PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Mezhepler hak olamaz; parçalanmaktır, kurandan uzaklaşmaktır!


aorskaya
15. August 2012, 02:07 AM
Selamun aleyküm,

Sevgili kardeşlerim,

Biz müslümanlara islamın zenginliği diye yutturulmaya çalışılan ama aslında islamı parçalama hedefi güden mezheplerin; dinin kaynağı olan kuranı nasıl devre dışı bırakmaya çalıştıklarını, Dinin kaynağını nasıl kurutmaya çalıştıklarını, müslümanları asıl kaynaktan beslenerek, temiz gıdalarla kurtuluşa erdirmek yerine pis kaynaklara mahkum ettiklerini artık iyice görüp, anlayalım.

BİZLERİ KURTARACAK KAYNAKTAN MAHRUM ETMEYE ÇALIŞAN BU MEZHEPLER NASIL HAK MEZHEP OLABİLİRLER? BİZİ, İSLAMIN KAYNAĞINDAN UZAK TUTAN MEZHEPLERE BU HAKKI, RABBİMİZ, PEYGAMBERİMİZ VERMEDİĞİNE GÖRE BUNLAR NASIL HAK MEZHEP OLURLAR.

AMA, BUNLARA HAKKI KİMİN VERDİĞİNİ SİZİN BULMANIZI DİLEYEREK YAZIMA DEVAM EDİYORUM.

Kendilerine ehli sünnet diyen ekolün iddialarını aşağıya yazalım ve tehlikenin boyutunu görelim.

1.Hanefiler, Sünnet’i Kur’an karşısında üç konumda ele alırlar:

Beyan-ı Takrir: Burada Sünnet, âyetteki anlamları takviye edici gö*rev yapar.[109]

Beyan-ı Tefsir: Âyetlerdeki kapalı olan kısımları açıklar. Müşkil, mücmel ve müşterek kelimeleri açıklamak gibi.

Beyan-ı Tebdil:
1- Bu, âyeti nesih(iptal) demektir.
2- Hanefîlerce Kur’an, Kur’an ile nesh(iptal) olur. Kur’an’ın Sünnet ile nesh olması(iptal olması) için, Sünnet’in mütevatir(kitlesel aktarımlı hadis) veya meşhur(çok kanallı hadis) olması gerekir.
3- Haber-i vâhidler(tek kanallı hadis) Kur’anı-ı neshedemez.
4- Hem de haber-i vâhidler, Kur’an’ın umumuna muhalif olacak bir dere*ceye yükselemezler. Bu nedenle, Kur’an’ın umumuna muhalif olan ha*ber-i vâhidler reddolunur

2.Mâlikîler ve Hadis’in Kur’an’a Arzı(Kur’an’la denetlenmesi)

Medine’nin imamı, imam Mâlik b.Enes (179/795), muhaddis bir fakîhtir. Meşhur eseri olan Muvattâ’ı hadis sahasında verilen ilk devir eserlerindendir. Sahih hadis külliyatları arasında sayılmıştır.[129]

İma*mın mezhebinde Sünnet’in, üç görevi vardır:
1- Kur’an’ı takrir eder;
2- Kur’an’ı tefsir eder;
3- Kur’an’da olmayan konularda hüküm koyar.
4- O: “Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesi, ancak Sünnet ile mümkündür. Sünnet olmadan Kur’an anlaşılmaz” derdi.

ŞİMDİ BU İKİ MEZHEP İLE İLGİLİ KABULLERİ (İMAMLARINI HARİÇ TUTUYORUM, ÇÜNKÜ ONLAR MEZHEP KURMADILAR) ANLATMAYA GEREK DUYMUYORUM.

SADECE BİLMEYENLER İÇİN NESH KELİMESİNİN; İPTAL ETME, DÜZELTME ANLAMINDA OLDUĞUNU BİLMELERİNİ VE BU İDDİALARLA KURANI NASIL MÜSLÜMANLARDAN UZAK TUTTUKLARINI, KURANI NASIL ÖNEMSİZ KABUL ETTİRDİKLERİNİ GÖRMELERİNİ BEKLİYORUM.

Şimdi de bütün bu iddiaların nasıl şeytan isteği ile örtüştüğünü ve bu nedenle zenginlik diye yutturulan mezheplerin tam da şeytanın amacına hizmet ettiğini kuran ayetlerinden göstermeye çalışalım.

Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onları (insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım."

"Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın."

(Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." (Araf Suresi; 16, 17, 18)

İblis böylece Allah'ın Huzuru'ndan kovulduktan sonra, kıyamete kadar sürecek olan mücadelesine başladı. İnsanları aldatarak saptırmak için onlara sokuldu.

İlk büyük tuzağı, cennette yaşamakta olan Hz. Adem (as)'ı ve eşini kandırarak onları Allah'ın emrine isyana sürüklemesiydi.

DİĞER TUZAKLARININ DA YUKARIDA NASIL ORTAYA ÇIKTIĞINI İSE SİZLERİN GÖRME, ANLAMA YETENEĞİNİZE BIRAKIYORUM.

İşte mezheplerin arkasına saklanan şeytanın müslümanları sağdan yaklaşarak; rabbimizin dosdoğru yolu olan KURAN YOLU'ndan nasıl saptırdığını görüyoruz.

Mezhepleri ve mezhepçiliği artık doğru anlayalım...

saygılarımla
aorskaya

merdem
9. November 2012, 06:08 PM
Cok haklisiniz da kardesim, gelin bunu kendine Ehl-i Sünnet diye adlandirilanlara anlatin, adama kafir deyip geciyorlar velhasil.


78 Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler.
(89/3, Âl-i İmrân/64-78)


Bir müslüman bu Ayet'i okudugu zaman, bu Ayet bizden bahsetmiyor diyebilir mi?

Kur'an mü'minin Kitab'i degilmidir? Müslüman olmayanlar zaten Kur'an okumaz ve O'nunla ibadet etmezler.

Benim anlayisimca Kur'an O'nu okuyana hitap eder. Basindan sonuna kadar her bir Ayet tarihi olaylariyle, hükümleriyle, tavsiyeleriyle tabiiki mü'minlere hitap ediyor. O halde her satirindan örnek almak lazim, bu Ayet bana hitap etmiyor (sanki yanliz yarasi olan gocunsun der gibi) bundan Ehl-i Kitap bahsediliyor denilebilirmi?

