PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an ı anlayabilmek adına, yaptığımız yanlışlar.


halukgta
19. August 2012, 10:04 AM
Günümüzde İslam ı, Kur’an ı anlamaya çalışırken, öyle kaynaklardan, bilgilerden istifade ediyoruz ki, hiç sorgulamadan, düşünmeden Kur’an süzgecinden geçirmeden yaşamımıza geçiriyoruz. Ne yazık ki bu yol ve yöntemi, geçmişte de büyük bir çoğunluk böyle yaşamış, bugünde öyle yaşıyor. Bu konuya örnek olması adına, yazdığım yazıma bir kardeşimizin verdiği cevap üzerinde, sizleri düşünmeye davet etmek istiyorum.


(Sen edille-i şeriyye diye bir şey duydun mu hiç?
Ayrıca hiç kimse Kuran ayetlerini dizip dizip, bak şurada şu yazıyor, o zaman benim aklıma göre şu anlam çıkar, diyemez. Diyen kişi ya din sapığıdır ya ultra mezhepsizdir ya da özel yetiştirilmiş bir siyonisttir.

Sen Kuranın açıklamasının seninin minicik beyninin aldığı kadar olduğunu mu sanıyorsun?
Yürü git, burada çoluk çocuk kandıracağım diye uğraşma.
Her önüne gelen din şarlatanı olmuş.)


Yukarıdaki sözleri değerlendirdiğimizde, bizler şuan ki aklımız ve mantığımızla, Allah ın emrettiği, bizlere rehber olsun diye gönderdiği Kur’an ın muhkem ayetlerini, anlamamızın mümkün olmadığını, Kur’an ı anlayabilmemiz için, başka kaynaklara mutlaka ihtiyacımızın olduğu anlatılmaya çalışılıyor. Düşünün lütfen beşerin dahi yazdığı bir ilmi kitaba, bu sözleri söylesek, sanırım kitabın yazarı çok üzülürdü.

Kur’an ı kendi aklı ve çabasıyla anlamaya çalışanlara da, arkadaşımızın layık gördüğü sözlere üzülmemek elde değil. Bu kardeşimiz Kur’an ı anlayarak okumuş olsaydı, bu yolu ve yöntemi Allah ın önerdiğini bilirdi.

Elbette Kur’an ı anlamak adına, bir cümlenin ya da kelimenin ardına düşüp, kendimizce anlamlar çıkarmamız büyük hata olur. Bugün bu hata ne yazık ki yapılıyor. Kur’an da bir kelimeden yola çıkarak, açıkça belirtilmeyen gizli anlamlar yükleyerek, hurafe inançlarımıza delil arama çabası içinde kanıt aranıyor. Bu yöntemde elbette bizleri, yanlışa götürecektir.

Bizler inandığımız rivayetlere, kelimelerin ardından kanıt aramak yerine, Allah ın bizlere neler anlattığını, bizlerden ne istediğini, nasıl bir yolu izlememiz gerektiğini, bir bütün olarak anlamaya çalışırsak, en doğru yolu izlemiş oluruz. Daha sonra işimiz daha kolay olacaktır.

Kur’an ayetlerini doğru anlamak için, mutlaka Kur’an ın diğer ayetlerinden yararlanmalı ve Kur’an ın bir başka ayetine ters düşecek bir anlamı, manayı çıkarmamalıyız. Allah dinin anası, temeli olan muhkem ayetleri, yine Kur’an içinde verdiği nice örneklerle açıkladığını bizlere anlatır ve yalnız Kur’an ın ipine bizlerin sarılması içinde öğüt verir.

Gelin Kur’an bütünlüğünde, arkadaşımızın yazdığı cevabı birlikte değerlendirelim ve üzerinde düşünelim. Önce günümüzde Kur’an ı anlamanın kesin şartlarından sayılan, EDİLLE-İ ŞER’IYYE NEDİR onu anlamaya çalışalım.

