PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Zühruf 36. ayet ve düşünerek iman edenlere büyük dersler.


halukgta
7. April 2011, 06:28 PM
Bugün sizleri üzerinde düşünmeye davet etmek istediğim ayet, Zühruf suresi 36. ayet olacaktır. İnternette dolaşırken bu ayeti okuyup, kafası karışan bir kardeşimizi gördüm, haksızda değil, okuduğu kur’an mealinden, eğer tüm kur’anı okumamış, bir bütün olarak kur’anı düşünmeyen bir kişi, gerçekten bu sözleri yanlış anlayabilir. Önce yazdıklarını alıntı yapalım, daha sonrada ayet üzerinde araştırma yaparak düşünelim, bakalım Rabbim bu ayetiyle ne anlatmak istiyor olabilir bizlere, onu hep birlikte anlamaya çalışalım.

(Merhaba, zuhruf suresi 36.ayette geçen "Kim, Rahman’ın Zikri'ni görmezlikten gelirse biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur. "Burada geçen biz onun başına bir şeytan sararız Allah şeytanı insanlara özellikle mi sarıp musallat ediyor yani, şeytanı insanlara musallat olması için görevlendiriyor mu yani, mesela bir insana kuranı inkâr ettiği için bir şeytan mı gönderiyor? Böylece şeytan Allahın emirlerini, görevlerini yerine mi getiriyor yani, Allah istediği insana şeytanı sardırıyor mu? Tam olarak ne demek istemiş kafam karıştı. Eğer böyleyse şeytanı Allah daha önceden lanetlememiş miydi? Bir çelişki olmaz mı?)

Yazdıklarını okuduk. Eğer ayeti yazdığı gibi anlamaya çalışır, kur’anı bir bütün olarak düşünmediğimiz takdirde, bu arkadaşımızın kafasında belirdiği sorulara muhatap oluruz. Şimdide size farklı meallerden bu ayeti önce yazmak istiyorum ki, ayeti daha iyi anlayalım.

Diyanet işleri Başk.: Zühruf 36: Kim, Rahmân’ın Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.

Yaşar Nuri Öztürk: Kim Rahman'ın Zikri'ni görmezlikten gelip, ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de, o ona can yoldaşı olur.

Muhammet Esed: Zühruf 36: Rahman’ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere [kalıcı] bir şeytanî dürtü yerleştiririz.

Aynı ayet, fakat çok farklı anlamlara gelen meal. Gerçekten bizlerin günümüzde çok daha dikkatle yazılmış, bir kur’an mealine ihtiyacımızın olduğu burada da önemini gösteriyor. Gelelim bu ayette Rabbim ne anlatmak istiyor, onu anlamaya çalışalım.

İlk iki meale baktığımızda arkadaşımızın da anladığı gibi, kim kur’an dan, onun sözlerinden uzak kalırsa, onu görmezden gelirse, ona yanından ayrılmayan şeytanı musallat ederiz diye anlaşılıyor. Bu durumda Allah kur’an da bahsettiği, ateşten yarattığı şeytan ile ondan daha üstün yarattığı ve ona secde etmesini istediği, şeytanında karşı tavrından sonraki durumunu göz önüne aldığımızda, Rahmanın şeytanı özellikle kulunun yanına vermesi, ona görevlendirmesi kur’an a ters düşer. Demek ki burada anlatılmak istenen çok daha farklı olmalı. Yani bizlerin bildiği şeytanı, yarattığı kulu kur’an dan uzak kalsa, görmezden gelse dahi doğruluktan, Allah yolundan uzaklaştırması, gerçekleri göstermemesi için, bizzat şeytana görev vermesini düşünemeyiz. Peki kur’an dan uzak kalan, onun ayetlerini beşerin sözlerine tercih eden, bu insanın yanına dost olarak verdiği şeytan kimler olabilir, gelin şimdide onu anlamaya çalışalım, ama daha önce, Muhammet Esed in mealine bakalım ki, konu çok daha iyi anlaşılsın.

