PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Insanların ilk çoğalması adem ve havadan değildir.


Ali Rıza Borazan
9. July 2011, 12:40 AM
İNSANLARIN İLK ÇOĞALMASI ADEM VE HAVADAN DEĞİLDİR.

Bu güne kadar bize anlatılan dinde, İnsanların çoğalma şekli anlatılırken, Allah ilk önce hazreti Ademi yarattı.Daha sonra onun sağ kaburga kemiğinden hazreti havayı yarattı. Onlar evlendiler. Her Doğumda çocuklar ikiz doğuyordu doğan çocukların mutlaka biri kız biri erkek oluyordu. Her batından doğan çocukların bir biriyle evlenmeleri yasak ama başka batından doğan erkek ve kız bir birlerini almaları ise helal diye anlatmışlar durmuşlardır.

Yani insanların ilk üreme şekli kardeş evliliği ile başlıyor. Bu Anlayış Allah ın dinine bir iftiradır.Şimdi Kur’an dan İnsanların türeme şekli nasılmış ve nasıl olmalıdır onu incelemeye çalışalım.

Kur’an da anlatılan üreme ve yaratılış biçimi: Daha önce Adem, melek , iblis şeytan, cin , kelimelerini Kur’an da ki ayetler ışığında izah etmiştik. Bunları burada tekrar izah etmeye gerek yok. Şimdi insanların türeme şeklini bize anlatan ayetleri incelemeye çalışarak çelişkisiz bir dini anlatmaya çalışacağım inşallah.
71/17-“Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi.”
71/18”Sonra sizi oraya tekrar geri çevirecek, ve sizi bir çıkarışla ,diriltip çıkaracaktır.”

Ayetlerden anlaşıldığı gibi,ilk insanlar yaratılırken , bir tek insandan yaratılmadığı, bir çok insandan yaratıldığı vurgulanmaktadır. Şimdi Bu anlayışın tam aksine gibi bir anlam taşıyan ayeti nakletmeye çalışalım.

49/13”Ey İnsanlar gerçekten biz sizi,bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz Allah katında sizin en üstün olanınız,(soyca değil) Takvaca en ilerde olanınızdır.Şüphesiz Allah bilendir haber alandır.”

Kur’an burada İnsanları bir erkek ve dişiden yarattık ifadesini kullanırken,Üreme,çoğalma biçiminin,formülünden bahsetmektedir. Yani bir insanın çoğalma biçiminin oluşabilmesi için,Erkeğin sperması ile kadının yumurtalığının birleşmesi sonucunda olduğu anlatılmak istenmektedir. Yoksa klasik dinde anlatıldığı gibi Adem ve Havva değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı Kur’an da bahsedilen kardeş evliliğinin haram olmasıyla ilgili ayete ters düşerdi.

4/23”Sizlere anneleriniz kızlarınız, kız kardeşleriniz,halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, sizi emziren anneleriniz, süt kız kardeşleriniz,kadınlarınızın anneleri, ve Kendisiyle gerdeğe girdiğiniz, kadınlarınızdan olup, koruyuculuğunuz altında bulunan, üvey kızlarınız, onlarla gerdeğe girmemişseniz,size bir sakınca yoktur.Sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşlerive iki kız kardeşi bir araya getirdiğiniz (evlilik ) haram kılındı ancak,(cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz Allah bağışlayandır esirgeyendir.”

Anlatılan ayette Erkeklere haram olan kadınları sıralarken başkabir ayette de kadınlara haram olan erkekleri anlatmaktadır. Şimdi o ayeti nakletmeye çalışalım.
33/55” Onlar için babaları oğulları kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, Kadınları ve sağ elinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur.( ey Müslüman kadınlar) Allah tan sakının şüphesiz Allah her şeye şahid olandır.”

İlk Yaratılan insan topluluğu içerisinden Allah bir peygamber göndermiştir, Allah’a ve gönderilen peygambere bağlı olanların adı müslümandır. En son peygamberin getirdiği dinin adı İslam bağlı olanların adı da müslümandır.
Öyleyse İlk Yaratılan insanlarla Kıyametin kopuş anına kadar vahye bağlı insanların, dinleri arasında farklılık yoktur Bir Toplumda zorunlu bir durum ortaya çıkmadıkça Helal olanlar diğer toplumlarda da helaldir haram olanlar da diğer toplumlarda da haramdır. Şimdi nasıl aynı anneden doğan kardeş evliliği haram ise ilk insan topluluğundaki insanlarda da kardeş evliliği haram idi.

16/118” Yahudi olanlara da sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.”

Allah ilk insanların yaratılışından sonra bir sünnet koymuştur. Ve bu sünnetini bir erkek ve bir dişiden insanları türeterk devam ettirip durmaktadır.Allah’ın Yarattığı ve bir sünnet olarak devam ettirip durduğu dinin adı fıtrat dinidir İbrahim dinidir hanif dinidir.

30/30”Öyleyse sen yüzünü Allah’ı Birleyen (bir hanif ) olarak,dine Allah’ın Fıtratına çevir ki, İnsanları bununüzerine yaratmıştır.Allah’ın Yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din ( budur. ) Ancak insanların çoğu bilmezler.”

Diyorlar ki Allah’ın Kendi koyduğu kurallarına uymaya mecbur mu tutuyorsun diyorlar. Haşa Allah’a Böyle bir şey söylemek ,bizim haddimize değildir.Allah Dilediğini dilediği gibi yapar. Ona hiçbir sözümüz yoktur ancak Allah vaad ettiğini yerine getirendir. Bir de Allah'ın koyduğu kanunlar ile pratik hayat uyuşmamış olsaydı. Kainat fesada uğrardı. Allah Her şeyi bir intizam ve düzen içinde yaratmıştır.

22/47”Onlar azabın senden çarçabuk getirilmesini istiyorlar,Allah Vadine kesin olarak muhalefet etmez,Gerçekten senin rabbin katında bir gün sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.”

İnsanların Türeme şeklini bir adam değil de veya bir adem değil de bir çok adam veya bir çok adem yaratsaydı veya yaratmış olarak, anlaşılsaydı İnsanlara haram olan kardeş evliliği o zaman da haram idi mantığı daha uygun olmaz mıydı. Çünkü Her peygamber kendinden önce gelen peygamberleri doğrulamış ve tasdik etmiş ve kendinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiş böylece Akaidi bozulmayan bir din ortaya gelmiştir.

61/6” Hani Meryem oğlu İsa da, Ey İsrail oğulları, Gerçekten ben sizin için Allah’tan gönderilmiş bir elçiyim. Benden önce tevratı doğrulayıcı, ve benden sonra ismi Ahmet olan, Bir elçinin de müjdeleyicisiyim demişti. Fakat o onlara apaçık belgelerle gelince bu açıkça bir büyüdür demişlerdi.”

Allah İnsan oğlunun ilk yaratışıyla, insan oğlunun son yaratılışı arasındaki hayat ağını Hiç hata ve eksik olmadan çelişkisiz bir biçimde peygamberler göndererek, çelişkisiz bir biçimde örmüştür. Her An ve her zaman elçileri peş peşe dizerek, kendi yolunda yürümek isteyenleri, Haram ve helal olanları bildirerek haramlardan sakınmayı helalleri yapıp ve yaptırmayı teşvik eden elçiler göndermiştir. Kendi özgür iradesiyle şeytanın yolunda gitmek isteyenlere de müdahale etmemiş serbet bırakmıştır.

Kur’an Peygamberlerin yerini ve konumunu ortaya koyarken onlara bir değer biçmiştir. Onlar Allah’ın vermiş olduğu bir emri yerine getirmede kesinlikle çekimser kalmazlar. Onlar Allahın emirlerine karşı muhalefet edemezler Allah’a şirk koşmazlar. Bakınız Adem kelimesini sadece peygamber olarak algılayanlar. Kur’an da geçen şu ayete muhalefet ederler. Şimdi ayeti buraya naklederek beraber düşünelim.

7/189”O sizi tek bir nefisten yarattı, Ve kendisiyle durulup yatışması için,ondan eşini var etti. Onu (eşini) Örtüp Bürüyünce, O da bir yük yüklendi, Bununla (bir süre) gezindi.nitekim ağırlaşınca ikisi Rableri olan Allah’a, dua ettiler.eğer bize Salih bir çocuk verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.

Ayette geçen tek bir nefis sözü, Bir Adamı sembolize ederek,ondaki yaratılış biçiminin aynısı olan kadını da aynı nefis cinsinden yarattığı anlaşılması gerekmektedir. Burada erkek ve kadınların Hepsinde akıl takva ve fısk ve fücur olduğu şeklinde anlaşılmalıdır.

Yoksa buradaki tek bir nefis ifadesini Hz. Adem peygamber olarak anlaşılmış olsaydı akebinde gelen ayete tezat teşkil ederdi.

7/190” Ama o onlara Salih (bir çocuk) verince kendilerine verdiği şey konusunda, ona ortaklar kılmaya başladılar. Allah onların şirk koştuklarından yücedir.”

Hiçbir peygamber müşrik değildir. Hiçbir peygamber çocuğunu Allah’tan daha çok sevemez. Öyleyse burada bahsedilen tek bir nefis adem peygamber değil insan oğlunun genelini kaplayan bir haslettir.

Bu gün insanların geneli öyle değil mi? Çocuklarına olan sevgilerini Allah’a olan sevgilerinin önüne çıkarıp çocuklarını ilahlaştırmıyorlar mı? İnsanların genelinde mal ve Dünya tutkusu Allah’a olan sevginin önünde ilerlemektedir. Ama Peygamberler Allah’ın Kutsal ruh ile desteklediği elçilerdir Onlar Eğitimlerini peygamber olduktan sonra Allah'tan almışlardır. Onların nerde ne yapacağını Allah bildirir onlar Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde haraket ederler.
Elbette Kur’an da bir adem peygamber geçmektedir ama bu adem çocuğunu Allah’a ortak eden adem değil peygamber olarak övülen ademdir.

3/33” Gerçek şu ki, Allah Ademi , Nuh’u İbrahim ailesini ve İmran ailesini Alemler üzerine seçti.”

İşte bu Adem peygamber Yaratılan İlk Ademler arasından Allah’ın Seçtiği ve ilk adem topluluğuna gönderdiği bir elçidir. Yoksa ilk insan yaratıldığı zaman peygamber olmaz. Peygamberlik Sonradan kişilerin kendilerini Allah ‘a Yöneltmesiyle Allah’ın Seçmesi sonucunda peygamber olunur.

hiiic
10. July 2011, 09:16 AM
Allah razı solsun alirıza abi.