Örnekleri kulak ardi edenler mezheplerin (müslümanlara kolaylik olsun bahanesiyle) ardina düsüyorlar. Kolaydan Cennet'e ulasacaklarini umuyorlar, aynisini Hiristiyanlar Isa Peygamber yoluyla umuyorlar.

Bunlari anlatmak istedigim sitelerde yasaklandim. Kendileri bilir, kitap yüklü essekler olarak kalmak istiyorlarsa buyursunlar kalsinlar.

aorskaya
10. November 2012, 11:42 AM
Cok haklisiniz da kardesim, gelin bunu kendine Ehl-i Sünnet diye adlandirilanlara anlatin, adama kafir deyip geciyorlar velhasil.


Mezheplerin en önemli işareti olarak "ehli sünnet"ler karşımıza çıkıyorsa da daha da önemli olan ve mezhepleşmeye giden bir başka oluşumu da atlamamak gerekir.

Modernist islamcılar...

Bunlarda; islamda devrim, reform adı altında gelenekçilere tepki olarak, gerçeklerden uzaklaşan mecaz ve sembol yorumlarına göre din yaşamaya çalışmaktadır.

Buda, dinin kaynağını istediği gibi anlayarak din yaşamak olurki, buda kuranın terki demektir.

Kuran, rabbimizin kendi sözüyle, akıllı (az akıllıdan, dahilere kadar herkese) insanların anlaması için, herkesin anlayacağı kolaylıkta açıklamalarla indirilmiştir.

Gelenekçiler, anlama ihtiyacı duymadan din yaşadıkları için, modernistler ise kolayca varılan sonuçları akılları basit bulduğu için başka sonuçlar yaratması nedeniyle kaynaktan gereği gibi kana, kana içerek gıdalanmamaktadır.

Böyle olunca gıdasız kalanların yakalandığı hastalıklara yakalanmakta ve ilaçla iyileşmeye çalışmaktadırlar.

İlacın tesiri ile biraz düzelince, yine ilacı da bırakmakta ve sağlıksız gıdalarla yaşamaya devam etmektedir.

Bu rahatsız, hastalıklı yaşam ecelle son bulmaktadır. Sonradan verilecek yaşam ise, bu hastalığına dikkat edip çözüme yanaşmadığı için yine hastalıklı bir yerde geçecektir.

selamlar,
aorskaya

gavs
14. December 2012, 06:42 PM
Modernist islamcılar...

Bunlarda; islamda devrim, reform adı altında gelenekçilere tepki olarak, gerçeklerden uzaklaşan mecaz ve sembol yorumlarına göre din yaşamaya çalışmaktadır.

Buda, dinin kaynağını istediği gibi anlayarak din yaşamak olurki, buda kuranın terki demektir.



Aorskaya ,sizin dine bakışınız nasıl...?:) merak ettim..

Benden bahsediyim ,,ben hadislerin hepsini red etmem,fakat benim için hadisin kutsallığı yoktur.Hadisler mutlaka kuranla uyumlu olmalıdır..Hadisin inkarı küfür değil ,redde açıktır..
Sunneti ise hadisden ayırırım,ümmetin kabul ettiği pratikliği ,uygulamayı kabul eder.reddini ,eğer kuranla çelişmez ise fasık olarak değerlendiririm...
dolayısıyla namaz ve oruç..ve diğer uygulamalarda ehli sünneten çok farklı değilim...

Sizi merak ettim..slm

merdem
2. March 2013, 04:50 PM
YENI mezhebler?

Allah'in Selami hepimizin üzerine olsun Saygideger Kardeslerim,

muhakkak hepimizin dikkatini cekiyordur, herhangi bir sitenin herhangi bir alime, belli bir fikre hürmet ettiklerini ve o kisinin Kur'an meallerinin örnek aldiklarini.

Mezheblerin nasil baslatildigindan örnekler almamiz lazim. Ayni hatalara düsmeyelim. Aramizda yeni ayriliklar olusturmayalim. Mezhebleri kuran alimler olmamistir, o alimlerin görüslerini paylasanlar kendi ekledikleriyle olusturmuslardir.

Günümüzün tüm aydinlarinin bilgilerini hep bir arada degerlendirelim.

Mesela sitemizde Hakki Yilmaz'in Kur'an meali, aciklamalari, hanifdostlar'da Hasan Eliacik'in, gercek-islam.com da Edip Yüksel'in, Kuran formunda bilmem kimin.... vb....Süleyman Ates vb...devam ediyor.

Gercek-Islam.com Edip Yüksel'in videolarini ele aliyorlar, onun 19'larla ugrastigini göz önünde tutmadan, mantiga en uygun bir sekilde aciklamalara sahip birisi oldugundan.

Hanifdostlar Ihsan Eliacik'in gözler önünde makbul sayilan hayat seklini begendiklerinden.

Kimisi tüm rivayetleri bir kenara birakip direkt Kur'an yoluyla calisiyor, kimisi rivayetleri göz önünde bulundurarak calisiyor, kimisi orijinal Mushaf'i ele aliyor, kimisi inis sebeblerini.

Tüm bu idealleri bir arada degerlendirsek nasil olur?

Acaba farkindamiyiz nasil hareket ettigimizin? Sayet tüm alimlerimiz bir araya toplanip görüslerini paylasip en dogru olani ortaya koysalar nasil olur?

Kimin esinden ayrildigi, kimin hangi dedikoduya karistigi, kimin hangi felsefe ile ugrastigini, kimin hangi yollardan calismalar yaptigini bir kenara birakip alimlerimizin calismalarini örnek alsak nasil olur?


Olabilir kimi alimin görünüsüne, anlatis sekline, sifatina göre ele alip degerlendiriyoruzdur. Dogru mu acaba? Hanginiz her bir görüsü, fikri, örnekleri teker teker inceliyor? Akla en yakin olan konulari tek bir noktada birlestirebiliyor?

Tarafli olmadan degerlendirelim bilgilerimizi. Kimleri ne bakimindan hangi ölcüler dahilinde anliyoruz düsünelim lütfen.

Bir cogumuz tüm mealleri göz önünde tutarak akla en yakin olani uygulama yoluna gidiyor.

Gelecek nesillerin sorumlulugunu tasidigimizi unutmayalim, biz nasil ki eski alimleri yapilan hatalardan dolayi sorumlu tutuyorsak, yeni nesillerde ayni sekilde düsüneceklerdir hakkimizda.