Bu meal de anlatılanı anlama çalışalım. Hatırlayınız kur’anın uyarılarını görmezden gelenlerin, ondan uzak yaşayanların, gözlerine perde, kulaklarına ve gönlüne mühür vururuz diyordu kur’an da bir ayetinde Rabbim. Hatta sizler kur’anın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmıyor musunuz diye de ikaz edip bunların cehennemlik kâfirler olduğunu söylüyordu bizlere. İşte böyle insanlar doğruları gerçekleri göremeyecekleri için, içlerindeki şeytanla, kendilerini baş başa bırakırız diyor. Böyle insanların dostları da, aynı düşüncede şeytanın yolundan giden dostlarıdır, onların arkadaşları da şeytana hizmet eder diyor. Kur’an şeytan sözünü, yalnız bizler için görünmez olan, ateşten yaratılmış mahlûklar için kullanmaz. İnsanlar içinde kullanır birçok ayetinde. Burada kullanılan ona arkadaş, can yoldaşı olan da şeytandan farkı olmayan, onun izinden yürüyen insanlardır. İsterseniz bu söylediklerimi ayetin devamına bakarak daha çok netleştirelim ve anlamaya çalışalım.

Zühruf 37: Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.

38: O şeytan dostu kimse, en sonunda bize gelince arkadaşına: Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın! Der.

Devamındaki ayetlere de baktığımızda, kur’an dan zikirden uzak kalanların yanına Rabbim, yine kur’an dan uzak kalmış şeytanın dostu insanlardan, arkadaş edinmelerini sağlıyor. Daha açıkça anlatmak gerekirse bizde bir söz vardır, arkadaşını söyle, senin ne olduğunu söyleyeyim. İşte Rabbimde aynen bunu uyguluyor, yoldan sapmışın dostunu, yine sapmış insanlardan yapıyor. Otuz sekizinci ayette ise çok daha net anlaşılıyor ve hesabın görüleceği gün geldiğinde, acı gerçek ortaya çıkıyor ve bakın kendisini iyice azdıran şeytanın dostu arkadaşına ne söylüyor
. (Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar uzaklık olsaydı, ne kötü arkadaşmışsın.)
Buradan da anlaşılıyor ki, Allah kur’an dan uzak kalan, onun uyarısını görmezden gelen, bir kısmına inanıp bir kısmının hükmü kalktığını söyleyip kısmen inanan, Allahın kitabından uzaklaştırıp, beşerin hurafe kitaplarına yaklaşanlara, dini imanı kur’an dan aramak yerine, edindikleri velilerde arayanlara rabbim, şeytanın dostlarını dost yaptığını söylüyor. Çünkü bu ayetlerin devamında, bizleri nereden hesaba çekeceğini, nereye sarılmamız gerektiğini bakın nasıl açıklıyor. Lütfen ayeti dikkatle anlamaya çalışalım, rabbim kitabını, zikrini görmezden gelenler için kullanıyor. Tamamen iman etmeyen, inkâr edenler için değil.

Zühruf 43: Şu halde, sana vah yedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin.

44: Ve muhakkak ki o (Kur'an) hem senin için, hem kavmin için bir şereftir ve ileride bundan sorulacaksınız.

Bizler hala rabbin rehberi, güneşi, gönül gözü KUR’AN için, orada her şey yoktur özet bilgiler vardır, onu herkes anlayamaz diyenlere inandığımız, ardı sıra gittiğimiz sürece, Rahmanın sana vah yedilen kitaba sımsıkı sarılın, ileride ondan sorguya çekilecek, ondan sorumlu olacaksınız dediği halde, kur’anı yeterli görmeyip, bilinmeyenlerin ardı sıra gidenlere, Allahın bazı ayetlerine gözlerini kapayıp, görmezden gelenlere, rabbimin kimleri dost yaptığını yukarıdaki ayetlerden anlayamadıysak, sanırım iki elimizi başımızın arasına alıp, çok ama çokkkk düşünmeliyiz.

Allah affedicidir, bağışlayıcıdır fırsatlar verir. Eğer bizler Rabbin verdiği fırsatları değerlendirmemekte inat edip, ısrarla Allahtan başka veliler edinmeye devam edersek, işte o zaman Rabbim daha da bataklığın içine, boğazımıza kadar batmamızı sağlamak adına, şeytanın dostlarını dost edindirdiğini söylüyor ayetinde. Bu insanlarında kendilerini doğru yolda zannettiklerini söylemesi de üzerinde çok iyi düşünülmesi gereken bir konudur. Zühruf suresi 37. ayetin sonunda bakın ne diyordu tekrar hatırlayalım.
(Onlarsa kendilerinin hâlâ hidayet üzere olduklarını sanırlar.)

