PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : KUR!AN ve AKIL.


galipyetkin
4. July 2012, 10:00 PM
KUR’AN ÖĞRETİSİ: Eşitlik ve Sınıfsız Toplum


İslam dininin öğretisinin temelini oluşturan olgu, eşitlik ve sınıfsız toplum projesidir. Bu hakikattir, gerçeğin ta kendisidir, aklını kullananlar için elbet.

“O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar.” Yunus 100

Kur’an ve Akıl:

Bu hakikatleri anlayabilmenin birinci yolu metafizik yanılgı zindanlarını parçalayıp, ontolojik bataklıklardan çıkarak aklı özgür kılmaktır. Özgürleşmeyi beceremeyen zihin uydurma tarih ve din bataklıklarında çırpınacak, çırpındıkça da batmaya devam edecektir. Bazen sosyalizm eleştirisini kafasında tabulaştırdığı dogmalara dayandıracak, bazense yapacağı anarşizm savunusunu bu dogmalara yaslama çabası güdecektir. Ancak asıl mesele önce tüm dogmalardan arınarak hakikat gözlüğü takabilmektir. Kur’an-ın öğretisi de, tüm peygamberlerin tavsiyeleri de bu doğrultudadır.

“Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar” Bakara 269
“Hala akıl erdiremiyor musunuz?” Enam 32
“Hala akıl erdiremiyor musunuz?” Yunus 16
“O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.” Yunus 100
“İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.”Rad 4
“Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, kör kimse (inkar eden) gibi olur mu? (Fakat bunu) ancak akıl sahipleri anlar.” Rad 19
“İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.”İbrahim 52
“Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın kudretine) işaretler vardır.” Ta-ha 54
“Bunda, elbette ki akıl sahipleri için nice ibretler vardır” Ta-ha 128
“Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp saptırdı. Hala akıl erdiremiyor musunuz? Yasin 62
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür” Zümer 9
“İşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır” Zümer 18
“Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır”Zümer 21
“Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?” Tur 32
“Ey akıl sahipleri! İbret alın” Haşr 2
“Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır” Fecr 5
“Şüphesiz, yeryüzündeki hareket eden canlıların Allah katında en kötüsü, aklını işletmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.” Enfal 22

Akıletme yetisi; insana; düşünmek, doğruyu, yanlışı kavrayabilmek ve asıl hedefte var olan özgürleşebilmenin yolunu açma görevinin aracısıdır. Aklı; dogmaların gölgesinde kabul etmek bu aracıyı asli vazifesinden uzaklaştırmak anlamına gelecektir ve aslına bakılırsa artık insan olmayacak, akli yetisini sınırlamış ön kabullere teslim olmuş varlık (makinemsi varlık) ortaya çıkacaktır.

Aklı ikincil planda gören bir algı tevhidi algılama yeteğine sahip olamaz. Nitekim Tevhid( özgürlük ve eşitlik) ideolojisi aklederek ulaşılabilecek bir hakikattir. Aklını kullanmayanlar karanlığa mahkumdur.

Allah Eşitliği Emreder:

“Bakın Allah rızık bakımından kiminizi kiminizden zengin kıldı. Oysa zenginler mallarını “arada fark kalmaz, eşit hale geliriz” diye yanındakilerle paylaşmıyorlar. Allah’ın nimetinimi inkar ediyor bunlar” Nahl 71

Eşitlik; külli/bütüncül aklın kaçınılmaz yasasıdır. Bu yasa insanın reddettiğinde olumsuz sonuçlarından (cehennem) kurtulamayacağı hakikatine işaret etmektedir.

Geleneksel din(emevi dini) bu ayeti zengin ve menfaat perestlerin leyhine yorumlamaya çabalamış ve cidden inanılması neredeyse imkansız bir zorlamaya imza atmıştır. Apaçık eşitliği emreden bu ayetten zenginliğin de, yoksulluğun da doğal olabileceği kaidesini çıkaracak kadar sapkınlaşmış ve ileri gitmiştir. Oysaki ayet apaçık doğal süreçte oluşması muhtemel eşitsizlerin ortadan kaldırılması vazifesini insana açıkça bildirmekte ve bu sorumluluğu dikkate almayanları imansızlıkla itham etmektedir.

Yaşamakta olduğumuz hayat bir çok eşitsizliği barındırmaktadır. Bu realiteden yola çıkan geleneksel dinci akılsızlar: "e işte Allah hiç bir şeyi eşit yaratmamış, o halde eşitsizlik Allah’ın tercihidir" diyerek, eşitlik talebini imansızlık olarak okumaktadır. Bu okumanın temel yanılgısı yüzyıllardır olduğu gibi “gök tanrı” teizm algısının ortaya koyduğu yanlış Tanrı inanışından kaynaklanmaktadır.

Varolan eşitsizlikler tercih değil ortaya çıkan sonuçlardır. Tercih ve amaç ise Yüce Allah’ın apaçık ("eşit hale geliriz” diye yanındakilerle paylaşmıyorlar) bildirdiği üzere EŞİTLİKTİR.

Varoluşu itibarı ile varlıklar arasında eşit olmayan unsurların, artı özellik taşıyanlarının yapması gereken şey; bu yeteneğin Allah’tan olduğunu bilmesi ve tüm varoluşun birlikte inşa ettiği ancak kendisinde açığa çıkan bu yeteneği hak sahipleriyle eşit şekilde bölüşmesidir. Kur’an böyle emreder.

İslamda eşitlik yoktur gibi safsataları dinin hakikatiymiş gibi sunup da, hakikati zorlama diyerek mahkum etme çabaları artık boşa çıkmaktadır, hakikat yankılanmakta, kalbi hastalıklı olan üç beş din tüccarı hokkabazın dışında her insan için görünür olmaktadır...

Sınıfsız Toplum, Kur’an-ın İdealidir:

Sınıfsız ve eşit bir toplumu oluşturmayı esas alan Tevhid mücadelesi insanlığın tarihiyle birlikte var olmuştur. Sınıflı (müşrik) toplumlarda var olan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması hedefini ifade eden Tevhid mücadelesinin önderliğini yüzyıllarca peygamberler yapmıştır (yada bu mücadeleyi gösterenler uzun yıllar bu sıfatla anılmıştır). Her topluluk kendi içerisinde ortaya çıkan sınıflaşmalar sonucunda huzursuzluk ve adaletsizliklere gark olmuştur. Bu tür toplumlarda huzuru ve sınıfsız toplumu yeniden inşa vazifesini üstlenen nebiler/önderler halkın içerisinde büyüklenerek halkın bir kısmını zulme boğanlara karşı Tevhid mücadelesi vermişlerdir.

Bu sınıflaşmayı ortaya çıkaran etken, yeryüzü nimetlerinin birileri tarafından tekelleştirilerek diğer insanların yeryüzü nimetlerinden mahrum bırakılmasıdır. Nitekim yeryüzü nimetleri üzerinde tahakküm kuran müşrikler zamanla tüm imkân ve olanakları dolayısıyla iktidarı ele geçirerek müşrik (sınıflı) toplumlar oluşturmuşlardır.

Toplumları şirke (sınıflara) bulaştıran bu ihanetin temeli, mülkün sınırlandırılmaması, paranın birtakım kimselerin kontrolüne bırakılmasıdır. İlahi mesajlar bunun engellenmesi ve sonrasında da tevhidî (sınıfsız) toplumların oluşturulmasını salık vermektedir. Tevhid mücadelesi tamamıyla toplumların ve tüm doğanın zulümden arındırılarak cennete dönüştürülmesini amaçlar. Tevhid inancının gereği, pratik hayatta yaşanan toplumsal şirk (sınıf farklılığı) temeline dayanan sistemlere başkaldırı ve egemen sınıfa karşı siyasî, iktisadî, sosyal ve hukukî bir mücadeleyi hayata geçirmektir.

Tevhid inancı ,metafizik konulara izah getiren ve ahlak ile ilgili konuları söz konusu eden bir inanç değil, şirk temeli üzerine kurulmuş sınıflı sistemleri ortadan kaldırmaya dayalı, eğitici, öğretici, yol gösterici ve devrimci bir başkaldırının ifadesidir.

