PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ölümden sonra hayat var mı?


Anonymous
30. December 2010, 08:55 AM
Kurandan anladığım kadarı ile ölümden sonra ahirete kadar bir hayat yok. Bedeniniz toprak olup çürüyor hepsi bundan ibaret. Kıyamette yine bedensel şekilde çürümüş et ve kemiklerimiz bir araya getirilene kadar herhangi bir ARA ALEM VEYA BEKLEMEK yok. Siz bir bilinçsizlik halinde olduğunuz için ZAMAN diye bir kavram söz konusu değil. Kıyamette tekrar diriltildiğinizde ise size öldükten hemen sonra başka bir aleme diriltilmişsiniz gibi geliyor çünkü arada geçen zamanın farkında olmuyorsunuz. Tıpkı komaya giren ve aylarca UYKUDA kalan insanların komadan çıktığında normal bir gece uyuduğunu sanması gibi. Allah'ın ölümü açıklarken uyku ile benzetmesi bundandır diye düşünüyorum. En doğrusunu Allah bilir.

hiiic
30. December 2010, 09:04 AM
Bende okuduğum ayetlere göre sizin ki gibi anladım,

Zaten ikinci dirilme için bu alem tekrar yol olacak

Enbiyâ 104
(Düşün o) günü ki, yazılı kağıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vadettiğimizi) yaparız.
üzerimize aldığımız vaad demek okun yaydan çıktığına yani güneşin bir zaman sonra nasıl söneceği gerçeği varsa bunun gibi kesin bir olaydır,,, bu durdurulamaz, kıyamet te durdurulamaz evrenin genişlemesinin bir sonu olacak

yani big bang teorisindeki açık evren modeli değil kapalı evren modeli ayette açıklanıyor, evren içeriye gömülecek, dürülmekten kasıt bu, daha sonra evren tekrar yaratılacak yani 2. patlama, sanırım sura üflemekte budur,,,

Tüm bu aşamalar tahminen yine milyonlar belkide milyarlarca yıl alacak, aynen nasılki milyarlar tirlyonlarca yıl geçmişi evrenin öncesini bilmiyor sadece bu hayatımızı biliyorsak aynı o şekilde zahmetsşzce kalkacağımızı ve mahşerde toplanacağımızı düşünüyorum... faiz yiyen ve dünyada yaşarken Kuran ayetlerini görmeyenler hariç... birisi şeytan çarpmış gibi kalkacak diğeride kör haşrolunacak..

hiiic
30. December 2010, 09:11 AM
sonsuzluğun bir köşesinde bundan (tam rakamı rabbim bilir) milyarlarca yıl sonra yeniden dirilip başımıza gelecekleri bildiren rabbe hamd olsun. Bu vahy bu gayb aleminin bilgisi gelmeseydi belkide mal hırsından çok kötü ameller işliyor olabilirdik... Uyarı ve öğüt için hamd olsun, ya haberimiz bile olmasaydı?

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:23 AM
Kabir azabını unuttunuz galiba!..

Anonymous
30. December 2010, 09:24 AM
Kabir azabını unuttunuz galiba!..

Öyle uydurmalara inanmıyorum kardeşim.

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:29 AM
Kabir azabıyla ilgili ayetler

1- "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (Mümin Suresi, Ayet 46 )

2-"O zalimleri ölümün pençesinde çırpınırken ve melekler ellerini uzatıp `Haydi verin canınızı, Allah hakkında söylemiş olduğunuz asılsız, yakışıksız sözlerden ve Onun ayetlerine karşı kibirlenmelerinizden dolayı bu gün onur kırıcı bir azaba çarptırılacaksınız" derlerken görmelisiniz." (Enam Suresi, Ayet 93)

3-"Fakat melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken acaba halleri nice olur?" (Muhammed Suresi, Ayet 27)

4-"Her kim de benim zikrimden (Kur'anımdan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
Diyecek ki: "Ey Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin. Oysa ben, gören bir kimse idim?"
Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der.
Ve işte haddi aşıp Rabbinin ayetlerine inanmayanları Biz böyle cezalandırırız ve elbette o ahiret azabı daha çetin ve daha kalıcıdır."(Taha Suresi, Ayet 124-127)

Kur'an müfessirleri içerisinde en muteberi olarak kabul edilen, Mekke tefsir okulunun kurucusu ve sahabe-i güzinden olan, ayrıca ilim konusunda sevgili peygamberimiz (sav)in övgüsüne mazhar olmuş Hz. İbn-i Abbas'ın tefsirinde Taha suresinde yer alan 124. ayetteki "danka" kelimesine "kabir azabı" anlamı verildiğini özellikle belirtmemiz gerekir.

Yazdıklarımıza itirazı olanların görüşlerine, ve birşeyler ilave etmek isteyenlere şimdiden teşekkürler..

En doğrusunu Allah cc bilir.

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:31 AM
Kabir azabı ve mükafatı hakkındaki hadislere gelince onlar sayılamayacak kadar çoktur, ancak biz burada bazı hadis-i şerifleri zikretmekle yetinenceğiz.
1. HADİS: Osman bin Affan (R.A.)dan şöyle dediği nakledilmiştir: “Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ölünün defin işlemini bitirdikten sonra başında kalır ve derdi ki: “Kardeşiniz için istiğfarda bulununuz ve ona tesbit için (dilinin kabirdeki meleklerin suali esnasında kavl-i sabit olan kelime-i şehadeti söyleyebilmesi için) dua edin, zira o, şu anda sorguya çekilmektedir.”[3] ] Ebu Davud, Cenaiz, 73
2. HADİS: Ebu Said el-Hudri (R.A.)den şöyle dediği nakledilmiştir: Peygamber Efendimiz buyururdu ki: “Cenaze (tabuta) konup da omuzlara alındığı vakit, salih birisi ise der ki: ‘Çabuk çabuk, acele acele beni yerime götürünüz.’ Eğer Salih birisi değilse de ehl-ü ıyaline der ki: ‘Vah zavallı onu nereye götürüyorsunuz.’ Onun sesini insan hariç bütün mahlukat işitir. Şayet insan onun bu haykırışını duyacak olsa helak olur, ölür giderdi.”[4] Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44
3. HADİS: Hz. Ali’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Bakîu’l-Garkad’de -yani Medine’deki Cennetü’l-Baki’ kabristanı- bir cenazedeydik, Rasulullah Efendimiz yanımıza geldi, O oturdu bizler de etrafına oturduk, elinde uzunca bir asa vardı. Asasıyla yere bir şeyler çizmeye başladı. Sonra: ‘Sizden kimse yok ki, şu anda cennet veya cehennemdeki yeri yazılmış olmasın!’ buyurdu. Cemaat: ‘Ey Allah'ın Resulü; öyleyse hakkımızdaki yazıya (Allah’ın takdirine) itimad edip (boyun eğip) ona dayanmayalım mı?’ diye sordu. Peygamberimiz: ‘Hayır; Çalışın, buyurdular. Herkes kendisi için yaratılmış olana erecektir. Cennetlik olanlar, saadet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır. Şekavet ehli olanlar da şekavet(e götüren) amelde (muvaffak) olacaktır!’ dedi.”
Sonra şu ayeti tilavet buyurdular: "Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en güzelini tasdik ederse, biz de ona hayır ve kolaylık yolunu kolaylaştırırız." (Leyl 5-7)”[5] ] Buharî, Cenaiz 81, Edeb 120, Kader 3, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137) Tefsir, Leyl, ( 3341).
4. HADİS: Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre, bir Yahudi kadın, yanına girdi. Kabir azabından bahsederek: "Seni kabir azabından Allah korusun!" dedi. Hz. Aişe de Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanına girince Yahudi kadının söylediklerini anlattı ve kabir azabından sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Evet, kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap çekerler, onların azabını hayvanlar işitir!" buyurdu. Hz. Aişe der ki: "Bundan sonra Aleyhissalâtu vesselâm'ın namaz kılıp da, namazında kabir azabından istiaze etmediğini hiç görmedim." [6] ] Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115
5. HADİS: Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (Aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Kul kabre konulup, yakınları da ondan ayrılınca -ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- kendisine iki melek gelir. Onu oturtup: "Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) denen kimse hakkında ne diyordun?" diye sorarlar. Mü'min kimse bu soruya: "Şehadet ederim ki, O, Allah'ın kulu ve elçisidir!" diye cevap verir. Ona: "Cehennemdeki yerine bak! Allah orayı cennette bir mekâna tebdil etti" denilir. (Adam bakar) her ikisini de görür. Sonra ona, kabri geniş ve rahat hale getirilir. Eğer ölen münafık ve kafir ise: “Sizin içinizde gönderilmiş bu kişi (Muhammed Aleyhisselam) hakkında ne diyordun? denilir. "(Sorduğunuz zatı) bilmiyorum. Ben de herkesin söylediğini söylüyordum!" diye cevap verir. Kendisine: "(Allah Rasülü’nün getirdiklerini) Anlamadın ve (Allah’ın Kitabını) okumadın!" denilir. Sonra demirden sopalarla vurulur. (Sopanın acısıyla) öyle bir çığlık atar ki, onu (insan ve cinlerden ibaret olan) sekaleyn dışında ona yakın olan bütün (kulak sahibi) varlıklar işitir."[7]
Bu hadis kafirin kabirde azap çekeceğini, aynı zamanda demir sopalarla dövüleceğini ve bunun neticesinde insan ve cinler dışında bütün yer ve sema ehlinin duyacağı şekilde bağıracağını açıkça ifade etmektedir. Kafirin kabri öyle bir daraltılır ki adeta cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür. Tabi ki müminin kabri de öyle geniş ve rahat bir hale getirilir ki adeta cennet bahçesine döner. Aynı zamanda hadis-i şerif, insanın kabirde işiteceğini, göreceğini ve hissedeceğini ifade etmektedir, ancak; onun bu hayatı normal insan hayatından farklıdır çünkü berzah hayatıdır. Allah her şeyi en iyi bilendir.
6. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın anlattığına göre Rasulullah (S.A.V.) bir gün güneşin battığı sırada dışarı çıkmıştı ki bir ses işitti. “Bunlar Yahudiler! kabirlerinde azap çekiyorlar” buyurdu.[8]
Görüyoruz ki Rasulullah (S.A.V.) Yahudilerin kabirlerinde uğradıkları azap neticesinde çıkardıkları sesleri işitiyor ve bu seslerin kaynağını ashabına haber veriyor. Bu da kabir azabının varlığına Sadikul-Masduk Efendimiz’den varid olan apaçık, kati bir delildir.
7. HADİS: Bera bin Âzib (R.A.)’ın naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Mümin kabrinde oturtulur, (melekler sorgu için) ona gelirler, sonra o Allah’tan başka ilah olmadığına Muhammed Aleyhisselam’ın O’nun Resulü olduğuna şahadet eder. Bu, Cenab-ı Hakk’ın şu kavl-i şerifi ile ifade edilmektedir: “Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar; zalimleri de saptırır ve Allah, dilediğini yapar.” (İbrahim,27) [9]
8. HADİS: Abdullah bin Ömer (R.Anhüma)’in naklettiğine göre Rasulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Sizden birisi öldüğü (ve kabre konulduğu zaman) sabah akşam kendisine gideceği yer gösterilir. Cennet ehlinden ise cennet ehli olarak yok eğer cehennem ehlinden ise cehennem ehli olarak. Yani cennet ehlinden olacaksa cenneti görür ve kabri cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelir. Şayet cehennem ehlinden olacaksa ona da kabrinde iken cehennem gösterilir de bu şekilde kabri cehennem çukurlarından bir çukur haline gelir. Sonra kendisine denilir ki: Kıyamet gününde Allah seni diriltip haşr edinceye kadar kalacağın yer işte burasıdır.”[10]
9. HADİS: Abdullah bin Abbas (R.A.) anlatıyor: “Peygamber Aleyhisselam iki kabre uğramıştı, -azap çektiklerini bizzat kendisi işitti- ve dedi ki: ‘Bu ikisi kesinlikle azaba uğruyorlar, azaba uğramalarının sebebi de büyük günahlardan biri değil; bu kişilerden birincisi, nemime yapıyordu (yani insanlar arasında laf götürüp getirmek suretiyle aralarını bozmaya çalışıyordu). Diğeri ise idrarının üzerine sıçramasından sakınmıyordu.’ Daha sonra yaş bir dal aldı, ikiye böldü ve her bir dal parçasını bir kabrin üzerine toprağa soktu ve buyurdu ki: ‘Bu dallar yaş kaldığı müddetçe umulur ki onların azabı hafifletilir.”[11]
10. HADİS: Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki: “Sizler birbirinizi defnediyor olmasaydınız kabir azabını size işittirtmesi için Allah’a dua ederdim.”[12]
Kabir azabına dair zikrettiğimiz bu hadis-i şerifleri teyid eden en önemli hususlardan birisi de Peygamberimiz kabir azabından Allah’a sığınır, namazlarında da şu meşhur duasını yapardı: “Allahım, kabir azabından, cehennem azabından, hayatın ve ölümün fitnelerinden, Deccal fitnesinden sana sığınıyorum.”




[2] İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’i’l-Azîm, III, 244.
[3] Ebu Davud, Cenaiz, 73.
[4] Buhari, Cenaiz, 49, 51, 89; Nesai, Cenaiz, 44.
[5] Buharî, Cenaiz 81, Edeb 120, Kader 3, Tevhid 54; Müslim, Kader 6, (2647); Ebu Davud, Sünnet 17, (4694); Tirmizî, Kader 3, (2137) Tefsir, Leyl, ( 3341).
[6] Buhârî, Cenaiz 89, Müslim, Mesacid 123; Nesâî, Cenaiz 115.
[7] Buhârî, Cenaiz 68, 87; Müslim, Cennet 70; Ebu Davud, Cenaiz 78; Nesâî, Cenaiz 110; Tirmizî, Cenaiz 70.
[8] Buhârî, Cenaiz 86; Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.
[9] Buhari, Cenaiz, 85, Tefsir; Müslim, Cennet,17; Ebu Davud, Sünnet, 27; Tirmizi, Tefsir; İbrahim; Nesai, Cenaiz, 114.
[10] Muvatta, Cenaiz,16; Buhari, Cenaiz, 88, Bed’ül-halk, 8, Rikak,42; Müslim, Cennet,17; Tirmizi, Cenaiz,71; Nesai, Cenaiz, 116.
[11] Buhari, Vudu, 55; Cenaiz, 80, 87, Edep, 46; Müslim, Taharet, 34; Nesai, Cenaiz, 116; İbn Mace, Taharet, 26.
[12] Müslim, Cennet, 17; Nesai, Cenaiz, 114.

Anonymous
30. December 2010, 09:31 AM
Sevgili kardeşim bahsettiğiniz ayetler kabir azabına delil değillerdir. Kabir azabının olmadığına delil ayetler açık ve nettir. Kehf suresinde ve Yasin suresinde diriltilme bölümlerinde görebilirsiniz.

Sizlere sayın "Mehmet Okuyan"ın sırf bu mesele üzerine yazmış olduğu kitabını okumanızı tavsiye ederim.

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:32 AM
Haydi, yukarıda ki mesajlarıma göre şimdi de itiraz edin bakalım...

Anonymous
30. December 2010, 09:32 AM
Bu arada bu konu ile ilgili hadisler, Kuran ayetleri yani Allah'ın hadisleri ile sabit olan "peygamberin gaybı bilemeyeceği" gerçeği ile çelişmekte olduklarından dolayı UYDURMADIR.

Selamlar.

hiiic
30. December 2010, 09:33 AM
Kabri olmayanlara ne azabı var?
binlerce yıl önceki garibanın ne suçu varda o bin yıl fazla kabir azabı çekecek?
beyin olmadan hissedebilir miyiz?

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:34 AM
Sevgili kardeşim bahsettiğiniz ayetler kabir azabına delil değillerdir. Kabir azabının olmadığına delil ayetler açık ve nettir. Kehf suresinde ve Yasin suresinde diriltilme bölümlerinde görebilirsiniz.

Sizlere sayın "Mehmet Okuyan"ın sırf bu mesele üzerine yazmış olduğu kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Kabre girdiğin zaman sana kabir azabının ne olduğunu göstere göstere azap edecekler merak etmeyin!..

Anonymous
30. December 2010, 09:34 AM
Kabre girdiğin zaman sana kabir azabının ne olduğunu göstere göstere azap edecekler merak etmeyin!..

Hayırdır, malum mu oldu? Yoksa siz de vahiy aldığını sanan tasavvufçulardan mısınız? :)

Anonymous
30. December 2010, 09:36 AM
beyin olmadan hissedebilir miyiz?


Sevgili kardeşim;

Onlarda Hinduizm dininden ödünç almış oldukları ruh inancı olduğu için herkesin bir ruhu olduğunu ve o ruhun acı çekeceğini düşünüyorlar. :rolleyes:

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:36 AM
Kabri olmayanlara ne azabı var?
binlerce yıl önceki garibanın ne suçu varda o bin yıl fazla kabir azabı çekecek?
beyin olmadan hissedebilir miyiz?

