PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Vâkıa sûresi


dost1
13. July 2012, 06:01 PM
MEKKE DÖNEMİ

Necm: 128

8İşte sağın ashâbı, sağın ashâbı nedir?
9Ve solun ashâbı, solun ashâbı nedir?
10Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.
12İşte öne geçenler, Naim cennetlerindedirler.
13,14Birçoğu evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir. 24Onlar, yaptıklarına karşılık olarak, 15mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. 16Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar.
17,23Çevrelerinde, kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler –ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir– beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; hiç büyütülmeyen çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. 25Orada boş söz, saçmalama ve günaha sokan şeyleri işitmezler. 26Sadece söz olarak: “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk], selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!”
27-34Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! Onlar, dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen; tükenmeyen ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
35Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36-38Ki onları,sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık.
39,40Bir cemaat, çoğu öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir.
41Ve solun ashâbı, nedir o solun ashâbı?
42-48Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Şüphesiz solun ashâbı bundan önce varlık içinde zevk ve eğlenceye dalanlar idiler. Ve büyük günah; Allah'a ortak kabul etme üzerine ısrar ediyorlardı. Ve “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı, biz gerçekten kaldırılacağız? Önceki atalarımız da mı?” diyorlardı.
(46/56, Vâkıa/8-48)


Necm: 129

49,50De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler malûm bir günün belli vaktinde/randevu yerine kesinlikle toplanacaklardır. 51Sonra şüphesiz siz, ey sapıklar, yalanlayıcılar! 52Kesinlikle zakkumdan bir ağaçtan yiyeceksiniz 53de karınlarınızı onunla dolduracaksınız. 54Sonra da onun üstüne kaynar su içeceksiniz. 55Hem de susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.”
–56İşte bu, din gününde onların ziyafetleridir.–
57Biz, sizi oluşturduk; doğrulamanız gerekmez mi? 58Peki döküp durduğunuz şeyi [meniyi, yumurtayı] hiç düşündünüz mü? 59Siz mi oluşturuyorsunuz onu, Biz mi oluşturucularız?
60,61Ölümü aranızda Biz ayarladık Biz. Ve Biz, sizi benzerlerinizle değiştirmemiz ve sizi bilmediğiniz bir şeyde inşa etmemiz üzerine, önüne geçilenler/engellenebilenler değiliz.
62Ve andolsun, ilk yaratılışı bildiniz, öğrendiniz. Peki, düşünüp öğüt almanız gerekmez mi?
63Peki, ekip durduğunuz şeyi hiç düşündünüz mü?
64Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa Biz mi bitirenleriz?
65-67Dileseydik Biz, kesinlikle onu kuru bir çöp yapardık da siz, “Şüphesiz biz borç altına girmiş kimseleriz! Daha doğrusu, biz her şeyi elinden alınmış yoksun bırakılmış kimseler imişiz!” diyerek şaşar kalırdınız: 68Peki, içip durduğunuz suyu hiç düşündünüz mü?
69Siz mi buluttan indirdiniz onu, yoksa Biz mi indirenleriz?

70Dileseydik onu tuzlu yapardık. O hâlde karşılığını ödemeniz gerekmez mi?
71Peki, yakıp durduğunuz o ateşi/oksijeni hiç düşündünüz mü?
72Siz mi ateşin/oksijenin ağacını inşa ettiniz, yoksa Biz mi inşa edenleriz?
73Biz ateşi/oksijeni bir ibret/hatırlatma ve çöl yolcularına bir yarar yaptık.
74Öyleyse büyük Rabbinin adını arındır/noksanlıklardan uzak tut/O'nun noksanlıklardan uzak olduğunu öğret!
(46/56, Vâkıa/49-74)


Necm: 130

75Artık hayır. Necmleri/her indirilmede gelen âyetlerin yerlerini/zamanlarını; inişini kanıt gösteririm ki –76ve eğer bilirseniz bu büyük bir kanıt gösterimidir–, 77hiç kuşkusuz o, şerefli Kur’ân'dır. 78Saklanmış/korunmuş bir kitaptadır. 79Ona zihinsel olarak temizlenmişlerden başkası temas edemez. 80O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
81Peki, şimdi siz bu Söz'ü/Kur’ân'ı mı küçümsüyorsunuz?
82Ve geçiminizi yalanlayarak mı temin ediyorsunuz/verilen rızıklara yalanlayarak mı karşılık veriyorsunuz?
(46/56, Vâkıa/75-82)


Necm: 131

83-85Ancak can boğaza gelip dayandığı zaman, siz de o zaman, onun karşısında bekliyorsunuz, Biz ise ona sizden daha yakınız. Velâkin siz görmezsiniz.
86,87Peki, mademki cezalandırılmayacakmışsınız, eğer doğrulardan iseniz boğaza gelmiş,
çıkmakta olan canı geri çevirmeniz gerekmez mi?
88,89Amma eğer o, yaklaştırılanlardan ise, artık rahatlık, güzel kokulu rızık ve bol nimetlerin cenneti vardır.
90,91Ve eğer o, sağın ashâbından ise; artık sana sağın ashâbından selâm!
92-94Ve ama yalanlayıcı solun ashâbından ise; işte kaynar sudan bir ziyafet! Ve cehenneme atılma!
95Şüphesiz işte Bizim bu naklettiklerimiz, kesin bilginin, gerçeğin ta kendisidir.
96Öyle ise büyük Rabbinin adını arındır/O'nun noksanlıklardan uzak olduğunu öğret!
(46/56, Vâkıa/83-96)

aRaYaN
1. December 2012, 12:06 AM
8İşte sağın ashâbı, sağın ashâbı nedir?
9Ve solun ashâbı, solun ashâbı nedir?
10Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.

sağ,sol ve ön.
sağ elli,sol elli ve ön.

Bilinen anlamının yanında atom altı parçacıklardan sağ elli olanlar,sol elli olanlar ve önde olanlara da bir atıf olabilir mi ? Araştırmaya değer.

Bir yazı okuyorumda orda değiniliyor bu konuya.
Öne geçenler bozonlar.Kuvvet taşıyıcılardır.Ve pauli dışlama etkisine uymadıkları için iç içe geçebilirler.Diğer parçacıklar yakınlaşamaz.Yankınlaştırılmış.


Vakıa 7.ayet
56.7 - Ve kuntum ezvâcen selâseh.
Siz de üç sınıf olduğunuz zaman

sevginur
22. January 2013, 04:52 PM
Selamun aleykum dost1 kardeşim

Hakkı Yılmaz hocamızın hayırlı katkıları için ,dost1 ve bu forumda bulunan galipyetki'nin tabiri ile ''yeterli bilgiye sahip'' olan kardeşlerimizin düşünmeye araştırmaya sevk eden güncellenen bilgiler için hepinize teşekür ederim ..
Bu görüşleri kabul eden , kabul etmeyen farklı görüşler, farklı bakış açısı getiren tüm kardeşlerimin paylaşımları , niyetlerinin ardındaki kurana uygunluk Allah tarafından tasdiklenmiş hakikatı öğrenme gayretlerinizi Allah hayırla sonunçlandırsın hepinizden razı olsun..

vakıa süresindeki mealinde üç guruptan bahsediyor

Bir Üst Cennete Gidecek Olan
Oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler (Sabikunes sabikun)
11İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.
12İşte öne geçenler, Naim cennetlerindedirler.
13,14Birçoğu evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.
24Onlar, yaptıklarına karşılık olarak,
15mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
16Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar.
17,23Çevrelerinde, kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler –ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir– beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; hiç büyütülmeyen çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar.
25Orada boş söz, saçmalama ve günaha sokan şeyleri işitmezler.
26Sadece söz olarak: “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk], selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!”
Bir Alt Cennete Gidecek Olan : mutluluk ve sağın yaranı (Ashabı Yemin)

27-34Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! Onlar, dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen; tükenmeyen ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
35Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık.
36-38Ki onları,sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık.
39,40Bir cemaat, çoğu öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir.

Cehenneme gidecek Olan :

solun ashâbı varlık içinde zevk ve eğlenceye dalanlar (Ashabı Şimal):

41Ve solun ashâbı, nedir o solun ashâbı?
42-48Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler. Şüphesiz solun ashâbı bundan önce varlık içinde zevk ve eğlenceye dalanlar idiler. Ve büyük günah; Allah'a ortak kabul etme üzerine ısrar ediyorlardı. Ve “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra mı, biz gerçekten kaldırılacağız? Önceki atalarımız da mı?” diyorlardı.
9,50 De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler malûm bir günün belli vaktinde/randevu yerine kesinlikle toplanacaklardır.
51Sonra şüphesiz siz, ey sapıklar, yalanlayıcılar!
52Kesinlikle zakkumdan bir ağaçtan yiyeceksiniz
53de karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
54Sonra da onun üstüne kaynar su içeceksiniz.
55Hem de susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.”
–56İşte bu, din gününde onların ziyafetleridir.–

sevgi ve saygılarımlarımızla...

sevginur
22. January 2013, 05:10 PM
Devam edelim inşallah


İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır. (Sabikunes sabikun)olarak vasfedilen seçkin grup eğer hanifler ise; aynı grup için Allah’ın “Birçoğu evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.” buyurmasını kardeşlerim nasıl değerlendiriyorsunuz?

galipyetkin
23. January 2013, 03:15 PM
İşte Kur'an, Vakıa Suresinden:

SÂBİKÛN (ÖNE GEÇENLER):

"Öne geçmek" ifadesi bir yarışı çağrıştırmaktadır. Zaten Rabbimiz de Kur'ân'da bizleri birçok işte ortak hareket etmeye, iyi işlerde yarışmaya davet etmiştir:

(Fecr: 17–20) Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!

(Asr: 1–3) Asra Andolsun ki, iman eden, Sâlihatı işleyen, hakkı tavsiyeleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran/ kayıp-zarar içindedir.

(Âl-i İmrân: 133) Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete [kavuşmak için] yarışın; o, müttekiler için hazırlanmıştır.

(Hadîd: 21) Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah'a ve Elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Onu dilediğine verir. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.

(Tövbe: 100) Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyi amellerle onları izleyenler; Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan razı oldular. Ve O, [Allah] ve onlara, içlerinde temelli kalacakları altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.

(Mümin: 61) Allah, içinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratandır. Şüphesiz Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların çoğu şükür etmezler. [karşılığını ödemezler]

(Hadîd: 10) Göklerin ve yerin mirası Allah'ın olmasına rağmen neden siz Allah yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihten önce harcayan ve savaşan kimse eşit olmaz. Onlar derece bakımından, sonradan infak eden ve savaşan kimselerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de "en güzel"i vaat etmiştir. Ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Biliyoruz ki, Sünnetüllah'ta karşılık amel cinsindendir:

(Fecr: 13) Onun için de Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırdı.

O hâlde, dünya hayatında Sâlihatı işlemekte yarışıp öne geçenler, dünyada nasıl önde yer aldılarsa, âhiret hayatında da gerek cennete girişte, gerekse nimetlere erişmede yine önde yer alacaklardır.

11. İşte onlar, [öne geçenler] yaklaştırılanlardır.

Bir önceki Âyette السّابقون - es-sâbigûn = öne geçenler, önde olanlar ifadesi ile nitelenenler, bu Âyette biraz daha açıklanmış ve - مقرّبون - mukarrebûn = yaklaştırılanlar olarak nitelenmiştir. Yaklaştırılmanın ne demek olduğu ise Sebe' Sûresinde açıklanmıştır:

(Sebe': 37) Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlâtlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve Sâlihatı işlerse, işte onlar için yaptıklarına karşı kat kat karşılık vardır. Ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.

Görüldüğü gibi, Rabbimiz, burada mugarrebûn olarak nitelediği kişilerin kimler olduğunu Sebe' Sûresinde açıklamış ve bunların "iman etmiş, sâlihatı işlemiş" kişiler olduğunu açıkça beyan etmiştir.

12. İşte onlar, [öne geçenler] Naim cennetlerindedirler.

8–10. Âyetlerde bildirilen âhiretteki insan gruplarının konumları bu Âyetten itibaren açıklanmaya başlanmış ve ilk olarak da es Sabigun = öne geçenler konu edilmiştir. Böylece "önde olanlar" sınıfına anlatımda da öncelik tanınmıştır.

Âyette "onlar cennetlerdedir" denilmeyip de naim cennetlerindedirler denilmesi dikkat çekicidir. Naim sözcüğü lügatte "bol, çok, sonsuz nimetler bulunduran" demektir. Dünyadaki bağ, bahçe ve bostanların daima bakım, budama, sulama gibi emek istediği ve yorgunluğa sebep olduğu düşünülürse, "öne geçenler"e vaat edilen Naim cennetlerinin dünyadakiler gibi külfeti olmayan, sırf yararlanmaya ve safa sürmeye yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Es-sâbigûn'a verilen "Naim cennetler" müjdesi, Sûrenin 88–89. Âyetlerinde tekrar gündeme gelecektir.

13–14. Bir topluluk [çoğu] evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.

"Es-Sâbigûn" hakkında bilgi veren bu Âyetlerde "evvelkiler" ve "sonrakiler" ifadeleri ile kimlerin kastedilmiş olduğunun dikkatle düşünülmesi gerekir.

Eğer "evvelkiler" ve "sonrakiler" ayrımının "zaman"a göre yapıldığı kabul edilir ve ayrımı belirleyen zaman olarak da bu Âyetlerin indiği dönem benimsenirse, Naim cennetlerinden yararlanacak olanların çoğunun peygamberimizin Elçilik görevi yaptığı dönemden evvel yaşayanlardan olduğu, çok azının da bu dönemden sonra yaşayacaklardan olacağı anlaşılır. Ancak bu kabulleri benimsemelerine rağmen bazıları Naim cennetlerinden yararlanacak olanlarının çoğunun "Muhammed ümmetinin ilklerinden", çok azının da sonrakilerinden olduğunu iddia etmişlerdir. Ne var ki, âhirete, mahşere ait beyanların normal olarak ilk insandan son insana kadar herkesi kapsaması gerektiği hususu dikkate alınırsa, bazılarınca yapılan bu ayrımın gerçekçi olmadığı hemen görülebilir.

Eğer "evvelkiler" ve "sonrakiler" ayrımının "zaman"a göre değil de "olay"a göre yapıldığı kabul edilir ve "olay" olarak da herhangi bir Allah Elçisinin yaptığı davet benimsenirse, Naim cennetlerinden yararlanacak olanların çoğunun Elçilerin davetlerinin ilk dönemlerinde onlara destek verenler olduğu, azının da bu dönemler dışında yaşayanlar olduğu anlaşılır. Bize göre, yukarıda mealleri verilen Âyetlerden Hadîd Sûresi'nin 10. ve Tövbe Sûresi'nin 100. Âyetleri bu görüşü desteklemektedir.

Aslında yukarıdaki görüşlerden hangisi benimsenirse benimsensin, Rabbimizin bu Âyetlerde bizlere vermiş olduğu şu iki mesaj hiç değişmeyecektir:

Sâbigûn ölçüsünde cennet hak edenlerin sayıları sürekli azalmaktadır.
Zor dönemlerde işlenen amel, normal dönemlere nazaran daha değerlidir.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur
23. January 2013, 06:05 PM
Allah razı olsun ..
Heyecanlanmamak mümkünmü ..! Dünya hayatı iyiler ve kötüler arasında bir yarış değilmi.(İblis,)Yeniden diriltilecekleri güne kadar bana süre ver" dedi.
Bu yarış bir gün sona erecek herkes öbür alemde ödül yada ceza alacak..
Verdiğiniz ayetler
(Asr: 1–3) Asra Andolsun ki, iman eden, Sâlihatı işleyen, hakkı tavsiyeleşen ve [U]sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran/ kayıp-zarar içindedir
iyiliği Allaha iman etmeyen kişi de yapabilir.. kimse annesinden kötülük yapan biri olarak dünyaya gelmiyor sonradan isyankar kul olabiliyor..İyilerde iyiyken kötü olabilir.
buradaki iyiler sabikun aktif sürekli iyiliği olan elçiler yani tebliğle aktif olanlar.sürekli öne geçenler sizler gibi dünyada iken peygamberlik son bulsada sizler arkasından devam ettiriyorsunuz..
(Tövbe: 100) Muhacir ve Ensar'dan ilk önce öne geçenler ve iyi amellerle onları izleyenler; Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah'tan razı oldular. Ve O, [Allah] ve onlara, içlerinde temelli kalacakları altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.
diğer takip eden iyilere verilecek mükafat aktiflerle aynı değil ne mutlu sizlere selam selamla karşılanacaksınız.. kötülerin mahrumiyetine düşürecek hatalardan, gafletten ,azgınlıktan rabbimize sıgınırız

95–96. Şüphesiz işte bu, [Bizim naklettiklerimiz] kesin bilginin, gerçeğin ta kendisidir. Öyle ise büyük Rabbinin adını tesbih et!


selam ve dua ile ..
sevginur

Hasan Akçay
25. January 2013, 07:18 AM
Merhaba.

Allah
Vâkia sûresinin bazi ayetlerinde
ne diyor?
Dogru anladigimdan emin degilim.

Arapcanin gramerini bilen bir kardesimiz
lütfedip aciklarsa sevinecegim.

Bu iletiyi onun icin yaziyorum

Simdiden
Allah razi olsun.

32.Bir cok meyvalar
34.ve yükseltilmis dösekler -ve furuşin merfûa.
(35.Öyle bir var ederiz ki ONLARI...)
38.sagin halki icin.

Ayet 34'teki furuş Rahmân 54'te de geciyor. Ve orada "furuş"un dösek oldugu kesin. Cünkü cennet halkinin onlarin üzerine yaslandigi belirtiliyor: müttekiîne alâ furuşin...

