PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Allah az; rivayetçiler çok biliyor.


Sayfa : [1] 2

galipyetkin
16. July 2012, 11:38 PM
ÇOK İYİ ANLADIM ; ALLAH AZ , RİVAYETÇİLER ÇOK BİLİYOR


De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. HUCURÂT - 16


Çok iyi anladık ki Kuranın 100 katı hatta 1000 katını açıklıyor bu madrabazlar:

Bir bakalım...

- Haz. İbrahim'in ateşe atıldığını söylüyor Allah (ateşe serin ol dedik diyor) sadece . Ama bakın Allah'ın anlatmadığını sanki o an orada imiş ve Hatta Cebrail'i bile görüp Haz. İbrahim'e ne dediğini dahi bilip söylüyorlar. Ateşin suya ateşin içindeki odunların da balığa döndüğünü görüp anlatıyorlar. Allah diyemez miydi : Ben O ateşi suya sonrada ateşin içindeki odunları balığa çevirip İbrahim'i kurtardım diye. Yalnız nedense bazı rivayetçiler ateşin suya dönüştüğünü görürken diğer rivayetçiler aslında ateşin gül bahçesine döndüğünü görüyorlar. Hatta ateşin içinde peygamberin bir hafta kaldığını sonra ateş söndükten sonra çıktığını görenler var. (Süphan Allah)


- Allah Haz İbrahim'in oğlunu rüyasında boğazlarken gördüğünü anlatıyor Kuran'da. Ama Rivayetçiler Haz. İbrahim oğlunu KURBAN EDERKEN gördü diyorlar sonrada ertesi günü oğlunu kurban etmeye götürdü hatta bıçağını kayaya bir sürttü (şakk) diye ses gelip kayanın ikiye bölündüğünü görüyorlar ve bıçağın İsmail'in boğazını kesmediğini görüyorlar. Hatta gökten bir koç geldiğini bile görüyorlar. Haz. İbrahim'in yanında kimse yokken oğlundan başka, nasıl oluyor da rivayetçiler bu sahneyi görüyor bilmiyoruz da olsun Allah'ın anlatmadığını anlatıyorlar ya. Din onların dini. O madrabazlar "Allah'ın dinini O'na öğretmeye çalışıyorlar. (Süphan Allah)

Ama Allah'ın "bir masumu öldürmek bütün insanlığı öldürmekle eşdeğerdir" diye EMİR ve HÜKÜMÜNe rağmen Haz. İbrahim!in nasıl olur da oğlunu kurban etmeye götürdüğünü düşünüp akıl edemiyorlar. Olsun anlatıyorlar ya.
- Son Nebi'nin Aişe annemiz ile kaç yaşında evlendiğini Allah anlatmıyor ama rivayetçiler biliyor. 6 yaşındaki Ayşe ile evlenip sonrada 9 yaşında onunla gerdeğe girdiğini bilip anlatıyorlar ya. Sanırız Haz. Muhammed Nebi'miz Aişe annemizle 9 yaşına geldiğinde onunla yattı ya. Ya Muhammed ertesi günü gelip camide (işlem tamam) diye hutbe verdi ve herkese duyurdu; ya da o dönemde gizli kamera yerleştirdiler yatak odasına peygamberimizin. Olsun bilip anlatıyorlar ya. (edepsizler)

- Allah Kuranda diyor ki :

"Muhammed kıyametin zamanını sanki sen biliyormuşsun gibi sana kıyameti soruyorlar oysa Onun bilgisi yalnız Allah katındadır."

"Kıyamet size ansızın gelecektir." Olur mu rivayetçiler daha iyi biliyor; Kuran ayetlerine rağmen.

Hz. Muhammed hemen dışarı çıkıp yazın diyor - haşa- "Kıyamet bir anda kopmayacak ve alametleri olacak. Mehdi gelecek ve deccal de gelecek sonra şöyle şöyle olacak" diye uzun uzun anlatıp bilgilendiriyor.

Allah bize kıyamet alameti olmayacak o size ansızın gelecek dediği halde bu bizimkiler, bizi bolca bilgilendiriyor, Kuran ayetlerine rağmen.

- Kuranda bir çok ayet var Son nebiye MUCİZE verilmediğine dair ve onlara mucize verilmemesinin sebebi de onların daha evvel mucizeleri inkar etmesi sebebi iledir diyor. Olur mu Allah'ım bakar mısın işte piyasada kitaplar var rivayetçilerin hatta ismi de şu "Kainatın efendisi ve 1000 mucizesi"... Odunlar konuşmuş, ağaçlar yürümüş, orduyu elindeki su ile içirmişte, o su bitmezmiş, Ay bile ikiye bölünmüş de biri sol tarafa biri sağ tarafa gitmiş. (Subhanallah)

- ……………. Arkadaşlar burayı boş bıraktık o kadar yazacak şeyimiz var ki. Artık Allah'a değil Rivayetçilere inanmaya başlayacağız neredeyse. Baksana Allah DETAY'ı ile hiç anlatmıyor ama rivayetçiler her dakika ve saniyesini anlatıyor. (Subhanallah) -metafizik19-

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”(Maide, 5/3)

Dini, "dinin sahibi Allah'tan" fazla RİVAYETÇİLER biliyor ve açıklıyor.

Kur'an Üzerine Yazılar Sitesinden
*************************

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
2. September 2012, 10:11 PM
ÇOK İYİ ANLADIM ; ALLAH AZ , RİVAYETÇİLER ÇOK BİLİYOR


De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. HUCURÂT - 16


Çok iyi anladık ki Kuranın 100 katı hatta 1000 katını açıklıyor bu madrabazlar:

Bi bakalım...

- Hz. ibrahimin ateşe atıldığını söylüyor Allah (ateşe serin ol dedik) diyor sadece . Ama bakın Allahın anlatmadığını sanki o an orda imiş ve Hatta Cebraili bile görüp hz. İbrahime ne dediğini dahi bilip söylüyorlar. Ateşin suya ateşin içindeki odunlarında balık olduğunu görüp anlatıyorlar. Allah diyemezmiydi : Ben O ateşi suya sonrada ateşin içindeki odunları balığa çevirip İbrahimi kurtardım diye. Yalnız nedense bazı rivayetçiler ateşin suya dönüştüğünü görürken diğer rivayetçiler aslında ateşin gül bahçesine döndüğünü görüyorlar. Hatta ateşin içinde peygamberin bir hafta kaldığını sonra ateş söndükten sonra çıktığını görenler var. (Subhanallah)


- Allah hz ibrahimin oğlunu rüyasında boğazlarken gördüğünü anlatıyor Kuranda. Ama Rivayetçiler Hz. İbrahim oğlunu KURBAN EDERKEN gördü diyorlar sonrada ertesi günü oğlunu kurban etmeye götürdü hatta bıçağını kayaya bir sürttü (şakk) diye ses gelip kayanın ikiye bölündüğünü görüyorlar ve bıçağın İsmailin boğazını kesmediğini görüyorlar. Hatta gökten bir koç geldiğini bile görüyorlar. Hz. İbrahmin yanında kimse yokken oğlundan başka nasıl oluyorda rivayetçiler bu sahneyi görüyor bilmiyoruz da olsun Allahın anlatmadığını anlatıyorlar ya. Din onların dini. O madrabazlar "Allahın dinini Ona öğretmeye çalışıyorlar. (Subhanallah)

Ama Allahın "bir masumu öldürmek bütün insanlığı öldürmekle eşdeğerdir" diye EMİR ve HÜKMÜNe rağmen Hz. İbrahimin nasıl olurda oğlunu kurban etmeye götürdüğünü düşünüp akledemiyorlar. Olsun anlatıyorlar ya.
- Son Nebi'nin Aişe annnemiz ile kaç yaşında evlendiğini Allah anlatmıyor ama rivayetçiler biliyor. 6 yaşındaki Ayşe ile evlenip sonrada 9 yaşında onunla gerdeğe girdiğini bilip anlatıyorlar ya. Sanırız Hz. Muhammed Nebimiz Aişe annemizle 9 yaşına geldiğinde onunla yattı ya. ya; Muhammed ertesi günü gelip camide (işlem tamam) diye hutbe verdi ve herkese duyurdu ya ; o dönemde gizli kamera yerleştirdiler yatak odasına peygamberimizin. Olsun bilip anlatıyorlar ya. (edepsizler)

- Allah Kuranda diyorki :

"Muhammed kıyametin zamanını sanki sen biliyormuşsun gibi sana kıyameti soruyorlar oysa Onun bilgisi yalnız Allah katındadır."

"Kıyamet size ansızın gelecektir." Olur mu rivayetçiler daha iyi biliyor; Kuran ayetlerine rağmen.

Hz. Muhammed hemen dışarı çıkıp yazın diyor - haşa- "Kıyamet bir anda kopmıyacak ve alametleri olacak. mehdi gelecek ve deccalde gelecek sonra şöyle şöyle olacak" diye uzun uzun anlatıp bilgilendiriyor.

Allah bize kıyamet alameti olmayacak o size ansızın gelecek dediği halde raviler, bizi bolca bilgilendiriyor, Kuran ayetlerine rağmen.

- Kuranda bir çok ayet var Son nebiye MUCİZE verilmediğine dair ve onlara mucize verilmemesinin sebebi de onların daha evvel mucizeleri inkar etmesi sebebi iledir diyor. Olur mu Allahım bakarmısın işte piyasada kitaplar var rivayetçilerin hatta ismide şu "Kainatın efendisi ve 1000 mucizesi"... Odunlar konuşmuş, ağaçlar yürümüş, orduyu elindeki su ile içirmişte, o su bitmezmiş, Ay bile ikiye bölünmüşte biri sol tarafa biri sağ tarafa gitmiş. (Subhanallah)

- ……………. Arkadaşlar burayı boş bıraktık o kadar yazacak şeyimiz varki. Artık Allaha değil Rivayetçilere inanmaya başlayacağız neredeyse. Baksana Allah DETAY'ı ile hiç anlatmıyor ama rivayetçiler her dakika ve saniyesini anlatıyor. (Subhanallah) -metafizik19-

“İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslâm’ı beğendim.”(Maide, 5/3)

Dini, "dinin sahibi Allah'tan" fazla RİVAYETÇİLER biliyor ve açıklıyor.

Kur'an Üzerine Yazılar Sitesinden
*************************

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

arkadaşım resmen haddi aşmışsın

peygamberlere herşey vahiy yoluyla gelmedi ve öğretilmedi vahiy allah'u tealanın cebrail a.s ile rüya ile ve ilham yolu ile peygamberlere söylediği sözlerdir vahiylerde bulunmayan konuları ise peygamberlere cebrail a.s anlatmış ve öğretmiştir birçok peygamber cebrail a.s ile sık sık sohbet etmiştir peygamberlerin sözleri hadis yaptıkları ise sünnettir peygamberler kendilerine gelen vahiyleri cebrail a.s dan öğrendiklerini ve yaşadıkları olayları yakınlarına anlatmış ve duyan herkes yakınlarına anlatmış allah'ın dini bu şekilde yayılmıştır yani hz ibrahimin hz ismaili kurban etmeye çalıştığında yaşadıklarını bilmek için yanında olmak gerekmiyor rivayet edilene yani hz ibrahim ve hz ismail'den bize kadar rivayet edilene inanmak yeterli insanın kurban edilmesine gelince bir insan öldürmek bütün insanları öldürmek kadar günah evet bunu anlamışsın ancak bunun allah'ın emri olduğu için günah olduğunu ve allah'u tealanın hz ibrahime verdiği sözü tutmasını en sevdiğini yani oğlunu kurban etmesini emrettiğini ve bu allah'ın emri olduğu için bu sefer öldürmemesinin günah olduğunu anlamamışsın

peygamber efendimiz ile hz aişe'nin evliliğine gelince elbette ozamanda senin gibi düşünüp peygamber efendimize evlendiği hanımın yaşının küçük olduğunu söyleyenler olmuş ve peygamber efendimiz adabı ile durumu anlatmış olabilir bu bir ihtimal ayrıca allah'u teala peygamberlere ayrıcalıklar tanımış ve peygamber efendimize tanıdığı ayrıcalıklar arasında ise evlilik vardır bu kuran'ı kerimdede geçmektedir allah dilese peygamber efendimize yeni doğmuş bebeği bile helal kılardı bunuda ne senin nede başkasının eleştirme hakkı yoktur hüküm allah'ındır o neyi emrederse doğru olan odur

kıyamet gününe gelince allah o günün ansızın geleceğini söylemiş ancak o güne kadar hiçbirşey yaşanmayacak dememiştir yine allah'u teala kuran'ı kerimde bazı ayetlerle bize ve kuran'ı kerimde yer almayan özel olarak peygamber efendimize gayb'tan birçok haber vermiştir kuran'ı kerimde rumların bir savaşı kazanacağının bildirilmesi buna bir örnektir ve yine israiloğullarının kıyamete kadar yeryüzünde bozgunculuk yapacağının bildirilmeside bir örnektir buradan anlayabilirizki israiloğulları kıyamete kadar varolacaklar

mucize konusuna gelince iki türlü mucize vardır biri peygamberlik delili olarak peygamberlerin her istedikleri zaman yapabildikleri mucizeler bunlar hz musa'nın asasını yılana çevirmesi elini koynuna soktuğunda parlaması hz isa'nın çamurdan yaptığı kuşalara üfleyerek canlandırması hastaları ilaç kullanmadan anında iyileştirmesi hz süleyman'ın bütün hayvanların dilini konuşması rüzgarı yönlendirmesi gibi mucizelerdir diğeri ise allah'u tealanın onlara bir defa verdiği mucizelerdir hz musanın denizi yarması hz ibrahimin ateşten kurtulması ve birçok peygamberin kavmi helak edilirken yaşadıkları mucizelerdir ve kuran'ı kerimde bahsedilen peygamber efendimize verilmeyen mucize her istediğinde yapabileceği peygamberlik mucizesidir oysa peygamber efendimizin kuran'ı kerimde ayetlerle sabit miraç mucizesi vardır ve doğumunda gerçekleşen kabedeki putların yıkılması mecusi ateşinin sönmesi gibi olaylarda birer mucizedir

galipyetkin
2. September 2012, 10:25 PM
Sayın naci kocak.

Bilgilendirmeleriniz için teşekkür ve saygılar.

Hürmetlerimle.
Galip Yetkin.

pramid
3. September 2012, 04:50 PM
birçok peygamber cebrail a.s ile sık sık sohbet etmiştir

GETİRİN KURANDAN DELİLİNİZİ ...

YOKSA ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ.

BEN SİZİN ŞAHSEN VAHY TANRINIZI RED EDİYORUM.

SİZİN ERBAB EDİNDİKLERİNİZİ RED EDİYORUM.

MELEKLERİ VE NEBİLERİ ERBAB EDİNMEYİN.()bkn: Aliİmran 79-80)

BU YAZI İLE DE HADDİMİ AŞMAKLA GURUR DUYUYORUM. SİZİN TAĞUTLARINIZI YANİ HADDİNİZİ AŞTIKLARINIZI DA RED EDİYORUM.

Miralay
3. September 2012, 05:22 PM
Naci Koçak kardeşim
Öncelikle selam eder,saygılarımı sunarım.

Cenab-ı Allah gaybı sadece kendisinin bildiğini Kur'anda bildirirken;Kur'anda bize lazım olacak herşeyin varolduğunu bize derken;
Nasıl oluyor da, Allah'ın dunundaki varlıkların da gaybı bilebileceğini iddia edebiliyorsunuz.

Eğer örneğinizdeki gibi kıyamet alametlerini elçisine bildirmişse,mutlaka Kur'anda yazması gerekmez miydi?
Zira Kıyamet gibi çok ciddi bir olayın bizlere lazım olmayacağını kimse söyleyemez.

Elçiye bu tür şeyleri layık görenlerin ahvali ortada. Önce elçiye bu hakkı verirler,daha sonra da bir takım evliya dedikleri kerameti kendilerinden menkul zevata...

Saygılarımla

nacikocak
3. September 2012, 06:29 PM
GETİRİN KURANDAN DELİLİNİZİ ...

YOKSA ALLAH HAKKINDA BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ.

BEN SİZİN ŞAHSEN VAHY TANRINIZI RED EDİYORUM.

SİZİN ERBAB EDİNDİKLERİNİZİ RED EDİYORUM.

MELEKLERİ VE NEBİLERİ ERBAB EDİNMEYİN.()bkn: Aliİmran 79-80)

BU YAZI İLE DE HADDİMİ AŞMAKLA GURUR DUYUYORUM. SİZİN TAĞUTLARINIZI YANİ HADDİNİZİ AŞTIKLARINIZI DA RED EDİYORUM.


sana tavsiyem önce ölmemenin yolunu bul sonra reddet ancak bulamayacaksın ozaman aşağıdaki sözümü hatırla ve düşün birdaha düşün ve ömrünün sonuna kadar düşün belki kurtuluşa erersin

düşünki nasıl ölüm senin inanmana veya reddetmene bağlı değil nekadar reddetsende öleceksin işte allah'ın bütün tehditleri aynen sen reddetsende seni bulacak cehennemde ölüm kadar gerçek ve tövbe etmezsen orada bağıra bağıra yanacaksın öyle iken inanmamanın ödülü ney nekadar büyük bir ödül için inanmaktan vazgeçiyorsun yoksa gerçekten herkes ölecekte dünya sanamı kalacak peki dünyanın allah'tan başka sahibimi var peygamber göndermedi kitap göndermedi sadece sanamı söz verdi

nacikocak
3. September 2012, 06:54 PM
Naci Koçak kardeşim
Öncelikle selam eder,saygılarımı sunarım.

Cenab-ı Allah gaybı sadece kendisinin bildiğini Kur'anda bildirirken;Kur'anda bize lazım olacak herşeyin varolduğunu bize derken;
Nasıl oluyor da, Allah'ın dunundaki varlıkların da gaybı bilebileceğini iddia edebiliyorsunuz.

Eğer örneğinizdeki gibi kıyamet alametlerini elçisine bildirmişse,mutlaka Kur'anda yazması gerekmez miydi?
Zira Kıyamet gibi çok ciddi bir olayın bizlere lazım olmayacağını kimse söyleyemez.

Elçiye bu tür şeyleri layık görenlerin ahvali ortada. Önce elçiye bu hakkı verirler,daha sonra da bir takım evliya dedikleri kerameti kendilerinden menkul zevata...

Saygılarımla

kardeşim yazdıklarımı yanlış anlamışsın evet gaybı yalnızca allah bilir bu ayetlerle sabit fakat allah bazen insanlara gaybtan haber verir insanlar gaybı bilir derken allah'ın bildirdiğini söyledim kuran'ı kerimde rumların savaş kazanacağını bildirmiştir bu gaybtan bir haberdir bu ayeti bilen herkes gaybtan bir haber biliyor demektir ayrıca rüyaların bazılarıda gaybtan haberdir ve bunu bize gaybı bilen allah gösterir bunun en güzel delili hz yusuf'un allah'ın izni ile zindandaki adamın rüyasını tabir ederek gaybtan haber vermesidir ancak yine tekrarlıyorum bunların hepsi allah'ın izni ile olmakta

kıyamet alametlerine gelince peygamber efendimiz miraç gecesi allah'u teala ile görüştü ve bu görüşmenin ayrıntılarıda kuran'ı kerimde yok buradan anlarızki allah'u teala peygamber efendimize herşeyi ayet şeklinde bildirmemiştir sünnetler gibi birçok konu ya ilham yoluyla yada cebrail a.s tarafından peygamber efendimize öğretilmiştir bir arkadaş bu sözlerime karşılık göster kuran'dan delil demiş hadislerin hiçbiri kuran'ı kerimde yok ozaman hepsi haşa yalanmı allah'ın elçisi yalanmı söylemiş

pramid
4. September 2012, 08:09 AM
düşün belki kurtuluşa erersin

Sayın naci bey, sadece bu sözünüze katılıyorum; düşünmek, evet zor ve tehlikelidir.

Sizin uyduklarınız sizin dininizin gereği,
Benim uyduğum benim dinim gereği,
Sen benim uyduğuma uyacak değilsin,
Bizde senin uyduklarına uyacak değiliz,
Sizin uyduklarınız size, bizim uyduğumuz bize,

Bizler kendini samet olarak anlatan "o"'ya uyduk.

Dinin erbabı bildiklerinizi red ediyorum. Allahdan başka dinin erbabı edinmeyin. Bizler Muhammed'e inzal edilene uyduk, O inzal içindeki İbrahim ve beraberindekilerin güzel örneklerini son nebi de dahil aldık. Biz müşriklerden uzağız

Miralay
4. September 2012, 12:32 PM
Selam Naci kardeşim

Hadis savunucuların en büyük tepjisi,"Allah resulü yalan mı söylemiş" olur.

Hadislerin %100'ü doğrudur diye bir kaide yoktur. Adı üstünde kulaktan kulağa rivayetler zinciridir. Bu zincirin bir halkası zayıf olsa o hadis güme gider.
Sahih olarak bilinen kütübü sitte de bile birbiriyle çelişen pekçok hadis vardır.

Hadis olarak bildiğimiz metinlerin Allah'ın elçisinin gerçekten söylediğine bile, emin olamıyoruz. Keşke o zamanlara ait ses ve kamera kayıtları olsaydı.

Hal böyleyken Kur'anda defaten "Bu Kur'an dururken hangi hadislere inanıyorsunuz" mealinde ayetler mevcuttur.

Miraç olayına katılmıyorum. Zira vahyin inişini Kur'anda yerden göğe değil, gökten yere gerçekleştiğini rabbimiz bildiriyor.

Göğe çıkma yok yani. Olsaydı Kur'anda geçerdi.
Rabbimiz bize lazım olacak herşeyi Kur'anda tam ve eksiksiz bildirdiğini buyurıyor bizlere.
Başka kaynağa gerek yok değil mi?

Vesselam

nacikocak
4. September 2012, 01:04 PM
Sayın naci bey, sadece bu sözünüze katılıyorum; düşünmek, evet zor ve tehlikelidir.

Sizin uyduklarınız sizin dininizin gereği,
Benim uyduğum benim dinim gereği,
Sen benim uyduğuma uyacak değilsin,
Bizde senin uyduklarına uyacak değiliz,
Sizin uyduklarınız size, bizim uyduğumuz bize,

Bizler kendini samet olarak anlatan "o"'ya uyduk.

Dinin erbabı bildiklerinizi red ediyorum. Allahdan başka dinin erbabı edinmeyin. Bizler Muhammed'e inzal edilene uyduk, O inzal içindeki İbrahim ve beraberindekilerin güzel örneklerini son nebi de dahil aldık. Biz müşriklerden uzağız

arkadaşım vahy tarısını reddediyorum demişsin tanrı nedir vahyi kim gönderir sen neyi reddediyorsun

tanrı biz müslümanların değil diğer dinlere inananların kullandığı kelimedir fakat yinede o dinler hükmü kaldırılmış ve değiştirilmiş olsada kuran'ı kerimdede geçtiği gibi kitap ehli yani allah inancı olan dinlerdir ve tanrı diye hernekadar kötü bir hitap şekli olsada allah'ı kastederek bahsederler tanrı ismini değilde tanrıyı reddediyorum demek allah'ı reddetmek anlamına gelir

vahy allah'ın peygamberlere insanları doğru yola iletmek için gönderdiği hükümlerdir vahyi yalnızca allah gönderir vahyi göndereni reddetmek yine allah'ı reddetmektir


dinin erbabı kimlerdir dinin sahibi ve erbabı allahtır ondan sonra ise dini allah'tan öğrenip peygamberlere ileten melekler dini meleklerin vasıtası ile allah'tan öğrenen peygamberler dini direk peygamberlerden öğrenen peygamberleri şahsen görüp dinleyen sahabeler dini sahabelerden öğrenen alimler ve dini kendilerinden önceki alimlerden öğrenen alimlerdir ve dinin erbabı alimlerden öğrendiği dini allah'ın rızası için kendimizden az bilenlere ve hiç bilmeyenlere anlatan biz müminleriz din hakkında tek birşey bilen hiç bilmeyene göre dinin erbabıdır dini değiştirmeye çalışanı yalan yanlış uyduranları değilde dinin erbabını reddetmek dini dolayısıyla allah'ın emirlerini reddetmektir

şimdi bana senin uyduk dediğin samet olan allah'ın "oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizede farz kılındı" diye emrettiği oruç ibdetinin nasıl tutulacağını senin dinin erbabı diye reddettiğin dini bize ulaştıran alimleri ve onların yazdıklarını söylediklerini kaynak göstermeden anlat ve kendi kaynağını göster senin reddettiğin dinin erbaplarını bende reddediyim ancak yapamazsın çünkü din ile ilgili herşey kuran'ı kerimde yok çoğunu hadis ve sünnetlerden öğrenmek zorundayız peygamber efendimiz görevini tamamlayıp allah'ın rahmetine kavuştuğu ve bizim kuran'ı kerimde bulunmayan ilah'i emirleri kendisinden öğrenemeyeceğimiz ve bize vahiyde gelmeyeceği için biz takvaca bizden üstün dinin erbabı olanlardan öğrenmek ve öğretmek zorundayız

pramid
4. September 2012, 01:20 PM
arkadaşım vahy tarısını reddediyorum demişsin tanrı nedir vahyi kim gönderir sen neyi reddediyorsun

Vahyi Allah kalbe ilga eder. Cebrail sizin düşündüğünüz gibi bir yaratık değildir.

Bakın müşrikler ne dermiş?

فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"ZUHRÛF - 53 Muhammed Esed Meali

umarım aşağıya yapıştırdığım yazıyı kurandan teyid edersin.


NEBİLER DİNİN ERBABI MIDIR?

Din, insan topluluklarının birbirleri arasındaki ilişkileri düzenlemek için vardır. Çölde,Dağlarda tek başına yaşayan beşer için, sosyal bir sorun çıkmayacağı için, dini kurallara/adalete de yoktur. Dini kurallara, iki ve daha fazla beşerin, toplum da talep edilen adalet, ticari ve sosyal ilişkilerin düzenlenmesi için ihtiyaç duyulur. Devlet yapılanmasının ana temeli, birbirine muhtaç beşerlerin, toplum oluşturmak yani “nas” olabilmek için ihtiyaç duyulan ilişki kurallarının belirlenmesidir. Ademleşme sürecinde bu kuralları, insan belirlemektedir. Eğer İnsanlar bu kurallardan adalet üretemiyorlarsa, yaratıcı, Kitaplar aracılığıyla, Toplum için kuralları insan üzerine yazar/k-t-b. Yaratıcı, bu inzal ettiği yasaları, insanlar arasında adalet kaybolduğu ve zulüm had safhaya çıktığı ortamlarda, Nebiler aracılığı ile hükümleri bizlere iletir. Öncelikli olarak Hükümlerin konmasında insanlar arası adaletin sağlanması tercih edilmiştir.


NAHL 90: Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.


NİSA 58: Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.


Kitap ile gelen hükümler, bizleri MİSAK ile bağlamaktadır. Gelen ayetli işitip, o ayetlere itaat etmek için verilmiş söz, bizleri sorumlu tutmaktadır.


MAİDE 7: Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı MİSAK(sağlam sözü) hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.


Kitap inzal edilirken fazla soru sorulmamasının istenmesi bu sebepten dolayı olsa gerek.


MAİDE 101: Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir.


Allah, beşerin adamlaşma/ademleşme sürecini, insanın emrine verilen (secde eden), içindeki melekeler ile sağlamasını istemiştir. Lakin insan melekelerinden iblis, buna karşı çıkıp, Ademleri saptırmış ve saptırmaktadır. Bu dürtü insanın yıkılmayacak bir mülke sahip olmasını emreden dürtüdür. Yıkılmayacak bir mülkte kendisi ile eşit insanların haklarına tecavüz ederek, sivrilme ile olacaktır. Bu sivrilme adaletsiz bir uygulama ile olacaktır. Bu sivrilme sonucunda, Para baronları, diktatörler, krallar, din adına yetkin olduğunu iddia eden, kuranın da Kitap yüklü eşekler olarak tarif ettiği din tacirleri ortaya çıkaracaktır.

İnsanlar arasında adaletsizce sivrilerek çıkan bu tip melik tipleri adaleti istemezler. (Her ne kadar adalet nidaları atsalar bile.) Adaleti kendileri için tehlikeli gören Melikler/yöneticiler, Tanrı buyruklarından hoşnut olmayınca, Tanrı buyruğu yerine geçecek uygulamalarda bulunurlar. Bu uygulamaları da Şeytanca bir şekilde yaparlar. "Allah ile aldatarak"


Bu aldatma, kendi uydurdukları hükümleri, Allah yasaları gibi göstermek ve din adına nebiye uydurma hadisler atfederek olacaktır. Bu olay peş peşe Ali İmran Suresi 78,79 ve 80. ayetlerde dile getirilir.


Ayetler Şöyle der:
Ali İmran 78 Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

Bir diğer aldatma şeklide nebi adına söz söylemektir. Nebilerin görevi sadece haber vermektir. Arapça "nebi" demek zaten “haber veren” demektir. Nebilerin görevleri; Tanrı Buyruklarını insanlara duyurmaktır.

Din adına, kitabı tek başlarına ayetsiz açıklamak ve din adına söz söyleme görevleri yoktur. Sadece Elçilik ettikleri ayetleri/kitabı insanlar duyurmak/b-l-ğ-tebliğ görevleri vardır. Bu ayetler ile insanları müjde ve korkutma ile uyarırlar.
Ali İmran 79 Allah bir insana Kitab'ı, hükmü ve nebilik verdikten sonra onun insanlara: "Allah'ı bırakıp da bana kul olun/ bana uyun" demesi sözkonusu olamaz. Ancak o: "Öğrettiğiniz Kitap gereğince ve kendiniz de incelediğiniz üzere gönülden Rabbe kullar olun" der.
Ali İmran 80 Size melekleri, nebileri ERBAB / Rabler olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra, size inkar etmeyi mi emredecek?
Dinin erbabı Nebiler değildir. Elçiliğini yaptıkları ayetlerdir. Bu ayetlerde Allah katındandır.

Kitap İman konularındandır. İmanda şirk unsurları bulaştırılmamalıdır. Allah’ın ayetlerine hadisleri şirk koşmak, Kitaba şirk koşarak iman etmek demektir. Elleri ile kitaplar (Kütübü site, Kütübü erba) yazanlar, ki bu yazdıklarını da din/Allah katındanmış gibi göstererek insanlara sunan Din tacirleri ve kitap ile bunlara uyanlar, Ahiretde “şirk koşmadık” diyeceklerdir. Allah’ın onlara yaptığı şahitlikte ortadadır.
Enam Suresi

19. De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi ( بَلَغَ beleğa/tebliğ) uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: "Ben buna şahitlik etmem." "O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" de. 20. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Kitab'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar. 21. Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler! 22. Unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz. 23. Sonra onların mazeretleri, "Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı. 24. Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

Dikkat edersek Şirk koşanların koştukları Şirkten haberleri yoktur. Ahiretteki şahitlikleri de bu yöndedir. Uydurdukları şeyler/hadisler kendilerinden uzaklaşıp gidecektir.


Bu zihin yapısı Enam Suresi 20. ayetide tahrif etmişlerdir. Bir önceki ayette, rasul, nebi, muhammed kelimesi geçmemesine rağmen, ayetteki zamiri Nebiye atfetmişlerdir.

Kitap verilenler, Bu Kuran’ı babalarını tanıdıkları gibi tanımakta ve ondaki ayetleri ağızlarını eğip bükerek mesajı tahrif etmektedirler.

Nebiyi dinde erbab/rabler edinip Şirk koşmaktadırlar.

Rab nedir?

Erbab nedir?

Bu işin erbabı kimdir?

nacikocak
4. September 2012, 01:35 PM
Selam Naci kardeşim

Hadis savunucuların en büyük tepjisi,"Allah resulü yalan mı söylemiş" olur.

Hadislerin %100'ü doğrudur diye bir kaide yoktur. Adı üstünde kulaktan kulağa rivayetler zinciridir. Bu zincirin bir halkası zayıf olsa o hadis güme gider.
Sahih olarak bilinen kütübü sitte de bile birbiriyle çelişen pekçok hadis vardır.

Hadis olarak bildiğimiz metinlerin Allah'ın elçisinin gerçekten söylediğine bile, emin olamıyoruz. Keşke o zamanlara ait ses ve kamera kayıtları olsaydı.

Hal böyleyken Kur'anda defaten "Bu Kur'an dururken hangi hadislere inanıyorsunuz" mealinde ayetler mevcuttur.

Miraç olayına katılmıyorum. Zira vahyin inişini Kur'anda yerden göğe değil, gökten yere gerçekleştiğini rabbimiz bildiriyor.

Göğe çıkma yok yani. Olsaydı Kur'anda geçerdi.
Rabbimiz bize lazım olacak herşeyi Kur'anda tam ve eksiksiz bildirdiğini buyurıyor bizlere.
Başka kaynağa gerek yok değil mi?

Vesselam

öncelikle ben hadis savunucusu değilim doğru olan allah'ın sözüdür yani kuran'ı kerim ve her harfini savunurum ama bir önceki mesajımdada yazdım din ile ilgili herşey kuran'ı kerimde yoktur ve biz bunun için allah'ın elçisi olan peygamberin hadis ve sünnetlerine göre hareket etmeliyiz bunları ise şu anda peygamber efendimizi görüp sorma şansımız olmadığı için takvaca bizden üstün olanlardan öğrenebiliriz uydurma hadisler çıktı bazı sözde alimler fetvalarını kendi çıkarlarına göre veriyorlar diye ne hadis ve sünnetleri nede kuran'ı kerimde bulunmayan dini konuları yok sayamayız ve size tavsiyem müminlerin söylediği doğruları aramak yanlışlarını aramaktan daha hayırlı bir iştir

miraç olayında ise önemli olan peygamber efendimizin yeremi battığı göğemi yükseldiği rüyadamı yoksa uyanıkkenmi olduğu değil allah'u tealanın katına çıkıp bizim bilmediğimiz birtakım ayetlerini görmüş olmasıdır benim anlatmak istediğim hepimiz miraca çıkmadık allah yalnızca elçisi olan peygamber efendimizi kendi katına çıkardı ona çok ayrıcalıklar tanıdı miraç onlardan biridir ona kıyamet hakkında gaybıda göstermiş olabilir kıyamet ile ilgili bir değil birkaç hadis var alimleri yalanlamak yok saymak yerine doğrusunu ve yanlışını peygamber efendimizin yaşadığı döneme yakın tarihlerde yazılmış olan kaynaklarda araştırmakta daha hayırlı bir iştir doğrusu bende araştırmadım ancak yokta saymıyorum size tavsiyem eğer sizinde kesin bilginiz yoksa inanmasanızda en azından yok saymayın

nacikocak
4. September 2012, 04:10 PM
Vahyi Allah kalbe ilga eder. Cebrail sizin düşündüğünüz gibi bir yaratık değildir.

Bakın müşrikler ne dermiş?

فَلَوْلَا أُلْقِيَ عَلَيْهِ أَسْوِرَةٌ مِّن ذَهَبٍ أَوْ جَاء مَعَهُ الْمَلَائِكَةُ مُقْتَرِنِينَ"Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?"ZUHRÛF - 53 Muhammed Esed Meali

umarım aşağıya yapıştırdığım yazıyı kurandan teyid edersin.


NEBİLER DİNİN ERBABI MIDIR?

Din, insan topluluklarının birbirleri arasındaki ilişkileri düzenlemek için vardır. Çölde,Dağlarda tek başına yaşayan beşer için, sosyal bir sorun çıkmayacağı için, dini kurallara/adalete de yoktur. Dini kurallara, iki ve daha fazla beşerin, toplum da talep edilen adalet, ticari ve sosyal ilişkilerin düzenlenmesi için ihtiyaç duyulur. Devlet yapılanmasının ana temeli, birbirine muhtaç beşerlerin, toplum oluşturmak yani “nas” olabilmek için ihtiyaç duyulan ilişki kurallarının belirlenmesidir. Ademleşme sürecinde bu kuralları, insan belirlemektedir. Eğer İnsanlar bu kurallardan adalet üretemiyorlarsa, yaratıcı, Kitaplar aracılığıyla, Toplum için kuralları insan üzerine yazar/k-t-b. Yaratıcı, bu inzal ettiği yasaları, insanlar arasında adalet kaybolduğu ve zulüm had safhaya çıktığı ortamlarda, Nebiler aracılığı ile hükümleri bizlere iletir. Öncelikli olarak Hükümlerin konmasında insanlar arası adaletin sağlanması tercih edilmiştir.


NAHL 90: Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.


NİSA 58: Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.


Kitap ile gelen hükümler, bizleri MİSAK ile bağlamaktadır. Gelen ayetli işitip, o ayetlere itaat etmek için verilmiş söz, bizleri sorumlu tutmaktadır.


MAİDE 7: Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı MİSAK(sağlam sözü) hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.


Kitap inzal edilirken fazla soru sorulmamasının istenmesi bu sebepten dolayı olsa gerek.


MAİDE 101: Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir.


Allah, beşerin adamlaşma/ademleşme sürecini, insanın emrine verilen (secde eden), içindeki melekeler ile sağlamasını istemiştir. Lakin insan melekelerinden iblis, buna karşı çıkıp, Ademleri saptırmış ve saptırmaktadır. Bu dürtü insanın yıkılmayacak bir mülke sahip olmasını emreden dürtüdür. Yıkılmayacak bir mülkte kendisi ile eşit insanların haklarına tecavüz ederek, sivrilme ile olacaktır. Bu sivrilme adaletsiz bir uygulama ile olacaktır. Bu sivrilme sonucunda, Para baronları, diktatörler, krallar, din adına yetkin olduğunu iddia eden, kuranın da Kitap yüklü eşekler olarak tarif ettiği din tacirleri ortaya çıkaracaktır.

İnsanlar arasında adaletsizce sivrilerek çıkan bu tip melik tipleri adaleti istemezler. (Her ne kadar adalet nidaları atsalar bile.) Adaleti kendileri için tehlikeli gören Melikler/yöneticiler, Tanrı buyruklarından hoşnut olmayınca, Tanrı buyruğu yerine geçecek uygulamalarda bulunurlar. Bu uygulamaları da Şeytanca bir şekilde yaparlar. "Allah ile aldatarak"


Bu aldatma, kendi uydurdukları hükümleri, Allah yasaları gibi göstermek ve din adına nebiye uydurma hadisler atfederek olacaktır. Bu olay peş peşe Ali İmran Suresi 78,79 ve 80. ayetlerde dile getirilir.


Ayetler Şöyle der:
Ali İmran 78 Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

Bir diğer aldatma şeklide nebi adına söz söylemektir. Nebilerin görevi sadece haber vermektir. Arapça "nebi" demek zaten “haber veren” demektir. Nebilerin görevleri; Tanrı Buyruklarını insanlara duyurmaktır.

Din adına, kitabı tek başlarına ayetsiz açıklamak ve din adına söz söyleme görevleri yoktur. Sadece Elçilik ettikleri ayetleri/kitabı insanlar duyurmak/b-l-ğ-tebliğ görevleri vardır. Bu ayetler ile insanları müjde ve korkutma ile uyarırlar.
Ali İmran 79 Allah bir insana Kitab'ı, hükmü ve nebilik verdikten sonra onun insanlara: "Allah'ı bırakıp da bana kul olun/ bana uyun" demesi sözkonusu olamaz. Ancak o: "Öğrettiğiniz Kitap gereğince ve kendiniz de incelediğiniz üzere gönülden Rabbe kullar olun" der.
Ali İmran 80 Size melekleri, nebileri ERBAB / Rabler olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra, size inkar etmeyi mi emredecek?
Dinin erbabı Nebiler değildir. Elçiliğini yaptıkları ayetlerdir. Bu ayetlerde Allah katındandır.

Kitap İman konularındandır. İmanda şirk unsurları bulaştırılmamalıdır. Allah’ın ayetlerine hadisleri şirk koşmak, Kitaba şirk koşarak iman etmek demektir. Elleri ile kitaplar (Kütübü site, Kütübü erba) yazanlar, ki bu yazdıklarını da din/Allah katındanmış gibi göstererek insanlara sunan Din tacirleri ve kitap ile bunlara uyanlar, Ahiretde “şirk koşmadık” diyeceklerdir. Allah’ın onlara yaptığı şahitlikte ortadadır.
Enam Suresi

19. De ki: Hangi şey şahadetçe en büyüktür? De ki: benimle sizin aranızda Allah şahittir. Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi ( بَلَغَ beleğa/tebliğ) uyarmam için vahyolundu. Yoksa siz, Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna şahitlik mi ediyorsunuz? De ki: "Ben buna şahitlik etmem." "O ancak bir tek Allah'tır, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden kesinlikle uzağım" de. 20. Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Kitab'ı) kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyan edenler var ya, işte onlar inanmazlar. 21. Yalan sözlerle Allah'a iftira edenden veya O'nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir! Şüphe yok ki, zalimler kurtuluşa ermezler! 22. Unutma o günü ki- onları hep birden toplayacağız; sonra da, Allah'a ortak koşanlara: Nerede boş yere davasını güttüğünüz ortaklarınız? diyeceğiz. 23. Sonra onların mazeretleri, "Rabbimiz Allah hakkı için biz ortak koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı. 24. Gör ki, kendi aleyhlerine nasıl yalan söylediler ve uydurdukları şeyler kendilerinden nasıl kaybolup gitti!

Dikkat edersek Şirk koşanların koştukları Şirkten haberleri yoktur. Ahiretteki şahitlikleri de bu yöndedir. Uydurdukları şeyler/hadisler kendilerinden uzaklaşıp gidecektir.


Bu zihin yapısı Enam Suresi 20. ayetide tahrif etmişlerdir. Bir önceki ayette, rasul, nebi, muhammed kelimesi geçmemesine rağmen, ayetteki zamiri Nebiye atfetmişlerdir.

Kitap verilenler, Bu Kuran’ı babalarını tanıdıkları gibi tanımakta ve ondaki ayetleri ağızlarını eğip bükerek mesajı tahrif etmektedirler.

Nebiyi dinde erbab/rabler edinip Şirk koşmaktadırlar.

Rab nedir?

Erbab nedir?

Bu işin erbabı kimdir?

1: meryem suresi 19 ayet Melek: "Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim" dedi yani cebrail a.s peygamberlerle konuştuğu gibi hz meryem ilede konuşmuş

yine bakara suresi 97. ayet [B]Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi demekki vahiyleri peygamber efendimize indiren cebrail a.s mış

demekki cebrail a.s bizim düşündüğümüz gibi konuşan ve ileten bir yaratıkmış

2: müşrikler "Sonra, neden ona hiç altın bilezikler verilmemiş ve neden onunla birlikte bir melek gelmiş değil?" dediler çünkü onlar peygamber efendimizden peygamberliğinin delili olarak bir mucize bekliyorlardı bu sözü senin ima ettiğin anlamda peygamber efendimize aracı olarak bir melek gelmediği için söylemediler

3: Din, insan topluluklarının birbirleri arasındaki ilişkileri düzenlemek için değil insanlar ve cinler allaha ibadet ve kulluk etsiler diye vardır


ayetle delil istedin buyur ben sundum daha fazlasınıda sunarım ancak iş yerinde çalışıyorum zamanım kısıtlı şimdi sen benim istediğimi yap allah'ın "oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi sizede farz kılındı" diye emrettiği oruç ibdetinin nasıl tutulacağını senin dinin erbabı diye reddettiğin dini bize ulaştıran ve öğreten alimleri ve onların yazdıklarını söylediklerini kaynak göstermeden anlat

pramid
4. September 2012, 04:51 PM
183 Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin de üzerinize yazıldı. Umulur ki sakınırsınız.

184 Sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutanlara, fidye olarak bir yoksulu doyurmalıdır. Kim gönülden bir hayır yaparsa, bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

185 Ramazan ayı ki; insanları doğru yola ileten, apaçık ve ayırt edici olan Kuran onda indirilmiştir. öyleyse sizden kim bu aya tanık olursa, onda oruç tutsun. Hasta ya da yolculukta olanlar tutamadığı gün sayısınca diğer günlerde. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bu, sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiğinden dolayı Allah'ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz.

187 Oruç gecesi kadınlara yaklaşmanız helal kılınmıştır. Onlar sizin giysiniz, siz de onların giysilerisiniz. Allah sizin benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tevbelerinizi kabul edip, sizi bağışlamıştır. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinde beyaz iplikle siyah iplik ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra da orucu geceye kadar tamamlayın...


Daha önce kaleme aldığımız yazıyı ekliyorum

Orucunuzun fidyesinin verin




Oruç, üç öğün yerine iki öğün yiyip bir öğünlük bedeli de yiyip içemeyenlere verebilmektir.


Oruçta 3 öğünü 2’ye indirip her öğünde ikişer kat yani 4 öğün kadar tüketirsek, üstelik bir de sofra artıkları ile israf yayıp bir kısım yiyeceği çöpe atarsak! Böyle bir eylemi sevap kazandıran bir ibadet olarak savunabilir miyiz?


Ne garip ki aç kalıp daha az yememiz gereken oruç ayında, daha çok yiyecek alıyoruz ve tüm yiyecek fiyatları artıyor. Ramazan ayında fakir insan, artan yiyecek fiyatları sebebi ile daha az yiyecek alabiliyor! Gıda enflasyonu oluşturan ve gelirinin daha çoğunu kendi yiyeceğine ayıran kişi nasıl sevap bekleyebilir?

Oruç ayında normal yediği gibi yiyen, normal zamanlardan daha az yiyecek masrafı yapıp artan maddi kısmı da paylaşan insanlara ne mutlu!.

Yaptığımız icraatlar bizim aklımıza ve vicdanımıza yatmıyorsa, bu tür icraatların Allah katında hiç bir değerinin olmayacağı unutulmamalı.


***


Sayılı günler… Sizden kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için hayrdır. Eğer bilmiş olsaydınız…” (Bakara 2/184)


Oruç tutmak hayırdır. Miskinin halinden anlarsınız...Açlık... Sağlığınızın ve variyetinizin değerini anlar paylaşırsınız. Hayvanlardan farkınız olur. Onları bağlasanızda oruç tutarlar.


Ayette geçen (و على الذينيطيقونه = ve alellezîne yutîkûnehû) ifa-desi “… onu tutabilenlere…” anlamındadır. Ancak âlimlerimizin çoğu âyete; “… onu tutamayanlara…” şeklinde olumsuz anlam vermişlerdir. Bu, şaşırtıcı bir durumdur.


Arapça’da zamir en yakınını gösterir; uzağı için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram seferi veya hasta olmayıp oruca güç yetirenlerdir. Bunun dışındaki anlamların bir çoğu kuran mantığı ile çelişir.


Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara 2/185) Demek ki bunlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.


Kadınların Adet hali hastalık değil ezadır(cinsel ilişki anında eziyet). Yahudi dinin etkisi ile Allah’ın istediği dinin hükümleri hadisler aracılığı ile değiştirilmiştir.


Oruç, onu tutabilenlere farzdır;

Güç yetiremeyecek yaştaki çocuklar oruç ibadetinden sorumlu değildir. Onlardan ileriki yaşlarda bunu telafi etmeleri istenmemiştir.



Ya da Hac 5 te bildirildiği gibi ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderilen yaşlı insanlar. Onlar için de orucun farzlığından söz edemeyiz (Bizlerden, bu duruma düşebileceğimiz olasılığını dikkate alarak, güç yetirebildiğimiz yaşlarda bu gerekçeyle oruç tutmamız istenmemiştir).

Bir diğer sorumlu olmama durumu da; kalıcı, geri dönüşü olmayan bir hastalık nedeniyle oruç tutabilmesi mümkün olamayan kişilerdir.

Her üç durum için de oruç farz değildir. Tutamadıkları oruçlara karşılık herhangi bir şey yapmaları gerekmemektedir. Allah İnsanın kaldıramayacağı yükü yüklemez…

Oruç tutabilenlere gelecek olursak;
Bizler oruç tutarak normal zamana göre bir öğün eksik yeriz. Oruçlu olduğumuz süre içersinde, açlık ve susuzluğu yaşar, yoksulluk nedeniyle bu durumu sürekli yaşayan insanların durumunu anlama noktasına geliriz. Buraya kadar bir sorun yok. İftarla birlikteyse olan olur ve sahura kadar eksik yediğimiz o bir öğünü de fazlasıyla telafi ederiz.
Bu nereden mi anlaşılır;
29 – 30 gün oruç tuttuğumuz Ramazan ayını kilo almış olarak tamamlarız.
Evimizdeki gıda harcamaları Ramazan ayında gözle görülür bir şekilde artar,
Gıda firmalarının satışlarında ciro patlaması bu ayda yaşanır.
İftar davetlerinde sofraya çıkarılanlar, normal zamanla kıyaslanamayacak ölçüde fazladır.

Oysa Ramazan ayında gerçekleşmesi beklenen tam tersi olmalıdır. Günü oruçlu geçirdik ve normal bir güne göre bir ögün eksik yedik. Diğer bir deyişle bir öğün parası tasarruf ettik. Bakara 184 te... gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür.... denilerek tasarruf ettiğimiz bu öğünü bir yoksula vermemiz emrediliyor. Bu sağlıklı olmanın bir fidyesidir. Rabbimiz sağlıktan ayırmasın…..

***



İLK AKLA Hem oruç tutup aç kalacağım, hem de para mı vereceğim!

Sizce de böyle düşünenler için oruç; aç kalmak ve para ödememek için yapılmış bir ibadet haline dönüşmüş olmuyor mu?

Oruç tutabilecek durumda olup, tutmayanlara gelince. Oruç tutmadığı için böyle bir tasarrufu söz konusu değildir. Bundan dolayı yoksul doyurma yükümlülüğü de olmayacak (olamayacak) tır. Fakat maddi durumu iyi olanlar için oruç tutmadıkları durumda bile yoksullara yardım, zekat ve infak bağlamında da farzdır.

Uygulamada en fazla kılıf uydurularak sarfınazar edilen farzlardandır zekat ve infak.
Bundandır ki oruç, tasurruf etmek ve yoksulla paylaşmak.
Güçtür, benim, diye sarıldığından ayrılmak,
Oruçla kolaylaştırılır yoksulla paylaşmak.

Bakara 183 te bildirildiği üzere zekat ve infaktan kaçış, sarfınazar, gerçekte fenalıktır, sakınılması gereken bir şeydir ve oruç sayesinde bundan korunmamız umulur. Oruç ile Allah`a karşı bu konudaki sorumluluğumuzun bilincine varmamız kolaylaştırılır. Bu korunmayı artırır.

Bozulan yemin (Maide 89), İhramlı avlanma(Maide 95), Hac ibadetinden engellenme,... (Bakara 196), Kazara ölüme sebep olmak (Nisa 92), Sözden dönme (Mücâdele 3, 4) gibi durumlarda ise köle azad etme, buna gücü yoksa yoksul doyurma, fakir ve buna da güç yetiremiyorsa o zaman oruç tutarak (eksik yiyerek tasurruf edip) yoksulu doyurmak emrolunmaktadır. Suçun durumuna göre (sabrın eğitimi için) bazan oruç tutarak yoksul doyurmak ( Mücâdele 4), sadece yoksul doyurmaya göre öne geçmektedir.

***
BAKARA 184. AYET İNCELEMESİ
Oruç konusunda çok tartışılan ayetlere, kuran kalıpları ile bakalım…


وعلى الذين يطيقونه Bakara 184 konu oruç ve oruca (ona) güç yetirenler üzerine

على الذين يتولونه Nahl 100 konu şeytan ve şeytanı(onu) veli edinenler üzerine

على الذين يبدلونه Bakara 181konu vasiyet ve vasiyeti (onu) değiştirenler üzerine

Bakara 181. ayette zamir Bakara 180. ayette ( الْوَصِيَّةُ ) vasiyeti,

Nahl100. ayette zamir Nahl 98. ayette ki (الشَّيْطَانِ) şeytanı işaret etmektedir.

Bakara 184. ayette zamir, Bakara 183. ayette ki (ا الصِّيَامُ ) orucu işaret etmektedir.

Zamirler, kuran hangi konuyu anlatır ise, zamir konuyu işaret etmektedir. Zamirler hemen önceki özneye gitmesi ise, konu dahili iş yapan öznenin yaptığı iştir.

: : ANALİZ: :
Bakara 184. ayette ki Yutîkûnehû’ya yestatî’ûnehû manası vermek yanlıştır. Zira tâka, “gayretin en üstünü ve ihtimalin son noktasıdır” (bak: 2: 249 (savaşmaya gücümüz yok), ). Hem zaten güç yetiremeyenden oruç düşer. Zira teklîf-i mâ lâ-yutak (güç yetirilemeyen bir şeyi emretmek) muhaldir. Bu bir hakikattir. Bakara Sûresi’nin 286. âyetindeki duada bu hakikat dile gelir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. ” (Bakara 2/185) Demek ki Bakara 184. ayettekiler, oruç tutabilen kimselerdir. Eğere Oruca zor gücü yetenler olarak alınırsa, bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Âyette emredilen fidye “gücü yeten” üzerinedir. Fakat burada kapalı kalan “gücü yetenlerden” kastın kimler olduğudur. Bir de, neye gücü yetenler? Oruca mı, fidyeye mi, kazaya mı? Zamirin orucu göstermesi, uzağı göstermesidir ki, bunun için karine gereklidir lafzı geçerli değildir. Zira Nahl 100. ayetteki zamir 98. ayetteki (ا ل ) belirteçli şeytana gitmektedir. Buradaki zamir (ا ل ) belirteçli kelimeyi yani ORUCU gösterir. BAKARA 185 ayette seferi ve hasta üzerine “kaza etmeye gücü yetenler üzerine bir yoksulu doyuracak fidye gerekir” ibaresi yoktur.

2/185: “(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimse de, başka günlerde iade etsin. Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez. Oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi ve şükretmenizi ister. ”

Bizler oruç tutarak Allah’ı yüceltir ve orucun fidyesinin vermekle şükretmiş oluruz. Şükür “hamd” gibi sözlü bir eylem olmayıp karşılık verilen eylemdir. Şükrün zıddı ise nankörlüktür.

Oruç, sadaka ve kurban gibi bir fidyenin karşılığı olur. (bak 2: 196). Bizler sağlıklı olmamızın fidyesini veririz. Oruç tutan, ister ramazanda tutsun isterse ramazan ayı dışında sayıyı tamamlasın, fidyesini vermek zorundadır. Oruc tutmaya güç yetiremeyenler de oruç fidyesini vermelidir. Zira oruç tutmak hayırlıdır. Bakara 184. âyetinin sonundaki “ama –eğer bilirseniz- oruç tutmanız sizin için hayırlıdır” ifadesi bakara 148. ayette “hayırlarda yarışın” (bak: 2: 148, 23: 61) ayeti ile örtüşür.

Malesef ibadet mantıklarını anlamayan ve malı çok seven İnsanlar, mal olarak hayır vermekten kaçmak için din adamları vasıtası ile, ibadetleri kendi kafalarına göre uyarlayarak uydurulmuş ve Gerçek anamçlarından saptırmışlardır. Bu sapmada din adamlarının birbiri ile çeşirek ihtilafları incelediğimiz ayette ayyuka çıkmıştır. Zamir için karine gerekir diyerek atılan bir İNSAN KANUNU ile Kuran tahrif edilmektedir.

http://vekuran.blogspot.com/2012/07/orucunuzun-fidyesinin-verin.html

pramid
4. September 2012, 04:57 PM
Cebrail ile ilgili hakkı abinin bir çalışması:

http://www.istekuran.net/cebrail.html

RUHÜ’L-KUDÜS
ER-RUHÜ’L-EMİN
CİBRİL [CEBRAİL]


RUHÜ’L-KUDÜS: “ روحRuh” ve “ القدسkudüs” sözcüklerinden meydana gelmiş bir izafet olan ve Kur’an’da dört yerde geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi, “kudüsün ruhu” demektir. Bu ifadenin bir sıfat tamlaması olarak “kutsal ruh” olarak çevrilmesi yanlış, hatta büyük bir cinayettir.
Bu ifade ile ilgili olarak klâsik eserlerde ciddî bir tahlile dayanmayan, tamlamanın yapısına aykırı ve tamlamayı oluşturan sözcüklerin anlamlarına uymayan birçok açıklama mevcuttur. Onlara bağlı olarak hazırlanan bazı ansiklopediler de aynı yanlışları devam ettiren birçok açıklamayla doludur. Ne yazık ki, bunun sonucu olarak “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi hakkında ileri sürülmüş birçok yanlış anlam elden ele, dilden dile dolaşmaya devam etmektedir.
Konuyla ilgili olarak klâsik kaynaklarda yer alan yanlışlara şu örnekler verilebilir:
ZEMAHŞERÎ: “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhu’l-Mukaddeseti [Tertemiz Ruh]” demektir. Bununla İsa’nın ruhu kastedilir. Çünkü İsa’nın ruhu babanın belinde ananın rahminde kirlenmemiştir.
Denildi ki:
Ruhü’l-Kudüs, Cebraildir.
Ruhü’l-Kudüs, İncil’dir.
Ruhü’l-Kudüs, İsa’nın ölüleri diriltirken okuduğu İsm-i A’zamdır.
(Keşşaf; 1/294)

Beyzavi de Zemahşeri’nin dediklerini aynen nakletmiştir.

RAZÎ: Rûh`dan Maksat; âlimler ayetteki "rûh" kelimesi üzerinde bazı görüşler belirterek ihtilâf etmişlerdir.
a- Bu Cebrail (as)’dır. Cebrail (as) birkaç yönden böyle isimlendirilmiştir:
1- Rûhu’l-Kudüs’ten maksat, er-Rûhu’l-Mukaddese [Kutsanmış, Kutsal Ruh] demektir. Nitekim “Racülün sıdkun hatemü’l-cûdi” denilir. Böylece Cenâb-ı Hak Cebrail’i, kendi katında mertebesinin yüce olduğunu açıklamak ve onu şereflendirmek için bu şekilde nitelemiştir.
2- Cebrail (as)’e bu ad verilmiştir, çünkü beden nasıl ruhla dinliyorsa, din de Cebraîl (as) ile hayat bulmaktadır. Çünkü Cebrail (as), peygamberlere vahiy getirmeyi üstlenmiştir. Bu hususta mükellef olanlar ise, onun getirdikleriyle dinlerini ihya etmiş olurlar.
3- Cebrail (as)’in gâlib vasfı, O’nun ruhanî bir varlık oluşudur. Diğer melekler de böyledir. Ne var ki, O’nun ruhanî bir varlık oluşu daha tam ve daha mükemmeldir.
4- Cebrail (as) “Rûh” diye adlandırılmıştır. Çünkü ne erkeklerin sulbü, ne de kadınların rahmi onu barındırmamıştır.
b- Ruhü’l-Kudüs’ten maksat, İncil’dir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an’da “... emrimizden bir rûh ...” (Zuhruf/52) buyurmuştur. İncil böyle adlandırılmıştır. Çünkü din İncil ile hayat bulur, dünyevi işler de onun vesilesiyle bir intizama girer.
c- Bu, Hz. İsa’nın, kendisi sebebiyle ölüleri diriltmiş olduğu ismidir. Bu görüş, İbn Abbas ve Saîd b. Cübeyr’den rivayet edilmiştir.
d- Bu, Hz. İsa’ya üflenen ruhtur. Kudüs ise, bizzat Allah’tır. Böylece, Hz. İsa’yı bir yüceltme ve teşrif olsun diye, onun ruhu Cenâb-ı Hakk’a muzâf kılınmış, nispet edilmiştir. Nitekim “........” ifâdesi de böyledir. Bu görüş Rebî’den rivayet edilmiştir. Buna göre, ayetteki ruhtan murad, insanın sayesinde hayata kavuştuğu ruhtur. Bil ki, rûh isminin Cebrail’e, İncil’e ve İsm-i A’zam’a ad olarak itlâk edilmesi mecazdır. Çünkü rûh, insanların hayat mıntıkalarında, damarlarında ve menfezlerinde dönüp dolaşan hava demektir. Malûmdur ki, yukarıda zikredilen Cebrail, İncil ve İsm-i A’zam böyle değildirler. Ancak bu üçünden her birine teşbih üslubuyla rûh adı verilmiştir. Çünkü rûh nasıl ki insanın canlılığının sebebi ise, Cebrail (as) de, ilimleri vasıtasıyla kalplerin hayat bulmasına sebeptir. İncil de, şeriatların meydana çıkması ve yaşamasının sebebidir. İsm-i A’zam da, maksatlara ulaşma vesilesidir. Ancak rûh ismiyle Cebrail arasındaki benzerlik, birkaç yönden daha uygun görülmektedir.
a- Çünkü Cebrail, lâtîf ve nûranî bir havadan yaratılmıştır. Bu sebeple, bu ikisi arasındaki benzerlik daha mükemmeldir. Binaenaleyh "rûh" ismini Cebrail’e vermek daha evlâdır.
b- Bu ismi Cebrail’e vermek, diğerlerine vermekten daha belirgindir.
c- Hak Teâlâ’nın "Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik" buyruğunun mânası, "biz onu takviye ettik" demektir. Bu takviyeden maksat ise ona yardım etmektir. Yardımı Cebrail’e isnâd etmek hakiki, İncil ve İsm-i A’zam’a isnâd etmek ise mecazdır. Bu sebeple, rûh ismini Cebrail’e vermek daha evlâ olur.
d- Hz. İsa’nın Cebrail (as) ile bir arada bulunması, bir benzeri başka hiçbir peygambere nasip olmayacak bir şekilde tahsis olunca, biçimlerinin en kuvvetlilerindendir. Çünkü Cebrail (as) Meryem’e, bir çocuk doğuracağını müjdelemiştir. Hz. İsa (as), Cebrail (as)’in üflemesinden meydana gelmiştir. Bütün durumlarda Hz. İsa’yı terbiye edip eğiten Cebrail’dir. Onunla beraber onun gittiği yere giderdi. O, göğe çıktığında da onunla beraberdi.
(Razi, Mefatihü’l-Gayb; Bakara 87. ayet ile ilgili açıklama)

KURTUBÎ: "Ruhü’1-Kuds" Ebû Mâlik ile Ebû Salih’in İbn Abbâs’tan, Ma’mer’in de Katade’den rivayetine göre Cebrail Aleyhisselam’dır. "Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik."
Hasan b. Sabit de şöyle demiştir:
"Cibril de aramızda Allah’ın rasûlüdür Ve o Ruhu’l-Kuds’tür; bunda hiçbir kapalılık yoktur."
Nehhâs der ki: Hz. Cebrail’e "ruh" denilip "kuds"e izafe edilmesinin sebebi, Yüce Allah’ın tekvini ile var olup kendisini doğuran bir baba olmaksızın ruh olarak yaratılmış olmasındandır. Bu sebepten dolayı Hz. İsa’ya da "ruh" adı verilmiştir.
Galib b. Abdullah Mücahid’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Kuds, aziz ve celil olan Allah’tır. el-Hasen de aynı şekilde el-Kuds Allah’tır, onun ruhu ise Cibril’dir, demiştir.
Ebu Ravk, ed-Dahhâk’tan; o da İbn Abbâs’tan "Ruhu’1-Kuds ile" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Bu, Hz. İsa’nın kendisi vasıtasıyla ölüleri dirilttiği isimdir. Bunu aynı şekilde Said b. Cübeyr ve Ubeyd b. Umeyr de söylemiş olup Allah’ın ism-i azamıdır [derler].
Ruhu’l-Kuds’ten kastın İncil olduğu da söylenmiştir. Kur’ân-ı Kerim’e yüce Allah’ın şu buyruğunda "ruh" adı verildiği gibi, Yüce Allah İncil’e de bu şekilde "ruh" adını vermiş bulunmaktadır: "Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik." [Şûrâ/52] Ancak birinci görüş daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
(Kurtubi; Bakara/87. ayet ile ilgili açıklamaları)
Görüldüğü gibi, “Ruhü’l-Kudüs” ifadesine verilen anlamlar “Denildi ki” temeli üzerine kurulmuş, ancak bu sözleri diyenlerin kimliği de, bu dediklerini hangi delile dayanarak söyledikleri de açıklanmamıştır. Yani bu ifadelerin hiçbir ilmi kıymeti yoktur; hepsi zandan ibarettir ve dolayısıyla hiç birisi gerçeği yansıtmamaktadır.

“RUHÜ’L-KUDÜS” TAMLAMASININ TAHLİLİ:

“Ruh” ve “Kudüs” sözcüklerinden oluşan “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının tahliline önce bu tamlamayı oluşturan sözcükleri tek tek ele alarak başlamayı, tamlama ile ilgili değerlendirmeyi ise sonraya bırakmayı daha doğru buluyoruz.

الرّوحRUH

“Ruh” sözcüğünün esas anlamı “can [vücudu diri tutan cevher]” demektir. (Lisanü’l-Arab; c. 4, s. 290. Ruh mad.) Ancak sözcük Kur’an’da bu anlamda değil, “kişi ve toplumları toplumsal hayatta diri, sağlıklı kılan can, vahiy” anlamında kullanılmıştır. Bu hususun ayrıntıları Kadr suresinin tahlilinde belirtilmiştir. (Tebyinü’l-Kur’an; c:1, s:482-490)

القدسKUDÜS

“Kudüs” sözcüğünün ne anlama geldiği, bu sözcüğün hangi sözcükten geldiğine dair yapılacak kabule bağlıdır ve bunun için iki olasılık söz konusudur:
1- Sözcüğün “temizlik” anlamındaki “kuds” sözcüğünden geldiği kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “temiz” anlamına geliyor demektir. “Kuds” sözcüğü ve onun “mukaddes”, “mukaddesat”, “nükaddisü” gibi türevleri Kur’an’da on bir yerde geçmektedir.
2- Sözcüğün Allah’ın isimlerinden biri olan “ قدّوسKuddüs” sözcüğünden bozulduğu kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “tüm kirliliklerden arınık, tertemiz” anlamına geliyor demektir. Sadece Allah için kullanılan “Kuddüs” sözcüğü, Haşr suresinin 23. ve Cuma suresinin 1. ayetlerinde olmak üzere Kur’an’da iki yerde geçmektedir.

RUHÜ’L-KUDÜS

“Ruh” ve “kudüs” sözcüklerinin anlamları belli olduğuna göre, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının da yukarıdaki her iki anlamdan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak iki şıklı olması söz konusudur.
1- “Kudüs” sözcüğünün anlamının “temiz” olduğu kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tabiri de “temizin canı” demek olur ki, bu ifade anlamsızdır. Lâkin klâsik eserlerde “ رجل صِدقRacülün sıdkın” ve “ خاتم الجودhatimi’l cud” şeklindeki iki tamlamanın Araplar tarafından kullanılmış olduğu hususu yer almaktadır. Bu tamlamalar yapısal olarak birer isim tamlaması olmalarına rağmen sıfat tamlaması gibi kabul edilmişler ve ona göre anlamlandırılmışlardır. Bir isim tamlaması olan “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi de, eğer klâsik eserlerde belirtilen istisnai örneklere eklenir ve kural dışı olarak sıfat tamlaması kabul edilirse, bu zorlamayla tamlamanın manası “temiz can” demek olur. “Ruh” sözcüğünün yerine “vahy [ilâhî bilgi]” konduğunda ise “Ruhü’l-Kudüs” de “Temiz ilâhî bilgi, Allah’tan gelen temiz bilgi” anlamına gelir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamıyla eş anlamlı olan bir diğer tamlama da “er-Ruhü’l-Emin [güvenilir, sağlam ilâhî bilgi]” tamlamasıdır. Bu tamlama Şuara suresinde yer almıştır:

Şuara 192–194: Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emin [Güvenilir Ruh]” indi.

2- Allah’ın isimlerinden olan “el-Kuddüs”ün zamanla halk ağzında değişerek “Kudüs” şekline dönüştüğü kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamı da “Tertemizin [tüm eksikliklerden temizlenmiş olan Allah’ın] ruhu [canı], vahyi, bilgisi” demek olur. Nitekim klâsik tefsircilerden Mücahit ve Rebii de “el-Kudüs” sözcüğünün Allah’ın isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul doğrultusunda “Ruhü’l-Kudüs” ifadesinin “Allah’ın ruhu” anlamına geldiği görüşü zaten Kur’an’dan da destek bulmaktadır. Çünkü Kur’an’da geçen her “ruh” sözcüğü Allah’a nispet edilmiştir. Meselâ Âdem’e ve Meryem’e “Ruhumuzdan üfledik” denildiği gibi, elçi Zekeriyya’nın Meryem’e ilettiği bilgiler için de “Ruhumuz” ifadesi kullanılmıştır:

Meryem 17: &nb sp; Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren elçi] ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.

Sonuç olarak, “kudüs” sözcüğünün geliş yerinin farklılıklarını da hesaba katmak üzere sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan tahlil, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi” olduğunu göstermektedir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır:

Bakara 87: &nb sp; Ve ant olsun ki, Musa’ya Kitap’ı verdik. Ve ondan sonra birbiri ardı sıra resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı? Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

Bakara 253: &n bsp; İşte elçiler; Biz onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Onlardan bir kısmı Allah’ın konuştuğu ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu İsa’ya açık kanıtlar verdik ve onu Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi onların ardından gelenler, açık mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin ayrılığa düştüler de onlardan bazısı iman etti, bazısı inkâr etti. Ve eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin, Allah dilediğini yapar.

Maide 110: &n bsp; Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhü’l-Kudüs ile desteklemiştim. Beşikteyken ve yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri], Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğulları’na apaçık mucizelerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.”

Nahl 102: &n bsp; De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.

Böyle olmasına rağmen mevcut meallerde Nahl suresinin 102. ayetinin çevirisinde yapılmış olan yanlışlıklar, bizim bu ayet üzerinde biraz daha durmamızı gerektirmektedir. Çünkü bu ayet genellikle Ruhü’l-Kudüs”ün “Cebrail” olduğu peşin kabulü sebebiyle: “Onlara de ki: Kur’an’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi” şeklinde çevrilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan mealdeki çeviri:
Ey Muhammed! De ki: "Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs [Cebrail] inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi."

Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi:

De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır çevirisi:

Söyle onlara: "Onu Rabbinden hak olarak Rühu’l-Kudüs [Cebrail], iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi."

Suat Yıldırım çevirisi:

Söyle onlara: "İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah’a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-Kudüs’tür.

Oysa bizim çevirimizde “Ruhü’l-Kudüs”ün indirmesi değil, inmesi söz konusudur.
Ayetin “Kul [De ki]” ifadesiyle başlaması, bu ayetin birilerine cevap niteliğinde olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ayet, paragrafı oluşturan diğer ayetlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayetin ait olduğu paragraf 101–103. ayetlerden oluşmuştur. Buna göre paragraf şöyledir:

Nahl 101–103: &nbs p; Ve Biz bir ayet yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen- onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.
Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, ona bir beşer öğretiyor” diyorlar. Ona [Peygambere] öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu [Kur’an] ise apaçık bir Arapçadır.

Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur’an’ın “Allah’ın indirmesi” olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur’an’ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur’an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine ve 102. ayette bir dilbilgisi kuralının ihlâl edilmesine yol açmıştır. Şöyle ki:
102. ayette geçen “ نزّلnezzele” filinin aslı “ نزلnezele”dir ve anlamı “indi” demektir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” fiili, kural gereği burada Tef’il babından “nezzele”ye dönüştürülmüştür. Bu kalıba sokulan sözcükler sadece fiilde, failde veya mef’ulde çokluğu ifade ederler. Bu kurala göre, ayetteki “nezzele” fiili “çok çok indi” anlamına gelir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” sözcüğünün geçişli hâle dönüşmesi ve “indirdi” olarak anlamlandırılması ancak bir teaddi edatı kullanılmasıyla veya fiilin “enzele” kalıbına dönüştürülmesiyle sağlanır. Ayette geçen “bilhakkı” ifadesindeki “ بbe” harf-i cerri ise مصاحبةmusahabe anlamında olduğundan teaddi edatı sayılamaz. Arapça dil bilgisinin bu kuralları gereği ayetteki “nezzelehü ruhu’l-kudüsü” ifadesinin anlamı, “Ona birçok ruhü’l-kudüs [vahy] inmiştir” demektir. “Ruhü’l-Kudüs”ü, yani “vahy”i kimin indirdiği ise 101. ayette belirtilmiş ve indirenin Allah olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur’an’da geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadeleri, “Vahy, Allah’tan gelen temiz, sağlam bilgiler” demek olup kesinlikle “Cebrail adı verilen vahiy meleği” demek değildir.

ER-RUHÜ’L-EMÎN

Bu ifade Kur’an’da bir tek yerde geçmektedir:

Şuara 192–194: Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emîn [Güvenilir Ruh]” indi.

193. ayette bir sıfat tamlaması olarak “er-Ruhü’l-Emîn” şeklinde yer alan bu ifade, bir isim tamlamasıymış gibi “ruh ül emin” şeklinde telâkki edilmekte ve böylece büyük yanlışlıklara sebebiyet verilmektedir. Nitekim Kur’an’ın Cebrail adındaki melek tarafından indirildiği yolundaki peşin kabule dayanan geleneksel anlayış, 193. ayeti “Onu Ruhü’l-Emin [Cebrail] indirdi” diye yanlış meallendirmiş ve zihinlerde bu yanlışla yer etmesine yol açmıştır. Oysa bu meal, ayetin lâfzî manasına uygun olmadığı gibi, hem 192. ayetteki “O, âlemlerin Rabbinin [Allah’ın] indirmesidir” ifadesiyle hem de Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle de çelişmektedir. Bu çelişki de yine “nezele [indi]” fiilinin geçişsiz olmasına rağmen geçişli anlama gelecek şekilde “indirdi” olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki yüzlerce ayetin anlamıyla oluşturulan bu çelişkinin ortadan kaldırılması için, ayette geçen “bihi” ifadesindeki “be” harf-i cerrinin “ilsak” için değil de “musahabe” için alınması yeterlidir. Bu takdirde “nezele” fiili geçişsiz anlamı ile “onunla indi” olarak ifade edilir ve diğer ayetlerle oluşturulmuş olan çelişki de ortadan kalkmış olur.
Netice olarak, 193. ayette geçen “er-Ruhü’l-Emin” ifadesinin kişileştirilerek “Cebrail” olarak yorumlanması yanlıştır. Burada “emin, güvenilir, sağlam” olarak nitelenmiş olan ve uyarıcılardan olmasını sağlamak için peygamberimizin kalbine Allah tarafından indirilmiş olan “ruh, bilgi, vahy”, Mücadele suresinin 22. ayetinde de açıkça ifade edildiği gibi, inananları güçlendirmek üzere yine Allah tarafından indirilmiştir.

