PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Çok eşlilik ve Kur'an ın önerisi.


halukgta
9. January 2012, 01:50 PM
Bizler Kur’an ı anlamaya çalışırken, eğer nefsimizin esiri olarak, beşeri itikatlarımıza delil aramak adına bakıyorsak, ondan doğru bilgiyi almamızda asla mümkün olmayacaktır. Çünkü Allah bizlere, niyetlerimize göre cevap verecektir.


Kur’an da Nisa suresi 3. ayette geçen, bazı kelimeler öne sürülerek, Allah bir erkeğin dört eşe kadar evlenmesine izin veriyor denmektedir. Gerçekten Allah, birden fazla eşle evlenmemizi öneriyor mu, yoksa zaten Kur’an ın indirildiği dönemde yaygın olan çok eşliliği, Allah indirdiği ayetleriyle, düzene mi sokmaya çalışıyor?


Gelin bu konuyu Kur’an bütünlüğünde, ayetler üzerinde düşünerek anlamaya çalışalım. Nisa suresi 3. ayeti daha iyi anlayabilmemiz için, bir önceki ayeti de yazalım ki, ayetler özellikle kimlerden ve ne maksatla bahsedildiği daha iyi anlaşılsın.



Nisa 2. Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.


Nisa 3. Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.



Nisa 2 ve 3. ayete baktığınızda, ilk önce bahsedilen konu yetimler ve bu yetimlerin ailelerinden kalan malları ile ilgili açıklamalar yapılıyor. Dikkat ederseniz, belki savaşlardan belki de başka nedenlerden dolayı, anne ve babalarını kaybetmiş ve onları koruma altına alan kişilerin durumlarından bahsediliyor, ayetlerin ilk bölümü.


Sakın yetimlerin mallarını, kendi mallarınıza katmayın diyor Allah. Onların malları için onlarla evlenmeye kalkarda, adaletsiz bir durum yaratırsanız, bu yanlış bir yol olur diyor bizlere. Adaleti koruyamama şüphesi varsa eğer, yetimlerle değil, size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Bu sözleri söyledikten sonrada bakın ne diyor Rabbim.



Eğer adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın.


Şimdi bu durumda siz nasıl bir mantık yürütürsünüz ve bu ayetten ne anlarsınız? Allah birden fazla evliliği yasaklamıyor bu açık. Eğer birden bire yasaklamış olsa, toplumun neredeyse tamamının böyle bir evlilik yaptığı ortamda, sizce bu yasak nasıl karşılanırdı toplum tarafından? İşte Kur’an ın güzelliği ve toplumu ikna ile eğitim şekli.


Ayette özellikle yetimlerin mallarının korunmasından bahsediyor ve üzerinde dikkatle duruyor. Toplumun geleneklerinden olan, birden fazla evlilik konusunu düzene sokmak için, birden fazla evliliği yasaklamadan, fakat topluma en doğru evliliğin önerisini yaparak, en adaletli evlilik yoluna doğru yönlendiriyor. Evlilikte adaleti ön planda tutmamızı söylüyor. Allah ın Önerisi de çok açık, adaletin olduğu tek eşli evlilik.


Allah Nisa suresi 129. ayetinde bizleri birden fazla evlilik için, bakın nasıl uyarıyordu ayeti hatırlayalım.



(Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz.)



Allah bunu söylerken, acaba bizlere ne anlatmak istiyor, işte burası önemli. Bizler eğer nefsimizin etkisiyle, Kur’an dan delil arıyorsak, buluruz ve deriz ki, bakın Allah çok eşliliği yasaklamamış. Doğrudur yasaklamamıştır, ama Allah bu konuda bizlere en güzel yolu göstermiş ve önerisini de yapmıştır.



Allah ın önerisi adaletin sağlanabildiği, tek eşliliktir. Sizce bizler adaletin asla sağlanamayacağı, bir evlilik yaparak mı mutluluğu huzuru buluruz, yoksa adaletin sağlanabileceği tek eşliliği seçerek mi huzurlu ve mutlu bir yuva kurarız? Elbette Allah seçimi bizlere bırakmıştır, ama doğru yolu göstererek.




Örneğin nisa suresi 3. ayetin sonunda, tek eşle evlenin dedikten sonra, o devrin bir gerçeği olan, bir öneride daha bulunuyor Allah, şimdide ona bakalım.



(veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )



Dikkat ederseniz Allah ayette, adaletin sağlanması için tek eşliliği önerdikten sonra, sahip olduğumuz cariyelerden bahsediyor. Peki, şimdi cariye diye bir şey var mı? Madem Allah birden fazla evliği yasaklamamış ve Kur’an da var, ben de diyorum ki cariyede geçiyor, bende cariye almak istiyorum. Diyebilir miyiz? Daha da dikkat çekici olanı, ayetin sonunda Allah ın önerdiği güzelliğe bakar mısınız ne diyor Rahman bizlere. Tabi gören gözler, duyan kulaklar için.


(Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )


Bakar mısınız lütfen Allah ın önerisine. Neymiş daha uygun olanı? Tek eşle evlenmek sizler için daha uygundur dediği halde bizler, hala nefsimizin etkisiyle nelerin peşinde gidiyoruz ve neler söylüyoruz.



Allah çok eşliliği yasaklamamıştır, çünkü çok eşlilik gerektiğinde lüzumu olduğunda, kullanılması gereken bir ruhsattır, izindir. Dünya ülkelerinde savaşlar ve hastalıklar sonucunda, kadın erkek dengesinin bozulması durumlarında, kadının korunması adına, zaten ülkeleri yönetenler tarafından, birden fazla evlilik bazen özendirilmiş ve uygulanmıştır.