Geleneksel İslam anlayışına göre, Kur’an ı doğru anlayabilmemiz için, bazı ek bilgilere, beşeri kitaplara ihtiyacımız olduğu anlatılır. Bu bilgiler yoksa Kur’an ı doğru anlamakta mümkün değildir denir. Bunun şartları olarak da şunlar sayılır.

1. Kur’an
2. Sünnet
3. İcma
4. Kıyâs

Kur’an ı anlamada en önemli kaynak, bizzat kendisi olduğu anlatılır, bu doğrudur. Fakat Kur’an ı, tek başına ayetleri anlamamızın mümkün olmadığı, doğru anlayabilmemiz içinde, peygamberimizin sünneti yani hadislerine mutlaka ihtiyaç duyulduğu vurgulanır. İcma ise, peygamberimizin ölümünden sonra, herhangi bir konuda bütün müctehidlerinin şer’i bir hüküm üzerinde ittifakıyla alınan kararlar olduğu söylenir. Kıyas ise bir şeyi başka bir şeye benzetmek, karşılaştırmak suretiyle anlamaya çalışmaktır.

Şimdi gelelim bu dört başlığın, Kur’an ı anlamamızdaki doğruluğuna. Allah Kur’an da birçok kez bizleri uyararak, sizlere yemin olsun ki bu Kur’an ı kolaylaştırdım der. Hatta hala öğüt almayacak mısınız diye de dikkatimizi çekerek, ayetler üzerinde bizlerin düşünmesini emreder. Eğer aklı başında bir insan, ayetleri anlayamayacak olsa, Allah bizlerin, neden ayetler üzerinde düşünmesini istesin? Düşünmeyenlere de ikaz edip, uyarıda bulunsun? İşte bunu da dikkatle düşünmeliyiz.

Allah Kur’an ı doğru anlamamız içinde yol gösterir ve Kur’an da, her şeyden nice örnekleri sıraladık ki, anlayasınız diye de açıklama yapar. Bir başka deyişle Kur’an ı, yine Kur’an ayetleriyle anlamamızı öğütler bizlere.


Sünnete ve peygamberimizin hadislerine gelince. Yine bu konuda açıklama yapan Kur’an, peygamberimizin yalnız Kur’an a uyduğunu, ümmetine yalnız Kur’an ı tebliğ edip ve yalnız Kur’an ile hükmetme görevi aldığını da çok açık anlatır birçok ayetinde.

Hatta öyle bir örnek verir ki, eğer elçim sizlere indirdiğime, tek bir söz ilave etmiş olsaydı bizim adımızı kullanarak, onun şah damarını keserdik diye de, çok açık hükmünü vermiştir. Buradan da anlıyoruz ki, peygamberimizin yolundan gitmek isteyen, yalnız Kur’an a sarılmalıdır.

Tüm bu bilgileri, Kur’an bütünlüğünde düşündüğümüzde, peygamberimizin Kur’an dışından ne bir hüküm verebileceğini, nede Kur’an ın dışına asla çıkamayacağını anlıyoruz. Eğer bizler Kur’an ı rivayetlere, ya da yüzlerce yıl önce Kur’an ı anlayanların anladıkları gibi anlamaya çalışırsak, hata yaparız.

Şunu asla unutmamalıyız. Dine hüküm koyan yalnız benimdir diyen, Allah ın hükmünü asla unutmadan, peygamberimizin adını kullanarak, bugün bizlere iletilen rivayetleri, Kur’an süzgecinden geçirerek almalı ve yararlanmalıyız. Hiçbir doğru bilgi dışlanmamalıdır tek bir şartla, imtihan olduğumuz Kur’an ın onayından geçmesi şartıyla.

Diyelim ki bizler Kur’an ayetlerini okuduğumuzda anlamamız mümkün değil, o zaman neden Kur’an ı bizlerin anlayacağı şekliyle peygamberimiz yazdırmadı diye, bir soru gelmez mi akla? Yine düşünmeye devam ettiğimizde, madem bizler Kur’an ın muhkem ayetlerini okuyup düşündüğümüzde anlamamız mümkün değil, bu durumda peygamberimiz Kur’an ile birlikte, ayetlerin açıklanmış halini neden sağlığında yazdırıp bizlere ulaştırmamış? Bakın ne kadar ilginç sorular çıkıyor ortaya.


