PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tarikatlar ve Şirk


hiiic
2. December 2010, 04:58 PM
Makale (TARİKATLAR VE ŞİRK)

TARİKATLAR VE ŞİRK

AÇIKLAMA: Bu araştırma tarikatların ve bir şeyhe tabi olmanın nasıl şirke yol açtığını ayetler ve sahih hadisler ışığında açıklamaktadır. Şeklinde olan ifadeler araştırmacının notudur.

Şirk ve şirk çeşitleri:

Şirkin ortaya çıkışı ve anlamı:

Nuh suresi 23.ayet: Dediler ki:”sakın Tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd’i ne Suva ‘ yı ve nede Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i.

ayet: Dediler ki:”sakın Tanrılarınızı bırakmayın, ne Vedd’i ne Suva ‘ yı ve nede Yeğus’u, Yeuk’u ve Nesr’i.

Bunlar Nuh kavminin mabutlarıydı. İbn-i Abbas’ a göre; bu kişiler Nuh kavminde yaşayan Salih insanlardı. Onlar vefat edince şeytan Nuh kavmine “ölen Salihlerinizin resmini yapın, onlara baktıkça size Allah’ ı hatırlatsın” diye vesvese verdi. Nuh kavmi de o kişilerin resimlerini ve heykellerini yapıp, onları Allah’la aralarında elçiler gibi görmeye, bir süre sonrada Allah’ ı bırakıp putlara tapmaya başladılar.

Kimi tarikatlar şeyhlerine dua edip onları Allah’a ortak koştukları halde bu ayet için; taş parçalarıyla salih insanlar bir olmaz demektedir. Oysa o taş parçaları da bir zamanlar salih olan insanların resim ve heykelleridir.

Müslim’den rivayet olunan hadisi şerif: Şeriat’ın dışına çıkarak (Kur’an ve sünnetin dışına çıkarak) ibadet edenler helak oldular.

Nisa suresi 36.ayet: Allah’a ibadet edin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayın.

Nisa suresi 48.ayet: Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, onun dışında dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, pek büyük bir cinayet işlediğinde ve iftira ettiğinde şüphe yoktur.

Görüldüğü gibi şirk çok riskli bir durumdur. Şirkin her türlüsünü öğrenmeli ve kaçınmalıyız.

Yahudi alimleri, çoğunlukla kitapta adı bile geçmeyen fakat kitaptan çıkarılan küçük ayrıntılarla ve basit hükümlerle uğraşırlardı. Diğer taraftan şirki çok basit bir mesele olarak kabul ederlerdi. Sadece kendileri şirke bulaşmakla kalmaz, topluluklarını bu yola düşmekten alıkoymaya hiçbir çaba harcamazlardı. (Tefhimul Kur’an Tefsiri- Mevdudi)

“Yahudi ve Hıristiyanlara adım adım uyacaksınız” hadis-i şerifinde peygamberimizin bildirdiği durum günümüz âlimleri arasında kendini belli etmektedir. Âlimler İslam ile alakası olmayan şeyleri dinin bir parçası gibi görüp ona körü körüne bağlanırken şirki çok basit ve önemsenmeyecek bir mesele olarak görmektedirler. Kendileri de küçük ayrıntılara takılmakta ve insanları da oyalamaktadırlar.

Nisa suresi 116.ayet: Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz, onun dışında ise dilediğini bağışlar. Kimde Allah’a şirk koşarsa, hakikatten çok uzak bir delalete sapmıştır.

Maide suresi 72.ayet: “Allah Meryem’in oğlu Mesih’tir” diyenler kafir oldular. Oysa Mesih şöyle demiştir: Ey İsrail oğulları, hepiniz Allah’a ibadet ediniz. O benimde rabbimdir sizinde rabbinizdir. Allah’a kim şirk koşarsa; Allah ona cenneti haram etmiştir ve varacağı yer ateştir. Zalimlerin yardımcısı yoktur.

Matta,4; 10: Allah’ın Rabbe ibadet edeceksin ve yalnızca O’na kul olacaksın.

İncil de bu ifade açık olmasına rağmen Hıristiyanlar kitabı bırakıp din adamlarına tabi oldular ve din adamları onları yoldan saptırdı. Müslümanlar da Kur’an’ı anlamak yerine hocalara adım adım uymaktadır. Kur’an okumadıkları için de hocaların uydurduğu şeylerin kitapta olup olmadığından habersiz bir şekilde her şeye inanmaktadırlar.

En’am suresi 88.ayet: İşte o yol Allah yoludur. O, bunu kullarından dilediğine hidayet eyler. Eğer bunlar ortak koşmuş olsaydılar, bütün çabaları bir hiç olmuş gitmişti.

Zümer suresi 64.ayet: De ki: “Böyle iken şimdi bana O Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz ey cahiller”

BÜYÜK ŞİRK

1.İtaatte şirk

En’am suresi 121.ayet: Üzerlerine Allah ismi anılmamış olanlardan yemeyin çünkü onu yemek, kesinlikle bir fısktır. Bununla beraber şeytanlar kendi yaranına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka telkinde bulunacaklardır. Eğer onlara itaat ederseniz şüphesiz sizde müşriksiniz.

Bu ayet Yahudilerin:”Allah’ın (tabii ölümle) öldürdüğü haram oluyor da, bizim (Allah’ın adını anarak) öldürdüğümüz (boğazladığımız) nasıl helal oluyor? ” diye ortaya attıkları fitne üzerine inmiştir. (Tefhimul Kur’an-Mevdudi)

Ankebut suresi 8.ayet: İnsana ana babası hakkında iyilik tavsiye ettik. Eğer onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan bir şeyi bana şirk koşman için zorlarlarsa, o vakit onları dinleme! Dönüşünüz banadır, ben o vakit size yaptıklarınızı haber veririm.

Allah insanı anne ve babasının şirke sürüklemesine bile razı olmaya bırakmazken şeyhlerinin her dediğine tabi olanların durumu ne kadar komiktir.

Hud suresi 113.ayet: Zulmedenlere meyletmeyin yakınlık göstermeyin ki size ateş dokunur ve Allah’tan başka dostlarınız da yoktur, sonra kurtulamazsınız.

Yasin suresi 60.ayet: Ey Ademoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır.

Muhammed suresi 25.ayet: Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

Yusuf suresi 40.ayet: Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım kuru isimlerden ibarettir, yoksa Allah onlara öyle bir saltanat indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’ındır. O size kendisinden başkasına tapmamanızı emretti; işte doğru ve sabit din budur, fakat insanların çoğu bilmezler.

Bu ayette Allah kendisinden başka ilah ilan edilen her şeyin asılsız olduğunu açıklamaktadır.

Kehf suresi 26.ayet: De ki:”Onların mağarada ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin yerin gaybı ona aittir. O öyle güzel görür öyle güzel işitir ki, onlara O’ndan başka yardımcı yoktur. O, kimseyi hükmüne ortak da etmez.

Tevbe suresi 31.ayet: Ahbarlarını (bilginlerini) ve ruhbanlarını (rahiplerini) Allah’tan başka rabler edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de. Halbuki onlar bir olan Allah’a ibadetle emrolunmuşlardı ki, başka ilah yoktur. Ancak O vardır. O onların ortak koştuğu her şeyden münezzehtir.

Peygamber efendimiz bu ayeti okurken yanına daha önce Hıristiyan olup, İslam’a geçen Adiyy bin Hatem geldi. Dedi ki:”Ey Allah’ın resulü biz onları Rab edinmedik ki.” Peygamber efendimiz de şöyle cevap verdi:”Allah’ın size helal kıldığını onlar size haram, haram kıldığını da helal kılmıyor muydular? ” Bunun üzerine Adiyy bin Hatem:”Evet ya resulallah” dedi.

Bu yanlışa Müslümanlar da düşmektedir! ! !

Araf suresi 3.ayet: Ey insanlar, Rabbinizden size indirilene uyun, O’ndan başka bir takım velilere (dostlara) uymayın. Siz çok az düşünüyorsunuz.

Kur’an’ı dikkatle incelediğimizde “veli” kelimesinin şu anlamlara geldiğini görürüz:

a) Bir kimse, başkasının gösterdiği yola binaen amel eder, onun koyduğu kurallara, kanunlara ve adetlerine uyarsa o şahsı veli edinmiştir (Bkz. Nisa:118-120, Araf:3-27-30)

b) Bir kimse, bir başkasının yol gösterdiğine inanır ve o şahsın gösterdiği yolun itimat edilir, diğerlerinin ise yanlış olduğunu iddia ederse o şahsı veli edinmiş olur. (Bkz. Bakara: 257, İsra: 97, Kehf:17-50, Casiye:19)

c) Bir kimse,bir başkasının yaptığı kötülükleri göz ardı ederek, kendisini öbür dünyada kurtaracağına inanırsa o şahsı veli edinmiş olur. (Bkz. Nisa:123-173, En’am:51, Rad:37, Ankebut:22, Azhab:65, Zümer:3)

d) Bir kimse, bir başkasının yüce kerametleri dolayısıyla yardım ederek afetlerden ve musibetlerden kurtulacağına, iş bulacağına, evlat vereceğine ve kendisinin diğer ihtiyaçlarını karşılayacağına vs. inanırsa o şahsı veli edinmiş olur. (Bkz. Hud:20, Rad:16, Ankebut:41) (Tefhimul Kur’an-Mevdudi)

Bu veli kavramı kapsamına giren her şeyi Allah dost edinmekten bizi men etmiştir.

A’li İmran suresi 85.ayet: Kim İslam’dan başka bir din arasa, ondan asla kabul edilmeyecek ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.

Bakara suresi 159.ayet: İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan ayetleri insanlar için biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya, mutlaka onlara Allah lanet eder. Lanet edebilecek olanlarda lanet eder.

İnsanlara “siz Kur’an’ı anlayamazsınız, o çok karmaşık bir kitaptır, ayetlerde gizli manalar vardır, anlamak için önce bize tabi olun” diyen âlimlerin vay haline…

Zuhruf suresi 23. Ve 24.ayetler: Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık, varlıklı kimseleri; ” Biz babalarımızı bir dün üzerine bulduk, bizde onların izlerine uyarız” dediler.

Gönderilen uyarıcı; ” Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız? ” deyince, onlar; ” Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderdiğiniz şeylere inanmıyoruz” dediler.

Bakara suresi 170.ayet: Onlara; ”Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımız neyin üzerinde bulduysak ona uyarız” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez kimselerse de mi?

Büyüklerinden, atalarından, hocalarından gördükleri şeyi doğru olup olmadığına bakmadan sadece takliden uygulayan ve bundan asla vazgeçmeyen insanlar bu ayeti bilmiyorlar mı?

Kehf suresi 102.103.104. Ve 105.ayetler: Yoksa o kafirler beni bırakıp da kullarını kendilerine dost edeceklerini mi zannettiler? Biz cehennemi, o kafirler için bir konukluk yeri olarak hazırladık.

“Size amelleri en çok boşa gideni haber vereyim mi” de.

Onlar ki dünya hayatında çabaları boşa gitmektedir. Halbuki onlar güzel bir iş yaptıklarını zannederler.

Bunlar işte o kimselerdir ki, Rablerinin ayetlerini ve onun karşısına çıkarılacaklarını inkar etmişlerdir de hayır namına yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü biz onlara hiçbir vezin(ölçü, mizan) tutmayız.

Kendilerini tam Müslüman, yaptıkları işi ise en doğru sanarlar ama kıyamet günü halleri çok kötü olacaktır.

Zuhruf suresi 37.ayet: Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlarda kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

Nisa suresi 59.ayet: Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere de itaat edin, sizden olan emir sahibi yöneticilere de… Sonra bir konuda anlaşmazlığa düştünüz mü hemen onu Allah ve resulüne arz edin. Allah’a ve ahret gününe gerçekten inanır müminler iseniz. O hem hayırlı hem de, netice itibariyle daha güzeldir.

