PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Dinin kompetanlarının özellikleri


pramid
13. April 2011, 07:36 PM
Aşağıda hiçbir tarihsel/dinsel kimlik adı anmadan, kendilerini bir Kitap’a nisbet edenlerin özelliklerini tavır ve davranış tarzları bakımından okuyacaksınız. Bakalım Ehl-i Kitap kimmiş?



1- Üzerinden zamanlar geçtikçe yanlarındaki Kitabı dünya malı yığma vesilesi haline getirirler. Kitabın sadece “ehli” olmakla işin biteceğini sanırlar. “Nasıl olsa mağfiret edileceğiz” derler. (bkz. A’raf; 169). Bu nedenle en önemli özellikleri “fırka-ı naciye”nin kendileri olduğu iddiasıyla “kurtulmuşluk vehmi” içinde olmalarıdır.



2- Öyle donmuş, katılaşmış ve taşlaşmışlardır ki ellerindeki Kitabı dünya malına alet etmeme çağrısı yapan uyarıcıları, hatırlatıcıları şaşkınlıkla karşılarlar. (bkz. A’raf; 63). Çünkü Kitâp onların tapulu malıdır, bu işin sahibi ve kompedanı onlardır. (!).



3- Bu tür uyarılarda bulunanları kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Fakat uyarıya kulak asmak işlerine gelmez. (bkz. En’am; 20). Çünkü içine girdikleri kurtulmuşluk vehmi onlara kafa konforlarını iade etmekte, asude gölgeliklerde gayet mutlu yaşayıp gitmektedirler.



4- Kendi elleriyle yazdıkları bir takım kitapları ruhanîleştirirler. “Bu Allah’tan” diyerek vehbî yolla yazdırıldığını söylerler. Dahası az bir paha (para, makam, mevki, taraftar çoğaltma, karizma, şöhret) karşılığı satarlar. (bkz. Bakara; 79). Allah’ı ve Kitap’ı bunları sağlamada kolay ve ucuz bir sermaye olarak kullanırlar. Oysa karınlarına ateş doldurduklarının farkında bile değillerdir. (bkz. Bakara; 174).



5- “Bizden başka kimse cennete giremeyecek” derler. Kendi dininden başkasını cennete layık görmezler. Oysa bu sadece bir kuruntudur. ‘Madem öyle ölümü hemen isteyin?’ deyince birden gizli günahlarını ve kötü işlerini hatırlayarak yerlerinde çakılıp kalırlar. (bkz. Bakara; 111).



6- Sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü uyarılara kulak asmazlar. Allah’ın ve Kitap’ın ellerinden gittiği vehmine kapılırlar. Kendi dışlarından bir ümminin gerçekleri onlara hatırlatması onlara zor gelir. Sülük gibi Kitap’a yapışırlar ama içinde ne dediği umurlarında bile değildir. Hiç okumamış gibi tüm uyarılara karşı arkalarını dönerler. (bkz. Bakara; 101, 179).



7- Kendilerine “iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, sevgi, vicdan, merhamet, adalet, söz, namus, vefa çağrıları nereden gelirse gelsin inanın, bunlar da Allah’tandır” denince “Biz sadece bizde olana (indirilene) inanırız” derler. Ellerindeki kitaba sıkı sıkıya sarılır, başkasını dışlarlar. Bu sözlerin sadece kendi Kitâplarında olduğunu zannederler. Halbuki o sözler evrensel olup insanlık vicdanında (basairu li’n-nâs) ve Kitabın anasında/özünde (ummu’l-Kitâp) yazılıdır. Aynı kaynaktan gelmektedir. Yanlarındaki kitabı tasdik edici, doğrulayıcı ve sürdürücüdür. (bkz.Bakara 91).



8- Allah’ın sevgi ve merhametini (rahmet) tekellerine alırlar ve kendileri dışında kimseye inmesini istemezler. (bkz.Bakara; 105). Çünkü onlar doğuştan Allah’ın ve Kitâp’ın sahibi ve varisidirler. Allah onlardan başkasının Allah’ı olamaz. Kitâp’ın, zahiren de olsa bekçiliğini yaptıklarına göre Allah yalnızca onlara çalışmalıdır (!).



9- Doğruyu yanlışla karıştırırlar, bile bile gerçeği gizlerler. İşlerine gelmeyeni görmek istemezler. Kitabın işlerine gelen yanını alır, gelmeyen yanını unutmak isterler. (bkz. Al-i İmran; 71) Özellikle de mal ve mülk ile ilgili ayetlerine fena bozulurlar. Örneğin “Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki ihtiyaç fazlası olan her şeyi” ayeti keşke inmeseydi diye gizli duygular taşırlar.



10- Kendi kitaplarına bağlı olmayanlara karşı sorumluluk hissetmezler. Öyle ki bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilmedikçe iade etmezler. “Ümmilere (dışımızda olanlara, dinimizden olmayanlara, kitabımıza inanmayanlara) karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur.’ derler. (bkz. Al-i İmran 75). Hatta başka dinden bir kadını “cariye” yerine bile koyabilirler.



11- Okuduklarını Kitâptan sanasınız diye Kitâbı okurken dillerini eğip bükerler. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde “Bu Allah katındandır” derler. Bile bile iftira atmaktan çekinmezler (bkz. Al-i İmran; 78).



12- Dinde aşırı giderler. Allah’ı bırakıp elçisini ilahlaştırırlar. Allah’ı bırakıp Kitabını fetişleştirirler. Allah’ı bırakıp kuluna taparlar. Allah’ı bırakıp alimlerini, din adamlarını, rahiplerini, hahamlarını, müfessirlerini, müçtehidlerini, şeyhlerini, şıhlarını, kutuplarını, hocalarını, imamlarını, seyyidlerini, azizlerini, velilerini, kutuplarını, gavslarını, maguslarını, mollalarını, gurularını, racalarını Rabb ittihaz ederler. Onların sözünü Allah’ın sözü yerine koyarlar. Kitabı anlayıp gereğini yapacakları yerde onu türlü maskaralıklara alet ederler. Ayetleri muska yaparlar, ölülerin arkasından okurlar, tılsım çıkarırlar, şifre ararlar. İşaret edilen yöne gitmeyi bırakıp, işaret parmağının kendisi ile uğraşıp dururlar (bkz. Al-i İmran; 64, Tövbe; 31, Bakara; 102, Nisa; 171).



13- Allah’a ve ahiret gününe inanıyor görünmelerine rağmen dünyaya karşı insanların en açgözlüsüdürler. Hatta müşriklerden bile daha hırslıdırlar. Her biri ister ki bin yıl yaşasın. Oysa uzun yaşamak hiç kimseyi azaptan kurtarmaz. (bkz. Bakara; 96).



14- Üzerlerinden uzun zamanlar geçince kalpleri katılaşır. Kitâp artık kalplerine heyecan, ruhlarına can veremez hale gelir. (bkz. Hadid; 16). Yanlarındaki Kitâp artık bir tapınak kitabı olmuştur. Okusalar da okumasalar da fark etmez. O artık bir Kitâb-ı Mehcur’dur. (terkedilmiş, unutulmuş Kitâp). Eh, artık onun da sadece “ehli” olunur…

hiiic
14. April 2011, 10:03 PM
Allah razı olsun, gözümün önüne patronum geldi :)