PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hicr 9


bartsimpson
29. July 2012, 04:59 PM
"Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

Bu ayette indirilen zikir Kuran olarak tercüme edilir. Öyleyse bakalım!

Kuran' ın Orijinalleri Yok

Kuran'ın ilk orijinali: Küçük taşlar, deri, ağaç parçası, kemik gibi çeşitli nesnelere yazılıydı. Yakıldı.

Kuran'ın ikinci orijinali: Ebubekir döneminde yapılan derleme. Yakıldı.

Kuran'ın üçüncü orijinali: Osman döneminde oluşturulan "azmalar". Bunlar da dünyanın hiç bir tarafında yok.

Yapılan inceleme ve aktarmalarla görülen o ki: Muhammed'in "vahiy katiplerine yazdırdığı" bildirilen "Kuran"ın ne "aynı" ne de "tümü" eldeki Kuran'da. Halife Mervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "Onda yazılı olanlar, Osman tarafından yazdırılan Mushaflara geçmiştir. Artık ona gerek kalmamıştır. Yakılıp yok edilmeseydi, zamanla kuşkulara yol açılabilir, ondan alınarak yazılan Mushaflar çevresindeki kuşkuları önlenemeyebilirdi. Bundan korktum, o nedenle yaktırdım."(Kaynak: ıb Ebi Davud, Leiden 1937, yay., s.243-Suphi e's-Salih Mebahis Fi ulum-il Kuran).

Kuran nasıl derlendi?

Kuran ayetleri bugünkü biçimi ile yazılıp bir araya getirilmiş değildi. Hadislerde peygambere vahiy olan ayetler çeşitli nesneler üzerine yazılıydı; hepsi de dağınık durumdaydı. Ayetler "Lihaf" (küçük taşlar), "Rıka" (deri ağaç yaprağı, bir çeşit kâğıt), "Ektaf" (deve ve koyun kemikleri), "Usub" (agaç parçası" gibi nesnelere yazılmıştı. Yitip gitmesin diye tümünü bir araya getirme çabasına ilk kez halife Ebubekir döneminde gerek duyuldu ve bu çabalar gerçekleştirildi. Bir aktarma da "bunların tümünün peygamberin evinde, bir arada bulunduğu ve dağınıkken bir araya getirip, içinden eksilen olmasın diye ortasından iple bağlanmış olduğu" da açıklanır.

Buhari'nin yer verdiği bir hadise göre; "dinden dönüş" (ridde) olayları ve bu olaylar nedeniyle savaş hali vardı. Kuran'ı ezber etmiş kişilerin bir bölüğü ölmüştü. Ölenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden Kuran'ın orada burada yazılı ayetleri derlenmeli, tümü bir kitap haline getirilmeliydi. Hattaboğlu Ömer durumu ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı. Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

"Peygamberin yapmadığı şeyi yapmak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünüyordu. Ömer direndi ve önerisini kabul ettirdi. işin gerçekleşmesi için de Zeyd İbn Sabit'e görev verildi. Zeyd "Ebubekir bana 'Sen akıllı bir gençsin. Peygambere vahiy yazdığın için senin başaracağına güveniyorum. Araştır ve topla Kuran ayetlerini' dedi, Tanrıya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yükleyip taşımayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelmeyecekti. Yani Kuran'ı derlemek kadar." diyor ama sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:

"Kuran (ayetlerini) derlemeye koyuldum. Hurma dallarından, küçük taşlardan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim. işin sonunda, Tevbe (Beraat) suresinin sonunu, Ebu Huzeymetu'l-Ensari'de buldum. Ki, başkasında bulamamıştım bu parçayı". Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresinin sonundaki ayetleri (128 ve 129. Ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu. Böylece Zeyd, Kuran ayetlerini derleme işini yaparken iki kaynağa başvurmaktaydı: Ayetlerin yazılı olduğu nesneler (ağaçlar, taşlar..) ve ezber bilenlerin bellekleri.

Ebubekir döneminde yazılan Kuran için başvurulan ezbercilerin başka deyişle hafızların sayısı Müslümanlar arasında tartışmalıdır. O döneme ilişkin kaynaklardan Buhari'nin "e's-Sahihi"nde yer alan üç hadisten anlaşıldığı kadarıyla Kuran'ın tümünü ezberleyenlerin en iyimser rakamla 7 kişi olduğu kabul edilebilir. Aynı zamanda, Peygamber dönemindeki "hafız"ların, yani Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı pek azdı. Buhari'nin "e's-Sahih"inde geçen hadis şöyle:

Birinci hadis: Amr Ibnu'l-Ass anlatıyor: Peygamberin "Kuran'ı dört kişiden alın, Abdullah İbn Mes'ud'dan, Salim'den, Muaz'dan ve Übeyy İbn Ka'b'den" dedigini işittim. (Buhari, Fadailu'l-Kuran 8.)

İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygamber öldüğünde, dört kişiden başka Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olan yoktu. Ebu'd-Derda, Muaz İbn Cebel, Zeyd İbn Sabit ve Ebu Zeyd." (Buhari.)

Üçüncü hadis: Katade'den aktarılıyor: "Malik oğlu Enes'e; 'Peygamber döneminde, Kuran'ı tümüyle ezberleyenler kimlerdir?' diye sordum. şu karşılığı verdi: 'Dört kişi. Tümü de Medine'li. Übeyy İbn Ka'b, Muaz İbn Cebel, Zeyd İbn Sabit ve Ebu Zeyd (Buhari aynı yer, Müslim 2465. Hadis.)

Bu hadislerde adları yazılı olanları topladığımız zaman Peygamber döneminde Kuran'ı tümüyle ezberlemiş olanların sayısı yedi idi demek gerekiyor: İbn Mesud (Birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), Muaz İbn Cebel (birinci, ikinci ve üçüncü hadiste.) İslam din bilirleri bu hadislerdeki açıklamaların "dinsizlerin işine yaradığını" ileri sürerler. Suyuti, El İtkan, Mısır 1978, c.1, s.94, satır 13.) ıl itkan'da daha başkalarının da Kuran'ı ezberlemiş oldukları adları ile açıklanıyor. Ama aktarmayı yapan, bu adları sayılanlardan kimilerinin, Kuran'ın tümünü ezberleme işini Peygamberin ölümünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır. (El İtkan, 95-96.)

Zeyd İbn Sabit, herhangi bir parçayı Kuran'a geçirmek için "iki tanık" koşulu koymuştu. Ancak bir tanıkla Kuran'ı alma gereği duyduğu ve geçirdiği parçalar da vardı. Örneğin, Ube Huzeyme'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki ayetini oluşturan parça böyleydi.

Kuran'ı derleme ve yazma işi bir yıl sürer. Bu işe girişildiğinde Ömer ile Zeyd, mescidin kapısına oturmuşlar, "herkesin Peygamberden ayet olarak elde ettiği ne varsa getirmesini" istemişlerdi. Başarılan iş, kaynaklarda şöyle tanımlanır: Kuran ayetlerinin, surelerinin bulunduğu iki kapaklı bir kitap. Derlenip yazılan sayfalar, ölene dek Ebubekir'in yanında kaldı, sonra Ömer'in (halife) yanında bulundu. O da ölünce, kızı Hafsa'ya verildi.

Kuran ikinci kez derleniyor:

Buhari'de yer alan bir hadis şöyle: Ermeniyye ve Azerbaycan'ı ele geçirmek için savaşılıyordu. Huzeyfe, Ibnu'l-Yeman, Halife Osman'a geldi. Müslümanların okudukları Kuran'lardaki birbirini tutmazlıktan yakındı, "Emire'l-Mü'minin! Bu ümmet, kendisinden önceki Yahudiler ve Hıristiyanların içine düştükleri birbirini tutmazlılıklar gibi bir duruma düştü!" Bunun üzerine Osman, Hafsa'ya adam gönderdi, başka Kuran nüshaları yazıp almak için kendisinde bulunan sayfaları (yani Ebubekir döneminde yazılan kitabı) göndermesini istedi. "İş bitince sana geri gönderirim" dedi. Hafsa da gönderdi o sayfaları Osman'a. Osman, hemen Zeyd İbn Sabit'e, Abdullah İbn Züyebr'e, Sa'd Ibnu'l-As'a ve Hişam oglu Haris oğlu Abdurrahman'a buyruğunu verdi. Onlar da Hafsa'dan getirilenden alıp Kuran nüshalarını oluşturdular. Osman, kuruldaki üç kişiye şunları söyledi:

"(Medine'li) olan Zeyd ile, Kuran'dan herhangi bir kesimde ters düştüğünüz zaman, tartışma konusu olan parçayı Kureyş dili ile yazın. Çünkü Kuran sadece Kureyş dili ile inmiştir."

Onlar da bu buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan Kuran nüshaları oluşturup işi bitince, Osman, söz konusu sayfaları (Hafsa'dan getirilenler) geri gönderdi. Alınan nüshaların da her bir kesime gönderilmesini buyurdu. Ve bunların dışında kalan her bir Kuran sayfasını ya da Mushafı buyurup yaktırdı.(Bkz. Buhari, e's- Sahih, Kitabu Fedaili'l-Kuran/3.) Buhari'nin kendisine anlatılan çabalardan ve "Kureyşli olanlarla olmayanlar arasında" belirecek anlaşmazlığın çözüm biçiminden anlaşıldığına göre, Kuran nüshalarını ortaya çıkarırken, Hafsa'daki Mushaf'tan aynen kopya etmek söz konusu değildi.

"Aynen kopya edildiği" ileri sürülürken, neden kopya edildiğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. Ancak, Dr. Suphi e's-Salih, Mebahis Fi Ulumi'l-Kuran (Beyrut 1979) adlı eserinin 80. 84. 85. sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olmadığını belirtiyor. Dr. Suphi'ye göre, o zaman aynı metni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansıtabilmek için gerekli işaret ve noktalama yoktu. O zamanki yazı harflerinin dışında işaretsiz harfler de noktasızdı. Kısacası, halife Ebubekir döneminde oluşturulan mushaf, istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nitelikte yazılır olamazdı. Durum böyle olunca, şu sorular karşılıksız kalıyor: Ebubekir döneminde hazırlanan ve Hafsa'dan alıp getirilen mushaf ile Osman döneminde meydana getirilen "nüshalar, mushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışma ile gerçekleştirilen nedir? Yukarıda anlamı sunulan hadiste bu açıklanmamakta. Ancak, hadisin devamı niteliğindeki bir açıklamada, yapılan işin sadece "bir temel nüshadan alınıp, başka mushaflara aktarma" olmadığını anlatır niteliktedir.

Dörtlü kurulda yer alan Zeyd İbn Sabit, şöyle diyor: "Mushaf oluşturma işini yaparken, Ahzab Suresinin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygamberin onu Kuran'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olmuştum. Aradık bu ayeti. Ve Sabit oğlu Huzeyme el Ensari'de bulduk (Ahzab suresine 23.ayet) ekledik o mushafta." (İtkan, Mısır, 1978, C1, s.79.)