İtaat edilmesi gereken herkesi Allah bu ayette açıklamıştır. Anlaşmazlığı düşülen konuların ise Allah ve resulüne arz edilmesi gerekmektedir. Hocam şöyle dedi, efendim böyle yaptı gibi benimseyişler ise bir Müslüman’ın yapabileceği en büyük hatalardır.

2. Teşri şirk

3. Dua konusunda şirk

Dua: Kulun Rabbini tanıyarak O’nun yüceliğini, sınırsız ve sonsuz kudreti karşısında kendi acizliğini, zayıflığını ve güçsüzlüğünü itiraf etmesi, derin bir sevgi ve saygı içerisinde ondan yardım niyaz etmesidir.

Furkan suresi 77.ayet: Resulüm de ki:”İbadetiniz duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir? İnkârcılar onun bildirdiklerini yalanladılar. O halde yarın azaplarına yapışacaklar.

Müslim, zikir 44, hadis no: 2704: Ey insanlar! Kendinize acıyın; siz ne sağıra dua ediyorsunuz, ne de yanınızda bulunmayan birine. Muhakkak siz işiten yakın bir zata dua ediyorsunuz ki, o sizinle beraberdir.

Sesli zikirin İslam da olmadığını anlatmaya çalıştığım bir kişi bana “ama hocam Kur’an’da 330 yerde geçiyor dedi” demişti. Ona şöyle dedim “öyleyse hocana sor, bize o ayetleri göstersin”

Mü’min suresi 60.ayet: Halbuki Rabbiniz:”Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Çünkü bana ibadet etmekten kibirlenip yüz çevirenler yarın horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” buyurdu.

Araf suresi 55.ayet: Rabbinize yalvara yalvara ve için için (gizlice) dua edin. Gerçek şu ki; O, haddi aşanları sevmez.

Bakara suresi 186.ayet: Eğer kullarım sana beni soruyorlarsa, muhakkak ki ben çok yakınım, bana dua edilince dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki doğru yolu bulabilsinler.

Neml suresi 62.ayet: (Onlar mı hayırlı) Yoksa, kendine yalvarıldığı zaman darda kalana karşılık veren ve onun sıkıntısını gideren, sizi yer yüzünün hâkimleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilah mı var? Ne kadar az düşünüyorsunuz.

Tirmizi; Dua 1,3371-3372 no’lu hadis; Ebu Davud; İbn-i Mace: Dua ibadetin beynidir (başıdır) .

Dua ibadettir.

Fatiha suresi 4.ayet: Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.

Allah’tan başkasından yardım isteyen kişi namazlarda bu ayeti okur, ama başkasından yardım istemekten, başkasına dua etmekten vazgeçmez ve kendi sözünü kendi amelleriyle yalanlar.

Kaf suresi 16.ayet: And olsun ki insanı biz yarattık ve nefsinin kendine fısıldadıklarını (vesveselerini) biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.

Allah bize şah damarımızdan daha yakınken araya vesileler, aracılar koymak hangi mantık ölçülerine sığar?

Hadid suresi 4.ayet: O dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva etti (hükümran oldu) . Yere gireni, ondan çıkanı bilir. Nerede olursanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

Cinn suresi 20.ayet: De ki:”Ben ancak Rabbime dua ederim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.

Müslim’den; hadis-i şerif: Yardım istediğin zaman sadece Allah’tan iste.

Darda kalınca “şeyhim himmet” diyenlere bu hadis-i şerifi delil olarak sunmalıyız.

İsra suresi 67.ayet: Denizde başınıza bir musibet geldiği vakit, O’ndan başka yalvardıklarınız kaybolur; derken O sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.

Buhari’ den; hadis-i şerif: Kim Allah’ tan başka eş koştuğu bir şeye duada bulunduğu halde ölürse, ateşe girer.

Yaratılanları Yardıma Çağırmak

1. Caiz olan çağırma: İnsanlardan günlük ve normal isteklerde bulunmaktır.

2. Genel bir şekilde bir mahlûku yardıma çağırmak: Sadece Allah’ın güç yetirebileceği bir meselede başka birini yardıma çağırmaktır ki bakın alimler bunu nasıl yorumlamış:

******* Allah’la kendi arasında aracılar koyan, onlara yalvaran, onlardan şefaat dileyen, onlara güvenen kimse alimlerin icmasıyla kafir olur.

3.Ölüyü yardıma çağırma:

Maide suresi 117.ayet: Sen bana ne emrettinse ben onlara ancak onu söyledim; hep:”Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” dedim ve içlerinde bulunduğum müddetçe üzerlerinde gözcü idim. Ne zaman ki beni içlerinden aldın üzerlerine gözcü olarak ancak sen kaldın ve zaten sen her şeye şahitsin.

Ahiret’te Allah Hz. İsa’ya insanların kendini neden rab edindiklerini sorduğunda Hz. İsa bu ayetle cevap verecektir. Ve görülüyor ki bir peygamber olmasına rağmen Hz. İsa bile insanlar arasından alınınca insanların yaptıklarından habersiz olmaktadır.

Fatır suresi 22.ayet: Ölüler de dirilerle bir olmaz. Gerçi Allah dilediğine işittirse de sen kabirdekine işittirecek değilsin.

Çok açık olan bu ayette Allah ölülerin bizi işitemeyeceğini bildiriyor.

Ahkaf suresi 5.ayet: Allah’ı bırakıp da, kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kimdir? Çünkü yalvardıkları şeyler yalvarışlarından habersizdir.

Zümer suresi 3.ayet: İyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır. O’ndan başka bir takım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler:”Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.

Yunus suresi 18.ayet: Allah’ı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar ne de yarar veremeyecek şeylere tapıyorlar ve “Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” diyorlar. De ki:”Siz Allah’a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? ” Hâşâ! O onların isnat ettikleri ortaklıklarından münezzeh (uzak) , subhan, yüksek, çok yüksektir.

Buhari, Müslim’den; Hz. Aişe’den rivayet olunan hadis-i şerif: Resulullah’ın bir hastalığında kadınlarından bazıları Habeş diyarında gördükleri (Mariye) denilen bir kiliseden bahsetmişlerdi. Resulullah’ın zevcelerinden Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme vaktiyle Habeşistan’a hicret ettikleri zaman gördükleri bu kilisenin güzelliğini ve içindeki kıymetli resimleri bize anlatıyorlardı. Resulullah hemen başını kaldırdı ve:“Habeşliler öyle kimselerdir ki bunlarda salih bir kişi ölünce hemen onun kabri üzerine bir mescit yaparlar. Ve o salih kimsenin bir resmini o mescide koyarlar. Bunlar Allah katında halkın en şerlileridir.”

Furkan suresi 58.ayet: Sen ölümsüz ve hep diri olan Allah’a tevekkül et. O’nu hamd ile tesbih eyle. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.

***Veli veya evliya adı verilen kimselerin ruhlarından yardım istemek, o ölülerin duyabileceğine inanmak kaynağını “animizm” den alan batıl bir inançtır. İslam ile hiçbir alakası yoktur.

ANİMİZM

Canlıcılık. Canlı ve cansız bütün doğanın ruhlu olduğu ve ruhlarla yönetildiği inancı. İngiliz Antropolog Edward Burnett Tylor tarafından “Primitive Cultur” adlı eserde ileri sürüldü.

Günümüz antropoloji ve etnolojisinde geçerliliğini yitirmiş bulunan bu kurama göre can ya da ruh düşüncesi uyku ve uyanıklık hallerinin birbirine karıştırılmasından doğmuştur.

Tylor’un bu varsayımına katılan İngiliz düşünür Spencer’de ruh düşüncesinin oluşması yolunda “cadı” kuramını ileriye sürdü.

Tylor ve Spencer’e göre; insanın ölümünden sonra bedenden büsbütün ayrılan ruhlar, ilkel inanca göre bağımsızca insanlar arasında dolaşmaya başlamıştır.

Tylor ve Spencer, din düşüncesinin oluşmasını da bu inanca bağlamıştır. Çünkü insanlar kötülüklerden kurtulmak ve iyiliklere kavuşmak için bu ruhlara duaya ve kurban kesip adak vaat etmeye başlamıştır.

Animi ve anima kelimesi; tahrik etmek, heyecana getirmek anlamındadır ve ruh kelimesindendir. Ruh veya ruhperestlik bir çeşit ilkel dindir. Ki şu anlamdadır; ilkel kabileler görünmeyen özel ruhların varlığına inanırlardı. Bu ruhların varsayılan özellikleri ise şunlardır:

1. İnsani bir şahsiyete ve insani özelliklere sahiptir.

2. Kalıcıdır, kendi cesedini korur.

Şeraiti, Ali, Dinler Tarihi

Görüldüğü gibi bu ilkel inanışta olanlar tıpkı bizim evliya ruhlarının etrafta dolaştığını iddia edenler gibidir. Mantıklı düşünen herkes bunun olmayacak bir şey olduğunu anlayabilir.

Mü’min suresi 65.ayet: O diridir. O’ndan başka ilah yoktur. Şu halde, dinde samimi olarak sadece O’na ibadet edin. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.

Nahl suresi 19.,20.ve 21.ayetler: Allah, gizlediklerinizi de açıkça yaptıklarınızı da bilir.

Allah’tan başka yalvardıklarınız ise hiçbir şey yaratamaz. Çünkü kendileri yaratılmışlardır.

Daima ölüdürler, diri değillerdir, ne zaman diriltileceklerini de bilemezler.

Yüz yıllar önce öldüğü halde halen kendisine dua edilen, darda kalınca yalvarılan insanlar vardır. Hâlbuki Allah onların bizi işitemeyeceğini bildiriyor.

Araf suresi 191.ve 197.ayetler: Allah’a o hiçbir şey yaratmayan, aksine kendileri yaratılan mahlûkları mı ortak koşuyorsunuz.

Sizin Allah’tan başka taptıklarınız ise, ne size yardım edebilir, ne de kendilerine yardımları dokunur.

Yasin suresi 74.ve 75.ayetler: Tuttular, Allah’tan başka bir takım ilahlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

O ilahlar onlara yardım da edemezler, onlar ise o ilahlar için hazır askerlerdir.

Fatır suresi 14.ayet: Onlara dua etseniz duanızı işitmezler. İşitseler de isteklerinize karşılık veremezler. Kıyamet gününde ortak koşmanızı reddedeceklerdir. Sana hiç kimse, her şeyden haberdar olan Allah gibi haber veremez.

Yunus suresi 66.ayet: Haberiniz olsun ki göklerde kim var, yerde kim varsa hepsi Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar dahi, Allah’a ortak koştukları ilahların tebaası olmazlar. Ancak zanna tabi olurlar ve ancak kendi mızraklarıyla ölçer yalan söylerler.

Günümüz tarikatçılarının yaklaşımını bu ayetle Allah 1500 yıl öncesinden bize bildirmektedir.

Hacc suresi 71.ayet: Onlar Allah’ı bırakıp Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeylere tapıyorlar. Kendilerinin de onlar hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Zalimlerin ise hiçbir yardımcısı olmayacaktır.

İnsanı güldüren kısım ise o tapındıkları şeyler hakkında ne Kur’an’da neden sünnette hiçbir delil olmamasıdır.

ŞEFAAT KAVRAMI

En’am suresi 51.ayet: Rablerinin huzuruna haşr olunacaklarından korkanları bununla uyar. Öyle ki kendileri için O’nun huzurunda ne bir dost ne bir şefaatçi yoktur. Umulur ki belki sakınırlar.

Bakara suresi 48.ayet: Ve öyle bir günden sakının ki, kimse başkası için bir şey ödeyemez, kimseden şefaatte kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz, ayrıca onlara yardım da yapılmaz.

