PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Demokrasi şeytani aldatmacadır


AHMED KILICKAYA
10. April 2011, 10:45 PM
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

DEMOKRASİ
ŞEYTANİ ALDATMACADIR

DEMOKRASİ’NİN VAKIASININ İRDELENMESİ

Demokrasi: Latince “demos” / halk, “crasi” / yönetim kelimelerinden türemiş bir kelimedir. “Halk Yönetimi” demektir.

Bunun siyasi bir kavram olarak ortaya çıkması; Avrupa’daki siyasi tarihi tecrübenin ürünüdür. Zira Avrupa’da feodalizm / ağalık sistemi, teokrasi / din istismarcılığına dayalı yönetim ve krallık sistemlerinin tiranlık / despotluklarından bıkan halklar, mevcud yönetim sistemlerinden ve meşruiyet kaynaklarından nefret ettiler. Hakim zümreler,halkların yönetime ve yöneticilere karşı duydukları bu nefret ve öfkeyi indirmek için “demokrasi” kavramının içini doldurmaya başladılar.
Asırlardır yaşanılan zulümlerden kurtuluş yolu ve umudu olarak halka;
-“artık yönetim senin / halkın elindedir”
-“senin / halkın dediği olacaktır”
-“halk kendi kendini yönetecektir”
-“yasama, yürütme, ve yargı erklerinin meşruiyet kaynağı
halktır”
-“egemenlik halka aittir”
-“halk artık özgürdür”
gibi vaadler, sloganlar ve söylemler çoğaltıldı.

Günümüzde de hemen hemen bütün dünyada özellikle de İslam Aleminde “demokrasi” sakızı çiğnenmektedir, şarkısı söylenmektedir. Öyle ki “demokrasi” kamuoyunda baskın bir söylem haline getirildi. Demokrasiye karşı gelmek ise; cesaret gerektiren bir iş haline geldi.Zira demokrasiye karşı gelindiğinde oluşturulan “mahalle baskısı” sonucu “diktatörlük” yanlısı, olmakla suçlanmaya, kınanmaya, ve dışlanmaya maruz kalınmaktadır.

Hemen herkes “demokrasinin faziletinden” bahsediyor, demokrasiye davet ediyor, demokrasi açısından eleştiriyor, fakat demokrasinin kendisi yani ona atfedilen temel kavram ve söylemlerin vakıası pek irdelenmiyor. Aslı nedir, ne kadar gerçekcidir ve doğrudur?!. Bunlar pek araştırılmıyor, sorgulanmıyor.. Bu çalışmamızda biz bunu yapmaya yani “demokrasi putuna” karşı İbrahimi tavır koymaya çalışıyoruz.

“Demokrasi” Söyleminin Vakıası:
Şaşkınların gördükleri çıkış yoludur

“Halk Yönetimi” ne demektir?!. “Halk” nedir yada kimdir?!.. Halk, bir ülkede yaşayan insanların tamamı mıdır, yoksa sadece seçmenler midir?.. Seçmen olmayanlar halktan sayılmıyor mu?. Seçmen olmak şartlarını halk mı belirliyor?!.. Tabiiki hayır!.

“Yönetim”den kast edilen nedir?!. Yöneticilerin belirlenmesi midir, yoksa hak ve hukuku belirleyen kuralların belirlenmesi midir, yoksa her ikisi mi?!. Halk hukuk belirleyebilir mi?!.

Halkın hak-hukuk, kanun, düzen belirleme kabiliyetinin olmadığı zahir bir durumdur. Geçmişte de günümüzde de dünyanın her yerinde kanunları, düzenleri, hukuku halk belirlememiştir, belirlemiyor ve belirleyemez. Çünkü kanun ve hukuk belirlemek çok derin ve kapsamlı bir bakışı ve ilmi gerekli kılar. Zira kanunlar, kurallar ve hukuk çok yönlü etken ve edilgenleri olan insan ve ilişkileri hakkında konulmaktadır. Onun için kanunları ve hukuku bu konuda belirli bir ilmi birikimi ve uzmanlığı olan “hukukcular” diye bilinen bir zümre hazırlar. Kaldı ki onların da bu girift iş için ihata eden / yeterli ve kuşatıcı ilime ve kapsamlı bakışa sahip oldukları söylenemez. Çünkü hiç bir insan; içe dönük, dışa dönük, hale ve geleceğe dönük boyutları olan insan hakkında ihata edici bir ilme sahip değildir. O ilme sadece onu yaratan sahiptir. İnsanın bu zaafiyeti günümüzde bütün yeryüzünde müşahade edilmektedir. O halde halkın kanun ve hukuk belirleyemeyeceği açık bir gerçektir.

“Eğememenlik kayıtsız şartsız halka / millete aittir” söyleminin de içinin boş olduğu açığa çıkmaktadır. Zira “eğemen” olan ya da hakimiyet sahibi olan yani hükümleri, nizamları koyan halkın kendisi ise, mahkum olan yani o hakim irade karşısında boyun büken kimdir?!. Eğemen olan / hakim irade sahibi olan halk ise, onun iradesi üstünde başka bir iradenin olmaması gerekir. Peki bu ne derece gerçekcidir. Halk gerçekten hakim midir, yoksa mahkûm mudur?. Yöneten midir, yoksa yönetilen midir?. Temel yasaları, anayasaları, diğer çeşitli yasaları, kuralları halk iradesi mi belirliyor?!. Gerçekte ise dünyanın hiç bir yerinde hiç bir halk yönetildiği anayasayı ve yasaları ne okur ne de anlayabilir. Zira anayasaları ve yasaları “hukukcular” denilen uzman kişiler dahi anlamakta ihtilafa düşerler, kaldı ki halk anlasın !.. O halde anayasaların ve yasaların halk tarafından belirlendiğini söylemek de gerçek dışı bir boş sözdür. Yani yalandır.

Halk yasaları belirlemediği gibi yöneticileri belirlemekte de kayıtsız şartsız irade sahibi değildir. Zira “seçme ve seçilme” belirli şartlara, kayıtlara yani sınırlamalara tabidir. Bu şartları ve kayıtları kim belirliyor?!. Kayıt-şart olmaksızın seçme –seçilme hakkı kullanılabilir mi?!. Kayıt-şart, kural olmaksızın seçim yapılabilir mi?!. Bütün bu sorular üzerinde düşünüldüğünde; “eğemenlik kayıtsız şartsız halka /millete aittir” söyleminin ne kadar içi boş süslü bir yalan söz olduğu ortaya çıkmaktadır.!..

