PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kürtaj konusu ve Kur'an ın bu konuya bakışı.


halukgta
12. June 2012, 02:47 PM
Bizler İslam ı yaşarken, kendi çabalarımızla değil, birilerinin öğretileri, güdümüyle yaşadığımız içindir ki, anlamaya çalıştığımız konuların gerçek hükmünün ne olduğunu, Allah ın rehberinden öğrenme çabasında hiç olmayız. Bu yanlış yolu takip ettiğimiz içinde, emin olmadan doğrulardan uzak yaşarız.


Bugünlerde konuşulan Kürtaj konusuna da, ne yazık ki aynı gözle bakıyoruz. Allah sizlere bir rehber gönderdim imtihanınız, sorumluluğunuz Kur’an dan dır dediği halde, yaşantımızda karşılaştığımız sorunları Allah ın rehberine danışmak, ona sormak yerine, beşeri bilgilere her nedense daha çok itibar ediyor ve onlara inanıyoruz.


Kürtaj yani gebelik sonlandırması, gerçekten çok önemli bir konu. Basında bir kısım kişilerin söylediği gibi, bu kadının bileceği bir iştir, kadının bedenine karışmayınız, ister doğurur ister doğurmaz sözleriyle asla açıklanamaz.


Bizler hiç bir şeyin sahibi değiliz, emanetçiyiz. Onun içindir ki, bizlerin bu konudaki söz hakkımızda sınırlıdır.


Kürtaj konusuna gelince. Allah biz Kur’an da, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdik ki anlayasınız diyorsa, bu konuda da bizlere düşen Allah ın rehberinden, bu konuyu anlamaya çalışmak olmalıdır.

Allah Kur’an da, anne karnında bebeğin oluşumunu ve geçirdiği safhalarını bizlere anlatır. Gelin şimdi Kur’an a müracaat edelim ve bu konuyu anlamaya çalışalım. Acaba anne karnında döllenen yumurta, ne zaman insan olma vasfını kazanıyor, bunu anlamaya çalışalım.


SECDE suresi:

7. O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır.
8. Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir.
9. Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Secde suresinde geçen bu ayetler üzerinde, dikkatle düşündüğümüzde, anne karnında ki döllenen yumurtanın, ne zaman insan özelliğini taşıdığı çok açık anlaşılıyor.

Önce şöyle düşünelim. İnsanı hayvanlardan ve diğer canlılardan ayıran özelliğimiz nedir? Canlı oluşumuz mu, yoksa Allah ın kendi ruhundan üfleyerek, bizlere bahşettiği ruhumuz mu?

Sanırım bu sorunun doğru cevabını bulursak, konuyu da doğru anlayabiliriz. Ölen bedenimizi düşünün, toprak oluyor gidiyor, ya ruh? İşte insanı insan yapan asla kaybolmayan ruh, bizleri değerli ve dokunulmaz kılıyor.

Allah Âdem i yarattığında, tüm meleklerin âdemin önünde secde etmesinin, yani ona saygı duymasının, ana nedeni nedir diye düşündüğümüzde, insanın Allah tan bir parça olduğu gerçeği, daha iyi anlaşılacaktır.

Gelelim ayette bahsedilen, anne karnında geçen evrelere. Önce kadın ve erkeğin menisinin bir araya geldiğini, yani döllenen yumurtalardan bahsediliyor. Daha sonrada bu evrenin geçtiği bir zaman olduğu anlatılıyor ve bu zaman içinde yavaş yavaş canlının, şekillenmeye başladığı belirtiliyor.

Bu kısma kadar baktığımızda, bu oluşumun canlı olduğu anlaşılıyor ama dikkat ederseniz insan hüviyetini daha almıyor. İnsan olabilmesi için, Allah ın kendi ruhundan ona üflemesi, yani ona ruh vermesi gerekiyor. İşte geçen bu evreden sonra Yaradan, anne karnındaki bu şekillenmiş canlıya, bakın nasıl bir özelliği veriyor.


(Ona kendi ruhundan üflemiştir.)


İşte bebeğin dokunulmaz anı, bu andan itibaren başlıyor, tıpkı Âdemi yaratıp kendi ruhundan üflemesi gibi. Bu andan sonra annenin sağlığı tehlikeye düşmediği sürece, kürtaj asla yapılamaz. Bu bebek artık, normal yaşayan bir insan gibidir.