Cinn suresi 21.ve 22.ayetler: De ki:”Doğrusu ben kendiliğimden size ne bir zarar verebilirim, ne de faydalı olabilirim”

De ki:”Allah’a karşı beni kimse koruyamaz ve ben ondan başka sığınacak kimse de bulamam”

Darimi, rikak; 23; hadis-i şerif: Ey Kureyş topluluğu! Allah’tan kendinizi satın alın. Çünkü Allah katında size bir yararım olmaz. Ey Abdulmuttalib oğulları! Allah katında size bir yardımım olmaz. Ey Abdulmuttalib oğlu Abbas! Allah katında sana bir yardımım olmaz. Ey Resulullah’ın kızı Fatıma! Malımdan istediğini dile vereyim. Ama Allah katında sana bir yardımım dokunmaz.

Peygamberimiz ahrette kızına bile yardım edemeyeceğini bildiriyorken, cahil insanlar evliya dedikleri kişilerin onlara Allah katında şefaatçi olacaklarını sanmakta ve onlara körü körüne bağlanmaktadır.

Zümer suresi 43.ve 44.ayetler: Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? (Ey Resulüm) De ki:”Ya onlar hiçbir şeye güç yetiremezlerse, ya akıl erdiremezlerse de mi? ”

(Ey Resulüm) De ki:”Bütün şefaat Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nun dur. Sonra döndürülüp O’na götürüleceksiniz.

Secde suresi 4.ayet: Allah o ki, gökleri ve yeri ve arasındakileri altı günde yarattı, sonra da Arş üzerine hükümranlığını kurdu. Sizin için O’ndan başka ne bir sahibiniz vardır, ne bir şefaatçiniz. Artık düşünmeyecek misiniz?

Bakara suresi 254.ayet: Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden, alım satımın olmadığı, dostluğun bulunmadığı, şefaatin de söz konusu olmadığı o gün gelmeden önce infak edin. Kâfirler ise zalimlerin ta kendileridir.

4.Niyet ve istemede şirk

5.Korkuda şirk

En’am suresi 81.ayet: “Nasıl olur da ben sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Baksanıza siz Allah’ın hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz. Şu halde eğer biliyorsanız, korkudan emin olmaya iki taraftan hangisi daha layıktır?

Tarikat anlayışında olanlar yalan söyler, gıybet eder, ve bir çok fiille Allah’ın sözünden çıkarlar ama şeyhlerinin en ufak bir isteğini yerine getirmezlerse başlarına bir iş geleceğinden korkarlar. Böylece bir insandan korkarak hemde Allah’tan korkmadığı kadar korkarak; korkuda şirke düşerler.

6.Allah’ın sıfatları konusunda şirk

7.Sevgide şirk

Bakara suresi 165.ayet: İnsanlardan bazısı vardır ki, Allah’tan başkasını ortak koşarlar ve onları Allah’ı sever gibi severler. Allah’a iman edenlerin Allah sevgileri ise onlarınkinden daha kuvvetlidir. Bu zalimler elbette bir gün azabı tadacaklardır. İşte o zaman gerçekten kuvvet ve kudretin Allah’ın olduğunu ve azabın şiddetini keşke bilebilselerdi.

Şeyhini herkesten çok sevenlerden bahsetmeye gerek bile yok! ! !

8.Tevekkülde şirk

GÜNÜMÜZ İNSANININ EN BÜYÜK SORUNU

Şeytan ve âdemoğlu arasındaki savaş bitmemiştir. Bu uzun süren bir savaştır. Bu savaşta şeytan insanoğlunu doğru yoldan saptırmak için çeşitli yöntemlerle ona yaklaşmış ve batılı süslü göstererek insanların büyük bir kısmını delalete düşürmüştür. Günümüzde ise şeytan ve yandaşları İslam’ı yıkman için, İslam’ı kelime olarak ortadan kaldırmayıp İslami kavramların hakiki manalarını ortadan kaldırarak, yerine kendilerine ve yönetimlerine zarar vermeyecek şekilde (Allah’ın istemediği, Kur’an ve sünnete uymayan) manalar vermişlerdir.

İşte bu sebeple günümüz insanının en büyük sorunu; Allah-ü Teala’nın kendilerinden yerine getirmelerini istediği gerçek İslam ve iman sınırlarını bilmemeleri, yine Allah-ü Teala’nın kendilerinden uzaklaşmalarını istediği küfrü tanımamaları dolayısıyla kafir ve Müslüman ayrımı yapmadıkları için Rablerinin kendilerine bildirdiği gerçek Müslüman ve kafiri bilmemeleridir.

Maide suresi 68.ayet: De ki:”Ey Ehl-i Kitab! Siz tevratı,incili ve size rablerinizden indirileni ayakta tutup icra etmedikçe, hiçbir şey değilsiniz.

Yahudi ve Hıristiyanlar çokça ibadet ettiği halde Allah onların imanını ve ibadetlerini kabul etmedi. Onları müşrik ve kâfir olarak nitelendirdi.

Müminun suresi 84.85.86.87.88.89.ve 90.ayetler: (Ey Resulüm) ”Eğer biliyorsanız söyleyin, yeryüzü ve ondaki kimseler kimin? ” diye sor

Allah’ın diyecekler. “O halde düşünmez misiniz” de

“Kim o yedi göğün Rabbi ve azametli Arş’ın Rabbi” de

Allah’tır diyecekler. “O halde korkmaz mısınız” de

(Ey Resulüm) “Kimin hâkimiyeti altındadır her şey, kim korur ve kim korunmaya muhtaç değildir biliyor musunuz? ” diye sor

Allah’ın diyecekler. “O halde nasıl büyüleniyorsunuz” de

Doğrusu biz onlara gerçeği getirdik ve şüphesiz onlar yalancılardır.

Mekkeli müşrikler için inen bu ayet, günümüz insanın durumunu yansıtmaktadır. Allah’ın birliğine inanıp sonrada ona ortak koşan birçok müşrik vardır. Âlimler bu konuyu fıkıh kitaplarında “mürtedler” kısmında açıklamıştır. Sahih bir âlimin fıkıh kitabından bakarak insanı şirke düşürecek meseleleri öğrenmeliyiz.

Zuhruf suresi 87.ayet: And olsun ki onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan; Allah derler. Öyleyken nasılda aldatılıp döndürülüyorlar.

Lokman suresi 25.ayet: And olsun ki onlara gökleri ve yeri kim yarattı diye soracak olsan, hiç tartışmasız Allah diyecekler. Elhamdülillah de. Hayır, onların çoğu bilmezler.

*** Allah ancak; istediği gibi bir iman, istediği gibi bir Müslümanlık ve istediği şekilde olan ibadeti kabul edecektir.

Araf suresi 3.ayet: Rabbinizden size indirilene uyun. O’ndan başka bir takım dostlara uymayın. Sizler çok az düşünüyorsunuz.

Müslim’den; hadis-i şerif; Kim bizim emrimize uymayan bir iş işlerse onun ameli geçersizdir.

Buhari, Müslim’den; hadis-i şerif; Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar da Allah’ın kitabı (Kur’an) ve benim sünnetimdir.

Bu iki rehber bize fazlasıyla yeterken İslam’da bölünmelere, her grubun kendi kitabını oluşturmasını, her grubun kendi hükümlerinin olmasını hangi mantık kabul götürür.

Müslim’den; hadis-i şerif; Arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiç biriniz iman etmiş olmaz.

TARİKATLARIN TARİHÇESİ

Tekkelerin Kerhane ve Meyhane Olması

Peygamberimizin tek mürşid olduğu, tartışılmaz tek kişi olarak yaşadığı dönemde İslam’ın tek kurumu cami idi. İbadetler, eğitim ve hizmet tüm yeryüzüne yayılan bir faaliyetti. Kurum olarak ise bu faaliyetler camide gerçekleştirilirdi. Peygamberin sağlığında hatta 4 halife döneminde cami dışında tekke, dergâh, zaviye gibi başka kurumların oluşturulmadığı bu tekkelerin dergâhların üyelerinin bile ortak kabuldür. İlk tekkenin hicri 150, miladi 760 yılları civarında Şam yakınlarında kurulduğu genel kabullerden biridir. Fakat tekkelerin yayılması yüzlerce yıl sonraya denk gelecektir. Tekkelerin ilimler akademisi, askeri hizmet, hatta hastalananların tedavisi gibi, birçok güzel hizmette bulunduğu da bir gerçektir. Fakat Kuşadalı İbrahim’in deyimiyle gün gelipte kimi tekkelerin kerhaneye ve meyhaneye dönüştüğü, Kur’an’ın emri ve yasaklarıyla alakası olmayan binlerce törenin, gösterinin din adına bu tekkelerde uygulandığı ayrı bir gerçektir. Tüm bunları gören kuşadalı, yanan tekkesinin yerine yenisini yaptırmamış ve kendisinden evvel asırlarca yaşayan tekkelerin kapanması gerektiğini ve tüm yeryüzünün adeta bir tekke giib kullanılıp, peygamberimizin zamanındaki gibi cami dışında dini kurum bırakılmaması, Kur’an dışındaki virdlerin, tarikatların özel dualarının yerini Kur’an’a ve Kur’an’da geçen dualara bırakması gerektiğini savunmuştur.

Tekke ve tarikat kavramını çok iyi bilen bir kişi bile bu gerçeği gün gelince çok güzel kavramıştır.

Tekkelerin ortaya çıkışı hicri 150.yıl olsa da, bugünkü manasıyla bildiğimiz tarikatların kurumsal yapılar olarak ortaya çıkışı hicri 600ler civarındadır. Kurumsal karaktere sahip olduğu kabul edilen ilk tarikat; Kadiriliktir. Kurucusu Abdulkadir Geylani (ö.hicri 562) . Diğer tarikatlar;

Rifailik; Ahmet er Rıfai (ö.hicri 578)

Bektaşiye; Hacı Bektaş Veli (ö.hicri 669)

Mevleviye; Mevlana celaleddin Rumi (ö.hicri 672)

Halvetiye; ekmelüddin el Haveti (ö.hicri 750)

Nakşibendiye; Bahauddin Nakşibend (ö.hicri 791)

Şeytan Acaba Kimin Mürşidi

Tarik: yol; tarikat: yol, yöntem, usul, tarz demektir.

Kimi tarikatlar şöyle der; tarikat Allah’a gitmek için bir yoldur, bir mecburiyet değildir.

Birçoğuysa; “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” uydurma hadisiyle tarikata girmeyi, tarikatın şeyhini mürşid kabul etmeyi dini bir vecibe, kurtuluşun tek şartı gibi sunmaktadır.

Şöyle soralım onlara; yüzlerce yıl tarikatlar yoktu, o halde Müslümanlar eksik Müslüman mıydı, tarikat şeyhleri yokken onların mürşidi şeytan mıydı? Kur’an’ın izahları İslam’ı açıklamada yetersiz mi kalıyordu ki tarikatlara gerek duyuldu?

Kur’an’a göre din adına her şey Kur’an’da açıklanmıştır. Peygamberimiz ise Kur’an’ın uymamızı söylediği tek insandır. Oysa tarikatların ürettiği birçok şeyh takip edilmesi gereken kişiler gibi gösterilmiş, şeyhin etrafındakiler kurtuluşa erenler, diğerleri cehennemlik olarak gösterilip İslam’da tarikata girmek bir zorunlulukmuş gibi gösterilmiştir. Birçok tarikat şeyhi ise Mehdi ve İsa ilan edilmiştir.

Bunların çoğu paronayak hezeyanları olan, insanların hem ruh dünyasını hem de kesesini zarara uğratan kişilerdir. Bu konuda Kur’an’ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor:

Tevbe suresi 34.ayet: Ey iman edenler! Haberiniz olsun ki, haham ve ruhbandan birçoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan çevirirler. Altını, gümüşü hazineye tıkıp da onu Allah yolunda sarf etmeyenler ise, işte onları gayet acıklı bir azap ile müjdele.