Demokrasiden kast edilen; “doğrudan demokrasi” değil de “temsili demokrasidir” söylemine gelince:

“Temsili demokrasiden” kast edilen ise; “halkın, temsilcileri tarafından yönetilmesidir” denilmektedir. O halde temsili demokraside halkın iradesinin yönetimdeki belirleyiciliği ne derece gerçektir irdeleyelim:

Temsili demokraside temel ögeler; siyasi partiler, parlamento yada halk / millet meclisleri ve seçim prosedürleridir.

-Siyasi partiler; doğrudan halk tarafından kurulamazlar. Birileri bir şekilde biraraya gelirler ve “biz filan partiyiz, size şu şu vaadlerimiz var” diyerek halkın karşısına çıkarlar, propaganda yaparak kendi proğramlarını halka empoze etmeye çalışırlar. Halkı etkileme vasıtalarına ve tekniklerine en çok sahip olanlar bu seçim maratonlarında başarılı olurlar. Yani seçim maratonunda başarılı ve belirleyici olan; doğrudan “halkın iradesi” değil, halka empoze edilen iradedir. Yani yansıtma yapılmaktadır. Duvara çarpıp yankılanan sese “duvarın sesi” yada “duvar ses verdi” denilir mi?!. Aynı şekilde halktan yansıyan sesler yada iradeler de “halkın iradesi” değil, “halkta oluşturulan iradedir”...

“Halkın iradesinden” kastedilen, “halkın çoğunluğunun iradesidir” söylemi de gerçek değildir. Zira dünyada hiç bir seçimde alınan neticeler halkın çoğunluğunu temsil etmez. Mesela Türkiye’deki en son (2007) genel seçim sonuçlarına bakalım;
Türkiye’nin resmi nüfusu: 72.5 milyon
Seçimde geçerli oy: 35 milyon
1.olan partinin aldığı oy: 16 milyon
2.olan partinin aldığı oy: 7 milyon
3.olan partinin aldığı oy: 5 milyon

Şimdi sorgulayalım; 16 milyon 72 milyonun çoğunluğu mudur?! Yada meclisteki partilerin oy toplamı 28 milyon 72 milyonun çoğunluğu mudur?!. Demek ki, “halkın çoğunluğu” söyleminin de içi boştur yada yalan doludur.

Ayrıca halkın seçimde seçmek durumunda olduğu seçenekleri de halk kendisi belirlemiyor. İster yönetici adayları olsun ister ise sorunlara yönelik çözüm seçeneklerini halk kendisi belirlemiyor.

Seçimlerde kullanılan oyların meclise yansımasında %5, %10 gibi barajlar olmasa oylar birçok parti arasında paylaşılır. Yönetim koalisyonlara mahkum olur. Koalisyonlarda ise; seçimlerde halka verilen vaadlerden hiç birisi gerçekleşmez. Zira koalisyon hükümeti kuran partiler “uzlaşma” adına kendi proğramlarından uzaklaşırlar. “koalisyon sözleşmesi” olarak ortaya konulan hükümet programı tamamen halka vaad edilenlerden uzak bir program olur. Partiler de buna mazeret olarak “koalisyonu” bahane gösterirler. Yani koalisyon hükümetlerine şekilsel olarak dahi “demokrasi” demek mümkün değildir, yalandır...

Hükümette istikrar olması, tek parti hükümeti olması için konulan seçim barajlarına ne demelidir?!. Buna da şekilsel olarak dahi “demokrasi” demek mümkün değildir...

Şu halde demokrasi hiçbir şekilde uygulanabilir, gerçekci bir yönetim ilkesi değildir, yalandır, palavradır, ütopyadır. Yani gerçekleşmesi imkansız olan hayaldir.

Kendilerine “İleri demokrasi” denilen ABD dahil bütün AB ülkelerinin hepsinde bu demokrasi sahtekarlığı yapılmaktadır. Küresel yada bölgesel kapitalist baronların heva-hevesleri “halkın iradesi” “demokrasinin gereği” olarak halklara yutturulmaktadır...

“Demokrasiyi” siyasi bir söylem olarak ortaya atanlar dahi “iyi bir rejimdir” diyememişler de “ehveni şer” / “kötülerin en az kötü olanı” diye vasfetmişlerdir.

Şu halde demokrasi ; aydın bir düşünce ürünü aydın bir çıkış yolu değil de dalalet ve zulümat / belirsizlik, çaresizlik ve karanlıklar içinde bocalayan şaşkınların çıkış yolu umudu ile vardıkları bir noktadır. Karanlığın griye yakın tonuna aydınlık diyen zavallıların vardığı noktadır.

Akletmeyenler ve Şeytanı Veli Edinenler Demokrasinin Ardından Giderler

Bu kadar gerçek dışı, içi boş, yalan, palavra olan bu “demokrasi söyleminin ardından insanlar hem de yığınlar halinde niçin giderler?!.

Bu sorunun cevabını Yüce Rabbımız Allahu Teala’nın; insanlığın yolunu aydınlatan, akıllarını ve gönüllerini arındıran, bakışlarını berraklaştıran yüce Kitabı Kur’an-ı Kerim’de buluyoruz:
إِن يَدْعُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ إِنَاثًا وَإِن يَدْعُونَ إِلاَّ شَيْطَانًا مَّرِيدًا لَّعَنَهُ اللّهُ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا وَلأُضِلَّنَّهُمْ وَلأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ آذَانَ الأَنْعَامِ وَلآمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّهِ وَمَن يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِّن دُونِ اللّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلاَ يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا
“O (şirk koşa)nlar, Allah'ı bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, (hayırsız) âsi şeytândan başkasına çağırmıyorlar. (O şeytân) Ki Allâh ona la'net etti ve o da, "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım" dedi. "Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emr- edeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allâh'ın yaratışını değiştirecekler!" Kim Allâh'ın yerine şeytânı veli edinirse, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır. (Şeytân) Onlara söz verir, umut verir, fakat şeytânın onlara sözü, aldatmadan başka bir şey değildir. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Asla ondan kaçmak imkânı bulamazlar.” (Nisa:117-121)

Bu ayetlere göre;
-İsteklerini ve davetlerini /çağrılarını Allah’tan başkasına yöneltmek, bir takım dişilere ve şeytanlara yönelmeye götürmektedir.
-Allah’ın lanetlemiş olduğu şeytan ise onları dalalete düşürür / saptırır.
-Şeytan onlardan bir grubu kendisine eleman edinir.
-Onları boş umutlara / kuruntulara boğar.
-Hayvanların kulaklarını yardırır.
-Yaratılışı değiştirmeye yeltendirir. Genlerle oynamak ve onları değiştirmeye çalışmak gibi…
-Bütün bu uğraşılar ile insanlar şeytanı veli edinmiş ve onun güdüm alanına teslim olmuş olurlar.
-Halbuki şeytanın sözleri, vaadleri, ümitlendirmeleri, çıkış yolları, çözümleri hepsi de yalandan başka bir şey değildir.
İşte demokrasi de bu yalanlardan birisidir.

