PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : düşündüklerim...


_mustafa_
27. November 2011, 10:25 PM
Düşündüklerimi toparlayıp bir seferde yazmaktansa, ara ara ve kaba hali ile paylaşmaya karar verdim. Şunu belirtmeliyim ki, yazdıklarım deneme mahiyetindedir. Değişmez kesin doğrular değildir. Yenilemelerle daha da netleştirmek hedefim olacaktır. Hayra hizmet etmesi dileği ile...

_mustafa_
27. November 2011, 10:26 PM
Niçin yaşıyoruz, ne yapmalıyız, mutluluk nedir, mutlak mutluluk var mıdır, ve nasıl ulaşılır?
Kuran’ı okumakla başladım işe. Bilgiler duvardaki resimler gibiydi. Birini doğru kabul edip diğerlerini ona göre bir düzene koymalı ki, sonuç elde edilsin. O bilgi Kuran bilgisi olabilir miydi. Okuduktan sonra kanaatim olabileceği, ve hatta olması gerektiği şeklinde olmuştur.

Düşüncemde kıyaslar, doğayı incelemek gibi etmenler etkili olmuştur. İlk sorduğum bizi birşeyler yapmaya iten motivler nelerdir. Yeni doğmuş bir hayvanı düşündüm. Doğar doğmaz suya yönelişini. Suyu görmesi ve içindeki içgüdü birleştiğinde, içinde susama denen acı veren bir his oluşturuyor ve bunu yok etmek için suya yöneliş oluyor. Motivasyonu anamak için hisleri anlamalıyız. Hisleri guruplamak bize yardımcı olabilir. İlk bakışta hemen düşünülebileceği üzere hisler acı veren ve acının azalması şeklinde düşünülebilir. Dolayısı ile hisler 2 ana gurupta toplanabilir, acı veren ve acının azalması(mutluluk). Aynı bilgisayardaki 0 ve 1 lerle kodlanması gibi içgüdülerimizin de kodlanması sözkonusu olabilir. 0 hislerin yokluğunu, 1 ise varlığını gösterebilir. Buna zamanın etkisi de eklenebilir. Enerjinin varlığı ve yokluğu, ışığın varlığı yokluğu da kullanılabilir model olması açısından. Işığın varlığı aydınlık, yok olması karanlıktır. Durumu tepelerden oluşan bir oluşuma da benzetebiliriz. Tepeler acıyı simgeliyorsa biz en aşağı inmenin peşindeyiz. Duruma zamanın etkisi de önemlidir. Daha kısa sürede daha fazla iniş sağlayan aktivite daha fazla haz ve mutluluk verecektir.
Özetle insan diğer bütün canlılar gibi acıdan nefret eder. Acıdan kurtulmak bilinçsiz olarak içgüdülerimizle yaptığımız harekettir. Acı kaynakları, bunlar üzerine zamanın etkisi ve kurtulma yöntemleri bir sonraki düşünce konusu olabilir.
Burada ortaya çıkan kritik soru, diğer canlılar ve hayvanlar da aynı içgüdüsel yaklaşım ve acıdan kurtulmak için hareket ediyorsa, bizim diğer hayvanlardan farkımızın ne olduğu sorusudur. Buna bulduğum cevap şu ki, insanların sahip olduğu çok gelişmiş beyin ve neticesinde kazanabildikleri benlik ve seçme yetisi. Öyleki insanlar çift canlı gibidirler. İçlerinde bir hayvan taşırlar, o hayvan aracılığı ile hisseder ve hareket ederler, ancak o hayvanı yönlendirme yetisinde bi beyne de sahiptirler. Durum çok eski bir arabaya yeni ve çok güçlü motor takmak gibidir. Araba çok güçlü ama kontrolü zor ve tehlikelidir. Zayıf yanımız bu hayvan, yada nefsimizdir. Beynimiz, mantığımız, aklımızı hakim kılmak esas hedefimizdir. Çünkü bir hayvan doğanın bir parçasıdır. İnsan ise çok gelişmiş aklı ve irade kabiliyeti ile doğanın bir parçası değildir. Aklını içindeki hayvanın hizmetine verir ise hem kendi, hem de doğa için son derece zararlı ve yıkıcı sonuçlara gider. Bunun içindir ki aklımız vücudumuza hizmet etmemeli, vücudumuz aklımızın kontrolü ve belirlediği sınırlar içerisinde kalmalıdır. Vücudumuz bir at arabası gibi ise dizginleri elimizde ve sağlam olmalıdır. Kontrol kaybı felaketlerle sonuçlanacaktır.