Şeyhe Körü Körüne İtaat

Tarikatın en önemli kurallarından biri müridin kendini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi bırakmasıdır. Kur’an aklımızı kullanmayı tavsiye ederken tarikatlarda körü körüne itaat vardır. Tarikat üyeleri aklı bir kenara bırakılarak; şeyh ne derse ona inandırılır. Artık kişiyi şeyhin Mehdi veya İsa olduğuna inandırmak, dine sokulan uydurmaların farkına varmasını önlemek ve maddi yönden sömürmek gayet kolay bir hal alır.

Kişi aklı kenara bıraktıktan sonra eğitim seviyesi ne olursa olsun cahillikte okumamışlardan bir farkı yoktur.

Oysa Allah birçok ayette “çok az düşünüyorsunuz” “hala akıllanmayacak mısınız” “düşünmez misiniz” gibi ifadelerle insanı düşünmeye, akıl yoluyla her şeyi ölçmeye teşvik etmektedir.

Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman aklı bırakma prensibi kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “Ben bilmem şeyhim bilir. Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti” izahlarıyla şeyhin en saçma uydurmalarını bile yutmaktadır.

Şeyhlerin müritlere yaptıkları uydurmalar, akıl sahibi bir insanın duyunca yok artık diyeceği türdendir. Güya Amerika’ya kızan şeyh uzay mekiğini düşürür. Ya da nefis terbiyesi vermek isteyen şeyh “muz yeme” adlı dinsel törenle müritlerine cinsel organını öptürür.

Her tarikata girenin eline uyulması zorunlu diye verilen kağıtta yazan 7 madde ise şöyledir:

1. Şeyhine tam teslim olmak ve hiç kimseyi şeyhinden üstün bilmemek. Yaratılmışın en üstünü peygamberimizdir! ! !

2. Zeki ve idrak kabiliyeti yüksek olmak

3. Şeyhin hizmetinde hareketli ve atılgan olmak

4. Sözünde sadık ve güvenilir olmak

5. Malı ve mülkünü şeyhinin hizmetine vermek

6. Şeyhin ve tarikatın sırlarını gizli tutmak

7. Canını şeyh yolunda vermeye her an hazır olmak

Sağılacak Müritler

Muhammed İkbal bu manzaraya “şeyhperestlik” manasına gelen “prizim” adını takmıştır. “Allah ne istiyor, Kur’an’da ne geçiyor mantığı bırakılmış, şeyh efendi nasıl buyurdu, bizim tarikatın hükmü nedir” zihniyeti oluşturulmuştur.

Kur’an’da Allah şöyle buyuruyor:

İsra suresi 36.ayet: Birde hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme! Çünkü kulak, göz, gönül bunların her biri ondan sorumludur.

Oysa en düzgün olduğuna inanılan tarikatta bile kişi şeyhe tabi olur ve tüm akıbetini şeyhin eline bırakır.

Şeyhe tabiyet Kur’an’a tabiyetle nasıl bağdaşabilir. Kur’an yerine sadece şeyhe tabi olanlar, Kur’an’ı ölülerin arkasından okunacak okuma kitabı gibi görürler ve sesine önem vererek melodi gibi okur, ayetlerdeki uyarıyı dikkate almazlar.

Müslümanlığı da güzel sesle Kur’an okumaktan ibaret görürler.

Rabıta ve Bazı Kavramlar

Rabıta Kur’an ile hiçbir şekilde bağdaşmaz.

Şeyh kelimesi Kur’an’da ihtiyar adam manasında kullanılır. Veli kelimesi “dost, yakın” gibi manalarda kullanılır. “Evliya” ise veli kelimesinin çoğuludur. Her Müslüman Allah’ın, Allah’ta Müslümanların velisidir.

Araf suresi 196.ayet: “Şüphesiz benim velim kitabı indiren Allah’tır ve O, salih kulların velisidir.”

Kâfirler ise şeytanın velisidir. Tüm kâfirler birbirinin velisidir.

Araf suresi 27.ayet: … Biz o şeytanları iman etmeyen kimselerin velisi kılmışızdır.

Kur’an’da 80’den fazla yerde geçen veli ve evliya kavramları hiçbir yerde günümüzde halka takdim edilen Süpermen insanlar manasında kullanılmamıştır.

Keramet kelimesi de Kur’an’da geçmez. “krm” kökünden kelimeler vardır. Onlar da Allah’ın cömertliğini anlatır. Süper adamların süper olağanüstülüklerini anlatmaz.

Efendilerin Kuyruğuna Takılma

Azhab suresi 67.ayet: Yine “Ey Rabbimiz, doğrusu biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlar da bizi yanlış yola götürdüler”

Ahirette efendisine tabi olup da sapıtanlar bu durumdan dolayı mazur olmayacaklardır.





KAYNAKLAR

1. Kur’an’ı Kerim Tefsiri; Elmalılı Hamdi Yazır

2. Fizilal’il Kur’an Tefsiri; Seyyid Kutub

3. Furkan Tefsiri; Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi

4. Tefhimul Kur’an; Mevdudi

5. Şeyh Efendilerle Görüşme; Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır Bu kitapta Bayındır, Nakşibendî tarikatının şimdiki şeyhi olan Mahmut Ustaosmanoğlu ile tarikatların batıl olduğunu dair bir söyleşi yapmıştır. Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yanında Bayram Ali KARAMUSTAFAOĞLU adı müridi Bayındır’ın sorularına cevap vermiştir.

6. Ebu Hanzala- Tevhid Dersleri

Muhammed Aslan (http://www.antoloji.com/makale-tarikatlar-ve-sirk-siiri/)

ebu Maruf
30. December 2010, 10:00 AM
es-Selamun Aleykum
Değerli kardeşim Nakletmiş olduğunuz yazıdaki
Bunlar Nuh kavminin mabutlarıydı. İbn-i Abbas’ a göre; bu kişiler Nuh kavminde yaşayan Salih insanlardı. Onlar vefat edince şeytan Nuh kavmine “ölen Salihlerinizin resmini yapın, onlara baktıkça size Allah’ ı hatırlatsın” diye vesvese verdi. Nuh kavmi de o kişilerin resimlerini ve heykellerini yapıp, onları Allah’la aralarında elçiler gibi görmeye, bir süre sonrada Allah’ ı bırakıp putlara tapmaya başladılar.

Kısmındaki bu rivayetin kaynağı nedir acaba?
Zira bunun aksini belirten bir çok hadis vardır
Bunlardan bazıları şunlardır.
Resulullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuştur ki:

"Sizin en hayırlılarınız; görüldüklerinde (simasındaki nur, halindeki edep, üzerindeki ilahi heybet sebebiyle) Allah'ı hatırlatan kimselerdir." (ebu nuaym, Beyhaki,suyuti,...)

"İnsanlardan bazıları zikrullahın anahtarıdır.Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatır." (Taberi,ibnu ebid dünya)

Resulullah (a.s.)'a "Ya Resulullah! Allah'ın velileri kimleridir?" diye soruldu;

Efendimiz (a.s.) şöyle cevap verdi:

"Görüldüklerinde Allah'ı hatırlatan kimselerdir."

Diğer hadis-i şeriflerde ise şöyle buyrulmuştur:

Allah Teala buyurur ki:"Şüphesiz kullarımın içinde benim velilerim ve halk içinde seçtiğim dostlarım öylekimselerdir ki; zatım zikredilince onlar hatırlanır, onlar hatırlanınca da ben zikrolunurum." (Ebu nuaym;Ahmed,müsned;Taberi)

"Sizin hayırlılarınız; görülmesi size Allah'ı hatırlatan, konuşması ilminize bereket katan ve ameli ahirete rağbetinizi artıran kimselerdir." (Ebu yala;Suyuti;Münavi)

Allame Münavi (rah.) bu hadisin şerhinde Hakim et-Tirmizi'den şu nakli yapar:

"Kendilerine bakıldığında sana Allah'ı hatırlatan kimseler öyle kamillerdir ki; Onların üzerinde Allah tarafından verilmiş zahiri bir görüntü vardır. Allah 'ın celal nuru, kibriya heybeti, vakar ünsü onalrı kaplamiştır.Bu durumda onalar bakan kimse Allah'ı hatırlar.Çünkü onun üzerinde melekut alemin eser ve nurları vardır.Bunlar velilerin sıfatıdır.kalb, bu şeylerin ma'deni ve yerleştiği yerdir.Yüz, kalp olanı (bir şekilde) çekip dışa yansıtır.Kalpde Allah'ın marifet nuru ve ilahi emirlere itaat ziyası hakim olunca, bu nur yüze etki eder, dışa yansır.Sen böyle yüze bakınca, sana hayır ve takvayı hatırlatır.Bu da sende iyi hal ve ilme meyli artırır.Bunlar ise sıdk ve hakka sevkeder.Böylece sende istikamet oluşur.Kamil insanın yüzünde parlayan Allah'ın nuru (Hakk talibine ) Allah'ın celal ve cemalinin azametini hatırlatır.Böyle bir nuru görmek insanı nakıs (ve rezil) işlerden alıkoyar." (Münavi)

hiiic
30. December 2010, 10:05 AM
evet ni tekim benzer hadislerde,,,

Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
Müslim - İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1

Hadis: “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.”
Hanbel 5/243

Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.”
Nesei 7-8/14,Buhari 12/1883

Hadis: Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler ressamlardır.
Buhari-Tesavir, 89

ve kertenkele öldürme güvercin kanadı kesme gibi pekçok bilgi daha mevcut...

Nasıl olsa hiçbiri peygamberin ağzından çıkmadı, büyük bölümü hureyre uydurması geri kalanda muaviye denetiminde uydurma felan...

lütfen bunlar hadis demeyin! bunlar rivayettir,,, bunlara hadis demek hem peygambere hem dine hakarettir... Peygamberden günümüze ulaşan en sağlam ve vahy kaynaklı hadis kurandır,,,
Akıl sahipleri için (ama sadece akıl sahipleri için) bunda ibretler vardır.

hiiic
30. December 2010, 10:13 AM
zerre kadar beyini olan bir insan, zümer 3 ü okuyunca hakikati anlar,,,
Fedakar adam bunları toptan red etti, kafasına görede haids sıkalamaya başladı ama kendi bilir,, Onu Allaha havale ettik, tez zamanda cevabını alır inşallah..

ZÜMER 3
Dikkat et, halis din yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola iletmez.

ebu Maruf
30. December 2010, 10:25 AM
Arkadaşım vermiş olduğun makalede İbni Abbasın rivayeti var.Bunu sen nakletmişşin ben nakletmedim.
Velevki rivayetlere inanmıyorsunda neden inanmadığın bir makaleye referans oluyorsun doğrusu anlayamadım.
Hadisleri kabul edip etmemekte serbestsin.ALLLAH iman etmeyide etmemeyide özgür iradeye bırakmış.
Lakin inanılmayan şeyleri kaynak olarak verilmesi ne derece mantıklıdır bilemiyorum

hiiic
30. December 2010, 10:32 AM
kaynağını yazının hemen altında belirttim, yazıyı hazırlayan ben değilim..
hazırlayanla iletişime geçebilirsiniz..

***
İnternette googlede araştırısanız bu konuda bir takım verilere ulaşmanız mümkün. özür dilerim ben sizi yanlış anladım, kusura bakmayın.

ebu Maruf
30. December 2010, 10:41 AM
Arkadaşım neden sinirlendiğini anlayamadım.
Ben imanın şartları noktasında bir yorummu yaptım.
Konuyla alakalı bir mevzu geçerse görüşlerimi bildiririm.

Benim en son cevabınızdan anladığım.
Doğruluğunu araştırmadan nakletmiş olduğunuz bir yazı olduğudur.
Bu durumda sizde bu yazıda referans değilsiniz sanırım.

hiiic
30. December 2010, 10:52 AM
Hadisleri kabul edip etmemekte serbestsin.ALLLAH iman etmeyide etmemeyide özgür iradeye bırakmış.

bu lafınızı ben yanlış anlamış olabilirim,,, sanki ebu hureyre naklini red edince dinden çıkıyormuşsun gibi anladım, kusura bakma, ilk bakışta öyle gözüküyordu..

