PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kanser virüslü sosyal suçlar suçlusu


kamer
11. January 2011, 09:06 PM
“Suçlular,simalarından tanınır, alınlarından Ve ayaklarından tutulurlar.”55/41

Suçluların cirit attığı bir dünyada suçlar artar, bozgunlar yaşanılır. Bozguncular iş başında olduğu müddetçe toplumsal dengeler de yerle yeksan olur. Bozulan dengelerle beraber karmaşa oluşunca suç ve suçlular da açığa çıkar. Suçun ve suçlunun olduğu yerde ise bütünlüğün dengesi da kalmaz. Suç öyle bir kavramdır ki vücuda giren kanser virüsü nasıl çoğalıyorsa suç da sosyal bünyeye girdiğinde durdurulamayacak hızda çoğalır. Ta ki bünye iflas edinceye kadar tahrip edici ve öldürücü eylemini sürdürür. Tarihte bütün yok olan toplumlar ahlaksızlığı şiar edinen bir suç virüsü tarafından batmıştır.
Bir virüs, virüs olarak vücuda bulaştığı andan itibaren o vücudu sarsmadan hatta kötü bir virüs ise öldürmeden bırakmaz. Sosyal bünyeye taşınan bir suç, virüs gibi bünyeye yerleşir yerleşmez metastaz sıçramaları başlatması kaçınılmaz bir durum. Hastalık toplumda bir yayılma gösterirse. O sosyal yapı hızla başkalaşım geçirip şekilsizce zedelenerek büyük hasarlar görür. Böylelikle suçlar da artıkça artar. Suçlar artıkça da bir “Sosyal Kanser” suça karışan toplumu yavaş yavaş yok etmeye başlar.
Toplumun yıkımını hazırlayan, suç virüsüne bulaştıranlar; genel olarak Şehvet, Servet ve Şöhret alanlarında zaafları olan insanlarca kazandırılır. Tutkularına düşkün zayıf ya da güçlü fark etmez seküler yaşama düzenine boyun eğmiş bu kişiler görgüsüz ve ahlaksız insanlardır. Toplumu yaralayacak bütün suçlar bu edna kişiliklerin tamahları yüzünden meydana gelir. Bu kişilikler; tefrit ve ifrat ekseninde yetersizlik duygularıyla hareket ederler. Biri hasis, haset diğeri tepeden bakan, hor ve hakir görücü kompleks ile yüklüdürler.
Böylesine karmaşık ruh halinde oldukları için zararı önce kendilerine sonra da toplumun kahir çoğunluğuna verirler. Uzun sözün kısası anomalik ve patolojik vakıadırlar. Bu üçlü karakter konsept bir suç alanı olan şeytan üçgeni içinde barınırlar. İnsanı suç ve günahla kontrol altına aldıkları andan itibaren suç işlenerek toplum bozulurken suçlular da orada üremeye başlar. Suçlar arttıkça suçlular çoğalır ve toplum da çürümeye yüz tutar.
Toplum yıkıma sürüklenmeden evvel cesaretimizle yüreklenip korkmadan ve yılgınlık dahi göstermeden tedbir alabilirsek, o zaman öncelikli ilk işimiz; suçluları suçsuzlara ihbar ettirmek olmalıdır. Ki suç ve suçlu bulunsun. Suçluların çok olduğu bir dünyada suçlular, suçlu olanları hiç ihbar ettirdiklerini gördünüz mü? Bir suçlu bir başka suçluyu hiç şikayet eder mi? Etmedikleri müddetçe de ne suçlu ne de suç düzeni ayakta kalmaya elbette ki devam eder/edecektir.
Korkularımızı bir tarafa bırakıp, cesaretimizi toplayabilirsek o zaman cesurca yola çıkabiliriz. İşte o korkmadan aldığımız bu karar, bizi suç ve suçlulara değil bilakis kişileri suça teşvik eden suç düzeni ve düzenlerine karşı bir baş kaldırı mücadelesine yönlendirebilen bir duruş olmalıdır ki çözüme ufak bir adım atmış olalım.
