EVVAB_İNSAN
1. October 2008, 06:12 PM
“ALLAH’IN BİRLİĞİ=BİRLENMESİ=KELİME-İ TEVHİD”
Monoteist dinler, tarih boyunca hiç bir felsefî sistemin, diğer hiç bir dînî anlayışın ortaya koyamadığı şekilde, ortaya koydukları hem teorik hem de pratiği belirleyen ALLAH anlayışı ile, bilinçli bir şekilde yaratılmış evren anlayışının en önemli savunucuları olmuşlardır. Modern bilimsel veriler, maddenin ve dolayısıyla evrenin ezelî ve ebedî olduğu inancından hareketle sistemlerini oluşturan materyalist dünya görüşünün, tarih boyunca bilim kisvesi altında savunduğu inkârcı görüşlerini geçersiz kılmıştır.
Son yüzyılda evren ve oluşumu hakkında yapılan ciddi ve derin araştırmaların ortaya çıkardığı tablo, materyalistlerin tarih boyunca maddeye yükledikleri kutsallığın ve onun bir başlangıcı olmadığı gibi hiçbir zaman bir sonunun da olamayacağı şeklindeki inançlarını değil, teistlerin maddenin ve dolayısıyla evrenin bir başlangıcı olduğu ve bu âlemin bir gün kıyamet süreci ile bir sonunun da olacağı tarzındaki görüşlerini desteklemektedir.
Ortaya çıkan tablo çok açık bir şekilde, sadece evrenin bir başlangıcı olduğunu değil, evrenin ve içinde insanlık ile canlılığın oluşabileceği hayatın, bilinçli bir şekilde ve ancak Üstün bir Yaratıcı’nın tasarımı sonucu ortaya çıkabileceğini de göstermektedir.
Dünyamız, içinde canlılığın sürebileceği ve önceden tasarlanmış sayısız hassas ayarın sonucunda ortaya çıkmış mükemmelliktedir. Son yıllarda ortaya konulan ve canlılığın sürebilmesi için, olmazsa olmaz şeklinde bir gereklilik taşıyan bu hassas ayarlar, günümüzde ‘İNSANCI İLKE’ ve ‘TASARIM KANITI’ gibi başlıklar altında incelenmektedir. İSLAM düşünce tarihinde en başta, KUR’AN-I KERİM’in, ALLAH’ın eşsiz bir varlık oluşundan hareketle ortaya koymuş olduğu, evrenin oluşumu ve bu oluşumdaki gaye, nizam ve inayete işaret eden ayetleri, ALLAH-KÂİNAT-İNSAN arasındaki ilişkiyi en güzel şekilde göstermektedir.
Kelâmcılar ve İSLAM filozofları tarafından kullanılan gaye ve nizam delileri ile İbn Sina ve Gazzalî geleneğinde ve Batı’da da Alman filozof Leibniz ile meşhur olan ‘MÜMKÜN DÜNYALARIN EN İYİSİ’ anlayışı ve İbn Rüşd’ün KUR’AN’dan hareketle ortaya koyduğu inayet ve ihtira delilleri, artık modern bilimsel veriler ile desteklenmekte, ALLAH’ın evreni ve insanı yaratışındaki hassasiyet ve mükemmellik, gözlemsel ve matematiksel ifadeler ile ortaya konulmaktadır.
İNSANCI İLKE, ateistler tarafından da kullanılan bir argümandır. Ateistler de, yaşamın ortaya çıkabilmesi için evrendeki bu hassas ayarların varlığını görmekte, ancak buna karşı çaresiz kaldıkları için ve bütün bu oluşumları ALLAH’ın varlığına ve kudretine bağlamaktaki çekincelerinden dolayı; bu oluşumların, biz var olduğumuz için gözlemlendiğini, var olmasaydık gözlenemeyeceğini ve dolayısıyla buna şaşırılmaması gerektiğini savunmaktadırlar.
İNSANCI İLKE argümanlarını, ALLAH’ın varlığını kanıtlamada kullanan teistler ise, yaşamı oluşturabilecek bütün bu hassas ayarların ancak üstün bir Yaratıcı’nın eseri olduğunu savunurlar. Bu noktada bir ateistin ve teistin evren üzerinde hiç bir bilimsel bilgiye sahip olmadıklarını farzedelim. Böyle bir durumda bir ateist evrenin tesadüfen ve hiç bir bilinçli müdahale olmaksızın oluştuğunu iddia eder. Buna karşılık bir teist, evrenin bilinçli bir şekilde tasarlandığını savunur.
Buna göre ateist, evrende hiç bir hassas ayar olmasını beklemeyecektir; fakat teist, bilinçli bir tasarımı kabul ettiği için evrendeki hassas ayarların olmasını doğal karşılar. Bu hayali ve farazî durumdan çıkıp, gerçek evren tablosunu incelediğimizde ise, evrende teistin beklediği gibi, birçok hassas ayarın varlığını ve evren tablosunun, ateistik hayaller ile örtüşmediğini görürüz.