Hâlbuki Allah hatırlayınız, yalnız Kur’an ın ipine sarılmamızı, onun üzerinde düşünmemizi ve yalnız Kur’an ı koruması altına aldığını, sizlere gönderdiğim elçimin, yalnız sizleri Kur’an ile uyaracağını söylemiyor muydu bizlere Kur’an da? İmtihanda öyle olmaz mı zaten. Herkes kendisi imtihan için düşünüp, aklını kullanıp, çaba göstermesi gerekmez mi? Allah bizlerin anlayamayacağımız bir kitaptan, sizce sorumlu tutarda imtihan eder mi? Allah bakın elçisinin Kur’an dışına çıkamayacağını, topluma yalnız Kur’an ile hükmedeceğini, çok net nasıl açıklıyor hatırlayalım.


Nisa 105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.

Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.


Ahkaf 9: De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahye dilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.

Ahzap 2: Rabbinden sana vah yedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.

Araf 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Yukarıdaki ayetlere ve buna benzer onlarca ayetlere gözlerini yumanlara, elbette söyleyecek sözümüz olamaz. Madem okuduğumuzda herkesin anlaması mümkün değil, Allah nasıl olurda sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum der, bunu da mı düşünen yok? Elbette düşünme ve akıl devre dışı kalırsa, neyin doğru neyin yanlış olduğu da anlaşılmayacaktır.

Allah hem din ve iman adına veliniz yalnız benim, sakın velilerin ardına düşmeyin diye ikaz ettikten sonra, acaba bizlerin rehberi, dinin anası olan muhkem ayetleri, bizlere anlaşılması zor gönderir de, birilerinin ardı sıra bizlerin gitmesini sağlar mı? Nasıl olur da Allah a böyle bir adaleti layık görürüz, bunu damı düşünemiyoruz?

Size küçük bir örnek vermek istiyorum. Peygamberimizin yaşadığı dönemde geçen, bir olayı sizlere nakletmek istiyorum. Peygamberimizin anlattığı bir konu, dilden dile nakledilerek, peygamberimizin kulağına kadar gelmiş. Peygamberimiz ben böyle bir şey söylemedim, diyerek söylenen bu sözleri yalanlamış. Çünkü kendi söylediği sözler değiştirilmiş, ilaveler yapılmış ve asıl anlamından saptırılmış. Bakmış ki bu yol çok tehlikeli ve Allah yolundan saptırıcı, hemen kendisinden bundan böyle hadis naklini yasaklamış ve bakın ne söylemiş.
(Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11

Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33 )


Elbette bunlarda birer rivayettir, peygamberimizin söylediği rivayet edilir, ama önemli olan Kur’an ın onayını almış olmasıdır. Peygamberimizin ilk önce hadis yazımını yasakladığı, fakat daha sonra izin verdiği anlatılır. Hâlbuki dört halife devrine baktığımızda, dört halife döneminde de, peygamberimizden hadis naklinin, yasağının ciddiyetle takip edildiğini görürüz. Bakın sizlere birkaç örnek.


Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyle demişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizle sizin aranızda Allah’ın kitabı var” deyin ve onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılın”
[Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]


Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişnası’dır bunlar.
[İbn Sad/Tabakat 5/140]


Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden ötürü Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına göndermekle tehdit etmiştir.
[Tahzırul Havas 10b. ]


Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o yanında yazılı sahifeler bulunan kimseleri, bunlara müracaat etmekten sakındırmış ve “Sizden önceki insanlar, Rab’lerinin Kitabını terk ederek âlimlerinin sözlerine uydukları için helak olmuşlardır” demiştir.
[İbn Abdilberr, 108]


Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı? ” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı” cevabını verdi.
[Buhari, K. Fezailul Kur-an 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30, 31; Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmızı K. Fiten 43]


Elbette yukarıda yazdıklarımda, daha önce söylediğim gibi rivayettir, önemli olan Kur’an un süzgecinden geçiyor olmalarıdır. Bizim için kriter Kur’an dır. Onun onayladığı her bilgi, bizlerin başının tacıdır.