CEBRAİL: CİBRİL - CEBRİL

“Ruhü’l-Kudüs” ve “er-Ruhü’l-Emîn” ifadelerinden sonra tahlil sırası zorunlu olarak Kur’an’daki “Cibril” sözcüğüne gelmiş bulunmaktadır. Zira nakillere dayandırılan inanca göre “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhü’l-Emîn” ve “Cibril” aynı şey olarak, yani Allah’tan vahiy getiren, Kur’an’ı indiren melek olarak kabul edilmektedir.
Bu konuda nakillere dayalı klâsik eserlerde yer alan değerlendirmelerden iki örnek aşağıdadır:

Cibrîl Kelimesinin Okunuşunda Yedi Vecih

İbn Kesir, cim harfinin fethası, râ harfinin kesresi ve hemzesiz olarak kelimeyi جَبْريل şeklinde okumuştur. Hamza, Kisâî ve Âsim’dan rivayet ederek Ebu Bekr, cim ve râ harflerinin fethası ile ve hemzeli olarak, جبرئيل şeklinde, diğer kıraat âlimleri ise, cim ve râ`nın kesresi ile ve hemzesiz olarak, "Kandil" vezninde,جِبْريل şeklinde okumuşlardır. Bu kelimenin yedi okunuş şekli vardır. Üçünü söyledik, diğer dördü şu şekildedir: جبراعل vezninde olmak üzere جبرائل, جبراعيلvezninde olmak üzere جبرائيل , جبراعل vezninde olmak üzere جبرايل[ya`lı olarak]; ve nun`lu olarak جبرينşeklinde... Bu, marife ve A`cemî [Arapça asıllı olmayan] bir kelime olduğu için gayr-ı munsarıftır.
Cibril Kelimesinin Mânâsı:
Bazı âlimler Cebrail`in “Allah`ın kulu” mânasına geldiğini söylemişlerdir. Buna göre İbranice`de " جبرCebr", kul; " ئيلiyl" ise Allah manasınadır. Mîkâil de aynı şekilde Allah`ın kulu demektir.
Bu İbn Abbas (r.a) ve ehl-i ilimden bir grubun görüşüdür. Ebû Ali es-Sûsi ise bu görüşün iki bakımdan doğru olmadığını söylemiştir:
a- “Îyl” lâfzının Allah`ın isimlerinden olduğu meşhur değildir.
b- Eğer böyle olsaydı, "Cebrail" kelimesinin sonu mecrûr olurdu.
(Razi; Mefatihü’l-Gayb)

Dil Âlimlerine Göre Cebrail (a.s) ve Mikâil (a.s) Kelimeleri:

Dil bilginlerinin bu iki kelimenin söylenişi ile ilgili olarak farklı açıklamaları vardır. Cebrail adının on şekilde söylenişi söz konusudur:
1- Cibril: Hicazlıların şivesinde böyledir. Hassan b. Sabit şöyle demiştir: "Ve Allah´ın elçisi Cibril bizim aramızda..."
2- Cebrîl: el-Hasen ve İbn Kesir´in kıraati bu şekildedir. İbn Kesir´in şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.s)´i rüyada gördüm. O bunları
Cebril ve Mîkâil şeklinde okuyor idi. Ben de ebediyyen bu şekilde okuyup duracağım.
3- Cebraîl: Kûfeliler bu şekilde okurlar. Bu okuyuşlarına delil olarak şu beyti gösterirler:
“Savaşlarda bulunduk, zaman boyunca bizim bütün askerî birliklerimizin önünde mutlaka Cebraîl vardı.”
Bu da Temim ve Kayslıların şivesidir.
4- Cebrail: (Medsiz olarak.) Bu da Ebu Bekr b. Âsım´ın okuyuşudur.
5- Bir önceki okuyuş gibi fakat sondaki lam´ı şeddeli okumak. Bu da Yahya b. Ya´mer´in okuyuşudur. [Cebrail şeklinde].
6- Cebrail: İkrime´nin okuyuşudur.
7- Onun gibi fakat hemzeden sonra yâ ile. [Cebrâyil şeklinde].
8- Cebrayîl: el-A´meş ve Yahya b. Ya´mer aynı şekilde böyle de okumuşlardır.
9- Cebraîn
10- Cibrîn: Bu da Esedoğulları’nın şivesidir.

Taberî der ki: Bu şekilde Kur´ân´da okunmuş değildir. en-Nehhâs -İbn Kesir´in de okuyuşunu sözkonusu ederek- der ki: "Arap dilinde Fa´lîl vezninde kelime yoktur. [Yani Ceb*ril söyleyişi uygun değildir]. Bununla birlikte fî´lîl vezni vardır. [Yani Cibril söylenebilir]: Dihlîz, kıtmîr ve bırtîl kelimeleri gibi. Şu kadar var ki, Arap olmayanların dilinde Arapçada benzeri olmayan birtakım vezinlerin olması reddolunamaz. Yine bu söyleyişlerin çokça değişikliklere uğramayacağı da söylenemez. Nitekim Acemler´in İbrahim, İbraham, İbrahim, İbrahem, İbrahum ve İbrâhâm dedikleri bilinen bir husustur. Başkası ise şöyle demektedir: Cibril, Arapça olmayan bir isimdir. Araplar bunu Arapçalaştırmıştır. Bu bakımdan bu kelimeyi böyle değişik şekillerde söyleyebilirler; bundan dolayı zaten bu kelime munsarıf [çekimli] değildir.
Derim ki: Biz bu kitabın baş taraflarında bu kelimelerin Arapça oldukları görüşünün doğru olduğunu ve Cebrail´in apaçık bir Arapça ile bu kelimeleri bu şekilde inzal ettiğini söylemiş idik. en-Nehhâs der ki: Cibril kelimesi cem´i teksir [kırık çoğul] şeklinde Cebârîl diye gelir.
el-Maverdî der ki: Cibrîl ve Mikâîl iki ayrı isimdir. Onlardan birincisi Abdullah, ikincisi Ubeydullah [Allah´ın kulu ve Allah´ın kulcağızı] anlamındadır. Çünkü "îl" yüce Allah demektir. "Cebr" de "kul" demektir. "Mîkâ" ise "kulcağız" anlamındadır. Sanki Cibril Abdullah, Mikâil de Ubeydullah anlamını ihtiva eder. Bu İbn Abbas´ın görüşüdür. Müfessirler arasında ona bu konuda muhalefet eden kimse de yoktur.
Derim ki: Bazı müfessirler İsrafil´in Abdurrahman anlamına geldiğini de söylerler. en-Nehhâs ise şöyle demektedir: "Cebr" kelimesini kul [abd], "îl" kelimesini de Allah diye açıklayan kimsenin: Bu Cebruîl´dir, Cebraîl´i gördüm, Cebriil´e uğradım" demesi gerekir. Ancak böyle bir şey denilmediğinden dolayı burada bu ifadenin Cebrail´in adı anlamına gelmesi söz konusu olur.
Başkaları ise şöyle demektedir: Eğer onların [müfessirlerin] dedikleri gibi [verdikleri anlam doğru] olsaydı, bu kelimenin munsarıf olması gerekirdi. Munsanf oluşunun terk edilmesi bunun muzaf olmayan tek kelimeden meydana gelmiş bir isim olduğunu göstermektedir. Abdulganî el-Hafîz, Eflet b. Halife´den -ki bu Hassan´ın babası Fuleyt el-Amirî´dir- o da Cesre bint Decâce´den o da Aişe (r.a)´dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Cibril´in, Mîkâil´in ve İsrafil´in Rabbi olan Allah’ım! Cehennem ateşinin sıcağından ve kabir azabından sana sığınırım."
(Kurtubi; Bakara/97, 98. ayetlerin açıklaması)


BİZİM TAHLİLİMİZ:

Arapçada “ جبرائيلcebrail”den başka “ جبريلcibril” şeklinde de sık kullanılan ve on üç tane söyleniş biçimi olan sözcüğün kökeni ile ilgili olarak araştırmacılar iki ihtimal üzerinde birleşmişlerdir:

1- Sözcük, “ جبرcebr” ve “ ئيلiyl” sözcüklerinden oluşmaktadır. “İyl” sözcüğü eski Arapçada “Allah” demek olduğu için tamlama halindeki “cibril, cebril veya cebrail” sözcüğü “Allah’ın gücü, onarımı” manasını taşır.

2- Aslı İbranice olup Arapçaya sonradan girmiş olan sözcük çekimsizdir. İbranicede “cebr” sözcüğü “kul”, “il” sözcüğü de “Allah” demek olduğu için, sözcük tamlama hâlinde “Allah’ın kulu” anlamına gelir. Burada “cebr” sözcüğü, “güçlü insan” ma
Biz, sözcüğün Arapça olduğunu düşünüyor ve tahlilimizi birinci şıkka göre yapmış bulunuyoruz.

الجبرCEBR

İbn-i Menzur, Lisanü’l-Arab adlı eserinde “cbr” maddesine Yüce Allah’ın “Cebbar [yapılmasına karar verdiği şeyi zorla yaptıran / en iyi onarımı yapan]” adı ile başlamış ve “cebr” sözcüğünün “büyüklük, zorbalık” anlamlarını beyan ettikten sonra bu sözcüğün temeline ait bilgileri çok ayrıntılı olarak vermiştir. Bu bilgilerin özü şudur:
“Cebr”, “ كسرkesr” sözcüğünün karşıtıdır. “Kesr” sözcüğü “kırılmak”, bunun karşıtı da “kırılmış şeyin onarılması” demektir. Meselâ hakikat manasıyla “kemiği cebretti” derler. Mecazen de “fakiri ve yetimi cebretti” derler. Böylece hakikat anlamıyla “kırılmış kemiğin sarılıp onarılması”, mecaz anlamla da “fakirin zenginleştirilmesi, yetimin kimsesizlikten kurtulması” anlatılmış olur. Ayrıca kurumaya yüz tutmuş bitkinin yaprak ve çiçek açması da “cebr” sözcüğüyle ifade edilir. (Lisan ül Arab; c:2, s:14–18)
Tacü’l-Arus’ta da Lisanü’l-Arab’takiler ile paralel beyanlar vardır. (Tacü’l-Arus; c:6, s:158–162)
Kur’an terimleri üzerine muteber kaynaklardan biri olan Müfredat’ta ise Ragıb el İsfehani şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Cebr”in aslı, bir çeşit zor kullanarak bir şeyi onarmaktır. Hükümdarlara “cebr, cebbar” denilmesinin sebebi, insanları dilediklerinde zorlamaları ya da insanların işlerini düzeltmeleri, onarmaları nedeniyledir. Matematikte “cebr”, düzeltilmek istenen şeyi düzeltmek için eklenen şeydir. “Cebr” sözcüğünün mübalâğa kalıbı olan “cebbar” sözcüğü, “hak etmediği yüksek bir makam sahibi olduğunu iddia ederek kendi kusurunu kapatmaya çalışan” demektir. Bu sözcük genelde kınama amaçlı kullanılır ve İbrahim/15, Meryem/32, Maide/22, Mümin/35, Kaf/45’te örnekleri görülür. (Müfredat; s:85, 86, “cbr” mad.)
Yukarıdaki açıklamalardan, “cebr” sözcüğünün öz anlamının “onarmak, islah etmek” demek olduğu anlaşılmaktadır. Yani “cebr”, “bozulmuş, kırılmış şeylerin onarılıp tekrar işe yarar hâle getirilmesi” demektir. Nitekim Tıp’ta da “ameliyat”, “kırk kemiğin sarılıp bütünlenmesi”, “kırık ve çıkık organa sarılan tahta” hep “cebr” sözcüğüyle ifade edilmiştir.
Buna göre Rabbimizin “Cebbar” adını “dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli” olarak açıklamak yerine, “bozuk işleri, toplumları düzelten, onaran” şeklinde açıklamak daha uygun düşmektedir.

ئيلİYL

“İyl” sözcüğü İbraniceden Arapçaya geçmiş olup her iki dilde de anlamı “Allah” demektir.
Bu durumda, “cibril - cebril” sözcüğünün Arapça ve İbranice dillerinde iki sözcükten tamlama yapılmak suretiyle meydana getirilmiş, tıpkı “Ruhü’l-Kudüs” gibi bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarz tamlamaların Arapçada kullanılan İsrail, İsrafil, İsmail, Mikail, Azrail gibi başka örnekleri de vardır.
“Cibril” sözcüğünü oluşturan “cebr” ve “iyl” sözcüklerinin her ikisi de Arapça söylenecek olursa, sözcük “cibrullahi” şeklini alır. Bu sözcüğün tamlama hâlindeki anlamı da “Allah’ın onarımı” yani “vahyin kişileri ve toplumları onarması” demek olur. Bu ise “Allah’ın vahyi; canlandırması, diriltmesi” anlamına gelen “ruhullah” veya “ruhulkudüs” ifadelerinin bir başka anlatım tarzıdır. Buradan ortaya çıkan gerçek şudur: “Cibril” ile kastedilen yine vahiydir ve vahy, kişileri ve toplumları canlandırdığı gibi aynı zamanda da onarmaktadır. Başka bir ifade ile; vahyin [Kur’an ayetlerinin] bir bölümü “ruh [can]”, bir bölümü de “cibr, cebr [onarım, ıslah] görevi yapmaktadır. Bu gerçeğin konumuz itibariyle ifadesi ise üç kelime ile özetlenebilir: Cebrail [Cibril] Allah’ın vahyidir.
Gerçek bu olmasına rağmen “ilkbaharın yeşilliği” anlamındaki “hızır” sözcüğü nasıl kişileştirilip hayalî bir kimliğe dönüştürüldüyse, “Allah’ın vahyi, onarımı” anlamındaki “cebrail-cibril” sözcüğü de kişileştirilmiş ve “Cebrail veya Cibril” [Vahy getiren, Kur’an’ı indiren melek]” yapılmıştır. Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle alenen çelişen bu yanlış kabule kaynak olarak ise, peygamberimizin ölümünden iki yüz sene sonra ortaya çıkmış ama peygamberimizin yaşadığı döneme ait söylentiler gösterilmiş, hatta bu söylentiler ansiklopedilere bile aktarılmıştır:

Dört büyük melekten biri. Cebrâil (a.s.)`in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah`tan aldığı emir ve hükümleri peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra`dan Mekke`ye gelirken, diğeri Mirâc`dan dönüşte Sidretü`l-Münteha`da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür. (es-Saâtî, el-Fethu`r-Rabbânî, VIII, 5). Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)`a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî`nin sûretinde görünürdü (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 35). Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde Rasûlullah (s.a.s.)`a Mekke`den Kudüs`e ve oradan Sidretü`l-Münteha`ya kadar eşlik etmiştir (Buhârî, Bed`u`l-Halk 6; Salât 1) (İslâm Ansiklopedisi)

Bu söylentiler arasında, Cebrail’i beyaz bir ata binmiş, beyaz elbisesinin üzerine zırh kuşanmış, elinde oku, yayı, kılıcı ile Bedir’de Mekke müşriklerine karşı savaşırken tasvir edenler de vardır (Buhari; Kitab ül Megazi, Meleklerin Bedir’de görülmesi Babı, 4–43. Hadisler). Bu çarpıtmada İsrailiyatın da etkisinin olduğu bir gerçektir. Zira Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında “Gabriel” şeklinde bir melek kişi vardır ve “gabriel” sözcüğü de “güçlü insan” anlamındaki “geber” sözcüğü ile “tanrı” manasındaki “el” sözcüğünden oluşmuştur. Kitab-ı Mukaddes’teki Daniael; 8/ 15-26, 9/ 21-27, Tobit; 12/15, Enok; 9/1, 9, 10, 20/ 7, 40/1-9, 54/6, Luka; 1/11-20. cümlelerde bu kişiden söz edilmektedir. Ama bu konudaki çarpıtmalar söylentilerde kalmamış, Tekvir, Necm ve Şuara surelerindeki ayetler de çarpıtılmış, Kur’an’daki “Ruhülkudüs”, “er-ruhülemin”, “güçlü elçi” ifadeleri hep Cebrail yapılmıştır.
Kur’an’da “cebrail” olarak değil de “cibril” olarak geçen sözcük, ikisi Bakara suresinin 97. ve 98. ayetlerinde biri de Tahrim suresinin 4. ayetinde olmak üzere üç kez yer almıştır:

Bakara 97, 98: De ki: “Kim Cibril’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz O [Allah], onu [cibrili], kendisinden öncekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine Allah’ın izniyle indirmiştir.
Kim ki, Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e, Mikail’e düşman olursa, bilsin ki, şüphesiz Allah da inkârcılara düşmandır.”

Tahrim 4: &nbs p; Eğer ikiniz, Allah’a tövbe ederseniz... -çünkü kesinlikle ikinizin kalbi kaydı- Yok eğer ona [peygambere] karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, ona Mevla’dır [yardımcıdır, destekçisidir, koruyucudur, yol göstericidir]. Cibril ve iman edenlerin salihleri de. Ve bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

Bakara suresinin 97. ayetine dikkat edilirse orada “onu” ve “o” diye iki tane üçüncü şahıs zamiri vardır. Bu zamirler anlamlandırılırken maalesef genellikle “… onu [Kur’an’ı] O [Cebrail] … indirmiştir” denilmektedir. Fakat böyle bir meal yanlıştır. Zira ayette, hatta pasajda “o” zamirinin gösterdiği “Kur’an” ya da “vahy” diye bir sözcük mevcut değildir. Bu ayet ayrı bir necm olmayıp Yahudileri tanıtan bir paragrafın ara cümlesidir. Ayetteki “onu” zamiri, ayetin kendi içindeki “cibril” sözcüğüne racidir. “ فإنّهFeinnehü [bilsin ki şüphesiz O]” ifadesindeki “O” zamiri ise Allah’ı göstermektedir.
Bu ayette dikkat edilecek bir diğer husus, buradaki “ نزّلnezzele” fiilinin, yukarıda sunduğumuz Nahl suresinin 102. ayetindeki “nezzele” fiilinin aksine, geçişli olarak “indirmiştir” anlamıyla çevrilmiş olmasıdır. Bunun sebebi, ayetteki “ على قلبكala kalbike” ifadesinin başındaki “ علىala” edatıdır. “Ala” edatı, genelde “üzerine” anlamını ifade eder. Ama Arap dilinde “ بbe” edatının “ilsak [yaklaştırma, bağlama]” anlamı da çok kullanılır. Zaten dikkat edilirse tüm meallerde “kalbinin üzerine” diye değil, “kalbine” olarak verilmektedir. Ayetteki “ala” edatı “be” anlamına kullanıldığında Arapça dili kuralları gereği “lazım [geçişsiz]” fiili “müteaddi [geçişli]” hâle getirir. Burada da işte bu nedenle geçişsiz “nezzele [indi]” fiili, geçişli “enzele [indirdi]” anlamına dönüşmüştür. Bu durumun Kur’an’da onlarca örneği mevcuttur. “Nezele” fiilinin “tef’il” babından olan fiil ve mastarları incelenirse, ya lâfzen veya takdiren “harf-i cer” ile müteaddi yapıldığı, ya da sözcüğün “be” edatına gerek kalmadan kıraat farklılığı ile geçişli anlama dönüştürüldüğü görülecektir. Örneğin klâsik kaynaklarda, İsra suresinin 82. ayetindeki “ ننزّلnünezzilü” sözcüğünün “ نُنْزِلُnünz ilü” ve “ يُنْزِلُyünz ilü” şeklindeki kıraatlerinin de varlığı görülmektedir. Yani İsra/82’deki “nünezzilü” ifadesi geçmişte “nünzilü” veya “yünzilü” olarak da okunmuştur. Şimdi de okunabilir. Bizim tercihimiz de bu yöndedir.
“Nezzele” fiilinin sadece geçişsiz anlamda manalandırıldığı Nahl/102. ve Şuara/194. ayetlerde değil, geçişli anlamda manalandırıldığı Bakara/97. ayette de, zamirler doğru isimlere gönderildiği takdirde görülmektedir ki, Kur’an’ın orijinal ifadesinde Cibril “indiren” değil, “indirilen”dir, yani “inen”dir.
Fakat tüm bunlara rağmen Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/94. ayetler çarpıtılarak Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği anlamına gelen çeviriler yapılmıştır. Hâlbuki bu ayetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde yine Kur’an’ı indirenin bizzat Allah olduğu açıklanmaktadır. Ne hikmetse, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişki üstünde durulmamıştır, belki de işin farkında olunmamıştır.

SONUÇ

Kur’an’da Kur’an’ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat’ın indirilmesi, İncil’in indirilmesi, Furkan’ın indirilmesi ile ilgili üç yüz civarında ayet mevcuttur. Bu ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur’an’ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur’an asla ve kat’iyen kendisiyle çelişmez.

Hakkı YILMAZ

www.istekuran.com

Ayrıca BKN [B]vahiy-sureci-ve-cebrail

vekuran.blogspot.com/2012/02/vahiy-sureci-ve-cebrail.html

nacikocak
4. September 2012, 07:09 PM
[QUOTE=pramid;12334]183 Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, sizin de üzerinize yazıldı. Umulur ki sakınırsınız.

184 Sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruç tutanlara, fidye olarak bir yoksulu doyurmalıdır. Kim gönülden bir hayır yaparsa, bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.

185 Ramazan ayı ki; insanları doğru yola ileten, apaçık ve ayırt edici olan Kuran onda indirilmiştir. öyleyse sizden kim bu aya tanık olursa, onda oruç tutsun. Hasta ya da yolculukta olanlar tutamadığı gün sayısınca diğer günlerde. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bu, sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola ilettiğinden dolayı Allah'ı yüceltmeniz içindir. Umulur ki şükredersiniz.

187 Oruç gecesi kadınlara yaklaşmanız helal kılınmıştır. Onlar sizin giysiniz, siz de onların giysilerisiniz. Allah sizin benliklerinize yazık etmekte olduğunuzu bilmiş, tevbelerinizi kabul edip, sizi bağışlamıştır. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdığı şeyi arayın. Tan yerinde beyaz iplikle siyah iplik ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra da orucu geceye kadar tamamlayın...


Daha önce kaleme aldığımız yazıyı ekliyorum

Orucunuzun fidyesinin verin




Oruç, üç öğün yerine iki öğün yiyip bir öğünlük bedeli de yiyip içemeyenlere verebilmektir.


Oruçta 3 öğünü 2’ye indirip her öğünde ikişer kat yani 4 öğün kadar tüketirsek, üstelik bir de sofra artıkları ile israf yayıp bir kısım yiyeceği çöpe atarsak! Böyle bir eylemi sevap kazandıran bir ibadet olarak savunabilir miyiz?


Ne garip ki aç kalıp daha az yememiz gereken oruç ayında, daha çok yiyecek alıyoruz ve tüm yiyecek fiyatları artıyor. Ramazan ayında fakir insan, artan yiyecek fiyatları sebebi ile daha az yiyecek alabiliyor! Gıda enflasyonu oluşturan ve gelirinin daha çoğunu kendi yiyeceğine ayıran kişi nasıl sevap bekleyebilir?

Oruç ayında normal yediği gibi yiyen, normal zamanlardan daha az yiyecek masrafı yapıp artan maddi kısmı da paylaşan insanlara ne mutlu!.

Yaptığımız icraatlar bizim aklımıza ve vicdanımıza yatmıyorsa, bu tür icraatların Allah katında hiç bir değerinin olmayacağı unutulmamalı.


***


Sayılı günler… Sizden kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha iyi olur. Oruç tutmanız sizin için hayrdır. Eğer bilmiş olsaydınız…” (Bakara 2/184)


Oruç tutmak hayırdır. Miskinin halinden anlarsınız...Açlık... Sağlığınızın ve variyetinizin değerini anlar paylaşırsınız. Hayvanlardan farkınız olur. Onları bağlasanızda oruç tutarlar.


Ayette geçen (و على الذينيطيقونه = ve alellezîne yutîkûnehû) ifa-desi “… onu tutabilenlere…” anlamındadır. Ancak âlimlerimizin çoğu âyete; “… onu tutamayanlara…” şeklinde olumsuz anlam vermişlerdir. Bu, şaşırtıcı bir durumdur.


Arapça’da zamir en yakınını gösterir; uzağı için karine gerekir. Burada zamire en yakın kavram seferi veya hasta olmayıp oruca güç yetirenlerdir. Bunun dışındaki anlamların bir çoğu kuran mantığı ile çelişir.


Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez.” (Bakara 2/185) Demek ki bunlar, oruç tutmakta zorlanan kimselerdir. Bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.


Kadınların Adet hali hastalık değil ezadır(cinsel ilişki anında eziyet). Yahudi dinin etkisi ile Allah’ın istediği dinin hükümleri hadisler aracılığı ile değiştirilmiştir.


Oruç, onu tutabilenlere farzdır;

Güç yetiremeyecek yaştaki çocuklar oruç ibadetinden sorumlu değildir. Onlardan ileriki yaşlarda bunu telafi etmeleri istenmemiştir.



Ya da Hac 5 te bildirildiği gibi ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderilen yaşlı insanlar. Onlar için de orucun farzlığından söz edemeyiz (Bizlerden, bu duruma düşebileceğimiz olasılığını dikkate alarak, güç yetirebildiğimiz yaşlarda bu gerekçeyle oruç tutmamız istenmemiştir).

Bir diğer sorumlu olmama durumu da; kalıcı, geri dönüşü olmayan bir hastalık nedeniyle oruç tutabilmesi mümkün olamayan kişilerdir.

Her üç durum için de oruç farz değildir. Tutamadıkları oruçlara karşılık herhangi bir şey yapmaları gerekmemektedir. Allah İnsanın kaldıramayacağı yükü yüklemez…

Oruç tutabilenlere gelecek olursak;
Bizler oruç tutarak normal zamana göre bir öğün eksik yeriz. Oruçlu olduğumuz süre içersinde, açlık ve susuzluğu yaşar, yoksulluk nedeniyle bu durumu sürekli yaşayan insanların durumunu anlama noktasına geliriz. Buraya kadar bir sorun yok. İftarla birlikteyse olan olur ve sahura kadar eksik yediğimiz o bir öğünü de fazlasıyla telafi ederiz.
Bu nereden mi anlaşılır;
29 – 30 gün oruç tuttuğumuz Ramazan ayını kilo almış olarak tamamlarız.
Evimizdeki gıda harcamaları Ramazan ayında gözle görülür bir şekilde artar,
Gıda firmalarının satışlarında ciro patlaması bu ayda yaşanır.
İftar davetlerinde sofraya çıkarılanlar, normal zamanla kıyaslanamayacak ölçüde fazladır.

Oysa Ramazan ayında gerçekleşmesi beklenen tam tersi olmalıdır. Günü oruçlu geçirdik ve normal bir güne göre bir ögün eksik yedik. Diğer bir deyişle bir öğün parası tasarruf ettik. Bakara 184 te... gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür.... denilerek tasarruf ettiğimiz bu öğünü bir yoksula vermemiz emrediliyor. Bu sağlıklı olmanın bir fidyesidir. Rabbimiz sağlıktan ayırmasın…..

***



İLK AKLA Hem oruç tutup aç kalacağım, hem de para mı vereceğim!

Sizce de böyle düşünenler için oruç; aç kalmak ve para ödememek için yapılmış bir ibadet haline dönüşmüş olmuyor mu?

Oruç tutabilecek durumda olup, tutmayanlara gelince. Oruç tutmadığı için böyle bir tasarrufu söz konusu değildir. Bundan dolayı yoksul doyurma yükümlülüğü de olmayacak (olamayacak) tır. Fakat maddi durumu iyi olanlar için oruç tutmadıkları durumda bile yoksullara yardım, zekat ve infak bağlamında da farzdır.

Uygulamada en fazla kılıf uydurularak sarfınazar edilen farzlardandır zekat ve infak.
Bundandır ki oruç, tasurruf etmek ve yoksulla paylaşmak.
Güçtür, benim, diye sarıldığından ayrılmak,
Oruçla kolaylaştırılır yoksulla paylaşmak.

Bakara 183 te bildirildiği üzere zekat ve infaktan kaçış, sarfınazar, gerçekte fenalıktır, sakınılması gereken bir şeydir ve oruç sayesinde bundan korunmamız umulur. Oruç ile Allah`a karşı bu konudaki sorumluluğumuzun bilincine varmamız kolaylaştırılır. Bu korunmayı artırır.

Bozulan yemin (Maide 89), İhramlı avlanma(Maide 95), Hac ibadetinden engellenme,... (Bakara 196), Kazara ölüme sebep olmak (Nisa 92), Sözden dönme (Mücâdele 3, 4) gibi durumlarda ise köle azad etme, buna gücü yoksa yoksul doyurma, fakir ve buna da güç yetiremiyorsa o zaman oruç tutarak (eksik yiyerek tasurruf edip) yoksulu doyurmak emrolunmaktadır. Suçun durumuna göre (sabrın eğitimi için) bazan oruç tutarak yoksul doyurmak ( Mücâdele 4), sadece yoksul doyurmaya göre öne geçmektedir.

***
BAKARA 184. AYET İNCELEMESİ
Oruç konusunda çok tartışılan ayetlere, kuran kalıpları ile bakalım…


وعلى الذين يطيقونه Bakara 184 konu oruç ve oruca (ona) güç yetirenler üzerine

على الذين يتولونه Nahl 100 konu şeytan ve şeytanı(onu) veli edinenler üzerine

على الذين يبدلونه Bakara 181konu vasiyet ve vasiyeti (onu) değiştirenler üzerine

Bakara 181. ayette zamir Bakara 180. ayette ( الْوَصِيَّةُ ) vasiyeti,

Nahl100. ayette zamir Nahl 98. ayette ki (الشَّيْطَانِ) şeytanı işaret etmektedir.

Bakara 184. ayette zamir, Bakara 183. ayette ki (ا الصِّيَامُ ) orucu işaret etmektedir.

Zamirler, kuran hangi konuyu anlatır ise, zamir konuyu işaret etmektedir. Zamirler hemen önceki özneye gitmesi ise, konu dahili iş yapan öznenin yaptığı iştir.

: : ANALİZ: :
Bakara 184. ayette ki Yutîkûnehû’ya yestatî’ûnehû manası vermek yanlıştır. Zira tâka, “gayretin en üstünü ve ihtimalin son noktasıdır” (bak: 2: 249 (savaşmaya gücümüz yok), ). Hem zaten güç yetiremeyenden oruç düşer. Zira teklîf-i mâ lâ-yutak (güç yetirilemeyen bir şeyi emretmek) muhaldir. Bu bir hakikattir. Bakara Sûresi’nin 286. âyetindeki duada bu hakikat dile gelir.

Hasta ve yolcuların, tutamadıkları oruçları kaza etmelerinin gerekçesi olarak şöyle buyrulmuştur: “Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. ” (Bakara 2/185) Demek ki Bakara 184. ayettekiler, oruç tutabilen kimselerdir. Eğere Oruca zor gücü yetenler olarak alınırsa, bunlara oruçlarını kaza etmeleri emredilirken emzikli kadın, dökümcü, maden işçisi, tellak, hamal gibi ağır işlerde çalışanların, zarar görmeleri halinde oruç yerine fidye verebileceklerine hükmetmek tam bir çelişki olur.

Âyette emredilen fidye “gücü yeten” üzerinedir. Fakat burada kapalı kalan “gücü yetenlerden” kastın kimler olduğudur. Bir de, neye gücü yetenler? Oruca mı, fidyeye mi, kazaya mı? Zamirin orucu göstermesi, uzağı göstermesidir ki, bunun için karine gereklidir lafzı geçerli değildir. Zira Nahl 100. ayetteki zamir 98. ayetteki (ا ل ) belirteçli şeytana gitmektedir. Buradaki zamir (ا ل ) belirteçli kelimeyi yani ORUCU gösterir. BAKARA 185 ayette seferi ve hasta üzerine “kaza etmeye gücü yetenler üzerine bir yoksulu doyuracak fidye gerekir” ibaresi yoktur.

2/185: “(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun. Hasta ya da yolcu olan kimse de, başka günlerde iade etsin. Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez. Oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi ve şükretmenizi ister. ”

Bizler oruç tutarak Allah’ı yüceltir ve orucun fidyesinin vermekle şükretmiş oluruz. Şükür “hamd” gibi sözlü bir eylem olmayıp karşılık verilen eylemdir. Şükrün zıddı ise nankörlüktür.

Oruç, sadaka ve kurban gibi bir fidyenin karşılığı olur. (bak 2: 196). Bizler sağlıklı olmamızın fidyesini veririz. Oruç tutan, ister ramazanda tutsun isterse ramazan ayı dışında sayıyı tamamlasın, fidyesini vermek zorundadır. Oruc tutmaya güç yetiremeyenler de oruç fidyesini vermelidir. Zira oruç tutmak hayırlıdır. Bakara 184. âyetinin sonundaki “ama –eğer bilirseniz- oruç tutmanız sizin için hayırlıdır” ifadesi bakara 148. ayette “hayırlarda yarışın” (bak: 2: 148, 23: 61) ayeti ile örtüşür.

Malesef ibadet mantıklarını anlamayan ve malı çok seven İnsanlar, mal olarak hayır vermekten kaçmak için din adamları vasıtası ile, ibadetleri kendi kafalarına göre uyarlayarak uydurulmuş ve Gerçek anamçlarından saptırmışlardır. Bu sapmada din adamlarının birbiri ile çeşirek ihtilafları incelediğimiz ayette ayyuka çıkmıştır. Zamir için karine gerekir diyerek atılan bir İNSAN KANUNU ile Kuran tahrif edilmektedir.

http://vekuran.blogspot.com/2012/07/orucunuzun-fidyesinin-verin.html[

deliler oruç tutarmı orucu mecburen veya yanlışlıkla bozarsak ne olur yazmıyor orucu bozan haller yok ayrıca birkaç ekleme yapmışsın mesela güç yetiremeyecek çocuklar tutmaz demişsin oysa ben dinin erbapları dediğin kaynaklardan alıntı yapmadan demiştim arkadaşım bunu sende çok iyi biliyorsunki sünnet ve hadisler olmasa binlerce cevapsız soru kalır

nacikocak
4. September 2012, 07:38 PM
Cebrail ile ilgili hakkı abinin bir çalışması:

http://www.istekuran.net/cebrail.html

RUHÜ’L-KUDÜS
ER-RUHÜ’L-EMİN
CİBRİL [CEBRAİL]


RUHÜ’L-KUDÜS: “ روحRuh” ve “ القدسkudüs” sözcüklerinden meydana gelmiş bir izafet olan ve Kur’an’da dört yerde geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi, “kudüsün ruhu” demektir. Bu ifadenin bir sıfat tamlaması olarak “kutsal ruh” olarak çevrilmesi yanlış, hatta büyük bir cinayettir.
Bu ifade ile ilgili olarak klâsik eserlerde ciddî bir tahlile dayanmayan, tamlamanın yapısına aykırı ve tamlamayı oluşturan sözcüklerin anlamlarına uymayan birçok açıklama mevcuttur. Onlara bağlı olarak hazırlanan bazı ansiklopediler de aynı yanlışları devam ettiren birçok açıklamayla doludur. Ne yazık ki, bunun sonucu olarak “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi hakkında ileri sürülmüş birçok yanlış anlam elden ele, dilden dile dolaşmaya devam etmektedir.
Konuyla ilgili olarak klâsik kaynaklarda yer alan yanlışlara şu örnekler verilebilir:
ZEMAHŞERÎ: “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhu’l-Mukaddeseti [Tertemiz Ruh]” demektir. Bununla İsa’nın ruhu kastedilir. Çünkü İsa’nın ruhu babanın belinde ananın rahminde kirlenmemiştir.
Denildi ki:
Ruhü’l-Kudüs, Cebraildir.
Ruhü’l-Kudüs, İncil’dir.
Ruhü’l-Kudüs, İsa’nın ölüleri diriltirken okuduğu İsm-i A’zamdır.
(Keşşaf; 1/294)

Beyzavi de Zemahşeri’nin dediklerini aynen nakletmiştir.

RAZÎ: Rûh`dan Maksat; âlimler ayetteki "rûh" kelimesi üzerinde bazı görüşler belirterek ihtilâf etmişlerdir.
a- Bu Cebrail (as)’dır. Cebrail (as) birkaç yönden böyle isimlendirilmiştir:
1- Rûhu’l-Kudüs’ten maksat, er-Rûhu’l-Mukaddese [Kutsanmış, Kutsal Ruh] demektir. Nitekim “Racülün sıdkun hatemü’l-cûdi” denilir. Böylece Cenâb-ı Hak Cebrail’i, kendi katında mertebesinin yüce olduğunu açıklamak ve onu şereflendirmek için bu şekilde nitelemiştir.
2- Cebrail (as)’e bu ad verilmiştir, çünkü beden nasıl ruhla dinliyorsa, din de Cebraîl (as) ile hayat bulmaktadır. Çünkü Cebrail (as), peygamberlere vahiy getirmeyi üstlenmiştir. Bu hususta mükellef olanlar ise, onun getirdikleriyle dinlerini ihya etmiş olurlar.
3- Cebrail (as)’in gâlib vasfı, O’nun ruhanî bir varlık oluşudur. Diğer melekler de böyledir. Ne var ki, O’nun ruhanî bir varlık oluşu daha tam ve daha mükemmeldir.
4- Cebrail (as) “Rûh” diye adlandırılmıştır. Çünkü ne erkeklerin sulbü, ne de kadınların rahmi onu barındırmamıştır.
b- Ruhü’l-Kudüs’ten maksat, İncil’dir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an’da “... emrimizden bir rûh ...” (Zuhruf/52) buyurmuştur. İncil böyle adlandırılmıştır. Çünkü din İncil ile hayat bulur, dünyevi işler de onun vesilesiyle bir intizama girer.
c- Bu, Hz. İsa’nın, kendisi sebebiyle ölüleri diriltmiş olduğu ismidir. Bu görüş, İbn Abbas ve Saîd b. Cübeyr’den rivayet edilmiştir.
d- Bu, Hz. İsa’ya üflenen ruhtur. Kudüs ise, bizzat Allah’tır. Böylece, Hz. İsa’yı bir yüceltme ve teşrif olsun diye, onun ruhu Cenâb-ı Hakk’a muzâf kılınmış, nispet edilmiştir. Nitekim “........” ifâdesi de böyledir. Bu görüş Rebî’den rivayet edilmiştir. Buna göre, ayetteki ruhtan murad, insanın sayesinde hayata kavuştuğu ruhtur. Bil ki, rûh isminin Cebrail’e, İncil’e ve İsm-i A’zam’a ad olarak itlâk edilmesi mecazdır. Çünkü rûh, insanların hayat mıntıkalarında, damarlarında ve menfezlerinde dönüp dolaşan hava demektir. Malûmdur ki, yukarıda zikredilen Cebrail, İncil ve İsm-i A’zam böyle değildirler. Ancak bu üçünden her birine teşbih üslubuyla rûh adı verilmiştir. Çünkü rûh nasıl ki insanın canlılığının sebebi ise, Cebrail (as) de, ilimleri vasıtasıyla kalplerin hayat bulmasına sebeptir. İncil de, şeriatların meydana çıkması ve yaşamasının sebebidir. İsm-i A’zam da, maksatlara ulaşma vesilesidir. Ancak rûh ismiyle Cebrail arasındaki benzerlik, birkaç yönden daha uygun görülmektedir.
a- Çünkü Cebrail, lâtîf ve nûranî bir havadan yaratılmıştır. Bu sebeple, bu ikisi arasındaki benzerlik daha mükemmeldir. Binaenaleyh "rûh" ismini Cebrail’e vermek daha evlâdır.
b- Bu ismi Cebrail’e vermek, diğerlerine vermekten daha belirgindir.
c- Hak Teâlâ’nın "Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik" buyruğunun mânası, "biz onu takviye ettik" demektir. Bu takviyeden maksat ise ona yardım etmektir. Yardımı Cebrail’e isnâd etmek hakiki, İncil ve İsm-i A’zam’a isnâd etmek ise mecazdır. Bu sebeple, rûh ismini Cebrail’e vermek daha evlâ olur.
d- Hz. İsa’nın Cebrail (as) ile bir arada bulunması, bir benzeri başka hiçbir peygambere nasip olmayacak bir şekilde tahsis olunca, biçimlerinin en kuvvetlilerindendir. Çünkü Cebrail (as) Meryem’e, bir çocuk doğuracağını müjdelemiştir. Hz. İsa (as), Cebrail (as)’in üflemesinden meydana gelmiştir. Bütün durumlarda Hz. İsa’yı terbiye edip eğiten Cebrail’dir. Onunla beraber onun gittiği yere giderdi. O, göğe çıktığında da onunla beraberdi.
(Razi, Mefatihü’l-Gayb; Bakara 87. ayet ile ilgili açıklama)

KURTUBÎ: "Ruhü’1-Kuds" Ebû Mâlik ile Ebû Salih’in İbn Abbâs’tan, Ma’mer’in de Katade’den rivayetine göre Cebrail Aleyhisselam’dır. "Ve biz onu Ruhü’l-Kudüs ile takviye ettik."
Hasan b. Sabit de şöyle demiştir:
"Cibril de aramızda Allah’ın rasûlüdür Ve o Ruhu’l-Kuds’tür; bunda hiçbir kapalılık yoktur."
Nehhâs der ki: Hz. Cebrail’e "ruh" denilip "kuds"e izafe edilmesinin sebebi, Yüce Allah’ın tekvini ile var olup kendisini doğuran bir baba olmaksızın ruh olarak yaratılmış olmasındandır. Bu sebepten dolayı Hz. İsa’ya da "ruh" adı verilmiştir.
Galib b. Abdullah Mücahid’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Kuds, aziz ve celil olan Allah’tır. el-Hasen de aynı şekilde el-Kuds Allah’tır, onun ruhu ise Cibril’dir, demiştir.
Ebu Ravk, ed-Dahhâk’tan; o da İbn Abbâs’tan "Ruhu’1-Kuds ile" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Bu, Hz. İsa’nın kendisi vasıtasıyla ölüleri dirilttiği isimdir. Bunu aynı şekilde Said b. Cübeyr ve Ubeyd b. Umeyr de söylemiş olup Allah’ın ism-i azamıdır [derler].
Ruhu’l-Kuds’ten kastın İncil olduğu da söylenmiştir. Kur’ân-ı Kerim’e yüce Allah’ın şu buyruğunda "ruh" adı verildiği gibi, Yüce Allah İncil’e de bu şekilde "ruh" adını vermiş bulunmaktadır: "Böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik." [Şûrâ/52] Ancak birinci görüş daha uygundur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
(Kurtubi; Bakara/87. ayet ile ilgili açıklamaları)
Görüldüğü gibi, “Ruhü’l-Kudüs” ifadesine verilen anlamlar “Denildi ki” temeli üzerine kurulmuş, ancak bu sözleri diyenlerin kimliği de, bu dediklerini hangi delile dayanarak söyledikleri de açıklanmamıştır. Yani bu ifadelerin hiçbir ilmi kıymeti yoktur; hepsi zandan ibarettir ve dolayısıyla hiç birisi gerçeği yansıtmamaktadır.

“RUHÜ’L-KUDÜS” TAMLAMASININ TAHLİLİ:

“Ruh” ve “Kudüs” sözcüklerinden oluşan “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının tahliline önce bu tamlamayı oluşturan sözcükleri tek tek ele alarak başlamayı, tamlama ile ilgili değerlendirmeyi ise sonraya bırakmayı daha doğru buluyoruz.

الرّوحRUH

“Ruh” sözcüğünün esas anlamı “can [vücudu diri tutan cevher]” demektir. (Lisanü’l-Arab; c. 4, s. 290. Ruh mad.) Ancak sözcük Kur’an’da bu anlamda değil, “kişi ve toplumları toplumsal hayatta diri, sağlıklı kılan can, vahiy” anlamında kullanılmıştır. Bu hususun ayrıntıları Kadr suresinin tahlilinde belirtilmiştir. (Tebyinü’l-Kur’an; c:1, s:482-490)

القدسKUDÜS

“Kudüs” sözcüğünün ne anlama geldiği, bu sözcüğün hangi sözcükten geldiğine dair yapılacak kabule bağlıdır ve bunun için iki olasılık söz konusudur:
1- Sözcüğün “temizlik” anlamındaki “kuds” sözcüğünden geldiği kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “temiz” anlamına geliyor demektir. “Kuds” sözcüğü ve onun “mukaddes”, “mukaddesat”, “nükaddisü” gibi türevleri Kur’an’da on bir yerde geçmektedir.
2- Sözcüğün Allah’ın isimlerinden biri olan “ قدّوسKuddüs” sözcüğünden bozulduğu kabul edilirse, “kudüs” sözcüğü de “tüm kirliliklerden arınık, tertemiz” anlamına geliyor demektir. Sadece Allah için kullanılan “Kuddüs” sözcüğü, Haşr suresinin 23. ve Cuma suresinin 1. ayetlerinde olmak üzere Kur’an’da iki yerde geçmektedir.

RUHÜ’L-KUDÜS

“Ruh” ve “kudüs” sözcüklerinin anlamları belli olduğuna göre, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının da yukarıdaki her iki anlamdan hangisinin kabul edileceğine bağlı olarak iki şıklı olması söz konusudur.
1- “Kudüs” sözcüğünün anlamının “temiz” olduğu kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tabiri de “temizin canı” demek olur ki, bu ifade anlamsızdır. Lâkin klâsik eserlerde “ رجل صِدقRacülün sıdkın” ve “ خاتم الجودhatimi’l cud” şeklindeki iki tamlamanın Araplar tarafından kullanılmış olduğu hususu yer almaktadır. Bu tamlamalar yapısal olarak birer isim tamlaması olmalarına rağmen sıfat tamlaması gibi kabul edilmişler ve ona göre anlamlandırılmışlardır. Bir isim tamlaması olan “Ruhü’l-Kudüs” ifadesi de, eğer klâsik eserlerde belirtilen istisnai örneklere eklenir ve kural dışı olarak sıfat tamlaması kabul edilirse, bu zorlamayla tamlamanın manası “temiz can” demek olur. “Ruh” sözcüğünün yerine “vahy [ilâhî bilgi]” konduğunda ise “Ruhü’l-Kudüs” de “Temiz ilâhî bilgi, Allah’tan gelen temiz bilgi” anlamına gelir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamıyla eş anlamlı olan bir diğer tamlama da “er-Ruhü’l-Emin [güvenilir, sağlam ilâhî bilgi]” tamlamasıdır. Bu tamlama Şuara suresinde yer almıştır:

Şuara 192–194: Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emin [Güvenilir Ruh]” indi.

2- Allah’ın isimlerinden olan “el-Kuddüs”ün zamanla halk ağzında değişerek “Kudüs” şekline dönüştüğü kabul edilirse, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamı da “Tertemizin [tüm eksikliklerden temizlenmiş olan Allah’ın] ruhu [canı], vahyi, bilgisi” demek olur. Nitekim klâsik tefsircilerden Mücahit ve Rebii de “el-Kudüs” sözcüğünün Allah’ın isimlerinden biri olduğunu söylemişlerdir. Bu kabul doğrultusunda “Ruhü’l-Kudüs” ifadesinin “Allah’ın ruhu” anlamına geldiği görüşü zaten Kur’an’dan da destek bulmaktadır. Çünkü Kur’an’da geçen her “ruh” sözcüğü Allah’a nispet edilmiştir. Meselâ Âdem’e ve Meryem’e “Ruhumuzdan üfledik” denildiği gibi, elçi Zekeriyya’nın Meryem’e ilettiği bilgiler için de “Ruhumuz” ifadesi kullanılmıştır:

Meryem 17: &nb sp; Sonra ehliyle kendisi arasına bir perde edinmişti de Biz ona ruhumuzu gönderdik. O [ruhu getiren elçi] ona [Meryem’e] mükemmel bir beşeri örnek verdi.

Sonuç olarak, “kudüs” sözcüğünün geliş yerinin farklılıklarını da hesaba katmak üzere sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan tahlil, “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının anlamının “Allah’ın ruhu, Allah’ın vahyi, Allah’tan gelen bilgi” olduğunu göstermektedir. “Ruhü’l-Kudüs” tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır:

Bakara 87: &nb sp; Ve ant olsun ki, Musa’ya Kitap’ı verdik. Ve ondan sonra birbiri ardı sıra resuller gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Bir resulün size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı? Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.

Bakara 253: &n bsp; İşte elçiler; Biz onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kıldık. Onlardan bir kısmı Allah’ın konuştuğu ve bazısının derecelerini fazlalıklı kıldığı kimselerdir. Ve Meryem oğlu İsa’ya açık kanıtlar verdik ve onu Ruhü’l-Kudüs ile destekledik. Ve eğer Allah dileseydi onların ardından gelenler, açık mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin ayrılığa düştüler de onlardan bazısı iman etti, bazısı inkâr etti. Ve eğer Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Velâkin, Allah dilediğini yapar.

Maide 110: &n bsp; Hani Allah demişti ki: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerinde ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla! Hani Ben seni Ruhü’l-Kudüs ile desteklemiştim. Beşikteyken ve yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Hani sana kitabı, hikmeti [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri], Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Hani Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun ve üflüyordun, o da Benim iznimle kuş oluveriyordu. Anadan doğma kör olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştiriyordun. Yine Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. Ve hani İsrailoğulları’na apaçık mucizelerle geldiğin ve onlardan inkâr edenlerin “Bu ancak apaçık bir sihirdir” dedikleri zaman seni, onlardan korumuştum.”

Nahl 102: &n bsp; De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.

Böyle olmasına rağmen mevcut meallerde Nahl suresinin 102. ayetinin çevirisinde yapılmış olan yanlışlıklar, bizim bu ayet üzerinde biraz daha durmamızı gerektirmektedir. Çünkü bu ayet genellikle Ruhü’l-Kudüs”ün “Cebrail” olduğu peşin kabulü sebebiyle: “Onlara de ki: Kur’an’ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, Müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi” şeklinde çevrilmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan mealdeki çeviri:
Ey Muhammed! De ki: "Kur’an’ı, Ruhu’l-Kudüs [Cebrail] inananların inançlarını sağlamlaştırmak, müslümanlara doğru yolu göstermek ve onlara bir müjde olmak üzere hak olarak indirdi."

Yaşar Nuri Öztürk’ün çevirisi:

De ki: "İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.

Elmalılı Hamdi Yazır çevirisi:

Söyle onlara: "Onu Rabbinden hak olarak Rühu’l-Kudüs [Cebrail], iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi."

Suat Yıldırım çevirisi:

Söyle onlara: "İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah’a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-Kudüs’tür.

Oysa bizim çevirimizde “Ruhü’l-Kudüs”ün indirmesi değil, inmesi söz konusudur.
Ayetin “Kul [De ki]” ifadesiyle başlaması, bu ayetin birilerine cevap niteliğinde olduğunu göstermektedir. Bu sebeple ayet, paragrafı oluşturan diğer ayetlerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayetin ait olduğu paragraf 101–103. ayetlerden oluşmuştur. Buna göre paragraf şöyledir:

Nahl 101–103: &nbs p; Ve Biz bir ayet yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen- onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü’l-Kudüs hakk ile inmiştir.
Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar “Sadece, ona bir beşer öğretiyor” diyorlar. Ona [Peygambere] öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu [Kur’an] ise apaçık bir Arapçadır.

Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur’an’ın “Allah’ın indirmesi” olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur’an’ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur’an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine ve 102. ayette bir dilbilgisi kuralının ihlâl edilmesine yol açmıştır. Şöyle ki:
102. ayette geçen “ نزّلnezzele” filinin aslı “ نزلnezele”dir ve anlamı “indi” demektir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” fiili, kural gereği burada Tef’il babından “nezzele”ye dönüştürülmüştür. Bu kalıba sokulan sözcükler sadece fiilde, failde veya mef’ulde çokluğu ifade ederler. Bu kurala göre, ayetteki “nezzele” fiili “çok çok indi” anlamına gelir. Geçişsiz bir fiil olan “nezele” sözcüğünün geçişli hâle dönüşmesi ve “indirdi” olarak anlamlandırılması ancak bir teaddi edatı kullanılmasıyla veya fiilin “enzele” kalıbına dönüştürülmesiyle sağlanır. Ayette geçen “bilhakkı” ifadesindeki “ بbe” harf-i cerri ise مصاحبةmusahabe anlamında olduğundan teaddi edatı sayılamaz. Arapça dil bilgisinin bu kuralları gereği ayetteki “nezzelehü ruhu’l-kudüsü” ifadesinin anlamı, “Ona birçok ruhü’l-kudüs [vahy] inmiştir” demektir. “Ruhü’l-Kudüs”ü, yani “vahy”i kimin indirdiği ise 101. ayette belirtilmiş ve indirenin Allah olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur’an’da geçen “Ruhü’l-Kudüs” ifadeleri, “Vahy, Allah’tan gelen temiz, sağlam bilgiler” demek olup kesinlikle “Cebrail adı verilen vahiy meleği” demek değildir.

ER-RUHÜ’L-EMÎN

Bu ifade Kur’an’da bir tek yerde geçmektedir:

Şuara 192–194: Kesin olan şu ki o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine “er-Ruhü’l-Emîn [Güvenilir Ruh]” indi.

193. ayette bir sıfat tamlaması olarak “er-Ruhü’l-Emîn” şeklinde yer alan bu ifade, bir isim tamlamasıymış gibi “ruh ül emin” şeklinde telâkki edilmekte ve böylece büyük yanlışlıklara sebebiyet verilmektedir. Nitekim Kur’an’ın Cebrail adındaki melek tarafından indirildiği yolundaki peşin kabule dayanan geleneksel anlayış, 193. ayeti “Onu Ruhü’l-Emin [Cebrail] indirdi” diye yanlış meallendirmiş ve zihinlerde bu yanlışla yer etmesine yol açmıştır. Oysa bu meal, ayetin lâfzî manasına uygun olmadığı gibi, hem 192. ayetteki “O, âlemlerin Rabbinin [Allah’ın] indirmesidir” ifadesiyle hem de Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle de çelişmektedir. Bu çelişki de yine “nezele [indi]” fiilinin geçişsiz olmasına rağmen geçişli anlama gelecek şekilde “indirdi” olarak ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki yüzlerce ayetin anlamıyla oluşturulan bu çelişkinin ortadan kaldırılması için, ayette geçen “bihi” ifadesindeki “be” harf-i cerrinin “ilsak” için değil de “musahabe” için alınması yeterlidir. Bu takdirde “nezele” fiili geçişsiz anlamı ile “onunla indi” olarak ifade edilir ve diğer ayetlerle oluşturulmuş olan çelişki de ortadan kalkmış olur.
Netice olarak, 193. ayette geçen “er-Ruhü’l-Emin” ifadesinin kişileştirilerek “Cebrail” olarak yorumlanması yanlıştır. Burada “emin, güvenilir, sağlam” olarak nitelenmiş olan ve uyarıcılardan olmasını sağlamak için peygamberimizin kalbine Allah tarafından indirilmiş olan “ruh, bilgi, vahy”, Mücadele suresinin 22. ayetinde de açıkça ifade edildiği gibi, inananları güçlendirmek üzere yine Allah tarafından indirilmiştir.

CEBRAİL: CİBRİL - CEBRİL

“Ruhü’l-Kudüs” ve “er-Ruhü’l-Emîn” ifadelerinden sonra tahlil sırası zorunlu olarak Kur’an’daki “Cibril” sözcüğüne gelmiş bulunmaktadır. Zira nakillere dayandırılan inanca göre “Ruhü’l-Kudüs”, “er-Ruhü’l-Emîn” ve “Cibril” aynı şey olarak, yani Allah’tan vahiy getiren, Kur’an’ı indiren melek olarak kabul edilmektedir.
Bu konuda nakillere dayalı klâsik eserlerde yer alan değerlendirmelerden iki örnek aşağıdadır:

Cibrîl Kelimesinin Okunuşunda Yedi Vecih

İbn Kesir, cim harfinin fethası, râ harfinin kesresi ve hemzesiz olarak kelimeyi جَبْريل şeklinde okumuştur. Hamza, Kisâî ve Âsim’dan rivayet ederek Ebu Bekr, cim ve râ harflerinin fethası ile ve hemzeli olarak, جبرئيل şeklinde, diğer kıraat âlimleri ise, cim ve râ`nın kesresi ile ve hemzesiz olarak, "Kandil" vezninde,جِبْريل şeklinde okumuşlardır. Bu kelimenin yedi okunuş şekli vardır. Üçünü söyledik, diğer dördü şu şekildedir: جبراعل vezninde olmak üzere جبرائل, جبراعيلvezninde olmak üzere جبرائيل , جبراعل vezninde olmak üzere جبرايل[ya`lı olarak]; ve nun`lu olarak جبرينşeklinde... Bu, marife ve A`cemî [Arapça asıllı olmayan] bir kelime olduğu için gayr-ı munsarıftır.
Cibril Kelimesinin Mânâsı:
Bazı âlimler Cebrail`in “Allah`ın kulu” mânasına geldiğini söylemişlerdir. Buna göre İbranice`de " جبرCebr", kul; " ئيلiyl" ise Allah manasınadır. Mîkâil de aynı şekilde Allah`ın kulu demektir.
Bu İbn Abbas (r.a) ve ehl-i ilimden bir grubun görüşüdür. Ebû Ali es-Sûsi ise bu görüşün iki bakımdan doğru olmadığını söylemiştir:
a- “Îyl” lâfzının Allah`ın isimlerinden olduğu meşhur değildir.
b- Eğer böyle olsaydı, "Cebrail" kelimesinin sonu mecrûr olurdu.
(Razi; Mefatihü’l-Gayb)

Dil Âlimlerine Göre Cebrail (a.s) ve Mikâil (a.s) Kelimeleri:

Dil bilginlerinin bu iki kelimenin söylenişi ile ilgili olarak farklı açıklamaları vardır. Cebrail adının on şekilde söylenişi söz konusudur:
1- Cibril: Hicazlıların şivesinde böyledir. Hassan b. Sabit şöyle demiştir: "Ve Allah´ın elçisi Cibril bizim aramızda..."
2- Cebrîl: el-Hasen ve İbn Kesir´in kıraati bu şekildedir. İbn Kesir´in şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.s)´i rüyada gördüm. O bunları
Cebril ve Mîkâil şeklinde okuyor idi. Ben de ebediyyen bu şekilde okuyup duracağım.
3- Cebraîl: Kûfeliler bu şekilde okurlar. Bu okuyuşlarına delil olarak şu beyti gösterirler:
“Savaşlarda bulunduk, zaman boyunca bizim bütün askerî birliklerimizin önünde mutlaka Cebraîl vardı.”
Bu da Temim ve Kayslıların şivesidir.
4- Cebrail: (Medsiz olarak.) Bu da Ebu Bekr b. Âsım´ın okuyuşudur.
5- Bir önceki okuyuş gibi fakat sondaki lam´ı şeddeli okumak. Bu da Yahya b. Ya´mer´in okuyuşudur. [Cebrail şeklinde].
6- Cebrail: İkrime´nin okuyuşudur.
7- Onun gibi fakat hemzeden sonra yâ ile. [Cebrâyil şeklinde].
8- Cebrayîl: el-A´meş ve Yahya b. Ya´mer aynı şekilde böyle de okumuşlardır.
9- Cebraîn
10- Cibrîn: Bu da Esedoğulları’nın şivesidir.

Taberî der ki: Bu şekilde Kur´ân´da okunmuş değildir. en-Nehhâs -İbn Kesir´in de okuyuşunu sözkonusu ederek- der ki: "Arap dilinde Fa´lîl vezninde kelime yoktur. [Yani Ceb*ril söyleyişi uygun değildir]. Bununla birlikte fî´lîl vezni vardır. [Yani Cibril söylenebilir]: Dihlîz, kıtmîr ve bırtîl kelimeleri gibi. Şu kadar var ki, Arap olmayanların dilinde Arapçada benzeri olmayan birtakım vezinlerin olması reddolunamaz. Yine bu söyleyişlerin çokça değişikliklere uğramayacağı da söylenemez. Nitekim Acemler´in İbrahim, İbraham, İbrahim, İbrahem, İbrahum ve İbrâhâm dedikleri bilinen bir husustur. Başkası ise şöyle demektedir: Cibril, Arapça olmayan bir isimdir. Araplar bunu Arapçalaştırmıştır. Bu bakımdan bu kelimeyi böyle değişik şekillerde söyleyebilirler; bundan dolayı zaten bu kelime munsarıf [çekimli] değildir.
Derim ki: Biz bu kitabın baş taraflarında bu kelimelerin Arapça oldukları görüşünün doğru olduğunu ve Cebrail´in apaçık bir Arapça ile bu kelimeleri bu şekilde inzal ettiğini söylemiş idik. en-Nehhâs der ki: Cibril kelimesi cem´i teksir [kırık çoğul] şeklinde Cebârîl diye gelir.
el-Maverdî der ki: Cibrîl ve Mikâîl iki ayrı isimdir. Onlardan birincisi Abdullah, ikincisi Ubeydullah [Allah´ın kulu ve Allah´ın kulcağızı] anlamındadır. Çünkü "îl" yüce Allah demektir. "Cebr" de "kul" demektir. "Mîkâ" ise "kulcağız" anlamındadır. Sanki Cibril Abdullah, Mikâil de Ubeydullah anlamını ihtiva eder. Bu İbn Abbas´ın görüşüdür. Müfessirler arasında ona bu konuda muhalefet eden kimse de yoktur.
Derim ki: Bazı müfessirler İsrafil´in Abdurrahman anlamına geldiğini de söylerler. en-Nehhâs ise şöyle demektedir: "Cebr" kelimesini kul [abd], "îl" kelimesini de Allah diye açıklayan kimsenin: Bu Cebruîl´dir, Cebraîl´i gördüm, Cebriil´e uğradım" demesi gerekir. Ancak böyle bir şey denilmediğinden dolayı burada bu ifadenin Cebrail´in adı anlamına gelmesi söz konusu olur.
Başkaları ise şöyle demektedir: Eğer onların [müfessirlerin] dedikleri gibi [verdikleri anlam doğru] olsaydı, bu kelimenin munsarıf olması gerekirdi. Munsanf oluşunun terk edilmesi bunun muzaf olmayan tek kelimeden meydana gelmiş bir isim olduğunu göstermektedir. Abdulganî el-Hafîz, Eflet b. Halife´den -ki bu Hassan´ın babası Fuleyt el-Amirî´dir- o da Cesre bint Decâce´den o da Aişe (r.a)´dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Cibril´in, Mîkâil´in ve İsrafil´in Rabbi olan Allah’ım! Cehennem ateşinin sıcağından ve kabir azabından sana sığınırım."
(Kurtubi; Bakara/97, 98. ayetlerin açıklaması)


BİZİM TAHLİLİMİZ:

Arapçada “ جبرائيلcebrail”den başka “ جبريلcibril” şeklinde de sık kullanılan ve on üç tane söyleniş biçimi olan sözcüğün kökeni ile ilgili olarak araştırmacılar iki ihtimal üzerinde birleşmişlerdir:

1- Sözcük, “ جبرcebr” ve “ ئيلiyl” sözcüklerinden oluşmaktadır. “İyl” sözcüğü eski Arapçada “Allah” demek olduğu için tamlama halindeki “cibril, cebril veya cebrail” sözcüğü “Allah’ın gücü, onarımı” manasını taşır.

2- Aslı İbranice olup Arapçaya sonradan girmiş olan sözcük çekimsizdir. İbranicede “cebr” sözcüğü “kul”, “il” sözcüğü de “Allah” demek olduğu için, sözcük tamlama hâlinde “Allah’ın kulu” anlamına gelir. Burada “cebr” sözcüğü, “güçlü insan” ma
Biz, sözcüğün Arapça olduğunu düşünüyor ve tahlilimizi birinci şıkka göre yapmış bulunuyoruz.

الجبرCEBR

İbn-i Menzur, Lisanü’l-Arab adlı eserinde “cbr” maddesine Yüce Allah’ın “Cebbar [yapılmasına karar verdiği şeyi zorla yaptıran / en iyi onarımı yapan]” adı ile başlamış ve “cebr” sözcüğünün “büyüklük, zorbalık” anlamlarını beyan ettikten sonra bu sözcüğün temeline ait bilgileri çok ayrıntılı olarak vermiştir. Bu bilgilerin özü şudur:
“Cebr”, “ كسرkesr” sözcüğünün karşıtıdır. “Kesr” sözcüğü “kırılmak”, bunun karşıtı da “kırılmış şeyin onarılması” demektir. Meselâ hakikat manasıyla “kemiği cebretti” derler. Mecazen de “fakiri ve yetimi cebretti” derler. Böylece hakikat anlamıyla “kırılmış kemiğin sarılıp onarılması”, mecaz anlamla da “fakirin zenginleştirilmesi, yetimin kimsesizlikten kurtulması” anlatılmış olur. Ayrıca kurumaya yüz tutmuş bitkinin yaprak ve çiçek açması da “cebr” sözcüğüyle ifade edilir. (Lisan ül Arab; c:2, s:14–18)
Tacü’l-Arus’ta da Lisanü’l-Arab’takiler ile paralel beyanlar vardır. (Tacü’l-Arus; c:6, s:158–162)
Kur’an terimleri üzerine muteber kaynaklardan biri olan Müfredat’ta ise Ragıb el İsfehani şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Cebr”in aslı, bir çeşit zor kullanarak bir şeyi onarmaktır. Hükümdarlara “cebr, cebbar” denilmesinin sebebi, insanları dilediklerinde zorlamaları ya da insanların işlerini düzeltmeleri, onarmaları nedeniyledir. Matematikte “cebr”, düzeltilmek istenen şeyi düzeltmek için eklenen şeydir. “Cebr” sözcüğünün mübalâğa kalıbı olan “cebbar” sözcüğü, “hak etmediği yüksek bir makam sahibi olduğunu iddia ederek kendi kusurunu kapatmaya çalışan” demektir. Bu sözcük genelde kınama amaçlı kullanılır ve İbrahim/15, Meryem/32, Maide/22, Mümin/35, Kaf/45’te örnekleri görülür. (Müfredat; s:85, 86, “cbr” mad.)
Yukarıdaki açıklamalardan, “cebr” sözcüğünün öz anlamının “onarmak, islah etmek” demek olduğu anlaşılmaktadır. Yani “cebr”, “bozulmuş, kırılmış şeylerin onarılıp tekrar işe yarar hâle getirilmesi” demektir. Nitekim Tıp’ta da “ameliyat”, “kırk kemiğin sarılıp bütünlenmesi”, “kırık ve çıkık organa sarılan tahta” hep “cebr” sözcüğüyle ifade edilmiştir.
Buna göre Rabbimizin “Cebbar” adını “dilediğini zorla yaptıran, ulaşılmaz, azametli” olarak açıklamak yerine, “bozuk işleri, toplumları düzelten, onaran” şeklinde açıklamak daha uygun düşmektedir.

ئيلİYL

“İyl” sözcüğü İbraniceden Arapçaya geçmiş olup her iki dilde de anlamı “Allah” demektir.
Bu durumda, “cibril - cebril” sözcüğünün Arapça ve İbranice dillerinde iki sözcükten tamlama yapılmak suretiyle meydana getirilmiş, tıpkı “Ruhü’l-Kudüs” gibi bir ifade olduğu anlaşılmaktadır. Bu tarz tamlamaların Arapçada kullanılan İsrail, İsrafil, İsmail, Mikail, Azrail gibi başka örnekleri de vardır.
“Cibril” sözcüğünü oluşturan “cebr” ve “iyl” sözcüklerinin her ikisi de Arapça söylenecek olursa, sözcük “cibrullahi” şeklini alır. Bu sözcüğün tamlama hâlindeki anlamı da “Allah’ın onarımı” yani “vahyin kişileri ve toplumları onarması” demek olur. Bu ise “Allah’ın vahyi; canlandırması, diriltmesi” anlamına gelen “ruhullah” veya “ruhulkudüs” ifadelerinin bir başka anlatım tarzıdır. Buradan ortaya çıkan gerçek şudur: “Cibril” ile kastedilen yine vahiydir ve vahy, kişileri ve toplumları canlandırdığı gibi aynı zamanda da onarmaktadır. Başka bir ifade ile; vahyin [Kur’an ayetlerinin] bir bölümü “ruh [can]”, bir bölümü de “cibr, cebr [onarım, ıslah] görevi yapmaktadır. Bu gerçeğin konumuz itibariyle ifadesi ise üç kelime ile özetlenebilir: Cebrail [Cibril] Allah’ın vahyidir.
Gerçek bu olmasına rağmen “ilkbaharın yeşilliği” anlamındaki “hızır” sözcüğü nasıl kişileştirilip hayalî bir kimliğe dönüştürüldüyse, “Allah’ın vahyi, onarımı” anlamındaki “cebrail-cibril” sözcüğü de kişileştirilmiş ve “Cebrail veya Cibril” [Vahy getiren, Kur’an’ı indiren melek]” yapılmıştır. Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğini bildiren yüzlerce ayetle alenen çelişen bu yanlış kabule kaynak olarak ise, peygamberimizin ölümünden iki yüz sene sonra ortaya çıkmış ama peygamberimizin yaşadığı döneme ait söylentiler gösterilmiş, hatta bu söylentiler ansiklopedilere bile aktarılmıştır:

Dört büyük melekten biri. Cebrâil (a.s.)`in görevi Allah ile peygamberleri arasında elçiliktir. Allah`tan aldığı emir ve hükümleri peygamberlere bildirir. Bütün kitap ve vahiyler Cebrâil vasıtasıyla indirilmiştir. Cebrâil (a.s.) her şekle girebilir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) onu biri vahyin başlangıcında Hıra`dan Mekke`ye gelirken, diğeri Mirâc`dan dönüşte Sidretü`l-Münteha`da olmak üzere iki defa kendi aslî şekliyle görmüştür. (es-Saâtî, el-Fethu`r-Rabbânî, VIII, 5). Cebrâil (a.s.) bazan da insan kılığına girerek Rasülullah (s.a.s.)`a vahiy getirirdi. Bu durumda çoğu kez yakışıklı ve genç bir sahabî olan Dıhye el-Kelbî`nin sûretinde görünürdü (Tecrid-i Sarîh Tercümesi, IX, 35). Cebrâil (a.s.) İsrâ ve Mirâc hadîsesinde Rasûlullah (s.a.s.)`a Mekke`den Kudüs`e ve oradan Sidretü`l-Münteha`ya kadar eşlik etmiştir (Buhârî, Bed`u`l-Halk 6; Salât 1) (İslâm Ansiklopedisi)

Bu söylentiler arasında, Cebrail’i beyaz bir ata binmiş, beyaz elbisesinin üzerine zırh kuşanmış, elinde oku, yayı, kılıcı ile Bedir’de Mekke müşriklerine karşı savaşırken tasvir edenler de vardır (Buhari; Kitab ül Megazi, Meleklerin Bedir’de görülmesi Babı, 4–43. Hadisler). Bu çarpıtmada İsrailiyatın da etkisinin olduğu bir gerçektir. Zira Yahudi ve Hıristiyan kaynaklarında “Gabriel” şeklinde bir melek kişi vardır ve “gabriel” sözcüğü de “güçlü insan” anlamındaki “geber” sözcüğü ile “tanrı” manasındaki “el” sözcüğünden oluşmuştur. Kitab-ı Mukaddes’teki Daniael; 8/ 15-26, 9/ 21-27, Tobit; 12/15, Enok; 9/1, 9, 10, 20/ 7, 40/1-9, 54/6, Luka; 1/11-20. cümlelerde bu kişiden söz edilmektedir. Ama bu konudaki çarpıtmalar söylentilerde kalmamış, Tekvir, Necm ve Şuara surelerindeki ayetler de çarpıtılmış, Kur’an’daki “Ruhülkudüs”, “er-ruhülemin”, “güçlü elçi” ifadeleri hep Cebrail yapılmıştır.
Kur’an’da “cebrail” olarak değil de “cibril” olarak geçen sözcük, ikisi Bakara suresinin 97. ve 98. ayetlerinde biri de Tahrim suresinin 4. ayetinde olmak üzere üç kez yer almıştır:

Bakara 97, 98: De ki: “Kim Cibril’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz O [Allah], onu [cibrili], kendisinden öncekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine Allah’ın izniyle indirmiştir.
Kim ki, Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cibril’e, Mikail’e düşman olursa, bilsin ki, şüphesiz Allah da inkârcılara düşmandır.”

Tahrim 4: &nbs p; Eğer ikiniz, Allah’a tövbe ederseniz... -çünkü kesinlikle ikinizin kalbi kaydı- Yok eğer ona [peygambere] karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, ona Mevla’dır [yardımcıdır, destekçisidir, koruyucudur, yol göstericidir]. Cibril ve iman edenlerin salihleri de. Ve bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

Bakara suresinin 97. ayetine dikkat edilirse orada “onu” ve “o” diye iki tane üçüncü şahıs zamiri vardır. Bu zamirler anlamlandırılırken maalesef genellikle “… onu [Kur’an’ı] O [Cebrail] … indirmiştir” denilmektedir. Fakat böyle bir meal yanlıştır. Zira ayette, hatta pasajda “o” zamirinin gösterdiği “Kur’an” ya da “vahy” diye bir sözcük mevcut değildir. Bu ayet ayrı bir necm olmayıp Yahudileri tanıtan bir paragrafın ara cümlesidir. Ayetteki “onu” zamiri, ayetin kendi içindeki “cibril” sözcüğüne racidir. “ فإنّهFeinnehü [bilsin ki şüphesiz O]” ifadesindeki “O” zamiri ise Allah’ı göstermektedir.
Bu ayette dikkat edilecek bir diğer husus, buradaki “ نزّلnezzele” fiilinin, yukarıda sunduğumuz Nahl suresinin 102. ayetindeki “nezzele” fiilinin aksine, geçişli olarak “indirmiştir” anlamıyla çevrilmiş olmasıdır. Bunun sebebi, ayetteki “ على قلبكala kalbike” ifadesinin başındaki “ علىala” edatıdır. “Ala” edatı, genelde “üzerine” anlamını ifade eder. Ama Arap dilinde “ بbe” edatının “ilsak [yaklaştırma, bağlama]” anlamı da çok kullanılır. Zaten dikkat edilirse tüm meallerde “kalbinin üzerine” diye değil, “kalbine” olarak verilmektedir. Ayetteki “ala” edatı “be” anlamına kullanıldığında Arapça dili kuralları gereği “lazım [geçişsiz]” fiili “müteaddi [geçişli]” hâle getirir. Burada da işte bu nedenle geçişsiz “nezzele [indi]” fiili, geçişli “enzele [indirdi]” anlamına dönüşmüştür. Bu durumun Kur’an’da onlarca örneği mevcuttur. “Nezele” fiilinin “tef’il” babından olan fiil ve mastarları incelenirse, ya lâfzen veya takdiren “harf-i cer” ile müteaddi yapıldığı, ya da sözcüğün “be” edatına gerek kalmadan kıraat farklılığı ile geçişli anlama dönüştürüldüğü görülecektir. Örneğin klâsik kaynaklarda, İsra suresinin 82. ayetindeki “ ننزّلnünezzilü” sözcüğünün “ نُنْزِلُnünz ilü” ve “ يُنْزِلُyünz ilü” şeklindeki kıraatlerinin de varlığı görülmektedir. Yani İsra/82’deki “nünezzilü” ifadesi geçmişte “nünzilü” veya “yünzilü” olarak da okunmuştur. Şimdi de okunabilir. Bizim tercihimiz de bu yöndedir.
“Nezzele” fiilinin sadece geçişsiz anlamda manalandırıldığı Nahl/102. ve Şuara/194. ayetlerde değil, geçişli anlamda manalandırıldığı Bakara/97. ayette de, zamirler doğru isimlere gönderildiği takdirde görülmektedir ki, Kur’an’ın orijinal ifadesinde Cibril “indiren” değil, “indirilen”dir, yani “inen”dir.
Fakat tüm bunlara rağmen Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/94. ayetler çarpıtılarak Kur’an’ın “Cebrail” tarafından indirildiği anlamına gelen çeviriler yapılmıştır. Hâlbuki bu ayetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde yine Kur’an’ı indirenin bizzat Allah olduğu açıklanmaktadır. Ne hikmetse, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişki üstünde durulmamıştır, belki de işin farkında olunmamıştır.