Bakın yine Yaradan bu konunun daha iyi anlaşılması için, bir başka örnek daha veriyor, şimdi ona bakalım ve üzerinde düşünelim.

Hac 5: Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız.


Dikkat ederseniz yukarıdaki ayette, anne karnındaki bebeğin, Allah ın ruhundan üflenmeden önce geçirdiği evrelerini anlatıyor. Ayete baktığımızda belirlenmiş bir et parçası haline gelişinden bahsediyor. Dikkat ediniz bu hale kadar canlı, ama insan hüviyetinde değil. Ne zaman Allah ona ruh veriyor, işte ondan sonra ona dokunan, onun yaşamına son veren, en büyük suçu, günahı işlemiş olur.


Şimdide geçmiş İslam toplumları ve din âlimleri, kürtaj konusunda kendi devirlerinin ilmi bilgileri ve Kur’an ışığında neler söylemiş ve ne yapmışlar ona bakalım. Önce şunu belirtmek isterim. Geçmiş dönemlerde İslam toplumları, kürtaja tamamen karşı çıkmamış, ama Kur’an ın sınırlarında hareket etmişlerdir. Bakın bu konuda neler söylenmiş ve uygulamışlar.


(Anne karnında en önemli safha, cenine ruhun üflendiği andır. (Taberî XVNI/9) Bir başka deyişle canlanmasıdır. Insan, ya ruhla cesedin bütünüdür ki; genel kabul gören görüş budur; ya da sadece ruhtur. (Râzî XXlll/85) Bundan; ceninin üçüncü devre sonundan yani 120 günden önce insan olmadığı anlaşılır. Insan oluş, bu noktadan itibaren başlar (Taberi XVN/11). Hem diğer bir yaratış, hem de, ruhun üflenmesi bunu gösterir.


İşte bütün bunlardan, ötürü, Hz. Ali (r.a.), bu yedi devre geçip ruh üflenmedikçe cenine müdahalenin "ve'd" (çocuğu diri diri gömme, yani öldürme) olmayacağını söyler (Ibnü'I-Cevzi, Zâdü'I-Mesir V/462). Imâm Ebû Hânîfe de bunu delil olarak kullanır. Bütün bu temel gerçeklerden ötürü tüm İslâm fıkıhçıları, döllenmenin üzerinden yüz yirmi gün geçtikten sonra ve de zaruret yokken çocuk aldırmanın (kürtajın) haram olduğunda ittifak etmişlerdir.)


Yukarıda yazdığım düşünceye karşı çıkanlarda vardır. Bu düşünce döllenmenin başladığı andan itibaren, artık gebeliğe son verilemeyeceğini, bunu yapanların bir insanı öldürmüş sayılacağı düşüncesini savunmaktadırlar. Bu düşünce farklılıkları geçmişte de, günümüzde de vardır ve olacaktır. Herkes birbirine saygı duymalıdır.


Hepimiz bu Dünyada, imtihandan geçiyoruz. Bu farklı düşünce, imtihan oluşumuzun özeliğindendir. Yalnız unutmamamız gereken, Kur’an dan imtihan olduğumuz gerçeğidir. Allah ayetlerinin üzerinde düşünmemizi ve akıl ederek hayatımıza geçirmemizi emreder. Onun içindir ki, din adına farklı düşüncelerimizi yaşarken, hiç kimse diğerine baskı yapmamalı, zorla kendi düşüncesini kabul ettirmeye çalışmamalıdır.


Örneğin kürtaj konusunda geçmişte de farklı düşünce ve inançlar olduğu halde, hiç kimse bir diğerine baskı yapmamıştır. Fakat birleştikleri bir konu varsa, çocuğun anne karnında geçen evrenin sonunda, ruhun üflenmesinden sonra, artık asla kürtajın, haklı bir neden yokken yapılamayacağıdır. Bu dönemin bir kısım din âlimine göre, 120 gün olduğu bir kısmına göre de, bundan daha kısa olduğuna inanılır.

Yüzlerce yıl önce yaşamış âlimler, kendi devirlerinin ilmine göre bir araştırma yaparak toplumu yönlendirmişlerse, bizlere düşende günümüz ilmiyle, tıbbıyla bunları daha dikkatle, itinayla araştırmak olmalıdır.