Kafirlere ve bazı günahkâr müminlere kabir azabı vardır. Kabir, iman ve salih amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe; kâfirler için de Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Kabir hayatının, azap şeklinin mahiyeti hakkında, âlimler ayrı görüşler ileri sürmüşlerdir. Azabın ruha, bedene veya her ikisine birlikte yapılması, sonucu değiştirmez. Çünkü salih amel sahibi insanlar kabirde güzel bir hayat yaşarken, kâfirler, büyük bir sıkıntı ve ızdırap içinde bulunacaklardır (1).

Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Yaşadığımız âlemden kabir âlemine yolculuktur. Ruh, Azrail Aleyhisselam vasıtasıyla "berzah alemi"ne götürülür. Bu alemde göreceğimiz ilk melek Azraildir. O, en kıymetli cevherimiz olan ruhumuzu gönül rahatlığıyla teslim edebileceğimiz güvenilir bir emanetçidir. Ölüm anında, ruh, beden hapsinden kurtulur; fakat bütün bütün çıplak kalmaz. Çünkü, "misali bir cesetle" başka bir tabirle "latif bir gılaf" ile kuşatılmıştır.

Dünyada kaldığı sürece bedene bağlı olan ruh, ölüm sebebiyle bir derece serbest kalır. Bedendeyken görmek için göze, işitmek için kulağa, düşünmek için beyne muhtaçken, artık bu aletlerin varlığına gerek duymadan görür, işitir, düşünür ve bilir. Rüyada olduğu gibi… Berzah, "geçit" demektir ve berzah alemi, dünya ile ahiret arasında bulunan bir "bekleme salonu"dur. Ruhlar, orada kıyameti ve dirilişi beklerler. "münker ve nekir taifesinden" olan sorgu melekleriyle karşılaşma, ilk mahkeme, ilk ceza ve ilk mükafat burada gerçekleşir.

Berzah, başka bir tabirle kabir hayatı, hadisin ifadesiyle, "ya cennet bahçelerinden bir bahçe" veya "cehennem çukurlarından bir çukurdur."Ancak, burada azabın veya lezzetin muhatabı, cisimden mahrum kalan ruhtur. Kabir hayatından sonra, "mahşer"de, yeniden yaratılan bedenine döner, dünyada yaptıkları için o "büyük mahkeme"de hesap verir. Sonrası, cennet veya cehennemdir. Bu menzillerde lezzet de elem de hem cisimle hem de ruhla tadılır; dünyada olduğu gibi.

1) Pezdevi, Ehl-i Sünnet Akaidi, terc Şerafeddin Gölcük, İstanbul 1980, s. 235, 237: es-Sâbûnî, Mâtürîdî Akaidi, terc. Bekir Topaloğlu, Ankara 1979, s. 185; Taftazânî, Şerhu'l-Akaid, s. 251; Tirmizi, Kıyâme, 26; Müslim, İman, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26; Münâvî, Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1972, III, 29

hiiic
30. December 2010, 09:39 AM
Mümin suresi cehennemdeki olayı anlatıyor,,,, lütfen ayeti cımbızlamadan önce ne ile alakalı olduğunu bir öğrenin... insanları saptırmaya hakkınız yok... yanlış anlama yol açmayınız..

45. Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.


46. Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)! *


47. (Kafirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.


48. O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler. *


49. Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler
görüleceği üzere yer cehennem

***

diğer verdiğiniz ayetllerde kabirle ilgili değil ölüm anıyla ilgilidir

2-"O zalimleri ölümün pençesinde çırpınırken ve melekler ellerini uzatıp `Haydi verin canınızı, Allah hakkında söylemiş olduğunuz asılsız, yakışıksız sözlerden ve Onun ayetlerine karşı kibirlenmelerinizden dolayı bu gün onur kırıcı bir azaba çarptırılacaksınız" derlerken görmelisiniz." (Enam Suresi, Ayet 93)

3-"Fakat melekler, onların yüzlerine ve sırtlarına vura vura canlarını alırken acaba halleri nice olur?" (Muhammed Suresi, Ayet 27)

4-"Her kim de benim zikrimden (Kur'anımdan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.
Diyecek ki: "Ey Rabbim, beni niçin kör olarak haşrettin. Oysa ben, gören bir kimse idim?"
Allah: "Böyledir, sana âyetlerimiz gelmişti de onları sen unutmuştun, bugün de öylece unutulursun" der.
Ve işte haddi aşıp Rabbinin ayetlerine inanmayanları Biz böyle cezalandırırız ve elbette o ahiret azabı daha çetin ve daha kalıcıdır."(Taha Suresi, Ayet 124-127)


***
en iyisi bir konuyu bilmiyorsak susmak,,, şimdi bu ayeteri hangi siteden kopyaladıysanız oranın yöneticilerine söyleyin insanları kandırmasınlar, ayetleri işlerine göre çarpıtmasınlar...

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:40 AM
Sevgili kardeşim;

Onlarda Hinduizm dininden ödünç almış oldukları ruh inancı olduğu için herkesin bir ruhu olduğunu ve o ruhun acı çekeceğini düşünüyorlar. :rolleyes:

Yahu siz sapık mısınız nesiniz Allah aşkına!.İnanmıyorsanız gidin işinize!...

Herşeye muhalif olmak sizin adetiniz olmuştur.Kabir azabının olmadığına delil gösterin bana!.

hiiic
30. December 2010, 09:42 AM
Kabre girdiğin zaman sana kabir azabının ne olduğunu göstere göstere azap edecekler merak etmeyin!..

siz bu hükmü nasıl veriyorsunuz? neye göre veriyorsunuz? hadislerde size böyle bir hüküm verme yetkisi mi tanındı? en iyisi boyumuzu aşan yere girmemek, yoksa dünyadada bir rezillik varki Allah korusun, kabri mumla ararsınız...

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:43 AM
Kabir azabı, ruhlar alemi hinduizmden mi geliyormuş.Öyleyse intihar edin dünyayı bırakın gitsin...

Birçok hadisler varken siz mi doğru söylüyorsunuz?

hiiic
30. December 2010, 09:44 AM
BURAYI (http://hanifler.com/showthread.php?p=7202#post7202) lütfen oku

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:45 AM
Kesinlikle anladım ki sizler hadisleri de inkar ediyorsunuz.Kabuğunuzu kırın ve gözünüzü açın!..

hiiic
30. December 2010, 09:45 AM
Kabir azabı, ruhlar alemi hinduizmden mi geliyormuş.Öyleyse intihar edin dünyayı bırakın gitsin...

Birçok hadisler varken siz mi doğru söylüyorsunuz?


:D komedi dükkanı...

ben bunun böyle olduğunu taaa ilk gelişinde anladım,,, 2 video ekledim ki anlayan anlar, akıl sahipleri için ibretler vardır :D

hiiic
30. December 2010, 09:47 AM
bak hala okumamış yorum yapıyo :) arkadasım bilgisiz yorum, internetsiz bilgisayara benzer...
Ha internetsiz yorum yaz ha bilgisiz 2 side boş,,

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:47 AM
BURAYI (http://hanifler.com/showthread.php?p=7202#post7202) lütfen oku

YAHUDİLER KABİR AZABINA İNANSALARDI MÜSLÜMAN OLURLARDI.

Kendi kafanıza göre yorum yapmayın, adam gibi ya inanın ya da müslüman gibi yaşayın!

Anonymous
30. December 2010, 09:48 AM
Yahu siz sapık mısınız nesiniz Allah aşkına!.İnanmıyorsanız gidin işinize!...

Herşeye muhalif olmak sizin adetiniz olmuştur.Kabir azabının olmadığına delil gösterin bana!.

Sevgili kardeşim, size bir şey öğretmekle mükellef değilim. Bu yönümle sizden ayrılıyorum. Amacım birilerine bir şey öğretmek değil bir şeyler öğrenmek. Ben size kendi inancımı açıklarım o kadar. Siz artık sapık mı dersiniz ne dersiniz bilemem. Kimin doğru yoldan saptığını ben bilemem Allah bilir. Ben konuyu açarken de belirttim "Kuran'dan kendi anladığım" olduğunu.

Size gerekli delili verdim, Kuranın kendisi kabir azabı olmadığına delildir. 1) Kurana bütün olarak "BEYNİNİZ TEMİZ, YANi KİRLİ BİLGİSİZ ŞEKİLDE" baktığınızda böyle bir fikir edinemezsiniz 2) Kehf suresi ve Yasin suresi ilgili yerler ve aklıma gelmeyen bir kaç yer daha 3) Peygamberin gaybı bilemeyeceği ile ilgili ayetler.

Ayrıca ek olarak Mehmet Okuyanın kitabını önermiştim. Alıp okuyabilirsiniz. Sizin gibi kopyala yapıştır yapıp kendi aklımı kiraya vererek "başkalarının aklını kullanmayı" tercih etmediğim için beni suçlayamazsınız.

Burası bir savaş alanı değil, ben sadece detay istediğiniz için inancımı açıklıyorum.

Amacım kendi bildiklerimi, gördüklerimi, anladıklarımı, inandıklarımı sizlere empoze etmek değildir.

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:48 AM
Psikolojik baskıyla beni yıldıramazsınız.karşınızda kuzu yok!..

hiiic
30. December 2010, 09:50 AM
... :) çok komik

FEDAKARADAM
30. December 2010, 09:54 AM
Mehmet Okuyan inanmadığı hadisleri uydurma diyor.Bunun neresine biz güveneceğiz?

Anonymous
30. December 2010, 09:55 AM
Kesinlikle anladım ki sizler hadisleri de inkar ediyorsunuz.Kabuğunuzu kırın ve gözünüzü açın!..

Sevgili kardeşim Allahın hadisinin üzerine hadis tanımam. Peygamberimizin sözlerinden ise Kurana aykırı olanları hiç tereddütsüz reddederim. Örneğin Kuran desteksiz "dini hüküm" içerenler (hüküm allahındır), gaybi bilgi içerenler (gayb Allahındır), sayılı ibadet, tıp vb. hakkındaki tüm hadisleri reddederim. Bundan dolayı beni dinden mi atacaksınız? Ben Allah'ın dininin mensubuyum ve neyse ki Allahın dininde kimse kimseyi atmaya yetkili değildir zira kimse Allaha daha yakın olduğunu, kimin kimden hayırlı olduğunu bilemez.

hiiic
30. December 2010, 09:57 AM
sizde benim size yazdıklarımı beğenmediniz, onlara uydurma dediniz??
ne olacak şimdi?

Alın bunları tekrar yazıyorum;

***

Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11

Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33

Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye,
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20

Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”
Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152

Peygamber’imiz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “ Aksine o bir görüş ve harp hilesidir.” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler.” dedi. Peygamber’imiz: “Doğru söyledin.” dedi ve onun söylediğini yaptı.
İbni Hişam, es Sireh c.1 sf.620/ Taberi-et Tarih c.2 sf.144

Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.
El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179

“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”
Nehcül Belağa sayfa 55
HALİFELER

Ebubekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı, aranızda onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.
Tahzırul Havas 10b.

Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.
Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31
Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”
İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68

Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.
Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”
bn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür.

O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”
Sünen-i Tırmizi/Darimi

hiiic
30. December 2010, 09:57 AM
sıkışınca küsüyor bu,,,

tambi değirmen usulu, dön dön yine aynı yerdesin,,, işte sizin yolda böyle dön dön yine aynı yer... bozuk plak gibi hep aynı, sonsuza dek gider bu,,, cennette boş söz yok dedikleride bu işte..

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:02 AM
KABİR AZABIYLA İLGİLİ MÜTEVATÜR HADİSLER

Ebû Hureyre (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz veya ölü kabre konulunca simsiyah mavi gözlü iki melek ona gelir onlardan birine münker diğerine nekîr denilir. O iki melek şöyle derler:
Bu Muhammed denilen adam hakkında ne dersin? O kimse ise ölmeden önce söylediğini aynen tekrar ederek: O Allah’ın kulu ve Rasûludür. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur. Muhammed’de onun kulu ve elçisidir. O iki melek derler ki: Senin böyle söyleyeceğini biliyorduk. Sonra o kabir yetmiş arşın kadar genişletilir ve aydınlık hale getirilir ve rahatça yat uyu burada denilir. O kimse bu durumu benim aileme dönüp haber verebilir miyim? Deyince o iki melek; gelin güvey gibi rahatça uyu gelin güveyi olan kimseyi ailesinden en çok sevdiği kimse uyandırır derler. O kişi o kabirde mahşer için diriltilinceye kadar rahat rahat uyur.

O kabre konulan kimse münafık ise Muhammed (s.a.v.) hakkında sorulan soruya; İnsanların peygamber dediklerini duydum bende aynen öyle söyledim, gerçek midir? değil midir? bilemiyorum diyecek. Bunun üzerine o iki melek; senin böyle söyleyeceğini biliyorduk derler. O kabre, sıkıştır onu denilir, kabirde onu sıkıştırır da kaburga kemikleri yerlerinden oynar. Allah onu böylece mahşer günü uyandırıncaya kadar azab etmeye devam eder.”
(Nesâî, Cenaiz: 114; Buhârî, Cenaiz: 86)

* Bu konuda Ali, Zeyd b. Sabit, İbn Abbâs, Berâ b. Âzib, Ebû Eyyûb, Enes, Câbir, Âişe, Ebû Saîd’den de kabir azabıyla alakalı hadis rivâyet edilmiştir.

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir:
Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Bir kimse öldüğü zaman ahiretteki kalacağı yer sabah akşam kendisine gösterilir o kimse Cennetliklerden ise Cennet’ten, Cehennemliklerden ise Cehennem’den olan yeri gösterilir ve ona işte senin oturacağın yer burasıdır, kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir.”
(Buhârî, Cenaiz: 89)

* Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir.

el-Berâ b. Âzib -Radıyallahu anh-dan rivayete göre o şöyle demiştir :
Mümin kula :
Ona iki melek gelir, onu oturturlar ve ona Rabbin kimdir? derler. O da: Rabbim Allah’tır der, dinin nedir? diye sorarlar. O da, dinim islam’dır der. Ona, şu aranızda peygamber olarak gönderilen adam nedir? diye sorarlar, o da: O Allah’ın Rasûlüdür, der. Yine iki melek ona: Senin bilgin nedir? diye sorarlar, o: Ben Allah’ın Kitabını okudum, ona iman edip tasdik ettim. Bunun üzerine sema’dan bir münadî; Benim kulum doğru söylemiştir, ona cennetten bir döşek yayınız ve ona cennetten bir kapı açınız, diye seslenir. Bunun üzerine cennetin hoş ve güzel kokuları ona gelir ve gözünün alabildiği kadar bir mesafe kabrinde ona genişlik verilir. Güzel yüzlü, güzel elbiseli, hoş kokulu bir adam ona gelir. Bu adam ona: Seni sevindirecek şeylerin müjdesini sana veriyorum. İşte bugün sana vadolunan gündür, der. Ona: Sen kimsin? Yüzün hayır ile gelen kimsenin yüzüne benziyor, diye sorar. Ona, ben senin salih amelinim der. Bu sefer o kişi: Rabbim kıyameti kopart ki ben de aile halkımın yanına ve malıma geri döneyim, diye yakarır.

Kafir Kula :
Yanına iki melek gelir, onu oturturlar ve ona Rabbin kimdir? derler. O da; hah, hah bilmiyorum der. Bu sefer ona: Aranızda peygamber olarak gönderilen bu adam ne idi? derler. O yine, hah, hah bilemiyorum der. Bunun üzerine semadan bir münadî: O yalan söyledi. Ona cehennemden bir döşek yayınız ve ona cehennem ateşine giden bir kapı açınız, diye seslenir. Cehennemin o yakıcı ve kavurucu sıcağı ona gelir. Kabri üzerine öyle bir daralır ki kaburga kemikleri birbirine girer. Son derece çirkin yüzlü, çirkin elbiseli, pis kokulu bir adam ona gelerek; Senin hoşuna gitmeyecek şeyleri müjdelemeye geldim. İşte (dünyada iken) sana vadolunan günün budur, der. Sen kimsin? diye sorar. Senin yüzün kötü şeyler getiren birisinin yüzüne benzer, der. O da: Ben senin kötü amelinim, der. Bu sefer o kimse: Rabbim kıyameti kopartma! der.
Musned, IV, 287, 295-296; Ebû Davûd 4753./ Bu hadisi İmam Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmişlerdir. Nesaî ve İbn Mace onun baş taraflarını rivayet ettikleri gibi, Hakim ile Ebu Avane el-İsferayinî, Sahih’lerinde ve İbn Habban da rivayet etmiştir.

Bütün ehl-i sünnet ve hadis ehli bu hadisin gereğini kabul etmişlerdir. Bu hadisin Sahih(-i Buharî)de de destekleyici rivayetleri vardır.


عن عائشة عن النبي صلى الله عليه وسلم قال : ان للقبر ضغطة ولو كان أحد ناجيا منها نجا منها سعد بن معاذ
{ …. Aişe r.a dan. Rasulullah s.a.v buyurdular ki :
Muhakkakki kabrin bir sıkıştırması vardır. Eğer ondan kurtulacak olan olsaydı, Sa’d bin Muaz olurdu. }
AHMED : 6 / 55 – 23762.N , HEYSEMİ : 3 / 46 – 4255.N , S.SAHİHA : 1695.N

{ … Enes İbni Malik r.a dan :
Peygamber s.a.v buyurdular ki :
Eğer ölülerinizi defnetmeme endişesi olmasaydı, kabir azabından sizlere işittirmesi için muhakkak Allah’a dua ederdim. }
MUSLİM : 8.C.2868.N , AHMED : 6. 21149 , İBNİ EBİ ASIM ES-SÜNNE : 868.N , İBNİ EBİ ŞEYBE MUSANNEF : 3/373


{ … İbni Abbas r.a şöyle demiştir :
Peygamber s.a.v iki kabrin üzerine uğradı da :
- Bu iki kabrin içerisindekiler muhakkak ki azab olunuyorlar. Halbu ki büyük bir şeyden dolayı da azab olunmuyorlar,buyurdu. Sonra da :
- Bunlardan birisi koğuculuk ederdi, diğeri de idrarından sakınmazdı, buyurdu.