Bu konuda görüslerinizi paylasmaninzi rica ediyorum.

Selam ve dua ile.

Miralay
4. March 2013, 09:26 AM
Selamünaleyküm değerli kardeşlerim

Kardeşlerimiz güzel açıklamalar getirmişler.
İslam'ı ve müslümanları zorlayan,sekte vuran şeylerden birisi de alim taassubudur. Kendimizce alim saydığımız kişileri ve görüşlerini dokunulmaz kılmışız. Bu bin küsur yıldır böyle gelmiş; korkarım öyle de gidecek.

Öncelikle değerli merdem kardeşimin bahsettiği gibi; Allah bize bir akıl vermiş ve biz yazılmış tüm mealleri karşılaştırarak en doğrusunu bulabilecek kapasitedeyiz.

Aklın ve doğrunun yolu birdir. Ben arapçayı çatpat bildiğim (neredeyse hiç diyeyim) halde; tüm mealleri karşılaştırarak; suredeki konu bütünlüğüne; paragraf bütünlüğüne (ayet cımbızlamadan) bakarak doğruyu bulmaya çalışıyorum. Ki Kur'an apaçık bir kitaptır. Kim ne anlarsa o doğrudur.

Mezhepler,tarikatler,cemaatler,...vs. Ali İmran 103.ayete muhalif olarak boy göstermektedirler.

Bu hastalığın reçetesi bence;

1-Allah'ın ipine sımsıkı sarılmak,
2-Şahıs odaklı değil, Allah odaklı davranış sergilemek,
3-Alimleri ve Allah'ın astlarının tümünü erbab edinmemek,
4-Fıtratımızda var olan içgüdüsel dinimizi ayağa kaldırmaktır.

Herkese selam ve dualar

bartsimpson
4. March 2013, 03:10 PM
Sünneti adet, sünneti ibadet olmaya başladığı andan itibaren "din" hadislerin ve "rivayetlerin" gölgesinde yaşanmaya mahkum edilmiştir.

ebumaruf
6. June 2014, 07:46 PM
Mezhep izahı yanlış yapılmıştır.
Bu bahsi geçen Mezheplerde ki usul üzere farklılık vardır.
İddia edildiği gibi Ayet varken hadis rivayeti ile izahat yapmazlar. Ancak Ayetin detaylarını hadisle açıklarlar.
4 Mezhebin hepsindede ilk 3 sıra şudur ki.
Önce Kuran
Ele alınan mesele Kuranda bulunmadığında Hadislerde aranır.
Hadislerdede bulunmadığında icmaya bakılır.
Bundan sonra değişiklikler vardır.
Hanefi mezhebi konu ile alakalı Kuran, sünnet ve icmada bir görüş yok ise kıyas yapar.
Şafii mezhebinde kıyas yerine maslahat vardır.
Maliki mezhebinde hicazlı alimlerin konu ile alakalı amelleri kaynak alınır.
Hanbeli mezhebinde ise sahabenin görüş ayrılıkları belirtilerek bırakılır.
HADİS rivayetinin Ayeti neshi diye bir şey yoktur.
Bunu iddia edenlerin kaynak belirtmeleri gereklidir.
en basit bir meseleyi ele alalım.
Abdest olayı.
Bütün mezhep alimleri Maide süresi ni kaynak olarak almışlardır.
bunun yorumlarına göre değişiklik vardır.
Hanefi mezhebinde Abdestin farzı 4 tür.
Yüzü yıkamak, elleri dirseklerle beraber yıkamak, mesh etmek, ayakları yıkamak.
Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
Şafii mezhebinde Abdestin farzı 6 dır.
Niyet etmek,Yüzü yıkamak,elleri dirseklere kadar yıkamak,başını mesh etmek,ayaklarını yıkamak, sıralamaya uymak.
Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
Farkı sadece niyet ve sıralamadır.
İmam şafii derki namaz için niyetlenmek gerekli kaynağı ayetin başındaki namaza kalktığınız zaman. Sıralamada ayetteki gibi olmalıdır.
İmam malike göre
1- Niyet,
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu yıkamak,
4- Başın tamamını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
6- Muvalat [Ara vermeden, uzuvları peş peşe yıkamak],
7- Delk [Yıkanan yerleri ovmak].
ilk 6 sı malumdur. 7 . ise temizlemenin ovmakla olacağından dolayı ayetteki tayyibenin keyfiyeti sebebiyledir.
1- Niyet,
2- Besmele çekmek,
3- Ağzı yıkamak,
4- Burnu yıkamak,
5- Yüzü yıkamak,
6- İki kolu yıkamak,
7- Başın tamamını mesh etmek [Kulaklar başa dâhildir],
8- İki ayağı yıkamak,
9- Tertip,
10- Muvalat.( delk yani ovma.)


Şimdi bunların hangisi ayetle alakasızdır.
Eleştirirken vicdanlı olalım.
Nitekim yanlışda yapabilirler tabiki fakat anlamadan bilmeden kulaktan dolma zanlarla eleştiri yapmayalım.

Araştıran
7. June 2014, 12:16 AM
@ebumaruf sevgili kardeşim afedersin ama bu kadar kasmaya ne gerek var?Ayet gayet açık
4 maddedir onlarda şunlar senden alıntılıyorum:
2- Yüzü yıkamak,
3- İki kolu yıkamak,
4- Başın tamamını mesh etmek,
5- İki ayağı yıkamak,
1. maddenin gerekliliği yok okuduğumuz ayetlere göre.Namaza kalkacağınız zaman önce niyet edin diyormu?Niyetten kastımda gelenekselde olduğu gibi niyet ettim Allah rızası için deyip abdeste başlamadır.Talimatlar açık uzatmayada gerek varmı?

ebumaruf
7. June 2014, 12:52 AM
Dostum niyetten kasıt kalbi olandır. Dille söylemeye gerek yoktur. Maksadın abdest olmalı.
Bir kişi dere kenarında terlemiş elini yüzünü yıkamış sadece temizlik maksatlı ayaklarınıda yıkamış. Kollarınıda başınıda suya sokmuş çıkarmış hatta fazladan boynunada v.s temizliğini yapmış. Aradan biraz zaman geçince bakmış ki namaz vakti gelmiş. Bu kişinin niyeti abdest değildi namaz kılabilirmi?
Burdaki mesele kasmak değildir ki.
Olabilecek meselelerle alakalı ihtimallerde ne yapılmalıdır. Diğerleride agız yüzü yıkamaya girermi, yıkamaktan kasıt nedir. suya daldırmak yeterlimi yoksa ovalamalımıdır.
Neticede burdan kastım şudur. Bu imamlar ayete göre görüş bildirmişlerdir. Yani iddia edildiği gibi ayet terk ederek fetva vermemişlerdir.

dost1
8. June 2014, 08:33 PM
Selamun Aleyküm, Değerli Kardeşlerim.