Birinci derlemenin yakılmasındaki amaç: Ölümüne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılmasını önleyen Hafsa idi. Bu koruyucu ölünce, Kuran'ın Tanrısı "Kuşkusuz Zikr'ı (Kuran'ı) biz indirdik; kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (Hicr, ayet:9) dese de koruyucusu kalmamıştı. Mervan İbn Hakem, "sandıktan" aldırtıp getirmiş ve yaktırmıştı. Mervan'ın bu ilk derlemeyi yaktırmasındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor:

"Bunu yaptım, çünkü, Onda yazılı olanlar, resmi (imam) Mushaf'a yazılıp geçirilmiş ve korunmuştur. Korktum ki aradan uzun zaman geçtiğinde kuşkucu kimseler bu (resmi) Mushaf hakkında kuşkuya düşerler." (Bkz. Dr. Subhi e's_Salih, Mebahis fi Ulumi'l-Kuran, s.83. Dayandığı kaynak: İbn Ebi Davud, Kitabu'l-Mesahif, s.24.)

Oysa, asıl kuşkulara yol açan, esas alınmış olduğu belirtilen ilk derlemenin yakılması olmuştur. Çünkü, ilk derleme ile, sonraki (Osman döneminde oluşturulan ve imam adı verilen) mushaf arasında fark olmasa idi, ilkini yakma yoluna gidilir miydi? İlk derlemede bulunmayan eklemeler ya da Kuran'dan çıkarmalar yapılmamış olsaydı, neden korkulmuştu? Muhammed Döneminin Kuran'ı ile Bugünkü Kuran Aynı Değil: Burada çok önemli bir tanıklığa başvuralım: İbn Ömer diyor ki:

"Hiçbiriniz, Kuran'ın tümünü aldım (elimde bulunduruyorum)demesin. Bilemez ki, Kuran'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'Ne kadar ortada varsa o kadarını elimde tutuyorum' desin yalnızca." (Bkz.Suyuti, el İtkan, 2/32.)

Bu tanıklık, bugün elimizdeki Kuran'la, Muhammed'in vahiy katiplerine yazdırdığı bildirilen Kuran'ın aynı olmadığını çok açık biçimde anlatmıyor mu? Kaldı ki, İbn Ömer, Osman dönemindeki derlemeden sonra bu sözü söylemiştir. Yani, Osman döneminde oluşturulan mushafın da orijinali yok. O el yazması, Dünyanın hiç bir yerinde bulunmuyor... Temel kaynaklarda sözü edilen, ama bugün bulunmayan değişik mushaflar da üzerinde durulmaya değer nitelikte. Suyuti'nin el Itkan'ında, Buhari'nin eserlerinde bazı önemli mushaflardan ve bu mushafların içindeki surelerin listelerinden söz edilir. Örneğin, Muhammed'in en yakınlarından biri bilinen ve peygamberin, Kuran için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği İbn Mesud'un mushafı, yine Muhammed'in danışılması gereken dört kişiden biri olarak söz ettiği Übeyy İbn Ka'b'ın mushafı, Abdullah İbn Abbas'ın mushafı, Muhammed'in karılarından Aişe'nin mushafı, Ali'nin mushafı bunların başlıcaları. Ayrıca bugün Alevi'lerin, Ali'nin mushafı olarak söz ettikleri bir mushaf ve Hindistan'da saklanan ayrı bir mushaf daha var. Suyuti'nin ve Buhari'nin kitaplarında belirtilen mushaflardan hiçbiri günümüze gelememiş. Ancak bunların içerik listeleri yazılmıştır. Ayrıca bazı din kitaplarında, bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelmiştir. Eldeki resmi nüshadan içerik yönünden farklı oldukları bu listelere bakınca hemen anlaşılıyor. Örneğin, İbn Mesud'un mushafında Fatiha Suresi gibi çok temel bir sure yok. Felak ve Nas sureleri de..Ali'nin surelerinin sırası bugünküne uymuyor. Suyuti, kitabında, Bakara suresinin, Ahzab suresi ile aynı uzunlukta olduğunu aktarıyor. (Bkz. Suyuti, el İtkan, 2/32.) Oysa bugün, eldeki resmi Kuran'da, Bakara 286 ayet iken, Ahzab yalnızca 73 ayettir.

Üçüncü halife Osman döneminde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazılan Kuran'ların kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları tartışmalıdır. Kimilerine göre dört, kimisine göre beş ya da yedi adet yazılmıştır. Dörttür diyenlere göre, Osman bir nüshasını kendisine alıkoymuş, diğerlerini Kufe'ye, Basra'ya ve Şam'a göndermiştir. Mekke'ye, Yemen'e ve Bahreyn'e gönderilenlerden de söz ediliyor. Kimi kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılmasına izin verilmiş, kimi kişiler kendileri için "mushaflar" meydana getirmişlerdir. Ancak, o zaman bu mushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı Kuran parçalarının resmi Kuran'da bulunmamasına ne demeli? Bazı İslam kaynaklarında, Osman döneminde çoğaltılan nüshaların bir kısmının bugün elde olduğu iddia edilir. Örneğin, bir kopyanın Taşkent'te olduğundan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslami Türk kaynaklarında Topkapı Müzesi'ndeki Kuran'ın da Osman zamanından kaldığı söylenir. Konunun araştırmacılarından Prof. Dr. Suphi e's-Salih kitabında, "Peki, Osman döneminde hazırlanmış resmi nüsha şimdi nerededir?" sorusunu ortaya atar ve doyurucu cevap bulamadığını açıklar. Kahire Kütüphanesi'nde olduğu söylenen nüshanın, Osman döneminden kalmış olamayacağını belirtir. Çünkü bu kitapta bir takım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslamiyet'in ilk yıllarında bulunmadığı belirtilmektedir. Müslümanların kutsal kitabının resmi nüshasının her yerde aynı olduğu doğrudur. Ancak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan Kuran, peygamberin "vahiy katiplerine yazdırdığı" söylenen Kuran'ın aynı değil. Kaynaklar, bunu ortaya koyuyor.

Kur'an'ın bir harfinin bile değişmediği konusu

Tevbe suresinin 114.ayetindeki "iyyahu" sözcüğünü, Hammad İbn Zeberkan, "ebahu" diye okurdu. Sad suresinin 2. ayetindeki "izzettin sözcüğünü de "ğırratin" okumaktaydı. Buradaki değişiklikler harf değişiklikleri. Birincisinde "ya""ba" ya, öbüründe de "ayın" harfi, "ğayın" harfine dönüşmüş. Haydi bu tür harf değişikliklerini önemsemeyelim.

Eldeki Kur'an'da görülen kimi sözcüklerin yerine, Abdullah İbn Abbas, "müradiflerini", yani "eş anlamlı olanları kullanırdı. Enes İbn Malik de Müezzemmil suresinin 6. Ayetindeki "akvamu" sözcüğünün yerine, "asvabu" sözcüğünü kullanmıştır. İbn Ömer, Cum'a suresinin 10. Ayetindeki "fes'av" sözcüğünün yerine, "femzü" sözcüğünü; İbn Abbas Karia suresinin 5. Ayetindeki "kel'ıhni"yerine "k'essavfı"yı uygun görüp kullanırdı. Yine İbn Abbas "sayhaten vahideten"lerdeki "sayhaten" yerine, "zeyfeten"i yeğlerdi.Enes İbn Malik, İnşirah suresinin 2. Ayetindeki "vada'na"yerine,"halelna" diye okurdu. Buralarda görülen de yalnızca harf değişikliği değil kelime değişikliğidir. Demek ki peygamberden bu yana bir harf bile değişmemiştir savı gerçek değildir.

Kaynaklar, ayrı ayrı mushaflar üzerinde durur. Aktarılan örneklere göre, kimi mushaftakiler bugün elimizdeki "resmi kuran" dakileri tutmamaktadır. Ayrıca İbn Ömer'in şu sözü son derece ilginçtir:

-İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. (Bkz. Süyuti, el İtkan, 2/32)

Kur'an'ın birinci orijinali de, ikinci orijinali de yine Müslümanlar eli ile yakılmıştır. Kuşkusuz gerçekleri örtmek için. Osman döneminde oluşturulup çoğaltıldıktan sonra belirli merkezlere gönderilen nüshaların orijinallerine de , dünyanın hiçbir yerinde raslanmamaktadır.

Yararlanılan İslami Kaynaklar: 1.Buhari E's-Sahih (Arapça); Kitabu'l Fedail-ül- Kuran Menakıbu'l Ensar, Sahihi Buhari Mustesari. Tecridi Sarih Tercümesi, 2.Dr. S. Suphi E's-Salih (İslam dünyasında son yüzyılın ıleri gelen ve birçok eserleri olan araştırmacı) Mebahis fi Ulum-il Kuran, 3.Celalettin Suyuti (Kuran yorumcusu, Hadis uzmanı olarak İslam dünyasında en güvenilir din bilirlrinden birisi): El İtkan Fi Ulumi-l,Kuran, 4.Müslim E's-Sahih (Arapça), 5.Ebu Davud

Bu makaleyi bir yerde okudum. Makalenin doğruluğu yanlışlığı yada yazanın meşrebi beni o kadar ilgilendirmiyor. Ben asıl başka bir noktaya takıldım.

1 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun (Seni telefonla Başbakan falan aramıyor ha dikkat. Hoş arasa telefonda hazırola geçeriz ya o da ayrı konu). Peki sen ne yapıyorsun? Yaşadığın dönem boyunca aldığın vahiy ayetlerini hiç bir yere not etmediğin, korumadığın yada kitap haline getirmediğin gibi, taşlara, kemiklere, deri parçalarına yazılmasına müsade ediyorsun. Bu kutsal emanetin korunması ve muhafaza edilmesi için bir çaba ve gayret göstermiyorsun. Öyle ya nasıl olsa Allah dedi ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

2 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun ve bu vahiynin içeriğini ve merkezini o kadar iyi biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." ayetindeki Zikr kavramının, değil sen öldükten sonra, dünya varoldukça değişmeyecek bir yapı ve olgu olduğunu gayet iyi biliyorsun. Dolayısı ile, bu ve bununla birlikte diğer ayetlerin, yazılı metinlere çevrildiği taktirde, diğer peygamberlere inen vahiylere yapıldığı gibi zamanla değiştirilebileceğini yada yok edilebileceğini bildiğin için derleme yada kitap haline getirme ihtiyacı duymuyorsun. Onun akıl ve gönüllerde yaşayabilmesi ve yaşatılabilmesi için zirk kavramını ve taşıdığı manayı toplumuna ve insanlığa empoze ediyorsun. Öyleki o ruh sonsuza kadar yaşayacak....

Çünkü biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

Zikr kavramı bence üzerinde tefekkürle düşünülmesi gereken bir kavram. Anlamını Kuran'a bağlayıp aradan sıvışmak biraz kolaycılığa kaçıyor.

Ayrıca Sıffın Savaşında Ali'nin Muviye'ye karşı durup mızrakların ucundaki Kuran karşısında gerileyen ordusuna "Nereye gidiyorsunuz Kuran benim" demesi de konu ile ilgili olarak pek manidar.

khaos
29. July 2012, 09:39 PM
bart simpson,

Öncelikle makaleyi nereden aldığınızı ve kimin tarafından yazıldığını çok iyi biliyorum.Ateist birinin yazdığı makaleyi önümüze koyup ''Makalenin doğruluğu yanlışlığı yada yazanın meşrebi beni o kadar ilgilendirmiyor'' diyosunuz ama burada yine kendinizle çelişip makale yazarının sorduğu soruları dolaylıda olsa yineliyorsunuz.Hem doğruluğu veya yanlışlığı hakkında bilginiz yoksa burada niye yayınlıyorsunuz.