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

“Ey Ademoğulları; Ben, size; şeytana tapmayın, o muhakkak ki sizin apaçık bir düşmanınızdır, diye ahdetmedim mi? Böyle iken içinizden bir çok kimseleri şeytan yoldan çıkardı. O vakit neye akıl eder olmadınız?” (Yasin:60-62)

وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ إِلاَّ غُرُورًا
“Şeytân, onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez.” (İsra: 64)

“Demokrasi” söylemi ile vaad edilen, insanların umutlarını çoşturan o hoşlarına giden vaadler şunlardır:

Demokratik Şeytani vaadler:

-Özgürlük,
-Eşitlik / Adalet,
-Kalkınma / refah ve huzur,

Bunlar aslında insanın fıtri yapısında yani nefsinde var olan isteklerdir. Aslında bunları vaadetmek, istemek kişiye hiçbir üstünlük de sağlamaz. Asıl olan bunları; insanı insanlıktan çıkarmadan yani saptırmadan insan onurunu muhafaza ederek nasıl gerçekleştirileceğidir!...

Bu kulağa hoş gelen sözcüklere yüklenen anlamları ve vaadleri irdeleyelim:

-Özgürlük:
“Özgürlükten” kastedilen; kişinin her istediğini hiçbir yasaklama ile karşılaşmadan yapabilmesi yada elde edebilmesi halidir. Başka hiçbir iradeye tabi ve mahküm olmamasıdır. Görüldüğü gibi bu da gerçekci ve gerçekleşebilir bir vaad değildir. Böylesi bir durum hiçbir zaman gerçekleşmedi ve şimdi de yok. Zira yeryüzünde insan varolalıdan beri onun istekleri önünde daima yasaklama engelleri olagelmiştir. Başka bir iradeye mahkümiyet hep olagelmiştir. O mahkümiyet ya tamamendir yada kısmidir. Mutlak / sınırsız bir serbestiyet yani özgürlük hiç olmamıştır ve yeryüzünde hiç olmayacaktır, şimdi de yoktur. Buna en büyük engel insanın fıtri özelliğidir / doğasıdır. İnsan doğası gereği sosyal varlıktır. Sosyal yaşam ise kuralların olasını gerekli kılmaktadır. Şu halde mesele; kimin kurallarına yani kimin iradesine boyun büküleceği konusudur.

“Demokratik özgürlükler” olarak dünyaya pazarlanmakta olan “özgürlüklere” gelince:

-İnanç özgürlüğü; İslam dışında her inanç ve inançsızlığı savunabilme serbestliğidir.
-Fikir özgürlüğü; hak ve hakikatların dışındaki her yalan, batıl, iftirayı seslendirme serbestliğidir.
-Şahsi özgürlükler; kadın erkek ilişkilerinde insani onurun kaybolduğu her türlü fuhşiyatın, sapkınlığın serbestliğidir.
-Mülkiyet özgürlüğü, helal haram sınırı olmaksızın malın sadece zenginler arasında dolaşabilmesi serbestliğidir.

İşte bu “Demokratik özgürlükler” insanı insanlık onurundan çıkartan, saptıran, heva ve hevesin kulu kılan şeytani sapkınlıklardan başka bir şey değildir.

Aslında insanlar “özgürlük” isterken kastettikleri uygulamadaki çeşitli boyutları, şekilleri ile “kula kulluk zilletinden” kurtulmaktır. Bunu pek seslendirmeseler de insan doğasında yani fıtri özelliğinde var olan bu “insani onur” duygusudur. İnsan bu onurunu ancak yaratıcısı Alemlerin Rabbi Allah’tan gelen hidayet ile koruyabilir, özlediği o “zilletten kurtuluşa” erişebilir. Bunun ayrıntılı izahını ileride yapacağız inşaallah..

-Eşitlik:
Matematiksel ve fiziki anlamda, eşitliğin olmadığını her akleden bilir. Aslında kulağa hoş geldiği için bu kelime kullanılırken insanların kastettikleri “adalettir”. İnsanlar bütün çeşitleri ile yaşadıkları zulümlere, haksızlıklara karşı insanca ve hakca muamele görmeyi, isyankar bir ifade ile “eşitlik” talebinde yada vaadinde bulunarak sergilerler. Matematiksel ve fiziksel eşitliğin gerçekte zulüm doğuracağı her akleden tarafından görülebilir. Gerçekte istenilen ise; adalettir. “Adalet” hakkı yerine koymak yada vermektir.

O halde “hak” ne olduğu bilinmeden yerine konulamaz. Hakkı tespit neye yada kime göredir.?!. İşte bunu halletmek insanların işi değildir. İnsanlar arasındaki bütün kavgaların, savaşların özünde “hak” iddiası vardır. Onun için herkes kendisinin haklı olduğunu iddia eder. Bunu da kendilerince delillendirmeye çalışır. Onun için lafla ve vaadle adalet olmaz ve gerçekleşmez. Hakkı tespit işi de hidayete muhtaçtır. Zira “hak” ancak Hak’tan gelendir. Esas olan O’dur. Onunla “hak” yerine verilir. Yani Hak’tan gelen hidayet ile “adalet” gerçekleşir Bunun ayrıntılı izahı da ileride yapılacaktır, inşaallah..

-Kalkınma / refah-huzur,
“Kalkınmaktan” kast edilen de; insanın fert ve toplum olarak; düşmüş olduğu kötü durumdan ve zor şartlardan kurtulmak, durumunu düzeltmek, kuvvet kazanmak, gelişmek, refaha ve huzura erişmektir…

Bu da her insanın doğasında olan bir istektir. Bunu seslendirmek de marifet değildir. Marifet; bunu hangi fikir, sistem ile nasıl gerçekleştirileceğidir…

İnsanın ve doğanın doğasını dejenere etmeden, ifsad etmeden, kirletmeden hangi fikir, ideoloji yada nizam, sistem ile sağlıklı kalkınma gerçekleştirilir.?!.

Günümüzde böylesi bir kalkınma modeli uygulamada yoktur. Sözde “kalkınmış ülkelerde” insanlar refah ve huzur içinde değiller. Buhran, bunalım, stres, depresyon ve binbir çeşit hastalıklar, psikolojik ve toplumsal sorunlar içinde bocalamaktadırlar. Ne doğuda ne Batıda, ne Amerika’da insan onurunu koruyarak, insan doğasını ve çevreyi kirletmeden kalkınmış bir toplum modeli yoktur…

O halde gerçek kalkınma ve huzur, refah, tayyib / temiz ve güzel yaşam nasıl gerçekleşir?!. Bu konu da hidayete muhtaçtır. İnsan hidayet olmadan sağlıklı /doğru kalkınma gerçekleştiremez. Sağlıklı /doğru kalkınmanın gerçekleşmesinin yolu yönteminin ayrıntılı izahı da ileride yapılacaktır inşaallah...

