PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur'an dışından HÜKÜMLER ARAMAK doğrumudur?


halukgta
30. January 2011, 03:59 PM
Bizler ne yazık ki, kur’anın özünü, onu anlamanın yolunu, yöntemini tam olarak kavrayamadığımız içindir ki, bizlere anlatılanlar ile kur’an arasındaki bağıda doğru kuramıyoruz. Elbette bu yanlışı yapmamızdaki neden, bizlerin çoğunlukla kur’anın etkisinden çok, beşeri bilgilerin etkisinde kaldığımız içindir. Allah çok açık işaretlerini bizlere kur’an da verdiği halde, bizler o işaretlerin farkında olamamanın yanılgısıyla, inancımızı yanlış yerlerde arıyoruz.

Bu yazımın konusu, yine bir arkadaşımızın, bir yazıma binaen, aşağıda yazdığım sorunun cevabını, kur’an dan birlikte araştıralım. Arkadaşımız bana şöyle bir soru soruyor.

(Erkeğin Evlendiği veya evleneceği kadının halası ve teyzesi ile aynı anda evlenebilmenin hükmü kuranda yok. Varsa siz gösterin BİZE.

Ama peygamber böyle hüküm koymuş.
Şimdi siz peygamberin bu hükmü yok ve olamaz mı diyorsunuz? Mademki kuranda yok.)


Arkadaşımın sorduğu bu soruyu birçok kez okudum. Her okuyuşumda rabbin onlarca ayeti geldi aklıma. Bu ayetleri düşündüğümde, acaba bizler Rabbimin hiç bahsetmediği, hüküm vermediği, yasaklamadığı bir konularda, bakın Allah bu konudan kur’an da bahsetmemiş ama bunları da peygamberimiz haram kılmıştır denip, onun adı kullanılarak nakledilen bilgilerin, fikirlerin ardı sıra gitmemiz, kur’an ile karşılaştırmadan inanmamız doğrumudur? Böyle bir hükümden sorumlu olabilir miyiz? Yoksa Rabbin verdiği hükümlerimi anlamaya çalışmalıyız, işte kendimize sormamız gereken asıl sorular.


Önce kur’anı düşünelim ve Rabbimin birden fazla evlenme konusunda yasak koymadığını, ama hiç önerilecek bir durum olmadığını söylediğini hatırlayalım. Hatta birden fazla evlenmenin adaletsiz oluşunu bakın şu cümleler de, nasıl Nisa 129. ayette bizlere anlatmak istediğini görelim. (Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz.) Yine Nisa suresi 3. ayetinde aynı adalet konusunu gündeme getirip, nasıl bir yolu öneriyor. (Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın.) ayetin sonunda da bakın yine ne diyor Rabbim? (Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.) Allah bizlere adaletten şaşmayın, adaletli olun diyorsa birçok ayetinde, zaten bir eşten fazla eş almanın, yanlış olacağının önce bilincinde olmalıyız.


Gelelim arkadaşımızın sorduğu konuya. Allah her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle sizlere sundum der kur’an da. Elbette bunu söyleyen Rahman, kimlerle evlenmemizi istemediğini, eksiksiz yazmış olmalı değil mi? İçinizden eksik bırakmış olabilir diye, aklından geçireniniz oldu mu? Hiç sanmıyorum. Gelin şimdide ona bakalım.


Allah iman etmemiş müşrik kadınlarla iman edinceye kadar evlenmemizi yasaklar. Geçmişte yapılan hariç, babalarınızın nikâhladığı kadınlarla da evlenmeyin der. Birde yakın akrabalarımızı sayar ve tek tek bizlere anlatır, izah eder. Şimdide bu saydıklarına bakalım.


Nisa 23: Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki kız kardeşi birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir.


Arkadaşımın sorduğu soruyu hatırlayınız ve Rabbimin evlenme yasağı getirdiği kişiler üzerinde birlikte düşünelim. Allah analarımız, kızlarımız, kız kardeşlerimiz ile evlenmenin haram olduğunu açıkça söylüyor. Devamına bakalım. Halalarımız ve teyzelerimiz ile de evlenmemizi yasaklıyor Allah. Peki, neden yasaklıyor? Dikkat edin hala ve teyze çocuğundan bahsetmiyor ve yasaklamıyor, peki neden olabilir? İşte burası çok önemli. Hala ve teyzen ile annen ve babandan dolayı direk arada kimsenin olmadığı, kan bağın var. Fakat onlardan doğan çocukların arasına başka bir kişi girerek, bu kan bağı kısmen bozuluyor. Onun içindir ki Allah hala ve teyzesiyle evlenme yasağını koyduğu halde, onların çocuklarıyla evlenme yasağı koymuyor. Aramızdan birisi çıkıp ta, Rabbin haram demediği halde, hala ve teyze çocuklarıyla da evlenmeyi, peygamberimiz haram kılmıştır diyen olsa, ona da inanacak mıyız?