Allah Kur’an ın indirildiği devirde yanlış olan, toplumun alışık olduğu birçok konuyu birden yasaklamamış, indirdiği ayetlerle, öneriler ve tavsiyelerle, zamana yayarak kalkmasını sağlamıştır. Örneğin kölelik, cariyelik gibi. Bugün diyebilir miyiz Kur’an da kölelik, cariyelik geçiyor, Allah yasaklamamış, hatta onlarla ilgili birçok hüküm de var Kur’an da. Kölelik, cariyelik geri gelmelidir, diyen var mı aramızda?



Çok eşliliğin Kur’an da yeri var, onun için serbesttir diyenlere sormak istediğim bir soru var. Kölelik ve cariyelikte Kur’an da geçiyor ve yasaklanmıyor. Hatta kanunlarla düzene sokuluyor. Acaba çok eşliliği savunanlar, geri gelmesini isteyenler, kölelik ve cariyeliğinde serbest bırakılmasını isteyebiliyorlar mı?



Eğer bunu söyleyemiyorlarsa, şunu dikkatle tekrar düşünmelidirler. Allah Kur’an ın indiği devrin gerçekleri olan, çok eşlilik, kölelik ve cariyelik konusunu, zamana yayarak indirdiği ayetleriyle, en güzel yaşamın tavsiyelerini yaparak, bizleri Kur’an ile imtihanımızla baş başa bırakmıştır.


Allah ın rehberine, onun tavsiyelerine uyan toplumlar mutluluğu bulmuşlardır. Kur’an ı yeterli görmeyen, orada her şeyin olmadığını söyleyerek, beşerin rehberliğiyle, hakkı batılla karıştıranların ne halde olduğunun örneklerini, ne yazık ki üzülerek izlemekteyiz.



Kur’an bizlere en güzel yol ve yöntemleri, önümüze sunmuştur ve imtihanda olduğumuzu hatırlatarak, doğru yaşamanın şifrelerini vermiştir. Bizlere düşen o basit şifreleri, nefsimizin ve beşeri ihtiraslarımızın etkisi altında kalmadan, Allah ın rehberinden bulup çıkarmak olmalıdır.



Elbette buda imtihanımızın en önemli bölümü olsa gerek. Tekrar hatırlatmak istiyorum, Rabbin önerisini. Allah tek eşlilik konusunda şu cümleyi bizlere söylediyse, sizce bu konuda ki son nokta ne olmalıdır? Karar ve seçim sizlerin.

(Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. )


Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

pramid
9. January 2012, 05:58 PM
ALLAH ADALETİ EMREDER. ADİL OLUNUZ DER. ADALET İÇİN TEK EŞLİ OLMAK GEREKİR.

Nisa 3. Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın İFADESİNİ ÜZERİMİZE ÇEKİP HEP BİZ EVLENELİM ANLIYORUZ. NİYE EVLENDİRMİYORUZ. HEP BANA HEP BANA..

YAZI İÇİN TŞK.

galipyetkin
18. January 2012, 08:47 PM
Din'i ana esaslarından saptırıp, cinsel arzularının tatmini için indirildiği anlayışında olanlara veya o yönde ayetleri saptıranlara cevap yine bu din içinde var.

Niye bu zalim sapkın zevkçilere Ahzab-52. ayet ile cevap verilmiyor ki?

Bayan arkadaşlar niye sessiz.....

Bakın Sayın Hasan Akçay ne diyor: ''..... Gerçekten çarpıcı ve üzücü bu durum. Bir din ki peygamberine ''EŞ ÜSTÜNE EŞ'' almayı yasaklar, Allah'ın elçisi harfiyen uyar. Ama O'nun ümmeti gider tersine..... O dinde ciddiyet kalır mı?...''

Bir de bunu ''peygamberin sünneti de sünneti'' yaygarasını kopartanlar yapıyorsa... Herhalde bunlar ''Bakchos'', ''Baal'' uyucuları.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
18. March 2012, 05:51 PM
ALLAH ADALETİ EMREDER. ADİL OLUNUZ DER. ADALET İÇİN TEK EŞLİ OLMAK GEREKİR.

Nisa 3. Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın İFADESİNİ ÜZERİMİZE ÇEKİP HEP BİZ EVLENELİM ANLIYORUZ. NİYE EVLENDİRMİYORUZ. HEP BANA HEP BANA..

YAZI İÇİN TŞK.

Merhaba.

Degerli pyramid kardesim Allah'in sözleri sizin alintiladiginiz bu mealde fena halde carpitilmis ve Arapca metinde karsiligi bulunmayan sözler uydurulmus.

Örnegin carpitilan ifadeler ve dogru cevirileri:

size helal olan kadinlar: size yetki veren kadinlar
adaletten ayrilmamaniz icin: darliga düsmemeniz icin

Ve mealdeki su ifadelerin Arapca metinde karsiligi yok:

(yetim kizlar ile evlenip)
o takdirde bir tane alin
sahip oldugunuz cariyeler
ile yetinin

Nisâ 2 ve 3 ve 4'ün dogru mealleri söyle olabilir:

Nisâ 2:
Yetimlere mallarini verin. Temizi pisle degistirmeyin. Onlarin mallarini kendi mallarinizla yemeyin; büyük günahtir bu.

Nisâ 3:
Yetimlerin haklarini gözetemiyeceginizden korkuyorsaniz size yetki veren kadinlarin ikiserini ve ücerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda adil olamiyacaginizdan korkuyorsaniz yalnizca birisini ya da yeminlerinizin sahip olduklarini. Darliga düsmemeniz icin uygun olan budur.