Şu halde, insanın doğasına / nefsine hoş gelen kelimelerle de olsa vaad edilen;
-özgürlük,
-eşitlik / adalet,
-kalkınma / refah-huzur
“demokrasi” yalanı ile asla gerçekleşmemiştir. Bunu modernizmin iflas ettiğini seslendiren postmodernist akademisyenler ve yazarlar da Avrupa ve Amerika’da açıkca itiraf etmektedirler. “Üçüncü Yol “arayışına girdiler ve halen arayış içerisindeler. Aslında aradıkları hidayettir, yani İslam’ın ta kendisidir. “İnsanlar için çıkartılmış hayırlı ümmet” olan İslam ümmeti tekrar hayat, izzet, huzur kaynağı İslam’ı hayatlarına hakim kılarak dalalet ehli durumunda olan insanlığa hidayet olarak sunduklarında o arayış içerisinde bocalayanlar topluluklar halinde hidayete erişeceklerdir.

Müslümanlar niçin bu “demokrasi yalanının” peşinden giderler.?!.

Günümüzde insanların yığınlar halinde “demokrasi” söyleminin ardında gidişlerinin sebeplerini yukarıdaki ayeti kerimelerin ışığında şöyle sıralayabiliriz:
-Akletmemeleri,
-Allah’ı tamamen unutmaları, ins ve cin şeytanlarını veli edinmeleri,
-Dalalet ve cehalet ehli olmaları,

Bu durumda olan insanların bu “demokrasi” yalanına kanmalarının anlaşılması mümkündür. Fakat “müslüman” yığınların da bu “demokrasi “yalanına kanmalarına ne demeli?!.
Bunun izahı da Kur’an-ı Kerim’de mevcuttur. Şöyleki;

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنسَاهُمْ أَنفُسَهُمْ أُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ

“(Ey iman edenler) Allah'ı unutup da, Allah'ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, fasık (yoldan çıkmış) kimselerdir.” (Haşr:19)

فَرِيقًا هَدَى وَفَرِيقًا حَقَّ عَلَيْهِمُ الضَّلاَلَةُ إِنَّهُمُ اتَّخَذُوا الشَّيَاطِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ اللّهِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ
“Bir kısmına hidayet verdi, bir kısmı da sapıklığı haketti. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar.” (Araf:30)

وَمَن يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ

“Kim Rahman'ın zikrinden (risaletinden) yüz çevirirse ona, bir şeytanı arkadaş veririz ve o şeytan artık onun ayrılmaz dostudur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanarlar.” (Zuhruf:36-37)

وَمَن يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِن بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدَى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ الْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِ مَا تَوَلَّى وَنُصْلِهِ جَهَنَّمَ وَسَاءتْ مَصِيرًا
“Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra Resule karşı çıkar, mü’minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.” (Nisa:115)

Bu ayeti kerimelerin ışığında görülüyor ki; “müslüman” olduğunu söyleyen kişiler eğer;
-duygu,düşünce ve amellerinde Allah’ı unutarak “mü’minlik” kimliğini unuturlarsa yani “mü’min” olmanın farkını unuturlarsa yoldan çıkarlar,
-Allah’ı bırakıp şeytanları veli edinirlerse dalalete mahküm olurlar fakat hidayet üzere olduklarını sanarlar,
-Allah’tan gelen risaletten / İslam’dan yüz çevirirlerse yani İslam’ı duygularının, düşüncelerinin, davranışlarının kaynağı, fert, toplum ve devlet yaşamlarına esası kılmazlarsa kendisinden hiç ayrılmayan şeytanın güdüm alanına girerler fakat kendilerinin doğru yolda olduklarını sanarlar,
-hidayete ulaştığı halde onu yaşam ve tüm sorunlara çözüm ve çıkış yolu kılamayıp da başka yollarda çözümler ve çıkışlar ararlarsa yöneldikleri o sapkın yolda kalırlar ve hidayetten uzaklaşırlar.

İşte günümüzde müslümanım diyen fert ve toplulukların da “demokrasi yalanına” kanıp peşinden gitmelerinin sebebi yukarıda sıralanan dalalet ve cehalet ehlinin sıfatlarına bürünmüş olmalarıdır. Zira sadece “müslümanım” demekle kişi hidayetin aydınlığından faydalanamıyor, fark oluşturamıyor. Gerçekten “mü’min” olan kişi; inandığı güvendiği dini İslam’ı tek doğru yol, tek çözüm kaynağı, tek çıkış yolu, insanlık onuruna, adalete, refah ve huzura kavuşturacak tek nizam olarak bilir başka yollara asla sapmaz, ins ve cin şeytanlarının vahiylerine / vesveselerine ve fısıltamalarına, süslü sözlerine asla kulak asmaz. Allah’ın emrettiği şu tavrı sergiler:

وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نِبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاء رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
“Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir düşman kıldık. Onlar birbirlerini aldatmak için yaldızlı/ süslü sözler vahyederler / fısıldarlar. Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları yalan olarak düzmekte olduklarıyla başbaşa bırak.” (En’am: 112)

O süslü / yaldızlı yalan sözlerin peşine takılmak değil de o sözleri ellerinin tersiyle itip terk etmektir, mü’min olmak farkı.

Çağdaş tağutların, diktatörlerin, tiranların zulüm ve zulümatından, kirlilikten insanlığın kurtuluşu çağdaş cahiliyye sistemi olan demokrasi değildir. Kurtuluş, İslam’ı hayata tekrar hakim kılınmasındadır. Onun da tek şeri yolu Raşidi Hilafet’in kurulmasıdır. O halde zulümattan nura çıkışın, zulümlerden adalete kavuşmanın, kula kulluk zilletinden kurtuluşun, her türlü sıkıntılardan çıkıp refah ve huzura kavuşmanın yolunda çalışanlar bunun için çalışsınlar…

Başta nefsim olmak üzere tüm mü’minleri şeytanların o saptırıcı demokratik yalanları karşısında Rabbimizin emrettiği şu tavrı takınmaya davet ediyorum:

وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللّهِ إِنَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ إِنَّ الَّذِينَ اتَّقَواْ إِذَا مَسَّهُمْ طَائِفٌ مِّنَ الشَّيْطَانِ تَذَكَّرُواْ فَإِذَا هُم مُّبْصِرُونَ
“Ne zaman şeytândan bir fitleme (bir kötü düşünce) seni dürtüklerse, Allah'a sığın; çünkü O, işitendir, bilendir. Allah'a karşı takvalı olanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, tezekkür ederler / durup düşünerek Hak ve hakikatları hatırlarlar da derhal gerçeği görmeye başlarlar.” (A’raf:200-201)


Bundan sonraki yazımızda;
-Demokrasinin
-İslam ile asla bağdaşmadığı
-Cahiliyye sistemi olduğu
-Çağdaş put olduğu
konuları ele alınacaktır, inşaalah..


