PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Abdu’l-Uzza ile Erva (Sürekli kötülük üretenler)


Eren Erdem
26. January 2011, 01:41 AM
Ebu Leheb kimdir? Ne yapıyor da insanlık adına Allah onun aleyhinde slogan atıyor; “Kahrolsun Ebu Leheb; saltanatı, güç ve iktidarı yok olsun, iki eli kurusun! Kahrolsun zalimlerin desteklediği alevler saçan babanın/babaların düzeni/düzenleri!” Allah, kahretmek istese kahredip onu yok eder… Kahrettim, kahredeceğim demiyor, “Tebbet/kahrolsun” diyor… Böylece olaya evrensellik kazandırırken diğer insanlara da sorumluluk ve görev yüklüyor. Yani Ebu Leheb’in kendisinin ve düzeninin kahrolması, diğer insanların/Müslümanların gayretleri ile olacak…

- Kimdir bu Ebu Leheb?

- Ebu Leheb bir kişi değil ki, hangisi?

Aldığı lakapla insanlık tarihindeki bütün zalimleri, müstekbirleri, inkârcı azgın kâfirleri, savaş kışkırtıcılarını, kötülük için o tarafa bu tarafa koşuşturanları, yeryüzünde kan dökmek için can atan kızıl suratlı (öfke dolu cani) katillerin hepsini temsil eden, kötülerin kötüsü, en kötülerden bir adam; Abdu’l-Uzza…

Allah’ın, bu kadar buğz ve düşmanlığını üzerine çeken o adam, bunu yalnız başına mı başarmıştı? Hayır, elbette yalnız değildi; fitne-fücur, fısk-fesat, saldırı ve saygısızlığında… Hani derler ya her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır, işte tam o misal; Onun da yanında/arkasında kendisi kadar kötü olan karısı Ümmü Cemil vardı, esas adıyla Erva.

Günümüzde kimi insanların meşhur olmak, medyada etkili bir şekilde yer almak için çeşitli şaklabanlıklar yaptığı bilinmektedir. Bu medyatik olma arzusu/hastalığı, bazen insanlara suç bile işlettiriyor. Fakat bu tip insanlar ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, medya organlarının gündeminde kalmaları öyle uzun bir zaman sürmez. Çok meşhur siyasetçi ve sanatçıların popülerliği bile en fazla sürdükleri ömürle birlikte, öldükten birkaç on yıl sonra biter. Medyada “kötü haber satar” diye bir tabir vardır. Abdu’l-Uzza ile Erva’ya bakar mısınız? Ne büyük kötülükler yapmışlar ki, asırlardır milyonlarca insanın dilindeler. Yuh olsun onlara ve çağlar boyu onlar gibi olanlara!

Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Romeo ile Jüliet… Bu ikililer, aşklarından/sevdalıklarından dolayı çektikleri hasretlik ve acıları için hüzünle hatırlanır, onlara hem acınır hem hevesle özenilir… Ya Abdu’l-Uzza ile Erva; onlar öyle kötü işler yaptılar ki, Büyük İran İslâm Devrimi sırasında milyonlarca insanın caddelerde, sokaklarda ve evlerin damlarında attıkları, o çok görkemli “Allahu Ekber, Humeyni Rehber! Lâ şarqıyye, lâ ğarbiyye; cumhuri İslâmiyye!” sloganları bile Allah’ın bütün zamanların en kötülerini temsil eden Abdu’l-Uzza ve Erva için insanlık adına attığı sloganın yanında bir fısıltı kalır… “KAHROLSUN Ebu Leheb iktidarı; kahrolsun!”

Savaş kışkırtıcısı ve tellalı Abdu’l-Uzza ile ona bu yolda daha şiddetli davranması için yardım edip dil döken çenesi düşük, ama dünyada şan ve şöhret sahibi olan karısı Erva; yürekleri öfke, kin ve nefret dolu iki belalı… O Erva var ya o Erva, bu gayretinde bazen o kadar ileri gidiyor ki, yorgunluk ve susuzluktan dilini ağzından dışarı sarkıtan köpeklere benziyor. Ya da günümüzdeki örnekleriyle, savaş pazarlamacılığı yapan silah üreticileri, tüccarları ve devletlerin hesabına çalışan bayan ajanlara…

Tarihte gerçekleşmiş olaylardan söz ediyorum, ama etrafımıza dikkatlice bakalım; birçok insanın eliyle, diliyle, kalemiyle, parasıyla ve daha başka çeşitli araçlarla Ebu Leheb ve Ümmü Cemil’in yaptıklarına benzer eylemler yapmaya çalıştıklarını görebiliriz. Yoksa bu da bir nevi tevarüs mü? Öyle ise şöyle demek gerekir; kirli tevarüsten taharet şart; hani “necasetten taharet” gibi… Mustafa İslâmoğlu’nun ifadesiyle “Ebu Leheb burada tarihsel bir kişilik olarak değil, imana karşı körü körüne savaşan inkârcı tipin temsilcisidir. Ebu Leheb ölür, fakat Ebu Leheb’lik yaşar.” (Hayat Kitabı Kur’an, Tebbet suresi). Yani o her zaman her yerde vardır. Görebilmek için, Müslüman’ca bir ferasetle bakmak gerekir…