Bir insanın Kur an eksiktir demesi dinden çıkması için yeterli bir sebeptir.

Kur an 610 yılında inmeye başlamıştır.Eee kusura bakmayın o tarihte arap yarımadasında kağıt daha kullanılmıyordu.Teyp kasedi,plak,cd,flash bellek yada computer de yoktu.O günün şartlarında imkanlar dahilinde taş, bez parçası, kemik, deri ne buldularsa yazdılar.

Kuranın derlenmesi konusuna gelince Ateistlerin Allah ın gönderdiği Kurana ve Peygamberine attığı iftiralarla dolu makaleleri okuyup kafanızı bulandıracağınıza nacizene size tavsiye edeceğim Yeni Ümit dergisindeki yayınlanan yazılardan derlenmiş ''Kuranın Mucizevi Korunması'' isimli kitabı okuyunuz.

İsrâ Sûresi

88 - De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”

Hac(*) Sûresi

54 - Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah iman edenleri doğru yola iletir.


Secde Sûresi

2 - Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bu Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır.
3 - Yoksa “Onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir.

Hâkka Sûresi

41 - O, bir şâirin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz!
42 - Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!
43 - O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir.

Yûnus Sûresi

37 - Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitabı (Allah’ın levh-i mahfuzdaki yazısını) açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır


Fussilet Sûresi

42 - Ona ne önünden ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi, övülmeye layık olan Allah tarafından indirilmiştir


Nahl Sûresi

102 - Ey Muhammed! De ki: “Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi.”


Vâkı’a Sûresi

78 - Korunmuş bir kitaptadır.



KUR'AN YUKARIDAKİ GİBİ CEVAP VERİYOR.

Yani Allah bunca ayeti gönderdi ama 30 yıl sonra hepsi yok olup siyasi konum,durum ve oluşumlara göre yeniden mi yazıldı?Burada ne demek istediğimi anladınız herhalde.

bartsimpson
30. July 2012, 02:57 AM
"Ubi dubium ibi libertas" imzanız ile epey çelişir bir durum. Bence değiştirin.

Bakın karşılıklı atışma şeklinde monologları pek tasvip etmem. Amacımda bu değildi zaten.

Neyse... dikkatli okumamışsınız sanırım, ben yazımın hiç bir yerinde kuran eksiktir diye bir şey söylemedim.

Bu ayette indirilen zikir Kuran olarak tercüme edilir. Öyleyse bakalım!

Bu makaleyi bir yerde okudum. Makalenin doğruluğu yanlışlığı yada yazanın meşrebi beni o kadar ilgilendirmiyor. Ben asıl başka bir noktaya takıldım.

1 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun (Seni telefonla Başbakan falan aramıyor ha dikkat. Hoş arasa telefonda hazırola geçeriz ya o da ayrı konu). Peki sen ne yapıyorsun? Yaşadığın dönem boyunca aldığın vahiy ayetlerini hiç bir yere not etmediğin, korumadığın yada kitap haline getirmediğin gibi, taşlara, kemiklere, deri parçalarına yazılmasına müsade ediyorsun. Bu kutsal emanetin korunması ve muhafaza edilmesi için bir çaba ve gayret göstermiyorsun. Öyle ya nasıl olsa Allah dedi ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

2 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun ve bu vahiynin içeriğini ve merkezini o kadar iyi biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." ayetindeki Zikr kavramının, değil sen öldükten sonra, dünya varoldukça değişmeyecek bir yapı ve olgu olduğunu gayet iyi biliyorsun. Dolayısı ile, bu ve bununla birlikte diğer ayetlerin, yazılı metinlere çevrildiği taktirde, diğer peygamberlere inen vahiylere yapıldığı gibi zamanla değiştirilebileceğini yada yok edilebileceğini bildiğin için derleme yada kitap haline getirme ihtiyacı duymuyorsun. Onun akıl ve gönüllerde yaşayabilmesi ve yaşatılabilmesi için zirk kavramını ve taşıdığı manayı toplumuna ve insanlığa empoze ediyorsun. Öyleki o ruh sonsuza kadar yaşayacak....

Çünkü biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

Zikr kavramı bence üzerinde tefekkürle düşünülmesi gereken bir kavram. Anlamını Kuran'a bağlayıp aradan sıvışmak biraz kolaycılığa kaçıyor.

Ayrıca Sıffın Savaşında Ali'nin Muviye'ye karşı durup mızrakların ucundaki Kuran karşısında gerileyen ordusuna "Nereye gidiyorsunuz Kuran benim" demesi de konu ile ilgili olarak pek manidar.


O ateist kişilerin görüşü kendilerini bağlar. Beni değil. Ben sadece eğer ayette yazan zikir'in manası Kuran ise... yada Kuran değilde başka bir anlamda ise... diye bir fikir yürüttüm.

Bunun neresi yanlış? Niye gerildiniz bu kadar?

610 yılında kağıt kullanılmıyordu ? 18 yıl sonra 628'de kağıt kullanılmaya başlandı. Hudeybiye antlaşması neye yazıldı? Mermere mi?
Linki burada http://recepakil5757.blogspot.com/2012/05/hudeybiye-baris-antlasmasi.html

Ayrıca Kuranda haram olmayana haram, helal olmayana helal, farz olmayana da farz, diyemeyeceğiniz gibi "Bir insanın Kur an eksiktir demesi dinden çıkması için yeterli bir sebeptir." diyemezsiniz. Buna hakkınız olduğunu sanmıyorum. Yazdığınız ayetlerdende bunu anlıyorum.

Ayrıca haşa ben asla Kuran Allah tarafından indirilmemiştir de demedim.

Bir de şu konu var ki ilginçtir.

Sizden bahsetmenizi beklerdim ama siz bana Yeni Ümit dergisindeki yayınlanan yazılardan derlenmiş bir kitap tavsiye ettiniz. (!!!???)

Kuran peygamber döneminde kitap haline getirilmedi ve yazılmadı ha...

Peki Selman Farisi'nin bizzat peygamberin onayını alarak farsçaya çevirdiği ve İran (yada Pers) ülkesine götürdüğü nüshalar ne oluyordu?

Tekrar ediyorum ben zikir konusunu irdeliyorum.

dost1
30. July 2012, 04:15 AM
Selamun Aleykum! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

[COLOR="Red"]
...Ben asıl başka bir noktaya takıldım.

1 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun (Seni telefonla Başbakan falan aramıyor ha dikkat. Hoş arasa telefonda hazırola geçeriz ya o da ayrı konu). Peki sen ne yapıyorsun? Yaşadığın dönem boyunca aldığın vahiy ayetlerini hiç bir yere not etmediğin, korumadığın yada kitap haline getirmediğin gibi, taşlara, kemiklere, deri parçalarına yazılmasına müsade ediyorsun. Bu kutsal emanetin korunması ve muhafaza edilmesi için bir çaba ve gayret göstermiyorsun. Öyle ya nasıl olsa Allah dedi ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

2 - Diyelimki peygambersin ve Allah'tan vahiy alıyorsun ve bu vahiynin içeriğini ve merkezini o kadar iyi biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz." ayetindeki Zikr kavramının, değil sen öldükten sonra, dünya varoldukça değişmeyecek bir yapı ve olgu olduğunu gayet iyi biliyorsun. Dolayısı ile, bu ve bununla birlikte diğer ayetlerin, yazılı metinlere çevrildiği taktirde, diğer peygamberlere inen vahiylere yapıldığı gibi zamanla değiştirilebileceğini yada yok edilebileceğini bildiğin için derleme yada kitap haline getirme ihtiyacı duymuyorsun. Onun akıl ve gönüllerde yaşayabilmesi ve yaşatılabilmesi için zirk kavramını ve taşıdığı manayı toplumuna ve insanlığa empoze ediyorsun. Öyleki o ruh sonsuza kadar yaşayacak....

Çünkü biliyorsun ki "Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

Zikr kavramı bence üzerinde tefekkürle düşünülmesi gereken bir kavram. Anlamını Kuran'a bağlayıp aradan sıvışmak biraz kolaycılığa kaçıyor.

Ayrıca Sıffın Savaşında Ali'nin Muviye'ye karşı durup mızrakların ucundaki Kuran karşısında gerileyen ordusuna "Nereye gidiyorsunuz Kuran benim" demesi de konu ile ilgili olarak pek manidar.

Dinlerini Kur’an’dan öğrenen inananlar öncelikle şunu bilmelidirler ki; Kur’an Allah’ın koruması altındadır ve hiç kimsenin onu bozması ve içine yalan yanlış şeyleri sokması mümkün değildir:

Hicr; 9:Hiç kuşkusuz Biz, o ZİKİRİ Biz indirdik Biz. Ve mutlaka Biz onun için koruyucularız.

Dine ait bir sözcüğü veya kavramı en iyi ve en doğru şekilde öğrenmenin yolu Kur’an’dır. Yüce Allah, vermiş olduğu görevleri kullarının nasıl yapacağını sadece Kur’an’da açıklamıştır. Her inanan, dine ait konuları Kur’an’dan kendisi okur, anlar ve uygular, yöntem budur.
Yüce Allah, dinle ilgili olup da, Kur’an’ın indiği dönemde Arap toplumunda var olmayan veya var olmasına rağmen orijinalliğini yitirmiş her sözcük ve kavramı, herhangi bir şekilde tahrifata uğramaması için Kur’an’da herkesin anlayacağı tarzda açıklamıştır. Buna karşılık, yozlaşmamış, bozulmamış sözcük ve kavramlar ise Kur’an’da, “Ma’lumu ilam (bilineni tekrar bildirme)” olmasın diye - aksi durum Kur’an’ın vecizliği ile bağdaşmaz- izahat verilmeksizin yer almıştır.
Örnek; "YEVMİ-D-DİN" terimidir. Bu kavram peygamberimiz ve Arap toplumu tarafından önceden bilinmeyen ve ilk defa Fatiha suresinde geçen bir kavramdır. Bu kavramın ne olduğu ise İnfitar suresinde açıklanmıştır:

İnfitar; 15-19: Din günü girerler oraya. Onlar ondan görülmeyecek şekilde uzaklaşmış değillerdir. Ve Din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? Sonra, Din gününün ne olduğunu sana ne bildirdi? Bir gündür ki o, hiçbir kimse başka bir kimse için hiçbir şeye güç yetiremez. Ve o gün buyruk yalnız Allah’ındır.




Değerli Kardeşim! Öneride bulunduğunuz "ذكر Zikr" sözcüğünün ne olduğuna birlikte bakalım inşaAllah.

