PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Laiklik akidesi


müslümanlardan
16. November 2010, 04:28 PM
KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE ALLAH’IN SÖZÜNÜ GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR

LAİKLİK; NE İSLAMİDİR NE DE İNSANİDİR
LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR



Son günlerde Fransa, İngiltere, Almanya, Hollanda, Danimarka, İsveç, İsviçre gibi tüm Avrupa ülkelerinde ve Türkiye gibi bazı halkı müslüman ülkelerde; müslümanların inançlarından kaynaklanan; kadınların başörtüsü ile okula gitmek gibi bazı talebleri karşısında laiklik ilkesinden hareketle “kamu alanı” tartışması yapılmaktadır. Okullar, devlet daireleri gibi kurumlar ve alanlarda dinin emirleri ve sembolleri laiklik gereği yasaklanmaktadır. Mesela T.C. Devleti Yargıtay Başkanı geçenlerde şöyle bir demeç verdi:


"Yükseköğretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur"(1)



T.C.Milli Eğitim Bakanı, İlköğretim okullarında son günlerde başörtülü bir şekilde girmek isteyen öğrenciler konusunda açıklama yaptı. Bakan, “üniversitelerde başörtüsünün serbest olması çalışmaların yapıldığı bir dönemde böyle bir girişimin olması manidadır" diyerek ilköğretim okullarında başörtüsünün yasak olduğunu söyledi ve konuyla ilgili olarak tüm okullara genelge gönderdiklerini, öğrencilerin başörtülü bir şekilde okullara alınamayacağını ifade etti.(2)



T.C. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı, ilköğretim çağındaki çocuklarını başörtülü olarak okula göndermekte ısrar eden aileleri uyararak şöyle deme küstahlığında bulunabilmiştir:



"Bu iş daha ileriye giderse, aile çocuğu baskı altına alırsa çocuk aileden alınır. Bu yetkiler devletin elindedir. Tabii bunlar aşama aşama uygulanacak şeyler. İdare önce veliyi ikna etmeye çalışır. Şu anda yapılan bu. İkna olmazlarsa cezalar var. Çocuk aynı zamanda aile içinde baskı altındaysa ve öğrenim özgürlüğü engelleniyorsa devlet o çocuğu aileden alır ve öğrenim görmesini sağlar." (3)



Laik T.C Devletinin kurucu partisi olarak bilinen CHP Genel Başkanı ise kamuda ve ilköğretimde türban konusundakiyaklaşımları sorulunca şunları söyledi:



“Öyle şey olmaz zaten. Bir hukuk devletinde zorunlu alanlar bellidir. O zorunlu alanlarda nelerin olduğu bellidir. İlköğretim, ortaöğretimde türban diye bir şey olmaz zaten, orada devletin koyduğu kurallar vardır. O kurallara herkes uymak zorundadır, oralarda zorunlu eğitim var biliyorsunuz. Kamuda da öyle konan kurallar vardır. Bir milletvekili TBMM Genel Kurul Salonu’na kravatsız girebiliyor mu? Hayır. Kuralı kim koydu, devlet koyuyor bu kuralları. Bu kurallara herkes uyacak. Sadece bizim ülkemizde mi bu böyle; gidin Papua Yeni Gine’de de böyledir, Angola’da da böyledir, İngiltere’de de böyledir. Devlet dediğiniz, bir kurumlar ve kurallar rejimidir, herkes uyacaktır”. (4)



Bazı kimi laikciler de; Din ve dinin gerekleri sözkonusu olduğunda; dini ve dine bağımlılığı “yobazlık”, “cahillik”, “bilimselliğe aykırılrk”, “irtica/gericilik” gibi yaftalarla aşağılamaktadırlar. Kibirlenmektedirler, böbürlenmektedirler.



Bütün bu söylem ve tavırların müslümanca tercümesi şöyledir:



“Bu ülkede şu şu alanlarda Allah’ın sözü, emri geçerli değildir. Laik devletin dediği olur. Laik devletin emir ve yasakları geçerlidir.”



Evet bu türden tutum, tavır ve söylemlerin İslami açıdan bundan başka bir anlamı yoktur.



Başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim ve Resulü Sallallahu Aleyhi Vesellem ile büluğ çağına erişmiş her kadın ve erkeğe tesettürü emretmiştir. Yani avret mahallerini örtmeyi emretmiştir. Erkeğin avret mahalli, diz kapakları ile göbeği arasındaki mahaldir. Kadının avret mahalli ise, elleri ve yüzü hariç başı dahil bütün vücududur.



Nitekim Allahu Teala şöyle emretmiştir:



وَقُل لِّلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ

“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi)görünen kısımlar müstesna, zînet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar…” (Nur:31)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’den de şu rivayet edilmiştir:

وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَتْ أسْمَاءُ بِنْتُ أبي بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه على رَسُولِ اللّهِ # وَعَلَيْهَا ثِيَابٌ رِقَاقٌ فَأعْرَضَ عَنْهَا. وَقَالَ: يَا أسْمَاءُ! إنَّ الْمَرْأةَ إذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ يَصْلُحْ أنْ يُرَى مِنْهَا إَّ هذَا وَهذا، وأشَارَ الى وَجْهِهِ وَكَفّيْهِ



Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduğu halde Resulullah Aleyhissalâtu Vesselâm'ın huzuruna girmişti. Aleyhissalâtu Vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve şöyle dedi:

"Ey Esma! Kadın hayız yaşına girdi mi ondan sadece şunun ve şunun dışında hiçbir yerinin görünmesi caiz değildir!" Bunu söylerken yüzü ile ellerini işaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).]



Allah’ın bu emri karşısında laiklik akidesinden hareket edenler diyorlar ki; “Allah’ın bu emri yanlıştır, kadın onuruna, haklarına ve özgürlüğüne aykırıdır. Ayrıca kamu alanında Allah’ın bu emri hiç uygulanmaz. Kamu alanında esas olan; Allah’ın emri değildir, esas olan laikliktir. Modern, çağdaş olmak da bunun gereğidir. Aksi hal gericiliktir. Bilhassa kamu alanında laik devletin emir ve nehiyleri geçerlidir, Allah’ın emri asla geçerli olamaz...”



KAMU ALANI TARTIŞMALARINDA YAPILAN:
ALLAH’IN MÜLKÜNDE ALLAH’IN SÖZÜNÜ GEÇERSİZ KILMAK KÜSTAHLIĞIDIR
Halbuki yerlerin, göklerin ve tüm mevcudatın yaratıcısı ve mülkün gerçek sahibi Alemlerin yaratıcısı ve Rabbı olan Allahu Teala’dır.



لِلّهِ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَمَا فِيهِنَّ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

“Göklerin, yerin ve bunlarda bulunanların mülkü (tasarruf ve hükümranlığı)Allah'ındır. O her şeye kadirdir (gücü her şeye yeter)”. (Maide:120)



تَبَارَكَ الَّذِي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلَى عَبْدِهِ لِيَكُونَ لِلْعَالَمِينَ نَذِيرًا الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُ شَرِيكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْدِيرًا وَاتَّخَذُوا مِن دُونِهِ آلِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْئًا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَاةً وَلَا نُشُورًا

“Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir.
Göklerin ve yerin mülkü (hâkimiyeti)O’nundur. O asla evlat edinmedi, mülkte hiç bir ortağı olmadı. Her şeyi yaratıp nizam veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen O’dur.
O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım ilahlar edindiler.” (Furkan:1-3)

وَهُوَ الَّذِي فِي السَّمَاء إِلَهٌ وَفِي الْأَرْضِ إِلَهٌ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْعَلِيمُ وَتَبَارَكَ الَّذِي لَهُ مُلْكُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَعِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

“O, gökte de ilâh olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin mülkü (hükümranlığı)kendisine ait olan Allah yücedir! Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” (Zuhruf:84-85)