Bu mücadelenin daha iyi anlaşılması, metafizik bir kavram haline getirilen Tevhid (sınıfsız toplum) kavramının geçmişte olduğu gibi hayatın can damarlarına müdahale eden ve toplumları özgürleştirerek sınıfsız toplumu hedefleyen, ezen-ezilen, mustazaf-müstekbir, işçi-patron, zengin-fakir yöneten- yönetilen vb. sınıfları ortadan kaldıracak çığlığın temel çağrısı olarak anlaşılmasıyla mümkün olur. Nitekim tüm resuller içi boşaltılarak anlaşılması engellenen bu devrimci kavramı yeniden canlandırarak toplumlara eşitlik ve adaletin yolunu göstermişlerdir. Müşrik (sınıflı) toplumların oluşması, yaratılışta doğal olan sınıfsız (tevhidi) toplumların birtakım bencil ve çıkarcı müdahaleler sonucu zedelenmesiyle ortaya çıkmıştır. Nitekim Kur’an, bu toplumsal çöküşü (sınıflı toplumu) cehennem olarak tanımlamaktadır,

“İnsanlar tek (sınıfsız) bir toplumdu. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.”Bakara, 213

“İnsanlar, aslında bir tek sınıfsız ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı(sınıf sınıf) oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.” Yunus-19

M. Nur DENEK'in kaleminden
*************************

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

hiiic
5. July 2012, 10:28 AM
EY Allah'ın halifesi, ruhundan ruh üfürdüğü, seçip yaratıp şekil verdiği, Allah'ın kendi suretindeki kulu, Allah'ın Halifesi Galip Bey...

Astığınız yazı için teşekkür ederim.
Sınıfsız toplum ancak insanların birbirlerine (en fakire, en yoksula, en kimsesize) saygı duymasıyla mümkündür.
İnsanlara saygısı olmayanlar sınıf oluşturup diğerlerini alt sınıfta kabul edeceklerdir.

Bence bütün insanlar önce kendilerinin (kendine saygının hükmüdür) sonra diğer insanların, Allah'ın dilediği gibi seçip yarattığı ve şekil verdiği halifesi olduğunu bilmesi, bu şuura erişmesi lazım gerektir.

Yazılarımızı dahi okuyan Yüce Allah biz günahkar cahil kullarını bağışlasın...

galipyetkin
5. July 2012, 12:20 PM
Saygın hiiic

Bu Allah'ın bütün kullarına vaad ettiği bir lûtuf. Keşke diğer insanlar ile ben de ''BEN''den kurtulup o lutfa, o olması gerekene, o ideale erişebilsek.... de hem dünyada hem ahırette cenneti yaşayabilsek

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir
6. July 2012, 01:49 AM
İki deniz biri BENLİK DENİZİ
İki deniz diğeri YOKLUK DENİZİ
Birinin sesi ego
Digerininki vicdan
Egonuzu vicdana secde ettirin
Secde etmeyene secde ettirtmektir sözünüz
Rabbinize verdiginiz sözü tutun
Hani evet demistiniz ya.
Vicdanınızla surekli irtibatta kalın. Yüzün yörüngesinde onun.
Ona itaat edin, ona uyun.
Tartışın insanlarla, toplanıp anlatın birbirinize, bilmeyeninize
Siyah ipliği beyazdan ayırın artık.
Tan yeri ağarıyor.
Karanlıklar bir bir dağılacak, yakın olana yaklaşıyor yaklaşan.
Kendine yönel ve fıtratını keşfet.
Başka halifeyle mümkün değil cennet.

ates demir
10. July 2012, 12:58 AM
Ego ve vicdan
İblis ve Rab
Örten ve iman eden
Meşeme ve meymene
Görmemek için kör olmak yetmez...
Allah adildir.

ates demir
10. July 2012, 01:04 AM
Su soruya yanit ariyorum.
Hersey ama hersey isteristemez Allaha secdede iken, iblis Allah in buyuklugu ve yuceligi konusunda Allah buyuk ve yucedir diyerek benimle hemfikirken nasil olurda iblis Rahmanin Ademe secde emrine karsi gelir?

Miralay
10. July 2012, 10:51 AM
Selam sayın ates demir

Sorunuza cevaben ben kendi aciz aklımla ve mantığımla cevap vermeye çalışayım.

Mutlaka iblis Allah'a her daim secde ediyordur. Zira yerdeki ve gökteki her varlık Allah'a ister istemez her halukarda secde eder ve onu tesbih eder. Bu irademiz dışında bir olgudur.
İblis Allah'ın emrine muhalefet olarak Adem'e secde etmemiştir. Sanırım, Adem + kutup,İblis ise - kutup olduğundandır.
İblis içimizdeki ateş olduğundan (ayrı bir yaratık olarak görmüyorum) o da insanın içindeki bir cüz olduğundan; kendi kendisine secde etmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca Adem topraktan,İblis ateşten yaratılmıştır. Toprak aşağıya dönük, ateş ise yukarıya dönük hareket eder. Durmadan yukarıya yükselen bir varlık aşağıya eğilemez.

Bu benim acizane fikrimdir.
Dost1 gibi değerli kardeşlerimizin benden daha mantıklı bir cevap verebileceğini umuyorum.
Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.

pramid
10. July 2012, 02:26 PM
Hersey ama hersey isteristemez Allaha secdede iken, iblis Allah in buyuklugu ve yuceligi konusunda Allah buyuk ve yucedir diyerek benimle hemfikirken nasil olurda iblis Rahmanin Ademe secde emrine karsi gelir?

İblis bağımsız bir canlı mıdır? Değil... İnsanın içinde bir melekedir. İnsanın dirilme gününe kadarda insanlıkla beraber var olagelecektir.

İblis kime secde etmemiştir? Ademe, yani Allah'a değil.

İblis, kurandan benim çıkarımıma göre insanın içindeki "hırs,şehvet, umutsuzluk vb." tutkuların meleksidir. İnsan kendine hangi konumda hakim olamıyorsa İBLİS yani nefsini kontrol altına alamıyordur. Kısacası İnsana secde etmeme olayı, Kendimizin nefsimize hakim olmadığı ve içimizden gelen sestir.

Bu ses, nedense hep kötülüğe çağırmaktadır.

Örneğin; Bir yüklü parasal hayır yapacak olsan hemen dürter.

ates demir
15. July 2012, 03:33 AM
Secde çamura değil üflenene imiş.
İblis kıyaslamakta hata etmiş. Görememiş çamurun taşıdığı emaneti.
Bakmakla görmek arasındaki fark. Onca yıl aradım meğer dışarıda değilmiş DİN.
Allah zat, Rahman sıfatmış. Rahman zatın aynasıymış.
Savaş Rahman ve iblis arasında, her bir bireyde cereyan eder/akar gidermiş.
Her bir birey kendi anlayacağı dilde, kendi zamanında, kendi mekanında zaten sınavdaymış.
Su ve ATEŞ
Ve biz; çeliğe giden yolda DEMİR.
Kızgın demire su verilirmişte, amaç demirden çelik yapmakmış.
Adem cem etmiş, toplamış sıfatları bir bir, çeliğe giden yolda.
Bu yolda yakınlaşmak öyle kolay değilmiş. Emek istermiş, çaba ve arı duru bir iyiniyet.
Yeminine/andına bağlı kalanlarmış müjdelenenler.
Vicdan Rahmanın sana uzattığı eliymiş
Rabbin değil miyim derse cevap "beli"ymiş