Nisâ 4:
Kadinlarin mallarini karsilik beklemeden verin. Ama onlar bir kismini gönüllü olarak size birakirlarsa saglikla ve cekinmeden yiyin.


3'ün bu mealindeki ifadelerin Arapca metindeki karsiliklari:

Ve eger korkuyorsaniz ki: وان خفتم
yetimlerin haklarini gözetemiyeceksiniz: الا تقسطوا في اليتامي
evlendirin: ف انكحوا

Taskent mushafinda
ف satirin sonuna,
نكح ise izleyen satirin basina yazilmis. Harekesiz.
Yani su sekilde:

ف................................................. ................
.................................................. ..............نكحو

Bunun Nûr 32'deki "و نكحو" dan hic bir farki yok. Ve
onu istisnasiz herkes evlendirin diye tercüme ediyor.

Devam:

size yetki veren: ما طاب لكم
kadinlarin: من النساء
ikiserini ve ücerini ve dörderin: مثني و ثلاث و رباع

Ama korkuyorsaniz ki: فان خفتم
bunda adil olamayacaksiniz: الا تعدلوا
o zaman bi tekini: فواحدة
ya da: او
yeminlerinizin sahip olduklarini: ما ملكت ايمانكم

Uygun olan budur: ذلك ادني
darliga düsmemeniz icin: الا تعولوا

عول kökünden gelen "تعولوا"nun
dogru anlami icin Duhâ 8'e bakilabilir:

ووجدك عائلا فاغني-Rabbin seni yoksul bulup varlikli kilmadi mi?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

hiiic
19. March 2012, 06:17 AM
1926 da bir medeni kanun aldık. Aldığımız yer ALLAHIN bizzat bolluk ve bereket kapılarını açtığı İsviçre. O adamların hukuku doğru olmasaydı Allah onlara bu kadar bolluk vermezdi...

O kanunda 1 kadınla evlenme zorunluluğu var. 2 kadınla evlenmek değil hukuksal alanda tartışma konusu olmak, rezillik olarak değerlendiriliyor bu tür toplumlarda.

Allah diyorki; içinizden her zaman doğruya ileten bir topluluk vardır.
İşte bu gün doğruya ileten topluluklar batıda. Arabın rezilliğini, kültürünü din zannedersen, değil 4 kadın 720 huri de kadındır diyip 100 lerce alabilirsin.

Hasan Akçay
19. March 2012, 06:38 PM
Bazi anahtar kelimeler var. Eger onlarin anlamlari dogru tesbit edilirse Kuran gercekten kolay bir okumadir, apaciktir; Allah'in ne dedigi kolayca anlasilir.

Iste o kelimeler:

مول - emval (Nisâ 2): mallar
اموال اليتامي - emvalel yetîm (Nisâ 10): yetimlerin mallari
اجورهن - ucûrehunn (Ahzâb 50): kadinlarin mehirleri
صدقاتهن - sadukâtuhunn (Nisâ 4): kadinlarin mallari
طاب - tâbe (Nisâ 3): temiz kilmak, birisinin onu kullanmasini sakincasiz kilmak
طبن - tibne (Nisâ 4): temiz kilmak, birisinin onu kullanmasini sakincasiz kilmak
نحلة - nihlaten (Nisâ 4): (arilarin ürettikleri bali vermesi gibi) karsiliksiz

Nisâ sûresinin ilk 10 ayetinin hepsi yetimlerin mallari (اموال اليتامي) hakkinda. Örnegin Ayet 2'de Yüce Allah belirtiyor ki yetimlerin mallarini bir inanirin kendi mallarina karistirip yemesi büyük günahtir, حوبا كبيرا.

Ve Ayet 10: Haksizca yetimlerin mallarini yiyenler karinlarinin icine ates yiyorlar; cehennem atesine atilacak onlar.

Iste Ayet 3'te sözü edilen korku (خفت), imani icten olan birisinin "Aman Allah'im, ya yetimlerimin mallarini yanlislikla kendi mallarima katip ta yersem!" korkusudur. Öyle mevcut carpik meallerde öne sürüldügü gibi erkeklerin cok esli olup ta "Eyvah! Ya bir esimle daha cok yatarsam, ötekilerin hakkini yersem!" diye aglamasi degil. Timsahin göz yaslaridir o.

Timsahin göz yaslarini dökenler, Nisâ 4'teki صدقاتهن ifadesini de kadinlarin mehirleri diye carpitirlar. Oysa "kadinlarin mehirleri"nin Arapca metinlerdeki karsiligi اجورهن ifadesidir.

Sadukâtuhunn yetimelere verilen "sadakalar" (sadukât) olup yetimelerin kendilerine aittir, tipki Nisâ 2 ve 10'da sözü edilen emvâl (مول) gibi. Yetim kizlar evlenme yasina erip gunlastiginda yani nisâ olduklarinda onlari himayesi altindan bulunduran kisi onlara mallarini derhal geri vermek zorundadir cünkü Allah öyle buyuruyor (Nisâ 6):

Yetimleri onlar evlenme cagina erinceye kadar sinayin. Olgunluga ermis oldugunu gördüklerinize mallarini verin. "Büyüyüverirler!" diye carcabuk yemeyin.

Eger imani cakma degil icten olan biri iseniz himayeniz altindaki yetimelerin size emanet edilmis olan"sadukât"ini ve "emval"ini "Aman Büyüverirler de mallar elimden kacar!" diye carcabuk yemeye filan yeltenmeden onlar evlenme cagina erdiginde derhal geri vereceksiniz.

O andan itibaren artik sizin eski yetimeleriniz onlar. Ekonomik olarak kendi ayaklarinin üzerinde durabilirler; size muhtac degiller, size bagli hic degiller.