Velevki rivayetlere inanmıyorsunda neden inanmadığın bir makaleye referans oluyorsun doğrusu anlayamadım.
Rivayetler doğru nakilde olabilir yanlışta, bunu Allah bilir, ben doğru olsalar dahi dini hüküm olarak kabul etmiyorum çünkü yanlış olma ihtimali var, hiç çamurlu su içer misiniz? bilgide aklın gıdasıdır zehirleyebilir.

Nasılki peygamberimizin söylediği ancak günümüze ulaşmayan bir sürü hadis varsa ve onları dini hüküm olarak kullanmıyorsak bu hadislerinde bir hükmü otoritesi olmadığını düşünüyorum. Tek otorite Kurandır...

Eğer kaba çıkış yaptıysam tekrar özür dilerim.. Ben yazınızı farklı algıladım, affedin.

ebu Maruf
30. December 2010, 11:40 AM
Estağfirullah dostum kaba bir çıkış yok.Ben ilk makalede verilen rivayete nispeten soru sormuştum.
İnşaALLAH Hadislerin kabulu veya reddi konusundada ilgili başlık altında paylaşım yaparız teşekkürler başarılar dilerim. :))

hiiic
31. December 2010, 03:39 AM
İnşallah ama bir konuda anlaşaım,, o sözlerin hadis olduğundan emin misiniz? Bununla ilgili bir dayanağınız var mı? dayanağınızın papaz nerkonun savunduğu tevrattakinden daha mı sağlam.

Eğer vahye dayalı yada aydınlatıcı bir bilginiz yoksa bu uyduruk şeyleri hadis diye anarak peygambere olası iftira atmayı bırakalım, bu büyük günah ve vebal,,, bunlara rivayet diyelim... çünkü eğer peygamberimiz öyle bir söz söylememişse bunun vebali çok ağırdır. bu nedenle hadis dediğimiz uyduruk şeylerin gerçek adını kullanalım,,,, rivayet ve söylentiler olarak isimlendirelim...

Örnek olarak,,, bir söylentiye göre peygamberimiz kertenkele öldüreni çok sevmiş "afferim evladım kertenkeleyi ağzını kanatmadan bir vuruşta dışkısını çıkarana cennet 2 taham, 2 vuruşta çıkarana 3 taham,,, sadece görünce yan yatıp sol ayağını yıkayıp kaşınmadan 3 gün oruç tutana 2. bucuk öşür vardır" demiş... (Hiic bin zubeyrül el ahkam 2011 basım)

Ondan sonra rivayetler gerçek mi yoksa uydurmamı tartışırız, peygamberin hadisleri haktır gerçektir, onun hadisleri Kurandadır,.. yalanlayanlar doğruyu bulamaz,,,

saygılar

Miralay
31. December 2010, 09:21 AM
Örnek olarak,,, bir söylentiye göre peygamberimiz kertenkele öldüreni çok sevmiş "afferim evladım kertenkeleyi ağzını kanatmadan bir vuruşta dışkısını çıkarana cennet 2 taham, 2 vuruşta çıkarana 3 taham,,, sadece görünce yan yatıp sol ayağını yıkayıp kaşınmadan 3 gün oruç tutana 2. bucuk öşür vardır" demiş... (Hiic bin zubeyrül el ahkam 2011 basım)


Selam hiiiç kardeşim.

Bu yazınızdan dolayı az kaldı size kızacak,verip veriştirecektim. Lakin en sondaki parantez yüreğimi soğuttu. En azından parantez içi, bunun sizin hadisiniz olduğuna kanaat getirmemi sağladı. :)

Saygı,sevgi ve dualarımla
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
31. December 2010, 09:53 AM
Yok abi ben işi gücü bırakcam bende alim olacam :)
Sarıklı Ahmet dicekler banada, cübbeli ametin modası geçti, sarıklı amet geliyor...
Aman yarabbiii düşünmesi bile ağır geldi, cehennem fokur fokur kaynıyor, En doğrusunu Allah bilir ama bu hristiyan papazları ne yapcak çok merak ediyorum,,, aman yarabbiiii hurafe kaynaklara dalmaktan sana sığınırım. Kurandan başka yere dayanaıp vebale girmektende sana sığınırım....

Ben peygamberden böyle işittim böyle okudum,,,

En’âm 70
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felakete duçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. İnkar ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır.

ebu Maruf
31. December 2010, 10:05 AM
İnşallah ama bir konuda anlaşaım,, o sözlerin hadis olduğundan emin misiniz? Bununla ilgili bir dayanağınız var mı? dayanağınızın papaz nerkonun savunduğu tevrattakinden daha mı sağlam.

Ondan sonra rivayetler gerçek mi yoksa uydurmamı tartışırız, peygamberin hadisleri haktır gerçektir, onun hadisleri Kurandadır,.. yalanlayanlar doğruyu bulamaz,,,

saygılar

Değerli kardeşim İslamda ilim kaynağı temel olarak 3 ana konu vardır.
1-vahy
2-haber
3-akıl


Burda haber kaynaklarının irdelenmesi çok önemlidir.Bu sebebden dolayıda hadis ilmi ortaya çıkmıştır.
Bize ulaşan kitap halindeki hadis kitaplarının toparlanma yılları hicretin ilk asrıdır.
İmam ebu Hanifenin müsnedi yada İmam Malikin Muvattası.Bu kitaplar ve bunlardan sonraki hadis kitaplarında raviler belirtilirken.Şu şekilde ibareler vardır falanca bana okudu onada falanca okumuş oda falancadan duymuş gibi.
Yani ravilerin isimleri yanı sıra onların nakil ederken yazılı metinden okudukları yada ezberden söyledikleri arapça metinlerde geçer.
Yani bazılarının direk yazılı metinlerden nakledildiği geçer.
Ben kanaatimi belirteyim.ALLAH Rasulune s.a.v zaman olarak o kadar yakın dönemlere dayalı hadis kitaplarının toparlanması hatta bazılarının yazılı olarak nakli vede hadis ilmindeki ravilerinin sıhatindeki aşırı titizlikler.Şahsım adına Hadis Kitaplarındaki rivayetlerin reddedilmemesi gerekliliğini.Zira Ayetler gereği müslümanlar hakkında hüsnü zanında oluşması gibi faktörlerle birlikte kaynak olarak kabulu noktasında incelenmesi gerekliliğini getiriyor.
Tabiki fitne katmak isteyen insanlar olmuş olabilir.
Bunlarıda Kuran ile uyumu yada diğer hadis rivayetlerle uyumu noktasında ele alınmalıdır.
Hadis ilmi sadece nakilden ibarettir.Metni değerlendirmez.
Ravi zincirinin sağlamlığına göre nakil yapılır.
Yani Muhaddisin kanaatınca.
Fıkıh ise farklıdır.Metni değerlendirir.
Hadisler arasındaki tearuzları yada Rivayetlerin Ayetler arasındaki tearuzları incelenerek ictihad edilir.
Ben bir hadisin Kuranın genel söylevine ters düşmemesi durumunda kabulunu savunurum.
Zira Müslümanları yalan sözlemez olarak kabul ederim.
Heleki allame tarafından nakil ve referans olarak verilmişse hiç düşünmem.
Lakin tearüzlarda kanaatımı kullanırım.
Yukarıda benim verdiğim rivayetlerin hadis olduğuna emin olup olmadığımı sormuşşun.
İşte yukarıdaki açıklamalarım ışığında benim kanaatim bunların hadis olduğu noktasındadır.

selametle

hiiic
31. December 2010, 10:15 AM
“Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.”
İbn-i Kesir Tefsiri 2/29 68/1’in açıklamaları


evt çok mantıklı...
Bu rivayetörlerden korkulur.

Peygamberin öz torunu Hasan yada Hüseyinden rivayet hiç hadis vermı elinizde?
1 tane abdest uydurması var haklarında onunda rivayetörü farklı sanırım. siz buhariden felan bulabilir misiniz böyle birşey? çok merak ediyorum, peygamberin sözlerini en iyi torunları (namaz kılarken omuzlarındaydı hani) bilmesi gerekir... mutlaka onlara öğüt nasihat vermiştir... var mı duyumunuz?

hiiic
31. December 2010, 10:24 AM
Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya
Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak:
Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!
Yerin altında öküz var, onun altında balık;
Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,
Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?
Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!
Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil
Kim inanmazsa kızıl kafir olur böylece bil.

Mehmet Akif Ersoy'un Hadisi
(Safahat)

ebu Maruf
31. December 2010, 11:17 AM
Ne demek istiyorsunuz rivayetlerin tamamı uydurmamıdır yani?

hiiic
31. December 2010, 11:24 AM
Ne demek istiyorsunuz rivayetlerin tamamı gerçek olsa bile dini hüküm olabilir mi?

O halde süt içmenin hükmünü bana bulunda bildirin, merak ettim, sünnetteki gibi süt içmek istiyorum... varsa çay demlemeyide söyleyin,, sünnet yapcam...

Biz din diyoruz, dini hüküm, karar, vahiy ve bir lütuf olarak sadece öğüt alabileceklere yararı olan ayet (kesin bilgi) lerden bahsediyoruz.. dini oyuncak edinenlerde var. Bu iş çok ciddi..

hiiic
31. December 2010, 11:29 AM
Nebiye atf ile binlerce herze uydurdun.
Yıktın da din-i mübini yeni bir din kurdun.

Mehmet Akif Ersoy
(Safahat)

ebu Maruf
31. December 2010, 11:30 AM
Ne demek istiyorsunuz rivayetlerin tamamı gerçek olsa bile dini hüküm olabilir mi?

O halde süt içmenin hükmünü bana bulunda bildirin, merak ettim, sünnetteki gibi süt içmek istiyorum... varsa çay demlemeyide söyleyin,, sünnet yapcam...

Biz din diyoruz, dini hüküm, karar, vahiy ve bir lütuf olarak sadece öğüt alabileceklere yararı olan ayet (kesin bilgi) lerden bahsediyoruz.. dini oyuncak edinenlerde var. Bu iş çok ciddi..

Rivayetler gerçek ise yani ALLAH Rasulu söylemiş ise ve hüküm vermiş ise hüküm verip veremeyeceğini sizden dahamı az biliyor yani vermesi yasak ise vermez değil ise verir.
Yani Kuran ayetlerini biz daha iyi anlıyoruz ALLAH Rasulu ne anlarki mi demek istiyorsunuz.
Biraz mantıklı olalım rivayetler gerçek ise ALLAH da c.c H.z Muhammed i s.a.v değilde seni veya beni rasul olarak seçseydi o zaman irdelenebilirdi.
Madem ALLAH Rasulu hata edecek di
ni anlamayacak hüküm verip veremeyeceğini anlayamayacak bu duruımda haşa sümme haşa sümme kella haşa ALLAHU TEALA aptalmı kendisine güvenilmeyecek birisini Rasulu yapsın

Miralay
31. December 2010, 11:31 AM
Selam

Öncelikle yorumlarınız için çok teşekkür ederim. İnanın ki, her birinizin yazdığı yazılardan azami istifade ediyor,tabiri caizse kıssadan hisse alıyorum. Zira bu karşınızdaki fakir ve gafil insan ne alimdir, ne de zalimdir (inşaAllahü teala). Sadece Kur'anı,Rabbulalemin'in emir,yasak ve muradını en isabetli şekilde öğrenmeye talip bir müslümanım.

Ben acizane sizlere birşey önereceğim. Bir de olaylara düz mantıkla bakalım. Hani hep diyoruz ya, "hadisler,kıyas,icma olmadan Kur'anı anlayamayız." diye.
Her zaman dediğim gibi, bizler her zaman küçük yaştan beri bizlere anlatılan,ilmihaller ve namaz hocaları ile dinimizi bulduk bu zamana kadar. Bu kitapların açıklamasını Kur'anda aradık. Bulamayınca,"bakın,gördünüz mü? Bu yardımcı diğer kitaplar vede alimler olmadan Kur'an anlaşılmaz" dedik durmadan.