Şimdide bu konuyu kendi akıl süzgecimizden geçirelim ve diyelim ki, eğer peygamberimizin hadisleri olmasaydı, bizler Kur’an ı doğru anlayamazdık. Bu durumda Allah, kullarının anlayacağı bir rehber göndermemiş diye inandığımızın farkında mıyız?

Bugün mezhepleri düşünün lütfen. Aynı konuda dahi, çok farklı hadis nakledilmiş günümüze ve hepside farklı bilgileri içeriyor. Sizce peygamberimiz aynı konuda farklı farklı sözler söyler mi? Bu yöntemle Kur’an ı anlamaya çalışırsak, hangisini doğru kabul etmeliyiz, bunun garantisini veren var mı aramızda?

Allah Kur’an ı koruması altına aldığını söyler bizlere. Eğer Kur’an anlaşılması zor bir kitap olsaydı, onun açıklanmış bilgilerini de korumasına almaz mıydı? Lütfen dikkatle düşünelim, madem Kur’an ayetlerini peygamberimizin hadisleri olmasaydı anlayamazdık, acaba peygamberimiz neden sağlığında hadislerini toplatıp yazdırmadı?

Hatırlayınız hadis toplama ve kayda geçirme çalışmaları peygamberimiz devrini bırakın, dört halife devrinde de yapılmamıştır. Ancak dört halife devrinden sonra, İslam ın mezheplere bölünmesi ile toplanmaya yazılmaya başlanmıştır. Bu durumda ki düşüncelerinizi lütfen irdeleyiniz. Dikkatle düşündüğünüzde gerçekleri anlayacaksınız. Elbette herkes kendi imtihanını yaşıyorsa, istediğine inanmakta da özgürdür.

Hâlbuki Allah yüzlerce ayetinde, bizlerin yalnız Kur’an ın ardı sıra gitmemizi söylediği gibi, Kur’an ayetleri üzerinde bizlerin bizzat düşünmesini de emreder. Bizler eğer dinin anası olan muhkem ayetleri okuduğumuzda anlayamasaydık, yaradan bu sözleri söyler miydi?

Düşünün lütfen, herkes kendi yaptıklarından sorumlu tutuluyorsa, her beşer kendi imtihanını bizzat Kur’an dan yaşamakla görevliyse, din ve iman adına veliler edinmeyi Rabbim yasakladıysa, nasıl olurda Allah bizlerin anlayamayacağı hükümler koyar, ondan sonrada bizleri sorumlu tutar, bunu da mı düşünemiyoruz?

Böyle bir adaletsizliği, nasıl olurda Rabbimize isnat ederiz, bunu anlamak gerçekten çok zor. Kur’an ı doğru anlamak için, mutlaka peygamberimizin hadisleri lazımdır demek, büyük yanlış olur. Çünkü bizlere rivayet edilen bilgilerin, peygamberimizin sözleri olduğundan emin değiliz. Bunun garantisini de kimse veremez. Ayrıca bunları söylemek ve inanmak, Kur’an a da saygısızlıktır. Allah hadi bir benzerini getirsinler bakalım derken, acaba bizlerin Kur’an ın karşısına getirdiğimiz kitapların farkında mıyız?

Bugün yaptığımız büyük yanlışlardan biriside, mezheplerin, geleneğin dine ilavelerini Kur’an da göremediğimizde, bakın gerçekten Kur’an da her şey yokmuş, deme yanılgısına düşmemizden kaynaklanmaktadır. Şunu lütfen unutmayalım, Allah sizlere her şeyden nice örnekler verdik Kur’an da diyor ve sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum diyorsa, lütfen Kur’an ı yetersiz görme yanılgısından kurtulalım. İlavelerin geleneğin ve mezheplerin ilaveleri olduğunu bilelim, onlar olmazsa eksik iman etmiş oluruz diyerek, Rahmana ve kitabına saygısızlık etmeyelim.