Ravi dedi ki : Bundan sonra rasulullah s.a.v bir yaş çubun aldı,onu iki parçaya böldü, sonra o parçalardan her birini bir kabrin üzerine dikti. Sonra da : Bunlar yaş kaldıkları müddetçe umulur ki bu kabir sahiplerinden azab hafifletilir, buyurdu. }
BUHARİ : 3.C.1300.S , İBNİ MACE : 1.C.347.N ,MUSLİM : 1.C.292.N


﴿ سُؤَال الَمَلَكَيْنِ الْمَيِّتِ فِي الْقَبْرِ وَهُوَ فِتْنَتُهُ ﴾

“İki meleğin, kabirde, ölüye sorguya çekmesi ve bunun, ölü için bir fitne olması ile ilgili hadisler"
Bu iki melek, insanlara, bilmedikleri ve görmedikleri bir şekilde göründüklerinden “Münker” ve “Nekir” isimleriyle isimlendirilmişlerdir.

Konu ile ilgili hadisler için : Buhârî, Cenaiz 66, 85, 86, Meğazi 44; Muslim, Küsuf 3, Cennet 70 (2870), 73 (2871); Ebu Dâvud, Cenaiz 72, Sunnet 27; Tirmizî, Cenaiz 70; Nesâî, Cenaiz 109-110, 113, 115; İbn Mâce, Zuhd 32; Musned: 2/146, 172, 3/3, 4, 126, 233-234, 346, 4/63, 139-140, 352, 6/252; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; Hâkim, Mustedrek, 1/370; Bezzâr; Beyhakî, Kitabu azabi’l-kabr, s. 21, 26, 38; İbn Ebi Dunya; İbn Ebi Hâtim


Suyûtî (ö. 911/1505) “el-Ezhâr”da bu hadisi şu yollardan getirmiştir:

1.Enes
2.Esmâ’ bint. Ebi Bekr
3.Amr ibnu'l-Âs
4.Berâ’ b. Âzib
5.Hz. Osmân
6.Ebu Hureyre
7.Câbir b. Abdullah
8.Abdullah ibn Amr
9.Ebu Saîd el-Hudrî
10.Hz. Aişe
11.Abdullah ibn Abbâs
12.Abdullah ibn Mes’ud
13.Hz. Ömer
14.Ebu’d-Derdâ’
15.Ebu Râfi’
16.Ebu Musa el-Eş’arî
17.Atâ’ ibn Yesâr (mürsel olarak)
18.Temîm ed-Dârî
19.Ubâde b. es-Sâmit
20.Beşîr b. Ekâle
21.Ebu Umâme
22.Sevbân
23.Hamza b. Hubeyb (mursel olarak)
24.Abdullah ibn Ömer
25.Muâz b. Cebel
26.Ebu Katâde
Toplam, 26 kişi.

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:03 AM
Suyûtî (ö. 911/1505) “Şerhu’s-Sudûr”da aynen şöyle der:
“Kabrin fitnesi, iki meleğin (ölüyü) sorguya çekmesidir. İki meleğin kabir de ölüyü sorguya çekmesi ile ilgili Enes, Berâ’ b. Âzib, Temîm ed-Dârî, Beşîr b. Ekâle, Sevbân, Câbir b. Abdullah, Abdullah ibn Revâha, Ubâde b. es-Sâmit, Huzeyfe, Hamza b. Hubeyb, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Amr, Abdullah ibn Ömer, Abdullah ibn Mes’ud, Hz. Osmân, Hz. Ömer, Amr b. el-Âs, Muâz b. Cebel, Ebu Ümâme, Ebu’d-Derdâ’, Ebu Râfi’, Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu Katâde, Ebu Hureyre, Ebu Musa el-Eş’arî, Esmâ’ bint. Ebi Bekr, Hz. Aişe’den naklen gelen hadisler, tevatürdür.”
Suyûtî, bu sahabilerin naklettiği hadislerin hepsini (bu kitapda) aktarmıştır. Dolayısıyla da (bu konuda daha geniş bilgi için) bu kitaba bakabilirsiniz.

İbn Teymiyye (ö. 728/1327) ise ‘ölünün, meleklerin; Rabb, Din ve Peygamber ile ilgili sorularına cevap vermesi şeklinde meydana gelecek kabir fitnesi’ hakkında aynen şöyle der:
“Bu fitne hususunda Berâ’ b. Âzib, Enes b. Mâlik, Ebu Hureyre ve daha bir çoklarının, Hz. Peygamber (s.a.v)’den naklettiği hadisler, tevatürdür.”

İbn Kayyim (ö. 751/1350) “Kitâbu’r-Rûh”da derki:
“Kabir azabı ve Münker ile Nekir adlı meleklerin (kabirde ölüyü) sorguya çekmesi ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.v)’den gelen hadisler, pek çok olup (bunlar) mütevatirdir.”
Daha sonra İbn Kayyim, bu hadislerin bir kısmını nakletmiştir. (Bu konuda daha geniş bilgi için) bu kitaba da bakabilirsiniz.

Zebîdî “Şerhu’l-İhyâ’”da derki:
“Kabir fitnesiyle ilgili hadisler, tevatürdür.”
Daha sonra Zebîdî, bu hadisleri rivayet eden 25 sahabinin ismini saymış, bu sahabilerin naklettiği hadislerin lafızlarını aktarmış ve bu hadislerin tahricini yapmıştır.

Gülşânî’de “Şerhu’r-Risâle”de derki:
“Kabir fitnesi ve azabı hakkında gelen haberler, tevatür derecesine ulaşmıştır.”
Yine Ubbî (ö. 827/1424) “Şerhu Muslim”de, Kabir azabından Allah’a sığınma ile ilgili hadislere dair yerde, “İrşâd” şarihinden naklen kabir fitnesi ve azabından (Allah’a sığınma) ile ilgili bütün hadislerin, mütevatir olduğunu ve bu konuda Hak Ehlinin icma’ ettiğini belirtmiştir.

Sa’d et-Taftazânî (ö. 792/1389)’de “Şerhu’n-Nesefî”de derki:
“Kabir azabı, kafirler ve bazı asi müminler için haktır. Yine kabirdeki nimetlendirme ise, -Allah’ın bildiği ve dilediğ şekilde- itaat ehli için haktır. Münker ile Nekir’in (kabirde ölüyü) sorguya çekmesi haktır. Bütün bunlar, Sem’i (ve Nakli) Delillerle sabittir.

﴿ عَوْد الرُّوحِ لِلْبَدَنِ وَقْت السُّؤَالِ ﴾
“(Kabirde ölüyü) sorguya çekme sırasında ruhun bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler
Suyûtî (ö. 911/1505)’nin “Şerhu’s-Sudûr” da, İbn Teymiyye (ö. 728/1327)’nin konu ile ilgili olarak şöyle söylediğini nakletmiştir:

“(Kabirde ölüye) soru sorulması sırasında ruhun bedene geri dönmesi ile ilgili hadisler, mütevatirdir.”

﴿ عَذَاب الْقَبْرِ وَنَعِيمه ﴾

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:04 AM
“Kabir azabı ve nimetleri” ile ilgili hadisler
Konu ile ilgili hadisler için : Buhârî, Cenaiz 32, 45, 66, 84, 85, 86, 87, 88, Sehv 64, Rikak 42; Müslim, Mesacid 35, Cenaiz 4, 9, 12 (924), 26, 61 (950), 72 (957), Cennet 65 (2866), 67 (2867), 68 (2868), 69 (2869), 76 (2873); Tirmizî, Cenaiz 24, 70, 71, Zühd 5 (2309); Ebu Dâvud, Taharet 11, Cenaiz 73 (3221), Cihad 27 Sünnet (4751, 4750); Nesâî, Taharet 25, Cenaiz 10, 12, 20, 21, 23, 44, 48, 49, 69, 78, 110, 114, 115, 116, 117; İbn Mâce, Taharet 26 (346), Salat 6, İkame 26, Cenaiz 53 (1589), 54 (1594); Dârimî, Rikak 94; Müsned: 2/172, 441, 3/3-4, 38, 259, 296, 353, 4/287-288, 295, 6/364; Hâkim, Müstedrek, 1/35; Taberânî, el-Kebir, el-Evsat; İbn Mende, Kitabu’t-Taharet; Bezzâr; Ebu Musa el-Medini, et-Terğib ve’t-Terhib

Kabir azabı ve nimetleri konusunda Sa’d et-Taftazânî (ö. 792/1389) ile bir çoklarının görüşü daha önce geçmişti.
el-Fâsî (ö. 1052/1642)
“Şerhu’t-Tesbît”de (konu ile ilgili olarak) aynen şöyle der: “Kabir fitnesi ve azabı, bir grup sahabeden rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:

1.Enes b. Mâlik -Bu hadis, Enes’ten çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
2. Ebu Hureyre -Bu hadis, Ebu Hureyre’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
3. Abdullah ibn Amr ibnu’l-Âs
4. Esmâ’ bint. Ebi Bekr -Bu hadis, Esmâ’ bint. Ebi Bekr’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
5. Hz. Aişe -Bu hadis, Hz. Aişe’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
6. Berâ’ b. Âzib - Bu hadis, Berâ’dan çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
7.Hz. Ömer


1.Abdullah ibn Mes’ud
2.Zeyd b. Erkam
3.Meymûne bint. Sa’d
4.Hz. Peygamber (s.a.v)’in hanımı Meymûne
5.Zeyd b. Sâbit
6.Ebu Eyyûb el-Ensârî
7.Abdullah ibn Abbâs
8.Ebu Saîd el-Hudrî- Bu hadis, Ebu Saîd’den çeşitli yollardan rivayet edilmiştir.
9.Abdurrahman b. Semure
10.Ebu Katâde el- Ensârî
11.Abdullah ibn Ömer
12.Sa’d
13.Ebu Bekre
14.Hz. Ali
15.İbn Ebi Eyyûb
16.Ümmü Hâlid
17.Câbir b. Abdullah
18.Ummü Mübeşşir
19.Abdurrahman b. Hasene” (el-Fâsî’nin sözü burada bitmektedir.)

(Aynî) ”Umdetu’l-Kârî”nin “Bâbu men kâle fi’l-hutbeti ba’de’s-senâ emmâ ba’d” (Hutbede Hz. Peygamber (s.a.v)’e övgüde bulunduktan sonra “emmâ ba’d = Bundan sonra” ifadesini söyleyen kimse hakkındaki bâb) da derki:
“Anlatıldığına göre; kabir azabı, bir grup sahabeden rivayet edilmiştir.”
Daha sonra Aynî, bu sahabilerin isimlerini saymış ve daha sonra da (yukarıdakilere ek olarak) bunlardan birisini de şöyle saymıştır:
20.Esmâ’ bint. Yezîd
Aynî, bir başka yerde ise bu sahabilerin bazılarının isimlerini şöyle saymıştır:
21.Ubâde b. es-Sâmit
22.Ebu Musa el-Eş’arî
23.Ebu Ümâme
24.Ebu Râfi’
25.Hz. Osmân
Ubbî (ö. 827/1424) ise “Şerhu Müslim”de, ‘Kabir üzerine yaş dal dikilmesi ile ilgili hadislere dair yerde aynen şöyle der:
“Bu tutum, kabir azabından (Allah’a) sığınma ile ilgili bir meseledir.
(Derim ki ) Bu, mütevatirdir. Ehli Sünnet de, bu meselede icma’ etmiştir.”

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:05 AM
﴿ اَلْإِسْتِعَاذَة مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ ﴾
“Kabir azabından Allah’a sığınma” ile ilgili hadisler

Bir çok kimsenin anlattığına göre; bu hadisler, mütevatirdir.
Fâsî (ö. 1052/1642) “Şerhu’t-Tesbît”de (konu ile ilgili olarak) aynen şöyle der: “Raesulullah (s.a.v)’in, kabir azabından Rabbine sığınması ile ilgili haberler, mütevatirdir. Rasulullah (s.a.v), bu konuda nakledilen dualarda sözü uzatmıştır. Bir çok kimse de, bunu, sahabeden rivayet etmiştir.”


KABİR AZABINA DELALET EDEN AYET’İ KERİMELER


فَوَقَاهُ اللَّهُ سَيِّئَاتِ مَا مَكَرُوا وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ النَّارُ يُعْرَضُونَ عَلَيْهَا غُدُوّاً وَعَشِيّاً وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ أَدْخِلُوا آلَ فِرْعَوْن أَشَدَّ الْعَذ

“ Allah onu – yani Musa’yı – onların kurdukları tuzakların kötülüğünden korudu ve Fravn ailesini azabın en kötüsü kuşattı.Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün de,Fravn ailesini azabın en çetin yerine sokun denir.”
(Mu'min 45-46)

Bu Ayet’i kerimelerde zikredildiği gibi, Fravn ailesi kıyametten önce kabirlerinde sabah akşam azaba sunulmaktadırlar. Kıyamet koptuktan sonra ise ikinci bir azabtan ve bunun da şiddetinden bahsedilmektedir.

Bu ayetin tefsirinde İbni Kesir r.h birkaç rivayetle , zikredilen bu Ayet’i kerimelerin kabir azabı ile alakalı olduğunu anlatmaktadır.
İbn'i Kesir :C.13 , S. 7000

Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :
وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنكاً وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى

“Kim de benim zikrimden yüz çevirirse,onun için dar bir geçim vardır.Kıyamet gününde de onu kör olarak haşrederiz. (Ta ha 124)


{ … Ebu Hureyre r.a dan. Dedi ki : Rasulullah s.a.v “ …. Onun için dar bir geçim vardır…. “ Ayet’i hakkında ; “ Bu kabir azabıdır“ buyurmuşlardır. }

Ebu Zura kanalıyla : Bezzar :
{ … Ebu Said el-Hudri r.a dan.Dedi ki : Rasulullah s.a.v : Allah’u Teala’nın "Onun için dar bir geçim vardır…." ayet’i hakkında ; "Bu kabir azabıdır" buyurmuşlardır. }
Ebu Zura kanalıyla : İbni Ebu Hatim :
İbn'i Kesir : C: 10, S. 5280

Allah’u Azze ve Celle yine bir Ayet’i celilesinde şöyle buyurmaktadır :

يُثَبِّتُ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ بِالْقَوْلِ الثَّابِتِ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ وَيُضِلُّ اللّهُ الظَّالِمِينَ وَيَفْعَلُ اللّهُ مَا يَشَاءُ

"Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder.Allah zalimleri ise şaşırtır.Allah dilediğini yapar". (İbrahim 27)

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:05 AM
Bera İbni Azib r.a dan : Peygamber s.a.v :
“ Allah iman edenlere dünya hayatında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder.Allah zalimleri ise şaşırtır.Allah dilediğini yapar. “ Ayet’i kabir azabı hakkında indi.
Kabirde ölüye : Rabbin kimdir ? diye sorulur. O da : “ Rabbim Allah ve Peygamberim Muhammad s.a.v dir “ der. İşte bu,Aziz ve Celil olan Allah’ın : “ Allah iman edenlere dünya haya-tında da ahirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder…. “ Ayetindeki sabit kavlin delalet ettiği sözdür“ buyurdu. }
Muslim : C.8 ; Hadis no : 2871



{ … Rasûlullah'ın zevcesi mü'minlerin annesi Aişe R.A'dan şöyle haber verdi : Rasûlullah s.a.v namaz'ın sonunda :

" Allah’ım ! kabir azabından sana sığınırım. Mesih deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım. Allahım ! günahtan ve borçlanmaktan sana sığınırım “ diye dua ederdi. Biri kendisine :
" Yâ Rasûlullah borçtan ne de çok istiaze ediyorsun " dedi. Bunun üzerine :
" İnsan borçlandığı vakit söz söyler de yalan uydurur, söz verir de sözünde durmaz " buyurdu. }
Buhari : C 2 , Hadis No 820 ; Muslim : C 2 ; Hadis No 589

Ehli Sünnet de, bu meselede icma’ etmiştir.”