AHMED KILICKAYA
www.islamiyontem.net

hiiic
11. April 2011, 02:22 AM
Kırallık, padişahlık yada saltanatlığı veya bu tür monarşik islam dışı yönetimleri desteklemediği sürece yazdıklarınıza katılıyorum. Demokrasi, fikir özgürlüğü, eşitlik ve adalet, kalkınma gibi kavramlar ne yazıkki ülkemizde sadece lafta kalabilmiş, gelişememiş kelimelerdir.

Ucu ayrılıp bölünmeye gitmeyecek olgun toplumlara yönelik, yerinden ve bölümlenmiş yönetimi siyaseti destekliyorum. Ülkenin doğusu batısından kopuk yaşıyorsa bunda yönetimin batıdan yapıldığının etkisiz olduğunu kimse söyleyemez. İnsanın doğumu sebebiyle elinde olmadan sahip olduğu, dil, ırk, renk, kültür, soy sop gibi özelliklerinden dolayı sınıflandırılması ve kendi yönetimlerinin ve gerektiğindde yönetimde kendi denetimlerinin ellerinden alınması kadar ağır bir zalimlik olmaz.

Demokratik bölgesel yönetimler makul görülüyor.

bağlantılı gördüğüm 3 ayeti paylaşmak istiyorum;

Nisâ 135
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Âl-i İmrân 159
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

Şûrâ 38
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.

hiç bir yerde mutlak monarşiden bahsetmediği gibi, firavun düzeni gibi yapıları kötüler.
İşler danışma ve demokrasi iledir. Ama adalet ve ilim ile. Emameti sahiplerine verince iş kendiliğinden düzelecektir.

Allah aramızdan en iyi idarecileri çıkarsın. dünya ve Ahiret hayatımızda güzellikler versin.

pramid
12. April 2011, 07:53 PM
çoğunluk yanlış yoldadır...........yanlış fikir iktidar

kuman
17. March 2013, 05:18 PM
Demokrasi iblis aldatmacası !!!!

Bu yazıyı düzeltme ihtiyacı duydum. Çünkü bu düşünce formda olan herkesi bağlar bende bu formdaysam beni de bağlar ve eğer bir yanlışlık varsa bu düzeltilmelidir. Çünkü bu yazıyı okuyan biri bu yazının tamamen aldatma içerikli olduğunu anlar.
Nerden başlasam bilemiyorum farklı zamanlarda yazıya devam edeceğim.

İlk olarak Demokrasi Latince bir kelime değildir Yunancadır.
Bazı Yunan şehir devletlerinde kullanılmıştır ilk olarak sonra Romaya geçmiştir.
Bu olgunun siyasi olarak gelişmesi Avrupa halkalarının monorşiden baskıdan din sömürücülüğünden kurtulmak için ortaya attığı bir terim değildir dediğim gibi 2500 yıllık bir tarihi vardır.
Zaten yazar kişinin söylediği Demokrasi değil Cumhuriyet rejiminin doğuşu bu manada. Cumhuriyet monorşinin tam karşısında olan bir rejimdir. Monorşiye başkaldırma ile beraber karşı tarafta olan Cumhuriyet rejimi insanlar tarafından benimsenmiştir ki daha farklı bir rejim zaten olmazdı çünkü.Roma ve Yunanı geçersek ilk Cumhuriyet 1176 yılında A.B.D ortaya çıkmış sonrasında 1789 yılında Fransa devrimi ile Avrupa gelmiştir.
Cumhuriyet Avrupa da Fedolizm den bıkan isnalr tarafından değil monorşiden bıkan insanlar tarafından kabul edildiğide gerçektir çünkü fedolizm monorşiden çok önce silinmişti Avrupada.

Demokrasi bir rejim değildir rejim Cumhuriyettir yönetim biçimi ide Demokrasidir. Cumhuriyet içinde Demokrasiyi seçme zorunluluğu yoktur. Örn: İran islam cumhuriyeti Sovyet sosyalist Cumhuriyeti.

Bu ayrımı kısaca yaptıktan sonra devam edelim.

Kişi bu konuda haklıdır. Demokrasiyi benimsemeyen yada istemeyen insanlar diktatör rejimini savunmak suçlanmaktadır ki bu demokrasiyi kullanan insanların iki yüzlü oluşlarından dır. Çünkü demokrasi bir dikta rejimini içinden çok rahat çıkarabilir ve tarihte bunun örnekleri vardır (Şu anda zaten yaşıyoruz)

Demokrasi çeşitli sınıflara ayrılmıştır
Klasik demokrasi a) Doğrudan b) katılımcı c) yarı doğrudan diyebiliriz
Liberal demokrasi
Koruyucu demokrasi
Kalkınmacı demokrosi
Sosyal demokrasi

Klasik demokrasi çeşitleri günümüzde de varlığını sürdürmektedir. İnsan bilgisinin sürekli artması insanın kendini geliştirmesi gün geçtikçe klasik demokrasi anlayışlarında özde bir ancak farklı demokrasi geliştirmiştir. Bu çağa ayak uydurma yada tercih olarak belirlenebilir.

Zaten insan Allahın yeryüzündeki halifesi değilmidir ki? İşte insan kendini ve bilgisini sürekli geliştiriyor. Çeşitli yönetim biçilerini kendine uyduruyor.

Bundan sonra söze şöyle başlamak gerekmektedir;
Yaşam Allah tarafından oluşturulmuş bir ayettir. Bu ayet dinamik bir ayettir sürekli değişir bu değişim bilgi birikimi ile olur 10yaşındaki bir bilgi birikimi ile 60 yaşındaki bir kişin bilgi birikimi farklıdır. bu yüzden bu ayet dinamiktir diyorum.
Allah zaman zaman bu ayetine çeşitli biçimlerde müdahalede bulunur kimiz zaman doğrudan kimi zaman dolaylı olarak insanları (kullarını) uyararak. Allah ana olguları ortaya koyar ve insan bu çerçevede yaşar yaşamaya çalışır.

ve Allah bir işin ehline verilmesi ister ki yapılan işler düzgün gitsin.

kuman
17. March 2013, 05:59 PM
devam edecek önemli bir konu bence

galipyetkin
17. March 2013, 07:34 PM
Sayın kuman.

............ ilk Cumhuriyet 1176 yılında A.B.D ortaya çıkmış .........