Cambrian devrinde bütün canlıların aniden ortaya çıktığı bilimsel arkeolojik bir canlı. O döncemlerde henüz insan ortada yokken uzun yıllar pek çok canlı yeryüzünü bizim için neredeyse imar etti.

Özellikle mikrobiyolojik canlılar topraktaki elementleri işleyerek diğer canlıları meydana getirdiler. Küçücük o canlılar diğer küçücük canlıları yaparak insanı da hayvanlarıda ilk defa bir bitki gibi topraktan çıkardılar. Şu ansa yaşamamızı da yine o canlılara, küçücük ve sürekli bize hizmet eden hücrelere borçluyuz, esasında o hücreleri bizim hizmetimize sunan ve boyun eğdiren Yüce rabbimize.

Bitki gibi topraktan yaratıldık ve değer vermediğimiz bir sudan neslimize devam ediyoruz. Yine öyle bir zaman olacak ki bitki gibi yeniden topraktan biteceğiz.

Allah o gün yüzleri parıldayanlardan etsin bizi, o parıltıya layık davranış ve işlerde bulunma imkanları ve fırsatları versin, güzel cennet umulabilir ameller işlemeden canlarımızı almasın.

nuhungemisi
30. August 2011, 02:37 AM
Kur'an'da Adem peygamberden sonra başka insanların yaratılmadığına dair bir ibare yok. Ama adem oğulları ifadesi var , ya da İsra 62'de İblis onun "soyuna" hükmedeceğim diyor. Bunlar herkesin Adem'in soyundan geldiğine delil sayılabilir.

Belki Allah birden fazla kadın-eş yaratmıştır onun için ? Belirttiğiniz ayetlere bakınca üvey kardeşlerin evlenmesinin haram olduğuna dair bir hüküm görmedim. Yanlışım varsa düzeltin.

Diğer türlü düşünüyorum, Adem'in çocukları öz kardeşleriyle evlilik yapmak zorunda, ama ikinci kuşak yani torunların birbiriyle evlenmesinde bir sakınca yok. En az 2 erkek ve 2 kız ilk kuşak olduğunu varsayarsak. Amca-teyze-hala-dayı çocukları birbirine haram değil.

Ama varsayımlar üzerine Allah mutlaka şöyle yapmış olmalı demeyi de doğru bulmuyorum.

71/17 ve 18 Nuh peygamberin kavmine söylediği sözler. İlk insanların yaratılış şekli olduğuna dair bir hüküm yok. Belki burda Nuh peygamber tek başına Adem'i kastetmiştir ? Yoksa Nuh peygamberin kavmindeki insanların bir anne babadan doğmadan topraktan bittiğine hükmetmemiz lazım.

7/189 daha önce hiç dikkatimi çekmemiş. Bence de burda insan kastediliyor olmalı.

Secde-7 : Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır.
Secde-8 : Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.

Bu iki ayet de konuyla ilgili. Belirteyim istedim.

Ben insanlığın Adem'in soyu olduğu dışındaki noktalar için kesim hüküm verebilecek delil bulamıyorum Kur'an'dan. Zaten bulmak zorunda da değiliz. Bir takım insanların konuyu açıklamak için rivayet uydurmaları kendilerini bağlar. Bizim yapacağımız Allah'ın hakkında delil indirmediği şeyler konusunda hüküm vermenin yanlış olduğuna dair uyarıdır. Zira bu konu salt akıl ile çözülebilecek bir konu değil.

pramid
30. August 2011, 01:52 PM
isanın durumu ademin durumu gibi...
yani isanın göbek deliği var.... ozaman ademinde var

galipyetkin
7. October 2011, 09:15 PM
Sayın Ali Rıza Borazan.
Ve ilgilenen dostlar.

1-Ademin yaratılış evreleri Yüce Kitabımıza göre şöyledir ;

Ademin yaratılmasında kullanılan toprak şu evrelerden geçmiştir.

a-Turab (toprak);
Yaşayacağı yer toprak olduğu için ana maddesi toprak olarak seçilmiş olabilir.(Kehf Suresi-Ayet no:37)

b-Tin (çamur);
Yüce Allah toprağa sıvı(su gibi malzemeler) karıştırmış ve onu safi çamur haline getirmiştir.Çünkü çamur ancak bu şekilde sıvıların toprağa karışması ile oluşur. (İsra Suresi-Ayet no:61)

c-Tin-i Lazip(yapışkan sulu çamur);
Elbette Yüce Allah çamurun birbirini sağlam bir şekilde tutması için yapıştırıcı madde kullanmış olabilir.Burada ne tür bir katkı maddesi koyduğunu bilmemiz imkansız. (Saffat Suresi –Ayet no:11-12)

d-Mesnun (değişen balçık);
Allah yarattığı yapışmış çamura şekil olma özelliği katmıştır.Burada da yine bir bilinmezlik karşımıza çıkıyor. (Hicr Suresi-Ayet no:26-28-33)

e-Tın (süzülmüş çamur) ;
Şekil verilme özelliği olan balçığın süzülmesi ile ortaya çıkan öz maddedir.Allah burada neyi ve nasıl süzmüştür yine bilmiyoruz. (Mü’minun Suresi –Ayet no:13)

f-Salsal (kurumuş çamur);

Süzülen bu öz madde kurutularak yeni bir işleme hazır hale getiriliyor. (Rahman Suresi-Ayet no:14)

e-Tesviye (düzenleme);
Allah bu evrede yarattığı malzemeye şekil vermektedir.(Kulak ,Burun,Göz) (Secde Suresi-Ayet no:7-8-9)

g-Ruh üflenmesi (ruh koyulması)
(Hicr Suresi-Ayet no:29); Allah bu yarattığı ve şekil verdiği maddeye ruh üfleyerek ona maneviyat ve yaşam vermiştir.

İsmi bende saklı olan bir siteden aldığım bu bilgileri (yazarı teferruata girmeyerek yalnız verdiğim kadar yazmış) izah edebilir misiniz?

2-Dünya yuvarlak ve eğimli bir yörünge üzerinde hareket ettiğinden, şartlar oluştuğunda yalnız bir yerde değil de, değişik bölgelerde ve yerlerde primitif insan yaratılmış ve ve böylece sarı ırk-kara ırk gibi ırklar maydana çıkmış olabilir mi?

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

hiiic
8. October 2011, 10:42 AM
Değerli Galip Hocam.

Bu ayetlerin pek çoğu teşbih ve örneklemedir. neyi teşbih ettiğini ancak Allah izin verirse bilimsel çalışmalarla bulabiliriz. Süzülmüş çamurun mikroorganizma yükü, viskozitesi v.s. hakkında kesin bilgimiz yok ama "su oranı düşürülmüş" katılaştırılmış gibi genel bir kanıya sahip olabiliyoruz.

genel ve bilimsel olarak şimdilik bildiğimiz konu;
yer yüzü canlılardan önce mikroorganizmalar tarafından uzunca bir süre işlendiler (tıpkı vücudumuzdaki gibi) bölünerek çoğaldılar ve bir amaca hizmet eder şekilde organize oldular. Daha sonra çeşitli canlıları oluşturarak Dünyayı insanlar için yaşanabilir hale getirmenin yanı sıra çeşitli imtihan kaynaklarının da (Petrol gibi) oluşmasını sağladılar ve yeryüzü bizim için işlendi. ve Şimdi burdayız.

galipyetkin
8. October 2011, 12:12 PM
Sayın hiiic.
Amib misali bölünme veya birleşme gibi ve anne karnında hücrelerin organizasyonu gibi ''dehr''lerden sonra aşama aşama gelen bir sonuç olmalı.

Teşekkürler.
Hürmetlerimie
Galip Yetkin.

hiiic
8. October 2011, 02:36 PM
Kesinlikle öyle... Konuyu bir üst katmana çıkarıyorum...

Newtonun kanunu, yerçekimi kanunu einsteinden bugüne hergün zayıflıyor... yerçekiminin kütleye bağlı olmadığı düşünülmeye başladı ve şu anda yeni pek çok teori ortaya atılıyor..

Bilim adamları yerçekiminin varlığını sorguluyor. Eğer yerçekimi gerçekten varsa bir taşı havaya kaldırabiliyorsa biz yerçekiminden daha mı kuvvetliyiz?
Karanlık madde ve uzay baskısı gibi çeşitli teoriler konuşuluyor bu günlerde konuşuluyor ve eski yerçekimi yasası ne yazıkki tarih olacak gibi.

Bu yeni bilimsel başlıklar.

bundan yıllar önce Oktay Sinanoğlu (dünyanın en genç profosörü olan kişi 22 yaşında Yale üniversitesi Prof.u oldu) bir çalışma yapmış, çalışmasında elektronların akıllı canlılar gibi hareket ettiklerini, hiç bir manyetizma yada etkileyici olmaksızın maddelerin birbirleriyle sanki iletişim içindeymiş gibi hareket ettiğini açıklamıştı. Bu çalışma çok önemli bir çalışma... elektronlar sanki karıncalar gibi bir amaca hizmet için hareket ediyorlardı... aralarındaki manyetizma ve bağlayıcı kuvvetler minumuma inse bile bu onların amacını değiştirmiyorlardı.

Aslında bakarsanız, bütün bu verileri vahiy süzgecinden geçirdim. Genel çerçeveye bakın,,, cansız toprak madde, aklı olan düşünen canlılar oluşturuyor... Bu madde acaba gerçekten düşündüğümüz gibi cansız mı? Acaba bir taş gerçekten zannettiğimiz ve gördüğümüz gibi iradesiz mi????

dış görünüşte öyle. ama içerisinde atomon merkezinde korkunç bir enerjiyle gözümüzün önünde duran o toprak, içerisinden bakın ne canlılar ne enerjiler ne hareketler çıkarıyor...