SONUÇ

Kur’an’da Kur’an’ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat’ın indirilmesi, İncil’in indirilmesi, Furkan’ın indirilmesi ile ilgili üç yüz civarında ayet mevcuttur. Bu ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur’an’ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur’an asla ve kat’iyen kendisiyle çelişmez.

Hakkı YILMAZ

www.istekuran.com

Ayrıca BKN [B]vahiy-sureci-ve-cebrail

vekuran.blogspot.com/2012/02/vahiy-sureci-ve-cebrail.html


kardeşim bukadar şey yazmana gerek yoktu ruh kelimesinin geçtiği bütün ayetlerde ortak bir anlam var ayetleri oku anlarsın

Melekler ve Ruh ona süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir. (70/4)

Melekler ve ruh onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler. (97/4)

De ki: "İman edenleri sağlamlaştırmak Müslümanlara bir müjde ve hidayet olmak üzere onu hak olarak Rabbinden Ruhu'l-Kudüs indirmiştir." (16/102)

Sonra onlardan yana bir perde çekmişti. Böylece ona ruhumuz göndermiştik o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü. (19/17)

De ki: "Cibril'e kim düşman ise gerçekten onu allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur." (2/97)

bu son ayetten anlaşılırki kuran'ı kerimi indiren allahın izni cibril'dir ve cibril allah'ın isimlerinden biri değildir böyle apaçık ayet varken daha nasıl allah hz muhammed'e kuran'ı kerimi indirirken aracı kullanmadı diye iddia edersiniz

pramid
5. September 2012, 08:18 AM
ruh hakkında az bir bilgi verilmiştir.

Allah bir iş ve oluş için ARACI KULLANMAZ. Vahyedeceğinde ol der ve olur. O şah damarından daha yakındır.

Siz gökte oturan tanrı tasavvurunda olunca, göktanrı yere aracı ile vahy gönderdiği inancındasınız. Normaldir zira türklerin eski inanç kalıntıları devam etmektedir. Araplarda böylebir inanç vardı, muhammed ölünce gerisin geri eski inançlarına döndüler.

Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır. ALİİMRAN 144

Ruh hakkındaki atalarınızın inançlarını bu ortama yansıtmanız normaldir.

Miralay
5. September 2012, 09:29 AM
.........din ile ilgili herşey kuran'ı kerimde yoktur

Güzel kardeşim bu iddianızı Kur'anda rabbimiz yalanlıyor. Din ve hayat adına, herşey Kur'anda tam ve eksiksiz var diyor.

ve biz bunun için allah'ın elçisi olan peygamberin hadis ve sünnetlerine göre hareket etmeliyiz bunları ise şu anda peygamber efendimizi görüp sorma şansımız olmadığı için

Zaten ben de bunu savunuyorum. O dönemde ses ve kamera kaydı mümkün olmadığından dolayı sünnetleri birebir yaşama şansımız malesef yoktur.
Tek istisna, "resulün hayatı Kur'andan ibarettir" ilkesine bağlı kalarak O'nun sünnetlerini Kur'andan öğrenerek yaşayabiliriz.


takvaca bizden üstün olanlardan öğrenebiliriz uydurma hadisler çıktı bazı sözde alimler fetvalarını kendi çıkarlarına göre veriyorlar diye ne hadis ve sünnetleri nede kuran'ı kerimde bulunmayan dini konuları yok sayamayız ve size tavsiyem müminlerin söylediği doğruları aramak yanlışlarını aramaktan daha hayırlı bir iştir

Kimin takvaca üstün olduğunu ancak yine Kur'andan öğrenebiliriz.

miraç olayında ise önemli olan peygamber efendimizin yeremi battığı göğemi yükseldiği rüyadamı yoksa uyanıkkenmi olduğu değil allah'u tealanın katına çıkıp bizim bilmediğimiz birtakım ayetlerini görmüş olmasıdır benim anlatmak istediğim hepimiz miraca çıkmadık allah yalnızca elçisi olan peygamber efendimizi kendi katına çıkardı ona çok ayrıcalıklar tanıdı miraç onlardan biridir ona kıyamet hakkında gaybıda göstermiş olabilir kıyamet ile ilgili bir değil birkaç hadis var alimleri yalanlamak yok saymak yerine doğrusunu ve yanlışını peygamber efendimizin yaşadığı döneme yakın tarihlerde yazılmış olan kaynaklarda araştırmakta daha hayırlı bir iştir doğrusu bende araştırmadım ancak yokta saymıyorum size tavsiyem eğer sizinde kesin bilginiz yoksa inanmasanızda en azından yok saymayın

Miracı doğrulayacak, Kur'anda birtek ayet bile yoktur güzel kardeşim.
Miracı savunanların dayanakları İsra 1.ayet ve Necm Suresidir ki;

İsradaki "kul" un kim olduğu Kur'anda belirtilmemiş ve hemen akabindeki ayetlerde Musa aleyhisselamdan behsetmiştir.

Necm suresinde ise, göğe yükselme değil; Allah'ın Cebrail sıfatıyla yeryüzüne tecelli ederek teşrif buyurması anlatılır. Öyle göğe çıkarma eylemi Kur'anda yer almaz.

Saygı ve selamlarımla

Miralay
5. September 2012, 12:53 PM
...arkadaşım bunu sende çok iyi biliyorsunki sünnet ve hadisler olmasa binlerce cevapsız soru kalır

Selam Naci kardeşim.
Kur'anın kendi kendisinin tefsiri olduğu,ihtiyacımız olan herşeye yetecek kadar bol miktarda tafsilatlı örnekler verdiği, apaçık ayan beyan bir rehber olduğu,Kur'anda bahsedilmeyen konularda rabbimizin bizi serbest bıraktığı gibi meselelerde onlarca ayet olduğu halde, hala fikir birliğine varabilmiş değiliz.

Siz hala,Allah'ın elçisinin irtihalinden 100 küsür yıl sonra kaleme alınmış kitaplarla yola çıkıyorsunuz. Halbuki önümüzde kıyamete kadar korunacağı va'dedilmiş bir Kur'an varken; durmadan kulaktan kulağa rivayetler olmasa Kur'anın anlaşılamayacağını iddia ediyorsunuz.

El insaf diyorum,başka şey demiyorum.

Kur'anda "Resulün sünneti" diye bir konu geçmiyorken; sadece sünnet olarak,"Sünnetullah" tan bahsediliyorken, nasıl oluyor da "sünnet,sünnet" diyebiliyorsunuz.

Din oyuna gelmeyecek kadar ciddi bir olaydır. Kesin naslara dayanmalıdır. Kulaktan duyma rivayetlerle din binası inşa edilemez. Öyle olursa her önüne gelen birşeyler uydurur da,halkın pekçoğu da buna inanır.

Hele o uyduran kişilere birkaç kişi de keramet,alimlik vs.yüklerse o kişi artık dokunulmaz olur ve her dediği "SAHİH" olarak nitelendirilir.

Selam ve saygılarımla

nacikocak
5. September 2012, 08:53 PM
ruh hakkında az bir bilgi verilmiştir.

Allah bir iş ve oluş için ARACI KULLANMAZ. Vahyedeceğinde ol der ve olur. O şah damarından daha yakındır.

Siz gökte oturan tanrı tasavvurunda olunca, göktanrı yere aracı ile vahy gönderdiği inancındasınız. Normaldir zira türklerin eski inanç kalıntıları devam etmektedir. Araplarda böylebir inanç vardı, muhammed ölünce gerisin geri eski inançlarına döndüler.

Ve Muhammed sadece bir Resûl'dür. Ondan önce de resûller gelip geçmiştir. Şimdi O, öldü veya öldürüldü ise, siz topuklarınız üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim topukları üzerinde geriye dönerse, bundan sonra Allah'a, asla hiçbir şeyle zarar veremez. Ve Allah, şâkirleri (şükredenleri) yakında mükâfatlandıracaktır. ALİİMRAN 144

Ruh hakkındaki atalarınızın inançlarını bu ortama yansıtmanız normaldir.

arkadaşım diyorumki bu ayette De ki: "Cibril'e kim düşman ise gerçekten onu allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur." (2/97)

allah'u teala haşa yalanmı söylüyor peygamber efendimize senin kalbine indiren O'dur diyor benim demiyor benim iznimle o'dur diyor sen hala aracı yok diyorsun ayetlerin yarısı doğru yarısı yanlışmı yoksa sen sadece yarısınamı inanıyorsun

elbetteki allah neye ol derse olur ancak allah bal'a ol dememiş aracı koymuş arıya bal yapan ol demiş ve yine şu ayette secde suresi 11. ayet Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz diyerek ölüm içinde melekleri aracı kıldığını emretmiştir allah'ın bu kadar ayetine karşın nasıl allah aracı kullanmaz dersiniz

nacikocak
5. September 2012, 11:34 PM
Güzel kardeşim bu iddianızı Kur'anda rabbimiz yalanlıyor. Din ve hayat adına, herşey Kur'anda tam ve eksiksiz var diyor.



Zaten ben de bunu savunuyorum. O dönemde ses ve kamera kaydı mümkün olmadığından dolayı sünnetleri birebir yaşama şansımız malesef yoktur.
Tek istisna, "resulün hayatı Kur'andan ibarettir" ilkesine bağlı kalarak O'nun sünnetlerini Kur'andan öğrenerek yaşayabiliriz.




Kimin takvaca üstün olduğunu ancak yine Kur'andan öğrenebiliriz.



Miracı doğrulayacak, Kur'anda birtek ayet bile yoktur güzel kardeşim.
Miracı savunanların dayanakları İsra 1.ayet ve Necm Suresidir ki;

İsradaki "kul" un kim olduğu Kur'anda belirtilmemiş ve hemen akabindeki ayetlerde Musa aleyhisselamdan behsetmiştir.

Necm suresinde ise, göğe yükselme değil; Allah'ın Cebrail sıfatıyla yeryüzüne tecelli ederek teşrif buyurması anlatılır. Öyle göğe çıkarma eylemi Kur'anda yer almaz.

Saygı ve selamlarımla

daha öncede söyledim kuran'ı kerimin mealini defalarca okudum ancak sırası ile okumadım atlamış olabilirim apaçık olduğunu uyarıcı olduğunu ve benzeri şeyleri okudum ancak herşeyin olduğuna dair bir ayete rastlamadım eğer varsa yazarsanız sevinirim

hadis ve sünnetlerin şüphe bırakmayacak şekilde kayıtlı olmasını bende isterdim bu konuda hemfikiriz

takvaca kimin üstün olduğunu kuran'ı kerimden öğrenemeyiz böyle bir liste sunmaz onu yalnızca allah bilir

arkadaşım diyorsunki miracı doğrulayacak bir ayet yok miracı doğrulayan ayet var ancak allah'u teala sadece isim vermemiş "kulunu" demiş fakat başka bir ayettede sana gösterdiğimiz "o rüya" diyor elbette doğrusunu allah bilir

şimdi yukarıda yazdımya doğrusunu allah bilir birde bunun şöyle bir yönü var bazı şeyleri yalnızca allah bilir bazı şeyleri ise kullarıda bilir çünkü allah bilsinler diye kuran'ı kerimi göndermiş elçiler göndermiş akıl vermiş ve öğretmiştir bilmeyenlere ve akıl vermediklerine sual yoktur


ve yine soruyorum kuran'ı kerimde

namazın rekatları varmı
ne okunacağı varmı
orucu namazı abdesti bozan haller varmı
guslü gerektiren haller varmı

belki camide cemaate katılıp namaz kılarsın neden cemaate katıldığını kuran'dan açıklayamazsın hocanın arkasında durursun neden önde durmadığını açıklayamazsın tekbir getirirsin farzdır onu bile açıklayamazsın çünkü kuran'ı kerimde herşey yoktur ve olanları açıklayıp olmayanları öğretmek için elçi olarak gönderilen peygamber efendimiz görevini en güzel şekilde yaptı diğer peygambelerde yaptı ve allah'u teala bu yüzden onlardan salih kullar diye bahseder

arkadaşım tekrarlıyorum sana tavsiyem allah'u tealanın azhap suresi 21. ayette “Andolsun ki, sizin için ve Allah'a ve ahiret gününe ulaşmayı dileyen ve Allah'ı çok zikredenler için, Allah'ın Resûl'ünde güzel bir örnek vardır” dediği peygamber efendimizin sünnet ve hadislerinin sahteleri var onlara gerek yok demekten vazgeç kuran'ı kerime aykırı bir hadis veya sünnet veya bunlara aykırı bir fetva duyarsan uyma ancak diğerlerine allah rızası için uy eğer uyarsan huzura çıktığında neden uydun derlerse allah rızası için dersin ve allah'ın va'dettiği gibi yaptığın zerre kadar iyiliğin karşılığını alırsın eğer uymazsan şimdiye kadar uymadıklarından bilmediğin için belki sual sorulmaz ama bundan sonra “Andolsun ki, sizin için ve Allah'a ve ahiret gününe ulaşmayı dileyen ve Allah'ı çok zikredenler için, Allah'ın Resûl'ünde güzel bir örnek vardır” ayetimiz sana ulaşmadımı diye sorulabilir o zamanda yine karşılığını alabilirsin

allahım bizi affeder inşallah

pramid
6. September 2012, 01:29 PM
inzal kelimesi gökten inme anlamında mı?

8 çift hayvan nasıl inzal edildi? Bana bir açıklayın.

Ehli sünnet denen zevatlar, yahudileri geçmiş durumda ...

Allah dini yaşayın, bakarayı kesin diyor ...

Siz tutmuş rekat ve bakaranın ayrıntısı ile uğraşıyorsunuz.

Allah dini kolaylaştırdım diyor siz zorlaştırıyorsunuz.

Naci, ALLAH'a dinin mi öğretiyorsunuz.

Kuran ayetleri;

Ruhul kuddüsdür yani temiz bilgidir.
Ruhul emindir; güvenilir bilgidir,
Cibrildir yani zorlayıcıdır.

Eğer siz Allahın zorlayıcı ayetlerine düşman olursan, bende senin düşmanınım, Zira o cibril nebin kalbine ilga edilmiştir. Allahın ayerleri olan cibrile düşman olmayalım.

pramid
6. September 2012, 01:33 PM
elbetteki allah neye ol derse olur ancak allah bal'a ol dememiş aracı koymuş arıya bal yapan ol demiş ve yine şu ayette secde suresi 11. ayet Size vekil kılınan ölüm meleği, sizi vefat ettirecek (öldürecek). Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz diyerek ölüm içinde melekleri aracı kıldığını emretmiştir allah'ın bu kadar ayetine karşın nasıl allah aracı kullanmaz dersiniz

Meleklere imanda sıkıntın var naci bey, Gerçi bütün toplumun sıkıntısı var. Allah boşuna iman meselesi yapmamış.

İncelemini tavsiye ederim: http://vekuran.blogspot.com/2012/01/melek-kavrami-malik-mulk-melik-melekut.html

nacikocak
6. September 2012, 03:24 PM
Meleklere imanda sıkıntın var naci bey, Gerçi bütün toplumun sıkıntısı var. Allah boşuna iman meselesi yapmamış.

İncelemini tavsiye ederim: http://vekuran.blogspot.com/2012/01/melek-kavrami-malik-mulk-melik-melekut.html


indirmek kelimesini gökten indirmek diye anlıyor ve allah'ı gökte arıyorsan gerçekten bulamazsın

oysa ben indirmenin meariç suresinde bahsedilen

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.

1. Bir soran inecek azabı sordu:

2.İnkârcılar için;ki onu savacak yoktur,

3. Yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından.

4. Melekler ve Rûh (Cebrail), oraya, miktarı (dünya senesi ile) ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.

allah katından inme olduğunu bilirim kuran'ı kerim inmiştir ancak gökten değil allah katından inmiştir ve onu cebrail a.s indirmiştir çünkü allah'u teala peygamberleri insanlara cebrail a.s ıda peygamberlere elçi kılmıştır sen nekadar kelimelerle oynamaya çalışsanda kuran'ı kerim korunmuştur şimdiye kadar değişmedi şimdiden sonrada değişmeyecek


birde allah peygamber efendimizi beğendi kendisini elçi kıldı ona kitap gönderdi'de sizmi beğenemediniz elbette allah sizi beğenmediğiniz peygamberden uzak tutacaktır onun olmadığı bir yere gönderecektir biraz sıcak olabilir ama çekeceksiniz çünkü bunu siz istiyorsunuz allahım ahirette beni peygamber efendimize komşu kılsın

bakıyorum meleklerede karşısınız kudüs temiz arındırılmış bu doğru peki ruh'un anlamı nezaman "bilgi" olarak değişti sizin gücünüz değiştirmeye yetermi sanıyorsunuz onun her harfi korunmuştur

birde allah'ın eyetini değiştirmeye çalışıyorsun kalbine inen cibril demiyor kalbine indiren cibril diyor burdan sen nasıl cibrili ayet olarak anlıyorsun

peygambere karşısınız
meleklere karşısınız
kuran'ı kerimi değiştirmeye saptırmaya çalışıyorsunuz

demekki bizim için 6 olan imanın şartı size 3 olarak kalbinize ilga edildi şimdi indirildi desem göktenmi indi dersiniz tabi size 3 olduğuda kesin değil çünkü daha diğerleri hakkında fikirlerinizi yazmadınız

pramid
6. September 2012, 04:06 PM
oysa ben indirmenin meariç suresinde bahsedilen

kalbine inen cibril demiyor kalbine indiren cibril diyor

Hem n-z-l indirme değil dediniz hemde indirip duruyorsunuz.

Siz bu yazdıklarınıza göre miraç safsatasına inamıyorsunuz değil mi?

galipyetkin
6. September 2012, 04:35 PM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki:demekki bizim için 6 olan imanın şartı size 3 olarak kalbinize.....

Şu 6 şart nelerdir?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
6. September 2012, 05:56 PM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki:demekki bizim için 6 olan imanın şartı size 3 olarak kalbinize.....

Şu 6 şart nelerdir?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

şart aslında birdir allah'a inanmak ve emirlerine uymak ancak allah'ın emirleri yerine getirmek için onların gerektirdiği diğer emirleri vardır örneğin namaz kılmak allah'ın emridir ve namaz kılmak için abdest almakta allah'ın emridir aynı bu şekilde allah'a inanıp emirlerine uymamız içn onun peygamberlerine meleklerine kitaplarına ahiret gününe ve hayır ve şerrin yalnızca allah'tan olduğuna inamamız gerekir

bu anlamda sizde bunların hangilerine inanıyor ve yerine getiriyorsunuz mesela diğer arkadaşınız benden bahsederken ehli sünnet diye bahsetmiş evet ben ehli sünnetim kitap ehliyim islam ehliyim peki siz neyin ehlisiniz allah'ın başka emirleri veya kuran'ı kerimden ve peygamber efendimizden sonra gönderdiği başka kitap başka peygambermi varda bizim haberimizmi yok lütfen başka şeyler yazmak veya konuyu değiştirmek yerine inandığınız şeyleri aşağıdaki sırasıyla yazarsanız sevinirim yanlış anlamayın bu soruları bana siz ehli sünnet diyerek kendinizi ayırdığınız için soruyorum

sizi kim yarattı
dininiz nedir
uyduğunuz bir kitap varmı varsa hangisi
peygamberiniz kimdir
namaz kılarmısınız kılıyorsanız kime uyarsınız
öldükten sonra nereye gidip kime hesap vereceksiniz

galipyetkin
6. September 2012, 06:03 PM
Sayın Naci Koçak.

Bırakın yuvarlak lafları, bırakın üzerime yıkılmayı.

6 adet şarta tâbiyim dediniz. Yazınız.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
6. September 2012, 06:15 PM
Hem n-z-l indirme değil dediniz hemde indirip duruyorsunuz.

Siz bu yazdıklarınıza göre miraç safsatasına inamıyorsunuz değil mi?


arkadaşım inzal indirme ve gökten değil allah katından indirme ben senin sorunu hatta sorularını hep cevapladım varsa cevapsız bıraktığım yaz cevaplayım

peki inandığını söylediğin allah rızası için sen benim soruma sırası ile cevap verebilirmisin bu ayette De ki: "Cibril'e kim düşman ise gerçekten onu allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur." (2/97)



1:kuran'ı kerimi peygamber efendimizin kalbine inzal eden indiren cibril olarak geçiyor bu cibril kimdir nedir
2:daha önceki mesajınızda zorlayıcı demişsiniz peki zorlayıcı kimdir şimdi başka anlamını yazma kim olduğunu yaz
3:eğer kimse değil allah kendisinden bahsettiyse bana allahın isimleri arasında cibrili göster
4:madem sizin dediğiniz gibi aracı yok allah'ın küfretmeyin dediği kimdir
5: o'dur dediği kimdir neden benim demiyorda o diyor o demek başkası demek değilmi

nacikocak
6. September 2012, 06:47 PM
Sayın Naci Koçak.

Bırakın yuvarlak lafları, bırakın üzerime yıkılmayı.

6 adet şarta tâbiyim dediniz. Yazınız.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galiba göremediniz yazdıklarrımı aynen kopyalayıp görmeniz için o 6 şartı koyulaştırıyorum

şart aslında birdir 1:allah'a inanmak ve emirlerine uymak ancak allah'ın emirleri yerine getirmek için onların gerektirdiği diğer emirleri vardır örneğin namaz kılmak allah'ın emridir ve namaz kılmak için abdest almakta allah'ın emridir aynı bu şekilde allah'a inanıp emirlerine uymamız içn onun 2: peygamberlerine 3:meleklerine 4:kitaplarına 5:ahiret gününe ve 6:hayır ve şerrin yalnızca allah'tan olduğuna inamamız gerekir

birşeyi merak ettim bakın ben ikinci defa bile cevap veriyorum hatta on defa veririm siz neden cevap vermiyor sadece soru soruyorsunuz yoksa sorduğum sorulara verecek cevabınızmı yok

ates demir
6. September 2012, 07:45 PM
Evet Naci bey haklısınız
Hangi konuda? Yıllarca bu kadar onemli bir olgu olan Namazın kaç rekat olduğunu Kuranda bulamamama hep şaşırmıştım. Çok aradım bir yerde sadece kısaltilabileceği yazıyordu ama yine rekat sayısı yazmıyordu. Hatta rekatın tanımı bile yoktu.
Yıllarca salatı düşündüm. Ve verilen anlamı olan namazı. Demişsinizki hadisler olmasa namaz kaç rekat bunu bile bilemeyiz. Aslında dogru ana bir farkla. SALAT NAMAZ DEĞİL. Salat namazdır diyen bir babayiğit varsa lütfen bana da Ahzab 43 ve 56 yı açıklayıp Allah ve meleklerinin inananlara ve resullerine/nebilerine nasıl namaz kıldığını bir açıklasın. Naci bey kusuruma bakmayın ama siz Kuranı düşünerek okumamışsınız.

ates demir
6. September 2012, 07:46 PM
"Ben ancak bana vahyolunana uyarım"

ates demir
6. September 2012, 07:48 PM
Bu söz nebinin ağzından çıktı. Bir vahiy olarak.
Hadi nebiye uyun...

khaos
6. September 2012, 08:54 PM
allah dilese peygamber efendimize yeni doğmuş bebeği bile helal kılardı bunuda ne senin nede başkasının eleştirme hakkı yoktur hüküm allah'ındır o neyi emrederse doğru olan odur

Sayın Naci Koçak,
size bir kaç sorum olacak

1.Allah peygamberlere neden ''görev''verir?
2.Peygamberlerin Allah ın katında statüsü nedir?
3.Peygamberlerin görevi dışında insan olarak kutsiyetleri varmıdır?
4.Peygamberler hata yapar mı?
5.Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasına izin verir mi? yada emreder mi?

tşk.

galipyetkin
6. September 2012, 09:40 PM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki: ''şart aslında birdir 1:allah'a inanmak ve .....''

Ama sevgili Naci Bey eksik demişsiniz. Yoksa elalem sizi yanlış tanır. Müşrikler de Allah'a inanıyorlar ve varlığını kabul ediyorlardı.

Benden soruyorsunuz. Ben imanımı şartlara bağlamadığımdan ''Sünni'' değilim, ama bu inaçta olanlara da saygı duyuyorum. Ben Kur'anın her kelimesine, kainat kitabına da inanıyorum. Bunlar yeterli herhalde.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
6. September 2012, 09:57 PM
Evet Naci bey haklısınız
Hangi konuda? Yıllarca bu kadar onemli bir olgu olan Namazın kaç rekat olduğunu Kuranda bulamamama hep şaşırmıştım. Çok aradım bir yerde sadece kısaltilabileceği yazıyordu ama yine rekat sayısı yazmıyordu. Hatta rekatın tanımı bile yoktu.
Yıllarca salatı düşündüm. Ve verilen anlamı olan namazı. Demişsinizki hadisler olmasa namaz kaç rekat bunu bile bilemeyiz. Aslında dogru ana bir farkla. SALAT NAMAZ DEĞİL. Salat namazdır diyen bir babayiğit varsa lütfen bana da Ahzab 43 ve 56 yı açıklayıp Allah ve meleklerinin inananlara ve resullerine/nebilerine nasıl namaz kıldığını bir açıklasın. Naci bey kusuruma bakmayın ama siz Kuranı düşünerek okumamışsınız.

merhaba ateş demir ben kuran'ı kerimi düşünerek okudum ancak o iman ile okuyana yol göstericidir onu ne niyetle okursanız size onu verir sorularınızın cevabı buyrun

öncelikle salat nedir salat kelimesi arapçada birkaç anlama gelir ve bunların arasında namaz yoktur anlamları dua etmek övmek istiğfar etmektir salat'ı tefriciye anlamını okursanız peygamber efendimizin hem övüldüğünü hemde onun için dua edildiğini görürsünüz

kuran'ı kerimde salat kelimesi bazı yerlerde dua etmek anlamında bazı yerlerde övmek anlamında kullanılmıştır

allah'u teala kuran'ı kerimde namazı değişik şekillerde emretmiştir bunların arasında secde et zikir et tesbih et yücelt gibi birçok emir vardır ve salat yani dua et ifadeside bunlardan biridir



şimdi kardeşim birisi davul çaldığı için hapise atılıyorsa namaz kılma namaz diye birşey yok ancak çalmanın hem hırsızlık yapmak hemde ses çıkarmak anlamında kullanıldığı gibi salat'ında hem dua etmek hemde övmek anlamında kullanıldığını anlayabiliyorsan namaz kıl ve bütün ayetleri anlamlarına bak anlamak istediğin gibi değilde anlatılmak istendiği gibi anla

nacikocak
6. September 2012, 10:32 PM
Sayın Naci Koçak,
size bir kaç sorum olacak

1.Allah peygamberlere neden ''görev''verir?
2.Peygamberlerin Allah ın katında statüsü nedir?
3.Peygamberlerin görevi dışında insan olarak kutsiyetleri varmıdır?
4.Peygamberler hata yapar mı?
5.Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasına izin verir mi? yada emreder mi?

tşk.


1.Allah peygamberlere neden ''görev''verir?
allah insanları kendisine ibadet ve kulluk etsinler diye yaratmış peygamberlere ise insanlara kendisinin emir ve yasaklarını iletsin diye görev vermiş bu görevi peygamberlere peygamberlere iletme görevini ise cebrail a.s a vermiş çünkü allah'u teala insanların direk muhatap olamayacağı kadar yücedir

2.Peygamberlerin Allah ın katında statüsü nedir?
sevdiği salih kullarım diye bahsettiği elçileridir

3.Peygamberlerin görevi dışında insan olarak kutsiyetleri varmıdır?
sadece peygamberler değil allah bütün yarattıklarını derecelendirmiştir sağ el sol elden üstün ve kutsaldır peygamberlere mucizeler evliyalar gibi sevdiği kullarına kerametler gösterme izni vermiş hatta mazlum olan kafirlerin bile duaları kabul olur

4.Peygamberler hata yapar mı?
elbette yapar hz adem'in elmayı yemesi yusuf a.s ın allah engellemese efendisinin karısının tuzağına düşecek olması peygamber efendimizin görmeyen birini azarlaması birer örnektir

5.Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasına izin verir mi? yada emreder mi?
elbette emretmez ama izin verir çünkü birşeyi toplumun ahlaksızlık kabul etmesi zaten allah'ın emir ve yasaklarından dolayıdır allah giyinmeyi emretmese çıplaklık toplum tarafından hiçbir zaman ahlaksızlık olarak kabul edilmeyecekti

nacikocak
6. September 2012, 11:08 PM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki: ''şart aslında birdir 1:allah'a inanmak ve .....''

Ama sevgili Naci Bey eksik demişsiniz. Yoksa elalem sizi yanlış tanır. Müşrikler de Allah'a inanıyorlar ve varlığını kabul ediyorlardı.

Benden soruyorsunuz. Ben imanımı şartlara bağlamadığımdan ''Sünni'' değilim, ama bu inaçta olanlara da saygı duyuyorum. Ben Kur'anın her kelimesine, kainat kitabına da inanıyorum. Bunlar yeterli herhalde.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.


galip kardeşim varlığını kabul etmek farklı inanmak iman etmek farklı ne müşrikler ne hıristiyanlar ne yahudiler müslümanlar hariç kimse allaha inanmıyor çünkü allah muhammed benim elçim diyor müslümanlar hariç hangileri allah'ın bu sözüne inanıyor

sünnilik sünnetleri yerine getirmek yani allah'ın rasulü elçisi ile aynı yaşamaktrır sünni değilim derken peygambere benzememekle övünüyorsanız benzememekle övündüğünüz kişiyi allah'ın nekadar sevdiğini ve kendisine elçi seçtiğini onlarca ayette sadece onu övdüğünü düşün uzunca düşün yaptığınız doğrumu yanlışmı

khaos
7. September 2012, 02:34 AM
Naci Bey,
Allah peygamberlere neden görev verir?
İnsanın kendisini yaratan bir varlığın olduğunu bilmesi için (asıl ve en önemli sebep budur)ibadet,kulluk etme,dua, şükür bunu kabul ettikten sonra gelir.
Peygamberler yaratıcının kendilerine görev verdiği seçilmiş kişilerdir,memurlardır,habercilerdir,ileticilerdir .
Kutsallık sadece yaratana mahsustur.El kuddüs ve Vahid olan Allahtır.O hatalardan münezzehtir.Bu manada kusurlu olan, hata yapan, kutsal olamaz.

Diyorsunuz ki;

Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasını emretmez ama izin verir çünkü birşeyi toplumun ahlaksızlık kabul etmesi zaten allah'ın emir ve yasaklarından dolayıdır allah giyinmeyi emretmese çıplaklık toplum tarafından hiçbir zaman ahlaksızlık olarak kabul edilmeyecekti.allah dilese peygamber efendimize yeni doğmuş bebeği bile helal kılardı bunuda ne senin nede başkasının eleştirme hakkı yoktur hüküm allah'ındır o neyi emrederse doğru olan odur.

Bu bağlamda
Herşeyi bilimsel bir sebeple(+/-) ,kanunla ve düzenle yaratan Allah için dilerse demek kolaycılığa kaçmak olmuyor mu?
Bence burada yaratıcıyı biraz hafife alıyorsunuz.
dediğinizden hareketle Mesela;
Allah şarap içmeyi yasaklar.Ama peygamber her gün sarhoş biçimde gezer.Soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.
Allah zina yapmayı yasaklar.Ama peygamber tuttuğunu götürür.soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.
Allah adam öldürmeyi yasaklar.Ama peygamber tipini beğenmediği insanı öldürür.soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.

bana var size yok! inanmayan bir insanı böyle inandıramazsınız.bunu yapan bir insanın ise kimse peygamber diye arkasından gitmez. Adaleti,olmayan bir tanrıya kimse inanmaz.Yaratıcıda bizzat yarattığı mahlukun meşrebini iyi bildiği için emirlerini onun kaldırabileceği kadar verir.

gelelim asıl meseleye(insanoğlu ne yapar)
önce bize kuranı gönderen yaratcının sözlerini bir kenera bırakır,sonra dini bir ritüeller silsilesine dönüştürür zorlaştırır içinden çıkılmaz hale getiririz.Doğruluğundan yüzde yüz emin olamayacağımız ikinci üçüncü şahısların ilettiği naklettiği sözleri davranışları alır din diye sarılırız.Sonra peygamberi Allah a sevgili diye atarız.Buda yetmez namaz için pazarlık yaptırırız.hanifi,şafi,maliki,hanbeli diye ayrılırız birimizin haram dediğine öbürü helal der ama hepsi haktır doğrudur.Sanki Allah insanların mezhebine göre helali haramı değiştirirmiş gibi.daha biter mi? Günün şartlarına, siyasi ve bölgesel durumlara göre ürettiğimiz hadisler ne hikmetse kuranla ve birbiriyle ters düşer.Ama yookk alimlerimiz ulemalarımız bunlara inanmayan kafirdir der.

Bu hadislerde melekler hacamatı tavsiye eder.Yaratıcı bir forma sokulur baldırını gösterir.kadınlar aşağılanır,ihlas suresi kuranın üçte biri olur,namaz kılmayan öldürülür vs vs.

eğer peygambere benzemek istiyorsanınz kur'an ın size söylediklerini tatbik edin yeter.daha sonra tuvalete sağ yada sol ayağınızlamı gireceğinizi düşünürsünüz.

pramid
7. September 2012, 07:57 AM
Hazreti naci bey,

Müşrikler namazı kimden öğrendiler.

Hani diyor ya Ayette vay namaz kılanların(sizlerin mealine göre) haline, Müşrikllerin beyt yanında ki namazları felan.

Bir cevabı alalım hazretler.

Not: Hz. / Hazret Sayın anlamında kullanılır kutsallaştıranlara veyl olsun.

galipyetkin
7. September 2012, 11:12 AM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki:sünnilik sünnetleri yerine getirmek yani allah'ın rasulü elçisi ile aynı yaşamaktrır.

Resulü ''Mirac''ta, Göğün 7 kat üstüne çıkartıp, Allah'la koyu bir muhabbet yaptırtmıştınız ya, sizler kişiliksiz, asliyetten mahrum, peygamber taklitçisiniz ya, onun için mi Kur'an'da yazmamasına rağmen namazlarınızda Allah huzuruna çıktığınızı söylüyorsunuz?

Eh, madem huzura çıkıyorsunuz, epeyi de muhabbet ediyorsunuzdur. Siz cenneti de beğenmezsiniz artık. Allah'ın yanında yeriniz var nasıl olsa.

Ama anlamadığım şeyler var? Mesela; Allah ''şefaat benim katımdadır'' demesine rağmen ve O'nun huzuruna çıktığınızda neden ondan 'şefaat' istemiyorsunuz da mesela 'kandil gecelerinizde' ''Şefaat Ya Resulullah'' diye yırtınıyorsunuz? Mahyalara ''şefaat Ya Resullullah'' yazıyorsunuz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
7. September 2012, 09:11 PM
Naci Bey,
Allah peygamberlere neden görev verir?
İnsanın kendisini yaratan bir varlığın olduğunu bilmesi için (asıl ve en önemli sebep budur)ibadet,kulluk etme,dua, şükür bunu kabul ettikten sonra gelir.
Peygamberler yaratıcının kendilerine görev verdiği seçilmiş kişilerdir,memurlardır,habercilerdir,ileticilerdir .
Kutsallık sadece yaratana mahsustur.El kuddüs ve Vahid olan Allahtır.O hatalardan münezzehtir.Bu manada kusurlu olan, hata yapan, kutsal olamaz.

Diyorsunuz ki;

Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasını emretmez ama izin verir çünkü birşeyi toplumun ahlaksızlık kabul etmesi zaten allah'ın emir ve yasaklarından dolayıdır allah giyinmeyi emretmese çıplaklık toplum tarafından hiçbir zaman ahlaksızlık olarak kabul edilmeyecekti.allah dilese peygamber efendimize yeni doğmuş bebeği bile helal kılardı bunuda ne senin nede başkasının eleştirme hakkı yoktur hüküm allah'ındır o neyi emrederse doğru olan odur.

Bu bağlamda
Herşeyi bilimsel bir sebeple(+/-) ,kanunla ve düzenle yaratan Allah için dilerse demek kolaycılığa kaçmak olmuyor mu?
Bence burada yaratıcıyı biraz hafife alıyorsunuz.
dediğinizden hareketle Mesela;
Allah şarap içmeyi yasaklar.Ama peygamber her gün sarhoş biçimde gezer.Soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.
Allah zina yapmayı yasaklar.Ama peygamber tuttuğunu götürür.soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.
Allah adam öldürmeyi yasaklar.Ama peygamber tipini beğenmediği insanı öldürür.soran olursa
-Allah bir tek bana izin verdi peygamber olduğum için.

bana var size yok! inanmayan bir insanı böyle inandıramazsınız.bunu yapan bir insanın ise kimse peygamber diye arkasından gitmez. Adaleti,olmayan bir tanrıya kimse inanmaz.Yaratıcıda bizzat yarattığı mahlukun meşrebini iyi bildiği için emirlerini onun kaldırabileceği kadar verir.

gelelim asıl meseleye(insanoğlu ne yapar)
önce bize kuranı gönderen yaratcının sözlerini bir kenera bırakır,sonra dini bir ritüeller silsilesine dönüştürür zorlaştırır içinden çıkılmaz hale getiririz.Doğruluğundan yüzde yüz emin olamayacağımız ikinci üçüncü şahısların ilettiği naklettiği sözleri davranışları alır din diye sarılırız.Sonra peygamberi Allah a sevgili diye atarız.Buda yetmez namaz için pazarlık yaptırırız.hanifi,şafi,maliki,hanbeli diye ayrılırız birimizin haram dediğine öbürü helal der ama hepsi haktır doğrudur.Sanki Allah insanların mezhebine göre helali haramı değiştirirmiş gibi.daha biter mi? Günün şartlarına, siyasi ve bölgesel durumlara göre ürettiğimiz hadisler ne hikmetse kuranla ve birbiriyle ters düşer.Ama yookk alimlerimiz ulemalarımız bunlara inanmayan kafirdir der.

Bu hadislerde melekler hacamatı tavsiye eder.Yaratıcı bir forma sokulur baldırını gösterir.kadınlar aşağılanır,ihlas suresi kuranın üçte biri olur,namaz kılmayan öldürülür vs vs.

eğer peygambere benzemek istiyorsanınz kur'an ın size söylediklerini tatbik edin yeter.daha sonra tuvalete sağ yada sol ayağınızlamı gireceğinizi düşünürsünüz.


arkadaşım peygamberler senden on kat fazla ibadet yapıyor zoruna gitmiyorda sana haram kılınan 2-3 şey onlara helal kılınıncamı zoruna gidiyor yoksa allah haşa hata yapıpta sana helal kılması gerekenlerimi elçisine helal kıldı bu yüzdenmi zoruna gidiyor

veya sen aciz bir insan olarak sevdiklerine ayrıcalıklı davranma hakkına sahipsinde herşeyin tek sahibi yüce allah böyle bir hakka sahip değil öylemi

sen allah'ı kendinlemi kıyaslıyosun yoksa allah'ın bir emir verirken sanamı sormasını bekliyorsun

gerçekten bu düşüncelerin seni büyük bir azaba götürür allah yücedir ne dilerse ona ol der oda olur ve kimse buna engel olamaz ve karışamaz böyle sadece dilinle eleştirebilirsin ama o gün o dilini yakacaklarını unutma yada tövbe et allah bağışlayıcıdır

nacikocak
7. September 2012, 09:20 PM
Hazreti naci bey,

Müşrikler namazı kimden öğrendiler.

Hani diyor ya Ayette vay namaz kılanların(sizlerin mealine göre) haline, Müşrikllerin beyt yanında ki namazları felan.

Bir cevabı alalım hazretler.

Not: Hz. / Hazret Sayın anlamında kullanılır kutsallaştıranlara veyl olsun.


müşrikler uzaydamı yaşıyorlardı dememek elde değil ayrıca o ayet müşrikler için değil namaz kılıpta günah işleyen müslümanlara gönderildi ayetin bullunduğu surenin tamamını okuma zahmeti göstersen anlardın

nacikocak
7. September 2012, 09:49 PM
Sayın Naci Koçak.

Demişsiniz ki:sünnilik sünnetleri yerine getirmek yani allah'ın rasulü elçisi ile aynı yaşamaktrır.

Resulü ''Mirac''a, Göğün 7 kat üstüne çıkartıp, Allah'la koyu bir muhabbet yaptırtmıştınız ya, sizler kişiliksiz, asliyetten mahrum, peygamber taklitçisiniz ya, onun için mi Kur'an'da yazmamasına rağmen namazlarınızda Allah huzuruna çıktığınızı söylüyorsunuz?

Eh, madem huzura çıkıyorsunuz, epeyi de muhabbet ediyorsunuzdur. Siz cenneti de beğenmezsiniz artık. Allah'ın yanında yeriniz var nasıl olsa.

Ama anlamadığım şeyler var? Mesela; Allah ''şefaat benim katımdadır'' demesine rağmen ve O'nun huzuruna çıktığınızda neden ondan 'şefaat' istemiyorsunuz da mesela 'kandil gecelerinizde' ''Şefaat Ya Resulullah'' diye yırtınıyorsunuz? Mahyalara ''şefaat Ya Resullullah'' yazıyorsunuz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

miraç peygamber efendimizin arşa yükselmesidir göğe değil bu makam sıfatındadır mekan değil ayrıca bedenen değil böyle bir iddiam yok çünkü dedimya ben kuran'ı kerimi belki atladığım noktalar vardır ama birkaç defa mealini okudum ve allah şöyle buyurur

(Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de, uykuları esnasında ruhlarını alır. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Elbette, düşünenler için, bunda, alınacak ibretler vardır) [Zümer 42]

allah bizi heran görür işitir bize şah damarımızdan daha yakındır ancak biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman allah'ı unuturuz namazı ise allah'ın bizi görüp işittiğini bilerek ve düşünerek kılarız onun için sadece namazda allah'ın huzurundaymış gibi hissederiz halbuki sadece namazda değil herzaman allah'ın huzurundayız çünkü bizi herzaman görüp işitmekte ve yine en yakın olduğumuz an secde olarak anılır bunun anlamıda yine mekan olarak değil manevi yakınlıktır çünkü secdede yere kapanıp allah'a övgüler yağdırıp yüceltip yalvarıp yakarıp ona bağlılığımızı gösteririz

son cümlen ise herşeyi açıklıyor çünkü biz müslümanlar namazı hakkı ile kılanlar namazda allahtan af dileriz bütün istek ve arzularımız için o'na yalvarırız yalnız ondan bekleriz süt içerken ineğin vesile olduğunu bizim süt içmemiz için ineği allah'ın yarattığını bilir ve içtikten sonrada şükrederiz

khaos
7. September 2012, 09:53 PM
arkadaşım peygamberler senden on kat fazla ibadet yapıyor zoruna gitmiyorda sana haram kılınan 2-3 şey onlara helal kılınıncamı zoruna gidiyor yoksa allah haşa hata yapıpta sana helal kılması gerekenlerimi elçisine helal kıldı bu yüzdenmi zoruna gidiyor

veya sen aciz bir insan olarak sevdiklerine ayrıcalıklı davranma hakkına sahipsinde herşeyin tek sahibi yüce allah böyle bir hakka sahip değil öylemi

sen allah'ı kendinlemi kıyaslıyosun yoksa allah'ın bir emir verirken sanamı sormasını bekliyorsun

gerçekten bu düşüncelerin seni büyük bir azaba götürür allah yücedir ne dilerse ona ol der oda olur ve kimse buna engel olamaz ve karışamaz böyle sadece dilinle eleştirebilirsin ama o gün o dilini yakacaklarını unutma yada tövbe et allah bağışlayıcıdır

Hep aynı laflar...yüzyıllardır İslamın sokulduğu kalıp bu.Papağan gibi tekrarlayın durun.
Anlattığım şeyi lütfen bir daha okuyun.çok dar kapsamda düşünüyorsunuz.sizin yaptığınız yaratıcıyı kalıba sokmak.
Rabbimize sevgili,arkadaş,yoldaş atamak sizce onun azametine saygısızlık etmek olmaz mı?
Ben ne diyorum kutsal olan yalnızca Allah tır.El kuddüs o dur.Vahid o dur.
Bu düşüncelerim mi beni azaba götürecek?
Ben yaratıcıyı sizin gibi insanlaştırmadığım için mi azaba gideceğim?
Allah ı düşünürken onun gücüne kudretine saygıyla karışık duyduğum hayranlık mı beni azaba götürecek?
Onu kalbimin en derininde bile korkudan çok sevgiyle içselleştirdiğim için mi beni azaba götürecek?

Ben aciz bir insan olarak sevdiklerime ayrıcalıklı davranırım.Ama herşeyin yaratıcısı olan yüce Allah kendisine inanmayana bile adaletli davranır.Herkese hakkını verir.Hangi kulunu ne kadar sevdiğinide yalnızca o bilir.

Önce Allah ı tanıyın gerçekten içselleştirin.İster korkun ister sevin ama önce tanıyın.Milyarlarca yıldızı ,galaksiyi,elementleri,canlıları ve daha bilmediğimiz tanımlayamadığımız nice şeyleri yaratan rabbimizi insanlaştırmayın.

nacikocak
7. September 2012, 10:25 PM
Hep aynı laflar...yüzyıllardır İslamın sokulduğu kalıp bu.Papağan gibi tekrarlayın durun.
Anlattığım şeyi lütfen bir daha okuyun.çok dar kapsamda düşünüyorsunuz.sizin yaptığınız yaratıcıyı kalıba sokmak.
Rabbimize sevgili,arkadaş,yoldaş atamak sizce onun azametine saygısızlık etmek olmaz mı?
Ben ne diyorum kutsal olan yalnızca Allah tır.El kuddüs o dur.Vahid o dur.
Bu düşüncelerim mi beni azaba götürecek?
Ben yaratıcıyı sizin gibi insanlaştırmadığım için mi azaba gideceğim?
Allah ı düşünürken onun gücüne kudretine saygıyla karışık duyduğum hayranlık mı beni azaba götürecek?
Onu kalbimin en derininde bile korkudan çok sevgiyle içselleştirdiğim için mi beni azaba götürecek?

Ben aciz bir insan olarak sevdiklerime ayrıcalıklı davranırım.Ama herşeyin yaratıcısı olan yüce Allah kendisine inanmayana bile adaletli davranır.Herkese hakkını verir.Hangi kulunu ne kadar sevdiğinide yalnızca o bilir.

Önce Allah ı tanıyın gerçekten içselleştirin.İster korkun ister sevin ama önce tanıyın.Milyarlarca yıldızı ,galaksiyi,elementleri,canlıları ve daha bilmediğimiz tanımlayamadığımız nice şeyleri yaratan rabbimizi insanlaştırmayın.

allah peygambere mahsus haramı helal kılmaz diye allah'ın ayetini yalanlıyorsun sonrada diyorsunki ben bu yüzdenmi azap göreceğim benim buna cevap verme yetkim ve hakkım yok ancak sana kuran'ı kerimde allah'u tealanın ayetlerimi yalanlayanları büyük bir azap bekliyor dediğini söyleyebilirim ve yine tövbe edenleri bağışlayacağını va'dettiğini

ahzap suresi 50. ayet

Ey peygamber! Biz bilhassa sana şunları helâl kıldık: Mehirlerini vermiş olduğun eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından sahip olduğun cariyeleri, amcalarının kızlarından, halalarının kızlarından, dayılarının kızlarından, teyzelerinin kızlarından seninle beraber hicret etmiş olanları, bir de mümin bir kadın kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istediği takdirde, onu başka müminlere değil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara eşleri ve cariyeleri hakkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlık olmaması içindir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir

khaos
7. September 2012, 11:44 PM
yine anlamamışsın yine anlamamışsın
ben ayeti inkar mı ediyorum? sen yalancısın, iftiracısın

ben sana
''Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasını emreder mi?''diye sormuştum.verdiğim örnekler içki,adam öldürme ve zinaydı

sen Allah isterse bebeği bile peygambere helal kılardı diyosun.yani sen diyorsun ki Allah isteseydi peygambere pedofiliyi serbest bırakırdı.Benim yazımda verdiğim örneklerin ayette bahsedilen şeylerle ne alakası var.bu ayette(ahzap 50) tüm toplumlar için ahlaksızlık olarak görülebilecek bir konu yok ki.ama sen böyle bir iğrençliği peygambere yakıştırabiliyorsun.seninle aramızdaki fark bu zaten.

yazık...

galipyetkin
8. September 2012, 12:42 AM
Sayın Naci Koçak.

Hani Peygamberimizin Miraç'ta huzura çıkmıştı da Diğer Peygamberlere İmamlık yapıp da namaz kıldırmıştı ya. Kaçıncı katta idi.
Hani Huzurdan çıkıp da Musa Peygamber'e rastlamıştı da, Musa ''50 rekat fazla, çık söyle indirsin'' diye ültimatomlar yağdırıp, Peygamberimiz de, her seferinde ''emrin olur'' deyip, Allah'a namazı hani 5'e indirtmişlerdi ya?, bu görüşmeler kaçıncı katta olmuştu? Ben unutmuşum da. Ne ''arş''ı Naci bey. Basbayağı, Zeus'un Olimpos dağına oturtulduğu gibi, gök'ün 7. katına oturttular Allah'ı.

Sayın Naci Koçak. Demişsiniz ki. allah bizi heran görür işitir bize şah damarımızdan daha yakındır ancak biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman allah'ı unuturuz namazı ise allah'ın bizi görüp işittiğini bilerek ve düşünerek kılarız onun için sadece namazda allah'ın huzurundaymış gibi hissederiz halbuki sadece namazda değil herzaman allah'ın huzurundayız çünkü bizi herzaman görüp işitmekte ve yine en yakın olduğumuz an secde olarak anılır bunun anlamıda yine mekan olarak değil manevi yakınlıktır çünkü secdede yere kapanıp allah'a övgüler yağdırıp yüceltip yalvarıp yakarıp ona bağlılığımızı gösteririz.

Gelin şu söylediklerinizi cümle cümle ayırıp tahlil edelim:
a-allah bizi heran görür işitir bize şah damarımızdan daha yakındır
b-ancak biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman allah'ı unuturuz
c-namazı ise allah'ın bizi görüp işittiğini bilerek ve düşünerek kılarız
ç-onun için sadece namazda allah'ın huzurundaymış gibi hissederiz
d-halbuki sadece namazda değil herzaman allah'ın huzurundayız
e-çünkü bizi herzaman görüp işitmekte ve yine en yakın olduğumuz an secde olarak anılır bunun anlamıda yine mekan olarak değil manevi yakınlıktır
f-çünkü secdede yere kapanıp allah'a övgüler yağdırıp yüceltip yalvarıp yakarıp ona bağlılığımızı gösteririz

Bakın ben bu yazılanlardan ne anlıyorum:
Ezanla hatırlatan olmasa, biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman Allah'ı unuttuğumuzdan onu bile yapmayacağız ama, işte bir günde ancak beş kere hatırlamamız hatırlatılıyor ezanla. Bunu da bizi görüp işittiği için yapıyoruz. Sadece namazda Allahın huzurundaymış gibi hissederiz; sair zamanlarda mı? Sorma. Onun için secdeye kapanıp salya, sümük, gözyaşı yalvarıp yakarıp övgüler YAĞdırıp yüceltiriz.

Arkadaşım. Daha yücesi, ya da daha yüce makam mı var ki Allah'ı yüceltiyorsunuz. Nerede yazıyor bana övgüler YAĞdırıp, yalvarıp yakarın beni yüceltin diye? Sana bana mı muhtaç? Yoksa zalim mi?

Naci Bey.
Şefaat sorumu atlamışsınız, cevaplamamışsınız. Şefaati neden Allah'tan değil de Peygamber'den istiyorsunuz? Allah Şefaat benim katımda demiyor mu?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
8. September 2012, 12:40 PM
yine anlamamışsın yine anlamamışsın
ben ayeti inkar mı ediyorum? sen yalancısın, iftiracısın

ben sana
''Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasını emreder mi?''diye sormuştum.verdiğim örnekler içki,adam öldürme ve zinaydı

sen Allah isterse bebeği bile peygambere helal kılardı diyosun.yani sen diyorsun ki Allah isteseydi peygambere pedofiliyi serbest bırakırdı.Benim yazımda verdiğim örneklerin ayette bahsedilen şeylerle ne alakası var.bu ayette(ahzap 50) tüm toplumlar için ahlaksızlık olarak görülebilecek bir konu yok ki.ama sen böyle bir iğrençliği peygambere yakıştırabiliyorsun.seninle aramızdaki fark bu zaten.

yazık...

tabi ayetleri yalanlayıp değiştirmeye çalışan biri için kendi yazdığı soruyu değiştirmesi gayet normal işte senin sorduğun sorunun ilk şekli


5.Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasına izin verir mi? yada emreder mi?

burada iki soru var emredermi ve izin verirmi ama bu soruyu emredermi diye değiştirmişsin

oysa ben senin gibi çaktırmadan değil açıkça verdiğim cevabı değiştiriyorum ben senin emredermi soruna emretmez demiştim ancak daha sonra düşündüm ve yanıldığımın farkına vardım ve tövbe ettim çünkü allah toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen suçsuz olan kendi çocuğunu boğazlamayı hz ibrahime emretmiştir allah dilediğini yapar ve bunu yaparken toplumun ahlaksızlık sayıp saymamasını umursamaz çünkü toplumu ve toplumun ahlaksızlık saydığı şeyleri zaten o yaratmıştır bu husus içki kumar zina ve aklına gelebilecek herşey için aynıdır allah birşeyi emredeceği zaman ve izin vereceği zaman ne senden nede toplumdan ne utanır nede korkar

nacikocak
8. September 2012, 01:48 PM
Sayın Naci Koçak.

Hani Peygamberimizin Miraç'ta huzura çıkmıştı da Diğer Peygamberlere İmamlık yapıp da namaz kıldırmıştı ya. Kaçıncı katta idi.
Hani Huzurdan çıkıp da Musa Peygamber'e rastlamıştı da, Musa ''50 rekat fazla, çık söyle indirsin'' diye ültimatomlar yağdırıp, Peygamberimiz de, her seferinde ''emrin olur'' deyip, Allah'a namazı hani 5'e indirtmişlerdi ya?, bu görüşmeler kaçıncı katta olmuştu? Ben unutmuşum da. Ne ''arş''ı Naci bey. Basbayağı, Zeus'un Olimpos dağına oturtulduğu gibi, gök'ün 7. katına oturttular Allah'ı.

Sayın Naci Koçak. Demişsiniz ki. allah bizi heran görür işitir bize şah damarımızdan daha yakındır ancak biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman allah'ı unuturuz namazı ise allah'ın bizi görüp işittiğini bilerek ve düşünerek kılarız onun için sadece namazda allah'ın huzurundaymış gibi hissederiz halbuki sadece namazda değil herzaman allah'ın huzurundayız çünkü bizi herzaman görüp işitmekte ve yine en yakın olduğumuz an secde olarak anılır bunun anlamıda yine mekan olarak değil manevi yakınlıktır çünkü secdede yere kapanıp allah'a övgüler yağdırıp yüceltip yalvarıp yakarıp ona bağlılığımızı gösteririz.

Gelin şu söylediklerinizi cümle cümle ayırıp tahlil edelim:
a-allah bizi heran görür işitir bize şah damarımızdan daha yakındır
b-ancak biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman allah'ı unuturuz
c-namazı ise allah'ın bizi görüp işittiğini bilerek ve düşünerek kılarız
ç-onun için sadece namazda allah'ın huzurundaymış gibi hissederiz
d-halbuki sadece namazda değil herzaman allah'ın huzurundayız
e-çünkü bizi herzaman görüp işitmekte ve yine en yakın olduğumuz an secde olarak anılır bunun anlamıda yine mekan olarak değil manevi yakınlıktır
f-çünkü secdede yere kapanıp allah'a övgüler yağdırıp yüceltip yalvarıp yakarıp ona bağlılığımızı gösteririz

Bakın ben bu yazılanlardan ne anlıyorum:
Ezanla hatırlatan olmasa, biz dünyanın zevklerine kapılıp çoğu zaman Allah'ı unuttuğumuzdan onu bile yapmayacağız ama, işte bir günde ancak beş kere hatırlamamız hatırlatılıyor ezanla. Bunu da bizi görüp işittiği için yapıyoruz. Sadece namazda Allahın huzurundaymış gibi hissederiz; sair zamanlarda mı? Sorma. Onun için secdeye kapanıp salya, sümük, gözyaşı yalvarıp yakarıp övgüler YAĞdırıp yüceltiriz.

Arkadaşım. Daha yücesi, ya da daha yüce makam mı var ki Allah'ı yüceltiyorsunuz. Nerede yazıyor bana övgüler YAĞdırıp, yalvarıp yakarın beni yüceltin diye? Sana bana mı muhtaç? Yoksa zalim mi?

Naci Bey.
Şefaat sorumu atlamışsınız, cevaplamamışsınız. Şefaati nadan Allah'tan değil de Peygamber'den istiyorsunuz? Allah Şefaat benim katımda demiyor mu?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

galip bey ilk önce siz şimdiye kadar benim sorduğum hiçbir soruya cevap vermeyip birde bana şefaat sorumu atlamışsınız demeniz garip değilmi değilmi

şefaat allah katındadır ve peygamber efendimize görevini en iyi şekilde yerine getirdiği için hediye olarak allah soracak rasulüm ümmetinden kimlere şefaat ediyim ve peygamber efendimiz eliyle tek tek seçmeyecek sıfatlarını sayacak sünneti yerine getirenler iyiliği çok yapanlar gibi

günde beş kere allah'ı hatırlamamız değil allah'ın emri olan namaz ibadetini yerine getirmemiz için ezan okunur sadece namaz değil insanlara camilerde vaaz ve hutbelerde bütün ibadetler hatırlatılır

allah bizim ibadetimize muhtaç olduğu için değil biz şeytanla yarıştığımız için ve ona muhtaç olduğumuz için onu yüceltir emirlerini yerine getirir ve yalvarırız

allah'tan daha yücesi yoktur bizim yücesin allah'ım dememizin nedeni şeytana uyup allah'tan başkasına ilah olarak iman etmediğimizi ve müşriklerden farklı olduğumuzu göstermektir çünkü onlar yüce allah değil yüce fravun yüce nemrut yüce ateş derler diğer ibadedtlerimizin sebebide aynıdır

son olarak bundan sonra eğer gerçekten öğrenmek istediğiniz bir konu olursa ve benim bildiğim bir konu ise cevap vericem çünkü khaos isimli üyenin bir sorusuna yanlış cevap verdim sonradan hatırlayıp düzelttim ancak konu yüce olan allah'ın ayetleri yanlış yapmaktan o'na sığınırım

ve o peygambere nahl suresi 37. ayette derki

Onları doğru yola sevketmek için, üzerlerine düştükçe düşsen de şüphe yok ki, Allah sapıklığı kabul edeni, doğru yola getirmez ve onlara birtek yardımcı da yoktur

galipyetkin
8. September 2012, 03:01 PM
Sayın Naci Bey.

Allah'ın adaletine benim tam güvenim, imanım var. Zerre ağırlığında bile olsa herkes hakkını alacak. Kimse kayırılmayacak. Allah kitabında öyle söylüyor; ben de Allah'a inanıyorum.

Herhalde siz buna inanmıyorsunuz. Ki bazı kişilere şefaatten bahsediyor, hem de şafaat edilecek kişilerin seçimini Peygamber'in yaptığını söylüyorsunuz.

Bu torpil sistemi, Allah'a, Allah'ın ''El Adl' ismine aykırı değil mi? Bazılarına şefaatle torpil yapılırsa ''zulum'' ortaya çıkmaz mı? Allah'ın adaletinden şüphe edilmez mi?. Bu eylem itiraza uğramaz mı?

Hangi ayet?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

nacikocak
8. September 2012, 06:09 PM
Sayın Naci Bey.

Allah'ın adaletine benim tam güvenim, imanım var. Zerre ağırlığında bile bile olsa herkes hakkını alacak. Kimse kayırılmayacak. Allah kitabında öyle söylüyor; ben de Allah'a inanıyorum.

Herhalde siz buna inanmıyorsunuz. Ki bazı kişilere şefaatten bahsediyor, hem de şafaat edilecek kişilerin seçimini Peygamber'in yaptığını söylüyorsunuz.

Bu torpil sistemi, Allah'a, Allah'ın ''El Adl' ismine aykırı değil mi? Bazılarına şefaatle torpil yapılırsa ''zulum'' ortaya çıkmaz mı? Allah'ın adaletinden şüphe edilmez mi?. Bu eylem itiraza uğramaz mı?

Hangi ayet?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

allah elbette adaletlidir o yüzden bizden kat kat daha fazla ibadet edip günahları ise sayılacak kadar az olan peygamberlerine bunun karşılığında sizin deyiminizle torpil geçmiştir öyleki hz isa'ya hastaları iyileştirme yetkisi hz musa'ya kimsenin sahip olamayacağı asa hz süleyman'ın emrine rüzgarı ve sayısız hazineler vermiştir ve peygamber efendimize ise şefaat edeceği bazı kullarını seçme izni vermiştir

yine allah peygamberlerin bazen zulüm görmesine izin vermiş fakat kaldıramayacakları yüküde yüklememiştir birçok peygamberi ölümden kurtarmıştır allah'ın ilmi başkadır bizim çoğunu anlamamız mümkün değil o yüzden khaosun yaptığı gibi eleştirme hakkımızda yoktur

allah elbette adaletlidir herkese hakettiğini verir ancak merhametlidirde birçok ayette yapılan iyiliklerin ve ibadetlerin karşılığının alınacağı va'dedilirken aşağıda yazdığım ayette olduğu gibi günahlar için aynı şey geçerli değildir onlar şirk hariç affedilebilir tabi tövbe etmiş olmak bunu dahada kolaylaştırır

Maide 39. ayette Allah: "ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve davranışlarını düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir"

kuran'ı kerimde birçok ayette kimsenin kayrılmayacağı yazar ancak ayetlerin önünü ve arkasını okursanız kayrılmayacak olanların cehennemi fazlasıyla haketmiş olanlar olduğunu görürsünüz ve allah benim azap edeceklerime kimseden yardım dokunmaz diyor ben kimseyi affetmem demiyor yani kayırma var allah dilediğini kayıracak ancak allah birde ben kayıracağım diye günah işlemeyin ozaman sizde kayrılmayacaklar arasına girersiniz diyor

allah kuran'ı kerimde peygamberlerin bile hatalarını söylüyor mesela tevbe suresi 43. ayette allah peygamber efendimize "Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?" diyor yani peygamberler bile hata yapmış günah işlemişken eğer kayırma olmasa cennete kim girebilir eğer allah merhametli ve bağışlayıcı olmasa cennete sadece sayılacak kadar insan girerdi hatta insanlık hiç olmaz hz adem direk cehenneme giderdi çünkü yasak olan elmayı yiyerek ilk günahı o işledi ancak allah onu senin deyiminle şeytana karşı kayırdı yani bağışladı

galipyetkin
8. September 2012, 07:45 PM
Sayın Naci Bey.

allah elbette adaletlidir herkese hakettiğini verir ANCAK...
Yine
kuran'ı kerimde birçok ayette kimsenin kayrılmayacağı yazar ANCAK...

demenizden sonra biraz düşünmem gerekiyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
8. September 2012, 08:59 PM
tabi ayetleri yalanlayıp değiştirmeye çalışan biri için kendi yazdığı soruyu değiştirmesi gayet normal işte senin sorduğun sorunun ilk şekli


5.Allah insanlara yasakladığı ve her toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen şeyleri peygamberlerinin yapmasına izin verir mi? yada emreder mi?

burada iki soru var emredermi ve izin verirmi ama bu soruyu emredermi diye değiştirmişsin

oysa ben senin gibi çaktırmadan değil açıkça verdiğim cevabı değiştiriyorum ben senin emredermi soruna emretmez demiştim ancak daha sonra düşündüm ve yanıldığımın farkına vardım ve tövbe ettim çünkü allah toplum tarafından ahlaksızlık olarak kabul edilen suçsuz olan kendi çocuğunu boğazlamayı hz ibrahime emretmiştir allah dilediğini yapar ve bunu yaparken toplumun ahlaksızlık sayıp saymamasını umursamaz çünkü toplumu ve toplumun ahlaksızlık saydığı şeyleri zaten o yaratmıştır bu husus içki kumar zina ve aklına gelebilecek herşey için aynıdır allah birşeyi emredeceği zaman ve izin vereceği zaman ne senden nede toplumdan ne utanır nede korkar



"Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." (SAFFAT/96)

Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. O da hemen oluverir. (NAHL/40)

Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır. (EN'AM/73)

O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir. (BAKARA/117)

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir. (KASAS/68)

O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz. (YASİN/83)

Naci Bey,
yukardaki ayetlere bakarak burdan yola çıktığınızı düşünüyorum.
Evet Allah her şeyi yaratmıştır.şeytanıda,haramıda,zinayıda,cinayetide .Ama hep iyiliği,doğruluğu,adaleti emretmiştir.
ne yazmıştım Allah Herşeyi bilimsel bir sebeple(+/-) ,kanunla ve düzenle yaratmıştır. buradaki (+)ve(-) zıtlıklarıyla manasındaydı.


Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur. (NİSA/110)

Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir. (RA'D/6)

Bakın Allah kötüyü de zulmüde yaratmış ama hep iyiliği yada iyi olanı emrediyor.Ve başından beri kötü olanı ve kötü şeyleri cezalandırdığını söylüyor.


Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir. (NİSA/111)

Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (FURKAN/70)

Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir. (NİSA/40)

İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır. (YUNUS/26)


Allah zaten başından beri iyiyi kötüyü belirlemiş.Düzeni kurmuş.İnsanoğlu cennetten kovulmadan önce bile.Ve yarattığı insanın neye ihtiyacı olduğunuda biliyor.Dünyada örnekleri olsada zalim,adaletsiz,despot bir Tanrıya kimse inanmaz.(hür iradeyle)

İşte bu yüzden sana yaratanı hafife alıyorsun derken söylediklerimde ne kadar haklı olduğumu çıkardın.bir örnek mizansen vereceğim
diyelim ki;
Bilinmeyen bir yerde bilinmeyen bir zamanda bir adam ortaya çıkıyor.Ben peygamberim bana Allah tan ayetler geliyor diyor.
Ahali soruyor senin tanrın ne diyor?
Adam cevaplıyor:
-Adam öldürmeyeceksin(adam öldürmek ilk insandan beri suç bakınız habil ve kabil)
-zina yapmayacaksın
-yalan söylemeyeceksin
iyi anlaman için bu üç örneği veriyorum çünkü dünyanın neresine gidersen git bu söylediklerim toplumlar tarafından en azından ahlaksızlık olarak değerlendirilir.
Sonra peygamber olan adam durduk yere adam öldürüyor,istediği zaman istediği kadınla zina yapıyor,bir gün öyle bir gün böyle konuşuyor milleti kandırıp duruyor.
Ahali bir zaman sonra diyorki;
-Ya sevgili peygamberim iyi hoşta sen bunları bize yapmayın diyorsun ama Allah ın yasakladığı şeylerin maşallah hepsini yapıyorsun.
Peygamberde;
-Bana gelen ayetleri okumadınız mı?Allah bu konuda yalnızca bana imtiyaz tanıdı size yasak ama bana serbest.Siz Allah ın ayetlerini mi sorguluyorsunuz?inkar mı ediyorsunuz?Allah dilerse her şeyi yapar.
ve sorular...
Ahali bu adamın Tanrısına neden inansın veya bu adamın peşinden neden gitsin veya söylediklerine neden inansın


Şimdi bunları niye yazdım
Sen ne dedin.''Allah isterse yeni doğmuş bebeği bile peygambere helal kılardı''
pedofiliyi peygamberine serbest bırakan bir tanrı.

şimdi senin kafandan bakarak şunuda diyebiliriz Allah isteseydi İslam a şeytanı peygamber atardı.Yada Allah isteseydi melekler insanlara her gün tecevüz ederdi.istediğin kadar çoğalt.
İşte bu yüzden yaratıcıyı hafife alıyorsun diyorum.

Allah ın kurduğu düzene bir bak lütfen


Birde insan Tanrı ya neden inanma ihtiyacı hisseder? bunun cevabını verirsen yukarda anlattığım şeylerin cevabınıda alırsın?

not:Aramızdaki fark senin baldırı olan bir yaratıcıya, Benim ise hayatın tek kaynağı,ezeli ve ebedi olan,eşi ve benzeri olmayan,adil olan,bağışlayan bir yaratıcıya inanıyor olmam.

ates demir
8. September 2012, 10:33 PM
Kasas 30

1. fe : böylece, artık
2. lemmâ : olduğu zaman
3. etâ-hâ : oraya geldi
4. nûdiye : nida edildi, seslenildi
5. min : den
6. şâtıı el vâdi : vadi tarafı
7. el eymeni : sağ taraf
8. fî : de
9. el buk'ati : yer
10. el mubâreketi : mübarek
11. min eş şecerati : ağaçtan
12. en yâ mûsâ : ey Musa
13. innî : muhakkak ben
14. ene allâhu : Ben Allah'ım
15. rabbu : Rab
16. el âlemîne : âlemler

khaos
8. September 2012, 10:50 PM
Kasas 30

1. fe : böylece, artık
2. lemmâ : olduğu zaman
3. etâ-hâ : oraya geldi
4. nûdiye : nida edildi, seslenildi
5. min : den
6. şâtıı el vâdi : vadi tarafı
7. el eymeni : sağ taraf
8. fî : de
9. el buk'ati : yer
10. el mubâreketi : mübarek
11. min eş şecerati : ağaçtan
12. en yâ mûsâ : ey Musa
13. innî : muhakkak ben
14. ene allâhu : Ben Allah'ım
15. rabbu : Rab
16. el âlemîne : âlemler


aracı yok!

ates demir
8. September 2012, 11:16 PM
aracı yok!!!

nacikocak
9. September 2012, 01:04 PM
"Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." (SAFFAT/96)

Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece "ol" dememizdir. O da hemen oluverir. (NAHL/40)

Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır. (EN'AM/73)

O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o da hemen oluverir. (BAKARA/117)

Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir. (KASAS/68)

O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu elinde bulunan Allah'ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O'na döndürüleceksiniz. (YASİN/83)

Naci Bey,
yukardaki ayetlere bakarak burdan yola çıktığınızı düşünüyorum.
Evet Allah her şeyi yaratmıştır.şeytanıda,haramıda,zinayıda,cinayetide .Ama hep iyiliği,doğruluğu,adaleti emretmiştir.
ne yazmıştım Allah Herşeyi bilimsel bir sebeple(+/-) ,kanunla ve düzenle yaratmıştır. buradaki (+)ve(-) zıtlıklarıyla manasındaydı.


Kim bir kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur. (NİSA/110)

Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir. (RA'D/6)

Bakın Allah kötüyü de zulmüde yaratmış ama hep iyiliği yada iyi olanı emrediyor.Ve başından beri kötü olanı ve kötü şeyleri cezalandırdığını söylüyor.


Kim bir kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, hikmet sahibidir. (NİSA/111)

Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. (FURKAN/70)

Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez. Eğer yapılan iyilik zerre kadar da olsa, onun sevabını kat kat artırır. Ve kendi katından büyük bir mükafat verir. (NİSA/40)

İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır. (YUNUS/26)


Allah zaten başından beri iyiyi kötüyü belirlemiş.Düzeni kurmuş.İnsanoğlu cennetten kovulmadan önce bile.Ve yarattığı insanın neye ihtiyacı olduğunuda biliyor.Dünyada örnekleri olsada zalim,adaletsiz,despot bir Tanrıya kimse inanmaz.(hür iradeyle)

İşte bu yüzden sana yaratanı hafife alıyorsun derken söylediklerimde ne kadar haklı olduğumu çıkardın.bir örnek mizansen vereceğim
diyelim ki;
Bilinmeyen bir yerde bilinmeyen bir zamanda bir adam ortaya çıkıyor.Ben peygamberim bana Allah tan ayetler geliyor diyor.
Ahali soruyor senin tanrın ne diyor?
Adam cevaplıyor:
-Adam öldürmeyeceksin(adam öldürmek ilk insandan beri suç bakınız habil ve kabil)
-zina yapmayacaksın
-yalan söylemeyeceksin
iyi anlaman için bu üç örneği veriyorum çünkü dünyanın neresine gidersen git bu söylediklerim toplumlar tarafından en azından ahlaksızlık olarak değerlendirilir.
Sonra peygamber olan adam durduk yere adam öldürüyor,istediği zaman istediği kadınla zina yapıyor,bir gün öyle bir gün böyle konuşuyor milleti kandırıp duruyor.
Ahali bir zaman sonra diyorki;
-Ya sevgili peygamberim iyi hoşta sen bunları bize yapmayın diyorsun ama Allah ın yasakladığı şeylerin maşallah hepsini yapıyorsun.
Peygamberde;
-Bana gelen ayetleri okumadınız mı?Allah bu konuda yalnızca bana imtiyaz tanıdı size yasak ama bana serbest.Siz Allah ın ayetlerini mi sorguluyorsunuz?inkar mı ediyorsunuz?Allah dilerse her şeyi yapar.
ve sorular...
Ahali bu adamın Tanrısına neden inansın veya bu adamın peşinden neden gitsin veya söylediklerine neden inansın


Şimdi bunları niye yazdım
Sen ne dedin.''Allah isterse yeni doğmuş bebeği bile peygambere helal kılardı''
pedofiliyi peygamberine serbest bırakan bir tanrı.

şimdi senin kafandan bakarak şunuda diyebiliriz Allah isteseydi İslam a şeytanı peygamber atardı.Yada Allah isteseydi melekler insanlara her gün tecevüz ederdi.istediğin kadar çoğalt.
İşte bu yüzden yaratıcıyı hafife alıyorsun diyorum.