"Firavûn ve adamları sabah akşam ateşe arzedilirler. Kıyametin kopacağı (koptuğu) gün de denilir ki, Firavûn hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun" (El-Mu'min Sûresi: 46)

Bilindiği gibi Firavûn'un (denizde boğulduğu için) kabri mevcût değildir. Fakat sabah-akşam arzedildiği haber verilmiştir. Ehl-i sünnet alimlerinin bu ayetten istinbat ettikleri hüküm şudur: Kıyamet kopmadan önce (Berzah aleminde) Firavûn ve adamları, kendilerine hazırlanan azabın keyfiyetini, sabah-akşam idrak edeceklerdir. Mu'tezîle fırkasına mensub bazı müfessirler "Bu azabın sadece Fir'avn ve adamlarına (hanedanına) mahsus olabileceğini" ileri sürmüş ve ayetin hükmünü tahsis etmişlerdir.
(İmam-ı Zemahşerî -El Keşşaf- Beyrut: 1947 C: 2 Sh:36 )

Ancak bu tahsisin; habere dayananbir tefsir değil, şahsî bir tevil olduğu sabittir. Zira Hz. Abdullah Ibn-i Ömer'den (ra) rivayet edilen Hadis-i Şerif'te, Peygamber Efendimizin (sav) şöyle buyurduğu bilinmektedir:
"Sizden birisi öldüğü zaman, sabah-akşam ahiretteki makamı (cennet veya cehennemdeki yeri) kendisine arzolunur ve kendisine şöyle denilir: "Bu senin makamındır."
(Sahih-i Buhârî -Ist: 1401 C: 2 Sh: 102 K. Cenâiz: 90, Ayrıca Sahih-i Müslim Ist:1401 C: 3 Sh: 2199 K. Cenâiz: 17)

İslam tarihinde ilk defa "Kur'an'ın Mahlûk" olduğunu ileri süren ve kabir azabının mümkün olamıyacağını iddia eden Cehm b. Safvân ve talebeleridir. İmam Ebû Muin En-Nesefî "Tebsîratû'l-Edille" isimli eserinde;
"Cehmiyye ve bazı Mu'tezile fırkasına mensub kimseler, hayat sahibi olmayanlara soru sorup, cevap almak imkansızdır. Dolayısıyla kabir azabı sözkonusu değildir. Onlara göre hayat olmadan ilimden, beden olmadan da hayattan söz edilemez. Mezara konan ve bölünemeyecek kadar küçük parçalara ayrılan cesetlerde hayatın olmadığı, akli ve nakli delillerle sabittir. Bu sebeble onlar için elem ve lezzet gibi duygulardan söz edemeyiz" iddiasını ortaya attıklarını belirtmiş ve şu tesbitte bulunmuştur:
"Hayat için mutlaka bedenin bulunması şart değildir. Zira herhangi bir sıfatın bir mahalde bulunabilmesi için, onun bir zat ile birlikte bulunmasından başka bir şart yoktur. Mu'tezile bu görüşünü, zatın canlı olabilmesi için, özel bir bedeni şart gören filozoflardan almıştır. Bu felsefî anlayış doğru değildir. Eğer bu iddia doğru olsaydı; Allah (cc) için beden (cisim) imkansız olduğuna göre, O'nun hayat sahibi olmasının imkansız olduğunun ileri sürülmesi gerekirdi. Bunun doğru olmadığı, yani Allahû Teâlâ'nın (cc) mutlak hayat sahibi olduğu malumdur"
(Imam Ebû Muîn en-Nesefî -Tebsirâtû'l Edille- Şam: 1993 C: 2 Sh: 763).

Mu'tezile fırkasına mensup alimlerin büyük çoğunluğu; kabir azabının hak olduğunu ve bu azabın hem beden, hem ruhla hissedileceğini belirtmişlerdir. "Tebsîratû'l-Edille"de zikredilen görüşler, Mu'tezile'den Dırar b. Amr ve talebelerinin görüşleridir. Imam-ı Eş'arî "El-Ibâne" isimli eserinde; kafirler için, kabir azabının hak olduğunu ayetlerle izah etmiştir.( Imam-ı Eş'arî -El Ibane- Beyrut:1994 Sh: 164 )

Ehl-i sünnet ulemasına göre; dinde inanılması zaruri olan hükümlerin kaynağı Kur'an-ı Kerim ve mütevatir sünnettir. Hesap gününe hazırlanan her müslümanın; hem Allahû Teâla'ya (cc), hem O'nun Rasûlüne (sav) itaat etmesi farzdır. Usûl alimleri, mütevatir hadisi şöyle tarif etmişlerdir: "Yalan üzere birleşmeleri aklen ve adeten mümkün olmayacak kadar çok kimsenin, senedinin başından sonuna kadar birbirinden rivayet ettikleri hadistir."
(El Accac -Usûl-i Hadis- Beyrut: 1981 Sh: 301)

Bir hadisin mütevatir olabilmesi için, öncelikle yalan üzerinde birleşme ihtimali bulunmayan bir cemaat tarafından nakledilmiş olması şarttır. Mütevatir hadisler, zaruri bilgiyi ifade ederler. Eğer bu bilgi; iman edilmesi gereken bir hususu ifade ediyorsa, tasdik etmek farzdır. Amelle ilgili bir meseleye taalluk ediyorsa, onunla amel edilmesi şarttır. Zira mütevatir haberler âyân (görünen, sarih olarak bilinen) menzilesindedir ve bizzat Rasûl-u Ekrem'den (sav) işitilmiş gibi kabul edilir. İnkar eden kimse, kasden Peygambere (sav) muhalefet ettiği için küfre düşer."
(Imam Abdulaziz el-Buhârî -Keşfû'l Esrâr- Ist: 1307 C: 3 Sh: 688 vd, Ayrıca Molla , Hüsrev - Mir'at el Usûl Şerhû Mirkat el Vusûl- Ist: 1308 C: 2 Sh: 8. Şeyh, Nizamuddin ve Heyet -Feteva-i Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 2 Sh: 265 )

Bu hakikati dikkate alan bir mükellefin, mütevatir sünnetin teşri değerini bilmemesi mümkün değildir. Kütüb-ü Sitte'de; berzah hayatı ve kabir azabıyla ilgili mütevatir, meşhûr ve haber-i vahid hükmünde olan hadislerin varlığı malumdur. Münker ve Nekir'le ilgili hadis-i şerif'ler; mütevatir vasfına haiz oldukları için, akaid kitaplarında zikredilmişlerdir.

Peygamberimiz Efendimiz'in (sav) "Kabir hayatının iman eden ve salih amel işleyen kimseler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kafirler için de cehennem çukurlarından bir çukur" olacağını haber verdiği malumdur.
(Sunen-i Tirmizî Ist: 1401 K. Kıyamet: 26 )

Dolayısıyla başta Allah (cc) yolunda savaşırken ölen şehidler olmak üzere; muttakî, muhlis ve muhsin vasfına haiz olan mü'minler, berzah aleminde ilâhi nimetlerle mükafatlandırılacaklardır. Tuğyan eden müşriklerin, münkirlerin, zındıkların ve kafirlerin büyük sıkıntılarla ve azapla baş-başa kalacakları mütevatir haberlerle sabittir.
( Imam-ı Taftazânî , -Şerhu'l Akâid- Sh: 251; Ayrıca Imam-ı Münâvî-Feyzû'l Kadîr- Beyrut: 1972 C: 3 Sh: 29 vd)

İstisnasız bütün Akaid kitaplarında "Kabir azabı haktır" hükmü yer almıştır. Tarih boyunca bütün islâm alimlerinin "dalâlette ittifak ettiklerini" söylemek mümkün müdür?

hiiic
30. December 2010, 10:10 AM
copy paste...

Allah bu dini sizin gibi cahillerin elinden kurtarsın,,, dini hristiyan dinine çevirdiniz... islamın tadıda kaçtı,,, bu kadar savunmanızdan anladığım da şudur,, sizler NAMAZ KILDIRMA MÜDÜRÜ olabilirsiniz,, yani bildisğimiz imam,,, ekmek paranızı koruyosunuz ama yapacak bişi yok, ahirette ateşi yiyince aklınız başınıza gelir ancak, sizin gibileri cehennem paklar


yazdığınız hadislerin ve ayetlerin gerçeğini önceki sayfada cevapladık,,, ama hala sallayın bakalım nereye kadar...

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:14 AM
"O Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikabı) pek şiddetli olandır. "(HAŞR SURESİ-7)

Resûlüne imân ve itâat olmadan Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok âyette, Resûlü ile birlikte zikretmistir. Meselâ buyuruyor ki:

(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at etmis olur.) [Nisâ 80]



(De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [A.İmrân 31]



[B](De ki, "Allah'a ve Peygambere itâ'at edin! Eger [Peygambere uymayip] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Elbette Allah kâfirleri sevmez.) [A.İmrân 32]

Allahü teâlâ, Peygamber efendimize itâati emrettigi gibi, ona muhâlefeti, isyâni da yasaklamistir:

(Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14] [Hududullah, Allah'in emir ve yasaklari]

(Dogru yol belli olduktan sonra, Peygambere karsi geleni ve mü'minlerin yolundan baska bir yola uyani, o yolda birakir ve cehenneme sokariz.) [Nisâ 115]

Allah'a, Resûlüne isyân

(Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]

(Ey îmân edenler, sizi hayat verecek seylere [dinin emîrlerine] da'vet edince, Allah'a ve Resûlüne icâbet edin!) [Enfâl 24]

(Allah'a ve Resûlüne karsi gelen, apaçik bir sapikliga düsmüs olur.) [Ahzâb 36]

Sünnet-i seniyyeye uymanin farz oldugunu yukarida âyet-i kerîmelerle bildirmistik. Bu konudaki hadîs-i serîflerden birkaçi da söyle:

(Bana uyan Cennete girer, isyân eden giremez.)

(Resûlün harâm kilmasi, Allah'in harâm kilmasi gibidir.) [Tirmizî]

(Allah'in kitabina, Peygamberin sünnetine sarilan sapitmaz.) [Hâkim]

(Sünnetimden yüz çeviren benden degildir.) [Müslim]

(Benden sonra ihtilâflar çikar. O zaman sünnetime ve hülefa-i râsidînin sünnetine uyun!) [Tirmizî]

Kur'ân-i kerîm, Peygamber efendimize inmistir. Muhatabi odur. Eshâb-i kirâm, Peygamber efendimize, Kur'ân-i kerîmin açiklamasini suâl ederlerdi. Açiklamayi gerektirmiyen âyetler hariç, her âyetin açiklamasini bilen yalniz odur. Resûlullah efendimizin bildirdiginden baska türlü açiklamak yanlis olmakla kalmaz, Allah'a ve Resûlüne iftirâ olur. Hiç bir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildigini söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:

(Size kitabi, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi ögreten bir Peygamber gönderdik.) [Bakara 151]

Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabin [Kur'ân-i kerîmin] disinda, bir de hikmet getirmistir.

Ayrica, Kurân-i kerîme ragmen, insanlarin bilmedigi seyleri de ögretmistir. Allahü teâlâ, hikme ehlini de övmüstür:

[B](Allah, hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilmisse, muhakkak ona çok hayr verilmistir.) [Bekara 269]

Hikmet, fen ma'nâsina geldigi gibi, fikih ilmi ma'nâsina da gelir. (Dürr-ül muhtâr)

Peygamber efendimiz, 0bin Abbâs hazretleri için, (Yâ Rabbî, bunu fakîh kil, hikmet sâhibi eyle ve buna Kur'ân-i kerîmin bilgilerini ihsân eyle) buyurdu. (Buhârî)

Kur'âni ehli olan açiklar

Peygamber efendimiz, fikh bilgilerini de eshâb-i kirâma ögretmistir. Peygamberimizin ögrettiklerine sünnet dendigi için, ögrettigi fikh ilmine de sünnet de denir.

0mâm-i Sâfiî hazretleri, (Bu âyetteki hikmet'ten maksat, Resûlullahin sünnetidir. Önce Kur'ân zikredilmis pesinden hikmet bildirilmistir) buyuruyor. (Risâle s.78)

Kurân-i kerîm açiklamasiz ögrenilseydi, Peygamber efendimize, (teblig et yeter) denilirdi, ayrica (açikla) denmezdi. Halbuki, açiklanmasi da emredilmistir:

(Kur'âni insanlara açiklayasin diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(Biz bu Kitabi, hakkinda ihtilâfa düstükleri seyi insanlara açiklayasin ve imân eden bir kavme de hidâyet ve rahmet olsun diye sana indirdik.) [Nahl 64]

Bu âyet-i kerîmeler, açiklamayi gerektiren âyetlerin bulundugunu gösterdigi gibi, bunu açiklamaya Resûlullah efendimizin yetkisi oldugunu da göstermektedir.

Kurân-i kerîmde her bilgi vardir. Ancak açik degildir. Peygamber efendimiz bunlari vahy ile ögrenmis ve ümmetine bildirmistir. Bir âyet-i kerîme meâli:

(Onun sözleri vahydir.) [Necm 4]

Hz.Cebrâil, Peygamber efendimize gelip 5 vakit namazin her seyini bizzat tatbîkî olarak ögretmistir.

Peygamber efendimiz de (Namazi benim kildigim gibi kiliniz) buyurmustur. (Buhârî)

Anonymous
30. December 2010, 10:14 AM
Mehmet Okuyan inanmadığı hadisleri uydurma diyor.Bunun neresine biz güveneceğiz?

Sevgili kardeşim yalnızca kendin gibi olanlara güvenirsen yanlış yaparsın.
Çünkü eğer yanlışın içinde isen sadece senin gibi yanlışın içindekilere güvendiğin için burnun yanlıştan kurtulmaz. Yanlışın içinde olup olmadığımızı Allah'tan başkası bilemez bizler yalnızca birbirimizi kırmış oluruz. Eleştirdiğimiz birisi bizden daha hayırlı olabilir.

Benim de Mehmet Okuyan ile görüşlerim bir değildir. Fakat kendisi "bana nazaran" alimdir. O yüzden benden çok bilen herkese davrandığım gibi görüşlerini temellendirdiği delillerini okurum. Kendi birikimime göre kimisini kabul ederim kimisini etmem. Benden çok bilen herkes bana göre bir alimdir, okurum değerlendiririm ama benim kitabımda alimleri Rab edinmek yoktur. O yüzden Müslüman mı değil mi diye bile bakmam, ne dediğine bakarım.

Zaten birebir benim gibi düşünen adamdan ne öğrenebilirim ki?

hiiic
30. December 2010, 10:18 AM
Kurân-i kerîmde her bilgi vardir. Ancak açik degildir. Peygamber efendimiz bunlari vahy ile ögrenmis ve ümmetine bildirmistir. Bir âyet-i kerîme meâli:

(Onun sözleri vahydir.) [Necm 4]

Hz.Cebrâil, Peygamber efendimize gelip 5 vakit namazin her seyini bizzat tatbîkî olarak ögretmistir.

siz apaöık sapıklık içindesiniz,,, tevbe edin... Gerçekten büyük şirke bulaşmışsınız,,, çok büyükde cahilliğin pençesine düşmüşsünüz... komple bütün siteyi önce baştan sona okuyun sonra konuşuruz sizle,,, önce biraz bilgi alın böyle kuru gürültü olmuyor..

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:21 AM
sizler, o Allah'ın resulünü bir kenara ittiniz ondan sonra da biz müslümanız diyorsunuz?

Peygamber efendimizin sözleri nefsinden değil Allah'ın ona verdiği ilham ile bizleri aydınlatmıştır.

Hadisleri inkar etmekten vazgeçin!

Islam'ı dar kalıba sığdırdınız..
Allah bu amellerinizden sizi sorgu ve suale çekecektir.

Tevbe edin ve hadisleri yalanlamayın.

Peygamber efendimiz kendisinden olan sözleri niye anlatıp söyletmesin ki?eğer peygamberimizin sözleri olmasaydı ibadetleri nasıl yapacaktık?

Sizler gafil ve cahil insanlarsınız.Kaç tefsir okudunuz, kaç hadis-i şerif biliyorsunuz?.

Burada bana karşı ahkam kesilmek erdemlik değildir.

Sizlere ben en doğru yolu göstermek için elimden gelen gayreti gösteriyorum siz ise bizi kaalaya almıyorsunuz...
Aklınızı başınıza alın ve iyice düşünün artık!...

hiiic
30. December 2010, 10:24 AM
Sen ayet yalanlıyorsun, biz rivayet yalanlasak ne olur?

hem o dediklerin hadis değilller onlar rivayet,,, önce bunu öğren, peygamberden 300 yıl sonra toplandı o rivayetler... yanlış nakiller, hatalı kayıtlar, yanlış duyumlar, ve uydurmalarla beraber ne oluyor? içtiğiniz suya bakın? siz hiç içine pislik damlamış suyu içermisiniz? ama bakıyorumda rivayetler lıkır lıkır götürüyorsunuz..

çok düşündürücü,,, imam mısınız merak ettim? ekmek parası sonuçta savaşını veriyorsunuz ama..

FEDAKARADAM
30. December 2010, 10:31 AM
Sen ayet yalanlıyorsun, biz rivayet yalanlasak ne olur?

hem o dediklerin hadis değilller onlar rivayet,,, önce bunu öğren, peygamberden 300 yıl sonra toplandı o rivayetler... yanlış nakiller, hatalı kayıtlar, yanlış duyumlar, ve uydurmalarla beraber ne oluyor? içtiğiniz suya bakın? siz hiç içine pislik damlamış suyu içermisiniz? ama bakıyorumda rivayetler lıkır lıkır götürüyorsunuz..

çok düşündürücü,,, imam mısınız merak ettim? ekmek parası sonuçta savaşını veriyorsunuz ama..

Direkt peygamberimizden nakledilen kaç hadis biliyorsunuz?

BEN İMAM DEĞİLİM SIRADAN BİR MÜSLÜMANIM.

HADİSLERİN HEPSİ SİZE GÖRE YALANSA SİZE ARTIK NE ANLATABİLİRİM Kİ?
BEN HANGİ AYETİ YALANLAMIŞIM HALA ONU GÖSTERMEDİN!