قُلْ مَن رَّبُّ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُلِ اللّهُ قُلْ أَفَاتَّخَذْتُم مِّن دُونِهِ أَوْلِيَاء لاَ يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ نَفْعًا وَلاَ ضَرًّا قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الأَعْمَى وَالْبَصِيرُ أَمْ هَلْ تَسْتَوِي الظُّلُمَاتُ وَالنُّورُ أَمْ جَعَلُواْ لِلّهِ شُرَكَاء خَلَقُواْ كَخَلْقِهِ فَتَشَابَهَ الْخَلْقُ عَلَيْهِمْ قُلِ اللّهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

“De ki:"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır" De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (ilahlar)edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma)ile gören (basiret sahibi)eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır." (Ra’d:16)



Bu hakikatler karşısında açıkca ortaya çıkmaktadır ki “kamu alanı” adı altında belirli alanlarda Allah’ın sözüne, emirlerine yasaklar, ambargolar koymaya kalkışmak; mülkünde Allahu Teala’ya kafa tutmak, ilahlık taslamaktır, tağutluktur, ortak olmaya kalkışmaktır yani şirk koşmaktır. Mülkünde hakimiyet sadece Malikulmülk’e yani o mülkün sahibine aittir. O da o mülkün yaratıcısı olan Alemlerin Rabbı Allahu Teala’dır. Dünyayı, insanı, insan hayatını yaratan da Allahu Teala olduğuna göre, dünyada insan hayatı üzerinde Allahu Teala’nın emri, hükmü, sözü üzerine bir söz, emir, hüküm, kanun, hakimiyet, egemenlik asla kabullenilmez, redolunur. “KelimetulUlya” “en yüce söz” Allah’ın sözüdür. Allah’ın sözünün, emrinin, hükmünün olduğu bir yerde yada hususta başka sözler ve hükümler duvara çarpılır, redolunur. Aksi tavır Allah’a karşı saygısızlık, küstahlık ve ukelalıktan başka bir şey değildir. İşte laikliğe dayalı olarak yapılan “kamu alanı” tartışmalarının gerçeği budur.



LAİKLİK GAYRİ İNSANİLİKTİR



Laiklikaynı zamanda gayri insaniliktir. Çünkü insanlar ve cinler Allah’a kulluktan imtihan için yaratılmışlardır. İnsanların babası Adem Aleyhisselam beşer olarak şaştı ve Allah’ın emrine karşı geldi. Fakat sonra aklı başına geldi, yanıldığını anladı. Pişman oldu. Allah’ın öğrettiği kelimelerle Allah’a tevbe etti, af diledi. Böylelikle “Ahsenu Takvim” olmak konum ve şerefini korudu. Nitekim Allahu Teala, insanın bu şerefli konumunu korumasının yolunun “Allah’tan daha hayırlı hüküm koyucu olmayacağına iman edip, salih / Allah’ın emir ve hükümlerine uygun amel işlemek olduğunu şu şekilde bildiriyor:



لَقَدْ خَلَقْنَا الْإِنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ ثُمَّ رَدَدْنَاهُ أَسْفَلَ سَافِلِينَ إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَلَهُمْ أَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ فَمَا يُكَذِّبُكَ بَعْدُ بِالدِّينِ أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَحْكَمِ الْحَاكِمِينَ

“Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükâfat vardır. Öyleyse bundan sonra, hangi şey sana dini yalanlatabilir? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?” (Tîn:4-8)

Cinlerden olan İblis yani şeytan ise kibirlenip böbürlenerek Allah’a isyanda inatcı ve ısrarcı oldu. Allah katındaki “üstün” konumunu kaybetti. Onun için böbürlenmek, diklenmek isyanda inatcı ve ısrarcılık bakımından laiklik insanilik değil de şeytanilik karakteri taşımaktadır.



LAİKLİK ŞEYTANİ BİR AKİDEDİR



Akide; hayat hakkındaki tüm fikirlerin, hükümlerin, nizamların kendisine dayandırıldığı temel fikir demektir. Laiklik bu açıdan bir akidedir. Ancak bu akide ve mentalite, zihniyet tamamen şeytani akide ve zihniyettir. Zira şeytan da Allah’ın emri karşısında kibirlenerek, diklenip böbürlenerek Allah’ın emrini beğenmedi ve ona itaat etmedi. Onun için merdud oldu/kovuldu, melun oldu/lanetlendi. Kıyamete kadar o ve onun bu zihniyeti lanetlidir. Bu hususu Allahu Teala şöyle açıklıyor:



وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ فَإِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُ سَاجِدِينَ فَسَجَدَ الْمَلآئِكَةُ كُلُّهُمْ أَجْمَعُونَ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى أَن يَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ يَا إِبْلِيسُ مَا لَكَ أَلاَّ تَكُونَ مَعَ السَّاجِدِينَ قَالَ لَمْ أَكُن لِّأَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٌ وَإِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ إِلَى يَوْمِ الدِّينِ قَالَ رَبِّ فَأَنظِرْنِي إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ الْمُنظَرِينَ إِلَى يَومِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ إِنَّ عِبَادِي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ إِلاَّ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاوِينَ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ أَجْمَعِينَ

“Rabbin meleklere: 'Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın' demişti. Bunun üzerine Meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp dayattı. Allah «Ey İblis, seni secde edenler ile birlikte olmaktan alıkoyan nedir?» dedi. O: 'Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem' dedi. Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi. (İblis:)Rabbim! Öyle ise, (varlıkların)tekrar dirileceği güne kadar bana mühlet ver, dedi. Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan)bilinen güne kadar mühlet verilenlerdensin" dedi. 'Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım' dedi. Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi. Şüphesiz ki cehennem de, o azgınların hepsinin vaad olunan yeridir.” (Hicr: 28-43)

İşte laiklik, o kovulmuş lanetli şeytanın zihniyetinin çağdaş versiyonudur. Çünkü şeytan da Allah’ın emrine Allah’ın emri olduğunu bilerek isyan etti. Laiklik de Allah’ın emrine bilerek isyan etmektir. Onun için laiklik, şeytaniliktir. Şeytan gibi Allah’ın emirlerine karşı kibirlenerek, böbürlenerek diklenmek ve isyan etmektir. Allah’ın egemenliğine alan çizmeye kalkışmak küstahlığıdır, ukelalığıdır.

Bundan dolayı laiklik; Allah’a isyanda azgınlaşmış şeytanın güdümündeki çağdaş tağuti sistemlerin esasıdır. Şeytan ve onun düzeni tağuti sistemler insanları Allah’a kulluk yapmak yolundan saptırmak yada alıkoymak misyonunu üstlenmişlerdir.

Onun için Allahu Teala, günümüzdeki laikliğe dayalı ideolojileri yani çağdaş tağuti düzenleri benimsemeyi, onlarla yönetilmeyi tercih etmeyi yada onlarla yönetilmekten hoşnut olmayı,
Allah’ın Şeriatından hoşlanmamayı; Allah’a, Resulüne ve Kitabına iman iddiası ile bağdaşmadığına, o tür iman iddiasının boşuna olduğuna şöyle dikkat çekiyor:

أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ آمَنُواْ بِمَا أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَا أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُواْ إِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ أُمِرُواْ أَن يَكْفُرُواْ بِهِ وَيُرِيدُ الشَّيْطَانُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً بَعِيدًا
وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا

“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, tağut ile yönetilmek istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister. Onlara 'Allah'ın indirdiğine ve Resule (hükmüne)gelin' dendiği zaman, o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa:60-61)

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا

“Hayır öyle değil, Dikkat edin!; Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme (Resulün getirdiği Şeriata), içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” (Nisa:65)


LAİKLİĞİ BENİMSEMEK;
ŞEYTANA TABİ OLMAK VE ONA KULLUK YAPMAKTIR

Bu ayetlerin ışığında açıkca görülmektedir ki; bir müslüman laikliği asla benimseyemez. Kendisi laik olamayacağı gibi laik düzen, devlet ve ideolojilerden de asla razı olamaz. Laikliğin ılımlısı radikali fark etmez. Çünkü özü şeytani mentalitedir, şirktir, küfürdür. Müslümanlardan istenilen tavır ise; onu red etmektir, şeytanın güdüm alanına girmemektir.Zira günümüzde laiklik esasına dayalı ideolojiler, düzenler ve devletlerle yönetilmeye razı olmak, “şeytana tabi olmak ve ona kulluk yapmaktan” başka bir şey değildir. Allahu Teala, Kelamı Kur’an’ı Kerim’de tüm insanları şeytana ibadet / kulluk etmekten şöyle sakındırmıştır:

أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ وَأَنْ اعْبُدُونِي هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا أَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

“Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” And olsun ki, o sizden nice nesilleri saptırmıştı, akletmez miydiniz?“ (Yasin:60-62)

Bazı laikciler diyorlar ki; “Laiklik din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Laiklik kimsenin inanç ve ibadetlerine karışmaz. Sadece devlet ve toplum işlerine dini karıştırmaz.”

