PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Dinin Afyon Yüzü (Güzel bir makale)


Miralay
28. April 2011, 02:07 PM
DİNİN AFYON YÜZÜ

Alıntıdır. Çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.

Böyle başlıklı bir yazıyı ancak Marksist/ateist birisi yazar; “Ne yapıyor bu adam?” diyeceksiniz…
Belki bazıları öküz altında buzağı arayarak “kutsala saldırı” sanacak…
Hayır!
Dikkat edin “Din afyondur!” demiyorum. “Dinin afyon yüzü” olduğundan bahsediyorum. Afyon yüzden kastım ise saf dinde değil; mensuplarının din algısında ortaya çıkandır. Benim gördüğüm dinin en temel kavramı olan “Allah”ın dindarın zihninde rahatlıkla afyona dönüşebildiğidir. Bunun sebebi “Allah” kavramının doğrudan kendisi midir, yoksa onu algılayan zihin midir? Bu nedenle “Dinin afyon yüzü” ile içeriden yüzleşmenin ateistlere bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünmekteyim…
Evet, bütün dinlerde olduğu gibi, dünyanın gelmiş geçmiş en aydınlık, en gerçekçi dininde bile, malesef, Akif’in tabiri ile “çehre-i memsuh” (çirkin, karanlık bir yüz) oluşturulmuş durumda…

Saf dinlerin asla yalan söylemeyeceğine inanırım. Ama onlar da zamanla yeryüzünün tozuna toprağına bulanırlar ve mensuplarının elinde afyona dönüştürülerek tanınamayacak hele getirilirler. Bununla hesaplaşmak, en çok da, bu dinlerin samimi bağlılarına düşer.

***

Dünyada en çok istismar edilen kavram hiç şüpheniz olmasın “Allah”…

Şu söz doğrudur: İyi bir insana kötü bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı şunu öldürmeni istiyor, farz” deyin, göreceksiniz gözünü kırpmadan yapacaktır…

Şu söz de doğrudur: Kötü bir insana iyi bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı bunu yapma diyor, haram” deyin, göreceksiniz yapmaya eli varmayacaktır…

Özellikle birinci halde dinin “afyon” yüzünü görürsünüz.

“Afyon” uyuşturmak demek olduğuna göre, insani açıdan bu, zihni uyuşturan, donduran, çalışmaz hale getiren şey demek oluyor. “Allah” kavramının dinin afyon yüzünde tam da bu işlevi gördüğünü görüyoruz.

***

Örneğin:

Deniyor ki: Kayadan nasıl deve çıkar? Bugün bunun bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: İsa evin bacasından nasıl göğe çıkar? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: Bir insanı ateş nasıl yakmaz? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…

Görüyoruz ki burada “Allah” kavramı “iman etmek” adı altında “afyon” işlevi görmektedir.

Ne tarihten, ne hayattan, ne tabiattan, ne edebiyattan delil getirme, araştırma gereği duymuyor. Hatta Allah’ın kavli ayetini (Kur’an metnini) okuma gereği bile duymuyor. Dikkatle okusa orada öyle denmediğini görecek. Kevnî ayet (tarih, hayat ve tabiat) ile test etme ihtiyacı hele hiç hissetmiyor.

Tam bir Hristıyan imanı: “Önce iman et sonra düşünürsün! Absürd ama inanıyorum. Zaten din dediğin de budur!”

***

Kanımca bu Kur’an imanı değildir! Bu iman değil afyondur!

Kur’an imanı, içinde akıl olan, düşünce olan, şüphelerden, sorulardan, arayışlardan, acı çekmelerden geçerek oluşur. Canlıdır, dinamiktir. İman şu an bilfiil yaşayan, hareket halinde olandır. İnip çıkan, artıp eksilen, yeni ve taze olandır.

İtikat ise imanın külüdür. Donmuş kurallardır. Dogmatik eski akaidlerdir. İman işaret edilen yöne, itikat ise işaret parmağına yoğunlaşır. İman yaşayan hayattan, canlı tabiattan, aklın ve vicdanın uyanışından fışkırandır. İtikat ise donup kalmış olandır.

İmanın 73 şubesi vardır, en küçüğü yoldaki taşı kaldırmaktır. Yani içinde insan, hayat ve tabiat olan şeydir iman. İtikat ise 73 maddeli bir deklarasyondur; eskilerin donmuş söz yığınıdır. En küçüğü de mesh üzerine mesh haktır, inkar eden kafirdir der.

***

Şu halde, İslam’da imanın hangi köke dayandığını iyi anlamalıyız.

Hiç şüphesiz bu “Allah ve ahiret günü”dür.

Buna, aklın soruları, vicdanın sızlaması ve gönlün taşması ile ulaşılır. İman bu güvene ulaşmış dinginlikten doğan taşma, coşkunluk ve heyecanın adıdır. Taşmanın, coşmanın ve heyecanın olmadığı yerde iman da yoktur. İman hiç heyecansız olabilir mi?

Demek ki dindara heyecan veren esas muharrik Allah ve kıyamet olayıdır. Bunların ise tarihte, hayatta ve tabiatta doğrudan karşılığı yoktur. Çünkü dış dünyada görünür birer “nesne” değildirler. Bilakis sürekli varoluş, vicdani bir arayış ve gerçekleşmesi beklenen umutturlar. Bunun için serazat bir imanın (taşmanın, coşmanın, heyecanın) konusudurlar. Dindarın gönül dünyasından pınarlardan fışkıran sular gibi taşıp gelirler.

Tarihte, hayatta ve tabiatta karşılığı olan nesnel şeyler ise bilginin konusudur. Perde gerisine (verai’l-hicab) inersen yani araştırırsan, incelersen, derinliklerine dalarsan bilgisine ulaşır, ne olduğunu anlarsın.

Ama Allah’ı ve ahiret gününü araştırsan da künhüne vakıf olamazsın. Allah’ı ancak yapıp ettiklerinden yani eserinden tanırsın. Bunun için İslam dil, tarih ve kültür evreninde İlmullah (Allah bilgisi/teoloji) denmemiş de Ma’rifetullah (Allah’ı tanıma) denmiş…

Demek ki Allah’a sanki görmüşcesine (ihsan), ahirete de sanki gidip gelmişcesine (yakîn) iman etmeliyiz. Müslümana taşmayı, coşmayı ve heyecanı işte bu ikisi (ihsan ve yakîn) verir. İslam’da imanın kökleri bunlar olmak icap eder.

***

Bu nedenle, Kur’an’ın tabiri caizse “şok” iddiası kıyamet iddiasıdır.

İddiasıdır diyorum çünkü bunun ispatı ile uğraşmak söz konusu olamaz. Allah’a ve ahiret gününe imanın bilimsel ispatı olmaz. Bunun için “şok” iddiadır yani imana konu olan, ispatı veya gayr-i ispatı mümkün olmayan iman esasıdır.

Şok iddia şudur: Ölüler dirilecek! Hesap ve mizan kurulacak! Cennet ve cehennem olacak! Bütün bunları Allah yapacak!

İlginçtir, bugün daha çok “ateistlerce” sorgulanan bu şok iddia ile ilgili en esaslı soruları peygamberlerin sorduğunu görüyoruz:

Hz. Musa: “Bana kendini göster!” (A’raf; 7/143).

Hz. İbrahim: “Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster!” (Bakara; 2/260)

Bugün bu tür soruları Müslüman zihin soramıyor. “Neden?”, “Niçin?”, “Nasıl?” sorularını “Şeytanca sorular” olarak görüyor. İmanı zayıf olmanın göstergesi sanıyor.

Halbuki ilk soruyu da melekler sormuştu: “Kan dökecek ve fesat çıkaracak birisini mi yaratacaksın?” (Bakara; 2/30)

Oysa bu sorularla bize, inkarın değil imanın yolu gösteriliyor. Bize çelik gibi imana bu tür soru ve sorgularla ulaşabileceğimiz gösterilmek isteniyor.

Öyle ya, iman ile ilgili tartışmalar bu ikisi (Allah ve kıyamet) etrafında dönmüyor mu?

Diyorlar ki: Allah nerede, hani göremiyoruz?

Diyorlar ki: Ölüler dirilecekmiş! Şu toz toprak olmuş kemik yığınları tekrar dirilecek öyle mi?

Peygamber de diyor ki: Ben ğaybı bilemem, meleğim de demiyorum. Fakat inanın, zaman bu Kitabı haklı çıkaracak. Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.

***

Demek ki Kur’an’da kalbin eylemi olan iman fiilinin konusu Allah ve ahiret (kıyamet) günüdür. Geri kalan ne kadar konu varsa hepsi imanın değil; bilginin konusudur.

Onun için “Ne yani olamaz mı, Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanı yalnızca burada kullanılır. Nesnesi tarih, hayat ve tabiat olan konularda da aynı argümanı kullanırsan işte “Allah” kavramı orada afyona dönüşür. İnsan zihninin tarihi, hayatı ve tabiatı kendi yalın gerçekliği içinde anlamasına engel olur. Tarihin, hayatın ve tabiatın “ne ise o şekilde” anlaşılmasına engel olan, olup bitenin içine girmemize, ona nüfuz etmemize imkan vermeyen ve bizi gerçekliğin doğasına yabancılaştıran bir fenomen haline gelir.

Demek ki ne Salih’in devesi, ne İbrahim’in ateşe atılması, ne Süleyman’ın karıncaları, ne Ashab-ı Kehf’in üç yüz yıl uyuması, ne Musa’nın denizi yarması, ne İsa’nın ölüleri diriltmesi, ne de Peygamberimizin ayı yarması vs. imanın konusu değildir!

Tamamen tarihin, hayatın, tabiatın ve bunları anlamamızı sağlayacak bilginin, belgenin, deneyin, kanıtın, araştırmanın, incelemenin konusudur. Ne dendiği üzerinde iyi çalış, tarihe, hayata, tabiata git ne olduğunu anlayacaksın. Zaten diğerlerine gitmeye bile lüzum kalmadan, daha metin üzerinde bunların hiç birisinin öyle sanıldığı gibi olmadığını göreceksin. Okumayı bilmemekten, ne dendiğini anlamamaktan, bilgiden korkmaktan, dahası “Ne yani olamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanını yanlış yerde kullanmaktan kaynaklanan kör bir “itikatın” sürüp gittiğini göreceksin.

Görülüyor ki “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı?” argümanı, burada, Müslüman zihni uyuşturan, tarihe, hayata ve tabiata yabancılaşmasına neden olan bir afyona dönüşmüş oluyor. Allah’ın her şeyi yapabilirliği, buradan girerek Müslüman zihnin her şeye inanabilirliğine dönüşüyor. Bu durumda “Müslüman kimdir? denince akla gelen “Gerçek’e (Hakk’a) teslim olan” değil; “Allah” deyince her şeye teslim oluveren oluyor. Gerçekte “orada” ne olup olmadığının hiçbir önemi kalmıyor. Böyle işleyen bir zihnin araştırma yapması, bilginin, belgenin, delilin, kanıtın peşine düşmesi mümkün değildir. İslam dünyası bu yüzdendir ki uyuşmuş, donmuş vaziyettedir.

“Allah” ile uyanan bir dünya, “Allah” ile uyuyan bir dünya haline gelmiştir.

İşte buna dinin öteki yüzü diyoruz.

Demek ki, kişiye bir şeyi inandırmak istiyorsanız, önce hikmetinden sual olunmaz, kudreti sonsuz, dilediğini istediği gibi yapan, keyfemayeşa bir Allah anlayışını benimseteceksiniz. Sonra, “Kudretinden şüphen mi var, hikmetinden sual mi ediyorsun, neyi dilerse onu yapar, onu da öyle yapmış işte..” diyeceksiniz. Böyle böyle inandıramayacağınız, kabul ettiremeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

İşte bu da dinin afyon yüzü oluyor.

***

Halbuki Kur’an’da “Allah” kavramının tam tersi bir işlev gördüğünü görüyoruz.

“Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, neden aklınızı kullanmıyorsunuz, aklını kullanmayanı Allah zillet (pislik) içinde bırakır , ya onlar yanıldılar ise?” vs. diyerek onlarca yerde tutulmuş akılları işletmeye ve donmuş vicdanları açmaya çağırır.

Müslümanlar bunların hep inkarcılar için söylendiğini sanır. Öyle ya bir kez iman ettik mi bunlara ne gerek var. O imanla bütün her şeyi açıklarız. Sıkıştığın her yerde “Allah’ın kudretinden şüphen mi var, imanın yok mu?” de yeter.

Oysa imanın 73 şube olması, bunun da en küçüğünün “yoldan bir taşı kaldırmak” gibi daima eyleme, amele, hayata, sokağa dönük yüzü olması gibi, bir zihin eylemi olan “anlama faaliyetinin” de otuz aşaması var. Bunların tamamı da insanoğlunun tarihi, hayatı ve tabiatı anlama ve kavrama faaliyetini ifade eder. Kur’an’da gözünü yumarak inanma (mit/mythos) yoktur. Tam tersi gözünü, kulağını, kalbini tarihe, hayata ve tabiata açarak gerçeğin peşine düşme vardır. Gözleri kör, kulakları sağır ve kalplerine mühür vurulmuş olanları, ellerini (eyd), gözlerini (ebsar) ve gönüllerini (fuad) harekete geçirmeyerek uyuşturup donduranları Allah hayvandan daha aşağı yerine koyar.

Kur’an insanın idrak faaliyetine “derin kavrayış ve bilgelik” (hikmet) diyor. Türkçe’de algı, akıl, anlama, beyin, bilinç, feraset, havsala, irfan, izan, kafa, kavrayış, sağduyu, şuur, us, zeka, zihin dediğimiz şeydir.