Pekala hiç denedik mi? Bütün önyargı ve önbilgileri bir tarafa bırakarak,Kur'anı okuyup,incelemeyi... Acaba bu önyargı ve önbilgilerimiz olmasaydı, yine Kur'ana "anlaşılmaz, her şeyi anlatmaz,özettir" diyecek miydik? Veya "sübhanAllah! Rabbulaemin yüce kitabında hiçbirşeyi eksik bırakmamış" mı diyecektik?

Buyrunuz muhakemenizi bir de bu minvalde yapınız.

Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
31. December 2010, 11:43 AM
Ebu,,, peygamberimiz hata yapmıştır,,, Allah ona hata yaptın düzelt diye vahiy göndermiştir.. Bakın Kurandan dahi haberiniz yok, sözlerinizle insanları bari dinden çıkarmayın... Peygamberin pek çok hata yaptığı ama Allahın "düzelt kendini" dediği ve doğruyu indirdiği ayetler var...

En basiti savaşta esir alma konusudur... Peygamber hadis söylemiş ama Allah o hadisi tenkit etmiş ve peygambere yakışmayan bir hareket olduğunu söylemişti..

Ama bu saatten sonra artık kesin olarak anladımki sizin kurandan da haberiniz yok... Ben sizi daha bilgili olarak düşünmüştüm ilk etapta kaynak felan sorunca... neyse ben bundan sonra daha konuşmaya gerek olduğunu sanmıyorum,,, kıvırılabilecek tüm kapılarınız kapanmıştır,, artık eski batıl inancınızdan tutunabileceğiniz hiç bir deliliniz kalmadı,,, bende bir zamanlar sizin düştüğünüz çıkmaza düştüm... şimdi bir kenara çekilip daha iyi düşünme zamanı,,,

Acaba sözde islamı yada dini mi savunuyorsunuz??? yoksa kendinizi mi???
adaletli, doğru kararı vermek hakikaten çok zor,,,

hiiic
31. December 2010, 11:48 AM
birde yanlış anlaşılmasın,,, peygamberin hatalarının iyi niyetten dolayı olduğuna inanıyorum. Çünkü o günah ve kusurları affedilecek. Yani o hata yaptı diyince akılda kötü zan kalmasın,,, sadece dini hükmü kendi kafasından koyamaz demek istiyorum..

zaten onlarla (siz desem alınacaksınız, onlar diyorum) bizim en büyük farkımız budur,,,

Biz Kuranı Allah indirdi deriz,,, onlar peygamber getirdi diyorsunuz..
Aralarında fark var,,, eğer farkı anlayamazsanız, hadis rivayet sohbet şeyh lafı hepsi kuranla bir hatta daha derğerli gözükür.. Allah hidayet verene kadar...

ebu Maruf
31. December 2010, 12:16 PM
birde yanlış anlaşılmasın,,, peygamberin hatalarının iyi niyetten dolayı olduğuna inanıyorum. Çünkü o günah ve kusurları affedilecek. Yani o hata yaptı diyince akılda kötü zan kalmasın,,, sadece dini hükmü kendi kafasından koyamaz demek istiyorum..

zaten onlarla (siz desem alınacaksınız, onlar diyorum) bizim en büyük farkımız budur,,,

Biz Kuranı Allah indirdi deriz,,, onlar peygamber getirdi diyorsunuz..
Aralarında fark var,,, eğer farkı anlayamazsanız, hadis rivayet sohbet şeyh lafı hepsi kuranla bir hatta daha derğerli gözükür.. Allah hidayet verene kadar...


Öncelikle Peygamberin hatasını ALLAHU Tealanın düzelttiği söylediniz.
Bu durumda düzeltilmemiş bir mesele varsa o hata değildir.
Biz peygamberlerin korunduğunu bildiriyoruz.
Ayrıca Perygamberin hüküm bazında sizin anladığınız gibi hata yapma ihtimali var ise.Ne olacak ben onu bırakıp sizin yada bir başkasının hata yapmayacağını var sayıp sizin görüşlerinizlemi hareket edeceğim.
ALLAHU Teala hata yapıp dine zarar verecek bir elçisine uyun dermi?

Âl-i İmrân 31
(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Âl-i İmrân 32
De ki: Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.

Bunun gibi yüzlerce ayeti çöpemi atacağız sizin anladığınız manada hata eden bir peygamber olduğunda.

hiiic
31. December 2010, 12:28 PM
o ayetlerdeki peygambere uyun ifadesi, peygamberin getirdiği vahye uyun demektir..

diğer konularda peygamber kendi öz sözü için hata yapıp yanılabileceğini söyemiştir,, bir savaşta su kuyusunun tutulması olayını biliyor musunuz? yada daha önce konuyla ilgili hadislere bakınız...

DELİL;

Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11

Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33

Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332

Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye,
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403

Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20

Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”
Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152

Peygamber’imiz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “ Aksine o bir görüş ve harp hilesidir.” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler.” dedi. Peygamber’imiz: “Doğru söyledin.” dedi ve onun söylediğini yaptı.
İbni Hişam, es Sireh c.1 sf.620/ Taberi-et Tarih c.2 sf.144

Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.
El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179

“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”
Nehcül Belağa sayfa 55
HALİFELER

Ebubekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı, aranızda onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt

Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden dolayı Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.
Tahzırul Havas 10b.

Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi.
Buhari K. Fezailul Kuran 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31
Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmizi K. Fiten 43

İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.”
İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil ilm 1/63-68

Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.
Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması s. 27

Hz. Ali minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yoketsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”
bn Abdülberr, Camiul Beyanil İlm

Birgün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış.” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de, sizden sonrakilerin haberleri de, aranızdakilerin hükmü de ondadır. O gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. O’nu terkeden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu O’ndan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür.

O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”
Sünen-i Tırmizi/Darimi

***

şimdi siz bu hadisleri çöpe atmış olmaz mısınız??

ama ben bunun peşine ne soracağınızıda biliyorum artık,,,hep aynı yerde döndüğümüz için diceksiniz ki hadisleri neden delil gösteriyorsun hani inanmıyordun hani bilmem ne bööö felan..

eğer yukarıdaki hadisler doğruysa lütfen onlara uyunuz
hayır yukarıdaki hadisler hatalıysa, demekki hadislerde hata olayı vardır bu sebeple bilmediğiniz otu yemeyiniz.

en iyisi Kurana uyunuz... zaten en iyiside odur..

dipsiz bir kuyu gibi bitmez bu işin sonu yok,, gerçekten Allahın hidayet vermediğine karşı kul çok aciz bunada aynel yakin iman ettim

ebu Maruf
31. December 2010, 12:47 PM
Hadîslerin yazılmasına ruhsat veren, yazıldığını gösteren rivâyetlere gelince, bunlar da çoktur Bunlardan biri, yazdığı hadîsler, kitap halinde sonraki nesillere intikal eden Abdullah İbnu Amr (radıyallahu anh)´a aittir Der ki:
Hadîslerin Yazılmasına İzin Veren Rivayetler
"Ben Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den işittiğim şeyleri ezberlemek arzusuyla yazıyordum Kureyş beni menederek: "Sen Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan her duyduğunu yazıyorsun, halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir insandır, öfke ve rıza, her iki hâlde de konuşur" dediler Bunun üzerine yazmaktan vazgeçtim Ancak durumu da Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e arzettim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) parmağıyla mübârek ağızlarına işâret buyurarak:

"Yaz, dedi Nefsimi elinde tutan Allah´a kasem ederim, buradan haktan başka bir şey çıkmaz"

Abdullah İbnu Amr, (radıyallahu anh)´ın sistemli şekilde hadîs yazdığını te´yid eden bir rivâyet Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)´ye aittir ve üstelik Buhâri´de kaydedilmiş bulunmaktadır Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) şöyle buyurur: "Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den çok hadîs (bilmede) Abdullah İbnu Amr hâriç, bana yetişen yoktur O, beni geçer, zira o yazardı, ben ise yazmazdım"

Hadîslerin yazılması hususunda ruhsat ifade eden rivâyetler bundan ibâret değildir Hâfızasından şikâyet edenlere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın: "Sağ elinizi yardıma çağırın", "İlmi yazı ile bağlayın" gibi tavsiyeleri, bazı konuşmaların yazılı metnini isteyenlere yazılı verilmesi, hepsi de hadîsten ibâret olan -uzunluğu birkaç satırdan bir kaç sayfaya ulaşan- ve sayısı 300´ü bulan pek çok "mektup (yani yazılı vesika)" ların varlığı Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, hadîslerin yazılması hususundaki ruhsatına yeterli delillerdir[30] Sadece mektuplar değerlendirilse bile Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Kur´ân´dan başka bir şeyin yazılmasına sistematik, ısrarlı bir muhalefette bulunmadığı, tam tersine, medenî hayatta yazının geniş çapta kullanılmasına büyük ehemmiyet verdiği anlaşılır [31]


[30] Hadîslerin yazılmasıyla ilgili hadîsler için bkz 7734-7740 numaralı hadîsler (İbrahim Canan)

[31] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/27-28



Bu durumda yazılmamasını rivayet eden şahıs hem hadislerin naklinin yasak olduğunu belirtip hemde naklederek yalancılık yapıyor yada bu olay Kuranın muhafazası için önceden yasaklanmış sonradan serbest bırakılmıştır.
NAkleden kişiyi şahsen tanımadığımıza göre onun yalancı olduğunu belirtmemiz doğru olmaz zira ulema mümin olarak kabul edip şahitliğine mutmain olmuş.
O halde ikinci ihtimal söz konusu.
Eğer yalancı birisi ise zaten sözüne güvenilmez buda rivayetin şüpheli olduğunu gösterir.

hiiic
31. December 2010, 01:30 PM
peygamberiniz buhariyle hayatta başarılar,, kitabınız sahihi buhari, mülim, başka kimler var?
bir sürü kitabınız var sizin, vatikandakiler gibi,, başarılar diliyorum arkadaşım,, yolunuz açık olsun...

Keşke aklınızı kullanabilseydiniz ama önünüze set çekili göremezsiniz artık... Keşke Kuranın üstünlğünü kabul etseydinizde bu diğer kitaplarınızdan aklansaydınız.. neyse bana düşmez, Allah sana daha yakın.. arınmanda beni ilgilendirmez ahiretinde,, ben kendi derdimdeyim.

hiiic
31. December 2010, 01:55 PM
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır." (Müslim, Selam 147 (2240); Metin Müslim'den alınmadır. Ebu davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizî, Ahkâm 1, (1482). Bazı Tirmizî tertibinde Sayd bölümünde 13. babta.)

Pek saygı değer din (islam değil) mensupları, pek yakında kertenkele satışlarımız başlayacaktır.. kabe etrafında klosu 800 tlden kertenkele satacağız,, bir vuruşta öldürmek isteyenler için önceden yaralanmış ve tek vuruşluk canı kalmış kertenkeleler mevcuttur,,, kataloğumuzu isteyiniz...

Hureyreye hureyrelemece nakliyat gıda ltd şirketi.
Dini bizimle yaşayın,,, hadis lerle mutlu bir sapıklığa giden yolda hizmetinizdeyiz. :)

Allahım yarabbim yaaaa, sen sabır ver,,, bide üsteliyorlar, alın işte sapıksınız sapık...
din diye bi saçmalığa tutulmuşsunuz, haberleri olmadan dinden de çıkıyorlar...
türlü misallerle anlattık ama yok hala nato kafa nato mermer... ha odunu al konuş (odun bi süre sonra ağlar secdeye kapanır) bunlarda tık yok yine aynı yine aynı... anlamadım ki ben bu işten, bizde bi zamanlar hadisciydik benden çokda hadis okumamış olun gene... ömrümü harcadım tekke kapılarından hadis öğrencem diye,, allahım bu kadar düşüncesiz olunmaz ki... mantıklı bir açıklamayı dahi çürütmek için anca kuru gürültü,, yazık...

ebu Maruf
31. December 2010, 03:38 PM
peygamberiniz buhariyle hayatta başarılar,, kitabınız sahihi buhari, mülim, başka kimler var?
bir sürü kitabınız var sizin, vatikandakiler gibi,, başarılar diliyorum arkadaşım,, yolunuz açık olsun...