Bu tür sözler de şeytani bir kurnazlığın ürünüdürler. Din İslam olunca şeytanın hilesi açığa çıkar. Laikliğe giydirlmek istenilen o yanıltıcı, sahte, şirinleştirici maske düşer. Zira Allah katında tek hak din İslam’dır:

إِنَّ الدِّينَ عِندَ اللّهِ الإِسْلاَمُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ إِلاَّ مِن بَعْدِ مَا جَاءهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ وَمَن يَكْفُرْ بِآيَاتِ اللّهِ فَإِنَّ اللّهِ سَرِيعُ الْحِسَابِ

“Hiç şüphesiz din, Allah katında ancak İslam'dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki "kıskançlık ve hakka başkaldırma" (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, (bilsin ki)gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Ali İmran:19)

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran:85)

Buna gore, Müslümanlar nezdinde de İslam’dan başka hak din olamaz. İslam’a göre ise; hüküm / hakimiyet sadece Allah’a aittir.

مَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِهِ إِلاَّ أَسْمَاء سَمَّيْتُمُوهَا أَنتُمْ وَآبَآؤُكُم مَّا أَنزَلَ اللّهُ بِهَا مِن سُلْطَانٍ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ أَمَرَ أَلاَّ تَعْبُدُواْ إِلاَّ إِيَّاهُ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ

“Siz Allah’ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece ilâhlara) kulluk ediyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye kulluk etmemenizi emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf:40)

İnsanlar ve cinler sadece Allah’a ibadet etmek / kulluk yapmak için yaratılmışlardır.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat: 56)

“Allah’a kulluk yapmak” ise; Allah’ın her alandaki emirlerini sadece Allah emrettiği için yapmak ve nehiylerinden de Allah nehy ettiği için kaçınmaktır. “Dini Allah’a halis kılmanın” anlamı da işte budur.

وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاء وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ

“Hâlbuki onlara, ancak dini Allah’a has kılarak, hakka yönelen kimseler olarak O’na kulluk etmeleri, namazı kılmaları ve zekâtı vermeleri emredilmişti. İşte bu dosdoğru dindir.” (Beyyine:5)

Zira bir kişi, Allah’ın her hangi bir emrini, Allah’ın emri olduğu için değil de hoşuna gittiği için yada menfaati olduğu için yada insanların hoşnutluğunu kazanmak için yada özgürlüğün, insan haklarının gereği olduğu için yapmış olursa, o kişi Allah’a kulluk yapmış olmaz. Onu o işe sevk eden saike kulluk etmiş olur. Yada ameline zulüm / şirk bulaştırmış olur.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَلَمْ يَلْبِسُواْ إِيمَانَهُم بِظُلْمٍ أُوْلَئِكَ لَهُمُ الأَمْنُ وَهُم مُّهْتَدُونَ

“İman edip de imanlarına zulmü (şirki) bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş olanlar da onlardır.” (En’am:82)

إِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظِيمٌ

“Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür." (Lokman:13)

Bundan dolayı müslüman; mesela namazı Allah emrettiği için kılarsa Allah’a kulluk etmiş olur. İbadet özgürlüğünün gereği demokratik bir hak olduğu için kılarsa Allah’a şirk koşanlardan olur. Aynı şekilde başörtüsünü de kınayanın kınamasına aldırmadan sırf Allah’ın emri olduğu için örterse Allah’a kulluk etmiş olur. Özgürlükler gereği örterse ameline zulüm / şirk karıştırmış olur.

Nitekim başörtüsünün yasaklanması da başörtüsü olduğu için değil de “Allah’ın emri olduğu için, İslam dininin gereği olduğu içindir”.

Onun için müslümanlar, başörtüsü meselesi örneğinde olduğu gibi bütün meselelerinde söylem ve eylemlerini İslam akidesi, müslüman kişiliği ve kimliği ile İslami duruş sergilemelidrler. Zira müslümanlar, dinin gereklerini; herhangi bir şekilde getirmekle değil de, zulümden / şirkten, tağutlardan kaçınıp, beri / uzak durup “ben müslümanlardanım” diyerek yerine getirmekle emrolundular.

Buna göre; söylem ve eylemlerinde laikliğin savunucusu asla olamayız. Bize model örnek gösterilen İbrahim Aleyhisselam gibi; “Sizden ve sizin kendisine kulluk yaptıklarınızdan beriyiz/ uzağız” diye tavır koymalıyız.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَاء تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُوا بِمَا جَاءكُم مِّنَ الْحَقِّ يُخْرِجُونَ الرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَادًا فِي سَبِيلِي وَابْتِغَاء مَرْضَاتِي تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِالْمَوَدَّةِ وَأَنَا أَعْلَمُ بِمَا أَخْفَيْتُمْ وَمَا أَعْلَنتُمْ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاء السَّبِيلِ
إِن يَثْقَفُوكُمْ يَكُونُوا لَكُمْ أَعْدَاء وَيَبْسُطُوا إِلَيْكُمْ أَيْدِيَهُمْ وَأَلْسِنَتَهُم بِالسُّوءِ وَوَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ
لَن تَنفَعَكُمْ أَرْحَامُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَفْصِلُ بَيْنَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
قَدْ كَانَتْ لَكُمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ فِي إِبْرَاهِيمَ وَالَّذِينَ مَعَهُ إِذْ قَالُوا لِقَوْمِهِمْ إِنَّا بُرَاء مِنكُمْ وَمِمَّا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللَّهِ كَفَرْنَا بِكُمْ وَبَدَا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةُ وَالْبَغْضَاء أَبَدًا حَتَّى تُؤْمِنُوا بِاللَّهِ وَحْدَهُ إِلَّا قَوْلَ إِبْرَاهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسْتَغْفِرَنَّ لَكَ وَمَا أَمْلِكُ لَكَ مِنَ اللَّهِ مِن شَيْءٍ رَّبَّنَا عَلَيْكَ تَوَكَّلْنَا وَإِلَيْكَ أَنَبْنَا وَإِلَيْكَ الْمَصِيرُ
رَبَّنَا لَا تَجْعَلْنَا فِتْنَةً لِّلَّذِينَ كَفَرُوا وَاغْفِرْ لَنَا رَبَّنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِيهِمْ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَنِيُّ الْحَمِيدُ

“Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz oysa onlar haktan size geleni inkâr etmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı elçiyi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp çıkarmışlardır. Eğer siz, Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl)onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp sapmış olur.
Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkâr etmenizi içten arzu etmişlerdir.
Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah)Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında kulluk yaptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç.
"Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.
Rabbimiz, bizi inkâr edenler için fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz Sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin.
Andolsun, onlarda sizlere, Allah'ı ve ahiret gününü umud edenlere güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, Ğaniy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan), Hamid (övülmeye layık olan)dır.” (Mumtehine:1-6)

قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ شَهِيدٌ بِيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَذَا الْقُرْآنُ لأُنذِرَكُم بِهِ وَمَن بَلَغَ أَئِنَّكُمْ لَتَشْهَدُونَ أَنَّ مَعَ اللّهِ آلِهَةً أُخْرَى قُل لاَّ أَشْهَدُ قُلْ إِنَّمَا هُوَ إِلَهٌ وَاحِدٌ وَإِنَّنِي بَرِيءٌ مِّمَّا تُشْرِكُونَ