İFTİRA ETTTİĞİNİZ İÇİN BENDEN ÖZÜR DİLEMENİZ GEREKİYOR...

snobyx
30. December 2010, 11:10 AM
Ya bırakın adam illa kabirde bana azap edilsin diyorsa karışmayın.Belki de gizli bir mazoşizm vardır.Zevk meselesi sonuçta :)

Miralay
30. December 2010, 11:22 AM
Buyrunuz size kabir azabının olmadığına dair en sağlam delil. (Kur'an'dan yani Allah'ın kelamından)
Kopyala-yapıştırı sevmem ama kusura bakmayın,idare edin işte :)

Yasin Suresi 52.Ayet

Arapça Metin
قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Türkçe Transcript(*)


Kâlû yâ veylenâ men be’aśenâ min merkadinâ(k-s) hâżâ mâ ve’ade-rrahmânu vesadeka-lmurselûn(e)

Abdülbaki Gölpınarlı


Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler.

Ali Bulaç Meali


Demişlerdir ki: 'Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahmanın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş'.

Ahmet Varol Meali


Derler ki: "Eyvah bize! Bizi uyuduğumuz yerden kim diriltti? Bu Rahman'ın vaad ettiğidir. Demek ki peygamberler doğru söylemişler."

Ahmet Tekin


Onlar:
“Vah, eyvah başımıza gelenlere! Ölüm uykumuzdan bizi kim dirilterek uyandırdı? Rahman olan Allah’ın va’dettiği tehdidi bu imiş, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderilen peygamberler de doğru söylemişler.” derler.

Diyanet İşleri Meali(Eski)


"Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?" derler. Onlara: "İşte Rahman olan Allah'ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi" denir.

Diyanet İşleri Meali(Yeni)


Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”

Diyanet Vakfı Meali


(İşte o zaman) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın vadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler.

Edip Yüksel Meali


"Vay halimize" derler, "Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman'ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti."

Elmalılı Hamdi Yazır


Onlar: "Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân'ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler" derler.

Elmalılı Meali (Orjinal)


Eyvah, başımıza gelenlere derler: kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden? Bu işte, o Rahmanın va'd buyurduğu, doğru imiş o gönderilen Resuller

Hayrat Neşriyat Meali


Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın va‘d ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Ömer Nasuhi Bilmen


Demiş olurlar ki, «Eyvah bize! Bizi kim uyuduğumuz yerden kaldırdı? İşte bu, Rahmân'ın vaadettiğidir ve gönderilmiş olanlar, doğru söylemiş.»

Muhammed Esed


“Eyvah!” diyecekler, “Kim bizi [ölüm] uykumuzdan uyandırdı?” [Bunun üzerine onlara şöyle denecek:] “İşte Rahmân'ın vaad ettiği budur! Demek ki O'nun elçileri doğru söylemişlerdi!”

Suat Yıldırım


“Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan?” diyorlar...“İşte Rahmân'ın vâdi: Resuller doğru söylerler!”

Süleyman Ateş Meali


Dediler: "Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!"

Şaban Piriş Meali


-Eyvah bize, mezarımızdan bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın tehdididir. Demek ki elçiler doğru söylemiş, derler.

Ümit Şimşek Meali


“Eyvah bize!” derler. “Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân'ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!”

Yaşar Nuri Öztürk


Şöyle diyecekler: "Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler."

Yusuf Ali (English)


They will say: "Ah! Woe unto us! Who hath raised us up from our beds of repose?"...(3998) (A voice will say) "This is what ((Allah)) Most Gracious had promised. And true was the word of the messengers!" *

M. Pickthall (English)


Crying: Woe upon us! Who hath raised us from our place of sleep? This is that which the Beneficent did promise, and the messengers spoke truth,

Derin Düşünce
23. February 2011, 02:52 PM
Aziz kardesim Fedakar Adam;

İnanageldigin degerleri savunmak adina fedakarca sarfettigin tekfir kokan cumlelerden dolayi sana tesekkur etmeyi sahsim adina dusunmuyorum. Ancak dirilis boyle baslar. İnsaallah seninde dirilisine vesile olur buradaki yazismalar. Aslinda kavgan bizimle degil, kavgan kendinle. Merak etme reddettigin atalarinin dini olacak, Allahin dini degil. Madem hadislere itibar ediyorsun ve madem ayetleri, kabir azabiyla zerre kadar alakasi olmadigi halde, sirf birileri boyle dedigi icin uzerinde dusunmeye gerek bile duymadan delil diye onumuze getiriyorsun, bende sana 2 ayet verecegim. Sana bu konudaki goruslerimi izah etmekten ote, asagida sordugum sorulari kendine sormani rica ediyorum.

Dikkatini su 2 ayete celbediyorum ve lutfen sorularima, Allah rizasi icin cevap vermeni istirham ederim. Bu sorulari baska yerlerde de sordum/Sorduk.. Cevap ya gelmedi yada tutarli olmadi...

"Sura uflendi, iste onlar kabirlerden rablerine kosuyorlar. Dediler; Vah bize, yattigimiz yerden bizi kim kaldirdi, İste Rahmanin va'dettigi sey budur. Demek peygamberler dogru soylemis." (36/51-52)

"O gun Sur'a uflenir, ve o gun suclulari gomgok sureriz. Kendi aralarinda gizli gizli konusurlar. 'Sadece on gun kaldiniz. Onlarin dediklerini biz daha iyi biliyoruz. En akillilari sadece bir gun kaldiniz' der." (20/ 102-104)



Sorularimiz sunlar;

1-Allah bu ayetlerinde olulerin diriltilmesinden bahsediyor. Sence! Kabirlerinde aci ceken, nimetlenen insanlara, ustelik akil sahibi kisilere nasil ÖLÜ denir?

2- Eger mezardakiler olu degil iseler, Allahin kiyamet gunu diriltecegini bildirdigi bu oluler, sence neyin nesidir?

3-Binlerce sene sabah aksam kabir azabi goren bu insanlar nasil olurda on gun veya bir gun kaldik diyebilirler. Boyle bir sey mumkun mu, ne dersin?

4-Madem kabir azabi ,kabir yasami denen bir surec var, bu kafirler neden bundan habersiz olarak kabirlerinden diriliyorlar, bunu nasıl aciklarsin?

5- Yukarıdaki ayette binlerce belkide milyonlarca yil kabirde kalmis olan ve kabir azabi ceken kafirler, kiyamet koptuğunda eyvah eyvah bizi kabirimizden kim kaldirdi, peygamberler dogruyu söylemişler diye neden soru soruyorlar? Kabirde peygamberlerin dogru soyledigini azap ceke ceke farketmemisler miydi? Samimice sor kendine kardesim

6-Kurani teblig eden Peygamberimiz Hz Muhammedin Teblig etmis oldugu kitabin/Kuranin icindeki ayetleri nesih edici yada yalanlarcasina, kabir azabindan gercekten bahsetmismidir. ?

7-Eger kabirdekiler, bir aci ve nimet tatsalar, diriltildiklerinde, onlari hatirlamalari gerekmez mi? Dikkat edersen, oldukten hemen sonra dirildiklerini saniyorlar. Ustelik insanlar ne durumda olduklarini neden ancak yeniden dirildikten sonra anliyorlar?

8 - Kabir azabinin niceligi ve nasilligi hakkindaki kuranin ilkeleriyle celistigi halde, sence bu yozlasmayi kabul mu etmeliyiz?

9- Kuran dirilmenin kiyametten sonra, hesabin ve mizanin kıyametten sonra, ceza ve mükafatin kıyametten sonra oldugunu defeatle söyledigi halde, hesabin kabirde kesilip ceza yada mukafata baslandigina iman ederek, dusunmeksizin israrla atalarimizin bize getirdigi dini mi kabul edelim. Kuranami itibar edelim?


Allah, ahirette ölüleri diriltecektir. Ceza çeken, sefa süren, nimetlenen, akli basinda kimseleri degil kardesim. Sozun ozu; biz Kuran ayetlerinin kabirde bir hayat olmadigini ortaya koydugu inancind hemfikiriz, isteyen inanir, isteyen inanmaz. Nasıl olsa sura üflenip herkes toplandiginda gercek ortaya cikacak ve yuzlesecegiz.

Selam ve dua ile
Samimiyetle

aşık74
23. February 2011, 02:59 PM
Kurân-i kerîmde her bilgi vardir. Ancak açik degildir. Peygamber efendimiz bunlari vahy ile ögrenmis ve ümmetine bildirmistir. Bir âyet-i kerîme meâli:

[B](Onun sözleri vahydir.) [Necm 4]

Hz.Cebrâil, Peygamber efendimize gelip 5 vakit namazin her seyini bizzat tatbîkî olarak ögretmistir.

Peygamber efendimiz de (Namazi benim kildigim gibi kiliniz) buyurmustur. (Buhârî)

Amanın !!! Ayet çarptırmıyorum demişdiniz !!! Peki nedir bu ???? ( necm 4)

Türkçe Transcript(*)


İn huve illâ vahyun yûhâ

Abdülbaki Gölpınarlı


Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret.

Ali Bulaç Meali


O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.

Ahmet Varol Meali


O (konuştuğu, kendine) vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.

Ahmet Tekin


Onun tebliğleri, Kur’ân ve sünnet, yalnızca Allah tarafından kendisine iletilen vahiylerdir.

Diyanet İşleri Meali(Eski)


Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir.

Diyanet İşleri Meali(Yeni)


(Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir.

Diyanet Vakfı Meali


O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.

Edip Yüksel Meali


O (Kuran) ancak ve ancak bildilen bir vahiydir.

Elmalılı Hamdi Yazır


O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.

Elmalılı Meali (Orjinal)


O sade bir vahiydir ancak vahyolunur

Hayrat Neşriyat Meali


O (söyledikleri) bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.(1) *

Ömer Nasuhi Bilmen


O başka değil, ancak bir vahiydir, vahyolunuverir.

Muhammed Esed


bu [size ilettiği], kendisine indirilen [ilahî] vahiyden başka bir şey değildir;

Suat Yıldırım


O, kendisine vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir. *

Süleyman Ateş Meali


O(nun okuduğu Kur'an) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.

Şaban Piriş Meali


O ancak kendisine vahyedilen bir vahiydir.

Ümit Şimşek Meali


O ancak kendisine vahyolunanı söyler.

Yaşar Nuri Öztürk


İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.

dost1
23. February 2011, 04:49 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Bu başlıktaki sorulan sorulara cevabını bulacağınıza inandığım "Kabir azabı" ile ilgili bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Evvela şu hususu açıklamak gerekiyor. İ’tikatta mezhep olmaz. Bu konu önemli ve hassas bir konudur.

İ’tikatlar sağlam ve açık delillere dayanmalıdır.Şekk üzerine yakin bina olunmaz. İ’tikatlar ise hep yakin konulardır. Zanna dayanmaz.

Mesela Allah’ın varlığı, birliği, cehennem vs. Mezhep, içtihâdi konularda kişilerin farklı yorumları ve anlayışlarıdır. Ki yorum yapılan, farklı algılanan o konular hakkında sarih bir nass (âyet) yoktur.

İşin aslında Ehl-i Sünnet diye de bir mezhep yoktur. Bu ad sonradan makyaj olarak ileri sürüldü, kullandırıldı. Eş’ariyye ve matûridiyye ekollerinin gölgesi altında geliştirildi.

Kendi görüşlerinin dışındaki tüm görüşleri Fırak-i dâlle/sapık mezhepler olarak nitelediler. Yine Rasülüllah efendimizin adını kullanarak “Yakında ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak, hepsi helak olacak, ancak birisi müstesna ...” gibi rivayetler uydurdular. Ve tabii kurtulacak olanların kendileri olduğunu iddia ettiler. Ki bunu da “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” siyaseti icabı, bilinçli olarak gerçekleştirdiler. Ana umdeleri, İhtilafta rahmet aramak, fasık imama itaatin vacipliği gibi Kur’ân’a tam ters görüşleri benimsemiş olmalarıdır.

Esas adı “Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat”’tir. Ki “Ümmetimin ihtilafı rahmettir.” , “Ümmetim dalalet üzerine ittifak etmez” rivâyetleriyle amel temel esaslarıdır.
Bunlara göre ehliyet ve liyakat önemli değildir; “on tane âlim, âdil ve fâdıl, râsih adamın görüşüne, on bir tane câhil eşkiyânın görüşünü tercih ederler.(Aynen bugünkü demokrasi gibi. Ki konunun uzmanı on tane Prof.’un oyundan onbir tane cahil çobanın oyu daha tercihlidir.)

Böyle bir görüşün sahiplenilmesi, Muaviye ve Yezid’in idarelerinin meşrûluğuna zemin hazırlama amacına yöneliktir. İttihat ve ittifak olunması, kesinlikle tefrikaya düşülmemesi hakkında Allah’ımızın kesin âyetleri olmasına rağmen, bu, ihtilafta rahmet vardır görüşü benimsetilmiştir.

Ayrıca İmamı Azam Ebu Hanife bu hususta zındanı, kırbacı, ölümü yeğlemişken Ehl-i Sünnet mezhebi diye bu yanlışlıklar bizlere yutturulmuştur.

Muarızlar, zındıklıkla, mülhidlikle itham edilmiştir. Yani “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” mantığıyla hareket edilmiştir. Maalesef başarılı olmuşlardır da.

Kısaca, bizim bu gün Ehl-i Sünnet dediğimiz ekol aslında sünnetle hiç ilgisi olmayan, Emevî, Selçukî, ve Osmanî siyasetini meşrulaştıran görüşleri sahiplenenlerin mezhebidir.

Bu görüşlerin bir çoğu İmam A’zam zındanda kırbaçlanıp öldürülürken, Hz. Hüseyn ve beraberindekiler Kerbelâ’da çoluk çocuk lime lime doğranırlarken saraylarda saray beslemeleri kişilere böyle inançlar uydurtulmuştur.

O nedenle uyanık olalım, i’tikatımıza sadece Kur’ân’ı temel alalım. Adında sünnet oluşu bizi aldatmasın: O, tuzaktır. Sünnete kurban olalım. Ama bize sunulan kesinlikle sünnet değil, Emevî zihniyeti, siyasetidir.
Şimdi gelelim esas konuya:

Kabirde hayat ve azap:
Kabir azabı konusunu açıklarken bu konuyu iki açıdan ele almak gerekir.
Birincisi: Kabirin içinde hayat ve azap.
İkincisi: Hayat ve azap kabirde olmayıp, öldükten sonraki dirilişe kadar geçen sürededir. (Berzah)

Birincisi:
Kabir içinde azap olabilmesi için, ruhun, kabirde cesede geri dönmesi gerekir. Böyle olması lazım geldiğinden de konuyla ilgili tüm rivâyetlerde, ruhun cesede döndüğü ve azap meleklerinin ruh maalcesed azap ettikleri söylenir.

Kabir soruları ve azabı:

Rivâyetler:
Hadis kitapları, Kabir Azabı’nı konu eden tüm rivâyetleri toplamışlardır. İmam Buhârî Sahih’inde, Cenaze Kitabı bölümünde konuya ait “Kabir Azabı Hakkında Gelen Hadisler” başlığı altında (86. Bab) 8 adet rivâyete yer vermiştir. Ayrıca “Kabir Azabından Allah’a Sığınma” ve “Gıybet ve Sidikten Dolayı Kabir Azabı” ve de “Ölüye Sabah Akşam Kendi Oturacağı Yerin Gösterilmesi” başlıkları altında açtığı bablarda da birer rivâyete yer vermiştir.
Zikrettiğimiz bu bölümlerde, “Hz. Aişe’nin bir Yahudi bayandan kabir azabını öğrenip, efendimize onaylattığı, Efendimizin kabir azabı ile ilgili ümmetine bir hutbe irat ettiği (enteresandır ki, bu hutbeyi rivâyetçiden başka nakleden sahabe olmamış), Yahudi mezarlığında Yahudilerin azap çektiklerini efendimizin bildirmesi, Efendimizin sürekli kabir azabından korunmak için duada bulunması, gıybet ve sidik sıçramasının kabir azabına neden olacağı, ölen insana sabah akşam oturacağı yerin gösterilmesi” yer alır. Biz burada konuyla ilgili aynı hadisin Buhârî ve Tirmizî’deki şeklini, kelimesi kelimesine size sunuyoruz:

Buharî, Kitab-ül Cenaiz 128 numaralı rivâyet:

“.... Enes ibn-i Malik onlara şöyle tahdis etmiştir: “Rasülüllah şöyle buyurdu: “Kul, kabri içine konulduğu ve arkadaşları ile cemaati geriye dönüp gittikleri zaman –ki ölü bunların yürürken çıkardıkları ayakkabılarınnın seslerini bile muhakkak işitir- ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar ve ona:
_ Şu Muhammed adlı kimse hakkında ne der idin? Diye sorarlar.
Bu soruya muhatap olan mü’min kul:
_ O’nun allah’ın kulu ve rasülü olduğuna şehadet ederim, der. Bunun üzerine melekler tarafından:
_ Cehennemdeki oturacak yerine bak. Allah bu azap yerini senin için cennetten bir oturacak makama tebdil etti, denilir de o mü’min kul, cehennem ve cennetteki o iki makamını beraberce görür”.
Katade: “O mü’mine, kabri içinde bir genişlik verileceği bize zikrolundu” dedi ve sonra yine Enes hadisine döndü. Rasülüllah şöyle buyurdu:
“münafık ve kafir olan kula gelince, ona da:
_ Ben O’nun hakkında bir şey bilmiyorum. Ben sadece insanların onun hakkında söyleye geldikleri sözü söylerdim, diye cevap verir.
Bunun üzerine ona:
_ Anlamadın ve uymadın, denir ve ona demirden tokmaklarla öyle bir vuruş vurulur ki, derhal şiddetli bir sayha ile bağırır. Bu bağırışı insan ve cinlerden ibaret olan iki ağırlıktan başka bu ölüye yakın olan her şey işitir.”