Bu faaliyetinin otuz aşamasından en önemlilerini şunlar: Fark etmek, ispat yolunu araştırmaksızın idrak etmek (şuur), idrak edilecek şeyin manasını resmetmek (tasavvur), resmedilen şeyi zihinde korumak (hıfz), hıfzedilmiş olan şeyi unuttuktan sonra zihne geri döndürmek, hatırlamak (zikr), sözü anlamak (fehm), sözün maksadını anlamak (fıkh), sebep-sonuç sürecini izlemek, sebebi sonuca, sonucu sebebe bağlamak (akıl), maksat ve öncüllerden hareketle bilmek (dirayet), bilgi kazanma gücü (zihin), mevcut olandan hareketle mevcut olmayana geçiş (fikr), arka planı düşünmek (tedebbür), çabucak kestirme (zeka), duyuların kaybolmasından sonra geriye kalan şekil (hayal), düşünmeksizin bir anda hâsıl olan bilgi (bedihe), görünen gerçeği görünmeyen konusunda delil olarak getirmek (feraset), iç görü, kalp gözü (basiret), içses, iç buluş, (vecd)…

Bunların hepsine birden süzülmüş bilgi, bilgelik (hikmet) deniliyor. Şu halde bir kişiye hikmet verilmesi, kişinin bu melekelerini çalıştırması, işletmesi, harekete geçirmesi sonucu elde ettiği “derin anlayış ve bilgelik” demek oluyor. Demek ki Arap’ın “deveye/ata gem vurma” manasında kullandığı hikmet, bu durumda insanoğlunu gemleyici, yanlış işler yapmasını önleyici, suça ve günaha kaymaktan ve sorumsuzca yaşamaktan kurtarıcı, medeni bir insan haline getirici “gemler” olmaktadır. İşte bu gemlere Kur’an süzülmüş bilgi, bilgelik (hikme) diyor. Bu, bir insanda yukarıdaki anlama süreçlerinin tümü birden çalıştırıldığında gerçek anlamıyla ortaya çıkıyor. Aksi halde insan “gemi azıya almış at” gibi kontrolden çıkıyor…

Kur’an otuza yakın kavramla yüzlerce yerde bizden ısrarla ve boyuna bunları istiyor.

Böyle bir Allah hiç afyon olur mu?

O Allah ki Olimpos dağında oturan Yunan Tanrısı Zeus gibi, bilgiyi kendisinden çaldığı için insanı (Prometeus) Kafkas dağlarında akbabalara yem ederek cezalandıran değil; bilgiyi yani bilme yeteneğini/eşyaya isim koyma kabiliyetini insana (Adem’e) yaratılıştan bizzat kendisi lütfedendir. Üstelik bunu kullanacak aklını işletmediği için de insana kızandır.

Onun için Kur’an kendisine “zikr” der. Yani verileni/lütfedileni hatırlatma…

Peygamberler yaptıklarına “inzar” der. Yani verileni/lütfedileni (aklı ve vicdanı) derin uykulardan uyandırma, uyanışa çağırma…

Nedense bunları hep inkarcılara yönelik anlarız. “Ben zaten iman etmişim, bunlar bana hitap etmiyor” diye düşünürüz. Oysa iman sandığımız şey eskilerin “itikat” dediği donmuş kelime hisarlarından başka bir şey değildir.

Kanımca, Kur’an’daki akletme çağrılarının tümü, bugün için, doğrudan doğruya İslam dünyasına hitap etmektedir. Tümüne öncelikle, evveliyetle ve behemehal biz iman iddiasında olan ve fakat gerçekte kör bir itikat sahibi olmaktan ötesi olmayanlar muhatabız.

Çünkü kurtulmuşluk vehmi içindeyiz, uyarıları kendimize yönelik anlamıyoruz. Bir zamanların Yahudilerine dönmüşüz. İşte görüyorsunuz, şu an Allah bizi pisliğin, zilletin içinde bırakmış debelenip durmaktayız.

***

Demek ki Ali Şeriati’nin dediği gibi dini ikiye ayırmamız gerekiyor: Halkların vicdanı olan din, halkların afyonu olan din…

Kanımca buna İslam da dahildir.

Bugün İslam’ın Emevî yüzü İkbal’in tabiri ile 590 yıldır, Akif’in tabiri ile “700 küsür yıllık kitaplarla avarelik ederek” Müslüman halkları iyiden iyiye afyonlamış bulunuyor.

Müslümanın aklını, vicdanını, beynini, zihnini uyuşturmuş ve işlemez hale getirmiş bulunuyor…

İnsanlık acı ve ızdıraplarının başkaldıran sesi olarak doğmuş bir din, insanlık acı ve ızdıraplarını “kader” diyerek bastırmanın aracına haline getirilmiş…

“Zülme isyan” olarak doğmuş bir din, “ulu’l-emre itaat” adı altında zulme rızanın, harâmîye biatın telkin aracı olmuş…

“Haksızlığa itiraz”nın soylu sesi olan bir din, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanların yalaka yuvasına dönmüş…

“Hiçbir ücret istemiyorum” diyerek saf bir yürek temizliği ile başlayan bir din, pazarların en büyüğü, sektörlerin en kârlısı haline gelmiş… Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu din pazarlarına meta yapılmış…

“Kölelere özgürlük” (fekku raqabe) diye doğmuş bir din, insanları köleleştirmenin vasıtası haline gelmiş…

“Aklını kullanmayan pisliğe batar” diyen bir dinin mensupları, insanlık liginde akıl tutulmasının şampiyonu haline gelmiş, “vahiy” adına akıl düşmanlığının kalesine dönüşmüş… Güya diğerleri de vahye karşı aklın yıkılmaz kalesi!?

Sağlığında müşriklerin bütün mucize isteklerini ısrarla reddeden, “Bende de sizin gibi bir beşerim” diyen peygambere, ölümünden sonra müşrikler ne istediyse hepsi yaptırılmış… Açın bakın “700 yıldır âverelik edip durduğumuz âsâr” bunlarla dolu…

***

Şahsen ben bütün bunlarda en etkili silahın hep “Allah” sihirli sözcüğü olduğunu gördüm: “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?”

Oysa, Allah yapacağını yapmış, kudretini göstermiş, görmüyor muyuz? Kafamızı kaldıralım da bakalım, ayette (Mülk; 4) geçtiği gibi yorulup o kudret ve görkem karşısında aciz kaldığımızı göreceğiz. Yaşayan mucize bu işte! Ama biz bakmıyoruz, görmüyoruz…

“Yaşayan Gerçek” gözümüzü yaşartmıyor ama ömrümüz “ölü menkıbelere” ağlamakla geçiyor. Biz yaşayana, gerçeğe, hayata, tabiata kör olmuşuz. Gözlerimiz var görmüyor, kulaklarımız var duymuyor. Geçmiş çağlarda yaşıyoruz, hatta geçmişe tapıyoruz, ölü seviciliği yapıyoruz. Ruhlardan , ölülerden medet umuyoruz. Ölülerin, cinlerin, perilerin dünyası bizim dini dünyamız. Gerçeğin, hayatın, tabiatın dünyası değil…

Peygamberimizin “İyi bakın, ibret alın, işte Allah’ın apaçık ayeti!” diye işaret ederek gösterdiği gökteki ay -elân, şimdi, şu anda, hem de her gece- bizim de tepemizde… Mu’min ellerce tıpkı onun yaptığı gibi işaret edilip gösterilmeyi mahzun mahzun bekliyor. Biz bu yaşayan ayeti görmüyoruz da, kandil gecelerinde vaizin “yarıldı, bölündü” ölü anlatılarını “Alaaddin’in sihirli lambası” ve “Uçan halı” tadında, üstelik şekerleme yapa yapa nasılda dinliyoruz?

İlkbaharda açan çiçek, sonbaharda dökülen yaprak, toprağın kokusu, göğün mavisi, suyun sesi, güneşın ışıltısı, ayın parıltısı nicedir bizi etkilemiyor. Doğayı dinlemiyoruz, oradan gelen sesleri duymuyoruz. Oysa Allah oradan her dem insanlıkla konuşuyor. Öyle ya naturalizm, sekülarizm olur!

Buradan iman mı çıkar, sanat mı, yaratıcılık mı, estetik mi? Ne?

Alıştık, alıştırıldık, “gerçek” bizi sıkıyor. Uçmak, uzaklaşmak, gerçeklerden kaçmak istiyoruz. Oysa Allah beşerle gerçeklikten uçmalar kaçmalar yoluyla değil; gerçekliğin tâ derunundan (perde gerisinden) konuşur. Biz muhtaç olduğumuzdan kaçmaktayız. Akıl ve bilgi ortaya çıktıkça dinimizin gerileyeceğini sanıyoruz. Oysa akıl ve bilgi ortaya çıktıkça gerileyecek olan “tapınak dinleri”dir; gerçek hayat dini değil…

Çünkü aklı veren Allah…

Esmayı (bilgi üretmeyi, eşyaya isim koyma yeteneğini) Adem’e veren Allah…

Adem’e (bize) akıl ve vicdan koyan Allah! İnsana oradan her dem seslenen Allah!

Onun için Cenâb-ı Hakk (Büyük, Yüce Gerçek) insan zihninin afyonu olamaz!

Gerçeğin ta kendisi olan dini de (dinu’l-hakk) halkları uyuşturma rolü göremez!

Gerçeği bilmeye ve anlamaya yarayacak aklı ve vicdanı insanoğluna kendisi veren Allah, nasıl insan zihnini uyuşturan bir afyona dönüşür? Olabilemez! Bu, varlık ve oluş tabiatına tamamen terstir. Burada bir yanlışlık var…

Adam çıkmış televizyondan “ölü din” anlatıyor. Üstelik bunun için de milyarlarca dolar para alıyor. Manzaraya bakınız: Önce kocaman harflerle zoom: “Cinler ne yerdi? Azz sonra…” Arkasından kameraya çarpraz bakarak, genizden gelen sesle, fon eşliğinde ve ekolu sesle cevap: Cinler tezek yerdi (!)… Öyle ya “Allah”ın kudretinden şüphen mi var (!).

Gel de Akif’i hatırlama:

“Allah” de ne istiyorsan becer.

Oh ne iyi, ne ala, ne şeker.”

Ey millet-i merhume! İşte bu dinin afyon yüzüdür! Uyuşturuluyorsunuz, aklınız, zihniniz çalınıyor, hayvandan bile aşağı hale sokuluyorsunuz!

Bu din afyon olsun diye gelmedi!

Kisra’nın karşısına dikilen sahabenin diliyle: Dinlerin zulmünden/afyonundan insanlığı kurtarmak için geldi! Sonra keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü kendisi afyon haline geldi ha?

Öyleyse bu ne hazin bir tükeniş?

Derin Düşünce
29. April 2011, 08:51 AM
İhsan Hocamız yine güzel bir yazı yazmıs. Velakin bazı noktalarda sapla samanı birbirine karıstırmıs. Mucizeler konusunu afyon din betimlemesi ile acıklamıs ki buna asla ve asla katılmam mumkun degildir. Herkes İhsan hoca gibi anlamak zorunda degildir. Örnegin; Kayadan deve cıkmasını bizzat devenin kayadan cıkması olarak anlayan ile, o devenin baska manaya geldigini dusunurek anlayan arasında, İman konusunda hic bir fark yoktur.

Kissalar ve mucizeler gercekten anlatıldıgı gibi vuku bulmus mudur yada bizzat anlatıldıgı gibi mi vaki olmustur Bilmiyoruz.? Evet işin aslı gercekten bilmiyoruz. Bunu bilmek ve gercekten boyledir demek icin, tum zamanları zamanda yolculuk yaparak gezme zorunlulugumuz vardır. Bunu yapana kadarda bizim anlayıslarımız sadece iddia ve yorum olmaktan oteye gecmeyecektir.! Bu kıssalarda anlatılanlar, vuku bulmus mudur, buldu ise ne sekilde vuku bulmusdur, biz bunu her halukarda Rabbimize havale ederiz. Biz tefekkur etmeli, akletmeli, anlama gayreti icinde olmalıyız. Bizce aslolan, kuranda anlatilan bu kissalardan cikarilacak asıl mesaj ve gayelerdir. Bizim uzerimize bizzat taalluk eden, bizi ilgilendiren asil is budur. Vakilik bizi bizzat ilgilendirmez. Konun icerigine takılıpta hayır kayadan deve cıkmaz, ates adamı yakmaz, sunnete aykırı diyerek, inanmıs insanların dimaglarını zorlamak gereksizdir. Sonucta ne turlu anlarsa anlasın kul asıl gayeyi bilir. Asıl Gaye Allahtır. Ondan hasyet duymak, ona saygı duymak ve onun bilincinde bir yasam surmektir. Bu kissalar ve mucizelerde anlatilan meseler nasil olursa olsun, nihayetinde cikaracagimiz mesaj ve gaye asla degismeyecektir. Kurandan; her asir ve millet, her fert kendi mesajini kendisi cikaracaktir.

Evet ben bir deve bir kayadan nasıl cıkar sorusunu sorabilirim, ates bir adamı nasıl yakmaz diyebilirim. Yada isa goge nasıl yukselir, bir insan balıgın karnında nasıl yasar sorularını sorabilirim. Bunun uzerine felsefe yapar isabetli sorular sorar ve uzerine tefekkur edebilirim. Ama evdeki annem, teyzem, kapı komsum yaslı ninem, dagdaki coban kardesim, bagdaki sulluman kardesim bu soruları sorma ihtiyacı duymaz. O kalbten baglanmıstır Allaha ve gayesi sadece rızai ilahidir. Heyhatt! İhsan hocanın yazıları belli bir seviyenin ustundeki insanlaradır. Boyle anlamanın afyon ile alakası yoktur. Afyon din betimlemesi bu konu haric dogrudur. Katılmadıgım tek hususta budur.