Kimi severlerse onunla evlenirler. Onlarin kimle evleneceginden size ne? Arti, sizin baska kadinlarin ikiseri ve üceri ve dörderiyle evlenmenizden onlara ne? Onlar kendi yoluna, siz kendi yolunuza.

Yani carpik meallerde öyle öne sürüldügü gibi Allah "Siz cok esli olun da yetimeler kurtulsun!" filan demiyor cünkü sizin cok esli olmanizla onlarin kurtulmasi arasinda zerre kadar alaka yok.

Yazi fazla uzadi. Gerisini bir sonraki iletimde getirmek üzere burada kesebilir miyim.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

galipyetkin
19. March 2012, 10:32 PM
Sayın Hasan Akçay.

Ulaşamıyorduk, tekrar sizi okumak mutlu ediyor. Merhaba.

Yazınızın bütünlüğünü bozmadan ''mehr'i açıklayabilir misiniz.

Teşekkürlerimle
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
20. March 2012, 05:07 AM
Sayın Hasan Akçay.

Ulaşamıyorduk, tekrar sizi okumak mutlu ediyor. Merhaba.

Yazınızın bütünlüğünü bozmadan ''mehr'i açıklayabilir misiniz.

Teşekkürlerimle
Galip Yetkin.

Merhaba sayin Galip Tekin. Nasilsiniz.

Ilgili ayetlerden benim anladigima göre mehir: Arap örfünde erkegin bir ese sahip olmak icin geline ödedigi bedel. Mehirin degerini belirlemek icin damat ve gelin adayi pazarlik ederler (4:24). Eger adam sonra esini bosarsa kadin evden mehiriyle birlikte cikar (4:20). Ac acikta kalmamak icin.

Bu iki bakimdan mehir baskadir sadukât baska.

Yani bir: sadukât kadinin kendi malidir, yetimenin hamisine emanet edilmistir; erkek onu karsilik beklemeden (nihlaten) iade eder. Mehir ise erkegin malidir, parasidir; erkek onu bir ese sahip olmanin karsiligi (bedeli) olarak verir.

Iki: sadukât pazarlikla belirlenmez. Sadakalar gönülden ne koparsa odur; mehir ise pazarlikla belirlenir.

Nisâ 4'teki NIHLATEN kelimesi onun icin önemli. NIHLATEN karsilik beklemeden demek. "Kadinlara onlarin sadukâtini (sadukâtihinn) karsilik beklemeden verin!" buyrugundaki "sadukât"in mehir degil kadinin kendi mali oldugunu ve onu iade eden erkegin kadinla evlenmek degil onu evlendirmek durumunda oldugunu gösteriyor.

Ne yazik ki mecvcut meallerde bu da göz ardi edilmis. Benim gördügüm bi tek M Esed "nihlaten"in karsilik beklemeden anlamina geldiginin ayirdindadir ama o da "sadukât"a mehir deyip celiskiye düsmüs.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

galipyetkin
20. March 2012, 03:04 PM
Hasan Bey.

Sizin yüzünüzden arkadaşlar benimle dalga geçecekler ''soyadını bile bilmiyorsun, senin soyadın Yetkin değil Tekin'' diye......(bu işin latifesi).

Sayın Hasan Bey.

Yahudilerin havrası, Hristiyanların manastırı gibi bir kuruma Araplar hiç sahip olmamışlardır. Bunlar birer islami kuruluşlardır(Hacc-40, Bakara-136). Buradakiler ibadet, dini eğitim vs... yanında bizzat üretim yapan kendilerine yeterli kişilerdir. Burada üretim yapanlar emekleri karşılığı o kurumun kendine has beyt-ül mal'ında toplanandan ''maişet''lerini karşılar, aç-açık kalmazlar ve bu maişetten arta kalan da muhtaçlara dağıtılmak üzere beytül malda kalırdı. Bu kalan ''alınteri'' olup buna ''sadaka'' denilir. Eğer bu kurumlardakilerden birinin mesela küçük çocuğu için akstra bir ihtiyacı doğmuş ise bu sebeple yapılan ödemeye de ''sadaka'' denilir. Dilenciye verilen paraya da ''sadaka'' deniliyorsa da İslam'ın sosyal ve ekonomik politikası nedeniyle böyle bir olgu yoktur, çünkü dilenci yoktur.
Manastır ve havra dışında iş tutan müslümanlar ise teferruata girmeden Bakara 219 ve Nahl 71' e tabi olup bunlar Muminu-4-5/ ''zekat'' ile sorumludur.

Esas konumuza gelince: 8-10 yaşlarında çulsuz bir kimsasize sahip çıkan bir kimse veya aile, bu çocuk reşit olunca hayata atılmak isterse ve yetkinse, onu zorla alıkoyamaz ki. Şimdi çulsuz gelen bu çocuğa sahip çıkan bu kişi veya aile bizim ''Çocuk Esirgeme'' gibi ''seni yedirdik içirdik vs.. çulsuz geldin çulsuz git'' deyip poposuna bir de ''bizi unutma ha!'' ile tekme atıp koyverecek midir?.

İslam, bizlerin harpte esir alınmış hatun kişi-cariye, odalık, besleme diye terbiyesizce tanımladığımız bu iffetli ve izzetli, hizmetli değil aile efradından olması gereken, ve halen bazı yerlerde ''emmi'', ''eme'' diye çağırılan bu erkeklerin-kadınların o aile veya kişiye verdiği emeğin o aileden aldığından fazla olduğunu bu nedenle ''alınterinin'' o aile veya kişide bir alacak olarak biriktiğini kabul ile, bu biriken ''alınterinin'' ayrılma anında kendilerine iade edilmesini ister. Bu sizin bahsettiğiniz '' sadukat''tır. Eğer gelirken hakikaten bir malı varsa veya miras almışsa tabi ki bunların aynen veya misli ile kendisine iade mükellefiyeti tartışılmazdır.