Demek ki bu insanlar ne Allah ı inkâr ediyor, nede ona karşı çıkıyor, peki ne yapıyorlar da Allah kötü dostları onlara dost edindiriyor dersiniz? Hatırlayınız aynı sözleri ve ihtarı Rabbim, kur’anın bir kısmına inanıp, bir kısmına inanmayan onların üstünü örtenlere söylüyordu. Allah kullarına akıl vermiş, düşünüp doğruyu bulsun diye. Bizleri de kur’an dan imtihan ettiğini söylüyor, ama bizler hala imtihan olduğumuz kitabı anlamadan okuyarak, bu imtihandan başarıyla çıkacağımızı söyleyip duruyoruz. İnatla Allahın ayetlerinin bir kısmına gözlerini yumanları Rabbim, şeytanın dostları yapıp, onları bataklığa sürükleyeceğini çok açıkça belirtiyor bizlere. Rabbim yardımcımız olsun.

Beşerin hurafelerinin büyüsünde olmayan, kur’an nuruyla nurlanan, sanırım çok fazla düşünmeden, onun güneşiyle aydınlanan, tüm gerçekleri görecektir.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK.

pramid
9. April 2011, 08:13 PM
miraç yazısı gibi yine çok iyi bir yazı...ders çıkarmak kurandan bu olsa gerek...

Anonymous
10. April 2011, 02:15 AM
Selam;

Konusu açılmışken Muhammed Esed'in açıklamalı mealinden konu hakkindeki görüşlerini aktarmak istedim.



Rahmân'ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, Biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere [kalıcı] bir şeytanî dürtü yerleştiririz. (Zuhruf 36)
Lafzen, "Biz başına bir şeytan sararız ve bu, onun öteki kişiliği (karîn) olur": bkz. 41:25, not 24. "Şeytanî dürtü" olarak şeytân teriminin psikolojik boyutu için bkz. 15:17, not 16'nın ilk yarısı ve 14:22, not 31.



ve [Bize karşı isyankar olduklarından,] onlara [şeytanî dürtülerini] öteki kişilikleri (24) [olarak] musallat ettik; ve bunlar, önlerine serilmiş olan ile, bilgi alanlarının dışında kalanı (25) kendilerine güzel gösterdi. Ve böylece, kendilerinden önce gelip geçmiş olan diğer [günahkar] insan ve görünmeyen varlık (26) toplulukları için geçerli olan [ceza] vaadi onlar için de geçerli olacak: kuşkusuz onlar[ın hepsi] hüsrana uğrayacaktır! (Fussilet 25)
24 - Yahut: "can yoldaşları" (karş. 4:38). Karîn isminin türetildiği karane fiili "bağladı" veya "sıkı bir şekilde birleştirdi" yahut "birbirine [bir şeyi diğerine] kattı" anlamına gelir. Karş. 43:36 -"Rahmân'ın uyarısını görmezden gelmeyi tercih eden kimseye gelince, biz onun içine öteki kişiliğini oluşturmak üzere [kalıcı] bir şeytanî dürtü yerleştiririz".

25 - Lafzen, "onların elleri arasında olan ve arkalarında bulunanları", yani kendi şeytanî dürtüleri (ki, belirtildiği gibi, onların "öteki kişilikleri" olmuştur), önlerine serilmiş bulunan bütün dünyevî cazibelerin sınırsız zevklerini, hiçbir ahlakî seçme yapmaksızın, onlar için baştan çıkarıcı kıldı ve aynı zamanda, yeniden dirilme ve Allah'a hesap verme düşüncesini bir yanılsama gibi görerek dışlamalarına yol açtı ve böylece, bilgi alanları dışında kalan şeyler konusunda onlara yanlış bir güvenlik duygusu verdi.