Dört mezhebe göre sünnet Kur'an'ı nesheder!!

Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilebilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )

Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)

Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.
Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir. (Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)

Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.” (Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Not : Bu yazı alıntıdır. Kaynağını not etmediğim için belirtemedim.

Değerli Kardeşlerim Fereç Hüdür Kardeşimizin de bu konudaki çalışması aşağıdadır.

"Konumuza dönüp, dört mezhep imamı konusunda, geçerli kaynaklara dayalı olarak bilgi verecek olursam:

EBÛ HANİFE: Numan b. Sabit (H.80-150), Arap olmadığı kesin olmamakla beraber, Türk veya İran asıllı olduğu hakkında farklı rivayetler mevcuttur. Onun Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olduğu söylenmekle beraber M. Ebu Zehra’ya göre ise Farslıdır. Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre de Ebû-Hanife Nu’man b. Sabit’in babası, Zerdüşt dinindeyken İslam'ı Kabul eden Kâbül’lü Zevtâ’dır, bu şahsın adının Tâvus yahut Merzubân olduğunun rivayet edildiği şeklindedir.
Fıkıh öğretisini öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) isnat ettirilmiştir. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış eseri yoktur. Sünnet konusunda onun hakkında dendiğine göre ravisi güvenilir olduğu zaman Muhaddislerin çoğunluğunun eğilimine aykırı biçimde Mürsel hadisi delil olarak değerlendirmekteydi. Muhaddislerce zayıf karşılanan ve kendisiyle amel edilemez diye değerlendirilen bir çok hadisi delil olarak ileri sürme yoluna gitmiştir. Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edile bilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )

İMAM MALİK: ( H.93-179) Bazıları aslen Yemenli olduğunu söylerken, bazı siyer yazarları İmam Malik ve ailesinin Arap olmadığını söylemişlerdir. Büyük atası Ebû Amir’in, Beni Teym kölelerinden olduğu söylenmiştir. İmam Malik, üstadının özellikle İbni Hürmüz olduğunu belirtir. “Yedi, sekiz yıl yalnız ondan okudum, başkalarını bu işe hiç karıştırmadım” der. Hürmüz adı Acem asıllı olanların kullandığı bir isimdir. Bir rivayette de “ On üç yıl oturup İbni Hürmüz’den ders okudum”der. (16 yıl rivayeti de vardır) Ondan öğrendiklerini, başka bir kimseden almadığını söyler. İmam Malik üstadı İbni Hürmüz’den aldıklarının tamamıyla tesiri altında kalmış denebilir. Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)

İMAM ŞAFİİ: Ebû Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas Şafii (H.150-204).
Suriye’de (Filistin) doğduğunu söyleyenler olduğu gibi ayrıca Askalan’da (gazze yakınında) Hatta Yemen’de doğduğunu söyleyenlerde vardır. Kureyş kabilesinden olmadığı halde, “kölelik yönünden kureşli sayılmıştır. Zira atası Ebu Lehebin kölesi imiş” rivayet edilmiştir. Ömer, atası Şafii’yi Kureyş kölelerine katmamış, Osman onu bunlara katmış. İmam Şafii, Huzey kabilesinin yanında yaklaşık on yıl kalarak, kendilerinden Arap dili ve şiirini öğrendi. Ana dili Arapça olmayıp Arapçayı sonradan öğrendiği anlaşılmaktadır. Hocası İmam Malik’tir. El-Risale ve El-Üm isimli kitapları vardır. Şafii derki: “Fıkıh öğrenmek isteyen Ebu Hanife’nin iyalidir. Siyer isteyen Muhammed b. İshak’ın iyalidir. Hadis isteyen Malik’in iyalidir. Tefsir isteyen Mukatil b. Süleyman’ın iyalidir” diyerek tavsiyede bulunur. Ebu Hanife ve İmam Malik’ten bahsettik, diğer ikisi ise: Muhammed b. İshak : (H.85-151). Bilhassa Siyer Meğazi çalışmaları vardır. Siyerin dışında müstakil olarak Kitâbu’ssünen telif etmiştir. İbrahim b. Sa’d ez Zuhri ondan sadece ahkama dair 17 bin hadis rivâyet etmiştir. Yahya’l-Kattan onun hakkında “kezzab” yani yalancı demiştir. Ayrıca, hakkında Şiiliğe meyyal olduğu ve kaderi olduğu rivayetleri de vardır. Yalnız ahkama dair 17 bin hadis söylemesi “ne kadar” yalancı olduğuna dair kuvvetli bir delildir. (Bak. İlk üç Asırda İslam Coğrafyasında Hadis. Dr. S. Kemal Sandıkçı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 299. Baskı 1991 s. 45-46 )
Diğer tavsiye ettiği: Mukatil b. Süleyman Şiânın Zeydiye Mezhebindendir. Şafii onun kitaplarını okudu, inceledi ve neticede onları da okumağa teşvik etti. Onu bu hususta imam addetti. Bu maddede kendisine başvurulan bir âlim saydı. (Bu konuda bak. İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU. Diyanet Başkanlığı yayınları 1987 s. 46 ).
Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.
Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir. (Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)

AHMED İBN-HANBEL: (H. 164-241) : Anası O’na gebe olarak Merv’den Bağdat’a geldi. Merv’de doğduğunu söyleyenler var. Kendisinden yapılan rivayette Bağdat’ta doğduğu söylenmiş. Merv asılı olup Arap değildir. ( Yazılarımda Arap değildir derken, bununla o devirlerde ilk etapta Kuran’ın yayıldığı coğrafyaya yakınlığa veya uzaklığa dikkat çekmek suretiyle Kur’an dışı bazı kültürlerin etkinliğine dikkat çekmek içindir. Yoksa İslam dini evrensel olup, herhangi bir ırktan olmak veya olmamak avantaj veya dezavantaj değildir.)
Kitabı “Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır. Ona göre Kuran’ın batını vardır. Halbuki Kuran’a batın bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir kitaptır.
Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.” (Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Bu ifadeler bile, Sünnetle Kuran’ın ne kadar bir birleriyle bağdaşmayan bilgiler ihtiva ettiğini belirtmeye kafidir.