Benim kısaca ifade edilmiş anlayış ve görüşüm budur.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
20. March 2012, 04:29 PM
Merhaba sayin Galip Yetkin.

8-10 yaşlarında çulsuz bir kimsasize sahip çıkan bir kimse veya aile, bu çocuk reşit olunca hayata atılmak isterse ve yetkinse, onu zorla alıkoyamaz ki.

Nisâ 1-10'da sözü edilen yetimler culsuz degil emval (اموال) sahibidir.

Culsuz olan kimsesizler "ma meleket eymân"dir ama konu onlar degil. Onlar emval sahibi yetim kadinlarin ikiserini ve ücerini ve dörderini evlendirmeye kalktiginizda yoksul düsüyorsaniz ve birilerini hâlâ sevabina evlendirmek istiyorsaniz evlendireceginiz garibandir yani mal sahibi "yetâme"ye (يتامي) secenek.

Size göre, eger dogru anliyorsam, Nisâ 3'teki "yeminlerinizin sahip olduklari"yla örnegin Nûr 32'deki köleleriniz (ibâdikum -عبادكم) ve cariyeleriniz (imâikum - امائكم) birdir.

Hayir, bir degiller.

Cariyeler ve köleler Muhammed 4'ten önce edinilen gercek anlamdaki kölelerdir (Ing. slaves). Mâ meleket eymânukum ise bakimini üstlendiginiz gariban. Bunlar evleri yurtlari savasta ellerinden ciktigi icin size siginan esirler olabilecegi gibi "culsuz" yetimler de olabilir.

Bu konuyu sizin gibi uygar bir inanirla müzakere etmeyi cok özledim. Görüslerinizi ögrenmeyi cok isterim.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

galipyetkin
20. March 2012, 08:09 PM
Sayın Hasan Akçay.

''İnkihu''ları, ''enkihu''ları biz sizden öğrendik ve ''bu konularda'' kaale alınacak sizinkinden daha iyi bir ifadeye rastlayamadık ve de bu yönde de yeterli değiliz. Size ancak sizin söylediklerinizi söyleriz.

Yukarıda verdiğim çocuk misali ile havra ve manastırlar ile ''sadaka'' yönünde bir katkı sağlayabilmek içindi.

Sizi zevkle okuyorum. Teşekkürler. Ufuk açıyorsunuz. Bir de Abdullah Bey olsa idi.....

Saygılarımla
Galip Yetkin.

Hasan Akçay
21. March 2012, 12:59 PM
Enkihû ve inkihu fiillerine dikkat ceken ben degilim. Onlara POLYGAMY* (Cok eslilik) baslikli makalesinde yaseen dikkat cekti.

Yaseen anadili Arapca olan birisi. Hatirlatiyor ki
Arapcada nkh (نكح)dan türeyen ve enkihû seklinde ortak bir emir kipine sahip iki fiil var:

nekehe: evlenmek (2:221, 2:230, 4:22, 24:3, 33:49, 33:53, 60:10)
enkehe: evlendirmek (24:32, 28:27)

Örnegin
Nûr 32: Bekârlarinizi evlendirin (Ve enkihul eyâme minkum, وانكحوا الايامي منكم)

Soru:
"Fenkihû-فانكحوا"daki fiil (4:3) nekehe midir ya da enkehe mi yani evlenin mi demek ya da evlendirin mi? Bu, fiilimizi icinde bulunduran anlam örgüsü sayesinde bilinir ancak. Anlam örgüsü göz önüne alinacak.

Örnegin su ifadeler:

-yetimlerin mallarini yemek büyük günahtir (hûban kebîrâ, 4:2)
-yoksul düsmemeniz icin (ellâ taûlû, 4:3)
-kadinlarin "sadukât"ini karsilik beklemeden iade edin (4:4)
-kadinlarin ikiseri, üceri, dörderi (4:3)

Bunlarin ilk ücü hakkindaki görüsümü daha öce aciklamaya calismistim. Simdi de "Kadinlarin ikiserini ve ücerini ve dörderini nikahlayin!" ne demek, ona bakalim.

Dücane Cundioglu bir makalesinde** bu sayilara da deginiyor:

"Ikiser, ücer, dörder" (mesnâ ve sülâse ve rubaa) deyisi 'sinirlama' (dörde kadar) anlami icermez; tahdid ve tahsis degil, bilakis tesvik (özendirme) ifade eder. Arapca'da "dörde kadar" demenin daha sarih yollari vardir ve aciklik gerektiren hukuk alaninda böylesine kapali bir ifadenin kullaniminin ma'kul bir gerekcesi gösterilemez. Bir diger kullanim Fâtir 1'de gecmektedir ki bütün yorumcular orada bu deyisin cokluk ifade ettgğinde birlesmislerdir…

Fâtir 1:
Övgü gökleri ve yeri yaratip melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a - Elhamdu lillâhi fâtiris semâvâti vel ardi câilil melâiketi rusulen ulî ecnihatin mesnâ ve sulâse ve rubâa…

Allah iki kanatli meleklerin bir kanadini bir yil, ikincisini örnegin ondan bes yil sonra yaratmadi degil mi. "Ol!" dedi, iki kanatli meleklerin iki kanadi birden, üc kanatli meleklerin üc kanadi birden..., ondokuz kanatli meleklerin ondokuz kanadi birden var oldu.