“De ki: "Şahidlik bakımından hangi şey daha büyüktür?" De ki: "Allah benimle sizin aranızda şahiddir. Sizi -ve kime ulaşırsa- kendisiyle uyarmam için bana şu Kur'an vahyedildi. Gerçekten Allah'la beraber başka ilahların da bulunduğuna siz mi şahidlik ediyorsunuz?" De ki: "Ben şehadet etmem." De ki: O, ancak bir tek olan ilahtır ve gerçekten ben, sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım.” (En’am:19)

وَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل لِّي عَمَلِي وَلَكُمْ عَمَلُكُمْ أَنتُمْ بَرِيئُونَ مِمَّا أَعْمَلُ وَأَنَاْ بَرِيءٌ مِّمَّا تَعْمَلُونَ

“Eğer seni yalanlarlarsa, onlara de ki: "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarım- dan uzaksınız ve ben de sizin yaptıklarınızdan uzağım." (Yunus:41)

Müslümanlar; nefislerinde yani duygularında, düşüncelerinde, söylemlerinde, eylemlerinde, duruşlarında Allah’ın istediği bu Tevhidi duruşu sergileme yönünde bir tezkiye yapmazlarsa, bir değişim yapmazlarsa Allah onların halini değiştirmeyecektir. Bu zelil durum, bu aşağılama, horlanma durumu devam edecektir. Zira bu Allahu Teala’nın belirttiği sünnetullahın gereğidir:

إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ

“..Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirmedikce, bir toplumda olanı değiştirmez…” (Ra’ad:11)

Müslümanların nefislerindeki tezkiye ve değişim ancak;

-çağdaş zulüm yani şirk olan laikliği kalbleri ile, söylemleri ve eylemleri ile inkar /red etmeleri ile mümkündür.

-Laiklik akidesine dayalı ideoloji ve rejimler olan demokrasi, cumhuriyet, krallık, kapitalizm, liberalizm, sosyalizm, ulus-milli devlet anlayışı, ulusculuk-milliyetcilik, mezhepcilik bağnazlıkları, özgürlükler-insan hakları safsataları terk edilmelidir.

-Yani müslümanlar çağdaş cahiliyye sistemlerini ve tağutları inkar / red edip dini sadece Allah’a has kılarak Allah’ın katındaki tek hak din olan İslam’ın hayat nizamına ve onun hayata geçmesinin tek şeri yolu olan Raşidi Hilafet Devletinin kurulmasına talib olmalıdırlar. Bunu da çalışmaları ve gayretleri ile ortaya koymalıdırlar.

Doğru olan ve akıllı davranış işte budur. Bu davranışı sergileyenleri Rabbımız şöyle müjdelemektedir:

وَالَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَن يَعْبُدُوهَا وَأَنَابُوا إِلَى اللَّهِ لَهُمُ الْبُشْرَى فَبَشِّرْ عِبَادِ
الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ

“Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” (Zumer:17-18)

(1)-http://www.internethaber.com/yargitaydan-cok-sert-turban-cikisi-303943h- p2.htm#ixzz13xSuaueL
(2)-http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=133531

(3)-http://haber.mynet.com/detay/guncel/o-cocuklari-devlet-alir/538430

(4)- Radikal- 10/10/2010



AHMED KILIÇKAYA

Yönetici Notu: Başlık forum kurallarına aykırı olması nedeni ile değiştirilmiştir.

hiiic
16. November 2010, 05:06 PM
güleceğim mi ağlayacağım mı şaşırdım,
peki halifeyi kim olarak düşünüyor bu arkadaşlar? cübbeli ahmet mi olsun yoksa jet fadıl mı?

bunlar yine kimin kabağını kurtarmaya çalışıyorsunuz? yine din adına ne sapıklıklar çıkarıyorlar...

ayrıca sözde makalede delil olarak verilen ayetlerin konuyla bütünlüğü alakası yok,, tam tersine laiklik islamın özünde var. bu tür fitnecilerden allah korusun, şeytan yine ağzına allahı dolamış inananları kandırmaya çalışıyor.

allahım ne olursun dini kuranı cahillerin eline bırakma... delil gösterilen ayetlerle konu karşılaştırıldığında azıcık kuran bilen insanın gülesi geliyor...

şimdi bu saçma sapan yazıları alıp henüz modern atatürk zihniyetinin ulşımamşa olduğu dağlara çıkınız, orda kandıracak çocuklar vardır elbet.. komik :) sadece komik

dost1
17. November 2010, 03:02 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, cümlemizi de takva elbisesini giyenlerden eylesin.

A'raf;26: Ya Beniy Ademe kad enzelna aleyküm libasen yüvariy sev'atiküm ve riyşa ve libasüt takva zâlike hayr zâlike min ayatillahi leallehüm yezzekkerun;

Ey Âdemoğulları! Size çirkinliklerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Ve takvâ elbisesi. O, daha hayırlıdır. İşte bu, düşünüp öğüt alsınlar diye Allah'ın Âyetlerindendir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan
17. November 2010, 04:25 PM
KARDEŞLERİM BEN ŞUAN VAR OLAN VE TEMELİ MUSTFA KEMAL tarafından atılıp devam eden ,dinsiz devlet anlayışı olan LAİKLİK ten bahsediyorum.

Bizler DİNİ LAİZMEMİ,YOKSA ALLAHA MI HAS KILACAZ.

ki sizn dediğiniz gibi laiklikte islamdan bazı örnekler almış olsada,BU ONU İSLAMLAŞTIRMAZ.

NOT .hiiç KARDEŞ yazınız sadece bi hiiç tir.Yani sadece çamur at izi kalsın olmuş varsa reddiyen yaz..

müslümanlardan
17. November 2010, 04:26 PM
dost kardeş verdiğiniz ayete KURAN BÜTÜNLÜĞÜNDE PEYGAMBER PIRATİKLİĞİ VE ÖRNEKLİĞİNDE İMAN VE TESLİMİYET GÖSTERENLERDENİM..

hassasiyetinize saygılar ....

hiiic
17. November 2010, 08:13 PM
yazımın ve düşüncelerimin hiiiç olduğunu ben biliyorum. önemli olan allahın ne dediği... raşitüih hilafiyetten bahstiğini hiç duymadım, ama onu siz uydurmuşsunuz,,,

sizin istediğiniz devletten dünyada mevcut, buyrun hicret edin (tabiki sözlerinizde samimiyseniz)..

afganistan da taliban yönetimi tam size göre üstelik irana yada ırağada gitme şansınız var... yada hindistana gidip bol bol tespik çekin...

, sonrada masum insanları kafir diye öldüreceksiniz. asacak recm edeceksiniz ki rahatlık bulasınız...

Eğer samimiyseniz buyrun bir sonraki yazınızı, atatürkün medeni özde hak müslüman devletinden değil, talibanın raşidi hiefaltinden yazınız..

çamur atmama gerek yok, anlaşılıyorki benim atacağım çamurlar sizi temizler.. siz olduğunuz gibi kalın...

hiiic
17. November 2010, 08:31 PM
ama olurda birileri atatürkün özde müslüman devletini anlamaz, onu yıkmayı başarır, üniversitelere cübbesiz girişi yasaklar, camiye gelmeyeni döver v.s. ederse,,, ki o gün ben hasan hüseyin gibi şehit olmuş olurum. lütfen kuracağınız mahkemeye aşağıdaki ayetleri yazın... belki dinini satıp sonra bozdurup bozdurup yiyenlerden insafa gelen olurda belki....

Âl-i İmrân 21
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!

Nisâ 58
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.

Nisâ 135
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.

hilafete raşide uyacaksınız demek...

A’râf 29
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

demek kuran size yetmiyor size sakallı bir hoca bir halife lazım demek he...

En’âm 115
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.

laiklik düşmanıymış,,, farkında olmadan islam düşmanı olmuşsunuz,, ama vicdan olacakki süze, akıl olacak ki anlaya.. benim lafım hiiiç belki allahın ayetleri sizi akıllandırır.