Allah ın kurduğu düzene bir bak lütfen


Birde insan Tanrı ya neden inanma ihtiyacı hisseder? bunun cevabını verirsen yukarda anlattığım şeylerin cevabınıda alırsın?

not:Aramızdaki fark senin baldırı olan bir yaratıcıya, Benim ise hayatın tek kaynağı,ezeli ve ebedi olan,eşi ve benzeri olmayan,adil olan,bağışlayan bir yaratıcıya inanıyor olmam.

arkadaşım bak ben arapça okumayı biliyorum ancak anlamını bilmiyorum belki sende bilmez anlamazsın diye türkçe anlamını yazıyorum ama onuda anlamıyorsun öldürmek günah habil ile kabil örnek demişsin doğru ama bak allah hz ibrahim'e neyi emretmiş ayet allah'ın ayeti aşağıda ve türkçe

Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın."

lütfen başka hiçbirşey yazmadan ve yorum yapmadan eğer anladıysan bana sadece allah hz ibrahim'e neyi emretmiş onu yazarmısın

nacikocak
9. September 2012, 02:06 PM
aracı yok!

allah'u teala hz musa ile defalarca konuştu hz ibrahim ilede konuştu belki diğer peygamberlerlede konuşmuştur ben allah rasulleri ile konuşmamış demiyorum rasulleri ile çok nadir konuşmuş diğer zamanlarda melekleri elçi aracı olarak kullanmıştır diyorum ve bunu açıkça anlatan aşağıdaki allah'ın ayetlerini sana delil olarak sunuyorum yaratılmışlardan değil yaratan'ın ayetlerinden ve kelime mealleri anlayasın diye



bakara 98. ayet

1. men : kimse, kim
2. kâne : oldu, idi
3. aduvven : düşman
4. lillâhi (li allâhi) : Allah'a
5. ve melâiketi-hi : ve onun melekleri
6. ve rusuli-hi : ve onun resûlleri
7. ve cibrîle : ve Cebrail
8. ve mîkâle : ve Mikail
9. fe innallâhe (inne allâhe) : o zaman hiç şüphesiz Allah
10. aduvvun : düşman
11. li el kâfirîne : kâfirler için, kâfirlere

ali imran 39. ayet

1. fe nâdet-hu el melâiketu : bunun üzerine, melekler ona nida etti
2. ve huve : ve o
3. kâimun yusallî : ayakta namaz kılıyor
4. fî el mihrâbi : mihrapta
5. enne allâhe : Allah, ... olduğunu
6. yubeşşiru-ke bi yahyâ : seni Yahya ile müjdeliyor
7. musaddikan : tastik edici olan, tastik edici olarak
8. bi kelimetin min allâhi : bir kelime ile, Allah'tan
9. ve seyyiden : ve seyyid, peygamber soyundan gelen
10. ve hasûran : ve son derece nefsine hakim
11. ve nebiyyen : ve peygamber
12. min es sâlihîne : salihlerden

ali imran 42. ayet

1. ve iz kâlet : ve demişdi
2. el melâiketu : melekler
3. yâ meryemu : ey Meryem
4. inne allâhe : muhakkak ki Allah
5. estafâ-ki : seni seçti
6. ve tahhare-ki : ve seni temizledi, tertemiz yarattı
7. ve estafâ-ki : ve seni seçti
8. alâ nisâi el âlemîne : âlemlerin kadınları üzerin

en-am 50. ayet bu ayette sadece vahyedilene diyerek kuran'ı kerimin vahy yoluyla geldiğini açıklamaktadır

1. kul : de, söyle
2. lâ ekûlu lekum : size demiyorum, söylemiyorum
3. indî : benim yanımda
4. hazâinu allâhi : Allah'ın hazineleri
5. ve lâ a'lemu : ve ben bilmiyorum
6. el gaybe : gayb, bilinmeyen
7. ve lâ ekûlu : ve demiyorum, söylemiyorum
8. lekum : size
9. innî melekun : gerçekte, mutlaka ben bir meleğim
10. in ettebiu : ben ancak tâbî olurum (eğer tâbî olursam)
11. illâ mâ yuhâ : sadece vahyedilen şeye
12. ileyye : bana
13. kul : de, söyle
14. hel yestevî : eşit, bir olur mu?
15. el a'mâ : görmeyen, kör, âmâ
16. ve el basîru : ve basiretle gören
17. e fe : hâlâ, ...mı?
18. lâ tetefekkerûne : tefekkür etmiyorsunuz

nahl suresi 2. ayet yine bu ayette melekler indirir diyor

1. yunezzilu : indirir
2. el melâikete : melekler
3. bi er rûhi : ruh ile
4. min emri-hi : onun emrinden
5. alâ : üzere, e
6. men yeşâu : dilediği kimse(ler)
7. min ibâdi-hi : kullarından
8. en enzirû : uyarmaları (için), uyarsınlar diye
9. enne-hu : onun olduğu
10. lâ ilâhe : ilâh yoktur
11. illâ : başka
12. ene : ben
13. fettekû-ni (fe ittekû-ni) : öyleyse, bana karşı takva sahibi olun (ruhunuzu ölmeden evvel bana ulaştırın)

nahl suresi 28. ayet yine bu ayette insanları vefat ettirmek içinde meleklerin aracı olarak kullanıldığı apaçık yazar

1. ellezîne : o kimseler
2. teteveffâ-hum : onları vefat ettirir
3. el melâiketu : melekler
4. zâlimî : zalim olanlar, zulmedenler
5. enfusi-him : onların nefsleri
6. fe : o zaman
7. elkavû : (attılar) cevap verdiler
8. es seleme : teslim olmak
9. mâ kunnâ : biz olmadık
10. na'melu : yapıyoruz (yaparız), amel ederiz
11. min sûin : (kötülüklerden) bir kötülük
12. belâ : hayır
13. innâllahe (inne allâhe) : muhakkak Allah
14. alîmun : en iyi bilen
15. bi-mâ : şeyleri
16. kuntum : siz oldunuz
17. ta'melûne : yapıyorsunuz

hacc suresi 75. ayet bu ayette allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçtiğini yani meleklerin elçi aracı olduğunu belirten en açık ayettir


1. allâhu : Allah
2. yastafî : seçer
3. min el melâiketi : meleklerden
4. rusulen : resûller
5. ve min en nâsi : ve insanlardan
6. inne allâhe : muhakkak Allah
7. semîun : (en iyi) işitendir
8. basîrun : (en iyi) görendir

khaos kardeşim yukarıdaki ayetlere rağmen hala aracı yok melekler elçilik yapmaz diyorsan ben başka birşey söylemiyorum gerisini hesap günü allah söyler

nacikocak
9. September 2012, 02:10 PM
Sayın Naci Bey.

allah elbette adaletlidir herkese hakettiğini verir ANCAK...
Yine
kuran'ı kerimde birçok ayette kimsenin kayrılmayacağı yazar ANCAK...

demenizden sonra biraz düşünmem gerekiyor.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ayetlerde dahil sana söylenenlerin yarısnı alır diğer yarısını yok sayarsan daha çok düşünürsün oraya yazdığın kısımlar kestiğin kısmlarla anlam kazanıyor okurkende böyle kesiyorsan neden anlamadığın belli oluyor

galipyetkin
9. September 2012, 03:20 PM
Sayın Naci Koçak.

Yazınızdaki ''ANCAK'' ifadesinden sonra getirdiğiniz ''İSTİSNA'', ''ancak'' ifadenizden önceki doğru beyanları kaldıran demagojik söylemlerdir.

Doğru, düzgün ve akla uygun bir yöntem kullanmıyorsunuz. ''ancak'' diyerek kendi kendinizi tekzip ederken karşınızdakini suçlayan bir ifade tarzı kullanıyorsunuz.

''Biraz düşünmem lazım'' ifademin de, bu konuda ''artık size muhatap değilim'' demenin nazikçe bir beyanı olduğunu anlayamadığınızdan da hâlâ üzerime geliyorsunuz.

Hayır!.

Siz kendinizi bana ve okuyanlara yeteri kadar tanıttınız; sizin kimlik ve kişiliğiniz benim için yeteri kadar belli, sizi tanıyorum. Fikren ve uslup olarak uyuşmuyoruz.

O nedenle de, izni ile yazımı bu kısımda Sayın Pramid'din size hitaben yazılmış bir yazısı ile bitiriyorum.

*********
Sizin uyduklarınız sizin dininizin gereği,
Benim uyduğum benim dinim gereği,
Sen benim uyduğuma uyacak değilsin,
Bizde senin uyduklarına uyacak değiliz,
Sizin uyduklarınız size, bizim uyduğumuz bize,

Bizler kendini samet(ve ehad) olarak anlatan "o"'ya uyduk.
*********

Sayın Naci Koçak, size saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Galip Yetkin.

khaos
9. September 2012, 05:07 PM
arkadaşım bak ben arapça okumayı biliyorum ancak anlamını bilmiyorum belki sende bilmez anlamazsın diye türkçe anlamını yazıyorum ama onuda anlamıyorsun öldürmek günah habil ile kabil örnek demişsin doğru ama bak allah hz ibrahim'e neyi emretmiş ayet allah'ın ayeti aşağıda ve türkçe

Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu İsmail) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah, beni sabredenlerden bulacaksın."

lütfen başka hiçbirşey yazmadan ve yorum yapmadan eğer anladıysan bana sadece allah hz ibrahim'e neyi emretmiş onu yazarmısın

naci bey,
İbrahim'in oğlunu kurban etmesi Allah'ın emriyse Allah emrinden hükmünden vaz geçmiş bunu mu demek istiyorsunuz.

1-İbrahim in oğlu olduğunda kurban edeceğine dair adağı var
2-verilen söze karşılık yapılan bir imtihan var
3-filiyata dökülmemiş bir olay var(burası çok önemli)

Naci Bey kabul et artık Allah dileseydi bebeği bile peygambere helal kılardı demek abesti işte kardeşim.Yoksa benim verdiğim uç örneklerin daha uçlarınıda veririm sana Allah dileseydi demek kolay
Ayrıca sana verdiğim örneklere hiç bir şey dememişsin.

ates demir
9. September 2012, 07:22 PM
Araç bir yere ulaşmaktaki/gayedeki yardımcıdır.
KENDİNDEN başka halifeyle yol almak ne acıdır.

pramid
10. September 2012, 08:09 AM
müşrikler uzaydamı yaşıyorlardı dememek elde değil ayrıca o ayet müşrikler için değil namaz kılıpta günah işleyen müslümanlara gönderildi ayetin bullunduğu surenin tamamını okuma zahmeti göstersen anlardın

Kıvırma hz. naci ilmi bir cevap isitiyoruz.

Müşrikler namaz kılmayı kimden öğrendi?

"Onların beyt yanındaki namazları" dedikleri müslüman müşrikler mi yani?

nacikocak
10. September 2012, 04:04 PM
Kıvırma hz. naci ilmi bir cevap isitiyoruz.

Müşrikler namaz kılmayı kimden öğrendi?

"Onların beyt yanındaki namazları" dedikleri müslüman müşrikler mi yani?

neden söylediklerimi okumak ve anlamak yerine sürekli soru sormak yolunu seçiyorsunuz ayetin önünü ve arkasını oku dedim ayeti tek başına anlayamazsınız ancak iki ayet birleştiğinde allah'ın kafirlerin yaptığı şeyi namaz olarak belirttiklerini ancak yaptıkları şeyin namaz değil sadece allah'ın yolundan alı koymak için ses çıkarmak olduğunu söylediğini anlardın

Ve onların salâtları (duaları, ibadetleri) beytin (Allah'ın evinin) yanında ıslık çalmak ve el çırpmadan başka birşey olmadı. Artık inkâr etmiş olduğunuz şeyler sebebiyle azabı tadın!


Muhakkak ki kâfirler, Allah'ın yolundan alıkoymak (men etmek) için mallarını infâk ederler (verirler). Bu şekilde (devam ederek) onu (mallarını), infâk edecekler sonra (bu) onlara hasret (pişmanlık, üzüntü) olacak. Sonra da onlara gâlip olunacak (mağlup olacaklar). Ve kâfir olanlar, cehenneme haşrolunacaklar (toplanacaklar).

nacikocak
10. September 2012, 08:57 PM
Araç bir yere ulaşmaktaki/gayedeki yardımcıdır.
KENDİNDEN başka halifeyle yol almak ne acıdır.


kendinden başka halifeyle yol almak değil allah'ı ve ayetlerini eleştirip yanacak olmak acıdır

ates demir
10. September 2012, 09:19 PM
Allah ı ve ayetlerini eleştirmek mi? Haddinizi aşmayın. Ben bir olan, samed olan, doğurmayan ve doğrulmayana uyuyorum. Ayetleri istediğiniz gibi eğip bükemezsiniz. Sizin anlayışınızla anlamak zorunda değilim.
Allah size şahdamarından da yakınken sürekli O nu ararsınız. Oysa işçinin hakkını yer vicdanınızı dinlemezsiniz. Allaha ibadet ettiğinizi sanırsınız. Sonra Allah a uymuş oluyorsunuz öyle mi? Herkes önce kendine bir baksın.
Cennet ve cehennem hakedene verilecek. Veren ne sensin ne de ben. Allahlığı Allaha bırak.
Allah adaletlidir.
Siz vicdandan yoksun Allaha ibadet ettiğini sanan zavallılar elinize geçse sizin gibi olmayanları diri diri yakarsınız. Sizin düşünceye farklılığa tahammülünüz yok. Nebi zamanında yaşamış bir yahudi olsaydınız ilk siz karşı çıkardınız nebiye.
Selam der Kasas 55 e yollarım naçizane sizi...

galipyetkin
10. September 2012, 09:21 PM
Sayın Ateş Demir.

Bakara 104'ü hatırlattığınız için teşekkürler.
Kişilik sahibi olduğumuzu, asliyetimizi bazan unutuyoruz da kendimizden başkalarına ''kuyruk'' oluyoruz. Evet ne acı....

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
11. September 2012, 12:24 PM
Allah ı ve ayetlerini eleştirmek mi? Haddinizi aşmayın. Ben bir olan, samed olan, doğurmayan ve doğrulmayana uyuyorum. Ayetleri istediğiniz gibi eğip bükemezsiniz. Sizin anlayışınızla anlamak zorunda değilim.
Allah size şahdamarından da yakınken sürekli O nu ararsınız. Oysa işçinin hakkını yer vicdanınızı dinlemezsiniz. Allaha ibadet ettiğinizi sanırsınız. Sonra Allah a uymuş oluyorsunuz öyle mi? Herkes önce kendine bir baksın.
Cennet ve cehennem hakedene verilecek. Veren ne sensin ne de ben. Allahlığı Allaha bırak.
Allah adaletlidir.
Siz vicdandan yoksun Allaha ibadet ettiğini sanan zavallılar elinize geçse sizin gibi olmayanları diri diri yakarsınız. Sizin düşünceye farklılığa tahammülünüz yok. Nebi zamanında yaşamış bir yahudi olsaydınız ilk siz karşı çıkardınız nebiye.
Selam der Kasas 55 e yollarım naçizane sizi...


baştan beri yazdıklarınızda namazın olmadığını sünnetin ve hadislerin yalan ve gereksiz olduğunu söylüyorsunuz allah'a kitabına inanıyoruz doğru söyler diyorsunuz allah'ın kitabını gönderdiği ve kitabında elçimdir rasulümdür dediği peygambere inanmıyorsunuz elçi ne demek allah'tan gelen emirleri bize ileten aracı demek peygamberin söylediklerine inanmamak dolaylı yollardan allah'a inanmamak değilmidir

şimdiye kadar size sorduklarımdan 1-2 soruya bile cevap vermemeniz o sorulardan kaçmanız verecek cevabınız olmadığını gösterir burada bana cevap veremiyorsunuz hesap günü allaha nasıl cevap vereceksiniz

yukarıdakileri okuyunca şimdi dersinizki hangi soruna cevap vermedik işte aşağıdaki sorulara yeniden soruyorum

1: allah'a inanıyormusunuz
2: peygamberine inanıyormusunuz
3: kitabına inanıyormusunuz

eski sorularımı azalltım iki tane yeni soru ekliyorum

4: peygamber efendimiz kendisine indirilen kitabı yanlışmı anladı salatı namaz olarak kabul etti namaz kıldı veya onun salat namazdır dediğini ve namaz kıldığını söyleyen torunları ve ashabı komple yanlışmı anladılar veya hepsi yalancımı

5: madem size göre allah'ın elçisi yalan söylemiş veya onun ashabı torunları ondan duyan ve gören herkes yanlış anlamış veya peygamber kendine iletileni anlamamışda siz anlamışsınız dediğiniz doğru diyelim allah salat edin derken sadece dua edin demek istedi siz bunu iddia edenler biz namaz olarak kabul edipte allah'ın kuran'da emrettiği vakitlerde namaz kıldığımız gibi her gün her vakit dua ediyormusunuz

sorularıma dördüncü soru hariç 1-2-3 ve 5 sadece evet veya hayır diye dördüncü soruya ise sadece hepsi yalancılar veya hepsi yanlış anlamışlar diye cevap verirseniz sevinirim

nacikocak
11. September 2012, 12:30 PM
baştan beri yazdıklarınızda kuran'da emredilenin namazın olmadığını sünnetin ve hadislerin yalan ve gereksiz olduğunu söylüyorsunuz allah'a kitabına inanıyoruz doğru söyler diyorsunuz allah'ın kitabını gönderdiği ve kitabında elçimdir rasulümdür dediği peygambere inanmıyorsunuz elçi ne demek allah'tan gelen emirleri bize ileten aracı demek peygamberin söylediklerine inanmamak dolaylı yollardan allah'a inanmamak değilmidir

haşa bana hesap vermek zorunda değilsiniz ama şimdiye kadar size sorduklarımdan 1-2 soruya bile cevap vermemeniz o sorulardan kaçmanız verecek cevabınız olmadığını gösterir öyle düşündüm burada bana verecek cevap bulamıyorsunuz hesap günü allah'a nasıl cevap vereceksiniz
yukarıdakileri okuyunca şimdi dersinizki hangi soruna cevap vermedik işte aşağıdaki sorular yeniden soruyorum eski sorularımı azalltım iki tane yeni soru ekliyorum

1: allah'a inanıyormusunuz
2: peygamberine inanıyormusunuz
3: kitabına inanıyormusunuz
4: peygamber efendimiz kendisine indirilen kitabı yanlışmı anladı salatı namaz olarak kabul etti namaz kıldı veya onun salat namazdır dediğini ve namaz kıldığını söyleyen torunları ve ashabı komple yanlışmı anladılar veya hepsi yalancımı
5: madem size göre allah'ın elçisi yalan söylemiş veya onun ashabı torunları ondan duyan ve gören herkes yanlış anlamış veya peygamber kendine iletileni anlamamışda siz anlamışsınız dediğiniz doğru diyelim allah salat edin derken sadece dua edin demek istedi siz bunu iddia edenler biz namaz olarak kabul edipte allah'ın kuran'da emrettiği vakitlerde namaz kıldığımız gibi her gün her vakit dua ediyormusunuz

sorularıma dördüncü soru hariç 1-2-3 ve 5 sadece evet veya hayır diye dördüncü soruya ise sadece hepsi yalancılar veya hepsi yanlış anlamışlar diye cevap verirseniz sevinirim hadi soruları istediğim gibi cevaplayında verecek cevap bulamadığınız konusunda yanlış düşündüğümü gösterin bana

pramid
11. September 2012, 01:52 PM
Sor: "Kimin tanıklığı büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. Sizi ve ulaştığı herkesi uyarmak için bana bu Kuran verildi. ALLAH'tan başka tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz?" "Ben böyle tanıklık etmem," de ve ardından şunu da söyle: "O bir tek tanrı, ben sizin ortak koştuğunuz şeyden uzağım." ENAM 19

RASULÜN GÖREVİ BU KURANI ULAŞTIĞI KİMSELER İLETMEKDİR. Rasule başka görevler biçenler kendi kafalarındaki Lat'a uymaktadırlar. Sorsak onlara yeri göğüde yaratanın Allah olduğunu söylerler.

Lat: Kavimlerin kişlere özel milli tanrısı.

Bunun içindir ki Alemlerin yani bütün kavimlerin bir tane rabbi vardır ve iman edilmelidir.

Kuran'ın biricik kaynak olduğunu, ona başka kaynakları eş koşanların müşrik olduğunu öğreniyoruz (6:112-115; 7:2-3; 9:31; 17:46; 16:89; 45:6; 42:21) DİKKATLİCE Bu ayetleri araştıralım.


Kitaplara imanı emren Allah, kuranda kitap yüklü eşeklerden bahsetmektedir. Bu kitap yüklü eşşeklerin din adına kitap yazdığı ve az bir değer karşılığı sattıklarını söyler. Günümüz din tacirleri bu mihvalde, kitap yüklü eşeklerdir.

Allah'ı bırakıp bilginleriyle rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i ERBAB tanımışlardır; halbuki onlara da ancak tek mabuda kulluk etmek emredilmiştir. Ondan başka tapacak yok; o onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. Tevbe 31

Peygambere iman'da önemli husus peygamberler arası ayrım yapmamaktır. Niye Son nebinin hadislerini alıyorsunuz da, idris ve ibrahim nebinin hadisleri yok. Niye ayrımcılık yapılmaktadır.

ALLAH TEK ANILDIĞINDA RAHATSIZ OLMAYAN BİR KAVİM DİLEĞİ İLE.

Muhammed nebiyi ilahlaştırıp erbab edinenlere Son söz;

O sizi red edecek ve "kavmim bu kuranu terk ederek elinde tututu" (Furkan 30) diye şahitlik edecektir.

Kuranı eksik bulup hadisleri ona eş koşanlar, sapıtmış ve lanetlenmiş bir kavimdir.

Rabbim bizleri sıratı müstakime ilet.

nacikocak
11. September 2012, 02:50 PM
Sor: "Kimin tanıklığı büyüktür?" De ki: "Benimle sizin aranızda ALLAH tanıktır. Sizi ve ulaştığı herkesi uyarmak için bana bu Kuran verildi. ALLAH'tan başka tanrı olduğuna mı tanıklık ediyorsunuz?" "Ben böyle tanıklık etmem," de ve ardından şunu da söyle: "O bir tek tanrı, ben sizin ortak koştuğunuz şeyden uzağım." ENAM 19

RASULÜN GÖREVİ BU KURANI ULAŞTIĞI KİMSELER İLETMEKDİR. Rasule başka görevler biçenler kendi kafalarındaki Lat'a uymaktadırlar. Sorsak onlara yeri göğüde yaratanın Allah olduğunu söylerler.

Lat: Kavimlerin kişlere özel milli tanrısı.

Bunun içindir ki Alemlerin yani bütün kavimlerin bir tane rabbi vardır ve iman edilmelidir.

Kuran'ın biricik kaynak olduğunu, ona başka kaynakları eş koşanların müşrik olduğunu öğreniyoruz (6:112-115; 7:2-3; 9:31; 17:46; 16:89; 45:6; 42:21) DİKKATLİCE Bu ayetleri araştıralım.


Kitaplara imanı emren Allah, kuranda kitap yüklü eşeklerden bahsetmektedir. Bu kitap yüklü eşşeklerin din adına kitap yazdığı ve az bir değer karşılığı sattıklarını söyler. Günümüz din tacirleri bu mihvalde, kitap yüklü eşeklerdir.

Allah'ı bırakıp bilginleriyle rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i ERBAB tanımışlardır; halbuki onlara da ancak tek mabuda kulluk etmek emredilmiştir. Ondan başka tapacak yok; o onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. Tevbe 31

Peygambere iman'da önemli husus peygamberler arası ayrım yapmamaktır. Niye Son nebinin hadislerini alıyorsunuz da, idris ve ibrahim nebinin hadisleri yok. Niye ayrımcılık yapılmaktadır.

ALLAH TEK ANILDIĞINDA RAHATSIZ OLMAYAN BİR KAVİM DİLEĞİ İLE.

Muhammed nebiyi ilahlaştırıp erbab edinenlere Son söz;

O sizi red edecek ve "kavmim bu kuranu terk ederek elinde tututu" (Furkan 30) diye şahitlik edecektir.

Kuranı eksik bulup hadisleri ona eş koşanlar, sapıtmış ve lanetlenmiş bir kavimdir.

Rabbim bizleri sıratı müstakime ilet.

1 : aynen tahmin ettiğim gibi sorulara cevap yok

2 : rasule görevi veren haşa sensin galiba görevin sadece kuran'ı iletmek olduğunu söylediğine göre oysa ben kuran'ı kerimde allah'ın rasulüne birçok ibadeti yapmasının ve iletmesininde emredildiğini okudum mesela oruç farz ancak orucu bozan haller kuran'da yok bu halleri eğer peygamberin görevi değil ise kim bize öğretecek senmi yoksa

3 : bu en kötüsü yine ayet değiştirme ayette allah "Kendilerine Tevrat yüklenenler, sonra da onunla amel etmeyenler, eşşeğe benzerler ki koca koca kitaplar taşımada; Allah'ın delillerini yalanlayan topluluğa getirilen örnek, ne de kötü bir örnek ve Allah, zâlim topluluğu doğru yola sevketmez" der yani din adına kitap yazıp satanlara değil kendine verilen kitaba uymayanlara kitap yüklü eşekler der

diğer ayetide değiştirmişsin ayetin kelime meali

1. ittehazû : edindiler
2. ahbâra-hum : onların âlimleri, din adamları
3. ve ruhbâne-hum : ve onların rahipleri
4. erbâben : Rab'ler
5. min dûni allâhi : Allah'tan başka
6. ve el mesîha ibne meryeme : ve Meryem oğlu Mesih'i
7. ve mâ umirû : ve emrolunmadılar
8. illâ : ancak, ...’den başka
9. li ya'budû : kul olmaları
10. ilâhen : ilâh
11. vâhiden : tek olan, bir olan
12. lâ ilâhe : ilâh yoktur
13. illâ huve : ondan başka
14. subhâne-hu : o noksan sıfatlardan münezzehtir
15. ammâ (an mâ) : şeylerden
16. yuşrikûne : şirk koşuyorlar

ayette allah rahiplerini alimlerini din adamlarını ve hz isa'yı ilah edinenlerden değil hz isa'yı ilah edinen din rahipler alimler ve din adamlarından bahsediyor

4 : bütün peygamberler allah'ın elçileridir ayrım yapmıyoruz ve yapılmaz daha önce yazdığım gibi bize iletilen imanın 6 şartından biri budur ve iman ederiz diğerlerine emredilen ibadetlerin bir kısmı zaten hala geçerli ve yapmaktayız bir kısmının hükmü ise kuran'ı kerim ve hz muhammedin gelmesi ile kaldırılmış yenileri gelmiştir ve yenilerine uymaktayız içkinin haram edilmesi bunun en güzel örneğidir


5 : hz muhammed kuran'dan uzaklaşanları reddetmektedir oysa ben ayetlerini değiştirmek yerine ona sımsıkı sarılıp emredilenleri yapmaktayım oysa sen daha kuran'da emredilen vakitlerde anladığın gibi namaz yerine dua ediyormusun soruma cevap bile veremedin

Miralay
11. September 2012, 03:48 PM
Selam Naci bey
Şimdiye kadar yazdıklarınızı okudum,yoğunluktan sadece bir kısmına cevap yazabildim. Israrla sorduğunuz için bana cevap hakkı doğuyor.
Mavi yazılanlar benim cevaplarımdır.

baştan beri yazdıklarınızda kuran'da emredilenin namazın olmadığını sünnetin ve hadislerin yalan ve gereksiz olduğunu söylüyorsunuz allah'a kitabına inanıyoruz doğru söyler diyorsunuz allah'ın kitabını gönderdiği ve kitabında elçimdir rasulümdür dediği peygambere inanmıyorsunuz elçi ne demek allah'tan gelen emirleri bize ileten aracı demek peygamberin söylediklerine inanmamak dolaylı yollardan allah'a inanmamak değilmidir

Hadislerin yalan ve gereksiz olduğunu değil, dinde Kur'ândan başka kesin delil olmayacağını; hadislerin sahihliğinin karine oluşturduğunu,şüpheli olduğunu savunuyoruz. Güzel söz elçi de dahil, kim söylerse örnek teşkil edebilir. Lakin Kur'anda def'aten "Kur'an dururken hangi hadise inanacaksınız" diye rabbimiz sorarken hala hadisleri savunmak niye. Biz peygambere inanıyor ve O'na itaat ediyoruz. O Kur'anı tebliğ ettiğine, biz de Kur'ana itaat ettiğimize göre O elçiyi gönderene ve elçiye otomatik olarak itaat etmiş oluyoruz.

haşa bana hesap vermek zorunda değilsiniz ama şimdiye kadar size sorduklarımdan 1-2 soruya bile cevap vermemeniz o sorulardan kaçmanız verecek cevabınız olmadığını gösterir öyle düşündüm burada bana verecek cevap bulamıyorsunuz hesap günü allah'a nasıl cevap vereceksiniz
yukarıdakileri okuyunca şimdi dersinizki hangi soruna cevap vermedik işte aşağıdaki sorular yeniden soruyorum eski sorularımı azalltım iki tane yeni soru ekliyorum

1: allah'a inanıyormusunuz

Bu sitedeki herkes Allah'a şeksiz şüphesiz iman ederler.

2: peygamberine inanıyormusunuz

Muhammed aleyhisselam'da dahil Kur'anda bildirilen tüm peygamberlere,"La nufarriku beyne ehadin min rusulih" emri mucibince iman ederiz. Hiçbirisini diğerinden ayırd etmeyiz.


3: kitabına inanıyormusunuz

Kur'anda bildirilen tüm kitaplar,suhuflar da dahil başta Kur'an hepsine inanıyoruz. Davamız da bu zaten. Kur'anın tek rehber olduğunu, hükmün yalnızca Allah'a ait olduğunu savunmak.

4: peygamber efendimiz kendisine indirilen kitabı yanlışmı anladı salatı namaz olarak kabul etti namaz kıldı veya onun salat namazdır dediğini ve namaz kıldığını söyleyen torunları ve ashabı komple yanlışmı anladılar veya hepsi yalancımı

Ebu Cehil'de namaz kılıyor,hacc ediyor,oruç tutuyor,Kabe'ye gelen hacılara su ve yiyecek temin ediyor,sakal uzatıyor,sarık sarıyor,cübbe giyiyordu.
Namazın da Ebu Cehil'in sünneti olmadığı ne malum?
Elinizdeki,"Sahih" adını verdiğiniz kerameti kendinden menkul kitaplar dışında namazı tarif eden başka kayıtlar da var mı? Hoş gerçi o dediğiniz hadis ve siyer kitapları bile namaz tarifinde birbirini tutmaz. Aynı hadis kitabında bile çelişkiler mevcuttur. Bu yüzden değil midir ki, 4 mezhebin 4'ü de namazı farklı kılarlar. Aynı hadis kitabının namaz bahsinde; maddenin birisibde "Fatihasız namaz olmaz" der; akabindeki maddede "resul aleyhisselam bazen fatiha okumazdı" der.

5: madem size göre allah'ın elçisi yalan söylemiş veya onun ashabı torunları ondan duyan ve gören herkes yanlış anlamış veya peygamber kendine iletileni anlamamışda siz anlamışsınız dediğiniz doğru diyelim allah salat edin derken sadece dua edin demek istedi siz bunu iddia edenler biz namaz olarak kabul edipte allah'ın kuran'da emrettiği vakitlerde namaz kıldığımız gibi her gün her vakit dua ediyormusunuz

Haşa resul insan olmasından dolayı hata yapabilir ama asla ve kat'a yalan söylemez. O'nun demediğini dedi diye iddia edenler yalan söyler. Resulün görevi Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. O'na uymak tabii ki farzdır. Sizin de kabul ettiğiniz Hz.Ayşe'nin hadisinde,"Resulün yaşantısını merak edenler, Kur'ana baksın. Zira O'nun yaşantısı Kur'andan ibarettir." demiyor mu?

sorularıma dördüncü soru hariç 1-2-3 ve 5 sadece evet veya hayır diye dördüncü soruya ise sadece hepsi yalancılar veya hepsi yanlış anlamışlar diye cevap verirseniz sevinirim hadi soruları istediğim gibi cevaplayında verecek cevap bulamadığınız konusunda yanlış düşündüğümü gösterin bana

pramid
11. September 2012, 04:57 PM
mesela oruç farz ancak orucu bozan haller kuran'da yok bu halleri eğer peygamberin görevi değil ise kim bize öğretecek senmi yoksa

Ayet ile yazmıştık ama görmemişsiniz veya görmek istememişsiniz.

Kuran belli vakitler arası yiyin ve için demekte, gece ise hanımlara yaklaşılmasını helal kılmaktadır.

Bilin bakalım orucu ne bozar? Size özel kurandan özel ayet mi inzal edecek rahman ?

Bu kuran ilimdir, ve kitapdan ders çıkarılması esastır.

bu en kötüsü yine ayet değiştirme ayette allah "Kendilerine Tevrat yüklenenler, sonra da onunla amel etmeyenler, eşşeğe benzerler ki koca koca kitaplar taşımada; Allah'ın delillerini yalanlayan topluluğa getirilen örnek, ne de kötü bir örnek ve Allah, zâlim topluluğu doğru yola sevketmez" der yani din adına kitap yazıp satanlara değil kendine verilen kitaba uymayanlara kitap yüklü eşekler der

Sana da kuran yüklendi ne farkı var. Süs diye geldi ayet. Gelinim sana söyliyim, kızım sen anla. Sen muhammed nebiyi ilah ve erbab edinmişsin ama kabullenmiyorsun. Sorun burda. Yanaşmıyorsun ayeti anlamaya. Dinin sahibi Muhammed gibi hadis arayıp duruyorsun. Dini sen Allahdan mı öğreneceksin, yoksa muhammedden mi? İlahın kim yoksa ikiside mi


Sen daha imanın ne olduğunu anlayamamışsın gibi ? İman nedir?

Bizler her an dua etmekteyiz ve rabbimiz cevap vermektedir.

nacikocak
12. September 2012, 09:09 PM
Ayet ile yazmıştık ama görmemişsiniz veya görmek istememişsiniz.

Kuran belli vakitler arası yiyin ve için demekte, gece ise hanımlara yaklaşılmasını helal kılmaktadır.

Bilin bakalım orucu ne bozar? Size özel kurandan özel ayet mi inzal edecek rahman ?

Bu kuran ilimdir, ve kitapdan ders çıkarılması esastır.



Sana da kuran yüklendi ne farkı var. Süs diye geldi ayet. Gelinim sana söyliyim, kızım sen anla. Sen muhammed nebiyi ilah ve erbab edinmişsin ama kabullenmiyorsun. Sorun burda. Yanaşmıyorsun ayeti anlamaya. Dinin sahibi Muhammed gibi hadis arayıp duruyorsun. Dini sen Allahdan mı öğreneceksin, yoksa muhammedden mi? İlahın kim yoksa ikiside mi


Sen daha imanın ne olduğunu anlayamamışsın gibi ? İman nedir?

Bizler her an dua etmekteyiz ve rabbimiz cevap vermektedir.

kaç defa ayetleri değiştirdiğini yakaladım arkadaşlarında senin eyet değiştirdiğini yakaladığımda benim yazımı değilde senin lafı çevirmeni beğenmiş eğer iman bu ise allah şahittir ben senin ve arkadaşların gibi iman etmiyorum ben allah'ın rasulu nasıl iman etti ise öyle iman ediyorum

nacikocak
12. September 2012, 09:23 PM
Selam Naci bey
Şimdiye kadar yazdıklarınızı okudum,yoğunluktan sadece bir kısmına cevap yazabildim. Israrla sorduğunuz için bana cevap hakkı doğuyor.
Mavi yazılanlar benim cevaplarımdır.

ebu cehilin namaz kılıp sakal bıraktığını ve oruç tuttuğunu yazmışsın ebu cehilin bu yaptıkları günümüze kadar dosdoğru rivayet edilmişte kuran'da salat diye bahsedilenin namaz olduğu ve peygamber efendimizin namaz kıldığı ve diğer ibadetler değiştirilmiş öylemi buna eminim kendiniz bile inanmıyorsunuz ama ayet ve hadisleri yalanlayıp birsürü ibadetten kurtulmak varken onları doğru anlayıp ibadet etmek işinize gelmiyor bu yaptığınız aynı kemal sunalın filmde ekmek kuyruğunda bekleyenlere aşağıdaki fırın bedava ekmek veriyormuş deyipte daha sonra ya veriyorsa diyerek kendininde gitmesine benzer

piramid ayetleri değiştirmiş yakaladım onu uyarmak yerine yazdığı yazıyı beğenmişsin tabi bu normal camide allah'ı zikredenlerin safına belkide hiç katılmadınız safınız belli ve hepiniz aynı saftasınız

sen ve arkadaşlarının yolu ne kötü bir yol

pramid
13. September 2012, 08:23 AM
piramid ayetleri değiştirmiş yakaladım

Şu ayetleri bir yaz bakalım;

arapça bilgini bir test edelim.

pramid
13. September 2012, 08:36 AM
Sevgili naci,

Biz senin ilahlarını red ediyoruz. Zaten ne dediğinin farkında bile değilsin.

Nebi adına uydurulmuş sözleri din zannediyorsun; bundan dolayı da senin diniden ayrıldığımızı söylemiştik. Bu ortam yanlışları ile olmakla beraber PUTLARI TER ETMİŞ ve şirkin ne olduğunu çözmüş bir ortam.

EVET Peygamber, elçi Hz.Muhammed olarak yaptıkları ile bizim için bağlayıcıdır, insan/Beşer hz.Muhammed olarak yaptıklarım yapmak gibi bir sorumluluğumuz yoktur. Bununla ilgili bir talebide olmamıştır.


Söylenen sözü dinleyen veya duyan onu bir başkasına aktarırken sözün orjinalini değil, sözden ne anlamışsa, aklında ne kalmışsa onu aktarır. Çünkü, insanın yaratılışı gereği bir şeyi olduğu gibi (tamamiyle) aklına yerleştirmesi ve bir başkasına da orjinal biçimi ile aktarması mümkün değildir. Kişi, ancak kendisine söylenenden veya duyduğundan ne anlamışsa onu aktarır. Onun için ''hadisleri, Peygamberin sözleri olarak değil,
peygamberin söylediği söylenen sözler olarak görüyoruz. Bunun içindir ki bizim gözümüzde hadislerin bir değeri yoktur. ZAN olarak algılarız.

06:112 Böylece biz, her peygambere ins ve cin şeytanlarını (kötülerini) düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı söz fısıldarlar. Rabbin dilese onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.

ŞEytan din yolunun ortasındadır ve din için size hala fısıldamaktadır. Eh ne diyelim Şeytanlarınızla başbaşa kalın. Doğru yolda olduğunuzu sanarak ilerleyin.

Miralay
13. September 2012, 01:06 PM
ebu cehilin namaz kılıp sakal bıraktığını ve oruç tuttuğunu yazmışsın ebu cehilin bu yaptıkları günümüze kadar dosdoğru rivayet edilmişte

Naci kardeşim; ben bunu rivayetlerden değil, bizzat Kur'andan çıkarıyorum.

kuran'da salat diye bahsedilenin namaz olduğu ve peygamber efendimizin namaz kıldığı ve diğer ibadetler değiştirilmiş öylemi buna eminim kendiniz bile inanmıyorsunuz ama ayet ve hadisleri yalanlayıp birsürü ibadetten kurtulmak varken onları doğru anlayıp ibadet etmek işinize gelmiyor

Sitemizde namaz kılmayanların olduğunu,namazdan kaçanların var olduğunu nereden çıkardınız? Bazımız namazı sonuna kadar savunur,bazımız ise, Allah'ın bizden şekilsel bir ibadet ritüeli istemediğini savunuruz. (Kur'anda namazın tarifinin,kaç rekat olduğu,..vs.olmadığı konunun isbatıdır.) Bu sitede herkes menasik kısmında aynı fikirde olacak diye bir şart yok. İman konusunda,Allah'a şirk koşmamakta (ortak sözde) hepimiz hem fikiriz. Ama sair konularda çatır çatır tartışırız. En açık örneği, sizin aynı fikirde olmadığınız gibi. Biz burada herkesin fikrine saygı duyarız. Katılmadığımız konularda en çetin bir biçimde eleştiririz. Ama saygıyı asla elden bırakmayız.

Ayrıca Cenab-ı Hakk miras meselesine,helak olmuş kavimlere,peygamber kıssalarına varıncaya kadar herşeyi uzun uzun anlatmış ta, o kadar önem verdiğiniz namazdan neden bahsetmemiş te,uygulamasını elçisine bırakmış?
Halbuki benim gibi düşünen kardeşlerimin "salat" tan ne anladığını Allah,Kur'anda bol örnekleriyle bahsetmiş. Ne kadar az ibret alıyorsunuz!

bu yaptığınız aynı kemal sunalın filmde ekmek kuyruğunda bekleyenlere aşağıdaki fırın bedava ekmek veriyormuş deyipte daha sonra ya veriyorsa diyerek kendininde gitmesine benzer

piramid ayetleri değiştirmiş yakaladım onu uyarmak yerine yazdığı yazıyı beğenmişsin tabi bu normal camide allah'ı zikredenlerin safına belkide hiç katılmadınız safınız belli ve hepiniz aynı saftasınız

sen ve arkadaşlarının yolu ne kötü bir yol

piramid kardeşimizin bazı fikirlerine katılmasam da, genelde her zaman doğru söyleyen ve ilmine güvendiğim bir kardeşimdir. Tabii ki yazdıklarını bilgimin yettiği kadar beğenirim. Ayetleri değiştirdiği sizin iddianızdır. Buyrun ispat edin de biz de aydınlanalım ve sizi de beğenelim.

Camide safa katılmama olayına gelince:

Ben son 5-6 yıl öncesi; Kur'anı anlamaya başlayıncaya kadar, küçük yaştan beri camide cemaatle namaz kılan; ömrümün 25 yılını binlerce müridi olan nakşibendi tarikatının bir şeyhine intisap ederek geçirmiş; okuyup,incelemedik,tefsir,hadis,kelam,fıkıh ve tasavvuf kitabı kalmamış birisiydim acizane.
Ne zaman ki,bir gün namaz kılarken,ön planda fatihayı arapça okurken; arka planda anlamını düşündüğüm an hidayete erdim ve doğru yolu buldum elhamdülillah. Fatiha suresinin manasını iyice düşünmenizi ve idrak etmenizi temenni ve tavsiye ederim. Allah'tan size de hidayet nasip etmesini dilerim.

nacikocak
13. September 2012, 05:48 PM
Naci kardeşim; ben bunu rivayetlerden değil, bizzat Kur'andan çıkarıyorum.



Sitemizde namaz kılmayanların olduğunu,namazdan kaçanların var olduğunu nereden çıkardınız? Bazımız namazı sonuna kadar savunur,bazımız ise, Allah'ın bizden şekilsel bir ibadet ritüeli istemediğini savunuruz. (Kur'anda namazın tarifinin,kaç rekat olduğu,..vs.olmadığı konunun isbatıdır.) Bu sitede herkes menasik kısmında aynı fikirde olacak diye bir şart yok. İman konusunda,Allah'a şirk koşmamakta (ortak sözde) hepimiz hem fikiriz. Ama sair konularda çatır çatır tartışırız. En açık örneği, sizin aynı fikirde olmadığınız gibi. Biz burada herkesin fikrine saygı duyarız. Katılmadığımız konularda en çetin bir biçimde eleştiririz. Ama saygıyı asla elden bırakmayız.

Ayrıca Cenab-ı Hakk miras meselesine,helak olmuş kavimlere,peygamber kıssalarına varıncaya kadar herşeyi uzun uzun anlatmış ta, o kadar önem verdiğiniz namazdan neden bahsetmemiş te,uygulamasını elçisine bırakmış?
Halbuki benim gibi düşünen kardeşlerimin "salat" tan ne anladığını Allah,Kur'anda bol örnekleriyle bahsetmiş. Ne kadar az ibret alıyorsunuz!

bu yaptığınız aynı kemal sunalın filmde ekmek kuyruğunda bekleyenlere aşağıdaki fırın bedava ekmek veriyormuş deyipte daha sonra ya veriyorsa diyerek kendininde gitmesine benzer



piramid kardeşimizin bazı fikirlerine katılmasam da, genelde her zaman doğru söyleyen ve ilmine güvendiğim bir kardeşimdir. Tabii ki yazdıklarını bilgimin yettiği kadar beğenirim. Ayetleri değiştirdiği sizin iddianızdır. Buyrun ispat edin de biz de aydınlanalım ve sizi de beğenelim.

Camide safa katılmama olayına gelince:

Ben son 5-6 yıl öncesi; Kur'anı anlamaya başlayıncaya kadar, küçük yaştan beri camide cemaatle namaz kılan; ömrümün 25 yılını binlerce müridi olan nakşibendi tarikatının bir şeyhine intisap ederek geçirmiş; okuyup,incelemedik,tefsir,hadis,kelam,fıkıh ve tasavvuf kitabı kalmamış birisiydim acizane.
Ne zaman ki,bir gün namaz kılarken,ön planda fatihayı arapça okurken; arka planda anlamını düşündüğüm an hidayete erdim ve doğru yolu buldum elhamdülillah. Fatiha suresinin manasını iyice düşünmenizi ve idrak etmenizi temenni ve tavsiye ederim. Allah'tan size de hidayet nasip etmesini dilerim.

sitedeki herkesin aynı fikirde olduğunu söylemedim şu anda konuda yazışmakta olan ve yazılara teşekkür ederek katılanlardan bahsettim


bu pramidin iddiası apaçık değiştirdiği ilk ayet cuma suresi 5. ayet

Kitaplara imanı emren Allah, kuranda kitap yüklü eşeklerden bahsetmektedir. Bu kitap yüklü eşşeklerin din adına kitap yazdığı ve az bir değer karşılığı sattıklarını söyler. Günümüz din tacirleri bu mihvalde, kitap yüklü eşeklerdir.

buda ayetin gerçeği

1. meselu : mesele, örnek, durum, hal
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. hummilû : yüklendi (yüklenildi)
4. et tevrâte : Tevrat
5. summe : sonra
6. lem yahmilû-hâ : onu yüklenmez, onu taşımaz
7. ke : gibi
8. meseli : mesele, örnek, durum, hal
9. el himâri : merkep
10. yahmilu : taşır
11. esfâran : ciltlerle kitap
12. bi'se : ne kötü
13. meselu : mesele, örnek, durum, hal
14. el kavmi : kavim
15. ellezîne : onlar
16. kezzebû : yalanladılar
17. bi âyâti allâhi : Allah'ın âyetlerini
18. ve allâhu : ve Allah
19. lâ yehdî : hidayete erdirmez
20. el kavme : kavmi
21. ez zâlimîne : zalimler


buda değiştirdiği ikinci ayet Tevbe suresi 31. ayet

Allah'ı bırakıp bilginleriyle rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i ERBAB tanımışlardır; halbuki onlara da ancak tek mabuda kulluk etmek emredilmiştir. Ondan başka tapacak yok; o onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir.

buda değiştirdiği ikinci ayetin gerçeği

1. ittehazû : edindiler
2. ahbâra-hum : onların âlimleri, din adamları
3. ve ruhbâne-hum : ve onların rahipleri
4. erbâben : Rab'ler
5. min dûni allâhi : Allah'tan başka
6. ve el mesîha ibne meryeme : ve Meryem oğlu Mesih'i
7. ve mâ umirû : ve emrolunmadılar
8. illâ : ancak, ...’den başka
9. li ya'budû : kul olmaları
10. ilâhen : ilâh
11. vâhiden : tek olan, bir olan
12. lâ ilâhe : ilâh yoktur
13. illâ huve : ondan başka
14. subhâne-hu : o noksan sıfatlardan münezzehtir
15. ammâ (an mâ) : şeylerden
16. yuşrikûne : şirk koşuyorlar

şimdi diyeceksinki anlamadım ayetlerii değiştirdiğini ben ozaman sorarım bilmediğin anlamadığın şeyi nasıl beğeniyorsun

birde senin iddian var ebu cehilin namazı orucu ve sakalı hakkında kuran'dan çıkardığını yazmışsın ben bulamadım bir zahmet benim yaptığım gibi ayetin kelime mealini yazabilirmisin

pramid
14. September 2012, 08:39 AM
Kitaplara imanı emren Allah, kuranda kitap yüklü eşeklerden bahsetmektedir. Bu kitap yüklü eşşeklerin din adına kitap yazdığı ve az bir değer karşılığı sattıklarını söyler. Günümüz din tacirleri bu mihvalde, kitap yüklü eşeklerdir.

Bu ayet mi?

Din adamı ilah mı edinilir erbab mı? Bana arapçasını bir yaz bakalım. Astığın ayetleri okumadığın belli. Kopya yapıştır.

Oku sonra yapıştır. Amam bu ayetler müşriklerin hoşuna gitmemişti; sizi de rahatsız ediyor.

Bizler sizin ilahlaştırdığınız muhammed nebiyi beşer/rasul/abid bildik. Alimlerinizi ve nebileri de erbab edinmiyoruz.


Âl-i İmrân 64 قل يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم ألا نعبد إلا الله ولا نشرك به شيئا ولا يتخذ بعضنا بعضا أربابا من دون الله ۚ فإن تولوا فقولوا اشهدوا بأنا مسلمون

De ki, "Kitaplılar! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir ilkeye geliniz: ALLAH'tan başkasına kulluk etmeyelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birimiz diğerini ALLAH'tan sonra rabler/ERBAB edinmesin." Kabul etmezlerse, "Şahit olun, biz müslümanlarız!," deyin.

ŞAHİT OLUN; BİZ MÜSLÜMANIZ

----------------------

Âl-i İmrân 80 ولا يأمركم أن تتخذوا الملائكة والنبيين أربابا ۗ أيأمركم بالكفر بعد إذ أنتم مسلمون

O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?

BİZLER KÜFRE GERİSİN GERİ DÖNECEK DEĞİLİZ.

----------

Tevbe 31 اتخذوا أحبارهم ورهبانهم أربابا من دون الله والمسيح ابن مريم وما أمروا إلا ليعبدوا إلها واحدا ۖ لا إله إلا هو ۚ سبحانه عما يشركون

Din bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih'i ALLAH'tan ayrı rabler edindiler. Oysa, yalnız tek Tanrı'ya kulluk/uymak etmekle emredilmişlerdi. O'ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir.

BİZLER TEK ALLAH'A UYARIZ;

--------------------------

Yûsuf 39 يا صاحبي السجن أأرباب متفرقون خير أم الله الواحد القهار

"Ey hapishane arkadaşlarım, çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa Tek ve her şeye Egemen olan ALLAH mı?"

ey site arkadaşlarım, tek allahın kitabı mı iyi, yoksa o kitaba eş koşulan bir çok erbab edinilen din adamlarının kitapları mı?

----------------------------------------

Şimdi Nacinin zorrrruna giden ayete gelelim.

Müslümanın tek kitabı vardır. ve İslamiyette din adamı sınıfı yoktur.

Uydurulan din sınıfı Dinin asıl kaynağı yanında yardımcı kaynaklar ednir ve taşırlar. Bu nedenle çoğul "KİTAPLAR YÜKLÜ" ifadesi ile eşşşşeğe benzetilirler. Bu eşekler kendi karınlarını bu kitapları yüklendikleri için doyurulurlar ve milletin malını haksızca yerler.

Bu ara da NACİNİN mesleğini merak ettim. ALLAH verede DİN TACİRİ ÇIKMASA. Sahi ne mesleği ? Umarım saray sofrasının alimi de değildir?


مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Kendilerine Tevrat(TEK KİTAP) verilip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar(ÇOK KİTAP) taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz.

Sayın Naci meselin ne olduğunu bilirmisin ?

Misal, masal,mesel aynıdır.

Nedir misal?

Sen ne demek istediğimizi anlamışsındır !

Yazacağım ayet değil karıştırma;

Kendilerine KURAN verilip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz.

ALLAH SİZİN GİBİ YALANCI VE ZALİM TOPLUMU DOĞRUYA ULAŞTIRMAZ. NE ZAMAN ULAŞTIRIR ?

KİTABI TEKLEYENE KADAR.

TEK KURAN, YALNIZ KURAN, SADECE KURAN ....

KIRIN BUHARİ PUTUNUZU, KIRIN MUHAMMED PUTUNUZU, TERK EDİN İLAHLARINIZI

pramid
14. September 2012, 11:19 AM
İŞİTİN, UYDURMAYIN.

Allah bizden misak aldı.

İşitip itaat ettiğimiz nedir?

hadisler mi? Ayetler mi?

Bizi Allah ne ile bağlamaktadır.

Ne ile sorumlu tutmaktadır?

nacikocak
14. September 2012, 03:06 PM
Bu ayet mi?

Din adamı ilah mı edinilir erbab mı? Bana arapçasını bir yaz bakalım. Astığın ayetleri okumadığın belli. Kopya yapıştır.

Oku sonra yapıştır. Amam bu ayetler müşriklerin hoşuna gitmemişti; sizi de rahatsız ediyor.

Bizler sizin ilahlaştırdığınız muhammed nebiyi beşer/rasul/abid bildik. Alimlerinizi ve nebileri de erbab edinmiyoruz.


Âl-i İmrân 64 قل يا أهل الكتاب تعالوا إلى كلمة سواء بيننا وبينكم ألا نعبد إلا الله ولا نشرك به شيئا ولا يتخذ بعضنا بعضا أربابا من دون الله ۚ فإن تولوا فقولوا اشهدوا بأنا مسلمون

De ki, "Kitaplılar! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir ilkeye geliniz: ALLAH'tan başkasına kulluk etmeyelim ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birimiz diğerini ALLAH'tan sonra rabler/ERBAB edinmesin." Kabul etmezlerse, "Şahit olun, biz müslümanlarız!," deyin.

ŞAHİT OLUN; BİZ MÜSLÜMANIZ

----------------------

Âl-i İmrân 80 ولا يأمركم أن تتخذوا الملائكة والنبيين أربابا ۗ أيأمركم بالكفر بعد إذ أنتم مسلمون

O, melekleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslüman olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?

BİZLER KÜFRE GERİSİN GERİ DÖNECEK DEĞİLİZ.

----------

Tevbe 31 اتخذوا أحبارهم ورهبانهم أربابا من دون الله والمسيح ابن مريم وما أمروا إلا ليعبدوا إلها واحدا ۖ لا إله إلا هو ۚ سبحانه عما يشركون

Din bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih'i ALLAH'tan ayrı rabler edindiler. Oysa, yalnız tek Tanrı'ya kulluk/uymak etmekle emredilmişlerdi. O'ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir.

BİZLER TEK ALLAH'A UYARIZ;

--------------------------

Yûsuf 39 يا صاحبي السجن أأرباب متفرقون خير أم الله الواحد القهار

"Ey hapishane arkadaşlarım, çeşitli rabler mi daha iyidir, yoksa Tek ve her şeye Egemen olan ALLAH mı?"

ey site arkadaşlarım, tek allahın kitabı mı iyi, yoksa o kitaba eş koşulan bir çok erbab edinilen din adamlarının kitapları mı?

----------------------------------------

Şimdi Nacinin zorrrruna giden ayete gelelim.

Müslümanın tek kitabı vardır. ve İslamiyette din adamı sınıfı yoktur.

Uydurulan din sınıfı Dinin asıl kaynağı yanında yardımcı kaynaklar ednir ve taşırlar. Bu nedenle çoğul "KİTAPLAR YÜKLÜ" ifadesi ile eşşşşeğe benzetilirler. Bu eşekler kendi karınlarını bu kitapları yüklendikleri için doyurulurlar ve milletin malını haksızca yerler.

Bu ara da NACİNİN mesleğini merak ettim. ALLAH verede DİN TACİRİ ÇIKMASA. Sahi ne mesleği ? Umarım saray sofrasının alimi de değildir?


مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا ۚ بِئْسَ مَثَلُ الْقَوْمِ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ ۚ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Kendilerine Tevrat(TEK KİTAP) verilip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar(ÇOK KİTAP) taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz.

Sayın Naci meselin ne olduğunu bilirmisin ?

Misal, masal,mesel aynıdır.

Nedir misal?

Sen ne demek istediğimizi anlamışsındır !

Yazacağım ayet değil karıştırma;

Kendilerine KURAN verilip de onun gereğini yerine getirmeyenlerin örneği, kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. ALLAH'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür. ALLAH zalim toplumu doğruya ulaştırmaz.

ALLAH SİZİN GİBİ YALANCI VE ZALİM TOPLUMU DOĞRUYA ULAŞTIRMAZ. NE ZAMAN ULAŞTIRIR ?

KİTABI TEKLEYENE KADAR.

TEK KURAN, YALNIZ KURAN, SADECE KURAN ....

KIRIN BUHARİ PUTUNUZU, KIRIN MUHAMMED PUTUNUZU, TERK EDİN İLAHLARINIZI


araştırdım tevbe suresi 31. ayetin meali birçok yerde yanlış yazmakta doğrusu ise kelime mealinde ortaya çıkmakta onlar, ahbapları ve rahipleri olması gerekirken onlar ahbapları ve rahiplerini yazrak "ni" takısı ile ve ayetin devamında "ve meyrem oğlu mesih'i" yazarak "ve" bağlacı ile ayetin anlamını değiştirmişler

burada senin fazla bir suçun yok ama mutlaka biliyorsundurki hıristiyan halkı ahbaplarını ve rahiplerini değil hz isa'yı allah'ın oğlu diye nitelendirirler ve ayette bahsedilen bu sende benim gibi buradan ayetin yanlış meal edildiğini çıkarıp kelime mealine bakabilirdin sana tavsiye ederim aşağıdaki linkten kelime meallerine bakabilirsin tevbe suresi 31. ayet buradada yanlış meal edilmiş ancak ayete tıkladığın zaman kelime meali açılıyor orada doğru olan yazılı şüphe duyduğun herzaman kelime mealini kullan

işte link http://www.kuranindir.com/

ve diğer ayetin meali doğru sen anlamını değiştiriyorsun allah o ayette kendilerine tevrat yüklü olanların onunla amel etmeyip onu sadece yük olarak taşıdıklarını ve bu hallerinin eşeğin haline benzediğini anlatır senin dediğin gibi kitap yazıp satmak ne kelime olarak nede anlam olarak geçmez


gelelim son mesajına

müslümanın tek kitabı yoktur kitap olarak tek kaynağı vardır diğer kitaplar kuran'ı kerimi senin gibi anlamayanlar anlasın diye açıklamak için yazılır

sen kabul etsende etmesende müslümanlıkta din adamı sınıfı vardır peygamberlik evliyalık imamlık bu sınıflardandır bunlardan sadece peygamberlik hz muhammed'in gelmesi ve görevini tamamlaması ile son bulmuştur fakat ilmi bilgi ve iman durumunuza göre imam ve evliya olmak herkesin elinde olan birşeydir

ben kuryelik yapıyorum sence mahsuru yoksa dini herhangi birşeyin ticaretini yapmıyorum ancak senin gibi değiştirerek değilde değiştirmeden kuran satmak isterdim bu allah yolunda yapılan çok hayırlı bir iş olurdu

son olarak senin yazılarını beğenenler mutlaka kırın muhammed putunuzu yazdığın kısmıda okurlar ve yine seni uyarmak yerine beğenirler senin yazdıklarınıda onların beğendiklerinide allah görür ve bilir allah salih kulum rasulüm dediği kuluna put diyen dilini ve o yazıyı yazdığın elini ne yapacak bilirmisin eğer bimiyorsan o değiştirmeye çalıştığın kuran'da yazılı eğer yine anlamaz ve anlamak istemezsen allah sana bu dünyada anlatsında rasulüne put diyenin başına gelen aleme ibret olsun

pramid
14. September 2012, 04:38 PM
müslümanın tek kitabı yoktur kitap olarak tek kaynağı vardır diğer kitaplar kuran'ı kerimi senin gibi anlamayanlar anlasın diye açıklamak için yazılır

ŞAKA GİBİ YA ...

ALLAH ANLAŞILIR İNZAL ETTİK DİYOR SEN HALA aLLAHA KAFA TUTUYORSUN. DOĞRU RABBİMİZ NE DİYOR.

KURANI ANLAMALARI İÇİN GÖZLERE PERDE, KULAKLARA AĞIRLIK KOYARIZ DİYOR.

EVET NACİ HAKLISIN HAKLI ... SEN KİTAPLARIN İLE AMEL ET

nacikocak
14. September 2012, 04:41 PM
ŞAKA GİBİ YA ...

ALLAH ANLAŞILIR İNZAL ETTİK DİYOR SEN HALA aLLAHA KAFA TUTUYORSUN. DOĞRU RABBİMİZ NE DİYOR.

KURANI ANLAMALARI İÇİN GÖZLERE PERDE, KULAKLARA AĞIRLIK KOYARIZ DİYOR.

EVET NACİ HAKLISIN HAKLI ... SEN KİTAPLARIN İLE AMEL ET

onun için allah'ın rasulüne put deme cesaretini gösterebiliyorsun değilmi hz muhammed'in put değil peygamber olduğunu neden anlamadın

pramid
14. September 2012, 04:44 PM
sen kabul etsende etmesende müslümanlıkta din adamı sınıfı vardır

BEN SENİN DİNİNDEN DEĞİLİM. BENİM DİNİMDE SINIFLAR OLMAZ OLAMAZ.

MUHAMMEDİ SİZLER PUTLAŞTIRIP ŞEFAAT BEKLİYORSUNUZ.

Evet Myhammed put değildir zira bir nebi, beşer ve kuranı ileten rasuldür. Sizler putlaştırıyorsunuz ve atalarınız farklı görevler biçiyorlar.

pramid
14. September 2012, 04:47 PM
ben kuryelik yapıyorum

Sen bir iletici olarak, zarfa, kutuya ekleme yapırmusun ?

pramid
14. September 2012, 04:52 PM
o yazıyı yazdığın elini ne yapacak bilirmisin eğer bimiyorsan o değiştirmeye çalıştığın kuran'da yazılı eğer yine anlamaz ve anlamak istemezsen allah sana bu dünyada anlatsında rasulüne put diyenin başına gelen aleme ibret olsun

ELİNDEKİ MEALLER DEĞİŞMİŞ İSE VE BEN DOĞRUYU SÖYLÜYORSAM NE OLACAK ? Kİ BUNA BİR ÇOK ARAŞTIRMACI ŞAHİTKEN.

www.vekuran.blogspot.com

ates demir
14. September 2012, 04:54 PM
Ehad olan samed olana iman ettik. Ve O nun korunmuş kitabına. Biz MÜSLÜMANLARIZ. O na hiçbirşeyi açık veya gizli ortak koşmayız. Dinde hüküm koyucu ancak Rabbimdir. Ben O ndan emin olanlardanım.

ates demir
14. September 2012, 04:56 PM
Ve sevgili Pramid
Tohumu tarla sahibine bırak.

Zinedov
14. September 2012, 06:26 PM
burada senin fazla bir suçun yok ama mutlaka biliyorsundurki hıristiyan halkı ahbaplarını ve rahiplerini değil hz isa'yı allah'ın oğlu diye nitelendirirler ve .....................

Naci kocak selam;

Yanıtları hepsi olan bir kaç soruda durumu çözebilirsin.

Kendisine dua edilen, kendisinden medet umulan, veya duada ARACI KILINAN kerameti kendinden menkul AZİZler AZİZEler nerede var?

a) İncilcilere düşman olan Hristiyanlarda
b) Kendine İslam diyenlerin bazı kesimlerinde (yetiş ya gavs, medet ya şeyhim)
c) Hindularda
d) Hepsi


Peygamberin kendisine, akrabalarına ve ARKADAŞLARINA dahi dua ederken aracı kılanlar, beşer peygamberleri kutsayıp onlardan medet umanlar nerede var?

a) Hristiyanlarda (ey Allahın oğlu)
b) Kendine İslam diyenlerin bazı kesimlerinde (ey allahın sevgilisi(?)/şefaat ya resulullah)
c) Hindularda
d) hepsi


Gerçi gördüğümüz şahit olduğumuz gerçekleri boşver. Alim olmadığımız için gösterdiğimize de inanmayabilirsin. O yüzden sana hadis verelim:


Bir gün Rasulullah (s.a.v) bu ayeti kerimeyi (yukarıdaki Tevbe 31) okuduğu sırada daha önce Hıristiyan iken sonradan İslam’la şereflenen Adiyy İbn Hatem (r.a) (boynunda haç olduğu halde) Rasulullah’ın yanına girdiğinde bu ayeti kerimeyi duyunca Rasulullah’a:

“Onlara ibadet/kulluk etmiyorlar ki” dedi. Bunun üzerine Rasulullah:

“Onlar Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram, haram kıldığı bir şeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?” diye sorunca Adiyy İbn Hatem: “Evet” dedi. Rasulullah:

“İşte böylece onlara ibadet/kulluk ediyorlar” buyurdu. (Tırmizi)

Ayetlerde geçen ve "Allahtan başka" diye çevrilen DUN ifadesini araştırmanı öneririm Naci Kocak. Bu kelime Allahtan başka anlamına gelmez. "Allahın astlarından, berisinden" anlamına gelir. Yani Allah ile birlikte ondan daha düşük kademede gördüğün ama TANRILIK ÖZELLİKLERİNDEN BAZILARINI vererek kutsadığın tüm ŞEYLERİ kapsar. ZAten müşrikler birden fazla ALLAH'a değil tek ALLAH'a taparlar. DİĞER DUNİLLAHİ'ler ise TANRISAL ÖZELLİKLERDEN TÜMÜNÜ DEĞİL bir kısmını verdikleri çeşitli varlıklardır. Uç bir örnek vereyim: Biliyorsun Roma/Yunan panteonunda hiç bir tanrı bir Zeus gibi değildir. Tanrıların tanrısı.

Allaha da o mantıkta yani Tanrıların Tanrısı gözüyle bakan ve Allahın berisinden yamacından birilerine veya bir şeylere yarı tanrısal özellikler atfedip ondan medet uman herkes Kuran'daki tanıma göre Müşriktir. Buna Allah'a ortak koşma denir.

Müşriklerin Allah'ın tekliği ile sorunları vardır. Allah'ı herhangi bir şeyde tek olarak görmek müşriklerin zoruna gider. Hükümde veya yönetimde veya dua da bir ortağını görmek isterler.

"Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; Onun ASTLARI(DÛN) anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler." Zümer 44-45

Zinedov
14. September 2012, 06:49 PM
onun için allah'ın rasulüne put deme cesaretini gösterebiliyorsun değilmi hz muhammed'in put değil peygamber olduğunu neden anlamadın

Müşrikler taraffından her şey putlaştırılabilir. Peygamberin sakalı hırkası da kendisi de. Hatta mushaf bile putlaştırılabilir. İnsan müşrik olmayagörsün.

nacikocak
14. September 2012, 08:14 PM
Sen bir iletici olarak, zarfa, kutuya ekleme yapırmusun ?

benim öyle bir görevim yok ama rasulun görevi öğrettmek

nacikocak
14. September 2012, 08:16 PM
ELİNDEKİ MEALLER DEĞİŞMİŞ İSE VE BEN DOĞRUYU SÖYLÜYORSAM NE OLACAK ? Kİ BUNA BİR ÇOK ARAŞTIRMACI ŞAHİTKEN.

www.vekuran.blogspot.com


o yazımı hz muhammed'e put dediğin için yazdım meal ile ilgisi yok maşallah değiştirmeye ne kadar meraklısın birde dinini değiştirip müslüman olsan ne güzel

nacikocak
14. September 2012, 09:16 PM
Müşrikler taraffından her şey putlaştırılabilir. Peygamberin sakalı hırkası da kendisi de. Hatta mushaf bile putlaştırılabilir. İnsan müşrik olmayagörsün.

iki mesajına birden cevap vereyim

ilk önce medet ummaktan bahsetmişsin elbette müslümanların içinde ölülerden (türbelerde) ve kim olduğunu bile bilmediği kendini hoca diye tanıtanlardan (üfürükçülerden) medet umacak kadar sapık ve cahiller var ancak bu islamın değil o halde yaşayanların hatasıdır

allah'ın sevdiği kulları diye nitelendirdiğimiz gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz çünkü onlar allah yolunda çalışırlar umulurki allah onların dualarını kabul eder kaldıki peygamberlerin duası kuran'ı kerimde peygamberlerin duası ile ilgili ayetler var okursan görürsün allah çoğunu geri çevirmemiştir yani biz onlardan değil onların duası ile allah'tan medet umarız

örnek verdiğin hadisi araştırıyorum

peygamber efendimiz putlaştırılmamak için resminin çizilmesine dahi müsade etmemiştir hırka ve sakalı ise sadece hatıra olduğu için ziyaret güzeldir insanlar bütün sevdiklerinin hatıralarını sever ve sahip çıkar hatıralara bakıp anmak güzel şeydir onlara yönelip ibadet etmek onları putlaştırır bizim böyle bir amelimiz yok

Zinedov
14. September 2012, 10:03 PM
iki mesajına birden cevap vereyim



allah'ın sevdiği kulları diye nitelendirdiğimiz gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz çünkü onlar allah yolunda çalışırlar umulurki allah onların dualarını kabul eder kaldıki peygamberlerin duası kuran'ı kerimde peygamberlerin duası ile ilgili ayetler var okursan görürsün allah çoğunu geri çevirmemiştir yani biz onlardan değil onların duası ile allah'tan medet umarız

örnek verdiğin hadisi araştırıyorum

peygamber efendimiz putlaştırılmamak için resminin çizilmesine dahi müsade etmemiştir hırka ve sakalı ise sadece hatıra olduğu için ziyaret güzeldir insanlar bütün sevdiklerinin hatıralarını sever ve sahip çıkar hatıralara bakıp anmak güzel şeydir onlara yönelip ibadet etmek onları putlaştırır bizim böyle bir amelimiz yok

Sevgili kardeşim birini veya bir şeyi putlaştırmaya saydıklarım hırka vb. haricinde bir insanı kutsallaştırmak ve onu Tanrıyla BİRLİKTE onun YAMACINDA görmek yani ARACILIK da vardır. Buna düpedüz şirk denir.

Kimin hidayette olduğunu peygamber bile bilmiyorken sen mi bileceksin? Kimin Allaha yakın olduğunu bilebilmen için senin de yakın olman gerek. Allah sana mı söyleyecek şu benim kankamdır diye. Kuran'daki VELİ kavramını da saptırıyorlar siz de o palavralara inanıyorsunuz. Kuran'da veli ne amaçla kullanılmış neyi anlatıyormuş Allahın velileri kimlermiş bir araştırın bakalım neler bulacaksınız. Veli/evliya diye özel bir insan türü, statüsü yoktur, BU BİR SEÇİMDİR. Müminlikle olur Ayetlere bakın..

Peygamber için söylenen dua ayeti de inananlar için peygamberin dua etmesinin kendileri için YATIŞTIRICI olduğundan. Bu amaçla birbirimiz için dua ederiz tabi ki ben bir çok insana "benim için de dua edin" demişimdir ama kendim de duadan vazgeçmemişimdir onlara bırakmamışımdır. Peygamber yaşasaydı ona da derdim benim için dua et diye. FAKAT ADAM her normal insan gibi ÖLDÜ. Dirilik Allaha mahsus biliyorsun, sen ÖLMÜŞ peygamberden nasıl dua alacaksın?

Tabi ki YALNIZCA onun dualarına mazhar olarak dua alabilirsin. Ölmüş tüm peygamberlerin duaları Kuran'da var. Bazı şartlar da öne sürülmüş. Eğer o şartları sağlar isen o dualara mazhar olursun. Fakat NORMAL BİR İNSAN EVLADI OLAN peygamber senin şu anda edeceğin özel duana, dileğine eşlik edemez, çünkü o bir ÖLÜ. Seni beni işitmez. Dirilik Allah'a mahsustur.

Allah'ın berisinden(DÛN-İLLAH) biirisine kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek olmasına rağmen yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler. Ahkaf 5

Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz: Fatiha

"Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm." Bakara 186

Fers
14. September 2012, 10:38 PM
selam sayın nacikocak,

tek kaynak kur an denilince resul yok edilmiş gibi algılıyor bazıları orası malum...

söz/hadis muhabbetine gelince,
resul kendisine indirildiğini iddia ettiği ayetleri tebliğ ederken de, söz/hadis olarak aktarıyordu, bizim gibi net üzerinden klavye ile iletmiyordu herhalde...

isra/95
kul lev kaane fiil ardı melaaiketun yemşuune mutmainnîne le nezzelnaa aleyhim mines semaai meleken resuulen.../

bu ifade yeterli olmalı...
o yüzden resul olarak etten kemikten varlıklar seçildi. Öyle ki, anlayabilecekleri dilden söz ile iletsin...

o ilettikleri tebliğ içi hadisler...

inil hukmu illaa lillaah.../ hükm yalnız Allaha ait...
tebliğ içi bu ifadeye rağmen tebliğ dışı "hüküm içeren" hadisleri "resuldendir" diye aktarabilenlerin diğer aktarımlarını kaale almanın mantığı nedir...


gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz çünkü onlar allah yolunda çalışırlar umulurki allah onların dualarını kabul eder...(nacikocak)

seninkinin kabul olmama ihtimaline karşılık başkası dua edecek ve Allah duanın senin için edildiğine değil de edene göre muamele yapacak...
torpil yahu bu, alemlerin efendisini insan suretinde arzda dolaştıranların mantığıyla kardeş...

galipyetkin
15. September 2012, 12:57 AM
Sayın Fers

''Alemlerin efendisini insan suretinde arzda dolaştırma.'' Şahane bir bir söylem. Bir slogan. Not ettim.

Teşekkürler.

Saygılarımla
Galip Yetkin

nacikocak
16. September 2012, 02:29 AM
Sevgili kardeşim birini veya bir şeyi putlaştırmaya saydıklarım hırka vb. haricinde bir insanı kutsallaştırmak ve onu Tanrıyla BİRLİKTE onun YAMACINDA görmek yani ARACILIK da vardır. Buna düpedüz şirk denir.

Kimin hidayette olduğunu peygamber bile bilmiyorken sen mi bileceksin? Kimin Allaha yakın olduğunu bilebilmen için senin de yakın olman gerek. Allah sana mı söyleyecek şu benim kankamdır diye. Kuran'daki VELİ kavramını da saptırıyorlar siz de o palavralara inanıyorsunuz. Kuran'da veli ne amaçla kullanılmış neyi anlatıyormuş Allahın velileri kimlermiş bir araştırın bakalım neler bulacaksınız. Veli/evliya diye özel bir insan türü, statüsü yoktur, BU BİR SEÇİMDİR. Müminlikle olur Ayetlere bakın..