Buna ragmen
M Esed'in Vâkia 34 cevirisi:

ve yüceltilmis eşler

Esed'i buna zorlayan
Ayet 37'deki ONLARI zamirinin "dösekler"e gitmesi olabilir mi?

Bir de

FURUŞ kelimesinin zamiri
Rahmân 54'te HÂ oldugu halde (batâinuhâ)
Vâkia 37'de HUNNE.

Nicin?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Hasan Akçay
26. January 2013, 08:42 AM
32.Ve fâkihetin kesîrah
34.Ve furuşin merfûah
(35.Innâ enşe’nâ HUNNE inşââ)
38.Li ashâbil yemîn.

Bu arada

ceviri ile ilgili
görüsüm:

Ceviri

ASLI GIBIDIR ya da en azindan
ASLI GIBIDIR iddiasini tasir.

Onun icin
Arabca metindeki sözlerin
ceviriye oldugu gibi yansitilmasi
gerekir.

Bu bakimdan Diyanetin cevirisi dürüst sayilabilirdi
eger parantez ici müdahaleyi yapmasalardi:

...cok cesitli meyveler icinde ve yüksek dösekler üzerindedirler. Biz ONLARI (hurileri) yepyeni bir yaratistta yarattik.

Hakki Yilmaz'in
sözüm ona cevirisi
kesinlikle yanlis.

Cünkü

ONLARI anlamindaki HUNNE atilip onun yerine
kirazi, muzu, gölgeleri, fiskiran suyu

konmus.

Ceviri degil bu.
Tefsîr.

Hakki Yilmaz'in beserî görüsü.

Ceviri
ASLI GIBIDIR.

Farka bi daha dikkat:

Tefsir ile cevirinin arasindaki fark
Allah ile beşer arasindaki farktir.

Bakin "onlar"in icinde
yüksek dösekler de var.

Dogru ceviri şöyle olabilir:

32.Bir cok meyveler
34.Ve yükseltilmis dösekler
(35.Öyle bir var ederiz ki ONLARI...)
38.sagin halki icin...

Ve ASIL soru:

Allah
kadin erkek ayrimi
yapmiyor;

Cennet ödüllerini bütün "sagin halki"na veriyor. Cenneti hak eden anam, kizim, biricik hanimim... o şehvetli hurilerle ne yapacak? Kadin kadina cinsel iliski?!

Miralay
26. January 2013, 09:46 AM
Selamünaleyküm
Hasan abi ben Arapça dilini ve gramerini bilmiyorum ama, sana katılıyorum.
Sanırım sizin aydınlatıcı yazılarınızdan birisiydi. O yazılardan esinlenerek yorumluyorum. "Hurin ıyn" terimini pek çok yerde "huri kızları" olarak çeviriyorlar. Bana "su pınarı" daha uygun gibi geliyor. Bizde su pınarı için,"suyun gözü" deyimi kullanılır.
"Tomurcuk göğüslü yaşıt kızlar" olarak çevrilen ise, "üzüm bağları" olarak çevrilebilir mi?

Bir de, orada, herkesin farklı şekilde tekrar diriltileceğimizden bir ayette bahseder. Ben bunu tekrar diriltildiğimizde, ne erkek ne de dişi olarak değil; mesela cinsiyetsiz olarak dirileceğimizi anlıyorum.

Vakıa suresinden uzaklaşmış oldum ama, özür dilerim. Aklıma bunlar geldi.

merdem
26. January 2013, 03:11 PM
Cennetten çıkarılanlar Âdem, Havva ve İblisten ibaret değil. Onlardan başka topluluk halinde çıkanlar var. Tek ihtimal kalıyor, oda Âdem ve Havva dışında topluluk teşkil eden ve Âdem ile Havva’dan cinsel birleşmeyle ürememiş çocukların veya yetişkinlerin varlığı. Nefsleri Âdem ve Havva’dan olduğundan Âdem ve Havva’nın çocuklarıdırlar fakat bedenleri Âdem gibi doğrudan topraktan yaratılmış. Âdem ve Havva cennette cinsel ilişkide bulunmamışlardı zira yasak ağaçtan yiyinceye kadar cinsel organlarını bilmiyorlardı. Tuvalete gitme ihtiyaçları da yoktu zira her iki durumda da Cinsel organlarını bileceklerdi. Yasak ağaçtan yer yemezde ayıp yerleri kendilerine göründü ve akabinde cennetten kovuldular. Kuran’dan mealen:

- Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. 20/121

Yukaridaki satirlari http://www.mubin.net/yeni_sayfa_6.htm bu siteden aktariyorum.

Adem ile Havva'nin cennetteki durumlari örnek olarak alinabilinirmi?

Hasan Akçay
26. January 2013, 05:06 PM
Merhaba.

Dogru anladigimdan emin olamadigim hususlar var. Onlari sorup ögrenmeye geldim. Simdilik cevap alamadim. Üstelik siz bana soruyorsunuz. Adalet mi bu. Neyse... Hadi hasanlik yine bende kalsin; cevap veriyorum:

"Tomurcuk gögüslü yasit kizlar" olarak cevrilen ise, "üzüm baglari" olarak çevrilebilir mi? (miralay)

Nebe sûresi:
31.Allah'i kâle alanlar kurtulmustur.
32.Bahceler, üzümler -hedâike ve e'nâbâ
33.ve ayni olgunlukta TANELER -ve KEVÂIBE etrâbâ.

Anlami carpitilan iste bu KEVÂIB kelimesi. Örnegin, Diyanet'e göre "gögüsleri cikmis genc kizlar"mis onlar.

Oysa KEVÂIB "ka'be"nin cogulu. KÂ'BE ise iki AŞIK KEMIGI anlamindaki "kâbeyn"de geciyor (Mâide 6). Oranizi elinizle yoklarsaniz onlarin üzüm tanesi seklinde oldugunu hissedersiniz.

Bir su birikintisinin üzerine düsen yagmurun orada olusturdugu kabarciklara da kâ'be (habbe) deniyor. Bu acidan "Habbeyi kubbe yapmayalim!" ilginc degil mi.

Ben bu bilgiyi ana dili Arapca olan Yaseen'den aldim. Yaseen COMPANIONS OF HEAVEN baslikli makalesinde "Benim ülkemde KÂBE üzüm tanesidir," diyor; "KEVÂIB onun cogulu."

Kisacasi, Nebe 33'te
birbiriyle yaşit, gögüsleri cikmis kizlar ya da huriler yok;
ayni olgunlukta üzüm taneleri var.

Adem ile Havva'nin cennetteki durumlari örnek olarak alinabilinirmi? (merdem)

Cennet bizim icin gaybdir; onunla ilgili bilgimiz bize Kurân'da verilenle SINIRLI. Kurân'da böyle bir mukayese yok. Arti, bazi ayetlerde belirtildigi üzere, öteki dünyada cinsel iliski olacak. "Adn bahceleri... oraya erdemli esleriyle birlikte girerler -Cennétin adnin yedhulûnehé ve men salahe min... ezvâcihim" (Râ'd 23).

Sevgi ile,
Hasan Akcay

ates demir
26. January 2013, 07:01 PM
Eşten kasıt evlendikten sonra hanımınız/beyiniz ise itirazım var.
Eşten kasıt eşleştiğiniz birşeyse itirazım yok.
Aynı anda dogan ikizlerde birbirinin eşidir. İster tek ister cift yumurta olsun degismez.
Eşten algıladıgım budur.
Sevgilerle

Hasan Akçay
27. January 2013, 05:49 AM
Esten kasit evlendikten sonra haniminiz/beyiniz ise itirazim var.

Râ'd 23'te
sag-sol ayakkabi anlaminda ezvâc yok ;

baba, ogul, es...
var.

Yani
aile:

aralarinda
baba-ogul, KARI-KOCA
iliskisi olanlar.

Adn bahceleri...

Oraya girer cenneti hak edenler
ve
onlarin erdemli babalari, esleri.

Yaniliyor muyum?

Fers
27. January 2013, 12:34 PM
salaha
min aabaai him/ atalarından/önceki nesillerden
ve ezvaaci him/eşlerinden/kendisiyle eş dönemdekilerden
ve zurriyyaati him/zürriyetlerinden/kendinden sonrakilerden

ve men salaha min aabaaihim ve ezvaacihim ve zurriyyaatihim.../ kendinden öncekiler, kendileri ve sonrakilerden düzgün muhteremler......

.

Fers
27. January 2013, 12:50 PM
Aynı anda dogan ikizlerde birbirinin eşidir. İster tek ister cift yumurta olsun degismez...(ates demir)

ates demir
27. January 2013, 02:49 PM
ve men salaha min aabaaihim ve ezvaacihim ve zurriyyaatihim.../ kendinden öncekiler, kendileri ve sonrakilerden düzgün muhteremler...... Fers

ates demir
27. January 2013, 02:59 PM
Aynı anda dogan ikizlerde birbirinin eşidir. İster tek ister cift yumurta olsun degismez...(ates demir)
Bknz: imzam

galipyetkin
27. January 2013, 05:04 PM
Düzgün muhteremlerin, düzgün tercümeleri, düzgün anlamamıza neden oluyor.
Sonsuza kadar sürmesini dilediğim teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
27. January 2013, 05:10 PM
ve ezvaaci him/eslerinden/kendisiyle es dönemdekilerden

Allah inananlarin ESLERI diyor ama inananlarla es dönemdekiler demek istiyor? Hayir. Allah ne diyorsa onu demek istiyor. Inananlarin ESLERI diyor; inanlarin esleri demek istiyor.

Allah onu diyor ama benim dedigimi demek istiyor iddialariyla yeni yeni kurânlar yazilabilir ama hic biri Allah'in indirdigi Kurân olamaz.

Ra'd Suresi'nin 23'üncü ayetinde inancli, iyi insanlarin, kendileri gibi güzel ahlaklı atalari, esleri ve cocuklari ile beraber, durulmaya deger bahcelerde sürekli olarak kalacaklari vurgulanmaktadir.

(S Ates. http://haber.gazetevatan.com/0/65640/4/Haber)

Fers
27. January 2013, 05:24 PM
vaakıa/

32.Bir cok meyveler
34.Ve yükseltilmis dösekler
(35.Öyle bir var ederiz ki ONLARI...)
38.sagin halki icin...(H. Akçay)


32.Pek çok mevya arasında;
34.Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35.Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ' etmişiz,
36.Onları bâkireler yapmışızdır...
38.Sağın adamları için...(S. Ateş)

alıntısını yaptığınız kişi sizin için en iyi bilen ise, her seferinde öyle olsun...

Hasan Akçay
27. January 2013, 05:32 PM
Süleyman Ates'in tefsirini alintiladim; cevirisini degil.

Fers'in yaptigi da bir tefsir. Her iki tefsiri de saygiyla karsilarim ama cevirinin tefsirle harmanlanmasini hos göremem; Allah öyle diyor ama benim dedigimi demek istiyor tavrina hayir.

Fers
27. January 2013, 05:33 PM
Allah inananlarin ESLERI diyor ama inananlarla es dönemdekiler demek istiyor? Hayir. Allah ne diyorsa onu demek istiyor. Inananlarin ESLERI diyor; inanlarin esleri demek istiyor.

aralarinda
baba-ogul, KARI-KOCA
iliskisi olanlar....(Hasan Akçay)

eşleri diyor karıları demiyor...
ortada ne karı var ne koca nede evlat...

atalar/kendinden öncekilerden olan muhteremler, kendileri gibi aynı dönemdeki muhterem olanlar ve gelecek kuşaklar içerisindeki muhteremler yani her dönemin düzgün muhteremleridir ödül sahipleri...

.

Fers
27. January 2013, 05:51 PM
tefsir şudur, çeviri budur, meal şöyledir, Allah böyle dedi ama şunu demek istedi tavrı takınmayın vs.....

bunlar gereksiz sözler, ben bir iddiada bulunmadım yorumumu yaptım, eğrisini doğrusunu ayetin sahibi bilir...

bana göre, her insanın ayeti okuyup ondan anladığı kendisi için tefsirdir...

ayetle muhatab olduktan sonra beynde tefsire dönüşür bir başkasına aktarırken ifadeyi anlatabilmek/anlaşılır kılmak için ordan sese/yazıya...

hem nedir şu sizin algıladığınız tefsir kavramı belki benim zannettiğimden farklıdır, yanılgıdayımdır...
kapsamı nedir, faydalı mı zararlı mı...

.

Hasan Akçay
27. January 2013, 06:00 PM
esleri diyor karilari demiyor...

Haklisiniz ama ben karilari demedim. Iliskiye gelince esler arasinda elbet KARI-KOCA iliskisi olur. KOCA-KARI diyemezdim cünkü Türkcede öyle denmez, tipki iplik igne denmedigi gibi.

Sizin tavriniz beni rahatsiz ediyor. Daha önce de rahatsiz olmus ve bunu belirtmistim. En iyisi size cevap vermemek.

Fers
27. January 2013, 06:14 PM
Sizin tavriniz beni rahatsiz ediyor. Bir daha cevap vermiyecegim.
Sizin tavriniz beni rahatsiz ediyor. Daha önce de rahatsiz olmus ve bunu belirtmistim. En iyisi size cevap vermemek.

açıkçası ne diğer sitede ne burada sizi rahatsız etmek gibi bir niyetim hiç olmadı, belkide fikirlerimin sizinkilerle uyuşmamasıdır sizi rahatsız eden...

herneyse, kısaca hem büyüğümsünüz hem fikirlerini okuyup karşılığında fikrimi paylaştığım biri(gerçi küçüğümde olsanız farketmezdi) saygısızlık bana yakışmaz, gönül sizin dilediğinizi yapın...

mademki birdaha muhatab olamıyacağız kalın sağlıcakla...

.

Hasan Akçay
27. January 2013, 06:22 PM
belkide fikirlerimin sizinkilerle uyuşmamasıdır sizi rahatsız eden...

Hayir, kardesim. Beni rahatsiz eden tavriniz. Bakin, su kisa sürede bana yapmadigim seylerle ilgili iki celiski yamadiniz. Insan yapmadigi seylerde celiskiye düser mi?

Fers
28. January 2013, 12:54 AM
bana yapmadigim seylerle ilgili iki celiski yamadiniz. Insan yapmadigi seylerde celiskiye düser mi?

birşey yamadığım yok, ifadelerimi yanlış algılamış olabilirsiniz ama yanlış yönlendiremessiniz, "yapmadığı şeylerle çelişkiye düşmek" ifadesinin de benle ilişkisi yok, dönüp iletileri yeniden gözden geçirin...


Oraya girer cenneti hak edenler
ve
onlarin erdemli babalari, esleri.

Yaniliyor muyum?

demiştiniz, bende icabet ettim, okudum ve katılmadım,

Sizin tavriniz beni rahatsiz ediyor. Daha önce de rahatsiz olmus ve bunu belirtmistim. En iyisi size cevap vermemek.

sonrasında bunu dediniz bende saygı duydum, olan biten bu, nasıl isterseniz öyle olsun...

.

Fers
28. January 2013, 01:03 AM
bu yanlış anlamalar/anlaşılmalar yüzünden yorum yazmaya çekinir oldum, doğrusunu bilen benim iddiasında olmadığımı, ifadelerimin bana ait yorumlardan ibaret olduğunu yeri geldikçe belirttim ama herhalde anlatamadım...

belkide görüş belirtmeden uzak durmakta bir yorumdur...

.

ates demir
28. January 2013, 01:35 AM
belkide görüş belirtmeden uzak durmakta bir yorumdur...
Hayır Fers. Katılmıyorum. Sayın Akçay karı/koca anlamındaki eşi seçebilir.
O zaman aynı anneden olan biri kız biri erkek iki kardeşi de evlendirmiş olur.
Israrla bunu söylüyoruz. Bunu söylemekten beri durmak bence uygun değil. Delille konuşmak enuygun yol sanırım.

merdem
28. January 2013, 02:04 AM
ve ezvaaci him/eslerinden/kendisiyle es dönemdekilerden

Allah inananlarin ESLERI diyor ama inananlarla es dönemdekiler demek istiyor? Hayir. Allah ne diyorsa onu demek istiyor. Inananlarin ESLERI diyor; inanlarin esleri demek istiyor.

Allah onu diyor ama benim dedigimi demek istiyor iddialariyla yeni yeni kurânlar yazilabilir ama hic biri Allah'in indirdigi Kurân olamaz.

Ra'd Suresi'nin 23'üncü ayetinde inancli, iyi insanlarin, kendileri gibi güzel ahlaklı atalari, esleri ve cocuklari ile beraber, durulmaya deger bahcelerde sürekli olarak kalacaklari vurgulanmaktadir.

(S Ates. http://haber.gazetevatan.com/0/65640/4/Haber)

Esi=benzeri=dengi=ayni özelliklere sahib olanlar

olabilirmi?

ates demir
28. January 2013, 02:18 AM
Allah diledigine kiz diledigine erkek hibe eder.

Şura 49

Lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yahluku mâ yeşâu, yehebu li men yeşâu inâsen ve yehebu li men yeşâuz zukûr(zukûra)

Diledigine de eşleşmiş olarak hem erkek hem dişi. Diledigini de kısır kılar.

Şura 50

Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ(inâsen), ve yec’alu men yeşâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr(kadîrun).