Ayeti anlamaya devam edelim. Erkek ve kız kardeş kızlarıyla, yani yeğenlerinizle evlenmemizi de yasaklıyor. Neden yasaklıyor, birinci derece kardeşinizden kan bağı olduğu için. Allah şunu anlatıyor bizlere. Aynı Anne babadan doğan kardeşlerin çocukları arasında, en yakın kan bağı vardır. Hala, teyze anne ve baba dan kan bağı olup, onlarla evlenmenin haram olduğunu söylediği halde, onun çocuklarından doğacaklar için, bu bağ demek ki daha farklı hale geliyor ki, yasak koymuyor Rabbim. Allah daha sonraki açıklamalarında daha da detaya giriyor, hatta bu detay belki de yüzlerce yıl anlaşılmayan, nedeni bilinemeyen, ama günümüzde anlaşılabilecek bir sebeple yasaklanıyor. Aynı anneden süt emmiş sütkardeşlerin de, biri biriyle evlenmesini yasaklıyor Allah. Demek ki emilen o sütten, neler neler geçiyor ki, rabbim bizleri uyarıyor. Bu kadar detaylı açıklamaları yapan Rabbim, eğer bahsedilen konu hakkında da yasak koysaydı, bizlere açıklama yapmaz mıydı?


Evlendiğimiz eşlerimizin anneleri ile de evlenmemizi yasaklıyor. Anneleri ile birleştiğiniz üvey kızlarınızla da evlenme yasağını açıkça söylüyor rabbim. Daha da detaya girip, soyunuzdan gelen oğullarınızın karılarıyla da evlenemezsiniz diyor. Hatta hatırlayınız rabbim peygamberimizin üvey evlatlığının boşadığı eşiyle evlenmesinde, aslında ibret verici şeyler vardır, tabi anlayana anlamak isteyene. Tüm bu örnekler birer masal değil, ibret abidesidir, derstir bizler için. Bizlere düşen bunlara karşı sorular sormak değil, verilen hükümlerin ne anlama geldiğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Allah daha da detaya girip, iki kız kardeşi aynı kişinin aynı anda evlenmesini de yasaklıyor. Bunun nedenleri de çok açıktır, bilemediğimiz o kadar neden var ki.


Bizler bazı şeylerin farkına varamadığımız halde, nefsimizin etkisiyle öyle sorular sorup, adeta eksik tamamlarcasına fikirler üretiyoruz ki, Allah bizleri affetsin. Bir erkeğin aynı anda iki kardeşi almasını yasaklayan Rahman, acaba yine bir erkeğin eşinin hala ve teyzesini birlikte almasını yasaklamış olsa, bizlere açıklamaz mıydı?


Şimdide arkadaşımızın sorduğu soruyu düşünmeye devam edelim, bu bilgiler ışığında. Bir erkek bir kadınla evli, daha sonrada yine erkek, kadının hala ve teyzesiyle evlenmesinin hükmü kur’an da yok, bunu da peygamberimizi haram kılmıştır diyor arkadaşımız. Önce şöyle düşünelim, bir erkek kendi hala ve teyzesiyle neden evlenemiyordu, yakın kan bağı olduğu için, demek ki doğacak çocuklarda bir sorun var ki yasaklanıyor. Devam edecek nesildeki bozulma riskinden dolayı olsa gerek, elbette başka nedenleri Rabbim bilir. Fakat sorulan soruda, dikkat edin erkeğin kadının hala ve teyzesiyle hiçbir kan bağı yok, doğacak çocuklarda da olmayacaktır. Buradan yola çıkarak, daha önce verilen yasak örneklerine de benzemiyor. İki kız kardeşi aynı anda almayın diyen Rabbim, bir sakıncası olsaydı buna da yasak koymaz mıydı? Böyle bir hüküm olmadığı halde, verilmeyen bir hükmün peşi sıra gitmemiz sizce doğru olur mu? Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutuyorum diyorsa, bizlere düşen verilmeyen hükümlerin peşinde gitmek değil, verilen hükümlere uymak olmalıdır.


Bu konuya kur’an dan bir örnekle anlamaya çalışalım. Bildiğimiz gibi evladımızın eşiyle boşansa bile evlenmemiz yasaklanmıştır. Fakat Allah kur’an da öyle bir örnek verir ki bizlere, kan bağı olmadığında, işin çok daha farklı olduğunu anlatmaya çalışır bizlere. Hatırlayınız peygamberimiz, evlatlığının yani Zeyt in boşadığı eşiyle evlenmiştir. Çünkü arada kan bağı yoktur. Bunun anlaşılması içinde Rabbim bizlere bu örneği, hayata geçirerek vermiştir. Hala ve teyze kızlarıyla da evlenme yasağı yoktur, peki neden yoktur? Çünkü araya başka bir soy girmiştir. Örneğin bazı insanlar peygamberimizin evlatlığının eşi ile evlenmesini anlayamaz, hatta normal karşılayamaz, fakat burada bizler günü birlik anlayışıyla ayete bakarsak yanılırız.

Allah burada çok önemli bir örneği vermek istiyor bizlere. Evleneceğiniz kadınlarla çok yakın, birinci derece kan bağınız olmamalıdır. Zaten daha öncede ayet örneklerini verdiğim gibi, Allah bir tek eşliliğe bizleri özendirmiş ve adaletli, huzurlu yaşamak istiyorsanız, buna uyun demiştir. Bizler kur’an da açıklanmayanların peşine düşmek yerine, açıklananları anlamanın yollarını bulmalıyız. Bakın peygamberimiz bir hadisinde ne söylüyor bizlere.

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403
Peygamberimizin ümmeti olan, bu sözleri çok iyi anlayacak ve kur’an a sarılacaktır.