Tirmizî, Kitab-ül Cenaiz 70 numaralı rivâyet:

“Ölü kabre konulunca birine Münker, diğerine Nekîr denilen iki siyah, çakır gözlü melek gelir. “Bu adam hakkında ne diyorsun?” derler. O da hayatta söylediği gibi:
_ O, Allah’ın kulu ve elçisidir. Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna tanıklık ederim, der. Melekler:
_ Senin böyle söylediğini biliyorduk, derler.
Sonra onun kabrinde, yetmiş çarpı yetmiş arşın yer açılır, kabrinin içi aydınlatılır. Ona:
_ Uyu, denilir. O der ki:
_ Gideyim, aileme haber vereyim. Melekler derler ki.
_ Gelin gibi uyu. Kendi ailesi içinde en sevdiği kimseden başkasının uyandıramayacağı gelin gibi uyu. Tâ Allah onu yattığı yerden kaldırıncaya kadar. Münafık ise:
_ Ben onun hakkında insanların bir şeyler söylediğini duydum, ben de öyle dedim. Bilmiyorum, der. Melekler derler ki:
_ Zaten biz senin böyle dediğini biliyorduk!
Toprağa da:
_ Onu sıkıştır! Denilir.
Toprak onu öyle sıkıştırır ki kaburga kemikleri birbirine geçer. Allah kıyamette onu yattığı yerden diriltinceye kadar ona böyle azap edilir.”

Aynı rivâyetin sağlam addettiğimiz iki kaynak kitaptaki şeklini gördünüz. Aslında ikisi aynı rivâyettir. Fakat ağızdan ağıza, dilden dile dolaşırken içine bir sürü saçmalıklar sokulmuştur. Herkes peygamberin adını kullanarak kendi düşüncelerini müslümanlara empoze etmiştir. Rivayetlerin içinde cümle düşüklükleri, anlam bozuklukları, birinci şahıstan üçüncü şahısa geçmeler vs. gibi bozukluklar vardır. Biz bütün bunlardan Rasülüllah efendimizi tenzih ederiz. Bu rivâyet yine Enes ibn-i malik çıkışlı olarak Buhârî’nin yine Cenazeler Kitabı’nın 67. Bab, 94 numarada yer alır. Yine yarı yarıya sözcük değişiklikleriyle. Lütfen inceleyiniz.
Rivâyetler içinde bir de Buhârî’nin Cenazeler Kitabı, 93. Bab 140 numarada verdiği uzun bir rivâyet vardır. Ki bu rivâyette, Peygamber Efendimizin, sabah namazlarını kıldırdıktan sonra cemaate dönüp, “içinizde rüya gören var mı?” diye sorması, rüya görenlerin anlatması, ama bir gün kimsenin rüya görmemiş olduğu, o gün Peygamber Efendimizin, “bu gece ben gördüm” diyerek anlattığı, âhirete ait uzun bir rüyayı anlatmasından söz edilir. Haberi mütevater olması gereken bu rivâyet maalesef haberi vahıd’dir. Yani yüzlerce sahabenin bunu aktarması lazım gelmektedir. Zira, denildiğine göre bunu Rasülüllah efendimiz mescidindeki tüm sahabeye sormaktadır, anlattırmaktadır ve kendisi de mescidinde anlatmıştır. Enteresandır ki bu olayı sadece Semre b. Cündep nakletmiştir. Ayrıca biliniyor ki, rüyanın ilimde ve dinde değeri yoktur. Sakın ha, vahy ile olduğu iddia edilmesin, o zaman bu rüyanın Kur’ân’da yer alması zorunlu duruma gelir.
Metinleri incelediğimizde görüyoruz ki, Kütüb-ü Sitte’de de yer alan bu rivâyetlerin tümü Kur’ân’a zıttır. Bırakın diğer, sıradan hadis ve İlm-i Hal kitaplarında yer alan binlerce rivayeti. ( Kur’ân’a zıtlıklarını kendiniz tespit edemezseniz bilgi verin. Açıklamalarını bildireyim.)İşte İslam düşmanları surda gediği bu rivâyetler ile açıp içimize, Yahudi, Hint fikirlerini İslam inançları olarak yerleştirdiler. Ayıklayın ayıklayabilirseniz.
Yukarıdaki rivâyetlerin hepsi Haber-i Vâhıd mertebesindedir. Haber-i Vahıd olan rivayetler İnanç konularında delil, hüccet kabul edilmezler. Ayrıca aynı rivâyetin elden ele dilden dile dolaşırken ne şekillere dönüştürüldüğünü sizler de fark ettiniz. Meallerdeki çarpıklıklar, anlam bozuklukları, ilaveler ve eksiltmeler bizim meallendirmemizden kaynaklanmadı. Orjinalinden titizlikle aktardık. Evet, kabir azabı ile ilgili rivayetlerin tümü Kur’ân ile çelişir. Hem de bir çok açıdan çelişir. Biz örneği, ruhun cesede döneceği cihetinden vereceğiz. Diğer cihetleri siz tespit edebilirsiniz..Bakınız:

Yasin suresi âyet 31:

“Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice nesilleri yıkıma uğrattık. Onlar bir daha kendilerine dönmemektedirler.”

Mü’minun suresi âyet 99, 100:

“Sonunda, onlardan birine ölüm geldiğinde, der ki:”Rabbim, beni geri çevirin,
ki, geride bıraktığımda salih amellerde bulunayım.” Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir berzah/engel vardır.”
Bakara suresi âyet 28:

“Nasıl oluyor da Allah’ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti, sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O’na döndürüleceksiniz.”

Not: Dünyada iken ölüp de, mucize niteliğinde tekrar ruhu cesedine döndürülenler de vardır.

Bunlar:
Bakara suresi âyet 243:
“Ölüm korkusuyla binlerce kişi halinde yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi de sonra onları diriltti. Şu bir gerçek ki Allah,insanlara karşı lütufkardır. Fakat insanların çokları şükretmezler.”

Âyette kısaca değinilen olayların teferruatı Kitâb-ü Mukaddes’te yer almaktadır: Peygamber Hezekiel (Biz Zülkifl olarak biliriz) İsrailoğullarından bir grubu savaşa teşvik etmiş. Onlar korkup isteksizlik göstermişler. Allah da onları öldürüvermiş. Sonra Hezekiel’in (Zülkifl) duasıyla Allah onları hayata döndürmüş. Kitab-ü Mükaddes 825-826.

Bakara suresi 259:

“........... Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. “Ne kadar bekledin?” demişti. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.” dedi. .....”
Olayın teferruatı âyeti kerimenin tamamından bakılmalıdır. Biz burada söz edilen kişiyi Üzeyr As. olarak tanıyoruz.

Bunlara şeksiz ve şüphesiz imanımız vardır ve olmalıdır. Bunların içeriği konumuz dışındadır.Zira bunlar mucize niteliğindedir.

Ruhun kabirde cesede dönmesi Hint kültüründe mevcut bir inançtır. Kabir azabı yukarıda ki rivâyetlerde gördüğünüz gibi Yahudilerden geçmiş de olabilir.Hinduların inançlarında kuyruk sokumunun büyük sırları vardır: “İnsanın omurga kemiklerinin ortasından beyne ulaşan bir boşluk vardır. Alt kısmında da kuyruk sokumunu da içine alan, çok sağlam yapılı kapalı bir üçgen bulunmaktadır.Eğer mücâhede ile bu üçgeni kapatan sed açılırsa beyinle üçgen arasında bir bağlantı kurulur. O zaman zır cahil olan birisi bile dünyanın tüm bilgilerine kavuşur.”

Tasavvufçular, kuyruk sokumunun, ilim ve sır yeri olduğunu, ibadet ve ruh terbiyesiyle, kuyruk sokumu ile beyin arasındaki mechul seddin açılacağını ve o zaman insanın bütün ilimleri öğrenmiş olacağını söylerler.
Görülüyor ki, tasavvufçular, Hint felsefesini kendilerine şiar edinmişler. Kuyruk sokumunun ilim ve sırlar kaynağı olması düşüncesi, kuyruk sokumunun ölmeyeceği ve insanın hem kabirde hem de mahşerde bu kuyruk sokumundan dirileceği anlayışını getirmiştir. Ve bu doğrultuda birçok hadis de uydurulmuştur.

Münker ve Nekîr:

Buhârî’deki rivayette sorgucu meleklerin adları geçmez. Tirmizî’de bunlara Münker = Çirkin ve Nekîr = Kötü adları verilir. İlm-i Hal kitaplarını bir tarafa bırakırsak tüm akıllı, izanlı, vicdanlı din adamı ve herkes meleklere böyle isim yakıştırmanın uygun olmadığı kanaatini taşır. Bu Münker ve Nekîr ismi geçmişte de çok yadırganmış, ehli insaf bilginler kesinlikle bunu kabul etmemişlerdir.

Meleklerin (Münker ve Nekîrin) sorgulamaları:

Evet, rivâyetler böyle. Kur’ân’ın bize bildirdiği sorgu ve sorgulama ise şöyle:

Kasas suresi âyet 78:

“O dedi: “Bu servet.................. Günahlarının ne olduğu, günahkarlardan sorulmaz.”

Rahman suresi âyet 39-42:

“O gün günahından ne cin sorguya çekilir ne de insan.
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız?
Suçlular yüzlerinden tanınır da perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayacaksınız?”

Mü’min suresi âyet 16:

“O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah’a gizli kalmaz. Kimindir o gün mülk? O Vâhıd ve Kahhâr olan Allah’ın”

Casiye suresi âyet 33:

“Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş, alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıvermiştir.”

Ya Sin suresi âyet 65:

“O gün ağızlarını mühürleyeceğiz. Bize elleri konuşacak, ayakları da kazanmış olduklarına tanıklık edecek.”

Fussılet suresi âyet 19-23:

“Gün olur, Allah’ın düşmanları, düzenli bir biçimde bir araya toplanıp ateşe sürülürler.
Nihâyet oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri yapıp-ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edeceklerdir.
Derilerine: “Aleyhimize neden tanıklık ettiniz?” derler. Derileri derler ki: “O her şeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi. Hani sizi ilk seferinde O yaratmıştı ya! Ve siz O’na döndürüleceksiniz.”
Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz yaptıklarınızdan bir çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.
İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti ve hüsrana uğrayanlardan oldunuz.”

Bu âyetlerde suçlulara günahlarında sorulmayacağı belirtiliyor. Ama bu suçluların sorumlu olmayacağı anlamına gelmez. Herkes yaptığından sorumludur.Ancak âhirette, insanın dünyada yapmış olduğu işler o kadar açık biçimde görünecektir ki artık suçlunun suçunu sorup araştırmağa gerek yoktur. Herkesin dünyada yaptıkları, ruhuna işlemiştir. Yaptıklarının izleri, ameline göre alametleri dışa vurmaktadır. Bütün organlar yaptıklarını dışa yansıtmaktadır.

Kur’ân’ı kerim, âhiretteki hesabı, sorguyu- süâli bu kadar net olarak açıklamış olmasına rağmen, İlm-i Hal kitaplarında zayıf ve mürsel rivâyetlere dayanılarak yapılmış Münker ve Nekîr senaryoları kesinlikle uydurmadır. Bu meleklerin “Rabbin kimdir?, Nebin kimdir?” gibi sorular soracağına dair rivâyetlerin uydurma olduğu ortadadır. Kur’ân suçlulara, günahlarından sorulmayacağını, herkesin ne yaptığının ortaya çıkacağını, sorguya gerek bulunmayacağını vurgularken, uydurmacı işgüzarlar, Münker ve Nekîr’e sorular sordurmadan edememişlerdir. Halbuki ölen kişinin alası dışına vurmuştur. Münker ve Nekîr kör müdür ki de o alametleri, o izleri görememektedirler! Gördükleri halde soruyorlarsa biraz ayıp ediyorlar. Melekler böyle yapmazlar. Yapıyorlarsa ve de görmüyorlarsa kesinlikle onlar melek olamazlar. Melek ruhsal varlıktır. Ruh ruhu görmez mi hiç?

Bakınız İnsana neler sorulacak:

Tekasür suresi âyet 8:

“Sonra o gün nimetten kesinlikle sorguya çekileceksiniz.”

Zuhruf suresi âyet 19:

“Rahmân’ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekileceksiniz.”

Yine Zuhruf suresi âyet 44:

“Gerçek şu ki bu Kurân sana ve toplumuna bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız.”

Nahl suresi âyet 56:

“Tutuyor, kendilerine sunduğumuz rızıklardan hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah’a andolsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.”

Yine Nahl suresi Âyet 93:

“Allah dileseydi, elbette ki sizi bir tek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-süâle çekileceksiniz.”

Enbiya suresi âyet 13:

“Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.”

Yine Enbiya suresi âyet 23:

“O yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.”

Bu âyetler, suçluların, Allah adına uydurdukları şeylerden, yaptıkları günahlardan, Kur’ân’a karşı sorumsuz davranışlardan sorulacaklarını bildirmektedir. Bu sorgulama, suçlulardan neler yaptıklarını öğrenme sorgulaması değil; yaptıklarını onların yüzlerine vurup onları azarlama, yaptıkları suçlardan onları hesaba çekme şeklinde bir sorgulamadır. Münker ve Nekîr senaryolarındaki tarz bir soru sorup cevap alma değildir. Bu âyetlerin amacı, insanın, yaptığı hareketlerden, davranışlardan sorumlu olduğunu; suçluların cezalandırılacağını vurgulamaktadır. Yoksa kişinin sorguya cevap verip vermemesi önemli değildir. Çünkü ruh üzerindeki eylemin işaretleri her şeyi ap açık göstermektedir. Görünen bir şeyi sormanın anlamı ve gereği yoktur.

İnsanlar kabire sokuldukları zaman Münker ve Nekîr gelecekmiş. Hesap soracaklarmış. Sonra da kötü işler yapanlara mezarın içinde azap edilecekmiş!! Peki kabire gömülmeyenlerin ahvali nasıl olacak? Mesela, denizde boğulan ve cesedi balıklarca yenilen ya da vahşi hayvanlarca parçalanıp yok edilen birisi, ateşte yanıp kül olmuş birisi, herhangi bir feci kaza sonucu cesedi paramparça olmuş ve kabre konulmamış birisi hatta cesedi dondurulup soğutucuda bekleyen ya da inançları gereği yakılıp kavanozlarda bekletilen birisi. Evet bunların sonu ne olacak dersiniz?



Mezar başında ölüye yapılan telkın:

Uydurma rivayetlere göre Münker ve Nekîr kabire gelecek, ölmüş olanın ruhu kabirde cesede girecek ve Münker ve Nekîr sorgu soracakmış kabirdeki kişi dışarıdakilerin ayak seslerini de duyuyormuş ya! O zaman mevtaya kopya vermek pek de hoş olur! Sevinir garip!

İmam dikilir kabrin başına:

“Ey Ayşe oğlu/kızı Ahmet/Fatma! Hatırla sen artık dünyadan gittin, sorulan sorulara doğru cevap ver! ... Rabbim, Allah’tır de! Nebim Muhammed’dir de! Dînim İslam’dır de!
Not. Telkinde baba adı yerine ana adının kullanılması, İsa As.’a hürmetenmiş. Onun babası olmadığından sanki mübarek eksiklenecek! Bu telkin Arapça yapılır: “ üzkürü/üzküri-l ahdellezi......” diye. Ölü Arapça’dan çakar mı, kopyayı alır değerlendirir mi! Ne dersiniz?
Sanki “Hababam Sınıfı” piyesi oynuyor!!! Kur’ân’a bakalım, halimizi, tavrımızı tartalım. Ölüler işitmezler:

Neml suresi âyet 80:

“Sen, ölülere işittiremezsin. Eğer dönüp giderlerse, sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.”

Fatır suresi âyet 22.

“Diriler de eşit olmaz, ölüler de. Allah dilediğine işittirir. Ama sen, kabirdekilere işittiremezsin.”

Peki bu saçmalıkların din adına yapılması niye? Kim soktu bunları bu yüce dîne?