Evet! Din toplumların afyonudur. İnsanlık tarihi boyunca dinin olmadıgı bir devir olmamıstır. Ve din Her zaman stotukoyu korumak isteyenlerin emellerine alet edilmistir. Merhum seriatinin dedigi gibi, marksistler, tarihciler, bilimadamları dogru soylemistir. Din halk yıgınlarının afyonudur. Tarih boyunca kufur ile din hic bir zaman karsı karsıya gelmemistir. Bilakis din dine karsı savas acmıstır. Aynı sekilde sirk dinin temsilcileri Müsrikler aramızda gezmektedir. Onlar namaz kılar, oruc tutar, kurban keser, hac eder, hatta cihad eder. Kimi zaman siyasetcidirler, kimi zaman bir tarikatın lideri. Namaz kılan abdest alan, hacc eden, kurban kesen, cihat eden bu sirk dinlerine karsı, peygamberlerin mucadelesinin anlamını kavramalıyız. Ancak bu konu ile kıssaları okundugu gibi anlasılması meselesini aynı kefeye koyamazsınız. Koymamalısınız. Mazaallah. Tek itirazım bunadır.

Soruyorum size, bu kıssaları resul nasıl anladı? Sahabe nasıl anladı? Bizler gibi mi? Yoksa anladıkları ile mi yetindiler. Gaye amac, erek neydi bu kıssalarda. İster gercekten olsun ister olmasın. Kuran sadece bir hatırlatma bir öğüttür. Ögüdünü alın bu kafi.

Tamam Kurani anlamaya calismali ve mukayeseli okumalar yapmaliyiz. Tek alimin soylemlerine takilip taasuba kapilmadan, kim ne söylüyor, kim hangi veriyi ortaya koyuyor kulak kesilmeliyiz. Bu konuda hemfikirim... Ancak asla bir diğerinin imanını yanlıs gormeden. Sirk yoksa isin icinde sorun yoktur. İsterse kayadan deve cıksın o deveyi kessinler, isterse kayadan cıkan deve servete tekabul etsin insanlar serveti kessinler. İster Balıgın karnıdaki yunus olsun, isterse bilmem hangi kralın zindanında yunus olsun ne farkeder.

Kınayageldiklerimize benzememek icin ince bir cizgi var. Allah korusun

Muhabbetle

gerçek hanif
29. April 2011, 11:06 AM
İyi bir yorum yapmışsın piiir.
İhsan efendiye göre Yaratma kudretini Allah (c.c) Dünya'yı var ederken kullanmış.Gerisi hikaye.Allah'ın Bilmem kaç bin yıldır yaratma gücü ortadan kalkmış.Demekki onun inandığı Allah Ölmüş.!:)

Derin Düşünce
29. April 2011, 12:12 PM
Piiirim :) sana da tam olarak katılamayacagım. Ancak ben katılmıyorsam beni baglayıcıdır. Çünkü kesinlik arzetmeyen konularda tefekkurden baska malzememiz yok. Oncelikle yukarıdaki yazımda İhsan hocaya cephe alıdıgımı dusunmeyiniz. Tum kitapları bende mevcut olup tum makalelerini takip ederim. Kendisinin ilmine ve emeklerine saygı duyuyorum. Ayrıca kalbim kendisine karsı sıcaktır. Kendime ornek kabul ettigim sahıslardan biridir. Velakin boyle olması katı bir taassubla onun her yorumunu hatasız kabul etmemi pesi sıra getirmez. Ben elestirmez isem onu, sen elestirmezsen beni, diğeri elestirmez seni hak ile muhabbet ile; bu gercekler nasıl cıkar gun yuzune.

Allaha gore evreni ilk yarattıgı ile suan arasında zaman farkı yoktur. İlk gün bugundur ve yarındır. Hepsi o gundur suandır. Bizler bizim zorunlu tutuldugumuz zaman kavramının icine Allahı kattıgımız icin her an farklı bir an algısı ile karsı karsıyayız. Evet besere gore acıklamak gerekirse, Allah maddeyi yarattı ve onu nasıl olursa olsun belki bir buyuk patlama ile belki direk suan hali hazırda oldugu gibi sekillendirdi. Ve bu dinamikler, beser olan bizim zaman anlayısımıza gore Kader/ölcu ile degismezlik yasası mukabilince sure gelmektedir.

Yani Allahın birkacbin yıldır yaratma gucu diye bir kavramı yoktur Piiir. Bu kavram zamanla ve mekanla sınırlı insan algısı icinde vardır. Allaha nispet etmek gerekirse bu fiili an hep bu andır. Bu benim izahımdır. Dogrusunu Allah bilir

Muhabbetle.

gerçek hanif
29. April 2011, 01:07 PM
selam Pirrr

Enfâl-31 - Ve kendilerine her ne zaman ayetlerimiz ulaştırılsa, "Biz (bütün bunları) önceden de işitmiştik," derlerdi, "istesek, şüphesiz, biz (kendimiz) de bu tür sözler düzebiliriz: eski zamanlara dair masallardan başka bir şey değil, bunlar!"
Her nasılsa İhsan hocanın ;" günümüzde mucizenin karşılığı yok." ozaman mucize diye bir şey olmamışsa Hz Muhammed (s.a.a) Tevrattan ve israliyattan ne kadar menkıbe varsa kur'ana eklemiş mi oluyor ? devamında da Tefsir yapanlarında Hz peygamberin yolundan gittiği görülmüyor mu ?

Derin Düşünce
29. April 2011, 03:02 PM
Pirim su konuda hemfikir olmalıyız. Mucize kavramı bilindigi uzere aciz bırakan anlamına geliyor, ve Kuranda mucize diye bir kavram gecmiyor. O ifadenin yerine (apacık deliller / ayatulbeyyinat ) kelimesi geciyor. Elbette Kuran kıssalarını Yahudiliğin ve bir kehanet dini olan Hrıstıyanlığın etkisinden kurtararak, bir "söz, akıl ve vicdan" kriterleri ile yeniden ele almak gerekmektedir. Bunun için kapsamlı çalışmalar yapılmasınada şiddetle ihtiyaç vardır. Dönemin kendi etkin tarihini, tanrı algısını, devlet yapısını, imparatorluk ve din telakkisini, teolojisini, jeopolitiğini, donemin simgelerini, yazma nüshalarını ve arkeolojik buluntularını iyice kritik etmek gerekir. Üzerine araştırma yapmadan hemen açıp Tevrattan nakiller yapmak dogru olmaz.

Bu kitabın bir amacı var. Bu kitap bize dogru ile yanlısı gosteriyor, bir ögüt bir hatırlatma. Kendisine uyanlar icin sifa ve kurtulus kaynagı. Üzerinde cok spekülasyon yapılıyor. Dogaldır cunku Allah; her okuyanın aynısını anlamasını istese idi, herkesin aynı seyi anlayacagı bir kitap gonderirdi. Goruluyor ki o bunu arzu etmedi. Herkes yasadıgı tarihe, cografyaya, kültüre, cevreye, egitimine gore farklı anlamlar cıkarmaktadır. Kimi musrikler ile ilgili ayeti okdugunda o devrin musriklerini dusunur, kimi o ayeti bulundugu cevredeki durumuna yorar, kimi ayeti ev halkı ile sınırlı tutar. Kuran direk kisinin yasantısına sesleniyor. Direk bana sesleniyor. Tabi ben senin gibi anlamayacagım. Diğeride benim gibi anlamayacak. Hem kitaba caglar ustu diyeceksiniz, hemde onu entegrizme alet edeceksiniz, olmaz boyle bir sey. Sınırları keskin cizgilerle cizilmis Ahkamın dısında kisiler nasıl anlıyorsa anlasın dogrudur. Kimsenin imanına mana bulmam ben. Benim itirazımın ozu Afyon din kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını oldugu gibi anlayanlarında sokulmasıdır. Bunun dısında itirazım yoktur.

Yine İhsan hocanın yaklasımıyla konuya acıklık getireyim. Cunku tam burada kendisine tamamen katılıyorum, Asagı yukarı gorusu söyle idi :

"Havarîler "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbinden bize gökten bir sofra indirmesini isteyebilir misin?" diye sormuşlardı da " Eğer inanmış iseniz Allah'ın öfkesini çekmekten sakının" diye cevaplamıştı. Onlar "Biz istiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz tatmin olsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona tanıklık yapanlardan olalım" demişlerdi. Bunun üzerine Meryem oğlu İsa "Allahım! Ey bizim yegane Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir. Bizim için, bütün zamanlar boyunca bir ziyafet ve kudretinden bir işaret olsun. Bizleri rızıklandır. Sen rızık verenlerin en hayırlısısın" demişti. Allah da "BEN ONU SİZE İNDİRİP DURMAKTAYIM. Artık bundan sonra içinizden kim kâfirlik ederse ona dünyada hiç kimseye vermeyeceğim bir azap ile karşılık veririm." demişti." (5/112-115).

Bak mucize isteyenlere asıl mucizenin ne oldugu acıkca beyan ediliyor. Siz gökten sofra indirilmesini istiyorsunuz. Oysa Allah zaten sürekli olarak o sofrayı indirip durmakta… Yeryüzünden biten bitkiler, akan sular, ağaçlar, meyveler, tarlalardan çıkardığınız ürünler, değirmenlerde öğüttünüz unlar hepsi ne ile oluyor sanıyorsunuz? Gökten inen su olmasa, ekip biçtiğiniz toprak, ısındığınız ateş, soluduğunuz hava olmasa, bunlarla ürünler yetişmese ne ile doyacaksınız? Bütün bu rızıklar, Allah'ın tabiat sofrasında zaten sizin için üretilip duruluyor. Tabiatı sizin için sofra kılan, sizi onunla besleyip yaşatan zaten Allah değil midir? İşte bu bütün zamanlar boyunca Allah'tan size inen bir ziyafettir, kudretinin nişanesidir. Şimdi bunu görmeyip hangi mantıkla gökten tepsi içinde sofra indirilmesini bekliyorsunuz?" şeklinde olur.

Mucize güneşin tutulması değil, güneşin bizzat kendisidir.
Mucize ayın yarılması değil, ayın bizzat kendisidir.
Mucize yıldızlardan fal bakmak değil, yıldızların bizzat kendisidir.
Neden başımızı kaldırıp her gün doğan güneşe, her gece görünen mehtaba, her mahtablı geceyi süsleyen yıldızlara bakmıyoruz?
Mucize gösterilip duruluyor, görmüyor muyuz?
"Ne var ki bunlarda, hiçbir şey göremiyoruz, her şey gayet normal. Olağandışılık yok mu olağandışılık?" mı diyorsunuz?
Eğer derinden bakabilsek, sadece bakmayıp görebilsek, Hz. Peygamber'in dediği gibi vallahi az güler çok ağlardık.
Mucize, kehanet, sır, gizem, tütsü, tılsım mı arıyorsunuz?

"Karşılarında okunup duran, sevgi ve merhamet kaynağı kitabı sana indirmemiz yetmedi mi?" (29/51)




Muhabbetle.

gerçek hanif
29. April 2011, 06:12 PM
sevgili Piirrr

İhsan hocanın yazılarını bende okur,çoğunuda beğenirim.Kur'an kıssalarını çok hafife alıyor.kitapta geçen 14 kıssayı sanki kendisinin dışında herkezin menkıbe olarak anladığını zannediyor.Ona göre bizler kıssadan ders çıkarmıyor adeta dedekorkut masalı , zaloğlu rüstem,malkoçoğlu destanı gibi okuyup öyle iman ettiğimizi zannediyor.
Kur'an kıssalarını mucize görmeyen onların karşılığının hayatta olmadığını söyleyen ihsan hoca acaba bunu yapmakla okuyucularının kafalarına şüphe tohumu atmış olmuyor mu ?Kur'anı felsefe kitabı haline getirmiş olmuyor mu ? Bence bunun altında belirli çevrelere karşı duyulan kompleks yatıyor.Sırf onlara yaranmak için bu tür yazıların son yüz yılda yazıldığını sıkça görüyoruz.vesselam.piiiirr.

hiiic
29. April 2011, 06:28 PM
Ancak gözden kaçırmanız gereken şeyler var...

Kuranda; yanmayan adamları, balık karnında yaşayan peygamberleri, uzayı-miracı gezen turistleri, cincilikle uğraşan hükümdarları, suyunu ekmeğini taştan sopayla vurup vurup çıkaranları, gökten üzerlerine helva reçel yağanları, boğaza köprü niyetine yarılmış deniz yapanları, ay bölenleri, uçanları kaçanları v.s.

okuyup okuyup da pikaçu gibi camdan atlayan çocuğun hali ne olacak?
???
okuyup okuyupta, anladığı gibi Allaha tevekkül ve güven duyup işini ona teslim edip sonucunda yere çakılan kulun hali ne olacak?

____________
iki doğru birbiriyle asla çelişmez. "Galileo"

gerçek hanif
29. April 2011, 08:11 PM
Ancak gözden kaçırmanız gereken şeyler var...

Kuranda; yanmayan adamları, balık karnında yaşayan peygamberleri, uzayı-miracı gezen turistleri, cincilikle uğraşan hükümdarları, suyunu ekmeğini taştan sopayla vurup vurup çıkaranları, gökten üzerlerine helva reçel yağanları, boğaza köprü niyetine yarılmış deniz yapanları, ay bölenleri, uçanları kaçanları v.s.

okuyup okuyup da pikaçu gibi camdan atlayan çocuğun hali ne olacak?
???
okuyup okuyupta, anladığı gibi Allaha tevekkül ve güven duyup işini ona teslim edip sonucunda yere çakılan kulun hali ne olacak?

____________
iki doğru birbiriyle asla çelişmez. "Galileo"

İbrahim peygamberin yanıp yanmadığını ne ben gördüm ne başkası.Ama yanmamışsa yada yanmışsa benim buna inanmam bana ne kaybettirecek.Niye kompleks duyayımki.Kime karşı duyacağım ? Zaten ehli kitap bunlar saçmalıktır demiyor.Bunları eleştirenler nedense hep ateistler .Ehli kitap dışında olanlar.
Balık karnında bir peygamberin yaşadığını çocuğuma anlatsam yada öyle öğrense bunun neresi saçma!İslam coğrafyasının sorunu bu mu ?Müslümanların başına ne geliyorsa kur'andaki kıssaları mucize olarak telakki ettiğinden mi bu haldeler.
Ama miraçta peygamber yarıştırmanın, Allah ile namaz pazarlığı yapmanın ,üfürükçülüğün,muskacılığın ,Din tüccarlığı yapmanın aklı başında kimse savunucusuda olmamalı.

