PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuzuluktan köpekliğe


EVVAB_İNSAN
1. October 2008, 09:21 PM
KUZULUKTAN KÖPEKLİĞE

Başka nasıl anlatabilirim?
Güvercinlikten atmacalığa!
Teslimiyetten güç oynamaya!
Meleklikten Şeytanlığa!
"İLAH'İ Rıza" aramaktan kişisel iktidar oyunlarına...

Sanırım anlaşılmıştır. Kısacası, iyilik için yola çıkanların, insanlara kan kusturmaya başlaması. Pek üzeri eşelenmeyen çok ciddi bir sorun bu. En son örnek, hazreti Bush efendimiz! Hafazanallah! Adam her gün Irak'ta ölenlerin sayısınca sevaba girdiğini sanıyor. Öyle ya, iyi medeniyetle kötü medeniyetin savaşı bu. Kendileri de bir inceden mesihtirler yani. Boru değil. Oysa oynadığı oyun şu: Üstündeki güç efendilerine karşı ne denli hevesli ve kullanılışlı bir âlet olduğunu anlatmak! Böylece siyaset bittiğinde bile toplumun saygın irtifalarında yerini almak. Elden geldiğince güç efendilerine yakın bir yerlerde bulunmak.

Bu arada, Bush'un ne kadar iyi niyetle yola çıktığına dikkat etmenizi isterim. Yani o bildik söz yine iş başı yapmış durumda: "Cehennemin yolu iyi niyet taşları ile döşenmiştir!"

Şimdilerde bir de Tapınakçılarımız var. Bu Şeytan uşağı güç efendileri nereden geliyor dersiniz? Kudüs dolaylarında bir küçük vadi ve bu vadide bir tapınak. Üç dinin temsilcileri ara sıra buraya uğruyor. Burada ortak görüşmeler, seanslar yapılıyor. Sonra alınan kararlarla birlikte dağılıp gidiyorlar. Bir de bunlara hizmet eden yamaklar var. Bunlar tapınağın hizmetlileri. Kendisine hizmet verdikleri din büyükleri giderlerken bunları üç beş görüyorlar.

Bunların da para harcayacak yerleri yok. Derken o paralar birikiyor. Bunlar öyle bir güçleniyorlar ki, kendilerine ordu yapıyorlar ve o üç dinin ileri gelenlerini yola getirmek üzere artık devlet olmayı filan planlıyorlar. Roma ve Bizans kralları karar alıp, onlar harekete geçmeden önce harekete geçiyor ve bir gecede bu Tapınakçıların alayını kılıçtan geçiriyorlar.

Şimdi bu, sıradan basit bir öykü değildir. Önce Allah, Lillâh uğruna bir araya geliniyor. Tanrı'ya teslimiyet şarkıları söyleniyor. Allah'ın rızası başa alınıyor. Cennet için yanıp yakılma başlıyor ama derken kalabalıkta ilk "hiyerarşi" teşekkül ediyor. Bir süre sonra da rütbelerden, statülerden geçilmez oluyor. Bazı tarikatlarda adama "Senin yaşın kaç?" diye sorarlar. Bazılarında ciddi ciddi onbaşılar, çavuşlar var!

Bütün bunlara inat, kafamın bir köşesinde Hz. Ömer'le ilgili bir resim vardır hep. Şam'dan bir Yahudi, evi Amr İbnül As tarafından gasp edildiği için şekvaya gelir ve bir saray arar. O sarayın içinde Ömer bir taht üzerinde, doğu işi rengârenk ipekler içinde olacaktır. Ama böyle bir ne Ömer ne de Halife vardır! Caminin gölge düşen bahçe kısmında pabuçlarını başının altına almış, şekerleme yapan bir adamcağızla karşılaşır.

Hayal kırıklığına uğrar. "Bu iş yattı!" diye düşünür. Ömer konuyu anlayınca, etraftan bir kemik parçası bulur ve üzerine "Ben Nuş-i Revan'dan âdilim!" diye yazar. "Al bunu ver. Gereği yapılacak" der. Yahudi baştan savıldığını zanneder ama yine de kemiği Amr İbnül As'a iletir. Amr bunu okuyunca beti benzi uçar. Kırmızı ile mor arasında bütün çağdaş renkleri kuşanır. Amr'ın neden bu kadar telaşlandığını başka bir gün size anlatırım. Siz bu olayın olduğunu kabul edin yeter. Bir de ruhun gücünün sadelikte parladığını anlamamız gerekiyor. Bunlar hiç de sallayıp atılası şeyler değil.

Bakın şimdi... Kur'an'da pek çok yerde Hanif kavramından söz eder. Bu kavram 1400 sene unutturulmuş ve Hanifim diyen sitelerle yeniden canlandırılmıştır. Eğer bu unutturma bir plan işi değilse, anlayın ki, apaçık Kur'an'ının başarısızlığıdır! Yani 1500 senedir Kur'an olmuş ama İslâm olamamıştır! Kur'an ve Feodalizm kırması bir Müslümanlık olmuş ama Kur'anî bir İslâm da Müslümanlık da olamamıştır.

Ya ne olmuştur? Irkçı, soycu, güçcü, seçkinci zihniyetin Arabik Kur'an yorumculuğu olmuştur. Yani bu ırkçı, soycu, elitçi ve güçcü zihniyet Kur'an'ı kendine göre yorumlayarak iktidar için kullanmıştır. Emevi'si de Abbasi'si de Osmanlısı da aynı şeydir. Hepsi de fermanın fetvayı kullandığı seküler rejimlerdi. İşte bunun için de İslâm filan değillerdi.