Önce toplumu baskı altına alıp sonra da toplumun içinden kişilik zaafı olanları toplayıp onları bir suç makinesine dönüştüren nedenlerin başında hiç şüphesiz zulüm üreten bir sistem vardır. Bu sistem zalim olursa; zalimlik yapacak suçluları kendi içinden çıkarması o kadar zor olmasa gerektir. O halde ilk önce mücadeleyi zalim olan bu suç düzenekleri /düzenleriyle savaşarak başlatmak gerekir.
Suçun önünü kesmek için suçluyu ortadan kaldırabilecek bir mücadele, öncelikle suç düzenlerine karşı meydan okuyabilecek bir kararlılıkta olmalıdır. En ufak bir gevşeklik ve taviz gösterilmemelidir. Ortada bir suç bataklığı varsa bu bataklıkta sivrisinek gibi çoğalan suçluları tek tek yok edilemezliğini görüp iyice anlamamız gerekir. Tek tek suç ve suçlu arama avcılığına çıkmadan evvel kesin çare ve çözüm olarak diyelim ki; “Bataklık kurutulmadıkça bu bataklık suç ve suçlu üretmeye devam edecektir.”O halde suçluyu suça teşvik eden bataklığın kurutulması için gerekli şart olduğunu kabul edip aldığımız bir karara önce kendimiz inanalım ve başkalarını da inandıralım. İnanmadan yola çıkacak olursak. Suç bataklığı da suç yapabilecek insanları yutup suçlu ve suçluları pompalamaya devam edeceğini aklımızdan hiç ama hiç çıkarmayalım.
Bir suç toplumunda; HIRSIZLIK / YOLSUZLUK / HORTUMCULUK / TEFECİLİK /KUMPASÇILIK / SOYGUNCULUK / DOLANDIRICILIK / RÜŞVET / KAYIRMACILIK / YÜZDECİLİK / KAÇAKÇILIK / VE AHLAKSIZLIK YAŞANDIĞI MÜDDETÇE SUÇ BATAKLIĞININ DİBİNE KADAR SUÇLU ÜRETMESİNİN ÖNÜ NASIL KESİLECEK?
Nemelazımcılıkla,
Vurdumduymazlıkla,
Aymazlıkla,
Sorumsuzlukla,
Statik olmakla baş başa kalırsak
Tüyü bitmedik yetimlerin hakkını ve haklarını korumazsak
Karanlığı içinde barındıran toplumu çürüterek yok edecek öldürme zindanı
Nasıl aydınlanacak?
Bataklıklar nasıl kuruyacak?
Elimizi bir taşın altına koymazsak, kötülüğün kalkması için cesur olmazsak “Sen yanmazsan ben yanmazsam / Karanlıklar nasıl aydınlanacak”.İradesini gösteremezsek. Basiret içinde sağduyu duyarlılığı gösterebilenler olarak sorumlu olmaz mıyız?


Bir toplumda; haksızlık yapılıyorsa
Suç ve suçlular çoğalıyorsa,
Yalan ekseninde ikiyüzlü siyasetler yapılıyorsa
Adam kayırmacılık söz konusuysa
Ve o toplumda;
İşsizlik, açlık ve sefalet tablosundaki artışlar devam edebiliyorsa
Hak ve adaletin sesi kısılıyorsa
Suç ve suçluların düzeni / düzenleri nasıl kahrolacak?


Suç ve suçlu üretmeye devam eden bataklık olmuş düzenler
Hala ayakta kalmaya devam edeceklerse
Batıl olan / hak gasp eden
Hiç durmadan zülüm eden sistemler devam edecekse
Açlık, yokluk ve yoksulluklara kim dur diyecek?
Sürgit devam edecek zulme kim dur diyecek?


Ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafyada
Zalimlerin bir hiç uğruna döktüğü kanlar ve gözyaşları ne zaman dinecek?