Kisacasi bunlar ülestirme sayilaridir. Ikisi bir arada, ücü bir arada, dördü bir arada demek. Yani ikiser ikiser, ücer ücer, dörder dörder.

Bir adam iki kadini birden nikahlayacak; bir baskasi üc kadini birden, bir baskasi dört kadini birden.

Kime nikahlayacak. Kendisine? Eger kendisine nikalarsa iki, üc, dört kadinla birden gerdege girecek. Mümkün mü bu? Ahlaka uyar mi? Yüce Allah birakin buyurmayi, caiz görür mü bu ahlaksizligi?

Sevgi ile,
Hasan Akcay
_________________________________

*POLYGAMY by yaseen,
http://www.sistersinislam.org.my/news.php?item.679.7
**"Cokevlilik" üzerine eskimemis iki yazi (I), http://www.rahle.org/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=7259&cid=144&baslik

gerçek hanif
21. March 2012, 09:19 PM
selam hasan akçay,
unutma senin menzilcilerde 4 evliliği dayatıyor.Adıyaman'da bu yazdıklarını sakın kimseye söyleme linç ederler seni.Sahi bişey aklıma geldi ;Menzilde ki sofilere sordun mu seyda hazretlerinin kaç karısı varmış sormak aklına geldi mi? :)

Hasan Akçay
22. March 2012, 05:49 AM
Merhaba gercek hanif dost. Nasilsiniz?

"Simdiki "gavs"in kac esi var, sormadim. Ama babasindan söz ederken "O iki esliydi," dediler. Itirazlarimdan biri buna dairdi. "Es üstüne es almak Hz Peygambere haramdi; Allah'in elcisi haram ayetinden sonra bir daha asla es üstüne es almadi," dedim. "Es üstüne es almak Kuran'a ve sünnete uymaz."

Bu vesileyle, yaseen'in enkihû ve inkihû hakkinda verdigi bilgiden ben ne anladim onu biraz acayim:

ENKEHE fiilinin emir kipi "enkihû"dur (24:32), NEKEHE fiilinin emir kipi ise inkihû (28:27). Ancak, 4:3'teki fiil önünedki hemze elif ile birlestigi icin enkihû mudur ya da inkihû mu görülemez. Bunu ancak anlam örgüsü belli eder.

Bu görüse ana dili Arapca olan kisiler dahil itiraz edenler var. Ama söyledikleri kesin bilgi degil cünkü Arap örfüne dayaniyor, Kuran'a degil. Kuran'da onlarin iddiasini cürüten ifadeler var.

Gerekli görüldügünde aciklamaya calisirim, Allah isterse.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

gerçek hanif
22. March 2012, 09:08 AM
selam
hasan hoca;

Kur'anın harekelenmesi neye göre yapılmıştır ? "Enkihû-İnkühû derken harekeleme hatası nasıl oldu peki ? Bu söylediğiniz kur'anın anlattığı meselenin anlam bütünlüğünü bozmuyor mu ? Bozuyor sa eğer bu kur'an da çelişki olmuıyor mu ?

Hasan Akçay
22. March 2012, 12:41 PM
Hz Peygamber zamaninda harekeler yok. Kelimemizin Nûr 32'deki ve Nİsâ 3'teki yazilisi ayni: نكح.

Ahzâb 52 es üstüne es almayi Hz Peygambere haram kildigina göre es üstüne es almak o andan itibaren bütün inanirlara yasaktir.

Allah'in elcisi hic kimsenin es üstüne es almasina izin vermis, göz yummus olamaz. Yoksa, daha önce söyledigim gibi, bir din ki peygamberine es üstüne es almayi yasaklar, peygamber o yasagi harfi harfine yerine gerir ama onun ümmeti takmaz, catir catir es üstüne es alir; dinin peygamberi gider Mersin'e ümmeti gider tersine... o dine kimse din demez, ciddi gözle bakmaz, din demez, kimse girmez.

O halde Hz Peygamber zamaninda Nisâ 3'teki نكح, tipki Nûr 32'deki نكح gibi, evlendirin anlaminda enkihû olarak okunuyordu.

Miladî 8. yüzyilin baslarinda, Hz Peygamber'den asagi yukari 100 yil sonra, mushafa önce elif harfleri sokusturulmus. Örnegin Haccac-i Zalim "1 000 (bin)den fazla elif boca etmekle övünüyor.

Sonra, yine zalim takma adli o valinin yönlendirmesiyle mushaf harekeli hale getirilmis.

Yani mushafin kelimelerine verilen harekeli sekiller ve onlarin tasidigi anlamlar Allah'in hükmü degil harekelemeyi yapan haccac-i zalimlerin hükmüdür.

Beser sasar ya, bol bol sasmis ve Allah'in celiskiden arinmis olan kitabina (Nisâ 82) celiskiler boca etmisler. Örnegin Allah Nisâ 3'te gûya "Cok esli olmak zulümse cok esli olun!" diyormus.

Nisâ 3'ün basina gelen...

"نكح "nin önündeki "elif"in altina ESRE denen bir cizik atmislar. Bu onun evlenin anlamina gelek üzere inkihû okunmasini sagliyor.