A’râf 181
Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.
sizce bu ayet talibandan mı bahsediyor yoksa (beğenmediğiniz ama ) özde müslüman atatürkten mi?

Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.
hayır aksine siz bozgunculuk istiyor savaş için ateş yakıyorsunuz,,, allah tuzaklarınızı başınıza geçirsin...

ama benim lafım sadece hiiiç,, size hidayeti allah vere..

müslümanlardan
18. November 2010, 10:23 PM
ama olurda birileri atatürkün özde müslüman devletini anlamaz, onu yıkmayı başarır, üniversitelere cübbesiz girişi yasaklar, camiye gelmeyeni döver v.s. ederse,,, ki o gün ben hasan hüseyin gibi şehit olmuş olurum. lütfen kuracağınız mahkemeye aşağıdaki ayetleri yazın... belki dinini satıp sonra bozdurup bozdurup yiyenlerden insafa gelen olurda belki....

Âl-i İmrân 21
Allah'ın ayetlerini inkar edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!

Nisâ 58
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.

Nisâ 135
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şahidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.

hilafete raşide uyacaksınız demek...

A’râf 29
De ki: Rabbim adaleti emretti. Her secde ettiğinizde yüzlerinizi O'na çevirin ve dini yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz.

demek kuran size yetmiyor size sakallı bir hoca bir halife lazım demek he...

En’âm 115
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.

laiklik düşmanıymış,,, farkında olmadan islam düşmanı olmuşsunuz,, ama vicdan olacakki süze, akıl olacak ki anlaya.. benim lafım hiiiç belki allahın ayetleri sizi akıllandırır.

A’râf 181
Yarattıklarımızdan, daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.
sizce bu ayet talibandan mı bahsediyor yoksa (beğenmediğiniz ama ) özde müslüman atatürkten mi?

Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.
hayır aksine siz bozgunculuk istiyor savaş için ateş yakıyorsunuz,,, allah tuzaklarınızı başınıza geçirsin...

ama benim lafım sadece hiiiç,, size hidayeti allah vere..

arkadaşım ALLAH SAPIKLIKLARA HİDAYET VERMEZ VERDİĞİNİZ AYETLERLE NASIL Bİ CEVAP VERMİŞSİNİZ VE KİME,

Bu ayetlerin nasıl ben muhattabıysam sende öylesin.....

ve Allah ın hüküm yasa kitapçığıyla değilde,Kendi uydurduğu şirk ANAYASA KİTAPÇIĞIYLA hükmeden kafirin ta kendisidir ve yandaşlarıda kafirdir ,ayrıca BEKLESİNLER ALEMLERİN RABBİ ONLARI NASILDA Bİ İNKILAPLA DEVİRECEK MUVAHHİDLERİN ELLERİYLE ben bekliyorum ,

ALLAHIN KİTAPÇIĞI OLAN KURANLA DEĞİLDE KURANA ORTAK KOŞTUKLARI ŞİRK ANAYASA KİTAPÇIĞIYLA HÜKMEDEN VE YANDAŞ OLANLARDA BEKLESİN...


Ve soruyorum HİİÇ arkadaşım KURAN MI,YOKSA kurana otak koşulan şirk anayasa kitapçığı mı....hangisi...O Kİ SADECE KURAN DİYORSUNUZ,TAMAM GELİN BU SİTEDE SADECE ŞİRK ANAYASA KİTAPÇIĞINI BOYKOT EDELİM...ALLAH IN KİTABINA ÇAĞRI YAPIYORSUNYA..VARMISIN...YÜRÜRLÜKTEDE,YASAMADADA,M ECLİSLERDEDE,KAMUSAL ALANLARADA,EĞİTİMDEDE....VE HER YERDE....


KİM HİDAYETTE OLMAYA LAYIK ARKADAŞIM KİM TÖVBE ETSİN....

Miralay
19. November 2010, 01:10 AM
Selam müslümanlardan kardeşim.

Size cevaben diğer konuda birşeyler yazmıştım. Lütfen okuyunuz.

Dünyanın neresinde Kur'an anayasa olarak uygulanıyor da Türkiye'de uygulanacakmış.
Veya Allah Kur'an da böyle birşey emrediyor da biz mi görmüyoruz. Yani illaaaaa İslam devleti kuracaksınız ve başınıza da bir halife koyacaksınız mı diyor?

Yoksaaaaa herkesin bir ferd olduğunu, her bireyin kendisini düzeltmesi gerektiğini, her düzelen bireyin ait olduğu toplumu düzelteceğini...... mi emrediyor.

Rabbimiz bizden salatı emrediyor a güzel kardeşim.
Yeryüzünü bozgunculuğa uğretmayın,barış içerisinde yaşayın diyor. Allah'ı rabbinizi tanıyın diye emrediyor.

Peki şimdiki anayasamız bunun hangisine tezat oluşturuyor.

Hınzır etini zorla yeyin mi diyor,herkes mecbur faiz yiyecek mi diyor, kimse namaz kılmayacak mı diyor, herkesin içki içmesi mecbur mu diyor.......?

Bankayı faizi serbest bıraktıysa sen yeme kardeşim. Gitsin yahudi yesin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.
İçki her yerde satılıyorsa sen içme kardeşim. Bırak hristiyan "Hz.İsa aleyhisselam'ın kanıdır" diyerek içsin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.

Bu devlet sana haramları silah zoruyla mı yaptırıyor; illa Allah'ın yasalarını çiğne mi diyor?

YAPMA! kardeşim. YAPMA!

Bir müslüman olarak bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kur'an'a, daha doğrusu rabbulalemin'in emir ve yasaklarına karşı gelmek zorunda değilsin. Buna muhalif anayasanın hiçbir maddesinde veya hiçbir kanunda "Allah'a isyan edeceksin" diye bir kaydu şart yok!

Anayasa ve mevzuat seni herşeyde mübah bırakmış. Eğer Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uyacaksan uy; yok içki,kumar,...vs.yapacaksan da yap diyor.
Hatta müslümana daha da kolaylık vererek +18 olacaksın da diye ihtar ediyor.
Sen 18 yaşına gelene kadar evladını güzelce eğit; harama meylettirme. Zaten o 18 yaşını doldurunca ne yapacağını bilir.

Haaaa!

Şimdi bana diyeceksin ki;

Ya "başörtüsü" konusu?
Köşeye sıkıştım değil mi :)

O konuda da forumun diğer bölümlerinde gereken cevapları bulacaksın güzel kardeşim.

Vesselam

müslümanlardan
19. November 2010, 08:15 PM
Selam müslümanlardan kardeşim.

Size cevaben diğer konuda birşeyler yazmıştım. Lütfen okuyunuz.

Dünyanın neresinde Kur'an anayasa olarak uygulanıyor da Türkiye'de uygulanacakmış.
Veya Allah Kur'an da böyle birşey emrediyor da biz mi görmüyoruz. Yani illaaaaa İslam devleti kuracaksınız ve başınıza da bir halife koyacaksınız mı diyor?

Yoksaaaaa herkesin bir ferd olduğunu, her bireyin kendisini düzeltmesi gerektiğini, her düzelen bireyin ait olduğu toplumu düzelteceğini...... mi emrediyor.

Rabbimiz bizden salatı emrediyor a güzel kardeşim.
Yeryüzünü bozgunculuğa uğretmayın,barış içerisinde yaşayın diyor. Allah'ı rabbinizi tanıyın diye emrediyor.

Peki şimdiki anayasamız bunun hangisine tezat oluşturuyor.

Hınzır etini zorla yeyin mi diyor,herkes mecbur faiz yiyecek mi diyor, kimse namaz kılmayacak mı diyor, herkesin içki içmesi mecbur mu diyor.......?

Bankayı faizi serbest bıraktıysa sen yeme kardeşim. Gitsin yahudi yesin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.
İçki her yerde satılıyorsa sen içme kardeşim. Bırak hristiyan "Hz.İsa aleyhisselam'ın kanıdır" diyerek içsin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.

Bu devlet sana haramları silah zoruyla mı yaptırıyor; illa Allah'ın yasalarını çiğne mi diyor?