Keşke aklınızı kullanabilseydiniz ama önünüze set çekili göremezsiniz artık... Keşke Kuranın üstünlğünü kabul etseydinizde bu diğer kitaplarınızdan aklansaydınız.. neyse bana düşmez, Allah sana daha yakın.. arınmanda beni ilgilendirmez ahiretinde,, ben kendi derdimdeyim.
Bende peygamberin yaşar nuriyle sana başarılar dilyemem zira yaşar nuriyle başarıya ulaşacağınızı zannetmem :)))))
Sende onun saçma sapan meallerini Kuranmış gibi kabullenip kendini avut
Fakat herşeye rağmen Rabbim hidayet nasip etsin diye dua ediyorum

Miralay
31. December 2010, 03:46 PM
Kardeşler Buhariyle,Yaşar Nuriyle falan işimiz yok bizim.
Bizim işimiz Cenabı Allah'ladır. O ne derse odur. Bu zevatın yazdığı çizdiği kendilerini bağlar. Dinde hüküm verme yetkisi Allah'a aitse, bırakın onun kelamına kulak verelim. Başkaları ıvır zıvırdır. Şahıs odaklı değil, Allah odaklı olalım lütfen.
Birbirimizi kırmadan fikir beyan edersek, daha çok istifadede bulunabiliriz.

hiiic
31. December 2010, 04:44 PM
ağzımdan yaşar nuri kelimesi bile çıkmadı,,, okuduğumuz yazdığımız mealler hep ortak görüşler,,,eksikleri olabilir ama muhkemleri anlasam yetiyor,,, ama sen gün boyu buhariden yazı taşıyorsun.. birde bu attığın yalanın vebali sende,,,


kertenkele var ister misin? çocukla gönderim 2 torba

FEDAKARADAM
31. December 2010, 11:54 PM
Kimler CENNET’E girecektir
İbrahim Buğalı

KARDELEN DERGİSİ;SAYI 66, KASIM/ARALIK-2010

Sûre-i Ali İmran ayet 133: "Ve rabbinizden bir mağfirete ve eni gökler ile yer genişliğinde olan bir cennete koşunuz ki, muttakiler için hazırlanmıştır."

Bütün mahlûkatı hiç yoktan yaratan Allahü Teâlâ, dünyanın ve âhiretin saadetini emirlerine itaat etmeye bağlamıştır. Elbette cennete imanı olanlar, cehenneme de imanı olmayanlar girecektir. Sekiz cennet ve yedi cehennem el'an mevcuttur. Cennete kimler girecektir, onların vasıflarını açıklamaya çalışacağız.

Sûre-i Bakara ayet 38-39: "Dedik ki, O cennetten hepiniz aşağıya ininiz. Eğer benim tarafımdan size bir hidayet gelir de (bir peygamber, bir kitap-şeriat) her kim hidayetime tâbi olursa artık onlar için bir korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaklar."

"Ve o kimseler ki kâfir olurlar ve bizim ayetlerimizi tekzip ettiler, onlar ateş sahipleridir, onlar o ateşte (cehennemde) ebediyen kalıcıdırlar."

İşte bu mübarek ayetlerdeki hitap, ilk insan ve ilk peygamber Âdem Aleyhisselâmı, Havva validemize ve onların nesillerinden gelecek evlâtlarına ve onları iğfale çalışan şeytanadır. Beşeriyet için, selâmet ve saadete vesile olacak yol gösterilmektedir. Yüz yirmi dört veya iki yüz yirmi dört bin peygamber, kendilerine gönderilen şeriatları ümmetlerine tebliğ edip bu vazifeyi yerine getirmişlerdir. Son olarak da Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem bu ilâhî tebliği yerine getirmiştir. Meâlini aşağıya aldığımız ayet-i celile bu gerçeği kesin olarak bildirmektedir.

Bu sebepten, insanlar uyanmalı, önlerinde sonsuz olarak cehennem azabı olduğunu düşünerek, kendilerini ebedî felâkete götürecek işlerden sakınıp, Allah'ın hidayet yolunu gösteren kitabına sarılmalıdır. Kurtuluş için başka çare yoktur.

Sûre-i Şûra ayet 7: "Ve işte sana böyle Arabî bir Kur'ân vahy ettik ki, Ümmülkurayi (Mekke-i Mükerreme ahalisini) ve onun çevresinde bulunanları (bütün milletleri) korkutasın ve kendinde şüphe olmayan o kıyamet gününden de korkutasın. (İşte o gün) Bir fırka, cennettedir ve bir fırka da cehennemdedir."

Bu ayet-i celile, bütün dünyadaki insanlara hitap etmektedir. Kim olursa olsun, hangi memlekette bulunursa bulunsun ve hangi lisanı konuşursa konuşsun, eğer dünyadan âhirete imansız giderse, onun ebediyen cehennemde kalacağı muhakkaktır. İmanlı olduktan sonra, hangi lisanı konuşursa konuşsun, etnik köken, insanların beraber yaşamalarına ve cennete gitmelerine engel değildir. İmansız olursa, isterse en yakın akrabası olsun, bunları beraber yaşatmak mümkün değildir. Meselâ: "Ebû Leheb peygamberimizin amcası ve "Tebbet" Sûresinin muhatabı oldu. Selmani Fârisi ve Süheyli Rûmî ise, en yakini idi. Birisi İranlı, diğeri Rum diyarındandı. Bir kimse bunu kabul etmemekle, bu gerçeği değiştirecek değildir. Bunun haricinde gideceği bir yer de yoktur. Bu sonsuz yolculuğa her gün binlerce insan çıkmıyor mu? Gafletin bu kadarına ne demeli?

"Yukarıda meâlini vermeye çalıştığımız Sûre-i Bakara ayet 38-39'da, Cenâb-ı Hakk, ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem Aleyhisselam'a ve nesline hitap ettiği muhakkaktır. Sûre-i Şûra ayet 7'de, Peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e ve onun ümmetine hitap ettiği açık olarak görülmektedir. İşte her peygamberin getirdiği din İslâm Dini'dir. Peygamberler arasında hiçbir ihtilâf yoktur. Sadece yaşadıkları zamanlar ayrıdır. İnsanlar yaşadıkları devirde, kendilerine gönderilen peygambere ve getirdiği şeriata tâbi' olmak mecburiyetindedirler."

İnsan, İmanı sayesinde sonsuz cennet nimetlerine nail olur. İmanı olmayan elbette cennete giremez. Fakat bu büyük nimet nasıl elde edilir ve kimlerin sinesinde bulunur? Elbette iman, Kur'ân-ı Kerim'e ve O'nu tebliğ ve tatbik eden Peygamber'e (Sallallahü Aleyhi ve Selleme) tabi' olmakla olur. Yani İslâm Dinine, zerresinde şüpheye düşmeden inanıp teslim olmaya ve gücünün yettiği kadar da yerine getirmeye bağlıdır. Bu gerçeği kısa ve net olarak aşağıda açıklamaya çalışacağız. Biiznillâhi Teâlâ.

Kur'an-ı Kerim'in yüksek hükümleri iki kısımdır:

1-İ'tikadî kısım; yani kalbin tasdikine, rızasına, beğenmesine ve sevmesine müteallik hükümlerdir. Bunlara i'tikad hükümleri denir ve bunlardan kıl kadar inhiraf (ayrılmak) sadece küfürdür, ebedî azabı muciptir. Bu cihet kalbin işi olduğundan kimsenin ona müdahale ve nüfuzuna mahal yoktur.

Bu nevi hükümlerden kıl ucu kadar uzaklaşmak onlar üzerinde tereddüt ve kararsızlık, onlara karşı inkâr ve istihkâr (hakir görmek), istihfaf (hafife almak) ve istihza (eğlenceye almak), onları sevmemek, beğenmemek, zaman ve mekâna tatbik imkânından mahrum saymak, ebediyen mahvolmayı gerektirir. Bu suretle en küçük bir tereddüt ve rızasızlık gösterenler tamamen küfre girerler ve İslamlık izhar edip Kur'ân okusalar, namaz kılsalar, oruç tutsalar, zekât verseler, hacca gitseler de gene kâfir kalırlar. (Es-Seyyid Abdülhakim)

2- Kur'ân-ı Kerim'in ikinci kısmı; fıkıh hükümleridir ki, İbadât ve Muamelât'a dairdir. Bu hükümlerin de seve seve yerine getirilmesi gerekir. Kabullenmemek ise küfürdür.

Sûrei Nisa ayet 63: "Hayır (onların iman iddiaları doğru değil,) Rabbine andolsun ki onlar, aralarında seni hakem tayin etmedikçe (senin verdiğin hükme rıza göstermedikçe) sonra da (senin) hükmedeceğin şeyden dolayı (itaat ve inkıyad gösterip) nefislerinde bir sıkıntı (bir iztırab, bir rızasızlık) bulmadıkça ve tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar."

Çünkü Resûlüllah'ın hükmüne rıza göstermemek, Allah'ın dinini-hükmünü inkâr etmek cahilane bir hareket olup imanı götürmektedir.

Zamanımızdaki bu gibi kişilerin hallerini, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî Hazretleri de "Camii'l- Mütûn" isimli eserinde çok açık bir şekilde şöyle beyan buyuruyor: "Bir kimse, iman, küfür, hidâyet, sapıklık ve ilhâd (hak mezheblerden ayrılma) bunları bilmezse, adet-i vech üzere bu kişinin lisanından Kelime-i Tevhid söylemesi "icmalen" (tüm olarak) iman sayılır. Fakat bu inanış, bilerek tafsilâtlı ve tahkik ederek (kesin olarak) olmamıştır. Ve yine bu kişi bazen de küfür kelimesini söyler, bozuk bir inanışı ve kötü bir düşünceyi taklit eder (benimser). Böylece "mürted" (dinden çıkma) olma bataklığına yuvarlanmış olur."

"Bu gibi kimseler, şu hal üzere dünyada bin sene yaşasalar ve namaz, oruç, hac ve sair ibadetleri yerine getirseler, gidecekleri yer ebediyen cehennem olur. Bunları hiç bir kimse de cehennemden kurtaramaz. Bilhassa bu kötü zamanda (kitabın yazıldığı tarih takriben yüz sene öncedir.) Bir kimsenin, Kelime-i Şahadet söylemesi de küfrü kaldırmaz. Bu inançsızlığını gidermediği müddetçe, yani kuru söz bir şey ifade etmez." Bu günkü halimiz nicedir? El-Iyâzübillah. (Mezkûr eser sahife 3 ve 37)

Es-Seyyid Abdülhakim Arvasî Hazret'leri İstanbul'a teşriflerinde, bütün Tekkelerin bozulmuş olup Gümüşhanevî Tekkesi'nin ise gayet mazbut olduğunu beyan buyurmuşlardır. Ahmet Ziyaüddin Efendi Hazretleri'nin bir kısım müritleri, vefatından sonra, Es-Seyyid Abdülhakim Efendi Hazretlerine gelmişlerdir. Burada Şâir "Fuzuli'nin" bir beyti hatıra gelmektedir:

"Adalet tınetinin tarzını ol Pâk-i tenden sor.

Nübüvvet Hırkasının zevkini Veysel Karan'dan sor."

Sûre-i Naziât ayet, 37-38-39-40-41: "İşte (dünyada iken) azıp da (âhireti unutarak) dünya hayatını tercih edenin varacağı yer şüphesiz cehennemdir. Ama kim rabbinin azametinden korkup ta (âhirette rabbinin huzurunda hesap vereceğini düşünerek) kendini kötülüklerden ve nefsini heva dan (arzu ve isteklerinden) muhafaza eden kimsenin yeri, yani makamı da cennettir."