Burada aynı annenin karnını paylaşan çocuklar evlenmiyor sayın Akçay. Aynı annenin karnını paylaştığı için eşleşiyor.
Cennete eşinizi götürürsünüz ama bu eş erkek için karısı, kadın için kocası mı yoksa başka birşey mi bunu da insanların idrakine bırakıyorum.

ates demir
28. January 2013, 02:27 AM
Hem her insan ancak yaptigı ile cenneti hakeder. Benim eşim/karım/kocam da kendinden sorumludur. Bir insan kötü olabilir. Örnek firavun. Bir insan iyi olabilir örnek firavunun karısı. Firavunun karısı eşi olan firavunla cennete giremez. (MANTIK)

dost1
28. January 2013, 02:39 AM
Selamün Aleyküm! Değerli Ateş Demir Kardeşim!
Allah razı olsun. Genelde zevc sözcüğü hep yanlış değerlendirmelere konu olabilmektedir.
“ زوجzevc”; “kendi cinsinden bir diğeri ile beraber bulunan” demektir. Kendi cinsinden bir diğeri ile bulunan varlıklardan her biri, diğerine göre “zevc” yani “eş” konumundadır. Eşlerden her birinin bizzat kendisi ise “fert” diye adlandırılır. (Lisanü’l Arab; c. 4, s. 429, 430)
“ زوجzevc” sözcüğü, birbirinin eşi olan iki şeyden birinin diğerine göre adı olup eşlerin her ikisini değil birini ifade eder. Bir başka ifade ile “zevc”, bazılarının yanlış bildiği gibi, “çift” anlamına değil, “bir çiftin her bir teki” anlamına gelir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

ates demir
28. January 2013, 11:49 PM
Ve aleykum es selam degerli dost1 agabeyim.
Hersey Allah in izniyle...
Allah ın apaçık, kendi kendini açıklayan ve kendi kendini koruyan vahyi cok ama cok özel...
Sevgilerle abim...Allah sizden de razı olsun...

Hasan Akçay
29. January 2013, 03:24 AM
Sûrâ 50
Ev yuzevvicuhum zukrânen ve inâsâ (inâsen), ve yec’alu men yesâu akîmâ(akîmen), innehu alîmun kadîr (kadîrun).
Burada ayni annenin karnini paylasan çocuklar evlenmiyor sayin Akçay. Aynı annenin karnini paylastigi için eslesiyor.

Konumuzdan savrulup uzaklasmadik mi?

Allah Râ'd 19'da elcisine seslenerek "Sana vahyedilenin senin Rabbinden olduguna iman eden"ler, diyor ve Râ'd 23'te o müminlerin adn bahcelerine cenneti hak eden "ezvâc"iyla birlikte girecegini belirtiyor.

Konumuz
o inananlarin "ezvâc"idir;
baska yerlerdeki ezvâc degil,
zevvece fiili hic degil
(33:37, 42:50).

Elciye vahyedilenin Allah'dan olduguna inanan, öncelilkle o insanlarin ve sonuc olarak bütün inananlarin ezvâci kim? Konumuz bu.

Iddia:

O ezvâc
anilan erkeklerin ve kadinlarin cagdaslaridir,
"esler"i degil.

Lütfen!

Bakin EZVÂC
Ahzâb 50'de de
geciyor:

Inna ahlelna leke "ezvâc"ek
Sana "esler"ini helal kildik...

Eger

Ahzâb 50'deki ezvâc Hz Muhammedin dönemindeki, kadin erkek, bütün insanlar ise
Râ'd 23'teki ezvâc ta o inananlarin kendi dönemindeki bütün insanlar olur.

Ve eger KARI-KOCA iliskisi

Hz Muhammed'le onun "ezvâc"i arasinda asla yok idiyse
inananlarla onlarin kendi "ezvâc"i arasinda da yoktur.

Benim itirazim

Allah onu diyor ama
benim dedigimi demek istiyor,
iddiasina.

Hayir. Allah ne demek istiyorsa
onu diyor;

Ahzâb 50'de elcisine senin
eslerin demek istiyor,
senin ezvâcin diyor.

Râ'd 23'te inananlari anarak onlarin
esleri demek istiyor,
onlarin ezvâci diyor.

Allah öyle söylüyor ama benim dedigimi demek istiyor iddialariyla yeni yeni kurânlar yazmanin lüzumu yok. Allah ne diyorsa o.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

ates demir
29. January 2013, 01:37 PM
Sayin Akcay
Meraminizi gayet iyi anliyorum.
Eşten kasit sadece bir evliligi yada nikahi/akdi paylasanlar degil, ayni zamanda
Ayni anne ve babaya sahip olan ayni rahimde buyuyen bir ikiz de digerinin esidir. Allah ne diyorsa O. Buradaki eş algisi neyse heryerdeki eş algim odur.
Mantık her koyunun kendi bacagindan asilacagini soyler. Ne Ben nikahli esimi cennete sokmaya muktedirim ne de O beni. Son cumle sadece mantiktir. Eger nikahli es olarak yorumlarsaniz ayeti size cevap veremeyeceginiz yuzlerce soru sorabilirim. Zaten es kavramini Kuran bu sekilde kullanmiyor ve ustune basa basa vurguluyor.
Selametle

Hasan Akçay
30. January 2013, 04:46 AM
Mantik her koyunun kendi bacagindan asilacagini soyler. Ne Ben nikahli esimi cennete sokmaya muktedirim ne de O beni.

Kesinlikle haklisiniz. Zaten Râ'd 23'te Allah'in söyledigi de bu:

Inananlarla birlikte adn bahcelerine girecek olanlar
onlarin
adn bahcelerine girmeyi hak ederek salaha eren esleridir,
men salaha min... ezvâcihim.

Cenneti
hak eden inanirlar
hak etmeyen birilerini
cennete sokacak
diye bir sey yok.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Hasan Akçay
30. January 2013, 01:18 PM
Eger nikahli es olarak yorumlarsaniz ayeti size cevap veremeyeceginiz yuzlerce soru sorabilirim.

Siz bilirsiniz
ama
lütfen sorun bence.

Cevabi bilmiyorsam
arastiririm. ASIL kâr o.

nikahli es olarak yorumlarsaniz

Allah'in dininde
nikahsiz es mi var?

merdem
30. January 2013, 01:58 PM
Eger nikahli es olarak yorumlarsaniz ayeti size cevap veremeyeceginiz yuzlerce soru sorabilirim.

Siz bilirsiniz
ama
lütfen sorun bence.

Cevabi bilmiyorsam
arastiririm. ASIL kâr o.

nikahli es olarak yorumlarsaniz

Allah'in dininde
nikahsiz es mi var?

Cok güzel bir soru. Adem'le Havva'nin nikahi nasil kiyildi, nikah sahitleri. Gercekten enteresant. Kimseye nasib olmayacak bir olay.

Sorum biraz sacma oldu. Herhalde Rabbimiz bu CIFT'i yaratildiklari an birbirine es kildigina göre sormama da lüzum kalmaz:p

galipyetkin
30. January 2013, 04:31 PM
Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

merdem
30. January 2013, 05:26 PM
Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.


Adem demek yani "insan" demek mi oluyor ve "ADEM" diye bahsedilen kim oluyor adi yokmu? Esinin adi yokmu? Rabbimiz Adem'e tüm isimleri bildirirken "ADEM" e bir isim vermemismidir?

galipyetkin
30. January 2013, 06:47 PM
Sayın merdem.

Sizin akıl yürütmekten tefekküre geçmeniz beni mutlu ediyor. O yönde devam edin.

Saygılarımla.
Galıp Yetkin.

merdem
30. January 2013, 07:47 PM
Sayın merdem.

Sizin akıl yürütmekten tefekküre geçmeniz beni mutlu ediyor. O yönde devam edin.

Saygılarımla.
Galıp Yetkin.

Degerli Kardesim,

birincisi sorum size yönelik olmamakla beraber, bana Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok. diye gökten düsme bir cümle ile gecistiriyorsunuz. Zahmet edipte bir aciklamada da bulunabilirdiniz. Caniniz sagolsun, demek hamaratli aniniza rastlamamisim. Hem insani lap diye orta yerde birakiyorsunuz bir cümle ile, hemde üstüne üstlük alayli bir ifadeye geciyorsunuz.

Olabilir, herkesin ters bir günü vardir. Ne ben sizi iyi taniyorum, ne de siz beni. Bu yüzden filin porselan magazasinda gezinmesi türünden davranislardan uzak kalma amciyla sizden bir müddet icin olsada uzakta durmami tenkid etmeyin.

Bana arada sirada bulundugunuz tavsiyelerden dolayi tesekkür ederim. Ve kibar bir sekilde ben de size bir tavsiyede bulunayim.

Kur'an'in icini disini iyi bildiginize göre insanlara davranis sekillerinden de bilmis olmaniz gerekir. Her seye ragmen karsinizdaki insana sempati duymaya mecbur degilsiniz ve bunu hareketlerinizle ifade bulunmaya hic mecbur degilsiniz.

Ayni duraktan hareket etmemiz icin bir sebeb te yok ortada, isterseniz bir önce duragi alin isterseniz bir sonraki duragi alin arzunuza birakiyorum.


Saygilarimla

galipyetkin
30. January 2013, 08:25 PM
Sayın Merdem.

''birincisi sorum size yönelik olmamakla beraber, bana Kur'an'da ''HAVVA'' diye biri veya bir ifade yok. diye gökten düsme bir cümle ile gecistiriyorsunuz!!.''

Bu ifade sizin. Ne demek istiyorsunuz?

Fers
31. January 2013, 01:15 AM
Allah öyle söylüyor ama benim dedigimi demek istiyor iddialariyla yeni yeni kurânlar yazmanin lüzumu yok. Allah ne diyorsa o.
(H. Akçay)

vaakıa/

32.Bir cok meyveler
34.Ve yükseltilmis dösekler
(35.Öyle bir var ederiz ki ONLARI...)
38.sagin halki icin...
(H. Akçay)

32.Pek çok mevya arasında;
34.Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
35.Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ' etmişiz,
36.Onları bâkireler yapmışızdır...
38.Sağın adamları için...
(S. Ateş)

aynı ayetler ama çevirilerin birbirleriyle alakası yok, biri, sağın adamları için yeniden güzel inşâ edilmiş bakire kadınlar diyor, diğeri sağın halkı için ONLAR,
şimdi bunlardan hangisi "Allah ne diyorsa o" ve hangisi "yeni kurânlar yazan"...

hem nedir şu "sağ" ne anlama gelir, Allah ne diyor haydi buyrun tefsirsiz yorumlayın...

.

Fers
31. January 2013, 01:16 AM
Râ'd 23'te
sag-sol ayakkabi anlaminda ezvâc yok ;

baba, ogul, es...
var.

Yani aile:
aralarinda baba-ogul, KARI-KOCA iliskisi olanlar.

Oraya girer cenneti hak edenler ve onlarin erdemli babalari, esleri.
(H. Akçay)

diyelimki buradaki cennetlikler aile bireyleri/baba, oğul, eş...
hem şu annelere ve kız çocuklarına ne oldu, onlardan cennetlik olanlar yok mu, neden zikredilmediler...

Fers
31. January 2013, 01:20 AM
saffat/22
uhşuraalleziine zalemuu ve ezvaacehum ve maa kaanuu ya buduune.../ zulmedenleri, onlara eş/benzer olanları ve taptıkları şeyleri toplayın...

vakıa/7
ve kuntum ezvaacen selaaseten.../ üç sınıf olacaksınız...

taha/131
ve laa temuddenne ayneyke ilaa maa mettaa naa bihii ezvaacen minhum zehretel hayaatid dunyaa li neftinehum fiihi.../
onlardan bir sınıfa/sınıflara, onları fitnelemek için faydalandırdığınız dünya hayatına ait zinetlere gözlerini dikme...

tıpkı bunlarda olduğu gibi...

rad/19
fe men ya lemu ennemaa unzile ileyke min rabbikel hakku.../ rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse...

bu ayetin konu edindiği muhterem sadece önceki nesillere ait değil indiği dönemi de kapsıyor...

rad/23
ve men salaha
min aabaai him/ atalar/öncekiler...
ve ezvaaci him/eşler/sınıflar/benzerler...
ve zurriyyaati him/zürriyetler/nesiller/kuşaklar/sonrakiler...

ve men salaha min aabaaihim ve ezvaacihim ve zurriyyaatihim.../ kendinden öncekiler, eşler/benzerler/kendi dönemlerindekiler ve sonrakilerden düzgün muhteremler...

eşleri diyor karıları/hanımları demiyor...
ortada ne baba var ne karı/hanım, ne koca ne de evlat...

atalar/kendinden öncekilerden olan muhteremler, kendi eşlerinden/benzerlerinden muhterem olanlar ve gelecek kuşaklar içerisindeki muhteremler yani her dönemin düzgün muhteremleridir ödül sahipleri...
buradaki ezvaac i tanımlayan önceki ifadedeki aabaa/atalar/önceki nesiller ve sonraki ifadedeki zurriyyaat/soy/kuşak/sonraki nesiller...

bu ayetten de benim anladığım budur...

.

Hasan Akçay
31. January 2013, 04:30 AM
Esten kasit sadece bir evliligi ya da nikahi/akdi paylasanlar degil ayni zamanda ayni anne ve babaya sahip olan, ayni rahimde buyuyen bir ikiz de digerinin esidir. Allah ne diyorsa O. Buradaki es algisi neyse her yerdeki es algim odur.

Sayin ates demir,

Elbet
haklisiniz.

"Nikah"i vurgulamamin nedeni,
asagidaki sorum
evli olmayanlar acisindan degil
Râ'd 23 ve Ahzâb 50'dekiler gibi

evli = bir birine helal

olan ezvâc acisindan
bir anlam ifade eder:

Allah'in dininde
nikahsiz es mi var?

Hasan Akçay
31. January 2013, 10:13 AM
Konumuza dönersek… Önce sunu bi dinleyelim. http://www.youtube.com/watch?v=YNTEp-PRpKw

Sonra söyleyeceklerimizi söyleyelim.
Benim de söyleyeceklerim var.

Cübbeli Ahmet:

Huriler aslinda cinsel bi partner degilmis.
Neymis? Hizmetci, süpürgeciymis.

Allah diyo ki ve zevvecnâ hum bihûrin iyn (Zâriyât 20), Biz onlari hurilerle eslestirdik. Zevvecnâ = tezvic, nikah, evlilik diyo, zevvecnâ. Bu da diyo ki, cinsel partner degil. Cinsel degil demek karinla da cinsel degil o zaman, evlendin ama... Süpürgeyle …mü …türüyorsun kariya?

Ali Riza Demircan:

Uzatmayin.
Bu adam tam bir sarlatan…

Iki türlü cennet hizmetcisi var.

Bunlardan bi tanesi
erkek görünümlü gilman-vildan.

Digeri kadin görünümlü, aslinda cinsiyeti olmayan huriler… Bunlar kadinlara da erkeklere de verilecek olan cok özel hizmetciler: sekreterler, asistanlar konumundadir.

Cinsel partnerler

sadece
bizim dünyadaki eslerimiz,

veya, eslerimiz cennete giremiyecekse,

bâkire veya dullar olarak
cennete giren kadinlardir.

Ve zevvecnâ hum bihûrin iyn ifadesi bu zat gibi nice nice insanlari yanilttti… Kurân-i Kerîm’de zevvece, tezvic fiili evlenme mânâsina kullanilmaz. Mesela Ve izan nufûsu zuvvicet (Tekvîr 7) kiyametle birlikte bedenlerin ruhlarla birlestirilmesi anlamina kullanilir.

….

Miralay
31. January 2013, 12:12 PM
Ve zevvecnâ hum bihûrin iyn ifadesi bu zat gibi nice nice insanlari yanilttti… Kurân-i Kerîm’de zevvece, tezvic fiili evlenme mânâsina kullanilmaz. Mesela Ve izan nufûsu zuvvicet (Tekvîr 7) kiyametle birlikte bedenlerin ruhlarla birlestirilmesi anlamina kullanilir.….

Haydaaaa!
Aklım iyice karıştı şimdi. Ben ne güzel hurin ıyn' ı "su pınarı" ; "tomurcuk göğüslü yaşıt kızları" "üzüm salkımı"olarak kabul edip,şartlanmışken; "zevvecnâ" işi bozdu. Tüm kabullenişlerim yıkıldı bir anda.

Hasan abi, o zaman biz inşaAllah cennete gidersek; hurilerle evleneceğiz anlamına mı geliyor bu?

Ben de acizane etrafımdaki insanlara,"huri,nuri falan yok! Su pınarı o! Ahirette ne erkek, ne de dişi olarak değil; farklı bir biçimde yaratılacağız" deyip duruyordum. Hasan abi yanılgıda mıyım?
Eğer öyleyse o kadar insanı bilmeden yanıltmış oluyorum.
Lütfen yardım et!

ates demir
31. January 2013, 12:52 PM
Hasan Bey
Aslinda konuya vakif oldugunuzu hissediyorum.
Tecahulu arifane yapiyorsunuz gibi geliyor bana.
Sayın Fers e tesekkurlerimi iletiyorum ama sorularimi insallah bu aksam soracagim.
Birtakim sozcuklerin kavram karmaşasina yol acmadan anlasilmasi yerinde olacaktir.
Karı/koca olmak için evlilik şarttır.
Evlilik bir hayat dostluğudur. (eVLi) Evlilik için akaid/kaide/kural/antlasma zorunlu olup bu antlaşma nikah ile sağlanır.
Nikahsız evlilik olmaz, ona evlilik değil dost hayatı denir.
Nikah için de gerekli şart belag şartı olup bunu buluğa ermek/rüşde ermek olarak anlayabiliriz. Ne yazıkki 18 yasindan kucuk biri bir insani oldurdugunde tam akil balig sayilmadigindan ona idam cezasi verilemezken, ayni yastaki bu kisinin nikah akdini aile onayi ile gecerli sayabiliyoruz. Saçma...
Eş kavramı evlilik kavramından farklidir. Eş eşleşmek eşleştirilmek farklı bir kavram olup bunu evlilik olarak algilamayiniz.
İkiz dogan 2 bebenin herbiride digerinin EŞİdir. Burada ben eşi deyince hanginiz bu iki bebeğin evlenmiş olduğunu algiladi? HİCBİRİNİZ...
Meramim budur.
Sevgilerimle

Hasan Akçay
1. February 2013, 06:30 AM
Cübbeli Ahmet’e göre
cinsel partnerler olan

HURILER,

Ali Riza Demircan’a göre hizmetcilerdir;
Allah’a göre ise

dösek (55:54, 56:34)
üzüm taneleri (78:32)
RIZIK (38:52, 55:56)
pinarlar (52:20, 56:22)

*

Cenneti hak edenler

Muttekiîne alâ furusin betâinuhâ min istebrak
Ipek astarli döseklerin üzerine yaslanirlar

Bu, Rahmân 54.
Acik ve net olarak görüldügü üzere furus dösektir;
hizmetci ya da cinsel partner olamaz
cünkü astarlidir, üzerine yaslanilir.