Allah Kur’an ı bizler için yemin ederek, kolaylaştırdığını birçok kez söylüyorsa, bu konu üzerinde düşünürken bunu unutmamalıyız. Kendi nefsimizde, Kur’an ın vermediği bir hükmü vermeye kalkarsak, dini zorlaştırmış olacağımız gibi, kadınlarımızı da hak etmediği bir zorlukla karşı karşıya bırakmış olacağımızı bilmeliyiz.


Allah Kur’an da birçok konuda, detaylara girerek bizlere anlatmıştır. Örneğin bebeğin, 24 ay süt emmesinin öneminden bahseder. Boşanan kadının, 3 ay hali geçtikten sonra evlenebileceği, Mirasın nasıl dağıtılacağı, kimlerle evlenemeyeceğimizin açıkça belirtilmesi gibi. Buna benzer birçok konuda ince detayları veren Yaradan, eğer isteseydi, hamile sonlandırması konusunda da çok ince detaylar verip, hükmünü verebilirdi. Fakat Yaradan bunu asla yapmamıştır. Eğer yapmış olsaydı, özellikle kadınlarımız çok zor durumlarda kalır, sorumluluk altına girerlerdi.


Allah biz her şeyden nice örnekleri Kur’an da sıraladık diyor da, bu konuda açıkça bir hüküm vermeyip, bizleri zora sokmadan bir yol, yöntem öneriyorsa, bizlere düşen bu yolu yöntemi Kur’an dan bulmak olmalıdır.



Bizler her nedense özellikle, kadınlarımızı ilgilendiren, Kur’an ın açıkça hüküm vermediği konularda kararlar verip, birçok konuyu zorlaştırarak, din adına kadınlarımızı zorluklarla karşı karşıya bırakıyoruz. Sanırım hesap günü, yaptıklarımız önümüze getirildiğinde, kadınlarımıza karşı yaptıklarımızdan, biz erkeklerin yüzleri pek gülmeyeceğe benziyor.


Allah bizlerin uyması gerektiği konularda, apaçık hükmünü vermiştir. Hatta hiçbir eksik bırakmadığını, açıkladığını da apaçık söylüyor. Bazı konularda ise kesin bir hüküm vermeyip bizlere rahmet, kolaylık olsun diye bahsetmemiştir. Çünkü bizlerin, zayıf yaratıldığımızı söyler Allah. Bunun içindir ki, uymamız gereken kitabı, yemin ederek kolaylaştırdığını söyler bizlere.

Peygamberimizde bir hadisinde, bu konuda bakın nasıl uyarıyor ve bilgilendiriyor bizleri.

(Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403 )

Bizler ne yazık ki Allah ın şeriatından uzaklaşmış, kendi nefsimizin etkisiyle beşeri bir şeriat kurmuşuz. Allah ın şeriatından uzak yaşayıp, dini zorlaştırdığımız için, huzur ve mutluluktan uzaklaşmışız. Bugün İslam toplumunu düşünün lütfen, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Kürtaj konusunda yüzlerce yıl öncesinde dahi, büyük bir sorun yaşanmamış, bu konu çok fazla gündeme dahi gelmemiştir. O devrin ilmi ve Kur’an ın verdiği bilgilerle, kürtaj konusu çözümlenmiş, sınırlar tespit edilmiştir. Günümüz ilmi çok daha ileri olduğu halde, Kur’an ın ışığında değil, nefsimizde yarattığımız beşeri şeriatla, bu konuya günümüzde bakışımız, bizleri geçmişten daha geriye götürmektedir. Bu gidişle cahiliye devrinden, bir farkımız kalmayacak.


Kur’an ı devre dışı bırakan bizler, edindiğimiz velilerin şeriatıyla, Allah ın şeriatından çok uzaklaşmışız. Hesabın görüleceği O gün, bakın peygamberimiz ne söyleyecekmiş.

Furkan 30; Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.

Gerçekten artık Kur’an, devre dışı bırakıldı. Onun içindir ki, İslam toplumlarında bu acı gerçek artık su yüzüne çıktı. Kur’an dan bahseden, onun ayetleri üzerinde düşünen ne yazık ki yok. Allah ın şeriatı terk edildi ve beşeri bir şeriat yaratıldı. Daha da kötüsü bu Allah katındandır diyerek, toplum Allah ile aldatılır oldu.

