PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kültürlerin hayvan karakterleri


pramid
30. March 2012, 09:36 AM
İlhami Gülerin Makalesi:

Hindistanlı flozof Beydaba’nın “Kelile ve Dimne” adlı klasik ahlak kitabı ve Fransız edebiyatçısı J. La Fontaine’nin “Fable” yazım tarzı, hayvanlarla insan karakterleri arasında karakter, seciye ve ahlaki benzerlikler üzerinde durur. Ben bu yazımda büyük kültür sistemleri/uygarlıklar, ideolojiler ve milletlerin genel karakterleri ile bazı hayvan türleri ve yaşam tarzları arasında benzetmeler yapacağım.

Önce son yüzyılın iki büyük ekonomik-politik ideolojisi/sistemi olan Komunizm/Sosyalizm ile Liberal Kapitalizm ve İslam’ın önerdikleri insan-toplum yaşamını, bazı hayvanların sosyal yaşamları ile benzeştirebiliriz. R. Garaudy, komunizm/sosyalizmin önerdiği toplum yapısını “Beyaz karıncalar imparatorluğu”na benzetir. Herkes birbiriyle eşit ve aynı karakterde. G.Orwell ise, bu sistemi “Hayvanlar Çiftliği”ne benzetir. Bütün hayvanlar eşittir; fakat, çiftliğin hegemonyasını ele geçiren domuzlar(yöneticiler) daha eşittir.

Piyasa düşmanı Liberal Kapitalizm’in “serbest ” ekonomi teorisi ise, genel olarak vahşi “orman kanunu” olarak nitelenir. Ormanda güçlü hayvanlar güçsüzleri avlayarak yaşar. Bu toplum projesi, bir başka açıdan ormanın bizzat kendine benzetilebilir. Bu sistemin insan tipi, temelde Nietzsche’nin “güç istenci” dediği şeyle motive olmuştur. Nietzsche: “Ormana baktığımda bile güç istencini görüyorum; her ağaç, diğerini geçmeye çalışıyor; güneşten daha fazla enerji almak için.”diyor. Her ne kadar komünist Türk şair Nazım Hikmet, ideal komunist/sosyalist toplumu ormana benzetiyorsa da: “ Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür; ve bir orman gibi kardeşçesine”, liberal toplumun toplumsal sorumluluğu ortadan kaldıran “bireyciliği”ni, bireylerin birbirine dokunmadan “kendisi-için”liğini, kendisi için özgürlük anlayışını da ifade eder.

Bu bağlamda İslam dininin toplum talebini ise, bir kirpinin başka bir kirpiye söylediği şu söz güzel bir şekilde özetler: “Nefesimiz birbirimize değecek kadar birbirimize yakın duralım; dikenlerimiz birbirine değmeyecek kadar da bir birimizden uzak duralım.” Burada “nefesin birbirine değmesi”, ötekine karşı ahlaki sorumluluğu(dayanışma,merhamet,adalet, hakkaniyet vs); “dikenlerin birbirine değmemesi” ise, bireysel özgürlüğü, öz-güveni, özel mülkiyeti, özel alanı(mahremiyeti) ifade eder.