Sonuç olarak, İmam Ahmed birçok sözlerinde belirtmiştir ki, İslam dinini öğrenilmesi, aynı zamanda Kur’an’a hakim olan! sünnetle mümkündür. Kur’an bilgisi sünnet yoluyla olur, Kur’an sünnete hakim olamaz. Bu din sünnet yoluyla öğrenilir. İslam fıkhının en kestirme ve en işlek yolu sünnetten geçer. Sünnetin beyanından yararlanmaksızın sadece Kur’an’dan öğrenmeğe çalışanlar, doğru yolu şaşırırlar, hak yolu şaşırırlar iddiasındadır. 750 bin hadis arasından seçtiği rivayet edilen. Müsned teki hadislerin 10 bini tekrarlanmış hadislerdir. Hadislerin sahihliğine ölçü olarak Kur’an’ı değil de kendi Müsned ini kabul ve ve tavsiye eder, Şöyle ki: “Resulullah’ın hadislerinden olup olmadığı konusunda anlaşmazlığa düştüğünüz rivayetlerle ilgili olarak Müsned’e başvurun. Orada bulduysanız delil, bulmadıysanız delil olmaz .” demiştir. Mahiyeti ne olursa olsun, Kur’an’ı hadise tabi kılar, şöyle ki : “hatta ona göre haberi, vahid olan Hadisler bile, Kuran’ın umumini tahsis eder.” (Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları s.245 )

Görüldüğü gibi dört mezhep imamı da fıkıhlarına hadisleri esas almaktadırlar. İttifakla hadislerin Kur’an ayetlerini iptal edebileceğini fakat Kuran’ın hadisleri iptal edemeyeceği iddiasındadırlar. Bu da başka bir ifadeyle, Allah’ın Kuran’la bildirdiği İslam’a, öncelikle hadislerle peygamberin karşı çıktığı ve peygamberin sözünün Allah sözünden daha üstün olduğu manasındadır. Bu ise İslam dinine saldırı ve peygambere büyük bir iftiradır.
Şimdi hadis adı altında, peygambere yaptıkları iftiraları ve bu iftiralara dayalı olarak kabul edilen İslam Dini anlayışlarını örneklerle belirtmeye çalışacağım ve görülecektir ki öğretmek istedikleri İslam olmayıp, Kuran’ın İslam öğretisini engellemek gayretleridir. Zira görüleceği gibi birçok konuda Kur’an’a aykırı ve bol bol çelişkili rivayetlerde bulunmak suretiyle, İslami değerlere, Müslüman şahsiyetlere ve Allah’a karşıda saygısızlık etmekten geri durmamışlardır. Bunların öğretileri esas alındığında hiçbir İslam farzının uygulanması mümkün olmadığı gibi, İslam'ı ve Tevhidi anlamakta mümkün değildir. Bu öyle bir saldırıdır ki planlı ve kasıtlı olarak yapılmıştır. Çünkü önerdikleri sistem ve öğreti bundan başka bir ifadeyle izah edilmeyeceği gibi, kendileri zaman içerisinde açıkça bu amaçlı bir ekip çalışması ortaya koymuşlardır. Şia ve Vahhabilik’tede durum bundan farklı olmayıp, sistem olarak ehli sünnettirler. Sırası gelince bunları da örneklerle izah etmeye çalışacağım.

Ferec Hudur

www.kuran-tekrehber.com

Not: Şafinin; Er risale, El Um, Malikin; El Muvatta, Hambelin Müsned'i olmasına karşın İmam Ebu Hanifenin kendisine ait yazılı bir eseri yoktur. Ebu Hanefiye dayandırılan görüşler öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) aittir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Araştıran
8. June 2014, 10:08 PM
Değerli Halil abi
Yazdığın yazıya şöyle bir göz gezdirdim derinlemesine okumadım.Şöyle bişey var Yaşar Nuri Öztürk ün de anlattığına göre Ebu Hanifenin kabul ettiği 17 hadis vardır.Bu hadislerin hepside Peygamberden rivayetle hadis yazdırılmamasını emretmiştir.Kesinlikle iyi hatırladığıma göre bir televizyon programında içeriği daha genişde olabilir ama ana konusu bunu anlatmıştı.Şimdi hangisi doğru?
Hatta Ebu hanife adlı bir eseride var Yaşar Nurinin orda tamamıyla Ebu Hanifeden bahsederken muvahhid bir insan portresini çiziyor.

ebumaruf
8. June 2014, 11:31 PM
Selamun Aleyküm, Değerli Kardeşlerim.

Dört mezhebe göre sünnet Kur'an'ı nesheder!!

Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edilebilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )
Öncelikle Bunun aslı bu değildir. Hanefi mezhebinin hadis metodu diye bir şey yoktur. Hanefi mezhebinin uslu fıkhı vardır. İmam Muhammed in el -Asl kaynağına bakınız. Mezheb imamlarının görüşleri kendilerini bağlar. Sonradan onlar hakkında birilerinin iddiaları değil.
Bende herhangi biri hakkında iddiada bulunabilirim bu gerçek değildir.

Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)
Bakınız Muvatta müellif imam Malik/COLOR]

Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.
Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir. (Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)
[COLOR="Navy"]Buda Halil Gönenç in iddiasıdır. Zira her ne kadar öyle diyorsada uygulamada öyle değildir. diyerek örnek vermiştir. BKNZ er-Risale İmam Şafii.
Gelelim recm olayına Halil gönenç e göre zina ayeti bir tanedir
Nur
(2) zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama) konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da onların cezalandırılmasına şahit olsun.
Bu ayete göre 100 değnek had cezası vardır. Halbuki bu bekarlar içindir. Zira ayette zaniye ifadesi kullanılmıştır.
Halbuki Nisa süresinde
Nisa
(25) Sizden kimin, hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü'min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Ayetine göre Nur süresi 2. ayeti Nisa süresinden önce inmiş olmalıdır.
Bu durumda
Nisa
(15) Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).
Ayetinde evli kadınlardan bahseder ayeti kerimede fahişetun olarak ifade vardır.
Eğerki Nur süresi 2 . ayeti önce inmişse onlar hakkında hüküm ne zaman gelmiştir.
a- Abdullah b. Abbas, Ata b. Ebi Rebah, Abdullah b. Kesir, Süddi, İbn-i Zeyd ve Dehhaka göre, zina edenler için daha sonra açılan yol ve kesinleşen ce*za şudur: Zina eden erkek olsun kadın olsun bekâr ise kendisine yüz sopa vuru*lur. Bu husus şu âyet-i kerimede zikredilmektedir. "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. [ Müslim, K. el-Hudud, bab: 13, Hadis No: 1690 / Ebu Dnvud, K. eMIudud, bab: 23, Hadis No: 4413]

Zina edenler erkek olsun kadın olsun evli iseler taşlanarak öldürülürler. Nitekim Resululahin tatbikatı böyle olmuştur.

b- Katade ve Ubade b. Samite göre zina edenler için açılan yol ve kesin*leşen ceza şudur: Zina eden erkek veya kadın bekâr ise her birine yüzer sopa vurulur. Ve bir yıl sürgün edilir. Evli iseler herbirine yüzer sopa vurulur. Daha sonra taşlanarak öldürülürler. ( Ebu Davud, K. el-Vasâya, bab: 3, Hadis No: 2867)
İşte Burada gerek imam Şafii gerek bu görüşte olan İmamlar. Nisa SÜresi 15 ayetin açıklaması olarak hadis araştırmışlar ve bu hükme varmışlardır.
Netice itibari ile Ayeti nesh yoktur. Ayeti açıklama vardır. Bu halil günenç hocanın yanıldığını iddiasının asılsız olduğunu beyan eder.


Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)
Buda zannediyorum yukarıdaki zan gibidir.

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.” (Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Not : Bu yazı alıntıdır. Kaynağını not etmediğim için belirtemedim.

Değerli Kardeşlerim Fereç Hüdür Kardeşimizin de bu konudaki çalışması aşağıdadır.

"Konumuza dönüp, dört mezhep imamı konusunda, geçerli kaynaklara dayalı olarak bilgi verecek olursam:

EBÛ HANİFE: Numan b. Sabit (H.80-150), Arap olmadığı kesin olmamakla beraber, Türk veya İran asıllı olduğu hakkında farklı rivayetler mevcuttur. Onun Tirmizli bir Türk kabilesine mensup olduğu söylenmekle beraber M. Ebu Zehra’ya göre ise Farslıdır. Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre de Ebû-Hanife Nu’man b. Sabit’in babası, Zerdüşt dinindeyken İslam'ı Kabul eden Kâbül’lü Zevtâ’dır, bu şahsın adının Tâvus yahut Merzubân olduğunun rivayet edildiği şeklindedir.
Fıkıh öğretisini öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) isnat ettirilmiştir. Ebû Hanife’nin bizzat kendisi tarafından kaleme alınmış eseri yoktur. Sünnet konusunda onun hakkında dendiğine göre ravisi güvenilir olduğu zaman Muhaddislerin çoğunluğunun eğilimine aykırı biçimde Mürsel hadisi delil olarak değerlendirmekteydi. Muhaddislerce zayıf karşılanan ve kendisiyle amel edilemez diye değerlendirilen bir çok hadisi delil olarak ileri sürme yoluna gitmiştir. Hanefiler şöyle söylemektedirler: “ Kur’an, mütevatir veya meşhur sünnetle nesh edile bilir. Sadece ahad hadisle nesh edilemez”. böylece hadislerin Kur’an’ı nesh edebileceğini yani iptal edebileceğini fıkıhlarına esas Kabul etmişlerdir. ( Bak. Dr. İsmail Hakkı Ünal. İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No.327 Baskı-1994 Sayfa 213 )

İMAM MALİK: ( H.93-179) Bazıları aslen Yemenli olduğunu söylerken, bazı siyer yazarları İmam Malik ve ailesinin Arap olmadığını söylemişlerdir. Büyük atası Ebû Amir’in, Beni Teym kölelerinden olduğu söylenmiştir. İmam Malik, üstadının özellikle İbni Hürmüz olduğunu belirtir. “Yedi, sekiz yıl yalnız ondan okudum, başkalarını bu işe hiç karıştırmadım” der. Hürmüz adı Acem asıllı olanların kullandığı bir isimdir. Bir rivayette de “ On üç yıl oturup İbni Hürmüz’den ders okudum”der. (16 yıl rivayeti de vardır) Ondan öğrendiklerini, başka bir kimseden almadığını söyler. İmam Malik üstadı İbni Hürmüz’den aldıklarının tamamıyla tesiri altında kalmış denebilir. Medarik’de Şöyle denir: “ Malik derki, İbni Hürmüz’ü şöyle derken işittim” ifadeleri bunu açıkça ortaya koyar. Meşhur Kitabı Muvatta da 1826 hadis mevcuttur. Sünnet Kur’an ile Tearruz ederse, Bazı hallerde Kur’an’ı sünnete takdim eder, bazı hallerde sünneti Kuran’a hakim kılar. Böylece sünnetin Kur’an’ı iptal edebileceğini Kabul etmiştir. ( Bak, İmam Malik , Hayatı-Görüşleri- Fıkıhta yeri, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hilal Yayınları 1984 sayfa 283.)