“ZİKR” sözcüğünün sözlük anlamı; “anmak, hatırlamak, hatırdan çıkarmamak, unutmamak, öğüt almak, ibret almak” demektir. Sözcük, gerek “zikr” mastarı ve gerekse diğer tüm türevleri olarak Kur’an’da hep bu sözlük anlamıyla kullanılmıştır. Ancak sözcük “EZ-ZİKR” şekli ile, yani başındaki harf-i tarif ile muarref (belgisizliği giderilmiş, belirtili bir sözcük yapılmış) hâlde MECAZ-I MÜRSEL olarak, “ÖĞÜT VERME” ekseni etrafında Semavî Kitaplar için yani, Vahy, İlâhî Kitap; Kur’an, İncil, Tevrat, Zebur için kullanılmıştır (Âl-i Imran; 58, A’râf; 63, 69, Hicr; 6, Enbiya; 7, 42, 50, 105, Furkan; 29, Şuara; 5, Ya Sin; 69, Sad; 1, 8, 49, 87, Zümer; 23, Fussılet; 41, Şûra; 5, Zühruf; 36, 44, Kamer; 25, Kalem; 51, Tekvir; 27, Kehf; 83, Ta Ha; 10, 99, 113, Saffat; 3, 168, Talâk; 10, Mürselât; 5, Müminun; 71, En’âm; 90).
Yine düşünme önerisinde bulunduğunuz "zikr" ile ilgili olarak Rabbımız olan Yüce Allah ;
Sad Suresinin ;1.[/B] de: "Saaad, vel Kur’âni [B]zizZikr"
Sad... Zikir sahibi Kur’an’a kasem ederim.
diyerek belirlilik takısı ile vurgu yaparak kasem etmiştir.

Âyetteki الذّكر – zikr sözcüğünün üç anlamda değerlendirilmesi mümkündür:

1) Zikr: "Şeref, kıymet." anlamında
Araplar bir kimsenin şanını, şöhretini ve kıymetini anlatmak için zikr sözcüğünü kullanırlar. Kur’ân'da da zikr'in bu anlamda kullanıldığı birçok Âyet vardır:

(Enbiyâ:10) Hiç kuşkusuz size, öğüdünüz/ şan şerefiniz içinde olan bir kitap indirdik. Buna rağmen hâlâ akıllanmayacak mısınız?

(Zuhruf:44) Ve o, [Kur’ân] senin için de, kavmin için de gerçekten bir öğüttür/ şan şereftir, siz ondan sorgulanacaksınız.

(İnşirah:4) Senin zikrini/ şanını da senin için yüceltmedik mi?

2) Zikr: "Anmak, hatırlatmak, öğüt."
Bu anlama göre Kur’ân'daki ilkeler, hükümler, vaatler, tehditler, geçmiş toplumların yaşamlarındaki ibret alınacak kıssalar ve haberler hep zikr'dir. Muhkemleri, müteşâbihleri ve kıssaları ile Kur’ân Âyetlerinin hepsi ahlâkî öğütler içerdiği gibi, aynı zamanda da birer hatırlatmadır. Kur’ân'da daima ön plânda tutulmuş olan zikr = öğüt, hatırlatma, insanların akıllarını başlarına alarak sadece Allah'a yönelmeleri içindir.

3) Zikr:"Dinin gereklerini anlatmak."
Zikr sözcüğünün yukarıdaki anlamları içerdiğini göz önüne alarak, zikr sahibi Kur’ân ifadesini; "şanlı, öğütlü, din öğreten, ibret veren Kur’ân" olarak anlamak gerekir.

Kur`an`ın (öbek öbek gönderilmiş tüm ayetlerinin) Zikr (öğüt) olduğu, Kur`an`da yüzlerce ayette bildirilmiştir. "Öğütleri zihne iyice yerleştirenler" de Kur`an ayetleridir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
30. July 2012, 06:46 PM
Sayın bartsimpson.

Niye devam etmiyorsunuz? Çok güzel bir konu üzerinde idiniz.

Peygamberin vefatından sonraki taş,tahta parçası, kemik üzerine yazılmış Kur'an'dan Selman Farisi'nin Peygamber sağlığında Farsçaya çeviri yaptığı düzgün ve sıralı bir Kur'an'a geldiniz.

Bunun devamı bir iddiaya varacak gibi. Bunun devamında da korunanın ''zikr'' olması sebebiyle, ifade ettiği mâna yönünden değişik bir görüş getireceksiniz zannederim.

Lütfen devam.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

khaos
30. July 2012, 07:31 PM
bart,
bart,
bart,

Allah tan karşılıklı monologları sevmiyorsunuz.Söz uçar yazı kalır diye bir laf var.Bakın sitede daha önceki yazılarınızda insanlarla onları provake ederek girdiğiniz monologları hepimiz gördük okuduk.Ne yaşları kaldı ne başları
İnsanları provake etmeyi seviyorsunuz ve bununla besleniyorsunuz.Kişisel özelliklerine kadar inerek hemde...(bakınız değerli hiiiç kardeşime söyledikleriniz ortada)
Sizin amacınız burada üzüm yemek değil bağcıyı dövmek.Aklınızca amacınızı gizleyerek tuzak sorular soruyorsunuz.

Hiiiç le girdiğiniz tartışmada o sizi kaale alıp cevap vermedi ama neyseki ben onun kadar iyi biri değilim.

Madem merak ettiğiniz konu zikir ise bu konu hakkında öğrenmek istediklerinizi pek tabi sorabilirdiniz.Zaten üstad(dost1) size gereken cevabı vermiş.Kendisinden Allah razı olsun.Peki üstteki yazı ne oluyor. Ama merak etmeyin bu sitede size arka çıkacak sizin kafanızda insanlarda bulabileceksiniz.Devam edin göreceksiniz.

Ben kitap okumayı çok severim.Kitap insana yeni ufuklar açar.Bir kitabı okuduğunuzda sanki başka bir dünyaya girmiş gibi olursunuz.Çok şey öğrenirsiniz.İnsanın dünyaya at gözlükleriyle bakmasını engeller.Bu bağlamda size bir kitap tavsiye ettim.Sizse ilkokul çocukları gibi bana kitap tavsiye etme kendi düşüncelerini yaz demişsiniz.Peki siz neden ateist yazarın makalesini(belli kafanızı çok bulandırmış)yazarak konuya giriş yaptınız. sizde kendi düşüncenizi yazsaydınız sadece.

Bir kişi Kuran eksiktir derse ben ona dinden çıkmıştır derim kusura bakmayın.

Kuran evet peygamber döneminde kitap haline getirilmedi ama yanılıyorsunuz yazıldı.

Linkini verdiğiniz örnekteki metnin kağıda yazıldığını nereden biliyorsunuz.
kağıt:
Milattan sonra 105 yılında çinde üretilmiştir.Sonraki 500 yıl boyunca bu teknoloji sadece çinde kullanılmıştır.610 yılında önce japonya ya sonrada orta asyaya yayılmıştır.800 yılında kağıt Mısırda ortaya çıkmış fakat üretimine 900 yılında başlanmıştır.(dikkatinizi çekerim 610 yılı diyor sonra peygamberi suçlamayın niye deriye beze yazdırdı diye)

eldeki verilere göre sizin linkini verdiğiniz resimdeki metin kağıt üzerine yazılmamış.Büyük ihtimalle deri.

Birde imzama laf etmişsiniz.
Hurafelerle, masallarla, batıl inançlarla dolu bir dini yaşamadığımı göstermek için o imzayı kullanıyorum.Bu söz deki gibi düşündüğümden kur ana yöneldim.Benim özgürlüğümü zaten Kur an bana verdi.
Ama yinede aklınızda bir imza varsa bana söyleyin.Ne bileyim ''hadi Homer gidip Springfield ı cehenneme çevirelim'' gibi tavsiyenize uyabilirim.



Size tavsiyem ne demek istiyorsanız dosdoğru yazın.Böylece yanlış anlamalara mahal vermemiş olursunuz.

khaos
30. July 2012, 09:18 PM
Güme gitmesin diye bu kısmı özellikle ayrı yazıyorum.

Ne yani kur an peygamberden sonra kitab haline getirildi.Kitab haline getirilirkende Osman,Ahmet,Mehmet o anki siyasi ve sosyal duruma göre ilaveler ve çıkarmalar mı yaptılar?
Bunu böyle düşünen insanlar yarın öbürgün kuranın şu ayeti mantığa,günümüz şartlarına şuna veya buna aykırı diyerek ayetleri yalanlamaya kalksalar ne yapacaksınız?
Bu ayetler günümüz hukuk kurallarına aykırı diyerek ayetleri kurandan çıkaralım deseler ne yapacaksınız.
Hangi ayeti Allah Gönderdi hangisi sonradan ilave edildi nasıl karar vereceksiniz.
Hicr 9 ayetiyle bu tartışmayı başlattınız.Referans aldığınız bu ayet kimin sözleridir?
Allah ın mı? başkasının mı neye göre referans olarak kullanıyorsunuz bu ayeti?

İlk başta ateist birisinin iftiralarla dolu yazısını yayınlayıp arkasından ben zikri irdelemek istemiştim demek ne oluyor?Bu ne perhiz bune lahana turşusu?Konuyla ne alakası var onu anlatabilirmisiniz?

sıffın savaşını örnek verirken Ali nin ordusuna ''nereye gidiyorsunuz kuran benim'' dediğini iddia ederek konuyu selman ı farisiye kadar getirdiniz.Selman ı farisinin çevirdiği kuran doğru ve sıralı ki bu mümkün olabilir..Ötekiler eklentili veya bozulmuş öylemi? Ali...Selman ı Farisi...Şimdi bende merak ettim bu konu nereye varacak

bartsimpson
31. July 2012, 01:36 AM
Sayın "dost1" kardeş ne demek istediğimi anlayıp gerekli cevabı vermiş zaten. Ben de kendisine hürmetle teşekkür ettim.

Bu arada sayın "galipyetkin" kardeşe "Amca ben dinimi öğrenmek istiyorum" konusuna bir baba olarak endişelerimi anladığı ve verdiği muhteşem cevaptan dolayı da burada birkez daha teşekkürlerimi sunarım. Bu konu benden yana daha başka bir yerlere gitmez ben cevabımı aldım. Ama sizin söyleyecekleriniz de varsa okumaktan keyif alacağıma emin olabilirsiniz :)

Sevgili "khaos" kardeş sizi hala epey gergin görüyorum. Ama buna sebep olan da bensem özür dilerim. Bakın ben cevabımı aldım diyorum. Karşınızdaki insan çocuk değil ve ayrıca bu kadar azarlanacak bir şey yaptığımı da sanmıyorum. Sizden yana kalbim biraz kırgın bilesiniz. Aykırı yada değil bir soru sordum, bu işin ilmini yapmış ve görüşleri bence değerli olan insanlar da cevap verdiler, bu da benim için yeterli...

Uslup yada tarz yönünden, yazdığım yazılarda yada açtığım konularda bir yanlışlık yada haddini aşma varsa bunu site yöneticisi yada moderatörlerden PS mesajlardan yada alenen gelecek uyarılarla alacağıma eminim. Akabinde kendime gerekli çeki düzeni vermeyi de bilirim. Amacım üzüm yemek.

Daha önce de dediğim gibi, sitenizin ve site içinde yazan kişilerin (zaman zaman farklı noktalardan baksalarda) aynı amaca gönülden hizmet ettiklerini ve bu amaca gönülden bağlı olduklarını gördüm ve görmeye devam ediyorum.

Sizlere nazaran, benim gibi bilgisiz ve cahil bir insanı kaale alıp cevap verdiğiniz ve ilgilendiğiniz için de ayrıca takdire şayansınız.

Lütfen bu lafımı farklı algılamayın alay etmiyorum sizlerle. Benim bu forumda yazan yazıları okumam ve cevap yazma cüretini kendimde görmem sizlerin sayesindedir.