Hücrelerin davranışlar; yemek yerken salgılanan tükrük (bize kalsa ayarlayamayız) mide asidi derecesi ve asitliği, gıdaların parçalanması ve emilimi, hücrelere taşınması, hücreler arası iletişim v.s. gibi konular yani bu beden bizim zekamızın çok üzerinde bir çalışma sergiliyor. Bunlar toprağın hareket kazanmış kısmı... aynı toprağın hareket kazanmamış olsa da en az bu kadar zeki olduğundan eminim.

toprak ve madde rabbin emrine hazır bir şekilde ayağımızın altında duruyor... Onun tek bir emriyle istediği formu alıyor istediği canlıyı içerisinden çıkarıyor...

bu ayeti nasıl anlamamız gerektiğini gerçekten bilmiyorum ama konuyla oldukça bağlantılı gözüküyor;

Bakara 259
Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.




Allah topraktan yarattı. Canlı cansız bütün herşey onu tespih ediyor ve gerçekten onun emrine bizden daha fazla uyum sağlıyor (Allahın komutuna karşılıksız cevap veren toprak dağ taş, elbete bu Kuran ile karşılaşsa gücünün çok ötesinde bile olsa kendisini parçalar yok ve korkuyla bütün emirlere itaat ederdi). Yani cansız maddelerin Allah ile konuşmasını sadece teşbih ile değil, teşbihinde ötesinde bir gerçeklikle değerlendiriyorum. Allahın gücü herşeye yeter. bu hayat tamamen onun imtahanı, ne amel yapacağımızı denemesi amacıyla hazırlanmış bir tuzak. bildiğimizi sandığımızın maddenin arkasında aklımızın çok ilerisinde büyük bir güç ve irade var.

örneğin;

Fussilet 11
Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler.



ve sonuç olarak

Rûm 20
Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz.

Tâ-Hâ 55
Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.


Rûm 25
Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir. Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz.

şüphesiz firavun, padişah ve kralların adaletsizleri, rockfeller, rothschild, (tıklayarak daha geniş bilgi edinebilirsiniz, özellikle yazının alttarafında Türkiye ile ilgili bilgiler oldukça çarpıcı) (http://hanifler.com/showthread.php?p=10561#post10561) ve daha küçük diğer şeytanlaşmış dünya malına sahip zamlimler... ve onlara inen ayetleri bile bile muhatap göstermeyip, yoksulu muhtaç olanı bunların muhatabı haline sokup boş boş konuşmaktan başka bir işe yaramayan din adamları...

Nebe’ 40
Biz, yakın bir azap ile sizi uyardık. O gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve inkarcı kişi: "Keşke toprak olsaydım!" diyecektir.

Altimuray
8. October 2011, 10:55 PM
....

hiiic
9. October 2011, 02:36 AM
Çok detaya inmiyorum, bilimi destekliyorum ama bilimsel olarak ispatlıdır ki; bilim adamlarıda bazen körük eder.

bilim adamlarının bazen hatalı düşündükleri, yanılmış oldukları ve yanılabilecek olmaları Bilimsel Olarak ispatlı bir konudur..

Ben şuna anlam veremiyorum mesea;;;

Doğanın çıplak bağrında, var olan yaşamı dahi tehlikeye atacak bir atmosferde, kimyasal ve fiziksel sert şartlarda şans eseri bir araya geldiği farzedilen canlı organizması (ki bu gün dünyanın herhangi biryerinde de meydana gelebilir ama gözlemliyemiyoruz) nasıl olurda, yaşam için elverişli anne karnında şans eseri bir araya gelmez.

Hangisi daha zor? çıplak doğada tesadüfen organizmanın bir araya gelmesi mi yoksa ana rahminde tesadüfen sadece 1 zigot hücresinin oluşması mı?

Her ikisini de bu gün gözlemliyemiyor gelişimini bilimsel olarak takip edemiyoruz. Ama kiloya vurduğumuzda 2. olasılık bana daha yakın geliyor...

Sizce?

Âl-i İmrân 59
Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.

Altimuray
25. May 2012, 01:36 AM
Hepinize selamlar. Son birkaç ayda yaptığım araştırmalara, edindiğim bilgilere dayanarak sanırım bu konuda daha iyi tartışmalar yapabilirim. Bilimsel gelişmelerin aslında bugün düşündüğümüzden ne kadar da ilerde olduğunu fakat bilimi engelleyenler, ona karşıt olanlar nedeniyle çoğu şeyden habersiz kalmışız. Ben bu yıl üniversiteye başlamış bir hazırlık sınıfı öğrencisiyim. Geçmişime şöyle bir bakarsam 8. sınıfta elektronların belirli ve Güneş sistemiyle benzerlik kurulan (çekirdek Güneş, elektron gezegen gibi) yörüngelerde döndüğünü öğrenmiştim. Bu düşünce aslında nerden bakarsanız 100 yıl öncesinden kalma ve kuantum fiziğinin gelişmesiyle tarihe gömüldü. Liseye geçtiğimdeyse kuantum kuramına uygun bir atom modeli öğretilmeye başlandı. Fakat olayın temeli anlatılmadığından ve anlamsız gelen birçok kavram ortaya atıldığından (enerji seviyesi, belirsizlik... bunar benim için karmakarışıktı ve anlaşılmazdı.) Fizikte ise lise son sınıfta ışığın tanecik dalga özellikleri hakkında temel bilgiler verilse de okula hiç gitmediğimizden, dersanedeyse ben dersi dinlemediğimden öğrenememiştim. Gerçi dersi öğrenen arkadaşlarıma soruyorum da aradan bir yıl geçmiş ve hiçbir şeyi hatırlamıyorlar. 20. yy'ın çığır açan 2 kuramı Görelilik ve Kuantum konuları bize hiçbir şekilde öğretilmedi. Ben geçen yazdan başlayarak bu alanlarda kitap okumaya başladım ve aslında hiçbir şey bilmediğimizi, bilmemizi sağlayacak hiçbir eğitim kaynağı olmadığını da gördüm. Neyse, bu yıl içerisinde (her ne kadar kendimi bu konularda çok yetersiz görsem de) uzayzaman, dalga-parçacık, karadelik, zaman bükülmesi, büyük patlama derken bilim insanlarının evrenin en en geçmişine dek(10^-43.sn'den falan bahsediyorlar) açıklamalar yapabildiklerini gördüm. Fakat yine de yaşamın kökeni hakkında hiçbir bilgi edinemiyordum. Evren ile ilgili pek çok şey bilinirken canlılık hakkında hiçbir açıklama bulunamaması kafamı kurcalayan sorunlarsan biriydi. Protein var, yağ var cansız bunlar; eee bunlar nasıl canlı oldu peki diye diye kafayı yemişliğim çok oldu. :) İnternetteki araştırmalarında hep H.Yahya'nın internet siteleri çıkıyordu. Onun çalışmaları ise "Canlılar tesadüfen olmamıştır, Allah onları aniden yaratmıştır" demekten başka bir şey demiyordu. Bense böyle kestirilip atılmasını kabul etmiyordum. Yıldızları, gezegenimizi, bebekleri de Allah yaratmıştır diyorduk ama onlarda bi anda oldu işte yaa demeyip nasıl yarattığını ayrıntılarıyla bilip öğrenebiliyorduk. Aynısının canlılığın kökeninde de olacağına inancım tamdı. H.Yahya'nın yazdıklarından umudumu kesmiştim artık, bir süre sonra da onun bilim düşmanlığını görüp sırt çevirecektim onlara. Sonra, 2-3 ay önce internet üzerinden, üniversitemin biyoloji topluluğundan birkaç arkadaşın insanları abiyogenez kuramı ve evrim kuramı hakkında bilgilendiren bir sayfa açtıklarını gördüm. Canlılığın kökenine bilimsel temellerle inen ve bu işin nasıl olduğunu gösteren bir kaynak bulmuştum sonunda. İlk başta önyargılarım olsa da başkalarının "Allah şöyle yaratmıştır buna inanmak zorundasın" tarzındaki Tanrı zar atmaz biçimlendiriciliğinden (Einstein'a saygı duyarım ama bu sözüyle yanlış yapmıştır bence) uzak duracağıma söz verdim kendime ve gerçeği kendime uydurmak yerine gerçek neyse ona uymaya karar verdim. Araştırmalarım hala devam ediyor ve kafamda hala sorular var tabi ki. Bu konuda yazılan yazılara bilimsel bir bakış açısı getirerek gerçeği kavramamızın kolaylaşacağını umuyorum. Ve sizlerle de fikir alışverişi yaparak kendimi daha da geliştirmeyi düşünüyorum.


Çok detaya inmiyorum, bilimi destekliyorum ama bilimsel olarak ispatlıdır ki; bilim adamlarıda bazen körük eder.

bilim adamlarının bazen hatalı düşündükleri, yanılmış oldukları ve yanılabilecek olmaları Bilimsel Olarak ispatlı bir konudur..

Ben şuna anlam veremiyorum mesea;;;

Doğanın çıplak bağrında, var olan yaşamı dahi tehlikeye atacak bir atmosferde, kimyasal ve fiziksel sert şartlarda şans eseri bir araya geldiği farzedilen canlı organizması (ki bu gün dünyanın herhangi biryerinde de meydana gelebilir ama gözlemliyemiyoruz) nasıl olurda, yaşam için elverişli anne karnında şans eseri bir araya gelmez.

Hangisi daha zor? çıplak doğada tesadüfen organizmanın bir araya gelmesi mi yoksa ana rahminde tesadüfen sadece 1 zigot hücresinin oluşması mı?

Her ikisini de bu gün gözlemliyemiyor gelişimini bilimsel olarak takip edemiyoruz. Ama kiloya vurduğumuzda 2. olasılık bana daha yakın geliyor...