Ve onları kovulmuş her türlü şeytanî güce (16) karşı koruma altına aldık; (Hicr 17)
16 - Şetane ("uzak oldu [ya da uzaklaştı]" yahut "yâdlaştı, yabancılaştı") fiilinden türeyen şeytân terimi Kur'an'da sık sık, doğru ve iyi olan her şeye uzak ve yabancı olan, doğru ve iyi olana karşı çıkan güç ya da etki anlamında geçer (Tâcu'l-‘Arûs, Râğıb): bu anlamda olmak üzere, sözgelimi 2:14'de şeyâtîn sözcüğü "hakkı inkara şartlanmış olanların ya da buna eğilimli olanlar"ın içlerindeki kötücül dürtüleri ifade için kullanılmıştır. Bu itibarla, şeytân tabiri, en geniş ve soyut anlamıyla, meşru ve geçerli ahlakî ilkelere aykırı amaçlara, niyetlere yönelmiş her türlü "kötücül" güç ve dürtüyü ifade eden bir kavramdır. Yukarıdaki anlam örgüsü içinde "Kovulmuş (racîm) her türlü şeytanî güç" ifadesi -tıpkı 37:7'deki benzer bir anlam örgüsü içindeki" "her türlü bozguncu, şeytanî güç" (mârîd) ifadesi gibi- açıkça, İslam öğretisinin şiddetle mahkum ettiği, astrolojik spekülasyonlar (müneccimlik) yoluyla gelecekten haber verme çabalarını îma etmektedir; ayetin başındaki göğe ve yıldızlara ilişkin atıf da bunun içindir. Allah'ın gökleri her türlü kötücül güce karşı "koruma" altına aldığını dile getiren ifade, O'nun, bu güçler ya da böyle güçleri elinde tuttuğunu vehmeden kimseler için astroloji (ilm-i nücûm) ya da "gizli ilimler" denen spekülatif disiplinler yoluyla "insanın algı ve tasavvur gücünü aşan konular" (ğayb) hakkında gerçek bir bilgi elde etmelerini imkansız kıldığı gerçeğini vurgulamaktadır.



Ve her şey olup bittikten, hüküm yerine geldikten sonra Şeytan: "Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti! (30) Bense [her fırsatta] size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfûzum yoktu: Sizi sadece çağırıyordum; siz de (bu çağrıya) icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. (31) Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım; ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz; (32) çünkü, bakın ben, sizin vaktiyle beni [Allah'a] ortak koşmanızda bir doğruluk payı olduğunu her zaman reddetmişimdir". (33) Doğrusu, tüm zalimleri (34) çok can yakıcı bir azap beklemektedir. (İbrahim 22)
30 - Lafzen, "Allah size doğru/sahici bir söz vermişti" -yani, kıyametin ve son yargının gerçekleşeceğini haber vermişti.

31 - Bu bölüme ilişkin tefsirinde Râzî şöyle bir açıklama getiriyor: "Bu ayet göstermektedir ki, gerçek Şeytan (eş-şeytânu'l-aslî) insanın [kendi] arzuları, hevesleri ve kompleksleridir (en-nefs): Çünkü yukarıdaki sözleriyle Şeytan ortaya koymaktadır ki, kendisi [günahkarın ruhuna] ancak ayartma ve vesvese yoluyla ulaşmaktaydı; dolayısıyla, eğer insan ruhunda şehvete, öfkeye, boş ve bâtıl inanç ve fantezilere doğru önceden mevcut bir eğilim, bir yatkınlık olmasaydı, bu şeytanî ayartma ya da vesveseler hiçbir şekilde etkili olmayacaktı".

32 - Yani, "sizin yardım çağrınıza cevap veremem, tıpkı sizin, dünya hayatında benim çağrılarıma cevap vermemeniz gerektiği gibi". Yukarıdaki cümle çoğu zaman başka bir anlamda, yani, "ben size yardım edemem, tıpkı sizin de bana yardım edemeyeceğiniz gibi" şeklinde tefsir edilmektedir. Oysa, Şeytan'ın -hem önceki bölümlerde, hem de sonraki cümlede- günahkarların dünyevî geçmişine ilişkin temsîlî sözleri gözönünde bulundurulursa, bizim benimsediğimiz yorumun daha uygun olduğu görülecektir; hem bu yorum, musrıh sözcüğünün ("imdat çağrısına ya da feryada cevap veren kimse") türediği seraha fiilinin lugat anlamına daha yakındır (Cevherî).