Sonsozlukta ve acıdan tamamen kurtulma hedefinde Kuran’ı rehber edinmek doğru mu? Kuran’ı okudum . Her hangi bir insanın ve veya toplulukarın bir araya gelerek benzerini oluşturamıyacağına inanıyorum. Bu yüzden kanaatimce bir mucizedir, tek başına yeterlidir. Öte yandan milyonlarca yıldır yaşamış insanları düşünelim. Sınırsız ve yasaksız yaşamış biri de topraktır, inanmış biri de. 15 sene çocukluk 40 yaşından sonra yaşlılık. Zamanın etkisini düşündüğüğümüzde, o da toprak, öteki de toprak. Eğer 25 sene ise bu kainattaki varlığımız yaşasak ne olur, yaşamasak ne olur. Kuran varken, böyle sağlam bir olasılık ve mucize varken sonsuzluğu denemeye değmez mi?, bence değer.
İnanmak, sevmek ve korkmak, lafta kalmaması için neler yapılmalı? Sevmek, inanmak ispat ister. Bunların ispatı ise fedakarlık, vazgeçme ve saygı gösterme ile olur. Bunları yapmadan inandığını düşünen biri ancak kendini kandırmış olur. Kuran açısından vazgeçmek, Sınırları Kuran ile belirlenmiş hareket tarzı içinde kalmaktır.
Peki sınırlar nelerdir?
Kuran eksiksizdir. Kuran bütün bilgilerin üstünde ve kavrayıcıdır. Asla değiştirilemez ve asırlara hükmeder. Kuran asırlara hükmetme yetisini zaman içerisinde değişime uğrayabilecek detay verileri vermeyerek kazanır. Bu dağın tepesi gibidir. Üstteki bilgiler alttaki bütün bilgileri kapsar ancak detaya indimi cevaplar başka kaynaklara gitmeyi gerektirir. Kuran eksiksizdir ancak detay göstermez. Doğru resmi verir ancak resim fludur.
Peki Kuranın verdiği bu resmi netleştirmek için ne yapabiliriz? Sünni mezhebine inanan müslümanlar bu resmin hadisler ve rivayetlerle netleştirilebiliceğine inanırlar. Şii mezhebine inanan müslümanlar yanlış anlamadıysam, ehlibeyt soyundan imamların da katkısına inanırlar. Farklı başka görüşler de olabilir. Benim görüşüm ise şöyle: Resmin netleşmesinde kullanmamız gereken iki ana unsur akıl ve bilimdir. Bu sayede detay bilgiler sabit kalmaz. Deneme yanılmaya tabiidir, doğruluğu kesin değildir ancak kuranın kesin yasakladığı sınırların içerisinde hangi yöntem toplumu daha başarılı bir şekide tutuyorsa o yöntem kabul edilir. Akıl ve bilim yolu ile daha iyi bir yöntem bulunduğunda yeni yöntem çağımız için gerekli olan detay bilgidir, ki bizi ulaşmamız gereken sonuçlara ulaştırır. Özetle benim tespitime göre izlenmesi gereken yol, Kuranı çok iyi tahlil etmeli sınırları Kuran ile belirlemeliyiz. Daha sonra bizleri bu sınırlar içerisinde tutacak yöntemleri akıl ve bilim yolu ile tespit etmeli, sürekli gelişen kendini yenileyen bir sistem oturtmalıyız. Kuranın istediği sonuçlara ve neticesinde müslümanların ve İslam’ın dünyada var olması gereken konuma gelmesinin yolunun bu olablieceğine inanıyorum.

_mustafa_
4. December 2011, 04:16 PM
Nevzat Koseoglu, Turk Milliyetciliginin dogusu ve Ziya Gokalp... kitaptaki fikirlerin hepsine katilmamakla beraber su satirlari paylasmak istedim

"yine bu ilk yazilarindan birinde mutlulugun sahip olmakta degil, erdemli olmakta oldugunu anlatir: İnsanlarin %99 u mutlulugu dis eylemlerde arar; yer, icer, gezer, savasir vs. Bu insanlarin mutlu oldugu gorulmemistir. Cok az bir kisim insanlar da vardir ki, bunlar mutlulugu aramaz; fakat, erdemli olmaya cabalarlar. İsta bunlar ayni zamanda mutlu olan insanlardir."