Selam hiiic. Öncelikle, bilim ve bilimsellik kelimeleri halkımız tarafından çoğunlukla yanlış algılanmaktadır. Bilim gerçeği konu alır ve insanların kişisel görüşlerine göre değil de ortaya atılan hipotezlerin sınanmasına dayalı olarak gelişir. Bilim adamlarının kendi hayatlarında söyledikleri görüşleri bilimsel bir geçerliliğe sahip değildir ve bilimsel olmayan bir şey bilimsel yöntemlerle sınanamayacağından bilimsel olarak yanlışlanamazdır. Sanırım bu konuda kafanı kurcalayan konu tesadüf olgusu. Bir şeyi tesadüfle açıklamak bilimin işi değildir, örneğin atılan bir paranın tura gelmesi fizik yasalarına bağlıdır ve bilim paranın tura gelmesine etki eden kuvvetleri açıklar/açıklığa kavuşturur. Tesadüfse insanların konuya getirdiği bilimsellik taşımayan bir yorumdur. Atomların bir araya gelip canlılığın oluşması bilimsel yöntemlerle araştırılıp açıklanabilir. İnsanlarsa belki bunu tesadüf diye yorumlayabilir. Bense şimdi sana bir yorum yaparak olayı anlatacağım: Yüksek bir yerden bir top bıraktığında o tesadüfen yere düşmez, ya da sağa sola gitmek göğe kaçmak gibi ihtimallere sahip değildir. Çünkü yerçekimi kuvveti nedeniyle o aşağıya düşmek zorundadır. Canlılık da rüzgarın atomları savurup da ortaya bir kedi, bir bitki, bir insan çıkarması değildir. Canlılık ancak belirli koşullar sağlandığında meydana gelen bi şeydir. Atomlar fizik yasalarının etkisiyle o özel koşullar altında bir araya gelerek bir hücreyi oluşturabilir ancak. Günümüzde ise doğanın çıplak bağrında yaşamın oluşması imkanlı değildir. Çünkü doğada bulunan serbest oksijen molekülleri organik molekülleri oksitleyerek onları işlevsiz hale getirir. Canlılığın oksijensiz bir ortamda oluşması gereklidir, bu parametrelerden biridir yalnızca. Aynı durum anne karnında da geçerlidir. Orda da oluşum gen denen setup programının komutlarına bağlı olduğundan(o da fizisel yasaların sonucu tabi) yeni bir bebek oluşur. Burda gerçekten çok karmaşık parametreler ve uyumlar var. Anne karnının yaşama elverişli olması mutlak bir şey değildir, "zigota göre" yaşama elverişlidir. Bu, oksijen yaşama elverişli demek gibi bir şeydir. Evet bizim için oksijen vazgeçilmez ama oksijenle karşılaşınca zehirlenen bakteriler de var.

Cambrian devrinde bütün canlıların aniden ortaya çıktığı bilimsel arkeolojik bir canlı. O döncemlerde henüz insan ortada yokken uzun yıllar pek çok canlı yeryüzünü bizim için neredeyse imar etti.

Özellikle mikrobiyolojik canlılar topraktaki elementleri işleyerek diğer canlıları meydana getirdiler. Küçücük o canlılar diğer küçücük canlıları yaparak insanı da hayvanlarıda ilk defa bir bitki gibi topraktan çıkardılar. Şu ansa yaşamamızı da yine o canlılara, küçücük ve sürekli bize hizmet eden hücrelere borçluyuz, esasında o hücreleri bizim hizmetimize sunan ve boyun eğdiren Yüce rabbimize.

Bitki gibi topraktan yaratıldık ve değer vermediğimiz bir sudan neslimize devam ediyoruz. Yine öyle bir zaman olacak ki bitki gibi yeniden topraktan biteceğiz.


Kambriyen devri günümüzden yaklaşık 550 milyon yıl önceki jeolojik bir devirdir. Kambriyen patlaması ise o dönemde canlı sayısının çok fazla artmasından kaynaklanan bir metafordur. Canlılar aniden ortaya çıkmamıştır, bu patlama 50 milyon yıllık dönemi kapsar ve o dönemden önce de 2-3 milyar yıldır yaşam vardı dünyada. Bu canlılar yeryüzünü imar etti ancak yukardaki paragrafta bahsettiğim nedenden dolayı biz onların ürettiği organik moleküllerden gelmedik. Topraktan gelme konusuna farklı bir açıdan bakmak gerekiyor sanırım, çünkü günümüzün bilimsel çalışmaları kimyasal moleküllerin canlı bir organizmaya dönüşmesinin 3,5 milyar önce okyanuslar içerisinde olduğunu gösteriyor(ilginç geldi-24:45 Allah bütün canlıları sudan yaratır...) ve abiyogenez kuramı ile açıklanıyor. Bundan sonraki canlıların oluşumu ise evrimsel süreçlerle açıklanıyor(...onlardan kimi karnı üzerinde sürünür, kimi 2 ayak üzerinde kimi 4 ayak üzerinde yürür.)

Düşünüyorum da Adem meselesine bir de bu meseleden baksak iyi olabilir. Paleontolojik bulgulara göre ilk insan (homo "cinsi") 2,5 milyon yıl önce var oldu, günümüzdeki insan ise (homo sapiens "türü") 200.000 yıl önce meydana geldi. Acaba Adem bu milyonlarca yıllık sürecin bir meyvesi(hem de meve yiyen bir meyvesi :) ) olabilir mi? Bunu tartışabiliriz, yukardaki mesajlarda Kuran'dan ayetler söylemişsiniz; toprak, kurumuş çamur vs. kelimelerini açıklamışsınız, ben de bu kelimeleri iyice özümsemek istiyorum.

Allah bilgimizi arttırsın.

pramid
26. May 2012, 05:33 PM
Ey insanlar, sizi tek bir candan yarattı, o canın eşini de ondan yaratıp ikisinden birçok erkek ve kadın türetti. Sakının Allah'tan ki onunla haklarınızı dilemektesiniz ve akrabalık hukukuna da riayet edin. Şüphe yok ki Allah, sizi tamamıyla görüp gözetmededir.Nisâ / 1

Gerçekten de Allah katında İsa, Âdem'in örneğidir, onu topraktan yarattı da sonra ol dedi, oluverdi.

İsanın annesi belli. Peki Tek nefis kelimesi ?

Meryem çiçek gibi çift cinsiyetli *

Peki tek nefs ( ki meryem bir yerde eril bir yerde kuranda dişil kullanımı mevcut)

aRaYaN
23. September 2012, 03:03 PM
Evrimsel senaryo.

Evrim teorisinin gerçek olduğunu düşünürsek.
İnsan maymundan evrimleşerek geldi diyorlar.
Maymundan İnsana bir geçiş var.
Bu beyinsel gelişimide gerektiriyor.
Onbinlerce beynin geliştiğini düşünürsek.Artık günümüz insan beyninden farkları olmadığı dönemlere gelindiğinde.Yaratıcı, varlığını bildirmek istediğinde,artık sorumlu insan oluyorlar.İnsan tanımı yapılıyor.İlk insanlar.İlk vahiye muhattap olanlar.Yaratıcı tarafından sorumlu tutulmaya yeterli görülecek derecede gelişenler.İlk insanlar. İlk vahyi alan elçi.Belkide sorumlu tutulacak kadar gelişen ilk insan ilk elçi oluyor.

İlk insanlar: Yaratıcı tarafından sorumlu tutulmaya yeterli görülecek derecede gelişenler ve imtihana girenler.
İlk insan : İlk gelişen veya yaratıcının ilk temasa geçtiği,muhattap aldığı insan.

Senaryoda evrim, yaratıcının yönettiği bir mekanizmadır.

khaos
23. September 2012, 04:58 PM
Benim burada merak ettiğim bir konu var

2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

adem e isimlerin hepsini öğretti.


hangi dilde?

Dünyada küçük kabile dilleri dahil 6800 dil konuşuluyor.Yitip gidenleri saymıyorum bile.

aRaYaN
23. September 2012, 05:40 PM
Benim burada merak ettiğim bir konu var

2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

adem e isimlerin hepsini öğretti.


hangi dilde?

Dünyada küçük kabile dilleri dahil 6800 dil konuşuluyor.Yitip gidenleri saymıyorum bile.

bence yanlış yere takılıyorsun.Yanlış soru soruyorsun. oradaki isimlerin cisim isimleri olduğunu düşünüp dil öğrettiye getirip 6000 dil var nasıl olur diye düşünüyorsan ve nasıl olur ? diyorsan Öğretene bak derim. ama orada ki anlam başka bişey mi diye soru soruyorsan o başka. Onu bilenler söylesin.

khaos
23. September 2012, 06:21 PM
yanlış yere takılmadım dostum sen anlamamışsın istediğim cevabı veren birisi olsaydı farklı bir yerden yürüyecektim.Bilinen insanlık tarihi ile ilgili
Evrim mi? adem mi?

fikir daha ham düşünüyorum...
proteinler aminoasitler...
yada güneş üzerinden mi yürüsem?...

ates demir
23. September 2012, 08:13 PM
Esma yada isim.
Allah esmayı ademe öğretiyor.
Ademden esmayı sayması, söylemesi isteniyor.
Allah ın isimleri nelerdi?
Sonra 7-180
1. ve li allâhi : ve Allah'ındır
2. el esmâu el husnâ : en güzel isimler
3. fe ud'u-hu : artık ona dua edin
4. bi-hâ : onunla
5. ve zerû ellezîne : ve o kimseleri terket
6. yulhıdûne : saptırıyorlar
7. fî esmâi-hi : onun isimlerinde, isimleri hakkında, konusunda
8. se yuczevne : yakında cezalandırılacaklar
9. mâ : o şeyler
10. kânû : oldular
11. ya'melûne : yapıyorlar

B-ismi-Allah-rahman-rahim tanıdık geldi mi?

Derler ki; Kuranın sırrı Fatiha da, Fatihanın sırrı besmelede, besmelenin sırrı B dedir.
Allah ın isimlerini gösterin, Allah ın esmasına bürünün. Adil olun, şefkatli olun, affedici olun, cömert olun, sözünüzden dönmeyin...

2-33:
1. kâle : dedi
2. yâ âdemu : ey Âdem
3. enbi'-hum : onlara haber ver, bildir
4. bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
5. fe lemmâ : olunca, olduğu zaman
6. enbee-hum : onlara haber verdi, bildirdi
7. bi esmâi-him : O'nun (Allah'ın) isimleri
8. kâle : dedi
9. e lem : olmaz mı, olmadı mı
10. ekul : ben derim, söylerim
11. lekum : sizin, size
12. in-nî a'lemu : muhakkak ki ben bilirim
13. gaybe : gayb, bilinmeyen
14. es semâvâti : semalar, gökler
15. ve el ardı : ve arz, yeryüzü
16. ve a'lemu : ve ben bilirim
17. mâ : şey
18. tubdûne : açıklıyorsunuz
19. ve mâ : ve şeyi, şeyleri
20. kuntum : siz oldunuz
21. tektumûne : gizliyorsunuz

Evet konu ibadet değil ama ibadetin anlamını gördünüz. Allah ın isimlerini açığa çıkarmaktır ibadet. Gerisi yalan...

hiiic
23. September 2012, 08:42 PM
evrenin yaratılışı, insanın yaratılışından daha zordur.
Muzazzam buyuklukte, akıl almaz, ölçü ölçmez büyüklükte bir evren sayısız galaksiler içerisindeki yıldızlar ve gezegenler.

ve daha bilmediğimiz, sadece Allahın bildiği neler neler neler...