Gerçekten Allah çok affedici ve merhametlidir ama biz kulları buna layık mıyız, işte onu bilemiyorum. Şimdi tüm bu açıklamalardan sonra, arkadaşımızın söylediklerini tekrar hatırlayalım ve yine kur’an bütünlüğünde düşünmeye devam edelim.

(Erkeğin Evlendiği veya evleneceği kadının halası ve teyzesi ile aynı anda evlenebilmenin hükmü kuranda yok. Varsa siz gösterin BİZE.)

Bu soruyu ilk okuduğumda, şöyle bir soru geldi aklıma. Acaba bizler böyle bir soruyu kendimize sorabilir miyiz? Ya da böyle bir soru sorulduğunda Rabbin onlarca, hatta yüzlerce ayetini, hiç göz önünde bulundurmadan sorduğumuzun farkında mıyız? Allah onca açıklamaların içinde, bizlere haram kıldığı bazı şeyleri eksik bıraktığını, onları da elçisinin tamamlamasına izin verdiğini düşündüğümüzde, doğrumu yapıyoruz dersiniz? Sizlere bazı ayetler hatırlatacağım. Bu ayetler ışığında, acaba Rabbin vermediği bir hükmü, yasağı, haram ve helali Allahın elçisi verebilir mi, onu anlamaya çalışalım şimdide, Allahın izniyle.



Kamer 4: Andolsun onlara, kötülükten önleyecek nice önemli haberler gelmiştir. 5: (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış bir hikmettir. Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor.


Casiye 20: Bu Kur'an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.


Ankebut 18: "Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.


Ahzap 2: Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.


Önce yukarıdaki ayetleri anlamaya çalışalım. Allah kamer suresi 4. ayetinde, bizleri kötülükten sakındıracak, nice önemli haberleri verdiğini, kur’anın doruğunda yani en olgun haliyle bizlere geldiğini söylüyor. Sonu da çok acı verici sözlerle bitiyor. (Fakat uyarmalar bir yarar sağlamıyor.) Evet, rabbim ne yazık ki yarar sağlamıyor. Sen en olgun, doruğunda bizler için ibret dolu bir rehber indirdiğini söylüyorsun, ama hala bu kitapta eksik arayanlar var. İşin kötüsü de peygamberimizin tamamladığını söyleyenlerin sözleri. Olgunlaşmış, yani en güzel bilgilerin sunulduğunu söylediği bir kitapta, acaba verilmeyen, izah edilmeyen bir hüküm olabilir mi?


Casiye suresi 20. ayette Allah, bu kur’anın okuyanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluştuğunu, iman endenler için, kılavuz ve rahmet olduğunu söylüyor. Fakat bu ışık saçan kitapta bazı şeylerin olmadığını bizler hala söyleyerek, nasıl bir yanlış yaptığımızın farkın damıyız? Ankebut 18. ayette Rabbim daha önceki inkârcıları da hatırlatıp, elçisinin görev ve sorumluluğunu açıkça hatırlatıyor bizlere ve bakın ne diyor? (Resule de düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.) Fakat bizler bu ve buna benzer onlarca ayetin üstünü örtüp, görmezden gelip, hala peygamberimize rabbin vermediği yetkileri verip, neler söylüyoruz, ne haramları peygamberimizin üstünden topluma anlatıyoruz, bunun farkın damıyız? Acaba peygamberimiz bu ümmetinden memnun olur mu hesap günü? Hesabın görüleceği gün, rabbine bu ümmeti adına, bağışlanmaları için duacı olur mu dersiniz?


Allah Ahzap suresi 2. ayetinde bakın ne diyor elçisine.( Rabbinden sana vah yedilene uy.) Allah bu sözleri kur’an da, açıkça onlarca kez söylediği halde, bizler elçisini kur’an da olmayan eksik tamamlayıcısı konumuna getirmemiz, ne kadar büyük bir yanılgı olduğunun, farkına varmamızın zamanı geldi diye düşünüyorum.


Bakın Allah nasıl uyarıyor bizleri. Bu sözleri söyleyen Rabbim, evlenme yasağı konusunda eksik bırakmış (HÂŞÂ) bunu da peygamberimiz tamamlamıştır diyebilir miyiz, yorum sizlerin.

Nur 34: Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.



Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.


Araf 174: Belki inkârdan dönerler diye ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.


Araf 185: Göklerin ve yerin hükümranlığına, Allah'ın yarattığı her şeye ve ecellerinin yaklaşmış olabileceğine bakmadılar mı? O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.


Doğrusu bu ayetleri okuduktan sonra, hala kur’an da eksik aramak, ne derece doğrudur bilemiyorum. Allah Nur suresi 34. ayetinde, biz sizlere gerekeni açık açık bildiren ayetler indirdik ki, öğüt alasınız diyor. Ama bizler hala Rabbin verdiği öğütler, örnekler dışında, beşerin örneklerini de sanki rabbin kitabının, (HÂŞÂ) tamamlayıcısı gibi kabul etmemiz, akla ve mantığa uygun mudur sizce? Kur’ana uymadığı çok açık.