"erdem bilim ile ahlakin birlesmesinden ibarettir"

kuman
28. March 2013, 01:06 AM
Biz kimiz - Allah kim yada ne - Yaşam neden var - Din ne- Yaşamda sadece bizim için mi var- Biz neden varız
- Ve Nasıl ?

İnsanık güzellikten anlayabilirmi ? İnsanlık bir güzellik mi yaratıki güzelikten anlayabilsin ! Bir güzellik mi oluşturdu ki güzellikten anlayabilsin.
Bize güzel olanlar daha çocukken öğretilmedi mi ? Bu güzel, aa bak ne güzel, çok hoş, ne güzel gözüküyor, biz sadece bize güzel diye öğretilenlere güzel diyebiliyoruz tamam da asıl güzel olan ne ? Biz aslında güzel olmayan şeylere mi güzel diyoruz ? Belki güzel dediğimiz şeyler sadece Çirkin değil ama Çirkin ne demek ? Güzel olmayan mı ?
Sarmala girdik.


İnsanlar adeletten anlayabilirmi?

İnsanlar doğruluğu bilebilirmi?

kuman
28. March 2013, 01:07 AM
Hayatımda bir kere kuran kursuna gittim ilkokul 3 tü galiba sadece bir gün sürdü. bir kere cumaya gideyim dedim kısa pantollu olduğum için üstünü değiştir dediler ilkokul 5 teydim meraktan gitmiştim.
Üniversitede yurttaki oda arkadaşlarım namaz kılan insanlardı, bir Kuran meali buldum bakara suresi 100 ayetine gelmedin bıraktım sıkıldım okunamaz olduğuna karar verdim. üniversite son sınıftayken ali imran suresine kadar gittim sıkıldım bıraktım sonra 34 yaşına kadar belki bir iki kere daha okumaya çalışmışımdır ancak beyhude çabalardı.
İşte dünyada ki Din eğitimi bu. Din denilen şey TL-USD-EUR, kariyer, sosyal yaşam, araba markası, oturduğun ev, çocuğun okulu vs. Paran varmı sen ondan haber ver. Allah bağışlayandır, bizim içimiz temiz ne olacak, kötü biri değilim ki, evet namaz kılmak gerekir başlıcaz inşaallah vs.
Bu arad şurda ucuzluk başlamış fiyatlar yarıya düşmüş gidip alalım alış veriş.
İnsanların yaşamı bunlarla doldurulmuş. Herkes hayatını yaşıyor (!) yada buna hayat diyorlar hergün aynı şeylerin tekrarını yaşadıklarını yani aslında sadece bir günü yaşadıklarının farkında değiller.
Yaşamın farkına varabilmek için tek yol var o da Doğaya çıkmak. Ancak doğaya çıkmayı traking- off road- mangal şeklinde anlayanlar doğaya çıkıyorlar ve şehirdeki yaşamlarını doğa ya taşıyorlar. Stres atıyorlar yeşil görünce demek.
Doğa ise farklı bir şey. İlk önce toprak demek Vücudumuz toprak yapılma tüm atamlarımız topraktaki atomlarla aynı. Toprağı hissetmek gerekiyor dokununca hissetmiyor insan anlayınca hissediyor. Bahardaki canlılığı görünce keyfi geliyor ama nasıl canlandığını neden canlandığını hissedemiyorlar yani daoğanın canlılığınıda hissedemiyorlar çünkü anlamıyorlar.
Onlar eğleniyorlar sadece yeni yerler görüyorlar yada temiz hava alıyorlar. Neden temiz hava almaları gerektiğini bile bilmiyorlar.
Yaşam bizi aldatmış ve kendisine bağlamış ki göremiyoruz hiçbir şey.
Görmek için hata yapmamız gerekiyor hayatta hata yapanlar sadece görebiliyor bu hata her çeşit hata olabilir kimi zaman yanlış bir evlilik kimi zaman yanlış bir ticaret kimi zaman bir musibet kimi zaman başka bir hastalık.
Sonra soruşturma başlıyor araştırmalar ardı ardına kesilmiyor olgunlaşma başlıyor yavaş yavaş düşünme başlıyor soru soruyoruz Neden - Nasıl ve bilgiler çevremizi kuşatıyor.
Bir bilen yetişiyor imdada gülen yüzlü tertemiz dinledikçe rahatlatıyor insanı ne bir tartışma ne bi kötü söz sanki cenneten gelme. Her sakin yaşam yavaş akıyor koşuşturma yok ohh be diyorsunuz olgunlaşmanı bekliorlar olgunlaşınca başlıyor bilgi akışı itiraz edemezsiniz sevecen sevecen sakin sakin gülümseme ile bilgiler aktarılıyor.
Bilenin bir bilen değil bir postacı olduğu anlıyorsunuz aslında o bilmiyor biri ona bildirmiş siz sadece bildirilenleri biliyorsunuz. Merak edip daha da istiyorsunuz dha fazla bilgi daha fazla ...
Sonuçta hiç birşey bilmiyorsunuz çünkü o kadar çok bilgi alıyorsunuz ki araştırp doğrulatmak gereğini duymuyorsunuz zaten doğrulatmak isteseniz ne olacak bir bilen, bilenin bileni onunda bileni var ve doğrulatmak istediğinizi doğrultacak kadar bilginiz yok.
Hafiften araştıryorsunuz ve başka bir bilen buluyorsunuz daha sonra başka bir bilen daha başka bir bilen daha. Kafanız karışıyor.
En sonunda aklınızı kullanmaya başlıyorsunuz ve artık sizde biliyorsunuz
Neden mi çünkü aklınızı kullanıyorsunuz ve farkına varıyorsunuz bugüne kadar hep başkalarının aklını kullandığınıza
Ondan sonra tevekkül geliyor.