Boğaza çılgın kanal projesi ise olsa olsa istanbul boğazının her iki yakasında da oturan para babalarına hizmet etmek olsa gerek.Bu para baronlarının yalılarının yakınından geçen devasa kimyasal tankerler uykularını kaçırıyor olsa gerek.Şatolarına ,saraylarına çarpmasından ödleri kopuyor.Başka bir yerden kanal açılsada bu baronlar eski boğazda bundan böyle tekne,yat,yelken vs. sefaları yapsa.Yalısının karşısında kontrasında viskisini yudumlasa.Boğazın keyfini sürseler.selam ve dua ile.

hiiic
29. April 2011, 11:50 PM
Kuranda ibrahim peygamberi alevli ateşe attıkları yazmaz. Hayatını yakmak istedikleri yazar.
Ancak uydurma rivayete göre mancınıkla ...... tamamen müslümanları sindirmek için hazırlanmış bir tuzaktır bu saçma ve uydurma hadise..


Aynı ibare, "savaş için ateş yakmak" da geçer. Onlar ne zaman savaş için ateş yaksa Allah onu söndürüverir. = İbrahimi ateşe atalım...


Uydurma rivayeterden kurtulmadığımız müttetçe ne kuranı anlayabiliriz ne de hakikati.


Hani böyle inandım ne zararı var diyorsunuz ya hani;; madem öyle inandınız, savaşta oturup bekleyin Allah sizi kurtaracak ya(!) ... Evi ateşe verirlerse çoluk çocuk oturun... sonrada diyinki Allah söndürsün.

Ama israil oğulları Musadan daha fazlasını istemişti,,, allahla sen git savaş biz oturacağız demişlerdi...

Allah güzel yapıyoruz sanıpta bizi ateşe atan pisliklerden korusun bizi...

----------------------------------------

Balık karnında yaşayan adamı da çocuğa anlatırsanız ve inandırırsanız (kandırırsanız) o çocuktan daha ne hayır beklersiniz? Ama en başa döndük, metinde yazılanlara,,, Allah dilerse yapamaz mı? hımmm... Doğanın kanunlarını bilimi red etmek Allahın bizzat koyduğu kanunları red etmektir,, Kuran ancak bir öğüttür o da akıl sahiplerinin düşünüp anlaması için.

O kısasada çıkarılacak çok ders vardır, belki hadise dahi yaşanmadı, ama önemli olan karanlıklarca, umutsuzluklar ve aç gözlülüklerle yutulmuş amaçsız/gayesiz peygamberin üzüntüsünden tevbe etmesi sonucu kalbideki kilidin açılması ve dünyayı basiret gözleriyle görüp hidayete ermesidir. Allah bizide o kullardan eylesin.
------------------------------------------


Lütfen saçma rivayetler ışığında tefsirlenmeye daha doğrusu üzeri kapatılmaya çalışılmış, İslamı ve müslümanları gıkı çıkmadan yolunacak kaz haline sokmaya çalışan şu pisliklere ne olur ne olacak ben bu şekil inanırsam demeyin. İşin gerçekleri var, ve bunlar su götürmez gerçekler..


Allah bu kitapta çelişki bulamazsınız diyor,,, oysaki ;

Zâriyât 8
Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.


eskisi gibi inanmış memet amcanın yada dağdaki çobanın hesabı Allaha kalmış... Ama yeryüzünü gezerseniz göreceksiniz ki, rivayetlerde yazan gibi inanan toplumlarda bir hayır yok...

hiiic
30. April 2011, 12:16 AM
Niye mi üsteliyorum? (sorabilirsiniz, aklınıza gelebilir)

Ben bu işin acısını çok çektim. İbrahimi yakmadığı gibi benide yakmaz dedim yaktı.

rivayetler ışığında;
-ibrahim gibi tevekkül edemezsiniz,
-musa gibi karnınızı doyuramazsınız
-muhammed gibi ayı yarıp insanlara izah edemezsiniz
-süleyman gibi harikalar diyarı bulamazsınız
-isa gibi zor zamanlarda göğe kaçamazsınız
v.s.

rivayetler (ki zaten inanılmamasında/iman edilmemesinde bir sorun yok) insanı sözde dinsizliğe sürüklüyor...
Dinsiz olup, putlara sağdan yanaşığ parçaladıktan sonra düşünüyorsunuz,; bedenim benim kontrolümün ve bilgimin ötesinde harika bir düzen benden daha akılllı, kocaman dünya alevli yıldızlarla dolu evren ? steril topraktan çıkmış canlılar, imkansız amino asit düzeninin oluşumu ve evrimsel açıdan düşünülünce asla cevabı olmayan -ilk yumurta mı tavuktan çıktı yoksa tavuk mu yumurtadan- ??????????

Allah hamdolsun yardım ettide ayetlerin ve hayatın gerçeklerini bizlere gösterdi,,, Fikir sancımızdan bizi kurtardı. İnşallah ahirettede bağışlanmayı umuyoruz.

Derin Düşünce
30. April 2011, 02:06 PM
Azizim Hiiic;

Yine sapla samanı karıstırmaya devam ediyoruz. Ben su baslıktaki diologun, bilişsel bir carpıtma oldugunu dusunmek yerine husnu zan ediyorum. Biz İbrahimin mancınıdıgından bahsetmiyoruz. Kuran ayetlerini acıklarken Tevrattan nakiller yapmanın dogru olmadıgı konusunda hemfikiriz zaten, neden bunu soyluyorsun ki bize? Gercekten bir anlam kargasasına surekleniyor konu.

Bakın itirazımızın ozu sudur ; Afyon din kavramı ile yani sirk dini kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını, "kurandan okudugu gibi anlayan" (tevrat nakillerini kastedmiyorum) muminlerinde sokulmasıdır. Bunun dısında itirazımız yoktur. İnsanlara hem kuran yeter diyecegiz, hemde; hayır sen kurandaki deve kıssasını, yunus kıssasını okumussun ama yanlıs anlamıssın seni uyutmuslar, sirke dusmussun diyecegiz... Bu cehalettir. Cunku uyutan bu durumda Allah olur.

Diğer her konuda hemfikiriz zaten. Bu kadar, sadece bu kadar. İllede paradoksal bakıs teknigi ile yazısmaya devam edeceksek, bunu pekala ateist sitelerde de yapabiliriz. Cunku bilissel carpıtmalar ve paradoksal bakıs teknikleri ile konuları allak bullak etme konusunda onlar cok basarılılar. Kurandan her fert, her millet, her asir kendi mesajını kendisi cıkaracaktır. Bakın en basitinden bir ornek verecegim. Aynı konuda 3 farklı fikir. Musa ve kavminin suyu yarıp icinden gectigi kıssayı biliyorsunuzunuz. Genel inanıs ve yorumlar:


1- Deniz bildigimiz manada yarılır, dalgalar daglar gibi buyuktur. Musa ve kavmi diğer tarafa gecer, deniz kapanır, firavun suya gark olup helak olur ve inananlar kurtulur.

2- Hakkı yılmaz derki; ortada deniz falan yoktur. Ortada bir baraj vardır. Bu su barajı yıkılır firavun suya gark olur ve muminler kurtulur

3 İhsan eliacık derki; Ortda daglar gibi yarılan su yoktur. Bir barajda yoktur. Bu bir medcezir olayıdır. Ve hala ornekleri x ulkesinde vardır. Su cekilir ve insanlar yuruyerek karsıya gecerler. Med cezir bittiginde sular tekrar karayı kapatır.

Simdi bu konuda tefekkur neticesinde cok farklı yorumlarda gelebilir. Bunlardan illede biri dogru diğerleri yanlıs demek, akıl sahibi bir icin mumkun degildir. Neden mi? Cunku bu durum, yanlıslanamaz, deneysellenemez, rasat edilemez. Bunu yapmak icin zamanda yolculuk etmemiz gerekmektedir. Zamana ve mekana bagmlı bedenlerimiz icin ise bu ihtimal; suan, belkide hic bir zaman bu mumkun olamayacaktır. Benim annem, ninem babam, kardesim, ve egitim duzeyine gore diğer muminler bunu ilk maddedeki gibi anlayabilir. Daha egitimli, daha meraklı kisiler bunu diğer 2 madde gibi anlayabilir. Veyahut siz bunların dısında farklı bir yorum getirebilirsiniz. Fakat getireceginiz yorum ne olursa olsun gaye ve anlatılmak istenen degişmez. Nedir degismeyen;? Allahın imtihan ettigi ve sınadıgı, Allahın yardımının eninde sonunda geldigi, zalimlerin mutlaka cezalandırılacagı, ayrıca bu hesabın ahirette daha cetin bir sekilde devam edecegi vs vs vs.....

Lutfen; kendimiz dısındakileri yanlıs gormek bir hastalıktır. İmanımızı kemirir. Sozlerimize muhabbetle bakın. Ben kimseyi yanlıs yolda gormuyorum. Fakat dar baktıgınızı zannediyorum. Tekrar ifade edeyim; Afyon din kavramı ile yani sirk dini kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını, "kurandan okudugu gibi anlayan" muminlerinde sokulmasınadır itirazımız. Bunun dısında itirazımız yoktur. Diğer her konuda hemfikiriz. Neden bu kadar uzuyor anlamıyorum. İtirizamıza cevap verecekseniz konuları karıstırmadan, sadece itiraz ettigimiz konuya cevap verin. Zaten hepimizin hem fikir oldugu diğer yanlıs bildigimiz konuları, cevabınızın icine katıp yazarsanız bu sadece bilissel carpıtma olur.

Muhabbetle.

pramid
30. April 2011, 07:01 PM
müteşabih konularda insanlar fikir yürütür ve en iyisini allah bilir der bize kıssalardan geriye öğüdü kalır.... ne kadar az öğüt alıyorsunuz der kuran...

kuranda anlatım sanatı muhammed ahmet halefullah... tavsiye kitap.

Anonymous
30. April 2011, 11:20 PM
Derin Dusunce arkadaşıma katılıyorum.

Deniz yarılmış mı yarılmamış mı, deniz mi nehir mi, sebebi baraj mı deprem mi medcezir mi bunların bir önemi yok. Üzerinde tartışmalar yapmak müteşabihe takılmak olur. Önemli olan mesajın özüdür. Kehf suresinde Allahın bizden istediğini gayet net görebiliyoruz. Mağarada gerçekten uyumuşlar mı, kaç kişilermiş, kaç yıl uyumuşlar vb. bunlarla işimiz olmaması lazım.

Birisi doğruyu işaret ederken dikkatle parmağa mı bakmalıyız parmağın gösterdiği yere mi?

Selamlar.

hiiic
1. May 2011, 01:47 AM
Şûrâ 14
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlarda onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.


Bu batıl rivayetler (taş atan kuşlar, balık karnınndaki insanlar v.s.) kuranda yazıyor oldu öyle mi? Kuranda yazıyorsa iman etmek farzdır ama ya kuranda bunlar yazmıyorda siz de bu rivatlere göre çevrilmiş meallerden yol alarak bunlar imanın şartırıdır diyorsanız?

Bu hadiseleri hiç ilimde derinleşmişlere sordunuz mu?

-----------------------------------------------------------------------
Tüm bu dünyayı balığın üzerinde ilan eden hadisçi görüşlerden Kuran’ın dışındaki kaynakları bir kenara atmadan kurtulmak mümkün değildir. Aynı tablodan rahatsız olan Mehmet Akif Ersoy bakın şiirleriyle bu durumu nasıl yeriyor:

Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak:
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında öküz var, onun altında balık;
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.
........


(Safahat)

Başka bir şiirinde Mehmet Akif maskara diye nitelendirdiği tipe şöyle çatar:

Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun.


Mehmet Akif bu din adamı tipini yererken hiçbir zaman ümitsiz değildir. Aşağıdaki mısralarda ise uydurmalara karşı çözümünü şöyle dile getirir:

Doğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı.
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.



alıntı (http://www.kurandakidin.com/bolumler/04-hadislerin-sunnetin-incelenmesi.asp)

Anonymous
1. May 2011, 04:22 AM
hiiic kardeşim sakin ol biraz :)

Seninle aynı şekilde düşünen birisi olarak bu konuda heyecanından dolayı tamamen farklı hedefleri göstererek konuştuğunu ve konuyu dağıttığını düşünüyorum.

İlmi ve bilgisi olmadığı halde yanlışı savunmayan, ikna olmadığı yerde doğruyu aramaya/araştırmaya devam eden ve doğruyu bulduğu kanıtlarla veya arayışta edindiği ilmi ile tespit edene dek "doğrusunu Allah bilir" diyen bir insan o an yanlışın içinde olsa bile müşrik olamaz :) Farklı düşünen herkese müşrik dersen ve hidayette olduğundan emin olup araştırmaktan vazgeçersen sakallı tekfirci amcalara benzersin :)) Kimin hidayette olduğunu en iyi Allah bilir. Doğrunun tamamına sahip olan yalnızca O'dur.

İlim sahibi olanın kim olduğunu da yalnızca Allah bilir. Ben kendim ilmi anlayacak kadar öğrenip de anlamadan, konuyu iyice enine boyuna araştırmadan kimin ilmine neden güveneyim? kimse benim babamın oğlu değil ki yorumlarına/ilmine bakıp onun yaptığı yorumu araştırmadan etmeden kalbim sorgulayıp iyice tatmin olmadan kabul edeyim. Bunu yaparsak eleştirdiklerinden farkımız kalmaz zaten.

Seninle aynı şekilde düşünüyorum ama tavrın yanlış bence, bu konuya fikirlerini yazanlar senin yazdıklarının muhatabı olacak şekilde yanlışlara düşmüş kişiler değiller.

Selamlar.

FEDAKARADAM
1. May 2011, 04:43 AM
DİNİN AFYON YÜZÜ

Alıntıdır. Çok hoşuma gittiği için paylaşmak istedim.