Rabbim ne olursun yardım et bizlere. Gönül gözlerimizi, senin güneşinle aydınlat. Yoksa beşerin yarattığı bataklığın içinden, asla kurtulamayacağız.

Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

pramid
12. June 2012, 03:24 PM
Kürtaj (curretage), kazımak demektir. Diş etlerindeki lezyonları temizlemeye de kürtaj denir. Jinekolojide kürtaj, rahimdeki bir dokuyu kazıyarak almak demektir. Bu gebelik ürünü veya tedavi maksatlı olabilir. Kanama bozukluklarında teşhis maksadıyla kısırlık araştırmalarında da kürtaj yapılabilir. Genellikle istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması maksadı ile yapılır. Ama normalde kürtaj bir doğum kontrol metodu değildir.


Şekillenmenin erken evrelerinde veya daha sonra eğer uzman bir doktor cenin anne rahminden alınmadığı takdirde anne ve bebeğin ölümüne yol açacağı kararına varırsa, bu durumlarda kürtaj yapılabilir. Bu durumlarda, ceninin alınmasına izin verilir ve böylece annenin hayatı korunur. Bu kürtaj bir nevi tedavi olarak kabul edilir.


Erken evre nedir?


Kürtajın meşru olup olmadığının tartışıldığı gibi bu evrede bilginler arasında tartışılmıştır. Bunun sonucunda da birbirinden farklı görüşler çıkmıştır. Bu farklı görüşlerin nedeni de bize ulaşan bazın rivâyetlerin farklılığıdır. Ki rivâyetlere dayalı bir din anlayışı İSLAM olamaz.


“Jinekoloji özel ihtisas konusu olan bir bilimdir. Özel ihtisas konularıyla ilgili Son nebinin ahkam yürüttüğü düşünülemez. Özel ihtisas konusu olan konularla ilgili yapılmış rivâyetler uydurmadır. Rasülüllah ile alakası yoktur. Özel ihtisas konularıyla ilgili bizzat Yüce Rabbimiz vahyler indirir. Bizi aydınlatır.


Biz bu konuda Kur’ânî bir yaklaşım ortaya koyacağız. Ki gerisi kendiliğinden açığa çıkar.


Yüce Rabbimiz bir nefsi/canı/kişiyi öldürmeyi kesinlikle haram etmiştir. Bu tartışılamaz.


Maide suresi âyet 32:“….. Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. ……….”


Bizim açıklığa kavuşturmak istediğimiz, ana rahmindeki varlığın kişi/nefis sayılıp sayılmayacağı, sayılacaksa hangi evrenin sayılacağı. Hamileliğin ilk anından itibaren mi, kırk yada kırk iki günün ardından mı, üç aylık dönemin ardından mı, dört aylık dönemin ardından mı?


İşte bu soruların cevabını bulduğumuzda kürtajın hangi evreden sonra cinâyet sayılacağı açığa çıkacaktır.


Hacc suresi âyet 5: “Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan, sonra ne olduğu kısmen belirli kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiriz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarırız. ……..”


Mü’minun suresi âyet 13, 14:“Sonra onu çok dayanıklı bir karargahta bir damlacık yaptık. Sonra o damlacığı bir embriyoya dönüştürdük, sonra o embriyoyu bir et parçası haline getirdik, nihâyet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaratılışta yeniden kurduk. O yaratıcıların en güzeli Allah’ın kudret ve sanatı ne yücedir.”


Bu iki âyetten geçilen evreler hakkında çok net bir fikir edinebiliriz.


Sperm
Embriyo
Cenin


a) kemiklerin oluşumu
b) kasların oluşumu


Yeni bir yaratık


Burada açıkça görülmektedir ki, “Yeni bir yaratık” hemen gebelikle ortaya çıkmamaktadır. Evrimleşen biyolojik bir organizma olarak embriyo, insan olarak kabul edilmemelidir. Hacc suresi 5. âyetten de anlıyoruz ki, toprak, sperm, embriyo, et parçası (cenin) biz değiliz, bizim yaratılmış olduğumuz malzemelerdir, ham maddelerdir. Cenin evresindeki belli bir noktadan sonra nefis (kişilik) oluşmaktadır. Yeni yaratık (nefis/kişi/benlik kısacası biz) bu aşamalardan sonra oluşmaktadır.