Galiba bir hata oluştu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

dost1
17. March 2013, 08:11 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Galipyetkin Kardeşim!

Sayın kuman.

............ ilk Cumhuriyet 1176 yılında A.B.D ortaya çıkmış .........

Galiba bir hata oluştu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin

Cumhuriyetin ilk kez 1776 ABD de olduğunu biliyorum. Farklı ise Kuman Kardeşimiz belirtecektir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

kuman
17. March 2013, 08:34 PM
evet 1776 yılında A.B.D düzeltiğiniz için teşekkürler. Belkide 1176 Kızılderiler Cumhuriyet şekline yakın bir yönetimleri vardır :))))))

kuman
17. March 2013, 10:01 PM
Yaşam bir ayetse ki yaratılmış olduğu için öyledir. Sürekli gelişen değişen dinamik bir ayet tıpkı evren gibi.
Halk ülkeyi yönetebilir mi? yönetmek için illaki bir temsilciye ihtiyaç duyar mı? ve bu yöneticeleri halk mı seçer ? eğer halk seçmiyorsa kim seçer ?

Halk ülkeyi yönetemez neden ? halk çeşitli topluluklara ayrılır bu topluluklarda da bireyler kendi uzman olduğu yada anladığı konularda topluma yardımcı olurlar. Herkes anladığı bildiği işi yapar.
Çünkü herkes Ehli olduğu işi yapması en iyisidir.
Topluluklarda halkı oluştururlar her topluluk halka bir değer katar ve her topluluğun belli kanat önderleri vardır bu monorşi zamanlarından beri böyledir. demokrasi de bu şekilde olmuştur ama siyasi partiler adı altında.
Yani her siyasi partinin arkasında gruplar vardır bu yüzden bu siyasi partiler halkı temsil ederler.
Aynı zamanda bu seçilen temsilcilerde hukukçularla adelet sistemini oluştururlar yani dolaylı olarak halkın oluşturduğu bir hukuk ve adelet sistemi oluşmuş olur. Halk kanunları anlamasa dahi.
Yaşam gittikçe karmakarışık olmaya başladı herşey birbirinin içine girmiş komlike olmuş durumda.
Bilim adamları önceden herşeyden anlarken şu an neyle uğraşıyorlarsa sadece ondan anlayabiliyorlar. Matemetiğin tümünü bilmiyor biir matematikçi yada fiziğin he alanını bilmiyor bir fizikçi çünkü her şey spesifik konular içermeye başladı.
Hukuğun da spesifikleşmesi ve belli konulara ayrılması da gayet doğal bu gelişmişlik içinde.

Dünyada seçim sistemi pek çok ülkede sorunludur. Özellikle ülkemizde ve değiştirilmesi lazım bunu herkes belirtiyyor ancak atılan bir adım yok. Seçim barajı olsun temsil konusu olsun sorunlar var bu sorunlar demokrasinin tam olarak uygulanmamasının nedeni aslında çünkü halk denetimi neredeyse yok edilmiş durumda ülkemizde. En son toplu bir protesto ne zaman oldu ?(burası çok tartışma götürür ama hepimiz nedenlerini biliyoruz).

Sorun bizim ülkemizde ağırlıklı olarak.
Şimdi Ekonomik kriz yüzünden pek çok ülkede sosyal politikaları savunan liderler başa geliyor işsizlik yüzünden faşist partiler yükseliyor ki bu halkın kendi istediğini başa getirdiğine dair en büyük kanıtlardır.

Yani ne kadar engellenesede hala egemenlik Halktadır.

Demokratik Şeytani vaadler:

-Özgürlük,
-Eşitlik / Adalet,
-Kalkınma / refah ve huzur,

Şu üç olguyu kabul etmeyen ve istemeyen bir insan var mıdır?

kuman
17. March 2013, 11:45 PM
Özgürlük kavramını ve sınırlarını zaten Allah bizi yaratırken içimize koymuştur ve biz buna göre hareket ederiz.
Burada asıl önemli konu erdem ve dürüstlüktür bu olgular tarih boyunca herkes tarafından önemli kabul edilmiştir bu iki olgu özgürlüğü ve onun sınırlarını çizmiştir.
Bu iki olgunun olmadığı kişiler zaten zalim olarak nitelenmiş ve herkes tarafından lanetlenmiştir.

-İnanç özgürlüğü; İslam dışında her inanç ve inançsızlığı savunabilme serbestliğidir.
-Fikir özgürlüğü; hak ve hakikatların dışındaki her yalan, batıl, iftirayı seslendirme serbestliğidir.
-Şahsi özgürlükler; kadın erkek ilişkilerinde insani onurun kaybolduğu her türlü fuhşiyatın, sapkınlığın serbestliğidir.
-Mülkiyet özgürlüğü, helal haram sınırı olmaksızın malın sadece zenginler arasında dolaşabilmesi serbestliğidir.

Bu özgürlükleri bu şekilde yorumlayabilirsiniz bu kişinin bilgi ve deneyimleri ile oluşmuştur ancak gerçek midir ? yani herkes tarafından bu şekilde mi görülür ?

Aksaklıklar olmakla beraber gayet düzgün bir yönetim şeklidir bilinen 2500 yıllık bir bilgi birikiminden gelmektedir demokrasi. İslama aykırı olması ise akla yatkın değildir uygulamada bozukluklar olması demek İslama aykırı demek değildir.

Allah Kuran da her hangi bir yönetim şekli belirlemişmidir ? yada bir rejim ? ben bilmiyorum bilen varsa yazsın bur da.

Allah ın kuralları rejim yada yönetim değildir insanların doğru yola girmeleri için belirttiği emirlerdir. siz bu emirleri kendi sisteminiz içine adepte eder ve mutlu olursunuz.

dost1
18. March 2013, 10:31 PM
Selamun Aleyküm! Değerli Kuman Kardeşim!


Lütfen buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2520)

kuman
21. March 2013, 12:33 AM
Allahın rahöeti bereketi bizimle olsu dost kardeş,

Öncelikle malesef yazıyı okuyamadım son bölümü biraz okuyabildim ki şimdilik sadece bi şeyler karalayım dedim. Daha önceki yazdıklarımda karalama idi geniş ayrıntılı bir çalışma değildi. Bu yüzden yanlış anlaşılmış belki olabilirim.