Hayret edilir ki, bazı kimseler, dünya hayatına çok düşkün olurlar, âhiret hayatını hiç düşünmek istemezler. Ölüm hali yaklaşınca cehennem kendilerine gösterilir azabı müşahede ederler, o anda iman etmek isterler fakat kabul olunmaz. (Hali yeisde-ölürken) kâfirin imanı sahih değildir. Fakat Müslüman tövbe ederse makbuldür.

Hadis-i Şerif: "Şu üç şey kendisinde bulunan bir kimse, imanın tadını bulur. Bunlardan mahrum olan, imanın lezzetini tadamaz.

1-Allah ve Resûlü'nün sevgisini-emirlerini her şeyden daha üstün tutmak.

2-Sevdiğini yalnız Allah için sevmek, sevmediğini Allah için sevmemek (başka gaye ve menfaat gözetmemek).

3-İslâm olduktan sonra tekrar küfre girmek, ateşe girmek gibi kendisine çirkin gelmek. (Buhâri)

Hadis-i şerif. "Sizden herhangi bir kimsenin kalbine iman girmiş olmaz (imanı sahih olmaz). Hattâ bütün arzu ve istekleri, benim getirdiğim dine tâbi' olmadıkça."

Bu sebepten, Şer-î Şerife itiraz, muhalefet asla câiz olamaz. İnsanın arzu ve istekleri sadece ve sadece, Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e tâbi' olmak ve hiçbir hususta muhalif olmamak şartıyla İman muhafaza edilmiş olur. Bu hususta kıl ucu kadar muhalefet imandan bir eser bırakmaz.

Keza Mürşid-i Kâmile dahi muhalefet câiz olamaz. Zira hidayet ile nefsânî istekler, hak ile batıl bir yerde bulunamaz. İşte bu sebepten Tasavvuf büyükleri, bu teslimiyeti, cenazenin gassâle (cenaze yıkayana) teslimiyeti gibi olacaktır diye ta'rif buyurmuşlardır. Yani hiçbir hususta itiraz ve muhalefet olmaması gerekir ki, lâyığı ile inanıp istifade edilebilsin.

Aynı zamanda bu izahatta, Ehl-i İmanı, kefere ve fecere tâifesiyle beraber olmaktan ve onların arasında bulunmaktan sakındırmak vardır. Çünkü kötü arkadaş sonunda insanı kendisine benzetir ve doğru yoldan çıkarır.

Hadis-i Şerif: "Bir kimse benim sünnetimi terk ederse (benim yolumdan ayrılırsa), şefaatim ona haram olur."

Hadis-i Şerif: "Bir kimse benim sünnetimi muhafaza ederse (gösterdiğim yoldan giderse), Cenâb-ı Hakk, o kimseye dört haslet ihsan eder: İyi kimseler kendisini sever, kefere ve fecere kalbine korku düşer ve ondan korkarlar, rızkı çoğalır ve dinde kendisine itimat edilir, herkes ona saygı duyar."

Hadis-i Şerif: "İleride insanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, Sünnetim unutulur ve bid'atlar ihdas edilir. Sünnetime-Dinime tabi' olanlar yalnız kalır, insanların bid'atlarına uyanlar, kendilerine elli ve daha fazla arkadaş bulurlar. Mü'minler benim Sünnetimi-Dinimi muhafaza ederler, tıpkı avuç içerisinde ateş tutar gibi dini vecibelerini yerine getirirler. Bunlara yüz şehîd ücreti verilir"

Bir misal ile bunu izaha çalışalım: "Bu gün bir aile reisi, farz olan setr-i avret hususunda, İslâm'ın emrettiği şekilde hanımını, çocuklarını ve torunlarını evinde, sokakta mektepte ve her türlü kamu alanlarında giyinme ve yaşatma gücüne sahip midir? Bunu yapabilecek kaç aile vardır? Bu vazifeyi yerine getirmek avuç içerisinde ateş tutmak kadar güç değil mi? (Din garip gelmiştir ve garip gidecektir. Gariplere müjdeler olsun.)" Hadis-i Şerif meâli.

İşte yukarıya meallerini aldığımız Ayet-i Celileler ve Hadis-i Şerifler ve diğer izahatlar açık olarak gösteriyor ki, Peygamber Sallallahü Aleyhi ve Sellem'e ve O'nun getirdiği tatbik ve tebliğ ettiği İslam Dini'ne muhalefet, ebedi azabı mucip olduğu muhakkaktır. İslâm'dan başka bir sistem arayan, elbette ebedî olarak hüsranda kalacaktır. Bin dört yüz küsur senedir, bu yoldan yürüyen Müslümanlar, önce dünya saadetini elde etmişlerdir. Demek ki, dünya ve âhiret saadeti İslâm'a bağlıdır. Elbette sonsuz hayatta onların olacaktır.

Yavuz Selim Cennet Mekân Hazretleri, bu gerçekleri inkâr eden ve Müslümanlar arasında fitneler çıkaran Rafizî Şah İsmail'e gönderdiği Notada, İslâm'ın haricinde gidecek yol olmadığını bildirmiş ve dünyaya ilân etmiştir (rahmetüllahi aleyh). Bu Nota, 942 de Vatikan'da bir müzede bulunmuştur:

"Zındıklığı İlhâd ile izdivaç ve imtizaç ettirdiğinize, (Küfür ile mezhebsizliği birbirine eş tutup karıştırdığınıza) fitneler çıkardığınıza, Ebu Bekir, Ömer ve Osman Radıyallahü Anhüm Hazaratına sebb ü la'net ettiğinize dair katlinize fetva verilmiştir. Kılıçtan evvel İslâmiyeti teklif, Şeriat icabatındandır. Zira Nusus-ı Kur'âniye zevâhire mahmuldür. Ehl-i Batının iddia etmiş olduğu mana küfür ve ilhaddan başka bir şey değildir. Kur'ân Amirdir. Kur'ân Zacirdir. Tarik-ı Meslukdur ve Mes'el-i Madrubdur. Şer-i Şerif'in gösterdiği yollardan maada başka tarık yoktur. Tam bir samimiyetle Tevbe ve İstiğfar ediniz. Yok diyecek olursanız, ordularımızın ayakları altında ezileceksiniz."

OSMANLI AHLÂKI

Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri, Mısır'ın fethi için yola çıkmıştı. Ordu saatlerce bağlık ve bahçelerden geçti. Her taraf meyvelikti. Tam Gebze'ye gelindiği zaman orduya mola verildi. Yavuz Selim Han, yeniçeri ağasına: "Canım bir elma istedi, bana elma bul." dedi. Yeniçeri ağası elma aradı, bulamadı. Padişaha gelerek, "Padişahım bir tek elma bile bulamadım." deyince; "Padişahımız hastalanmıştır. Hastalığının iyileşmesi elma yemesine bağlıdır. Kimde bir tane elma var ise mükâfatlandırılacaktır, diye ilan verin." dedi. Hiçbir asker elma getiremeyince, Yavuz Sultan Selim Han: "Eğer bir askerimin üstünde halkın bahçelerinden koparılmış bir tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim." dedi.

Bunu ordumun ahlâkını tecrübe için yaptım. Çünkü zafer yalnız keskin kılıçla değil, yüksek ahlâkla kazanılır. Bu ordu Tih sahrasını geçebilir ve Mısır'a girer diye kararını vermiştir.

Cennet Mekân Kanûnî de muhterem Pederleri Yavuz Sultan Selim Han ve Ecdadı gibi, aynı inancı açıklamıştır:

Bize farz olmuşken olmamız İslâm'a zâhir

Nice bir oturalım bunca günahı çekelim.

Umalım rehber ola bize Ebû Bekr ü Ömer

Ey Muhibbî! Yürüyelim şarka sipahi çekelim.

Abdüllah ibni Ömer (radıyallahü anhüma) nın rivâyet ettiği hadis-i şerifde, Resûlüllah Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyuıruyor ki: "Allahü Teâlâ, size namazı, orucu, haccı, zekâtı farz ettiği gibi, Ebû Bekr-i Sıddîk'i, Ömer Fâruk'u, Osman Zinnûreyn'i ve Ali Murtezâ'yı (radıyallahü anhüm hazaratını) sevmeyi de farz eyledi. Bu dördünden birini sevmeyen kimsenin namazı da, orucu da, haccı da ve zekâtı da kabul olmaz. Kıyamet günü, bunlar, mezardan ateşe (Cehenneme) götürülür." Buyurdu.

Ehl-i Sünnet olanlara da: "Ey mutmain olan nefs! Sen Rabbinden ve Rabbinde senden razı olarak, iyi kullarımın arasına ve Cennetime girin." Buyrulur. (Sûre-i fecr.)

Bu hitabın muhatabı, elbette ehl-i imandır. Selâmet hidayet yolunu tutanlarındır.

hiiic
1. January 2011, 01:50 AM
ayetten delil vermek delil göstermek demek ortaya alakasız bir ayet yazmak demek dğildir :) önce biraz ilim alalım sonra boş konuşursunuz,, benim konuşmamda boş ama ilimli boş lafla ilimsis arasında az bi fak var

hiiic
1. January 2011, 01:55 AM
sanki biraz saçmalımışsın gibi... bilmiyorum bana öyle geldi...
ayet kabul etmezsin, hadis kabul etmezsin, bilimi zaten red ediyorsun, ben anlamadım ki sana ne lazım,,, bekleyelm bakalım göreceğiz sana ne lazımmış

FEDAKARADAM
1. January 2011, 03:20 PM
sanki biraz saçmalımışsın gibi... bilmiyorum bana öyle geldi...
ayet kabul etmezsin, hadis kabul etmezsin, bilimi zaten red ediyorsun, ben anlamadım ki sana ne lazım,,, bekleyelm bakalım göreceğiz sana ne lazımmış

Hadisleri asıl kabul etmeyen sizlersiniz.Bu sözleriniz bana göre çelişkili geldi..

Bizler hangi ayeti inkar ettik ki?.Sizler işinize gelen ayetlerle cevap vermeye çalışıyorsunuz ama ayetleri cımbızla alıp başka tarafa sürüklemenin anlamı yoktur kardeşim.Her ayetin iniş sebebi vardır.Ayetlere ayetle cevap verilmesi oldukça düşündürücüdür.

Mesela; Allah çok merhametli olduğunu Kur'an da çok bahseder.Lakin; kafirleri, müşrikleri ve münafıkları tenkit ve tehdit eder.ŞİMDİ KALKIP DA BU AYETLER NİYE ÇELİŞKİLİDİR DİYE SORMAYA HAKKIMIZ OLMAZ.Nedeni ise, Allah hakikaten bu dünyada her canlıya çok merhametlidir.Bu merhametine biz "Rahman" diyoruz.Oysa mü'minleri sadece ahirette bağışlayacağı için buna da "Rahim"diyoruz.İşte sizin bu noktada anlamadığınız mesele bunun gibidir.Hangi ayet nasıl ve niçin indirilmiştir onu bilmediğinizden çok yanılıyorsunuz.

pramid
1. January 2011, 03:40 PM
kuyruk acısı.

doğruyu kabullense ataları ne olacak. kendi hocası yanlışmı biliyor.

zor bende baya zorlandım. ama gerçekler ataların doğru yolda olmadığı.

biz atalarımızın dinini terk edip yönümüzü yalnız allahın dinine çevirdik.

hiiic
25. September 2011, 01:22 PM
Tasavvuf’ta Şeyh-ul Ekber (En büyük şeyh, şeyhlerin şeyhi) olarak görülen İbn-i Arabi’nin Fusus’ul Hikem isimli eserinin 1.cildinin 83.sayfasında ne yazdığına bakalım.


“Varlığımız onun varlığıdır. Varlığımız açısından biz ona muhtaç, nefsinde zuhuru için O da bize muhtaçtır, O bana hamleder, ben ona hamlederim, O bana ibadet eder, ben ona ibadet ederim."