33 - Bizce, asıl anlamını yansıtmaktan uzak olan lafzî çevirisi "vaktiyle beni [Allah'a] ortak koşmanızın doğru olduğunu inkar etmişimdir" şeklinde verilebilecek olan, son derece kısa ve özlü ifade edilmiş kefertu bi-mâ eşrektumûnî min kabl cümlesinin anlamı yukarıdaki gibidir. Bununla anlatılmak istenen, Şeytan'ın, insanları yoldan çıkarmaya çabalamakla birlikte, kendisini asla Allah'la "eşit" bir yere koymadığı (karş. Şeytan'ın, Âdem ile Havvâ'ya hitaben, Allah'tan "sizin Rabbiniz" olarak söz ettiği 7:20; yine Allah'a "Rabbim" diye hitab ettiği 15:36 ve 39; yahut "doğrusu ben Allah'tan korkarım" dediği 8:48 ve 59:16), fakat sadece insanların günahkarca eylemlerini "kendilerine iyi/güzel gösterdiği" (karş. 6:43, 8:48, 16:63, 27:24, 29:38), yani, daha çok onları, insanın herhangi bir sınır gözetmeksizin kendi heva ve heveslerine uymasının ahlaken doğrulanabilir olduğuna inandırmaya çalıştığı hususudur. Ne var ki, Şeytan kendisini Allah'la bir tutmasa da, Şeytan'ın pohpohlamalarına teslim olan günahkar, bu tutumuyla onu dolaylı olarak tanrılaştırmış, "Allah'a ortak koşmuş" olmaktadır. -Bu bakımdan, belirtmek gerekir ki, Kur'an'da şeytân terimi, çoğu zaman, her insanda bulunan ve mahiyeti itibariyle ahlak dışı olan ve dolayısıyla insanın ruhî ve manevî huzuruna, esenliğine aykırı düşen dürtüler için bir mecaz olarak kullanılmaktadır.

34 - Yani, ister zihinsel bir büyüklenmeden ötürü, ister ahlakî düşkünlükten ya da karakter zayıflığından ötürü olsun, "Şeytan'ın çağrısı"na bilerek, isteyerek kulak veren, bu çağrıya uyan herkes.

hiiic
10. April 2011, 09:20 PM
Benim iş verenim çevrede müslüman olarak bilinen popüler bir yahudidir. İşine gelen noktalarda dini kıssalar anlatmak yada emirleri hatırlatmaktan geri kalmazken zararına gelen noktalarda ağız eğip bükmeyi de çok iyi bilir. namazlarını hiç kaçırmazken, vergi kaçırmak için elinden geleni de yapar.

Dinden çok eskiden beri çıkmış bu yahudi müslümanına Allah öyle bir şeytan musallat etti ki; hem elindekileri parçalıyor hem de onu daha da batağa sürüklüyor. Üstelik mazeret bulmada ve başkalarını suçlayıp tüm başarıları kendinde toplamayı başaran bu şeytanla beraber kendilerinin doğru yolda olduklarını sanıyorlar.

Hiç bir olayla karşılaşmıyorum ki ardından ilgili alakalı bir ayet aklımın bir ucundan sinyal vermesin. En doğrusunu Allah bilir

FEDAKARADAM
13. April 2011, 07:34 AM
Şeytan istirahatta şimdi.İnsan şeytanları gırla gidiyor...Allah'ın; şeytanı salıvermesi kulun helakı demektir.Benim anladığım şey, kendisine ibadet etmeyinin peşine şeytanı musallat etmesidir...

hiiic
13. April 2011, 10:38 AM
Şeytanın vereceği vesveseden insanı gerçekleri düşünmesi kurtarır...

Örn;
-içen öldü de içmeyen ölmedi mi?
-dünya boştur ye iç coştur.
-bi daha mı gelecez dünyaya
-bu zamanda 3kağıtcı olacaksın

gibi şeytani (yoldan sapmış ve gerçeklerin üzerine oturan) telkinler insanları asılsızca saptırdığı gibi farkında olmadan dünyalarını da mahvediyor ahiretlerinide.

Bunların hepsi böyle yanaşmıyor, bir kısmı sağdan geliyor dini kıssaların arasına uydurmalarla çıkıyor, bir kısmı çok dürüstce karşıdan geliyor bilimsel gerçekleri kendi çıkarlarına göre çarpıtıyor bir kısmı hiç sen farkına bile varmadan arkadan geliyor,,, sen onlarla ilgilenmediğin için dikkat edemiyor göremiyorsun ama onların hedefinde sen olduğun için seni izliyor ve görüyorlar....