Daha öncede söylediğim gibi, insanların burada yazanların 1000/1 için bile din elden gidiyor diye birbirini öldürdüğü bir ortamda, dini konuları cesur ve medeni bir şekilde tartışabildiğiniz ve birbirinizi bilinçlendirdiğiniz için bir insan ve müslüman olarak teşekkürlerimi sunuyorum.

Allah hepinizden razı olsun.

PS: Bu arada çevremde de biraz muzur, kışkırtıcı ve aykırı bir yapım olduğundan, az buçuk karakterimle özdeş "bartsimpson" ikonunu kendime nick seçtim. Ama seyreden bilir tüm muzurluğuna rağmen temiz kalpli bir çocuktur :)

khaos
31. July 2012, 09:51 PM
bart,

yazınızı gayet samimi bulduğumu söylemeliyim.naif bir kişiliğiniz olduğu anlaşılıyor.sizi azarlamak gibi bir niyetim yoktu.Bu benim hakkımda haddimde değil.

insanların fikirlerini özgürce konuşmasından yanayım ama açıkça...

Ateist,deist,teist budist vs.kim olursa olsun fikirlerini açıkça dile getirebilmeli tartışabilmeli
tanrı varmıdır yokmudur?kuran gerçekten Allah ın sözlerimidir? gibi konular açsaydınız herhangi bir tepkim olmazdı.burada suçu kendimde sayarak niyet okuyuculuğu yaptım diyeceğim.sizi kırmamak adına.yani asıl söylemek istediğinizi doğrudan söylemediğinizi düşünmüş olabilirim.hatalı kendimi kabul ediyorum.sanırım aramızda böyle bir yanlış anlaşılma oldu.

Buna mukabil ben bu sitenin moderatörü yöneticisi falan değilim.Buradaki kur an çalışmalarından feyz almak için sizin gibi katılım sağlayan biriyim.Hangi başlığın açılıp hangi konunun tartışılacağına veya kaldırılacağınada karar veremem.O yüzden içiniz rahat olsun.

Siteye ilk üye olduğum gün agresif bir yapım olduğunu ''hoş geldiniz'' bölümünde yazmıştım.eğer şık olmayan bir durum olursa eminim moderatörler beni de uyarma yoluna gideceklerdir.

Kur an teolojisi ile ilgili bu güne kadar tek yorum yapmadım.Çalışmalarını takip ettiğim bir iki değerli üstad var burada,bu konudaki cahilliğimi onları okuyarak gidermeye çalışıyorum.

not:imzamı kısa süreliğine değiştirdim :) umarım hoşunuza gider

Zinedov
11. August 2012, 04:31 AM
1) Aşağıdaki adreste sayfanın ortalarında büyük bir tablo var. ÇEŞİTLİ MUSHAFLARIN kaynaklarını vb. gösteriyor. İyice inceleyiniz. Bizim kullandığımız ve gözlerimizi gerçeğe sıkıca yumduğumuz için dünyadaki tek mushaf zannettiğimiz mushaf orada tabloda HAFS olan.

http://en.wikipedia.org/wiki/Qira%27at

O tabloyu iyice inceleyin. Başlığı "The Ten Readers & Their Transmitters plus the four aberrant readings". O büyük tablo başka mushaflar da olduğunu ve kaynaklarını gösterecektir.

2) Başka mushaflar da var olduğu gözünüze biraz girdiyse ARTIK gözünüzü gerçeğe karşı sıkıca yummanıza gerek kalmamış demektir. Artık mushaflar arası farklara bir bakabiliriz. Şimdi aynı adreste sayfanın en altına inin. libya fas vb. Kuzey afrika ülkelerinde kullanılan ve tüm islami çevrelerce sayılan Warsh mushafı ile kullandığımız hafs mushafı arasındaki bazı farkları gösteren ufak bir tabo göreceksiniz. O tabloyu inceleyin. Bir tanesinde HARF farkı da var mesela. iyice inceleyin.

3) Şu dosyaya bir göz gezdirin:
http://i.imgur.com/haRrU.jpg

4) Şuna da:
http://i.imgur.com/7cq5g.jpg

5) Şuna da:
http://i.imgur.com/FZgh3.jpg

NOTLAR:
- Taşkent mushafı, mushafın orijinali vb. diye savunma yapmaya kalkacak olanlar tam anlayamadıkları 1. şıkka TEKRAR baksınlar
- Harekelendirme farkları vb. diye savunma yapmaya kalkacak olanlar tam anlayamadıkları 2. şıkka TEKRAR baksınlar.




alıntı yapayım:

Hafs:Bakara:132: ''wawassaa'' vasiyet etti demektir.
Verş:Bakara:132: ''wa'awsaa'' vasiyet etti.
Bunların anlamları hemen hemen aynıdır.Fakat Verş Mushafı'nda fazladan bir ''elif'' vardır.Nedeni lehçe farklılıklarıdır.

Hafs:Ali-İmran:133: ''wasaari'uu'' = ve koşun.
Verş:Ali-İmran:133: ''saari'uu'' = koşun.
Hafs Mushafı'ndaki kelimede fazladan bir ''ve'' bağlacı vardır.Anlamı değiştirmez fakat fazladan bir kelime ekler.

Hafs:Maide:54: ''yartadda'' = geri dönmek.
Verş:Maide:56: ''yartadid'' = geri dönmek.
Bu iki kelimenin yazımı biraz farklı fakat anlamları aynıdır.Farklı lehçelerden kaynaklanır.Ayrıca dikkat ettiyseniz Hafs Mushafı'nda 54. ayet,Verş Mushafı'nda ise 56. ayettir.Anlayacağınız bazı ayetlerin yerleride değişik.

Hafs:Enbiya:4: ''qaala'' = dedi
Verş:Enbiya:4: ''qul'' = de
Hafs:''(Muhammed) Dedi ki: Rabbim herşeyi bilir''.Özne Muhammed,işi Muhammed yapmış.
Verş:''(Allah): De ki: Rabbim herşeyi bilir''.Burada ise özne Allah'tır.
Bu kelimelerin yazılışlarıda,anlamlarıda farklıdır.Fiilin öznesini değiştirir.Hafs Mushafı'nda özne Muhammed'dir.

Hafs:Şems:15: ''walaayakhaafu'' = ve korkmaz.
Verş:Şems:15: ''falaayakhaafu'' = ve korkmaz.
Bu kelimelerin sadece baş harfleri değişiktir.Anlamda fazla değişim olmaz.Verş Mushafı'nda daha vurguludur.

Hafs:Bakara:58: ''nagfir'' = biz bağışlarız.
Verş:Bakara:57:''yugfar'' = o bağışlar.
Bu farklılık özneyi değiştiriyor.

Hafs:Bakara:140: ''taquluna'' = siz söylüyorsunuz.
Verş:Bakara:139:''yaquluna'' = onlar söylüyorlar.
Baş harflerin değişimi özneyi değiştirmiş yine.

Hafs:Bakara:259:''nunshizuhaa'' = bir araya getirmek,inşa etmek(inşa ediyoruz)
Verş:Bakara:258:''nunshiruhaa'' = diriltmek,yeniden canlandırmak
Bu kelimelerdeki farklı harfler iki farklı kelime oluşturuyor.

Hafs:Ali-İmran:81:''ataytukum'' = size verdim.(Ben)
Verş:Ali-İmran:80:''ataynakum'' = size verdik.(Biz)
Yine bu kelimelerdeki farklı harfler özneyi değiştiriyor.

Hafs:Nisa:152:''yu'tiihim'' = onlara verecek (O)
Verş:Nisa:151:''nuutiihimuu'' = onlara vereceğiz (Biz)
Yine burada özne değişmiştir.

Hafs:Bakara:9:''yakhda'uuna'' = onlar aldatırlar.(Geniş Zaman)
Verş:Bakara:8: ''yukhaadi'uuna'' onlar aldatıyorlar.(Şimdiki Zaman)
Zaman bakımından farklılar.

Hafs:Bakara:10:''yakdhibuuna'' = onlar yalanladılar (Etken)
Verş:Bakara:9: ''yukadhdhibuuna'' = onlar yalanlandılar (Edilgen)
Cümleyi aktiften-pasive çeviriyor.Anlam bayaa bir değişiyor.

Hafs:Bakara:214:''yaquula'' = dedi
Verş:Bakara:212:''yaquulu'' = dedi
Görüldüğü üzere sondaki sesli harf ''a'', ''u'' ya dönüşmüş.

Hafs:Bakara:184:''ta'aamu miskiinin'' = yoksulun yemeği(Oruca gücü yetmeyenler bir yoksul doyumu fidye verir).
Verş:Bakara:183:''ta'aami masakiina'' = yoksulun yemeği.(Oruca gücü yetmeyenler yoksullara yemek fidyesi verir).
Bu kelimeler arasında birkaç ünlü harf farklılığı vardır.Ayrıca Hafs Mushafı'nda bir yoksul için fidye emredilir.Verş Mushafı'nda herhangi bir sayı söz konusu değildir.Direk çoğul olarak yoksullar için fidye emri vardır.

Hafs:Ali-İmran:146:''qatala'' = o öldürdü
Verş:Ali-İmran:146:''qutila'' = o öldürüldü
Hafs Mushafı'nda öldürdü derken Verş Mushafı'nda öldürüldü diyor.Anlam gerçekten değişiyor.

Hafs:Maide:67:''risaalatahu'' = onun mesajı.
Verş:Maide:69:''risaalatihi'' = onun mesajı.
İki kelimenin son sesli harfleri birbirinden farklı.

Hafs:Kasas:48:''sihraani'' = iki büyü (Ayet:İki büyü birbirini destekliyor).
Verş:Kasas:48:''saahiraani'' = iki büyücü (Ayet:İki büyücü birbirlerini destekliyor).
İlk iki harfin seslileri farklı.Anlam gerçekten değişmekte;Hafs Mushafı'nda ''büyü'' iken,Verş Mushafı'nda ''büyücü'' olmuş.

Zinedov
11. August 2012, 04:33 AM
"Şüphesiz o zikri biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz."

Bu ayette indirilen zikir Kuran olarak tercüme edilir.



Korunan mushaf falan değildir, zikirdir.

Bir eskimoya veya kızılderiliye veya afrika yerlisine;

a) Hidayet için
b) Hatalarından Allah katında sorumlu kılınması için

mushaf değil zikir gerekir.

Zikir "her yerde "Allahın indirmesinden arta kalanlar, AKTARILANLAR" şeklinde vardır ve var olması Allahın kanunudur, ÇÜNKÜ zikir/hatırlatma/öğüt insanoğlunun yaptıklarından SORUMLU KILINMA SEBEBİdir.

Mushafı putlaştırmayın. İnsan eliyle yazıldığı siz dahil herkesçe bilinen bir yazıta iman etmeyin, içerdiği zikire iman edin. Kuran Rabbimizin indirmesidir fakat insan eliyle yazılmıştır bu da onu METİN OLARAK "kusurlu" kılar. Yanlışlanamayacak mutlak doğru bir kitap sınav sistemine de aykırıdır.