Emperyalist zalimlerin çıkarları için verilen bir çıkar savaşı ne zaman duracak?
Müslümanların yoğun olduğu coğrafyalarda FİTNE ne zaman bitecek?
Yoksa Müslümanlar, zalimlerin oyununa gelip birbirlerini kırıp öldürdükleri zaman mı?
Tüm dünyaya meydan okuyabilen zulüm düzenleri ne zamana kadar ayakta kalacak?


Bu zalim dünya hegomonları
Neden hep Müslüman kimlikleri
Cahil, gerici, katil, terörist v.b kaşesiyle damgalayıp gözden düşürmeye çalışıyor?
Neden Müslümanları kötü ve çirkin gösterip ZORBA ilan ediyor?
Neden?...Neden?...Neden?...
Neden zalimlerin zorbalıkları, zulümleri doğru dürüst sergilenmiyor?
Neden kanlı eller, bir asrı aşan bir zamandır Müslüman toplumların coğrafyasını terk etmiyor?


Neden bu coğrafyaya karşı sıcak savaşla birlikte ekonomi sömürü savaşı veriyorlar?
Neden Müslümanların bulunduğu coğrafyalarda
KÜLTÜR EMPERYALİZMİ, ENTEGRİZM, İŞBİRLİKÇİLİK, FİTNE, FESAT, KAOS, KRİZ, AYIRIMCILIK, HİÇ BİTMİYOR?
NEDEN? Mezhepçilik ve meşrepçilik yaptırılıp kavgalara ve ayrılıklara yol açtırılıyor.
NEDEN? Özellikle yaşadığımız coğrafyalarda YÖNETİM ZAAFLARI,SİYASİ KIRİZLER,BÖGESEL TERÖR, EKONOMİK KRİZLER;ENFLASYON, DEVALİASYON,SPEKÜLASYON, HİÇ BİTMİYOR?
NEDEN? Bu coğrafyada etnik kimlik üzerinden savaşlar çıkarılıyor?
Kardeş kavgaları, ayrılıklar, ayrımcılıklar hiç bitmiyor?
NEDEN? Bu coğrafyada hala tarih dışı kalmış monarşist krallıklar ayakta durabiliyor?
NEDEN? Ülkemizde sözde demokrasi yalanlarıyla, sahtelikleriyle
Riyakarlıklarıyla uzun süren NİFAKLAR yaşatılıyor ya da kalıcı tutuluyor?
NEDEN? Kapitülasyonlarla başlayan ve günümüzde sömürü çarkı IMF ‘ye kadar sarkan BORÇ ve BORÇLANMALAR bugün de ülkenin yakasını bir türlü bırakmıyor?
NEDEN? Bu ülkede on yılda bir darbeler yapıldı?
Son onlu yılların üzerinde post modern darbeler sahnelendi?
NEDEN? Bu ülkede demokrasi aslından saptırılıyor? Tanımlandığı gibi uygulanmıyor?
NEDEN? Bu ülkede demokratik parlamenter sistemin gereklerine partiler icabet etmiyor?
NEDEN? Parti içi demokraside milletin istedikleri insanlar seçtirilmiyor?
NEDEN? Milletin sevdiği bilgi ve ilke sahibi insanlar, vekillik için bir tercih yapamıyor?
NEDEN? Karanlık mahfillerle, sözde STK, STÖ ve sözde düşünce oluşumlarıyla
Millete tepeden bakan yönetim anlayışlarıyla toplum mühendisliklerinin hazırladıkları Tasarımlarla siyasal yol haritaları belirleniyor?
Oligarşilerin, otoriteryenlerin, karanlık mahfillerin bunlara bağlı
Toplum mühendisliği oluşumlarının hazırladıkları iç ya da dış siyaset modelleri
Sonuçta militer diktatörlüğe son verdikten sonra yeni bir sivil diktatörlük mü inşa olunuyor.
Bu sebeple yeni parti oligarklarının oluşturulması mı sağlanıyor?