Bu sapma ve aykırı gelişme nasıl olmuştur? Ebu Süfyan ve zihniyeti sayesinde olmuştur. Ebu Süfyan, peygambere "Eslemnâ" derken "O tek olan Allah'a" dememiş, kafasının içinden "Arkandaki askeri ve siyasi güce!" demiştir. Sonra Muaviye ve Yezid. Ne yapmışlar? Kraldan kralcı kesilmişler ama bu arada "Şura", "Meşveret" demokrasisini, el çabukluğu ile "saltanat"a dönüştürmüşlerdir. Çok açık; Arap olmayanlara "Mevalî" demişler. Yani "Köle" demişler. Bunun Siyonist Yahudi milliyetçiliğinden ne farkı vardır?

Lütfen şimdi söyleyeceklerimi çok dikkatle irdeleyiniz. "Veren el, alan el" hikâyesi... O malum hadisi bilirsiniz. "Veren el, alan elden üstünmüş!" Asırlardır kimse de bu sözden huylanmıyor. Çünkü asırlardır Müslümanlığın paradigması "Hüman Dominandi" de ondan!

Şunu daha bir anlaşılır hale getirelim. Ne demek "Human dominandi"? Kısaca, insanlara baskın çıkma politikası demek. Yani kişisel güç isteği ile kışkırtılmış savaş oyunu, mücadele. Şimdilerde "Power Politicks" de deniyor.
Böyle bir dünya görüşünün, motivin ya da politikanın temel hedefi nedir? "Üstünlüktür". Böyle bir zihniyet, sadece ve sadece üstünlüğün peşindedir. Asırlardır işte bu Müslümancıklar da üstünlüğün peşinde olduğundan, bu hadisin böyle bir çevirisinden ve bu sözcükler içinde tekrarlanmasından rahatsız olmadılar!

Evet. .. veren el, alan elden "ÜSTÜN"dür! Be adam, niye "İyidir" değil de "ÜSTÜNDÜR"? Konu iyilik değil, üstünlük de ondan. Peygamber bile bunu aynen böyle söylemişse yanlış söylemiştir. Bu söz soycu, seçkinci, güçcü olmadan söylenecek bir söz değildir.

Hâlâ burada benim ileri sürdüğüm inceliği anlamayan bir sürü kalın kafalı "Canım Kardeşim!" var. Anladığı halde konuyu hafife alan bir sürü dandik insan da tanıdım. Oysa çok ince ve çok önemli bir konudan söz ediyorum. Bence "Veren el, alan elden üstündür!" diyen, İslâm dışı kalır! Çünkü bir daha bakın lütfen...

Eğer İslâm, ve Selam "Barış"sa, "üstündür" ifadesinde barış nerededir? "Üstünlük" size iyilikten mi söz ediyor, savaştan mı?
Egemen paradigmanın bireylere "gerçeği" belirlerken, öte yandan nasıl bir göz bağı yaptığını da görün lütfen! Ne garip! 1500 sene kimse huylanmamış bu hadisten. Veren el, hep üstün olup gitmiş. Bunları konuştuğum bir sürü Müslüman, gözlerini belerte belerte "Bunu anlamayacak ne var? Bundan daha doğal ne olabilir? Sen bu hadisin neresine huylanıyorsun?" diye çıkıştılar. Benim ne dilimi ne derdimi anlayabildiler...

Bunun nedeni, güç kafasının ya da güç paradigmasının bu insanları da yakalamış olmasıydı. Bu güççülük, insanı öyle kolay yakalayıp güç gözlüğünü öyle çabuk ve kolay monte eder ki, insan kan içici bir yarasaya dönüşür de kendini melek sanır! İşte kuzuluktan köpekliğe dönüşmenin temel mekanizması budur. Bu konuda söylenmiş hiçbir sözü ölçü almayın. Yanlıca damağınızdaki tada bakın.

Bir söz söylediğinizde, bir iş yaptığınızda içiniz bunu bilir ve ağzınıza tat olarak yansıtır. Derininiz "Oh iyi yaptım!" diyorsa sorun yoktur.

Bu konuda âyet ve Hadisleri de ölçü almamanızı öneririm. Çünkü kolayca, "Allah için sevmeyi" unutur, "Allah için buğzetmeyi" ileri sürerek kendinizi savunmaya geçebilirsiniz ama içiniz, aydınlık değildir. Bir yerleriniz tatsız, hatta acılıdır. Derinden bir ses, acı vererek yanlış yaptığınızı fısıldıyordur.

Dünyanın sayın güç efendileri! Lütfen bu söylediklerimi duyun. Duyun ve artık değişin! Ağzınızdaki tat, içinizdeki hafiflik, size iyi ya da kötü yaptığınızı söyleyecektir. Güç size tapmanız için değil, kullanmanız için verildi. Hatırlayın! Biz Tanrı'nın kuzuları! Barışın ak güvercinleri! Uyumun izdaşları!.. Siz Rabbin atmaca rolü verdiği kardeşlerimize, hastalık ve ölümü kara bir kâbus haline getirdiğiniz için acıyoruz.

Sizi yalnız, güvensiz ve düşmanlıkla kuşatılmış görüyor ve üzülüyoruz. Kurtuluşunuz, efendilikten vazgeçip hizmete dönmenizdedir. Dileriz bu sesi duyar ve dönersiniz. Çünkü sizin de günleriniz sayılı. Tiranlar valsi sona yaklaşıyor. Hayırla bitmek, ihtişamla çökmekten evlâdır! Mustafa ÖZ hocadan derlenmiştir...