Ayrıca dünyadaki değişik millet/ırk, kimlik/kültürler, çeşitli hayvan karakterlerine benzerler. Örneğin, Avrupalı mavi gözlü, beyaz tenli kavimleri Nietzsche “sarışın canavarlar” olarak niteler. Bu kültür,kimlik, ruh ve prototip –Hırıstıyanlığın bunları ortaçağlardaki solucanlaştırma veya kafese kapatma çabasını dışarıda tutarsak-, genel olarak ayı, kartal, çakal, sırtlan, aslan, tilki, kurt… gibi avcı ve etcil hayvanlara benzer. Kıta Avrupasındaki kadim yaşam, Romaİmparatorluğu yükselişinin doruğunda iken ve 16. Yüzyıldan sonra toplam Batı karakteri böyle bir şeydir. Özel olarak İngilizler, kıta Avrupasından izole edilmiş olarak yaşadıkları ve ada da besin kaynakları açısında verimsiz olduğu için, düşüne düşüne Tilki leşmişlerdir. Cermenler ise, öteden beri ırkçılıklarını yükseklerde üçan Kartal figürü ile ifade etmişlerdir. Hintliler ve Hint kültürünün ve dininin yarattığı insan tipi, avcı hayvanlar tarafından avlanan otcul geyik, ceylan zebra,inek vs gibi antilop sürülerine benzer. Hindistan’ın Batılılar tarafından işgali ve sömürülmesi bunu ifade eder. İnek, bilindiği gibi Hintlilerde kutsaldır. Çinliler daha ziyade yılan, çiyan, akrap, yarasa, fare, timsah gibi avını sinsice veya zehiri ile avlayan sürüngenlere benzer. Nitekim Çinlilerin totemi “Ejderha”dır. Türkler ve Moğollar, günümüz Türkçesinde yüklendiği “kurnazlık” anlamında değil de, daha ziyade yalnız yaşama ve saldırganlık anlamında biraz Kurt biraz da At karakterlidir. “Bozkurt”, Türklerin türeyiş destanında önemli bir totemdir. Asyanın steplerinde göçebe olarak dolaşan bu akraba iki kavim, yerleşik sürülere(Çinlilere, İslam dünyasına) saldırılar düzenleyen(Çin Seddi, Bağdat’ın tahribi), uzun süre nerde akşam orda sabah yaşadıktan sonra, Batıya göç eden Türkler, istila ettikleri verimli topraklarda nihai olarak yerleşik hale gelmişlerdir. İslamlaştıktan sonra da islam’ın “Akıncılar”ı olarak(“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.”) ehlileşmiş at karakterine evrilmişlerdir. At, avrat ve silah Türk’ün namusudur. Ruslar, Doğu ile Batı arasında hem etçil hem de otçul olarak Ayı karakterine daha yakındırlar. Ayı da Rusların totemidir. Araplar, biraz Deve karakterine benzer. Çölün zor şartlarına uyum sağlamış, sabrın ve dayanıklılığın ve Allah’ın varlığının ayeti/simgesi. Kürtler, asla yerleşik olmayarak Mezopotamya’nın dağlık-yüksek yerlerinde yaşayan Katır karakterli, bölge halklarının yükünü taşımış ve gadre uğramış bir halk. Afrikalı siyah derili kabileler Maymun, Babun ve Orangutan sürüleri gibi dünyadan izole olmuş Afrika kıtasının ormanlarında ve ovalarında uzun süre kendi başlarına yaşayan halklar. Onlar da Batılı sarışın canavar tarafından saldırıya uğramış ve bir kısmı köleleştirilmişti. Bu bağlamda Yahudiler, Persler ve Kıptiler çok erken dönemlerde din yarattıkları için(Tanrı, Şeytan, Ahiret), Yunanlılar da felsefe yarattıkları için hayvan karakterleri zayıflamışa benziyor.

Son olarak İslamın yarattığı Müslüman kimliği/kültürü Bufalo, Bizon ve Camuz sürülerine(ümmet) benzer. Otçuldurlar; fakat aynı zamanda boynuzludurlar, kolay kolay av olmazlar, kendilerini koruyabilirler. Yine de avcı-etcil hayvanların düzenledikleri planlı saldırılarda sürüden ayırdıklarını avlarlar. Batı, son iki yüzyılda yaşlanmış İslam toplumlarını paramparça etti.

Sonuç: “Teşbihte hata olmaz” ; kimse alınmasın.

www.adilmedya.com

Bu makaleyi okuyunca aklıma Kuranın hayvan betimlemeleri geldi; Domuz, karınca, eşek, maymun, vb.

hiiic
30. March 2012, 10:50 PM
mesela koyun...

hani maymuna çevrilen (arsızlaşan) bir toplum vardı..
Günümüz de de insanlar Koyunlaşmıyor mu? bir çobanın peşine takılıp güdülmüyorlar mı? demek ki bu da Allahın cevabı. Toplumsal hareket ve akılsızlıklara da Allah genel bir cevap veriyor...