Peygamberimizin ölümünden sonra, yaklaşık beş yüz civarında hadis toplandığından bahsedilir. Peki, günümüzde bu sayının yaklaşık ne kadar olduğunu biliyor musunuz? Ne yazık ki günümüzde milyonlara yaklaşmıştır. Peygamberimizin ölümünden sonra, hadis toplama yarışlarını lütfen araştırınız. Bu yolun nasıl tehlikelerle dolu olduğunu, o zaman daha iyi anlayacaksınız. Bu yolla mı Kur’an ı anlamaya çalışacağız?

Buradan da anlaşılıyor ki, dine nifak sokmaya çalışanlar çok çalışmışlar. Peygamberimizin adını kullanarak, dine nifak sokanların bu acı gerçeğini düşündüğümüzde, Kur’an ı anlamak adına izlediğimiz yolun tehlikelerini artık fark edelim ki, din düşmanlarının oyunları bozulsun.

Kur’an ı anlama yöntemlerinden olan, İcma ve kıyasa gelince. Bizler geçmişte yaşamış âlimlerin anladığı şekliyle, bugün Kur’an ı anlamaya çalışırsak, büyük yanlış yaparız. Kur’an her çağa uyan ve ilmin, bilimin ışığında çok daha doğru anlaşılan bir nurdur. Onun içindir ki Allah, müteşabih ayetlerden bahsederken, âlimlerin bu ayetler hakkında yeni buluşlarıyla, iman edenlerin imanlarının artacağından bahseder.

Bugün geçmiş âlimlerin bilgileri, müctehidlerinin günümüze ulaşan nakillerini, bizlere doğru ulaştığını asla bilemeyiz. Bunun garantisini verebilecek, hiç kimse de yoktur. Hatırlayınız peygamberimizin sağlığında bile, kendi sözünün dönüp dolaşıp yine kendisine büyük yanlışlarla geri dönmesi örneği, dikkatle düşünülmelidir.

Din ve iman şaka götürmez. Allah korusun dönüşü olmayan yola girdiğimizde, pişman olmak istemeyen, Rahmanın koruması altındaki Kur’an ı anlamaya çalışmalıdır. İmtihanımızda yalnız Kur’an dan dır. Bunu söyleyen bizleri yaratan Rabbimizdir.

Kıyas yöntemi aslında, her zaman ve her konuda kullanılan bir yöntemdir. Açıklanan ve hüküm verilen bir konuda, benzeri konularla bağdaştırmaktır ki, bu her zaman uygulanmıştır. Önemli olan kıyas ettiğimiz hüküm, Kur’an ın apaçık hükmü olsun.

İşte dostlar, bizler imanımızı, inancımızı böyle yaşıyoruz ve kendimiz gibi düşünmeyenleri de, şarlatanlıkla, daha da ileri gidip Siyonistlikle suçluyoruz. İçimize giren Yahudi fitnesi, ne yazık ki yüzlerce yıldır bizden birisi gibi içimizde yaşadığı yetmemiş, İslam toplumu içersinde saygın yerlere de gelmiş. Artık bunun farkında olalım. Öyle yanlışlara inandırılmışız ki, doğrular yanlış görünür olmuş. Allah yardımcımız olsun.

Aklımızı devre dışı bırakarak, eğer rivayetler ve sanı ile hala Kur’an ı anlamaya çalışırsak, sanırım Rabbin cezalarından da, kurtulmamız mümkün olmayacaktır.

Aklını kullanmayanı Allah, pislik içinde bırakırım diyorsa, gelin artık aklımızı devreye sokalım ve düşünerek Kur’an ı anlamaya çalışalım ve ona göre iman edelim. Aklımızı kullanalım ki, pislikten kurtulalım, huzura kavuşalım.