ates demir
23. July 2012, 01:41 AM
Ego ve superego yani benlik ve ustbenlik yada tabiri caizse iblis ve vicdan.
Olayin tumu, adina din denilen olgu, and ve anda bağlı kalmak hepsi burada, fıtratında saklı sanki.
Her nerede olursan ol, hangi dili konusursan konus, hangi zamanda yasarsan yasa evrensel olan, her an ve zamanda gercekligini koruyan bu.
Yaratici, Afrikada okuma yazma bilmeyen kuluna da, burada öğretmen olan kuluna da aynı mesafede. O adil olan.
Adina vicdan denilen SAĞDUYU ve adina ego denilen SOLDUYU
Secimine göre 2 ye ayriliyor insan
Ashabi meymene ve ashabi meseme.
İnsan andini hatirliyor ve andina uyuyorsa zikrediyor.
İnsan andini unutuyor ve andini ortuyorsa kufrediyor.
Aslinda hep derim: BAKMAK ve GÖRMEK arasindaki fark kadar uzak.
Dusunenlere, akledenlere, kafa patlatircasina anlatanlara, vicdan denilen sesle BARIŞ icinde olanlara selam olsun diyecegim ama zaten SELAM icindeler.
İsa da ne demisti. Öldüğüm gun ve yeniden diriltilecegim gun selam uzere olayim, selam uzere öleyim demisti sanirim.
Allah im; bu aciz kulunun canini selam icindeyken al.
iSLaM un aley-kum
Cennettekilerinde sozu hep selam imiş.
Hersey isteristemez Allah a secdedeyse eger, ibliste Allah a secdede. İblis bana dusmansa ben dedigim sey ego değildir. Umarim akledenlere meramimi anlatabilmisimdir.
Selam ile

dost1
24. July 2012, 12:46 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Muhammed Nur Denek Kardeşimiz "KUR’AN ÖĞRETİSİ: Eşitlik ve Sınıfsız Toplum" adlı yazısında bir ayeti almış ve oradan yargıya ulaşmış. Ayetlerin Kur'an bütünlüğü içerisinde değerlendirilmesi bizleri daha sağlıklı sonuçlara ulaştırır.

Sözkonusu ayet Nahl 71 : " Ve Allah rızık konusunda kiminizi kiminize fazlalıklı kılmıştır. Kendilerine fazlalık verilenler, kendi rızıklarını;yiyip içeceklerini,servetlerini, sözleşmeler gereği himayelerinde bulundurdukları kimselere, , hepsi rızıkta eşit olmak üzere vermezler. O halde bunlar Allah'ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar?" şeklindedir.

Bu Âyette, dünya hayatında cari olan ast-üst ilişkisinin insanlığa konulan sosyolojik bir yasa olduğuna işaret edilerek Allah'ın insanlara eşit muamele etmediğini ileri süren zihniyete cevap verilmiştir. Âyette şu noktalar üzerinde durulmuştur:
Allah bazı kişileri malca, mülkçe, evlatça, ömürce, akılca fazlalıklı kılmıştır. Fazlalıklı kılmak, "üstün kılmak" anlamında anlaşılmamalıdır.
Fazlalığa sahip kişiler, sahip olduklarından ellerinin altındakilere, işçilerine, memurlarına, çalışanlara eşit olarak vermezler; bazı gerekçeleri dikkate alarak farklı farklı verirler. Onlardan hiçbirini kendileriyle aynı seviyede tutmazlar. Onlarla paylaşmazlar.
Bu açıklamalardan sonra Rabbimiz O halde bunlar Allah'ın nimetini bilerek inkâr mı ediyorlar? buyurarak zımnen şu mesajı vermektedir:

"Siz bile çalışanlarınızı; kölelerinizi, işçilerinizi kendinize eşit ortak [şerik] kabul etmiyorsunuz. Efendi ile köle, işçi ile patron arasındaki ayırımı kabul ediyorsunuz da Allah ile yaratıkları arasında fark olması gerektiğini neden kabul etmiyorsunuz? Allah hiç kullarını kendine ortak [şerik] kabul eder mi?"

(Rûm: 28) "Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yeminlerinizin malik olduklarından [yasa ile size teslim edilen kişilerden] ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için Âyetleri böyle açıklarız."

Allah'ın nimetlerini kullarına farklı ölçülerde vermesi ve bundan dolayı da bazılarının bazılarından fazlalıklı olması, sosyal düzenin yürümesi içindir:

(Zuhruf: 32) "Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Şu basit hayatta [dünya hayatında] onların geçimliklerini aralarında Biz paylaştırdık Biz. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye Biz onların bir kısmını bir kısmının üzerine derecelerle yükselttik. Ve Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır."

Hayattaki ast-üst ilişkisi, toplumsal yaşama konulan ve insanların birbirleriyle çeşitli sosyal ilişkiler kurmasını sağlayan, böylece insanların bu ilişki kurma biçimleriyle sınandıkları ilahî bir yasadır. Burada konu edilen derecelerle yükseltme , keramet, üstünlük, saygınlık bakımından değil, ekonomik güç, akıl, zekâ, anlayış, bilgi-bilgisizlik bakımından oluşan farklılıklardır. Herkesin ekonomik güç, zekâ ve anlayış bakımından eşit olduğu bir toplumda "insanların birbirlerine iş gördürmeleri" demek olan "istihdam" ve "iş üretme" mümkün olmaz; "İstihdam" ve "iş üretme"nin olmadığı ortamlarda ise hayat durur. Ancak bilinmelidir ki, insanın ahlakî tutumunun esas alındığı "Hesap Günü" kriterleri arasında ekonomik ya da diğer dünyevî fazlalıkların hiçbir yeri yoktur. Hatta bu fazlalıklar, kişinin ahlakî olgunluğuna katkıda bulunmadıkları sürece, hayat yolundaki en zorlu sınanma alanlarını da oluştururlar.

(Tâ–Hâ: 131) Ve kendilerini fitnelemek için basit hayatın çiçeği olarak, onlardan kimi çiftleri kendileriyle yararlandırdığımız şeylere [mal, mülk, evlât ve saltanata] sakın gözlerini dikme [rağbetle bakma]. Ve Rabbinin rızkı daha iyi ve daha süreklidir."

(Hıcr: 88–89) "Sakın onlardan bazı kimselere verip de kendilerini onunla yararlandırdığımız şeylere [mal ve servete] heveslenip gözlerini dikme. Onlar hakkında üzülme de... Sen kanatlarını müminler için indir. Ve: "Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcının ta kendisiyim" de."

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

pramid
24. July 2012, 11:10 AM
Rızıkların farklı verilişi, insana hangi sorumlulukları yüklemektedir?

Müşriklerin bir mantığı vardır. Rızkı Allah verir, buna göre fakire verilen az rızık Allahın takdiridir. O zaman Allahın doyurmadığını biz mi doyuracağız.

Yasin 47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

"Ne yapalım Allahın takdiri" demek Allaha bir iftira ve en büyük zulümdür.

Allah sorumlu kıldığı insanları eşit yaratmış, (sakat olanların sorumluluğu yoktur.)

İnfitar 6-7-8


يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ

Bu eşitliği insan bozmuştur. Bu emanet ne ağır yüktür. Farkında olanlar için endişe vericidir. Onlar din gününü yalnalamazlar.

Rabbimiz endişelenenlerden eylesin.

galipyetkin
25. July 2012, 11:37 AM
Zuhruf-32. ayeti irdeliyelim.

Mânâ bütünlüğü arz eden bir 'necm'' içinden bir ayeti alıp kendi mânâsıyla başka bir yere monte ederseniz mitolojik bir canlı olan insan başlı bir at, bir hilkat garibesi yaratırsınız.

Zuhruf-32 ayetini biz ''31-32-33''. ayetlerin mana bütünlüğü içerisinde ele alacağız. Bu bütünlüğün veya yalnızca 32. ayetinin müşriklere hitap, ve onları azarlayan bir durum arz ettiğini saptayabiliriz. Rum-28. ayette aynı durumdadır. Bol rızık, hayr içeren bir ayet böyle ayetlerle açıklanamaz.

Bakalım bu Zuhruf-32. ayette ne deniliyor. Bir zamanlar bir arkadaşımızın görüşlerini desteklediğimiz için kovulduğumuz bir sitede yine Nahl-71. ayet için yazdığımız yazıdan bir alıntı yapalım:

'' Birazcık da Zuhruf-32.ayeti kurcalayalım.