İşte bu nokta ne zamandır? Bunu Kur’ân’dan bulalım.


Ahkaf suresi âyet 15: “Biz insana, ana-babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşıması ve sütten kesilmesi otuz aydır. ……….”


Bakara suresi âyet 233: “Anneler çocuklarını –emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler için- tam iki yıl emzirirler. ……….”


İki âyeti iyi anlarsak, birinci âyette hamilelik ile birlikte bakım süresinin otuz ay olduğu, ikinci âyette de maksimum bakım süresinin iki yıl olduğu bildirilir. İki yıl da 24 ay eder.


O zaman otuz aydan yirmi dört ayı çıkarırsak geriye altı ay kalır (30-24=6). Biliyoruz ki normal hamilelik dönemi normal şartlarda 9 ay ya da daha doğru bir ifadeyle 266 gün yani 38 haftadır.


Ceninin nefis/kişi olmaya doğru evrimleştiği kesin zamanı bulabilmek için hamilelik dönemini gün hesabından yapmalıyız. 6 ay 180 güne tekabül eder. Bu yüzden nefis/kişilik taşımadan geçtiğini kabul ettiğimiz hamilelik kısmı, 266-180= 86 gün eder.


Demek oluyor ki Kur’ân âyetlerinin ışığında “ceninin nefis taşımamadan yani kişilik sahibi olmadan geçirdiği süre, gebeliğin oluşmasından itibaren 86 günlük bir dönemi kapsar.


Eğer ki kürtaj olayı hamileliğin 86. gününden sonra gerçekleşirse kesin olarak cinâyettir. Çünkü kadının rahminde nefis sahibi olmuş bir varlık, katledilmiştir.


İstenmeyen gebelikler doğum kontrolüne yönelik kürtajla engellenecekse mutlaka bu 86. gün içerisinde yapılmalıdır.


Tecavüz sonucu hamile kalanlar bu süre içerisinde gönül rahatlığıyla bu sıkıntıdan kurtulabilirler. Bu süre içinde (doktorların belirleyeceği sakıncalar hariç) dinen bir sakınca olmayacaktır.


Kürtajın riskleri gebelik büyüdükçe artar. Özellikle ileri safhadaki bir gebeliklerde kürtaj esnasında çok kanama olabilir. Kanama durdurulamaz ise tehlike arz edebilir. Onun için yapılacaksa kürtaj ilk aylarda (68. gün içinde) yapılmalıdır. Ülkemizde yasal sınır 10 hafta olarak belirlenmiştir ki doğruya yakın bir uygulamadır.


Eğer ki kürtaj 68. günden sonra yapılırsa kesin olarak cinâyettir ve haramdır. Bu cinâyet ister annenin babanın etkisiyle, ister doktor müdahelesiyle, isterse dışarıdan birisinin saldırısıyla veya darbesiyle olsun fark etmez. Bunlara, İmlas, İskat, İlka ve İhraç gibi adlar verilir. Bu tür cinâyetlere Diyet öngörülmüştür.

HAKKI YILMAZ

ates demir
12. June 2012, 07:24 PM
Cenine canın ne zaman bahşedildiği bilinemez. 68-80-90 gibi günler sadece tahmindir. Kanaatim bir kalp atmaya başladıktan sonra bir yaşamın meydana geldiğidir. Ancak yine de İsra 31 gereğince

1. ve lâ taktulû : ve öldürmeyin
2. evlâde-kum : evlâtlarınız
3. haşyete : korku
4. imlâkın : yokluk, yoksulluk, fakirlik
5. nahnu : biz
6. nerzuku-hum : onları rızıklandırırız
7. ve iyyâ : ve sadece, yalnız
8. kum : siz, sizi
9. inne : muhakkak
10. katle-hum : onların öldürülmesi
11. kâne : oldu
12. hıt'en : bilerek yapılan (kasdî işlenen) suç
13. kebîren : büyük

kürtajın karşısındayım. Ama bu zorlama ile yasak ile olmamalı.