Araf suresi 3. ayetinde Allah, Rabbinizden size indirilene uyun dediği halde, bizler hala Rabbimizden indirilen rehber de olmayan bir hükmün peşinden gidiyoruz, bunu düşünüyor muyuz? Araf 174, ayet bakın ne diyor ve uyarıyor bizleri. (Belki inkârdan dönerler diye, ayetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz.) Bizler tüm bu ayetleri gördüğümüz halde, hala açıklananları yeterli bulmadığımızı, rabbin huzurunda nasıl açıklarız? Ondan sonrada peygamberimiz üzerinden söylenen hurafelere nasıl inandığımızı söyleriz de, Allah resulünden duacı olmasını dileriz. Araf 185. ayet, peygamberimiz devrinde kur’anı yeterli görmeyip, atalarından gelen rivayetlere de iman etmek isteyenlere karşı, rabbin ibret verici cevabıdır. Eğer bizler bu cevaptan nasiplenmeyip, bu sözler o devrin insanlarına söylenmiştir, bize değil dersek, bizlerde imanımızı o derece eksik yaşıyoruz demektir. (O halde Kur'an'dan sonra hangi söze inanacaklar.)


Bakın Allah elçisini nasıl uyarıyor, anlayana yalnız bu ayet yeter.

Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Ne dersiniz bu ayet her şeyi açıklamıyor mu? Allah elçisine sana indirdiğimi tebliğ et diyor, hatta bunu yapmazsan görevini yapmamış sayarım diye de ikaz ediyor, ama bizler Rabbin indirdiğine, elçisinin ilaveler yaptığını söylemekten, hiç ama hiç çekinmiyoruz. Bakın bu konuda da açıklık getiriyor Rabbim, ama gözlerde perde olunca, görmek elbette imkânsız.


Hakka 44; Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, 45 Yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. 46 Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.


İşte kur’an, işte bizlerin yanlış inançları. Birileri çıkıyor, bakın bunu da peygamberimiz haram yapmıştır, bu kur’an da yoktur, bunlara da iman etmeliyiz diyecek, ama Allah açıkça bizim sözlerimize elçimiz ilave yapıp, bunlarda Allah katındandır deseydi, onun canını alırdık diyen rabbim e inatla, bunların tersine iman edeceğiz, öylemi dostlar? Allah o kadar açık söylediği halde, bizlerin kur’anı devre dışı bırakarak, beşerin sözlerini görmemize, doğrusu hiç akıl erdiremiyorum.


Peygamberimizi adeta kur’anın eksiğini tamamlayan konumuna getirmekle, İslam dininden uzaklaştığımızın, artık farkına varalım. Allah Meryem suresi 64. ayetinde bizlere; (Senin Rabbin kesinlikle unutkan değildir.) dediği halde, her şey kur’an da yazmıyormuş demenin, büyük bir yanlış olduğunu artık fark edelim. Allah İsra suresinde bizleri nasıl uyarıyor.


İsra 36: Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır


Bizleri emin olmadığımız bilgilerin ardına düşmekten alıkoymaya çalışan, Rabbim e kulak verelim. Şunu asla unutmayalım ki, Allahın elçisi, Rabbinden gelen kur’anı bizlere tebliğ etmiş, asla ona ilaveler yapmamıştır. Çünkü Rabbim böyle emir verdiğini bizlere söylüyor. Kur’anın vermediği bir hükmü, asla peygamberimiz vermez. Peygamberimiz o günün toplumuna yalnız kur’an ile hükmetme görevi almıştı. Ona ne ilave yaptı, nede eksiltti. Eğer kur’an dışından da bir hükümden sorumlu olsak, rabbim aşağıdaki kesin hükmünü bizlere söyler miydi?

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.


Allah sizleri kur’an dan sorumlu tutacağım diyorsa, O Yüce Rabbim sözünde durandır, bunu asla unutmayalım. Bizlere düşen kur’an da olmayanların peşine düşmek yerine, Rabbin sorumlu tutacağı kur’anın hükümlerini anlamaya çalışalım. Allah bir konuda haram koymamışsa, şunu unutmayalım ki ona hiç kimse haram diyemez. Bizleri peygamberimizin üzerinden, Allah ile aldatmak isteyenlere karşı uyanık olalım, yoksa hesap günü çok ama çokkkkk pişman oluruz. Bu tür sözleri söyleyenlere karşı; Ne yani peygamberimiz postacımıydı dediğimizde, peygamberimizin rabbin kitabının tamamlayıcı konumuna getirerek, çok büyük günah işlediğimizin artık farkında olalım.


Hesabın görüleceği gün, geriye dönüp hatalarımızı düzeltme imkânımız olmayacağına göre, gelin bugünden Rabbin rehberine sarılıp, hurafelerden uzak kalarak, en az hata yapan kullarından olalım. Dilerim Rabbimden mahşer günü yüzü gülen kullarından oluruz.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

FEDAKARADAM
5. February 2011, 03:39 PM
Bir erkeğin iki kız kardeşi yada kadın İle halasını veya teyzesini bir nikâhta toplaması haramdır. Allahu Teâlâ evlenilmesi haram olan kadınları açıklarken: "Ve iki kızkardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır.Ancak cahiliyet devrinde geçen affedilmiş geçmiştir," (NİSA- 23)

Birbirine çok yakın olan kadınlarla aynı anda evlenmenin yasaklanmasının hikmeti, daha çok ahlakidir. Bu tür evliliklerde birbirine yakın akraba olanları (yani iki kızkardeşi veya yeğenle teyze veya halası ) aynı anda nikahlamak, onlar arasında kıskançlık ve rekabete yol açar. Sıla-i rahîmin kesilmesine sebep olur.Çoğu kere iki kuma birbirleriyle anlaşamaz, uyuşamazlar. Böylesi bir durum haramdır. Bundan dolay: da iki yakın akrabayı aynı anda nikahlamak haram kılınmıştır.