Peygamber için söylenen dua ayeti de inananlar için peygamberin dua etmesinin kendileri için YATIŞTIRICI olduğundan. Bu amaçla birbirimiz için dua ederiz tabi ki ben bir çok insana "benim için de dua edin" demişimdir ama kendim de duadan vazgeçmemişimdir onlara bırakmamışımdır. Peygamber yaşasaydı ona da derdim benim için dua et diye. FAKAT ADAM her normal insan gibi ÖLDÜ. Dirilik Allaha mahsus biliyorsun, sen ÖLMÜŞ peygamberden nasıl dua alacaksın?

Tabi ki YALNIZCA onun dualarına mazhar olarak dua alabilirsin. Ölmüş tüm peygamberlerin duaları Kuran'da var. Bazı şartlar da öne sürülmüş. Eğer o şartları sağlar isen o dualara mazhar olursun. Fakat NORMAL BİR İNSAN EVLADI OLAN peygamber senin şu anda edeceğin özel duana, dileğine eşlik edemez, çünkü o bir ÖLÜ. Seni beni işitmez. Dirilik Allah'a mahsustur.

Allah'ın berisinden(DÛN-İLLAH) biirisine kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek olmasına rağmen yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler. Ahkaf 5

Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz: Fatiha

"Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm." Bakara 186


biz kimseyi allah'ın yanında görmüyoruz herkes allah'ın emrindedir kim allah'ın gazbından korkup amelleri ile allah'ın rızasını umarak onun emirlerini yerine getirir daha çok gönülden ibadet ederse elbette allah'ın rızasını ve sevgisini kazanır bizim allah dostu dediğimiz insanlar bunlardır yoksa allah ile haşır neşir bir dostluktan bahsetmiyoruz öyleki allah bütün peygamberler ile konuşmamış konuştuğu peygamberler ile'de sayılacak kadar az konuşmuştur peygamberlerin haricinde sadece hz meryem'e nida ettiğini kuran'da okudum yani allah dostu olmak onunla sohbet etmek değil sadece kendi sevgileri ve ibadetleri ile allah'ın sevgisini kazanmış olmaktır

peygamberlerden şu anda dua etmelerini istemek elbette mümkün değil ben sadece onların dualarının çoğu zaman geri çevrilmediğini kuran'da bulunan bir örnek olarak yazdım yukarıda yazdığım allah'ın rızasını kazanmış olan insanlarında peygamberler kadar olmasada duaları geri çevrilmez çünkü allah kuran'ı kerimde duanın nasıl geri çevrilmeyeceğini birçok yerde yazmış o insanlarda bunları bizden daha çok bilir ve uygularlar

pramid
17. September 2012, 08:08 AM
Tarlaya ektik; çıkarsa Allahdan çıkmazsa yine ALLAH'dan ...

Haklısın Ateş Demir ... Bir zamanlar bizlerde Naci gibiydik. Gözlerimiz kör, kulaklarımız kapalı.

Ne desek boş. Ne ayet anlıyor, ne güzel söz.

Muhammed nebiye verilen risaleti anlamıyor. Allah doğru yoluna iletsin hepimizi. Tilki kurnazlığındaki şeytan din adamlarından sakınalım; özellikle kuran okurken.

nacikocak
17. September 2012, 08:35 PM
Tarlaya ektik; çıkarsa Allahdan çıkmazsa yine ALLAH'dan ...

Haklısın Ateş Demir ... Bir zamanlar bizlerde Naci gibiydik. Gözlerimiz kör, kulaklarımız kapalı.

Ne desek boş. Ne ayet anlıyor, ne güzel söz.

Muhammed nebiye verilen risaleti anlamıyor. Allah doğru yoluna iletsin hepimizi. Tilki kurnazlığındaki şeytan din adamlarından sakınalım; özellikle kuran okurken.

sende haklısın benim gözlerim kör kulaklarım sağır aklımda almaz "değiştirilmiş ayet meallerini" hz muhammed'i nekadar sevdiğinizide daha önceki mesajlarınızdan çok iyi biliyorum

khaos
17. September 2012, 09:53 PM
Dinin dirilticisi Abdulkadir GEYLANİ

Abdülkâdir Geylânî hazretleri daha doğmadan, ilerde büyük bir zât olacağına dâir alâmetler, işâretler görülmüştü. Babası rüyâsında Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâmı radıyallahü anhüm ve evliyâyı gördü. Peygamber efendimiz kendisine; "Ey Ebû Sâlih! Allahü teâlâ bu gece sana kâmil, olgun ve derecesi yüksek bir erkek evlâd ihsân etti. O benim oğlum ve sevdiğimdir. Evliyâ arasında derecesi yüksek olacak." buyurdu. Yine oğlu hakkında;"On iki imâm dışında bütün velîler doğacak olan oğluna itâat edecekler, onun ayaklarını boyunlarına koyacaklar. O yüksek derecelere kavuşacak, ona itâat etmeyenler Allahü teâlâya yakınlık devletinden mahrûm kalacaklar." diye müjdelendi.

On yaşında mektebe giderken etrâfında meleklerin kendisi ile berâber yürüdüklerini görür, onlardan; "Yer açın evliyâdan bir zat geliyor." dediklerini duyardı. Meleklerin söylediklerini duyan birisi; "Bu çocuk kimdir?" diye sordu. Meleklerden birisi; "Bu asîl bir âilenin çocuğudur. İlerde büyük bir zât olacak. Arzu edenlere hep verecek ve hiç kimseyi kapısından boş çevirmeyecek. Her gün Allahü teâlâya yakınlığı artacak ve çok yüksek derecelere ulaşacak." dedi. Çocuklarla berâber oynamak istediğinde; "Bana gel ey mübârek, bana gel." diyen bir ses işitir, korku ve heyecanla annesine koşardı.

Bir kere Abdülkâdir Geylânî şöyle bir ses işitti: "Ey Abdülkâdir! Ben senin Rabbinim! Sana haramları mubah, serbest kıldım." Bir rivâyete göre; "Başkasına yasak olan şeyleri sana helâl kıldım." diyordu. Bunun üzerine Abdülkâdir Geylânî Eûzü çekti. "Kovulmuş şeytandan Allahü teâlâya sığınırım. Sus ey mel'ûn!" diye bağırdı. Bunun üzerine aynı ses; "Ey Abdülkâdir! Rabbinin izni ile çeşitli yerlerde bana aldanmayarak, şerrimden, kötülüğümden kurtuldun. Halbuki ben bu yolda yetmiş kişiyi yoldan çıkardım." dedi. Onun şeytan olduğunu nasıl anladığını sorduklarında; "Sana haramları helâl ettim, sözünden anladım. Çünkü Allahü teâlâ böyle şeyleri emretmez." buyurdu.

Başka bir kere gâyet çirkin ve pis kokulu birisi geldi. "Ben iblisim, şeytanım. Sana hizmet etmeye geldim, beni ve yardımcılarımı çok yordun." dedi. "Sana inanmıyorum, buradan uzaklaş." dedim. Bana vuracak oldu ise de onu perişan ettim. İkinci defâ elinde büyük bir ateş kıvılcımı ile hücum etmeye başladı. Bu esnâda elinde kılıç bulunan atlı birisi bana yardıma geldi. Yine onu mağlûb ettim. Üçüncü olarak iblisi çok uzakta ağlar gördüm. Gâyet üzgün olarak; "Senden ümîdimi kestim. Gâliba seni yoldan çıkaramayacağım." dedi. "Sus ey mel'ûn!" dedim ve kovdum. Allahü teâlâ her seferinde beni onlara karşı üstün kıldı.

Şeytanı başımdan savdıktan sonra bana pek lezzetli süslü ve parlak şeyler göründü. "Bunlar nedir?" dedim; "Dünyâ zevkleri ve zînetleridir." denildi. Dünyâ ve onun göz kamaştırıcı lezzeti ve çabuk tükenen nîmetleri kendine çekmek istedi fakat Allahü teâlâ beni onlardan da korudu. Onlara hiç kıymet vermedim. Bunun için kaybolup gittiler. Sonra Allahü teâlânın rızâsına kavuşma yolunda insanın önüne çıkan mânileri, engelleri gördüm. "Bunlar nedir?" dedim. "Senin içinde bulunan mânîlerdir." denildi. Bunlara üstün gelebilmek için bir sene uğraştım.

Sonra içimi seyrettim. Kalbimin birçok şeylere bağlandığını boş hayaller kurduğunu, kendini saraylarda sandığını gördüm. "Bunlar nedir?" dedim. "Arzu ve isteklerindir." denildi. Tam bir yıl uğraştıktan sonra kalbimi onlardan temizleyebildim.

Yine nefsim kendi şeklinde bana gelir, kendine dost olmam için yalvarırdı. Yüz vermeyince zor kullanmak isterdi. Bir kere onu, bütün hastalıkları üzerinde, arzu ve istekleri dipdiri, şeytanları emrine hazır olarak gördüm. Bir sene mücâdele ettim. Allahü teâlânın izni ile hastalıklarını iyileştirdim, arzu ve isteklerini kırdım, şeytanlarını kovdum. Kısaca nefsimle tedrîcen, safha safha mücâdele ettim. Onu iki elimle sımsıkı yakaladım. Yıllarca ıssız, sessiz, sadâsız yerlerde kalmaya mebcur ettim. Soğuk bir gece kırk defâ ihtilam oldum, havanın soğukluğuna bakmadan her seferinde, hemen yıkandım. Kerh harâbelerinde yıllarca kaldım. Yiyecekler malum; otlar, ağaç yaprakları... Dünyâ sevgisinden kurtulabilmek, nefse üstün gelebilmek için her çâreye başvurdum. Gördüğüm her yokuşa tırmandım. Nefsime hiç fırsat vermedim. Bir gece merdivende kitap mütâlaa ediyordum. Nefsim; "Biraz uyu, sonra kalkarsın." dedi. Ona muhâlefet olsun diye tek ayağım üzerinde durdum. Kur'ân-ı kerîmi hatmedinceye kadar uyumadım.

Bütün bunlara rağmen, henüz matluba, maksada ve asıl istediğime varamamıştım. Bunun için, tevekkül, şükür ve zenginlik gibi kapıları denedim. Aradığımı fakirlik kapısında buldum. Burada büyük bir şerefe kavuştum, kulluk sırrına erdim, sonsuz hürriyete ulaştım. Bütün arzu ve isteklerim buz gibi eridi. Bütün beşerî sıfatlarım kayboldu. Gönülden Allahü teâlâdan başka her şeyi çıkarıp, hep O'nunla olmak olan "fakr" mertebesine ulaştım".

Nihâyet bütün varlıklardan yüz çevirdim. Her şeyim Allah için oldu. Sahralarda cezbe hâlinde kendimden geçmiş olarak dolaşırdım. Kendime geldiğimde kendimi bulunduğum yerlerden çok uzaklarda bulurdum. Bir gün bu halde bir saat kadar yürümüştüm. Sonra kendimi Bağdad'a on iki günlük uzaklıkta bir yerde buldum. Düşünceye daldığımda bir ses bana; "Sen ki Abdülkâdir'sin, buna hayret mi ediyorsun?" dedi.

Sahralarda dolaşırken "Ol" sözü ile ihsân olundum. Allahü teâlânın izni ile istediğim olurdu. Bunun için çok yiyecek buldum. Dağdan bir parça koparırdım, helva olur, yerdim. Kuma deniz suyu dökerdim, tatlı su olurdu. Sonra böyle yapmaktan hayâ ettim. Allahü teâlâya karşı edebi gözeterek hepsini terk ettim.


Resûlullah efendimizden hazret-i Ali vâsıtasıyla gelen feyzler, mânevî ilimler ondan sonra hazret-i Hasan ile Hüseyin ve on iki imâmdan diğerleri ile devam etti. Bunlardan sonra gelen evliyâya feyzler hep on iki imâm vasıtasıyla geldi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri dünyâya gelip velî oluncaya kadar hep böyle idi. Fakat o evliyâlıkta yüksek dereceye kavuşunca, on iki imâmdan gelen feyzler, ilimler, bereketler onun vâsıtasıyla geldi. Başka hiç bir velî bu makâma ulaşamadı. Bunun için; "Önceki velîlerin güneşi battı. Bizim güneşimiz ufuk üzerinde sonsuz kalacak, batmayacaktır." buyurdular. Kıyâmete kadar, her velîye feyzler onun vasıtasıyla gelecektir. Bunun için kendisine "Gavs-ül-A'zam; En büyük Gavs" denildi. Yalnız İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu hususda onun vekîlidir.

Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin evliyâlıktaki derecesinin yüksekliğini zamânındaki bütün evliyâ kabûl etmişti. Bir gün Bağdad'da sohbet ediyordu. Meclisinde pekçok âlim ve velî vardı. Bir ara; "İşte şu ayağım her velînin boynu üzerindedir." buyurdu. Orada bulunanların hepsi bu sözü tasdîk ettiler.
Abdülkâdir Geylânî bu sözü söylediğinde, yeryüzünde velîler boyunlarını ona doğru uzattı. O anda boynunu uzatanlardan biri Ahmed Rufâî hazretleridir. Ona niçin böyle yaptığını sorduklarında şöyle dedi:
"Şu anda Abdülkâdir Bağdad'da "Ayağım, her velînin boynundadır" diyor.

Bir kere de; "Bana gözün alabileceği kadar bir kitap verildi. Onda kıyâmete kadar talebelerimin isimlerini gördüm." buyurmuştur.

Ebû Saîd cinlerin reisine;"Bugüne kadar senin kadar Abdülkâdir'in emrine cân u gönülden itâat eden görmedim." deyince; "Abdülkâdir Geylânî hazretleri her gece evinden bakar, cinleri seyreder. Cinler onu görünce korkularından sağa sola kaçışırlar. Allahü teâlâ sevdiği kulun emrine birçok insan ve cin verir." dedi.

Duâsı makbûl idi. Bağdad halkından biri ona gelerek; "Babamı rüyâda azâb içerisinde gördüm. Bana Şeyh Abdülkâdir'e git, bana duâ etsin. Belki Allahü teâlâ beni azapdan kurtarır." dedi. Bunun için sana geldim. Babama duâ ediverin de azaptan kurtulsun." dedi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri sükût buyurdu. Bir şey söylemedi. O şahıs ikinci gece babasını rüyâsında yeşil bir cübbe içerisinde neşeli neşeli görünce hayret edip; "Baba, dün azâb içindeydin, bugün ise neşelisin. Sebebi nedir?" diye sordu. Babası; "Şeyh Abdülkâdir bana duâ etti. Allahü teâlâ onun duâsı hürmetine beni azaptan kurtardı." dedi.

Tabiblerin tedâvî edemediği hastalar ona gelirler, duâsı bereketiyle şifâ bulup giderlerdi. Bir defâsında Halîfe Mustencid'in akrabâsından karnı şiş bir hastayı getirdiler. Elini sürüp, duâ ettiğinde Allahü teâlânın izni ile iyileşti.

Ramazân-ı şerîfte bir gün, ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Gavs-ül-a'zamı iftâra dâvet etti. Herbiri kendi evini şereflendirmek, bereketlendirmek istiyordu. Her birinin dâvetini kabûl etti, aynı anda dâvet edenlerin evlerinde iftarda bulundu, onlarla birlikte yemek yedi. Bu haber, bu büyük ve havsalaya sığmaz kerâmet, bir anda Bağdad'a yayıldı. Huzûrunda hizmet eden hizmetçilerden biri, Gavs-ül-âzam o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı hâlde, o kimselerin evlerine girip, onlarla yemek yemesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl olur? diye düşündüğü zaman, Gavs-ül-âzam, o hizmetçisine dönerek; "Onlar doğru söylüyorlar, herbirinin dâvetinde bulundum, ayrı ayrı, fakat aynı zamanda herbirinin evlerinde yemek yedim" buyurdu.


NOT:ŞEYH UÇMAZ MÜRİD UÇURUR

khaos
17. September 2012, 10:25 PM
iki mesajına birden cevap vereyim

ilk önce medet ummaktan bahsetmişsin elbette müslümanların içinde ölülerden (türbelerde) ve kim olduğunu bile bilmediği kendini hoca diye tanıtanlardan (üfürükçülerden) medet umacak kadar sapık ve cahiller var ancak bu islamın değil o halde yaşayanların hatasıdır

allah'ın sevdiği kulları diye nitelendirdiğimiz gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz çünkü onlar allah yolunda çalışırlar umulurki allah onların dualarını kabul eder kaldıki peygamberlerin duası kuran'ı kerimde peygamberlerin duası ile ilgili ayetler var okursan görürsün allah çoğunu geri çevirmemiştir yani biz onlardan değil onların duası ile allah'tan medet umarız

örnek verdiğin hadisi araştırıyorum

peygamber efendimiz putlaştırılmamak için resminin çizilmesine dahi müsade etmemiştir hırka ve sakalı ise sadece hatıra olduğu için ziyaret güzeldir insanlar bütün sevdiklerinin hatıralarını sever ve sahip çıkar hatıralara bakıp anmak güzel şeydir onlara yönelip ibadet etmek onları putlaştırır bizim böyle bir amelimiz yok

Naci Bey,
Adıyaman ilindeki nakşibendi tarikatından olan ''Gavs'' adı verilen zatın müridlerinde gördüğüm bir iki olayı anlatayım.
Askerlik yaptığım dönemde bölüğümüzdeki bir arkadaşın bir resme bakıp mırıldandığını görürdüm.Ben arkadaşımın baktığı resmin sevgilisi,nişanlısı veya karısı olduğunu zannederdim.Bir gün dayanamayıp sordum .Sen kimin resmine bakıyorsun diye.bana ''resimdeki Gavs Hazretleridir ne zaman başım sıkışsa resmini çıkarır uzun uzun bakar sonra duamı yaparım '' dedi.
İkinci olay daha yakınım olan bir kimseden amcamın kızı.
Geçen yıl İngilterede yaşayan amcamın kızı tatil için yanımıza geldi .Tabii kılık kıyafet değişmiş.Aynı olayı ondada gördüm yine resim yine dua.Anlaşılan yapılan şey tarikat ritüellerinden biri

Sizin ''gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz '' dediğiniz şey böyle bir şey mi?

nacikocak
18. September 2012, 02:11 AM
Naci Bey,
Adıyaman ilindeki nakşibendi tarikatından olan ''Gavs'' adı verilen zatın müridlerinde gördüğüm bir iki olayı anlatayım.
Askerlik yaptığım dönemde bölüğümüzdeki bir arkadaşın bir resme bakıp mırıldandığını görürdüm.Ben arkadaşımın baktığı resmin sevgilisi,nişanlısı veya karısı olduğunu zannederdim.Bir gün dayanamayıp sordum .Sen kimin resmine bakıyorsun diye.bana ''resimdeki Gavs Hazretleridir ne zaman başım sıkışsa resmini çıkarır uzun uzun bakar sonra duamı yaparım '' dedi.
İkinci olay daha yakınım olan bir kimseden amcamın kızı.
Geçen yıl İngilterede yaşayan amcamın kızı tatil için yanımıza geldi .Tabii kılık kıyafet değişmiş.Aynı olayı ondada gördüm yine resim yine dua.Anlaşılan yapılan şey tarikat ritüellerinden biri

Sizin ''gerçek alim ve evliyalardan ise ihtiyaçlarımızı değil ihtiyaçlarımız için dua etmesini isteriz '' dediğiniz şey böyle bir şey mi?

ya güzel kardeşim hz adem haram olan elmayı yedi ozaman onun çocuklarının hata yaptı diye onun peygamberliğine iman etmemelerimi gerekiyordu peygamberler bile hata yapmış evliyaların hatalarını sayamazsın bile ancak bunu örnek veriyorum gavs hz veya başka biri sevapları günahlarından çok daha fazla olabilir adam cennetliktir ve cennetlik olan herkes allah'ın sevdiği kuludur şimdi sen allah'ın onun müritlerinin veya kendisinin yaptığı hatalardan dolayı sevmediğinimi iddia edeceksin tabiki hayır doğrusunu allah bilir

sana şöyle bir örnek vereyim allah dostu, allah'ın sevdiiği kulları sadece müritleri olan tarikat şeyhleri değil yolda gördüğün bir ayakkabı boyacısı hastanede gördüğün bir doktor veya kavga ederken gördüğün sana göre yaramaz olan biri allah dostu olabilir tabi aynı zamanda senin benim allah dostu olarak bildiklerimizde sahtekar olabilir

hadis sünnet konusuna gelince seni beni cennete götürecek olan allah'a olan imanımız ve allah rızası için yaptıklarımız şimdi diyelim sünnetlerin yarısı uydurma sen kesin uydurma olduğunu bimiyorsan ve kuran'da emredilene ters değilse yap sen allah rızası için yaptığın için karşılığını alırsın hepsi hanene sevap olarak yazılır ve sevaplarının günahlarından fazla olma ihtimali yükselir ancak uydurma diye yapmazsan ve doğruysa hem sevabından mahrum kalmış olacaksın hemde yapmadığın için günah kazanmış olacaksın allah ne emretmiş

hicr suresi 98. ayet
1. fe : böylece
2. sebbih : tesbih et
3. bi hamdi : hamd ile
4. rabbi-ke : senin Rabbin
5. ve kun : ve ol
6. min es sâcidîne : secde edenlerden

tesbih ve secde et emretmiş diğer ayetlerdede oruç, abdest, zekat ve diğerleri yani ibadet yap diye emretmiş yine diyorum eğer uydurma olduğundan emin değilsen bildiğin duyduğun bütün ibadetleri yapmaya çalış allah rızası için yaptığından sana zarar gelmez

ve namaz yok diyenlere sende benim sorduğum gibi sor yukarıdaki ayette emredilen secdeyi nasıl yapıyorlar secde nedir nasıl yapılır peygamberin sünnetleri hadisleri olmadan anlatsınlar bakalım

Zinedov
18. September 2012, 02:48 AM
hicr suresi 98. ayet
1. fe : böylece
2. sebbih : tesbih et
3. bi hamdi : hamd ile
4. rabbi-ke : senin Rabbin
5. ve kun : ve ol
6. min es sâcidîne : secde edenlerden

ve namaz yok diyenlere sende benim sorduğum gibi sor yukarıdaki ayette emredilen secdeyi nasıl yapıyorlar secde nedir nasıl yapılır peygamberin sünnetleri hadisleri olmadan anlatsınlar bakalım


Selam nacikocak. Namaz olmadığı görüşünde olan arkadaşlarla aynı görüşte değilim fakat yine de ben yanıtlayayım.

Verdiğiniz ayette secde emrediliyor, NAMAZDAKİ YERE KAPANMA değil. Yere kapanmak sandığınız gibi secde değildir.

Daha önceden yazmış olduğum bir yazı:

Secde kelimesi yere kapanmak değildir.
"Secde etmek" ve "yere kapanmak" Kurandaki 2 FARKLI kelimedir ve asla birbirleri yerine kullanılmamış, YERLİ YERİNDE kullanılmışlardır.

Secde zaten yere kapanma olmadığı için sadece Allaha değil herkese ve her şeye her konuda "secde" sözü edilebilir.

Örneğin bir ülkenin kapılarından girdiğiniz anda o ülkenin yasalarını kabul etmiş, secde etmiş olursunuz. Aynı cümle Kuran'da da vardır şehrin kapılarından secde ederek girdiler şeklinde. Bunu "şehre yere kapanmış, yüzleri üstünde sürünerek girdiler" olarak anlamayın :))

Secde 15. ayeti ele alalım:

"Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine ZİKİR verildiği zaman
(SECDE EDEREK)¹
(YERE KAPANAN)²
ve Rablerine hamd ile tesbih eden ve büyüklük taslamayan kimseler inanırlar."

Burada her iki kelime birden vardır SECDE EDEREK YERE KAPANAN sözü bile ikisinin farklı ifadeler olduğunu ortaya koyar.

1. innemâ : fakat, sadece, ancak
2. yu'minu : mü'min olurlar, inanırlar, îmân ederler
3. bi âyâti-na : âyetlerimize
4. ellezîne : o kimseler, onlar
5. izâ : o zaman
6. zukkirû : zikredildiler
7. bihâ : ona

8. HARRU : YERE KAPANDILAR
9. SUCCEDEN : SECDE EDEREK

10. ve sebbe-hû : ve onu tesbih ettiler
11. bi hamdi : hamd ile
12. rabbi-him : onların Rabbi, Rab'leri
13. ve hum : ve onlar
14. lâ yestekbirûne : büyüklük taslamazlar, kibirlenmezler

Eğer succeden kelimesini anladığınız YANLIŞ ANLAMDA Türkçeye çevirecek olursanız oraya YERE KAPANARAK anlamını vermeniz gerekir. Bu durumda ayet "YERE KAPANARAK YERE KAPANDILAR" gibi saçma sapan bir meale dönüşür.

Bunun gibi anlamı kaydırılan bazı Kuran kavramları: secde, kıble, ruh, rüku, kıyam, tesbih, veli, zikir, salat .......................................... daha çok var.

pramid
18. September 2012, 08:34 AM
Bir din kurmuşlar. Demişler ki soğanın karşısında dikilin ve sıraya girin; soğanı düşünün teşekkür edin ve dilekte bulunun.

Dini görevleri soğanın karşısında dikilmek ve düzgün bir sıra oluşturmak; dua etmek, soğanlığını düşünmek.

Gel zaman git zaman nasıl oldu ise bu yapılması gereken soğana ritüelin ne olduğu konusunda başlamışlar ihtilafa.

Demişler ayakta nasıl duracağız. İki ayağın varsa iki ayağınla duracaksın.Olur mu soğan hazretleri farklı şeyler ister. O zaman tek ayakla dur ki bu soğana karşı huşudandır.

Demişler ki el pençe divan duralım; elleri bağlayalım. Göbekten mi olacak, yoksa göğüsten mi? Başlamışlar kavgaya. Sen şunun göbekten bağladığını duydun mu? Sen de asıl bağlandığını duydun mu?

Demişler uzamış gitmiş ... Soğana hürmet sırada beklemek, ayakta durmakmış, soğan müritleri, soğanı MELEMEN'e katmış yemişler. Eh putlaşınca melemende iyi gider, helvada

AFİYET OLSUN

***

Size bir hikaye daha ...

İşsizin biri iş istemiş Patrondan ...

Patronda sana göre işim yok ama sen en iyisi depoya gelen kamyonları say ve sayısı her akşam bana bildir.

Görev; depoya giren kamyon sayısı....

Adam kamyonları başlamış saymaya; günlük 100-200 kamyon. Saymak kolay ama adam sıkılmış.

Başlamış; plakalarını almaya. Yine sıkılmış..

Başlamış kamyonların tonajını rengini yazmaya... Yine sıkılmış

Bu sefer şöförlerin ismi, nereye gidecekleri derken iş çığrından çıkmış...

Çıkmış patronun yanına. YAHU BANA BİR YARDIMCI VER İŞ YETİŞTİREMİYORUM.

Patron ne dese beğenirsiniz! S...

Günümüz kendilerine ehli Sünnet diyen zerzevatta bu halde. Eh ne diyelim ! ...

Ali şeriati günümüz dindarları, "Allahı put yerine koyuyor" dediğinde, adamın canını almışlardı. Günümüz dindarları Allahı LAT muamelesi yapıyorlar. Kafalarında tasarladıkları tanrıça Lat'a ALLAH diyorlar. Onun için kurbanlar kesip paylar ayırıyorlar.

nacikocak
18. September 2012, 09:34 PM
Selam nacikocak. Namaz olmadığı görüşünde olan arkadaşlarla aynı görüşte değilim fakat yine de ben yanıtlayayım.

Verdiğiniz ayette secde emrediliyor, NAMAZDAKİ YERE KAPANMA değil. Yere kapanmak sandığınız gibi secde değildir.

Daha önceden yazmış olduğum bir yazı:



Bunun gibi anlamı kaydırılan bazı Kuran kavramları: secde, kıble, ruh, rüku, kıyam, tesbih, veli, zikir, salat .......................................... daha çok var.

peki güzel kardeşim madem o kelimelerin anlamları kaydırılmış peki o zaman o güzel bilgin ile bana şu aşağıdaki ayette emredilenlerin nasıl yapılması gerektiğini anlatırmısın anlamlarının kaydırıldığını biliyorsan gerçek anlamlarını biliyorsun demektir bana gerçek anlamlarını tek tek yaz'da bende senin gibi bilenlerden olayım

hacc suresi 26. ayet
1. ve iz bevve'nâ : ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
2. li ibrâhîme : İbrâhîm'e
3. mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
4. en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
5. bî : bana
6. şey'en : bir şey
7. ve tahhir : ve temizle, temiz tut
8. beytiye : benim evimi
9. li et tâifîne : tavaf edenler için
10. ve el kâimîne : ve kaim olanlar, ayakta duranlar
11. ve er rukkai : ve rükû edenler
12. es sucûdi : secde edenler


birde kardeşim demişsinya "Burada her iki kelime birden vardır SECDE EDEREK YERE KAPANAN sözü bile ikisinin farklı ifadeler olduğunu ortaya koyar" o zaman hani derler'ya sicim gibi gözyaşı dökerek ağladı o halde gözyaşı dökmek ile ağlamakta farklı farklı şeyler olmalı çünkü buradada aynı şekilde iki söz bir arada kullanılmış

secde etmek baş eğmek kabullenmek analmına gelir yani baş kaldırma itiraz etmenin tersi ve saygının ifadesidir eğer bilirsen sanatçılar seyircilerin karşısında eğilirler onlara olan saygılarını göstermek için namazda secde ederken tamamen yere kapanmak ise bunun abartılmış halidir biz secdeye kapanarak ona tamamen iman ettiğimizi kabullendiğimizi ve ona olan saygımızı gösteririz

ve örnek vermiş olduğun örnekte bakara suresinde allah israiloğullarına şükür mahiyetinde yere kapanıp secde ederek girmelerini emretti bu demek değilki kapıdan girerken sürekli secde edin yine onlara hıtta yani bizi bağışla deyin dedi ama onlar şimdikilerin yaptığı gibi bunu başka anlama gelen bir kelime ile değiştirdiler buda bakara suresinde apaçık anlatılmıştır

nacikocak
18. September 2012, 10:00 PM
Bir din kurmuşlar. Demişler ki soğanın karşısında dikilin ve sıraya girin; soğanı düşünün teşekkür edin ve dilekte bulunun.

Dini görevleri soğanın karşısında dikilmek ve düzgün bir sıra oluşturmak; dua etmek, soğanlığını düşünmek.

Gel zaman git zaman nasıl oldu ise bu yapılması gereken soğana ritüelin ne olduğu konusunda başlamışlar ihtilafa.

Demişler ayakta nasıl duracağız. İki ayağın varsa iki ayağınla duracaksın.Olur mu soğan hazretleri farklı şeyler ister. O zaman tek ayakla dur ki bu soğana karşı huşudandır.

Demişler ki el pençe divan duralım; elleri bağlayalım. Göbekten mi olacak, yoksa göğüsten mi? Başlamışlar kavgaya. Sen şunun göbekten bağladığını duydun mu? Sen de asıl bağlandığını duydun mu?

Demişler uzamış gitmiş ... Soğana hürmet sırada beklemek, ayakta durmakmış, soğan müritleri, soğanı MELEMEN'e katmış yemişler. Eh putlaşınca melemende iyi gider, helvada

AFİYET OLSUN

***

Size bir hikaye daha ...

İşsizin biri iş istemiş Patrondan ...

Patronda sana göre işim yok ama sen en iyisi depoya gelen kamyonları say ve sayısı her akşam bana bildir.

Görev; depoya giren kamyon sayısı....

Adam kamyonları başlamış saymaya; günlük 100-200 kamyon. Saymak kolay ama adam sıkılmış.

Başlamış; plakalarını almaya. Yine sıkılmış..

Başlamış kamyonların tonajını rengini yazmaya... Yine sıkılmış

Bu sefer şöförlerin ismi, nereye gidecekleri derken iş çığrından çıkmış...

Çıkmış patronun yanına. YAHU BANA BİR YARDIMCI VER İŞ YETİŞTİREMİYORUM.

Patron ne dese beğenirsiniz! S...

Günümüz kendilerine ehli Sünnet diyen zerzevatta bu halde. Eh ne diyelim ! ...

Ali şeriati günümüz dindarları, "Allahı put yerine koyuyor" dediğinde, adamın canını almışlardı. Günümüz dindarları Allahı LAT muamelesi yapıyorlar. Kafalarında tasarladıkları tanrıça Lat'a ALLAH diyorlar. Onun için kurbanlar kesip paylar ayırıyorlar.

anlamadım biraz açıklarmısın

kim veya kimler din kurmuş müslümanlardan bahsediyor ve kendini ayırıyorsan senin dinin ne daha doğrusu dinin varmı

karşısında dikildikleri soğan kim eğer soğan diye aşağıdaki ayette ayakta durmayı emreden yüce allah'tan bahsediyorsan o sana belki bu dünyada belki ahirette soğanı sarımsağı gösterir

ail imran suresi 113. ayet
1. leysû : değil
2. sevâen : eşit, müsavi, aynı, bir
3. min ehli el kitâbi : kitap ehlinden (hristiyan ve yahudilerden)
4. ummetun : bir ümmet, bir topluluk
5. kâimetun : ayakta durarak
6. yetlûne : okuyan
7. âyâti allâhi : Allah'ın âyetlerini
8. ânâ el leyli : gece saatleri, gece vakti
9. ve hum : ve onlar
10. yescudûne : secde ederler


birde değiştirme marifetine uydurma eklemişsin kendini geliştiriyorsun ama ne yazıkki doğru yolda değil

pramid
19. September 2012, 08:13 AM
anlamadım biraz açıklarmısın.

Naci mesajı almışsın. Rahatsız ettim çok şükür.Anlamadım ayaklarına yatma. Allah bir put değildir tapınılacak.

İSRÂ - 107
De ki: “O'na inanılsın veya inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.”

Naci sen hiç çene üzerine secdeye vardım mı?

Onun için ya kuran ile konuş yada sus. Sus ki çene üzerine secdeye varasın. Umarım anlarsın.

قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا


1. kul : de
2. âminû : inanın (inandılar)
3. bi-hi : ona
4. ev : veya
5. lâ tu'minû : inanmayın
6. inne ellezîne : muhakkak onlar, o kimseler
7. ûtu : verildi
8. el ilme : ilim
9. min kabli-hi : ondan önce
10. izâ yutlâ : okunduğu zaman
11. aleyhim : onlara
12. yahırrûne : kapanırlar
13. li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
14. succeden : secde ederek


İsrâ / 109 Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor.



li el ezkâni : çenelerine

(17:107:17) lil'adhqāni إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا
(17:109:2) lil'adhqāni وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا
(36:8:8) l-adhqāni إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ

Yâsîn / 8 Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.

Bu kelimeyi sizin din tüccarları tahrif ederek alın diye çevirir. Pis müşrikler.

O'na inanılsın veya inanılmasın

İster inan ister inanma SECDE senin bildiğin bir tapınma biçimi değildir. Seni daha Rahmana hiç secde etmediğin belli. Artık hadisleri terk edip Allaha secde et. Ahirette çağrılırsın secdeye ama varamazsın bilmiş ol.

KALEM - 42 Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; ancak buna güçleri yetmeyecektir.


1. yevme : gün
2. yukşefu : açılır, açığa çıkar (sırlar) giderilir
3. an sâkın : perde, sırlar, gerçekler
4. ve yud'avne : ve davet edilirler
5. ilâ es sucûdi : secde etmeye
6. fe : artık, fakat
7. lâ yestetîûne : muktedir olamazlar, güçleri yetmez

Bu nedenle Verdiğiniz ayette secde emrediliyor, NAMAZDAKİ YERE KAPANMA değil. Yere kapanmak sandığınız gibi secde değildir. görüşüne katılıyorum.

nacikocak
19. September 2012, 09:23 AM
Naci mesajı almışsın. Rahatsız ettim çok şükür.Anlamadım ayaklarına yatma. Allah bir put değildir tapınılacak.

İSRÂ - 107
De ki: “O'na inanılsın veya inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.”

Naci sen hiç çene üzerine secdeye vardım mı?

Onun için ya kuran ile konuş yada sus. Sus ki çene üzerine secdeye varasın. Umarım anlarsın.

قُلْ آمِنُواْ بِهِ أَوْ لاَ تُؤْمِنُواْ إِنَّ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ مِن قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأَذْقَانِ سُجَّدًا


1. kul : de
2. âminû : inanın (inandılar)
3. bi-hi : ona
4. ev : veya
5. lâ tu'minû : inanmayın
6. inne ellezîne : muhakkak onlar, o kimseler
7. ûtu : verildi
8. el ilme : ilim
9. min kabli-hi : ondan önce
10. izâ yutlâ : okunduğu zaman
11. aleyhim : onlara
12. yahırrûne : kapanırlar
13. li el ezkâni : çenelerine (çeneleri üstüne)
14. succeden : secde ederek


İsrâ / 109 Çeneleri üstüne kapanıp ağlıyorlar ve (Kur'an) onların huşu (saygı dolu korku)larını arttırıyor.



li el ezkâni : çenelerine

(17:107:17) lil'adhqāni إِنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إِذَا يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ سُجَّدًا
(17:109:2) lil'adhqāni وَيَخِرُّونَ لِلْأَذْقَانِ يَبْكُونَ وَيَزِيدُهُمْ خُشُوعًا
(36:8:8) l-adhqāni إِنَّا جَعَلْنَا فِي أَعْنَاقِهِمْ أَغْلَالًا فَهِيَ إِلَى الْأَذْقَانِ فَهُمْ مُقْمَحُونَ

Yâsîn / 8 Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.

Bu kelimeyi sizin din tüccarları tahrif ederek alın diye çevirir. Pis müşrikler.



İster inan ister inanma SECDE senin bildiğin bir tapınma biçimi değildir. Seni daha Rahmana hiç secde etmediğin belli. Artık hadisleri terk edip Allaha secde et. Ahirette çağrılırsın secdeye ama varamazsın bilmiş ol.

KALEM - 42 Gün gelecek, onların içyüzleri açığa çıkarılacak, secdeye çağrılacaklar; ancak buna güçleri yetmeyecektir.


1. yevme : gün
2. yukşefu : açılır, açığa çıkar (sırlar) giderilir
3. an sâkın : perde, sırlar, gerçekler
4. ve yud'avne : ve davet edilirler
5. ilâ es sucûdi : secde etmeye
6. fe : artık, fakat
7. lâ yestetîûne : muktedir olamazlar, güçleri yetmez

Bu nedenle görüşüne katılıyorum.

önce sorulara cevap ver dini kimler kurmuş soğan kim ?

pramid
19. September 2012, 01:45 PM
önce sorulara cevap ver dini kimler kurmuş soğan kim ?

Dininizi kuranlar sizlerin Dinin erbabı bildiğiniz İslamda yeri olmayan din adamlarınız,

Soğanda, dininiz gereği dişil isim vererek kendilerinize özgü kıldığınız ve Allah diye taptığınız LAT.

Başka taptığınızı da söyliyeyim. Güç, iktidar, para.

Kuran bunlara; Necm Suresinin sonlarında

GüÇ, iktidar: Azizin dişili UZZA

Para ve materyal yani Menyy'nin dişili; MENAT demektedir.Bu çok önemli ki Allah üçün üçüncüsü demektedir.

Senin dinine göre de bunlar taştan tahtadan putlardır. Zira hadisleriniz böylece sizi saptırıyor.

Kuran güncel bir kitap olup her dönem için inzal edilmiştir.

Gör uydurulan dini artık NACİ.

NACİ SEN HİÇ ÇENE ÜZERİNE SECDE ETTİN Mİ?

nacikocak
19. September 2012, 02:07 PM
Dininizi kuranlar sizlerin Dinin erbabı bildiğiniz İslamda yeri olmayan din adamlarınız,

Soğanda, dininiz gereği dişil isim vererek kendilerinize özgü kıldığınız ve Allah diye taptığınız LAT.

Başka taptığınızı da söyliyeyim. Güç, iktidar, para.

Kuran bunlara; Necm Suresinin sonlarında

GüÇ, iktidar: Azizin dişili UZZA

Para ve materyal yani Menyy'nin dişili; MENAT demektedir.Bu çok önemli ki Allah üçün üçüncüsü demektedir.

Senin dinine göre de bunlar taştan tahtadan putlardır. Zira hadisleriniz böylece sizi saptırıyor.

Kuran güncel bir kitap olup her dönem için inzal edilmiştir.

Gör uydurulan dini artık NACİ.

NACİ SEN HİÇ ÇENE ÜZERİNE SECDE ETTİN Mİ?

yine okadar şey uydurmuşsunki

ben senin saydıklarını sadece senin gibi sayanlardan duyduğum için isim olarak bilir duyduğum zaman ise sadece gülerim ben senin gibi peygamberimin yaptıklarını gereksiz saymam ben senin gibi peygamberimin sözlerini yok saymam ben senin gibi ibadetten kaçmak için allah'ın ayetlerini değiştirmem ben senin gibi putların isimlerini değil allah'ın isimlerini sayar onları sayarak ibadet ederim

pramid
19. September 2012, 03:55 PM
yine okadar şey uydurmuşsunki

sEVGİLİ nACİ BEN SENİN DİNİNİ A-Z BİLİRİM. AMA SEN BENİM DİNİMİN GÜZELLİKLERİNİ BİLMİYORSUN.

KIVIRIP DURUYORSUN. TAHRİF EDİLEN AYET VE UYDURULANLARI DOĞRU KABUL ETMİŞ, DOĞRULARI DUYUNCA DA ŞAŞIRIYORSUN.

SORUYA CEVAP VER ?

SEN HİÇ ÇENE ÜZERİNE SECDE ETTİN Mİ?

nacikocak
19. September 2012, 04:01 PM
sEVGİLİ nACİ BEN SENİN DİNİNİ A-Z BİLİRİM. AMA SEN BENİM DİNİMİN GÜZELLİKLERİNİ BİLMİYORSUN.

KIVIRIP DURUYORSUN. TAHRİF EDİLEN AYET VE UYDURULANLARI DOĞRU KABUL ETMİŞ, DOĞRULARI DUYUNCA DA ŞAŞIRIYORSUN.

SORUYA CEVAP VER ?

SEN HİÇ ÇENE ÜZERİNE SECDE ETTİN Mİ?

ben her zaman secdeyi çene üzeri yaparım çenem hiçbir zaman üste gelmez veya çenemin üzerinde amuda kalkacak şekildede secde etmem

çünkü ben senin anladığın gibi anlamıyorum ben anlamam gerektiği gibi anlıyorum

raven
19. September 2012, 08:59 PM
selam arkadaşlar burada daha yeniyim sizin kadar da bilgili değilim o yüzden bir sürü sorum olacak cevap verirseniz memnun kalırım.
şimdi ben bu tartışmayı başından sonuna kadar okudum iki tür görüş var birincisi naci koçakın savunduğu şeyler ikincisi karşısında olanların.karşısında olanların hepsinin düşünceleride bir düzlemde değil.kafam biraz karıştı.
anlamadığım bir kısım arkadaş peygamberi hiçe mi sayıyor.ikincisi okuduğum yazılarda naci koçakın karşısında olanlar şunu açıkça yazamamış islam ın ibadet şekli nedir?zikir diyosunuz zikir nedir nasıl yapılır.yada şöyle sorayım peygamber nasıl ibadet ederdi.herhalde kimse Allah ın peygamberinden daha iyi gönderdiği kuranı bilemez veya anlayamazdı.farz ediyorum geleneksel islama bağlı olanlar yanlış biliyor olabilir bende doğrusunu bilmiyorum.ama burdaki meseleyi en kral bilen arkadaş bir yanıt versin birader ya bu islamın peygamberi nasıl ibadet ederdi.

galipyetkin
19. September 2012, 09:07 PM
Sayın Raven.

Hoş geldiniz.

Bir soru ile başlayalım. İbadetten ne anlıyorsunuz. Tanımını verir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

nacikocak
19. September 2012, 10:40 PM
Sayın Raven.

Hoş geldiniz.

Bir soru ile başlayalım. İbadetten ne anlıyorsunuz. Tanımını verir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

raven arkadaşımız zaten fazla bir bilgisi olmadığını yazmış neden soruya soruyla karşılık verdiniz anlamadım tanımı ben yapıyım siz onun sorduğu soruya cevap vermeye çalışın

ibadet dini inancı olan insanların değişik amaçlar için inandıkları ilah veya ilah'lar uğruna yaptıkları maddi ve manevi faaliyetlerdir

raven
19. September 2012, 11:15 PM
Sayın Galipyetkin hoşbulduk
bir soru ile başladım zaten İslamın peygamberi nasıl ibadet ederdi.Biraz daha genişleteyim
bildiğimiz manada namaz kılıyormuydu,oruç tutuyormuydu,hacca gidiyormuydu,zekat veriyormuydu,kurban kesiyormuydu
Bunları yapmıyorduysa ne yapıyordu hangi dine bakarsanınz bakın fiziksel olarak yapılan ritüeller var bu tip ritüeller islamda yokmu.bu Allahın peygamberi bu kadar yıl insanların arasında yaşadı.ya bir adamda görmedimi bu peygamber nasıl ibadet eder.duamı yapardı,çenesinimi yoksa alnınımı koyardı secdeye.yada secde edermiydi.gökyüzüne bakıp dans mı ederdi ateş yakıp etrafında mı dönerdi.ne yapardı hiç kimse görüp anlatmadımı bu adam Allah a nasıl yalvarır dua eder yada ne gibi ritüeller yapardı.
Bu soruların cevabını inanın bilmiyorum.ama mesela sayın naci koçakın bu konuda tezi var sizinki ne?
bazı arkadaşların yazdıklarına bakıyorum mesela khaos,pramid bu arkadaşlar deist mi acaba diyorum. ama bakıyorum kurana inandıklarını söylüyorlar.ya kardeşim kurana inanıyorsunda kuranıda sana leylekler getirmediki.Peygamberi sanki böyle olsada olur olmasada olur yerine koymalar falan. Ha Muhammed ha kazıklı voyvoda sanki hiç farketmiyor.Bu evreni bu kadar mükemmel yaratan Allah sıradan bir insana peygamberlik verirmi.peygamberin söylediklerimi yanlış yoksa bu efelerinkimi diye düşünüyorum.ha bilmiyorum peygamber bir şeyler söyledimi yanlış anlaşılmasın.Ama Allahtan gelen ayetleri aktarıp sonrada koyun gütmeye gitmiyordu ya.bu insanları sadece ayetleri okuyarak mı müslüman olmaya ikna etti.
tekrar ediyorum bilmiyorum merak ediyorum ama verdiğiniz cevaplar benim için tatminkar olmalı .tabi buna mecburda değilsiniz.

galipyetkin
20. September 2012, 01:28 AM
Sayın Raven.

Peygamber 1400 sene önce idi. Dinin kurucusu olarak, o zamanlar, o topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü. Yerine Kur'an'ı bıraktı. Eğer Peygamberi taklit etmek gerekir olsa idi Yazılı bir kur'an'a gerek vardı mı idi? Din hem Peygamberi taklit etmek değil hem de din peygamberi taklitten ibaret değil. Nuh da bir peygamberdi, İşea da.

Bu gün Peygamberi taklit edip Kur'an'a itibar etmeyenler ''hadisler''le işlerini yürütüyorlar ve elleriyle yazdıkları cilt cilt hadis külliyatları, hadis profesörleri var.

Ben Kur'an'ın içeriğine inanıyorum. Kur'an da insanlarla ''kelimeleriyle'' konuşur. Onun için İbadet kelimesinin ne anlam ifade ettiğini sormam sizi araştırmaya itip kendi kendinizi yetiştirmenize yardım etmektir. Çünkü her insanın kelimeleri, cümleleri ve sureleri kendince anlayış ve manalandırışına göre bir şeriat kendine göre bir din anlayışı edinir. Başkasının dinine uyarsanız ne olabileceğinizi de araştırın, Kur'an'ı okuyun. Bu sitede yazılanları (konu-konu ayrılmıştır) okuyup mukayese edip üzerinlerinde tefekkür edin ve kendi dininizi kendiniz oluşturun.

Kişileri, kişiliklerini tamamen öğrenmeden, tartmadan yok deist, yok ateist diye nitelemeyin. Allah bile peygamberine inanç yönünden ''sen o yöne karışma, onları bana bırak, senin görevin tebliğ etmek '' demişse, fakat bu deyiş tamamen başı boş bırak anlamına gelmediğinden, eğer sizin de öyle ZANNETTİKLERİNİZ varsa, önce kendi zannınızla, eğer emin olursanız, çıkın onlarla bilginizle fikir bazında mücadele edin.

Sitemiz için merak etmeyin, mensupları da yöneticileri de değerli ve liyakatlı insanlar. Namazı kabul edenler de var etmeyenler de. Diğer ritüeller için de öyle. Fikir alış-verişleri bazan sertleşse de, kimse kimseyi lekelemeye tevessül etmemekte. Değerli bir sitede ve değerli insanlarla berabersiniz.

Bu sitenin değerli insanları da inandıklarını inandıkları için yazıyorlar ve yazılmasını bekliyorlar, başka kişileri de, siteleri de okuyorlar ki daha üstün bir düşünceye ulaşabilsinler. Başkalarını tatmin etmek için yazmıyorlar. Çünkü objektifler. Böyle bir beklentiniz olmasın. Nabza göre şerbet vermezler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

raven
20. September 2012, 02:01 AM
sayın galipyetkin
kızmışsınız kızmayın lütfen ben sorulara cevap arıyorum amacım kavga etmek değil.Sitenizdeki insanlar tabikide değerli insanlardır. o kısımla ilgili sıkntım yok.efe lafını kullanırım sıklıkla memleketten dolayı

yukarda sorduğum sorulara gelince peygamberi taklit meselesini nereden çıkardınız anlamadım.anlayışım kıttır defalarca okudum yinede çıkaramadım.taklit değil kardeşim ben ne diyorum Resulullah a ayetler indi.cebraille yada cebrailsiz orasında değilim.Resulullah milleti toplayıp arkadaşlar bu gün bana bu ayetler geldi ben size bana iletileni ilettim tamam görevim bitti hadi bana eyvallahmı diyordu.hani görevi sadece iletmek ya.yani insanları başına toplayıp bakın arkadaşlar ben peygamberim bunlarda Allahın benim aracılığımla size gönderdiği ayetler insanlar hemen ona inandımı.sadece inen ayetleri okuyarak mı onları ikna etti.

diyorsunuzki topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü.Niye öğretsin.iletici değilmi sadece.siz Türk olarak kuranı okuyupta öğreniyorsunuz da adamlara kendi dilinde gelen ayetleri niye öğretsinki.arapta kuranı okurdu ona göre davranırdı.bakın burada bile siz değerli arkadaşların hepsi kuranı kelime kelime okuyup yine farklı sonuçlar çıkarıyorsunuz.sizin deyiminizle herkes kendi dinini oluşturuyor.kimi namaz var diyor kimi yok.o zaman kurana da ihtiyacınız yok her kes kafasına göre bir din oluştursun kendine göre ibadetler ortaya koysun.Allah a inanıyorsan ondan sonrası teferruat ister secde yap ister amuda kalk.

sayfa sayfa hadis yazıyorlar diyorsun haklı olabilirsin bazıları banada saçma geliyor.ama sizde burada sayfa sayfa yazıyorsunuz belki kitaplarınız var.onların sizden farkı ayetlerin yanına hadisleri koyuyorlar siz ise ayetlerin yanına kendi fikirlerinizi yazıyorsunuz ben böyle anladım diye

raven
20. September 2012, 02:05 AM
bu arada sorum arada kaybolup gitmesin Resulullah nasıl ibadet ederdi Allah rızası için biri yazsın

nacikocak
20. September 2012, 02:33 AM
Sayın Raven.

Peygamber 1400 sene önce idi. Dinin kurucusu olarak, o zamanlar, o topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü. Yerine Kur'an'ı bıraktı. Eğer Peygamberi taklit etmek gerekir olsa idi Yazılı bir kur'an'a gerek vardı mı idi? Din hen Peygamberi taklit etmek değil ham de din peygamberi taklitten ibaret değil. Nuh da bir peygamberdi, İşea da.

Bu gün Peygamberi taklit edip Kur'an'a itibar etmeyenler ''hadisler''le işlerini yürütüyorlar ve elleriyle yazdıkları cilt cilt hadis külliyatları, hadis profesörleri var.

Ben Kur'an'ın içeriğine inanıyorum. Kur'an da insanlarla ''kelimeleriyle'' konuşur. Onun için İbadet kelimesinin ne anlam ifade ettiğini sormam sizi araştırmaya itip kendi kendinizi yetiştirmenize yardım etmektir. Çünkü her insanın kelimeleri, cümleleri ve sureleri kendince anlayış ve manalandırışına göre bir şeriat kendine göre bir din anlayışı edinir. Başkasının dinine uyarsanız ne olabileceğinizi de araştırın, Kur'an'ı okuyun. Bu sitede yazılanları (konu-konu ayrılmıştır) okuyup mukayese edip üzerinlerinde tefekkür edin ve kendi dininizi kendiniz oluşturun.

Kişileri, kişiliklerini tamamen öğrenmeden, tartmadan yok deist, yok ateist diye nitelemeyin. Allah bile peygamberine inanç yönünden ''sen o yöne karışma, onları bana bırak, senin görevin tebliğ etmek '' demişse, fakat bu deyiş tamamen başı boş bırak anlamına gelmediğinden, eğer sizin de öyle ZANNETTİKLERİNİZ varsa, önce kendi zannınızla, eğer emin olursanız, çıkın onlarla bilginizle fikir bazında mücadele edin.

Sitemiz için merak etmeyin, mensupları da yöneticileri de değerli ve liyakatlı insanlar. Namazı kabul edenler de var etmeyenler de. Diğer ritüeller için de öyle. Fikir alış-verişleri bazan sertleşse de, kimse kimseyi lekelemeye tevessül etmemekte. Değerli bir sitede ve değerli insanlarla berabersiniz.

Bu sitenin değerli insanları da inandıklarını inandıkları için yazıyorlar ve yazılmasını bekliyorlar, başka kişileri de, siteleri de okuyorlar ki daha üstün bir düşünceye ulaşabilsinler. Başkalarını tatmin etmek için yazmıyorlar. Çünkü objektifler. Böyle bir beklentiniz olmasın. Nabza göre şerbet vermezler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

raven gerçekten çok güzel bir soru sormuş bende değişik bir şekilde soruyum

acaba kuran'ı kerimin hangi ayetinde herkes kendi dinini oluştursun diye emredilmiş birde peygamber 1400 sene önce idi arkasında yazılı kuran bırakmış demişsin benim bildiğim kadarı ile incil'de yazılı idi ama değiştirildi ama allah kuran'ı kerimde ne diyor kuran diğer kitaplardan farklı olarak korunmuş peki bu koruma nasıl sağlanmış hafız dediğimiz insanlarla bu insanlar ayetleri değiştirilemeyecek biryere hafızalarına yazıyorlar ve bu insanlar o günden bu güne kuran'ı manasıyla beraber muhafaza ediyorlar ve yine aynı insanlar namaz kılıp sünnetleri yerine getiriyorlar bunun nedenini hiç düşündünmü veya hiç düşündünmü bu insanlar neden senin dediğin gibi kendi dinlerini oluşturmamışta farklı şekillerdede olsa aynı ibadetleri yapmışlar

mesela neden namazda farklı şekillerde tekbir alsalarda söz olarak hep allah'u ekber demişler veya neden herkes sabah namazının farzını 2 rekat kılmış niye 3 veya 5 kılan olmamış

bence düşün birde raven'inde dediği gibi allah rızası için sizde bizim sorularımıza cevap verin

dost1
20. September 2012, 03:31 AM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

Lütfen! Buraya tıklayarak bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=63)

Kusursuzluk sadece allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

raven
20. September 2012, 04:07 AM
saygıdeğer dost1
öncelikle teşekkür ederim örneklerini verdiğiniz ayetlere iman etmiş bir insanım.o ayetleri okuyunca savunduğum fikir dahada pekişti.Allah razı olsun.İlminizede hayranım ve saygı duyuyorum bazı görüşlerinize katılmasam bile



Nisa;65: Fela ve Rabbike la yu'minune hatta yühakkimuke fiyma şecera beynehüm sümme la yecidu fiy enfüsihim haracen mimma kadayte ve yüsellimu tesliyma
Hayır, Rabin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyle teslim olmadıkça inanmış olmazlar.
senin verdiğin hükme?

Nisa;61: Ve iza kıyle lehüm tealev ila ma enzelAllahu ve ilerRasûli raeytel münafikıyne yesuddune anke sududa;
Kendilerine: "Allâh'ın indirdiğine ve Elçiye gelin!" denince, o ikiyüzlülerin, senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
Allah ın indirdiğine ve elçiye... neden sadece Allah ın indirdiğine değil!


Ahzab;21: Lekad kâne leküm fiy Rasûlillahi üsvetün hasenetün limen kâne yercullahe vel yevmel ahıre ve zekerAllahe kesiyra
Andolsun Allâh'ın Elçisinde sizin için Allah'a ve âhiret gününe kavuşmaya inanan ve Allâh'ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel bir örnek vardır
Allah ın elçisinde örnekler mi? Allah ın elçisinden örnekler alırsak sayın galipyetkinin dediği gibi taklit etmiş olmayalım

Nisa;80:Men yutı’ırRasûle fekad etaAllah* ve men tevella fema erselnake aleyhim hafiyza
Kim Elçi'ye itâ'at ederse Allah'a itâ'at etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bil ki), biz seni onların üzerine bekçi göndermedik.
neden Allah ın gönderdiğine itaat ederse demiyor.Elçi sonuçta Allah ın gönderdiğini aktarmıyormu?

Nisa;59: Ya eyyühelleziyne amenu etıy'ullahe ve etıy'urRasûle ve ülil emri minküm* fein tenaza'tüm fiy şey'in ferudduhu ilAllahi verRasûli in küntüm tu'minune billahi vel yevmil ahır* zâlike hayrun ve ahsenü te'viyla
Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
Allah a ve elçiye götürün ...neden elçiye o sadece haberci hüküm koyabilir mi?.yada elçi kuranda yazandan hariç ne biliyor?


Ali İmran;31:Kul in küntüm tuhıbbunAllahe fettebiuniy yuhbibkümullahu ve yağfir leküm zünubeküm* vAllahu Ğafur’un Rahîym;
De ki: "Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana uyun ki Allâh da sizi sevsin ve zenblerinizi/günâhlarınızı bağışlasın. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir."
bana uyun...neden sadece Allah ın gönderdiğine uyun değil


Ahzab;57: İnnelleziyne yü'zunAllahe ve RasûleHu leanehümullahu fiyd dünya vel ahireti ve eadde lehüm azâben mühiyna
Allâh'ı ve Elçisini incitenler var ya, işte Allâh onlara dünyâda ve âhirette la'net etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır.
İnşallah hiç birimiz Allah ı ve Elçisini üzecek eylemlerde bulunmayız.Ha peygamber öldü gitti ben onu nasılsa incitmem diyen varsa o ayrı

raven
20. September 2012, 04:29 AM
gördüğüm kadarıyla iki sıkıntı var

rivayetçilerin bazen gerçekten hadlerini aşıp saçmalamaları(Allah ım öyle örnekleri var ki insanın midesini bile bulandırır.)

birde bazılarının Allah resulünün adını bile duymaya tahammül edememeleri (yer yer onu küçümser davranmaları) ama onun aracılığı ile inen kurandan bazı ayetleri veya sözleri cımbızlayıp kendi dinlerini yaratmaları.

offff be birader yine kafam karıştı iyimi

pramid
20. September 2012, 08:08 AM
Allah sıradan bir insana peygamberlik verirmi.

Verir sapıtmış birini doğru yoluna iletir. Şimdi yazacağım ayetide nacinin rableri değiştirip yazarlar.

DUHÂ - 7 Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi? وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Ve vecedeke dâllen fe hedâ.

1. ve vecede-ke : ve seni buldu
2. dâllen : dalâlette olanların arasında olma, dalâlette olma, hidayette olmama,sapık
3. fe : sonra
4. hedâ : hidayete erdirdi, doğru yola iletti.

"dâllen" kelimesini aranızda fatiha suresini bilen varsa son kelimesidir.

pramid
20. September 2012, 08:15 AM
Sevgili naci, cevabı yine yuvarlamışsın. Çene üzerine secde yapan bir ibadetinizin resmini koyarmısın?

Secde etmiyorsunuz. Size tavsiyem çene üzeri yani sadece kurana göre hareket edin. Çeneniz din adına sadece Kuran için çalışsın.

Naci ikinci sorum. Bana hadisler ile namazın kılınışını yaz. Bekliyoruz. Bakalımsavunduğun şeylere ne kadar hakimsin. Belki bir çalışma yaparken çarpıklıkları fark edersin. Bu platformda yazıştığın bir çoğu hadislerin bir çoğuna hakimdirler. Hadisler ile hiç karşılaşmamış adamlar değil bizzat bu çarpıklıkların farkına varıp İSLAMA geri dönmüş insanlardır.

Şu linkte de namazlar ile ilgili tek kuran diyen arkadaşların hadisleri karşılaştırması var. Yardım alabilirsin.

http://www.vekuran.blogspot.com/2012/02/namaz-konusunda-uydurmus-olduklari.html

nacikocak
20. September 2012, 02:11 PM
Sevgili naci, cevabı yine yuvarlamışsın. Çene üzerine secde yapan bir ibadetinizin resmini koyarmısın?

Secde etmiyorsunuz. Size tavsiyem çene üzeri yani sadece kurana göre hareket edin. Çeneniz din adına sadece Kuran için çalışsın.

Naci ikinci sorum. Bana hadisler ile namazın kılınışını yaz. Bekliyoruz. Bakalımsavunduğun şeylere ne kadar hakimsin. Belki bir çalışma yaparken çarpıklıkları fark edersin. Bu platformda yazıştığın bir çoğu hadislerin bir çoğuna hakimdirler. Hadisler ile hiç karşılaşmamış adamlar değil bizzat bu çarpıklıkların farkına varıp İSLAMA geri dönmüş insanlardır.

Şu linkte de namazlar ile ilgili tek kuran diyen arkadaşların hadisleri karşılaştırması var. Yardım alabilirsin.

http://www.vekuran.blogspot.com/2012/02/namaz-konusunda-uydurmus-olduklari.html


namaz ile ilgili yüzlerce hadis var onları tek tek buraya yazamam ama sadece namazın hangi konusunda hadis istiyorsan sor yazıyım e

sende benim sorularıma cevap versen ne güzel olacak mesela secde nedir anlamı nedir nasıl yapılır en azından kendi bildiğini yaz

nacikocak
20. September 2012, 02:17 PM
Verir sapıtmış birini doğru yoluna iletir. Şimdi yazacağım ayetide nacinin rableri değiştirip yazarlar.

DUHÂ - 7 Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi? وَوَجَدَكَ ضَالًّا فَهَدَى
Ve vecedeke dâllen fe hedâ.

1. ve vecede-ke : ve seni buldu
2. dâllen : dalâlette olanların arasında olma, dalâlette olma, hidayette olmama,sapık
3. fe : sonra
4. hedâ : hidayete erdirdi, doğru yola iletti.

"dâllen" kelimesini aranızda fatiha suresini bilen varsa son kelimesidir.

benim rabbim tektir allah'tır o sözü kullanmazsan sevinirim benim yaptığım peygamberin hadislerini ve sünnetlerini yerine getirmek ben peygambere değil onun öğrettikleri ile allah'a tapıyorum

pramid
20. September 2012, 03:42 PM
benim rabbim tektir allah'tır o sözü kullanmazsan sevinirim

Sevgili naci sen nebileri ve alimleri erbab edinmişsin. Onun için dille Allah rabbim desende uygulama ve söylemlerin erbablarının nebi ve alimlerin olduğunu söylemektedir.

Nebileri erbab edinme; Son nebinin ulaştırdığı risaleti KURAN'a uy ve ondan dersler çıkar.

Ciddi ciddi Aliİmran 79 ve 80 ayetleri irdele naciciğim.

Ardından da Enam 19 ve sonrasını...

Umarım Kuranın bir faydası dokunur. Bizler sana öğüt verdik ... Gerisi bizim tek efendimiz olan ALLAH'dan.

NOT: Son nebiye ve alimlere efendi demek şirkte ileri gitmektir. Şeytan nasılda kandırıyor.

nacikocak
20. September 2012, 07:01 PM
Sevgili naci sen nebileri ve alimleri erbab edinmişsin. Onun için dille Allah rabbim desende uygulama ve söylemlerin erbablarının nebi ve alimlerin olduğunu söylemektedir.

Nebileri erbab edinme; Son nebinin ulaştırdığı risaleti KURAN'a uy ve ondan dersler çıkar.

Ciddi ciddi Aliİmran 79 ve 80 ayetleri irdele naciciğim.

Ardından da Enam 19 ve sonrasını...

Umarım Kuranın bir faydası dokunur. Bizler sana öğüt verdik ... Gerisi bizim tek efendimiz olan ALLAH'dan.

NOT: Son nebiye ve alimlere efendi demek şirkte ileri gitmektir. Şeytan nasılda kandırıyor.

arkadaşım

erbab: iyi bilen iyi anlayan konunun ehli anlamına gelir bu özelliklere sahip herkes için kullanılabilir ve peygamberler ve diğer allah dostları dinin erbabıdır dini iyi bilirler

rab: ilah yaratan tapınılan anlamına gelir müslüman bu kelimeyi yalnız allah için kullanır allah'tan başkası için kullananlar ise müşriklerdir

senin bu ikisinin arasındaki farkı anlamayacak kadar türkçe bilgin allah'tan başkasına rab diyecek kadar din bilgin yok benim erbab olarak kabul ettiklerimi sen rab olarak nitelendirerek müşriklerin arasına giriyorsun

raven
21. September 2012, 12:29 AM
naci kardeşim bir şeyi farkettinmi sorulara cevap yok.hep aynı klişe laflar ayetleri işine geldiği gibi okumalar.işine gelmeyen ayetleri görmezden gelmeler cevap veremedikleri durumdada saldırıya geçip alay etmeler.

bence konunun başlığı yanlış atılmış doğrusu
Rivayetçiler çok biliyor,biz daha fazlasını olmalıydı.

pramid
21. September 2012, 08:12 AM
erbab: iyi bilen iyi anlayan konunun ehli anlamına gelir bu özelliklere sahip herkes için kullanılabilir ve peygamberler ve diğer allah dostları dinin erbabıdır dini iyi bilirler

rab: ilah yaratan tapınılan anlamına gelir müslüman bu kelimeyi yalnız allah için kullanır allah'tan başkası için kullananlar ise müşriklerdir

Erbab rabler demektir. Kuranda türkçe değil, anlaşılsın diye Arapça inzal olmuştur. Ve sen nebiyi erbab ittihaz etmişsin. Bu özellik müslüman olmayanlara hasdır.

allah dostları dinin erbabıdır dini iyi bilirler busözün şirklerin en buyüğüdür.
Allahdan başka veli,nid edinmeyin. Bize Rahman yeter ve o ne güzel mevladır.

Sen sorulara cevap ver kaçma.

Sayın raven, klişe dediklerin Kurandandır ve kuranda çelişki yoktur. Bu platforma bütün ayetlerin kritikleri yapılır. Yeter ki bilgi alışverişi için bir adımda bulun.

nacikocak
21. September 2012, 08:43 PM
Erbab rabler demektir. Kuranda türkçe değil, anlaşılsın diye Arapça inzal olmuştur. Ve sen nebiyi erbab ittihaz etmişsin. Bu özellik müslüman olmayanlara hasdır.

busözün şirklerin en buyüğüdür.
Allahdan başka veli,nid edinmeyin. Bize Rahman yeter ve o ne güzel mevladır.

Sen sorulara cevap ver kaçma.

Sayın raven, klişe dediklerin Kurandandır ve kuranda çelişki yoktur. Bu platforma bütün ayetlerin kritikleri yapılır. Yeter ki bilgi alışverişi için bir adımda bulun.


erbab rabl'er demekmi senin google bozulmuş sanırım erbab'ın anlamı yaz hatta türk dil kurumu yaz oradan bak erbab'ın japoncasımı rab'ler demek yoksa ben türkçesine baktımda

ayrıca raven doğru söylüyor neden hiçbir sorumuza cevap vermiyorsunuz raven allah'ın peygamberi nasıl ibadet ederdi diye sordu cevap yok ben secde nedir diye sordum cevap yok hadi onu geçtim senin isteğini yapmak için namazın hangi kısmı ile ilgili hadis istiyorsun yazdım ona bile cevap vermemişsin

14 sayfalık mesajları tekrar oku genel düşünceleriniz şunlar


ibadet yok
hadis yok
sünnet yok
meleklerin görevi yok
pegamber birşey bilmez
alimler evliyalar sahtekar
bütün müslümanlar hadis sünnet uyduruyor
ayetleri sadece siz doğru anlıyorsunuz

yani kısaca cennet sizin ye iç yat cennete git tabi cennet yok demezseniz

dost1
21. September 2012, 10:11 PM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak Kardeşim!


Kur`an`daki “مولى Mevlâ” kelimesi ile eş anlamlı olan الرّب Rabb, şu özellikleri taşır:

1. Rabb; emri, kudreti altında bulunan bir şeyin yegâne sahibi ve yöneticisi olup, her şey üzerinde kendi isteği ve ilmine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

2. Rabb; kendisine itaat edilerek boyun eğilecek, emirlerine uyulup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendidir.

3. Rabb; her şeyi düzelten, sivrilikleri çıkıntılıkları tesviye eden, yaratılışı tam bir şekilde hâlden hâle geçirerek düzenleyen, arıtıp saflaştırıp olgunlaştıran, ıslah eden, terbiye edendir.

Yukarıda söz edilen üç özellikten de kolayca anlaşılabileceği gibi Rabb kelimesi sadece ve sadece Yüce Allah için kullanılabilir. Fakat Arap dilinde izafet terkibi (isim tamlaması) olarak (meselâ, evin sahibi, devenin sahibi gibi), insanlar için de kullanılmıştır.

Özetle Rabb; “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü programlayıp yöneten” demektir.

Değerli Kardeşim!
Arapçada "Rabb" kelimesinin çoğulu "erbab"dır.

Lütfen aşağıdaki ayetlere bakar mısınız?

Yususf;39: "Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillahul Vahıdül Kahhar"

Tevbe;31: "İttehazu ahbarehüm ve ruhbanehüm erbaben min dunillahi vel Mesiyhabne Meryem* ve ma ümiru illâ liya'büdu ilâhen vâhıda* la ilahe illâ HU* subhaneHu amma yüşrikûn"

Ali İmran 64:" Kul ya ehlel Kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm ella na'büde illAllahe ve la nüşrike bihi şey’en ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillahi, fein tevellev fekulüşhedu bi enna müslimun"

Ali İmran;80: "Ve la ye'mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebîyyiyne erbaba* eye'muruküm bil küfri ba'de iz entüm müslimun"

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

nacikocak
21. September 2012, 11:59 PM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak Kardeşim!


Kur`an`daki “مولى Mevlâ” kelimesi ile eş anlamlı olan الرّب Rabb, şu özellikleri taşır:

1. Rabb; emri, kudreti altında bulunan bir şeyin yegâne sahibi ve yöneticisi olup, her şey üzerinde kendi isteği ve ilmine uygun olarak tasarrufta bulunandır.

2. Rabb; kendisine itaat edilerek boyun eğilecek, emirlerine uyulup, yasaklarından uzak durulacak yegâne, tek efendidir.

3. Rabb; her şeyi düzelten, sivrilikleri çıkıntılıkları tesviye eden, yaratılışı tam bir şekilde hâlden hâle geçirerek düzenleyen, arıtıp saflaştırıp olgunlaştıran, ıslah eden, terbiye edendir.

Yukarıda söz edilen üç özellikten de kolayca anlaşılabileceği gibi Rabb kelimesi sadece ve sadece Yüce Allah için kullanılabilir. Fakat Arap dilinde izafet terkibi (isim tamlaması) olarak (meselâ, evin sahibi, devenin sahibi gibi), insanlar için de kullanılmıştır.

Özetle Rabb; “terbiye edip eğiten, yarattıklarını belirli bir programa uygun olarak bir takım hedeflere götüren, tekâmülü programlayıp yöneten” demektir.

Değerli Kardeşim!
Arapçada "Rabb" kelimesinin çoğulu "erbab"dır.

Lütfen aşağıdaki ayetlere bakar mısınız?

Yususf;39: "Ya sahıbeyissicni e erbabün müteferrikune hayrun emillahul Vahıdül Kahhar"

Tevbe;31: "İttehazu ahbarehüm ve ruhbanehüm erbaben min dunillahi vel Mesiyhabne Meryem* ve ma ümiru illâ liya'büdu ilâhen vâhıda* la ilahe illâ HU* subhaneHu amma yüşrikûn"

Ali İmran 64:" Kul ya ehlel Kitabi tealev ila kelimetin sevain beynena ve beyneküm ella na'büde illAllahe ve la nüşrike bihi şey’en ve la yettehıze ba'duna ba'dan erbaben min dunillahi, fein tevellev fekulüşhedu bi enna müslimun"

Ali İmran;80: "Ve la ye'mureküm en tettehızül Melaikete ve Nebîyyiyne erbaba* eye'muruküm bil küfri ba'de iz entüm müslimun"

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aleyküm selam

kardeşim şu an baktım doğru erbab rab'bın çoğulu imiş ancak yukarıda sizinde yazdığınız gibi arapça'da çoğul olarak kullanılıyor

ancak ben sizin ve arkadaşlarınızın anlaması için türkçe karşılığının ehil iyi bilen ve iyi anlayan olduğunu ve benim erbabım derken bu anlamı kullandığımı açıkça yazdım sizin bu yazımı okuduğunuz halde bu açıklamayı yapmanız biraz garip

bana garip gelen başka birşey ise diğerlerininde yaptığı gibi

arkadaşınız şirk olduğu halde allah'tan başkalarına rab derken ayetlerin anlamlarını değiştirirken onu uyarmayıpta erbab kelimesinin arapçada rab'bın çoğulu olduğu konusunda beni uyarmanız bu davranışınız bende sizin için pramid'i savunmanın allah'ı savunmaktan daha önemli olduğu fikrini uyandırdı

oysa farkındaysanız ben pramid'e rab kelimesini allahtan başkası için kullanma diyerek allah'ı savundum şimdi yine yanlış tarafa çekip allah'ın senin savunmana ihtiyacımı var derseniz cevabım şu allah'ın benim savunmama ihtiyacı yok o kavi'dir ben sadece kimin tarafında olduğumu göstermek için savundum

raven
22. September 2012, 12:24 AM
Naci süper cevap vermişsin.Aslında onlar senin ne demek istediğini gayet iyi biliyorlar.Dışarıya çık 10 yaşındaki çocuğa sor erbab nedir diye sana vereceği cevap bir işin ustası,işi iyi bilen yapan manasında olduğunu söyler.En azından dilimize öyle geçmiş.Ama daha öncede dediğim gibi dertleri senin veya benim sorularıma cevap vermek değil.Onların atomun çekirdeğiyle işi yok.Onlar en dış yörüngedeki elektronla ilgileniyorlar.

olay şu... korkuyorlar yada zor geliyor.O yüzden ayetlerin altından girip üstünden çıkıp bilinç altında yaptıklarının veya yapmadıklarının doğru olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar.Peygamber yok ! Namaz yok! oruç yok! hac yok! kurban yok! şeytan zaten yok melekler ise gama ışını içkiyi fazla içmezsen sarhoş olup devrilmeyecek kadar ne bileyim hafif çakırkeyf gibi oda olabilir haydeeeeeeeeeeeee böyle dine can kurban
anladın demi ne demek istediğimi

dost1
22. September 2012, 12:49 AM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak Kardeşim!

aleyküm selam

kardeşim şu an baktım doğru erbab rab'bın çoğulu imiş ancak yukarıda sizinde yazdığınız gibi arapça'da çoğul olarak kullanılıyor.