Allah hepsini görür gözetir, gerek canlının evrimi gerekse yok edilip yerine yeni türlerin yaratılması olsun hepsi Allaha kolaydır.

hiiic
23. September 2012, 09:10 PM
Örneğin homosaphiens ile aynı dönemi de paylaşmış olan neanderthanler... söz dinlemeyen barbar bir insan topluluğu. Bu gün yoklar, nesilleri tamamen tükendi. Allah o türü yok edip yerine biz homosaphiensleri getirdi ki onlardan daha anlayışlı ve daha medeniyiz.

Gerekirse bizi de giderip yerimize çok daha nazik naif kullar da yaratabilir. Hücrelerdeki DNA Allahın emrine bağlıdır. ALlah bütün değişimi görüp gözetir.

bartsimpson
24. September 2012, 01:18 AM
Hammaddemizi neden dünyada arıyoruz.
"...Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." (Hadid 25)
Adem'in cennetten yeryüzüne inmesi?
Bir yaşam formundan, başka bir yaşam formuna geçiş...

Kozmologlar göktaşlarının ve kuyruklu yıldızların gezegen tarlalarının işçileri olduğunu söyler. Göktaşları ve kuyruklu yıldızların içinde mineraller ve su var...

hiiic
24. September 2012, 11:29 AM
Olabilir Bart.
Bazı göktaşlarında insan canlı DNA sının yapıtaşını oluşturan aminoasitlere rastlandı. Yani uzayda derinlerde biryerlerde aminoasit fabrikaları var ve bunu evrenin belli köşelerine göktaşlarıyla taşıyor.

Allah bizi yaratılışımıza şahit tutmadı, ne anne karnından çıkarken ne de ilk oluşumumuzdan haberimiz yok. bilimsel çalışmalardan elde ettiğimiz bazı zanlarımız teorilerimiz var sadece.

en doğrusunu Allah bilir.

merdem
13. November 2012, 05:55 AM
Insan oglu dogustan meraklidir, dogru degil mi Kardeslerim?

Evet, yoksa teknikte bu günkü ilerlemelerimiz olamazdi. Her bir yeni bulusla bir adim daha kibirlige uzaniyoruz. Zaten bu yüzden degilmidir ki sirke düsmemiz? Burnumuz havalara kalkiyor. Hah diyoruz, dünyaya meydan okuyoruz, ben yaptim, ben buldum, ben becerdim oluyor tutumumuz. ( Hani burada ben, biz diyorumda, bahsettigim kisiler kendini yaratici gibi gören bunaklara )

Simdi cikip birisi diyecek, nasil olurda ben o genielere bunak derim diye. Ben Allah'in varligina, tekligine, yüceligine, kudretine, malk ve mülkün yegane sahibi olduguna, göklerle yerin ve arasinda bulunan herseyin, tüm kainatin yaradicisi olduguna, bizlere can veren, sonra öldüren ve ahiret günü huzurunda hepimizi hesaptan gecirmek amacina tekrar diriltecegine inaniyor tasdik ediyorsam, birakin da bir iki kuluna ahmak diyebileyim. Kafalari calismadigindan degildir ahmak demem, süphe yok oldukca akillilar.

Bizim tanidigimiz Ehl-i sünnet takimi gibi, Ehl-i sünnet iman ettigine inanir gercekleri görmez, bilim adamlari gercekleri görür iman etmez *gg*

Kardeslerim saka bir yana, sonsuz ilim Allah'a mahsustur, istedigini ilerletir istedigini geride birakir, istedigi zaman ögrenmemiz gereken konularda yine O'nun rizasi oldugundan dolayi bilgimiz olur. Cok fazla merak insani raydan cikarir.

Ama bu demek degildir ki, yeni yeni icatlar, müthis bir hizla ilerleyen bilim ve teknik "ben" lik kazandirmamali insanliga. Hasa, Allah'in bildiklerini biz de biliyormusuz gibilerinden.

Yavas yavas, herseyin bir zamani bir yeri var. Söyle bir düsünün, biz bütün sorularimiza birer cevap buldugumuz an, sanirim insanligin yeryüzünde vazifesi tamamlanmis olur ve Hasta la Vista demenin zamani gelmis olur bizlere :-)

***

Hm.. neden ilk insan Adem peygamber olamazmis? Nesi eksik? Musa peygamber bir adam öldürmeden evvelmi peygamber olmustu yoksa sonradanmi? Muhammed peygamberin ne kadar bilgisi vardi peygamberlikten önce? ( Allah'in selami bütün peygamberlerin üzerine olsun )

Niye ilkinsanlarin cogalmasini bugünün hizina göre düsünüyoruz? Allah'in acelesi mi var? Yoksa Adem peygamberin randevusu mu var? Birilerinden hep duyarim "sabir karakteri olgunlastirir" diye :-)

Kainata söyle bir bakin derince, ince ince. Agaclar ( yaprak döken cinsinden olanlar ) kisin tüm yapraklarini döküyorlar, ama baharla beraber yeniden canlaniyorlar. Eski yapraklar geriye dönmüyor agaclara, yepyeni yapraklar cikiyor ortaya. Buna senelerdir sahit oluyoruz. Bu bir harika bir mucize degilmi? Kurbaga cinsleri var, kuraklik zamaninda toprak altina gömüyorlar kendilerini, su mevsimiyle tekrar ortaya cikiyorlar.

Devamli ölüm ve dirilise sahit oluyoruz.

Klonun diye bir seyi hepimiz biliyoruz, hele hele de mr. spook "beam me up" *lol*

Google amcaya sorun, %100 cevap verir.

Sizlerin arasinda bulunmak güzel bir sey dogrusu.

Saygi ve selamlarimla.

bartsimpson
13. November 2012, 04:48 PM
Benim burada merak ettiğim bir konu var

2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

adem e isimlerin hepsini öğretti.


hangi dilde?

Dünyada küçük kabile dilleri dahil 6800 dil konuşuluyor.Yitip gidenleri saymıyorum bile.

Rüyamızda hangi dilde konuşuruz ? :)

dost1
13. November 2012, 05:10 PM
Selamun Aleykum! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

Rüyamızda hangi dilde konuşuruz ? :)

Adem hangi dilde konuşuyorsa o dilde öğretilmiştir.
Rüyalar insanların sürekli konuştukları dillerle olabilir diye düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

bartsimpson
13. November 2012, 05:25 PM
Selamun Aleykum! Değerli Bartsimpson Kardeşim!



Adem hangi dilde konuşuyorsa o dilde öğretilmiştir.
Rüyalar insanların sürekli konuştukları dillerle olabilir diye düşünüyorum.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Ben de düşünce dili olduğuna inanıyorum.
Ruyalar zaman mekan ve insandan ayrı mekanizmalardır.
Böyle bir olgunun içinde nesnel bir dilin kullanıması düşünülemez.

pramid
13. November 2012, 05:35 PM
Gaybı taşlamamak gerekmektedir; ey nuhla beraber gemide taşınanların nesli olan ADEMOĞULLARI

İsrailoğullarıda bir ademoğludur.

pramid
13. November 2012, 05:39 PM
adem e isimlerin hepsini öğretti.


hangi dilde?


Allah kuranı öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Ademe de isimleri öğretti ve öğretmeye devam ediyor.

Semavi prolog da ( ilk konuşma) denen bu olay halen devam etmektedir. Ademin anlayacağı dilde. Yani hangi dil olduğu da önemli değil.

Zira Allah zamandan münezzehtir.

aorskaya
13. November 2012, 05:49 PM
Allah kuranı öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Ademe de isimleri öğretti ve öğretmeye devam ediyor.

Semavi prolog da ( ilk konuşma) denen bu olay halen devam etmektedir. Ademin anlayacağı dilde. Yani hangi dil olduğu da önemli değil.

Zira Allah zamandan münezzehtir.

Tamamıyla katılıyorum. Rabbimiz Adem'e bir şekilde öğretti.

Sadece öğrettiğini söyleyip nasıl öğrettiğini açıklamıyorsa, bunun bize faydası ve gerekli olmamasındandır.

Gerçektende, bilmemiz halinde spekülatif ortamlar yaratılacağından fayda yerine aksine zararları olacağıda açıktır. Örneğin, "abc" dilinden öğrettiği söylenseydi, o dil kutsanabilecek, nedenselliği peşine düşülecek ve bizi asıl ilgilendiren hükümler yerine fayda sağlamayan bunların peşine düşülecekti.

Hakkında kesin bilgi sahibi olmadıklarımızın arkasına düşmeme emrini hatırlatarak bitiriyorum.

selamlar,
aorskaya

dost1
13. November 2012, 05:50 PM
Selamun Aleykum! Değerli Bartsimpson Kardeşim!

Ben de düşünce dili olduğuna inanıyorum.
Ruyalar zaman mekan ve insandan ayrı mekanizmalardır.
Böyle bir olgunun içinde nesnel bir dilin kullanıması düşünülemez.

İnsanlar, düşünme sistemi içerisinde bulunan imgeleri belirtecek sesleri ya da bu seslerin resimlerinden oluşan harfleri kullanarak iletişimde bulunabilirler. İletişimde bulunan taraflardan birinin sisteminde olmayan bir imge kullanılmazsa iletişim sağlıklı olarak sürdürülemez.

İletişimde vahiy sözkonusu olduğunda aktarım, aktarım yapılacak kişinin sisteminde bulunan imgelerle olmalı. Yoksa Aktarım yapılan kişi yapılan aktarımları anlamlandıramaz.

"Adem hangi dilde konuşuyorsa o dilde öğretilmiştir." sözünden kastım budur. İnsanlar imgeleriyle ya da imgelendirebildikleriyle düşünürler.



Rüyalar insanların sürekli konuştukları dillerle olabilir diye düşünüyorum.