Okurken ف ile نكح arasindaki esreli elif (hemzelif) telaffuz edilmiyor, dolaysiyla yazilista da yok, bizim karac.oglan'in "a"si gibi. Kelimenin harekeli son hali: فَانكِحُواْ

Taskent mushafinda
ف satirin sonunda,
نكح bir sonraki satirin basinda görülüyor. Harekesiz:

ف................................................. . ...............
.................................................. ..............نكحو

Sevgi ile,
Hasan Akcay

gerçek hanif
22. March 2012, 01:13 PM
keşke hasan hoca keşke.....

senin dediğin gibi olsa .Suudi araplar başta olmak üzere uçkur düşkünü ne kadar şerefsiz ( Petrol zengini ) varsa ( islama'da 4 evlilik var deyip ) zevklerini ,nefislerini tatmin eden bu ahlaksızlara anlatılabilse keşke bu yazdıkların.Bizler neyiz ki ..Zor evlenen guruhtan olanlar için zaten tek evlilik istesede istemese farz oluyor.Haa durumu iyiye gidenlerde ahlaksızlaşabiliyor.Metres alarak.Yada imam nihahı adı altında.Paranın değiştirdiği satın aldığı insanlardan berii olabilmek en huzurlu yaşam şekli.Allah herkezin isteğine göre veriyor .selam ile.

Hasan Akçay
22. March 2012, 04:52 PM
Benim etim ne budum ne! Cok esli Arap seyhlerine ya da bilmemne tarikatinin iki esli seyhine ve onu izleyenlere gücüm yetmez. Ama Kuran'dan anladigim ve dogru olduguna yüzde yüz iman ettigin ne ise onu söylerim. Buna gücüm yeter elhamdülillah.

Cok esciler Hicr 9'u kalkan ediyorlar kendilerine. Allah orda gûya diyormus ki, Kuran'i Biz indirdik; onu koruyacak olan da Biziz -انا نحن نزلنا ال ذكر وانا له لحافظون. Ve basliyorlar tekfir etmeye. "Kuran'in tek harfi bile degismemistir; aksini öne sürenler kafirdir."

Oysa Allah Hicr 9'da "ذكر"i koruyacak olan Biziz, diyor; yalnizca Kuran'i degil.

Zikr, harfler ve kelimeler degil anlamlar demek. Ve yalnizca Kuran'daki anlamlar degil öteki bütün nebilere vahyedilen anlamlar da Zikr.

A'râf 69'a bakar misiniz. Suayb aleyhisselam orda halkina sesleniyor: Zikr icinizden bir adama geldi diye mi sasiyorsunuz - اوعجبتم ان جاءكم ذكر من ربكم علي رجل منكم.

O Zikr'in nesh edilmemis olan anlamlari son Zikr olan Kuran'a aktarilmis, Suayb aleyhisselama gelen Zikr de böylece ilahen korunmaya devam ediliyor. Ama hani nerde onun harfleri, kelimeleri? Korunmus mu?

Kuran'in mushaf halinin yani harflerinin ve kelimelerinin korunup korunmadigina gelince... Enbiyâ 4: Kâle rabbî ya’lemul kavle fis semâi vel ard - قال ربي يعلم القول في السماء والارض

Görüldügü gibi Arapça metnin en sagindaki kelime: قال. Bunun acilimi: ق ا ل. Kaf Elif Lam. "ق" ile "ل"in ortasinda "ا" var.. Buna uzatma elifi deniyor.

Süleyman Atesin aciklamasi (Kur'ân-i Kerîm Tefsîri, Enbiyâ 4):

KÂLE fiilini Kûfe'li okurlarin bazilariyla Medine ve Basra'li okurlarin tamami emir kipinde قل (kul) seklinde okumustur. Biz, söz gelisine daha uygun oldugu için, tercümede bu okuyusu esas aldik. Cünkü ilk zamanlarda KAF ile Lâm arasina uzatma elifi konmazdi.

Yani? Kelimenin mevcut yazilisi "kâle-قال"dir ama biz onu "Kul -قل" diye okuyor ve Türkçeye ona göre çeviriyoruz.

O halde Enbiyâ 4'ün dogru anlami
S Ates'e göre: De ki, Rabbim gökte ve yerde konusulan her sözü bilir.
Diyanet'e göre: Peygamber onlara dedi ki, Rabbim....

Bu durumda Kûfe'li okurlarin bazilariyla Medine'li ve Basra'li okurlarin tamami kafir miydi? Ya da Diyanet mi kâfir?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

gerçek hanif
22. March 2012, 05:40 PM
Yani? Kelimenin mevcut yazilisi "kâle-قال"dir ama biz onu "Kul -قل" diye okuyor ve Türkçeye ona göre çeviriyoruz.

Gâle yada Gûl diye okunmuyor mu hasan hoca bu yazdığınız ? Eğer gâle dersek manası "dedi" değil mi ?

hiiic
25. March 2012, 09:50 PM
Durum tartışmaya mahal vermemeli bence.
Peygamberimiz birden fazla kadınla evlenmiş. Ancak islami görüş ve kafa yapısı bu gün buna izin vermez.

Çünkü; savaşlarda erkek nüfusu azaldığında, kadınları evlenerek sahiplenmek ve himaye altına almak ya da ona barınacak bir yer sağlamak ya da onun yaşam kalitesi için aile dayanışmasına katılmasını sağlamak güzel bir ameldir.

Evde kalmış ya da kimsesiz diye adlandırılan kadınların hayata tek başlarına sarılmak zorunda kalması şüphesiz...

...

Ancak günümüz şartları ve sosyal destek kurumlarının (yetersiz ama) bir şekilde var olması ve kamunun yararına açık olması, bu fiilin gerekliliğini götürmektedir. Eskiden sert ve acımasız doğa şartlarıyla çarpışmak zorunda kalan insanoğlu (kadınlar) bu gün gelişen teknoloji ve bilimsayesinde daha kolay imtahanlardan geçmektedir.

Kısaca; bu bir hak değil ruhsattır.

Bu ruhsatı kullanmak da anlamak gibi şüphesiz temiz bir vicdan ister.