NEDEN? Bu ülkede bir asra ramak kala demokrasi adına barış içinde kavga etmeyen bir iktidar- muhalefet ahlakı yok?
NEDEN? Doğru dürüst bir iktidar-muhalefet iletişimi yok da onun yerine BEN ve ÖTEKİ var
NİÇİN? BEN ve ÖTEKİ üzerinden düşmanlıklar üretiliyor?
Kavga, hakaret ve iftira üzerinden siyaset yapmak sadece doğu ülkelerine ait bir davranış mı?
Güya bir demokratik düzen içinde yaşıyoruz. İçinde sürekli nifak ve düşmanlıkların bitmediği
Ayrımcılıkların körüklendiği, ekonomik, sosyal ve siyasal krizlerin devam ettiği
Her gün sürekli kavga atmosferinin yaygınlaştırıldığı süreçlerde
Bizden başka ülkede SICAK GELİŞME, SICAK HABER, SON DAKİKA başlığı altında Haber veren
Bir MEDYA dünyası var mıdır?
Hop kalkıp hop oturan bir spor maçı gibi sürekli haberleri izleyen bir başka ülke var mıdır?
Acaba şu AN ne oldu / ne olacak kaygısına kapılmış olarak yaşayan bir ülke var mı?
Bir de bunların tam aksine siyasilerin hiç birini tanımayan hatta Başbakanını ve Cumhurbaşkanını
Bilmeyen, öğrenme zahmetine dahi katlanamamış dünyadan bi haber bir başka millet var mı?
Suç / Olay beklentisi içinde;
Nerde ne zaman bir bomba patlayacak?
Nerde ne zaman bir skandal yaşanacak?
Kim kime iftira atıp haber olacak?
Nerde ne zaman bir darbe hazırlığı yapılacak?
Nerde ne zaman bir cinayet işlenecek?
Hangi üniversitelerde ne tür ısmarlama olaylar olacak?
Hastanelerde, okullarda, iş yerlerinde ve yolda kime ne olacak?
Hemen hemen her gün haberlerde MOBESA kameralarından bir görüntü yayımlanıyor.
Kim ne zaman ve nerde trafik kazası olmuş, kaç kişi ölmüş kaç kişi yaralanmış bilmeyen yok?
Suç işleyenlere şahitlik gerekmez. Artık mobesa kameraların şahitliği yeter de artar.
Artık ekranlarda spor maçı gibi naklen kaza ölümleri izlenebiliyor.
Post modern görsel iletişimde, haberde ve suç gözlemede bir devrim yaşanıyor.
Artık kim nerede ne yapacak yakından izleniyor.İzlemeler delil oluyor.
Yine ekranlarda kim kiminle kavga etmiş,
Kim kimi bıçaklamış ya da öldürmüş haberleri hiç bitmiyor.
Suç sahipleri gece / gündüz suça çıkıyor sıcak haberlerde olay anında yayına giriyor
Her akşam haberlerde hangi siyasetçi hangi siyasetçiye hakaret etmiş dava edip ne kadar tazminat almış yayımlanıyor.
Siyasiler görevini bırakıyor ya karşısındakine iftira atıyor ya da iftira suçlarıyla uğraşıyor.
Dünyanın hiçbir yerinde SUÇ FABRİKASI gibi suç üretmiş suç haberleri veren kaç ülke var?
O kadar çok suç haberleri yapılıyor ki hangi yaşam alanına el atsak bir suçlu çıkıyor.
Burada akla şu soru gelmiyor değil. Nasıl oluyor da ADALET’İ teessüs etmiş bir medeniyet coğrafyasında ADALET MEDENİYETİNİN ÇOCUKLARI ne oldu da bir SUÇ ortamına sürüklendi BİRAZ DÜŞÜNÜN?.Bakalım.
