PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kapitalizmin Direği "Statüko Dini"


Eren Erdem
26. January 2011, 01:39 AM
Tarihin büyük bir bölümünde ve günümüzde egemen olan dinler, çoğunlukla hâkim sınıfların meşruiyet aracı ve koruyucusu olmuşlardır. Sınıflı/müşrik toplumları halkın gözünde meşrulaştırma yoluyla koruyan bu dinlerin temsilciliğini de Bel’amî din adamları yapmıştır. Bu çıkarcı ve işbirlikçi din adamları, zulüm, adaletsizlik ve eşitsizliklere maruz kalarak sömürülen mazlum halkın durumunu -toplumdaki sınıfsal çelişkileri- normal, dolayısıyla her birey, ırk ve sınıfın toplum içindeki konumunu ilahi iradenin yansıması olarak göstermeye çalışmışlardır. Ki, böylelikle toplumlar rahatlıkla kontrol altında tutulmuş, eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı tepkisiz bırakılabilmiştir. Bu tür toplumlarda sabit durumu kabullenmeyerek haksızlıklara başkaldıranlar, halkı bu konuda aydınlatmaya çalışanlar, “insanlar eşit hale gelmeli, yoksulluk engellenmeli, sömürü yok edilmeli” diyerek hak talebinde bulunanlar, statüko ve statükoya kulluk eden bu din adamları tarafından halk nezdinde taraftar bulmamaları ve yok edilmeleri için dinden çıkmakla, solcu-komünist olmakla, ilahi iradeye boyun eğmemekle suçlanmışlardır. Ne tuhaftır ki, bu tür suçlamalara maruz kalanların başında da toplumlarındaki adaletsizliklere başkaldıran peygamberler gelmektedir. Nitekim tüm peygamberler yaşamış oldukları toplumlarda en çok muharref din algısıyla mücadele etmişlerdir. Onlara en büyük düşmanlığı zamanlarının din adamları göstermiştir. Bu bağlamda tarih sürekli tekerrür etmiş ve her uyarıcının ardından sınıfsız toplum/“tevhid” ilkeleri zamanla tahrife uğratılarak statükoya hizmet eder hale gelmiş, yani her peygamberin eşitlik ve adalet devrimi, bir süre sonra yeniden devrime ihtiyaç duyulacak şekilde sınıflı toplumların zulüm düzenine hizmet eder hale getirilmiştir. Dolayısıyla tarihi süreçte dinler ilahi hedeflerinden saptırılarak tam aksine toplumları sınıflara bölen şirk dinlerine dönüştürülmüştür.

Tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan birtakım devrimci halk ayaklanmalarının karşısına da aynen peygamberlere karşı olduğu gibi muharref din algısı ve din tüccarları çıkmıştır. Bu tüccar zihniyetli din pazarlayıcıları, dini meslekleştirmiş ve bir tür geçim kaynağına dönüştürmüştür. Dini geçim kaynağına dönüştürmenin yolu ancak insanı nesne haline getirerek, kendilerini öznenin temsilcisi kılıfına bürümekle mümkün olacağından, halkı kendine yabancılaşmış varlıklar haline getirip, topluma güdülmeye muhtaç koyunlar hissini vermişlerdir. Halk güdülmeye muhtaç koyun olduğuna inandırılmalı ki, kendisini de bu koyun sürüsünün “çoban”ı olarak kabul ettirebilsin ve bu sürünün etinden, sütünden, derisinden ve yününden pay alabilsin!..

Bu din daima halkın perişanlığına, bedbahtlığına sebep olmuş, toplumdaki ırk, sınıf ve zümre ayrımcılığını korumuştur. Statükoya gerekçe bulmuş ve onu meşrulaştırmıştır. Yani tarih boyunca insan toplumlarının “soylu-soysuz, efendi-köle, yoksul-zengin, hâkim-mahkûm, sömüren-sömürülen, ezen-ezilen, âlim-cahil, servet sahibi-açlıktan ölen” gibi bölünmelere uğramasını sağlamış ve onu destekleyerek korumuştur. Bir azınlığın refah içinde olmasına, çoğunluğun ise mahrum kalmasına çeşitli kılıflar uydurmuştur. Ta ki, şu cümleyi akıllara kazısın: “Biz daha doğmadan bunlar yazılmıştır ve biz de yazılanları yaşıyoruz!”

Günümüz toplumuna zerk edilen geleneksel din algısı da aynen tarih boyu insanlığı uyuşturan, peygamberlere savaş açan, devrimci ayaklanmalara karşı zulüm sistemlerinin safında yer alan şirk dininin yansımasından başka bir şey değildir. Nitekim günümüzdeki din algısının ve bu algının temsilcisi olan din adamlarının görevi, statükoya -mevcut duruma- (yoksulluğa, işçinin, kiracının, garibanın çaresizliğine ve hatta sömürgeci kapitalistlere, işçisinin hakkını vermeyen patronların durumuna, hiçbir emek sarf etmeden gelir elde eden mülk sahiplerine, ihtiyaçtan fazla mal biriktirmeye, kısacası toplumları felç eden her tür sınıf ayrımına) ilahi bir görünüm sağlamak, sınıfsal çelişkilerin, zenginliğin-yoksulluğun Allah’tan olduğu yalanıyla halkı aldatıp, bunları hayatın kaçınılmaz kurallarıymış gibi sunmaktır. Bu kapitalist din tüccarları, statülerini ve insanları sömürerek elde ettikleri servetlerini korumak adına, yeryüzündeki tüm adaletsizlikleri ve acıları Allah’a fatura etmek yoluyla Yüce Yaratıcı'ya iftira atmaktan da çekinmezler. Bu ihaneti de geçmişteki zulüm ve saltanat saraylarında yazılan, zengini, güçlüyü koruyan, ihanet temelli yazılı kaynaklara dayandırarak yaparlar. O saraylar ki, Abdullah b. Mes’udlara işkence, Ebuzer’lere Rebeze, Hasan’lara zehir, Hüseyin’lere Kerbela olmuştur.

Dün kavmiyetçiliği, saltanatı, feodalizmi meşrulaştırarak halkı sömüren bu din algısı, bugün de kapitalizmi meşrulaştırma ve bunun üzerinden servet ve iktidar kotarma telaşındadır. Az bir dünyalık uğruna utanmadan eşitlik ve adalet yanlısı Müslümanlara hakaret edip, güneş gibi apaçık olan hakkı örtme uğraşındadır.

Görüldüğü gibi bu şirk dininin temeli iktisat, yani paradır. Diğer bir deyişle bu din, bir azınlığın servet sahibi olmasını ve çoğunluğun yoksul kalmasını sağlar. Amaç mahrumlar ayaklanmasın, itiraz etmesin, karşı çıkmasın... Kısacası yoksulluk anarşiye dönüşmesin… Bu nedenle şirk mensupları, mevcut durumu din adıyla açıklamaktadırlar. Dolayısıyla "statüko dini", kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın, günümüzde kapitalist sistemi ayakta tutan en önemli unsurdur.

Muhammed Nur DENEK

adilmedya.com