Tahrif edildiği buradaki herkesçe kabul edilen Tevrat da "KENDİ BAŞINA DAHİ HİDAYET REHBERİDİR". Çünkü metni değil zikri takip eden için çok fazla zikir içerir. Kuran'da Allahın indirdiği her mesaj gibi Tevrat için de zikir denmesinin sebebi budur.


daha önce yazdığım bir yazı:

"Zikiri koruyacak olan biziz" ayetindeki Zikir'i Mushaf diye YORUMLARSANIZ onun korunmadığı dünyanın düz olmadığı kadar açık ve net şekilde ortada. Size ispat sunuyorum. Yukarıda varş mushafının adresini verdim. İndiren var mı? Ayet yerlerini de verebilirim. Bu bir iddia falan değil bilimsel bir gerçek. Gözünüzü açın arkadaşlar.l

Mushafta haf olarak bile bir fazlalık eksiklik var ise, mushaflar arasında bu şekilde farklar var ise Allahın bu yönde bir sözü olmadığına delildir. Çünkü öyle bir şey söylemiş olsaydı kesinlikle MUTLAK OLARAK korunurdu bir harfi bile değiştirilemezdi.

Ortada tartışılmaz bir gerçek varken o ayet ile ilgili 3 seçeneğiniz var:

1) Ayetteki ifadeyi yanlış anlamış olabiliriz, farklı açılardan bakalım

2) Hayır Elle tutulur, gözle görülür deney ve gözlem sonucu elde edilmiş bilimsel kanıtlar fotoğraflar videolar beni enterese etmez. Dünya düz yazıyorsa dünya düzdür. Hem bizim kendi ilim adamlarımız düz olduğunu söylüyorlar(?) Onlardan iyi mi bileceksiniz?

3) Amaan bu kitap ilahi falan değildir, şimdiye kadar inanmakla hata etmişim.

En akıllıcası 1. seçenektir arkadaşlar. 3. seçenek zaten imanını mushafın değişmezliğine dayandıranların seçeneğidir. Halbuki bizler Kuran'a ilhi koruma altında olduğu için değil, mutlak doğruları söylediği için iman ediyor olmamız gerek.

Arkadaşlar Rabbimizin mesajı insan eliyle yazıldı. insan eliyle derlendi, ayetler insan eliyle indiğinden FARKLI şekilde sıraya dizildi, matbaa yokken mushaflar "farklı insanların eliyle" çoğaltıldı, harekeler, hatta sin ile ŞİN'i, sad ile dat ı yani farklı harfleri ayırteden noktalar insan eliyle eklendi. Siz hala susturucu kanıtı varken aynıdır diyorsunuz.

Peki bana insanın elinin değdiği MÜKEMMEL bir şey gösterebilir misiniz? Nereye elimizi atsak illa ki bir kusur olacaktır çünkü biz Tanrı değiliz.

Ben Kuran'ın ufak tefek değiştiğini biliyorum ve bunu size ispatlamak için size download adresi verdim yukarıda. Bazı ilahiyat profesörleri değişmemiştir vb. diyorlar onlar bu işi kaynağından delillerinden değil önceden araştırdığı iddia edilen kişilerden araştırıyorlar. Aynen kanıt elindeyken kanıta bakmak yerine profesörüne danışmak gibi.

Kuran'ın ufak tefek değişikliğe uğraması ise imanıma hiç bir şekilde zarar vermiyor çünkü ben Mushaf metnine değil zikire bakıyorum. Yusuf kıssasının uzun metninin tamamı zikir değildir. O kıssadan ve ordaki detaylardan çıkardığınız sonuçlar, aldığınız dersler zikirdir. Zikir kendisinden çok fazla içeren Kuran'ın bir niteliğidir.


Zikrin korunması ayeti ile ilgili yanlış anlama olduğu kesin. Bunu yukarıda bahsettiğim 1 nolu yaklaşımla çözebiliriz çünkü mushafın korunmadığını BİLİMSEL OLARAK biliyoruz. Ufak tefek farklar dışında değişmemiş olması demek o ayetin kapsamına girmez çünkü ufak tefek fark bile o ayetin kapsamından çıkartır çünkü Allah "elimizden gelen buydu, bu kadar koruyabildik" diyebilecek bir sınırlı bir güç değil.

Peki nedir zikirin korunması?

İki farklı yorum yapılabilir. Daha fazla varsa da ben düşünemedim şimdi.

a) Müşriklerin en büyük iddiası peygamberin cinlenmiş olması, getirdiği mesajların bir kısmının doğru olsa bile şeytanın laf karıştırdığı vb. iddialarıdır. Allah bir çok yerde bu konuda bir korumadan bahsediyor. Zikrin korunması ile kastedilen peygamberi etkileyecek şeytani etkilerden, vesveselerden, peygamberin şahsına ait KİŞİSEL DUYGULARDAN korunması olabilir.

b) Zikirin, öğüdün, hatırlatmanın her zaman korunacağını ifade eden bir cümle olabilir. Çünkü başka ayetten görebileceğimiz gibi biz bize ulaşan zikirden dolayı sorumlu kılınıyoruz. Bu zikir tevrat ile bile ulaşabilir. Kuran'daki bu mantığa göre tahrif edilmiş Tevrat bile zikir doludur ve Allah samimi olup da zikire sırt çevirmeyeni yani uygulayanı tahrif edilmiş tevrat ile bile hidayete ulaştırabilir.

Zikir konusu ile ilgili daha önce başka yerde yazdığım bir mesajı tekrar yazmak istiyorum. Zikirin ve sorumluluğun ne olduğuna dair bir açıklama olabilir.

******************************************

Hakkı söyleyen HERHANGİ birisinin söylediği hakka tabi olmak için (örneğin "hırsızlık yanlıştır, yapmayın" sözü için) o kişinin Allah tarafından vahiy alıyor olmasına, havada uçmasına, gözlerinden lazer çıkarmasına, yanında melekler olmasına vb. gerek yoktur. Müşrikler o kadar istemelerine rağmen bu şekilde mucizevi bir olay da cereyan etmemiştir, çünkü buna gerek yoktur. Eğer Rahman bize "doğru sözü" herhangi bir vesileyle ulaştırmışsa, doğruyu "hatırlatmışsa" ve biz "söz"ün hak olduğunu FITRATımız gereği bilmemize rağmen doğruya tabi olmak için bir takım şartlar öne sürüyorsak nankörün önde gideniyiz demektir.




Zikir: Bir metin veya sözün; fıtratında(yaradılışında) zaten var olan doğruları sana hatırlatan öğüt (öz) kısmıdır. Örneğin Kuran'daki Yusuf kıssası upuzun bir hayat öyküsüdür. Yusuf kıssasını sana karşılıklı sözle anlatan kişinin sözleri veya kıssanın yazılı olduğu metin veya Yusuf suresi veya Yusuf kıssasının kendisi zikir degildir, senin hem o kıssanın tamamından hem de detaylarından fıtratınla bir hatirlatma gibi eşleşen sonuç/öğüt/ders kısmı zikirdir.

ates demir
11. August 2012, 03:11 PM
Guzel soylemissiniz sayin Zinedov.
Ancak basiret sahipleri alir ogudu.
Bir kizilderiliyi de bir eskimoyuda ayni sekilde yargilayabilmek icin ayni donanima sahip kilmaniz gerekir. Allah in adaleti budur. Allah in adaleti geregi zikr her insan icin gecerli bir argumandir.
Zikr; anda bagliliktir. And elestu bi rabbikum sozune karsilik verdiginiz bela sozudur. Rabbiniz/yol gostericiniz degil miyim sozune evet demekle su anki yasantim arasindaki bag nedir ve bu bag nasil olmaliki hem herkes icin adaletli hemde evrensel olsun diye bir soru sordugunuzda iste yanit icin o zaman FıTRaTınıza gelirsiniz. İbrahimin de asa sahibi Musa ninda yolculugu ayniydi ve hepsi;
Gokten inen ve adina vahiy dedigimiz yağmurla, bir camurun icindeki tohum denilen bedenlerinden yarildilar. Aslinda iFTaR buydu. Savm iftara giden yolda bir calişma bir gayret ve bu gayretteyken gucu yetenin miskine uzattigi eliydi.
Alacakaranlık ramizdi güneşin doğuşuna ve gunes vahiydi.
Allah sahdamarindan da yakinken insana baska bir kilavuzcu/rab edinen hic dogru yolu bulabilirmiydi Zinedov?

galipyetkin
11. August 2012, 06:28 PM
Sayın ateş demir.

Son paragraf ile Ramazanın-islama yürüyüşün , savmın, haccın, kadir gecesinin ve islam oluşun-böyle veciz bir şekilde anlatımı için teşekkür ederim.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir
11. August 2012, 08:12 PM
Rica ederim

dost1
4. March 2013, 12:39 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Bütün sorun "MUSHAF" kavramı ile "KUR'AN" kavramlarının aynı olduğu varsayımından kaynaklanıyor. Korunan "Zikirdir/Kur'an'dır."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
4. March 2013, 01:02 AM
Zinedov'dan alinti:

Arkadaşlar Rabbimizin mesajı insan eliyle yazıldı. insan eliyle derlendi, ayetler insan eliyle indiğinden FARKLI şekilde sıraya dizildi, matbaa yokken mushaflar "farklı insanların eliyle" çoğaltıldı, harekeler, hatta sin ile ŞİN'i, sad ile dat ı yani farklı harfleri ayırteden noktalar insan eliyle eklendi. Siz hala susturucu kanıtı varken aynıdır diyorsunuz.

Peki bana insanın elinin değdiği MÜKEMMEL bir şey gösterebilir misiniz? Nereye elimizi atsak illa ki bir kusur olacaktır çünkü biz Tanrı değiliz.


Elbette, insan eli!

Müsrikler insanlara pek güvenmediklerinden, INSAN'i insan yerine koymadiklarindan dolayidir ki; O'nunla bir melek inmeli degilmiydi? ( Sanki melek indirilse inanacaklarmis gibi ). Yaninda bir melek olsa nasil olurdu gibilerinden.... Sayet MELEK indirilmis olsaydi her sey coktan halledilmis olurdu. Insanlara INSAN olan bir ELCI gönderilir.

ZIKR'in ne oldugunu da Kur'an''dan ögreniyoruz, Allah'in emirlerini, helal ve haram kildiklarini da Kur'an'dan ögreniyoruz. TEVHID'in ne oldugunu da.

Eh insan degilmiyiz, ara sira civcivligimiz tutuyor da ciktigimiz kabugu begenmez oluyoruz.

Kur'an'da "KUR'AN" sözcügünün gectigi ayetler 60 dan fazladir. Acaba KUR'AN demekle Rabbimiz neyi kastediyor?




15:1 - Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur'ân'ın âyetleridir.

15:87 - Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur'ân'ı verdik.

15:91 - Onlar, Kur'ân'ın bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayarak onu kısım kısım böldüler.

16:98 - Şimdi Kur'ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın.

17:9 - Şüphesiz ki bu Kur'ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.

17:41 - Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

17:45 - Sen Kur'ân'ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.

17:46 - Ve kalblerinin üzerine, Kur'ân'ı anlamalarına engel perdeler geçiririz ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Rabbini Kur'ân'da bir tek olarak andığın zaman da ürkerek arkalarına döner kaçarlar.

17:60 - Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır." (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor.

17:78 - Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.

17:82 - Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.

17:88 - Ey Muhammed! De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir."