Böyle başlıklı bir yazıyı ancak Marksist/ateist birisi yazar; “Ne yapıyor bu adam?” diyeceksiniz…
Belki bazıları öküz altında buzağı arayarak “kutsala saldırı” sanacak…
Hayır!
Dikkat edin “Din afyondur!” demiyorum. “Dinin afyon yüzü” olduğundan bahsediyorum. Afyon yüzden kastım ise saf dinde değil; mensuplarının din algısında ortaya çıkandır. Benim gördüğüm dinin en temel kavramı olan “Allah”ın dindarın zihninde rahatlıkla afyona dönüşebildiğidir. Bunun sebebi “Allah” kavramının doğrudan kendisi midir, yoksa onu algılayan zihin midir? Bu nedenle “Dinin afyon yüzü” ile içeriden yüzleşmenin ateistlere bırakılmayacak kadar önemli olduğunu düşünmekteyim…
Evet, bütün dinlerde olduğu gibi, dünyanın gelmiş geçmiş en aydınlık, en gerçekçi dininde bile, malesef, Akif’in tabiri ile “çehre-i memsuh” (çirkin, karanlık bir yüz) oluşturulmuş durumda…

Saf dinlerin asla yalan söylemeyeceğine inanırım. Ama onlar da zamanla yeryüzünün tozuna toprağına bulanırlar ve mensuplarının elinde afyona dönüştürülerek tanınamayacak hele getirilirler. Bununla hesaplaşmak, en çok da, bu dinlerin samimi bağlılarına düşer.

***

Dünyada en çok istismar edilen kavram hiç şüpheniz olmasın “Allah”…

Şu söz doğrudur: İyi bir insana kötü bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı şunu öldürmeni istiyor, farz” deyin, göreceksiniz gözünü kırpmadan yapacaktır…

Şu söz de doğrudur: Kötü bir insana iyi bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı bunu yapma diyor, haram” deyin, göreceksiniz yapmaya eli varmayacaktır…

Özellikle birinci halde dinin “afyon” yüzünü görürsünüz.

“Afyon” uyuşturmak demek olduğuna göre, insani açıdan bu, zihni uyuşturan, donduran, çalışmaz hale getiren şey demek oluyor. “Allah” kavramının dinin afyon yüzünde tam da bu işlevi gördüğünü görüyoruz.

***

Örneğin:

Deniyor ki: Kayadan nasıl deve çıkar? Bugün bunun bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: İsa evin bacasından nasıl göğe çıkar? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Deniyor ki: Bir insanı ateş nasıl yakmaz? Bunun bugün bir örneği var mı? Test edebilir miyiz?

Diyor ki: Ne yani “Allah” yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…

Görüyoruz ki burada “Allah” kavramı “iman etmek” adı altında “afyon” işlevi görmektedir.

Ne tarihten, ne hayattan, ne tabiattan, ne edebiyattan delil getirme, araştırma gereği duymuyor. Hatta Allah’ın kavli ayetini (Kur’an metnini) okuma gereği bile duymuyor. Dikkatle okusa orada öyle denmediğini görecek. Kevnî ayet (tarih, hayat ve tabiat) ile test etme ihtiyacı hele hiç hissetmiyor.

Tam bir Hristıyan imanı: “Önce iman et sonra düşünürsün! Absürd ama inanıyorum. Zaten din dediğin de budur!”

***

Kanımca bu Kur’an imanı değildir! Bu iman değil afyondur!

Kur’an imanı, içinde akıl olan, düşünce olan, şüphelerden, sorulardan, arayışlardan, acı çekmelerden geçerek oluşur. Canlıdır, dinamiktir. İman şu an bilfiil yaşayan, hareket halinde olandır. İnip çıkan, artıp eksilen, yeni ve taze olandır.

İtikat ise imanın külüdür. Donmuş kurallardır. Dogmatik eski akaidlerdir. İman işaret edilen yöne, itikat ise işaret parmağına yoğunlaşır. İman yaşayan hayattan, canlı tabiattan, aklın ve vicdanın uyanışından fışkırandır. İtikat ise donup kalmış olandır.

İmanın 73 şubesi vardır, en küçüğü yoldaki taşı kaldırmaktır. Yani içinde insan, hayat ve tabiat olan şeydir iman. İtikat ise 73 maddeli bir deklarasyondur; eskilerin donmuş söz yığınıdır. En küçüğü de mesh üzerine mesh haktır, inkar eden kafirdir der.

***

Şu halde, İslam’da imanın hangi köke dayandığını iyi anlamalıyız.

Hiç şüphesiz bu “Allah ve ahiret günü”dür.

Buna, aklın soruları, vicdanın sızlaması ve gönlün taşması ile ulaşılır. İman bu güvene ulaşmış dinginlikten doğan taşma, coşkunluk ve heyecanın adıdır. Taşmanın, coşmanın ve heyecanın olmadığı yerde iman da yoktur. İman hiç heyecansız olabilir mi?

Demek ki dindara heyecan veren esas muharrik Allah ve kıyamet olayıdır. Bunların ise tarihte, hayatta ve tabiatta doğrudan karşılığı yoktur. Çünkü dış dünyada görünür birer “nesne” değildirler. Bilakis sürekli varoluş, vicdani bir arayış ve gerçekleşmesi beklenen umutturlar. Bunun için serazat bir imanın (taşmanın, coşmanın, heyecanın) konusudurlar. Dindarın gönül dünyasından pınarlardan fışkıran sular gibi taşıp gelirler.

Tarihte, hayatta ve tabiatta karşılığı olan nesnel şeyler ise bilginin konusudur. Perde gerisine (verai’l-hicab) inersen yani araştırırsan, incelersen, derinliklerine dalarsan bilgisine ulaşır, ne olduğunu anlarsın.

Ama Allah’ı ve ahiret gününü araştırsan da künhüne vakıf olamazsın. Allah’ı ancak yapıp ettiklerinden yani eserinden tanırsın. Bunun için İslam dil, tarih ve kültür evreninde İlmullah (Allah bilgisi/teoloji) denmemiş de Ma’rifetullah (Allah’ı tanıma) denmiş…

Demek ki Allah’a sanki görmüşcesine (ihsan), ahirete de sanki gidip gelmişcesine (yakîn) iman etmeliyiz. Müslümana taşmayı, coşmayı ve heyecanı işte bu ikisi (ihsan ve yakîn) verir. İslam’da imanın kökleri bunlar olmak icap eder.

***

Bu nedenle, Kur’an’ın tabiri caizse “şok” iddiası kıyamet iddiasıdır.

İddiasıdır diyorum çünkü bunun ispatı ile uğraşmak söz konusu olamaz. Allah’a ve ahiret gününe imanın bilimsel ispatı olmaz. Bunun için “şok” iddiadır yani imana konu olan, ispatı veya gayr-i ispatı mümkün olmayan iman esasıdır.

Şok iddia şudur: Ölüler dirilecek! Hesap ve mizan kurulacak! Cennet ve cehennem olacak! Bütün bunları Allah yapacak!

İlginçtir, bugün daha çok “ateistlerce” sorgulanan bu şok iddia ile ilgili en esaslı soruları peygamberlerin sorduğunu görüyoruz:

Hz. Musa: “Bana kendini göster!” (A’raf; 7/143).

Hz. İbrahim: “Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster!” (Bakara; 2/260)

Bugün bu tür soruları Müslüman zihin soramıyor. “Neden?”, “Niçin?”, “Nasıl?” sorularını “Şeytanca sorular” olarak görüyor. İmanı zayıf olmanın göstergesi sanıyor.

Halbuki ilk soruyu da melekler sormuştu: “Kan dökecek ve fesat çıkaracak birisini mi yaratacaksın?” (Bakara; 2/30)

Oysa bu sorularla bize, inkarın değil imanın yolu gösteriliyor. Bize çelik gibi imana bu tür soru ve sorgularla ulaşabileceğimiz gösterilmek isteniyor.

Öyle ya, iman ile ilgili tartışmalar bu ikisi (Allah ve kıyamet) etrafında dönmüyor mu?

Diyorlar ki: Allah nerede, hani göremiyoruz?

Diyorlar ki: Ölüler dirilecekmiş! Şu toz toprak olmuş kemik yığınları tekrar dirilecek öyle mi?

Peygamber de diyor ki: Ben ğaybı bilemem, meleğim de demiyorum. Fakat inanın, zaman bu Kitabı haklı çıkaracak. Bekleyin, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.

***

Demek ki Kur’an’da kalbin eylemi olan iman fiilinin konusu Allah ve ahiret (kıyamet) günüdür. Geri kalan ne kadar konu varsa hepsi imanın değil; bilginin konusudur.

Onun için “Ne yani olamaz mı, Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanı yalnızca burada kullanılır. Nesnesi tarih, hayat ve tabiat olan konularda da aynı argümanı kullanırsan işte “Allah” kavramı orada afyona dönüşür. İnsan zihninin tarihi, hayatı ve tabiatı kendi yalın gerçekliği içinde anlamasına engel olur. Tarihin, hayatın ve tabiatın “ne ise o şekilde” anlaşılmasına engel olan, olup bitenin içine girmemize, ona nüfuz etmemize imkan vermeyen ve bizi gerçekliğin doğasına yabancılaştıran bir fenomen haline gelir.

Demek ki ne Salih’in devesi, ne İbrahim’in ateşe atılması, ne Süleyman’ın karıncaları, ne Ashab-ı Kehf’in üç yüz yıl uyuması, ne Musa’nın denizi yarması, ne İsa’nın ölüleri diriltmesi, ne de Peygamberimizin ayı yarması vs. imanın konusu değildir!

Tamamen tarihin, hayatın, tabiatın ve bunları anlamamızı sağlayacak bilginin, belgenin, deneyin, kanıtın, araştırmanın, incelemenin konusudur. Ne dendiği üzerinde iyi çalış, tarihe, hayata, tabiata git ne olduğunu anlayacaksın. Zaten diğerlerine gitmeye bile lüzum kalmadan, daha metin üzerinde bunların hiç birisinin öyle sanıldığı gibi olmadığını göreceksin. Okumayı bilmemekten, ne dendiğini anlamamaktan, bilgiden korkmaktan, dahası “Ne yani olamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?” argümanını yanlış yerde kullanmaktan kaynaklanan kör bir “itikatın” sürüp gittiğini göreceksin.

Görülüyor ki “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı?” argümanı, burada, Müslüman zihni uyuşturan, tarihe, hayata ve tabiata yabancılaşmasına neden olan bir afyona dönüşmüş oluyor. Allah’ın her şeyi yapabilirliği, buradan girerek Müslüman zihnin her şeye inanabilirliğine dönüşüyor. Bu durumda “Müslüman kimdir? denince akla gelen “Gerçek’e (Hakk’a) teslim olan” değil; “Allah” deyince her şeye teslim oluveren oluyor. Gerçekte “orada” ne olup olmadığının hiçbir önemi kalmıyor. Böyle işleyen bir zihnin araştırma yapması, bilginin, belgenin, delilin, kanıtın peşine düşmesi mümkün değildir. İslam dünyası bu yüzdendir ki uyuşmuş, donmuş vaziyettedir.

“Allah” ile uyanan bir dünya, “Allah” ile uyuyan bir dünya haline gelmiştir.

İşte buna dinin öteki yüzü diyoruz.

Demek ki, kişiye bir şeyi inandırmak istiyorsanız, önce hikmetinden sual olunmaz, kudreti sonsuz, dilediğini istediği gibi yapan, keyfemayeşa bir Allah anlayışını benimseteceksiniz. Sonra, “Kudretinden şüphen mi var, hikmetinden sual mi ediyorsun, neyi dilerse onu yapar, onu da öyle yapmış işte..” diyeceksiniz. Böyle böyle inandıramayacağınız, kabul ettiremeyeceğiniz hiçbir şey yoktur.

İşte bu da dinin afyon yüzü oluyor.

***

Halbuki Kur’an’da “Allah” kavramının tam tersi bir işlev gördüğünü görüyoruz.

“Akletmez misiniz, düşünmez misiniz, neden aklınızı kullanmıyorsunuz, aklını kullanmayanı Allah zillet (pislik) içinde bırakır , ya onlar yanıldılar ise?” vs. diyerek onlarca yerde tutulmuş akılları işletmeye ve donmuş vicdanları açmaya çağırır.

Müslümanlar bunların hep inkarcılar için söylendiğini sanır. Öyle ya bir kez iman ettik mi bunlara ne gerek var. O imanla bütün her şeyi açıklarız. Sıkıştığın her yerde “Allah’ın kudretinden şüphen mi var, imanın yok mu?” de yeter.

Oysa imanın 73 şube olması, bunun da en küçüğünün “yoldan bir taşı kaldırmak” gibi daima eyleme, amele, hayata, sokağa dönük yüzü olması gibi, bir zihin eylemi olan “anlama faaliyetinin” de otuz aşaması var. Bunların tamamı da insanoğlunun tarihi, hayatı ve tabiatı anlama ve kavrama faaliyetini ifade eder. Kur’an’da gözünü yumarak inanma (mit/mythos) yoktur. Tam tersi gözünü, kulağını, kalbini tarihe, hayata ve tabiata açarak gerçeğin peşine düşme vardır. Gözleri kör, kulakları sağır ve kalplerine mühür vurulmuş olanları, ellerini (eyd), gözlerini (ebsar) ve gönüllerini (fuad) harekete geçirmeyerek uyuşturup donduranları Allah hayvandan daha aşağı yerine koyar.

Kur’an insanın idrak faaliyetine “derin kavrayış ve bilgelik” (hikmet) diyor. Türkçe’de algı, akıl, anlama, beyin, bilinç, feraset, havsala, irfan, izan, kafa, kavrayış, sağduyu, şuur, us, zeka, zihin dediğimiz şeydir.