33. ayette ne denmiş?: ''Hadi Rahman'ı (ama herkesin Rahmanı'nı) inkar ettiniz; kabul edelim. Ama sizler, ey allahı para olmuş sizler; bütün insanlığı kafir yaparsınız. Eğer böyle yapmayacağınızı, yani insanların bir kısımcağızını da olsa insan görüp, bazı hakları olduğunu kabul edebilseydiniz dahi'' diyerek ödün vermesine rağmen, bunların buna dahi razı olmayacağını bildiğinden, insanlığın bütününe hükmetmeye çalışacağını, bunların ne zalimler olduğunu biliyorum'' denmiş.

Allah malını biliyor, tanıyor. Kendi imalatı. Şimdi ne mal olduğunu bildiği bu zalimlere kalkıp da 32. ayette ''zengin ettiklerim, zengin olmayanlara istediğinizi yapın'' mı demiştir. Yani Nahl-71. ayetle çelişkiye mi düşmüştür; zenginliğinizi artırın, zenginliğinizi muhafaza etmek için ve hatta daha da zengin olmak için bu insanları kullanın mı demiştir?

Her tarafından ''salat-salavat'' fışkıran, ''infak edin'' diye sahifeler harcayan bir Kur'an'dan bu düşünce mi çıkar? Ama siz çıkartırsınız. Hatta ''yaşasın zenginler kominizmi'' diye tezahürat dahi çıkartabilirsiniz.

Ne çıkar biliyor musunuz? 31.ayetteki gibi ''zenginliğe bürünmüş 'Mekke va Taif' gibi zengin mi zengin iki şehrin, zengin mi zengin insanları varken ''çulsuz, çöpsüz'' biri mi ''peygamber olur diye Allah'a kafa tutan ''tağut''lar çıkar.

Ve 32. ayette Allah patlar: ''Allah'ın rahmetini siz mi dağıtıyorsunuz!?.''

O zaman böyle demişiz.

(Benzer ayetler olarak Bakara-247 ve Sad-9...11'e bakılmalıdır..)




Nahl-71 ayet için misal verilmek isteniyorsa ''iki adam'' kıssası işaret edilmelidir. Açıklamak için ise ''birleşik kaplar'' sistemiyle açıklamak gerekir. Bir kaba konan su, alttaki borular ile birbirlerine bağlı kaplarda da aynı yükseltide yükselir. Toplumun her ferdini de bu sistemdeki gibi birbirine bağlı diye düşünmelisiniz. Devletçilik olan ''mescid el haram'' ekonomik ve sosyal yaşamı dışındaki anti kollektivist-liberal sistemin-serbest ticaretin islamdaki uygulaması(Mu'minun:4-5 ve Nahl-71), islama uyarlaması veya islama uygun şekle getirilmesi işte bu durumdur. Bunun dışındaki haller Kur'an ayetleri üzerinde oynamadır.

Nahl-71. ayetin tanımlamasında verilen ''... himayelerinde bulundurdukları kimseler...'' ifadesi de layıkı ile açıklanmaz ise, o zaman ''ekonomik firavun düzeni-ekonomik tarikat'' kurulur; ''al gülüm-ver gülüm tarikatı'' adı da yakışır.

Himayelerindeki bulundurdukları kimseler kimdir?

Bunlar koruma altına alınmış imtiyazlı kişiler değil, bütün muhtaçlardır.

Bazı kişilere de bol rızık verilmesi, kendilerine tanınan imtiyaz değil, bunun amacı eşitliği sağlamakla imtihandır, kendi kendilerine şahit olmalarıdır.

İşte bu muhtaçları ''bütün muhtaçlar'' olarak anlarsak, o zaman ekonomik tarikattan kurtulunur, ve Nahl-71 ayetini esas manasına oturturuz. Ve mecburen Mu'minun:4-5. ayetlere uyma zorunluluğu doğar. Böylece sınıflı olan toplumda sınıflar ortadan kalkar. İslam'ın iddiası da budur.

Eğer bunlara uymazsanız ve ''Niyetimiz kötü değildi; garibanlara iş ve aş sağlıyoruz'' derseniz, o anda bırakın nankörlüğü, bırakın müşrikliği, bırakın na'mazı dosdoğru kılmayı, kendinizi ilah ilan etmiş bir serbest meslek mensubu olursunuz.

Şimdi sitemizdeki ''kumar'' bahsinde sorduğumuz ve halen cevabını alamadığımız şu soruyu tekrar soralım:

''Kapitalizm tarzı üretim, kârın(başkasının hakkı olanın) sermayeye eklenerek, sermaye artırımı yaparak tekrar yatırımla para kazanma döngüsüdür. Fakat Hak din bunu yani kârın sermayeye katılıp ticari hayata sürülmesini ''Mu'minun:4-5 ve Nahl-71'' ayetleri ve "Bakara-279. ayeti ile engellemiştir. Bu durumda sermaye artırımınız-yatırımınız-büyümeniz mümkün olamıyacağına göre, diğerleri tarafından yutulur, yok edilir- iflas ettirilirsiniz. Böyle olunca kapitalizmde kalmak isterseniz Hak dine nasıl uyarsınız?''

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

dost1
26. July 2012, 03:45 AM
Selamun Aleykum! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Yazılanları destekleyen yazılarınız nedeniyle sizleri siteden atanlar ayıp etmişler. Samimi olarak öğrenmek ve öğrendiklerini paylaşmak isteyip bunu da kişilere hakaret etmeden yapabilen insanlar her yerde baştacı edilmelidirler.

Değerli Kardeşim! Şüphesiz Allah sınıflara ayrılmış bir topluluk istemez.
"Eşitlik" denilen kavram hiçbir alanda sağlanamaz. Ailelerin kendi içlerinde bile sağlayamadıkları sağlayamayacakları "eşitliğin" toplumda sağlanması olası değildir. İstenilen; "kıstı" ayakta tutabilecek şekilde adaletin sağlanmasıdır.

Değerli Kardeşim! Kur'an'da belirtilenlere uyan insanların oluşturdukları ve yaşadıkları devlette refahın yayılması verdiğiniz bu güzel örnekte:
"... ''birleşik kaplar'' sistemiyle açıklamak gerekir. Bir kaba konan su, alttaki borular ile birbirlerine bağlı kaplarda da aynı yükseltide yükselir. Toplumun her ferdini de bu sistemdeki gibi birbirine bağlı diye düşünmelisiniz. Devletçilik olan ''mescid el haram'' ekonomik ve sosyal yaşamı dışındaki anti kollektivist-liberal sistemin-serbest ticaretin islamdaki uygulaması, islama uyarlaması veya islama uygun şekle getirilmesi işte bu durumdur." olduğu gibidir.

Bu örneğinizi destekleyen Sadece Bakara 219 değil başka ayetler de vardır. ancak Nahl 71 bunu desteklemez. Eşitlik, "haklar" dışında yaşamın hiçbir alanında sağlanamaz.

Sözünü ettiğiniz İnfak o kadar önemlidir ki Rabbımız Bakara 195 de "Ve Allah yolunda infak yapın, ellerinizi [kendinizi] ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve iyileştirin-güzelleştirin. Şüphesiz Allah, iyileştirenleri-güzelleştirenleri sever." yapılmadığında hayatlarımızın tehlikede olacağını belirtir.

Bakara 219 . Âyette, neyi infak edeceklerini soranlara Rabbımızın cevabı, ‘afvı, yani ihtiyaçtan fazlasını infak etmeleri emri olmuştur.

Aynı emir Bakara 254 de: "Ey iman etmiş kimseler! Kendisinde hiçbir alış-verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infak edin. Ve kâfirler, zâlimlerin ta kendileridir." şeklinde yinelenmiştir.

İnfak edilecek olan "'afv"dır.

العفو [‘afv], “kolay gelen, fazlalık, çokluk, çıkartılıp verilmesi insana ağır gelmeyen, malın nafakadan fazlası/artanı” demektir.