Bu acik ve net
gercege inat

Vâkia sûresindeki su ayetlere yapilana bakar misiniz:

Sirildayan su (31)
Tükenmeyen, yasaklanmayan bol bol meyva (32,33)
Ve furusin merfûah (34)
ONLARI öyle bir var ettik ki… (35)
ilk var edilislerini gerceklerstirdik ONLARIN (36)

Furus döseklerdi, degil mi;
merfûah da yükseltilmis anlamina geldigine göre

Vâkia 34'te
Allah’in söyledigi:

34.Ve yükseltilmis dösekler;
35.onlari öyle bir var ettik ki...
36.ilk var edilislerini gerceklestirdik onlarin...

35 ve 36'daki onlara dikkat. ONLAR nedir? Hayir ille Arapca bilmemiz gerekmiyor. Okudugumuzu anlayalim yeter. Furus ne ise ONLAR odur: dösekler.

Yani Allah'in dedigi:
"O yükseltilims dösekleri öyle bir var ettik ki..."

Ama
meallerin dedigi bambaska
(örnegin Diyanet):

Biz onlari (hurileri) yepyeni bir yaratilista yarattik.

ONLAR
huriler ...imis.

Allah askina bu da nerden cikti?

Huriler kelimesini parantez icine almislar,
ki
mealen
"Arapca metinde yok; onu biz uydurduk!"
diyorlar.

Neden kardesim,
neden uydurdunuz?

Cünkü Allah ONLARI diyor ama hurileri demek istiyor.

Bakar misiniz
"Allah öyle diyor ama benim dedigimi demek istiyor!"
diyecek raddeye gelmis su kayitsizliga.

M Esed o kayitsizligi kendisine yakistiramamis olmali ki
ONLAR zamirinin "furus"a gittigini kabul etmis

ama bu kez de

"furus"u
esler diye carpitmis:

Ve yüceltilmis esler(i onlarla olacak) cünkü biz onlari yenilenmis bir hayatta tekrar var etmis olacagiz.

Yani akillarina koymuslar bi kere. Gercegi yiyecekler. Hani Aziz Nesin'in bir sabun yiyen adam öyküsü var ya. Sabun köpürür, direnir. "Bana bak!" der adam; "Hapirsan da yiycem seni köpürsen de!"

Miralay
1. February 2013, 09:26 AM
Allah razı olsun Hasan abim.
Bu konuda hemfikiriz.

Ben," zevvecnâ" ifadesine takıldım.

Bu konudaki değerli görüşlerini öğrenmek istiyorum.
Zira Hakkı abimin,Dost1 abimin ve sizin Arapça bilginiz bana gerçekten ışık tutuyor.
Ben Arapça'ya vakıf değilim. Kur'anı mealleri karşılaştırarak, akıl ve mantık süzgecimle ancak çözümleyebiliyorum. Bir de sizlerin değerli görüşleri bana yol gösteriyor.

Saygı ve dualarımla

dost1
1. February 2013, 02:55 PM
Selamun Aleykum! Degerli Kardeslerim!
"ONLAR/hunne" zamiri sadece "yataklar" sozcugune degil kendisinden once kullanilan cogul sozcuklere gider. Cogullarin cogulunda Kullanilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Dogrusunu en iyi bilen Allah'tir.
Sevgi saygi ve muhabbetle .
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay
1. February 2013, 05:17 PM
"ONLAR/hunne" zamiri sadece "yataklar" sozcugune degil kendisinden once kullanilan cogul sozcuklere gider. Cogullarin cogulunda Kullanilir.

Bu hunne Muhammed Esed'e göre
yalnizca "yükseltilmis dösekler"e gidiyor.

Esed'in
cevirisi:

34 Ve yüceltilmis esler(i onlarla olacak). 35 cünkü Biz onlari yenilenmis bir hayatta tekrar var etmis olacagiz.

Esed'in aciklamasi
dipnot 13:

Benim tercih ettigim* ceviri en önde gelen bazi müfessirlerin kabul ettikleri ceviridir (mesela Begâvî, Zemahserî, Râzî, Beydâvî vb). Bunun iki gerekcesi var. Birincisi klasik Arapcada firâs terimi (lafzen yatak veya sedir) cogunlukla mecazî olarak "kadin"i veya "koca"yi anlatmak icin kullanilir. (Râgib, ayrica Kâmûs, Tâcu'l-Arûs, vb). Ikincisi hemen arkasindan gelen ayette Allah onlari (hunne) yenilenmis bir hayatta tekrar var edecegini buyurmaktadir...

Arti,

Yaseen'in COMPANIONS OF HEAVEN baslikli makalesini
kaynak olarak daha önce göstermistim; bunu bir daha belirteyim.
http://www.free-minds.org/companions-heaven

Vâkia 35-37'de (huriler misillu) bir Nesne yok. Yalnizca 36'daki ensa'nâhunne ve 37'deki fecealnâhunne ifadelerinde gecen HUNNE var, ki disiligi cagristiran cogul bir zamir olup 34'teki "furusin merfûah - yükseltilmis dösekler"e gider.

Verses 56:35-37 do not contain an object (such as mates or companions). There is only a pronoun (hunna) in plural feminine connotation found in verses 56:35- ansha/nahunna - and 56:36 – FajaAAalnahunna-. This pronoun is referring to the noun/object mentioned in verse 56:34 that is: “furushin marfooAAatin” (luxurious furnishings/raised couches or beds).

_________________________________

*M Esed'in birinci gerekcesini sayin dost1 cökertiyor; ikinci gerekce ise birinciye baglidir; o yüzden birinci gecersiz olunca ikinci de gecersiz oluyor. Nitekim FURUS dösekler olarak birakildiginda onun hemen arkasindan gelen ayette, Esed'in deyimiyle, Allah ilk var edilislerini gerceklestirdik onlarin... buyurmaktadir.

sevginur
1. February 2013, 06:06 PM
Selamun aleykum kardeşlerim bilenle bilmeyen bir olmaz elbet
Yazdığınız iştişareleri okurken benimde dikkatimi çekti araştırdığımda ayette döşekler kelimesinin çok çok farklı meallerini okudum..Elimde mustafa islamoğlu mealinden yüksek döşeklere ''mecazen cazibe katsayısı yüksek göz kamaştırıcı eşler '' demiş...Diğer mealleri söylemekbile istemiyorum ''gökle yer arası beşyüz metre döşekler makamlar gibi sanki görmüşler gibi tefsir etmişler ..

merdem
1. February 2013, 06:16 PM
bir yerlerden gök gürültüleri duyar gibi oluyorum, insaAllah ortalik alt üst olmaz.

galipyetkin
1. February 2013, 09:12 PM
Sayın Sevginur

Neden ''döşek'' ifadesini, yeniden yaratılmış ortamın ''Yaşam şartı/ortamı'' olarak düşünmüyorsunuz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur
1. February 2013, 10:38 PM
Sayın Sevginur

Neden''döşek'' ifadesini '' yeniden yaratılmış ortamın ''Yaşam şartı'' olarak düşünmüyorsunuz?

sayın galipyetkin

''Döşek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarımdan edindiğim izlenim .Araplar kadınlara Araplar kadına "firaş (döşek) diyorlarmış bu kadınlardan kasıt el-hum´1-ındir. Biz onları bir annden doğmaksızın yarattık, demektir. Maksadın ademoğlu kadınları oldukları da okudum..Biz onları yeniden yarattık demektir ki. bu da onların gençlik haline ve mükemmel güzelliğe döndürülmeleri demektir.sizin kasdettiğinizde bu Yani yaşlı kadını da, genç olanları da aynı şekilde yarattık. Onlardan daha önce sözedilmediği halde zamir ile sözkonusu edilmiş olmaları bu kadınların da Ashabul-yemîn arasına girmelerinden dolayıdır.
kadından bahsediyorsa döşek kelimesi oturuyor kafamda ama öncekiler geçmiş ümmetlerden sonrakiler bu zamanın ümmetlerinden olacak deniyor burayı anlayamadım .geçmiş yada yeni olabilirmi amellerin eskisi yenisi gibi yani
şöyle diyeyim benim görmediğim neslim ve gördüğüm neslim nasıl ayırım yapılacak

galipyetkin
1. February 2013, 11:25 PM
yani?...

sevginur
1. February 2013, 11:36 PM
heyecanlandım birden kendimi sınıf tahtasına çıkmış tembel öğrenci gibi hissettim hepiniz alim sayılırsınız neyse buyrun verilen rivayetin ayete uygunluğunu göremedim Rabbimiz geçmiş gelecek sigasını kullanmışmı..

Ebu´l-Aliye, Mücahid, Ata b. Ebi Rebah ve ed-Dahhak şöyle demişlerdir: "Öncekilerden de çok vardır" buyruğundan kasıt, bu ümmetin ilkieridir. "Sonrakilerden de çok vardır" buyruğunda da kasıt bu ümmetin sonra ge*lenleridir. Buna da İbn Abbas´tan: "Öncekilerden de çok vardır, sonraki*lerden de çok vardır" âyeti ile ilgili olarak Peygamber (sav)´ın: "Hepsi de be*nim ümmetimdendir." buyruğu delil teşkil etmektedir.[34]

el-Vahidî dedi ki: Cennetlikler iki eşit kısımdır. Bunların yarısı geçmiş üm*metlerden, diğer yansı da bu ümmetten olacaktır.

Ancak bu görüşü İbn Mace´nin Simere´inde, Tirmizi´nin Cami´indc, Bureyde b. Hasîb (r.a)´dan kaydettikleri şu rivayet reddetmektedir. Bureyde dedi ki.: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: "Cennetlikler yüzyinni saf olacaktır. Bunla*rın sekseni bu ümmetten, kırkı ise diğer ümmetlerden olacaktır. Ebu İsa de*di ki: Bvı hasen bir hadistir[35]

"Çok vardır" buyruğu ya mübtedâ olanık merfudur, veya sıfat har*finin haberinin hazfedümesi dolayısıyla inerfu gelmiştir, takdiri de şu şekil*dedir: "Ashabu´l-yeminin iki kalaba*lık grubu vardır. Bunların birisi bunlardan, diğeri de öbürlerindendir." İkinci görüşe göre öncekiler geçmiş ümmetlerden, sonrakiler de bu ümmetten olacaklardır. [36]

Hasan Akçay
2. February 2013, 04:53 AM
''Dösek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarimdan edindigim izlenim. Araplar kadinlara Araplar kadina "firas (dösek) diyorlarmis; bu kadinlardan kasit el-hum´1-îndir.

Sevginur kardesim, bu yanlis izlenimi benim yazdiklarimdan edindiyseniz düzeltmek isterim. Hayir. "Furûs"tan kasit kadinlar olamaz.

Cünkü

Bir: O furûs, sagin halki olup ta cenneti hak eden erkeklere ve kadinlara verilen ödüldür. Tipki SIRIL SIRIL akan pinarlar ve tükenmeyen meyvalar gibi. Bi daha: FURÛS, kendilerine ödül verilenler degil ödülün kendisi.

Iki: Furûs, Rahmân 54’te de geciyor. Ve Allah orada belirtiyor ki cennet halki ipek astarli o ''furûs''un üzerine rahaaat uzanacak. Kadinlar astarli olmaz.

Üc: Sayin dost1 tarafindan da aciklandigi üzere ONLAR, yalnizca dösekler degil dösekler arti pinarlar arti meyvalardir. Allah ''O dösekleri ve pinarlari ve meyvalari öyle bir var ederiz ki'' diyor; "ilk var edilmelerini gerceklestiririz onlarin." Hayir, ''onlari, daha önce hic cinsel iliskide bulunmamiscasina, bâkireler yapariz" demiyor.

Koca, kari, es, kadin kelimelerinin Kurân'daki karsiligi asla dösek degildir; baska kelimelerdir. Örnegin ba'l/zevc, ezvâc, imrâ, nisâ.

Arapcada
bakireligi anlatan kelime de baska.
Onu sonra anlatayim gerektiginde.
Allah isterse.

Fe cealnâ hunne EBKÂRA.

Bekara: erken kalkmak*
Bukraten: sabahin erken vakti
El-bakr: her hangi bir seyin ilki
Bâkûr: mevsime ait ilk meyva, turfanda

EBKÂRÂ döseklerin ve pinarlarin ve meyvalarin ilk var edilisi ile ilgili bir ifade. Daha önce onlari, ne cin ne insan, hic kimse ellemis, yemis, icmis olamaz. Cünkü öteki dünyaya özgüdürler; bu dünyada yoklar ki onlari birileri yemis, icmis, ellemis olabilisin (Bakara 25).

_____________________________________________

*“bakara” is to get up early, “bukratan” is early morning. “el bakr” is the first of anything and “baakoor” is the early fruit of the season. http://www.free-minds.org/companions-heaven

galipyetkin
2. February 2013, 09:10 AM
''buyrun verilen rivayetin ayete uygunluğunu göremedim Rabbimiz geçmiş gelecek sigasını kullanmışmı.''

Sayın Sevginur.
Yukarıda yazılanlar sizden alınma.

Bu ifadeler üzerinde sizinle fikir alış-verişi yapmak isterim. Eğer bu yöndeki bilgilerinizden bizi de faydalandırmak isterseniz yeni bir sayfa açarak bizi de o sayfaya davet eder misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

sevginur
2. February 2013, 10:09 PM
Rica ederim galipyetkin kardeşim..

Öncelikle size ve burada bilgilerini paylaşan tüm kardeşlerime tekrar teşekür ederim
Sizin gibi kendini yetiştirmiş degerli kardeşlerimin karşısında benim vereceğim bilgilerden kat kat fazlasını biliyorsunuz..Tevazu gösterdiğinizin farkındayım sağolun, varolun..Yazılarınızı ayırt etmeden Sevinerek heyecanla okuyorum yorum yapmasamda bilgi dağarcığıma yeni bilgiler ekliyorum hamd olsun .Elbette sorularım ,paylaşımlarım olacak sizlerle.. ama şu ara çok önemli işim var..İlk fırsatta nasipse uzun uzun iştişare ederiz .

Allah razı olsun kardeşim galipyetkin

sevginur
2. February 2013, 11:19 PM
''Dösek''' ifadesini izin verirseniz okuduklarimdan edindigim izlenim. Araplar kadinlara Araplar kadina "firas (dösek) diyorlarmis; bu kadinlardan kasit el-hum´1-îndir.

Sevginur kardesim, bu yanlis izlenimi benim yazdiklarimdan edindiyseniz düzeltmek isterim. Hayir. "Furûs"tan kasit kadinlar olamaz.

Cünkü

Bir: O furûs, sagin halki olup ta cenneti hak eden erkeklere ve kadinlara verilen ödüldür. Tipki SIRIL SIRIL akan pinarlar ve tükenmeyen meyvalar gibi. Bi daha: FURÛS, kendilerine ödül verilenler degil ödülün kendisi.

Iki: Furûs, Rahmân 54’te de geciyor. Ve Allah orada belirtiyor ki cennet halki ipek astarli o ''furûs''un üzerine rahaaat uzanacak. Kadinlar astarli olmaz.

Üc: Sayin dost1 tarafindan da aciklandigi üzere ONLAR, yalnizca dösekler degil dösekler arti pinarlar arti meyvalardir. Allah ''O dösekleri ve pinarlari ve meyvalari öyle bir var ederiz ki'' diyor; "ilk var edilmelerini gerceklestiririz onlarin." Hayir, ''onlari, daha önce hic cinsel iliskide bulunmamiscasina, bâkireler yapariz" demiyor.

Koca, kari, es, kadin kelimelerinin Kurân'daki karsiligi asla dösek degildir; baska kelimelerdir. Örnegin ba'l/zevc, ezvâc, imrâ, nisâ.

Arapcada
bakireligi anlatan kelime de baska.
Onu sonra anlatayim gerektiginde.
Allah isterse.

Fe cealnâ hunne EBKÂRA.

Bekara: erken kalkmak*
Bukraten: sabahin erken vakti
El-bakr: her hangi bir seyin ilki
Bâkûr: mevsime ait ilk meyva, turfanda

EBKÂRÂ döseklerin ve pinarlarin ve meyvalarin ilk var edilisi ile ilgili bir ifade. Daha önce onlari, ne cin ne insan, hic kimse ellemis, yemis, icmis olamaz. Cünkü öteki dünyaya özgüdürler; bu dünyada yoklar ki onlari birileri yemis, icmis, ellemis olabilisin (Bakara 25).