halukgta
5. February 2011, 07:49 PM
Ayete çok dikkatle bakalım. Allah erkeklere hitaben evlenilmesi yasak, yani haram olanları açıkça yazıyor. Bir erkeğin iki kız kardeşi aynı anda almasını yasaklıyor. Siz biri birine akraba olarak çok yakın olan, kadınlarla aynı anda evlenmenin yasaklanmasının hikmetinden söz etmişsiniz. Ama bahsettiğimiz konunun, erkekle ilk eşinin hala ve teyzesiyle hiçbir yakınlığı ve kan bağı yok. Siz ahlakı nedenden bahsetmişsiniz. Allah iki kardeş örneğini verip, bahsettiğimiz konu hakkında bir yasak koymadıysa, bunu acaba kimin ahlak anlayışına göre yargılayacağız? Ahlak anlayışı toplumlara göre çok farklılık arz edebilir.

Örneğin Allah öz evladının karısıyla evlenmeyi haram kılmıştır, ama evlatlığının boşandığı eşi ile hiçbir yasak koymadığı için, peygamberimiz evlenmiştir. Bu olayı günümüzde ki toplum ahlak anlayışıyla değerlendirirsek, topluma anlatmamızda mümkün olmayacaktır. Kıskançlıktan bahsetmişsiniz. Tek eşliliğin haricinde evlenilecek eşler arasında Allah, çok isteseniz de adaleti sağlayamazsınız diye bizlere zaten söylemiştir. Bizlere önerdiği yolda tek eşliliktir, yani ne yaparsanız yapın kıskançlık, çekememezlik, anlaşmazlık çok eşlilikte olacaktır. Onun için Allah tek eşliliği öneriyor.

Aşağıdaki sözleri bu şekilde söylememiz doğrumu..

(iki yakın akrabayı aynı anda nikâhlamak haram kılınmıştır. )

Allah her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyor ve evlenmenin haram olduğu kişileri sayıyor. Yakın olarakta kimler varsa bizlere açıklıyor yasaklıyor. Acaba Rabbim, ayetinde açıkladıkları haricinde bir erkeğin ilk eşinin kardeşi, yakın akrabalarından kimseyle evlenme diyemez miydi? Bu açıklamayı Rabbim eksik bırakmışta, elçisinin tamamladığını söyleyebilir miyiz? Aynı anneden süt emen sütkardeşlerin evlenme yasağını belirten rahman, bahsettiğimiz konuya açıklık getirmemiş de, elçisi onu tamamlamış demek, kur’an anlayışına uyuyor mu? Örneğin amca çocuklarının birbiriyle evlenme yasağı yoktur, ama yakın akrabalıklarıda vardır. Bu durumda yakın akraba kriterini kime göre yapacağız?

Allah sizleri kur’an dan sorumlu tutuyorum diyorsa, O kitapta açıklık getirilmeyen hiçbir şey olamaz. Şunu düşünelim. Allah açıklamadığı, izah etmediği bir konudan hesap sorar mı bizlere? Bu sorunun cevabını kendi nefsimizde verdiğimizde, doğru cevabını da bulacağımızdan eminim.


SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

FEDAKARADAM
6. February 2011, 04:32 PM
Toplumsal açıdan baksak bu meseleye ki, çıkmaz bir durum söz konusu olacağından eşinin hala ve teyzesini de nikahlamak esasen toplumlarda yadırgandığı gibi büyük dedikodulara da yol açar.Allah, Kur'an'da herşeyi açıkça ve net bir şekilde açıklamadığına göre, siz bu mesele konusunda fetva veremezsiniz.İsterseniz bir deneyin bakalım kim karısının teyze ve halasını üzerine nikahlayacak ta sıhhatli ve huzurlu bir evlilik yapabilir, bir düşünün bakalım ne derecede doğru bir iş yapmış olabilir..Daha birbirine akraba yakınlığı olmadığı halde kumaların birbirleriyle ne zaman iyi geçindikleri görülmüştür ki?.

Sözün özü,yanlış düşünüyorsunuz sayın Haluk Bey...Siz olsanız kendinize bu gibi şeyleri yakıştırabilir misiniz?Kur'an'da bu mesele olmasa bile bu şekilde yaklaşımlarınız fitne ve fesada uğramaktan başka bir şeye yaramayacaktır...

halukgta
6. February 2011, 06:35 PM
Sayın Fedakaradam, sanırım siz benim anlatmak istediğim konunun özünü anlamamışsınız. Ben bırakın bahsettiğiniz konuda ki evliliğin normal olduğunu söylemeyi, birden fazla evlenmenin Allah tarafından önerilmediğini, adaletli olmadığını anlatmaya çalışan birisiyim, yazımda da bunu söyledim. Benim anlatmak istediğim, Rabbimin vermediği bir hükmü, asla peygamberimizin vermeyeceğini anlatmaya çalışmaktır. O devirde böyle bir evlilik yapmak isteyene, bu doğru olmaz diyerek karşı çıkmış engellemiş olması çok da normaldir. Önemli olan bunun hüküm bazında, sanki Allahın verdiği hükümler gibi algılamamak gerektiğidir. Tekrar söylüyorum, Allah adaletli bir evlilik için tek eşliliği önermişse bizlere, bizlerin yapması gerekende tek eşli olmaktır, ama kendimizce Rabbin vermediği hükümler vererek bunu yapmamalıyız, çünkü bu durumda yanlış yollara da onay vermiş oluruz.