Bu faaliyetinin otuz aşamasından en önemlilerini şunlar: Fark etmek, ispat yolunu araştırmaksızın idrak etmek (şuur), idrak edilecek şeyin manasını resmetmek (tasavvur), resmedilen şeyi zihinde korumak (hıfz), hıfzedilmiş olan şeyi unuttuktan sonra zihne geri döndürmek, hatırlamak (zikr), sözü anlamak (fehm), sözün maksadını anlamak (fıkh), sebep-sonuç sürecini izlemek, sebebi sonuca, sonucu sebebe bağlamak (akıl), maksat ve öncüllerden hareketle bilmek (dirayet), bilgi kazanma gücü (zihin), mevcut olandan hareketle mevcut olmayana geçiş (fikr), arka planı düşünmek (tedebbür), çabucak kestirme (zeka), duyuların kaybolmasından sonra geriye kalan şekil (hayal), düşünmeksizin bir anda hâsıl olan bilgi (bedihe), görünen gerçeği görünmeyen konusunda delil olarak getirmek (feraset), iç görü, kalp gözü (basiret), içses, iç buluş, (vecd)…

Bunların hepsine birden süzülmüş bilgi, bilgelik (hikmet) deniliyor. Şu halde bir kişiye hikmet verilmesi, kişinin bu melekelerini çalıştırması, işletmesi, harekete geçirmesi sonucu elde ettiği “derin anlayış ve bilgelik” demek oluyor. Demek ki Arap’ın “deveye/ata gem vurma” manasında kullandığı hikmet, bu durumda insanoğlunu gemleyici, yanlış işler yapmasını önleyici, suça ve günaha kaymaktan ve sorumsuzca yaşamaktan kurtarıcı, medeni bir insan haline getirici “gemler” olmaktadır. İşte bu gemlere Kur’an süzülmüş bilgi, bilgelik (hikme) diyor. Bu, bir insanda yukarıdaki anlama süreçlerinin tümü birden çalıştırıldığında gerçek anlamıyla ortaya çıkıyor. Aksi halde insan “gemi azıya almış at” gibi kontrolden çıkıyor…

Kur’an otuza yakın kavramla yüzlerce yerde bizden ısrarla ve boyuna bunları istiyor.

Böyle bir Allah hiç afyon olur mu?

O Allah ki Olimpos dağında oturan Yunan Tanrısı Zeus gibi, bilgiyi kendisinden çaldığı için insanı (Prometeus) Kafkas dağlarında akbabalara yem ederek cezalandıran değil; bilgiyi yani bilme yeteneğini/eşyaya isim koyma kabiliyetini insana (Adem’e) yaratılıştan bizzat kendisi lütfedendir. Üstelik bunu kullanacak aklını işletmediği için de insana kızandır.

Onun için Kur’an kendisine “zikr” der. Yani verileni/lütfedileni hatırlatma…

Peygamberler yaptıklarına “inzar” der. Yani verileni/lütfedileni (aklı ve vicdanı) derin uykulardan uyandırma, uyanışa çağırma…

Nedense bunları hep inkarcılara yönelik anlarız. “Ben zaten iman etmişim, bunlar bana hitap etmiyor” diye düşünürüz. Oysa iman sandığımız şey eskilerin “itikat” dediği donmuş kelime hisarlarından başka bir şey değildir.

Kanımca, Kur’an’daki akletme çağrılarının tümü, bugün için, doğrudan doğruya İslam dünyasına hitap etmektedir. Tümüne öncelikle, evveliyetle ve behemehal biz iman iddiasında olan ve fakat gerçekte kör bir itikat sahibi olmaktan ötesi olmayanlar muhatabız.

Çünkü kurtulmuşluk vehmi içindeyiz, uyarıları kendimize yönelik anlamıyoruz. Bir zamanların Yahudilerine dönmüşüz. İşte görüyorsunuz, şu an Allah bizi pisliğin, zilletin içinde bırakmış debelenip durmaktayız.

***

Demek ki Ali Şeriati’nin dediği gibi dini ikiye ayırmamız gerekiyor: Halkların vicdanı olan din, halkların afyonu olan din…

Kanımca buna İslam da dahildir.

Bugün İslam’ın Emevî yüzü İkbal’in tabiri ile 590 yıldır, Akif’in tabiri ile “700 küsür yıllık kitaplarla avarelik ederek” Müslüman halkları iyiden iyiye afyonlamış bulunuyor.

Müslümanın aklını, vicdanını, beynini, zihnini uyuşturmuş ve işlemez hale getirmiş bulunuyor…

İnsanlık acı ve ızdıraplarının başkaldıran sesi olarak doğmuş bir din, insanlık acı ve ızdıraplarını “kader” diyerek bastırmanın aracına haline getirilmiş…

“Zülme isyan” olarak doğmuş bir din, “ulu’l-emre itaat” adı altında zulme rızanın, harâmîye biatın telkin aracı olmuş…

“Haksızlığa itiraz”nın soylu sesi olan bir din, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanların yalaka yuvasına dönmüş…

“Hiçbir ücret istemiyorum” diyerek saf bir yürek temizliği ile başlayan bir din, pazarların en büyüğü, sektörlerin en kârlısı haline gelmiş… Kuru hurma yiyen bir kadının oğlu din pazarlarına meta yapılmış…

“Kölelere özgürlük” (fekku raqabe) diye doğmuş bir din, insanları köleleştirmenin vasıtası haline gelmiş…

“Aklını kullanmayan pisliğe batar” diyen bir dinin mensupları, insanlık liginde akıl tutulmasının şampiyonu haline gelmiş, “vahiy” adına akıl düşmanlığının kalesine dönüşmüş… Güya diğerleri de vahye karşı aklın yıkılmaz kalesi!?

Sağlığında müşriklerin bütün mucize isteklerini ısrarla reddeden, “Bende de sizin gibi bir beşerim” diyen peygambere, ölümünden sonra müşrikler ne istediyse hepsi yaptırılmış… Açın bakın “700 yıldır âverelik edip durduğumuz âsâr” bunlarla dolu…

***

Şahsen ben bütün bunlarda en etkili silahın hep “Allah” sihirli sözcüğü olduğunu gördüm: “Ne yani ‘Allah’ yapamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphen mi var?”

Oysa, Allah yapacağını yapmış, kudretini göstermiş, görmüyor muyuz? Kafamızı kaldıralım da bakalım, ayette (Mülk; 4) geçtiği gibi yorulup o kudret ve görkem karşısında aciz kaldığımızı göreceğiz. Yaşayan mucize bu işte! Ama biz bakmıyoruz, görmüyoruz…

“Yaşayan Gerçek” gözümüzü yaşartmıyor ama ömrümüz “ölü menkıbelere” ağlamakla geçiyor. Biz yaşayana, gerçeğe, hayata, tabiata kör olmuşuz. Gözlerimiz var görmüyor, kulaklarımız var duymuyor. Geçmiş çağlarda yaşıyoruz, hatta geçmişe tapıyoruz, ölü seviciliği yapıyoruz. Ruhlardan , ölülerden medet umuyoruz. Ölülerin, cinlerin, perilerin dünyası bizim dini dünyamız. Gerçeğin, hayatın, tabiatın dünyası değil…

Peygamberimizin “İyi bakın, ibret alın, işte Allah’ın apaçık ayeti!” diye işaret ederek gösterdiği gökteki ay -elân, şimdi, şu anda, hem de her gece- bizim de tepemizde… Mu’min ellerce tıpkı onun yaptığı gibi işaret edilip gösterilmeyi mahzun mahzun bekliyor. Biz bu yaşayan ayeti görmüyoruz da, kandil gecelerinde vaizin “yarıldı, bölündü” ölü anlatılarını “Alaaddin’in sihirli lambası” ve “Uçan halı” tadında, üstelik şekerleme yapa yapa nasılda dinliyoruz?

İlkbaharda açan çiçek, sonbaharda dökülen yaprak, toprağın kokusu, göğün mavisi, suyun sesi, güneşın ışıltısı, ayın parıltısı nicedir bizi etkilemiyor. Doğayı dinlemiyoruz, oradan gelen sesleri duymuyoruz. Oysa Allah oradan her dem insanlıkla konuşuyor. Öyle ya naturalizm, sekülarizm olur!

Buradan iman mı çıkar, sanat mı, yaratıcılık mı, estetik mi? Ne?

Alıştık, alıştırıldık, “gerçek” bizi sıkıyor. Uçmak, uzaklaşmak, gerçeklerden kaçmak istiyoruz. Oysa Allah beşerle gerçeklikten uçmalar kaçmalar yoluyla değil; gerçekliğin tâ derunundan (perde gerisinden) konuşur. Biz muhtaç olduğumuzdan kaçmaktayız. Akıl ve bilgi ortaya çıktıkça dinimizin gerileyeceğini sanıyoruz. Oysa akıl ve bilgi ortaya çıktıkça gerileyecek olan “tapınak dinleri”dir; gerçek hayat dini değil…

Çünkü aklı veren Allah…

Esmayı (bilgi üretmeyi, eşyaya isim koyma yeteneğini) Adem’e veren Allah…

Adem’e (bize) akıl ve vicdan koyan Allah! İnsana oradan her dem seslenen Allah!

Onun için Cenâb-ı Hakk (Büyük, Yüce Gerçek) insan zihninin afyonu olamaz!

Gerçeğin ta kendisi olan dini de (dinu’l-hakk) halkları uyuşturma rolü göremez!

Gerçeği bilmeye ve anlamaya yarayacak aklı ve vicdanı insanoğluna kendisi veren Allah, nasıl insan zihnini uyuşturan bir afyona dönüşür? Olabilemez! Bu, varlık ve oluş tabiatına tamamen terstir. Burada bir yanlışlık var…

Adam çıkmış televizyondan “ölü din” anlatıyor. Üstelik bunun için de milyarlarca dolar para alıyor. Manzaraya bakınız: Önce kocaman harflerle zoom: “Cinler ne yerdi? Azz sonra…” Arkasından kameraya çarpraz bakarak, genizden gelen sesle, fon eşliğinde ve ekolu sesle cevap: Cinler tezek yerdi (!)… Öyle ya “Allah”ın kudretinden şüphen mi var (!).

Gel de Akif’i hatırlama:

“Allah” de ne istiyorsan becer.

Oh ne iyi, ne ala, ne şeker.”

Ey millet-i merhume! İşte bu dinin afyon yüzüdür! Uyuşturuluyorsunuz, aklınız, zihniniz çalınıyor, hayvandan bile aşağı hale sokuluyorsunuz!

Bu din afyon olsun diye gelmedi!

Kisra’nın karşısına dikilen sahabenin diliyle: Dinlerin zulmünden/afyonundan insanlığı kurtarmak için geldi! Sonra keser döndü sap döndü, gün geldi hesap döndü kendisi afyon haline geldi ha?

Öyleyse bu ne hazin bir tükeniş?

Şu söz doğrudur: İyi bir insana kötü bir şey yaptırmak istiyorsanız önce Tanrı’ya inandırın. Sonra, örneğin “Tanrı şunu öldürmeni istiyor, farz” deyin, göreceksiniz gözünü kırpmadan yapacaktır…

Bu senin dediğin tassup ehli olan cahil kimseler yapar.Akıllı, mantıklı müslüman böyle şeylere yanaşmaz.Yanlış düşünüyorsunuz...

AKLINI İYİCE KULLANAN, AKLI SELİM, KALBİ SELİM SAHİBİ BİR MÜLÜMANIN TAAASUP EHLİ OLMASI ASLA KABUL EDİLEMEZ,DÜŞÜNÜLEMEZ. BU HİÇBİR ZAMAN OLMAZ.MÜSLÜMAN NEYE İNANDIĞINI NASIL İNANANACAĞINI ÇOK İYİ BİLİR.KÖHNE BAĞNAZ ZİHNİYET ONDA HİÇ YOKTUR.

FEDAKARADAM
1. May 2011, 04:45 AM
Asıl afyon olan bağnaz ve taassuplu düşüncelerdir.İşte bu gibi akla ve düşünceye sahip olan insanlar negatif olarak afyonlaşmıştır.

ALLAH'I SEVEN VE ONDAN KORKAN KİMSE İSE HAYIR VE HASENATTAN ASLA VAZGEÇMEZ.

İSLAM, GELENEKLERE GÖRE DEĞİL ALLAH'IN DİLEDİĞİ HÜKÜMLERE GÖRE İNSANLARA HAYAT DÜSTURU VERMİŞTİR.GELENEKSEL İSLAM ANLAYIŞI İLE İSLAM YÜCELMEZ.

HAYAT; İLİM VE CİHATTAN İBARETTİR, BU DA ÜZERİMİZE FARZDIR.BUNU YAPMAK İÇİN İLİM VE İRFAN SAHİBİ OLMAK GEREKİR.KİŞİSEL EMEL VE ARZULAR İÇİN İSLAM İSTİSMAR EDİLEMEZ.HERŞEY SIRF ALLAH RIZASI İÇİN OLMALIDIR.

hiiic
1. May 2011, 01:27 PM
1- gayet sakinim. yorumumdaki sert eleştri şiirlerin sahibi M.Akif Ersoy'dur. kaynağıda tam altına iliştirilmiştir. Daha dikkatli okuyalım.

2-Fedakar, ortaya bir pislik koysam ve desem ki, akıllı müslüman buna basmaz buna basacak olan zaten akılsız basiretsizdir, desem?! Yani bana kusur bulailir misiniz? nasıl olsa bu .oka sadece akılsızlar basacak. Küçük çocuklar basacak, akıllı adamın ne işi var üzerinden atlar geçer...
İşte bu tür benzetmeler yapıyorum ki, dinin ortasına edilmiş, onu bırakanları temize çıkarmaya çalışma! O pisliği kaldırmayı düşünmeyip Hala yok akıllı müslüman kanmaz yok basiretli müslüman inanmasın diye kendimizi kandırıyoruz. Aklını kullanmayanlara pislik yağar.

3-Konu dışına sapmadı... hurafeyi uydurmayı din diye islama sokamaz kimse...
Üstelik kendi uydurduğu hurafeye inanmayanı kafir diye tenkid ederek!!!!..
toplumsal gerçekleri göz önünde bulunduralım!