75:17 - Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.

50:1 - Kâf. Şanlı ve şerefli Kur'an'a andolsun ki,


38:1 - Sâd. Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak! Sirf bu AYET yüzünden mi KUR'AN'I saha disi ediyorsunuz? ZIKR var MUSHAF olarak KUR'AN degersiz mi oluyor?


Dag basinda yasayanlara anlatin, Allah'in gönderdigi Peygamberlerinden, indirdigi KITAB'lardan bir haberi olmayanlara anlatin Zikr'i.

Yoksa Peygamberimizden bu güne kadar O'nun agzindan duyulup ezberlenmis haliyle günümüze kadar ulasmis bir durum mu var, sayet varsa o kisiler günümüzdeki Kur'an'da yeralan (!) bir iki cizgi hatasini anliyamiyorlarmi da bizlere izah etsinler.

Neden kafa karistiriliyor anlamiyorum. Allah son elcisi yoluyla Kur'an'i iletmis mis ama insanlar yazmis mis, oldu olacak melekler yazsaydi o zaman dogruluguna inaniriz diyecek olanlar da mi var acaba?

merdem
4. March 2013, 01:05 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Bütün sorun "MUSHAF" kavramı ile "KUR'AN" kavramlarının aynı olduğu varsayımından kaynaklanıyor. Korunan "Zikirdir/Kur'an'dır."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.


MUSHAF ne demek KUR'AN ne demektir Dost1 Kardesim?


Mesela; Bir yazar düsüncelerini siir yada roman olarak satirlara döktügünde, düsünceleri ayri bir sey, yayinladiklari ayri bir sey mi oluyor?

Selam ve dua ile.

dost1
4. March 2013, 03:12 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Merdem Kardeşim

MUSHAF ne demek KUR'AN ne demektir Dost1 Kardesim?


Mesela; Bir yazar düsüncelerini siir yada roman olarak satirlara döktügünde, düsünceleri ayri bir sey, yayinladiklari ayri bir sey mi oluyor?

Selam ve dua ile.

Bir yazar düşüncelerini şiir ya da roman olarak satırlara döküldüğünde düşünceleri ayrı bir şey yayınladıkları ayrı birşey olmuyor.

Bir yazar düşüncelerini şiir ya da roman olarak satırlara döktüğünde satırlara dökülen sayfalardan oluşanın adı mushaf olur. Bu sayfalarda yazılanlar da o kişinin düşüncelerini belirten şiir ve romanlar olur.

Eğer bir yazar düşüncelerini şiir ya da roman olarak yazarken kullandığı alfabe kendi ses kalıplarını tam olarak barındırmıyorsa ve farklı okumalara neden oluyorsa:
Sayfalarda yazılan şiir ve romanın harfleri aynıdır ancak farklı olarak okunabilme nedeniyle yazarın düşünceleri ile yayınladıkları aynı şeyler olmayabilir.

Değerli Kardeşim!
İmam Mushaf diye adlandırılan Osman Mushafında kullanılan harf sayısı 15 dir.
"be,te,nun" sesleri tek bir harfle ;
"se,ze,dal,zel,ra" sesleri tek bir sesle;
"sin,şin" sesleri tek bir harfle;
"sad,dad" sesleri tek bir harfle;
"tı,zı" sesleri tek bir harfle:
"ayın,ğayın" sesleritek bir harfle,
"ha,hı,cim" sesleri tek bir harfle ifade edilmektedir.



İmam Mushaf/Osman Musafı olarak adlandırılan mushafda yazılanların okunuşları ile ilgili meşhurlaşmış on okumanın dışında bile farklı okumalar vardır.


Bizlere düşen Fussilet suresindeki uyarı ile Nisa 82 deki uyarıyı asla unutmamak olmalıdır.

Fussilet;26:" Ve inkâr eden kimseler: “Bu Kur’an’ı dinlemeyin, üstün gelmeniz için onda anlamsız şeyler çıkarın [gürültüye getirin]” dediler."

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.
Dikkat çeken bir diğer husus da, bu azgınların Elçi’ye değil, Kur’an’a tavır almış olmalarıdır. Onlar da biliyorlardı ki, bu din kişiye değil Allah’a aittir.

Nisa;82:" Hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı."

Bu Âyette, hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünmezler mi? Eğer ki o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, kesinlikle onun içinde birçok karışıklıklar bulurlardı ifadesiyle, ikiyüzlülerin Kur'ân'ı tetkik etmeleri, Kur'ân'dan yola çıkarak gerçeği görmeleri istenmektedir. Zira Kur'ân'da fizik, kimya, biyoloji ve astroloji gibi bilim dallarına ait bilgiler verilmesine rağmen onda bir kusur ve çelişki yoktur, bulunmamıştır, bulunamamıştır ve bulunamayacaktır.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bartsimpson
4. March 2013, 03:24 AM
Dag basinda yasayanlara anlatin, Allah'in gönderdigi Peygamberlerinden, indirdigi KITAB'lardan bir haberi olmayanlara anlatin Zikr'i.

Sevgili Merdem,

Şimdi söyleyeceklerime herhalde yaşınız uygundur, (beni oğlunuz olarak gördüğünüze göre varsayıyorum) ayrıca doğduğunuzdan beridir gurbet ellerde olmadığınızı da varsayıyorum.

Siz eski anadolu insanını bilirsiniz değil mi? Hani şu ülkemizde elektriğin, yolların, okulların olmadığı dönemlerde yaşayan anadolu insanını. (bir nevi dağbaşında)

Ne kadar sevecen, misafirperver, yardımsever, paylaşımcı, koruyucu, adaletli ve ahlaklı olduğunu da bilirsiniz değil mi? Dillere destandır Anadolu insanı.

Müslüman gavur ayrımı yapmaz yolda kalana yardım eder, susayana suyundan ikram eder acıkanın karnını doyururdu. ALLAH MİSAFİRİ KAVRAMINI bilir ve tüm canlıya ALLAH MİSAFİRİ muamelesi gösterirdi.

Bırakın kitabı okumalarını felan, zikri asıl yaşayan insanlar onlardı. Allahı Peygamberi dini senin benim kadar bilmiyorlar ama bizden kat kat, iliklerinin tüm zerresine kadar bilinçli yaşıyorlar. onlar mushafı da kuranı da çok iyi biliyorlar

Geçen yaz Antalyada dağ başında tezgahlar varya yolda meyve felan satar köylü,
çocuk çok susadı durdum
- su varmı bi bardak çocuk susadı" dedim
ne dedi biliyomusun? ayağının altındaki buzluktan küçük plastik şaşal şişesini çıkardı ve
"var 5TL istiyonmu? dedi.

merdem
4. March 2013, 03:39 AM
Degerli Dost1 Kardesim,

gayet üzücü bir durum, yeryüzünde kac kisi hakkiyla Kur'an okuyabiliyordur/okuyabildiklerini zannediyorlardir?

Yani tam anlamiyla, tastamam Arapca bilmeyen/ögrenmeyen birisi Allah'in Kelam'ini hicbir zaman okumamis/anlamamis mi oluyor?

Adalet'i sonsuz olan Rabbimiz bunu böylemi emretmistir? Kimlerden geliyor, kimler karar vermistir Kur'an ancak ve ancak indirildigi sekilde okunursa Allah'in Kelam'ini okumus/anlamis/bilmis olur diye?

Tüm Islam dünyasinin Arapca ögrenmesi lazim gelir o zaman. Yani ben hic bir zaman hic bir sekilde Rabbimin SÖZLERINI okuyamayan/anlamayan birisi mi oluyorum? Bilmedigim bir seyden sorguyami cekilecegim?

KUR'AN bir SANAT'midir? Neden indirilmistir? Süslü yazilsin ve makamli okunsun diyemi? Yoksa indirildigi yere mi ait, yabancilarin payi yoktur KUR'AN'da deselerdi bari.

Gercekten samimi olarak soruyorum size DOST1 Kardesim.

Yoksa mealleri okurken kalbime Rabbimin verecegi ILHAM ile mi anliyacagim KUR'AN'i?

Her gecen gün biraz daha artiyor saskinligim.

Selam ve dua ile.


Ben bundan uzakmi tutulacagim?

Zümer 23
Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.

merdem
4. March 2013, 03:43 AM
Sevgili Merdem,

Şimdi söyleyeceklerime herhalde yaşınız uygundur, (beni oğlunuz olarak gördüğünüze göre varsayıyorum) ayrıca doğduğunuzdan beridir gurbet ellerde olmadığınızı da varsayıyorum.

Siz eski anadolu insanını bilirsiniz değil mi? Hani şu ülkemizde elektriğin, yolların, okulların olmadığı dönemlerde yaşayan anadolu insanını. (bir nevi dağbaşında)

Ne kadar sevecen, misafirperver, yardımsever, paylaşımcı, koruyucu, adaletli ve ahlaklı olduğunu da bilirsiniz değil mi? Dillere destandır Anadolu insanı.

Müslüman gavur ayrımı yapmaz yolda kalana yardım eder, susayana suyundan ikram eder acıkanın karnını doyururdu. ALLAH MİSAFİRİ KAVRAMINI bilir ve tüm canlıya ALLAH MİSAFİRİ muamelesi gösterirdi.

Bırakın kitabı okumalarını felan, zikri asıl yaşayan insanlar onlardı. Allahı Peygamberi dini senin benim kadar bilmiyorlar ama bizden kat kat, iliklerinin tüm zerresine kadar bilinçli yaşıyorlar. onlar mushafı da kuranı da çok iyi biliyorlar

Geçen yaz Antalyada dağ başında tezgahlar varya yolda meyve felan satar köylü,
çocuk çok susadı durdum
- su varmı bi bardak çocuk susadı" dedim
ne dedi biliyomusun? ayağının altındaki buzluktan küçük plastik şaşal şişesini çıkardı ve
"var 5TL istiyonmu? dedi.


Acaba neden diye düsündün mü sevgili kardesim Bart? Medeniyet denen illeti oralara ulastiranlardan dolayidir herhalde, kendi hallerine birakilmis olsalardi gelenek ve göreneklerinden bir sey kaybetmezlerdi.

bartsimpson
4. March 2013, 03:55 AM
Acaba neden diye düsündün mü sevgili kardesim Bart? Medeniyet denen illeti oralara ulastiranlardan dolayidir herhalde, kendi hallerine birakilmis olsalardi gelenek ve göreneklerinden bir sey kaybetmezlerdi.

Bu görüş tartışılır.

Japonlar gezegendeki en medeni ve kültürlü uluslardan birisidir.

Ama gelenek ve göreneklerinden asla taviz vermezler.

Neden acaba???

merdem
4. March 2013, 03:57 AM
Bu görüş tartışılır.

Japonlar gezegendeki en medeni ve kültürlü uluslardan birisidir.

Ama gelenek ve göreneklerinden asla taviz vermezler.

Neden acaba???


Mezhebler yüzünden neredeyse müslümanliktan vazgecen japonlari da duymussundur, haklilar, hurafenin karistigi yerde ne gelenek kalir ne kültür.

merdem
4. March 2013, 04:05 AM
Bu görüş tartışılır.

Japonlar gezegendeki en medeni ve kültürlü uluslardan birisidir.

Ama gelenek ve göreneklerinden asla taviz vermezler.

Neden acaba???