Rabbımız olan Yüce Allah'ın tanımını "'afv“ (kolay gelen, fazlalık, çokluk, çıkartılıp verilmesi insana ağır gelmeyen, malın nafakadan fazlası/artanı)olarak verdiği "infak" emrini yerine getirmeyenler ateş ile tehdit edilmişlerdir:

Ey iman etmiş kişiler! Kesinlikle, hahamlardan, rahiblerde bir çoğu insanların mallarını hakksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Ve kesinlikle altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele! O gün, onların [altın ve gümüşlerin] üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirdiğiniz şeyleri!” (Tevbe/34-35)

Değerli Kardeşim!
İslamda Müslümanlar, devletlerini “Hâkimiyet, mülk, Allah’ındır” esasına göre kurarlar. Devletin oluşumunda ırk, renk, kabile, soy ve sosyal sınıf etkin olmaz, olamaz. İslam,müslümanların yekvücut olmalarını öngörür ve sosyal sınıflar, ırk, renk farklılığına dayalı parti parti ayrışmanın felaket getireceği uyarısında bulunur.

Allah, dinden Nuh'a yükümlülük olarak ulaştırdığı şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Mûsâ’ya ve İsa'ya yükümlülük olarak ulaştırdığımız şeyi yaşam yolu yaptı: “Dini hayata geçirin, ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” Senin kendilerini davet ettiğin şey, ortak koşan kimselere ağır geldi. Allah dilediğini kendine seçer ve kalpten yöneleni de o davet edilene kılavuzlar. (Şura/ 13)
Ve hep birlikte Allah'ın ipine sıkıca sarılın/Allah'ın ipi ile korunun, ayrılmayın ve Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında ülfet oluşturdu. Sonra da siz O'nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi O kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini/ göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar. (Al-i Imran/ 103)
Ve işte bu, bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. O hâlde Benim korumam altına girin.
Sonra insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her grup, kendinde bulunan ile sevinip böbürlenmektedir. (Mü’minun/ 52, 53)
O hâlde sen yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.
Kalben O'na yönelenler olarak, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.– (Rum/ 30- 32)
Şüphesiz dinlerini parça parça edip grup grup olan şu kimseler; sen hiçbir şekil ve davranışça onlardan değilsin. Şüphesiz onların işi Allah'adır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir. (En’am/ 159)

Rabbimiz, Kur’an’da yer alan ana ilkelerde de kullar içi herhangi bir serbestlik tanımaz. Allah ve Resulune savaş açanlara karşı mücadele edilmesini emreder.

Ve Allah ve Elçisi bir işte hüküm verdiklerinde, hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadın için kendi işlerinde serbestlik yoktur. Ve kim Allah'a ve Elçisi'ne isyan ederse o, açık bir sapıklıkla sapmıştır. (Ahzab/ 36)

Allah koyduğu ana ilkeleri tabulaştırmıştır; bunların uygulamalarını ve uygulama şekillerini insanların istişare ederek alacakları karara bırakmıştır.

De ki: “Geliniz, Rabbinizin size neleri tabulaştırdığını; dokunulmaz kıldığını okuyayım:
‘Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, ana babaya iyilik yapmanızı- güzel davranmanızı,
fakirlik endişesiyle / fakirleştiriliriz korkusuyla çocuklarınızı öldürmemenizi, - Sizi ve onları Biz rızklandırıyoruz.- kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmamanızı, haksız yere, Allah'ın haram kıldığı nefsi öldürmemenizi, -İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O’nun size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.- Yetimin malına da yaklaşmamanızı, -Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz.-
ölçüyü, tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmanızı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.- söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olmanızı ve Allah'a verdiğiniz sözü tastamam tutmanızı.’ -İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-”
Ve şüphesiz ki, bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun. Ve başka yollara uymayın da sizi O’nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, Allah’ın koruması altına girersiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır. (En’am/ 151- 153)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
2. August 2012, 11:43 PM
Sayın dost1.

Sizinle bazı nüanslarda farklıyız. Benim düşünce tarzım bazı değişiklikler içeriyor. O değişiklikler de şu yazımda http://www.hanifler.com/showthread.php?p=10806#post10806 ifade edilmiştir. Ve konu benim yönümden kapanmıştır.

Saygılarımla
Galip Yetkin.

merdem
10. April 2013, 12:36 AM
İblis bağımsız bir canlı mıdır? Değil... İnsanın içinde bir melekedir. İnsanın dirilme gününe kadarda insanlıkla beraber var olagelecektir.

İblis kime secde etmemiştir? Ademe, yani Allah'a değil.

İblis, kurandan benim çıkarımıma göre insanın içindeki "hırs,şehvet, umutsuzluk vb." tutkuların meleksidir. İnsan kendine hangi konumda hakim olamıyorsa İBLİS yani nefsini kontrol altına alamıyordur. Kısacası İnsana secde etmeme olayı, Kendimizin nefsimize hakim olmadığı ve içimizden gelen sestir.

Bu ses, nedense hep kötülüğe çağırmaktadır.

Örneğin; Bir yüklü parasal hayır yapacak olsan hemen dürter.

Sayet yüce Allah dileseydi iblis zaten Adem'e secde ederdi. Iste o zaman insanogluna taninmis olan secme özgürlügü olusmazdi. Adem'in secme özgürlügünden olusmustur seytanin Adem'e secde etmemesi.

Cünkü insan secimlerinde özgürdür, kendi yaptiklari ile sorumlulugunu kendi üstlenir, bu yüzden iyilik ve kötülük hususunda özgür secme hakki insana verilmistir.

Insanoglu Rabbine karsi nankörlügünü daha ilk anda ortaya koymus oluyor.

Ve yüce Allah Celle ve Celaluhu buna ragmen Adem'i cennetine koyuyor. Ikinci nankörlük YASAK AGAC ile ortaya cikiyor. Seytanla isbirligi yapildimi sonucun ne olacagindan güzel bir örnek almamiz gerekir.

Allah'a verdigi sözüne sadik kalan seytan vazifesini en mükemmel sekilde her zaman icin yerine getiriyor.

Peygamberleri daha yollarindan sasirtmaya calismistir, Allah'in, Resüllerini desteklemesi sayesinde seytan galip olma imkani bulamamistir..

pramid
10. April 2013, 08:33 AM
yüce Allah dileseydi iblis zaten Adem'e secde ederdi.

Sevgili Merdem,

Şimdi ben bir adam öldürsem,

Sonrasında bu Allahın takdiri diye suçu Rabbimize atsam,

Etik olur mu?

Rabbimizin emri içerisinde hamd yani program vardır. Sonuçta hamd onadır.

http://vekuran.blogspot.com/2012/05/kurana-gore-hamd.html

KURANA GÖRE HAMD

Nasıl Mülk Allahın ise, Hamd da Allahındır. (64/Teğabün 1) Onun lütfuna, ilmine yapılır. Kurandaki kullanımlarına baktığımızda Hüküm-Emir-Buyruk,Programlama anlamlarındadır. Bu programlama, yarttığı mülkü bir düzen içinde yürütmesidir. Kısacası Yarattıklarını, başlangıcından itibaren pragramlayıp yaptıklarından dolayı Hamd, Allahındır. Allahın yarattıkları da, Onun hamdi ile yani programlaması ile hareket(s-b-h) ederler. (17/İsrâ, 44)

Kur'an'da hamd, çoğul kullanım yapılmayıp hepsi Allah'a nisbet edilmiş olarak 43 yerde geçmektedir. Ayrıca, 17 âyette de esmaü'l-hüsnadan “hamîd” ismi yer almaktadır. Bir yerde de hamd edenler anlamında “hâmidûn” kelimesi kullanılır. Son nebinin ismi olan ve hamd kökünden türeyen “Muhammed” kelimesi, 4; “Ahmed” ise 1 yerde, “makam-ı mahmûd”, yine 1 yerde kullanılır. Dolayısıyla “hamd” kelimesi ve türevleri Kur’ân-ı Kerim’de toplam olarak 67 yerde geçmektedir. Kur'an’ın ilk âyeti olan "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemin" (Hamd, Kâinatın rabbi, yani yaratıcısı, programlayıcısı ve geliştiricisi olan Allah'ındır.) cümlesi Kur'an'da 7 yerde geçmektedir. "El-hamdü lillâh" cümlesi ise 23 yerde tekrarlanır. El-hamdü lillâh cümlesiyle başlayan 5 sûre vardır. (1/Fâtiha, 6/En'am, 18/Kehf, 34/Sebe' ve 35/Fâtır sûreleri.)