Piramid kardeşimiz de aynı şeyi söylemişti.


ancak ben sizin ve arkadaşlarınızın anlaması için türkçe karşılığının ehil iyi bilen ve iyi anlayan olduğunu ve benim erbabım derken bu anlamı kullandığımı açıkça yazdım sizin bu yazımı okuduğunuz halde bu açıklamayı yapmanız biraz garip

Değerli nacikocak size de Piramid'e de Kardeşim diyorum. İkiniz de Müslüman Kardeşlerimsiniz. İkinizi de yazılarınız dışında tanımıyorum. Bu yüzden; "...sizin ve arkadaşlarınızın..." türünden ayrımcılık içeren sözleri kullanmazsanız mutlu olurum.

Piramid Kardeşimizle olan yazışmanızda:

Piramid Kardeşimizin :
"Erbab rabler demektir. Kuranda türkçe değil, anlaşılsın diye Arapça inzal olmuştur. Ve sen nebiyi erbab ittihaz etmişsin. Bu özellik müslüman olmayanlara hasdır."

sözüne:

"erbab rabl'er demekmi senin google bozulmuş sanırım erbab'ın anlamı yaz hatta türk dil kurumu yaz oradan bak erbab'ın japoncasımı rab'ler demek yoksa ben türkçesine baktımda"

dediğiniz için, müzakerenize ışık olsun, gereksiz tartışmalarla gönüller incinmesin diye "Rabb" kelimesi ile bilgi vererek çoğulunun "erbab" olduğunu belirttim. Bu durumun sizin için neden garip geldiğini anlayabilmiş değilim.


bana garip gelen başka birşey ise diğerlerininde yaptığı gibi


arkadaşınız şirk olduğu halde allah'tan başkalarına rab derken ayetlerin anlamlarını değiştirirken onu uyarmayıpta erbab kelimesinin arapçada rab'bın çoğulu olduğu konusunda beni uyarmanız bu davranışınız bende sizin için pramid'i savunmanın allah'ı savunmaktan daha önemli olduğu fikrini uyandırdı

Piramid kardeşimiz hangi ayetlerin anlamlarını değiştirmiş? Lütfen belirtir misiniz?

Rabbimizin Tevbe 71 de belirtilen emrine uyduk.
Kardeşçe yapılan bu bilgilendirmeye neden bu kadar alınganlık gösterdiniz? Gerçekten de anlamakta zorlanıyorum.
Değerli Kardeşim!
Müzakerelerin kişileştirmeden kişiliğe yönelik olmadan yapılması daha güzel değil midir?




oysa farkındaysanız ben pramid'e rab kelimesini allahtan başkası için kullanma diyerek allah'ı savundum şimdi yine yanlış tarafa çekip allah'ın senin savunmana ihtiyacımı var derseniz cevabım şu allah'ın benim savunmama ihtiyacı yok o kavi'dir ben sadece kimin tarafında olduğumu göstermek için savundum

Değerli Kardeşim! Bu forumda bulunan insanlar forum kurallarına uymak koşuluyla düşüncelerini paylaşabilirler.
İnanıyorum ki, yazdıklarınız ve yazılanları önyargısız okursanız gerçeği tüm çıplaklığıyla görebilirsiniz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
22. September 2012, 01:37 AM
Peygamber yok ! Namaz yok! oruç yok! hac yok! kurban yok! şeytan zaten yok melekler ise gama ışını içkiyi fazla içmezsen sarhoş olup devrilmeyecek kadar ne bileyim hafif çakırkeyf gibi oda olabilir haydeeeeeeeeeeeee böyle dine can kurban

peki senin inancın?

Salat yok, Kıyam yok, Secde yok, Kurban yok, Hac yok...
bu isimler adı altında bir takım uydurma, saçma ve batıl hareketler var. Allah rızası için 5 vakit apaçi dansı yapmaktan farkı yok.

tam tersine, taşa tapma var, ramazanda yemediğini değil yediğinin fidyesini veriyorsun v.s.

haydeeeeeeeeeeeee böyle dine can kurban

gerçekten bilen insanlar için, anlattığımız din can kurban edilmeye layıktır.

raven
22. September 2012, 02:13 AM
sorduğum soruyu tekrar ediyorum yine yeniden

Allah rızası için cevap verin birader Allahın Resulu nasıl ibadet ederdi.

bak hakikaten meraktan soruyorum .yokmu bilen (zikirmi yapardı yapıyorduysa onu nasıl yapıyordu.gökyüzüne bakıp dans mı ediyordu ateşin etrafında şarkımı söylüyordu yoksa hiiiç in dediği gibi günde beş vakit apaçi dansımı yapıyordu.haka dansımı yapıyordu ne yapıyordu arkadaş bir tane bilen yokmu?

bakın siz ne yapıyorsunuz demiyorum ne yaparsanız yapın beni ilgilendirmez.Ama Resulullah nasıl ibadet ederdi biride yazsın arkadaş.Kuranın dediği gibi güzel örnekse güzel örnek veya galip yetkinin dediği gibi taklitse taklit haka dansıda apaçi dansıda olsa onun yaptığını yapmak isterim.

dost1
22. September 2012, 02:21 AM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

Allah Resulu'nun(Selam olsun) Allah'a nasıl ibadet/kulluk yaptığını gerçekten öğrenmek istiyorsunuz, cevabını Allah'ın, Resulüne vahyettiği Kur'an'dan arayınız. Mutlaka bulursunuz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
22. September 2012, 02:31 AM
İnsan gibi yaşıyordu...

Medeni bir insan gibi.
Eğitime önem veriyordu (savaş esirlerini okuma öğretme karşılığı serbest bıraktı)
Sosyal sorunlara önem veriyor, toplumsal çözümlerde taşın altına el sokuyordu.
Ailesine, akrabalarına, yakınlarına ve insanlara karşı merhametli, anlayışlı, affedici, cömertti.
Yani medeni bir insandı.

Selam verenin selamını daha güzeliyle alır, insanların kalbini kırmaz, özellikle de kendisini diğer insanlardan üstün görmezdi.

Kibirlenmezdi.
İşini en güzel şekilde yapar, tembellik yapmaz, bir işi bıraktımı diğerine koşar v.s.

Bunların hepsi Kuranda yazar.
Farzet ki yazmadı, ya da yazdı ama sen okuyamadın...
Allah bunları sadece Kuranda yazmadı, zaten Kuranda yazanlar da denizde damladır (kehf 109 gereği ya da Lokman 27).

Allah bunları senin vicdanına da yazdı.
Allah kullarına (bizlere) doğru yolu bulabilmemiz için AKIL verdi. İyiyi kötüden ayırmak, kötü olana şüphe duymak için vicdan verdi. Hayatı bir sünnet (kanun) kural ile inşa etti ki bilimsel veriler yol gösterici olsun, delil olsun.



Farzet ki Kuran peygamberin nasıl ibadet ettiğini yazmadı...
Şimdi sen Aklını, vicdanını ve dünyanın gerçeklerini kullanarak cevap ver.
Peygamber bugün gelse nasıl ibadet ederdi? Ülkede nice sosyal ve ekonomik sorunlar varken, eğitimsizlik ve sağlık sorunları artmışken, terör olayları ve basının deforme edici etkisi hat safhadayeken, Allah resulu acaba ne yapardı?
Nasıl davranırdı?

Milli mücadele mi verirdi? yoksa kaderine boyun eğip cami köşesinde tespik mi çekerdi? 200 milyara minare mi yaptırırdı yoksa o parayla daha yararlı kurumları mı desteklerdi..

Bu yık hacca 74 bin hacı gidecek... 8 binlirilalık masrafı var her birisnin.

74 bin çarpı 8 bin =600.000.000 yapar. eski parayla 600 trilyon....
bir tarafta 600 trilyon, diper tarafta ülkenin haline kafanı çevir ve bak...

Aklını, vicdanını ve hayatın gerçeklerini kullanırsan, Peygamberin hangi tarafta olacağını göreceksin zaten.

farzet ki Kuran yazmadı, ya da bize ulaşmadı: ALlah kullarına aklı boşuna vermedi.

raven
22. September 2012, 03:01 AM
bak bu söylediklerinin altına imzamı atarım(resulullahla ilgili Allah ın selamı onun üzerine olsun)ama konu o değil.ayrıca konuyu çok dallandırıp budaklandırmışsın.bunun için vaktimi ayırıp daha sonra uzun uzun yazacağım.
ama kısaca senin dediğinden yola çıkarsak evrensel hukuk evrensel ahlak kuralları bizim için yeterli olacak.nasılsa onlarıda Allah yarattı.yada başka boyuttan bakarsak
farzedelim peygamber yok
farzedelim kuran yok
farzedelim Tanrı yok.
aklımız var ya

yetecekmi sence

Miralay
22. September 2012, 11:01 AM
Selamünaleyküm güzel kardeşlerim

Hepiniz güzel şeyler yazıyorsunuz,fikirlerinizi bu ortamda tartışıyorsunuz.
Bunlar güzel şeyler.

Bu siteyi okuyanlar,biz "Kur'an" dedikçe; bizi resule düşman olmakla suçluyorlar.
Sitede defalarca yazılanları okumadan yargısız infaz ediyorlar.
Bu atalarının dinine inananların klasik savunma yöntemidir. Gerçek hayatta da böyledir.Ne zaman,"Kur'an" desek, hepsi gözlerini faltaşı gibi açarak,"yoksa sen resule düşman mısın,O'nu yok mu sayıyorsun,resule itaat Allah'a itaattir,hadisler olmasaydı nasıl namaz kılardık?" gibi suçlamamalara maruz kalıyoruz.

Öncelikle,BİZ RESULE DÜŞMAN DEĞİLİZ.

O (selam O'na olsun) Allah'ın seçtiği güzel bir kuldur ve dinin en güzelini O'ndan öğreneceğiz tabii ki.
Lakin resul şu anda hayatta değildir ve ne yazık ki, o zamanlara ait ne bir ses, ne de bir kamera kaydı vardır. Ne de resul ibadet ederken,veya yaşantısına ait birtek fotoğraf kaydı yoktur. Sadece insanların yazıp çizdiği siyer,hadis kitapları piyasada bolca mevcuttur ve hepsi çelişki içindedir. Belki ilk sahabeler aynen O'nu taklit etmişlerse de, zamanla bunlar gelenek haline gelmişler;zamanla da toplumların kültür,inanç yapılarına göre de farklılaşmışlardır. Geleneklerle de dini yaşayamayız. Öyle değil mi güzel kardeşlerim.

Dost1 kardeşimizin de belirttiği gibi, O'nun hayatı Kur'andan ibarettir. (Ayişe validemizin de bu meyanda sözü vardır.) O'nun yaşantısını merak edenler, buyursunlar Kur'ana başvursunlar.

Kur'anda herşeyden bolca,ayrıntılı bahsedildiğini cenab-ı Allah beyan ediyorsa, ona uymamız söz konusudur.

O halde Kur'ana baktığımızda namazla, şekilsel ibadetlerle ilgili ayrıntılı,açıklayıcı en ufak bir ipucu olmamasına karşın; Kur'anın heryerinde,"SALAT" la ilgili bolca ipucu yer almaktadır. Bunu bilmek için allame olmaya gerek yoktur. Sadece Kur'anı tefekkür ederek güzelce okuduğumuzda güzel dinimizi en güzel şekilde yaşayacağız. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Öncelikle Kur'anda "NAMAZ" diye bir kelime yoktur. Namaz urducadan farsçaya geçmiş farsça bir kelimedir. "Namaste" kelimesinden türemedir. Merak edenler namaste kelimesini araştırsınlar. Arapça olan bir kitapta farsça kelimenin ne yeri ne de anlamı olmaz.Abdest,oruç gibi farsça kelimeleri de buna ilave edebiliriz.
Eğer "namaz kılmak" ibaresi Kur'anda geçseydi,"eqımıssalat" değil,"cealennamaz" diye geçerdi. Kur'anda bu meyanda geçen kelimelr varsa lütfen yazınız da ufkumuz açılsın.

Ancak namaz diye bildiğimiz ibadeti çağrıştırırsa,"yusebbihu" fiili çağrıştırır ki, "sebeha" fiilini kardeşlerimiz bu sitede def'aten açıklamışlardır ki,isabetli ve bilimsel açıklamalardır. Okumanızı tavsiye ederim.

Atalarının dinine inanan kardeşlerimiz, okudukları kütüphaneler dolusu kitapları uyguladıkça; güzel dinimiz zorlaşmakta; adeta halk dilinde,"kıldan ince,kılıçtan keskin" hale gelmektedir.

Halbuki cenab-ı Allah Kur'anda dini bizim için kolaylaştırdığını, bu güzel dinin çok kolay bir din olduğunu beyan etmektedir. Din de zorlama olmayacağını buyurmaktadır.

Daha yazacağım çok şey,cevaplayacağım çok soru olmasına karşın, işyeri ortamında rahat yazamadığımdan dolayı lütfen bu yazdıklarımı ibretle okumanızı istirham ediyorum.

Selam ve saygılarımla

nacikocak
22. September 2012, 11:06 AM
peki senin inancın?

Salat yok, Kıyam yok, Secde yok, Kurban yok, Hac yok...
bu isimler adı altında bir takım uydurma, saçma ve batıl hareketler var. Allah rızası için 5 vakit apaçi dansı yapmaktan farkı yok.

tam tersine, taşa tapma var, ramazanda yemediğini değil yediğinin fidyesini veriyorsun v.s.



gerçekten bilen insanlar için, anlattığımız din can kurban edilmeye layıktır.

kardeşim en az 5-10 defa sordum salat kıyam secde ve diğerleri eğer kuranda bizim yaptığımız yanlış ise doğrusu ney söyleyin bizde doğrusunu öğrenelim niye söylemiyorsunuz devlet sırrı'mı kaç kişisiniz biriniz söylemiyor

eğer doğrusunu bilmiyorsanız yanlış olduğunu nerden biliyorsunuz ravenin söylediği gibi işinize öylemi geliyor

nacikocak
22. September 2012, 11:17 AM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

Allah Resulu'nun(Selam olsun) Allah'a nasıl ibadet/kulluk yaptığını gerçekten öğrenmek istiyorsunuz, cevabını Allah'ın, Resulüne vahyettiği Kur'an'dan arayınız. Mutlaka bulursunuz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

sevgili dost1 kardeşim bana pramid ile herhangi bir arkadaşlığımız yok onu neden koruyum yazmışsın söyleyimmi

onunla fikir arkadaşlığınız var aynı düşüncelere aynı bilgilere sahipsiniz yani aslında hiç bilginiz yok eğer olsa idi erbab'ın açıklamasını yaptığınız gibi 5-10 defa sorduğum salat secde ve kıyamın nasıl yapılması gerektiğinide söylerdiniz ama söylemiyorsunuz bunun birkaç sebebi olabilir ya bilmiyorsunuz ya birisi size söylememenizi tembihlemiş ya söylemenin günah olduğuna inanıyorsunuz yada benim aklıma gelmeyen başka bir sebebi var anlamlarını ve naıl yapılacaklarını söylemiyorsunuz bari neden söylemediğinizi söyleyinde anlamlarını öğrenirsek bizde kimseye söylemeyelim eğer günah ise günah işlemeyelim

nacikocak
22. September 2012, 11:29 AM
İnsan gibi yaşıyordu...

Medeni bir insan gibi.
Eğitime önem veriyordu (savaş esirlerini okuma öğretme karşılığı serbest bıraktı)
Sosyal sorunlara önem veriyor, toplumsal çözümlerde taşın altına el sokuyordu.
Ailesine, akrabalarına, yakınlarına ve insanlara karşı merhametli, anlayışlı, affedici, cömertti.
Yani medeni bir insandı.

Selam verenin selamını daha güzeliyle alır, insanların kalbini kırmaz, özellikle de kendisini diğer insanlardan üstün görmezdi.

Kibirlenmezdi.
İşini en güzel şekilde yapar, tembellik yapmaz, bir işi bıraktımı diğerine koşar v.s.

Bunların hepsi Kuranda yazar.
Farzet ki yazmadı, ya da yazdı ama sen okuyamadın...
Allah bunları sadece Kuranda yazmadı, zaten Kuranda yazanlar da denizde damladır (kehf 109 gereği ya da Lokman 27).

Allah bunları senin vicdanına da yazdı.
Allah kullarına (bizlere) doğru yolu bulabilmemiz için AKIL verdi. İyiyi kötüden ayırmak, kötü olana şüphe duymak için vicdan verdi. Hayatı bir sünnet (kanun) kural ile inşa etti ki bilimsel veriler yol gösterici olsun, delil olsun.



Farzet ki Kuran peygamberin nasıl ibadet ettiğini yazmadı...
Şimdi sen Aklını, vicdanını ve dünyanın gerçeklerini kullanarak cevap ver.
Peygamber bugün gelse nasıl ibadet ederdi? Ülkede nice sosyal ve ekonomik sorunlar varken, eğitimsizlik ve sağlık sorunları artmışken, terör olayları ve basının deforme edici etkisi hat safhadayeken, Allah resulu acaba ne yapardı?
Nasıl davranırdı?

Milli mücadele mi verirdi? yoksa kaderine boyun eğip cami köşesinde tespik mi çekerdi? 200 milyara minare mi yaptırırdı yoksa o parayla daha yararlı kurumları mı desteklerdi..

Bu yık hacca 74 bin hacı gidecek... 8 binlirilalık masrafı var her birisnin.

74 bin çarpı 8 bin =600.000.000 yapar. eski parayla 600 trilyon....
bir tarafta 600 trilyon, diper tarafta ülkenin haline kafanı çevir ve bak...

Aklını, vicdanını ve hayatın gerçeklerini kullanırsan, Peygamberin hangi tarafta olacağını göreceksin zaten.

farzet ki Kuran yazmadı, ya da bize ulaşmadı: ALlah kullarına aklı boşuna vermedi.


daha önceki mesajlarda kuran'da herşey vardır diye iddia eden siz değilmiydiniz şimdi raven'e "Allah bunları sadece Kuranda yazmadı, zaten Kuranda yazanlar da denizde damladır" yazıp kehf suresi 109 ve lokman suresi 27.ayetleri delil göstermen kendi yalanınızı ortaya çıkarmak değilmidir

ayrıca ravenin sorduğu ibadetler selam vermek akrabaya iyi avranmak değil allah'ın üzerinde defalarca durduğu salat secde kıyam rüku gibi ibadetler bunu ben anlıyorumda sen neden anlamıyorsun veya hiç alakası olmayan cevaplar veriyorsun

allah rasulu yaşasaydı bukadar toplumsal sorunun arasında camiye gidip tesbih'mi çekerdi yazmışsın senin bu sorunun cevabını allah vermiş ama sen anlarmısın bilmiyorum

nisa suresi 102. ayet

1. ve izâ : ve ... olduğu zaman
2. kunte : sen oldun
3. fî-him : onların arasında
4. fe : o taktirde
5. ekamte : ikame ettirdin, kıldırdın
6. lehum : onlara
7. es salâte : namaz
8. fe li tekum : öyle ki ayağa kalksın, namaza dursun
9. tâifetun : taife, grup, bölük, bir kısmı
10. min-hum : onlardan
11. mea-ke : seninle beraber
12. ve li ye'huzû : ve alsınlar
13. eslihate-hum : kendi silâhlarını
14. fe : böylece, bu şekilde
15. izâ secedû : secde ettikleri zaman
16. fe li yekûnû : böylece olsunlar
17. min varâi-kum : sizin arkanızda
18. ve li te'ti : ve gelsin
19. tâifetun : taife, grup, bölük
20. uhrâ : diğer, başka
21. lem yusallû : namaz kılmadılar
22. fe li yusallû : böylece, bu şekilde namaz kılsınlar
23. mea-ke : seninle beraber
24. ve li ye'huzû : ve alsınlar
25. hızra-hum : kendilerini koruma tedbirleri
26. ve eslihate-hum : ve kendi silâhlarını
27. vedde : temenni etti, istedi
28. ellezîne : onlar, olanlar
29. keferû : inkâr ettiler, kâfir oldular
30. lev : keşke, eğer, olsa
31. tagfulûne : gâfil olursunuz
32. an eslihati-kum : kendi silâhlarınızdan
33. ve emtiati-kum : ve kendi emtianız, mühimmatlarınız, teczihatlarınız
34. fe yemîlûne : böylece hamle yaparlar, baskın yaparlar, hücuma geçerler
35. aleykum : sizin üzerinize, size
36. meyleten : hücum, hamle
37. vâhıdeten : bir, tek
38. ve lâ : ve yoktur
39. cunâha : günah
40. aleykum : sizin üzerinize, size
41. in : eğer, ise
42. kâne : oldu, ...dır
43. bi-kum : size
44. ezen : eziyet, güçlük
45. min matarin : yağmurdan, yağmur sebebiyle
46. ev : veya
47. kuntum : siz oldunuz
48. mardâ : hasta
49. tedaû : sizin bırakmanız, çıkarmanız
50. eslihate-kum : silâhlarınız
51. ve huzû : alın
52. hızra-kum : korunma tedbirleriniz
53. inne : muhakkak
54. allâhe : Allah
55. eadde : hazırladı
56. li el kâfirîne : kâfirler için
57. azâben : azap
58. muhînen : alçaltıcı, rüsvay edici
59. en : olmak

nacikocak
22. September 2012, 11:36 AM
Selamünaleyküm güzel kardeşlerim

Hepiniz güzel şeyler yazıyorsunuz,fikirlerinizi bu ortamda tartışıyorsunuz.
Bunlar güzel şeyler.

Bu siteyi okuyanlar,biz "Kur'an" dedikçe; bizi resule düşman olmakla suçluyorlar.
Sitede defalarca yazılanları okumadan yargısız infaz ediyorlar.
Bu atalarının dinine inananların klasik savunma yöntemidir. Gerçek hayatta da böyledir.Ne zaman,"Kur'an" desek, hepsi gözlerini faltaşı gibi açarak,"yoksa sen resule düşman mısın,O'nu yok mu sayıyorsun,resule itaat Allah'a itaattir,hadisler olmasaydı nasıl namaz kılardık?" gibi suçlamamalara maruz kalıyoruz.

Öncelikle,BİZ RESULE DÜŞMAN DEĞİLİZ.

O (selam O'na olsun) Allah'ın seçtiği güzel bir kuldur ve dinin en güzelini O'ndan öğreneceğiz tabii ki.
Lakin resul şu anda hayatta değildir ve ne yazık ki, o zamanlara ait ne bir ses, ne de bir kamera kaydı vardır. Ne de resul ibadet ederken,veya yaşantısına ait birtek fotoğraf kaydı yoktur. Sadece insanların yazıp çizdiği siyer,hadis kitapları piyasada bolca mevcuttur ve hepsi çelişki içindedir. Belki ilk sahabeler aynen O'nu taklit etmişlerse de, zamanla bunlar gelenek haline gelmişler;zamanla da toplumların kültür,inanç yapılarına göre de farklılaşmışlardır. Geleneklerle de dini yaşayamayız. Öyle değil mi güzel kardeşlerim.

Dost1 kardeşimizin de belirttiği gibi, O'nun hayatı Kur'andan ibarettir. (Ayişe validemizin de bu meyanda sözü vardır.) O'nun yaşantısını merak edenler, buyursunlar Kur'ana başvursunlar.

Kur'anda herşeyden bolca,ayrıntılı bahsedildiğini cenab-ı Allah beyan ediyorsa, ona uymamız söz konusudur.

O halde Kur'ana baktığımızda namazla, şekilsel ibadetlerle ilgili ayrıntılı,açıklayıcı en ufak bir ipucu olmamasına karşın; Kur'anın heryerinde,"SALAT" la ilgili bolca ipucu yer almaktadır. Bunu bilmek için allame olmaya gerek yoktur. Sadece Kur'anı tefekkür ederek güzelce okuduğumuzda güzel dinimizi en güzel şekilde yaşayacağız. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Öncelikle Kur'anda "NAMAZ" diye bir kelime yoktur. Namaz urducadan farsçaya geçmiş farsça bir kelimedir. "Namaste" kelimesinden türemedir. Merak edenler namaste kelimesini araştırsınlar. Arapça olan bir kitapta farsça kelimenin ne yeri ne de anlamı olmaz.Abdest,oruç gibi farsça kelimeleri de buna ilave edebiliriz.
Eğer "namaz kılmak" ibaresi Kur'anda geçseydi,"eqımıssalat" değil,"cealennamaz" diye geçerdi. Kur'anda bu meyanda geçen kelimelr varsa lütfen yazınız da ufkumuz açılsın.

Ancak namaz diye bildiğimiz ibadeti çağrıştırırsa,"yusebbihu" fiili çağrıştırır ki, "sebeha" fiilini kardeşlerimiz bu sitede def'aten açıklamışlardır ki,isabetli ve bilimsel açıklamalardır. Okumanızı tavsiye ederim.

Atalarının dinine inanan kardeşlerimiz, okudukları kütüphaneler dolusu kitapları uyguladıkça; güzel dinimiz zorlaşmakta; adeta halk dilinde,"kıldan ince,kılıçtan keskin" hale gelmektedir.

Halbuki cenab-ı Allah Kur'anda dini bizim için kolaylaştırdığını, bu güzel dinin çok kolay bir din olduğunu beyan etmektedir. Din de zorlama olmayacağını buyurmaktadır.

Daha yazacağım çok şey,cevaplayacağım çok soru olmasına karşın, işyeri ortamında rahat yazamadığımdan dolayı lütfen bu yazdıklarımı ibretle okumanızı istirham ediyorum.

Selam ve saygılarımla

pramid allah'a soğan peygambere put dedi sen hala neyi savunuyosun aişe annemizin peygamberin hayatı kuran'dan ibarettir sözünü anlıyorsunuzda namazla ilgili okadar sözü var neden anlamıyorsunuz namazla ilgili olanlar uydurma rivayetler değilmi yok yok yok aslında namaz ile ilgili olanlar değil işinize gelmeyenler uydurma kardeşim bak son mesajlarımda herkese aynı soruyu sordum sanada soruyorum hadi hadisler rivayetler uydurma baştan beri itiraz ettiğiniz ibadetler salat secde kıyam rüku nedir nasıl yapılır hadi söylede sizin ibadet anlayışınızı öğreniyim yoksa kuranda salat secde kıyam ve rükü emredilen ayetlerdemi uydurma

Miralay
22. September 2012, 12:04 PM
Selamünaleyküm Naci kardeşim
Pramid kardeşimiz teşbihte bulunmuşlar.
Burada herkes kendi yazdıklarından sorumludur. Eğer ilmi,mantıklı,Kur'ana uygun mesajlar içeriyorsa katılırız,değil se katılmayız.

Sitede salat,kıyam,secde,rüku ile ilgili çok açıklamalar oldu. Bir kısmımız katıldı,bir kısmımız katılmadı. Bu sitenin kurucu ve müdavimlerinin bile birbirleriyle fikir ayrılığına düştüğü zamanlar oldu.
Burada herkes aynı düşünceyi kabul edecek diye bir kaide yok. Fikir ayrılıklarından güzel fikirler çıkar. Aklın yolu birdir.

Şahsım adına yazıyorum: (Bunları Kur'andan anlıyorum,kendi fikirlerim değil)

Salat = Köstek olmanın zıddı,yani destek olmak. Arka çıkmak,ahdine sadık olmak.
Secde= İnat etmeyi bırakarak, kabullenmek. Teslim olmak. Emri yerine getirmek.
Kıyam= İslam adına köskös oturmayıp,ayağa kalkmak elini taşın altına sokmak. Ayaklanmak.
Rüku= Alçak gönüllü olmak. Saygıda kusur etmemek.

Pekala benim sizin engin ilminizden öğrenmek istediğim şey.

"Namazını kıl,ve rüku edenlerle beraber rüku et."
"Namazını kıl,ve secde edenlerle beraber secde et."

Buradan rüku ve secdenin namazdan gayrı birşey olduğunu çıkarabilir miyiz? Zira rüku ve secde namazdan ayrı olarak bahsedilmiş.

"Şehre secde ederek girin"

Bir şehre secde ede ede nasıl girilir?

"Binek üstünde,yaya olarak,...namaz kılın"

Bana yürüyerek (yaya olarak) nasıl namaz kılınır?

Tarif edebilir misiniz?

"Kutuplarda nasıl namaz kılınır?" sorusuna daha cevap verebilen olmadı. Cevap verenler ise, saçma sapan cevaplar verdiler. Mesela "Bulunduğunuz yere en yakın yerin namaz saatine uyarsınız." dendi. O halde ben de örneğin İstanbul'da yaşıyorsam namazımı Erzurum saatine göre kılabilir miyim? veya orucumu Erzurum'a göre açabilir miyim? Mesafe tahmini kutuplarla en yakın yere göre yakın mesafeler.

Resul (selam olsun) kutuplarda nasıl namaz kılmışlardır.

Eğer ki, şekilsel ibadetler var diyorsak; cenab-ı Allah'ın yeryüzünün her yerine göre bir ibadet biçimi emretmesi kaçınılmaz değil miydi? (ki, Kur'anda en asgari bir ibadet şekli anlatılmaz) Bana "namazın uygulamasını resule bırakmıştır" tarzında birşey söylemeyin. Geçerli olmaz. Zira Kur'anda miras taksimatını,abdest almayı (bu farsça kelimelere gıcık oluyorum) bile ayrıntılı anlatmış. En önemli namazı mı anlatmamış? Namazla ilgili küçücük bir sure olabilirdi mesela Kur'anda. Haşa cenab-ı Allah unutmamış. (Unutmaktan münezzehtir.) Orada başka şeyden bahsettiğinden dolayı anlatmamış.

Selametle

hiiic
22. September 2012, 12:46 PM
nacikocaçak
daha önceki mesajlarda kuran'da herşey vardır diye iddia eden siz değilmiydiniz

Arkdaşım, hep aynı şeyi söylememe rağmen ya anlatamıyorum ya bilinçli olarak yanlış anlaşılıyorum...

Kuranda DİN adına herşey açıklanmıştır. Ancak hayat kanunlarını insanlar kendileri oluştururlar.

HAtta laiklik konusunda da bunları ele aldık, ama ya okumadınız ya da anlamadınız.
Aynı şeylerle muhatap kalmaktan sıkıldım, hep aynı sorulara cevap vermekten sıkıldım.

Naci bey, salat nedir secde nedir açıklayın demişsiniz.
Sitede biz bu konuları defalarca açıkladık, hiç secde bölümüne girip secdenin ne demek olduğunu okudunuz mu? Hadi diyelim okumadınız, secde hakkında hiç düşünmediniz mi ki; bütün canlılar (kedi, köpek, kuş, güvercin, balık v.s.) nasıl secde etmektedir? Gölge nasıl secde etmektedir? Yusufun babası ve kardeşleri Yusufa nasıl secde etmektedir? Bunlar Kuranda yazarken siz hiç bunlar nasıl olur diye düşünmediniz? hiç sormadınız mı kendi kendinize?

Kuranda Dİn hakkında her hüküm KESİN olarak inmiş ve apaçık şekilde açıklanmıştır.

Bakara 282
... Allah size gerekli olanı öğretiyor ...

Ancak yönetim uygulamaları insana bırakılmıştır.
Tıp uygulamaları, mühendislik hizmetleri, tenik servis, saç kesimi v.s. açıklanmamıştır.
Bu konuları laiklik başlığında da tartıştık ama yine aynı soruyu görünce şaşırdım açıkcası... bilerek mi yapıyorsunuz ne yapıyorsunuz...

nacikocak
22. September 2012, 01:08 PM
Selamünaleyküm Naci kardeşim
Pramid kardeşimiz teşbihte bulunmuşlar.
Burada herkes kendi yazdıklarından sorumludur. Eğer ilmi,mantıklı,Kur'ana uygun mesajlar içeriyorsa katılırız,değil se katılmayız.

Sitede salat,kıyam,secde,rüku ile ilgili çok açıklamalar oldu. Bir kısmımız katıldı,bir kısmımız katılmadı. Bu sitenin kurucu ve müdavimlerinin bile birbirleriyle fikir ayrılığına düştüğü zamanlar oldu.
Burada herkes aynı düşünceyi kabul edecek diye bir kaide yok. Fikir ayrılıklarından güzel fikirler çıkar. Aklın yolu birdir.

Şahsım adına yazıyorum: (Bunları Kur'andan anlıyorum,kendi fikirlerim değil)

Salat = Köstek olmanın zıddı,yani destek olmak. Arka çıkmak,ahdine sadık olmak.
Secde= İnat etmeyi bırakarak, kabullenmek. Teslim olmak. Emri yerine getirmek.
Kıyam= İslam adına köskös oturmayıp,ayağa kalkmak elini taşın altına sokmak. Ayaklanmak.
Rüku= Alçak gönüllü olmak. Saygıda kusur etmemek.

Pekala benim sizin engin ilminizden öğrenmek istediğim şey.

"Namazını kıl,ve rüku edenlerle beraber rüku et."
"Namazını kıl,ve secde edenlerle beraber secde et."

Buradan rüku ve secdenin namazdan gayrı birşey olduğunu çıkarabilir miyiz? Zira rüku ve secde namazdan ayrı olarak bahsedilmiş.

"Şehre secde ederek girin"

Bir şehre secde ede ede nasıl girilir?

"Binek üstünde,yaya olarak,...namaz kılın"

Bana yürüyerek (yaya olarak) nasıl namaz kılınır?

Tarif edebilir misiniz?

"Kutuplarda nasıl namaz kılınır?" sorusuna daha cevap verebilen olmadı. Cevap verenler ise, saçma sapan cevaplar verdiler. Mesela "Bulunduğunuz yere en yakın yerin namaz saatine uyarsınız." dendi. O halde ben de örneğin İstanbul'da yaşıyorsam namazımı Erzurum saatine göre kılabilir miyim? veya orucumu Erzurum'a göre açabilir miyim? Mesafe tahmini kutuplarla en yakın yere göre yakın mesafeler.

Resul (selam olsun) kutuplarda nasıl namaz kılmışlardır.

Eğer ki, şekilsel ibadetler var diyorsak; cenab-ı Allah'ın yeryüzünün her yerine göre bir ibadet biçimi emretmesi kaçınılmaz değil miydi? (ki, Kur'anda en asgari bir ibadet şekli anlatılmaz) Bana "namazın uygulamasını resule bırakmıştır" tarzında birşey söylemeyin. Geçerli olmaz. Zira Kur'anda miras taksimatını,abdest almayı (bu farsça kelimelere gıcık oluyorum) bile ayrıntılı anlatmış. En önemli namazı mı anlatmamış? Namazla ilgili küçücük bir sure olabilirdi mesela Kur'anda. Haşa cenab-ı Allah unutmamış. (Unutmaktan münezzehtir.) Orada başka şeyden bahsettiğinden dolayı anlatmamış.

Selametle

ne güzel yazmışsın teşbih etmiş teşbih ne demek benzetmek yani allah'ı haşa soğana benzetmiş ne kadar basit değilmi allah'ı soğan ile teşbih etmek yani benzetmek ve sen bunu normal görecek kadar müslümansın peki ozaman buna cevap ver sizin için allah soğan ile teşbih edilecek kadarmı yüce kuran öylemi emrediyor

bu sorunun cevabını vermeni bekleyecem daha sonra ben senin sorularını cevaplayacam

nacikocak
22. September 2012, 01:18 PM
Arkdaşım, hep aynı şeyi söylememe rağmen ya anlatamıyorum ya bilinçli olarak yanlış anlaşılıyorum...

Kuranda DİN adına herşey açıklanmıştır. Ancak hayat kanunlarını insanlar kendileri oluştururlar.

HAtta laiklik konusunda da bunları ele aldık, ama ya okumadınız ya da anlamadınız.
Aynı şeylerle muhatap kalmaktan sıkıldım, hep aynı sorulara cevap vermekten sıkıldım.

Naci bey, salat nedir secde nedir açıklayın demişsiniz.
Sitede biz bu konuları defalarca açıkladık, hiç secde bölümüne girip secdenin ne demek olduğunu okudunuz mu? Hadi diyelim okumadınız, secde hakkında hiç düşünmediniz mi ki; bütün canlılar (kedi, köpek, kuş, güvercin, balık v.s.) nasıl secde etmektedir? Gölge nasıl secde etmektedir? Yusufun babası ve kardeşleri Yusufa nasıl secde etmektedir? Bunlar Kuranda yazarken siz hiç bunlar nasıl olur diye düşünmediniz? hiç sormadınız mı kendi kendinize?

Kuranda Dİn hakkında her hüküm KESİN olarak inmiş ve apaçık şekilde açıklanmıştır.

Bakara 282
... Allah size gerekli olanı öğretiyor ...

Ancak yönetim uygulamaları insana bırakılmıştır.
Tıp uygulamaları, mühendislik hizmetleri, tenik servis, saç kesimi v.s. açıklanmamıştır.
Bu konuları laiklik başlığında da tartıştık ama yine aynı soruyu görünce şaşırdım açıkcası... bilerek mi yapıyorsunuz ne yapıyorsunuz...


sitedeki bu konularla ilgili yazıları okumadım çünkü size benimle aynı soruları sormuş olacaklarını tahmin etmiyorum zaten onlara cevapta vermemişsinizdir bana cevap vermediğiniz gibi

soruya gelince işte bende sana aynı şeyi soruyorum kediler ağaçlar gölgeler canlı cansız ve insan nasıl secde eder yani biz insanlar kedi ve köpeklerle veya bir taş ile aynımı secde ederiz yoksa bizimki farklımıdır

Miralay
22. September 2012, 01:43 PM
Sevgili Naci kardeşim. Yazımdan alıntıladığınız aşağıdaki yazımı görmezden gelmişsiniz.
Tekrar yazayım:

"Pramid kardeşimiz teşbihte bulunmuşlar.
Burada herkes kendi yazdıklarından sorumludur. Eğer ilmi,mantıklı,Kur'ana uygun mesajlar içeriyorsa katılırız,değil se katılmayız." demiştim.

Ben pramid kardeşizimizin o benzetmesine katılmıyorum. Onun hesabını verecekse o verir. Katılırsam ben de hesabını veririm. Müslümanım ama, o yazıyı normal gördüğüm anlamına gelmez. Sadece,sizin gibi düşünen kardeşlerimin çokça tekrarladığı,"Teşbihte hata olmaz" deyimini size hatırlatmak istedim. Yoksa teşbih ederken bile adaba uymak gerekir.

Lütfen siz benim merak ettiğim hususları cevaplayınız.

Selam ve saygılarımla

Miralay
22. September 2012, 01:59 PM
sitedeki bu konularla ilgili yazıları okumadım çünkü size benimle aynı soruları sormuş olacaklarını tahmin etmiyorum zaten onlara cevapta vermemişsinizdir bana cevap vermediğiniz gibi

soruya gelince işte bende sana aynı şeyi soruyorum kediler ağaçlar gölgeler canlı cansız ve insan nasıl secde eder yani biz insanlar kedi ve köpeklerle veya bir taş ile aynımı secde ederiz yoksa bizimki farklımıdır

Naci kardeşim bize öyle sorular soruyorlar ki, sizin soru ve eleştirileriniz onların yanında hava kalır. Biz peygambere düşmanmışmışmışız yaaa! O yüzden en ağır hakaretlere bile uğruyoruz. Cevap veremediğimizi yazmışsınız. Sebebi ise, aynı şeyleri yazmaktan, karşıdaki arkadaşın cevapları okumadan aynı sualleri tekrar tekrar sormasından ve üzerine hakaretler savurmasından gına geldi artık. Allah'a çok şükür, sitemizi detaylı araştırırsanız; her konuyla ilgili detaylı yazılar mevcuttur. Soruların cevapları yazılarımızda fazlasıyla mevcuttur. Okumadan soru sorarsanız, bunda ard niyet aranır.

Diğer soruya gelince:

Evet yeryüzünde her canlı,cansız her varlık ister istemez rabbülalemine secde eder,tesbih eyler. Bu yaradılan varlıkların ve bizlerin iradesi dışındadır.
Zaten her varlığın fıtratında secde ve tesbih;doğru yol mevcuttur.
Aramızda hiçbir fark yoktur.
Secde= Allah'a itaat,kabullenmek (gerek iradeli,gerekse iradesiz)
Tesbih= Yörüngede gitmek,döngüyü tekrarlamak; bu vesileyle de amacın gerçekleşmesine vesile olmak. (Atomların,gezegenlerin yörüngesinde gitmesi, tabiatın tekrar tekrar yenilenmesi;su döngüsü;nesillerin çoğalması,...)

nacikocak
22. September 2012, 03:23 PM
Sevgili Naci kardeşim. Yazımdan alıntıladığınız aşağıdaki yazımı görmezden gelmişsiniz.
Tekrar yazayım:

"Pramid kardeşimiz teşbihte bulunmuşlar.
Burada herkes kendi yazdıklarından sorumludur. Eğer ilmi,mantıklı,Kur'ana uygun mesajlar içeriyorsa katılırız,değil se katılmayız." demiştim.

Ben pramid kardeşizimizin o benzetmesine katılmıyorum. Onun hesabını verecekse o verir. Katılırsam ben de hesabını veririm. Müslümanım ama, o yazıyı normal gördüğüm anlamına gelmez. Sadece,sizin gibi düşünen kardeşlerimin çokça tekrarladığı,"Teşbihte hata olmaz" deyimini size hatırlatmak istedim. Yoksa teşbih ederken bile adaba uymak gerekir.

Lütfen siz benim merak ettiğim hususları cevaplayınız.

Selam ve saygılarımla

güzel olanda ona katılmamanızdır ben sadece allah'a olan saygınızı öğrenmek için ısrarla vurguladım şayet pramid'den tövbe etmedikçe böyle bir beklentim yok

gelelim sorularınıza kelimelerin anlamları çok önemlidir daha öncede yazdığım gibi bir kelimenin birden fazla anlamı olabiliyor hatta onlarca anlamı olabiliyor onlarcada yazım farkı olabiliyor mesela türkçede ak kelimesi

ak: beyaz
akmak: sıvının ilerlemesi suyun ve benzeri şeylerin akması
ak: akmaktan emir yani sıvının ilerlemesinden emir su anlamaz ama bazen sular kesik olduğu zaman hadi aksana be diye içgüdüsel olarak söyleriz
akıcı: hem sıvılar için kullanıldığı gibi bazen insanların akıcı konuştuğunu söyleriz

bunlar benim sadece bu kelime hakkında şu an aklıma gelenlerden bazıları

salat kelimesi için Köstek olmanın zıddı,yani destek olmak. Arka çıkmak,ahdine sadık olmak. yazmışsın oysa arapçada sözlük anlamı dua etmektir

secde kelimesi için İnat etmeyi bırakarak, kabullenmek. Teslim olmak. Emri yerine getirmek. yazmışsın bunlar secdenin sözlük anlamlarından birkaçı ama bunlara ek olarak boyun eğme anlamı vardır

kıyam ise İslam adına köskös oturmayıp,ayağa kalkmak elini taşın altına sokmak. Ayaklanmak değil ayakta durmak demektir

rüku'da sadece Alçak gönüllü olmak. Saygıda kusur etmemek değil ikiye bükülmek anlamınada gelir

yukarıda kelimelerin bazı anlamlarını sen yazmışsın bende bazı değişik anlamlarını yazdım veya yanlış olduğunu düşündüklerimi değiştirdim ama sonuçta anlarsınki herşey kelimelerin anlamında ve bizim nasıl anladığımızda bitiyor

mesela errab kelimesi arapçada rab kelimesinin çoğulu imiş ben bilmiyordum türkçe anlamı olan işin ehli iyi bilen iyi anlayan anlamında kullanıyordum ve bunu açıkça yazdım alimler ve peygamber benim erbabım diyordum ancak yinede pramid bu sözümde kelime oyunu yaparak beni alimlere ve peygambere tapmak ile suçladı kuranda iftiranın ne kadar günah olduğunun yazdığı halde işte kelimelerin anlamları bukadar önemli

salat kelimesinin anlamı dua etmektir bizim yaptığımız namaz ibadetinde ise okunması farz olan fatiha suresi bir duadır yine namazın bazı kısımlarında ve namaz bittikten sonrada dualar ederiz yani allah'ın emri olan duadan ve onun ayetlerini okumaktan başka pramid'in yaptığı gibi soğana benzetmek falan yoktur herşey allah'ın rızasını kazanmak için elçisinin öğrettiği şekilde yapılır

secde ise sadece namazda yapılan bir hareket değildir seninde bazı anlamlarını yazdığın gibi secde boyun eğmek kabullenmek teslim olmak saygı göstermek gibi anlamlara gelir bizim allaha saygımızı yere kapanarak tamamen ona teslim olarak gösterdiğimiz ve bu yüzden manevi olarak ona en yakın olduğumuz andır onun bir yüceliğini duyduğumuz onun bir mucizesine şahit olduğumuz zamanlardada onun nekadar yüce olduğunu ve bizim ona ne kadar saygı duyduğumuzu göstermek için secde ederiz secdeyi bazı insanlar zamanla sadece namaz ibadetine terk etmişlerdir halbuki dediğim gibi secde herzaman yapılır allah'ın israiloğullarına emrettiği gibi

şehrin kapısından secde ederek girin

şimdi daha önce bana şehre secde edrek yani sürünerek girmelerimi emrolundu diye sormuştunuz yine burada sizin nasıl anladığınız önemli ozaman bende sorarım secde etmek sürünmekmi tabiki hayır bu sadece kelime oyunu olur halbuki anlamak ve anlatmak istediğimizde kelime anlamına gerek kalmaz nasıl öğretmen içeriye daldığınızda çık dışarıya kapıya vurarak gir dediğinde kapıya sürekli değilde öğretmenin kabul edeceği kadar vurup öyle girmemiz gerektiğini anlıyorsak allah secde ederek girin dediği zaman elçisinin öğrettiği iki rekat şükür namazının yeterli olacağını anlamamız gerekir


kıyam ayakta durmaktır fazla açıklamaya zaten gerek yok

rüku kelime anlamı olan ikiye bükülmektir eğer kelime oyunu icap etse ben bunu şöyle sorardım rükuda ozaman niye tam ikiye bükülüp başımızı ayaklarımıza değdirmiyoruz ama dedimya önemli olan anlamak ve kelime oyunu yapmamak


binek üstünde ve yaya olarak salat etmek hz yusufun yarabbi dilime hastalık verme seni zikredeyim duasından ortaya çıkıyor allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez yani hz musa'ın firavundan kaçtığı gibi hz isa'nın halkından kaçtığı gibi abdest alacak yeriniz yoksa teyemmüm abdesti almanızın namaz kılacak vaziyetiniz yoksa yaya olarak veya binek üstünde allah'ı zikretmenizin ona dua etmenizin yeterli olacağı anlamına gelir

kutuplarda namaz nasıl kılınır allah'ın emrettiği vakitlerde kılarsınız diyecem diyeceksinizki 6 ay gece 6 ay gündüz nasıl olacak

cevap ben fizikçiyim kutuplarda yaşam ve namaz
bu soruyu soranların bildiği gibi kutuplarda 6 ay gece 6 ay gündüz değil 6 ay yaz 6 ay kış yaşanmaktadır kutuplar dahil dünyanın her yerinde gece ve gündüz 24 saatte tamalanmaktadır sadece dünyanın uç kısımlarında geceler ve gündüzler 1-2 saate düşecek kadar kısalmaktadır yani dünyanın kutuplarında dahi güneş doğar ve batar bu noktalar zaten insan yaşamı için elverişli değil oralarda yaşayan müslüman zaten yok diyelim var güneşin durumuna göre kışın gündüz 2 saate gündüz namazlarını gece 22 saat içerisinde gece namazlarını veya yazın gündüz 22 saate gündüz gece 2 saatte gece namazlarını kılarlar zira kuran'da allah saate göre değil güneşin durumuna göre vakitleri bildirmiştir anlayan için herşey kolaydır allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklememiştir

dost1
22. September 2012, 06:32 PM
Selamun aleykum! Değerli nacikocak Kardeşim!

sevgili dost1 kardeşim bana pramid ile herhangi bir arkadaşlığımız yok onu neden koruyum yazmışsın söyleyimmi

onunla fikir arkadaşlığınız var aynı düşüncelere aynı bilgilere sahipsiniz yani aslında hiç bilginiz yok eğer olsa idi erbab'ın açıklamasını yaptığınız gibi 5-10 defa sorduğum salat secde ve kıyamın nasıl yapılması gerektiğinide söylerdiniz ama söylemiyorsunuz bunun birkaç sebebi olabilir ya bilmiyorsunuz ya birisi size söylememenizi tembihlemiş ya söylemenin günah olduğuna inanıyorsunuz yada benim aklıma gelmeyen başka bir sebebi var anlamlarını ve naıl yapılacaklarını söylemiyorsunuz bari neden söylemediğinizi söyleyinde anlamlarını öğrenirsek bizde kimseye söylemeyelim eğer günah ise günah işlemeyelim

Sizden istirhamım size yazılanları ve yazdıklarınızı dikkatle okumanızdır. İnsanların söylemedikleri şeyleri söylemiş gibi aktardığınızın farkında mısınız bilmiyorum?

Size yazdığım yazıda:
"Değerli nacikocak size de Piramid'e de Kardeşim diyorum. İkiniz de Müslüman Kardeşlerimsiniz. İkinizi de yazılarınız dışında tanımıyorum. Bu yüzden; "...sizin ve arkadaşlarınızın..." türünden ayrımcılık içeren sözleri kullanmazsanız mutlu olurum.

diye durumu belirttim.

Bu yazının;
"pramid ile herhangi bir arkadaşlığımız yok onu neden koruyum yazmışsın"
neresinde böyle bir ifade bulunmaktadır.

Değerli Kardeşim!
Herkes kendisinden, yazdıklarından sorumludur.Lütfen! Eğer bana yazmak istiyorsanız yazdığım yazıları referans alarak yazdığım forumların altına yazınız.

Sitemize üye olmak için başvurduğunuzda; Sitenin Kurallarını okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi belirttikten sonra üye olunabildiğini bilmeniz gerekir.

Bu kuralları ya okumadanız ya da okurken dikkatinizden kaçtı.
Forum Kurallarının 11. maddesi:
"Bir konuda forum açılmadan önce o konuda bir forum olup olmadığı araştırılmalıdır. Uygunsa o başlık altında devam edilmelidir."
demektedir.

Sorduğunuz sorular ile ilgili olarak açılan o kadar çok forum vardır ki,okumak için epeyce bir zaman ayırmanız gerekir.

Buraya tıklayarak bakarsanız (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=236) sorduğunuz sorularla ilgili açılan forumları görürsünüz.

Değerli Kardeşim!
Sorduğunuz sorularla ilgili açılan forumları açar okursunuz. Okuduklarınızdan katılmadığınız görüşler varsa gerekçeleri ile belirtirsiniz. Formu açan kişi de size cevabını verir.

Forumumuz cedelleşme yeri değil müzakere etme yeridir. Bu bilinçle;
Sevgi ve bilginin pınarlarından hepbirlikte çağlayabilmek dileğiyle.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

raven
23. September 2012, 12:05 AM
(Ayişe validemizin de bu meyanda sözü vardır.)[/B] O'nun yaşantısını merak edenler, buyursunlar Kur'ana başvursunlar.


rivayet?

nacikocak
23. September 2012, 12:12 AM
Selamun aleykum! Değerli nacikocak Kardeşim!



Sizden istirhamım size yazılanları ve yazdıklarınızı dikkatle okumanızdır. İnsanların söylemedikleri şeyleri söylemiş gibi aktardığınızın farkında mısınız bilmiyorum?

Size yazdığım yazıda:
"Değerli nacikocak size de Piramid'e de Kardeşim diyorum. İkiniz de Müslüman Kardeşlerimsiniz. İkinizi de yazılarınız dışında tanımıyorum. Bu yüzden; "...sizin ve arkadaşlarınızın..." türünden ayrımcılık içeren sözleri kullanmazsanız mutlu olurum.

diye durumu belirttim.

Bu yazının;
"pramid ile herhangi bir arkadaşlığımız yok onu neden koruyum yazmışsın"
neresinde böyle bir ifade bulunmaktadır.

Değerli Kardeşim!
Herkes kendisinden, yazdıklarından sorumludur.Lütfen! Eğer bana yazmak istiyorsanız yazdığım yazıları referans alarak yazdığım forumların altına yazınız.

Sitemize üye olmak için başvurduğunuzda; Sitenin Kurallarını okuduğunuzu ve kabul ettiğinizi belirttikten sonra üye olunabildiğini bilmeniz gerekir.

Bu kuralları ya okumadanız ya da okurken dikkatinizden kaçtı.
Forum Kurallarının 11. maddesi:
"Bir konuda forum açılmadan önce o konuda bir forum olup olmadığı araştırılmalıdır. Uygunsa o başlık altında devam edilmelidir."
demektedir.

Sorduğunuz sorular ile ilgili olarak açılan o kadar çok forum vardır ki,okumak için epeyce bir zaman ayırmanız gerekir.

Buraya tıklayarak bakarsanız (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=236) sorduğunuz sorularla ilgili açılan forumları görürsünüz.

Değerli Kardeşim!
Sorduğunuz sorularla ilgili açılan forumları açar okursunuz. Okuduklarınızdan katılmadığınız görüşler varsa gerekçeleri ile belirtirsiniz. Formu açan kişi de size cevabını verir.

Forumumuz cedelleşme yeri değil müzakere etme yeridir. Bu bilinçle;
Sevgi ve bilginin pınarlarından hepbirlikte çağlayabilmek dileğiyle.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aleyküm selam halil bey anlamadım "ikinizide yazınızın dışında tanımıyorum" yazmışsınız ben bunu "arkadaşlığım yok" şeklinde yazdım bunu kasteddiyseniz çok uzak kelimeler değil tanımadığınız bir insanla arkadaşlığınız yoktur farketmediğim anlamadığım farklı bir hatam varsa söyleyin düzeltiyim ama bu söylediğimi kasteddiyseniz söylediğim gibi aynı anlama geliyor

nacikocak
23. September 2012, 12:40 AM
rivayet?

raven bazen örnek olarak hadis ve rivayet veriyorlar sordum sizin örnek verdikleriniz değişmedide ibadet'i tarif edenlermi değişti diye her zamanki gibi cevap yok inan hala neleri kabul edip neleri etmediklerini tam olarak çözmüş değilim şimdilik anladığım şekilsel ibadetleri kabul etmiyorlar bu yazımı mutlaka okurlar bakalım şu soruma yorum yapacaklarmı

allah hz ibrahim'e hacc suresi 26. ayette

1. ve iz bevve'nâ : ve indirdiğimiz (gösterdiğimiz) zaman
2. li ibrâhîme : İbrâhîm'e
3. mekâne el beyti : evin mekânı, Kâbe'nin yeri
4. en lâ tuşrik : senin şirk koşmaman
5. bî : bana
6. şey'en : bir şey
7. ve tahhir : ve temizle, temiz tut
8. beytiye : benim evimi
9. li et tâifîne : tavaf edenler için
10. ve el kâimîne : ve kaim olanlar, ayakta duranlar
11. ve er rukkai : ve rükû edenler
12. es sucûdi : secde edenler

diye emrediyor sözlükte anlamları tavaf: dönmek kaim: ayakta durmak rüku: ikiye bükülmek secde: kabullenmek teslim olmak boyun eğmek yani hepsinin şekilsel bir anlamı var bu tesadüfmü bunlar şekilsel ibadet değilmi diyelim onların dediği gibi değil hepsi teslim olmak kabul etmek uymak yani şekil gerektirmeyen ibadetler peki ozaman insanlar başka yerlerde bu ibadetleri yapamıyorlarmıydı allah evimi onlar için temiz tut demiş acaba tavaf ne demek birde onun anlamını yazsalar şimdi demesinler bülent ersoy tavaf etmiş hani anlamı dönmek'ya nasıl anlayacakları belli olmuyorki

bartsimpson
23. September 2012, 04:18 AM
Evet Naci bey haklısınız
Hangi konuda? Yıllarca bu kadar onemli bir olgu olan Namazın kaç rekat olduğunu Kuranda bulamamama hep şaşırmıştım. Çok aradım bir yerde sadece kısaltilabileceği yazıyordu ama yine rekat sayısı yazmıyordu. Hatta rekatın tanımı bile yoktu.
Yıllarca salatı düşündüm. Ve verilen anlamı olan namazı. Demişsinizki hadisler olmasa namaz kaç rekat bunu bile bilemeyiz. Aslında dogru ana bir farkla. SALAT NAMAZ DEĞİL. Salat namazdır diyen bir babayiğit varsa lütfen bana da Ahzab 43 ve 56 yı açıklayıp Allah ve meleklerinin inananlara ve resullerine/nebilerine nasıl namaz kıldığını bir açıklasın. Naci bey kusuruma bakmayın ama siz Kuranı düşünerek okumamışsınız.

Uzun süredir bu forumlarda olmama rağmen Salat ve Namazın ne olduğu konusunu 1400 küsür yıl öncesi çöl bedevisinin anlıyacağı şekilde anlatan kimseyi "sizde dahil" görmedim. (Apaçık arapça indirildi, tercüme edilebilir anlaşılabilir, imajiner bir lisan değil) "Düşünerek okumamışım..." Ben naci bey değilim ama bende anlamadım. Bu yazıyı 04:15'te yazıyorum, düşünmeyen adamın burada işi ne.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da arapça bilenlerin, ağır hakimiyeti ezici baskınlığı ve ulaşılamazlığı hakim. Yani azcık bilgisi olanları bile bazen öyle azarlayıp bilginizle eziyorsunuz ki, sorduğuna soracağına pişman oluyor.

Bu kardeşlere Abese 1-12 hatırlatmak isterim. Allah bir amayı tersledi diye peygamberini dahi bu şekilde azarlıyabiliyor ve insanlık ibret alsın diye kutsal kitabına ayet olarak koyuyorsa, sizlere ve bizlere neler yapar varın siz düşünün. Hepimiz ayağımızı sayı ile denk alalım.

Kusura bakmayın ama bende 1400 küsür yıl öncesi çöl bedevilerinin bu kadar felsefi düşünebileceğini zannetmiyorum. Siz yıllarca aramışsınız vaktiniz varmış. Kuran vahyisi 23 yılda tamamlanmış. Her ayet üzerinde sizin namazı yıllarca aradığınız kadar düşünselerdi ortada ne islam nede müslümanlar kalırdı.

bartsimpson
23. September 2012, 04:43 AM
günde beş kere allah'ı hatırlamamız değil allah'ın emri olan namaz ibadetini yerine getirmemiz için ezan okunur sadece namaz değil insanlara camilerde vaaz ve hutbelerde bütün ibadetler hatırlatılır

Günümüz Türkiyesinde acaba aşağıdakilerden hangilerine insanların gerçekten ihtiyacı var?

http://www.ankaramuftulugu.gov.tr/yeni/icerikler.php?id=110&tipi=icerik

Camiye gitmem gidene de mani olurum. Kılacaksam da evimde kılarım. Sende öyle yap. Bu ruhban papazlara ve tayfasına malzeme olma...

bartsimpson
23. September 2012, 04:50 AM
aracı yok!

Ağaç???

Aracısız demek bizzat muhatap olmak demek.
Yüz yüze.

Bir soruda ben sorayım.
Madem tüm peygamberler Allah ile aracısız müşerref oluyorlar, hiç mi birisi onun cemalini görmeyi murad etmiyor, yada görüpte ümmetine anlatmıyor...
Hadi biz bir nebzede.
Elçi mesajı kimden aldığını merak etmez mi?

galipyetkin
23. September 2012, 05:28 AM
Sayın bartsimpson.

Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz.

Şu alıntı http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19 yazı için ne dersiniz?

Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
23. September 2012, 05:44 AM
Allah bir put değildir tapınılacak.

İSRÂ - 107
De ki: “O'na inanılsın veya inanılmasın, O'ndan önce kendilerine ilim verilen kimseler, onlara (Kur'ân'ın secde âyetleri) okunduğu zaman, secde ederek çeneleri üstüne kapanırlar.”

Naci sen hiç çene üzerine secdeye vardım mı?

Sevgili Pramid bu yazınızı sabah namazı vaktinde ezan okunurken okudum ve içim bir tuhaf oldu.
Bu konuda şahsınızda yada diğer arkadaşlardan ziyadesi ile daha fazla bilgilenmeyi arzu ediyorum.
Sanırım ???? Bilemiyorum !!!!!!!!!

bartsimpson
23. September 2012, 06:00 AM
Sayın bartsimpson.

Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz.

Şu alıntı http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19 yazı için ne dersiniz?

Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Takdirlerinize mahzar olabilmek sevindirici Sayın galipyetkin :)

Cevap düşündürücü tabi...
Linkinizi de okudum...
Doğru söylüyorsunuz.
Doğru da...
Kul bireysel olarak Allaha nasıl salat ikame eder.
(Dua mı? Hayırlı Amel mi? Kuran okumak mı? Bilim ile meşgul olmak mı? Oğluma bilgisayarda nasıl program yazacağını öğretmek mi? Eşime yaptığı yemek için teşekkür edip onun gönlünü okşamak mı? İnsan olmak mı? Sizin de daha önce dediğiniz gibi)
Kul cemaat olarak Allaha nasıl salat ikame eder. (Hayır ve Hasenatta bulunarak mı? Sosyal projelerde yer alarak mı? "Raina" demeyip "Unzurna" diyerek mi?)
Galiba bir yerde okuduydum şu Tazarrulu Niyaz (yanlış yazmış olabilirim) konusunu, namazı öğrenmek ve bilmek isteyenlere biraz daha açsanız iyi olur gibi.
Müslümanlara Namazın yeni Upgrade versiyonu gibi gelecektir.

Hürmet ve Sevgi ile...

bartsimpson
23. September 2012, 06:17 AM
sayın galipyetkin
kızmışsınız kızmayın lütfen ben sorulara cevap arıyorum amacım kavga etmek değil.Sitenizdeki insanlar tabikide değerli insanlardır. o kısımla ilgili sıkntım yok.efe lafını kullanırım sıklıkla memleketten dolayı

yukarda sorduğum sorulara gelince peygamberi taklit meselesini nereden çıkardınız anlamadım.anlayışım kıttır defalarca okudum yinede çıkaramadım.taklit değil kardeşim ben ne diyorum Resulullah a ayetler indi.cebraille yada cebrailsiz orasında değilim.Resulullah milleti toplayıp arkadaşlar bu gün bana bu ayetler geldi ben size bana iletileni ilettim tamam görevim bitti hadi bana eyvallahmı diyordu.hani görevi sadece iletmek ya.yani insanları başına toplayıp bakın arkadaşlar ben peygamberim bunlarda Allahın benim aracılığımla size gönderdiği ayetler insanlar hemen ona inandımı.sadece inen ayetleri okuyarak mı onları ikna etti.

diyorsunuzki topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü.Niye öğretsin.iletici değilmi sadece.siz Türk olarak kuranı okuyupta öğreniyorsunuz da adamlara kendi dilinde gelen ayetleri niye öğretsinki.arapta kuranı okurdu ona göre davranırdı.bakın burada bile siz değerli arkadaşların hepsi kuranı kelime kelime okuyup yine farklı sonuçlar çıkarıyorsunuz.sizin deyiminizle herkes kendi dinini oluşturuyor.kimi namaz var diyor kimi yok.o zaman kurana da ihtiyacınız yok her kes kafasına göre bir din oluştursun kendine göre ibadetler ortaya koysun.Allah a inanıyorsan ondan sonrası teferruat ister secde yap ister amuda kalk.

sayfa sayfa hadis yazıyorlar diyorsun haklı olabilirsin bazıları banada saçma geliyor.ama sizde burada sayfa sayfa yazıyorsunuz belki kitaplarınız var.onların sizden farkı ayetlerin yanına hadisleri koyuyorlar siz ise ayetlerin yanına kendi fikirlerinizi yazıyorsunuz ben böyle anladım diye

Bence çok tarafsız ve naif bir yazı olmuş...

Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor :)

bartsimpson
23. September 2012, 06:48 AM
kutuplarda namaz nasıl kılınır allah'ın emrettiği vakitlerde kılarsınız diyecem diyeceksinizki 6 ay gece 6 ay gündüz nasıl olacak

cevap ben fizikçiyim kutuplarda yaşam ve namaz
bu soruyu soranların bildiği gibi kutuplarda 6 ay gece 6 ay gündüz değil 6 ay yaz 6 ay kış yaşanmaktadır kutuplar dahil dünyanın her yerinde gece ve gündüz 24 saatte tamalanmaktadır sadece dünyanın uç kısımlarında geceler ve gündüzler 1-2 saate düşecek kadar kısalmaktadır yani dünyanın kutuplarında dahi güneş doğar ve batar bu noktalar zaten insan yaşamı için elverişli değil oralarda yaşayan müslüman zaten yok diyelim var güneşin durumuna göre kışın gündüz 2 saate gündüz namazlarını gece 22 saat içerisinde gece namazlarını veya yazın gündüz 22 saate gündüz gece 2 saatte gece namazlarını kılarlar zira kuran'da allah saate göre değil güneşin durumuna göre vakitleri bildirmiştir anlayan için herşey kolaydır allah kimseye kaldıramayacağı yükü yüklememiştir

1- Gök cisimleri ile ilgilenen bilim dalı Fizik değil Astronomi'dir. Eğer dilin sürçtü de Astrofizik demek istedi isen o da gök cisimlerinin fiziksel özellikleriyle ilgilenmektedir.

2- Sen kuzey ülkelerine hiç gitmedin galiba Dünyanın eğimi sayesinde kutuplarda dönüşümlü olarak 6 ay güneşin hiç batmadığını bilmiyorsun herhalde. Sana kutuplara çok yakın bir yerden Norveç'in kuzey kesimlerinden çekilmiş bir görüntü. Resimde de açıkça belli oluyor güneşin hareketleri...

galipyetkin
23. September 2012, 08:40 AM
Sayın bartsimpson.

Demişsiniz ki: ''Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor.''

O melekeye sahip olduğum için düşündüm ve şu soruları sorma gereği duydum.

Büyük kim? Küçük kim? Büyükler düşündü de küçükler ne yapacak? Tehlikeli bir düşünce ve ifade değil mi. Düşünen büyükleri teke indirir isek ne olur?

Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmeyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı tekrar-tekrar göndermemiş?

''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler görevlendirmemiş?

Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var?

Başkalarının etkisinde kalmadan Siz bunları düşündünüz mü?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

khaos
23. September 2012, 11:49 AM
naci kardeşim bir şeyi farkettinmi sorulara cevap yok.hep aynı klişe laflar ayetleri işine geldiği gibi okumalar.işine gelmeyen ayetleri görmezden gelmeler cevap veremedikleri durumdada saldırıya geçip alay etmeler.

bence konunun başlığı yanlış atılmış doğrusu
Rivayetçiler çok biliyor,biz daha fazlasını olmalıydı.

sevgili raven,
klişe laflar nedir açıklayınız.ayetler mi?
Tanrı sözlerini herkes için göndermiştir.Ama insanlar nasipleri kadarını alır.Buradaki dostların hepsi Allah yolunda insanlar.Kur an üzerine birer müslüman olarak çalışma yapıyorlar.Anlamak için.Tanrıya daha iyi kul olabilmek için.Sanırım buna üfürükçüler,şeyhler,babalar,dedeler kadar hakları var.
Allah hepimizin ilmini artırsın ki daha çok nasiplenelim.

nacikocak
23. September 2012, 11:50 AM
1- Gök cisimleri ile ilgilenen bilim dalı Fizik değil Astronomi'dir. Eğer dilin sürçtü de Astrofizik demek istedi isen o da gök cisimlerinin fiziksel özellikleriyle ilgilenmektedir.

2- Sen kuzey ülkelerine hiç gitmedin galiba Dünyanın eğimi sayesinde kutuplarda dönüşümlü olarak 6 ay güneşin hiç batmadığını bilmiyorsun herhalde. Sana kutuplara çok yakın bir yerden Norveç'in kuzey kesimlerinden çekilmiş bir görüntü. Resimde de açıkça belli oluyor güneşin hareketleri...

kardeşim fizik yunanca tabiat demektir tabiatın şeklini inceleyen bilim dalı olarak ortaya çıkmış ancak günümüzde kainatta ne varsa hepsini fizik inceler bazı bilim adamları tek bir konuyu incelediği için o konuyu bilimin bir dalı olarak kullanırlar örneğin senin söylediğin astrofizik veya jeofizik gibi ama aslında tıp dahi fiziğin bir konusudur çünkü insanda şekilsel bir varlık ve şu anda fiziğin en yoğun olarak incelediği atomlardan oluşmuştur bu yüzden ben hepsini inceliyor ve hepsine ortak olarak fizik diyorum

kardeşim birde mutlaka belgesel seyretmiş olman gerekirki kutup ayılarını çekmek için dünyanın en uç noktası olan buzullarda çekim yaparlar ve çoğunda göreceğin gibi aynı zamanda google da araştırırsan hiçbir zaman gecenin veya gündüzün yaşanmadığı birgün olmadığını en fazla gece veya gündüzün yılada sadece birkaç gün olmak üzere 20 saatin üzerine çıktığını görürsün

nacikocak
23. September 2012, 01:10 PM
Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmiyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı göndermemiş?

çünkü bütün toplumlar sadece ibadeti terk etmekle kalmadı eşcinsellik şirk ayetleri değiştirme peygambere zulüm gibi suçlarda işlediler allah her gönderdiği kitapta ibadet emirlerinin dışında toplumun yanlışlarını düzeltmeleri içinde emirler gönderdi

''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler göndermiş?


allah onu kuran'da şöyle açıklamış

“Eğer yeryüzünde mutmain olarak yürüyenler melekler olsaydı, elbette onlara semadan melek resûl indirirdik.”

Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var?

bu sorunun cevabı büyük küçük kim sorunuzla aynı çünkü allah katında büyüklük yani diğer anlamıyla üstünlük yalnızca takvadadır ve herkes takvasına göre cennetin derecelerinde mükafatlandırılacak veya cehennemin derecelerinde cezalandırılacak

nacikocak
23. September 2012, 01:30 PM
sevgili raven,
klişe laflar nedir açıklayınız.ayetler mi?
Tanrı sözlerini herkes için göndermiştir.Ama insanlar nasipleri kadarını alır.Buradaki dostların hepsi Allah yolunda insanlar.Kur an üzerine birer müslüman olarak çalışma yapıyorlar.Anlamak için.Tanrıya daha iyi kul olabilmek için.Sanırım buna üfürükçüler,şeyhler,babalar,dedeler kadar hakları var.
Allah hepimizin ilmini artırsın ki daha çok nasiplenelim.


khaos sana okadar güzel bir mesaj yazdımki hala kimlerin safındasın

kardeşim klişe laflar pramid'in allah'ı soğana benzetmesi bazılarının peygamberi hiçe sayması namazı abdesti orucu ve ibadetleri kabul etmemesi

sana diyorumki allah'ı soğana benzeten pramid'in değilde ne yaparsan allah rızası için yap mükafatını mutlaka alırsın diyen benim safımda ol

benim ve ravenin mesajlarına bak değil haşa allah'a ayete dil uzatmak savunmaktan başka bir işimiz varmı

kalkıp allah'ın rızasını kazanmak için kıyam etmeye yani ayakta durmaya rüku etmeye yani ikiye bükülmeye secde etmeye imtina eden bu yüzden açıkça gönderilmiş ayetlerin manalarını değiştirmeye çalışan insanlara değilde ravenemi soruyorsun klişe laflar ayetlermi diye

seni onlardan biraz farklı anlıyorum allah rızası için onlara uyma onlar gerçekten ayetlerde kelime oyunu yapıyorlar bak verecek cevap bile bulamıyorlar

miralaya yazdığım şu yazıyı oku haksızsam söyle haklıysam beni dinle onlara uyma

şimdi daha önce bana şehre secde edrek yani sürünerek girmelerimi emrolundu diye sormuştunuz yine burada sizin nasıl anladığınız önemli ozaman bende sorarım secde etmek sürünmekmi tabiki hayır bu sadece kelime oyunu olur halbuki anlamak ve anlatmak istediğimizde kelime oyununa gerek kalmaz nasıl öğretmen içeriye daldığınızda çık dışarıya kapıya vurarak gir dediğinde kapıya sürekli değilde öğretmenin kabul edeceği kadar vurup öyle girmemiz gerektiğini anlıyorsak allah secde ederek girin dediği zaman elçisinin öğrettiği iki rekat şükür namazının yeterli olacağını anlamamız gerekir

onlar secdeyi sürünmek anlıyor ben böyle anlıyorum hala onların safındamısın

ates demir
23. September 2012, 01:31 PM
Sevgili Bart
Birşeyin değişeceğine inansaydım devam ederdim. Ben ne yazarsam yazayım önyargı dağları geçit vermiyor.
Mutaharrin işte bu önyargı dağlarını temizleyene denir.
Burada birçok kişi konuşuyor gibi görünüyor. Ama biliyorum ki sayı birkaçı ancak geçer.
Ego; kırılması en zor kabuktur. Kişinin kendi çabasını gerektirir. Ben söyleyeceğimi söylerim, düşündürmek için. Gerisi size kalmış.
Sevgili Bart; o kadar çok kelime varki yanlış anlaşılan; saymakla bitmiyor. Sevgili Bart; sana son sözüm şudur ki; vicdanını dinleyesin ve ona uyasın. Ego na değil.
Mugarrebun olanlar neye yakınlar?
Sebh edenler neyi sebh ediyorlar?
Sabikun yani bilinenler kim? Neden biliniyorlar?
Savm/siyam, hacc, salat, atuz zekat, iman ne?

khaos
23. September 2012, 02:02 PM
khaos sana okadar güzel bir mesaj yazdımki hala kimlerin safındasın

kardeşim klişe laflar pramid'in allah'ı soğana benzetmesi bazılarının peygamberi hiçe sayması namazı abdesti orucu ve ibadetleri kabul etmemesi

sana diyorumki allah'ı soğana benzeten pramid'in değilde ne yaparsan allah rızası için yap mükafatını mutlaka alırsın diyen benim safımda ol

benim ve ravenin mesajlarına bak değil haşa allah'a ayete dil uzatmak savunmaktan başka bir işimiz varmı

kalkıp allah'ın rızasını kazanmak için kıyam etmeye yani ayakta durmaya rüku etmeye yani ikiye bükülmeye secde etmeye imtina eden bu yüzden açıkça gönderilmiş ayetlerin manalarını değiştirmeye çalışan insanlara değilde ravenemi soruyorsun klişe laflar ayetlermi diye

seni onlardan biraz farklı anlıyorum allah rızası için onlara uyma onlar gerçekten ayetlerde kelime oyunu yapıyorlar bak verecek cevap bile bulamıyorlar

miralaya yazdığım şu yazıyı oku haksızsam söyle haklıysam beni dinle onlara uyma

şimdi daha önce bana şehre secde edrek yani sürünerek girmelerimi emrolundu diye sormuştunuz yine burada sizin nasıl anladığınız önemli ozaman bende sorarım secde etmek sürünmekmi tabiki hayır bu sadece kelime oyunu olur halbuki anlamak ve anlatmak istediğimizde kelime oyununa gerek kalmaz nasıl öğretmen içeriye daldığınızda çık dışarıya kapıya vurarak gir dediğinde kapıya sürekli değilde öğretmenin kabul edeceği kadar vurup öyle girmemiz gerektiğini anlıyorsak allah secde ederek girin dediği zaman elçisinin öğrettiği iki rekat şükür namazının yeterli olacağını anlamamız gerekir

onlar secdeyi sürünmek anlıyor ben böyle anlıyorum hala onların safındamısın

Sevgili Naci,
Leyladan geçme faslındayım
Mevlayı bulma yollarında
Majörler tükendi
Minörlere yolculuk....