Bu dini de sağdan gelenler bozdu. İslama şeyhe peygambere tapma kanununu koyanlar bu ümmetin şeytanlarıdır. Gerçeklerin (ayetlerin) önünü hurafe ve uydurma yalanlarıyla kemenntlediler, elleriyle Allah katındandır diye kitaplar yazdılar, kulakları yardırdılar, penisleri kestirttiler, burunlara ıslak parmaklar sokturdular.

Şeytanın adımlarını izlemeyin,,, Allahın ayetlerini izleyin., O'nun davetine uyun, beytini ev edinin,, ankebutunkini değil

FEDAKARADAM
13. April 2011, 12:02 PM
Şeytanın vereceği vesveseden insanı gerçekleri düşünmesi kurtarır...

Örn;
-içen öldü de içmeyen ölmedi mi?
-dünya boştur ye iç coştur.
-bi daha mı gelecez dünyaya
-bu zamanda 3kağıtcı olacaksın

gibi şeytani (yoldan sapmış ve gerçeklerin üzerine oturan) telkinler insanları asılsızca saptırdığı gibi farkında olmadan dünyalarını da mahvediyor ahiretlerinide.

Bunların hepsi böyle yanaşmıyor, bir kısmı sağdan geliyor dini kıssaların arasına uydurmalarla çıkıyor, bir kısmı çok dürüstce karşıdan geliyor bilimsel gerçekleri kendi çıkarlarına göre çarpıtıyor bir kısmı hiç sen farkına bile varmadan arkadan geliyor,,, sen onlarla ilgilenmediğin için dikkat edemiyor göremiyorsun ama onların hedefinde sen olduğun için seni izliyor ve görüyorlar....

Bu dini de sağdan gelenler bozdu. İslama şeyhe peygambere tapma kanununu koyanlar bu ümmetin şeytanlarıdır. Gerçeklerin (ayetlerin) önünü hurafe ve uydurma yalanlarıyla kemenntlediler, elleriyle Allah katındandır diye kitaplar yazdılar, kulakları yardırdılar, penisleri kestirttiler, burunlara ıslak parmaklar sokturdular.

Şeytanın adımlarını izlemeyin,,, Allahın ayetlerini izleyin., O'nun davetine uyun, beytini ev edinin,, ankebutunkini değil

Şeytan şeytanlığını yapıyor.Onun fetvasıda vesvesedir.Kul bu fetvayı dinlerse şeytanın avanesi olur.Şeytan ukaladır.Şeytan kafaları kurcalatıp kulu çıkmaza sokar.Çıkmaza giren kimse şeytanın kıskacında kalır.

pramid
14. April 2011, 09:54 PM
şeytan ve iblisi öğrenelim önce istersen fedakar adam....

ŞEYTAN” veya “İblis” kavramları da teşhis ve intak sanatı kullanılarak şahıslaştırılıp konuşturulan alemdeki “kötülük durumlarını” ve insandaki “kötülük dürtülerini” ifade ediyor. Yoksa insanın dışında kazma dişli, çirkin suratlı harici bir varlık değildir. Bunu en iyi Peygamberimizin şu sözlerinden anlarız: “Şeytan, sizin içinizde kanın damarda dolandığı gibi dolanır.” (Buhari; İtikaf, 956), “Şeytan uyuyanın genzinde geceler” (Buhari; Bed’ul-Halk, 1359) “Şeytan da, melek de insanoğluna birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır. Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki bu Allah’tandır ve hemen Allaha hamdetsin. Kim de içinde kötülük ve inkara çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan Allah’a sığınsın.” (Tirmizi; Tefsir, 2991).

Keza Kur’an’a göre cinlerin/şeytanların tabiatı “kavurucu ateştir” (Hicr; 27)…

Görüldüğü gibi şeytan hep insanla ilişkilendirilerek tasvir ediliyor: İçinde dolanır (öfke, hırs, şehvet kabarması)… Burnunda geceler (burnundan solumak!)… Kalbine atar (içine doğurur, aklına getirir)… Şu halde “kavurucu ateş” kızgınlık, şehvet, öfke, haset, ihtiras gibi dürtülerin ifadesi oluyor. Demek ki iç dünyamızda (zati’s-sudur) “kanın damarda dolandığı gibi dolanan” öfke, kızgınlık, hırs, haset, ihtiras, şehvet vb. dürtüler kişileştirilerek, canlı bir varlıkmış gibi resmedilerek “şeytan” adını alıyor. Bunlar bizi ve çevremizi ateşin odunu yeyip bitirdiği gibi yer bitirir.