Tekrar tekrar okudum.Arapçadan çok az bilgim var.arapça bilmeyen biri anlıyamıyacakmı arapça bazı kelimelerin kök anlamlarından türetildiğini biliyorum..Dediğiniz gibi kadınlar anlmında değilmiş. Teşekür ederim araştırmama vesile oldunuz ayetteki ''furûs''kadın olarak meal veren kaynaklar mevcut halen düşünüyorum inş ilerde düşüncemi paylaşırım.. Bu arada nebe süresi 6 ayetinde mihâden döşek kılmadıkmı cümlesi anladığımız anlamda döşek değil benzetme desek Mihâd: Beşik, menzil ve mekan anlamında beşik anlamı verilmiş arz ritmik bir harekete sahip olduğunu tanımlıyor döşek kelimesini mecaz olarak vermiş değilmi..bazı kelimelerde arapçada dişil yada erkil zamirlere girincede farklı işte orasını nasıl kavrayacağızayrı bir sorun
1. e : mı
2. lem nec’al(i) : kılmadık
3. el arda : arz, yeryüzü
4. mihâden : döşek

umarım sizi sıkıp bunaltmadım hoş görünüze sıgınıyorum aslında en büyük sorunum kuranı anlamaya nasıl bir yol izleyip çalışmalıyım bir türlü program yapamıyorum ordan oraya atlıyorum .sonunç kafa karışlıklığı getiriyor Allah benim gibi istekli kardeşlerimin en dogru şekilde kavramalarını nasip etsin inşALLAH

merdem
3. February 2013, 04:12 AM
Nisa / 1. Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinize takvâlı davranın. Ve Kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'a ve akrabalığa takvâlı davranın. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.


Âyetin birinci kısmında, Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan ifadesiyle, insanların yaratılış mucizesine dikkat çekilmiştir. Bu Âyet, İsrâîliyatın etkisiyle yanlış değerlendirilerek; Allah'ın ilk önce Âdem'i bedenî ve zihnî donanımlarının tümüyle bir anda yoktan var ettiği, sonra da Âdem'den Havva'yı yarattığı iddia edilmiştir. İşte bu husustaki görüşler:

Buradaki ez-zevcu kelimesinden murad, Havva'dır.


Tekvir / 7. nefisler eşleştirildiğinde,


Âyetteki nefislerin eşleştirilmesi ifadesi hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır." Ruhlar bedenleriyle birleştirildiğinde, Herkes amellerinde kendi benzerleriyle birleştirildiğinde, Müminler hurilerle birleştirildiğinde, Yahudi Yahudi ile Hıristiyan Hıristiyan ile birleştirildiğinde, Canlar amelleriyle birleştirildiğinde" şeklindeki yorumlar bunlardandır.

Âyetteki زوّجت - züvvicet kelimesi, bir araya getirmek demektir. Ama her hangi iki şeyi bir araya getirip bir çift oluşturmak değil, bir şeyi misliyle, simetrik eşiyle bir araya getirmek, bir takım oluşturmak demektir. Aynı kelime, Şûrâ Sûresinin 50. Âyetinde bir batındaki/ana karnındaki birden çok çocuğu ifade etmek için, Vâkıa Sûresinin 7. Âyetinde ise mahşerde diriltilen insanların üç grupta toplanmalarını ifade etmek için de kullanılmıştır.

Tekvîr Sûresinin bu Âyetinde de mahşer sahnelendiğine göre, Vâkıa Sûresinin 7. ve sonraki Âyetleri bu Âyetin detayı olarak düşünülebilir. Bu durumda, Âyette geçen eşleştirmenin Vâkıa Sûresindeki sağcılar, solcular ve öncüler şeklinde kendi aralarındaki eşleştirme ile aynı olduğu söylenebilir.





El-insan’ın nefs yönünün yaratılışında öncelikle şu konu çok önemlidir;

İnsan TEK BİR NEFS’ten yaratılmıştır, ondan da ZEVC’i yaratılmıştır, Kıyamet Günü NEFSLER tekrar ZEVC’leştirilecektir. Nisa Suresi 1. Ayet, Tekvir Suresi 7. Ayet ve benzeri diğerleri bunu anlatmaktadır. Buradaki ZEVC kavramı “biyolojik eş” ile karıştırılmaktadır lakin Kuran’da anlatılan burada kullanılan ZEVC in biyolojik eş olmadığı İnsan’ın nefs yönünü oluşturan iki kutuplu bir yapıyı düşündürmektedir.

el-İnsan’ın NEFS yönü, Kuran’da anlatıldığı üzere bu muhtariyetini yani iradesini istediği yönde kullanabilmesi için – Kuran’daki sembol tabirleri ile söylersek – % 50 Melek, % 50 Şeytan (İblis) potansiyelleri ile donatılmıştır.

Hasan Akçay
3. February 2013, 10:36 AM
102:7’deki عين yakîn, "göz ile" demek. Buradaki عين: insan gözü.
88:12’deki عين câriyeh ise "akan pinar" demek. Buradaki عين: su gözü.

Görüldügü gibi harekesiz mushafta ikisinin yazilisi da ayni (عين);
ama anlam keyfe birakilmamis olup muhtevadan ortaya cikar.

Örnegin Vâkia 22’deki عين insan gözü müdür ya da su gözü mü, muhtevadan anlasilir.

Zevvece de
öyle.

Bu fiil,

Ahzâb 37’de evlendirmek anlamini tasiyor: Seni Zeyd'in eski esiyle زوجنا.
Tekvîr 7’de ise bir araya getirmek, birlestirmek: Canlar *زوجت.


* * *

Bu dünyada Allah’i kâle alanlar
öteki dünyada nasil ödüllendirilecek?

Tûr 17-20’de
Allah
onu anlatiyor.

17.Allah’i kâle alanlar bahcelerde, nimetler icindedir.
18.Allah’in onlara verdikleriyle mutlu... Ve Allah ates cezasindan uzak tutar onlari.
19.Amellerinize karsilik afiyetle yiyin, icin.
20.Dizi dizi koltuklara yaslanirlar. Ve onlari hûrin عين ile زوجنا.

20’de gecen
hûrun عين ve "وزوجنا"yi
dogru anlamak isteyene
Allah'in bi tek şu gercegi yeter:

17.Bahcelerde nimetler icinde olanlar kim? Kadin erkek, Allah’i kâle alanlarin hepsi.
18.Mutlu ve ates cezasindan uzak olanlar? Kadin erkek, hepsi.
19.Orda yiyip icmeyi kim hak etmis? Kadin erkek, Allah'i kâle alanlarin hepsi.
20.Allah dizi dizi koltuklara kimi oturtur; kimi hûrin عين ile وزوجنا? Kadin erkek, hepsini.

O halde eger

cenneti hak eden kadinlarin
disilerle
evlenmesi makul ise

عين huriler anlaminda "iri gözler"dir;
زوجنا evlendirdik anlamina gelir.

Allah

Cenneti hak eden, örnegin, karilarimizi
iri gözlü, turunc memeli, sehvetli hurilerle evlendirecek.

Yok eger

Cenneti hak eden karilarimizin
sehvetli hurilerle evlenmesi abes ise

عين pinarlar anlaminda "su gözleri"dir;
زوجنا bir araya getirdik.

Allah

Cenneti hak eden, örnegin, karilarimizi
pinarlarla bir araya getirecek;

onlara
rahat koltuklarla, yiyeceklerle, iceceklerle birlikte serin pinarlar da verecek.

Kadin erkek, cenneti hak eden herkes, pinar baslarinda zevk sürecek.

___________________________________

*
ölüm esnasinda can bedenden cikar (Zümer 42);
kiyamette yeniden bedenle birlestirilir.

sevginur
3. February 2013, 04:50 PM
Ayetlerde bazılarına cennetten bahsediyor bazılarına Rabbimizin sevdiği kullardan olacağını, bazılarının razı olduğu kullardan olacağını ifade ederken Kadın,erkek kim ALLAH’ın kitabullahına uygun davranırsa iyi işler yaparsa mükafatlandırılacağı söylüyor. Cennet tasvirleri ve kadınla ilgili ayetlere baktığımızda erkekler özendiriliyor,kadınlarda genççecik olması kadınların esnetik güzellik gibi arayışlarını düşünürsek annelik eşlik yaradılış itibariyle erkek kadın gibi değildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler anladığım kadarı ile güzellik kavramı olarak kadın görünüyor ayetlerde .kadınların genç olarak yaratılması kadınlar için mükafatlardan biri olarak algılayabiliriz diye içimden geçirdim

Hasan Akçay
4. February 2013, 06:13 AM
yaradilis itibariyle erkek kadin gibi degildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler

Erkeklerin asi olmasi, zor kabul etmesi yaradilislarinin icabidir? Yani Allah öyle istiyor? Sözlerimizi ayetlerle örneklersek okuyanlar daha kolay anlar. Ben öyle yapmaya calisacagim.

Allah'in Nisâ 34'teki hükmü geregince erkekler kadinlarin "kavvâm"idir.

Mevcut meallere bakarsaniz kavvâm "yöneticiler"dir yani Allah "Erkekler kadinlarin üzerinde yöneticilerdir," diyor...mus; kadinlar erkeklere itaat edecek...mis.

Oysa kavvâm destekleyenler demek. Bunu Nisâ 135'te Allah söylüyor: Inananlar! Allah icin taniklik ederek ADALETI destekleyenler olun (kûnû "kavvâm"îne bil KIST).

Yönetilip yönlendirilen

adalet adalet olmaktan cikar, birilerinin borazani olur;
kadin kadin olmaktan cikar, samar oglani olur.

Hayir!

Allah'in istedigi acik ve nettir. Inananlar adaletin ve kadinlarin ihtiyaclarini temin ederek onlari destekleyecek ama asla yönetip yönlendirmeye, koruyup kollamaya yeltenmeyecek. Onlar kendi kendilerini yönetecekler. Kadinlar, tipki erkekler gibi, gelismelerini tamamlamis yetiskinlerdir; yönetilip yönlendirilmeye, korunup kollanmaya muhtac degildir.

Hem, yönetip yönlendirmek ve koruyup kollamak masum da degildir.
Cumhuriyeti koruyup kollamak icin cumhuriyetin icine ettiler bu ülkede;
basbakan astilar.

Yine Nisâ 34:

Allah bazi kimselere bazilarina verdiginden daha cok verir; iste o sayede erkekler mallarindan harcayip kadinlara destek olurlar; iyi kadinlarsa itaat ederler ve Allah'in korudugu üzere gizliyi korurlar.

Acik ve net. Kadinlarin itaati sarta baglidir yani Allah'in, ERKEKLERE daha cok vermesine. Oysa Allah bazan kadinlara daha cok verir ve o zaman kadinlar mallarindan harcayip erkeklere destek olurlar ama bu, onlarin erkekleri yönetip yönlendirmesini gerektirmez.

Tabii, ayni kural erkeleri de baglar.

Kisacasi
erkekler kadinlara omuz verecek,
kadinlar erkeklere.

Erkekler kendilerinin "destekciler"i olan kadinlara hangi bakimdan itaat ederse
kadinlar da kendilerinin "destekciler"i olan erkeklere o bakimdan itaat ederler.

Kayitsiz sartsiz itaat Allah'adir; o alanda kadin erkek herkes islam (teslim) olmakla yükümlüdür. Hucûrât 13: Allah'i kim daha cok kâle alirsa Allah'in indinde daha üstün odur. Kadin erkek farketmez.

Konudan uzaklastik. Simdilik bu kadar.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

Hasan Akçay
6. February 2013, 04:07 PM
Bir ifadenin anlamini
onun önündeki ve ardindaki cümlelerden
cikarabiliriz.

Bi denemek ister misiniz.

Örnegin asagida gecen
"kâsirâtut tarf"in ne oldugunu
hicbir meale bakmaksizin
lütfen söyler misiniz:

49.Allah’i kâle alanlarin ulasacagi güzel bir yer var:
50.kapilari onlara acik Adn bahceleri.
51.Orda rahaaat uzanirlar; bol bol meyva ve icecek isterler.
52.Ve önlerindedir bir birine denk kâsirâtut tarf.
53.Hesap günü icin size söz verilen iste bu.
54.Iste bu, tükenmesi olmayan rizkimizdir.

Kâsirâtut tarf:

A.BAGLAR, BAHCELER
B.KADINLAR, KIZLAR
C.KOLTUKLAR, YATAKLAR
D.MEYVALAR, ICECEKLER
E.LALELER, GÜLLER

Sevgi ile,
Hasan Akcay

ates demir
6. February 2013, 11:47 PM
Kasuratut tarf ı
Guzel olan seylerden cokca bahşedilmesi olarak algiliyorum.
Antiparantez Allah i kaale almak nasil olur? Onu bir sorayim dedim.
Cevabiniz lutfen evrensel olsun. İslam evrenseldir kuralına binaen.
Cevap 15. Yuzyilda Amerikada yasayip ölmüş kizilderilileride kapsasin, kuzey kutbuna yakın yaşayıp ölen eskimolari da.
Kapsasinki Allah adildir sozu Hakk olsun.

Hasan Akçay
7. February 2013, 08:00 AM
Allah i kaale almak nasil olur?

Allah'i kâle almak = takva sahibi olmak. Allah'i kâle alanlar = muttekiûn. Cenneti hak edip kitabi sagdan verilecek sekilde yasayanlar.

Allah'i kâle alanlar yerine
takva sahipleri diyerek

sorumu bir daha soruyorum:

Bir ifadenin anlamini
onun önündeki ve ardindaki cümlelerden
cikarabiliriz.

Bi denemek ister misiniz.

Örnegin asagida gecen
"kâsirâtut tarf"in ne oldugunu
hicbir meale bakmaksizin
lütfen söyler misiniz:

49.Takva sahiplerinin ulasacagi güzel bir yer var:
50.kapilari onlara acik Adn bahceleri.
51.Orda rahaaat uzanirlar; bol bol meyva ve icecek isterler.
52.Ve önlerindedir bir birine denk kâsirâtut tarf.
53.Hesap günü icin size söz verilen iste bu.
54.Iste bu, Bizim tükenmeyen rizkimiz.

Kâsirâtut tarf:

A.BAGLAR, BAHCELER
B.DILBERLER, ESLER
C.KOLTUKLAR, YATAKLAR
D.MEYVALAR, ICECEKLER
E.GÜLLER, SÜMBÜLLER

Sevgi ile,
Hasan Akcay

merdem
7. February 2013, 09:10 AM
yaradilis itibariyle erkek kadin gibi degildir itaat ederler, daha kolay kabullenirler

Erkeklerin asi olmasi, zor kabul etmesi yaradilislarinin icabidir? Yani Allah öyle istiyor? Sözlerimizi ayetlerle örneklersek okuyanlar daha kolay anlar. Ben öyle yapmaya calisacagim.

Allah'in Nisâ 34'teki hükmü geregince erkekler kadinlarin "kavvâm"idir.

Mevcut meallere bakarsaniz kavvâm "yöneticiler"dir yani Allah "Erkekler kadinlarin üzerinde yöneticilerdir," diyor...mus; kadinlar erkeklere itaat edecek...mis.

Oysa kavvâm destekleyenler demek. Bunu Nisâ 135'te Allah söylüyor: Inananlar! Allah icin taniklik ederek ADALETI destekleyenler olun (kûnû "kavvâm"îne bil KIST).

Yönetilip yönlendirilen

adalet adalet olmaktan cikar, birilerinin borazani olur;
kadin kadin olmaktan cikar, samar oglani olur.

Hayir!

Allah'in istedigi acik ve nettir. Inananlar adaletin ve kadinlarin ihtiyaclarini temin ederek onlari destekleyecek ama asla yönetip yönlendirmeye, koruyup kollamaya yeltenmeyecek. Onlar kendi kendilerini yönetecekler. Kadinlar, tipki erkekler gibi, gelismelerini tamamlamis yetiskinlerdir; yönetilip yönlendirilmeye, korunup kollanmaya muhtac degildir.

Hem, yönetip yönlendirmek ve koruyup kollamak masum da degildir.
Cumhuriyeti koruyup kollamak icin cumhuriyetin icine ettiler bu ülkede;
basbakan astilar.

Yine Nisâ 34:

Allah bazi kimselere bazilarina verdiginden daha cok verir; iste o sayede erkekler mallarindan harcayip kadinlara destek olurlar; iyi kadinlarsa itaat ederler ve Allah'in korudugu üzere gizliyi korurlar.

Acik ve net. Kadinlarin itaati sarta baglidir yani Allah'in, ERKEKLERE daha cok vermesine. Oysa Allah bazan kadinlara daha cok verir ve o zaman kadinlar mallarindan harcayip erkeklere destek olurlar ama bu, onlarin erkekleri yönetip yönlendirmesini gerektirmez.

Tabii, ayni kural erkeleri de baglar.

Kisacasi
erkekler kadinlara omuz verecek,
kadinlar erkeklere.

Erkekler kendilerinin "destekciler"i olan kadinlara hangi bakimdan itaat ederse
kadinlar da kendilerinin "destekciler"i olan erkeklere o bakimdan itaat ederler.

Kayitsiz sartsiz itaat Allah'adir; o alanda kadin erkek herkes islam (teslim) olmakla yükümlüdür. Hucûrât 13: Allah'i kim daha cok kâle alirsa Allah'in indinde daha üstün odur. Kadin erkek farketmez.

Konudan uzaklastik. Simdilik bu kadar.

Sevgi ile,
Hasan Akcay


Eline saglik Degerli Hasan Kardesim,

sayet bu aciklamani herkes kavrayabilmis olsaydi zaten sevgi ve saygi terimleri tam anlamiyla otomatikman ortaya cikmis ve uygulanmis olurdu.

Elinde kamciyla emreden birine karsi bir insan nasil sevgi ve saygi duyabilirki, olsa olsa nefret ve korku dogurur.

Bazi sapiklari katmiyorum buraya, onlar kamcidan ve pis sözlerden zevk alirlar, zaten insan sifatina katmiyorum o kisileri.