İkincisi:

Berzahta azap:

Birinci şık yani kabirde bedene, ya da ruh ile beraber bedene azap hem aklen hem de naklen sabit olmayınca, illaki, “kabir azabını mutlaka dinde yer almalıdır, herkes buna inanmalıdır, bu insanları korkutmazsan olmaz” diyenler, bu kez azabı, kabirde değil de Berzahta ruha reva görürler. Ve ona göre malzeme hazırlarlar. Onun için konunun bir de bu yönüne eğilelim.
Denilmiştir ki, kabir azabı kabrin içinde değil de berzahta ruha yapılır. Ve yukarıdaki rivâyetlerdeki kabir azabını, kabirden berzaha çevirirler. Ve Kur’ân’da olmayan, Allah’ın bildirmediği bir âlemi icad ederler. Bu âlem, “Berzah Âlemi”’dir. Kur’ân’da yok böyle bir âlem. Eğer ki berzah âlemi diye bir âlem olsa idi, ve o âlemde kötülere azap edilseydi, Yüce Rabbimiz kullarını uyarmak için mutlaka ve mutlaka o alem ile ilgili bilgi ve sahneleri Kur’an’ı kerimde bizlere lütfederdi. Tıpkı mahşer ve âhiret hayatı, cehennem ile ilgili vermiş olduğu bilgiler ve gözümüzün önüne serdettiği cehennem sahneleri gibi. Olmazsa olmasın, onlar uydurdular mı olur gider! Nasıl olsa hırsızı evine kadar kovalayan yok. Bakın nasıl uydurdular:

Mü’minun suresi âyet 99, 100:

“99-Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: Rabbim beni geri döndürünüz;
100- Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım.” Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Arkalarında, dirilecekleri güne kadar bir berzah/engel/mani vardır.”
Gördüğünüz gibi, ölenler, geriye bedenlerine ve dünyaya kesinlikle döndürülmezler. Buna bir engel vardır. “Berzah”, engel demektir. Kur’ân’ı kerimde üç yerde geçer. Birisi konumuz olan âyet, birisi de,

Rahman suresi âyet 20:

“Bir berzah/engel var aralarında; kendi sınırlarını aşmıyorlar.”

Bir diğeri de Fürkan suresi âyet 53:

“İki denizi birbiri üstüne salan O’dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasına bir berzah/engel koymuştur.”

Berzah alemi uydurulduktan sonra bu sözcüğe terim anlamı yüklenmiştir. Eğer ki bunun ölüm ile haşr arasında bir dönemi ifade eder bir anlamı olsaydı Rabbimiz, “yevmiddin, mahşer, abdest, oruç terimlerinde olduğu gibi.” bu berzahı da bize bizzat kendisi Kur’ân’ında açıklardı.
Evet ruhun geri gelmesine engel var. Bu engel, adı konmuş; saati dakikası, saniyesi belirlenmiş, takdim ve te’hiri söz konusu olmayan eceldir, ölümdür; yâni mukadder ölümün kazası, gerçekleşmiş olmasıdır, hükmü ilahidir.

Bakınız: Münafikun suresi âyet 10, 11, İbrahim suresi âyet 44, A’raf suresi âyet 53, Secde suresi âyet 12, En’âm suresi ayet 27, 28, Şura suresi âyet 44, Mü’min suresi âyet 11,12 ve Fatır suresi âyet 37.
Ama “berzah” sözcüğünün anlamını, âyetin anlamını çarpıtırsan “Berzah Âlemi” adıyla bir âlem icad edersin, olur gider. Öyle de olmuştur. Elmalılı Hamdi Yazır merhumun mealine bile bir bakın:

Mü’min suresi âyet 99, 100:
“Nihayet onların her birine ölüm geldiği vakit diyecek ki: “Rabbim! Beni dünyaya geri döndür.
Ta ki, ben o bıraktığım dünyada salih amel işleyeyim.” Hayır hayır! O, yalnızca bir sözdür. Onu da o söyler. Ötelerinde ise bir Berzah vardır. Diriltilecekleri güne kadar orada kalacaklardır.”

Merhum kimlerin oyununa geldi kim bilir! “...güne kadar orada kalacaklardır.” ifadesi tamamen hayâli; âyette bu ifadeye ne bir ibare, ne bir işare, ne ne bir delale ne de bir iktiza kesinlikle yoktur. (Ehil olanlar lütfen incelesinler.)

Arayan soran olmadığından uydurmacılar insan için üç tane alem ortaya koymuşlardır. Ve bunu aynen şöyle yazarlar: “Allah Cc. insanlar için üç tane dâr/âlem yaratmıştır: Dar-ı Dünya, Dâr-ı Berzah ve Dâr-ı Karar. Her dâr ile ilgili bir takım hükümler koymuştur.”
Sonra da arkasını getirirler. Rivayetçiler uydurma âleme coğrafi, fiziki ve beşeri haritalar çizerler, nakışlar işlerler.
Uyumayalım. Bunların hepsi yalan. İnsan için Allah cc. iki âlem yaratmıştır: Dünya ve âhiret âlemi. Bakın âyetlere: Kur’ân’ı kerimi baştan sona elden geçiriniz. Tebşir ve inzar amacı olan kitabımızda, insan için, bilinçli olarak yaşanılan, dünya hayatı ve âhıret hayatı diye iki tane hayatın var olduğunu göreceksiniz. Ve bu hususla ilgili âyetler gâyet açıktır, nettir. Hepsini burada zikretmek konuyu çok uzatır.

Biz bir kaçının mealini sunalım:

Yunus suresi âyet 64:

“Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah’ın kelimeleri değişmez. İşte budur o büyük kurtuluş.”

Zümer suresi âyet 26:

“Allah; onlara dünyada rezilliği tattırdı. Âhiretin azabı ise elbette daha büyüktür. Bir bilselerdi.....”

Fussılet suresi âyet 31:

“Biz sizin, dünya hayatında da âhirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı her şey var. Orada sizin için istediğiniz her şey var.”

Şu âyetlere de bakabilirsiniz:
“Bakara suresi âyet 200-202, Al-i Imran suresi âyet 145, Hud suresi âyet 15,16, 99, İsra suresi âyet 19, Şura suresi âyet 20, Tevbe suresi âyet 38, Nahl suresi âyet 104-107, Naziat suresi âyet 7,38, A’raf suresi âyet 32, Rahman suresi âyet 25, Kasas suresi âyet 42, 77, Şura suresi âyet 20, Cuma suresi âyet 10, Furkan suresi âyet 55,56, Sebe suresi âyet 34-36, Kehf suresi âyet 32”


Evet, Berzah âlemi diye bir âlem yok. Kimse orada azap filan görmüyor, görmeyecek. Bir bakın hele, ölüp de mahşerde dirilenlerin berzah âlemi diye bir âlemden haberi var mı? Kimse azap görmüş mü? Şimdi şu âyeti celileri dikkatle izleyin:

Ya Sin suresi âyet 51-54:

“Sur’a üfürülmüştür. Bak işte kabirlerinden, Rablerine doğru akın akın gidiyorlar.
Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan!” Rahman’ın vadettiği işte bu. Peygamberler doğru söylemişler.”
Topu topu korkunç titreşimli bir tek ses. Ve bakmışsın hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.
O gün hiçbir canlıya hiçbir şekilde haksızlık edilmez. Sizler, sadece yapıp ettiklerinizin karşılığını bulursunuz.”

Tâ Hâ suresi âyet 102-104:

“O gün Sur’a üfürülür ve günahkarları o gün gözleri gömgök bir halde haşrederiz.
Aralarında fısıldaşır gibi konuşurlar: “Ancak on gün filan kaldınız.”
Onların söylemekte olduklarını biz daha iyi biliriz. Yolca en seçkinleri olan şöyle diyordu: “Eni-sonu bir gün kaldınız.””

Yunus suresi âyet 45:

“Onları huzuruna toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır.”


Rum suresi Âyet 55, 56:
“Saat gelip kıyamet koptuğu gün, günahkarlar bir saatten başka kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle çevriliyorlardı.
İlim ve iman verilenler ise şöyle dediler: “Yemin olsun siz, Allah’ın kitabı gereğince yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz daha önceden bilmiyordunuz.”

Abese suresi âyet 33-37:

“Şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiğinde,
Bir gün ki o, kişi öz kardeşinden kaçar,
Öz annesinden, öz babasından, eşinden, oğullarından kaçar.
O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır.”

Ayrıca Bakara suresi âyet 259 da yukarıda da değinmiştik “... “Ne kadar bekledin?” demişti. “Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim.” Dedi. “Hayır dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. .....”

İşte bu âyetlerin ifadelerine göre, ba’s gününde, haşirde kimse ölümü ile dirilişi arasındaki döneme ait hiçbir şey bilmemektedir. Hatırlamamaktadır. Herkes rüyasız bir uykudan kalkar gibidir. Rahat bir ortamdan sıkıntılı bir ortama gelmektedirler. Kimsede sıkıntıdan, azaptan kurtulmuş bir hava yoktur.Ve “Bizi kabrimizden kim kaldırdı?” diye de şikâyet etmektedirler.Herkes bilinçlidir; herkes ölmeden evvelki yaşantısını, ve çevresini bilmektedir. Dünyayı hatırlamaktadırlar.
Bu âyetlere göre Âlem-i Berzah diye bir yer ve öyle bir azap da söz konusu değildir.

Kabir azabı nasıl icat edildi?
Yukarıda kısmen işaret etmiştik ki, bu inanış Hint kültürü ve Yahudi inanışlarının Müslümanlara İslamî imiş gibi sokulmasıyla oluşmuştur. Konuya rivâyetler malzeme yapılmış ve bazı Kur’ân âyetlerinin manaları da çarpıtılarak konu desteklenmiştir. Konuya malzeme yapılmak istenen âyetler:

Ta Ha suresi âyet 124:

“Kim benim Zikrimden yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/bir geçim vardır. Kıyamet günü de onu kör olarak haşrederiz.”

Bu âyet, Ebu Hüreyre patentli bir rivâyetle kabir azabı hakkında kullanılmıştır. Ebu hüreyre şöyle rivâyet etmiştir:
“Mü’min kabrinde yeşil bir bahçe içindedir. Kabrinde ona yetmiş arşın genişliğinde yer açılır ve onun kabri, dolunayın aydınlattığı gibi aydınlatılır. ‘Kim benim Zikrimden yüz çevirirse onun için zor, sıkıcı bir hayat şekli/bir geçim vardır.’ âyetinin kimin hakkında indiğini biliyor musunuz?
_ Allah ve Rasülü daha iyi bilir, dediler.
Buyurdu ki:
_ Kabir içinde kafirin azabı şöyledir: Ona doksan dokuz tenin musallat edilir. Tenin nedir bilir misiniz? Doksandokuz yılandır! Her yılanın yedi başı vardır. Kıyamete değin bu yılanlar onu yalarlar, cismine zehir üflerler.” ( Bu rivâyet Kütüb-ü Sitte’de yer almaz. Bunu İbn-i Ebi-d-dünya ve İbn Hibbân rivâyet etmişlerdir.)

Nuh suresi 17, 18:

“Ve Allah bir bitki gibi sizi yerden bitirdi.
Sonra sizi yere geri gönderiyor bir çıkarışla tekrar çıkarıyor.

Şems suresi âyet 9,10:

“Benliğini temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuştur.
Onu kirletip örtense kayba uğramıştır.”

Not. Rivâyetçiler uydurdukları yetmezmiş gibi, âyetleri siyak ve sibakından koparıp, anlamları çarpıtmak suretiyle sapık zihniyetlerine alet etmişlerdir. Bu âyetlerde de vurgulu bölümleri kabir azabı olarak açıklamışlardır. Âyetleri pasaj bütünlüğü içerisinde değerlendiriniz. Lafzî mânâlarına dikkat ediniz.Gerçeği görürsünüz.

En’âm suresi âyet 93:

“Yalan düzüp Allah’a iftira edenden veya kendisine bir şey vahyedilmediği halde “bana vahyedildi” diyen kişi ile, Allah’ın âyet indirdiği gibi ben de indireceğim” diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen, o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, “çıkarın canlarınızı” diye! Bu gün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylüyordunuz ve çünkü O’nun âyetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz.”
Not: bazıları buradaki zillet azabından kabir azabının murat edildiğini söylemişlerdir.

Tevbe suresi âyet 101:

“Çevrenizdeki bedevi Araplardan münafıklar var. Medine halkından da münafıklığa iyice alışmış olanlar var. Sen bilmezsin onları. Ama biz biliriz onları. İki kez azap edeceğiz onlara, sonra da çok büyük bir azaba itilecekler.”
(Not: İbn-i Abbas ve Mücahit bu âyette geçen “iki kez azap” dan birinin kabir azabı olduğunu söylemişlerdir. Peki âyeti nasıl anlamalıyız?
Rivayet tefsirlerinde birbirinden farklı çoğu Kur’ân ilkeleriyle çelişen yüzlerce rivayet var. Hangisini tercih edeceğinizi şaşar kalırsınız. Siz Kur’ân’a yönelin. Konuyu pasajı iyi okuyun. Bu âyetten evvel konu içerisinde yer almış 55 ve 85. âyetlere dikkat ediniz. Açıklamalar orada geçmiş.
Tevbe Suresi âyet 55: (85. âyette aynı mânâdadır.)

“Artık onların malları ve evladları seni imrendirmesin. Allah bunlar sebebiyle ancak kendilerini dünya hayatında azaba çarpıtmayı ve canlarının, kendileri kafir olarak güçlükle çıkmasını murad eder.”

Gördüğünüz gibi azap: Dünya hayatında, mallar ve evlatlar aracılığıyla ve de ölüm anında işkence.

Malların ve evlatların nasıl işkence/azap aracı olabileceğinin teferruatına girmeye gerek yok sanırım.

Ölüm anındaki işkenceyi de:

Enfal suresi âyet 50:

“ Ve meleklerin kafirlerin canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vurduklarını bir görseydin! “Yangın azabını tadın.”
Ayetinden anlayabiliriz.)

İbrahim suresi âyet 27:

“Allah, inananları dünya hayatında da âhirette de tutarlı sözle sağlamlaştırır. Allah, zalimleri şaşırtır. Allah dilediğini yapar.”

Not: bu âyeti celile de yine siyak ve sibakından koparılarak, kendi bünyesinde de bütünlüğü bozularak kabir azabı ve süali hakkında malzeme yapılmıştır. Ki geniş bilgi Sahih Buharî Kitab-ül Cenâiz Babı 122, 123 no.lu Bera ibn Âzip ve Şu’be rivâyetlerinde mevcuttur.

Tekasür suresini de yine uydurmalarına malzeme yapmışlardır.

İşte bu âyetleri kimisi rivâyetlerle, kimisi akılları sırasınca işaretlerle kabir azabına yorumlamışlardır. Ama aşağıdaki âyeti direkt olarak Kabir azabı olarak anlamışlar ve bu konuda bir çok görüş ve düşünce üretmişlerdir. Yani bu âyetin kabir azabının varlığının kesin delili olduğunu söylemişlerdir. Âyeti celilenin ifade ettiği açık manayı ise aşağıda vereceğiz. Mukayeseleri yapın, tahlilleri değerlendiriniz. Ve işin gerçeğini öğreniniz.

Ve de Mü’min suresi âyet 46:

“Ateş. Sabah akşam ona arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!”

Not: Sabah-akşam ifadeleri devamlılıktan, süreklilikten kinayedir. Gece-gündüz ifadeleri de aynı.

Başka âyetlerden örnekler bulabilirsiniz. Mesela:
A’raf suresi âyet 41, 205, Mü’min suresi âyet 55: Enam suresi âyet 52 Ahzap suresi âyet 42, Rum suresi âyet 17, Fetih suresi âyet 9, Ve Meryem suresi âyet 62.

İsterseniz Meryem 62 yi bir ele alalım:
“ Orada boş lakırdı değil, yalnızca “selam” işitirler. Orada kendilerinin sabah akşam rızıkları da hazırdır.”
Buradaki sabah-akşam ifadeleri devamlı-sürekli demektir. Yoksa cennette sabah akşam sadece iki öğün rızık verilir demek değildir.

Sunduğumuz bu âyetler özellikle de Mü’min suresi 46. âyet konunun kesin delili olarak ileri sürülmüş ve bunun kesin olarak Kabir azabını ifade ettiği iddia edilmiştir. Ve bu husus Ehli Sünnet ve-l-Cemâat mezhebinin kabir azabının varlığına inanışının kesin hücceti olarak kabul edilmiştir. Bu nasıl yapılmıştır?
Birincisi. Bu anlam İbn-i Mes’ud ve İbn-i Ömer’den rivâyet edilmiştir. Yani bu iki sahabenin bu âyetten kabir azabını anladıkları söylentisi ortaya atılmıştır. Ve bu anlamı çıkarabilmek için de teknik ayrıntılar çarpıtılmıştır. Açıklama vereceğiz.

Açıklamaya geçmeden evvel çağımızın bilim ve düşünce adamlarından Said Nursî’nin şu vecizesini aynen aktarmak istiyorum:

“Mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşse, hakikate inkılab eder, hurâfâta kapı açar.”

Kur’ân âyetlerinin bir kısmının müteşâbih olduğunu biliyoruz. Bu âyetler Mecaz, Kinaye gibi edebî sanatları içerirler. Onun için âyetlerdeki mecaz ve kinaye ifadeler iyi tetkik edilip tespit edilmelidir. Ve yapılan meal ve tefsirlerde de Mecaz ve Kinaye ifadelerin manaları belirtilmelidir. Sadedinde bulunduğumuz konu ve açıklama yapacağımız âyetlerde bunlardandır.