berru
28. March 2013, 01:22 AM
İlkokul üçüncü sınıfmıydı tam hatırlamıyorum.
Evimizin duvarında arapça besmele ve karınca duası diğer bir duvarda ayetel kürsi yazıyordu .Çoçukluk bu ya yazılar çok güzeldi..Arapça yazı hoşuma gitti.Duvardaki yazıya bakarak aynı şekilde deneyerek bir kağıta yazmaya çalıştım sanki hırstı merakmı giderecek kimse yokmuydu da uğraştım ..
Sonunda en güzeli yazmıştım.Sevinerek gösterdim ,babamın çok hoşuna gitti gururla ; ''Duvardaki duaları takdığımızdan beri bereket eksilmedi evimizden bizi belalardan korudu ''deyince aval aval inceledim yazdıklarımı .Yazmış olduğum deneme kağıtlarını itina ile sakladım birden ..
Ailemde; Allah adı ya ailevi sorunlarda kullandıkları yeminlerde, (Allah canımı alsın ,Allah biliyor, Allah dedirtdirdi ,ya işte Alah böyle yapar..vb
Bir başka anılmada üç aylar tesbihi idi annem pencerenin önüne oturur sürekli zikir çekerdi hani sayısıda belli olan zikirler.Zikir çekerken arada bir komşu kızını dikizlerdi hangi oglanla aşna vişne arada tevbe yarabbim beni günaha sokuyorlar gibisinden sözler.
Bir gün yemek masasına serilmiş gazete küpürü dikkatimi çekti .Adam cinnet geçirdi karısını bebeğini öldürdü.. diyordu.Resimde evdeki kan görüntüleri üzeri örtülmiş cesetler .Resimi daha dikkatli incelediğimde buzdolabı örtüsüne iğneyle tutturulmuş Ayetel kürsi vardı.Bu beni cinayetten daha fazla şaşırtmış olmalıki
çoçukluğun verdiği heyecanla duvardaki dualara inancım sönmüştü.
Hani koruyacaktı hiç bir cevap alamıştım..Şimdi düşünüyorumda Düşünmek ,şüpheyi,sorgulamak o yaşlarda tam oluşmasada gerçeğin farkına varıp adını koyamamak ne üzücü ,malum gelenekçi hocaların kendi türedikleri rivayetler atalar dinine bağlılık kagıt parçasını kutsama olayında görülmektedir. kuranda anlamlandırdığımız kıssalar bu yukarıda anlattığıma birer örnekt birer cevaptı

Ve onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği vakit, “Aksine biz, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız.” dediler. Ataları bir şeye akıl erdirmez ve doğru yolu bulmaz idiyseler de mi? (Bakara/170)


52- 54. ayetlerindeki “Hani o [İbrahim], babasına ve kavmine: ‘Israrla kendisine tapınıp durduğunuz heykeller nedir?’ demişti. Onlar: ‘Biz atalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk’ dediler. O [İbrahim]: ‘Ant olsun ki sizler ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz’ dedi”

Allah'a kulluk ,kayıtsız şartsız teslimiyet ,O,ndan korkmak O'na sığınmak, O'ndan beklemek ,O'nu sevmek,infak gibi sayabileceğimiz tüm kavramları anlamak istediğimiz gibi anlamışız .
Ben çoçuklarıma,cevreme kuran'dan öğüt veriyorum.

merdem
29. March 2013, 10:59 AM
Sorma Berru Kardesim, her birimiz ne umutlarla neler yazip neler beklemisizdir zamaninda, anlatmaya kalksak ya yerlere yatarak gülenimiz olur ya da hüngür hüngür aglayanlarimiz.