Sizin: "Ben de düşünce dili olduğuna inanıyorum. Ruyalar zaman mekan ve insandan ayrı mekanizmalardır. Böyle bir olgunun içinde nesnel bir dilin kullanıması düşünülemez." sözünüzden ben yukarıda açıkladıklarımı anlıyorum. Eğer farklı bir durumsa doğru anlayabilmek için bu sözünüzü açabilir misiniz?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

mustafabey
13. November 2012, 05:58 PM
Selamün Aleyküm Kardeşlerim;

Alak Suresi 1-5 ayetler;
Yaratan Rabbinin İsmi ile oku. (Ikra’bismi rabbikellezî halak)
İnsanı bir alaktan yarattı.
Oku ve senin Rabbin(eğiten, öğreten), sonsuz kerem sahibidir
Ki O, kalem ile öğretti.
İnsana bilmediği şeyleri öğretti.

Bakara 31 ayet
Adem'e bütün adları öğretti. Sonra onları meleklere arzederek: 'Eğer doğru sözlü iseniz
şunların adlarını bana bildirin' dedi

Kuranda peygamberimize inen ilk ayet İkra oku ile başlıyor.
Okunacak olanlar nelerdir?
1-indirilen ayetler: kelamlar, kitap
2- Allahın yarattığı ayetler: adem, insan, kainat, dünya, mars, ay, beden, canlılık, atom, molekül, DNA, ses, toprak, ateş, su….

Allahın yarattığı bu ayetleri okumaya bir tanım yaparsak; doğayı incelemek, maddenin kimyasını araştırmak, evreni keşfetmeye çalışmak, yaratılan kanunları, mikroskopik canlıları, DNA’yı, atomu, molekülleri, elektronları, insanın duygularını, hayvan içgüdülerini, marsı, ayı, denizi, atmosferi ….. kısacası pozitif bilim olarak nitelenen her türlü ilimle uğraşmak, öğrenmek, bu konuda deneyler yapmak, içinde bulunduğumuz dünyayı, maddi alemi keşfetmek Allahın yarattığı ayetlerini okumaya çalışmaktır. Edison veya başkaları Allahın ayetlerini okuyup, lambayı icat etmeselerdi, biz geceleri karanlıkta kalırdık. İşin bu tekniki gelişme boyutu olsada Allahın yarattığı ayetlerle meşgul olmak, bu ayetleri okumak en büyük ibadetlerdendir.

İşte Allahın yarattığı ayetleri okuyanlar, bilgilerini artırıyorlar, gözle gördüğümüz icatları yapıyorlar, Allahın yaratma sıfatlarını görüyorlar. Burada insana herşeyi öğreten, alınan bilginin kaynağı Allahtır, bu bilgiler yaratılan ayetler araştırarak elde ediliyor, yine Allahın insana ikram ettiği akılla, Allah ayetlerini okuyanları mükafatlandırır.
ADEM’i bir beden olarak görmek, tanımlamak, kişileştirmek adem kavramıyla anlatılmak istenenin %1 ini görmek gibidir. Bir ışık bir cisme çarptığında cisim ışığın çoğunu emer çok az kısmını yansıtır, bizim gözümüzle gördüğümüz işte bu cisimlerin ışığı yansıttığı kısmıdır, emilen kısmı göremeyiz. Gözümüz kördür aslında, yani bir şeyi şeklen, gözle görmeye çalışmak, çok az bilgi verir, sonuca ulaştırmaz bizi, asıl gören akıldır. Bu konulara aklen yaklaşmak, akıl gözüyle görmeye çalışmak gerekir.
Ademoğlunun çoğalması bir biyolojik hadisedir. Organizma veya beden faaliyeti, üretkenliğidir.
Bedenimiz, bir organizmadır, gelişmiş bir hayvan organizmasıdır. Hayvanlar Alemi biyoloji ilminin konusuna girer, biyoloji bilmi bu konuda ne diyorsa, hangi sonuçlara ulaşmışsa ulaşılan zamanın doğrusudur. Aksini iddia etmek aklın dışına çıkmaktır.
İNSAN, yani ADEM bir dini kavramdır, beden değildir.
ADEM’in yaratılma süreci devam ediyor, daha her şeyi insanlık öğrenemedi….
Öğrenen akıldır, dilide aklın yollarıdır.

Saygılar

aorskaya
13. November 2012, 06:21 PM
Selamün Aleyküm Kardeşlerim;

İNSAN, yani ADEM bir dini kavramdır, beden değildir.

Saygılar

Aleykümselam,

Mustafabey kardeşim, önce hoşgeldin diyerek, inşallah görüşlerinden faydalanma imkanı bulmayı diliyorum.

Sevgili kardeşim;

İnsan, Adem dini kavramsa;
1-dini bir kavrama mı isimler öğretildi?
2- Dini kavrama mı secde emredildi?
3- Dini kavrama mı, iblis onu topraktan beni ateşten yarattı diyerek isyan edebildi?
4- Dini kavram mı, şeytana uyup, yasak ağaca yaklaştı ve sonra af diledi?

Fazla uzatmayayım, bunları nasıl cevaplandırırsınız acaba?

selamlar,
aorskaya

bartsimpson
14. November 2012, 03:04 AM
Selamun Aleykum! Değerli Bartsimpson Kardeşim!



İnsanlar, düşünme sistemi içerisinde bulunan imgeleri belirtecek sesleri ya da bu seslerin resimlerinden oluşan harfleri kullanarak iletişimde bulunabilirler. İletişimde bulunan taraflardan birinin sisteminde olmayan bir imge kullanılmazsa iletişim sağlıklı olarak sürdürülemez.

İletişimde vahiy sözkonusu olduğunda aktarım, aktarım yapılacak kişinin sisteminde bulunan imgelerle olmalı. Yoksa Aktarım yapılan kişi yapılan aktarımları anlamlandıramaz.

"Adem hangi dilde konuşuyorsa o dilde öğretilmiştir." sözünden kastım budur. İnsanlar imgeleriyle ya da imgelendirebildikleriyle düşünürler.



Rüyalar insanların sürekli konuştukları dillerle olabilir diye düşünüyorum.

Sizin: "Ben de düşünce dili olduğuna inanıyorum. Ruyalar zaman mekan ve insandan ayrı mekanizmalardır. Böyle bir olgunun içinde nesnel bir dilin kullanıması düşünülemez." sözünüzden ben yukarıda açıkladıklarımı anlıyorum. Eğer farklı bir durumsa doğru anlayabilmek için bu sözünüzü açabilir misiniz?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Düşünceler kısmen paralel ve aynı...
bir farkla...
rüyalar bir iletişim şekli değildir.
bir doğmadır.
tıpkı vahiyler gibi.
vahiylerin "iletişim şekli" olduğunu söylemek "ileteni yani yaratıcıyı" nesnelleştirmek ve bir forma sokmak ihtiyacını doğurur.
bu da kanımca tehlikeli bir girişimdir.

bartsimpson
14. November 2012, 03:11 AM
Allah kuranı öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Ademe de isimleri öğretti ve öğretmeye devam ediyor.

Semavi prolog da ( ilk konuşma) denen bu olay halen devam etmektedir. Ademin anlayacağı dilde. Yani hangi dil olduğu da önemli değil.

Zira Allah zamandan münezzehtir.


zaman ve mekan kavramları yaratılanlar için yani adem/oğulları ve tüm kainat için geçerli bir fizik kuralıdır. (her nefis ölümü tadacaktır)

yaratılmış olduğumuz için algımızda sınırlı.

zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah'ın bu kalıplar içerisinde değerlendirilmemesi gerekir.

dolayısı ile

2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin." dedi.

öğretme eylemi Allah'a göre olup bitmiş, bize göre ise kıyamete (belki de daha ötesine kadar) devam edecektir.

bartsimpson
14. November 2012, 04:15 AM
Aleykümselam,

Mustafabey kardeşim, önce hoşgeldin diyerek, inşallah görüşlerinden faydalanma imkanı bulmayı diliyorum.

Sevgili kardeşim;

İnsan, Adem dini kavramsa;
1-dini bir kavrama mı isimler öğretildi?
2- Dini kavrama mı secde emredildi?
3- Dini kavrama mı, iblis onu topraktan beni ateşten yarattı diyerek isyan edebildi?
4- Dini kavram mı, şeytana uyup, yasak ağaca yaklaştı ve sonra af diledi?

Fazla uzatmayayım, bunları nasıl cevaplandırırsınız acaba?

selamlar,
aorskaya

Selamlar,

İnsan ya da Adem dini bir kavram mı değil mi araştırmasını yaparken dikkatimi çeken bir şey oldu.

Kuran'da Adem ve İnsan'dan bahsedilen ayetlerde farklılıklar var.

Adem'den bahsedilen ayetlerde ruh kavramı yok.

İnsan'dan bahsedilen ayetlerde ruh kavramı var.

ADEM'DEN BAHSEDİLEN AYETLER

Bakara (31) Allah adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi.

Bakara (33) Allah şöyle dedi: "Ey adem! Onlara bunların isimlerini söyle." adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi.

Bakara (35) Dedik ki: "Ey adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."

Bakara (37) Derken, adem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb'ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.

Al-i İmran (34) Şüphesiz, Allah, adem'i, Nûh'u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

(Burada kesin ayrımlar ile alemlere üstün kılınmış bir durum söz konusu, bu durum insan ve onun soyu için geçerli değil, farklı bir ırk ya da yaşam formu mu acaba?)

Al-i İmran (59) Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, adem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona "ol" dedi. O da hemen oluverdi.

(Aynıdır demiyor gibidir diyor ve ayrıldığı noktayı da söylüyor)

Maide (27) (Ey Muhammed!) Onlara, adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, "Andolsun seni mutlaka öldüreceğim" demişti. Öteki, "Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder" demişti.

Araf (172) Hani Rabbin (ezelde) ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)" demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.

(Allah neden Hicr (29)'da ruhundan üflediği yaratılışı kesin tanımlı bir insan'dan bahsederken burada ademoğullarının sulplerinden diye bir ayrıma gidiyor, yada ruh insana yaratılış anında Allah tarafından veriliyorsa, ademoğulları ve sulpleri ezelde nasıl yaratılmış olabiliyor??? insana verilip onlara verilmeyen nedir???)

Araf (31) Ey ademoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.

(neden insanlar değilde belirgin bir ayraç ile "ademoğulları"???)

Meryem (58) İşte bunlar, adem'in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim'in, Yakub'un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

(İsimleri zikredilenler de nebi değil mi? "İşte bunlar" deyip te isimleri zikredilenlerin soyundan gelenler ve nimet verilenler kim ki ayrıcalıklı olarak belirtiliyor. Burada Adem ve rasullerden daha üstü bir durum söz konusu gibi...)

Ta Ha (115) Andolsun, bundan önce biz adem'e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık.