Selam ve dua ile.

Not: Isin aci tarafi, bir takim erkek milleti dünya hayatinda oldugu gibi ahiret hayatini da tekellerine almislar. Kiminle pazarlikta olduklarinin farkina dahi varamayan zavalli mahluklardir bunlar.

Fers
11. February 2013, 02:37 AM
yeni yeni kuranlar uyduralım gitsin " kâsirâtut tarf " neymiş D şıkkı, meyveler, içecekler...


ahver/çok beyaz/iri göz/ak ı ak karası kara göz.../ahver in müennesi(dişi) havraa/huur havraa nın çoğulu...
a yen/göz.../iyn, a yen in çoğulu...
huurin iinin/iri göz sahibi/ak ı ak karası kara göz sahibi...


duhan/51,52,54
innel muttekiine fii makaamin emiinin.../ sakınanlar güvenilir yerde...
fii cennaatin ve uyuunin.../ bahçelerde ve pınarlarda...
kezaalike ve zevvecnaahum bi huurin iinin.../onları eşleştirdik iri gözlülerle...

sad/49,50,51
haazaa zikrun ve inne lil muttekiine le husne meaabin.../ bu bir öğüt, sakınanlara eksiksiz sığınak...
cennaati adnin mufettehaten le humul ebvaabu.../adn bahçeleri, onlara kapılar açık...
muttekiine fiihaa yed uune fiihaa bi faakihetin kesiiretin ve şeraabin.../ yaslanarak isterler orada, türlü meyve ve içecek...

vakıa/32
ve faakihetin kesiiretin ve şeraabin.../ türlü meyveler ve içecek...

meyve ve içeceğin ne olduğu belli zaten, sonrasındaki " kaasiraat ut tarf " ile ilgisi yok...

tirb/akran, etraab/akranlar...
tarafe/et tarf/göz/bakma...
kasr/menetmek/kısmak/kısa kesmek...

sad/52
ve ındehum kaasıraat ut tarfi etraabun.../ yanlarında, göz kapağını/bakış kısan akranlar...
ibrahim/42
laa yerteddu ileyhim tarfuhum.../ bakışları onlara dönmez...
neml/40
ene aatiike bihii kable en yertedde ileyke tarfuke.../ onu sana getiririm, bakışının sana dönüşünden önce/göz kapağın açılıp kapanmadan önce...

.

dost1
11. February 2013, 03:31 AM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!


قيّم - Kayyim sözcüğü "dik, ayakta tutan, gözeten" demektir. Günlük hayatta "mescidin kayyımı, hamamın kayyımı" diye kullanılır. Lisanü'l Arab, c. 7, s. 549)

"Kayyım" sıfatı "başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren" demektir. Sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nîsâ Sûresinin 34. Âyetinin başında Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler... diye yer alır.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
11. February 2013, 09:40 AM
Sayın dost1.

''Kayyum'' için verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Fakat bunun yanında buna çok yakın iki ifade daha var: a)''Veli, b)''Vasi''

Bu üç kelimenin de mânâlarının ve bu mânâlarına göre yerine getirdikleri fonksiyonlarının etraflı bilinmesi gereklidir.

Acaba bu yönde bizi bilgilendirebilir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
11. February 2013, 11:05 AM
Sözcügün (KAYYIM kelimesinin) mübalaga kalibiyla çogul formu Nîsâ Sûresinin 34. âyetinin basinda Allah'in, bazi seyleri bazisina fazla kilmasi ve erkeklerin mallarindan harcadiklari sey nedeniyle erkekler, kadinlar üzerine kavvamdirlar/koruyup, gözeticidirler... diye yer alir.

Sayin dost1, destekleyenler ve omuz verenler es anlamli oldugu için "kavvâm"in Türkçe karsiliklari olarak yukardaki iletimde ikisini de kullandim. Ama sizin onayladiginiz koruyup gözetenler ifadesi? Hayir.

Bir daha, efendim:

Nisâ 34 ve 135'te geçen
KAVVÂM kelimesinin Türkçesi

destekleyenler olabilir;
omuz verenler olabilir;
ayakta tutanlar olabilir.

Ama koruyup gözetenler olamaz.

Çünkü koruyup gözetmek istismara açik bir ifade. Yukardaki iletimde belirtmeye çalistim, cumhuriyetimizi koruyup gözetmek adina cumhuriyetimize müdahale ettiler bu ülkede; bakanlari, basbakani astilar. Koruyup gözetmek masum bir hareket degil.

Eger

Nisâ 135'teki KAVVÂM koruyup gözetenler anlamina gelip
birilerini adaleti koruyup gözetmekle yetkili kilsaydi
adalet adalet olmaktan çikardi; adil kararlar veremez, birilerinin borazanini öttürürdü.

Ve tipki erkekler gibi yetiskin insandir kadinlar; çocuklarini koruyup gözetirler. Onun için bilerler koruyup gözetmenin ne oldugunu. Kadinlari koruyup gözetmek suretiyle çocuk yerine koymaya kimsenin hakki yok.

Koruyup gözetmek nasil
adaleti adalet olmaktan çikarirsa
kadini da kadin olmaktan çikarir.

Hayir.

Allah Nisâ 135'te "Adaletin kavvâmi olun!" derken nasil
adalete müdahaleyi caiz ilan etmiyorsa

Nisâ 34'te de "Erkekler kadinlar üzerine kavvâmdirlar" derken
kadinlara müdahaleyi caiz ilan etmiyor.

Kurân'da bir biriyle ihtilaf halinde ayetler yoktur (4:82);
Nisâ 34 ve 135 bir biriyle ihtilaf halinde gösterilemez.

Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki bagimsiz kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki insan kalarak görevlerini yapabilsinler.

dost1
11. February 2013, 02:32 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Sayın dost1.

''Kayyum'' için verdiğiniz bilgiler için teşekkürler. Fakat bunun yanında buna çok yakın iki ifade daha var: a)''Veli, b)''Vasi''

Bu üç kelimenin de mânâlarının ve bu mânâlarına göre yerine getirdikleri fonksiyonlarının etraflı bilinmesi gereklidir.

Acaba bu yönde bizi bilgilendirebilir misiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Allah razı olsun. Önemli bir noktaya dikkat çekmişsiniz.

"Velî ve Evliyâ" sözcüklerinin kavramsal anlamları İslâm dışı inanç ve kültürlerden Müslümanlara empoze edilmiş, İslâm’ın yozlaştırılması amacına yönelik girişimlerdir ve bu girişimler halen devam etmektedir.

"Velî" sözcüğü, "velâ" kökünden türemiş sıfatı müşebbehe kipinde bir sözcüktür. Mastarı velâyet’dir.

Anlamı, “arada bir şey bulunmadan bitişiklik, yan-yana olma ve yaklaşma, yakın olma” demektir ve “arkadaşlık, yer, niyet, zaman, din ve nisbette, yardımda tam bir yakınlık” anlamı verilmektedir.

“Velâyet” sözcüğü, mastar haliyle Kur’ân’da iki yerde geçmektedir.

Enfal 72:” İnneleziyne amenu ve haceru ve cahedu bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâhi velleziyne avev ve nesaru ülaike ba'duhüm evliyaü ba'd velleziyne amenu ve lem yühaciru ma leküm min velayetihim min şey'in hatta yühaciru* ve inistensaruküm fiyd diyni fealeykümün nasru illâ alâ kavmin beyneküm ve beynehüm miysak* vAllahu bi ma ta'melune Basıyr;”


“Kuşkusuz inanan ve hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla savaşanlar ve barındırıp yardım edenler, evet işte bunlar birbirlerine yakın olanlardır. İnanan ve hicret etmeyenlere gelince, hicret edene kadar, onlara YAKINLIK söz konusu değildir. Ve din uğrunda yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir halk zararına olmaksızın, onlara yardım etmeniz gerekir. Ve Allah yaptıklarınızı çok iyi görür.”

Kehf 44:” Hünalikel Velayetü Lillahil Hakk Huve hayrun sevaben ve hayrun ukba;”


“Orada YAKINLIK ancak Hakk olan Allah’a aittir. Ödüllendirme bakımından en iyi ve kovuşturma yönünden de en iyi olan O’dur.”

"Velâyet" sözcüğü, “ve” harfinin kesresiyle “vilâyet” olarak da okunur.
Normalde anlam değişmemesine rağmen zaman içerisinde vilâyet sözcüğü, kök anlamından uzaklaşmadan “toplumsal yakınlık” anlamında “emirlik, sultanlık anlamında da kullanılmıştır.

“Velâyet” sözcüğü, öz anlamı ekseninde zaman içerisinde kişilerin ve toplumların birbiriyle olan ilişkilerinde kavramlaşmıştır. Kavram olarak da, “ Reşîd bir şahsın, şahsi ve mali işlerini gözetip yürütme hususunda kasır (eksikli, becerisi, yeteneği olmayan) olan bir şahsın yerini tutmasıdır.” demek olmuştur.


“Velâyet” mastarından müştak/türemiş “velî” sözcüğünün anlamı ise, “yakın olan, yakın duran” demektir.
“[B]Velî” sözcüğü ve bu sözcüğün çoğulu olan “evliyâ” sözcüğü Kur’ân’da hep sözcük anlamında kullanılır.

“Velî” sözcüğü Kur’ân’da hem Allah için hem de kullar için kullanılmıştır. “Velî” sözcüğü aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ’dan birisidir.

“Velî” sözcüğü Kur’ân’da :Nasîr /yardımcı; mürşid/aydınlatan, yol gösteren; şefi’/şefâat eden; vâk/koruyucu; Hamîd/ öven, yücelten sıfatları ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır, bağışlayıp merhamet eder, zarardan alıkoyup yarara yaklaştırır nitelemeleriyle birlikte yer alır.

Velîliğin, yakınlığın bu niteliklerle yakın ilişkisi vardır.
Bunlar velînin, yakın olanın belirgin nitelikleridir.
Bu yakınlıklar nicel bir yakınlık değil nitel bir yakınlıktır.
Buna göre “Velî/Yakın Biri” denildiğinde: “Yardım eden, yol gösteren, aracılık yapan, aydınlatan ve koruyan birisi” anlaşılmalıdır.

Bakara 107:” Elem ta'lem ennAllahe leHu mülküsSemavati vel Ard ve ma leküm min dunillahi min veliyyin ve la nasıyr;”


“Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kişi vardır ne de bir yardımcı. ”

Bakara 120:” Ve len terda ankelyehudü ve lennesara hatta tettebia milletehüm kul inne hüdAllahi hüvel hüda* ve leinitteba'te ehvaehüm ba'delleziy caeke minel ılmi, ma leke minAllahi min veliyyin ve la nasıyr”

“Öz milletlerine uymadıkça ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “ Allah’ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir.” İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katından ne bir Yakın Kimsen olur ne de bir yardımcın.”

Nisa suresi âyet 45:” VAllahu a’lemü bi a'daiküm ve kefa billahi Veliyyen ve kefa billahi nasıyra;”


“Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Yakın kişi olarak, Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.”

Nisa 123:” Leyse bi emaniyyiküm ve la emaniyyi ehlil Kitab men ya'mel suen yücze bihi ve la yecid lehu min dunillahi veliyyen ve la nesıyra”


“İş ne sizin kuruntularınızladır ne de Ehlikitab’ın kuruntularıyla. için Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kimse bulacaklardır ne de bir yardımcı.”

Nisa 173:” Feemmelleziyne amenu ve amilus salihati fe yüveffiyhim ücurehüm ve yeziydühüm min fadliHi, ve emmelleziynestenkefu vestekberu feyü’azzibühüm azaben eliymen, ve la yecidune lehüm min dunillahi veliyyen ve la nesıyra;

“Bunun ardından da inanıp barışa yönelik işler yapanların ödüllerini tam verecek ve lütfundan onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır. Kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara gelince, onlara korkunç bir azapla azap edecektir. Böyleleri, kendileri Allah’ın astından ne bir Yakın Kimse bulur ne de bir yardımcı.”

En’âm 51: “Ve enzir bihilleziyne yehafune en yuhşeru ila Rabbihim leyse lehüm min dunihî veliyyün ve la şefiy’un leallehüm yettekun;”


“Rablerinin huzurunda haşr edileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O’nun astlarından ne bir Yakın Kimseleri vardır ne de şefâatçıları.”

En’âm suresi âyet 70:” Ve zerilleziynettehazu diynehüm leiben ve lehven ve ğarrethümül hayatüd dünya ve zekkir bihi en tübsele nefsün bima kesebet leyse leha min dunillahi veliyyün ve la şefiy'un, ve in ta'dil külle adlin la yü'haz minha ülaikelleziyne übsilu bima kesebu lehüm şerabün min hamiymin ve azabün eliymün bima kânu yekfürun;”

“Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’ân ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah’ın astlarından ne bir Yakın Kimsesi kalır ne de şefâatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır.”

Ra’d suresi âyet 37:” Ve kezâlike enzelnahu hukmen arabiyya ve leinitteba'te ehvaehüm ba'de ma caeke minel ılmi, ma leke minAllahi min Veliyyin ve la Vak;”


“İşte biz o Kur’ân’ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah’tan sana bir Yakın Kimse ve bir koruyucu yoktur.”

Kehf suresi âyet 17:” Ve teraşşemse iza taleat tezaveru an Kehfihim zatel yemiyni ve iza ğarebet takriduhüm zateş şimali ve hüm fiy fecvetin minh zâlike min ayatillah men yehdillahu fehüvel mühted ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşida;


“Güneşi görüyorsun: doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir Yakın Kimseyi asla bulamazsın.”

Kehf 26:” Kulillahu a'lemu bima lebisu leHu ğaybüs semavati vel Ard ebsır bihi ve esmı' ma lehüm min duniHi min veliyyin, ve la yüşrikü fiy hükmiHi ehada;

Şura suresi âyet 28,” Ve Huvelleziy yünezzilül ğayse min ba'di ma kanetu ve yenşuru rahmeteHu, ve Huvel Veliyyül Hamiyd;”

” O, onlar (ümit kestikten sonra yağmuru, rahmeti indiren ve rahmetini yayandır. O, Yakındır. Öven yüceltendir.”

Şura 46:” Ve ma kâne lehüm min evliyae yensurunehüm min dunillah ve men yudlilillahu fema lehu min sebiyl;”

“Onların Allah’dan başka kendilerine yardım edecek yakınları da yoktur. Allah kimi saptırırsa, onun için artık bir yol yoktur.”

En’âm 14:” Kul eğayrAllahi ettehızü veliyyen Fatıris Semavati vel Ardı ve Huve yut'ımu ve la yut'am kul inniy ümirtü en ekûne evvele men esleme ve la tekûnenne minel müşrikiyn;”

” ” De ki: “Semavat ve Arz’ın Fatırı olan ve O besleyip-doyuran, kendisi beslenmeyen Allah’dan ğayrını mı Yakın edineyim?” “Ben İslam olanların ilki olmakla emrolundum”, de ve sakın müşriklerden olma.”

A’raf suresi âyet 196:” İnne Veliyyiyellahulleziy nezzelel Kitabe, ve Huve yetevelles salihıyn;”

”Muhakkak ki benim Yakınım, O Kitab’ı indiren Allah’dır!.. Ve O, salihleri Yakın edinir .”

Yusuf 101:” Rabbi kad ateyteniy minel mülki ve allemteniy min te'viylil ehadiys FatıresSemavati vel Ardı ente veliyyiy fiyd dünya vel ahireti, teveffeniy müslimen ve elhıkniy bissalihıyn;”

“Rabbim! Gerçekten sen bana Mülk’den verdin ve bana hadiselerin te’vilinden öğrettin.Semavat ve Arz’ın Fatırı! Dünya’da ve Ahiret’te Sen’sin Yakınım Müslim olarak beni vefat ettir ve beni salihlere kat!”.


Yine “velâ” kökünden, “velâyet” mastarından türemiş olan “ Vâlî” sözcüğünün anlamı da “Velî” sözcüğünün anlamıyla aynıdır. Allah için de kullanılmıştır.

Ra’d suresi âyet 11:” LeHu muakkıbatün min beyni yedeyhi ve min halfihı yahfezunehu min emrillah innAllahe la yuğayyiru ma bi kavmin hatta yuğayyiru ma bi enfüsihim ve iza eradAllahu bi kavmin suen fela meradde leh ve ma lehüm min dunihi min val;


“Her kişi için, önünde ve arkasında, Allah’ın emriyle onu koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendindekileri değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir halka kötülük dileyince, o zaman, onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için, O’nun astlarından bir Yakın olan da yoktur. ”

“ قيّمKayyim” sözcüğü ise “dik, ayakta tutan, gözeten” demektir. Günlük hayatta “mescidin kayyımı, hamamın kayyımı” diye kullanılır. (Lisanü’l Arab, c. 7, s. 549)

Mescidin, hamamın kayyımı denildiğinde; mescidin,hamamın ayakta kalarak işlevini sürdürebilmesi için hizmet ederek mescidi ve hamamı koruyup gözeten anlaşılır.

“Kayyım” sıfatı “başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren” demektir. Nitekim sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nisa/34’ün başında “Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler ...” diye yer alır.

Burada sözcüğün asıl anlamı kavvam olunan şeyin ayakta durarak işlevini yitirmemesi için hizmet edilerek gözetilmesidir. Nisa 34. ayeti "Allah’ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/ kadınların hizmetini görerek koruyup, gözeticidirler ..." şeklinde meallendirebiliriz.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
11. February 2013, 04:01 PM
Selamun Aleyküm! Değerli HAsan Akçay Kardeşim!



Sayin dost1, destekleyenler ve omuz verenler es anlamli oldugu için "kavvâm"in Türkçe karsiliklari olarak yukardaki iletimde ikisini de kullandim. Ama sizin onayladiginiz koruyup gözetenler ifadesi? Hayir.