Dilerim Rabbimden, aklını kullanarak Kur’an ı anlama çabasıyla İslam ı yaşayan, Rabbin halis kullarından oluruz.


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

aorskaya
22. August 2012, 11:27 AM
Günümüzde İslam ı, Kur’an ı anlamaya çalışırken, öyle kaynaklardan, bilgilerden istifade ediyoruz ki, hiç sorgulamadan, düşünmeden Kur’an süzgecinden geçirmeden yaşamımıza geçiriyoruz.

(Sen edille-i şeriyye diye bir şey duydun mu hiç?
Ayrıca hiç kimse Kuran ayetlerini dizip dizip, bak şurada şu yazıyor, o zaman benim aklıma göre şu anlam çıkar, diyemez. Diyen kişi ya din sapığıdır ya ultra mezhepsizdir ya da özel yetiştirilmiş bir siyonisttir.

Sen Kuranın açıklamasının seninin minicik beyninin aldığı kadar olduğunu mu sanıyorsun?
Yürü git, burada çoluk çocuk kandıracağım diye uğraşma.
Her önüne gelen din şarlatanı olmuş.)


Yukarıdaki sözleri değerlendirdiğimizde, bizler şuan ki aklımız ve mantığımızla, Allah ın emrettiği, bizlere rehber olsun diye gönderdiği Kur’an ın muhkem ayetlerini, anlamamızın mümkün olmadığını, Kur’an ı anlayabilmemiz için, başka kaynaklara mutlaka ihtiyacımızın olduğu anlatılmaya çalışılıyor.

Allah'ın selamı üzerinize olsun.

Sevgili gümüştabak kardeşim,

Yazınızın dayanağı olan kısmı yukarıya alıntılayarak, yazdıklarınızın içeriğine tamamen katıldığımı bildiririm.

Ancak; kuranı anlamaya çalışmak önündeki tek engel, tek tehlike maalesef geleneksel/atalar dini yaşamaya çalışanların olmadığını da üzülerek ve izninizle eklemek isterim.

bu geleneksel/ rivayetler dini yaşamaktan kendilerini kurtaramayan kimselerin, içine düştükleri durumu açıklamak için; "onların kendilerini çoğu zaman imansızlardan bile zora soktuğunu" söylemek yanlış olmaz.

İmansızlar hiç değilse, kendi egolarını ilah görmekten dolayı, rabbimizi reddedip dini yalanlayabilirken, bundan sonrasını da düşünmeden yaşayabildikleri için dünyada çoğu rahat etmektedirler.

Gelenekselci din anlayışındaki kimseler ise, hem kuranı kabul ettiklerini söyleyip, hem de onun Allah kelamı olduğunu ve bunun üzerine söz olmayacağını akıl etmeden, hatta akıl etmekle birlikte yine de kurana ters rivayetlere göre din yaşamakta olduklarından, bunun yanlışlığı iddialarıyla karşılaştıklarında, bu gerçeği hatırlayarak ama yine de kendilerini değiştirmeyerek bu yaşamlarında da devamlı ikilem içinde kalmakta ve kuranı terketmenin burukluğuyla yaşamaktadırlar.

Bunun sonucu olarakta, çok saçma ve sapıklıkta olan, uyduruk, iftira sözleri hadis yada sünnet kabul ederek sıkı sıkıya sarılabilmektedir. Yine, bunları kendi yaşamlarında uyguylamaya çalışmaklada, hem mantıklarına, hem günün gerçeklerine ters düşme rahatsızlığı yaşayarak, değişik kompleks davranışlar sergileyebilmektedir.

Bu travmaları daha iyi anlatmak için kendi karşılaştıklarımdan örnekler vereyim:

1- İmansızların bir forumunda; ehli sünnet ekolüne mensup olduğunu ve konuları buna göre açıklayarak ateistlere haddini bildireceğini ilan ederek meydan okuyan bir kardeşimiz, biraz ilerleyen süreçte, ateistlerin tuzak sorularına yakalanmış ve onlara uyduruk, saçma rivayetlerle cevaplar vermeye başlamış, din adına iyice açmaza düşüyordu.