Mü’minlerin dâvâ, dâvet ve duâlarının sonu da şudur: Hamd âlemlerin Rabbi Allah'ındır (10/Yûnus, 10). Zaten ilkte de, sonda da hamd, Allah'ındır.(28/Kasas, 70). Her şey Rabbına devamlı hamd üzeredir. (17/İsrâ, 44). Bütün ins-cin yani her şey, kâfirler dışındaki tüm yaratıkların hamdı Allah’ındır (13/Ra'd, 13). "Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu hamd ile, övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur." (17/İsrâ, 44). "Göklerde ve yerde hamd O'nundur." (30/Rûm, 18) "El-hamdü lillâh (hamd Allah'ındır.) de. Fakat onların çoğu düşünmezler." (29/Ankebut, 63) “Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir velîye/dosta da ihtiyacı olmaya Allahındır hamd (el-hamdü lilâh) de ve tekbir getirerek O’nun şânını yücelt (‘Allahu Ekber’ de).” (17/İsrâ, 111) El-hamdü lillâh. Hamd, "Övgü" ve "Şükür" Kelimelerinden Daha Zengin Anlamlıdır.

Fatiha suresi de, özellikle Ehli Kitab’ın, aşırı Nebi yüceltmeleri, Allah’ı “öfkeli, azaba meraklı, nefret eden” bir Tanrı (haşa subhanAllah), Nebileri ise – özellikle isa nebiyi – “merhametli kral”, insanları yargılayacak “din gününün yargıcı” – kendini tasdik edenler ve “onu övüp yüceltenler için” kefaret ödedi ve onları cennete sokacak , “onu övüp ondan yardım istemeliyiz” tanımlamalı inançlarına ( Bkz. İlgili Kuran ayetleri ) ve tüm benzer inançlara, AYNI KAVRAMLARI KULLANARAK dev bir reddiye olarak Kuran’ın girişine yazılmıştır:

“Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele eden Allah’ın adıyla

SON HÜKÜM ( el-Hamd) Allah’a aittir,
O, Çok Merhametli ve Merhamet ile muamele edendir,
Hesap Gününün YARGICI ( MELİKİ-HÜKÜMDARI) O’dur,
Yalnız Sana kulluk eder ve YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ,
Bizi dosdoğru yoluna ilet,
Kendilerine Vahiy verdiklerinin yoluna,
Gazaba uğramışların ve sapmışlarınkine uğratma. ”

Hamd kelimesi bilinenin aksine, sadece ÖVGÜ değil, HÜKÜM-EMİR-BUYRUK manalarında da ve tabi ki bunların mecmuası olan VAHİY manasıda da kullanılmıştır Kuran’da. “Rabbinin Hamdini Tesbih Et” demek, Rabbinin hükmünü emrini buyruğunu yani istediğ programı, VAHYİ, kesintisiz olarak anlat ve yaşa demektir.

“Melekler Rabbinin HAMDİNİ TESBİH EDERLER” demek, “Melekler Allah’ın emrini-buyruğunu-hükmünü KESİNTİSİZ OLARAK başlangıçlarından itibaren bir programa göre, yerine getirirler” demektir.

Fatiha Suresinde dikkat edilirse EL marife takısı ile gelmiş olup konudaki bilinen HÜKMÜ belirler. Yani kıyamette insanın SON HÜKMÜ SADECE ALLAH’INDIR der. Hamd yerine Oraya ÖVGÜLER yazmak gramer olarak da imkansızdır, çünkü kelime marife takısı olan EL ile birlikte gelmiştir. İlk dönemden beri müfessirler bu EL takısı yüzünden yaptıkları “tüm övgüler yüceltmeler” şeklindeki çevri anlamın GRAMER OLARAK YANLIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜKLERİ HALDE çeşitli yorumlarla bu yanlışı aşmaya çalışmışlar, bazıları bu sıkıntıyı ifade de etmişlerdir. Hatta “HAMD” kelimesinin kökeni hakkında da tartışmalara girmişler ve arapçada tam bir köken de bulamamışlardır. Bunları kendi tefsir kitaplarında okumak mümkündür. Tabiki “SON DERECE ADİL HATTA MERHAMETLİ BİR HÜKÜM” içerisinde ÖVGÜYÜ barındırır ki buna da tek layık olan alemlerin Rabbi Allah’tır.

“Fesebbih bi hamdi rabbike” tam çeviride rabbini hamd ile tesbih et demek değil RABBİNİN HAMDİNİ (Buyruğunu/Vahyini) TESBİH ET ( sürekli anlat ve yaşa ) demektir.

Müteşabih yani benzeşmeli anlatımı, DUHA suresinin son ayetinde ” ….. bi nimeti rabbike fe haddis” şeklinde gelmiştir. Buradaki Bİ NİMETİ RABBİKE ile Bİ HAMDİ RABBİKE dikkat edilirse aynı gramer formundadır. Nedense ilkini RABBİNİN NİMETİNİ şeklinde doğru olarak çevirdikleri halde tıpkı gramer olan Bİ HAMDİ RABBİKE’yi ” rabbini hamd İLE” diye yanlış çevirmektedirler. Oysa ikisi de aynı formdadırlar ve iki ayet de Muhammed Nebi (selam ona) şahsında aynı şeyi emretmektedir.

bi nimeti rabbike fe haddis = RABBİNİN NİMETİNİ (Vahyini) DURMAKSIZIN ANLAT ,
fesebbih bi hamdi rabbike = RABBİNİN HAMDİNİ (Vahyini) SÜREKLİ ANLAT/YAŞA demektir.

Şimdi günlük kullandığımız ve yanlış anlaşılmış kelimeye gelelim.

Elhamdullilah sanilanin aksine, Allah'a hamd olsun değil, "Hamd Allah'ındır" manasina gelir. Hamd kelimesi Kuran'da çoğul halde gecmemektedir. "Hamd" övgü ise asagidaki ayetlerde, övgü Allah'adır, Allah'a hamdolsun, degil. Övgü Allah'ındır olarak çevrilmeli.

“Hamd olsun”, ibaresi Kuran da geçmiyor..! Zaten, Rasule selam olsun derken, bu selam kimden istiyoruz; Allah'tan.. Peki, Allah'a hamd ( övgü ) olsun ne manaya geliyor. Hiç düşündünüz mü ? Kimden isteniyor ? Türkçeye çevirirken neden bu kadar dikkatsiz davranılmış meallerde anlamış değiliz. Galiba ataları körü körüne taklit.

Rasul'e selam olsun, sofranız bereketli olsun, yüzünüz aydın olsun vs..

1. Sofraniz bereketli olsun diyen kişi,
2. Sofra sahibi
3. İstenilen, dua edilen, dualara icabet eden Allah ..!

Allah'a hamdı kimden istiyoruz.. Allah'tan kendisine hamd etmesini mi istiyoruz ?

"Rasul'e salat edin" i hatırlayalım, “salat edin” olmuş, Rasul'e salat olsun.. Nekadar trajikomik.. Allah'in ve meleklerin zaten yaptigi "salatı", müminler niye, Rasul'e salat olsunla tekrar Allah'a havale ediyorlar ! Üzerlerine düşen görevleri.. Allah zaten yaptığını ayetlerde söylüyor ve bizlere “müminler siz de salat edin” diyor, Güya Müminler ne yapıyor, “Allah'ım sen salat et” demek ile Allahın Rasulüne olan sorumluluklarından sıyrıldıklarını zannediyorlar..

Hamd, övgü manasında ise eğer, çoğulu kullanılmadığı için, "Övgü Allah'ındır" olur. Eğer övgü demek ise HAMD, Bu övgüyü kim yapıyor, bu övgü neden övgüler değil, herkesin bildiği bir tane standart övgü mü var yoksa ?