Ta Ha (117) Biz de şöyle dedik: "Ey adem! Şüphesiz bu (İblis) sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun."

Ta Ha (120) Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: "Ey adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?"

Ta Ha (121) Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.

(Araf (172)'de Ademoğulları ve sulpleri ezelde Allah'ın rableri olduğuna şahitlik ediyor ama Adem cennette rabbine isyan ediyor)

Yasin (61) "Ey ademoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?"

(neden "Ey insanlar" değil???)

Nuh (17) ‘Allah, sizi (babanız adem'i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)'

(Adem'i bitki bitirir gibi yerden bitirdi, İnsanı kuru bir çamurdan şekillendirilmiş balçıktan yarattı düzenledi ve ilaveten ruhunda üfledi)

İNSAN'DAN ve RUH'TAN BAHSEDİLEN AYETLER (İSA PEYGAMBER'DE DAHİL)

Nisa (171) Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur.

Rad (40) Onlara vadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.

Hicr (29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

İsra (85) Ve sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: "Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir."

Sad (72) "Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin."

Zümer (42) Allah (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır.

Tahrim (12) Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem'i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.

Naziat (1) Andolsun (kâfirlerin ruhlarını) şiddetle çekip çıkaranlara,

Naziat (2) Andolsun (mü'minlerin ruhlarını) kolaylıkla alanlara,

Tekvir (7) ruhlar (bedenlerle) eşleştirildiği zaman.

ates demir
14. November 2012, 11:00 PM
Öğrenme ve uyku arasındaki bağlantıya bir bakın dilerseniz.
Sevgilerle

mustafabey
15. November 2012, 03:30 AM
Selamlar;
Arkadaşlar dini kavramların, kelimelerin doğru anlaşılması farklı açılardan incelenmesi ile zihnimiz aydınlatacaktır, görüş açımız genişleyecektir.
Konuyla alakalı olarak önemli olduğunu düşündüğüm dini kavramlar;

Adem,
Ademin eşi
Ademoğlu,
İnsan,
Beşer
İnsler ve cinler,
Güruh
Faniler ve ölümlüler,


Diğer önemli kavramlar;
Beden
Can
Ruh
Kelime
Akıl



Açıkcası benim anladığım, bu konulardaki kargaşanın nedeni ;
1-günlük konuşma dili (birbirimizle anlaştığımız kelimeler) yani dünya dili
2- dini terimler veya kavramların (bir bakıma ahiret dili) birbirine karıştırılmasıdır.
(acı suyla tatlı suyu birbirine karıştırmamak gerekir veya dünya işleri(kişisel menfeatlar) ahiret işlerinin birbirine karıştırılmaması lazım)



Aorskaya kardeşim bana yöneltiğin sorulara gelince; sorularının cevabı ADEM kavramını anlamamıza bağlı, ADEMi anlayabilirsek sorun bir parça çözülür.

Din akıl sahiplerine indirilmiştir, kelime sahiplerine değil.
Yukarıdaki yazımda bahsettiğim gibi akıl gözüyle görmek lazım, cisimler ışığın çoğunu emiyor, az bir kısmını yansıtıyor, gözümüz yansıtılan kısımı algılıyor, oda az bir bilgi veriyor, yetersiz. Fazla bilgi edinmek için yansıtılmayan kısmı araştırmak gerekli, o işide akıl yapıyor.

Yani kelimelerde aynı , ışığın çoğunu emiyor, karanlık belli belirsiz bir görüntü veriyor yetersiz,

Kelimelerin özü ise aydınlık ama biz o kısmı direk göremiyoruz maalesef; onu akıl görüyor, benim anladığım bizler akıl sahibi değiliz, bizler ise kelimelerin peşinden giden, zan ile hareket eden akılsızlar, duyduklarımızdan okuduklarımızdan çalarak aklı bütün etmeye çalışanlarız, akıl sahibi olanlar ise Allahın akıl verdiği kullar yani peygamberler, kitabı verilenlerdir. Allahın huzuruna da kul hakkıyla gidilmez, işimiz zor!


Bartsimson kardeşim ruh ile ilgili olarak önemli bir noktaya değinmişsin, acaba bizim ruhumuz var mı? Açıkcası bizim akıl sahibi olmadığımız gibi, bize özel bir ruhun olmadığını zannediyorum, bizde can var oda bedenimizdeki sinir sistemi, eğerki bizdede Allahın üflediği ruh olsa, bizde din hakkında herşeyi kelimelerin peşinden gitmeden bilirdik, biliyormuyuz? Bilemiyoruz, demekki yok! Şu kelimeler olmasa biz bir şey bilmezdik, bilen kelimeler taşıyıcılar (anlam), açıkcası biz hangi sınıfa, aleme giriyoruz derseniz, ademin, insanın altındaki alemlerdeyiz, dinen insan değiliz, çünkü bize üflenen ruh yok!

Ama günlük konuşma dilinde hepimiz insanız o ayrı mesele. Dini kavramları acı suyla tatlı suyu karıştırma örneğindeki gibi anlamaya çalışmakla az(yetersiz) bilgi elde ederiz kanaatindeyim.

Saygılar …..

bartsimpson
15. November 2012, 04:59 AM
Açıkcası bizim akıl sahibi olmadığımız gibi, bize özel bir ruhun olmadığını zannediyorum,

Önemli bir ayrıntı olduğu için öncelikli olarak bu bölüme cevap yazıyorum. Sonrasına inşaallah sıra gelir.

Kuran-Din-Allah akıl sahiplerini muhatap alır, eğer akıl sahibi olmadığımızdan bahsediyorsanız muhatap da değiliz. Yaşa hayatını gitsin boşver bunları, takma kafana... ama yapamazsın :)

Ruh konusuna gelince...

Hicr (29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

Ben insan içerisinde bulunan ve akıl erdiremediğimiz için ruh diye tabir edilen yapının esma terkiplerinden oluştuğunu düşünüyorum. Buna da delilim Bizzat Allahın "içine Ruhumdan üfledim" demesidir. Dikkatle bakınız Kuranın bazı yerlerinde belirtilen "biz" şeklindeki çoğul ifadeler, söz konusu insan yaratılışı olduğunda "ben" öznesine dönüşmektedir. Ayrıca melekler Allaha itaat ve secde için yaratılmış varlıklar yada olgular olduğuna göre insan da bu itaatten ve saygıdan nasibini alıyor. Neden? Bizzat Allahtan bir parça taşıyor...

“Allah’a kavuşmak için iki rekat namaz da yeter. Ancak, böyle bir namaz için abdesti, insanın kendi kanı ile almış olması gerekir.”

Hallac-ı Mansur'un "Ene'l Hak- Enel Hak" diye sokaklarda bağırması boşuna değildi. Katledildi o ayrı...

mustafabey
15. November 2012, 10:19 AM
Hepimiz yaşantımıza menfaatlerimizi savunduğumuz akıl yönünden hepimiz akıllı varlıklarız bundan şüphemiz yok, bu ayrı.

Dini bir kavram olarak” akıl sahibi olmak” açısından bakarsak durum değişiyor kanaatimce. Bizde aklın emarelerinin olması, akla ulaşacak yolların olması, kelimeleri akıl zannetmemiz ayrı, akıl sahibi olmak farklı manadadır. Gerçekten biz akıl sahibi olsaydık çözülmeyen hiçbir problem kalmazdı emin ol. Yazımda belirttiğim gibi günlük konuşma diliyle dini kavramları karıştırmamak lazım, maalesef karıştırıyoruz, buna bir çözüm bulmak lazım da nasıl? Bende çok karıştırıyorum, anlamak zor.

Hicr (29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir beşer yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

Ayetini incelersek konuya yönelik olarak, her birimiz ayette bahsedilen şekilde mi yaratıldık yoksa bir anne babadan mı halk olduk ona bakmak lazım. Biz bir halkayız, bedenlerim çoğalması ayrı, yukarıdaki ayette bahsedilen yaratılış ayrı gibi geldi bana. Beşerin yaratılışında bir ruh üflenmesi var o açıkca belirtilmiş zaten.

saygılar...

aorskaya
15. November 2012, 11:28 AM
Hepimiz yaşantımıza menfaatlerimizi savunduğumuz akıl yönünden hepimiz akıllı varlıklarız bundan şüphemiz yok, bu ayrı.

Dini bir kavram olarak” akıl sahibi olmak” açısından bakarsak durum değişiyor kanaatimce. Bizde aklın emarelerinin olması, akla ulaşacak yolların olması, kelimeleri akıl zannetmemiz ayrı, akıl sahibi olmak farklı manadadır. Gerçekten biz akıl sahibi olsaydık çözülmeyen hiçbir problem kalmazdı emin ol. Yazımda belirttiğim gibi günlük konuşma diliyle dini kavramları karıştırmamak lazım, maalesef karıştırıyoruz, buna bir çözüm bulmak lazım da nasıl? Bende çok karıştırıyorum, anlamak zor.

Hicr (29) Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir beşer yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

Ayetini incelersek konuya yönelik olarak, her birimiz ayette bahsedilen şekilde mi yaratıldık yoksa bir anne babadan mı halk olduk ona bakmak lazım. Biz bir halkayız, bedenlerim çoğalması ayrı, yukarıdaki ayette bahsedilen yaratılış ayrı gibi geldi bana. Beşerin yaratılışında bir ruh üflenmesi var o açıkca belirtilmiş zaten.

saygılar...

Bart kardeşimiz, akıl konusunu açıkladığı için tekrar detaylara girmeye gerek yoksa da hala akıl konusunda, akıl sahibi olmakla, dini bakımdan akıl sahibi olma konusunda durum kavranamamış görünüyor.

Dini bakımdan akıl sahibi olmak, aklı üretene organın/yapının, her ürettiği olmamaktadır. Dinen akıl sahibi olmak demek; "aklı kullanmak" demektir. Aklın kullanıldığının göstergesi olarakta, iman edebilmiş, mümin olabilmiş durumda olmaktır. Rabbimiz, akıllılığı mümin olabilmek olarak kabul ediyor.