YAPMA! kardeşim. YAPMA!

Bir müslüman olarak bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kur'an'a, daha doğrusu rabbulalemin'in emir ve yasaklarına karşı gelmek zorunda değilsin. Buna muhalif anayasanın hiçbir maddesinde veya hiçbir kanunda "Allah'a isyan edeceksin" diye bir kaydu şart yok!

Anayasa ve mevzuat seni herşeyde mübah bırakmış. Eğer Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uyacaksan uy; yok içki,kumar,...vs.yapacaksan da yap diyor.
Hatta müslümana daha da kolaylık vererek +18 olacaksın da diye ihtar ediyor.
Sen 18 yaşına gelene kadar evladını güzelce eğit; harama meylettirme. Zaten o 18 yaşını doldurunca ne yapacağını bilir.

Haaaa!

Şimdi bana diyeceksin ki;

Ya "başörtüsü" konusu?
Köşeye sıkıştım değil mi :)

O konuda da forumun diğer bölümlerinde gereken cevapları bulacaksın güzel kardeşim.

Vesselam

güzel kardeşim yazınızın girişinde DÜNYANIN NERESİNDE KURAN ANAYASA OLARAK UYGULANIYOR DEYİP,türkiyede uygulansın demiş,
Daha sonrada ferd olarak yaşamamız gereken Bİ KURAN OLDUĞUNU söylemişsiniz..
daha sonrada kuranı bırakıp şirk anayasasıyla bu haramlar meşrulaşmıştır demişsiniz ve siz KURANI MI,YOKSA BU KENDİNİ KURANA ORTAK KOŞAN ANAYASA KİTAPÇIĞINDAKİ MEŞRULAŞMAYI MI KABUL ETMİŞSİNİZ Kİ kuranın yürürlükte olan ülkeyi soruyorsunuz...

biraz aşağıdada yok efendim illaki devlet mi kurmak gerek ve halife mi olması lazım ve böyle bi sorumluluk mu yüklemiş rabbimiz demişsiniz.rabbimiz sizden olan ulul emre uyun dememiş mi nisa süresinde ve türkiyedeki bu şirk yasalarını başlatan ata dan bu yana kadar bütün ulul emirler BU GÜNÜN FİRAVUNLARI ,NEMRUTLARI,EBU LEHEBLERİ DEĞİL Mİ BUNLARI NASIL ULUL EMRE KABUL EDERSİN..

Evet alemlerin rabbi olan rabbimiz bizden devlet kurmamızı istememiş bu doğru ki böyle bir oluşum isteseydi sadece üç peygamber kurtulurdu devlet kuranlar olarak ama alemlerin rabbi olan rabbimiz bütün peygamberlerinden istemediği ve yüklemediğini bizede yüklememiş,yüklememişte bu yaklaşımınızlada RABBİMİZİN RED EDMEMİZ GEREKENİ RED EDDİKTEN SONRA ALLAHI VE HÜKMÜNÜ KABUL ETMEMİZİ EMRETMİŞTİR,

LA İLAHE İLLA ALLAH emriyle ve nahl 36 ayetinde,tağuti hüküm yasa kanunlarını red ederk Allahın kanun ve hükmünü kabulle,ALLAH IN DIŞINDA KURANIN HARAM KILDIĞINI MEŞRULAŞTIRANLAR YUKARDA SAYDIĞIM GÜNÜMÜZ FRAVUNLARINI REDLE BAŞLAR...

şimdi soruyorum size gezel kardeşim,yaşadığımız coğrafyada,İÇKİYİ,KUMARI,FAİZİ,FUHUŞU KANUNEN [HÜKMEN] ve dahası bütün küfrü hükümleri ile kendini KURANA ORTAK KOŞAN şirk anayasa kitapçığını RED EDMEDEN KURANI KABUL EDEBİLİRMİSİN..VEYA bi koltukta iki karpuza yer vardır deyip bi kalpdede iki HÜKÜM KOYUCU OLUR MU DİYENLERDESİN VE BU ALLAHIN HARAM KILDIKLARINI MEŞRULAŞTIRAN VE YER AÇIP BUYRUN DİYEN BU FRAVUNLARIDA MI KABUL EDENELERDENSİN...

İKİNCİSİ eğitim demişsinya,verilen eğitimde BİLGİNİN KAYNAĞI NE OLMALI ve TÜRKİYEDEKİ MÜŞRİK YETİŞTİRME OKULLARINDA verilen eğitimin bilgide kaynağı nedir ve ne baz alınarak yapılır,ve eğitim verilir ve bu okullara çocuklarını göndermeyenlere neden ceza ve ne baz alınarak verilir..

üçüncüsü Alemlerin rabbi olan rabbimiz müslümanım diyeni YEDİĞİN HALT ÇIKARDIĞIN KANUNA UYUYORSA YAPA BİLİRSİN DİYE BİR SERBESTLİK VERMİŞ MİDİR.


DÖRDÜNCÜSÜ.Dünyanın her hangi bi yerindse kuran uygulanır veya uygulanmaz bu benim sorunum değil ben kendime bakarım ve HESAP GÖRÜCÜ OLARAKTA SADECE ALLAHTAN KORKARIM,[AHSAB39]

BEŞİNCİSİ.BU kendini Allah a ortak koşan devlet alemlerin rabbi olan rabbimizin bana verdiği bu furkan anlayışından sonra bana hiç bir şekilde ALLAH IN HÜKMÜNÜ ÇİĞNETEMEZ ,ama BİLEREK SEVEREK VE İSTEKLİ OLARAKTA ONLARIN ŞİRK YASALARINI MAYIN OLSA CANIMDAN OLMA PAHASINADA OLSA BASIP GEÇERİM...


HAK İLE BATIL BİRBİRİNDEN AYIRT EDİLMİŞTİR DİLEYEN HAKKI,DİLEYEN BATILI KABUL EDER,

Örtünmeye gelince,hiç merak etme kim nasıl isterse ,isterse kafasını poposunu açsın ben takvayı esas alırım.,tarihi bir sürece bakarım,peygamberin pıratikliğine bakarım..ki mustafa kemalinde anneside sizn dışınızda kabuyl etmediğiniz bi örtü ile örtülüdür farkındaysanız....atanızı bu durumda niye model seçmiyorsunuz....

saygılar kardeşim...

hiiic
19. November 2010, 09:02 PM
Ben senin fikrine razıyım, gel kuran aramızda son söz olsun onun hükmüne göre davranalım.. ama sonradan cayıp hadis uydurmak yok! uydurulan namaza gelmeyenleri dövmek yok, kadınların ayakları gözüktü diye kırbaçlamak yok, recm yok,

ve en önemlisi millete EFENDİLİK yok, millete hizmet var. mal biriktirmek oğlullara evlatlara gemi alamak sonradan muhividdin diye ortalıkta gezmek yok. 7 yıldızlı müslüman otel açmak var ama sadece zenginlere değil, özel kesime ayrıcalık yok, sıvı yumurta fabrikası açıp kuş gribi oyunu yok, milletin malını satıp savmak yok, KPSS sorularını cemaatçi kesimlere vermek YOK!!! adam gibi adil olacaksın cemaatci diye ayrımcılık yapmak yok...

daha da sayacağım önce bunları kabul edin...
kabul kuranı anayasa yapalım ama önce onu doğru anlayalım, ne derler bilirsin yanlış anlayıp yanlış uygulayacağına hiç anlama daha iyi... sizin bahsettiğiniz islam kuranda geçmez, zaten onu doğru anlamış olsaydınız bu tartışmaya da gerek kalmamış olurdu...

aksi taktirde kuran yerine fitneyi başa getirmiş oluruz, ravilerin fitnesini, aman dikkat!!!

hiiic
19. November 2010, 09:08 PM
Bu arada bahsettiğiniz muhaviddinler (!) KPSS sorularını hem sattılar hemde yeni sınav yaptık bahanesiyle yine milleti oyuna getirdiler, kim bilir o sınavda ihalelerde dönen yolsuzluklar neler onlardan hiç haberimiz yok... kat sayılarla oynamışlar vede bu hıyaneti bayramdan önceye getirmişlerki akıllarınca unutturacaklar... Bu vatan hatta insan hayinlerinden mi bahsediyorsunuz muhividdin diye?