4-Siz bi kere memet amcayı ayı yaran, denizi bölen, yanmayan, uzaya kaçan, Allah ile pazarlık eden, kimselere hurafelere yalanlara din diye inandırırsanız! onu bir kere bu yalanlarla Kuranda dahi olmayan rivayetlerle mütaşabihleri boyarda Memet amcayı bir kere kandırırsanız!
Sorarım sizi o memet amcayı başka neyle kandıramazsınız? Sırattan mı kurtaramıcaz? Cehennemde mi çıkarıp alamıcaz? günahını mı affetiremicez baksaan 50 vakti bile indirdik? ben aslında peygamberim ümmet kılığına girdim, ben aslında tanrıyım insan kılığına girdim??? bunların hangisine kandıramazsınız sorarım size????

BASİRETTTTTT!

Derin Düşünce
1. May 2011, 03:01 PM
Azizim Hiic

Selam olsun sana

hiiic
1. May 2011, 03:41 PM
siz dururken, estağfirullah.

gerçek hanif
1. May 2011, 07:42 PM
Hanifler sitesinde yeni bir üye olmama rağmen, burada şunu gördüm ; Sırf kendini farklı kılmak için , fark ettirebilme egosuyla haraket edip olur olmaz herşeye muhalefet eden,neredeyse kendini tatmim etmek için yeterki muhaliflik olsun diye beyaza siyah diyenleri gördüm.Böyle bir davranışı dışarıdan kim görse aynı şeyi düşünür.2x2:4 etmez diyen bazı arkadaşlar İslamı konulara sırf felsefe olsun yeterki mantığıyla tartışma konusu yapıyor.
Bu düşünce ile islamın yeryüzünde yaşayan diğer dinlerden ne farkı var ?Belki bizde olan görüş ayrılıkları başka dinlerde yoktur.Neden kimse Kur'anı Hz Peygamberin ,sahabenin ve ondan sonra gelenlerin anladığı gibi anlamaz.Bu kitap oyuncak mı ?yaz boz mu ? Her çağda sırf bulunduğu çağa ayıp olmasın diye Allah'ın ayetleri eğilip bükülerek , seküler kesimlere ,güya Nakil yerine akıl dini olduğunumu ispatlayacağız ? kur'anı ve sünneti eğip bükmek onları ( inanmayanları ) hidayete mi erdirecek ? Ne dir bu halimiz ?İnsanların neye nasıl inanacağını biz mi tayin ediyoruz ?kur'an anlayışımız böyle olmamalıydı .ortada bir yanlış var!!


Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır.
selam ile.

hiiic
1. May 2011, 07:51 PM
Öyleyse eğer ben bir insanın ateşte yanmadığını idda ederek senin inandığın islamı külliyen red ediyorsam günahını vebalini boynuna üstelenebilecek misin?

Kuran masal kitabı değildir, çelişkili dinden uzak durmamı bana ayetler emrediyor.
O kadar açıklamamaıza rağmen hala sanıyorsunuz ki yalandan muhalefet ediliyor,,, sanıyorsnuz ki ego tatmin edliyor (suçlamanızdan ötürüde teşekkür ederim, günahımı almasanız kim alacak)

İbrahimin mancıknıkla ateşe atılırkenki yaşadığı diyaloglar;;;;; (burayı dikkatli oku!) müslümanları en kötü savaş şartlarında işgallerde bile kolunu kıpırdatmayacak hale sokmak isteyen YHUDİLERİN uydurmasıdır ve buna inanmak insanı dinden çıkarır, kafir eder... bu iddalı konuşmamın hesabı bana ait,,, zaten sizin ortaya attığınız ve savunduğunuz kıssasların Vebali Sonucu da size aittir.

Sizin dininiz size bizim dinimiz bize..
Ama Kuranda böyle yazıyor diye iftira atmayın, kim bunu yaparsa adaletle şahitlik ederek doğrusunu savunurum...

gerçek hanif
1. May 2011, 08:11 PM
Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol."

Allah'ım ben bu ayetini okuyunca Ateşe atılan peygamberini yakmadığını anladım.Bunu anlamakla Dinin afyon yüzünü anladığım için pişmanlığımı dile getirsem Allah(c.c) bana ne derdi ?

Allah'ım kur'ana kıssalar koymuşsun biz bunları zahirde olduğu gibi anladık,Afyon yüzüymüş meğer ,şimdi burda anladık dersek bağışlanmazmıyız ?
selam hidayete tabii olanlara.

gerçek hanif
1. May 2011, 08:20 PM
Akıl akıldan üstündür derler.Belki sizin aklınız ve ilminiz bizden fazladır.Allah ilminizi arttırsın.
Fakat dayatma insanları reflekse sürükler.İlla böyledir,benim dediklerimlerin dışındakiler hurafe,israliyat,menkıbe,Dinin öteki yüzü demek doğru değil. Benim onun ,bunıun dediği değil.Kur'an ne derse o.esenlikle.

Derin Düşünce
1. May 2011, 10:10 PM
Kardesim hiic, kasıtlı olarak bilişsel carpıtma yapıyorsun gorunen bu. Gercekten bir algı sorunu var ortada. Neden sen herkesin anladıgı gibi anlamıyorsun yazılarımızı? Yoksa okumuyor musun? Bu konuda sadece sen varsın yazılanları anlamayan. Sadece algı sorunun oldugunu dusunmek istiyorum. Cunku ben degişik baslıklarda da senin bu tutumuna rastlıyorum. Biz bambaska seylere isaret ediyoruz sen bize zaten hemfikir oldugumuz, senden daha farklı dusunmedigimiz konuları getrip baska seyler anlatıyorsun. Ve işi cevirip bizleri sucluyorsun. Birde ustunune alakasız ayetler getirip bizlerin imanını sorguluyorsun, sirkle sucluyorsun. Aklın basındamı kardesim senin. Neden boyle yapıyorsun. Yahu konunun basından beri sadece bir seye itirazımız oldu nedir bu savruk savunma. Bak sana 2x2 nin 5 oldugunu ispatlayayım kucuk bir fıkra ile.

Unlu bir bilim adamı afrikada bir kabileye gider. Kabile liderine sorar
-2x2 kac eder
Kabile lideri:
-5 ader der.
-Nasıl olur? der bizim bilim adamı
Kabile lideri 2 ayrı ip alır. Once bir ipe 2 dugum atar sonra diğer ipe 2 dugum atar. Sonra bu 2 dugumlu 2 ipi birbirine baska bir dugum atarak baglar ve sayar. Toplam 5 adet dugum vardır.

Yani? Kime gore 5 kime gore 4..
Arife tarif gerekmez hiic. Acıkcası sana sasıyorum kardesim. Gercek ve dogru din seninse, sende kalsın. Umuyorum nefsin degildir sana yon veren. Demekki; kıssaları kurandan okudugu gibi anlayan herkes sirke dusmustur oylemi.? Yazık cok yazık. Evet ben kıssaları okudugum gibi anlamıyorum, aynen senin gibi anlıyorum. Ancak bizler gibi anlamayan insanların tumunu sirkle itham etmekten Allaha sıgınırım. Bu serdir. Bu fitnedir. Cesaret gerektirir. Bende o cesaret yok. Ben ilah degilim. Allah adına konusamam.

Son kez tekrar ediyorum…

Bu kitabın bir amacı var. Bu kitap bize dogru ile yanlısı gosteriyor, bir ögüt bir hatırlatma. Kendisine uyanlar icin sifa ve kurtulus kaynagı. Üzerinde cok spekülasyon yapılıyor. Dogaldır cunku Allah; her okuyanın aynısını anlamasını istese idi, herkesin aynı seyi anlayacagı bir kitap gonderirdi. Goruluyor ki o bunu arzu etmedi. Herkes yasadıgı tarihe, cografyaya, kültüre, cevreye, egitimine gore farklı anlamlar cıkarmaktadır. Bizim itirazımız; Afyon din kavramı ile yani sirk dini kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını, "kurandan okudugu gibi anlayan" muminlerinde sokulmasınadır. Tevrat nakillerini bizde kabul etmiyoruz, okundugu gibi anlamaktan bahsediyoruz. Bunun dısında itirazımız yoktur. İnsanlara hem kuran yeter diyecegiz, hemde; hayır sen kurandaki deve kıssasını, yunus kıssasını okumussun ama yanlıs anlamıssın seni uyutmuslar, sirke dusmussun diyecegiz... Bu cehalettir. Bizce aslolan, kuranda anlatilan bu kissalardan cikarilacak asıl mesaj ve gayelerdir. Bizim uzerimize bizzat taalluk eden, bizi ilgilendiren asil is budur. Vakilik bizi bizzat ilgilendirmez. Konun icerigine takılıpta hayır kayadan deve cıkmaz, ates adamı yakmaz, sunnete aykırı diyerek, inanmıs insanların dimaglarını zorlamak gereksizdir. Sonucta ne turlu anlarsa anlasın kul asıl gayeyi bilir. Asıl Gaye Allahtır. Ondan hasyet duymak, ona saygı duymak ve onun bilincinde bir yasam surmektir. Bu kissalar ve mucizelerde anlatilan meseler nasil olursa olsun, nihayetinde cikaracagimiz mesaj ve gaye asla degismeyecektir. Kurandan; her asir ve millet, her fert kendi mesajini kendisi cikaracaktir. Bunun dısında itirazım yoktur.

Bu konuyada daha fazla yazı ve yorum yazıp, sen kardesimi daha fazla nefsinden konusturmayacak ve seytanlarımıza fırsat vermeyecegim.

Selam hidayete tabi olanlara.

hiiic
1. May 2011, 11:51 PM
Kusura bakmayın, siz daha etin ateşte yanacağı, denzin sopayla yarılmayacağı, ayın bölünmeyeceği, kuşların taşlıyamayacğı gerçeklerini kavrayamamışsanız,,, benim sizinle müzakere yapacak bir konumum yok.

Galileo inatla dünya yıvarlaktır derken, onu idama götüren din adamları ile kendi aranızdaki benzerliği anlayabilecek olgunluğa erişemediyseniz de zaten sizinle müzakere yapacak değilim.
Sizin dininiz (hurafeleriniz) size benim dinim bana.
Yakında kimin hak kimin sapıklık olduğunu göreceğiz nasıl olsa. Benim sizden öğreneceklerim gerçekdışı alakszızlıktan başka bişey de değil.

------------------------
İki doğru birbiriyle asla çelişmez "Galileo" (din adamları kendisini çok iyi tanır) Allah rahmet eylesin.

hiiic
1. May 2011, 11:57 PM
Bu kitabın bir amacı var. Bu kitap bize dogru ile yanlısı gosteriyor, bir ögüt bir hatırlatma. Kendisine uyanlar icin sifa ve kurtulus kaynagı. Üzerinde cok spekülasyon yapılıyor. Dogaldır cunku Allah; her okuyanın aynısını anlamasını istese idi, herkesin aynı seyi anlayacagı bir kitap gonderirdi. Goruluyor ki o bunu arzu etmedi. Herkes yasadıgı tarihe, cografyaya, kültüre, cevreye, egitimine gore farklı anlamlar cıkarmaktadır. Bizim itirazımız; Afyon din kavramı ile yani sirk dini kavramı ile kastedilenin icine, kuran kıssalarını, "kurandan okudugu gibi anlayan" muminlerinde sokulmasınadır. Tevrat nakillerini bizde kabul etmiyoruz, okundugu gibi anlamaktan bahsediyoruz. Bunun dısında itirazımız yoktur.


Demek ki; Okuduğunuz mealler metne bağlı değil, hurafe ve rivayet kaynaklı, buradan bu anlaşılıyor... Allaha dua ile ilminizi artırmasını dileyiniz. Allah hidayet versin.

Örnek;

-Müslümanlar alnındaki secde izinden tanınır DEĞİL müslüman vechinden yaptığı işten tanınır

Örnek;

Ebabil Kuşları DEĞİL Fırtına Boran

Örnek

Musanın asa sı DEĞİL Musanın birikimi

Örnek;

İbrahimi ateşe atın ; İbrahimin hayatını yakın

Doğruyu aramak dururken dikilip çakılana ve atalarının sapıklığına devam edene diyecek sözüm yok bu saatten sonra


Allah ilmimizi artırsın hidayet versin...

Miralay
2. May 2011, 08:28 AM
Selam hiiiç kardeşim.
Hem sen hem de derin düşünce kardeşim çok takdir ettiğim kardeşlerimsiniz.
Savunduğun değerler çok kıymetli. Lakin Derin düşünce kardeşim de, defalarca sana muhalif olmadığını beyan etti. Sadece ortada bir yazılanları anlama sıkıntısı olduğuna kanaat getirdim. Evet doğrusun; insanlar rivayetlerin peşinde koştukça Kur'anı her zaman yanlış algılayacak. Fakat biz "Kur'an kendi kendisinin tefsiridir." diye savunmuyor muyuz? Kur'anda da böyle yazıyor. Azıcık Kur'anla haşır neşir olan birisi bile yanlış meal ve tefsir çevirilerini hemen yakalar. Sen bu konuda kafanı yorma. Yanlış algılayanları da uyarmak ve doğrusunu anlatmak zaten tüm müslümanların, yani bizlerin de görevi.

Bir kişinin yaptığı Kur'an meal,tefsir ve tebyinlerine bağlı kalırsak, biz de sapıtanlardan oluruz Allah korusun. Aksi takdirde tekrar başa döner ve "Allah odaklı değil, şahıs odaklı din" de kalakalırız. Biz değil miyiz adı alim ya da ne olursa olsun takılıp kalmayalım? Şahısları bir kenara koyalım. Onların isabetli ilimlerini alalım; gerisini aklımıza,mantığımıza ve Kur'ana sorgulatalım diye... Aksi takdirde biz de alimler sultasının çarkları içinde kaybolur gideriz. 1200 yıl öncesinin alimlerini bir kenara atıp ta, günümüz alimlerine mi sarılacağız. Ya hepsini kabul ederiz; ya hiçbirisini kabul etmeyiz; ya da doğru bilgi kimde varsa onu alırız. Bırakalım herkes Kur'anı okuduğu gibi anlasın. Sonuçta aklın yolu birdir. Bizim amacımız müteşabih ayetlere takılmamak. O ayetlerle ilgili ilimde derinleşmiş olanlara sözü bırakalım. Biz alacağımız dersleri alalım.