Kısaca söylemek yerinde olursa eğer, demokrasiyi de savunmam ben çünkü demokrasi ideal bir yönetim şekli değildir ancak ideal olmaması onun iblis aldatmacası olduğunu da gerektirmez diye düşünüyorum

İslam ile demokrasi birbirine benzer ideal yönetim şeklide demem. Demokrasiyi ele alış şeklim yaşamın bir ayet olduğuna inandığımdandır.
Ayrıca bu dünyadaki her şey ve tüm dinler Allah tan gelmiştir bazısı kısmen bazısı tam anlamıyla değiştirlimiştir.
Sümerlilere baktığımızda da sanki tüm dinler ordan çıkmış gibi sebebi de oldukça basit zaten çünkü herşey Allahtan. Neyse şimdilik kısa keseyim.
İslam buna izin vermez dediğin herşey insanların nefslerinden kaynaklanan bozgunlar olduğu ortada sen demokrasi herkesin yönetici olabilme hakkının varlığına işaret eder herkes istisnasız ama siz kalkıp kör cahil vasıfsız birini yönetime getirirseniz bu yönetim şeklinin değil toplumun hatasıdır (günümüzden de pek çok örnek verebilirim). Siyasi partilere yada siyasi partilerin bu haline herkes gibi bende karşıyım.
Seçim sistemini siz düzenlersiniz ve kimse bunu demekrasiye uygun değildir diye tanımlamaz eğer ki siz doğruysanız. Önemli olna nokta o kişiler arasında olabilme ihtimaliniz oldun.

Allah ın kanunları tüm yönetim sistemlerine kolayca uygulanabilir ister monorşi ister fedeol olsun. Asıl olan insanın nefsini köreltmesidir.
Örneğin bir hint sultanı büyük bir savaştan sonra ne kadar büyük bir hata yaptığını anlayarak tüm malını mülkünü fakir ve yoksullara dağıtıp ülkesini, mutlak adeletle yönetmiştir ki bu sultan için nefsini yok ettiği söylenebilir.

Yönetimin ehil kişide olması gerektiğini zaten söylemiştik yanılmıyorsam. Oy çokluğu kabul olmasın ve ehil kişilerin seçtiği olsun çünkü ehil olmayanlar yanılabilir aldanabilir demişiniz kabul bencede öyle olsun da ehil kişileri nasıl belirleyeceğiz diyeceksiniz ki Kurana göre tamamda Kurana göre iman bilgisi allahta değilmidir nerden bilecez.

Şimdilik hoşçakalın en kısa zamanda tekrar bu sayfadan konuşuruz.

İyilik ve affedilme üzerimize olsun

kuman
22. March 2013, 11:47 PM
Dost kardeş okudum güzel bir yazı din ile ilgili söylenenlere zaten katılıyorum. Hüküm Allaha aiitir, Mülk Allahındır, Egemenlik Allahın dır.
Bunlara aykırı bir şey söylenmez ancak bu konular hakkında konuşulaşabilir.

''Allah koyduğu ana ilkeleri tabulaştırmıştır; bunların uygulamalarını ve uygulama şekillerini insanların istişare ederek alacakları karara bırakmıştır.''

Benimde tam olarak söylediğim zaten bu cümleden ibaret. Bu sözden sonra ne söylersem söyleyeyim hepsini bu cümle ile açıklayabilirim.

allah bize kuranda zaten tüm emirlerini bize vermiştir bu emirlere uyun mutlu olun demiştir. Bu emirlere yöntemini bize bırakmıştır.

Bu yüzden Kuran bize Rejimden bahsetmemiştir. Ne sultanlık ne cumhuriyet dememiştir bu bize bırakılmış Çünkü biz Halife yiz bu dünyaya
Yaşamı bir ayet olarka gördüğümüzde Cumhuriyetin insanlık için ne denli güzel bir rejim olduğu görülür.

Demokrasi ise sade bir yönetimdir. Demokrasi ile yönetilen bir krallık var mıdır? evet Mesala bugünün monorşileri hepsi nerdeyse demokrasi ile yönetilir.
Peki demokrasi bir din midir ? hüküm koyarmı ? Koyduğu hükümler kalıcımıdır yopksa değişebilir mi? bunlara vereceğimiz cevaplar asıl önemli olanı yakalamamıza yardımcı olur.

Öncelikle demokrasinin 2500 yıllık bir geçmişi vardır yani bir süreçtir insanlık tarihinde. Hak olan dinlerden etkilenmiştir hak olmayan dinlerden etkilenmiştir.
Bu onu mutlak doğruda yapmaz mutlak yanlışlıkta. Bir süreç halinde geliştiği değiştiğinide hesap edersek bir din olamaz.
Ancak şu olabilir yeryüzünün HALİFESİ olan insanoğlu tarafından Allahın bize bıraktığı uygulama şeklidir. daha fazlası değil.

Müslümanlar Bölünemezler Ayrı devlet kuramazlar mantığında söylendiği için buna katılmam;
Allah insanları millet (Kabile) olarak yaratmıştır bir birleri ile tanışsınlar tanısınlar diye örfleri yaşamları farklıdır dünyayı görüş açılarıda kimi denizden bakar kimi dağdan ve farklı bakarlar ve farkloı devletleride olabilir.
İslam onlarda bir sıcaklık bir sevgi köprüsü kurar ve kardeş olurlar ilişkileri kardeş gibidir ama öz kardeş değillerdir.

kuman
23. March 2013, 01:41 PM
Demokraside en önemli olgu seçimler peki seçimler nasıl olmalı? demokrasi bununla ilgili ne diyor !
Bence hiç bir şey demiyor bu kuralları koyanlar ne diyor desek daha doğru olur.
İslam ise diğer yazıda gördüğüm kadarıyla sadece yöneticilerin ehil olması değil seçmeninde ehil olması gerektiğini söylüyor. Buna katılıyorum seçmen ehil olmaz ise yönetime öyle abuk sabuk fikirleri olan bırakın yönetmeyi karar alamayan aldığı kararın arkasında duramayan ve değiştiren kişiler gelirki buda devletin yalpalamasına insanların devlete olan güvenlerinin sarsılmasına neden olur.
Peki bu ehil kişiler ;
Adil olmalı - Reşit olmalı -Özgür olmalı- Alim olmalı- Siyasi basirete sahip olmalı. Bu ehil kişilerin özelliklerini kuran da zaten inanan bir insanın özelliği olarak tanıtmıyor mu? İnana bir insansanız eğer ;
Dürüst ve erdemli olmalısınız kendi lehinize bile karşı olsada (ki bu herkesin yapabileceği bir iş değildir takva sahipleri yapar ancak bunu) akli melakeleriniz yerinde olmalı yani iyiyi kötüden ayırabilmeli ve en önemlisi bir davranışın sonunu görebilmeniz gerekmektedir. yani iyimi olacak kötümü olacak sezgisine sahip olmanız gerekmektedir.
Kendi kararlarınızı kendiniz alabilmeli her görüş her konuşmadan etkilenmemeniz gerekmektedir başkalarının aklına uyduğunuz sürece zaten hayatta mutlu olamazsınız.
Alim ise bir konu hakkında herşeyi bilmek değil Kuranda belirttiği kadarıyla allahı bilmek ile yeterlidir bir kişi inanmışsa eğer zaten o alimdir inanmayan kimse ise alim değildir.
Siyaset olayına gelince bu herkeste olmayabilir. Zaten diğer şartlara sahipseniz seçim yapabilirsiniz demektir.