Unuttum söylemeyi, japonlar yeryüzünün en sapiklaridir ister yemek hususunda, ister cinsel hayatlarinda, ister hayvanlari koruma konusunda olsun onlardan sapigi yoktur.

dost1
4. March 2013, 04:09 AM
Selamun Aleyküm ! Değerli Merdem Kardeşim!

Siz okumaya devam edin lütfen. Okurken Allah'ın dilediği gibi okur ve uyarılarına dikkat edersek kesinlikle yapılan yanlışları görebilirsiniz. Allahın gönderdiği vahiyde de yarattıklarında da kesinlikle tutarsızlık yoktur.

Biz Fussilet suresindeki uyarıyı asla unutmayacağız. Kur'an üzerinde sürekli operasyonlar yapılabileceği gerçeğini asla unutmayacağız. Emevilerle birlikte İslam Dininin yeniden biçime sokulduğunu unutmayacağız.
Halife Osman'ın muarızlarınca "Kur'an Katili" olarak nitelendirdiklerini asla unutmayacağız.

Sizin bu gayretiniz fıtratınızı devreye sokacak ve Allah'a kul olmanın aczini de hazzını da tadacaksınız.

Allah'a aciz bir kul olarak Allah'a dua edenlerden olabilenlerden olalım.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
4. March 2013, 04:12 AM
Selamun Aleyküm ! Değerli Merdem Kardeşim!

Siz okumaya devam edin lütfen. Okurken Allah'ın dilediği gibi okur ve uyarılarına dikkat edersek kesinlikle yapılan yanlışları görebilirsiniz. Allahın gönderdiği vahiyde de yarattıklarında da kesinlikle tutarsızlık yoktur.

Biz Fussilet suresindeki uyarıyı asla unutmayacağız. Kur'an üzerinde sürekli operasyonlar yapılabileceği gerçeğini asla unutmayacağız. Emevilerle birlikte İslam Dininin yeniden biçime sokulduğunu unutmayacağız.
Halife Osman'ın muarızlarınca "Kur'an Katili" olarak nitelendirdiklerini asla unutmayacağız.

Sizin bu gayretiniz fıtratınızı devreye sokacak ve Allah'a kul olmanın aczini de hazzını da tadacaksınız.

Allah'a aciz bir kul olarak Allah'a dua edenlerden olabilenlerden olalım.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.


InsaALLAH Dost1 Kardesim, InsaALLAH!

kuman
18. September 2014, 09:32 AM
Konun ilk yazisinda ki tarihi bilgilerin hepsi dogru kabul edilen gercekler kur anin nasil yazildigi kim tarafindan hangi tarihte yazildigi tam olarak bilinmiyor.
Taskent nushasi Osman doneminden olmadigi da belli.
Bunu yazan ister ateist olsun ister musluman guzel bir calisma.

zuxu
27. September 2015, 06:59 PM
Korunan mushaf falan değildir, zikirdir.

Bir eskimoya veya kızılderiliye veya afrika yerlisine;

a) Hidayet için
b) Hatalarından Allah katında sorumlu kılınması için

mushaf değil zikir gerekir.

Zikir "her yerde "Allahın indirmesinden arta kalanlar, AKTARILANLAR" şeklinde vardır ve var olması Allahın kanunudur, ÇÜNKÜ zikir/hatırlatma/öğüt insanoğlunun yaptıklarından SORUMLU KILINMA SEBEBİdir.

Mushafı putlaştırmayın. İnsan eliyle yazıldığı siz dahil herkesçe bilinen bir yazıta iman etmeyin, içerdiği zikire iman edin. Kuran Rabbimizin indirmesidir fakat insan eliyle yazılmıştır bu da onu METİN OLARAK "kusurlu" kılar. Yanlışlanamayacak mutlak doğru bir kitap sınav sistemine de aykırıdır.

Tahrif edildiği buradaki herkesçe kabul edilen Tevrat da "KENDİ BAŞINA DAHİ HİDAYET REHBERİDİR". Çünkü metni değil zikri takip eden için çok fazla zikir içerir. Kuran'da Allahın indirdiği her mesaj gibi Tevrat için de zikir denmesinin sebebi budur.


daha önce yazdığım bir yazı:

"Zikiri koruyacak olan biziz" ayetindeki Zikir'i Mushaf diye YORUMLARSANIZ onun korunmadığı dünyanın düz olmadığı kadar açık ve net şekilde ortada. Size ispat sunuyorum. Yukarıda varş mushafının adresini verdim. İndiren var mı? Ayet yerlerini de verebilirim. Bu bir iddia falan değil bilimsel bir gerçek. Gözünüzü açın arkadaşlar.l

Mushafta haf olarak bile bir fazlalık eksiklik var ise, mushaflar arasında bu şekilde farklar var ise Allahın bu yönde bir sözü olmadığına delildir. Çünkü öyle bir şey söylemiş olsaydı kesinlikle MUTLAK OLARAK korunurdu bir harfi bile değiştirilemezdi.

Ortada tartışılmaz bir gerçek varken o ayet ile ilgili 3 seçeneğiniz var:

1) Ayetteki ifadeyi yanlış anlamış olabiliriz, farklı açılardan bakalım

2) Hayır Elle tutulur, gözle görülür deney ve gözlem sonucu elde edilmiş bilimsel kanıtlar fotoğraflar videolar beni enterese etmez. Dünya düz yazıyorsa dünya düzdür. Hem bizim kendi ilim adamlarımız düz olduğunu söylüyorlar(?) Onlardan iyi mi bileceksiniz?

3) Amaan bu kitap ilahi falan değildir, şimdiye kadar inanmakla hata etmişim.

En akıllıcası 1. seçenektir arkadaşlar. 3. seçenek zaten imanını mushafın değişmezliğine dayandıranların seçeneğidir. Halbuki bizler Kuran'a ilhi koruma altında olduğu için değil, mutlak doğruları söylediği için iman ediyor olmamız gerek.

Arkadaşlar Rabbimizin mesajı insan eliyle yazıldı. insan eliyle derlendi, ayetler insan eliyle indiğinden FARKLI şekilde sıraya dizildi, matbaa yokken mushaflar "farklı insanların eliyle" çoğaltıldı, harekeler, hatta sin ile ŞİN'i, sad ile dat ı yani farklı harfleri ayırteden noktalar insan eliyle eklendi. Siz hala susturucu kanıtı varken aynıdır diyorsunuz.

Peki bana insanın elinin değdiği MÜKEMMEL bir şey gösterebilir misiniz? Nereye elimizi atsak illa ki bir kusur olacaktır çünkü biz Tanrı değiliz.

Ben Kuran'ın ufak tefek değiştiğini biliyorum ve bunu size ispatlamak için size download adresi verdim yukarıda. Bazı ilahiyat profesörleri değişmemiştir vb. diyorlar onlar bu işi kaynağından delillerinden değil önceden araştırdığı iddia edilen kişilerden araştırıyorlar. Aynen kanıt elindeyken kanıta bakmak yerine profesörüne danışmak gibi.

Kuran'ın ufak tefek değişikliğe uğraması ise imanıma hiç bir şekilde zarar vermiyor çünkü ben Mushaf metnine değil zikire bakıyorum. Yusuf kıssasının uzun metninin tamamı zikir değildir. O kıssadan ve ordaki detaylardan çıkardığınız sonuçlar, aldığınız dersler zikirdir. Zikir kendisinden çok fazla içeren Kuran'ın bir niteliğidir.


Zikrin korunması ayeti ile ilgili yanlış anlama olduğu kesin. Bunu yukarıda bahsettiğim 1 nolu yaklaşımla çözebiliriz çünkü mushafın korunmadığını BİLİMSEL OLARAK biliyoruz. Ufak tefek farklar dışında değişmemiş olması demek o ayetin kapsamına girmez çünkü ufak tefek fark bile o ayetin kapsamından çıkartır çünkü Allah "elimizden gelen buydu, bu kadar koruyabildik" diyebilecek bir sınırlı bir güç değil.

Peki nedir zikirin korunması?

İki farklı yorum yapılabilir. Daha fazla varsa da ben düşünemedim şimdi.

a) Müşriklerin en büyük iddiası peygamberin cinlenmiş olması, getirdiği mesajların bir kısmının doğru olsa bile şeytanın laf karıştırdığı vb. iddialarıdır. Allah bir çok yerde bu konuda bir korumadan bahsediyor. Zikrin korunması ile kastedilen peygamberi etkileyecek şeytani etkilerden, vesveselerden, peygamberin şahsına ait KİŞİSEL DUYGULARDAN korunması olabilir.

b) Zikirin, öğüdün, hatırlatmanın her zaman korunacağını ifade eden bir cümle olabilir. Çünkü başka ayetten görebileceğimiz gibi biz bize ulaşan zikirden dolayı sorumlu kılınıyoruz. Bu zikir tevrat ile bile ulaşabilir. Kuran'daki bu mantığa göre tahrif edilmiş Tevrat bile zikir doludur ve Allah samimi olup da zikire sırt çevirmeyeni yani uygulayanı tahrif edilmiş tevrat ile bile hidayete ulaştırabilir.

Zikir konusu ile ilgili daha önce başka yerde yazdığım bir mesajı tekrar yazmak istiyorum. Zikirin ve sorumluluğun ne olduğuna dair bir açıklama olabilir.

******************************************

Hakkı söyleyen HERHANGİ birisinin söylediği hakka tabi olmak için (örneğin "hırsızlık yanlıştır, yapmayın" sözü için) o kişinin Allah tarafından vahiy alıyor olmasına, havada uçmasına, gözlerinden lazer çıkarmasına, yanında melekler olmasına vb. gerek yoktur. Müşrikler o kadar istemelerine rağmen bu şekilde mucizevi bir olay da cereyan etmemiştir, çünkü buna gerek yoktur. Eğer Rahman bize "doğru sözü" herhangi bir vesileyle ulaştırmışsa, doğruyu "hatırlatmışsa" ve biz "söz"ün hak olduğunu FITRATımız gereği bilmemize rağmen doğruya tabi olmak için bir takım şartlar öne sürüyorsak nankörün önde gideniyiz demektir.




Zikir: Bir metin veya sözün; fıtratında(yaradılışında) zaten var olan doğruları sana hatırlatan öğüt (öz) kısmıdır. Örneğin Kuran'daki Yusuf kıssası upuzun bir hayat öyküsüdür. Yusuf kıssasını sana karşılıklı sözle anlatan kişinin sözleri veya kıssanın yazılı olduğu metin veya Yusuf suresi veya Yusuf kıssasının kendisi zikir degildir, senin hem o kıssanın tamamından hem de detaylarından fıtratınla bir hatirlatma gibi eşleşen sonuç/öğüt/ders kısmı zikirdir.
Merhaba ,açıklamalarınız düşündürücü.Pek diyelim ki haklısınız ,hüküm bildiren hukukla ilgili ayetleri nasıl anlyacağız peki.Hala bu ayetler tartışılıp dururken hem de.

bartsimpson
28. September 2015, 09:54 AM
Sanırım muhkem ve müteşabih şeklinde ayrımı yapılan ayetlerle bu sorun aşılıyor.
Zaman ve mekana göre tekrar yorumlanabilenler ile yoruma açık olmayıp sabit olanlar.

Tabi bu benim zannım.