Hamd Allah'adır, Allah'a hamd olsun vs. değil. Hamd Allahındır...

Aynı, Zikrullah' ta olduğu gibi.. “Allah'in zikri” gibi Allah'ın hamdi veya hamd Allah'ındır.. Şimdi, zikrullah'ı, Allah'a zikr olsun, olarak çevirebilirmiyiz ! Öyleyse..

Allah'ın duaya ihtiyaci yok.. Duaya ihtiyaci olanlar bizleriz, beşeriz.. O dualara icabet eden, karsılık veren, kabul eden..

Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( Fatiha 2 )

Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'ındır. Sonra kafir olanlar (hala putları) Rab'leri ile denk tutuyorlar. ( E’nam 1 )

Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, alemlerin Rabbi Allah'ındır. ( E’nam 45 )

İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz. ( Kasas 70 )

Biz onların göğüslerinde kinden ne varsa çekip almışız. Altlarından ırmaklar akar. Derler ki: 'Hamd bizi buna ulaştıran Allah'indir. Eğer Allah bize hidayet vermeseydi doğruya ermeyecektik. Andolsun, Rabbimizin elçileri hak ile geldiler.' Onlara: ' Işte bu, yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındığınız cennettir' diye seslenilecek. ( Araf 43 )

Melekleri görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını kuşatmışlardır. Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve "hamd alemlerin Rabbi olan Allah'indir" denilmiştir. ( Zumer 75 )

Araf 43 ile anlam yerine oturuyor..

Cennete girenler, Övgü Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik mi diyorlar yoksa,

Buyruk/emir/karar Allah'ındır, Eğer O bize hidayet vermeseydi doğruya eremeyecektik.. mi diyorlar.. ?

merdem
10. April 2013, 12:40 PM
Degerli Kardesim Pramid,

"Yüce Allah dileseydi" demek ile kastettigim; Alemlerin Efendisi insana özgür iradeyi yolunu saglamis oldugundan dolayi degilmidir ki, Adem'in melekesi seytanin isyani? Hasa, ben Rabbimize yüklemiyorum "Emre karsi gelinmenin" sonucunu, özgür iradenin verdigi eylemlerden kaynaklaniyor.

Yani secim hakkimiz, özgür irade insanoglunun kendisine birakilmis oldugundan dolayi ortaya cikan eylemlerden insanoglunun kendisi sorumludur. Insanlarin yarattigi olaylar, düsünüsleri, kararlari vb.


Dagin tasin yüklenmedigini bir kolaylik zanneden Insan yüklenmistir. Bu bir nevi büyüklük, bir kibir olmuyormu? Ben hallederim, ben yaparim, ben üstünden gelirim!

Bü büyüklük taslamasinin neticesidir, Insanin bu emaneti yüklenmeyi kabul etmesiyle Iblis daha bastan girmiyormu isin icine?

Selam ve dua ile.

Barış
12. April 2013, 01:34 AM
Sevgili Ateş Demir,

Bu başlıkta yaptığın yorumları şimdi okuma fırsatı buldum. Gerçekten çok güzel paylaşımda bulunmuşsun, faydalandım. Çok teşekkür ederim.

bartsimpson
12. April 2013, 04:37 PM
Rızıkların farklı verilişi, insana hangi sorumlulukları yüklemektedir?

Müşriklerin bir mantığı vardır. Rızkı Allah verir, buna göre fakire verilen az rızık Allahın takdiridir. O zaman Allahın doyurmadığını biz mi doyuracağız.

Yasin 47. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sarfediniz, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنْفِقُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللَّهُ قَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِلَّذِينَ آمَنُوا أَنُطْعِمُ مَنْ لَوْ يَشَاءُ اللَّهُ أَطْعَمَهُ إِنْ أَنْتُمْ إِلَّا فِي ضَلَالٍ مُبِينٍ

"Ne yapalım Allahın takdiri" demek Allaha bir iftira ve en büyük zulümdür.

Allah sorumlu kıldığı insanları eşit yaratmış, (sakat olanların sorumluluğu yoktur.)

İnfitar 6-7-8


يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
الَّذِي خَلَقَكَ فَسَوَّاكَ فَعَدَلَكَ
فِي أَيِّ صُورَةٍ مَّا شَاء رَكَّبَكَ

Bu eşitliği insan bozmuştur. Bu emanet ne ağır yüktür. Farkında olanlar için endişe vericidir. Onlar din gününü yalnalamazlar.

Rabbimiz endişelenenlerden eylesin.

Bu konu sanırım "ömür" ile biraz benzerlik gösteriyor.

"Allah takdiri anlamında"

Adam var yaşıyor 100-110 sene (uuu çok yaşamış)

Adam var yaşıyor 70-80 sene (normal yaşamış)

Adam var yaşıyor 40-50 sene (çok genç öldü)

Neye göre? Kime göre?

Allah'ın elinde mezura mı varda herkese belli ömür biçmiş?

Bence dünyada yaşadığımız süreyi biz tayin ediyoruz. Yaşam kalitemiz ve emanete verdiğimiz önem. Sağlıklı ve uzun yaşamamızı sağlar.

İç alkolü, iç sigarayı, ye yağlıları, tatlıları sonra kalp krizi, akciğer yetmezliği, kanser vb....

Kafkas köylerinde ortalama ömür 100-110 yıl.
Bilim adamları gidip oralarda uzun yaşamın sırlarını arıyor.
Neymiş genlerde saklıymış.
Ölümsüzlük geni felan.

Allah Allah ...

Tanrı parçacığını (Higs bozonu) da böyle pazarladılar (Higs -ben ateistim demeyin öle- dedi de rezil oldular)

merdem
12. April 2013, 05:29 PM
Bu konu sanırım "ömür" ile biraz benzerlik gösteriyor.

"Allah takdiri anlamında"

Adam var yaşıyor 100-110 sene (uuu çok yaşamış)

Adam var yaşıyor 70-80 sene (normal yaşamış)

Adam var yaşıyor 40-50 sene (çok genç öldü)

Neye göre? Kime göre?

Allah'ın elinde mezura mı varda herkese belli ömür biçmiş?

Bence dünyada yaşadığımız süreyi biz tayin ediyoruz. Yaşam kalitemiz ve emanete verdiğimiz önem. Sağlıklı ve uzun yaşamamızı sağlar.

İç alkolü, iç sigarayı, ye yağlıları, tatlıları sonra kalp krizi, akciğer yetmezliği, kanser vb....

Kafkas köylerinde ortalama ömür 100-110 yıl.
Bilim adamları gidip oralarda uzun yaşamın sırlarını arıyor.
Neymiş genlerde saklıymış.
Ölümsüzlük geni felan.

Allah Allah ...

Tanrı parçacığını (Higs bozonu) da böyle pazarladılar (Higs -ben ateistim demeyin öle- dedi de rezil oldular)


Bart Kardesim,

Ani Bebek Ölümü Sendromu'nu duydunmu?
Ani bebek ölümü sendromu nedeniyle ölen hemen bütün bebekler, uykudayken ölmektedir.

Sebebi ne olursa olsun ecelin önüne gecilebilinirmi?

Nice 90 lik dedelerimiz var bir ellerinde sigara bir ellerinde kahve fincani evlerinin kapi önünde oturup gün gecirenler.

Ömründe sigara icmemis ve icenlerin yakinin da bulunmamis olanlarin genc yaslarinda dahi kanserden hayata veda etmeleri.

Dogum anlarinda ölen nice annelerimiz.

Ecelimizi oldu olacak bir de biz kendimiz tayin etseydik, bir tek o kalmisti acaba Allah herseyi bilirmi bilmezmi derken ona da ortak ciktik sonunda.

Acaba saati belli olan ecel hangi kitapta yazilidir deniyor onu da merak ettim.

Selam ve dua ile.

bartsimpson
12. April 2013, 05:49 PM
Bart Kardesim,

Ani Bebek Ölümü Sendromu'nu duydunmu?
Ani bebek ölümü sendromu nedeniyle ölen hemen bütün bebekler, uykudayken ölmektedir.