Söylediğiniz şu cümleye inandığınız sürece, rabbimin onlarca ayetine iman etmediğinizi de size hatırlatırım. Önce cümlenizi yazalım.

(Allah, Kur'an'da her şeyi açıkça ve net bir şekilde açıklamadığına göre, siz bu mesele konusunda fetva veremezsiniz.)

Aşağıdaki ayetleri lütfen dikkatle düşünün, acaba sizin söylediğiniz cümleye onay veriyor mu?

Araf 174: Biz, ayetleri işte bu şekilde ayrıntılı kılıyoruz ki, hakka dönebilsinler


İsra 89. ; Yemin olsun, biz bu Kur'an'da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler. Kehf Sur54. ayet; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

Yunus 111:…. her şeyi ayrıntılı kılıcıdır. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve bir rahmettir.

Nur 34: Yemin olsun ki, size, gerçeği açık-seçik anlatan ayetler…..

Enbiya 10; Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?


Nisa 174. ; Ey insanlar! Size Rabbinizden apaçık, çok parlak ve güçlü bir kanıt gelmiştir. Biz size, her şeyi açık seçik gösteren bir ışık gönderdik.

Nahl 89…… Sana bu Kitap'ı indirdik ki her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun….


Nahl 64 ; Bu Kitap'ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.

Yunus Suresi 15. Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman…….


Araf Suresi 52 : Yemin olsun ki, biz onlara, ilme uygun biçimde, ayrıntılı kıldığımız bir Kitap getirdik. İnanan bir topluluk için bir kılavuz, bir rahmettir o.


Yukarıdaki ayetleri okudunuz. Söylediğiniz gibi, Allah kur’an ayetlerinde her şeyi açıklamadığını mı söylüyor, yoksa tam tersine her şeyi açıkladığını, hatta aynı konudan değişik örnekler verdiğini mi söylüyor? Karar sizin. Bana siz bu konuda fetva veremezsiniz demişsiniz. Çok doğru fetvayı, hükmü veren zaten Allah benim diyor. Bizlere düşen rabbin önerdiği gibi, ayetleri düşünüp, akıl edip onları anlamaya çalışmaktır. Bende aynen böyle yapıyorum ve diyorum ki, hükmü veren Allah tır, ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısıdır diyor ve şu ayeti asla unutmuyorum.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Allah sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağım diyorsa, bu kitapta verilmeyen hiçbir hükümden de, sorumlu tutmayacaktır. Bizlere düşen kur’anın bir ayetinin bir kelimesine bakarak onu anlamaya çalışmak yerine, kur’anı bir bütün olarak, ayetlerle bağlantı kurup onu anlamaya çalışmak olmalıdır. Doğruyu gerçek doğruyu Rabbim bilir. Bizlere düşen onu anlamaya çalışmaktır. İmtihanımızın özü de burada saklıdır. Onu arayıp bulmak, ortaya çıkarmak bizlerin asıl görevi olmalıdır.

SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

hiiic
6. February 2011, 07:04 PM
Haluk bey bu fedakar rumuzlu arkadaş anlamaz,,, o okumaz öğrenmez sadece kulakdan dolma bişiler duymuş, gidip sağdan soldan bişiler kopyalar buraya yapıştırır. siz onu dikkate almayın, kendi halinde eğleniyor. Kötü olan tarafı farkında olmadan şirke düşmüş, pekçok ayeti de red ediyor, hadis bulmuş hadisin hükmünü Kuranın önüne geçiriyor, zaten bulduğu hadiste aslında emevi uydurması... akıl hocasıyla beraber tartışacağı günü beklesin.

FEDAKARADAM
6. February 2011, 07:16 PM
Sayın Haluk Bey kardeşim.

Vermiş olduğunuz ayetlerin tamamına iman etmişimdir ve bunda da hiçbir itiraz ve şüphem yoktur.Ancak, günümüz meselelerinde öyle konular işleniyor ki bunları Kur'an'da bulamıyoruz.hal böyle olunca, ya hadislere bakıyoruz ya da ehli sünnet ulemasının fıkhi görüşlerinden faydalanıyoruz.Bu durum da, bu gibi meselelerde, Kur'an dabunalr yoktur, olmaz diyebilir miyiz, diyemyiz.Demek ki bunda bir içtihad doğmakta ve açıklama gereği duyulmaktadır.Açıklanacak her hangi mesele Kur'an'a uymuyorsa zaten biz onu hemen ret ederiz.

İslam bilgileri delil olarak hem hükmün çıkarıldığı asıl kaynağı, hem de hükmü elde etmek için kullanılan genel prensipleri ve metotları “delil” olarak isimlendirmişlerdir. Bu deliller içinde “Kitap,(Kur'an-ı Kerim) Sünnet, İcma ve Kıyas” delillerini ise ittifakla kabul etmişlerdir. Bunlara “Edille-i Erbaa” demişlerdir. İslam bilginleri delilleri “mantıkî kıyaslar, bilinmesi bir başka şeyin bilinmesini gerektiren hususlar, beş duyu ile anlaşılmayan şeyin aklen bilinmesini sağlayan şeylerdir” (Ta’rifat, 104) diye yorumlamışlardır. Yani bir hükmün ispat edilmesini ve ortaya çıkmasını sağlayan şeylerdir. Başta Gazali olmak üzere, Fahreddin-i Razi, Seyfeddin el-Âmidî, Taftazanî, Cürcânî gibi müteahhirin kelam uleması delillerin mantıkî kıyas şekillerinden birisine göre düzenlenmesi gerektiği konusunda birleşmişlerdir. Onlara göre aklî deliller beş duyuya dayanan delillerden daha sağlamdır. Bu düşüncelerini de Kur’ân-ı Kerime dayandırmışlardır.