Bir daha, efendim:

Nisâ 34 ve 135'te geçen
KAVVÂM kelimesinin Türkçesi

destekleyenler olabilir;
omuz verenler olabilir;
ayakta tutanlar olabilir.

Ama koruyup gözetenler olamaz.

İsterseniz olup olamayacağına birlikte bakalım.

Önce sizin olabilir dediklerinize sözlükten bakalım.

"Destekleyenler" olabilir demiştiniz.
Net olarak görebilmek için destek, destek olmak, destekleme,desteklemek sözcüklerine bakalım.
destek:
* Dayanak, dayak.
* Üzerine bir şey oturtmaya, tutturmaya, koymaya yarar araç, hamil.
* Yardımcı.
* Bir vektörü taşıyan sonsuz doğru.
* Bir birlik için sağlanan yardım veya koruma.

destek olmak:
* güç sağlamak, yardımcıolmak.

destekleme:
* Desteklemek işi.
* Devletçe yapılan para yardımı, sübvansiyon.

desteklemek:
* Destek koymak.
* Bir kimse veya kuruluşa yardım sağlamak, müzaheret etmek.
* Arka olmak, arka çıkmak.

"Omuz verenler" olabilir demiştiniz.

omuz vermek:
* omzuyla dayanmak.
* destek olmak.

"Ayakta tutanlar" olabilir demiştiniz.

ayakta tutmak:
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
* o şeyin sürekliliğini sağlamak.


Ama koruyup gözetenler olamaz demiştiniz.



Biz ne demiştik:
م - Kayyim sözcüğü "dik, ayakta tutan, gözeten" demektir. Günlük hayatta "mescidin kayyımı, hamamın kayyımı" diye kullanılır. Lisanü'l Arab, c. 7, s. 549)

"Kayyım" sıfatı "başkasının faydasına olan şeyleri yerine getiren" demektir. Sözcüğün mübalağa kalıbıyla çoğul formu Nîsâ Sûresinin 34. Âyetinin başında Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcadıkları şey nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar/koruyup, gözeticidirler... diye yer alır.

ayakta tutmak:
* oturtmak gerekirken oturtmamak.
* bozulmasına, yıkılmasına, çökmesine engel olmak.
* bir kuruluşun yaşamasını sağlamak.
* o şeyin sürekliliğini sağlamak.

korumak:
* Bir kimseyi veya bir şeyi dışetkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek,
vikaye etmek, sıyanet etmek.
* Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi her türlü tehlikeden esirgemek, onu desteklemek,
himaye etmek.
* Tehlikeye karşıdenetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek.
* Tehlikeli, zararlı durumları önlemek.
* Bir şeyin eskimesini, yıpranmasınıönlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek.
* Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek.
* Karşılamak, denk gelmek.

gözetmek:
* Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek.
* Önem vermek, göz önünde bulundurmak, ayrıtutmak.
* Kollamak, kayırmak, beklemek.
* Bir sonuca giderken bütün ayrıntı ve etkenleri dikkate almak.
gözetici:
* Gözetme yapan, koruyucu, bakıcı, kollayıcı

Takdir sizindir.

Çünkü koruyup gözetmek istismara açik bir ifade. Yukardaki iletimde belirtmeye çalistim, cumhuriyetimizi koruyup gözetmek adina cumhuriyetimize müdahale ettiler bu ülkede; bakanlari, basbakani astilar. Koruyup gözetmek masum bir hareket degil.


İstismara açık olmayan ifade bulmakta zorlanırsınız. Siz ne söylerseniz söyleyin insanlar anlamak istediklerini anlarlar.

Kötü örnek doğru sözü yanlış kılmadığı gibi iyi örnek de yanlış sözü doğru kılmaz.



Eger

Nisâ 135'teki KAVVÂM koruyup gözetenler anlamina gelip
birilerini adaleti koruyup gözetmekle yetkili kilsaydi
adalet adalet olmaktan çikardi; adil kararlar veremez, birilerinin borazanini öttürürdü.

Nisa 34.Ayette adaletten sözedilmez erkeklerin kavvamlığından sözedilir. Erkekler kadınların kavvamıdırlar. Onların ayakta tutulması için hizmetlerini görerek koruyup gözetenleridirler.


Ve tipki erkekler gibi yetiskin insandir kadinlar; çocuklarini koruyup gözetirler. Onun için bilerler koruyup gözetmenin ne oldugunu. Kadinlari koruyup gözetmek suretiyle çocuk yerine koymaya kimsenin hakki yok.


Kadınlar yetişkin de olabilirler yetişkin de olmayabilirler. Yetişkin kadınlar şüphesiz çocuklarının kavvamıdırlar. Çocuklarının hizmetini görerek koruyup gözetirler. Bu işi yapmaları onları çocuk yerine koymak değildir.


Koruyup gözetmek nasil
adaleti adalet olmaktan çikarirsa
kadini da kadin olmaktan çikarir.

Yukarıda sözlük anlamlarını verdiğimiz " koruyup gözetmek" işi; adaleti adalet olmaktan nasıl çıkarır; kadını kadın olmaktan nasıl çıkarır? Şaşılacak bir durum.Yukarıda anlamı verilen sözcüklere rağmen böyle düşünürseniz bu sizin kararınız olur.


Hayir.

Allah Nisâ 135'te "Adaletin kavvâmi olun!" derken nasil
adalete müdahaleyi caiz ilan etmiyorsa

Nisâ 34'te de "Erkekler kadinlar üzerine kavvâmdirlar" derken
kadinlara müdahaleyi caiz ilan etmiyor.

Bakalım Allah Nisa 135 de ne diyor.

Nisa;135:"Ya eyyühelleziyne amenu kûnu kavvamiyne bil kıstı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla bihima fela tettebiul heva en ta'dilu ve in telvu ev tu'ridu fe innAllahe kâne bi ma ta'melune Habiyra"

Bu ayette hangi sözcük "adalet"tir?

Sanırım siz "kıst" sözcüğünü adalet olarak anlıyorsunuz.

Ayette geçen “ قسطkıst” sözcüğü genellikle “ عدلadalet” diye açıklanmıştır. Böyle açıklanmış olmakla beraber, “kıst” sözcüğü tam olarak “adalet” demek değildir. Çünkü “adalet”, “bire bir karşılık, denge, denklik, eşitlik” (Lisanü’l-Arab; c.7, s. 359-360) demek iken, “kıst” sözcüğü “nasip, pay, hak edilmiş olan pay” (Lisanü’l-Arab, c.6, s. 123-128) demektir.

“Kıst” söz konusu olduğunda, mutlaka hak edilen ve söz verilen kadar karşılık ödenir. Bir nevi eşitlik olan “adalet” ise işlenene bire bir karşılık vermeyi gerektirir. Hâlbuki eşitlik her zaman hakkın karşılığı değildir, hatta bazen de zulümdür. Nitekim çalışma hayatında eşitlik esası değil, elemanların kalifiye oluşu, kıdemi gibi hususlar hesaba katılarak kıst esası uygulanır; böylece ücretler kişilerin niteliklerine göre belirlenir. Bir aile reisi de evlâtları arasında eşitlik ilkesiyle değil, kıst ile muamele yapar. Çünkü her çocuğun yaşına ve gördüğü eğitime göre ihtiyaçları değişiktir ve çocuklar aile bütçesinden bu ihtiyaçlara göre pay alırlar. Meselâ, biri ilk öğretimde diğeri üniversitede okuyan iki çocuklu bir aile, çocukların harçlıklarını hiçbir zaman eşit miktarlarda tespit etmez.
Türevleriyle birlikte Kur’an’da 27 kez yer alan “kıst” sözcüğünün, “ اقتساط iktisat [zulme yol açmadan, aşırıya kaçmadan, hayırlı, yararlı yolu izlemek”, “ تقسيط taksit [hakkı olan bir şeyi belli zamanlara pay pay bölmek]” ve “ قسطاسkıstas” formları Arapça anlamlarının aynısıyla Türkçede de kullanılmaktadır.
Rabbimiz hem “ عادلAdil”, hem de “ قاسطKasit”tir. Yani, hem adaletle hem de kıst ile muamele eder:




Kurân'da bir biriyle ihtilaf halinde ayetler yoktur (4:82);
Nisâ 34 ve 135 bir biriyle ihtilaf halinde gösterilemez.

Kesinlikle Kur'an'da birbiriyle ihtilaf halinde olan ayetler bulunamaz.
Nisa 34 ve 135 birbiriyle ihtilaflı değildir.

Nisa;34: ErRicalu kavvamune alen nisai bi ma faddalAllahu ba'dahüm alâ ba’din ve bi ma enfeku min emvalihim fessalihatü kanitatün hafizatün lil ğaybi bi ma hafızAllah vellatiy tehafune nüşüzehünne feızuhünne vehcüruhünne filmedaciı vadribuhünne, fein eta'neküm fela tebğu aleyhinne sebiyla innAllahe kâne Aliyyen Kebiyra"

"Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine iyi koruyup iyi gözeticidirler. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler; Allah'ın koyduğu kurala uyanlardır, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle henüz gelmediği hâlde başlarına gelebilecek felaketler için koruyucudurlar. Dik kafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yan gelip yattıkları yerlerde; kendi ülkeniz sınırları içerisinde göç ettirin ve de baskı yapın. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah, çok yücedir, çok büyüktür."

Nisa 135: "Ya eyyühelleziyne amenu kûnu kavvamiyne bil kıstı şühedae Lillahi ve lev alâ enfüsiküm evil valideyni vel akrabiyn* in yekün ğaniyyen ev fakıyren fAllahu evla Bihima fela tettebiul heva en ta'dilu ve in telvu ev tu'ridu fe innAllahe kâne Bi ma ta'melune Habiyra"

"Ey iman etmiş kimseler! Kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, Allah için tanıklık eden kimseler olarak hakkaniyeti tümden ayakta tutanlar/ gözetenler olun. İster zengin olsun, ister fakir olsun, bilin ki Allah, ikisine de daha yakındır. Artık adaleti yerine getirebilmek için boş-iğreti arzunuza uymayın. Eğer eğip bükerseniz veya geri durursanız, biliniz ki şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır."

Ayetlerde hiçbir ihtilaf yok ancak Siz sözcüklerden algınıza göre ihtilaf olduğuınu varsanıyorsunuz.



Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki bagimsiz kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki insan kalarak görevlerini yapabilsinler.

Değerli Kardeşim.
Sözcüklerin anlamlarını en başda belirttik. Karar algınıza göre olacaktır. Takdir sizindir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Hasan Akçay
12. February 2013, 03:51 AM
Ayette geçen قسط KIST sözcügü genellikle عدل ADALET diye açiklanmistir. Böyle açiklanmis olmakla beraber, KIST sözcügü tam olarak “adalet” demek degildir.

Bizim konumuz, genellikle degil özellikle Nisâ 135'te geçen KIST. O ayette tanikliktan ve ananiz babaniz bile olsalar denerek davalilardan, kisacasi "mahkeme"den söz ediliyor. Iste ADALET odur, efendim; mahkeme, "mahkeme"nin isi.

Açiklamami
buna göre yapmisim:

Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki bagimsiz kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki insan kalarak görevlerini yapabilsinler.

korumak:
* Bir kimseyi veya bir seyi dis etkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek, vikaye etmek, siyanet etmek.

Bir kimse veya bir sey: keriz feneri misillu bir yolsuzluk davasina bakacak olan mahkeme
dis etkiler, tehlikeler: aleyhlerine karar verilen hortumcularin gazabi

Yukarida sözlük anlamlarini verdigimiz "koruyup gözetmek" isi; adaleti adalet olmaktan nasil çikarir; kadini kadin olmaktan nasil çikarir? Sasilacak bir durum.

Mahkemenin yargiclarini hortumcularin gazabindan korumak adina görevden alip bir sekilde cezalandirma yetkiniz varsa mahkeme o davaya hakkiyla bakamaz; adalet adalet olmaktan çikar.

Simdilik bu kadar. Allah izin verirse devam edecegim. Yazinizda konumuzla ilgisi olmayan ifadeler var. Isterseniz onlari silebilirsiniz. Hatta bence iyi olur.

Hasan Akçay
13. February 2013, 04:59 AM
Erkekler kadinlari koruyup gözletirler ki
kadinlar
dik baslilik edip aile kurumuna bas kaldirmasinlar; örnegin baska erkeklerle yüz göz olup aileyi dagitmasinlar.

Koruyup gözetmeci zihniyetin dogal sonucu: Nisâ 34’teki "vadribuhunne"den kasit, kadinlari

dövün (Bursevî)
dövün (Diyanet)
dövün (Elmalili)
dövün (Mevdudi)
dövün (M Esed)
dövün (S Ates)

Bunda sasilacak hiç bi sey yok. Çünkü dayak bir koruyup gözetme aracidir. Analar yaramaz çocuklarini döverler; elleri dert görmesin, deriz.

Hiç sasirmayin, hiç "fakat ama lakin" demeyin. Çünkü korumaci zihniyete göre kadinlar kendilerini koruyamazlar ve tipki KÜÇÜKLER GIBI yaramazlik ettiklerinde dövülmeyi hak ederler.

Diyanet tesadüf degil;
bursevîler, elmalililar, mevdudiler, m esedler, s atesler… tesadüf degil.

Dayak, koruyup gözetmenin içinde var.

Erkeklerin kadinlari
koruyup gözetmesini onayladiginiz an
dayaktan geçirmesini de onaylarsiniz.

Oysa gerçek... bambaska.

Sorumsuzca davranip aileyi dagitmaya egilimli olan, erkektir. Kadin, aileyi bir arada tutmak için gerekiyorsa zehir bile içer; aileyi bir arada tutmak kadinin yaradilisinda var.

Ama

siz onu
koruyup gözetmek adina
dövdügünüz için

yaratildigi gibi yasayamaz kadin
ve
kadin olmaktan çikar.

merdem
15. February 2013, 05:08 AM
Edip Yüksel ve Yasar Nuri Öztürk "dövün" diye cevirmemisler.


Nisa Suresi / 34


Edip Yüksel:


Erkekler kadınları gözetirler. Zira ALLAH herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. Nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. Erdemli kadınlar, (Tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve ALLAH'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. İffetlerinden endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın ve nihayet onları çıkarın. Size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın. ALLAH Yücedir, Büyüktür.


Yasar Nuri Öztürk:


Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah'ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür.


"Evden cikarin" "baska yere gönderin" den maksat ayrilin/bosanin olabilirdi. Cöle yada kutuplara gönderilecek halleri yokya:p

merdem
15. February 2013, 05:16 AM
Edip Yüksel KAVVAM' i izah ediyor:



“Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa, onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.” 16:97



Hâl böyle iken, Allah kendi katında üstünlüğün yalnızca takva olduğunu vurgulamışken (49:13) 4:34 ayetinde bazı ilahiyatçıların erkeklerin kadınlar üzerinde gözetici olduğu, bir çok çevirinin ise erkeğin kadın üzerinde hakim/yönetici olduğu çevirisini yapması insanı hangisinin doğru olduğunu düşünmeye sevkediyor. Allah’ın yasasını kendi fikrimize uydurmak şiddetle kaçınılması gereken bir konu, bu yüzden her zaman olduğu gibi “doğrusunu Allah bilir” diyerek Edip Yüksel’in bu ayetle alakalı yazısından bir kısmı buraya yapıştırıyorum :

####
Ayette geçen “erricalü QeWaMune alennisai” ifadesi, “erkekler kadınları gözetir,” yahut “erkekler kadınların geçiminden sorumludur,” veyahut “erkekler kadınlara karşı dürüst olmalıdır” biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm Türkçe mealler, buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. Mesela:

Diyanet:

erkekler kadınlar üzerine hakimdirler.

Süleyman Ateş:

Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler.

Osman Keskioğlu:

erkekler kadınlar üzerine yönetici ve koruyucudur.

Ali Bulaç:

erkekler kadınlar üzerinde sorumlu yöneticidirler.

Tüm meal yazarları söz birliği etmişçesine, “kavvam” kelimesini “yönetici, hakim” olarak çeviriyor. Halbuki bu kelimenin geçtiği diğer ayetlerde aynı anlamı vermiyorlar. Örneğin, aynı surenin 135. ayetindeki “kavvamine” kelimesine verdikleri anlamlar şunlardır:

Diyanet:

Allah için şahid olarak adaleti gözetin.

Süleyman Ateş:

adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun.

Osman Keskioğlu:

Allah için şahit olarak adaleti gözetin.

Ali Bulaç:

… Allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlar olun.

4:135′ de geçen “kavvam” kelimesine “gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan” gibi anlamlar veren meallerimiz, neden 4:34′ de geçen aynı kelimeye “hakim, yönetici” gibi farklı anlamlar vermektedirler?

5:8 ayetinde geçen “kavvam” kelimesine de aynı şekilde “gözeten, ayakta tutan” anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir?

“Kavvam” kelimesi KVM kökünden türer. Bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelerseniz hiç bir yerde “yönetici ve hakim” anlamını bulamayacaksınız. Nitekim Kuran, yönetici ve hakimler için “hükkam” kelimesini kullanır (2:188) Araplar, evin geçimini sağlayan erkekler için şu deyimi kullanırlar: “Fülanün kavamu ehli beytihi” yahut “kıyamu ehli beytihi”.