Görülüyor ki din dili, kötülere “şeytan” iyilere “melek” diyerek olayları, durumları, duyguları ve dürtüleri kişileştiriyor. İçimizde olanları, dışımıza çıkarıp harici varlıkmış gibi resmederek, kolay anlaşılır, tavır ve vaziyet alınır hale getiriyor. Metafizik olmakla birlikte gayet canlı ve dinamik bir diyaloji (ikili etki-tepki iletişimi) kuruyor. “Dini tecrübe” bu açıdan bilimsel dil ve metotlardan farklıdır. Bu dili iyi kavramamız gerekiyor.

Demek ki “Şeytan sizin apaçık düşmanınızdır, ona tabi olmayın” şu demek oluyor: “Öfke, kızgınlık, hırs, haset, ihtiras, tamah, şehvet vs. sizin apaçık düşmanınızdır, bunların ardınca gitmeyin…”

İBLİS NEDİR?


BLS (İblis'in kökü) geçen ayetler

30/12, 6/44, 23/77, 30/49, 43/75, 2/34, 7/11, 15/31, 15/32, 17/61, 18/50, 20/116, 26/95, 34/20, 38/74, 38/75


İblis nedir? Ne demektir? Hiç bu soruyu sordunuz mu?
Maalesef kafalardaki geleneksel, şeytan ve iblis modeli dışında buna yanıt verecek pek az kişi vardır.

BLS kökünden gelen bu sözcük aslında tam olarak "kuruntulu - umutsuzluk" anlamındadır.

Yüklenilen emanet, secde edenlerde olmayan şey, yani iblistir yani "kuruntu-umutsuzluk"
Bu kavram yerine oturtulmadığı içinde Adem sahnesi çelişkilerde ve ütopyalarla dolu bir fanteziler yığını haline geliyor...

Bunun bir etkisi olarak "Beni azdırmana karşılık onları saptıracağım" ifadesi ters okunuyor. Allah "kötülük yaratan", "iblisi azdıran" vs gibi saçma ve anlamsız tartışmalarla yoktan çelişkiler yaratılıyor.

Hep İntak sanatının sergilenmesine sahne diyelim; sahneden devam edelim.

Bedenleşmiş ve ruhu almış Adem'e her şey secde ediyor (min külli şey'in) "umutsuzluk-kuruntu" hariç...

Sahne sürekli tersten okunuyor ve oynattırılıyor. Oysa secde etmeyen "Kuruntu-umutsuzluk"tur ve bunu yüklenen ademin kendisidir.

Yani sunulan emanet olayı ile bağlamak gerekiyor.
Emanet yere-göğe sunuldu yüklenmediler, sahiplenmediler fakat insan onu yüklendi, sahiplendi. Doğrusu bu insanın cahilliğindendir.

Buyrun apaçık ortada...
Herşey secde etti ama insan "iblisi" sahiplenerek, tabiri caizse prim yaptırdı... Kuruntu ve umutsuzluğu sahiplenerek doğal bir sonuç olarak, kan dökücülük, bozgunculuk yapıyor...

Yani iblisi sahiplenerek "ahsenel takvimi" bozan yine insandır.

Sonuç olarak, adem sahnesi ile tür varlık olarak somutlaştırılan "melek" kavramını yine aynı ayetlere doğru/olması gereken anlamları vererek yıkmalısınız...

hiiic
15. April 2011, 06:58 PM
şeytanın iblisine yenik düşmüş insan olacağını tahmin ediyorum, yani kuruntusu peşi sıra giden insan kendisi gbi başkalarınıda saptırır.

pramid
15. April 2011, 07:16 PM
yakaladın kardeşim......

FEDAKARADAM
15. April 2011, 07:22 PM
şeytanın iblisine yenik düşmüş insan olacağını tahmin ediyorum, yani kuruntusu peşi sıra giden insan kendisi gbi başkalarınıda saptırır.

Şek ve şüphe imanı zedeler, dikkatli olmak lazım...

pramid
15. April 2011, 10:13 PM
imanı bitiren umutsuzluk(Allaha güven) ve kibirdir. zedeleme ???