Genellikle delillerin muhteviyatı evveliyât, müşâhedât, mahsusât, mücerrebât, mütevâtirat, meşhûrât, makbûlât ve vehmiyyât türünden yakînî ve zannî bilgilerdir. Zanniyyât ve vehmiyyâtı belirleyerek bunları kesin bilgilerden ayırmak için aklın temel ilkelerine müracaat etmek gerekir. (Gazalî, El-Mustasfa, 1:47-49) Aynı görüşleri daha sonra gelen Razi, Cürcâni ve Taftazanî gibi kelam âlimleri de benimsemişlerdir.

Kelam bilginleri delili çeşitli yönlerden tasnif emişlerdir. Bunlardan bazıları;
1. Aklî Deliller: Mantıkçıların ortaya koyduğu ve öncülleri kesin bilgilerden oluşan delillerdir. Bunlara örnek olarak “Burhan” “Meşhurat” “Müsellemât” gibi isimler verilir. Aklî deliller dinde herhangi bir hüküm va’zedemezler. Ancak nakil ile sabit olan delillerin daha iyi anlaşılmasına, aklın kabul etmesine, doğruluğunun ispat edilmesine ve gerektiğinde deliller arasında mukayese ve tercih yapılmasına katkı sağlarlar.

2. Naklî Deliller: Öncülleri nakle, yani, ayet ve hadislere dayanan delillerdir. Bunlar işitmeye bağlı olduğu için “Sem’î Deliller” veya “Lafzî Deliller” de denir. Bilgiyi ve haberi nakledenin doğru söyleyip söylemediği ve sözünün doğru olup olmadığı da yine aklî deliller ile sabit olacağından bunlara “Naklî ve Aklî Delil” demeyi daha uygun görenler de vardır.

Kelam bilginleri itikadî hükümlere ilişkin delilleri Kur’ân-ı Kerim, Hadis-i Şerifler ve İcma-i Ümmet olarak üç temel grupta toplamışlardır. Mütavatir hadisler yanında ahad rivayet ile gelen hadisleri de Kur’ân-ı Kerime aykırı olmamak ve sağlam kaynaklardan gelmiş olmakla delil olarak kabul edilmesinde ittifak etmişlerdir. Kelam ilminde kıyasın yeri yoktur ve akaide ait hususların belirlenmesinde yegâne kaynak naklî delillerdir.

Deliller ortaya koydukları sonuçları itibarıyla da ikiye ayrılırlar:
1. Kat’î Delil: İspat ettiği konuya ilişken farklı ihtimalleri ortadan kaldıran delildir. Bunlara “Yakînî Delil” de denir. Bütün öncülleri Yakîniyat ve Zaruriyattır. Böyle bir delile “Burhan” denir. Bir naklî delilin kesin olabilmesi için hem lafzı, hem de manaya delaleti kat’î ve kesin olması, bir başka manaya ihtimalinin olmaması gerekir. Mütevatir hadisler de manaya delaleti açık ise, buna dayanan her naklî delil de kesinlik kazanır.

2. Zannî Delil: İspat etmeyi amaçladığı konuya ilişkin karşı ihtimalleri tamamen ortadan kaldırmayan ve bir başka manaya delalet ihtimali olan delillerdir. Bu nevi delillere de “İltizâmî” ve “İknâî Delil” adı verilir. Kelam bilginlerine göre öncülleri yakîniyat ve zaruriyat olmayan cedel, hatabe nevinden oluşan aklî delillerin tamamı zannî-aklî delil grubuna girerler. Yine İslam bilginlerine göre manaya delaleti açık olmayan ayetler ile tevatür derecesinin altındaki bütün hadisleri zanni delil olarak kabul etmişlerdir. Ancak Kur’ân-ı Kerimdeki bir ayeti açıklayan ve delili ayette bulunan hadisleri delil olarak kabul etmişler ve delaleti zanni olan ayetlerin açıklanması için istifade etmişlerdir. Zanni delilleri güçlendirmek için aklî ve ilmî delillerden istifade etmişler ve nassların doğruluğunu bu şekilde ispata çalışmışlardır.

Yine İslam bilginlerine göre “Naklî delil ile aklî delil çelişirse akıl esas alınır ve nakil tevil olunur.” (Muhakemat, 2006, s.29) Tabii ki bu akıl yanlışlardan korunan salim akıl olması gerekir. Zaten te’vil ve tefsir, akl-ı selime, kesinliği ve doğruluğu ispatlanmış olan ilme göre yapılır. Hem naklî delil, aklî delilin önüne geçerse o zaman naklin doğruluğunu ispatlama imkânsız olur.