Yaratılış ve doğumla oluşan insandaki ruh konusundaki anlamalarınız içinde, insanın "alak"tan sonra geçirdiği aşamaları ve hangi durumda canlı haline geldiği konularını incelemenizi öneririm.

selamlar,
aorskaya

bartsimpson
15. November 2012, 03:21 PM
Öğrenme ve uyku arasındaki bağlantıya bir bakın dilerseniz.
Sevgilerle

Bu yazıyı mesajları çok geç vakitte yazdığım için mi yazdın sevgili ateş :)

mustafabey
15. November 2012, 04:40 PM
Kuranda “ulûl elbab” diye geçen ifade akıl sahibi, sırların sahibi olarak çevrilmiş tam olarak derinlemesine anlamları nelerdir? Arapça bilenler bir yorum getirirse dinen “akıl sahibi olmak” nedir, daha iyi anlarız diye düşünüyorum.


Aşağıdaki ayetleri okuyunca “akıl sahibi olmak”, “ilim sahibi olmak”, “alim olmak” her babayiğidin harcı değil. Öyle biz kendi kafamıza göre akıl sahibiyiz demekle akıl sahibi olunmadığı ZUMER 18 de açıklanmış;

ZUMER 18: Onlar, sözü işitirler, böylece onun güzel olanına olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (akıl sahipleri).

Şimdi herkes kendine bir sorsun acaba bizi Allah hidayete erdirdi de, biz ulûl'elbab (akıl sahibi) olduğumuzu zannediyor, hidayete erdiğimizi kabul ediyoruz.

Günlük konuşma diliyle, dini terimleri birbirine karıştırıyoruz, buna her zaman dikkat etmek lazım gelir. Gözümüz kör aslında, gören akıldır. Aklı işletmek, elde etmek için çabalamalıyız, ancak elimizden bu gelir. Ama bu çabalamamız akıl sahibi olduğumuzu göstermez, Akıl sahipleri kitabı okuyan RESUL’lerdir.

TALAK 10: Allah onlar için çok şiddetli azap hazırladı. Ey iman eden ulûl'elbab! Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun. Allah size zikri indirmiştir.

TALAK 11: Resûl, iman edenleri ve salih amel işleyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder. Allah, gerçekten ona güzel bir rızık vermiştir.


Allahın ayetlerini (indirilen ve yaratılan ayetler) anlamak, keşfetmek için alim olmak bilgili olmak gerekir, açıkcası anlatılanlara objektif bakmalıyız. Kendi kafamızdan kendimize sıfatlar vermezsek, kendimizi yüceltmezsek(müminiz, akıl sahibiyiz, hidayete ermiş gibi kendimizi görmezsek) ayetleri daha iyi anlayabiliriz diye düşünüyorum. Kelimelere karşı gözümüz kör, körlüğü aşmak için daha derin düşünmeliyiz.


HİCR 29: Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir beşer yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.

Bizim durumumuz yukarıdaki ayette açıklanan gibi olsaydı, yani Allahın bize üfürdüğü bir RUH olsaydı her şeyi anlar, akıl sahibi olur, alim olurduk. Herşeyde önümüzde eğilirdi. Burda anlatmak istediğim bizim ruhumuz yok, yukarıdaki ayet beşerin yaratılışından bahsediyor, her gördüğümüze kendimize yamamak yanlışa götürür bizi. Burada kişiselleştirme yapmamak gerekli, genel ifade olarak beşerin yaratılışında bir ruh var, bizdeki can.

Ankabut 43: Bu örnekleri insanlar için veriyoruz. Ancak alimlerden başkaları bunlara akıl erdiremezler.
Furkan 44: Yoksa sen onların çoğunun duyduklarını veya akıl ettiklerini mi sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidirler belki yolca daha sapıktırlar.
Mülk 10: Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş(duymuş) veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”

AL-İ İMRAN-190: Muhakkak ki, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, ulûl elbab(akıl sahipleri, sırların sahipleri) için elbette âyetler vardır.


AL-İ İMRAN-191: Onlar (ulûl elbab,), ayaktayken, otururken, yan üstü yatarken Allah'ı zikrederler. Ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında tefekkür ederler (ve derler ki): "Ey Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Noksan sıfatlardan arısın sen, artık bizi ateşin azabından koru.


AL-İ İMRAN-7: Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir. Fakat kalplerinde eğrilik bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri (ilimde derinleşenler) ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (akıl ve sırların sahipleri) düşünüp anlar.


SAD 29: Kitabı sana indirdik, âyetleri ile tedbir alsınlar ve ulûl'elbab(akıl sahipleri) tezekkür etsin(anlasın, düşünsün) diye


RAD 19: Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak ulul'elbab ( akıl sahipleri) anlar.


MÜMİNn 53-54 : Ve andolsun ki Musa'ya hidayet verdik ve Benî İsrail'i, kitaba varis kıldık. Ulûl'elbab için hidayet ve zikir olarak

İBRAHİM 52: Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve ulûl'elbabın (akıl sahipleri) tezekkür etmesi için insanlara bir bildiridir.

YUSUF 111: Andolsun ki; onların kıssalarında ulûl' elbab için (akıl veya sır sahipleri için) bir ibret vardır. Uydurulan bir söz değildir ve lâkin onların ellerindekini tasdik eder ve herşeyi ayrı ayrı açıklar. Mü'min kavim için bir hidayet ve rahmettir.

Ölümlü ve fani olarak bizim yapacağımız aklı elde etmek, bütünlemek, Allahın yarattığı ve indirdiği ayetleri araştırmak, incelemek, idrak etmek, düşünmek, bilgilenmek Allahın yaratılışta insana, ademe verdiği bu rızıkları ortaya çıkarmaya gayret etmemiz(cihat) gerektiği ve bu sayede Allahın yücelik sıfatlarını(esmasını) anlamaya çalışarak insan vasıflarını ortaya çıkarmak, yaşama geçirmek olarak görüyorum.

Saygılar.

merdem
28. February 2013, 02:41 AM
Degerli Mustafabey Kardesim,

bu satirlarini kopyaladim:

Allahın yarattığı bu ayetleri okumaya bir tanım yaparsak; doğayı incelemek, maddenin kimyasını araştırmak, evreni keşfetmeye çalışmak, yaratılan kanunları, mikroskopik canlıları, DNA’yı, atomu, molekülleri, elektronları, insanın duygularını, hayvan içgüdülerini, marsı, ayı, denizi, atmosferi ….. kısacası pozitif bilim olarak nitelenen her türlü ilimle uğraşmak, öğrenmek, bu konuda deneyler yapmak, içinde bulunduğumuz dünyayı, maddi alemi keşfetmek Allahın yarattığı ayetlerini okumaya çalışmaktır. Edison veya başkaları Allahın ayetlerini okuyup, lambayı icat etmeselerdi, biz geceleri karanlıkta kalırdık. İşin bu tekniki gelişme boyutu olsada Allahın yarattığı ayetlerle meşgul olmak, bu ayetleri okumak en büyük ibadetlerdendir.

İşte Allahın yarattığı ayetleri okuyanlar, bilgilerini artırıyorlar, gözle gördüğümüz icatları yapıyorlar, Allahın yaratma sıfatlarını görüyorlar. Burada insana herşeyi öğreten, alınan bilginin kaynağı Allahtır, bu bilgiler yaratılan ayetler araştırarak elde ediliyor, yine Allahın insana ikram ettiği akılla, Allah ayetlerini okuyanları mükafatlandırır.


Gercekten en önemli buluslar hep müslüman olarak tanimlamadigimiz kisiler tarafindan ortaya koyuluyor. Ve bu konuda cok haklisiniz, o kisiler Allah'in Ayetlerini okumasini geregince kavramislar. Biz müslümanlar sadece Kur'an'daki Ayetleri okumakla ibadet ettigimizi saniyoruz. Ve takilip kaliyoruz. Kac rekat namaz, kac gün oruc, örtümü carsafmi derken iblis oturuveriyor yolun üstüne. Gayrimüslimin orta caglardaki bakirelik kemerleriyle ugrasmalarindan daha da öteye gittik. Pecenin arkasindan kadini sagini solunu göremez oldugu gibi bizde dünyamizi göremez olduk.

Millet aya marsa gidiyor, dünyanin en zenginiyim diyen suudiler kiclarini yerlerinden kaldirmaktan acizler. Hangi Islam devletinin uzayda parmagi var? Var mi yokmu altindan mescidler, gökdelen oteller diksinler. Uzay caginda orta cagi yasiyoruz. Kominist ülkeler sinirlarini acti dünyaya, bir Iran'in bir Suud'un iclerinde neler dönüyor bilen yok. Dünyaya kapatmislar kapilarini. Para getiren hacilar haricinde kimseyi sokturmuyorlar Allah'in her kuluna serbest kildigi Ka'be alanina.

Gavur deyip geciyoruz, o gavur dediklerimizin cogunlugu tabiati bizden cok seviyor, saygi duyuyorlar ve koruyorlar. Su yoksullugu ceken devletlere su yardimlari, aclik cekenlere yiyecek yardimlari, kimsesiz cocuklara sahip cikan kurumlar, hayvanlari koruma dernekleri... ne gelirse aklimiza.

Günde 5 vakit namaz gibi kiliselerde gecirmiyorlar zamanlarini, ibadetlerini baska yoldan yapiyorlar.

Bu yüzdendir Rabbimiz onlara daha bol imkanlar sagliyor. Lütfen itiraz eden olmasin, müslüman dünyada sikinti cekmelidir ki, ahirette bolluk ile karsilassin diye yada gayrimüslime herseyi bol bol veriyor, sonradan agizlarindan burunlarindan getirmek icin. Rabbimiz verdigi nimetleri üzerimizde görmek ister, asiri gitmemek sartiyla tüm iyi ve güzel olan helal kilinmistir.

Bilmem duymusmusunuzdur, krimi filimlerinde, romanlarinda devamli su sözler kullanilir; Katili, hirsizi yakalamak istiyorsak ayni katilin ve hirsizin düsündügü gibi düsünmemiz lazimdir derler. Yani katilin ve hirsizin bir adim önünde olmalari lazim gelir.

Müslüman olarak büyük bilim adamlarini iyice incelememiz gerekir, ne düsündüklerini, hangi yollarda calistiklarini, en önemlisi yasadiklari hayat sartlarini ögrenmemiz gerekir.

Cok güzel vurgulamissin; Bizler kelimelerin arkasindan kosuyoruz, kelimelerle bilgilenecegimizi zannediyoruz. Okul zamanlarini coktan asdik, kelimeleri birakip pratike yönelmeliyiz.

Bilmem anlatabiliyormuyum ne demek istedigimi?

Selam ve dua ile.