Açıklamaya çalıştığımız bu Mü’min suresinin 46. âyetini münferiden anlamak mümkün değildir. Zira âyetin birinci kısmı, 45. âyetin manaca devamıdır. Bedel, veya Atf-u Beyan’la 45. âyetteki “Kötü azabın” ne olduğunu açıklamaktadır. Hatta 45. âyet ile 46. âyet tek bir bütün halinde meallendirilirse daha iyi anlaşılırlar. Meselâ:
45, 46- “Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en kötüsü kuşattı. Ki o sabah akşam arz olundukları ateştir. Kıyamet koptuğu gün de “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!”

Ama esas konuyu anlayabilmek için pasajın tümünü ele almak ve bu âyetleri de pasajın bütünlüğü içerisinde değerlendirmek gerekir. Pasajın tamamı:

Mü’min suresi âyet 38-52:

“38- O iman eden kişi dedi ki: “Ey toplumum! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim.
39- Ey toplumum, şu iğreti dünya hayatı, geçici bir nimetten ibarettir. Âhiret ise sürekli durulacak yurdun ta kendisidir.
40-Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar.
41-Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
42-Siz beni, Allah’a küfretmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi ona ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi Azîz ve Gaffâr olana davet ediyorum.
43-Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de âhirette asla ve asla dua edilemez/onun dünyada ve âhirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz_varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir.
44- Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah kullarını iyice görmektedir.”
45- Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en kötüsü kuşattı.
46- Ateş. Sabah akşam ona arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun!
47- O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanan takım, böbürlenen takıma şöyle der: “biz sizin uydularınız olmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun, bizden uzak tutabilir misiniz?
48- Böbürlenen takım şöyle konuşur: “Gerçek şu ki, hepimiz ateşin içindeyiz. Allah, kulları arasında hüküm vermiştir.”
49- Ateştekiler cehennem bekçilerine şöyle der: “Rabbinize yakarın da azabı bizden bir gün olsun hafifletsin.”
50- Bekçiler derler ki: “Rasülleriniz size açık-seçik mesajlar getirmezler miydi?” derler ki: “Elbette getirirlerdi.” Bekçiler: “ O halde yalvarın durun; inkarcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir.” Diye cevap verirler.
51- Şu bir gerçek ki, biz rasüllerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz.
52- O gün ileri sürdükleri özürler, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların.”

Bu pasajda “ateşe çağırmak”, “ateşten korumak” ifadelerini gördük. Nedir bu âteşe çağırmak? Ateşe nasıl çağrılır? İşte bu hususlar üzerinde biraz düşünelim önce. Firavun ve avanesi insanları âteşe nasıl çağırırlar? Haydin cehenneme, Haydin cehenneme! Haydin ateşe! Haydin ateşe! diye anons ederek mi? Yoksa cehenneme girmeye neden olacak küfürmüdür.?

Kaynak:İşte Kur'an


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

galipyetkin
25. June 2012, 12:48 AM
YASİN-52 HAŞİR ÖNCESİ VE KIYAMETİN KOPUŞUYLA ÖLENLER, UMUMİ BAKIŞ.

Bazı yorumcular, yukarıdaki ayeti(Yasin-52'yi) delil göstererek, umumi Ba’s(dirilme) ve umumi haşir (Toplanma) öncesi cehenneme girmenin olamayacağını iddia ederler. Bu şekilde de Mümin-11 ayetini boşta bırakırlar ve reenkarnasyoncular da bunu istimrar ederler (sürdürürler).

''Diyecekler ki ya rab! Bizi iki öldürdün iki de dirilttin şimdi günahlarımızı anladık fakat var mı çıkmaya bir yol?''(Mümin-11)

“İşte bu size şu yüzdendir ki Tek olarak Allah'a(Allah'ın Tek'liğine) çağırıldığınızda küfrettiniz, ona şirk koşulunca ise iman ediyordunuz, işte hüküm o ulu, o büyük Allahın.(Mümin-12)



ZALİMLER VE KAFİRLER ÖLÜMLERİYLE KIYAMETİN KOPUP HER ŞEY VE HERKESİN ÖLECEĞİ ANA KADAR AŞAĞIDAKİ MUAMELEYE TABİDİR.

“Ateş, onlar sabah akşam ona arzolunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âl'i Fir'avni en şiddetli azâba(Mümin-46)

“Kıyamet günü kavminin önüne düşer, derken onları suya götürür gibi ateşe götürmüştür, o varılan da ne fena maslaktır.(Hud-98)



İKİ KERE CEHENNEME GİRİŞİN BİR DELİLİ DE ŞU AYETTİR.

“Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. (Furkan Suresi, 69)

“Ve hele ateş içinde biribirlerine (ıhticac) protesto ederlerken: o vakıt zuafa kısmı o büyüklük taslıyanlara diyorlardır: hani bizler sizin tebeanız idik, şimdi siz bizden bir ateş nevbetini savabiliyor musunuz?(Mümin-47)

“Fir'avne ve cem'ıyyetine de bunlar, Fir'avnun emrine tabi' oldular, Fir'avn emri ise reşîd değildir.(Hud-97)

Demek ki, birinci ölümlerinden sonra tekrar dirilirler ki, cehenneme sunulsunlar. Azab ruha değil can ve bedene yapılır.

Sonra, birinci sur üflendiğinde hiçbir canlı kalmaz hepsi ölür ki, bu onların ikinci ölümleridir. Sonra ikinci sur üfürüldüğünde tekrar bedenen dirilirler ve ruhları geri üflenerek dünyadaki gibi beden can ve ruh(Şuur) halinde ortaya çıkarlar. Cennetliklerin amellerinin yansıdığı güzel bedenleri, günahkarların amellerinin yansıdığı çirkin ve hantal bedenler halinde haşırda(umumi toplanma yeri)

Şimdi, iki kere ölüp iki kere dirilenlerin kıyamet sonrası diriltilmesinin, daha önce diriltilip öldürülmeleriyle çelişen bir hali bulunmadığını isbat edeceğiz. Yani Yasin-52. ayetteki halin ne olduğunu ortaya koyacağız.

Amelleri siccin de kayıtlı ve ölümden hemen sora yeni ve çirkin amellerinin de eklenerek büyütülmüş yeni cesetleriyle cehenneme sürüldüler. Muhtemel ki bu gurup küfrün elebaşları ve Allah ayetleriyle aktif bir mücadeleye girenlerdir. Diğer müşrik ve münkerler hakkında kesin bir şey söylemek zordur. Yani, muvakkat cehennemliklerdir ki, bunlar için cehennem zor bir arınma yeridir. Dünyada arınmadıkları için orası bir tasfiye yeridir. Müebbed hapisler için ise tamamen cezalandırma yeridir.

Bu demek değildir ki, cehenneme haşir sonrası girmeyecekler. İnkar edenler ve zalimlerin cehenneme girecekleri hakkında ezelde hak söz söylenmiştir. İnat ve ısrarlarını sürdürmüş, tevbe de etmemişlerdir. Bu meseleyi aydınlatıcı birkaç ayetle durumu biraz açalım.

İNSANIN ÜÇ SAFHASI

1-Topraktan yaratılarak belli aşamalar dan sonra insan olarak dünyaya muvakkat bir zaman ve kendisini deneyerek görmesi-kendisinin kendisine şahit olması için hayat verilen insanın birinci safhasına ömür deriz.

2-Öldükten sonraki dönemden kıyamet sonrası yeniden yaratılma anına kadar geçen zamana Berzah alemi safhası denilir. Buna kabir safhası dense de, doğru isimlendirme berzah olmalıdır. Bu iki safhaya ayrılır.

Daha önce ölenlerin ve Ba’s ile yeniden yaratılana kadar uykuda olan ''küçük günah'' sahiplerinin berzahı kesintisiz ve Ba’s hakikatına kadar uyku halidir.

Kıyamet esnasında ölenlerin ''ağır cezalık''ları ve ''hafif cezalık''ları farkı gözetmeden tümü, yer gök yeniden yaratılıp, Ba’s ile hep birlikte uyanma anına kadar tümü uyku halindedir. Cehennem de yeniden yaratılacağına göre daha önce oraya atılmışlar da kıyamet esnasında tekrar ölmüş ve uykuya geçmişlerdir.

Ayrı ayrı zamanlarda ölenler ile diriltilip cehenneme götürülmüş olanlar ve kıyametle birlikte ölenlerin tümü berzahın bu döneminde aynı muameleye tutulurlar ve cennet ile cehennem yaratıldığında aynı anda hep beraber diriltilirler.

Ba’s sonrası kıyam ve haşir(Toplanma), sonra seri hesap, sonra ikiye ayrılarak bir kısmı cennete ve bir kısmı cehenneme giderler.

SON GELDİĞİNDE İLK SAYHA İLE ALLAH’IN ZATINDAN BAŞKASI KALMAZ..

Allah, müşriklere nasihat ediyor. Allah dışındaki şeylere kulluk etme diyor.

“...O’nun yüzü (zatı)ndan baska her sey yok olacaktır.Hüküm yalnız O’nundur ve ona döndürüleceksiniz.” (Kasas-88)

“Sûra üflendi; iste bu o tehdîdin gerçekleşmesi günüdür.”(Kâf-20)

“Sura üflendi; göklerde ve yerde olanlar düşüp bayıldılar.” (Zümer -68)


BİREYİN ÖLÜMÜ DE BİR TAKDİRDİR. O EBEDİ DEĞİLDİR.

“Ölüm Allah ilminde kararlaşmış bir yazıdır. Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye ölmek yoktur. Ölüm, Allah ilminde kararlaşmış bir yazıdır...'' (Ali İmran-145)

Zaman ve zamanla sınırlı bilme Allah dışındakiler içindir. Allah Kur'an’a haşır sonrası yapılacak yargılamanın çok hızlı olacağını, bizim bildiğimiz gibi olmadığını “Seri hesap gören” olduğunu bildirmiştir.



ALLAH DİLERSE BİN DEFADA ÖLDÜRÜP DİRİLTİR.

“Andolsun, ilk yaratışı / yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?''(Vakıa-62)

Çünkü Allah olanların ve olacakların bilginse sahiptir. Her şey yaratılmadan önce de noktası noktasına kaydedilmiştir. Zamana yayılanlar, yaşanarak görülenlerin melekler tarafından kaydıyla, yaşanmadan kaydedilmişler birbirinin aynısı olur.

“Yeryüzünde ve aranızda oluşan hiçbir şey yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta kayıtlı olmasın. Bu, kuşkusuz ALLAH için çok kolaydır.''(Hadid-22)

“Görmedi mi o insan? biz onu bir nutfeden yarattık da şimdi o çeneli bir çekişgen kesildi.'' (Yasin-77)

“Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: kim diriltir o kemikleri onlar çürümüşken? Dedi.''(Yasin-78)

“De ki onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her halkı bilir.''(Yasin-79)

“Ya Gökleri ve Yeri yaratan onlar gibisini yaratmağa kadir değil midir? Elbette kadir, hallâk O, alîm O.''(Yasin-81)

“Onun emri bir şeyi murad edince ona sâde ol demektir, o oluverir.''(Yasin-82)



İKİNCİ SAYHA SONRASI UMUMİ DİRİLME.

”O (Dirilme olayı) bir tek haykırıştan ibarettir. Bir anda kendileri uyanıp ortaya geliverir.''
(Naziat-13)

Ayetten de öğrenildiği gibi ''Kabir Alemi'' bir nevi uyku halidir. Bu ruhsal uyku durumu, bizim bilmediğimiz oluşlarla seyreder. Görülecek rüyalar, yaşamın ayrı bir özelliğini oluşturur. Burada insanın tekamülü de devam edecektir. Kabir Alemi basit bir bekleme yeri değil, daha üst boyutlara da geçişin gerektireceği olgunlaşmanın hazırlık devresinin yaşandığı “Ara Alem”dir. Burada dikkat edilecek en önemli mesele, birici sayha ile ikinci sayha arasında tüm canlar kabzedilmiştir. Yani cennet ve cehennem boşaltılmış eski evren değiştirilip yenisinin yaratılması için bir ''ara dönem'' oluşmuştur. Kimse buna dayanarak, cehennemlikler de ölümden sora kabir(Berzah aleminde) uyumaktadır diyemez. Çünkü, kişinin kendi vadesinin dolmasıyla canın(Canlılık ve reflekslerin) ölümüyle, ruhun can ve bedenden ayrılması safhası daha önceki dönemdir.

Bu ilk dönemde Nebiler başta olmak üzere ebrar Ruhları ruh olarak cennette ağırlanırken, zalim ve kafir olmayan kesim uyku halindeyken, zalim ve kafirler ilk sayhaya kadar cehennemde bulunurlar.

Şimdi iki sayha arsındaki hali anlatan ve istisnasız öldürülmüş insanların Ba’s edilip ruhlarının iadesiyle şuur kazanan insanın öldüğünün bilincinde olup, bu son dönemin çok kısa olduğuna dair bir zanna kapıldıklarını şu ayetler anlatır.

“Ve hakikat o saat gelecektir, onda hiç şüphe yoktur, ve hakikat Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.''(Hac-7)

“De ki: muhakkak, ister taş olun ister demir isterse gönlünüzde büyüyen her hangi bir halk, o halde bizi kim iade edebilir? Diyecekler, sizi de: ilk defa yaratmış olan kudret sahibi; o vakıt sana başlarını sallıyacaklar da «ne vakıt o?» diyecekler, de ki «yakın olması me'mul»''(İsra-51)

“O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız.''(İsra-52)

“Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, herşeye şahid olandır.'' (Mücadele- 6)

“O günün ki onlar meydana fırlarlar, kendilerinden hiç bir şey Allaha karşı gizlenmez, kimin mülk bu gün o Vahid, kahhar Allahın.''(Mü’min-16)

“Bu gün her nefis kazandığı ile cezalanacak, zulüm yok bu gün, şüphesiz ki Allahın hisabı serî'dir.''(Mü’min-17)

“(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle- korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf- 49)

İnsanların tüm dünya hayatından sorgulandıkları bu hesap gününde, hiçbir insan en küçük bir haksızlığa dahi uğratılmadan, yaptıklarının karşılığını görecektir. Allah, bunu bir ayetinde şöyle bildirir:

“Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.'' (Enbiya- 47)

“Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır.'' (Enam-59)



KIYAMET; ayağa kalkmak, dikilmek, saygıyla beklemek demektir. Kur'an'da ki manası ise; dünyamızın milyonlarca yıldız ile birlikte parçalanıp dağıldıktan sonra yeni bir yıldızlar topluluğu ile yeni bir yer küreye dönüştürülmesi ve dünyada ki bütün şuurlu varlıkların, dirilip, hesap vermek üzere Yüce Allah'ın huzurunda saygıyla durmasıdır. Önce yer gök yenilenmiş, sonra da insan diriltilmiştir.

“Yeryüzünde dolaşın da, Allah'ın baştan nasıl yaratmış olduğuna bakın. Sonra ahiret hayatını da inşa edip yaratacaktır.'' (Ankebut-20)

”O gün yer küre başka bir yer küreye dönüştürülür. Gökler de öyle.'' (İbrahim-48)

“Doğrusu onlar, hesaba çekileceklerini ummuyorlardı.'' (Nebe-27)



Ebedi cehennemlik olanların berzahta uyutulmalarına gerek yoktur. Denebilir ki, belki mizanda helalleşmek mümkün olurdu. Bu bizim için bir zan olabilir. Allah, zahirinde, gaybın da, geçmişin de, geleceğin de ilmine sahiptir. Bu safha bütün ölenlerin haşredilmeleri döneminde ihtimal dahilinde olsa da, ölüm sonrası hemen cehenneme konulmaları sırasında onlara suçları dahi sorulmaz. Bunu şu ayetten anlıyoruz:

“Dedi ki: "Bu bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir." Bilmez mi ki gerçekten Allah kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan günahlarının ne olduğu sorulmaz.'' (Kasas-78)

ALLAH HESABI EKSİKSİZ GÖRENDİR

Allah her insanı vicdan sahibi olarak yaratır ve varlığının sayısız delilini sergileyerek insanlara doğru yolu gösterir. Vicdanlarını kullananlar Allah'ı birleyenler olarak iman ederken, vicdanları kabul ettiği halde zulüm ve büyüklenme dolayısıyla inkar edenler Allah'ın razı olmadığı bir hayat sürdürürler. Allah'ın sakındırdığı hayatı ve ahlakı tercih edenler, çoğu zaman güzel ahlakı yaşamamalarına çeşitli mazeretler öne sürerler. Fakat yaşadıkları ahlakın çirkinliğinin bilincinde olduklarını gizleseler de, çevrelerindekileri aldatmaya çalışsalar da, samimiyetsizlikleri aşikardır ve buna en başta kendileri şahittir. Bir ayette bu anlayıştaki insanların durumundan şöyle bahsedilmiştir:

''İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.'' (Kıyamet-13 ila 15)

''Allah, hepsini dirilteceği gün, onlara neler yaptıklarını haber verecektir. Allah, onları saymıştır; onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır.'' (Mücadele- 6)

''Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azab vardır. Onlar, imana karşılık küfrü satın alanlardır. Onlar, Allah'a hiç bir şeyle zarar veremezler. Onlar için acıklı bir azab vardır. O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.'' (Al-i İmran-176-178)

“Sonra insanlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler. Bilesiniz ki hüküm yalnız O'nundur ve O hesap görenlerin en çabuğudur.'' (En’am-62)

Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Adalet va Rahnet Sitesinden.