Peki şu anda bunları kaç kişi sağlıyor ? Bu özellikler kimlerde var ?
Devlet insanalra eğitim vermekle yükümlü bir kurumdur. Eğitimin nasıl verileceği nerde verileceği ne verileceği gibi konularda evrensel değerler göz önünde alınarak eğitim sistemi oluşturulmalı. Ancak bu şekilde bir eğitim ile insanlar yukarıdaki tüm şartlara sahip olur.
Bu şartlar kişilerin kendilerinin bulabileceği şartlar değildir, toplumun genelinde var ise ancak kişilerde bu özellik olur.
Bu açıdan insanlara ilk önce eğitim verilmeli sonra yönetime katılmaları seçme yapmaları sağlanmalıdır ki günümüzde de bu geçerlidir ( uygulamanın hata dolu olması yada yanlış olması şu aşamada bizi bağlamaz)

Tüm bunlara baktığımda ve vekilin tanımına baktığımda zaten islami bir tip yönetim var olduğunu anlıyoruz.
Bir yönetici var bir meclis var birde yargı var ve seçmenler var ( bana göre tüm insanlar ehildir Eğitimini aldığı sürece)
Bence bir yanlışlık yok ve benim fikrime göre her yönetim biçimi olsun rejim olsun Allahın istediği tarzda bir yönetim ( Aksaklıklar ve bilinçli olarak yapılan yanlış eylemleri katmıyorum)

kuman
23. March 2013, 02:06 PM
Partilere gelince ben şahsen partilerin inananları böldüğü konusunda aynı fikirlerde değilim. Şimdi kişi kurani olarak olmamasını gerektiğini söylüyor bense bana göre diyorum aslında burda kafirlik var gibi durum olsada bunu yorum farklılığı olarak görüyorum.

Ben partileri insanların iradelerini yönetime yansıttıkları birer kurum olarak görürüm ve sadece demokraside değil monorşide bile olmaz ise olmazıdır. Aslında siyasi parti demek muhalefet eden demektir muhalafet eden insanların olşturdurğu grub olarak gördüğüm için her zaman olması gerektiğine inanırım çünkü toplumsal bir hareket ancak örgütlenmiş bir biçimde yapılabilir.
Siz eğer siyasi partileri rant makinası haline getirirseniz bu toplumun bir sorunu olur. Başka bir yerde siyasi parti gerçek işlevini görüyor olabilir.
Siyasi partiler olmadan yönetimin doğruya ulaşması zordur. Muaviye zamanında yaşananlr belki siyasi partiler olsaydı yaşanmazdı.

kuman
23. March 2013, 02:32 PM
''İslâm dini ile Demokrasi arasındaki fark

Demokratik sistemde (beşeri dinlerden Demokrasi dininde) de seçimin, düşünce ve inanç hürriyetinin varlığı, tam mülkiyet hakkının bulunması, insanlar arasında dil, din, ırk ve sınıf ayrılığının olmaması, gelirlerin hakça bölüşülmesi, idarede adaletin, eşitliğin, hukukun üstünlüğünün esas alınması, genel ahlakın ve haysiyetin korunması gibi bazı noktaların yüzeysel olarak olması, demokrasi (beşeri dinlerden Demokrasi dini) ile Hak Din olan İslâm dininin örtüştüğü izlenimini doğurabilmektedir. Hatta bazı kimseler, demokrasinin tamamen İslâm dinine uygun olduğunu bile ileri sürebilmektedir.

Şimdi yazarın kendi düşüncesini doğru olarak yansıtması yanlış olmuş Demokrasinin yukarıdaki konuları yüzeysel olarak alır demiş tamamen kişisel bir görüş demokrasiyi din olarak gördüğünden bu şekilde düşünce tarzı normaldir.
Ancak yüzeysel olmadığını gösterir pek çok delil ortaya konulabilir Amerikan iç savaşı buna örnek verilebilir.

İşin aslında bunlar bir benzeyişten ibarettir. İslâm dini Allah’ın hâkimiyeti esasına dayandığı için demokrasiden doğabilecek sorunlara da izin vermeyen bir sistemi öngörür. Halk hâkimiyetine dayanan sözde demokratik idarelerin bir zaman sonra diktatörlüğe dönüşmesi ve anarşi doğurması kaçınılmazdır

allahın hakimiyeti esas olduğundan doğabilecek sorunlara izin vermez. Yapmayın tarih bilinci bu kadar mı eksik.
Daha mezhepler doğmamış doğmak üzere daha elçinin ölümünden 20-30 sene geçmiş Iraktaki din bilgileri sarhoş etmeycek kadar içki içmenin haram olmadığını söylemişlerdir sarhoş olmak haram ama olmazsan değil. hanfi mezhebinde bu yok mu ? Osmanlı neden bu kadar çok içermiş halife padişahlar içki içmiyormuydu? Örnek çoğaltılabilir
Emevi muaviye örneği verilebilir
İnsanların hatalarını yönetime mal edilmez kişilerin hataları sistemi yanlış olduğu anlamına gelmez.
Platon demiş faşist yönetimlere yol açar diye açmışta açabilirde de Allahın yönetimini gerçekleştirdiklerini söyleyenler faşizme neden olmamış mı şimdiye kadar ?

Demokraside genellikle ideolojik ve kişisel garazlar mücadele eder. Böylece toplumda bir takım sosyal sınıflar oluşur. Bu durum da cemiyetin çıkmazlara sürüklenmesine neden olur. İslâm dini ise bunlara izin vermez.
İslam izin vermezde insanlar yapmazmı insanların özelliklerini neden yönetime atıyorsunuz.
Daha devam edilebilri konulşmaya ancak hep aynı çizgide döenr durur.


İnsanlar günaha yakındır her zaman ister Allahın dininde kişi Allahın dediklerine tam olarak uymuyorsa ister Demokraside olsun ister şeriata olsun aynı hikaye döner durur.

Şu FARKLA ;
Faşist yönetim demokraside yok edilebilir çünkü sonuçta bir kanundur halka güvenidir halk oyudur ancak DİN için bu şekilde davrandığını söyleyen bir kişi kanunları kendi yapmadığını ALLAHIN kanunalrı olduğunu söylerse bunu kim değiştirebilir ?
Hiç kimse sonra insanlar şeriat dedikleri dinle alakası olmayan kuralların içinde söürülür eziyet çekip dururlar vesselam.....