Yalancının mumu yatsıya kadar... ne mal oldukları çıktı ortaya...

müslümanlardan
19. November 2010, 09:53 PM
DOSTUM SEN BAŞTA kurana GÖRE MİLLET nedir ona bak sonra gel..

yok merak etma ben ve senin aranda KURAN YETER,

SEN ATANIN İZİNDEN Bİ AYRIL İÇİ BOŞ NUTUKU BIRAK NAMAZINI NASIL KILARSAN KIL...
AMA KURANIN AYETİNİ TEVİL,TAKİYE YOK...PARÇACI ANLAYIŞ YOK,KURANIN BİR KISMINI ALIP BİR KISMIYLA YÜRÜMEK YOK..

dost1
20. November 2010, 03:52 PM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

güzel kardeşim yazınızın girişinde DÜNYANIN NERESİNDE KURAN ANAYASA OLARAK UYGULANIYOR DEYİP,türkiyede uygulansın demiş,
Daha sonrada ferd olarak yaşamamız gereken Bİ KURAN OLDUĞUNU söylemişsiniz..
daha sonrada kuranı bırakıp şirk anayasasıyla bu haramlar meşrulaşmıştır demişsiniz ve siz KURANI MI,YOKSA BU KENDİNİ KURANA ORTAK KOŞAN ANAYASA KİTAPÇIĞINDAKİ MEŞRULAŞMAYI MI KABUL ETMİŞSİNİZ Kİ kuranın yürürlükte olan ülkeyi soruyorsunuz...

biraz aşağıdada yok efendim illaki devlet mi kurmak gerek ve halife mi olması lazım ve böyle bi sorumluluk mu yüklemiş rabbimiz demişsiniz.rabbimiz sizden olan ulul emre uyun dememiş mi nisa süresinde ve türkiyedeki bu şirk yasalarını başlatan ata dan bu yana kadar bütün ulul emirler BU GÜNÜN FİRAVUNLARI ,NEMRUTLARI,EBU LEHEBLERİ DEĞİL Mİ BUNLARI NASIL ULUL EMRE KABUL EDERSİN..

Evet alemlerin rabbi olan rabbimiz bizden devlet kurmamızı istememiş bu doğru ki böyle bir oluşum isteseydi sadece üç peygamber kurtulurdu devlet kuranlar olarak ama alemlerin rabbi olan rabbimiz bütün peygamberlerinden istemediği ve yüklemediğini bizede yüklememiş,yüklememişte bu yaklaşımınızlada RABBİMİZİN RED EDMEMİZ GEREKENİ RED EDDİKTEN SONRA ALLAHI VE HÜKMÜNÜ KABUL ETMEMİZİ EMRETMİŞTİR,

LA İLAHE İLLA ALLAH emriyle ve nahl 36 ayetinde,tağuti hüküm yasa kanunlarını red ederk Allahın kanun ve hükmünü kabulle,ALLAH IN DIŞINDA KURANIN HARAM KILDIĞINI MEŞRULAŞTIRANLAR YUKARDA SAYDIĞIM GÜNÜMÜZ FRAVUNLARINI REDLE BAŞLAR...

...

Allah razı olsun.Yazınızda gönderme yaptığınız Nahl 36. ayetin daha iyi anlaşılması için bu ayetle ilgili olan çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.

Nahl;36: Ve lekad beasna fiy külli ümmetin Rasûlen enı'budullahe vectenibüt tağut feminhüm men hedAllahu ve minhüm men hakkat aleyhid dalaletü, fesiyru fiyl Ardı fenzuru keyfe kâne akıbetül mükezzibiyn
Nahl;36: Ve andolsun ki Biz, her ümmete, "Allah'a kulluk edin ve tağuttan sakının! " diye bir Elçi gönderdik. Artık Allah, bu ümmetlerden bir kısmına hidayet etti, bir kısmına da sapıklık hak olmuştur. Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş?

Bu Âyetlerde Rabbimiz, rahmeti gereği, insanların doğru yolu bulmaları, "Allah'a ibâdet/kulluk edip tağuttan kaçınmaları" için Elçi gönderdiğini beyan etmektedir.

Gönderilen elçilerin görevi ve onlara indirilen vahiylerin temel mesajı, insanları tağuta kulluktan kurtarıp Allah'a kulluğa yöneltmektir.

(Enbiyâ: 25) Ve Biz senden önce hiçbir Elçi göndermedik ki, ona: "Gerçek şu ki Benden başka ilâh diye bir şey yoktur. Onun için bana ibâdet edin." diye vahy etmiş olmayalım.

(Zuhruf: 45) Ve sen, Elçilerimizden senden önce gönderdiğimiz kişilere sor, "Biz Râhman'ın astlarından ibâdet edilecek ilâhlar kılmış mıyız?"

Bu görev ve mesaj, kısaca la ilahe illallah'ı bütün içeriği ile insanlara iletmek ve bu ilkeye göre hareket edilmesini sağlamaya çalışmaktır.

Âyette "Allah'a kulluğ"un alternatifi "tağuta kulluk" olarak verilmiştir. Rabbimizin tevhid inancını ortaya koyarken kullandığı "karşıtlık ilkesiyle anlatım" metodu başka Âyetlerde de görülmektedir:

(Bakara: 256) Dinde zorlama yoktur; rüşd ğayden [iman küfürden, iyi kötüden, güzel çirkinden, doğruluk sapıklıktan] iyice ayrılmıştır. O halde kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

Âyette bahsedilen "Tağût" ve onun bu adı almasına sebep olan "tuğyan/ azma" hakkında kısa bir hatırlatmanın yararlı olacağı kanaatindeyiz:

TUĞYAN:
Tâğût'un eylemi olması bakımından öncelikle bu kavramın bilinmesi gerekmektedir.
Tuğyan, "haddi aşma, zulüm, azgınlık, sapıklık, isyan, küfür" demektir.
Tuğyan kelimesi,
tağâ [azdı, taştı, zulmetti] fiilinin mastarı olarak Kur'ân'da dokuz yerde geçer. Ayrıca
"haddi aşıp azgınlık yapan kişi ve topluluklar" manasında [tağ] altı yerde;

insanları yoldan çıkaran, azdıran "şeytan, put ve kâhin" anlamında [tâğût] sekiz yerde geçer.

Mastar ve diğer türevleriyle birlikte bu kelime Kur'ân'da toplam otuz dokuz yerde zikredilir. Tuğyan, insanın tabiatında vardır. Vahye kulağını tıkayan, kendi aklını yegâne rehber kabul ederek kendini beğenen bencil insan, bir de çok mal sahibi olup kendini ihtiyaçtan uzak görmeye başladı mı, tuğyan içine düşmüş olur.
İnsan, kendisinde istediğini yapabilecek bir güç, bilgi ve yetenek hissettiği zaman artık Allah'ı unutur; gerçek kudret, gerçek ilim, gerçek dileme, gerçek güç ve irade sahibinin yalnızca Allah olduğunu aklından çıkarır. Bu durum insan için tuğyana açılan bir kapıdır; artık dilediğini yapar, hak-hukuk ve sınır tanımaz. Allah'a ortak koş maya, nefsini O'nun yerine geçirip hevâ ve heveslerinin peşinden gitmeye başlar. İşte bu hâl, tuğyan hâlidir ve bu tür insanlar da Kur'ân'ın diliyle "tâğî'dir.

Kur'ân'da Firavun, tuğyanın simgesi olarak takdim edilmiştir. O, bütün gücün kendi elinde olduğuna inanıyor, insanları küçük görüyor, öldürüyor ve en kötü işkenceye maruz bırakıyordu (Bakara Sûresinin 49; İbrâhîm Sûresinin 6. Âyetleri.)
Firavun mantığına göre bütün insanlar onun kulu-kölesi, Mısır ve nehirler onun mülkü idi (Zuhruf Sûresinin 51. Âyeti.)