Bir adalet medeniyeti yaşamış ve yaşatmış bir ülkenin çocukları nasıl oldu da suçların yaşandığı, suçluların cirit attığı bir ülke konumuna indirgenebildi? Bu anlamlı sorunun peşine düşüp kapsamlı araştırmaların içine girmek gerekmez mi? Post modern izleme aygıtlarıyla insana dair ne tür suç oluyorsa izlenmesi gerçekten güvenlik için çok önemli.
Bu çalışmalar önemli, önemli olmasına da. Bizler bir vatandaş olarak, aile olarak, okul olarak, STK/STÖ olarak ve siyasiler olarak insanları suç işlemeden önce neler yapıyoruz? Suça iten sebepler üzerinde ne tür önlem alıcı çalışmalar yapıyoruz? Örneğin AÇLIĞI,YOKSULLUĞU, İŞSİZLİĞİ,PARÇALANMIŞ AİLE SORUNUNU, SOKAK ÇOCUKLARI SORUNLARINI ,GELECEK ENDİŞELERİNİ ve GÜVENLİKLİ YAŞAMA HAKKI KAYGILARINI nasıl ve ne kadarını çözdük ya da çözebiliyoruz? İnsanlığın bu temel sorunları çözülmedikçe SUÇ ve SUÇLULAR hiç bitmeyecektir.
Burada suçun nedenlerini, suçluyu suça teşvik eden sebepleri araştırıp bulamazsak
Bir toplumu KANSER GİBİ saracak sonuçlardan da kaçamayız demektir. Suç unsurları nelerdir? Suçluyu suça sevk eden Saikler nelerdir? Sorusunun cevabını bulamazsak hakikaten işimiz zor demektir.
Ama en çok kafa karışıklığına neden olabilecek şu soruları kendimize sorup çok iyi düşünebilirsek bizzat kendimiz sorunun cevabını ve sorun’un da çaresini bulabiliriz sanırım.Suçu kim üretiyor? Dış Saikler mi? Suçlu ya da suçlular mı yoksa suçu ve suçluları içinde barındıran düzen ve düzenler mi?

BİRAZ DA DÜNYAYA BAKALIM


Belki dünyanın birçok ülkelerinde de aynı olaylar yaşanıyor ve haberler yapılıyor.
İçinde yaşadığımız post modern dünya ister zengin ister yoksul olsun ama SUÇ üretiyor.
Bazı refah düzeyi daha yüksek ülkeler daha az olaysız ve suçsuz yaşıyor olabilir.
Ama refahın sağladığı konformizmin de kendine göre suç üreten kaynakları da var.
Bu bakımdan materyalist temelli yaşam tarzı olan sekülerist ülkelerde suç dosyaları daha yüklü olduğu görülebilir. Suçlar şahsi ve izafidir.Ancak şu çok iyi bilinmelidir ki bir yerde ZÜLÜM varsa orada suç ve suçlu da var demektir.Bir yerde açlık ve sefalet kol geziyorsa orada suç vardır. Bir yerde gelir dengesinde açık ara adaletsizlik yapılıyorsa orada suç var demektir.Bir yerde ezen ve ezilen varsa orada suç var demektir. Bir yerde nepotik ilişkiler varsa orada adaletsizlikler de var demektir.Burada nedenleri arka arkaya sıralayıp saymak mümkün.Ancak ADALETİN olmadığı her yer suç ve suçlu ile dolacağı çok aşikar bir durumdur.
Birçok seküler ülkede suç oranlarının haddi hesabı yok. Bu ülkelerde suçu sabit insanlar suçun önlenmesi için buldukları en büyük çare YASAK ve CEZADIR. Öyle ki toplumsal bütünlük bozulmasın diye alınan önlemler hiç de küçümsenecek ve yadsınacak ölçüde değil.
Batı toplumlarında suçluya verecek o kadar yasaklar ve ağır ceza-i müeyyideler var ki şaşarsınız.Batı kendi düzenini ayakta tutabilmek için suçun önlenmesi için suça teşvik eden unsurlar nelerdir araştırmasını yapmaktan ziyade sorunu ağır ceza-i para müeyyideleriyle çözme ve çözüm üretmeye çalışmıştır.