Naci kardeşim ben kimsenin safında değilim.Nasıl iyi bir kul olurum onun peşindeyim.Önyargım yok ne sana ne başkasına.Burada yapılan çalışmalar kesin doğrudur da demiyorum.Vicdanım ve aklım var.Mukayese ve muhakeme yapıyorum.Sana da katıldığım noktalar var onlarada.Hem biz kim? onlar kim?


Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

Bazen insanların bir şeyi anlatırken biraz absürd örnekler verdiği olabiliyor.En çok ta ben.Belki biraz daha dikkat edilse iyi olur.

Nasıl ibadet edileceği konusuna gelince bırakın kim nasıl ibadet ederse etsin.Kuşkusuz herşeyin en doğrusunu Allah bilir.Namaz,secde,zikir,dua tüm bunları yaparken Allah a gerçekten ulaşabildiğinizi düşünüyorsanız içinizde duygular kopup gidiyorsa ne önemi var.Allah ı anın,yüceltin,övün,ondan başkasından yardım dilemeyin ister secde ister rukü isterseniz dua edin.yeter ki yapın ve herşeyin sonunda hesaba çekileceğimizi de bilin.

Allah hepimize hidayet versin

ates demir
23. September 2012, 04:22 PM
Sevgili Naci,
Leyladan geçme faslındayım
Mevlayı bulma yollarında
Majörler tükendi
Minörlere yolculuk....

Naci kardeşim ben kimsenin safında değilim.Nasıl iyi bir kul olurum onun peşindeyim.Önyargım yok ne sana ne başkasına.Burada yapılan çalışmalar kesin doğrudur da demiyorum.Vicdanım ve aklım var.Mukayese ve muhakeme yapıyorum.Sana da katıldığım noktalar var onlarada.Hem biz kim? onlar kim?


Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)

Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

Bazen insanların bir şeyi anlatırken biraz absürd örnekler verdiği olabiliyor.En çok ta ben.Belki biraz daha dikkat edilse iyi olur.

Nasıl ibadet edileceği konusuna gelince bırakın kim nasıl ibadet ederse etsin.Kuşkusuz herşeyin en doğrusunu Allah bilir.Namaz,secde,zikir,dua tüm bunları yaparken Allah a gerçekten ulaşabildiğinizi düşünüyorsanız içinizde duygular kopup gidiyorsa ne önemi var.Allah ı anın,yüceltin,övün,ondan başkasından yardım dilemeyin ister secde ister rukü isterseniz dua edin.yeter ki yapın ve herşeyin sonunda hesaba çekileceğimizi de bilin.

Allah hepimize hidayet versin

Hem biz kim? onlar kim?
Sevgiler

nacikocak
23. September 2012, 08:07 PM
Hem biz kim? onlar kim?
Sevgiler

biz sorulara cevap verenler onlar cevap veremeyenler
biz ibadeti kabul edenler onlar reddedenler
biz sünneti hadisi kabul edenler onlar reddedenler
biz cennete ibadet ile girmeyi umanlar onlar yatarak girmeyi umanlar
biz ayetleri anlamları ile okuyanlar onlar kelime oyunu yapanlar


not yapmayan üstüne alınmasın yapanlar kendini bilir tek tek ortaya çıkarlar allah gizli olanı ortaya çıkarır

raven
23. September 2012, 08:17 PM
Sayın bartsimpson.

Demişsiniz ki: ''Büyüklerin tefekkürle üzerinde düşünmesi gerekiyor.''

O melekeye sahip olduğum için düşündüm ve şu soruları sorma gereği duydum.

Büyük kim? Küçük kim? Büyükler düşündü de küçükler ne yapacak? Tehlikeli bir düşünce ve ifade değil mi. Düşünen büyükleri teke indirir isek ne olur?

Allah'ın Dini'nde, Âdeti'nde ve Sünnet'inde bir değişim yoktur. O halde değişik zamanlarda değişik kitaplarla değişmiyeni değişik ifadelerle göndermiş de niye meselâ Tevrat'ı, belirli zaman aralıklarıyla, ilk günkü arıklığıyla-arındırmış olarak aynı Tevrat'ı göndermemiş?

''Her şeye muktedir olan'', neden Nuh Peygamber'e yaşlanmadan, her dili konuşma yetisiyle sonsuz yaşam vermemiş de değişik zamanlarda değişik peygamberler göndermiş?

Allah'ın Dini tek, Âdet ve Sünnet'inde değişiklik yok.Tamam da neden cennet ve cehennem, hem de derecelenmiş olarak var?

Başkalarının etkisinde kalmadan Siz bunları düşündünüz mü?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Bart ın yazılarını okudum belli oluyor donanımlı bir arkadaş.İnşallah onun her zaman değerli fikirlerinden istifade edeceğim.
Neden başkasının etkisinde kalsınki?Acaba bu cümleyi kurarkende siz onu etki altında bırakmak istemiş olmayasınız.

raven
23. September 2012, 08:25 PM
Sevgili Naci,
Leyladan geçme faslındayım
Mevlayı bulma yollarında
Majörler tükendi
Minörlere yolculuk...

Khaos kardeş ruhunu terbiye ediyorsun galiba :)

nacikocak
23. September 2012, 08:29 PM
Sayın bartsimpson.

Nerelerdesiniz? özlettiriyorsunuz.

Şu alıntı http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=19 yazı için ne dersiniz?

Bir de, bir arkadaşım demişti ki: (şimdi birileri bilimsel cevap vermek yerine, dellenip üzerime üzerime gelecek) ''Bir os..... , şey, 'yellenme' ile yıkılıp darma-duman olan namaz Allah'ın olamaz.'' Buna ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

linkteki bir yazınızı okudum orada birkaç soru sormuşsunuz anlayana sivrisinek saz türünden bir cevap

bu sizin sorunuz Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur

buda benim cevabım ümmetin peygamberin vefatından 200 sene sonra müşriklerin soruları üzerine itilafa düşmesi hz musanın tur dağına çıkmasından hemen sonra buzağıya tapan öküzlerin yaptığından daha normal insanlar 200 seneden daha kısa zamanda yoldan bile çıkabiliyorlar

senin sorduğun gibi sorular olmasa herkes öğrendiği gibi sadece ibadet etse kimse itilafta olmazdı yani sorduğun sorunun cevabı aslında yaptığın şeyde saklı

raven
23. September 2012, 08:33 PM
linkteki bir yazınızı okudum orada birkaç soru sormuşsunuz anlayana sivrisinek saz türünden bir cevap

bu sizin sorunuz Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur

buda benim cevabım ümmetin peygamberin vefatından 200 sene sonra müşriklerin soruları üzerine itilafa düşmesi hz musanın tur dağına çıkmasından hemen sonra buzağıya tapan öküzlerin yaptığından daha normal insanlar 200 seneden daha kısa zamanda yoldan bile çıkabiliyorlar

senin sorduğun gibi sorular olmasa herkes öğrendiği gibi sadece ibadet etse kimse itilafta olmazdı yani sorduğun sorunun cevabı aslında yaptığın şeyde saklı

Naci kardeşim ağzına eline sağlık şu yazdığın son cümle varya düşünen insan için gerçekten ibretler barındırıyor.

ates demir
23. September 2012, 08:41 PM
Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın.
Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir.
Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır.
Yolunuz yolumdan ayrı olsun.

nacikocak
23. September 2012, 08:50 PM
Sayın Kocak
Sizden alıntı yapmıyorum. Sözüm size bile değildi. Benden alıntı dahi yapmayın.
Sizi egonuzla başbaşa Allah a emanet ediyorum. O en iyi teRBiye edendir.
Karşılık verecek ilmi kırıntı dahi taşımayan iletilerinizden, insanlara saçma sapan sebeplerle saldırmalarınızdan, yanıtları bile okumadan hep bildiğinizi okumanızdan bir okuyucu olarak bile bıktım. Gösterdiğiniz tavır vicdan ve aklın değil, ancak savunma sanatları ile ünlü şeytanınızın tavırlarıdır.
Yolunuz yolumdan ayrı olsun.

siz kim onlar kim sorunuzu cevapladım alttada bir not vardı tek tek ortaya çıkarlar diye

soru sormadığınız veya başkası aracılığı ile yazdıklarıma yorum yapmadığınız sürece istediğiniz gibi alıntı veya yorum yapmam

raven
23. September 2012, 09:11 PM
Naci sıkma canını kardeşim.Olur böyle şeyler

tutki karnım acıktı anneme küstüm tüm şehir bana küstü

ates demir
23. September 2012, 09:32 PM
Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir.
Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır.
Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer.
Tabi bir üçüncü varsa...

raven
23. September 2012, 09:38 PM
Sevgili raven/karga
Espri yeteneğiniz biraz gelişmiş. Bu idrakınızın göstergesidir.
Almancanıza da önem verdiğiniz anlaşılır.
Küçükken öğrendiğim birşey vardı: iki kişi konuşurken üçüncüye SUSMAK düşer.
Tabi bir üçüncü varsa...


sevgili ateş demir
üçüncüye ne düştüğünü hepimiz biliriz.Bize onu nasip görüyorsan eyvallah

bu arada ben seninle konuşmuyordum.Mesajı bir daha okursan anlarsın.Esprideki konu tüm şehir(forum) sana küssede canını sıkma bildiğinden dönme idi.Anlaşılan idrakim fazla gelişmiş.

dost1
23. September 2012, 10:31 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah.


Tenkid Arapçada ‘ne-qa-de’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘eleştiri’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır.

Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘dilsiz şeytan’ olmak şeklinde tanımlamıştır.

Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3).

Tenkid her zaman ‘kavli leyyin’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?” demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır.

İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258).

Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür.

Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın!” (2/Bakara, 23). “… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin!” (11/Hûd, 13).

Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir.

Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6).

Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır.

Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “yiğidi öldür hakkını inkar etme!” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘adam karalamak’ değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır.

Günlük dilde “Tenkid yapıcı olmalıdır” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.

Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.

İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘Yapıcı tenkid’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir.

Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir.

Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil.

İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir.

Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler.

Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur.



Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır. Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır.

Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır.

Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır.



Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür.

Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar?

Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir.

Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz.



Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti.



Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44).

Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır.



Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir.
Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bartsimpson
24. September 2012, 12:06 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hepimiz de forumlarda yazılar yazıyor ve yazılar okuyoruz. Okuduklarımızla ilgili tenkid yazıları yazdığmız gibi yazdığımız yazılar için de tenkid yazıları oluyor. Tenkid yazarken bazen haddi aşan durumlara girip birbirimizi üzüp kırabiliyoruz. Tenkid ile ilgili bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Rabbimiz cümlemizi de edep içerisinde tenkid yapabilenlerden eylesin. İnşaAllah.


Tenkid Arapçada ‘ne-qa-de’ (kaf harfi ile) fiili para v.b. şeylerin iyisini kötüsünden bilip ayırt/temyiz etmeye denir. İn-te-qa-de fiili bir şeyin kusurunu göstermek, ayıbını ortaya koymak demektir. Bir kelâmı tenkid etmek, içindeki kusurları ayıklayarak, sözdeki güzellikleri ortaya çıkartmak demektir. Tenkid edene münekkid denir. Türkçe’de tenkid yerine kullanılan ‘eleştiri’, bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek maksadıyla incelemek şeklinde tanımlanmaktadır.

Görüldüğü gibi tenkid, kusurlu (ayıplı) olan bir şeye müdâhale edip, doğrusunun ve hatasız olanın ortaya çıkması yönünde bir düzeltme (tashih) çabasıdır. Tenkid deyince akla Kur’an’ın gelmemesi imkansızdır.

Kur’an mükemmel bir tenkid kitabıdır. O, yanlış olan her şeyi tenkid eder. Hatır gönül adına hiçbir yanlışa göz yummaz, savsaklamaz. Çünkü yanlış karşısında sessiz kalmak, yanlışa ortak olmak anlamına gelir. En azından yanlışın devam etmesine sebep olur. Hatta Peygamber (a.s) bu durumu ‘dilsiz şeytan’ olmak şeklinde tanımlamıştır.

Kur’an’ın yanlış bulduğu ve tenkid ettiği ilk ve en önemli şey, insanların, sonuçta kendi elleriyle yaptıkları, ürettikleri, kendilerinin eseri olan birtakım nesnelere (putlara) tapmalarıdır. Kur’an bunların kendilerinin hiçbir şey yaratamayan, bilakis yaratılmış varlıklar olduğunu hatırlatarak, bunlara tapmanın akıl dışılığını ortaya koyarak, putperestliği tenkid eder. (37/Saffât,95;16/Nahl,20; 25/Furkan, 3).

Tenkid her zaman ‘kavli leyyin’ ile olmayabilir. Bazen şok edici bir eylemle tenkid etmek gerekebilir. İbrâhîm Peygamber’in, elindeki balta ile puthâneye girmesi bunun tipik bir örneğidir. Putları kırdıktan sonra baltayı en büyüğünün boynuna asan İbrâhîm, bu hareketiyle kavminin, “bir heykel yerinden kalkıp da nasıl diğer heykelleri elindeki baltayı kullanarak kırar?” demesini hedeflemiştir. İbrâhîm’in beklediğini söyleyen kavim, kendi eliyle/diliyle kendini çürütmüş, yerinden kımıldaması söz konusu olmayan bu taş kütlelere tanrısal payenin verilmesindeki akıl dışılığı anlamış olmasına rağmen, iman etmemekte diretmişti. Bu da kuşkusuz İbrâhîm’in (münekkid’in) görev alanı dışında kalmaktadır.

İbrâhîm Peygamber, toplumun önderi Nemrut’la tartışırken bu sefer balta almamıştır. Onun yerine, tabiat kitabını (kevnî ayetleri) okuyarak Nemrut’un iddialarını çürütmek istemektedir. İbrâhîm’in, Allah’ın yaşatan (yaratan) ve öldüren olduğunu söylemesi üzerine, inkarcı, kendisinin de dirilten (yaratan) ve öldüren olduğunu ileri sürmüştür. Bunun üzerine İbrâhîm, “Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir” demiş ve münkir, verecek bir cevap bulamamıştır. (2/Bakara, 258).

Kur’an, hem tenkid yapar, hem de, imansızlarla giriştiği tartışmada onlara, eğer Kur’an’ın ihtiva ettiği imanî gerçekleri eleştirmek istiyorlarsa bu konuda kendilerine yardımcı bile olabileceğini telkin ederek, nasıl eleştirebilecekleri konusunda kendilerine taktik öğretir. Yani Kur’an, kendi tezlerinden yüzde yüz emîn bir kelam sahibi rolüyle, îmandan kuşku duyanlara, kendisini eleştirmenin yollarını öğretmektedir. Böyle bir metodu ancak, kendisine güveni tam olan birisi kullanabilir. Çünkü, istediği tartışma yapıldığı taktirde, onun tezi üzerinde ittifak etmekten başka bir sonuç ortaya çıkmayacaktır. Doğru düşünme yöntemi doğru bir sonuca götürür.

Buna bir örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın Allah katından Muhammed (a.s)a inzal edilmiş bir vahiy değil de, Muhammed’in kendisinin uydurduğu bir kitap olduğu iddiasını çürütmesi üzerinde durulabilir. Kur’an basitçe diyor ki: “Eğer kulumuza indirdiğimizden bir şüphe içindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz Allah’dan başka şahitlerinizi de çağırın!” (2/Bakara, 23). “… Eğer doğru söylüyorsanız Allah’dan başka çağırabildiklerinizi çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin!” (11/Hûd, 13).

Kur’an’ın bu çağrısı, bir doğrunun teslim edilmesi amacına yönelik, gayet gerçekçi bir çağrıdır; bir iddiada bulunandan, iddiasını ispatlama çağrısıdır. İddia edildiği gibi Kur’an Muhammed’in bir uydurması ise, bunu iddia edenler de birer insan olduklarına göre, Kur’an benzeri, en azından onun bir suresi kadar bir kitap yazmalarından daha doğal ne olabilir! Üstelik de Muhammed bir tek kişi iken, müşriklerden, bu işte yardımına baş vurabilecekleri bütün adamlarını da çağırmaları salık verilmektedir. Bu yapılamadığına göre, Kur’an’ın ilahî kaynaklı olduğunu kabul etmekten başka çıkar yol bulunmamaktadır. Kabul etmemek ise, bile bile bir gerçeğin inkarından başka bir şey değildir.

Kur’an tenkid usulü kabilinden son derece önemli ilkeler belirlemiştir. Kur’an’ın riayet edilmesini istediği bu ilkelere, başka herhangi bir ideolojinin ulaşmışlığı vâkî değildir. İlk olarak Kur’an, tenkidde bulunacak kimseye, haber kaynağını kontrol etmesini salık verir. Haber kaynağı sağlam olmayan kişinin tenkidi, hedefine ulaşmamaya mahkumdur. Kur’an şöyle der: “Ey iman edenler! Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onu iyice araştırın. Aksi taktirde bilmeden bir topluluğa zarar verirsiniz de yaptığınıza pişman olursunuz.” (49/Hucurât, 6).

Bir şeyi tenkid etmek için öncelikle o şeyi iyi anlamak gerekir. Tenkid ettiğimiz kişiye iftira atılmış, sözleri çarpıtılmış veya en azından, yanlış anlaşılmış olabilir. Dolayısıyla fâsık ve münâfık haber kaynaklarının haberlerine karşı son derece titiz olmalı, verdikleri haberlerde çarpıtmanın olabileceğini mutlaka hatırda tutmalıdır. Uluslararası büyük medya kanallarının haberleri nasıl da çarpıttıkları göz önüne alınırsa, Kur’an’ın bu ikazı daha iyi anlaşılır.

Öte yandan Kur’an, bir topluluğa duyduğumuz kin ve öfkenin, o topluma adaletli, insaflı ve ölçülü davranmamıza engel olmaması gerektiğini hatırlatır. (5/Mâide, 8). Belli ki kin ve öfke duymak, bir düşmanlığın, aradaki bir çekişmenin belirtisidir. Kur’an bunu mümkün görüyor ve fakat böyle bir toplumu eleştirirken adaleti elden bırakmamayı bize emrediyor. Şu halde eleştirirken haklı yere eleştirmeli, bir hakkın ortaya çıkması için eleştirmeli, eleştiri, haksızlığa ve kişisel çıkarlar üzerine bina edilmemelidir. Bu demektir ki, bir topluluğa öfke duyuyor olmamız, ona yönelttiğimiz her eleştiride mutlak surette haklı olmamız anlamına gelmemektedir. Türkçe’de bu İslamî ölçü, “yiğidi öldür hakkını inkar etme!” özdeyişi ile ifade edilmiştir. Bu cümledeki ‘yiğit’ yerine ‘gâvur’ sözcüğünü koysak, maksadımızı daha iyi anlatmış oluruz. Gâvur da olsa, doğrusuna doğru demek dürüstlüktür. Hakkın ve adaletin ikame edilmesi için böyle bir dürüstlük gereklidir. Kaldı ki, düşmanımız, bizdeki hak ve adalet duygusunu, insaf ölçüsünü görmeli ve Müslümanın amacının ‘adam karalamak’ değil, gerçeğin ortaya çıkartılması olduğunu iyice anlamalıdır.

Günlük dilde “Tenkid yapıcı olmalıdır” temennisini hemen herkes kullanmaktadır. Aslında tenkid zaten yapıcıdır, öyle olmak zorundadır. Yapıcı olmayan tenkid ya sövgüdür, ya da cidaldir. Eğer tenkid kırıcı, insanları küstürücü ise, o artık cidale dönüşmüş demektir. Cidal (cedelleşme), hakkın ortaya çıkması için değil de, cephede düşmanına teslim olmamak için canını dişine takan asker psikolojisiyle, her iki tarafın da, rakibi karşısında mağlup olmamak için tamamen nefsânî bir taarruza girişmesi demektir. Cedelleşen insanlar her yolu deneyerek, muhatabına cevap yetiştirmeye çalışır. Kur’an cidalci insanların vasıflarını sayarken, bir konu hakkında bilgisi, yol gösterici bir rehberliği ya da aydınlatıcı bir yazılı belgesi olmaksızın tartışmanın ne kadar anlamsız olduğuna dikkat çeker. (22/Hac, 3,8). Ayrıca insanın, bilgisi olduğu konuda tartışmasının haydi normal kabul edilebileceğini ama ya, hiç bilgi sahibi olmadığı konuda ne diye tartışıp durduğunu sorgular. (3/Âl-i İmran, 66). İnsanoğlu herhangi bir delile dayanmadığı halde tartışmaya (cidale) pek düşkündür. (18/Kehf, 54). Tenkid edilen insan, izzeti nefsine kapılır da bir kez olsun inatlaşırsa, artık onunla müzakere etmek fayda değil zarar getirir ve amaç hasıl olmaz.

Tenkid yapan kişi, muhatabın olayı kişiselleştirdiği ve nefis müdâfaasına başladığı anda, bu işten vazgeçip, tenkidi orada bitirmesi uygundur.

İnsan psikolojisi göz önüne alınarak, yerine göre tenkidi, isim vermeden yapıp, muhatabın, eleştiriden kendine düşen payı almasını ve durumunu düzeltmesini tasarlamak nebevî ahlâka uygundur. Peygamberimiz de bu metodu çok zaman takip etmiştir. Hatta Kur’an’ın metodu da ağırlıklı olarak bu şekildedir. Tenkidin amacına ulaşması ve istenenin hasıl olması için bu metod daha muvafıktır. İnsanların dalalette bulunmaları kendisini üzen ve hidayete ermelerinden sevinç duyan mü’minler bu metodu takip etmelidirler. ‘Yapıcı tenkid’ denilen de bundan başka bir şey değildir. Bununla beraber, orta yere yapılan eleştiriden muhatap, alması gereken payı almıyorsa, kişileri bizzat tenkid etmekten de kaçınmamalıdır. Bu durumda hatır gönül endişesi taşımak, o kişiye iyilik değil, kötülük olarak düşünülmelidir.

Konuyla ilgili olarak Kur’an Peygamber’e hitaben, “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen, (kötülüğü) en güzel bir tavırla önle; o zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki en yakın bir dost oluverir.” (41/Fussilet, 34) buyururken, insan psikolojisine nasıl da önem verdiğini göstermektedir.

Peygamber’e düşen, inanmayan insanları Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet etmesi ve insanlarla en güzel bir biçimde tartışması (mücadele etmesi)dir. (16/Nahl, 125). Davet etmek aynı zamanda o insanı tenkid etmek demektir. Çünkü kişi, içinde bulunduğu dinî/akidevî durum İslam olmadığı için, İslam olmaya davet edilmektedir. Dolayısıyla davet ederken, amaç, nasıl ederim de o insana mesajımı anlatabilirim kaygısına müstenid olmalıdır. Bu anlamda muhatabın, bizim sözlerimizden ne anladığı önemsenmeli, bizim ona ne dediğimiz değil.

İşte Kur’an’ın bu genel ilkeleri doğrultusunda Peygamberimizin, tenkid ederken yapıcı bir üslup kullandığı, etrafından insanları boşaltıcı ve itici değil, kazanıcı ve çekici bir dille yaklaştığı bilinmektedir. Anlatmaya çalıştığımız bu ‘dil’, beden, kelam ve kalp dilinin birlikte işe koyulduğu bir dildir. Peygamber’in Mü’minleri tenkid sadedinde onlara yumuşak davrandığına Kur’an tanıklık etmektedir. (3/Âl-i İmran, 159). Rivayete göre bu ayet, Uhud savaşında Rasulullah’ın Ayneyn geçidine yerleştirdiği okçular hakkında nazil olmuştur. Bu okçular, sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, komutan Peygamber’in sözünü dinlememişler, yerlerinden erken ayrılmışlar ve Uhud savaşının neredeyse büyük bir felakete dönüşmesine sebep olmuşlardı. Bu şekildeki bir görevi ihmal, Peygamber’in dışında bütün askerî sistemlerde ölüm cezasını gerektiren bir suç olarak algılanmaya elverişlidir. Peygamber’in ise bu okçuları azarladığı bile bilinmemektedir.

Rasulullah’ın Tebük savaşına katılmayanlardan üç Müslümanı tenkidi ise, sonuç itibariyle oldukça sert ve dokunaklıdır fakat asla şahısları kırmamış, tahkir etmemiş, alay etmemiştir. Zaten sert muameleyi o üç kişi de hak ettiklerinin bilincindedirler.

Peygamberimiz, hizmetlisi Enes’i bir işe gönderdiği halde saatler geçmesine rağmen gelmemiş, onu aramaya çıktığında sokakta arkadaşlarıyla oynarken bulmuştu. Yavaşça yanına sokulup, müşfik bir gülümsemeyle, gönderdiği işe niçin gitmediğini sorduğunda Enes’in, unuttuğunu söylemesi üzerine, “haydi git o işi yap” demiştir. Öte yandan, her aile gibi onun evinde de bazı tatsız tartışmaların olduğu bilinen bir gerçektir. Hanımlarının, onu rahatsız eden bazı tutumlarına karşı Rasulullah Muhammed’in tenkidi, “eğer dünya metaını istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle salıvereyim” (33/Ahzap, 28) demekten ibaret olmuştur.



Tenkidle sövgü, tenkidle alay, küçümseme ve kişiliğe saldırı birbirine karıştırılmamalıdır. Tenkid ne kadar içten ve samimi olursa, başka bir anlatımla, ne kadar Allah rızasına yönelik olursa, o kadar verimli olacaktır. Tenkid edilen şahıs, tenkid edenin iyi niyetini anlamalı, samimiyetini görmelidir. Aksi taktirde muhatabın, savunma pozisyonuna geçmesi beklenir bir durumdur. Bilindiği gibi Kur’an, müşriklerin tanrı edindikleri şeriklerini hiçbir şekilde tasvip etmemekte, hiçbir doğruluk payı tanımamaktadır. Her fırsatta, Allah’ın dışında tanrı edinilen varlıkların anlamsızlığını dile getirmektedir. Fakat Kur’an asla onlara sövmemekte ve sövmeyi de yasaklamaktadır. (6/En’am, 108). Bunu şöyle anlamak gerekmektedir: Etki-tepki prensibi gereği, muhatabın savunma pozis-yonuna geçmesine ortam hazırlanmamalıdır.

Fikir tartışmalarında daha çok fikirler üzerinde durulmalı, fikirler tenkid edilmeli, insanların şahısları hedef seçilmemelidir. Her ne kadar şirke istinâd eden bütün dinler, düşünceler ve ideolojiler hakîr ise ve Kur’an da şirki mütemadiyen tahkîr ediyorsa da, şirk içinde olduğuna inandığımız insanların doğrudan kişiliklerine hakaret ettiğimizde artık ‘yapıcı tenkid’ orada bitmiş, nefis müdâfaası başlamış demektir. Arzulanan sonuç ise bu değildir. Bu anlamda, insanların ayıp ve kusurlarını deşifre etmek de tenkid zannedilmemelidir. Hele de, mü’min birini tenkid ederken, birbirlerimizin kusurlarını sayıp dökmeyi Kur’an bilhassa yasaklamıştır. (49/Hucurât, 12). Bir hayrın ortaya çıkmasını hedefleyen bir Müslüman, ucuz saldırı yollarına baş vurarak, kestirmeden rakibini alt etme düşüncesine kapılmamalıdır.

Bu arada, hemen her devirde bulunagelen, kendilerini İslam’a nisbet eden fakat icraatlarıyla, amel ve düşünceleriyle İslam inancına zarar veren, Müslümanları zaafa uğratan, müslümanca düşünüşü, İslam dışı düşünce ve söylemlerle sabote eden kişi ya da kuruluşlara yönelik eleştiriler, Kur’an’ın fâsıkları ve nifak ehlini tenkid ederken kullandığı hadler çerçevesinde kalmak koşuluyla mutlaka yapılmalıdır. Bu zümreleri tenkid etmekten hatır gönül adına imtina edilmemeli, kınayıcının kınamasından korkmamalı, bunu, müslümanın müslümanı eleştirmesi olarak da algılamamalıdır. Kaldı ki eğer eleştirilenler ‘müslüman’ olarak görülüyorsa, müslümanın müslümanı -kardeşlik ölçüleri içerisinde- eleştirmesi bir ibadet bilinmelidir. Böyleyken, fâsıkları, nifak ehlini ve hain kimseleri eleştirmek, “o da müslümandır” gerekçesiyle kerih görülüyorsa bu, iman, fısk ve nifak kavramlarının yeterince anlaşılmadığının bir kanıtı sayılmalıdır.



Geleneksel anlayışa göre, birisini tenkid eden bir kişinin, en az tenkid ettiği kimse seviyesinde biri olması gerekir. Bu demektir ki, mesela sahabe sonrası bir Müslüman, bir sahabeyi tenkid edemez. Bir öğrencinin öğretmenini tenkid etmesi de bu anlayışta abes karşılanır. Bu ilkeye ihtiyatlı yaklaşmak gerekir. Bunu, “bir ast bir üstünü tenkid edemez” biçiminde bir kurala dönüştürmek, dokunulmazlık zırhına bürünen bir zümrenin ihdasını ve sonuçta, seçkinci bir anlayışı doğurur. Sahabe bile olsa, bir Müslüman tarafından eleştirilmesi neden sakıncalı olsun? Önemli olan, eleştirinin haklı ve yerinde olup olmamasıdır. Eğer mesele ‘edep’, haddi aşma kaygısı ise, bu, sadece sahabe için değil, her eleştirilen için terk edilmemesi gereken bir erdemdir. Müslümanlar, Peygamber (a.s)ın verdiği kararları bile dikkatle takip etmişler, eğer Muhammed (a.s) onlara vahiy gereği değil de, kendi kişisel kararı olarak bir direktif vermişse, bunun üzerinde görüş belirtmişler, hiç değilse, “öyle değil de şöyle olsa daha iyi olmaz mı ya Rasûlellah?!” diye bir görüş ileri sürmüşlerdir. Allah’ın Rasulü’nün de bundan rahatsız olduğuna ilişkin bir bilgi mevcut değildir. Bir Peygamber’e yakışan da bu tavırdır. Hatta bu görüş belirtme tavrı Hudeybiye antlaş-masında Ömer İbnül Hattap tarafından daha da ileriye götürülmüştür.

Sahabenin eleştirilmemesi yönündeki skolastik zihniyet, sahabenin kendisinin değil, sonraki devirlerin taklitçi anlayışlarının bir neticesidir. Daha halife seçilir seçilmez, “eğer yanlış yaparsam beni düzeltin” diyen bir sahabe (r.a), nasıl olur da kendilerinin tenkid edilmesinden rahatsız olurlar?

Bununla beraber, genel olarak, sonraki nesilden birileri, öncekileri veya bir ast bir üstünü veya bir öğrenci, hocasını tenkid edeceği zaman mutlaka bir bilgiye/karîneye dayanmalı, keyfî hareket etmemeli, bir hakkın ortaya çıkmasının peşinde olmalıdır. Sırf tenkid etmiş olmak için tenkid etmek gibi bir hastalığa da tutulmamalı, yerine göre küçük bir hata, hayatını İslam’a adamış bir Müslüman’ı tamamen sıfırlayıcı bir küçümsemeye dönüşmemelidir.

Tenkid edilen zaviyesinden baktığımızda ise, tenkidden rahatsız olmamak gerekir. Kendine güvenen kişiler tenkidden rahatsızlık değil, memnuniyet duyarlar. Tenkidde sayısız hayırlar vardır. Çok zaman, nice yanlış anlamalar, tenkid sayesinde açığa kavuşur ve yeni dostlukların oluşmasına sebep olabilir. Nitekim yukarıda değindiğimiz 41/Fussilet, 34. ayeti de böyle bir gerçeğe işaret etmektedir. Kaldı ki, tenkid İslamî şûrânın bir gereğidir. Kolektif şuurun tezahür etmesi için tenkid gereklidir. Hatır gönül adına birbirlerini sadece evetleyen, yanlışları hep görmezden gelen, maslahat gereği eleştirmeyen cemaatler doğruya nasıl isabet edecekler? Şu halde, iyi bir tenkid mekanizması, İslamî hareketin en önemli güvenlik unsurudur diyebiliriz.



Rasulullah’ın dizinin dibinde bu terbiyeyi gayet iyi almış bulunan Ebubekir (r.a), Halîfe seçildiğinde mescide Müslümanlara hitap ederken, “iyilik yaparsam bana yardımcı olunuz, kötülük yaparsam beni îkaz ediniz” diyerek, bu erdemi göstermişti.



Tenkid sadece başkalarına yönelik olmaz. Kişinin kendi kendini tenkid etmesi de gereklidir ve buna öz eleştiri (oto kritik) denmektedir. Geleneksel düşüncede buna nefis muhasebesi adı verilmektedir. Öz eleştiri, cemaatler ve cemiyetler için de kullanılabilir ve bu durumda, refiklerine karşı kendilerini gözden geçiren, kusurlarını tespit edip giderme yolunu seçen cemaat ve cemiyetlere işaret eder. Öz eleştiri çok önemlidir. Hz. Ömer’e atfedilen ve her gün yatağına uzandığında kendi kendine sorduğu rivayet edilen, “bugün Allah için ne yaptım?” sorusu Müslüman bir zihin inşası için çok önemlidir. Bu soruyu her gün kendine soran bir Müslüman, önce kendini tenkid eder ve sadece başkalarını tenkid edip, kendini unutan bir bahtsız konumuna düşmekten kurtulur. Kur’an bu konuda harikulade bir uyarı yapmakta, insanlara iyiliği emrederken kendi nefsimizi unutmamamız hususunda bizi ikaz etmektedir (2/Bakara, 44).

Müslümanların en büyük hususiyeti, diğer insanların aksine, önce kenedi nefislerini ıslah etmeleri, sonra da mârûfu emredip münkerden men etme siyaseti gütmeleridir. Bu cümleden olarak, Müslümanın kendi nefsini tenkid etmesi daha verimli olur. Nefsini yüceltmeyen, hevasını ilah edinmeyen bir Müslüman, başkalarının tenkidine de açık olur, tenkidden kaybedecek bir şeyi olmadığına inanır.



Müslümanların birbirlerine hayrı ve sabrı tavsiye etmeleri, ancak tenkidle en iyi hedefine ulaşabilir.
Kaynak:Sayı 316 | Nisan 2005 Iktibas


Kusursuzluk sadece Alalh'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Bak galipyetkin!!! "Büyükler" işte böyle tefekkürle düşünüyor ve hedefi 12'den vuruyor (ALLAH RAZI OLSUN) :)

Yazılarınızda biraz daha basit olun, sizinle bir fikir mütaala ederken zihnen yoruluyorum. Hakikaten bunu bir kardeşinizden samimi bir eleştiri olarak alın ne olur. İnsanlara bir mesaj verirken ille de düşündüreceğiz diye bir kural yok.

Yazımda belirttiğim büyüklük ve ima ettiğim küçüklük öğretmen ve öğrenci ilişkisi gibi algılanmalıydı... özelliklede sizin gibi derin düşünebilen bir büyük tarafından... ha keza herkes birbirinin öğretmeni ve öğrencisi olabilir... bu iş yaşa, taşa, başa bakmaz :)

Artık küçükler (öğrenciler yada öğretmenler) de kendine düşeni anlasınlar... anlasınlarda bazı konularda hadlerini aşmasınlar... (bende zamanında aşanlardandım cevabımı aldım akıllandım) ders almayı öğensinler, öğensinler ki doğru dürüst ders versinler. Buna da acilen başlasınlar, önce kendilerini, sonra ailelerini, sonra çevrelerini eğitsinler. Türkiyenin ve insanlığın buna ihtiyacı var.

Değerli "the raven" bu forumdaki arkadaşları yabana atmayın. Üzüm yemek niyetinde olun. Faydasını göreceksiniz. Usluba ve tavırlara pek takılmayın. Herkes peygamber değil, dilimizde değimi bile var "peygamber sabrı" denir.

Siz istediğinizi almaya bakın, tartışmalara katılın, eğer arıyorsanız bilgi size gelecektir...

Hepinize saygı ve hürmetlerimle...

bartsimpson
24. September 2012, 12:34 AM
kardeşim fizik yunanca tabiat demektir tabiatın şeklini inceleyen bilim dalı olarak ortaya çıkmış ancak günümüzde kainatta ne varsa hepsini fizik inceler bazı bilim adamları tek bir konuyu incelediği için o konuyu bilimin bir dalı olarak kullanırlar örneğin senin söylediğin astrofizik veya jeofizik gibi ama aslında tıp dahi fiziğin bir konusudur çünkü insanda şekilsel bir varlık ve şu anda fiziğin en yoğun olarak incelediği atomlardan oluşmuştur bu yüzden ben hepsini inceliyor ve hepsine ortak olarak fizik diyorum

Arkadaş birşeye de "he" de be :)

O senin dediğin Kozmolojinin diğer bir kolu olan kuramsal fiziğin ve onun alt dalı olan kuantum mekaniğinin konusudur.

Yazılarınızı okuyorum hatta haklı bulduğum taraflarda var dı, ama birşeyler öğrenme ve öğretme amacınızdan uzaklaştığınızı görüyorum.

Bu kadar kasmayın.
Gergin olmayın.
Kendinizle barışık olun. Tüm dünya size karşı değil.

Bakın buradaki insanlar sabırlıdır, ne kadar küstah olunsa da tahammül ederler.
Siz çıkın dışarıda Muhammed Peygambere "pedofili" anlamına gelecek bir laf söyleyin bakın ne oluyor.
Parçanızı bulamazlar.

Aynı şekilde Pyramid'in "soğan" benzetmesi ve "Allah bir put değildir tapınılacak" söylemi içinde bence siz düşünün ve biraz sabırlı olun...

Hürmet ve sevgi ile

bartsimpson
24. September 2012, 12:45 AM
Sevgili Bart
Birşeyin değişeceğine inansaydım devam ederdim. Ben ne yazarsam yazayım önyargı dağları geçit vermiyor.
Mutaharrin işte bu önyargı dağlarını temizleyene denir.
Burada birçok kişi konuşuyor gibi görünüyor. Ama biliyorum ki sayı birkaçı ancak geçer.
Ego; kırılması en zor kabuktur. Kişinin kendi çabasını gerektirir. Ben söyleyeceğimi söylerim, düşündürmek için. Gerisi size kalmış.
Sevgili Bart; o kadar çok kelime varki yanlış anlaşılan; saymakla bitmiyor. Sevgili Bart; sana son sözüm şudur ki; vicdanını dinleyesin ve ona uyasın. Ego na değil.
Mugarrebun olanlar neye yakınlar?
Sebh edenler neyi sebh ediyorlar?
Sabikun yani bilinenler kim? Neden biliniyorlar?
Savm/siyam, hacc, salat, atuz zekat, iman ne?

Bu konuda çocukluğumdan beri her duyduğumda tüylerimi diken dike eden bir kısa hikaye ile cevap vereyim size...

Adam sabahın erken bir saatinde sahilde yürüyüşe çıkmıştır.
Yosunlar ve deniz yıldızları dalgalar ile kumsal boyunca karaya vurmuştur.
Az ileride bir adamın eline birşeyler alıp denize fırlattığını fark eder.
Yanına gider ve bakar ki sahile vuran deniz yıldızlarını denize geri atmaktadır.
-Ne yapıyorsun yahu?
-Deniz yıldızlarını kurtarıyorum, onları denize geri atıyorum.
-İyi de niye?
-Birazdan güneş çıkacak, deniz yıldızları güneşte yaşayamaz, kurur ve ölürler.
-Adam delimisin? Burada milyonlarca deniz yıldızı var, birazdan güneşte çıkacak hangi birini kurtaracaksın, hem ne farkeder ki zaten ölecekler.
Bunun üzerine adam eline bir deniz yıldızı alır ve tüm gücü ile denize fırlatarak...
-Bak onun için fark etti gördünmü?
der.................................

galipyetkin
24. September 2012, 02:22 AM
Sayın Bartsimpson.

Keşke beni muhatap alan yazınızı yazmadan, ''durup dururken bu adam niye beni muhatap almış da yazmış'' diye bir düşünseydiniz.

Referans alıp da tavsiye ettiğiniz bir yazı var. Dikkatli olabilseydiniz o yazının bana hitaben yazıldığını, benim boşverdiğimi, ama sizin referans olarak kullanmanız üzerine o yazının içeriğine karşılık, sorular sorarak SİZİ aydınlatmaya çalıştığımı anlardınız, ama dikkat etmemişsiniz. O yazımı referans aldığınız yazıyla karşılaştırsaydınız, içeriğini kolayca anlayabilirdiniz.

Sizi muhatap olarak yazdığım o yazı kısa, kolay anlaşılır nitelikte ve düşünmeye sevk eden bir içerik taşıyor. Kişinin kendisini kabul ettirebilmesi , veya etkisi altına alabilmek ve BÜYÜKlanip de karşısındakini KÜÇÜK görme kibirliliği ile egosunu tatmin için yazılanları, kendini bilmez bir kişinin kendisini empoze eden ve büyüklenerek hitap ettiklerine hakarete varan derecede terbiyesizce hücum eden yazılarını ben çok şapşalca buluyorum.

O nedenle de düşüncelerine değer verdiğimi göstermek için kişiyi tefekküre yönelten bir uslup kullanıyorum.

Yalnış mı yapıyorum?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

pramid
24. September 2012, 08:32 AM
Arkadaşların Kuranı anlama çalışmaları çok hoş.

Allah'ın tanımlanması da çok önemli.

-----Allahın ceza veren, korkulması gereken, azap edip insanları cızbız yapacak bir şey gibi göstermek;

-----Allah'ı devamlı merhametli, zalimlerin yaptığının yanında cezasız bırakan, gökte oturmuş ne etliye karışan ne sütlüye karışan biri gibi göstermek;

Allah tasavvurumuzun inşasında hangisi mevcut bir bakalım. Bu tasavvurda Allah'ı isra yapılan, bir melek ile irtibat kuran(ki Allah münezzehdir, ol der ve olur yardımcıya ihtiyacı yoktur.) bir göktanrı gibi görerek Allah gibi emir veren vatikan tarzı halifelik kurumu oluşturan bir tasavvurun inşası....

Bu tasavvur Allah adına ibadetler belirler.

Namaz şöyle kılınacak,

Oruç şöyle tutulacak,

Şu haram şu helal, midye külli haram felan.


Kısacası bu iki tasavvurda Allahın haklarını ihlal eden ve ilahlık üreten mekanizmalardır.

Şimdi naci sen hangi ALLAH'a inanıyorsun.

Gökte oturup ibadetlerini hadislerle anlattığına inandığın mı?

Yoksa Kuran ile kolaylaştırılmış bir dinin sahibine mi?

Senin tanrın Lat mı, Allah mı?

Miralay
24. September 2012, 08:39 AM
Değerli Naci kardeşim
Hafta sonu yoğun işlerimden dolayı (malum okul mevsimi açıldı. Çoluk çocuğa kitap,kırtasiye,forma telaşı) ancak bugün yazıları okuyabildim.

Yazınızdan alıntı yapamadan inşaAllah cevaplamaya çalışayım.
Salat,secde,rüku kelimelerinde lügat bilgileri verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Acizane lügat bilgilerini az çok biliyorum.

Ben genelde bu sitedeki diğer kardeşlerim gibi, Kur'anı anlamaya çalışırken pek lügate başvurmam. Bu, sizleri hatalı bulduğum anlamına gelmez. O konulardaki yorumlarınızı da zevkle okur,dağarcığıma birşeyler katmayı kar bilirim.

Benim taktiğim, kelimeyi lügatten değil; Kur'andaki paragraf yapısından o kelimenin anlamını çözmektir. Hani siyak,sibak derler ya...
İşte o şekilde ayetlerin akışı bana o ayet grubunu anlamayı kolaylaştırır. Zaten Kur'an kendi kendisinin tefsiri değil mi? :)

Bu minvalde, salat,secde,rükü,tesbih... gibi kelimelerin anlamlarını mantığımla çözerim.
Mesela, secde kelimesine takılmışsam; o ayet gurubunda secde nasıl geçiyor. Cümle içinde kullanılışı nasıl. Ona bakarım.
Lügat anlamlarıyla gittiğim zaman yanlış anlama riskim olabiliyor.

Tabii her yiğidin yoğurt yemesi farklıdır.

Sizlerin de değerli düşünceleri bana Kur'anı anlamada ışık tutuyor tabii ki. Kur'anı okurken bazen gözümüzden kaçan noktalar oluyor. Sizlerin yazılarınızı okurken, kendi kendime, "Vay be! burası nasıl da gözümden kaçmış" diyorum bazen.

Kur'anı anlamada bana ışık tuttuğunuız için hepinize teker teker teşekkür ederim.

Bir de önemli bir hususu belirtmeden geçemeyeceğim:
Bazen arkadaşlarımızın yazdıklarına teşekkür ettiğimizde,bazı arkadaşlarımız alınganlık gösterebiliyor. Ben şahsen,yazılarıma cevap veren kardeşlerime katılsam da,katılmasam da teşekkür ederim. Bazen yazılarını çok beğenirim o yüzden teşekkür ederim. Bazen de beni sert eleştirse de, nazik tutumundan dolayı teşekkür ederim. Teşekkür etmediğim kardeşlerime de katılmadığım anlamına gelmez. Bazen işlerimin yoğunluğundan ya da sağlık nedenlerimden dolayı o yazıyı kaçırmışımdır. Kazara söz konusu yazıya rastladığımda aylar sonra bile olsa, okuduğumda teşekkür ederim o kardeşimize. (Cümle düşüklüklerinden ve gereksiz tekrarlayan kelimelerimden dolayı özür dilerim. İşyerinde aceleyle yazdığımdan dolayıdır.)

Selam ve saygılarımla.

pramid
24. September 2012, 11:09 AM
İşin gerçeği,

Allaha, Meleklere, Rasullere ve kitaplara iman, toplumumuz için sıkıntılı bir durmdadır. Malesef şirk içindedirler. Mucize, kıssa anlayışları tam bir felaket. Onun için müslüman haniflerin daha çok çalışması gerekmektedir. Şirkten uzak durmaları ve şirki ayen beyan körlere göstermemiz gerekmektedir.

Evet zor bir iş ama Allah var. O kolaylaştırıyor. HER zOrlukla beraber bir kolaylık vardır.

Çalışmaya devam .....

raven
24. September 2012, 08:24 PM
Sevgili arkadaşlar,
Foruma benim gibi yeni katılan kişiler genellikle bir konuyu araştırırken bu siteyle tanışıyor.Forumdaki tartışılan konular itiraf etmeliyimki hem dikkat çekici hemde cezbedici.
Eğer benim gibi araştırmaya tartışmaya meraklıysanız bu site tam da isteklerinize cavap verecek bir site.
İnsanların fikirlerini tartışması çok seslilik bazen tartışılamayacak tabu olmuş konuların bile ele alınması benim bu siteye üye olmamı sağladı.
Lakin;
dikkatimi çeken bir konu varki belirtmeden geçemeyeceğim.Forumdaki bazı arkadaşların burunlarından kıl aldırmaz tarafı insanı gerçekten irite ediyor.
Alay edebilirsiniz, hatta bazen kırıcı laflarda kullanabilirsiniz.Bunları aramızda konuşup çözmek basit.Ama insanlara soru sorup sonrada cevap vermeye tennezzül etmeyen arkadaşlara söyleyecek bir iki lafıım var.
Ben lafı eveleyip gevelemeyi kaçak dövüşmeyi sevmem bu sözlerim sana Galip Yetkin.Bak ismini veriyorum senin gibi gölge savaşı yapmıyorum.Burası bir tarikatın sitesi değil arkadaşım.O yüzden insanların sana biat etmesini bekleme.Kimse senin her söylediğini kabul etmek zorunda değil.Tartışma konusu açacaksan veya soru soracaksan karşı fikirleri duymayada yad eleştirilere hazır ol.Yok herkesin senin söylediklerini kayıtsız şartsız kabul etmesini istiyorsan en azından benim gibilere ulema havasıyla bir daha soru sorma kusura bakma gül ağacı değilim.

Saygıdeğer Dost1
Daha öncede söylediğim gibi ilminizin hayranıyım.Bart ın belirttiği üzere büyüklüğünüzü gösterdiniz.Sözlerinizle ve eylemlerinizle ne kadar saygı değer bir insan olduğunuzu tekrar gösterdiniz.Saygılar ve hürmetler size

Sevgili Ateş Demir istemeden kalbinizi kırdımsa affedin.öyle bir niyetim yoktu gerilen ortamı yumuşatmak istemiştim.Söylediğiniz kelimeleri unuttum gitti.Umarım sizde aynısını yaparsınız.

Sevgili bart sende sağduyulu yaklaşımın için saol kardeşim.

khaos
24. September 2012, 09:05 PM
Raven kardeşim,
Evet doğru yerdesin ve ne mutlu bize ki bizimle berabersin.Tartışmaların arada sırada gerilmesi normal.Buradaki herkes aklı başında bilgili görgülü insanlar.Ben kendi namıma buradan çok şeyler öğrendim.Seninde ilmini dahada artırman için Tanrıya dua edeceğim.
İmzamdada belirttiğim üzere kaos olmadan düzen olmaz.

raven
24. September 2012, 10:26 PM
BAKARA 193.Fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar çarpışın.Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

galipyetkin
24. September 2012, 11:39 PM
Sayın Raven.

Aramızdaki yazışmalar aşağıdakilerdir. Başkasını bilmiyorum.


*************
selam arkadaşlar burada daha yeniyim sizin kadar da bilgili değilim o yüzden bir sürü sorum olacak cevap verirseniz memnun kalırım.
şimdi ben bu tartışmayı başından sonuna kadar okudum iki tür görüş var birincisi naci koçakın savunduğu şeyler ikincisi karşısında olanların.karşısında olanların hepsinin düşünceleride bir düzlemde değil.kafam biraz karıştı.
anlamadığım bir kısım arkadaş peygamberi hiçe mi sayıyor.ikincisi okuduğum yazılarda naci koçakın karşısında olanlar şunu açıkça yazamamış islam ın ibadet şekli nedir?zikir diyosunuz zikir nedir nasıl yapılır.yada şöyle sorayım peygamber nasıl ibadet ederdi. herhalde kimse Allah ın peygamberinden daha iyi gönderdiği kuranı bilemez veya anlayamazdı.farz ediyorum geleneksel islama bağlı olanlar yanlış biliyor olabilir bende doğrusunu bilmiyorum.ama burdaki meseleyi en kral bilen arkadaş bir yanıt versin birader ya bu islamın peygamberi nasıl ibadet ederdi.
Tesekkür
*************

Sayın Raven.

Hoş geldiniz.

Bir soru ile başlayalım. İbadetten ne anlıyorsunuz. Tanımını verir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
*************

Sayın Galipyetkin hoşbulduk
bir soru ile başladım zaten İslamın peygamberi nasıl ibadet ederdi.Biraz daha genişleteyim
bildiğimiz manada namaz kılıyormuydu,oruç tutuyormuydu,hacca gidiyormuydu,zekat veriyormuydu,kurban kesiyormuydu
Bunları yapmıyorduysa ne yapıyordu hangi dine bakarsanınz bakın fiziksel olarak yapılan ritüeller var bu tip ritüeller islamda yokmu.bu Allahın peygamberi bu kadar yıl insanların arasında yaşadı.ya bir adamda görmedimi bu peygamber nasıl ibadet eder.duamı yapardı,çenesinimi yoksa alnınımı koyardı secdeye.yada secde edermiydi.gökyüzüne bakıp dans mı ederdi ateş yakıp etrafında mı dönerdi.ne yapardı hiç kimse görüp anlatmadımı bu adam Allah a nasıl yalvarır dua eder yada ne gibi ritüeller yapardı.
Bu soruların cevabını inanın bilmiyorum.ama mesela sayın naci koçakın bu konuda tezi var sizinki ne?
bazı arkadaşların yazdıklarına bakıyorum mesela khaos,pramid bu arkadaşlar deist mi acaba diyorum. ama bakıyorum kurana inandıklarını söylüyorlar.ya kardeşim kurana inanıyorsunda kuranıda sana leylekler getirmediki.Peygamberi sanki böyle olsada olur olmasada olur yerine koymalar falan. Ha Muhammed ha kazıklı voyvoda sanki hiç farketmiyor.Bu evreni bu kadar mükemmel yaratan Allah sıradan bir insana peygamberlik verirmi.peygamberin söylediklerimi yanlış yoksa bu efelerinkimi diye düşünüyorum.ha bilmiyorum peygamber bir şeyler söyledimi yanlış anlaşılmasın.Ama Allahtan gelen ayetleri aktarıp sonrada koyun gütmeye gitmiyordu ya.bu insanları sadece ayetleri okuyarak mı müslüman olmaya ikna etti.
tekrar ediyorum bilmiyorum merak ediyorum ama verdiğiniz cevaplar benim için tatminkar olmalı .tabi buna mecburda değilsiniz.
Tesekkür
*************

Sayın Raven.

Peygamber 1400 sene önce idi. Dinin kurucusu olarak, o zamanlar, o topluma ne yapmaları gerektiğini öğretti ve öldü. Yerine Kur'an'ı bıraktı. Eğer Peygamberi taklit etmek gerekir olsa idi Yazılı bir kur'an'a gerek vardı mı idi? Din hem Peygamberi taklit etmek değil, hem de din peygamberi taklitten ibaret değil. Nuh da bir peygamberdi, İşea da.

Bu gün Peygamberi taklit edip Kur'an'a itibar etmeyenler ''hadisler''le işlerini yürütüyorlar ve elleriyle yazdıkları cilt cilt hadis külliyatları, hadis profesörleri var.

Ben Kur'an'ın içeriğine inanıyorum. Kur'an da insanlarla ''kelimeleriyle'' konuşur. Onun için İbadet kelimesinin ne anlam ifade ettiğini sormam sizi araştırmaya itip kendi kendinizi yetiştirmenize yardım etmektir. Çünkü her insanın kelimeleri, cümleleri ve sureleri kendince anlayış ve manalandırışına göre bir şeriat kendine göre bir din anlayışı edinir. Başkasının dinine uyarsanız ne olabileceğinizi de araştırın, Kur'an'ı okuyun. Bu sitede yazılanları (konu-konu ayrılmıştır) okuyup mukayese edip üzerinlerinde tefekkür edin ve kendi dininizi kendiniz oluşturun.

Kişileri, kişiliklerini tamamen öğrenmeden, tartmadan yok deist, yok ateist diye nitelemeyin. Allah bile peygamberine inanç yönünden ''sen o yöne karışma, onları bana bırak, senin görevin tebliğ etmek '' demişse, fakat bu deyiş tamamen başı boş bırak anlamına gelmediğinden, eğer sizin de öyle ZANNETTİKLERİNİZ varsa, önce kendi zannınızla, eğer emin olursanız, çıkın onlarla bilginizle fikir bazında mücadele edin.

Sitemiz için merak etmeyin, mensupları da yöneticileri de değerli ve liyakatlı insanlar. Namazı kabul edenler de var etmeyenler de. Diğer ritüeller için de öyle. Fikir alış-verişleri bazan sertleşse de, kimse kimseyi lekelemeye tevessül etmemekte. Değerli bir sitede ve değerli insanlarla berabersiniz.

Bu sitenin değerli insanları da inandıklarını inandıkları için yazıyorlar ve yazılmasını bekliyorlar, başka kişileri de, siteleri de okuyorlar ki daha üstün bir düşünceye ulaşabilsinler. Başkalarını tatmin etmek için yazmıyorlar. Çünkü objektifler. Böyle bir beklentiniz olmasın. Nabza göre şerbet vermezler.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
*************


Bu karşılıklı yazışmalardan başka yazışmamız olmamasına rağmen 4-5 yazınızda adımı anarak hakkımda bazı şeyler yazıyorsunuz. Neden?

Sizi rahatsız eden ne?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Fers
24. September 2012, 11:49 PM
Nisa;65: sonra da senin verdiğin hükme...(raven)

"mimmaa kadayte" ifadenin alamı "sonra da senin verdiğin hükme" ise...

yusuf/67
inil hukmu illaa lillaah.../ hükm yalnız Allah a ait...
Yusuf un babası hükmün yalnız Allah a ait olduğunu söylüyor...

alıntıladığınız ayetin çevirisi hükmü resule vermiş, öyleyse bu hükm nedir ki Yusuf un babası Allah a, nisa/65 resule devretmiş..


Nisa;61: Allah ın indirdiğine ve elçiye... neden sadece Allah ın indirdiğine değil!...(raven)

hakka/40, 44
innehu le kavlu resuulun keriimin.../
ve lev tekavvele aleynaa ba dal ekaaviili.../

burada ki "o" kendi sözü mü, alttaki uyarı neyin nesi...

nisa/61
teaalev ilaa maa enzelallaahu ve iler resuuli.../ Allah ın indirdiğine ve habercisine...

Allah ın indirdiğini iletecek olan habercisidir...
neden sadece "haberciye gelin" değilde "indirilene ve haberciye"...

haberciye davet, muhatablarına iletmesi şatıyla sadece "indirilen/öğüt" içindir, kendisinden/kendi nefsinden söylediklerine/tebliğ dışı hadislerine değil....


Ahzab;21:Allah ın elçisinde örnekler mi?...(raven)

ahzab/21
lekum fii resuulillaahi usvetun hasenetun.../
Allah ın habercisindeki güzel örnek "indirilen öğüt" olsa gerek...


Nisa;80: neden Allah ın gönderdiğine itaat ederse demiyor.Elçi sonuçta Allah ın gönderdiğini aktarmıyormu?...(raven)

diğerlerinle aynı...


Nisa;59: Allah a ve elçiye götürün ...neden elçiye o sadece haberci hüküm koyabilir mi?.yada elçi kuranda yazandan hariç ne biliyor?...(raven)

soruyu diğer yönden, neden sadece elçiye değil de "Allah ve elçi"...nisa/61 misali..


Ali İmran;31: bana uyun...neden sadece Allah ın gönderdiğine uyun değil...(raven)

şimdi aramızda anlaşmazlık çıkınca elçiye mi götürecez, hadi öyleyse elçiyi bulalım...

bunlar birbirlerinle bağlantılı ifadeler, çözümü öğüdün tamamında...


Ahzab;57:Allâh'ı ve Elçisini incitenler var ya, işte Allâh onlara dünyâda ve âhirette la'net etmiş ve onlar için alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır...(raven)

elçinin üzüntüsü eyvallah, Allah ın üzüntüsü nedir, bunlardan münezzeh diil miki...

elleziine yu zuunallaahe ve resuulehu.../
nedir bu ifadenin anlamı....

nacikocak
25. September 2012, 12:55 AM
Arkadaş birşeye de "he" de be :)

O senin dediğin Kozmolojinin diğer bir kolu olan kuramsal fiziğin ve onun alt dalı olan kuantum mekaniğinin konusudur.

Yazılarınızı okuyorum hatta haklı bulduğum taraflarda var dı, ama birşeyler öğrenme ve öğretme amacınızdan uzaklaştığınızı görüyorum.

Bu kadar kasmayın.
Gergin olmayın.
Kendinizle barışık olun. Tüm dünya size karşı değil.

Bakın buradaki insanlar sabırlıdır, ne kadar küstah olunsa da tahammül ederler.
Siz çıkın dışarıda Muhammed Peygambere "pedofili" anlamına gelecek bir laf söyleyin bakın ne oluyor.
Parçanızı bulamazlar.

Aynı şekilde Pyramid'in "soğan" benzetmesi ve "Allah bir put değildir tapınılacak" söylemi içinde bence siz düşünün ve biraz sabırlı olun...

Hürmet ve sevgi ile


kardeşim neden birşeyede he demiyorum çünkü ben yazdım fiziğin neredeyse bütün dallarını bir sayıyorum ve inceliyorum bu benim bilim anlayışım ve "araştırın" yazdım eğer yazdıklarımda yanlış bulursanız bende he deyim ancak bana araştırdık bak böyleymiş diye bir mesaj göndermedinizki (resmi gönderdiğin değil bir sonraki mesajımda araştır diye yazdım araştırıp doğru veya yanlış diye cevap yazmadınız) he deyim bakarsan neredeyse her mesajımda bana cevap verilmemesinden yakınıyorum gelmeyen cevaplardan hangisine he deyim

yani kısaca he diyebileceğim bir cevap verilmiyorki daha doğrusu hiç cevap verilmiyor istersen karşılık görmemiş yanıt verilmemiş cümlelerimi yazıyım tahmin ediyorum yirmiden az çıkmaz sen olsan ne derdin

verdiğin hikaye gerçekten güzel ve sabır konusunda haklısın zaten sabretmesem yazmaktan vazgeçerdim çünkü yine yakınıyorum yazmamın bir anlamı yok çünkü soru soruldukça cevap veriyorum ancak soru sorduğumda insanlar ya cevap vermemek için mesajlarına ara veriyorlar yada farklı bir konu açıyorlar tek amacım senin hikayedeki gibi "belki biri için farkeder"
(mesajlara ara vermede miralay istisna hakkını yemeyim ara verme sebebini açıklamış)

pramid konusunda şunları söyleyebilirim

karşınızdakinin allah hakkındaki düşüncesinde bir kuşkunuz varsa soru şeklinde sorarsınız bunu bende yaparım mesela "haşa allah bilmiyor" derim veya "allah bilmiyormu" diye sorarım ama allah bilmiyor demem ya başına öyle olmadığını belirtmek için haşa kelimesini koyarım yada dediğim gibi bu karşımdakine soru şeklinde olur
pramidin yaptığı gibi bir cümlenizde allah'ı soğana benzetip diğerinde allah bir put değil tapınılacak derseniz ikinci söylediğinizin doğruluğuna inanırım ama sizin samimiyetinize asla

bir insanı kötü birşeye benzetip sonra onun iyiliğinden bahsederseniz ikisinide anlarım çünkü bir insan hem iyi hem kötü olabilir ama allah'ı kötü hiçbirşeye benzetemezsiniz çünkü o yücedir bütün noksanlıklardan münezzehdir hiçbirşeye denk değildir (soğan dahil)

raven
25. September 2012, 01:18 AM
fers
Yazdığım ayetlerde çeviri sıkıntısı varmı bilmiyorum.Saygıdeğer dost1 in bana direk gösterdiği linkten aldım.Arapça ve kuran dilini bilmiyorum.Bir kaç mealden okuyarak Kuranı anlamaya çalışıyorum.Sizin yaptığınız gibi bende okuyup yorumumu yapıyorum.
verdiğiniz örneklere baktım
nisa 65 deki yorumuma yusuf 67 ile karşılık vermişsiniz.Ben nisa 65 de Allah ın söylediğini yorumluyorum.Hatta nisa 64 e bakarsanız söylediğimin dahada anlaşılabilir olacağını göreceksiniz.Yusuf un babasının söylediği ve Allah ın söylediği yorumu siz yapın.Birde ayetleri kuranın bütünlüğü içinde indikleri zamanın şartlarına görede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

hakka 40-44 Tamamda 40-41-42 kuranın Allah ın sözü olduğunu söylüyor.44 de peygamber bize karşı yada bizim adımıza bazı sözler uydursaydı diyor.Peygamberin Allahtan habersiz sözler uydurduğunu kim söylüyor?Benim böyle bir lafım olmadı.

Ahzab 21 için yaptığınız yorumu doğru fakat eksik buldum.Peygamberin ahlakıda güzel örnek değilmiydi.Kuran indikten sonramı peygamber güzel ahlaklı oldu.

nisa59-80, Al i imran 31 içinde aynı şeyleri düşünüyorum.

Ahzab 57, aslında bu ayetten önce yine ahzap 56 yı irdelersek sonuca çabuk varabiliriz.Burda Allah ın peygambere verdiği değeri görüyoruz.Ayetten Yüce Allah ın eğer resulu incitirseniz benide incitirsiniz manasını çıkarıyorum.Allah incitmek iki kelime ama insanların göze alamayacağı bir şey.kimse bu riske girmek istemez.Yüce Allah elbette doğrusunu bilir. bence burada insanları düşünceye sevk etmek için peygamberi incitmemeleri konusunda ne kadar ciddi olduğunu göstermek için söylemiş olabilir.Bakın olabilir diyorum çünkü okuyunca böyle değerlendiriyorum.

Fers
25. September 2012, 01:49 AM
selam

Peygamberin Allahtan habersiz sözler uydurduğunu kim söylüyor?Benim böyle bir lafım olmadı.

hakka/40, 44
innehu le kavlu resuulun keriimin.../ buradaki kerim habercinin sözü kendisine ait değil ...
ve lev tekavvele aleynaa ba dal ekaaviili.../ onların üzerine bazı sözler söyleseydi
le ehaznaa minhu bil yemiini.../alıverirlerdi gücünü...

siz dediniz diye değil, nisa/61 için alıntıladım...haberciye davet kendisi için değil "indirilen" için...

Fers
25. September 2012, 01:50 AM
Birde ayetleri kuranın bütünlüğü içinde indikleri zamanın şartlarına görede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum...(raven)

öyle olmalı zaten...

Fers
25. September 2012, 01:57 AM
Peygamberin ahlakıda güzel örnek değilmiydi.Kuran indikten sonramı peygamber güzel ahlaklı oldu...(raven)

sonra mı, öncemi...
ahlakı düzgün olmayan biri ne diye haberci seçilsin...

Allah ın eğer resulu incitirseniz benide incitirsiniz manasını çıkarıyorum...(raven)

resul tamamda Allah nasıl incitilir yahu, Allah dellenir/kızar mı, kin güder mi, incinir mi, sevinir mi, mutlu olur mu...

bunlar arz a ait tanımlar, acziyetten gelir...
Alemlerin efendisi bu ifadelerle yanyana anılabilir mi...

raven
25. September 2012, 02:08 AM
ahlakı düzgün olmayan biri ne diye haberci seçilsin(fers)
elbette resul seçilmez ahzap 21 için söylediklerine karşılık söyledim.güzel örnekler açısından

ahzap 57 ile ilgili açıklamayı yapmıştım zaten dikkatinizden mi kaçtı acaba
Alemlerin efendisi bu ifadelerle yanyana anılabilirmi (fers)
alemlerin efendisinin kendi sözleriyok bu sözler ona ait değil diyorsan onu başka şekilde tartışalım
Eğer okuduğum meallerde çeviri hatası varsa lütfen doğrusunu ve yorumunuzu yazın.

Fers
25. September 2012, 02:26 AM
alemlerin efendisinin kendi sözleriyok bu sözler ona ait değil diyorsan onu başka şekilde tartışalım
Eğer okuduğum meallerde çeviri hatası varsa lütfen doğrusunu ve yorumunuzu yazın...(raven)

elçinin üzüntüsü eyvallah, Allah ın üzüntüsü nedir, bunlardan münezzeh diil miki...(Fers)

elleziine yu zuunallaahe ve resuulehu.../
nedir bu ifadenin anlamı....(Fers)

nedir bu eza...bilenler açıklasın..

bunlar arz a ait tanımlar, acziyetten gelir...
Alemlerin efendisi bu ifadelerle yanyana anılabilir mi...(Fers)

raven
25. September 2012, 02:29 AM
daha öncede yazdım şimdide yazıyorum
Peygamber insanlara sadece kendisine inen ayetleri okuyarak mı insanları müslüman olmaya ikna etti?Kendisine inen ayetleri insanlara okuduktan sonra hadi bana eyvallah diyip koyun gütmeye mi gidiyordu.Bizler burada kuranı okuyup hepimiz farklı yorumlar yaparken Allah ın peygamberi KURAN konusunu hiç mi insanlarla kritik etmedi.Hiç mi ayetleri insanlara yorumlamadı anlatmadı..

biz bile bu hakkı burada kendimizde buluyorken neden bu hakkı peygambere vermiyoruz.Bence kaçırdığınız nokta burası

Yine ikinci sorum peygamber nasıl ibadet ederdi?
Kurana bak cevabını bulursun dedi arkadaşlar.resul yaşadığı müddetçe bir adamda görmedimi bu resul nasıl ibadet eder diye.Peygamberde insanlar böylemi cevap verdi acaba.kurana bakın! burada hepimiz kuranı okuyup kimimiz namaz var kimimiz zikir var kimimiz salat var diyoruz..Hem igili ayetler gelene kadar müslümanlar ibadet yapmadımı?
yok ibadette yok diyorsanız o ayrı (din ve ibadet olgusu birbirini tamamlayan öğelerdir.Aksi insan fıtratına aykırı)

raven
25. September 2012, 02:43 AM
Değerli dost1

ahzap 57 ile ilgili değerli görüşlerinizi paylaşırmısınız.Anlaşılan benim yorumum fers için tatminkar olamadı.Benim okuduğumdan anladığım yukardaki gibidir.

dost1
25. September 2012, 03:58 AM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

Değerli dost1

ahzap 57 ile ilgili değerli görüşlerinizi paylaşırmısınız.Anlaşılan benim yorumum fers için tatminkar olamadı.Benim okuduğumdan anladığım yukardaki gibidir.

Olayı bütünüyle görebilmek için 57 ayetiin içinde bulunduğu pasaja birlikte bakmakta yarar var.

63 Ey iman eden kimseler! Peygamber'in evlerine sadece –vaktine bakmaksızın–yemeğe izin verilince girin. Ama çağırıldığınız vakit hemen girin. Artık yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Söz için de beklemeyin. Şüphesiz bu hâliniz, Peygamber'e eziyet veriyor sonra da O, sizden çekiniyor. Allah ise haktan/gerçekten çekinmez. Onun hanımlarından bir kazanım istediğiniz zaman da perde arkasından/odalarına girmeden isteyin. Böyle yapmanız, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Ve sizin Allah'ın Elçisi'ne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra hanımlarını da, sonsuza dek nikâh etmeniz olacak bir şey değildir. Bu, Allah katında çok büyüktür.

54 Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz biliniz ki, şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
55 Peygamber eşlerinin üzerine, babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar ve sözleşmelerinin sahip olduğu kimseler hakkında bir günah yoktur. –Ve siz/Peygamber'in eşleri, Allah'ın koruması altına girin.– Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.
56 Şüphesiz Allah ve doğadaki güçleri/indirdiği Kur’ân âyetleri Peygamber'i destekliyorlar/yardım ediyorlar/arka çıkıyorlar. Ey iman etmiş kimseler! Siz de Peygamber'e destek olun/O'na yardım edin/arka çıkın ve O'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!
57 Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
58 Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir."

Değerli Kardeşim Ahzab 57,58. Âyetler, tüm insanlara bir tehdit içermektedir. Burada zikredilen eziyet, yukarıda bahsedilen görgü kurallarına uymamanın ötesinde bir şey olup, 56. Âyette konu edilen, Rasûlullah'a destek verme ve güvenliğini sağlama görevini yerine getirmeyip Allah Elçisi'ni yalnız, desteksiz ve korumasız bırakmak, o'na ve yakın çevresine iftira atmak, uygulamalarına karşı çıkmaktır.
Âyette konu edilen Allah'a eziyet , O'na eş, çocuk [oğlan-kız] ve ortak nispet etmek ve o'nun emirlerine riayet etmemek, onları yozlaştırmak, Allah adına yeni ilkeler ortaya koymak, Allah ile aldatmaktır. Bunlara dair yüzlerce Âyet geçmiş bulunuyor.
Bu paragrafta, sadece Allah ve Elçisi'ni değil, iftiralar ile mü'minleri üzmek de yasaklanmakta ve böyleleri, Allah onlara dünyada ve âhirette lânet etmiştir. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir ifadesiyle tehdit edilmektedir:
(Nisâ: 112) Kim de bir hata veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o zaman kesinlikle bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle .
Allah'a emanet olunuz.

pramid
25. September 2012, 08:21 AM
İki elimizle oluşturduğumuz ilah profilini terk edip, Kuranda tanıtılan ilah profiline uyma dileği ile.

Soğanın yanına domatesi, biberi alıp melemen yapanlardan ziyade, vitamin değerini ısı ile parçalamayıp bu zerzevatları karıştırmadan; soğana soğan, domatese domates muamelesi yapma dileği ile...

Zira domatese soğan denmesi; domatesin domates olmadığı anlamına gelmiyor.. Domatese soğan diyen bir şahsın zannından başka bir şey olmuyor. Soğan orada domates orada.

Ne soğan domatestir ne de, domates soğan. Bu iki nefis sebzeyi karıştırmadan yiyin. Tuzda atmayın. Kısmen zararldır.

Doğal haline bırakın domatesi ve soğanı. Oynamayın genleri ile. Başınıza sonra felaketler gelir. Kanserler çoğalır. Sonra da ne oluyor bu arza dersiniz.

Allah'a soğan muamelesi yapmayalım ... Allah tapınılacak bir put değil, kurallarına uyulacak bir rab, ilah ve meliktir.

pramid
25. September 2012, 08:24 AM
Bu örneklerin "cuk" oturması ve rahatsızlık uyandırması bir gelişmenin alameti ...

Rabbim soğana benzetilmekten münezzehdir. Soğana benzetenlere ve soğan muamelesi yaptıklarına inanmayanlara da bu bir örnektir.

Fers
25. September 2012, 08:41 AM
Anlaşılan benim yorumum fers için tatminkar olamadı...(raven)

57 Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
58 Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir."