Monoteist dinler, tarih boyunca hiç bir felsefî sistemin, diğer hiç bir dînî anlayışın ortaya koyamadığı şekilde, ortaya koydukları hem teorik hem de pratiği belirleyen ALLAH anlayışı ile, bilinçli bir şekilde yaratılmış evren anlayışının en önemli savunucuları olmuşlardır. Modern bilimsel veriler, maddenin ve dolayısıyla evrenin ezelî ve ebedî olduğu inancından hareketle sistemlerini oluşturan materyalist dünya görüşünün, tarih boyunca bilim kisvesi altında savunduğu inkârcı görüşlerini geçersiz kılmıştır.
Son yüzyılda evren ve oluşumu hakkında yapılan ciddi ve derin araştırmaların ortaya çıkardığı tablo, materyalistlerin tarih boyunca maddeye yükledikleri kutsallığın ve onun bir başlangıcı olmadığı gibi hiçbir zaman bir sonunun da olamayacağı şeklindeki inançlarını değil, teistlerin maddenin ve dolayısıyla evrenin bir başlangıcı olduğu ve bu âlemin bir gün kıyamet süreci ile bir sonunun da olacağı tarzındaki görüşlerini desteklemektedir.
Ortaya çıkan tablo çok açık bir şekilde, sadece evrenin bir başlangıcı olduğunu değil, evrenin ve içinde insanlık ile canlılığın oluşabileceği hayatın, bilinçli bir şekilde ve ancak Üstün bir Yaratıcı’nın tasarımı sonucu ortaya çıkabileceğini de göstermektedir.
Dünyamız, içinde canlılığın sürebileceği ve önceden tasarlanmış sayısız hassas ayarın sonucunda ortaya çıkmış mükemmelliktedir. Son yıllarda ortaya konulan ve canlılığın sürebilmesi için, olmazsa olmaz şeklinde bir gereklilik taşıyan bu hassas ayarlar, günümüzde ‘İNSANCI İLKE’ ve ‘TASARIM KANITI’ gibi başlıklar altında incelenmektedir. İSLAM düşünce tarihinde en başta, KUR’AN-I KERİM’in, ALLAH’ın eşsiz bir varlık oluşundan hareketle ortaya koymuş olduğu, evrenin oluşumu ve bu oluşumdaki gaye, nizam ve inayete işaret eden ayetleri, ALLAH-KÂİNAT-İNSAN arasındaki ilişkiyi en güzel şekilde göstermektedir.
Kelâmcılar ve İSLAM filozofları tarafından kullanılan gaye ve nizam delileri ile İbn Sina ve Gazzalî geleneğinde ve Batı’da da Alman filozof Leibniz ile meşhur olan ‘MÜMKÜN DÜNYALARIN EN İYİSİ’ anlayışı ve İbn Rüşd’ün KUR’AN’dan hareketle ortaya koyduğu inayet ve ihtira delilleri, artık modern bilimsel veriler ile desteklenmekte, ALLAH’ın evreni ve insanı yaratışındaki hassasiyet ve mükemmellik, gözlemsel ve matematiksel ifadeler ile ortaya konulmaktadır.
İNSANCI İLKE, ateistler tarafından da kullanılan bir argümandır. Ateistler de, yaşamın ortaya çıkabilmesi için evrendeki bu hassas ayarların varlığını görmekte, ancak buna karşı çaresiz kaldıkları için ve bütün bu oluşumları ALLAH’ın varlığına ve kudretine bağlamaktaki çekincelerinden dolayı; bu oluşumların, biz var olduğumuz için gözlemlendiğini, var olmasaydık gözlenemeyeceğini ve dolayısıyla buna şaşırılmaması gerektiğini savunmaktadırlar.
İNSANCI İLKE argümanlarını, ALLAH’ın varlığını kanıtlamada kullanan teistler ise, yaşamı oluşturabilecek bütün bu hassas ayarların ancak üstün bir Yaratıcı’nın eseri olduğunu savunurlar. Bu noktada bir ateistin ve teistin evren üzerinde hiç bir bilimsel bilgiye sahip olmadıklarını farzedelim. Böyle bir durumda bir ateist evrenin tesadüfen ve hiç bir bilinçli müdahale olmaksızın oluştuğunu iddia eder. Buna karşılık bir teist, evrenin bilinçli bir şekilde tasarlandığını savunur.
Buna göre ateist, evrende hiç bir hassas ayar olmasını beklemeyecektir; fakat teist, bilinçli bir tasarımı kabul ettiği için evrendeki hassas ayarların olmasını doğal karşılar. Bu hayali ve farazî durumdan çıkıp, gerçek evren tablosunu incelediğimizde ise, evrende teistin beklediği gibi, birçok hassas ayarın varlığını ve evren tablosunun, ateistik hayaller ile örtüşmediğini görürüz.