Hemen, rivayetlerin uyduruk olduğu, onu kullanmaması gerektiği, aksi halde müslümanlara zarar vereceğini ihtar etmiştim. Ancak buna rağmen, bana da terslenerek rivayetleri savunma yanlışına düştü ve iyice zora sokuldu. Bundan, sonra kendisini alaya almaya çalışanlara karşı, dinin islam ve kaynağınında sadece kuran olduğunu, kurandan olmayan sözleri ve pratikleri kullanmalarının onların işine geldiğini, bu sahtekarlıkla yaşamak istiyorlarsa kendilerini kandırarak yaşamaya devam etmelerini anlatırken, çok komik, hatta traji komik bir olay gerçekleşti.

Bu ehli sünnet kardeşim, kendi düştüğü duruma bakmadan, onların alay ettiklerini göremeden, ateistlere; "Allah sizden razı olsun, özgürce yazmama izin veriyor ve beni kabul edebiliyorsunuz. Ama, "aorskaya" yazılarıyla bana saldırıya devam ediyor" diyerek şikayet edebildi.

Kurana ters rivayetleri din diye savunan bir kardeşimiz; ateistlere Allah razı olsun diyebilirken, kurana ters bilgilere göre konuşmaması gerektiğini ikaz eden müslüman birini de onlara şikayet edebiliyordu. (arzu edilirse, bu kısımla ilgili gelişmeleri bulur ve linki yapıştırmaya çalışırım.) İşte, mezhepçi anlayışın düştüğü durumlara en bariz örnek olarak, gerekli dersi çıkaralım.

2- Yine, ehli sünnet ekole mensup olduğunu belirten fakat bunun yanısıra "kim olursan ol gel" diyede davet eden sitelerden bir kaçında; islamda sübyanlarla evlilik olmayacağı, evlilik için tarafların her türlü olgunluğa ulaşmış olmaları şartı gerektiğini açıklayan ve Ayşe annemizle peygamberimize iftira edilen 6 yaşında evlenip, 9 yaşında gerdeğe girmeleri rivayetinin saçmalaığını anlatan yazım yüzünden, üyeliğim ve yazılarım silinmiştir.

Düşünebiliyormusunuz, ehli sünnet forumlar ve orada "küçük kızlarla evlilik olmayacağı yazısı nedeniyle, üyelikten atıp yazılarını silmeler ne anlama gelebilir? Bunu yapabilen zihniyet, 6-9 yaşındaki sübyanları kendilerine yada başkalarına eş olarak almakta sakınca görebilirmi? Aksine, bu saçma rivayeti delil kullanarak kendi geçkin yaşlarına bakmadan eş olarak almakta haksahibi görmezlermi?

6-9 yaşında biriyle, cinsel birlikte olmayı kabul edebilmenin nasıl bir hastalık olduğunu ve sınırlarını sizin tayin takdirinize bırakarak bu cepheyi anlatmayı bitiriyorum.

Yine, bunlar kadar başka tehlikeli bir gelişmede, kendilerine akılcı diyen kardeşlerimce düşülen hatalar şeklinde kendini göstermektedir.

Bu kardeşlerimiz, sadece kendi akıllıarını zorlayarak, kuranda doğa üstü hiç bir olayın olmayacağını, bunun "evrensellik ilkesine ters olacağı" nı, bu nedenle bu kıssaların gerçek değil, senaryo anlatımlar olduğunu iddia ederek, bunları kafalarına göre; şunu anlatıyor, bunu sembolize ediyor" diyerek açıklamaya çalışmaktadırlar.

Bu kardeşlerimizde, "kuranı herkesin okuyup anlayacağı kolaylıkta ve detayda indirdik" sözüne ters düştüklerini, kuranı bir bilmece, bir puzzle kitabı haline getirdiklerini görememektedirler.