Hiç kimseyi tekfir etmeye, müşrik demeye hakkımız yok. Zira bizim bile gideceğimiz yerin cennet mi cehennem mi olacağını; hesabımızı nasıl vereceğimizi bilmez iken...

Bizler muhkem ayetlere bakalım; müteşabihlerden de ibret alalım.

Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.

Derin Düşünce
2. May 2011, 08:40 AM
Soylesem anlamı yok sussam gonul razı degil.

Kardesim Hiiic; senin bu kafandakiler, 1920 lerdeki İngilizlerin baslattıgı islamı islamla yok etme girisiminin, planının bir urunudur. Don ve aynaya bak kardesim, İslam adına bilinen ne kaldı elinde. Kurban? Hac? Namaz? Oruc? Zekat? Hepsini aldılar elimizden. Elbette bunlar yoruma acıktır velakin isin icinden cıkamayınca toptan terkettik. Kendi kendimizi bıcakladık. Gulumsemeyi zekattan, affetmeyi infaktan saydırdılar bize. Bizim gibi anlamayanı düsman gordurup, kafir ilan edip kırdırdılar. Allahın ipine sarılmaktan bahsederken hepimiz o ipi kendimizden baskasına layık gormedik. Hersey bittide... mutesabihatı tevil konusumu kaldı birbirimizi cehennemlik ilan edecek. Allah akıl fikir versin.

Sen hala anlamıyorsun. Yada anlamak istemiyorsun.
Ben seninle mezhep taassubu olmayan biri olarak konusuyorum.
Kuran kıssalarını bu sitede genelin ve senin anladıgın gibi anlayan, anlatan biri olarak konusuyorum.
Su yukarıda yazdıgın kıssaların teviline katılan ve hak veren biri olarak konusuyorum.
Bu kıssaları senin anladıgın gibi anlayan biri olarak konusuyorum.
Kıssaların tevilinde senden farklı dusunmuyorum daha kac sefer yazayım.?

Sen ısrarla ve buyuk bir cesaretle hepimizi cehennemle tehdit ediyorsun. Sizlerin Anneleriniz babalarınız, kardeslerinizde sizin gibi mi anlıyor kıssaları? Yoksa okudugu gibi mi anlıyorlar. Okdukları gibi inanıyorlarsa, Onlarda mı sirk icinde? Onlarada siz cehennemliksiniz dogrusu bu mu diyorsunuz? Senin benim gibi anlamayanları cehennem odunu yapacak kadar ileri gitmeyi bırak. Lutfen kardesim dur artık. Gittigin yol, dogru bir yol degil. Yontem yanlıs. Haddi zorluyorsun. Rijit bir tutum sergiliyorsun. Hatırla lutfen; herkesi tekfir ediyor, reddiyeler duzenliyorlar diye düne kadar kınadıgımız insanları dusun ne olur. Ne farkın kaldı senin onlardan. Aynı hastalıga tutulmussun. Bu hastalıgın adı Tekfir ve hakir gorme hastalıgıdır. Kibir ve nefs sarmasın ruhumuzu. Bu anlayısınla ilerlemeye devam edersen, tek kişilik dininle, tek basına yasar ve ölürsün. Cunku senden baska musluman yok etrafında. Boyle davranıslarda bulunanlar, hala Allah varmı yokmu ikileminin icinde suruklenir dururlar, velakin sitelere yazmaya geldimi mangalda kul bırakmazlar. Sen hala gecmissin karsımıza neyin dogru neyin hak oldugunu yakında gorecegiz diyor, alakasız ayetler getirip tehditler savuruyorsun. Yanlıs bir yontem.

Senden baska herkes anladı da bir tek sen anlayamadın. Belkide anladın ama kabullenmek zor geliyor. Bilmiyorum. Hem kardesim, Ne demek senin dinin sana benim dinim bana. Hangi dert icin buradayız bizler? Bu kadar kolay mı bunu soylemek. Bizemi layık gordun, gercekten bunu hak ediyormuyuz biz. Bunu hakedecek ne yaptık? Bu din hepimizin kimse kafasından dinler uydurup sahiplenmesin. Allahın acıkca uyarmadıgı konuları din haline getirip onumuze sunmayın. Ben hakkı yılmazın mealinede bakıyorum, Mustafa islamoglunun da, yasar Nurininde, edip yukselinde, ayrıca Kuranmeali.org sitesinden diğer meallerede.. Senin anlattıgın gibi meal cevirenide gormedim. Bu senin hezeyanın. O mealleri tefsir ve teybin edenler ise yorumlarını ve birikimlerini eklemislerdir eserlerine. Muellifinin bilgisi ve tefekkuru ile sınırlıdır hersey. Dikkat edin hepsi altına sunu yazar. “Dogrusunu Allah bilir” Ama sen bunu soylemeye bile gerek duymuyorsun. Ben dogruyum ben haklıyım diyerek reddiyeler yazıyor insanları sirk icinde yuzen cehennem odunları ilan ediyorsun. Sana gore senin gibi anlamayan herkes cehennemlik sirk icinde yuzuyor. Bu nasıl bir sapkınlık. Bu baslıkta boylesine gereksiz bir konuyu seninle tartıstıgım icin cok uzgunum. Velakin uyarmak borcumuzdur. Allah hepimize hidayet etsin.

Selam Hidayete tabi olanlara.

gerçek hanif
2. May 2011, 11:49 AM
Piiirrr......

daha başka söze lüzum yok.İstersen artık üzerine gitme.Emeğine sağlık.Yeter bu kadar.

Derin Düşünce
2. May 2011, 02:00 PM
Dostlarım! Kurandaki butun kavramların, bir muhkem birde mutesabih kısımları vardır. Kuranın bize emir ve tavsiye buyurdugu iman; muhkem kısımlara yorum ve tartısmaya mehal bırakmayacak bir sekilde inanmaktır. Kuran bu hükümlere Aliimran 7'ci ayette “İlahi kitapların anaları” der. Muhkem ayetler kuranın aksiyonlarıdır. Dinamikleridir.

Mutesabih alan ise muhkemden cok farklıdır. Biz bu cagda yasayan insanların, bizden oncekilerin ve bizden sonrakilerin tekamul asamalarına gore, zamana, mekana ve kişilerin subjektif dunyalarına gore anlam ve boyutlar kazanacak alandır. Bizler kuran kaynaklı her kavramın muhkem ve mutesabihini tespit ederek, insanların o kavramlarla ilgili tavır ve dusuncelerini bu tespite gore degerlendirmeliyiz. Mutesabih alanın sirkle alakası yoktur. Yoruma acıktır.

Allah tektir, askındır, mutlak kudret sahibidir. Mutlak hurriyet sahibidir. Bizler parca varlıklar oldugumuz icin Onun kulli olan kudretini kavrayamayız. Onun adına konusmak cok ciddi bir durumdur. Ayetleri ekip bukerek alakasız yerlere cekmeyelim. O zaman nefisler ilah olur mazaallah. Allah hicbir parca varlıga benzemez. Hicbir parca varlık O’nu tanımada bize ornek olamaz.

Rabbimiz bizlere hidayet nasip eyle. Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin. Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.

Muhabbetle

gerçek hanif
2. May 2011, 04:47 PM
Anladık anlayacağımızı Piiiiirr...yeter yahu artık.Kabak tadı verdi.vesselam.

Derin Düşünce
2. May 2011, 05:03 PM
Hepimizin derdi aynı ustad. Kabak tadı verecek bir durum yok. Munazara edecegiz ki dogruyu bulabilelim. Yazan ve okuyan kardeslerimiz Hakkınızı helal ediniz.

Selam ve dua ile.

pramid
2. May 2011, 08:07 PM
Her insanın putları var mı? Putun tanımını “sıkı sıkıya bağlanılarak kendisinden bir beklenti olunan ve savunulan şey” olarak yaparsak sanırım hepimizin bir veya birkaç putu var anlamına gelecektir. Peki putlaştırma her şeye yapılabilir mi? Örneğin Kuran, bir kişi, para, mal, mülk, bir düşünce veya bir siyasi parti vb…

İbrahim Peygamber’in örneklerinde yukarıdakine çok benzeyen bir put tanımı yapılır. Bu tanımın içerisindeki “savunma ve sığınma” ifadeleri can alıcı noktalar olarak karşımıza çıkıyor. İbrahim karşısındakilere “Kendinizi adadığınız bu putlarda neyin nesidir? Siz ve atalarınız açık bir yanılgı ve sapkınlık içerisindesiniz!” (21/52-54) diyerek karşısındakileri eleştirdiğinde tepkileri normal olan insanlar, İbrahim putlarına zarar verdiği anda İbrahim’i ateşe atacak kadar kendilerini kaybeder duruma gelebiliyorlar.

Öğütlerle dolu olduğu için sıklıkla işaret edilen İbrahim örneğinde insanın içerisinde olacağı psikolojik bir durumu izleyebiliyoruz. Tartışmalar sırasında bazen karşımızdaki insanın aniden farklı bir psikolojiye girdiğini ve normalde yapmayacağı davranışları yaptığını görebiliriz. Bu, karşımızdaki insanın putlarından birinin üzerine bırakılan “bir ayak izidir.” Gelinen bu noktadan sonra artık her iki taraf içinde tehlikelidir.

biraz daha temkinli olalım

hiiic
3. May 2011, 12:42 AM
Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak:
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında öküz var, onun altında balık;
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.

M.Akif ERSOY (Safahat)

kuman
24. March 2013, 02:35 AM
Benim kuran bilgim herhalde anaokulu seviyesindedir ne ayte numaralarını bilirim sadece okudukça aklımda kalan bazı şeyleri bilirim o kadar.

Kuranda kıssa lar ders çıkarmamız içindir. okuyan herkes bir ders çıkartır. İbrahim peygamber yunus peygamber vs.
Şimdi balığın yuttuğu elçi elçilik ona verildikten sonra korkup kaçmış ve allahta ona ceza vermiştir sonra tevbe edip halkına döndükten sonrada 100 bin kişilik bir şehrin ceza görmesini engellemiş yani ordaki insanları Allahın yoluna sevketmiştir diye hatırlıyorum.
Benim burdan anladığım Allahın Eliçisi bile korkabiliyor ve arkasında Allah olsa bile bir insan korktuğuna göre insanların korkuları normaldir ama tevbe edince herşey düzeliyor ve kendi halkını kurtarabiliyor hemde 100 bin kişilik bir halkı o zamana kadar kaç elçi o kadar insanı kurtarabilmiş ? Asıl önemli olan bu Balık yutmuş yutmamış önemli değil.
Elçi Musa bir katil bugün olsa tutuklanır ceza indirimi alır belki ama hapse gider Habil nefsi müdafa bile yapmıyor Allahtan korktuğu için.
Elçi Nuhun oğlu kafir, Elçi Lutun karısı kafir, Kafir firavunun Karısı İmanlı.
Demek ki öbür tarafta Hamili yakınımdır yok. Demek ki bu dünyada Cinayet dahi işleseniz Tevbe ederseniz Elçi bile olabiliyorsunuz.
Gerisini siz zaten düşünüyorsunuz. Ben sizi okurum.

Ancak bir sorum var Elçi İsa nın yerine ölen kişi ve insanların onu İsa gibi görmesini sebeb olan şey neydi ?

merdem
25. March 2013, 02:12 AM
Benim kuran bilgim herhalde anaokulu seviyesindedir ne ayte numaralarını bilirim sadece okudukça aklımda kalan bazı şeyleri bilirim o kadar.

Kuranda kıssa lar ders çıkarmamız içindir. okuyan herkes bir ders çıkartır. İbrahim peygamber yunus peygamber vs.
Şimdi balığın yuttuğu elçi elçilik ona verildikten sonra korkup kaçmış ve allahta ona ceza vermiştir sonra tevbe edip halkına döndükten sonrada 100 bin kişilik bir şehrin ceza görmesini engellemiş yani ordaki insanları Allahın yoluna sevketmiştir diye hatırlıyorum.
Benim burdan anladığım Allahın Eliçisi bile korkabiliyor ve arkasında Allah olsa bile bir insan korktuğuna göre insanların korkuları normaldir ama tevbe edince herşey düzeliyor ve kendi halkını kurtarabiliyor hemde 100 bin kişilik bir halkı o zamana kadar kaç elçi o kadar insanı kurtarabilmiş ? Asıl önemli olan bu Balık yutmuş yutmamış önemli değil.
Elçi Musa bir katil bugün olsa tutuklanır ceza indirimi alır belki ama hapse gider Habil nefsi müdafa bile yapmıyor Allahtan korktuğu için.
Elçi Nuhun oğlu kafir, Elçi Lutun karısı kafir, Kafir firavunun Karısı İmanlı.
Demek ki öbür tarafta Hamili yakınımdır yok. Demek ki bu dünyada Cinayet dahi işleseniz Tevbe ederseniz Elçi bile olabiliyorsunuz.
Gerisini siz zaten düşünüyorsunuz. Ben sizi okurum.

Ancak bir sorum var Elçi İsa nın yerine ölen kişi ve insanların onu İsa gibi görmesini sebeb olan şey neydi ?


Bu gercekten Allah'tan bir mucize olsa gerek. Isa Peygambere inanmayanlar ( kalpleri kilitli olaranlar, gözlerine perde cekilmis olanlar ) O'nun yerine öldürüleni ISA olarak görmüslerdir, ki sapikliklarinda israrlarinda devamli kalmakla cezalandirilanlar ( sonradan ücleyenler ) olabilir. Günümüze kadar ulasan Allah'in TEK'ligine inananlar ve ISA peygamberi Allah'in elcisi olarak kabul edip iman edenler, ödürülenin ISA peygamber olmadigini bilenlerden olabilirler. Allah'in mucizeleri sonsuzdur ve istedigine bildirir/gösterir.