57,58
innelleziine yu zuunallaahe ve resuulehu.../
velleziine yu zuunel mu miniine vel mu minaati bi gayri mektesebuu.../

bu ifadelerin anlamı nedir hocam, ayetleri siz alıntıladınız...

Allah nasıl incitilir, dellenir/kızar kin güder, incinir, sevinir, mutlu olur, üzülür...
bunlar arz ın mahluklarına ait özellikler, acziyetten gelir......(Fers)

olmadım sayın raven...

Peygamber insanlara sadece kendisine inen ayetleri okuyarak mı insanları müslüman olmaya ikna etti?Kendisine inen ayetleri insanlara okuduktan sonra hadi bana eyvallah diyip koyun gütmeye mi gidiyordu.Bizler burada kuranı okuyup hepimiz farklı yorumlar yaparken Allah ın peygamberi KURAN konusunu hiç mi insanlarla kritik etmedi.Hiç mi ayetleri insanlara yorumlamadı anlatmadı...(raven)

salat ile ikna etti...
salat nedir, uzun muhabbet...

Yine ikinci sorum peygamber nasıl ibadet ederdi?...(raven)

yoksa insanları ibadetle mi ikna etti...
günlük beş vakit rükudan, secdeden sonraki hutbelerde mi, cuma hutbesinde namazdan sonra mı ikna etti...
ramazanda aç kalarak "alın görün açlık nedir anlayın, şimdide yoksullara zekat! vermeyecek misiniz" mi dedi...

raven
25. September 2012, 12:14 PM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!



Olayı bütünüyle görebilmek için 57 ayetiin içinde bulunduğu pasaja birlikte bakmakta yarar var.

63 Ey iman eden kimseler! Peygamber'in evlerine sadece –vaktine bakmaksızın–yemeğe izin verilince girin. Ama çağırıldığınız vakit hemen girin. Artık yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Söz için de beklemeyin. Şüphesiz bu hâliniz, Peygamber'e eziyet veriyor sonra da O, sizden çekiniyor. Allah ise haktan/gerçekten çekinmez. Onun hanımlarından bir kazanım istediğiniz zaman da perde arkasından/odalarına girmeden isteyin. Böyle yapmanız, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Ve sizin Allah'ın Elçisi'ne eziyet etmeniz ve kendisinden sonra hanımlarını da, sonsuza dek nikâh etmeniz olacak bir şey değildir. Bu, Allah katında çok büyüktür.

54 Siz bir şeyi açığa vursanız yahut onu gizleseniz biliniz ki, şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.
55 Peygamber eşlerinin üzerine, babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar ve sözleşmelerinin sahip olduğu kimseler hakkında bir günah yoktur. –Ve siz/Peygamber'in eşleri, Allah'ın koruması altına girin.– Şüphesiz Allah, her şeye en iyi tanıktır.
56 Şüphesiz Allah ve doğadaki güçleri/indirdiği Kur’ân âyetleri Peygamber'i destekliyorlar/yardım ediyorlar/arka çıkıyorlar. Ey iman etmiş kimseler! Siz de Peygamber'e destek olun/O'na yardım edin/arka çıkın ve O'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!
57 Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
58 Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir."

Değerli Kardeşim Ahzab 57,58. Âyetler, tüm insanlara bir tehdit içermektedir. Burada zikredilen eziyet, yukarıda bahsedilen görgü kurallarına uymamanın ötesinde bir şey olup, 56. Âyette konu edilen, Rasûlullah'a destek verme ve güvenliğini sağlama görevini yerine getirmeyip Allah Elçisi'ni yalnız, desteksiz ve korumasız bırakmak, o'na ve yakın çevresine iftira atmak, uygulamalarına karşı çıkmaktır.
Âyette konu edilen Allah'a eziyet , O'na eş, çocuk [oğlan-kız] ve ortak nispet etmek ve o'nun emirlerine riayet etmemek, onları yozlaştırmak, Allah adına yeni ilkeler ortaya koymak, Allah ile aldatmaktır. Bunlara dair yüzlerce Âyet geçmiş bulunuyor.
Bu paragrafta, sadece Allah ve Elçisi'ni değil, iftiralar ile mü'minleri üzmek de yasaklanmakta ve böyleleri, Allah onlara dünyada ve âhirette lânet etmiştir. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır. Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir ifadesiyle tehdit edilmektedir:
(Nisâ: 112) Kim de bir hata veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o zaman kesinlikle bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle .
Allah'a emanet olunuz.

Aleyküm selam saygıdeğer dost1

Açıklamanız için teşekkür ederim sizinle aynı paralel de düşünüyorum.

raven
25. September 2012, 12:33 PM
Anlaşılan benim yorumum fers için tatminkar olamadı...(raven)

57 Şüphesiz Allah'a ve Elçisi'ne eziyet verenler; Allah onları dünyada ve âhirette dışlamıştır. Ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
58 Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara yapmadıkları bir şey sebebiyle eziyet eden kimseler de kesinlikle, artık bir iftira ve apaçık bir vebal yüklenmişlerdir."

57,58
innelleziine yu zuunallaahe ve resuulehu.../
velleziine yu zuunel mu miniine vel mu minaati bi gayri mektesebuu.../

bu ifadelerin anlamı nedir hocam, ayetleri siz alıntıladınız...

Allah nasıl incitilir, dellenir/kızar kin güder, incinir, sevinir, mutlu olur, üzülür...
bunlar arz ın mahluklarına ait özellikler, acziyetten gelir......(Fers)

olmadım sayın raven...

Peygamber insanlara sadece kendisine inen ayetleri okuyarak mı insanları müslüman olmaya ikna etti?Kendisine inen ayetleri insanlara okuduktan sonra hadi bana eyvallah diyip koyun gütmeye mi gidiyordu.Bizler burada kuranı okuyup hepimiz farklı yorumlar yaparken Allah ın peygamberi KURAN konusunu hiç mi insanlarla kritik etmedi.Hiç mi ayetleri insanlara yorumlamadı anlatmadı...(raven)

salat ile ikna etti...
salat nedir, uzun muhabbet...

Yine ikinci sorum peygamber nasıl ibadet ederdi?...(raven)

yoksa insanları ibadetle mi ikna etti...
günlük beş vakit rükudan, secdeden sonraki hutbelerde mi, cuma hutbesinde namazdan sonra mı ikna etti...
ramazanda aç kalarak "alın görün açlık nedir anlayın, şimdide yoksullara zekat! vermeyecek misiniz" mi dedi...

Fers ayetin açıklamasını kendi düşünceme göre yaptım.Tatmin olmadınız değil, olmak istemiyorsunuzki zaten.İnandığınız şeyler idefix haline gelmiş.Bakın işte burdaki kriter bu. ben açıklayamadığım noktada Resulullah efendimizin sözlerine başvurabiliyorum.Peki siz?ondan daha iyi öğretmen bulabilecekmisiniz.(aklınızda dahil)

Sorularıma verdiğiniz cevapların tatmin derecesine gelirsek doğrusu hayal kırıklığına uğradım.

Günlük beş vakit rukudan....(fers)
Namazda oruçta gökten zembille indi demi.Araplar durduk yere element uydurdular.Söylediğiniz şeyleri pratik hayat ve tarihin akışına göre değerlendirsek bile yine yanılgınız ortaya çıkıyor.

salat ile ikna etti.. salat nedir uzun muhabbet(fers)
evet uzun uzun muhabbet ettiler .Ama bu muhabbetin ne olduğunu yazmamışsınız.Arap yarımadasının gayri safi milli hasılası konusunda muhabbet etmediler ya.
İşte biz bu yapılan muhabbetlere hadis diyoruz hocam.Peygamberimizin Allah tan aldığı emirleri en güzel şekilde anlatmasına eyleme dökmesine.
İşte bu yüzdendirki namazıda ,orucuda,zekatıda dinin gereği Allah ın emri olarak görüyoruz.

Uçuk, abuk subuk hatta sapıkça peygambere atfedilen hadisleri hepimiz görüp okuyoruz.Onların zaten Peygambere ait olmadığını saftorik elmer bile anlar.Bizim kriterimiz ise kurana ters düşmemesi akla ve mantığa, hatta bilime aykırı olmamasıdır.

nacikocak
25. September 2012, 12:37 PM
Peygamberin ahlakıda güzel örnek değilmiydi.Kuran indikten sonramı peygamber güzel ahlaklı oldu...(raven)

sonra mı, öncemi...
ahlakı düzgün olmayan biri ne diye haberci seçilsin...

Allah ın eğer resulu incitirseniz benide incitirsiniz manasını çıkarıyorum...(raven)

resul tamamda Allah nasıl incitilir yahu, Allah dellenir/kızar mı, kin güder mi, incinir mi, sevinir mi, mutlu olur mu...

bunlar arz a ait tanımlar, acziyetten gelir...
Alemlerin efendisi bu ifadelerle yanyana anılabilir mi...

bu sorularınıza allah'ın sözü olan kuran'dan bakalım

allah severmi

1. fe âtâ-humu allâhu : böylece Allah onlara verdi
2. sevâbe ed dunyâ : dünya sevabı
3. ve husne : ve güzel, en güzel
4. sevâbi el âhireti : ahiret sevabı
5. ve allâhu yuhibbu : ve Allah sever
6. el muhsinîne : muhsinler

allah öfkelenirmi hiddetlenirmi

1. kul : de, söyle
2. hel unebbiu-kum : size haber vereyim mi
3. bi şerrin min zâlike : bundan daha kötüsünü
4. mesûbeten : kesinleşmiş bir ceza
5. inde allâhi : Allâh'ın (cc.) katında
6. men leane-hu allâhu : Allâh'ın (cc.) onu lanetlediği kimse
7. ve gadıbe aleyhi : ve ona gazap, öfke duydu
8. ve ceale min-hum(u) : ve onlardan kıldı, yaptı
9. el kıradete : maymunlar
10. ve el hanâzîre : ve domuzlar
11. ve abede : ve kul oldu (kul yaptı)
12. et tâgûte : tâgut (şeytan ve avânesi)
13. ulâike : işte onlar
14. şerrun mekânen : en şerli, en kötü olan mekan, yer
15. ve edallu : ve en çok sapanlar
16. an : ...'den
17. sevâi es sebîli : sevvâ edilmiş (Allâh'a ulaştırmak üzere dizayn edilmiş) yol

azap edermi yakarmı (daha öncesi birisi allah'ın yakmasını cızbız diye alay'a almıştı)

1. inne : muhakkak
2. ellezîne : onlar, olanlar
3. keferû : inkâr ettiler
4. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi
5. sevfe : yakında, ileride
6. nuslî-him : onları yaslayacağız, atacağız
7. nâran : ateş
8. kullemâ : her defasında
9. nadicet : yandı, kavruldu
10. culûdu-hum : onların derileri
11. beddelnâ-hum : onları değiştirdik
12. culûden : deriler
13. gayre-hâ : ondan başkası, başka
14. li yezûkû : tatmaları için
15. el azâbe : azabı
16. inne : muhakkak
17. allâhe : Allah
18. kâne : oldu, idi, ...dır
19. azîzen : aziz, üstün
20. hakîmen : hüküm ve hikmet sahibi


allah'u teala kendi özelliklerinin bazılarını azar azar olmak üzere insanlara vermiştir bunların arasında görmek işitmek sevmek konuşmak cezalandırmak mükafat vermek bazılarıdır bizim gördüğümüz şeyler sınırlıdır allah herşeyi görür bizim işittiğimiz şeyler sınırlıdır allah herşeyi işitir bizim vereceğimiz ceza ve mükafatta sınırlıdır ancak allahın hiçbir özelliğinde sınır yoktur

yani bizim yapmamız gereken insanda bulunan bir özelliğin allah'tada bulunmasını allah'ın aciziyeti olarak görmek değil bizde olan bu sınırlı özelliğin onda sınırsız olduğunu düşünerek onun yüceliğini büyüklüğünü düşünmek ve ona o saygı ile iman ve ibadet etmektir

allah'ın sevgisini gazabını görmesini sınırsız olarak değilde aciziyet olarak düşünürsen kuran'ıda yanlış algılarsın allah'ıda

pramid
25. September 2012, 01:36 PM
Cehennem, insanın hayal gücünün alamayacağı kadar büyük acıların yaşanacağı bir yerdir. Cehennem Allah'ın"Kahhar","Cebbar" sıfatlarının en şiddetli tecelli ettiği ve dünyadaki hiçbir azapla kıyaslanamayacak azaplarla dolu, korkunç bir ortamdır.

Parmağının ucu yanınca bile canı çok acıyan aciz bir insanın rahat ve umursuz bir şekilde böyle bir azabı göze aldığını söylemesi, düşünmediğinin açık bir göstergesidir.

Allah'ın azabını hafife alan, rahatlıkla karşılayan bir kimse gerçekte Allah'ın kadrini gereği gibi takdir edemeyen, bir insandır. Durum böyle iken kimler bu inancı hangi isim adı altında insanlara anlatarak onları Allah adına yalan uydurup peygamberide bu uydurmalarına aracı yaparak böyle bir inanca girişmişlerdir. Oysa peygamberin kesinlikle Allah'ın söylemediği bir sözü söylemeyceği kesindir.

Cehennem gayp haberlerindendir ve gaybı kimse bilemez.

Cennet ve cehennem örneklemeli anlatımlar ve benzeşme ile anlatılmaktadır.
Yani örnektir. Ne nebi görmüştür nede bir beşer. Ama hadisler ile ayetleri örtenler bu konuda çok yanılmaktadırlar. Allah cızbız yapan bir mangalcı da değildir.

Erdemlilere söz verilen cennetin örneği şudur: Altından ırmaklar akar, yemişi de süreklidir gölgesi de. Bu, erdemlilerin sonudur. Kafirlerin sonu ise ateştir.

dost1
25. September 2012, 03:47 PM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

fers
Yazdığım ayetlerde çeviri sıkıntısı varmı bilmiyorum.Saygıdeğer dost1 in bana direk gösterdiği linkten aldım.Arapça ve kuran dilini bilmiyorum.Bir kaç mealden okuyarak Kuranı anlamaya çalışıyorum.Sizin yaptığınız gibi bende okuyup yorumumu yapıyorum...


Ayetlerin çevirisinde bir sıkıntı olup olmadığına birlikte bakalım inşaAllah.

Nisa 65.Ayetin tamamı:
"Fela ve Rabbike la yu'minune hatta yühakkimuke fiyma şecera beynehüm sümme la yecidu fiy enfüsihim haracen mimma kadayte ve yüsellimu tesliyma."

Lütfen! Koyu yazılanlara bakar mısınız?

“Artık, hayır! Rabbine andolsun ki onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadıkça ve tam bir güvenlikle güvenlik sağlamadıkça iman etmiş olamazlar.”

Sözcükler, içerisinde bulunduğu cümledeki sözcüklerle birlikte anlam kazanırlar.
Arapçada noktalı dad harfi ile yazılan gerçekleştirme yargılama vb anlamlardaki “kaday/kazay/ ” ile engel olmak anlamındaki “hükm” aynı değil.
Âyette bir durum saptaması yapılıyor. Bu saptama:
Çekişen kişiler, kendilerine hakem/engel olacak kişi-yuhakkimu- seçtiklerinin gerçekleştireceği yargıya vereceği hükme-kadaytü- sıkıntı duymadan içten bir şekilde tam bir güvenle güven duymadıkça iman etmiş –güvenmiş- olamayacakları ile ilgili bir açıklamadır. Ayetin bütününe bakıldığında bu rahatça görülmektedir. Ancak cümle içerisinden; özne, tümleç yüklem yapısını bozacak şekilde alıntı yapılır ve başka cümlelerdeki benzer alıntılarla karşılaştırılırsa okuyucuda "çeviri sıkıntısı var mı?" şeklinde düşüncelere sürükler.

Şimdi de Yusuf 67. âyete bakalım inşaAllah.

"Ve kale ya beniyye la tedhulu min babin vahıdin vedhulu min ebvabin müteferrikatin, ve ma uğniy anküm minAllahi min şey'in, inil hükmü illâ Lillah* aleyhi tevekkeltü, ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun"

“Ve dedi ki: “Ey yavrularım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben, Allah'tan hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben, sadece O'na sonucu bıraktım. Artık sonucu bırakanlar da sadece O'na sonucu bırakmalıdırlar.”

Buradaki “حكم “hukm” sözcüğü; “engel olmak” anlamına gelmektedir. Araplar bu sözcüğü “insan veya hayvana mani olmak, onu kontrol altına almak” anlamında kullanmışlardır. (İbn-i Menzur Lisan ül Arab 2. cilt, s: 539-543, “Hukm” maddesi)
حكمHukm” mastarının tüm türevleri bu anlam ile uyumludur ve Sarf ilmi kurallarına göre yüzlerce hatta binlerce sözcük türetilebilir:
hâkim; zulüme ve fesada engel olan kişi,
mahkeme; zulüme ve fesada engel olunan yer,
ihkam; zulüme ve fesada engel oldurma,
muhkem; zulüme ve fesada engel edilmiş şey, anlamında kullanılmıştır.
İnil hükmü illâ Lillah/Hüküm sadece Allah’ındır” yerine “olayları kontrol eden engelleyen sadece Allah’tır” şeklinde de meallendirilibilirdi. Ancak “inil hükmü illâ Lillah” müslümanlar arasında sıkça kullanıldığından bu şekilde meallendirilmiştir.

Ayetin içerisinde bulunduğu pasaja bakacak olursak inil hükmü illâ Lillah nedir daha güzel anlaşılır.

“63Böylece, babalarına döndükleri vakit, “Ey babamız! Bizden tahıl men edildi; bize zahire verilmeyecek. Onun için bu kere kardeşimizi bizimle gönder ki, tahıl alabilelim. Ve biz onu kesinlikle koruyacağız” dediler.
64Babaları dedi ki: “Ben onu size emanet eder miyim? Bundan önce kardeşini; Yûsuf'u emanet ettiğimde olan gibi olması başka! İşte Allah en hayırlı koruyandır. Ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
65Ve yüklerini açtıkları zaman sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular.
Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte, sermayelerimiz bize iade edilmiş. Bununla ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir deve yükü daha fazla zahire alırız. Bu aldığımız, çok kolay/pek az bir tahıldır.”
66Babaları dedi ki: “Etrafınız kuşatılmadıkça/hepiniz çaresiz kalmadıkça, onu bana kesinlikle getireceğinize dair Allah'tan bir üstlenme vermedikçe, onu kesinlikle sizin ile birlikte göndermem.” Onlar, babalarına teminatlarını verince, babaları, “Bu söylediklerimize Allah, belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayandır” dedi.
67Ve dedi ki: “Ey yavrularım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ben, Allah'tan hiçbir şeyi sizden gideremem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Ben, sadece O'na sonucu bıraktım. Artık sonucu bırakanlar da sadece O'na sonucu bırakmalıdırlar.”

Değerli Raven Kardeşim!

Paragraflar, birbiriyle anlam bütünlüğü oluşturacak cümlelerden oluşur.Cümleler içerisinde bulunduğu paragrafa göre anlam kazanırlar. Paragraf içerisinden alınan bir cümle ya da cümle içerisinden alınacak bir parça; özne, tümleç yüklem yapısını bozar. Kur'an okurken dikkat edilmesi gereken en önemli noktadır bu. Dikkat edilmezse anlam kaymaları olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
25. September 2012, 04:48 PM
Selamun Aleykum! Değerli Raven Kardeşim!

ahlakı düzgün olmayan biri ne diye haberci seçilsin(fers)
elbette resul seçilmez ahzap 21 için söylediklerine karşılık söyledim.güzel örnekler açısından
...


Aşağıdaki pasajda da koyu renkle belirttiğimiz 21. Âyette, "Andolsun ki, Allah Elçisi'nde, sizin; Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır." ifadesinde dikkat çekilen Rasûlullah'ın örnekliği, tüm İslâmî uygulamalara yönelik olmakla birlikte, burada özellikle savaşa katılma; Allah yolunda ölme ve öldürmeyi göze alma hususundaki örnekliğidir. Âyette, Hendek savaşına katılmayanlara sitem edilirken, Rasûlullah'ın kendini Allah yolunda feda edişi, sabrı, cesareti, kararlılığı, korkuya kapılmaması mü'minlere örnek gösterilmiştir. Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır ifadesinden anlaşıldığına göre de Rasûlullah, inançsız olanlar; Allah'tan ümidi kesen ve kıyâmetin kopacağına inanmayan, Allah'ı unutan kimseler için örnek değildir.

"9 Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti de Biz, onların üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Ve Allah, işlemiş olduklarınızı çok iyi görendir.
10 Hani onlar, üst tarafınızdan ve sizden daha aşağıdan size gelmişlerdi. Ve hani gözler kaymıştı, yürekler gırtlaklara ulaşmıştı. Ve siz Allah hakkında zan yaptıkça zan yapıyordunuz.
11 İşte burada mü’minler yıpratılmak sûretiyle imtihan edilmiş ve çok şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.
12 Ve o vakit münâfıklar ve kalplerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Elçisi bize bir aldanıştan başka bir vaat yapmamış” diyorlardı.
13 Ve hani bunlardan bir grup: “Ey Yesrib/Medîne halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün” diyorlardı. Onlardan bir kısmı da, “Evlerimiz gerçekten savunmasızdır” diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Hâlbuki evleri savunmasız değildi. Onlar, sadece kaçmak istiyorlardı.
14 Eğer onların üzerine, evlerinin her bir bucağından girilseydi, sonra da sosyal yangın çıkarmaları istenilseydi, kesinlikle bunu yerine getirirlerdi. Buna fazla da beklemezlerdi.
15 Ve hiç kuşkusuz onlar, bundan önce, arkalarını dönüp kaçmayacaklarına Allah'a yeminle ‘kesin söz’ vermişlerdi. Ve Allah'ın ahdi/Allah'a karşı verilen sözler sorumluluk getirir.
16 De ki: “Eğer ölmekten veya öldürmekten kaçıyorsanız, kaçmak hiçbir zaman size yarar sağlamaz. Ve o zaman sadece, çok az bir şey kazandırılırsınız.”
17 De ki: “Eğer Allah, size bir kötülük dilediyse veya size bir rahmet dilediyse, sizi Allah'tan kim korur?” Hem onlar kendilerine Allah'ın astlarından bir yol gösterici, koruyucu yakın bulamazlar, bir yardımcı da.
18,19 Şüphesiz Allah, sizden o engelleyenleri, savsaklayanları ve sizi kıskanarak, kardeşlerine: “Bize gelin!” diyenleri biliyor. Ve onlar, sıkıntıya ancak, pek az geliyorlar. Derken o korku gelince, sen onları, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlarken gördün. Sonra o korku gidince, iyiliğe kıskançlık ederek size keskin keskin diller sıyırdılar. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Ve bu, Allah üzerine çok kolaydır.
20 Onlar, birleşik düşman birliklerini gitmedi sanıyorlardı. Eğer düşman birlikleri gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp sizin haberlerinizden sormayı isterler. Ve eğer onlar içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.
21 Andolsun ki Allah Elçisi'nde, sizin; Allah'ı ve son günü uman ve Allah'ı çokça anan kimseler için güzel bir örnek vardır.
22 Mü’minler, birleşik düşman birliklerini gördükleri zaman da: “İşte bu, Allah'ın ve Elçisi'nin bize vaat ettiği şeydir. Allah ve Elçisi doğru söyledi” dediler. Bu, onlara sadece iman ve güvenlik sağlamada artış sağladı.
23,24 Mü’minlerden öyle kimseler vardır ki, Allah'a, imanları gereği yapmaları gereken şeylere sadakat gösterdiler. İşte onlardan kimisi adağını gerçekleştiren/ canını veren kimsedir, kimi de bekleyen kimsedir. –Onlar, Allah'ın doğru kimseleri doğrulukları sebebiyle ödüllendireceği, dilerse münâfıklara da azap edeceği veya tevbe nasip edeceği için, özgürce davranıp davranışlarında değişiklik yapmadılar.– Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
25 Ve Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kişileri herhangi bir hayra ulaşmadan kinleriyle geri çevirdi. Ve Allah, mü’minlere savaşta kâfi geldi. Ve Allah çok güçlüdür, mutlak üstün olandır.
26,27 Hem de Allah, Kitap Ehlinden kâfirlerle yardımlaşanları kalelerinden indirdi. Ve kalplerine korku saldı: Siz onların bir kısmını katlediyordunuz, bir kısmını da esir alıyordunuz. Ve Allah, onların arazilerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız bir yere sizi son sahip yaptı. Ve Allah, her şeye en iyi güç yetirendir."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
25. September 2012, 09:14 PM
Kırdığım gönüller varsa kendilerinden özür dilerim. Amacım bu değildi.
Burada bulunan, yazan, fikrini paylaşan, kendi doğrusunu ispat etmeye çalışan, Kurana Allaha Resule gönül veren herkese sevgi, saygı ve selamlarımla...

raven
25. September 2012, 09:20 PM
Aleyküm selam saygıdeğer dost1
yazdıklarınızı tekrar tekrar okudum.Kafama yatmayan aklımın almadığı hiç bir şey olmadı.Ayetler bu kadarmı güzel açıklanır.
çok teşekkür ederim.Yorumumu yazdıktan sonra tekrar okuyup üzerinde düşüneceğim.

raven
25. September 2012, 09:24 PM
Kırdığım gönüller varsa özrümü kabul ederler inşallah.
Burada bulunan, yazan, fikrini paylaşan, kendi doğrusunu ispat etmeye çalışan, Kurana Allaha Resule gönül veren herkese saygı, selamlarımla...
Bizim isimiz gönül kırmak değil ki muradım gönül yapmaktır.

kardeşim ateş demir
sevgi ve hürmetlerimle

Fers
25. September 2012, 10:58 PM
selam,

Namazda oruçta gökten zembille indi demi.Araplar durduk yere element uydurdular.Söylediğiniz şeyleri pratik hayat ve tarihin akışına göre değerlendirsek bile yine yanılgınız ortaya çıkıyor...(raven)

hayır, sizin gibiler/sizler ürettiniz...


Tatmin olmadınız değil, olmak istemiyorsunuzki zaten...(raven)

"nerden bildin de adıma hükm/karar verdin, Allah tan da mı çekinmedin böyle kesin konuşurken" dersem haksızlık etmiş olmam hocam...

öyleyse, sizin yorumunuz size benimki bana...
saygılar...

Fers
25. September 2012, 11:01 PM
Arapçada noktalı dad harfi ile yazılan gerçekleştirme yargılama vb anlamlardaki “kaday/kazay/ ” ile engel olmak anlamındaki “hükm” aynı değil....(dost1)

saygıdeğer dost1
öncelikle teşekkür ederim örneklerini verdiğiniz ayetlere iman etmiş bir insanım.o ayetleri okuyunca savunduğum fikir dahada pekişti.Allah razı olsun
Nisa;65: Fela ve Rabbike la yu'minune hatta "yühakkimuke" fiyma şecera beynehüm sümme la yecidu fiy enfüsihim haracen mimma "kadayte" ve yüsellimu tesliyma
Hayır, Rabin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde "seni hakem yapıp", sonra da "senin verdiğin hükme", içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyle teslim olmadıkça inanmış olmazlar...(raven)

görülen o ki, ifadede "kad" ı hükm kılan sizsiniz...

Nisa;65: sonra da senin verdiğin hükme...(raven)
"mimmaa kadayte" ifadenin alamı "sonra da senin verdiğin hükme" ise...

bende sor muşum..."ifadenin anlamı.......ise" diyerek...

Buradaki “حكم “hukm” sözcüğü; “engel olmak” anlamına gelmektedir. Araplar bu sözcüğü “insan veya hayvana mani olmak, onu kontrol altına almak” anlamında kullanmışlardır. (İbn-i Menzur Lisan ül Arab 2. cilt, s: 539-543, “Hukm” maddesi)...(dost1)

ali imran/55
fe ahkumu beynekum fiimaa kuntum fiihi tahtelifuunee.../
sizin onda anlaşamadığınız şeyde, aranızda karar verecem...

kehf/26
ve laa yuşriku fii hukmihii ehaden.../
kararına ortak yok, kararı yalnız kendisi verir/ortaklıktan uzak...

maide/47
vel yahkum ehlul inciili bimaa enzelallaahu fiihi.../
incil ehli Allah ın onda indirdiği ile karar verecek...

maide/43
ve indehumut tevraatu fiihaa hukmullaahi../
içinde Allah kararı bulunan tevrat yanlarında...

maide/42
ve in hakemte fahkum beynehum bil kıst.../
aralarında karar vereceklerse, kıst/ölçü ile...

nisa/58
ve izaa hakemtum beynen naasi en tahkumuu bil adli.../
insanlar arasında karar verdiğinizde adaletle/hakkaniyet ile karar verin...

engel olun herbirinde...

Fers
25. September 2012, 11:08 PM
bu inancı hangi isim adı altında insanlara anlatarak onları Allah adına yalan uydurup peygamberide bu uydurmalarına aracı yaparak böyle bir inanca girişmişlerdir. Oysa peygamberin kesinlikle Allah'ın söylemediği bir sözü söylemeyceği kesindir...(pramid)
Allah cızbız yapan bir mangalcı da değildir....(pramid)

üzdürürlerde, sıkıntıda verdirirler, sevindirirlerde, cızbızcıda yaparlar...
çünkü alemlerin efendisini insan suretinde arza indirdiler....

Fers
25. September 2012, 11:10 PM
alemlerin tek efendisini arz a indirdiler yetmedi, birde resulü hükmüne ortak kıldılar...

Fers
25. September 2012, 11:25 PM
allah'ın sevgisini gazabını görmesini sınırsız olarak değilde aciziyet olarak düşünürsen kuran'ıda yanlış algılarsın allah'ıda
allah'u teala kendi özelliklerinin bazılarını azar azar olmak üzere insanlara vermiştir...(nacikocak)

insan üzülünce zayıf düşer, üzülür çünkü engel olamaz/acizdir...Allah üzülmez/aciz değildir...
insan sevinir o da acziyetten gelir...Allah sevinmez çünkü ihtiyaç duymaz...
insan eziyet eder/yıkar, yakar, döker çünkü acizdir duygularına/nefsine/kibrine yeniktir...Allah bunlardan uzaktır...

Allah hak edilenin verilmesini sistemine yerleştirendir...
o "ol" dedi onun sistemdeki herşey yerini aldı...
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmassan kamyonun tekerleğinle muhatab olursun..
ölümü veren Allahtır ama kamyonla samimiyet kuran sensin...
kalkıp kamyonu, ölümü, acıyı da o yarattı, bana eziyet etti diyemessin...

ha, demek isteyen der, keyfi bilir...

dost1
26. September 2012, 12:15 AM
Selamun Aleykum! Değerli Fers Kardeşim!

Lütfen! "Ha-ke-me" kök harflerinden türemiş "hakkimül ve tuhakkimü" sözcüklerinin kullanıldığı bu cümleyi: “ حكّم اليتيم كما تحكّم ولدكHakkimül yetime kema tühakkimü veledeke" Türkçeye çevirir misiniz?

Yine aynı kök harflerden türemiş olan "hıkmet" sözcüğünün de Türkçesini belirtir misiniz?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

nacikocak
26. September 2012, 01:03 AM
allah'ın sevgisini gazabını görmesini sınırsız olarak değilde aciziyet olarak düşünürsen kuran'ıda yanlış algılarsın allah'ıda
allah'u teala kendi özelliklerinin bazılarını azar azar olmak üzere insanlara vermiştir...(nacikocak)

insan üzülünce zayıf düşer, üzülür çünkü engel olamaz/acizdir...Allah üzülmez/aciz değildir...
insan sevinir o da acziyetten gelir...Allah sevinmez çünkü ihtiyaç duymaz...
insan eziyet eder/yıkar, yakar, döker çünkü acizdir duygularına/nefsine/kibrine yeniktir...Allah bunlardan uzaktır...

Allah hak edilenin verilmesini sistemine yerleştirendir...
o "ol" dedi onun sistemdeki herşey yerini aldı...
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmassan kamyonun tekerleğinle muhatab olursun..
ölümü veren Allahtır ama kamyonla samimiyet kuran sensin...
kalkıp kamyonu, ölümü, acıyı da o yarattı, bana eziyet etti diyemessin...

ha, demek isteyen der, keyfi bilir...

neden kesik attın oraya allah'ın sevgisinide yazdım insanlar nefsine kapılır sever acizdir allah sevmez aciz değildir niye yazmadın

ve yine "insan eziyet eder/yıkar, yakar, döker çünkü acizdir duygularına/nefsine/kibrine yeniktir...Allah bunlardan uzaktır..." yazmışsın
peki bu sözünün doğruluğunu kanıtlamak için aşağıda ayetlerini verdiğim helak edildiği yazan kavimleri kim helak etti yazarmısın

en-am suresi 6. ayet

1. e lem yerev : görmüyorlar mı
2. kem ehleknâ : nice, kaç tane helâk ettik
3. min kabli-him : onlardan önce, kendilerinden önce
4. min karnin : nesillerden
5. mekkennâ-hum : onları yerleştirdik
6. fî el ardı : arzda, yeryüzünde
7. mâ lem numekkin : yerleştirmediğimiz bir şekilde
8. lekum : sizi
9. ve erselnâ : ve gönderdik
10. es semâe : semâ, gökyüzü
11. aleyhim : onlara
12. midrâren : bol yağmurlu olarak
13. ve cealnâ : ve kıldık, yaptık, var ettik
14. el enhâre : nehirler
15. tecrî : akar
16. min tahti-him : onların altından
17. fe ehleknâ-hum : fakat onları helâk ettik
18. bi zunûbi-him : günahları sebebiyle
19. ve enşe'nâ : ve inşa ettik, yarattık
20. min ba'di-him : onlardan sonra
21. karnen âharîne : başka, diğer nesiller


ankebut suresi 40. ayet

1. fe : bunun üzerine, böylece
2. kullen : hepsi
3. ehaznâ : biz aldık, yakaladık
4. bi : ile
5. zenbi-hi : onun günahı
6. fe : bunun üzerine, böylece
7. min-hum : onlardan
8. men : kim, kimse
9. erselnâ : biz gönderdik
10. aleyhi : ona, onun üzerine
11. hâsıben : kasırga
12. ve : ve
13. min-hum : onlardan
14. men : kim, kimse
15. ehazet-hu : onu aldı, yakaladı
16. es sayhatu : sayha (şiddetli ses dalgası)
17. ve : ve
18. min-hum : onlardan
19. men : kim, kimse
20. hasefnâ : yere geçirdik, yerin dibine batırdık
21. bi-hi : onu, onunla
22. el arda : arz, yeryüzü
23. ve : ve
24. min-hum : onlardan
25. men : kim, kimse
26. agraknâ : biz boğduk
27. ve : ve
28. mâ kânâllâhu : Allah değildi, olmadı
29. li yazlime-hum : onlara zulmeden
30. ve lâkin : ve lâkin, fakat
31. kânû : oldular
32. enfuse-hum : onların nefsleri, kendi nefsleri
33. yazlimûne : zulmediyorlar


araf suresi 4. ayet

1. kem : kaç tane, nice
2. min : ...den
3. karyetin : ülke, şehir, kasaba
4. ehleknâ-hâ : biz onu helâk ettik
5. fe : o zaman
6. câe-hâ : ona geldi
7. be'su-nâ : azabımız
8. beyâten : geceleyin
9. ev : veya
10. hum : onlar
11. kâilûne
(kaylûle) : öğle uykusu uyuyanlar
: (öğle uykusu)

kasas suresi 58. ayet

1. ve kem : ve kaç adet, nice
2. ehleknâ : helâk ettik
3. min karyetin : ülkeden
4. batırat : azıp şükretmedi
5. maîşete-hâ : onun geçimi
6. fe : o zaman, işte
7. tilke : bu
8. mesâkinu-hum : onların meskenleri
9. lem tusken : iskân edilmedi (oturulmadı)
10. min ba'di-him : onlardan sonra
11. illâ : ancak, den başka
12. kalîlen : az
13. ve kunnâ : ve biz olduk
14. nahnu : biz
15. el vârisîne : varis olanlar


taha suresi 128. ayet

1. e fe lem yehdi : hâlâ hidayete ermedi mi
2. lehum : onlar
3. kem : kaç, nice
4. ehlek-nâ : helâk ettik
5. kable-hum : onlardan önce
6. min el kurûni : nesillerden
7. yemşûne : yürürler, yürüyorlar, dolaşıyorlar
8. fî : orada, de
9. mesâkini-him : onların meskenleri
10. inne : muhakkak
11. fî : içinde, de, vardır
12. zâlike : işte bunda
13. le âyâtin : elbette âyetler
14. li : için
15. ulî en nuhâ : nehy sahipleri, Allah'ın yasaklarına riayet edenler


arkadaşım lütfen allah hakkında bilmediğiniz hükümleri vermekten vazgeçin gerçekten büyük günah işliyorsunuz

ben kuran'ın mealini ezbere bilen biri değilim ancak siz birşey söylediğiniz zaman veya size birşey söyleyeceğim zaman google da ilgili ayet varsa bulup kelime mealinden doğruluğuna bakıp daha sonra size mesaj yazıyorum

tabi sen bunu yapmazsan allah eziyet etmez yakmaz yıkmaz dökmez diye bilmediğin bir konu hakkında hüküm verirsen şimdi yapacağını tahmin ettiğim gibi ya konuyu kapatmaya veya değiştirmeye çalışırsın ya cevap vermezsin yada kelime oyunu yaparsın yada benzeri birşey yaparsın ama neredeyse eminim yaptığın hatayı kabullenmezsin çünkü ben hata kabullenmeyi şimdiye kadar burda görmedim gördüğüm şeyler hep yukarıda yazdığım konuyu kapatmak veya değiştirmek cevap vermemek kelime oyunu yapmak yada benzeri şeyler

Fers
26. September 2012, 01:13 AM
sizede selam sayın dost1,

“ حكّم اليتيم كما تحكّم ولدكHakkimül yetime kema tühakkimü veledeke"

yetime hükmet veledinde hükmetiğin gibi...
yetim hakkında hükmedeceksen/karar verirken kendininkinde/kendi çocuğunda olduğu gibi karar ver...

ve men yu’tel hikmete fe kad uutiye hayran.../ hikmet verilen hayr/ilim/akıl verilmiş demektir...

Fers
26. September 2012, 01:34 AM
neden kesik attın oraya allah'ın sevgisinide yazdım insanlar nefsine kapılır sever acizdir allah sevmez aciz değildir niye yazmadın...(nacikocak)

sayın nacikocak,
ne demek istediğini anlamadım...yer kaplamasını istemediğim için almam gerektiğini düşündüğüm kadarını aldım...sorun olacağını kestirseydim hepsini de alıntılardım arkasında birşey aramanın alemi yok...

arkadaşım lütfen allah hakkında bilmediğiniz hükümleri vermekten vazgeçin gerçekten büyük günah işliyorsunuz...(nacikocak)

Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik;(enam-6)...(nacikocak)

her yoldan çıkmış sizin anladığınız manada Allah ın helakına muhatab olduysa...yüzlerce yıldır insanların kanını emen/dünyaya hükmeden günümüzün zalimleri neden hala helaktan nasibini almadı...katledilenlerin sayısının birkaç milyar olması mı bekleniyor...

şimdi yapacağını tahmin ettiğim gibi ya konuyu kapatmaya veya değiştirmeye çalışırsın ya cevap vermezsin yada kelime oyunu yaparsın yada benzeri birşey yaparsın ama neredeyse eminim yaptığın hatayı kabullenmezsin...(nacikocak)

sayın naci, daha öncede yazdım,

"nerden bildin de adıma hükm/karar verdin, Allah tan da mı çekinmedin böyle kesin konuşurken" dersem haksızlık etmiş olmam hocam...(Fers)

ister beğeniyim ister beğenmiyim fikir sahiplerinden nasiplenmektir amaç, benimki yorumdan ibaret seni ikna etmek gibi bi derdim yok, sorun değil benim için, inandıklarına/yorumlarına katılmısamda küçümsemişte değilim..

yazışma tarzından hoşlanmadım, boşa konuşuyoruz, seninle fikir alışverişi yapılmaz...
doğrusunu Allah bilir...

kal sağlıcakla...

dost1
26. September 2012, 01:34 AM
Aleykumusselam! Değerli Kardeşim!

sizede selam sayın dost1,

“ حكّم اليتيم كما تحكّم ولدكHakkimül yetime kema tühakkimü veledeke"

yetime hükmet veledinde hükmetiğin gibi...
yetim hakkında hükmedeceksen/karar verirken kendininkinde/kendi çocuğunda olduğu gibi karar ver...

ve men yu’tel hikmete fe kad uutiye hayran.../ hikmet verilen hayr/ilim/akıl verilmiş demektir...

Bakın yaptığınız meallendirmede "Hakkimül ve tühakkimü" yu olduğu gibi Arapça bıraktınız ve direk "karar vermek" diye çevirmediniz. Ayrıca "hikmet" sözcüğünü de meallendirmemişsiniz.

Değerli Kardeşim!
Her dilin bir yapısı var. Bildiğiniz gibi Arapça önden ve sondan bükümlü bir dil. Sözcükler, "Kök harflerden" belli kurallara göre türetililerek anlam kazanmaktadır. Ancak türetilen sözcükler hangi kalıp ve babda olursa olsun kök anlamı yitirmezler.

"ha-ke-me" kök harflerinin de anlamı, engel olmak,denetim altına almak vbdir.

Şimdi "Hakkimül yetime kema tühakkimü veledeke" yi meallendirecek olursak: Sizin yaptığınız gibi "yetime hükmet veledinde hükmetiğin gibi..." şeklinde meallendirilebilir. Çünkü bu sözcüğün Arapçası Türkçeleşmiştir.

Meallendirme yaparken bu gerçeği gözardı eder ve Arap dilinin kuralalrına göre meallendirirsek durum:
"Kendi çocuğunu engellediğin gibi yetimi de engelle! Yani kendi çocuğunun zulümüne, fesadına, kötü yetişmesine mani olduğun gibi yetime de mani ol, o da iyi yetişsin, kötü birisi olmasın." şeklinde olur.

Hacc 52 de bu daha rahat görülür:
" Ve ma erselna min kablike min Rasûlin ve la Nebîyyin illâ iza temenna elkaşşeytanu fiy ümniyyetih feyensehullahu ma yulkış şeytanu sümme yuhkimullahu ayatiHi, vAllahu Aliymun Hakiym"

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fers
26. September 2012, 01:51 AM
Bakın yaptığınız meallendirmede "Hakkimül ve tühakkimü" yu olduğu gibi Arapça bıraktınız ve "karar vermek" diye çevirmediniz. Ayrıca "hikmet" sözcüğünü de meallendirmemişsiniz.
...(dost1)

yetime hükmet veledinde hükmetiğin gibi...
yetim hakkında hükmedeceksen/karar verirken kendininkinde/kendi çocuğunda olduğu gibi karar ver...(Fers)

bu ne hocam

ve men yu’tel hikmete fe kad uutiye hayran.../ hikmet verilen hayr/ilim/akıl verilmiş demektir...(Fers)

illaki adalet, ihsan, kanun vs... mi
kelime ezberlerine girmedik hocam...
ayete göre, hikmet sahibi hayr sahibidir daha ne olsun,,

"Kendi çocuğunu engellediğin gibi yetimi de engelle! Yani kendi çocuğunun zulümüne, fesadına, kötü yetişmesine mani olduğun gibi yetime de mani ol, o da iyi yetişsin, kötü birisi olmasın." şeklinde olur...(dost1)

engellemeye takıldınız, üstelik sizin ifadenizde "kendi çocuğunda hükmettiğin/karar verdiğin gibi karar vermek" ifadesinin kapsama alanında...

nacikocak
26. September 2012, 02:13 AM
neden kesik attın oraya allah'ın sevgisinide yazdım insanlar nefsine kapılır sever acizdir allah sevmez aciz değildir niye yazmadın...(nacikocak)

sayın nacikocak,
ne demek istediğini anlamadım...yer kaplamasını istemediğim için almam gerektiğini düşündüğüm kadarını aldım...sorun olacağını kestirseydim hepsini de alıntılardım arkasında birşey aramanın alemi yok...

arkadaşım lütfen allah hakkında bilmediğiniz hükümleri vermekten vazgeçin gerçekten büyük günah işliyorsunuz...(nacikocak)

Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice nesilleri helak ettik;(enam-6)...(nacikocak)

her yoldan çıkmış sizin anladığınız manada Allah ın helakına muhatab olduysa...yüzlerce yıldır insanların kanını emen/dünyaya hükmeden günümüzün zalimleri neden hala helaktan nasibini almadı...katledilenlerin sayısının birkaç milyar olması mı bekleniyor...

şimdi yapacağını tahmin ettiğim gibi ya konuyu kapatmaya veya değiştirmeye çalışırsın ya cevap vermezsin yada kelime oyunu yaparsın yada benzeri birşey yaparsın ama neredeyse eminim yaptığın hatayı kabullenmezsin...(nacikocak)

sayın naci, daha öncede yazdım,

"nerden bildin de adıma hükm/karar verdin, Allah tan da mı çekinmedin böyle kesin konuşurken" dersem haksızlık etmiş olmam hocam...(Fers)

ister beğeniyim ister beğenmiyim fikir sahiplerinden nasiplenmektir amaç, benimki yorumdan ibaret seni ikna etmek gibi bi derdim yok, sorun değil benim için, inandıklarına/yorumlarına katılmısamda küçümsemişte değilim..

yazışma tarzından hoşlanmadım, boşa konuşuyoruz, seninle fikir alışverişi yapılmaz...
doğrusunu Allah bilir...

kal sağlıcakla...

arkadaşım kızma siz bana cevap vermeyerek o tarzda yazmak zorunda bırakıyorsunuz eğer beni inandırmaya veya kandırmaya değilde birşeyin doğruluğunu ispatlamaya çalışıyorsan yer kaplayıp kaplamamasına bakmadan doğru olan cevabı vermen gerekir fazla değil bir soru sordum ve tahmin ettiğim gibi cevaplamamışsın ve "nerden bildin de adıma hükm/karar verdin, Allah tan da mı çekinmedin böyle kesin konuşurken" dersem haksızlık etmiş olmam hocam" demişsin ve bak bu söylediğin bile yanlış çünkü ben oraya tahmin ediyorum yazdım kesin konuşmadım ve tahminim doğru çıktı sorduğum soruyu aşağıdaki soruyu cevaplamamışsın

kavimleri helak eden boğduk diyen kasırga yakaladı diyen yani bu yıkımları yapan kim

ve sen bir soru sormuşsun yine kızacaksın ama sen cevap vermesende ben vereyim

senin sorun

her yoldan çıkmış sizin anladığınız manada Allah ın helakına muhatab olduysa...yüzlerce yıldır insanların kanını emen/dünyaya hükmeden günümüzün zalimleri neden hala helaktan nasibini almadı...katledilenlerin sayısının birkaç milyar olması mı bekleniyor...

benim cevabım

allah'u teala daha önceki zulm eden kavimleri ya helak etmiş yada onlara yeni mucizeler ile yeni peygamber göndermiştir şu anda ise zulmün artmasına rağmen daha önceki kavimlere yaptığını yapmamasının sebepleri ise aşağıdakilerdir

1 kendinden önce gelenleri ve kendinden sonra gelecek olanı tastik etmek için gönderilen incilde bildirildiği üzere hz muhammed'in son peygamber kuran'ı kerimin son kitap oluşu

2 kendinden önce gelenleri tastik edici ve kendinden sonra gelecek olan kıyametin habercisi olan kuran'ı kerimin ve hz muhammed'in bildirdiği üzere kıyametin yaklaşmış ve her an kopabilecek olmasıdır

dost1
26. September 2012, 02:31 AM
Değerli Fers Kardeşim!

Takıldığımız sadece dilin özelliklerinden kaynaklanan bir durumdur. "Hıkmet" sözcüğüne anlam vermemişsiniz. Sadece "hikmet" verilene hayır/ilm/akıl verildiğini belirtmişsiniz.

Bir bölümünü alıntı yaptığınız Bakara 269 da Rabbımız :
"Yü'til Hıkmete men yeşau' ve men yü'tel Hıkmete fekad utiye hayren kesiyra ve ma yezzekkeru illâ ülül elbab" diye buyurmaktadır.

“Hukm” mastarının farklı türevleri Kur’an’da 210 yerde geçmektedir ve dikkatle incelendiği takdirde hepsinin de “zulüme ve fesada mani olma, engelleme” anlamında kullanıldığı açıkça görülebilir.

"Hukm” mastarından türemiş olan “ hikmet” sözcüğü ise, “Bina-i Nev’i; İsm-ün Nev’i” kalıbında olduğu için fiilin, yani “zulüme ve fesada engel olma”nın adı olmak durumundadır. Buna göre de “hikmet”; “zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş olan; kanun, düstur ve ilke…” anlamını alır.
“Hikmet” sözcüğü, hepsi de gerçek, sözcük anlamıyla kullanılmış olarak Kur’an’da 19 ayette 20 kez geçmektedir ki, dikkatle incelendiğinde bu durum rahatlıkla görülebilir.

Alıntı yaptığınız Bakara 269 meallendirilirse :

"Allah, dilediğine Hıkmete/haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verir. Ve kime hıkmet/haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler verilirse, gerçekten ona pek çok hayır verilmiştir. Kavrama yetenekleri olanlardan başkası da iyice düşünmez."

olur.

Değerli Kardeşim katkı ve açıklamalarınız için sağolun. Müzakereye zenginlik kattığınız için teşekkür ediyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fers
26. September 2012, 08:18 AM
eğer beni inandırmaya veya kandırmaya değilde birşeyin doğruluğunu ispatlamaya çalışıyorsan...(nacikocak)

ister beğeniyim ister beğenmiyim fikir sahiplerinden nasiplenmektir amaç, benimki yorumdan ibaret seni ikna etmek gibi bi derdim yok, sorun değil benim için, inandıklarına/yorumlarına katılmısamda küçümsemişte değilim...(Fers)
hocam sen hem konudan hem yazılanlardan kopuksun...

kavimleri helak eden boğduk diyen kasırga yakaladı diyen yani bu yıkımları yapan kim
ve sen bir soru sormuşsun yine kızacaksın ama sen cevap vermesende ben vereyim
allah'u teala daha önceki zulm eden kavimleri ya helak etmiş yada onlara yeni mucizeler ile yeni peygamber göndermiştir...(nacikocak)

kasırgalar depremler sürekli olup biter, "kasırgayla helak edilip yerine yeni nesil getirilien toplum" örneklemesi senin anladığın gibiyse eğer,
toplumun içinde üç günlük bebekten dokuz yaşındaki çocuğa kadar dünyadan bi haberlerin pirinç gibi ayıklandı mı, bide bunların hayvanlar alemi de var yoksa Allah içlerindeki zibidilere inat onlarada mı zulmetti...

sizce, resul, nebi, elçi nedir, nedir bu "ellezine uutuul ılme"...

1 kendinden önce gelenleri ve kendinden sonra gelecek olanı tastik etmek için gönderilen incilde bildirildiği üzere hz muhammed'in son peygamber kuran'ı kerimin son kitap oluşu
2 kendinden önce gelenleri tastik edici ve kendinden sonra gelecek olan kıyametin habercisi olan kuran'ı kerimin ve hz muhammed'in bildirdiği üzere kıyametin yaklaşmış ve her an kopabilecek olmasıdır...(nacikocak)

kur anı hazırdan nasiplenmeye devam ettiğin sürece bu hikayelere aldanıp gidersiniz...

kolay gelsin size...

Fers
26. September 2012, 08:23 AM
selam dost1

Değerli Kardeşim katkı ve açıklamalarınız için sağolun. Müzakereye zenginlik kattığınız için teşekkür ediyorum.

elbetteki "yorumlarım neyse o dur" gibi bi derdim yok...
siz sundunuz ben inceledim bende kendimce bişeyler sundum, kimsenin dediğini kulak ardı etmem, beğensemde beğenmesemde kaale alırım, uymayabilirim o ayrı mesele...

ben teşekkür ederim, memnun oldum...

nacikocak
26. September 2012, 11:49 PM
eğer beni inandırmaya veya kandırmaya değilde birşeyin doğruluğunu ispatlamaya çalışıyorsan...(nacikocak)

ister beğeniyim ister beğenmiyim fikir sahiplerinden nasiplenmektir amaç, benimki yorumdan ibaret seni ikna etmek gibi bi derdim yok, sorun değil benim için, inandıklarına/yorumlarına katılmısamda küçümsemişte değilim...(Fers)
hocam sen hem konudan hem yazılanlardan kopuksun...

kavimleri helak eden boğduk diyen kasırga yakaladı diyen yani bu yıkımları yapan kim
ve sen bir soru sormuşsun yine kızacaksın ama sen cevap vermesende ben vereyim
allah'u teala daha önceki zulm eden kavimleri ya helak etmiş yada onlara yeni mucizeler ile yeni peygamber göndermiştir...(nacikocak)

kasırgalar depremler sürekli olup biter, "kasırgayla helak edilip yerine yeni nesil getirilien toplum" örneklemesi senin anladığın gibiyse eğer,
toplumun içinde üç günlük bebekten dokuz yaşındaki çocuğa kadar dünyadan bi haberlerin pirinç gibi ayıklandı mı, bide bunların hayvanlar alemi de var yoksa Allah içlerindeki zibidilere inat onlarada mı zulmetti...

sizce, resul, nebi, elçi nedir, nedir bu "ellezine uutuul ılme"...

1 kendinden önce gelenleri ve kendinden sonra gelecek olanı tastik etmek için gönderilen incilde bildirildiği üzere hz muhammed'in son peygamber kuran'ı kerimin son kitap oluşu
2 kendinden önce gelenleri tastik edici ve kendinden sonra gelecek olan kıyametin habercisi olan kuran'ı kerimin ve hz muhammed'in bildirdiği üzere kıyametin yaklaşmış ve her an kopabilecek olmasıdır...(nacikocak)

kur anı hazırdan nasiplenmeye devam ettiğin sürece bu hikayelere aldanıp gidersiniz...

kolay gelsin size...


fers kardeşim yine cevap vermemişsin
soruma karşılık soru sormuşsun

benim sorum

kuran'dan örnek verdiğim ayetlerde kavimleri helak ettik boğduk diyen kim bu sözlerle neyi anlatmış benim anladığıma yanlış diyorsun bende diyorumki ozaman sen senin anladığın doğru olanı yaz helak edilen kim helak eden kim boğulan kim boğan kim hz musayı kovalayan firavunun ordusunu kim suda boğdu denizde 12 yolu kim açtı firavunun ordusu geçerken kim kapattı ölüm kimin emri her canlı ölümü tadacaktır kimin sözü eğer diyorsan yanlış anlıyorsun tekrarlıyorum sana göre doğru olanı senin anladığın gibi yaz benim istediğim cevap bu

senin sorunun cevabı ise allah kavimleri toplumları helak etmiştir bütün dünyadaki canlıları topyekün değil helak ettiği toplumda ise ayetlerde mevcuttur allah peygamberlere oradan uzaklaş iman edenleride yanına al diye emretmiştir yani yaşlarına göre değil imanlarına göre ayırmıştır


bu ayırma araf suresi 64. ayette açıkça anlatılmaktadır

1. fe kezzebû-hu : fakat onu yalanladılar
2. fe enceynâ-hu : o zaman, bu sebeble, bu yüzden onu kurtardık
3. ve ellezîne : o kimseleri
4. mea-hu : onunla beraber
5. fî el fulki : gemide
6. ve : ve
7. agrak-nâ : suda boğduk
8. ellezîne : o kimseleri
9. kezzebû : yalanladılar
10. bi âyâti-nâ : âyetlerimizi
11. inne-hum : muhakkak ki onlar
12. kânû : oldular
13. kavmen : bir kavim
14. amîne : kör, âmâ

şuara suresi 114. ayette yine bu ayrım anlatılmıştır


1. fe : böylece
2. enceynâ-hu : onu kurtardık
3. ve men : ve kimseleri
4. mea-hu : onunla beraber
5. fîl fulki (fî el fulki) : gemi içinde, gemide
6. el meşhûni : dolu


hayvanlara gelince allah her canlı için bir süre tain etmiştir bu süre dolduğu zaman canlarını alırken senin benim onların ölümüne acıdığımız gibi acımaz eğer sen ölümü allah'ın zulmü olarak düşünüyorsan birde şöyle düşün yeryüzünün yaratılmasından bu yana kaç insan kaç hayvan ne şekilde öldü ölüm allah'ın zulmü değil emridir

kuran'ı hazırdan nasiplenmek derken mealden bahsediyorsan dikkat edersen çoğunlukla kelime mealini kullanıyorum birisi beni yanlış meal edilmiş bir kelime hakkında uyardığı zaman ise arapça karşılıklarının tamamını bulmaya çalışıyorum çünkü söz allah'ın sözü söylemediği birşeyi söylemiş gibi veya söylediği birşeyi söylememiş gibi anlamak ve anlatmaktan korkar ve ona sığınırım tabi insanım böyle bir hata belki bilmeyerek yapmış olabilirim bu büyük bir günahtır eğer yaptıysam allah affeder inşallah

Fers
27. September 2012, 01:39 AM
selam

fers kardeşim yine cevap vermemişsin
soruma karşılık soru sormuşsun...(nacikocak)

soruya soruyla cevap vermek gerekir bazen, şimdi olduğu gibi...

allah kavimleri toplumları helak etmiştir bütün dünyadaki canlıları topyekün değil...(nacikocak)

tüm dünyadaki canlılardan kim bahsetti...

kasırgalar depremler sürekli olup biter, "kasırgayla helak edilip yerine yeni nesil getirilen toplum" örneklemesi senin anladığın gibiyse eğer, toplumun içinde üç günlük bebekten dokuz yaşındaki çocuğa kadar dünyadan bi haberlerin pirinç gibi ayıklandı mı, bide bunların hayvanlar alemi de var yoksa Allah içlerindeki zibidilere inat onlarada mı zulmetti...(Fers)

bu ifade gözünüze ilişmemiş !
yazılanlardan kopuksunuz demiştim...

helak ettiği toplumda ise ayetlerde mevcuttur allah peygamberlere oradan uzaklaş iman edenleride yanına al diye emretmiştir...(nacikocak)

hud/40
kulnaahmil fiihaa min kullin zevceynisneyni ve ehleke..../

kulnaahmil.../ yükle dedik...
dedim değil, dedik/kulnaa...

madem Allah veriyor helak ve kurtuluş emrlerini, neden "dedim" değilde "dedik" ifadesi kullanıldı...

ayetlerde kavimleri helak ettik boğduk diyen kim...(nacikocak)

fe enceynaahu.../ selamet verdik ona...
ve agraknelleziine.../ onları batırdık...

"diyen" değil "diyenler" kim...
bende soruyorum işte; neden "batırdım" değilde "batırdık", neden selamet "verdim" değilde "verdik"...
neden Allah ben yaptım/ettim demiyor doğrudan....

batırılma hali ve selamet veriliş...
burada "doğal afet boyutunda bir helak söz konusu olduğunu düşünmüyorum"...

Allah hak edilenin verilmesini sistemine yerleştirendir...
o "ol" dedi onun sistemdeki herşey yerini aldı...
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmassan kamyonun tekerleğinle muhatab olursun..
ölümü veren Allahtır ama kamyonla samimiyet kuran sensin...(Fers)

bu ifadeleri boşuna kullanmışım...bunlar süs değil cevaptı...

melek, meleke, resul kavramlarını inceleyip iyice bir düşünün...

Fers
27. September 2012, 01:50 AM
sen ölümü allah'ın zulmü olarak düşünüyorsan...(nacikocak)

zulm olarak düşünen sizsiniz, ben oluşturduğu sistemin/tasarladığı düzeneklerin bir parçası olarak düşünüyorum/tahmin ediyorum/yorumluyorum, her ne ise...
Musanın peşinden kovalayan, hırslarına ve kibrine yenik düşen ahmakların tuzağa düşüp suda boğulmaları doğal bir sonuçtur, helakla ilgisi yok...
aklını kullanmayan sonuçlarına katlanır...

çünkü söz allah'ın sözü söylemediği birşeyi söylemiş gibi veya söylediği birşeyi söylememiş gibi anlamak ve anlatmaktan korkar ve ona sığınırım tabi insanım böyle bir hata belki bilmeyerek yapmış olabilirim...(nacikocak)

ne güzel, herkes için aynı şey dimi sayın naci...

dost1
27. September 2012, 03:39 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!


“ هلاكHelâk” sözcüğü “değişime, yıkıma uğramak, bozulmak, düşmek” demektir. (Lisanü’l-Arab, c.9, s. 118-121) Genel olarak zannedildiği gibi bu sözcük “yok olmak” anlamına gelmez.

Rabbimiz yerlerin, göklerin değişimi ile ilgili olarak şöyle bir açıklamada bulunmuştur:

İbrahim;48: "O gün yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek. Gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
27. September 2012, 04:00 AM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak Kardeşim!


...
hz musayı kovalayan firavunun ordusunu kim suda boğdu denizde 12 yolu kim açtı firavunun ordusu geçerken kim kapattı ...

Firavunun ordusunu boğan sudur. Denizde kuru bir yol açan Musa'dır. (selam olsun)

"Denizde 12 km yolu" derken bu hangi denizdir?

Lütfen!Ta-Ha 77-79 u okur musunuz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

pramid
27. September 2012, 08:26 AM
Lütfen!Ta-Ha 77-79 u okur musunuz?

Arkadaşlar nacı yazı ve ayetleri okumaz; BİLDİĞİNİ OKUR.

Bu arkadaş anlayışı birza zayıf her söze

kardeşim yine cevap vermemişsin
soruma karşılık soru sormuşsun


demekten öteye gitmiyor.

nacikocak
27. September 2012, 10:10 AM
sen ölümü allah'ın zulmü olarak düşünüyorsan...(nacikocak)

zulm olarak düşünen sizsiniz, ben oluşturduğu sistemin/tasarladığı düzeneklerin bir parçası olarak düşünüyorum/tahmin ediyorum/yorumluyorum, her ne ise...
Musanın peşinden kovalayan, hırslarına ve kibrine yenik düşen ahmakların tuzağa düşüp suda boğulmaları doğal bir sonuçtur, helakla ilgisi yok...
aklını kullanmayan sonuçlarına katlanır...

çünkü söz allah'ın sözü söylemediği birşeyi söylemiş gibi veya söylediği birşeyi söylememiş gibi anlamak ve anlatmaktan korkar ve ona sığınırım tabi insanım böyle bir hata belki bilmeyerek yapmış olabilirim...(nacikocak)

ne güzel, herkes için aynı şey dimi sayın naci...


peki fers kardeşim kimin tuzağı

nacikocak
27. September 2012, 10:19 AM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak Kardeşim!



Firavunun ordusunu boğan sudur. Denizde kuru bir yol açan Musa'dır. (selam olsun)

"Denizde 12 km yolu" derken bu hangi denizdir?

Lütfen!Ta-Ha 77-79 u okur musunuz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aleyküm selam halil bey allah'a şükür sonunda bir cevapla karşılaştım

doğru firavunun ordusunu boğan sudur suyu yönlendiren ona ol diyen kimdir
denizde kuru bir yol açıp daha sonra kapatması için hz musa'ya o izni o emri veren kimdir cevabı sanırım oku dediğiniz ayette var

1. ve lekad : ve andolsun
2. evhaynâ : vahyettik
3. ilâ mûsâ : Musa'ya
4. en esri : yürümek, yürümesi
5. bi ibâdî : kullarım ile
6. fadrib (fe ıdrib) : sonra vur
7. lehum : onlar için, onlara
8. tarîkan : tarîk, bir yol
9. fî el bahri : denizde
10. yebesen : kuru
11. lâ tehâfu : korkma
12. dereken : arkadan yetişerek
13. ve lâ tahşâ : ve endişelenme

bir önceki mesajınızda ise “ هلاكHelâk” sözcüğü “değişime, yıkıma uğramak, bozulmak, düşmek” demektir. (Lisanü’l-Arab, c.9, s. 118-121) Genel olarak zannedildiği gibi bu sözcük “yok olmak” anlamına gelmez." demişsiniz aynen katılıyorum ben zaten tamamen yok olmaktan bahsetmiyorum bir ordunun yıkıma uğraması bozguna uğraması düşmesi herkeste ne akla getiriryorsa bendede aynı şeyi aklıma getiriyor bakın ayette allah ne diyor

1. in-nâ : muhakkak ki biz
2. erselnâ : biz gönderdik
3. aleyhim : onların üzerine
4. sayhaten : sayha, korkunç ses dalgası
5. vâhideten : bir, tek
6. fe : böylece
7. kânû : onlar oldular
8. ke heşîmi : kuru ot gibi
9. el muhteziri : döküntü halinde, ufalanmış

yok olmadılar ama "onlar kuru ot gibi olduar" ve bunu yapan kahhar'dır selam'dır cabbar'dır mütekebbir'dir kısaca abicim allah'tır

nacikocak
27. September 2012, 11:18 AM
Arkadaşlar nacı yazı ve ayetleri okumaz; BİLDİĞİNİ OKUR.

Bu arkadaş anlayışı birza zayıf her söze



demekten öteye gitmiyor.

kardeşim ben bildiğimi okumam okuduğumu bilirim onu yapan ayetleri bildiğine çeviren sensin yine söylüyorum ayetleri çevirdin ben bunu sana söylediğimde yapmadığını ispatlamak için delil sunamadın cevap yazamadın çırpınmaktan başka hiçbirşey yapamadın zaten yapamazsında çünkü kuran'ı koruyan allah'tır mutlak galiptir

nacikocak
27. September 2012, 12:35 PM
selam

fers kardeşim yine cevap vermemişsin
soruma karşılık soru sormuşsun...(nacikocak)

soruya soruyla cevap vermek gerekir bazen, şimdi olduğu gibi...

allah kavimleri toplumları helak etmiştir bütün dünyadaki canlıları topyekün değil...(nacikocak)

tüm dünyadaki canlılardan kim bahsetti...

kasırgalar depremler sürekli olup biter, "kasırgayla helak edilip yerine yeni nesil getirilen toplum" örneklemesi senin anladığın gibiyse eğer, toplumun içinde üç günlük bebekten dokuz yaşındaki çocuğa kadar dünyadan bi haberlerin pirinç gibi ayıklandı mı, bide bunların hayvanlar alemi de var yoksa Allah içlerindeki zibidilere inat onlarada mı zulmetti...(Fers)

bu ifade gözünüze ilişmemiş !
yazılanlardan kopuksunuz demiştim...

helak ettiği toplumda ise ayetlerde mevcuttur allah peygamberlere oradan uzaklaş iman edenleride yanına al diye emretmiştir...(nacikocak)

hud/40
kulnaahmil fiihaa min kullin zevceynisneyni ve ehleke..../

kulnaahmil.../ yükle dedik...
dedim değil, dedik/kulnaa...

madem Allah veriyor helak ve kurtuluş emrlerini, neden "dedim" değilde "dedik" ifadesi kullanıldı...

ayetlerde kavimleri helak ettik boğduk diyen kim...(nacikocak)

fe enceynaahu.../ selamet verdik ona...
ve agraknelleziine.../ onları batırdık...

"diyen" değil "diyenler" kim...
bende soruyorum işte; neden "batırdım" değilde "batırdık", neden selamet "verdim" değilde "verdik"...
neden Allah ben yaptım/ettim demiyor doğrudan....

batırılma hali ve selamet veriliş...
burada "doğal afet boyutunda bir helak söz konusu olduğunu düşünmüyorum"...

Allah hak edilenin verilmesini sistemine yerleştirendir...
o "ol" dedi onun sistemdeki herşey yerini aldı...
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmassan kamyonun tekerleğinle muhatab olursun..
ölümü veren Allahtır ama kamyonla samimiyet kuran sensin...(Fers)

bu ifadeleri boşuna kullanmışım...bunlar süs değil cevaptı...

melek, meleke, resul kavramlarını inceleyip iyice bir düşünün...

kardeşim yazılardan kopuk değilim sende bütün canlılardan bahsetmemişsin sadece allah hak eden bir kavmi helak edrken diğer insanlarıda helak etmişmi yoksa ayırmışmı daha iyi anlaman için o şekilde cevapladım şu an işim çıktı daha sonra diğer sorularınıda cevaplayacam

nacikocak
27. September 2012, 01:52 PM
selam

fers kardeşim yine cevap vermemişsin
soruma karşılık soru sormuşsun...(nacikocak)

soruya soruyla cevap vermek gerekir bazen, şimdi olduğu gibi...

allah kavimleri toplumları helak etmiştir bütün dünyadaki canlıları topyekün değil...(nacikocak)

tüm dünyadaki canlılardan kim bahsetti...

kasırgalar depremler sürekli olup biter, "kasırgayla helak edilip yerine yeni nesil getirilen toplum" örneklemesi senin anladığın gibiyse eğer, toplumun içinde üç günlük bebekten dokuz yaşındaki çocuğa kadar dünyadan bi haberlerin pirinç gibi ayıklandı mı, bide bunların hayvanlar alemi de var yoksa Allah içlerindeki zibidilere inat onlarada mı zulmetti...(Fers)

bu ifade gözünüze ilişmemiş !
yazılanlardan kopuksunuz demiştim...

helak ettiği toplumda ise ayetlerde mevcuttur allah peygamberlere oradan uzaklaş iman edenleride yanına al diye emretmiştir...(nacikocak)

hud/40
kulnaahmil fiihaa min kullin zevceynisneyni ve ehleke..../

kulnaahmil.../ yükle dedik...
dedim değil, dedik/kulnaa...

madem Allah veriyor helak ve kurtuluş emrlerini, neden "dedim" değilde "dedik" ifadesi kullanıldı...

ayetlerde kavimleri helak ettik boğduk diyen kim...(nacikocak)

fe enceynaahu.../ selamet verdik ona...
ve agraknelleziine.../ onları batırdık...

"diyen" değil "diyenler" kim...
bende soruyorum işte; neden "batırdım" değilde "batırdık", neden selamet "verdim" değilde "verdik"...
neden Allah ben yaptım/ettim demiyor doğrudan....

batırılma hali ve selamet veriliş...
burada "doğal afet boyutunda bir helak söz konusu olduğunu düşünmüyorum"...

Allah hak edilenin verilmesini sistemine yerleştirendir...
o "ol" dedi onun sistemdeki herşey yerini aldı...
karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmassan kamyonun tekerleğinle muhatab olursun..
ölümü veren Allahtır ama kamyonla samimiyet kuran sensin...(Fers)

bu ifadeleri boşuna kullanmışım...bunlar süs değil cevaptı...

melek, meleke, resul kavramlarını inceleyip iyice bir düşünün...

kardeşim yazılardan kopuk değilim sende bütün canlılardan bahsetmemişsin sadece allah hak eden bir kavmi helak edrken diğer insanlarıda helak etmişmi yoksa ayırmışmı daha iyi anlaman için o şekilde cevapladım şu an işim çıktı daha sonra diğer sorularınıda cevaplayacam

pramid
27. September 2012, 02:49 PM
okuduğumu bilirim

Okudukların yanlış ve tahrife uğramış. Yahudileşme temeyülündesiniz.

Sizin okuduklarınızı bizler de okuduk. Hemde yıllarca. Yalanlarda doldu kafamız. Zor oldu arınmak. Allah temizlesin Naci bey.

Kuranı al ve kelimeleri arapça olarak, o kitabın içinde Allah nasıl kullanmış bir müfehhres ile karşılaştır.

O zaman görsün bizlerin Kuranı anlamlandırma çabalarını ve senin yazdığın ayetler ile çatışmayı.

Bizlerin meallendirmesi ile senin meallerden okuman ve senin bizleri tahrifatla suçlaman doğal. Çünkü aynı şeyi anlamıyoruz kitaptan. Çünkü kitap tek şeyi söylüyor.

Yeni hazırladığım yazı tavsiye ederim okumanızı

http://vekuran.blogspot.com/2012/09/yahudilesme-ve-ehli-kitap.html

dost1
27. September 2012, 04:37 PM
Selamun Aleykum! Değerli Nacikocak kardeşim!

aleyküm selam halil bey allah'a şükür sonunda bir cevapla karşılaştım

doğru firavunun ordusunu boğan sudur suyu yönlendiren ona ol diyen kimdir
denizde kuru bir yol açıp daha sonra kapatması için hz musa'ya o izni o emri veren kimdir cevabı sanırım oku dediğiniz ayette var

Bu yazıyı yazmak isteyen ve yazan sizsiniz ancak, bunun için gerekli olan sistemleri mutlak olarak yaratan Allah'tır.

Allah her şeyin ve her işin asıl yaratıcısıdır. Bu durum O’nun ilâhlığının olmazsa olmaz gereğidir. Şu hâlde dalâleti de, hidayeti de yaratan Allah'tır. Ancak dalâleti ve hidayeti isteyen ve o yönde meyil gösteren bizzat kulun kendisidir.


Sâffat;96: Oysa sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.

En'âm;102: İşte budur Rabbiniz Allah! O'ndan başka ilâh yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. Öyleyse, O'na kulluk edin. O, her şeyin yönetenidir.

Ra'd;16: De ki:"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki:"Allah'tır". De ki:"Allah'ın astlarından o kendi kendilerine fayda ve zarar vermeye gücü olmayanları Yakınlar mı ediniyorsunuz?" De ki:"Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Ya da Allah'a, O'nun gibi yaratan bir takım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki:"Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir."

Zümer;62: Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekîldir. [her şeyin yöneticisidir]

Mümin:62 İşte, her şeyin yaratıcısı Rabbiniz Allah budur. O'ndan başka ilâh yoktur. O hâlde nasıl oluyor da döndürülüyorsunuz!



Denizde 12 km yol açandan kastettiğinizin ne olduğu ile ilgili soruya cevap vermemişsiniz.

Açılan denizde kuru bir yol nasıl açılabilir? Lütfen düşünür müsünüz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

pramid
27. September 2012, 04:47 PM
Açılan denizde kuru bir yol nasıl açılabilir? Lütfen düşünür müsünüz?

Düşünmek zor, düşündüğü zaman putlar kırılacak.

Allah raslün örneklerini ne için anlatıyor.

Hayata uygulayın diye.

Asayı aldım ve bağırdım, yarı deniz yarıl ... Masal

Kuranın kelimelerini kurandan anlayarak gidin bakalım ne diyor.

Barajları (yemm) , bahr kelimelerini mevazinlerine oturtun.Rasullerin güzel örneklerini göreceksiniz.

Okuyorlar doğru ama MASALLARI. Gözler perdeli, kulakları ağırlıklı, Kalpler kılıflı. Anlamazlar (anlamak istemiyor. Biliyorlar işittik itaat ettik dediklerinde başlarına gelecekleri, tekfirler)

Evet zordur bu iş, ama kolaylaştırıyor birisi