Kuranı terk etmek sadece, onu hiç dikkate almamak şeklinde olmaz. Ondaki hükümleri de gerçekliklerinden kaydırmak yada gerçek kabul etmeden anlamaya çalışmakla da olmaktadır.

Buna da ilgili mkardeşlerimin dikkat etmelerini tavsiye ederim...

saygılarımla...
aorskaya

halukgta
22. August 2012, 11:42 AM
Cevabınız ve ilave bilgileriniz için teşekkür ederim. Siteden atılma konusuna gelince, ben atıldığım sitenin sayısını unuttum. Bunlar hiç önemli değil. Önemli olan Kur'an ın ipine sarılmaktır.

Değerli kardeşim, yazınızdaki şu cümleyi isterseniz tekrar gözden geçiriniz. Sürçülisan etmiş olmalısınız.

( İmansızlar hiç değilse, kendi egolarını ilah görmekten dolayı, rabbimizi reddedip dini yalanlayabilirken, bundan sonrasını da düşünmeden yaşayabildikleri için dünyada çoğu rahat etmektedirler.)


Allah düşünmeden yaşayanları bu Dünyada rahat ettirmesi imkansız. Çünkü onları Allah, pislik içinde bırakacağını açıkça söylüyor.

Saygılarımla

aorskaya
22. August 2012, 12:02 PM
Cevabınız ve ilave bilgileriniz için teşekkür ederim. Siteden atılma konusuna gelince, ben atıldığım sitenin sayısını unuttum. Bunlar hiç önemli değil. Önemli olan Kur'an ın ipine sarılmaktır.

Değerli kardeşim, yazınızdaki şu cümleyi isterseniz tekrar gözden geçiriniz. Sürçülisan etmiş olmalısınız.

( İmansızlar hiç değilse, kendi egolarını ilah görmekten dolayı, rabbimizi reddedip dini yalanlayabilirken, bundan sonrasını da düşünmeden yaşayabildikleri için dünyada çoğu rahat etmektedirler.)


Allah düşünmeden yaşayanları bu Dünyada rahat ettirmesi imkansız. Çünkü onları Allah, pislik içinde bırakacağını açıkça söylüyor.

Saygılarımla

Allah'ın selamı üzerinize olsun.

Sevgili gümüştabak kardeşim,

Siteden atılmayı falan umursadığım yoktur, ancak, bu olayla dikkati, o sitelerin mantığına çekmeye çalıştım. Korkunç olan budur. İstisnasız, her ehli sünnetin çelişkisidir bu.

İmansızların rahat etme düşüncesine gelince;

Kuranda rabbimizinde bildirdiği gibi; bazı kimselere şöyle bir baktığımızda, dinsiz, imansız olmalarına rağmen mal, mülk gırla gittiğini görürüz. Bu özellikle cahil dönemlerimizde pek de kavrayamadığımız bir durum iken, kuranı öğrendikçe, bu azgınlara daha azsınlar diye rabbimizin verdiğini de öğrenmiş olduk.

Rahat, tabiki göreceli bir kavramdır. Ben de rahatlığı, kendi ölçülerimle değil, imansızların rahatlık ölçüleriyle belirttim. Çünkü; pisliklerden beslenen yaratıkların örneklerinden hareketle, bunların rahata kavuşmalarını anlamak mümkündür.

Tabiki, bunlar rahata kavuştukça bile tam anlamıyla rahat olmayacaklardır. Ama, onların kendilerini kandırmaları, abuk, saçma şeylerle rahatlama tekniği geliştirmeleri hep devam edecektir. Böylece, kendileri rahat yaşamış olacaklardır.

Yani kısaca; rahatlığı, imansızların rahatlık anlayışına, dünyadaki beklentilerine göre değerlendirirsek, ifademin yanlış olmadığını söyleyebiliriz.

Bir nevi rahatsızlığın verdiği rahatlığı yaşayan bunlar, zaten pisliklerden beslenen, dolayısıyla onlara kavuştuklarında rahata eren yaratıklar örneğindeki kadar rahattırlar...

saygılarımla...
aorskaya