Kur’ân-ı Kerim’in muhatapları genel olarak ekseriyeti teşkil eden avam tabakası olduğu için mu’cizevî olan üslubu çok sehl olup içinde aklî delilleri de barındıran geniş kapsamlı bir muhtevaya sahiptir. Herkesin anlayabileceği tabii mantık üslubuna göredir. Aklî deliller de yanılgıdan kendisini kurtaramaz. Bu sebeple aklî delillerin doğruluğunu ortaya koyacak olan ölçüye ihtiyaç vardır ki bu da mutlak ve ilâhî hakikatleri ihtiva eden şer’î delillerdir. Kesin olan deliller birbiri ile çelişmezler. Çelişki kâinattaki nizama aykırıdır. Bu durumda Kur’ânın delillerine aykırı aklî bir delilin dayandığı ilke açık değildir, çelişkili olan naklî delil ise sahih değildir. Dolayısıyle aklî deliller ile naklî deliller arasında bir çelişki söz konusu değildir. (İbn-i Teymiye, Delil-i Teâruzu’l-Akl ve’n-Nakl, 1:198-200)

İslam Hukuk dalı olan “Fıkıh” ilmine göre ise, ahkâma merci olan şer’î deliller icma ve ittifakla “Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas”dır. Bunların dışında “Örf” “Maslahat” “Istıslah” “Istıshab” ve “Seddüz’-Zerâî” gibi talî deliller de vardır. Kıyas ve diğer deliller ilk üç delilden istinbat yolu ile hüküm çıkarmaya yardımcı olmak için gereklidirler.

Sonuç olarak; deliller kelam ve itikadî meselelere, fıkıh ve muamelata, ahlak ve maneviyata ve sosyal hayata bakan yönleri ile farklılık arz eder. Her delil her yerde geçerli olmayabilir. Bu hususlar erbabınca ve ehlince bilinir ve ihtisas sahipleri tarafından pratikte uygulanarak adil ve doğru sonuçları ortaya konur. Anlaşılması için de izah edilerek avam ve toplum tarafından kabul edilirler.

Artık söyleyecek sözüm kalmamıştır...

FEDAKARADAM
6. February 2011, 07:26 PM
Haluk bey bu fedakar rumuzlu arkadaş anlamaz,,, o okumaz öğrenmez sadece kulakdan dolma bişiler duymuş, gidip sağdan soldan bişiler kopyalar buraya yapıştırır. siz onu dikkate almayın, kendi halinde eğleniyor. Kötü olan tarafı farkında olmadan şirke düşmüş, pekçok ayeti de red ediyor, hadis bulmuş hadisin hükmünü Kuranın önüne geçiriyor, zaten bulduğu hadiste aslında emevi uydurması... akıl hocasıyla beraber tartışacağı günü beklesin.

hiiç kardeşim.

Öyle iftira yapıyorsunuz ki bilmeyen bizi bilsin isterdik. Ben hangi ayeti inkar etmişim, ret etmişim de konuşuyorsunuz?.Yukarıda ki mesajımızı dikkatli okuyun lütfen..Ben asla kulaktan duyma şeylerle dini hayatımı yaşamam.Burada sizinle anlaşamadığımız şeyler; tarikat,tasavvuf, fıkıh, mezhep ve içtihad konularıdır.

Ben artık bu konular hakkında bir şey yazmayacağım.Dikkat ettim de bu siteden bir çok kardeşlerimiz terkedip gitmiş niyedir size göre?Ne yaptınız onlara, ne dediniz, niye gelmiyorlar buraya?Çekici değil itici olduğunuz müddetçe bu site yapayalnız kalacaktır.

Hepinizi Allah'a emanet ediyorum.
Sağlıcaklakalın

Selamün aleyküm...

halukgta
6. February 2011, 07:30 PM
Düşüncenize ve inancınıza saygı duyarım. Hepimiz bu Dünyada imtihandayız. Allah sizlere imtihan olacağınız kitabı verdim, onu anlayarak çok iyi okuyun, daha sonrada çok iyi düşünün ve ona göre yaşayın diyor. Bende öyle yapıyorum ve anladıklarımı yazıyorum, elbette yazdıklarım benim imtihanımın sonuçlarıdır. Hiç kimseyide bağlamaz. Sizde eğer kur'anı anlayarak okuduğunuzda, hiç bir etki altında kalmadan söylediklerinizi anladıysanız, size söyleyecek sözüm olamaz. İmtihanımızın kağıtlarını Rabbim huzuru mahşerde açacaklar ve aldığımız notu ozaman göreceğiz. Değerlendirmeyi yapacak olan Rahmandır. En doğruyuda O bilir. Bizlere düşen birbirimizi uyardıktan sonra, sabırla o günü beklemek olmalıdır, birbirimizi beşerin öğretilerine delil aramak destek vermek için kırmak olmamalıdır. Çünkü hiç kimsenin kendisi gibi düşünmeye, iman etmeye zorlamaya hakkı yoktur. Her beşer kendisinden sorumludur.

Değerli arkadaşım hesabın görüleceği gün dilerim cümlemizin yüzleri güler. Hepimiz mutlu oluruz, bu dilekten başka söyleyecek sözüm yok. SAYGILARIMLA Halukgta

hiiic
7. February 2011, 02:58 AM
EDİT: Cevap yazsan ne olacak yazmasan ne olacak,,, Allah kullarına en yakındır. Ben Allahdan daha güzel cevap veremem ya, helaki körlere, akılsızlara yada kalpleri kör olana...