Sacmaliklarin neresinden dönersek o yanimiza kar kaliyor. Anlayana ne mutlu, kavrayana ne mutlu, Rabbine kavusmayi arzulayana ne mutlu.

Anlamadigim bir sey var, bizlere bu hurafeleri yutturanlar acaba ne yapacaklar hesap günü. Bu da Allah katindandir diye gökdelenlerde mi yer alacaklar yoksa dipdelenlerde mi?:p Tabiiki secim hakki kendilerine verilirse.

Insanciklari saptiranlar saptirilanlardan daha fazlami cezalandirilacaklar yoksa bu hurafelere inananlar inandiklarindan/arastirmadiklarindan dolayi mi cezalandirilacaklar.

Hani Allah zamaninda yapilan her tevbeyi kabul eder diyoruz, bir de madalyanin öbür yüzü var, yaydigi hurafelerden sonra tevbe edenler var olmasina vardir /olmustur da, ortada kalan hurafelere halen inananlara nasil duyuracaklardir /duyurmuslardir itiraf ve tevbelerini? Gelmis gecmis gelecek zamani kapliyor hurafelerimiz, harikanlarin depremlerin su baskinlarinin yanginlarin sonu gelecek neredeyse ne meret seymis atalar dinimiz sonu gelip tükenmiyor. Koskoca Roma imparatorlugu tükendi, dinazorlar tükendi bizim rezilliklerin sonu gelmiyor. Dünya böylesine olay yasamamistir yartildigindan bu yana. Tas devri buz devri geldi gecti atom caginda bizler halen durdugumuz yerde dönüp duruyoruz.

Insanin tüyleri ürperiyor bu vahset karsisinda.

Rabbim ilmimizi arttirsin, aklimizi dogru yollarda kullanmayi nasip etsin. Ölmüslerimiz hakkinda nasil dualar edecegimi sasiriyorum. Acaba diyorum sirk icinde mi öldüler, ettigim dualar hakmidir. Ibrahim Peygamberin babasi adina yaptigi dualarin kabul olunmayacagini bildigi ve vazgectigi gibi bir bilgimiz de yok ki ne yapalim.

Müsrik, münafik, müslim, ehl-i kitap derken... esasinda kimsenin kimseye camur atacak hali de kalmadi.

Allah sonumuzu hayr etsin. Güzel bir paylasimin olmus Kardesim, üzerinde düdüne düsüne bir hal oldum. Keske tüm dünya kardeslerimiz bu cesit yazilari okuyabilseler ve uyanabilseler uykularindan.

Allah sirk kosmanin haricindeki günahlari isterse affeder, ama ortak kosulmasini asla. Halbuki ne kadar kolay Rabbimizin rizasini kazanmak.

Selam ve dua ile.

kuman
14. April 2013, 02:13 AM
şu insanlardan artık iğreti geldi.
Bir konu hakkında 30 senesini vermiş......
Bir konu hakkında 20 senesini vermiş......
Bir konu hakkında çok araştırma yapmış......

Onlar doğruyu bilirler onların bildikleri yanlış değildir
Onların bildiklerini çürütmek için onların çürümeleri gerekir....
60 yaşına gelmiş biri hayat hakkında her şeyi bilir
Kimseyi takmazlar çünkü onlar doğrudur.
Sen yanlışsındır neden çünkü onlar doğru.....
Onların bildiklerine ters bir şey söylersen eğer aforoz ederler
Bunun gibi yığma bir sürü sapık....

Einsten teorisini yazdığında Newton a aykırı olduğu için nerdeyse kendi bile inanmadı NEDEN?
NEDEN? çünkü Newton gibi fiziğin babasından daha çok şey bilecek değildi ya kendisi....

Bilim ile uğraşan insanların söylediği en güzel cümle
BİLİMDE KESİNLİK YOKTUR
Ama kendini bilim adamı yerine koyanlar OTORİTEDİR.
Tarih Affetmez ama Trafik Hiç Affetmez
ÜSTÜNE ALINANLARA İTHAF OLUNUR