Sebebi ne olursa olsun ecelin önüne gecilebilinirmi?

Nice 90 lik dedelerimiz var bir ellerinde sigara bir ellerinde kahve fincani evlerinin kapi önünde oturup gün gecirenler.

Ömründe sigara icmemis ve icenlerin yakinin da bulunmamis olanlarin genc yaslarinda dahi kanserden hayata veda etmeleri.

Dogum anlarinda ölen nice annelerimiz.

Ecelimizi oldu olacak bir de biz kendimiz tayin etseydik, bir tek o kalmisti acaba Allah herseyi bilirmi bilmezmi derken ona da ortak ciktik sonunda.

Acaba saati belli olan ecel hangi kitapta yazilidir deniyor onu da merak ettim.

Selam ve dua ile.

peki diyelim ki Allah size 150 yıl ömür biçti... mesela...

yaşam kaliteniz ile bunu uzatıp kısaltmak elinizde mi değilmi...

birde dikkat ederseniz ben ecelden bahsetmedim...

istediğin kadar kaliteli yaşa yolda giderken ayağın takılır düşer ölürsün...

Oku atan el misali... bilmem anlatabildim mi?

merdem
12. April 2013, 06:09 PM
Hangi "Yasam Kalitesi" Bart Kardesim,

Hava kirliligi, gürültünün verdigi rahatsizliklar, genleriyle oynanan ve hasarattan koruma dolayisiyla ekinlere püskürtülen zehirli maddeler, gün isigi görmeden antibiotiklerle ( baska maddeler de olabilir ) damizlik misali beslenen hayvanlar, denizlerin pislenmesi, bir somun ekmege akla hayale gelmeyen maddelerin karistirilmasi, bebek mamalarinda dahi bulunan zararli maddeler... Hangi yasam kalitesi Kardesim.

Dag basinda deniz kenarli bir cennette miyiz ki, kendimiz ekelim kendimiz avlanalim, kendimiz üretelim. Gelmisiz bir kere oyuna, ya bu deveyi güdersin ya bu diyardan gidersin... saglikli beslenelim diye basimiza gelenlerden bir haberiz.

Bu imkani dahi almislar elimizden. 20 lik denen dislerimiz dahi tembelligimize ayak uydurur olmus.

Ya bir de dedigin gibi, saglikli besleneyim derken ya ayagin kayar düserdin, ya ucak düser, ya titanic batar... ya da boynuna asilmis bir bombayla itin teki cevrende dolasir..toprak kaymasiyla villandan olursun... seni cekemeyen evini, dükkanini atese verir... Kim neyi hesaplayabiliyor?

Selam ve dua ile.

dost1
12. April 2013, 07:03 PM
Selamünaleyküm! Değerli kardeşlerim!

İsterseniz Rabbımızın ayetleriyle birlikte tefekkür edelim.

Rabbimiz “Tin” 6 da:

“Gerçekten Biz, insanı en güzel biçimde oluşturduk,”


Secde 7’de:

"Ki O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan başlayandır."

Mümin 64’te:

"Allah, sizin için yeryüzünü bir karargâh, göğü de bir bina yapan, size şekil veren, –ki şekillerinizi ne de güzel vermiştir– ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte O, Rabbiniz Allah'tır. –İşte, âlemlerin Rabbi olan Allah ne cömerttir!–"

Teğabün/ 3’te:

"Allah gökleri ve yeri hak ile oluşturdu ve sizi biçimlendirdi. –Biçimlerinizi de ne güzel yaptı!– Ve dönüş yalnızca O'nadır."

Mülk/3,4’te:

"O, yedi göğü, birbiri üzerine uyumlu olarak oluşturandır. Rahmân'ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] oluşturmasında bir çatlaklık-uygunsuzluk görmezsin. Haydi, gözünü döndür, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha döndür. Gözün, âciz olarak ve çok bitkin olduğu hâlde sana dönecektir."

buyurduktan sonra

Ahzab/ 72’de:

"Şüphesiz Biz, emaneti göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir."

[B]Rum/41’de:

"İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı."

buyurur.

Nisa/ 118, 119’da:

"Allah İblis'i dışladı. Ve İblis, “Elbette Senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları kesinlikle saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de etinden-sütünden yararlanılan hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın oluşturuşunu/ölçülendirdiğini bozacaklar” dedi. Ve her kim Allah'ın astından şeytanı yol gösterici, koruyucu yakın edinirse, o zaman şüphesiz o, apaçık bir ziyan ile ziyana uğrar."

Rad/11’de:

"Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah'ın işinden olarak–, onu gözetip koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendi benliklerinde olanı değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için O'nun astlarından bir yardım eden, koruyan, yol gösteren bir yakın da yoktur."


buyurur.

Şimdi bu ayetler ışığında konuyu tefekkür ederek değerlendirebilenlerden olalım. İnşaAllah.

Tefekkür ettiğimde insanlarda görülen fiziksel ve zihinsel fesatların Allah’tan mı yoksa kullardan mı? olduğunu sormadan edemiyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.

merdem
12. April 2013, 07:41 PM
Tefekkür ettiğimde insanlarda görülen fiziksel ve zihinsel fesatların Allah’tan mı yoksa kullardan mı? olduğunu sormadan edemiyorum.

Hic süphesiz insanlarda görülen fiziksel ve zihinsel fesatlar kullardan olusur Dost1 Kardesim.

Rabbimiz iyiyi kötüyü apacik belirtmistir ayetleriyle, halen ortalikta fesatlar dolasiyorsa, bunun sebebi Allah'i geregince takdir edememizden dolayidir.

Biz yeryüzünde yasiyoruz, baska alemleri düsünecek algilayacak kapasiteye sahip degiliz ve bu yüzden doguyor fesatliklar.

Sabah kalkip ise gitmemiz, alis-verislerde bulunmamiz, aile hayatimiz, önümüzdeki bir tabak yemek bunlarin hepsi real elle görülür tutulur cinsinden. Ölümden sonraki tekrar canlandirilisimizda bizleri nasil bir yasam bekliyor bilemiyoruz. Maddenin insanlariyiz biz, manevi bir dünyayi canlandiramiyoruz.

Rabbimiz her ne kadar cennet ve cehennemle aciklamalarda bulunmus ise, bu aciklamalar o günün insanlarinin icinde bulunduklari ortama, yasam sartlarina ve anlayislarina göre olmustur. Cennetteki akar sular, yesillikler, cehennem atesi bir nevi Arabistan'in cografi durumlarina göre izahlanmistir. Cöldeki bir yudum taze suya muhtac bir bedevinin akar billur su karsisindaki sevinci nasil cenneti ifade ediyorsa, ayni sekilde cöller de bir nevi cehennem atesiyle esit duruma geliyor.

Biz bu günkü lüks hayat icerisinde yesillikler arasinda akan bir pinarin, bin bir cesit meyvenin özlemini duyamiyor ve idrak edemiyoruz kiymetini. Bunlar misal olarak insana cazip gelmeyebilir, sonunda cennet bana bunlarimi sunuyor diye hatta dudak bükenler olabilir. Bir cok ateistlerin alay konusu ettikleri gibi.

Iste nankörlügümüz böyle basliyor.

Dünyanin, ayin ve günesin tüm öbür planetlerle yildizlarla sagladiklari düzeni dahi en gayet normal halleridir diye yorumluyoruz. Tabiatin bize sunduklarini en tabi hakkimiz olarak görüyoruz, cogunun aklina bir sükür bir hamd dahi gelmiyor.

Allah razi olsun siz degerli Kardeslerimizden, hic olmazsa bizleri devamli uyarmis bulunuyorsunuz bilgilerinizle ve kim oldugumuzu neden var oldugumuzu ve kime ait oldugumuzu hatirlatiyorsunuz.

Rabbimizi geregince idrak eden kullari olmamiz dileklerimle.

Selam ve dua ile.

ates demir
13. April 2013, 08:07 PM
Sevgili Barış.
Ne mutlu bana, faydalanan bir göz için.
Nickin gibi barış içinde kalasın...