyetin metni de buna izin vermez.

Hırsızlık, "kendine ait olmayan bir şeyi gizlice almak"tır. İnsanlık tarihi kadar eski olan hırsızlığı, şekli ve niteliği çağlara göre değişebilir. Bir bahçeden gizlice meyve koparmak, okulda bir kalem-silgi araklamak hırsızlık olduğu gibi, banka soymak, hortumlamak, vergi kaçırmak v.s. gibi davranışlar da hırsızlıktır. Hayati tehlike durumunda ihtiyaç miktarı yiyecek çalmak, hırsızlık sayılmaz.

Buradaki, ellerini/güçlerini kesin ifadesi, en geniş kapsamıyla, "önce onları hırsızlığa iten açlık ve muhtaçlık gibi gerekçeleri ortadan kaldırın, malı-mülkü kontrol altına alın, teşhir ederek kimsenin iştahını kabartmayın, kapınızı-pencerenizi açık bırakmayın, eğitim, rehabilite merkezleri kurun; keyfî olarak hırsızlık yapanlara karşı da hapis, sürgün vs. gibi caydırıcı cezalar tayin edin, büyük soygun ve vurgunlara karşı hukukî boşlukları doldurun" şeklinde anlaşılabilir.

İslâm, cahiliye Araplarının hırsızlık için uyguladıkları el kesme cezasını farklı bir boyuta çekmiş; hırsızlığa karşı tedbirler alınmasını emretmiş ve hırsıza verilecek cezanın şeklini toplumlara bırakmıştır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
6. September 2012, 07:16 AM
(Sayın Dost1. Bu yazdıklarımı size karşı bir ukalâlık olarak anlamayacağınızdan emin olarak bir açıklama da ben yapacağım ve ''notlarım'' olarak yazdıklarım hakkında da bilgi isteyeceğim)

Hukuk dilinde sanık(zanlı-şüpheli), ceza hukuku yönünden hukuka aykırı fiili işlediği sanılan
(zannedilen-şüphelenilen) kişidir; erkek veya kadın olabilir.
Fiil tek kişi tarafından işlanabileceği gibi birden fazla kişi tarafından, ki biri de kadın olabilir, birlikte işlenebilir. Bu nedenle teferruata girmeden Maide-38'de verilen tanımdaki ''kadın'' ifadesine dikkati çekmek istiyorum. Bu fiil ''zina'' gibi fiilin işlenmesinde taraflardan birinin mecburen kadın olmasını gerektiren bir fiil değildir.
Zina fiilinde bile ceza verilirken dahi, kadın veya erkek belirlemesi yapılmadan ''...tarafların herbirine...'' diye hüküm kurulur. Çünkü ikisi de aynı suç fiilinde müşterek davranmışlardır ve fiilin cezası da kadına veya erkeğe göre farklılık göstermez. (Bu fiil toplum aleyhine suç vasfında iken, bu gün bu vasfı bu günkü kendini müslüman diye niteleyen iktidar tarafında kaldırılıp zamana ve eşin şikâyetine bağlı suç kategorisi içerisine alınmıştır.)
Maide-38'deki fiilin sanıklarına, failin kadın veya erkek olması nedeniyle verilecek cezalar da hükümde farklılık göstermeyeceğinden, ayetteki ''kadın'' ifadesinin kullanılmasının nedeni kişisel notlarım arasında şöyle yer alıyor. (Ben Arapça bilmiyorum).


''Essarıku vessarıkatu fakta'u eydiyehümâ cezâen bimâ nekelen minellah...''
Şimdi rutin mânâsını yazalım:'Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin..'
Sarf ve nahiv ilmine fazlaca girmeden şunu belirtelim ki, ''sarık'' kavramının sonu teknesiz (T) harfiyle bitmesi, her zaman müennes(dişil) anlamına gelmez. Müfessirler bunu çok iyi bildikleri halde geldikleri kültürün etkisiyle yeterli dikkâti göstermemişlerdir
''Essarıkatü'' söylemi pek âlâ, ''yardım etmek'' fiilinde olduğu gibi, ''mensubiyet'' bildirebilir. Nasıl orada '' yardıma mensup'' anlamına geliyorsa öyle. Veya yine örneği yardımlaşmak ''NASR'' fiilinde olduğu gibi mukayese edersek, ''hırsızlığı çok-yüklü- yapan'' anlamına da gelir. Ama asla ''dişi hırsız'' anlamına gelmemesi gerekir''.


2-Basit hırsızlığın cezasını Yusuf Peygamber kardeşine tatbik etmiştir.

Maide-38'deki hırsızlık ise basit hırsızlık değildir. Nedeni yine notlarımın arasında şöyle:
''Vessarıkatu kıraatinde bir kıraat farkı ve 'vav' harfi hırsıza(essarık'a) açıklık getirmek ve onu izah etmek için kullanılmış olup 'ile' anlamına değildir. Yine 'essarıkatu' kıraatı yerine 'essarıkah' diye kıraat etmek ve öyle anlamak gerekir. Bu, hırsızın kimliğini atıf veya açıklama 'vav'ı bize bildirmiş olur. Bu hırsız,''vasıflı hırsız''dır. (Notlarım böyle).

Vasıflı hırsızlıklardan birkaçı da şunlardır.
a-Rüşvet.
b-Emniyeti suiistimâl.
c-Zimmet.
ç-İrtikap.
d-İhtilâs.


3- İşte Maide-38'deki ceza bu fiillerin faillerinin gücünü kırmak ve 'ekonomik ve sosyal eşitliği'-'şeriatı' bunlara dayatmak, kapitalizmin zulmünden kurtulmak, hortumlarını(fil suresi) kesip kibirlarini kırmak, ekonomik ve sosyal barışı-islâmı kurmak, muhafaza etmektir. Bu eylem-ellerin kesilmesi, zalimlerin biyolojik ellerinin değil, sömürülerini sürdürdükleri gücü kesmek, mâni olmaktır. Belirttiğimiz gibi amaç, islamın arzuladığı kollektif sistem içerisinde ekonomik ve sosyal barışın iyi bir hukuk sistemi ile kurulması ve korunmasıdır.

Yazının konusu hırsızlık olmayıp, şeriat olduğundan ve bu konuda şeriatle ilgili kısımlar benim yönümden bunlar olduğundan Sayın Dost1'in yazısı ile bitirelim: ''İslâm, cahiliye Araplarının hırsızlık için uyguladıkları el kesme cezasını farklı bir boyuta çekmiş; hırsızlığa karşı tedbirler alınmasını emretmiş ve hırsıza verilecek cezanın şeklini toplumlara bırakmıştır.''

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galipyetkin
4. April 2013, 11:18 PM
Önce azil, işten el-ayak çektirme; azille beraber mallarına el koyma ve firavun zamanında pranga, sonraki zamanlarda hapis.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

galipyetkin
4. April 2013, 11:32 PM
Bir yanlışlık oldu.Yukarıdaki yazı şuraya:
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2427&page=2
yazılacakken,hataen buraya yazıldı. Özür dilerim.
Galip Yetkin