### Edip Yüksel

galipyetkin
15. February 2013, 12:08 PM
Bir alıntı:

Aile Reisliği Kaçınılmazdır

“Allah’ın, insanlardan bazısını bazısına üstün kılması sebebiyle ve ailenin geçiminden sorumlu olmalarından dolayı erkekler; kadınların yönetcisidir.” (Nisa 34)

“Ey iman edenler! Kendinizi ve aile fertlerinizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun...” (Tahrim 66)

İnsan, Allah’ın dünyada halifesi olmakla beraber, fıtrat/yaratılış itibariyle zayıf bir varlıktır. Dar gönüllüdür, sıkıntıda feryad eder, iyilik yapma mevkiinde olduğunda cimrileşir. İyiliğe doymaz, kötülükle karşılaştığında ümitsizliğe düşer ve perişanlık sergiler. Zulmü bitmez ve cehaletinin sonu gelmez.

Hâl böyle olunca; nerede insan varsa, orada problem var demektir. İşte idareci bundan dolayı; insan hayatı ve toplum düzeni için “olmazsa olmaz” dır.

Aile, cemiyetin en küçük birimidir. Bazen 3–5 kişiden, bazen de daha fazla kişiden teşekkül eder. Hatta bizim eski aile yapımızın uzantısı mahiyetinde devam eden aileler bünyesinde 10 kişiyi de geçtiği olur. Netice itibariyle; sadece aile çatısı altında değil, her nerede birden fazla insan, bir arada müşterek bir hayatı devam ettirme durumunda iseler; muhakkak sözü dinlenecek birisine ihtiyaçları olacaktır.

İnsan topluluklarında; ilk sözü söylemek veya görüş beyan etmek herkese tanınması gereken bir hak ise de, “son sözü” şüphesiz (1) kişi söyleyecektir. İşte o (1) kişi; reistir, baştır, başkandır ve benzeridir.

Değil 50–60 seneli hayat yolculuğu, günübirlik seyahatlerde bile, iki kişinin ihtilafa düşmemesi için, birinin diğerine uyması ve uyum göstermesi icap eder. Kaldı ki, evlilik; normalde hem süresi uzun hem de meşakkat ve çileleri bitmeyen bir beraberliktir.Ailenin geçimi, eğitimi, hukukun kollanması, disiplinin sağlanması, zuhur edecek beklenen ve beklenmeyen problemlerin çözüme kavuşturulması, sabır gereken yerde sabır, tehlikeyi göze almak gereken yerlerde cesaret, soğukkanlılık icap eden durumda serinkanlılık,… hepsi hepsi reisi gerektiren hallerdir. İşte bütün bunlardan, üstesinden gelmeye aday birisi sorumlu olacaktır ki, biz buna aile reisi diyoruz.

Aile reisinin, fizyolojik dünyasının da, psikolojik dünyasının da yukarıdaki meselelerin üstesinden gelmeye müsait olması icap etmektedir. Bu kimse de normal şartlarda erkektir, babadır. Burada erkeğin reisliği, fıtrata uygun bir seçimdir. Rabbimiz de bu seçimi böylece yapmış olup, gerekçelerini de bize, konu başında geçtiği gibi açıklamaktadır:”Ailede reis erkektir. Çünkü:

a.)Erkek, idari özellikler hususunda kadından üstün yaratılmıştır.
b.)Ailenin geçimi erkeğe havale edilmiş bir görevdir.”

İdarecilikte, hissi davranmamak, duyguları ile harekete geçmemek, refleks şeklinde mukabelede bulunmamak Ve serinkanlılığını muhafaza etmek, başta gelen hususiyetlerdir. Bu konulardaki erkek farklılıkları konusunda, istisnalar hariç tutulursa kadınlar da erkeklerle hemfikirdirler.

Öyleyse; İslam aile yapısında, aile reisliği müessesesi vardır ve bunun başkanı da erkektir. Burada ne erkeğin çalım satması ve ne de hanımların eziklik hissine kapılması; bahis konusudur. Sosyal hayatta nice erkekleri, erkek idarecilerin yönetmesi bir çalım satma konusu değilse ve nice hanımların da, erkeklerin idaresi altında çalışıyor olmaları bir sınıf farkı olarak algılanmıyorsa; aile hayatında hiç de problem olmayacaktır. Aksi düşünce ve telakkiler; medyatik olduruşa gelmenin ta kendisidir.

Aile, madem çatısı altında müşterek bir hayat sürülen müessesedir; burada bir yöneticinin olması kaçınılmazdır. Bu yönetici; düşünüp-danışacak sorup-soruşturacak ve bu müşterek çatı için bir yönetmelik tespit edecek ve buna uyulmasını isteyecektir ki; nizam olsun da düzensizlik yaşanmasın. Trafik nizamnamesindeki; “kırmızıda dur”, “park yapma”, “ters yönden gelme”: ikazlarını nasıl yadırgamıyorsak aile reisinin ocağın selameti için koyduğu kuralları da yadırgayamayız.

Müdür ve amirinden izin almak nasıl emrindekileri küçültmüyorsa; aile reisinden izin istemek de hiçbir zaman bir onur konusu olarak düşünülemez. Bu işin başka kültürlerde, Avrupa’da ve Amerika’da nasıl olduğu da bizi hiç mi hiç alakadar etmez. Biz İslam’ın insanıyız ve sadece ailemizin değil, bütün dünyanın asayişi bizden sorulur.

Prof.Dr.Osman Öztürk

Ne dersiniz?

Saygılarımla.
Galip Yetkin

merdem
15. February 2013, 04:07 PM
Bu da Prof. Dr. Osman Eskicioglu'ndan bir izah, tam olarak kopyalamadim uzun bir yazi diye. Prof. Dr. Osman iki isimde ayni, gercekten bir tesadüf olmus. Ilk ve son Pasaji aldim. Isteyen asagidaki linkten tamamini okuyabilir.

http://www.enfal.de/oe29.htm




Kuran’da "Kadınların meşru hakları kadar, vazifeleri de vardır. Erkeklerin hakları, kadınların vazifelerinden fazladır" Bakara 2/ 228 buyrulur. Ayetin orijinalinde geçen leh ve aleyh kelimeleri hak ve vazifeye delalet eder..Meseleye bu açıdan bakmayan kimseler, tercüme ve tefsirlerinde üstünlükten bahsederler. Erkek kadından bir derece üstündür, derler. Halbuki ayette i h t i b a k sanatı vardır. Yalnız kadının hak ve vazifesinden değil, aynı zamanda kocanın da hak ve vazifesinden bahsedilmektedir. Ancak erkek kelimesi birinci cümleden ikinci cümlenin karinesi ile hazfedilmiştir. Sanki ayette kadınların erkekler üzerinde haklan olduğu gibi, erkeklerin de kadınlar üzerinde hakları vardır, denilmiş gibidir. Yalnız kan ile kocanın hak ve vazifeleri arasındaki benzerlik, yapacakları işin cinsinde değil, vücub ve gerekliliğindedir. Meselâ kadın ekmek yapıp yemek pişirdi diye koca da aynı şeyi yapacak değildir.101

Ayette birbirini tamamlayan iki temel kural getirilmiş bulunmaktadır.

1- Herkesin hakkı kadar vazifesi vardır. Başka bir deyişle vazife kadar hak vardır. Yani bir kimsenin yüklendiği vazifeleri ile hakları birbirine eşit olur. Buna göre kadının erkek üzerinde hakları kadar vazifesi, erkeğin de kadın üzerinde hakkı kadar vazifesi vardır. Eğer erkek kadın üzerinde bir derece fazla hakka sahip ise yine bir derece fazla vazifeye de sahiptir.

2- Herkesin haklarının ve vazifelerinin birbirine eşit olmamasıdır. Yani toplum içersindeki fertler, eşit haklara ve eşit vazifelere sahip değildirler. Sadece herkesin hakkı kadar vazifesi vardır.

Reşid Rıza'nın ifade ettiği gibi, ayetin getirdiği başka bir esas da hak ve vazifelerin örf ile tespit edilmesidir. 102 Yani fertler kendi istek ve arzularına göre hak ve vazifelerini tespit edemezler. Hak ve vazifeleri, kanun (şeriat) ve mevzuat tayin eder.

Kadın, anne, eş ve ailenin bir üyesi olarak yuvada bir takım fonksiyon icra eder. Eş seçip evlenmede kadın erkek gibi aynı hakka sahiptir. "Size helal olan kadınlarla evlenin"103 ve "Bekarlarınızı evlendirin"104 gibi ayetler erkeklere evlenme ve evlendirme hak ve vazifesi verirken, "Kadın başka bir koca ile evleninceye kadar" 105 ayeti de kadına serbest bir şekilde eş seçme hakkını vermektedir. İbn Arabî bu ayeti, kadın kendisini evlendirebilir, şeklinde yorumlamıştır.106

100- Bakara 2/ 228

101- Alusi, II, 134

102- Reşid Rıza, el-Menar, II, 378

103- Nisa 4/ 3

104- Nur 24/ 32

105- Bakara 2/ 230

106- İbn Arabi, I, 198


8 - Netice

Netice olarak İslam'ın kadın anlayışını özetlemek istersek şunları söyleyebiliriz. Kadın, erkek gibi Allah'ın yeryüzünde bir halifesidir. Aynı onun gibi Allah'ın emir ve yasaklarına muhataptır. Bu sebeple kadın ve erkekler hepsi Allah'ın kitabına bağlıdırlar. Ne kadınlar erkeklerin, ne de erkekler kadınların emri altındadırlar. Onun için İslam'da hukuk, hilafeti temsil vasfına dayanmaktadır. Kadın da erkek de hukuka, Allah tarafından konulmuş olan kurallara dayanarak hareket ederler. Biri diğerine muhtaç olduğu için, ikisi de bir bütün olarak, birlikte hayat yolunda yanyana yürümektedirler.

Şeref, haysiyet ve Allah yanında kıymet bakamından kadınla erkek arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisinin ayrı ayrı haklan ve vazifeleri vardır. Vücuttaki uzuvlarda olduğu gibi toplumda iş bölümü anlamında kadınla erkek arasında vazife taksimi vardır. Bu sebeple çalışma alanları ayrıdır. Kadının yaptığı bazı işleri erkek yapamaz; erkeğin yaptığı bazı işleri de kadın yapamaz. Yapar diyenler sadece kendilerini aldatıyorlar. Hukuken eşit olan kadın ve erkek, iş yapma itibariyle eşit değildir.

Sermaye emekle birlikte üretim yapar, kadın da erkekle birlikte çocuk yapar, besler ve büyütürler. Emek sermaye düşmanlığı fayda getirmediği gibi, kadınla erkeği karşı karşıya getirmek bir yarar sağlamayacaktır. Biz İslam'ın kadına her dinden, her hukuktan ve her felsefeden daha fazla ve uygun haklar verdiğine kaniiyiz. Kadın hakları diyenler, erkek hakları diyemiyorlar ve böylece kadınla erkeği birbirinden ayırıyorlar. Hak diyenler vazifeden bahsetmiyorlar. Bütün bunlar aldatmacadan ibarettir. Eşyayı sömürenler çevreyi kirlettiler, çevreyi kirletenler insanın kafasını ve kalbini kirlettiler, insanı kirletenler, kadını sömürdüler ve hâla sömürüyorlar. Artık bu sapık ve çıkmaz sokak yolculuğu bitmeli, kadın, kendi fıtrî yoluna ve alanına dönmelidir.

dost1
15. February 2013, 04:30 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah hiçbir kimseyi hiçbir kimseden ekrem/üstün yaratmamıştır. Fadl/fazlalıklı yaratmıştır. Ekremlik/Üstünlük sadece takvadadır.

İki sözcüğün de türetildiği kök harfler farklıdırlar. Birincisi "k-r-m" kök harflerinden türetilen ekrem vbdir. İkincisi "f-d-l" kökünden türetilen fadl/fazl vb dir.

Hucurat;13: Ya eyyühenNasu inna halaknaküm min zekerin ve ünsa ve cealnaküm şüuben ve kabaile litearefu inne ekremeküm ındAllahi etkaküm* innAllahe Aliymun Habiyr

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkek ile bir dişiden yarattık, birbirinizle tanışasınız diye sizi uluslar ve oymaklar kıldık. Şüphesiz ki, Allah katında en ekreminiz/üstününüz, değerliniz, en takvâlı olanınızdır. Gerçekten Allah, en iyi bilendir, en çok haber alandır.

Burada geçen "ekrem" sözcüğü "k-r-m" den türetilmiştir.

Nisa 32 ve 34 de geçen fadl sözcüğüne bakalım mı? Lütfen farklı meallerden bakalım.

Nisa;32: Ve la tetemennev ma faddalAllahu bihî ba'deküm alâ ba'd lirRicali nasıybün mimmektesebu ve linnisai nasıybün mimmektesebne, ves'elullahe min fadliHi, innAllahe kâne bikülli şey'in Alîyma

"Ve Allah'ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir."


Nisa; 34: "ErRicalu kavvamune alen nisai bi ma faddalAllahu ba'dahüm alâ ba’din ve bi ma enfeku min emvalihim..."

"Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlar (iyi koruyup, iyi gözeticidirler)..."

Burada geçen "fadl" sözcüğü "f-d-l" kökünden türetilmiştir. Üstün olarak meallendirilmesi yanlış algılara yolaçmaktadır.

Kur'an'da 104 ayette "f-dad-l" kökünden türetilen sözcükler bulunmaktadır. Lütfen "fadl" sözcüğünün geçtiği şu ayetlere bakar mısınız?: 2/64-243-251, 3/152-171-174, 4/73-83-113 -175; 5/54; 10/58-60; 12/38; 24/10-14-20-21; 27/40-73; 40/61, 57/21-29; 62/4-10, 73/20, 7/39; 11/27; 11/3


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

merdem
12. March 2013, 01:17 AM
Sözcügün (KAYYIM kelimesinin) mübalaga kalibiyla çogul formu Nîsâ Sûresinin 34. âyetinin basinda Allah'in, bazi seyleri bazisina fazla kilmasi ve erkeklerin mallarindan harcadiklari sey nedeniyle erkekler, kadinlar üzerine kavvamdirlar/koruyup, gözeticidirler... diye yer alir.

Sayin dost1, destekleyenler ve omuz verenler es anlamli oldugu için "kavvâm"in Türkçe karsiliklari olarak yukardaki iletimde ikisini de kullandim. Ama sizin onayladiginiz koruyup gözetenler ifadesi? Hayir.

Bir daha, efendim:

Nisâ 34 ve 135'te geçen
KAVVÂM kelimesinin Türkçesi

destekleyenler olabilir;
omuz verenler olabilir;
ayakta tutanlar olabilir.

Ama koruyup gözetenler olamaz.

Çünkü koruyup gözetmek istismara açik bir ifade. Yukardaki iletimde belirtmeye çalistim, cumhuriyetimizi koruyup gözetmek adina cumhuriyetimize müdahale ettiler bu ülkede; bakanlari, basbakani astilar. Koruyup gözetmek masum bir hareket degil.

Eger

Nisâ 135'teki KAVVÂM koruyup gözetenler anlamina gelip
birilerini adaleti koruyup gözetmekle yetkili kilsaydi
adalet adalet olmaktan çikardi; adil kararlar veremez, birilerinin borazanini öttürürdü.

Ve tipki erkekler gibi yetiskin insandir kadinlar; çocuklarini koruyup gözetirler. Onun için bilerler koruyup gözetmenin ne oldugunu. Kadinlari koruyup gözetmek suretiyle çocuk yerine koymaya kimsenin hakki yok.

Koruyup gözetmek nasil
adaleti adalet olmaktan çikarirsa
kadini da kadin olmaktan çikarir.

Hayir.

Allah Nisâ 135'te "Adaletin kavvâmi olun!" derken nasil
adalete müdahaleyi caiz ilan etmiyorsa

Nisâ 34'te de "Erkekler kadinlar üzerine kavvâmdirlar" derken
kadinlara müdahaleyi caiz ilan etmiyor.

Kurân'da bir biriyle ihtilaf halinde ayetler yoktur (4:82);
Nisâ 34 ve 135 bir biriyle ihtilaf halinde gösterilemez.

Inananlar

hukuk okullari açarak, yargiçlarin ayliklarini ödeyerek, adalet saraylari yapip adaletin hizmetine kolluk kuvvetleri vererek adaletin destekçileri, omuz verenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama adaleti koruyup gözetmeye yeltenmeyecekler. Adalet kendi kendini koruyup gözetecek ki bagimsiz kalarak adalet dagitabilsin.

Erkekler

kadinlarin ihtiyaçlarini karşilamak üzere eve yiyecek, içecek getirerek, giysi getirererek kadinlarin omuzlayanlari, destekleyenleri, ayakta tutanlari olacaklar

ama onlari kollayip gözetmeye yeltenmeyecekler. Kadinlar kendi kendilerini koruyup gözetecekler ki insan kalarak görevlerini yapabilsinler.

KAVVAM


Islam'da erkek kadini zor durumda birakmamak icin, mesela uzaklarda bir yerde halledilecek bir is, alis veris, ziyaret vb. kadina yardimci olmalidir, annesinden.....komsu kadina kadar bu böyledir. Kadina bir nevi hizmet eder. Eline silah alarak veyahutta pazulariyla korumak anlaminda degil herhalde. Cünkü bir kadinin yaninda bir erkek bulunursa öyle kolay kolay kimse satasmaya girismez.

Koruyucudan maksat, butler/usak olarak degilde, kendiliginden gönüllü olarak hizmet etmesidir. Isterseniz adina bodyguard deyin:p

Günümüzde buna önem verilmis olsa, bir tecavüz olayina dahi rastlamak mümkün olmaz.

Ve esasinda düsünülecek olursa, kadinin/kizin/bacinin basina gelen/gelmis/gelecek sarsintiliklardan/tecavüzlerden/sikintilardan vb. kadini yalniz basina birakan erkekler sorumludur.

Eh erkek olmak da kolay degil hani bu sartlar altinda.