İMAM ŞAFİİ: Ebû Abdullah Muhammed bin İdris bin Abbas Şafii (H.150-204).
Suriye’de (Filistin) doğduğunu söyleyenler olduğu gibi ayrıca Askalan’da (gazze yakınında) Hatta Yemen’de doğduğunu söyleyenlerde vardır. Kureyş kabilesinden olmadığı halde, “kölelik yönünden kureşli sayılmıştır. Zira atası Ebu Lehebin kölesi imiş” rivayet edilmiştir. Ömer, atası Şafii’yi Kureyş kölelerine katmamış, Osman onu bunlara katmış. İmam Şafii, Huzey kabilesinin yanında yaklaşık on yıl kalarak, kendilerinden Arap dili ve şiirini öğrendi. Ana dili Arapça olmayıp Arapçayı sonradan öğrendiği anlaşılmaktadır. Hocası İmam Malik’tir. El-Risale ve El-Üm isimli kitapları vardır. Şafii derki: “Fıkıh öğrenmek isteyen Ebu Hanife’nin iyalidir. Siyer isteyen Muhammed b. İshak’ın iyalidir. Hadis isteyen Malik’in iyalidir. Tefsir isteyen Mukatil b. Süleyman’ın iyalidir” diyerek tavsiyede bulunur. Ebu Hanife ve İmam Malik’ten bahsettik, diğer ikisi ise: Muhammed b. İshak : (H.85-151). Bilhassa Siyer Meğazi çalışmaları vardır. Siyerin dışında müstakil olarak Kitâbu’ssünen telif etmiştir. İbrahim b. Sa’d ez Zuhri ondan sadece ahkama dair 17 bin hadis rivâyet etmiştir. Yahya’l-Kattan onun hakkında “kezzab” yani yalancı demiştir. Ayrıca, hakkında Şiiliğe meyyal olduğu ve kaderi olduğu rivayetleri de vardır. Yalnız ahkama dair 17 bin hadis söylemesi “ne kadar” yalancı olduğuna dair kuvvetli bir delildir. (Bak. İlk üç Asırda İslam Coğrafyasında Hadis. Dr. S. Kemal Sandıkçı. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 299. Baskı 1991 s. 45-46 )
Diğer tavsiye ettiği: Mukatil b. Süleyman Şiânın Zeydiye Mezhebindendir. Şafii onun kitaplarını okudu, inceledi ve neticede onları da okumağa teşvik etti. Onu bu hususta imam addetti. Bu maddede kendisine başvurulan bir âlim saydı. (Bu konuda bak. İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU. Diyanet Başkanlığı yayınları 1987 s. 46 ).
Şafii’nin kendiside Harun Reşid zamanında Şiilikle itham edilmiş ve takibata uğrayarak, Harun Reşid’in huzuruna bu konuda çıkarılmıştır.
Kur’an ve Sünnet Konusundaki görüşü:
Şafii’nin bu konudaki görüşü, Sünnetin Kuran’la nesh edilemeyeceği şeklindedir. Resûlullah’ın sünnetini ancak Resûlullah’ın sünneti nesh edebilir. Kur’an bir sünneti nesh edemez, nesih olayı olması için bunu başka bir sünnetin ilân etmesi gerekir der. Kuran’ın sünnetle nesh edilip nesh edilemeyeceği konusuna gelince, her ne kadar Kur’an’ı ancak Kur’an nesh eder diyorsa da , uygulama konusunda durum hiçte öyle değildir. Örneğin, Kuran’a rağmen, zina olayında Recim cezasını kabul etmekle, sünnetin Kur’an’ı nesh edebileceğini açıkça beyan etmiş olur. Yani kısaca iddiası; Kur’an sünneti iptal edemez fakat sünnet Kur’an’ı iptal eder şeklindedir. (Konu hakkında bak: İmam Şafii. Osman KESKİOĞLU s.238-239. Büyük Şafii İlmihali, Yazan Halil Gönenç. Hilâl Yayınları 1979, 2. Baskı s. 375.)

AHMED İBN-HANBEL: (H. 164-241) : Anası O’na gebe olarak Merv’den Bağdat’a geldi. Merv’de doğduğunu söyleyenler var. Kendisinden yapılan rivayette Bağdat’ta doğduğu söylenmiş. Merv asılı olup Arap değildir. ( Yazılarımda Arap değildir derken, bununla o devirlerde ilk etapta Kuran’ın yayıldığı coğrafyaya yakınlığa veya uzaklığa dikkat çekmek suretiyle Kur’an dışı bazı kültürlerin etkinliğine dikkat çekmek içindir. Yoksa İslam dini evrensel olup, herhangi bir ırktan olmak veya olmamak avantaj veya dezavantaj değildir.)
Kitabı “Müsned”de yaklaşık 40.000.- hadis vardır. Kur’an’ı esas alıp sünneti terk edenlere red için Kitab bile yazmıştır. Ona göre Kuran’ın batını vardır. Halbuki Kuran’a batın bilgi isnat etmek küfürdür. Zira Kur’an açık manalı bir kitaptır.
Ahmed, Sünnetin Kuran’a hakim olduğunu, fakat Kuran’ın sünnete hakim olmadığı ve sünnetin Kur’an’ı nesh yani iptal edebileceği iddiasındadır. Şöyle ki : “Ahmed’e göre sünnet beyan bakımından Kuran’a hakim sayılır, onun ahkamını takrir eder. Şatıbi sünnetin Kur’an’a hakim olmasını şöyle açıklar. Ulemaya göre sünnet, kitaba hakimdir, Kitab hakim değildir, çünkü kitabın iki ve daha ziyade şeye ihtimali vardır.” demekte.“gerek iman itimade, gerek amel ve akla dair olsun, Hadisler arasında bir fark yapmazdı.” ( Konu hakkında bak.Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları 1984 s.242-255 Prof. Muhammed Ebu Zehra. Terc. Osman KESKİOĞLU .)

Bütün korkuları Kuran’ın İslam dini öğretisine esas alınmasıdır. Zira Kur’an esas alınmış olsa ve Peygamber adına ileri sürmüş oldukları sözler Kur’an ölçüsüne vurulsa, bütün iftira ve yalanları hemen ortaya çıkar ve sünnet diye ileri sürmüş oldukları sözlerden geriye pek bir şey kalmaz. Bu hususu onlarda kabul eder mahiyette şu şekilde itiraf etmektedirler.
“İmam Ahmed’e gelince, o İmam Şafii’nin usulüne uygun hareket eder. İbni Kayyım, Ahmed’in ve Şafii’nin görüşlerini destekleyerek şöyle der: Eğer bir kimsenin kitabın zahirinden anlayışına göre Hz. Peygamber Aleyhisselamın sünnetleri red olunacak olursa o zaman sünnetlerin çoğu red olunur ve sünnet batıl olur.” (Ahmed ibn-i Hanbel, Hilal Yayınları S.247 )

Bu ifadeler bile, Sünnetle Kuran’ın ne kadar bir birleriyle bağdaşmayan bilgiler ihtiva ettiğini belirtmeye kafidir.