Bir doğu toplumu olan ÇİN’de ise belki nüfusun çokluğu nedeniyle belki de toplumunun üzerinde iyice egemenlik kurmak için suçluya uyguladığı ceza, batılı ülkelerden çok daha ağırdır. Batılı ülkeler suçun cezasını ya ağır para cezasıyla ya da ağırlaştırılmış hapis cezasıyla çözmeye çalışmıştır.İdam cezasını bile kaldırmıştır.Oysa Çin’de örneğin bir hırsızlığın cezası doğrudan ölümle infazdır.Diğer cezaları siz düşünün.Çin, suçluya cezayı vermek için aylarca ve yıllarca mahkeme salonlarında davalara bakıp hapishanelerde yatırıp onları beslemiyor.Suçluya cezayı öyle hapisle de sonuçlandırmıyor doğrudan ölümle sonuçlandırıyor.
SONUÇ OLARAK
Dünyadaki ve ülkemizdeki örneklere bakarak suç olaylarını son olarak değerlendirecek olursak.Bir yerde bir suç varsa orada suçlu da var demektir.Suç doğrudan bir toplumun içine intikal etmiş ya da ettirilmiş ise orada kesinlikle bir haksızlık ve adaletsizlik eninde sonunda yüzünü gösterecektir. Adalet ya vardır ya da yoktur. Yoksa orada kesinlikle suç ve suçlular mantıken olmaması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü adaletsizlik ve haksızlık insanın fıtratına hiç şüphesiz ters bir durumdur.
Haksız yere yapılan her şey ama her şey eninde sonunda adaletin ışığıyla mutlak surette aydınlığa kavuşur. Çünkü haksızlık yapmak insan ontolojisinin fıtratına aykırı bir durum olduğunu bu ülkede yaşayan herkesçe malumdur.
Mademki yazının başlığını bireysellikle başlayan her sosyal suçun tek tek de olsa da varlığı toplumun içine girmişse bir kere o toplumu yavaş yavaş sarıp muhakkak bozacak olduğunu biraz düşünenler bulur. Bir kanser virüsü diye adlandırdığımız her suç, etki yapacak düzeyde olup eninde sonunda yaşadığı toplumu öldürecek kadar güçte olduğunu da kesinlikle hafife almamamız gerekir.
Yukarıdaki cevap arayan sorularımızı tek tek düşünüp tefekkür derinliğimizle bakıp lokal, yerel, bölgesel ve genel çerçevede kısa, orta ve uzun zaman periyotlarında vicdan ve adalete teslim olunmuş önlemler alınmaz ise toplumun tükenişine ve katastrofisine / felaketine seyirci kalınacağını da unutmayalım. Uzun soluklu köklü temel ahlakımıza ve değerlerimize uygun bir çözüm yolu projesi oluşturup bulmazsak bir toplumun göz göre eriyip dermeyan olmasına tanık olabiliriz. Devasa bir sorunla karşı karşıya kalmamız da kaçınılmaz olacaktır.
Aslında en kolay köklü çözüm; bizzat insanın kendinde, dürüstlüğünde, ahlaki sorumluluğunda, vicdani ve adaletli duruşunda değil midir?
O halde dersimize VİCDAN, ADALET, AHLAK ve DEĞERLERİMİZİ öğrenmek ve öğretmek üzere önce çalışmamıza kendimiz ve ailemizle başlayalım. Ne dersiniz?
“Bir toplum imkanları olmadığından batmaz. Ahlaksızlıktan batar” Çiçero
“Bazı suçların cezası, bütün topluma isabet eder”8/25, 11/116
“YAZIKLAR olsun yolsuzluk yapanlara! Kendileri başkalarından alacakları zaman noksansız isterler. Ama başkaları için ölçüp tarttıkları zaman hak yerler”83/1-3

Kaynak (http://www.kutupyildizi.org.tr/yazar/641-kanser-viruslu-sosyal-suclar-suclusu-suc-ureten-du.html)