Suistimal ederek çok eşliliği, açgözlülüğü doyurma ve kişisel hazları tatmin etme amacı gütmek, aynı amaçla yapılan bütün amellerle aynı anlama gelir.
Unutmamak gerekli; Ameller niyetlere göre değerlendirilir.

Allah ufuklarımızı, anlayışlarımızı ve bilgilerimizi artırdın büyütsün. Normal insanlardan bile daha üstün seviyelere çıkarsın inşALLAH.

Hasan Akçay
26. March 2012, 02:28 PM
Merhaba.

Allah'in insana es üstüne es almasi icin ruhsat (izin) verdigi iddiasi Allah'a iftiradir. Yargiclarin Yargici, cok eslilk denen zulmü islemesi icin insana izin vermis filan degil. Insanlar uyduruyor o izni.

Cok eslilik bâtil bir Cahiliye ruhsatidir. Tipki haram kilinan öteki bâtil ruhsatlar gibi. Örnegin bir adamin, babasinin eski karisiyla evlenmesi (Nisâ 22).

Hak geldi, bâtil zail oldu (Isrâ 81). Islam geldi; bir adamin, eski üvey anasiyla evlenmesi zail oldu. Islam geldi bir adamin es üstüne es almasi zail oldu.

Es üstüne es almak zulümdür.

Bunu hem, örnegin es üstüne es alarak iki kiz kardesin arasini birlestirmeyi yasaklayan Allah aciklar (Nİsâ 23), hem de Nisâ 3'teki "eger adaletsizlik (zulüm) edeceginizden korkuyorsaniz" ifadesinin tefsirinde bütün müfessirler. Istisnasiz. Örnegin Elmalili "Adaletsizlik edeceginizden korkuyorsaniz, ki korkmalisiniz..." der.

Insanlara Allah asla zulmetmez; onlara kendileri zulmediyor (Yûnus 44). Allah'in cok esli zulme ruhsat verdigi kocaman bir yalan ve iftiradir. Minareyi calmislar, kilif uyduruyorlar.

Sevgi ile,
Hasan Akcay

hiiic
26. March 2012, 04:09 PM
Han Akçay kardeşim.
Peygamberimizin kaç tane hanımı vardı? Sünnet hadis kaynağı istemiyorum, direk Kuran'ın verdiği bilgiyi belirtiniz.

Hasan Akçay
26. March 2012, 05:43 PM
Ikiden fazla. Cünkü Ahzâb 50'de Allah ona seslenerek ezvâceke -أَزْوَاجَ كَ diyor. EZVÂC en az 3 (üc) es demek.

Degerli hiiic kardesim, Hz Muhammed cok esliydi. Buna itiraz eden yok. Tipki onun Zeyd adinda bir evlatligi olduguna (Ahzâb 4, 5, 37) kimsenin itiraz etmedigi gibi.

Ama bir inanirin evlatligini öz evlat sayip örnegin ona kendi adini vermesi Ahzâb 4-5'te haram kilindiktan sonra Allah'in elcisi ona artik bir daha asla Muhammed'in oglu dememistir. Yoksa Rabbine isyan etmis olurdu.

Tipki bunun gibi Muhammed nebiye es üstüne es almayi yasak eden Ahzâb 52'nin vahyinden sonra Allah'in elcisi bir daha asla es üstüne es almamistir. Yoksa Rabbine isyan etmis olurdu; resullükten azledilirdi; siradan bir kafir olarak ölürdü ve o büyük günde hak ettigi cezaya carpilirdi (Yûnus 15).

Siz de cok iyi bilirsiniz, hukugun geregi odur ki yasal cezalar (günahlar) eskiye yürümez. Hz Peygamberin es üstüne es almasinin yasaklanmasindan ÖNCE es üstüne es almis olmasi onun günah isledigi anlamina gelmez.

Tipki evlatligi öz evlat saymanin Ahzâb 4-5 yoluyla yasaklanmasindan ÖNCE Hz Muhammed'in evlatligi Zeyd'i öz evlat saymasinin resulullahin günah hanesine yazilmadigi gibi.

Es üstüne es almak Ahzâb 52'den sonrasi icin gecerlidir. Zaten ayetteki min ba'd -مِن بَعْدُ ifadesi de bunu dile getiriyor cünkü min ba'd BUNDAN SONRA demek.

Tekrar olacak ama izin verir misiniz bir daha söyleyeyim:

Bir din ki o dinin Sahibi, peygamberine es sütüne es almayi yasak eder ve peygamber o yasaga harfi harfine uyar ama ümmeti catir catir es üstüne es alir... o dinde zerre kadar ciddiyet kalmamistir. Allah'in dini böylesine ciddiyetten uzak bir din midir?

Sevgi ile,
Hasan Akcay

hiiic
26. March 2012, 06:40 PM
evet doğrudur. söyledikleriniz gayet tutarlı geldi. Haklısınız.
Ben önceki olaylarla sonrasındakileri karıştırmışım, benim bahsettiğim fikir hatalı, Allahın uyarısından önceki olaylara göre zannıma göre hüküm çıkarmıştım.
Şimdi konuyla ilgili tekrar Kuran'a bir göz gezdirdim de doğru olan sizin söylediğiniz.
Bilgi için Teşekkür ederim.

pramid
26. March 2012, 06:46 PM
Kuranca konuşup anlaşan arkadaşları görmek memnun ediyor. Birde hadisler üzerinden mutlak tarih mesajı verilmesi olmasa.

Allah adaleti emreder. Kuranda rasulün örnekliği ile bu işe bir dur denmiştir. Yoksa ayetlerin günümüze mesajı ne ola.