“İbn İshak derki; Rebia İbn Ubatta’tan işittim, şöyle diyordu: “Ben babamla kabileler arasında dolaşan Peygamber’e bakıyordum. Peygamber’in ardı sıra bir adam dolaşıyordu. Parlak yüzlü idi. Resulullah(s.a) kabilelerin yanında duruyordu ve diyordu ki, “Ey falanca oğulları ben Allah’ın size peygamberiyim. Allah’a ibadet etmenizi ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı emrediyorum. Beni tasdik etmenizi ve Allah’ın beni gönderdiği davanın zaferine kadar korumanızı istiyorum.” Hz. Peygamber sözünü bitirince ardında bulunan öteki adam diyordu ki, ey falanca oğulları bu adam size Lât ve Uzza putlarını atmanızı, Malik İbn Akmes oğullarından müttefikiniz bulunan cinleri terk etmenizi istiyor, daha birçok bidat ve sapıklıkları. O’nu dinlemeyin ve peşinden gitmeyin. Babama, bu adam kimdir?’ diye sorduğumda, amcası Ebu Leheb’dir diyerek karşılık vermişti. İşte Ebu Leheb’in Hz. Peygamber davasına karşı kötü davranışlarından bir misal. Karısı Ümmü Cemil de bu kötü yolda hep ona destekçi olmuştu. Adı Erva idi. Ebu Süfyan’ın bacısı Harb’in kızı idi.” (Seyyid Kutub, Fızılal-il Kur’an, 16. cilt, Leheb Suresi tefsiri).

Abdu’l-Uzza, Hz. Peygamber’in amcası ve iki oğlu(Utbe ve Uteybe) Peygamber’in iki kızı(Rukiye ve Ümmü Gülsüm) ile evli oldukları için, aynı zamanda Anadolu deyimi ile dünür/dost oluyorlar. Dünürlerin, Hz. Muhammed Resul seçilmeden önce iyi geçindikleri rivayet ediliyor. Ayrıca yukarıdaki alıntıdan da anlaşılabileceği gibi, Erva, Ebu Süfyan’ın kız kardeşi olduğu için, Muaviye’nin de halası oluyor. Fakat Hz. Muhammed Resul ve Nebi olarak seçilip görevlendirildikten sonra, kızıl suratlı/parlak yüzlü Ebu Leheb, yeğeni ve dünürünün bir numaralı düşmanı oluyor. İlgili kaynaklarda Resulullah’a düşmanlıkta sürekli birinci sırada anılıyor. Abdu’l-Uzza düşmanlığında o kadar ileri gidiyor ki, kendi öz çocuklarının yuvalarını yıkıyor. Bir gün oğullarını çağırıyor ve onlara;

“Ya Muhammed’in kızlarını bırakırsınız, ya da ben sizi bırakırım” diyor, onlar da kudretli babalarının sözünü tutuyorlar. Bilindiği gibi daha sonra Peygamberimizin kızları Rukiye ve Ümmü Gülsüm Hz. Osman ile evleniyorlar, fakat ikisi de uzun süre yaşamayıp Peygamberimizden önce vefat ediyorlar. (Ömer Rıza Doğrul, Asr-ı Saadet, : 2.cilt, s.170)

Kundakçılık yapan, fesat çıkaran, erkekleri kötülüğe yönelten Erva, bu anlamda eşinin günahına katkı veren bir eş örneğidir. Onlar, hem bu dünyadaki cehenneme yönelik işlerde birlikteler, hem de ahrette yoluna kurban oldukları cehennemde birlikte olacaklar. İşte ayetler: “Kahrolsun Ebu Leheb iktidarı; Kahrolsun! Zenginlik ve iktidarı onu kurtaramayacak. O kıpkızıl bir ateşe atılacak. Çenesi düşük karısı da yanında olacak. Gerdanında fitillisinden bir de ip olacak.” (Mesed 11/1–5; R. İ. Eliaçık, Yaşayan Kur’an, Mesed Suresi meal ve tefsiri).

Ebu Lehebler zengin ve iktidar sahibidirler, ama öyle sanıldığı kadar çok dayanıklı değildirler, fakat öyle görünürler. Ta ki karşılarına haklı olduğunun bilincinde olan cesaretli insanlar çıkıncaya kadar. Haklı ve mazlum olmanın insana verdiği dayanıklılığı kendisinde keşfeden Müslümanlar ortaya çıkınca, zengin ve iktidar sahiplerinin güçlerinin ne kadar dayanıksız olduğu görülecektir. İnsanlık tarihinde az da olsa, bu noktadan hareketle gerçekleşen devrimler vardır. Gene olabilir…

Hakikatlerin zaferi ve devrimler gerçekleştikçe Ebu Leheblerin ne malı ne de kazançları kendilerini kurtaramayacaktır/kurtaramamıştır. Sonunda dünya hayatı onlar için bir hüsran olmuştur. Ahrette ise; “O kıpkızıl bir ateşe atılacak. Çenesi düşük karısı da yanında olacak. Gerdanında fitillisinden bir de ip olacak.”

Mustafa Demirci

adilmedya.com