Sonuç olarak, İmam Ahmed birçok sözlerinde belirtmiştir ki, İslam dinini öğrenilmesi, aynı zamanda Kur’an’a hakim olan! sünnetle mümkündür. Kur’an bilgisi sünnet yoluyla olur, Kur’an sünnete hakim olamaz. Bu din sünnet yoluyla öğrenilir. İslam fıkhının en kestirme ve en işlek yolu sünnetten geçer. Sünnetin beyanından yararlanmaksızın sadece Kur’an’dan öğrenmeğe çalışanlar, doğru yolu şaşırırlar, hak yolu şaşırırlar iddiasındadır. 750 bin hadis arasından seçtiği rivayet edilen. Müsned teki hadislerin 10 bini tekrarlanmış hadislerdir. Hadislerin sahihliğine ölçü olarak Kur’an’ı değil de kendi Müsned ini kabul ve ve tavsiye eder, Şöyle ki: “Resulullah’ın hadislerinden olup olmadığı konusunda anlaşmazlığa düştüğünüz rivayetlerle ilgili olarak Müsned’e başvurun. Orada bulduysanız delil, bulmadıysanız delil olmaz .” demiştir. Mahiyeti ne olursa olsun, Kur’an’ı hadise tabi kılar, şöyle ki : “hatta ona göre haberi, vahid olan Hadisler bile, Kuran’ın umumini tahsis eder.” (Ahmed İbn-i Hanbel. Hilâl Yayınları s.245 )

Görüldüğü gibi dört mezhep imamı da fıkıhlarına hadisleri esas almaktadırlar. İttifakla hadislerin Kur’an ayetlerini iptal edebileceğini fakat Kuran’ın hadisleri iptal edemeyeceği iddiasındadırlar. Bu da başka bir ifadeyle, Allah’ın Kuran’la bildirdiği İslam’a, öncelikle hadislerle peygamberin karşı çıktığı ve peygamberin sözünün Allah sözünden daha üstün olduğu manasındadır. Bu ise İslam dinine saldırı ve peygambere büyük bir iftiradır.
Şimdi hadis adı altında, peygambere yaptıkları iftiraları ve bu iftiralara dayalı olarak kabul edilen İslam Dini anlayışlarını örneklerle belirtmeye çalışacağım ve görülecektir ki öğretmek istedikleri İslam olmayıp, Kuran’ın İslam öğretisini engellemek gayretleridir. Zira görüleceği gibi birçok konuda Kur’an’a aykırı ve bol bol çelişkili rivayetlerde bulunmak suretiyle, İslami değerlere, Müslüman şahsiyetlere ve Allah’a karşıda saygısızlık etmekten geri durmamışlardır. Bunların öğretileri esas alındığında hiçbir İslam farzının uygulanması mümkün olmadığı gibi, İslam'ı ve Tevhidi anlamakta mümkün değildir. Bu öyle bir saldırıdır ki planlı ve kasıtlı olarak yapılmıştır. Çünkü önerdikleri sistem ve öğreti bundan başka bir ifadeyle izah edilmeyeceği gibi, kendileri zaman içerisinde açıkça bu amaçlı bir ekip çalışması ortaya koymuşlardır. Şia ve Vahhabilik’tede durum bundan farklı olmayıp, sistem olarak ehli sünnettirler. Sırası gelince bunları da örneklerle izah etmeye çalışacağım.

Ferec Hudur

www.kuran-tekrehber.com

Not: Şafinin; Er risale, El Um, Malikin; El Muvatta, Hambelin Müsned'i olmasına karşın İmam Ebu Hanifenin kendisine ait yazılı bir eseri yoktur. Ebu Hanefiye dayandırılan görüşler öğrencileri oldukları iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) aittir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Fereç Hüdür e ait yazıda diğer yazılarda sadece iddia dır. Örnek olarak sadece recm uygulanması verilmiştir. Bununla alakalı ayet ve hadisleride verdim.
Başka örnek varsa bunları yazarsanız yardımcı oluyum aksi durumda tüm iddialar tamamen asılsızdır.
Bu kadar iddialar yerine örnekler sıralansaydı daha iyi olurdu. Malum onlar hadis Kuranı nesh eder demişler ya. Her zaman öyle yaparlarmış ya. Yüzlerce örnek olması gerekirken sadece 1 örnek oda Halil Gönenç hocanın Kuran ilminin zayıflığından iddia ettiği sonuçta ayete dayalı olduğu belirtilmiş zannından ibarettir. Ne yazıkki onlarca iddialar var sadece 1 örnek bu dahi aslında kendi söylediklerine kendilerininde inanmadığı manasına gelir.
Enam
(116) Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.

dost1
9. June 2014, 09:28 PM
Selamun aleyküm, Değerli Araştıran Kardeşim.

Değerli Halil abi
Yazdığın yazıya şöyle bir göz gezdirdim derinlemesine okumadım.Şöyle bişey var Yaşar Nuri Öztürk ün de anlattığına göre Ebu Hanifenin kabul ettiği 17 hadis vardır.Bu hadislerin hepside Peygamberden rivayetle hadis yazdırılmamasını emretmiştir.Kesinlikle iyi hatırladığıma göre bir televizyon programında içeriği daha genişde olabilir ama ana konusu bunu anlatmıştı.Şimdi hangisi doğru?
Hatta Ebu hanife adlı bir eseride var Yaşar Nurinin orda tamamıyla Ebu Hanifeden bahsederken muvahhid bir insan portresini çiziyor.

Ebu Hanife gerçek adı Numan bin Sabit olan kişinin lakabıdır. Ebu Hanife'ye ait ne yazık ki elimizde "Fıkhı Ekber" dışında yazılı bir belge yoktur. "Fıkhı Ekber" olarak bulunan kitapların neredeyse tamamı 30 satırlık denilebilecek olanların şerhi şeklindedir.



Ebu Hanife'nin Rey ehlinden olup Kur'an'ı rehber edenlerden olduğu ile ilgili nakiller vardır. Günümüzde Hanefiliğe ait olduğu söylenenlerin neredeyse tamamı öğrencileri olduğu iddia edilen Ebu Yusuf (H.113-182) ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybani’ye (H.135-189) aittir.

Bu nedenle de alıntı yaptığım yazının sonuna "not" olarak bunu belirtmiştim. Kim söylerse söylesin Kur'an'a uymayanı dinde delil olarak kabul etmediği bu yüzden de devrin yöneticilerince cezalandırıldığını tarihi kaynaklardan öğreniyoruz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.