Eğer Mûsâ peygamber ile Hârûn peygamber ona tuğyanını hatırlatmasa ve onu Allah'a çağırmasa idiler, Firavun da ahirette Allah'a karşı bir bahane üretebilir, "Rabbim! Bana bir uyarıcı gelmedi ki! " diyebilirdi. Çünkü azgınlığının farkında değildi; insanları köle olarak çalıştırmayı, onlara işkence etmeyi ve öldürmeyi tabii hakkı olarak görüyordu. Saltanatı onu mağrur etmişti.

Tuğyan'ın temelinde kibir ve bencillik yatar. Şeytanın da azgınlığının sebebi kibir ve bencillikti. Bu bakımdan Nisâ Sûresinin 51. Âyetinde tâğût , şeytanı [İblisi] da kapsamaktadır.

TÂĞÛT:
Arapça "Yüce Allah'a isyan etmek" anlamına gelen tağa kökünden türemiş bir kavramdır. "Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık önderi, zorba, şeytan, put, puthâne, kâhin, sihirbaz, Allah'ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluş" anlamlarına gelir.

Tuğyan ile aynı kökten gelen tâğût kelimesi; "azgın, insanlara zorla hükmeden, kâfir, zorba kişi"yi ifade eder.

Kur'ân'da Allah müminlerin dostu ve yardımcısı; tâğût ise kâfirlerin dostu ve yardımcısı olarak gösterilmiş, mü'minlerin "Allah yolunda savaştıkları", kâfirlerin ise "tâğût yolunda savaştıkları" ifade edilmiştir:

(Bakara: 257)Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, inkâr edenlerin ise dostları tâğûttur [azgın putlardır]. Onları aydın lıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada temelli kalacaklardır.

(Nisâ: 76) İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler ise tâğût [şeytan] yolunda savaşırlar. Şeytanın dostlarıyla savaşın. Esasen şeytanın hilesi zayıftır.

Allah'ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icat eden her kişi ve kurum, tâğûttur.

Tâğût, Allah'a karşı isyan etmesinin yanı sıra, O'nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu işleviyle o, şeytân, papaz, dini veya siyasî bir lider olabilir.

Yüce Allah Kur'ân'da Andolsun ki, Biz her kavme 'Allah'a ibâdet edin, tâğûta kulluk etmekten kaçının! ' diye(tebliğ yapması için) bir peygamber göndermişizdir . (Nahl Sûresinin 36. Âyeti )
ve
İman edenler Allah yolun da savaşırlar, kâfirler ise tâğût yolunda savaşırlar (Nisâ Sûresinin 76. Âyetiyle ) müminlere tâğût hakkında bilgi vermekte ve tâğûta karşı takınmaları gereken tavrı açıklamaktadır.

Her ne şekilde olursa olsun, insanlar tarafından Allah'ın hükümlerine muhalefet edecek şekilde konulan hükümler, "tâğûtî hükümler" olarak isimlendirilirler. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

(Nisâ: 60)"Sana indirilen Kur'ân'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik" diye boş iddialarda bulunanlara bakmaz mısın? Onlar tâğûtun huzurunda muhakeme olmak [hükümlerine boyun eğmek] istiyorlar. Hâlbuki tâğûtu inkâr etmekle [kâfir saymakla, lânetlemekle] emir olunmuşlardı. Şeytan onları uzak bir sapıklığa saptırmak ister.

Kendisinde böyle yetkiler görüp, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyip hevâ ve hevesleri doğrultusunda hükümler koyanlar, aynı zamanda "ilâhlık" iddiasındadırlar. Allah'ın hükümleri dışında hüküm koyanlar ve o hükümlere tâbi olanlar, tevhid akidesinin dışına çıkıp kâfir, zalim ve fasık olurlar. Allah Teâlâ, Allah'ın in dirdiği ile hükmetmeyenleri kâfir, zalim ve fasık olarak nitelemiştir. (Mâide Sûresinin 44–47.Âyetleri.)

Konumuz olan Âyetten de anlaşıldığı üzere Yüce Allah, Nûh peygamberden Muhammed peygambere kadar bütün peygamberleri, insanlığı tevhide, yani Allah'ın birliğine, ortağı olmadığına inanmaya; O'nun koyduğu hükümleri kabullenmeyip hevâ ve heveslerine göre hüküm koyan tâğûta karşı savaşmaya ve tâğût kapsamına giren şeylere kulluk etmekten kaçınmaya çağırmaları için göndermiştir.

Bu tâğûtlar, İbrâhîm peygamber döneminde Nemrut, Mûsâ peygamber döne- minde Firavun, Muhammed peygamber döneminde de Ebû Cehl ve Ebû Leheb gibi toplumun ileri gelenleri ve puta tapan şahsiyetleridir; diğer peygamberler döneminde de, kendilerine gönderilen tevhid akidesini/inancını inkâr edip, atalarından kalan inançlar üzerinde inat gösteren puta tapan kavimlerdir.

Tâğûtların devri kapanmış değildir. Peygamber bulunsun veya bulunmasın, her dönemde tâğûtlar var olmaya devam etmiştir. Onlar sadece eski kavimlerde ortaya çıkıp yaşama imkânı bulan güçler değil; bugün de Müslümanlara en azim düşmanlığı ve en yıkıcı propagandaları reva gören kişi, odak veya organizasyonlardır.

Tâğût, ekonomik, sosyal ve kültürel güç kaynaklarını ele geçirmiş, ahlâkî değerleri [dini] toplumların gözünde itibarsız ve taraftarı olmaktan çekinilen bir duruma düşürmeyi göze alacak kadar düşmanlığını ilerletmiştir. Ayrıca doğrudan yaptıklarının dışında, insanlığın ortak değerleri adı altında pek çok kavramı da Müslümanlara zarar verecek bir içeriğe dönüştürmüştür. Kısaca tâğût, Müslümanları dört bir yanından kuşatmış bulunmakta ve Müslümanlara hayat hakkı tanımamaktadır.

Öyleyse anlıyoruz ki, Peygamberimizin görevi sokaktaki şımarıklarla değil, tâğûtî düzenin kurucularıyla mücadele etmekti. İlk işi, toplumun hidayet yolu üzerinde oturup haydutça engellemeler yapan bu azgın güruhu uyarmaktı.

Bu açıklamalardan sonra tekrar konumuz olan 36. Âyete dönelim:
Rabbimiz Âyetin sonunda Şimdi yeryüzünde bir gezip dolaşın da bakın yalanlayanların sonu nasıl olmuş buyurmuştur. Böyle buyurarak peygamberlere ters davranan ve gerçeği yalanlayanların durumlarının araştırılmasını istemiştir.

Rabbimizin geçmişten ibret alınması amacıyla yaptığı bu davetin yer aldığı onlarca Âyet mevcuttur. Bunlardan birkaçını hatırlatmakla yetiniyoruz:

(Muhammed: 10) Peki, onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Ki kendilerinden öncekilerin akıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere de onların başına gelenlerin benzerleri vardır.

(Hacc: 46) Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, kendisiyle akıl edecekleri kalpleri ve kendisiyle işitecekleri kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

(Mülk: 18) Ve andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Peki, Beni inkâr ediş nasıl oldu?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Derin Düşünce
17. February 2011, 07:42 PM
Selam kardeslerim

Bana kim kurandan misalen; avukatlık kanunlarını yada, trafik ceza kanunları, askerlik, emlak, banka, belediye, butce, enerji, egitim, dernek, elektrik, gümrük, icra, ihale, imar, internet, iş, kira, kdv, kooperatif, maden, medeni yasa, orman, secim, sigorta, tuketici, vergi usul, çalısma, cevre... vs. vs kanunları cıkartıp getirebilir.

Soruyorum sizlere; Allah biz insanlara bir kanun kitabı mı indirmistir yoksa bizlere o kanunları adalet ile yapacak, kutsal bir kitabın kılavuzladıgı, aklı ve irade gucunu mu vermistir? Hic bir kanun mazlum ve magdur sınıf aleyhine yorumlanamaz. Kuran toplum hayatını duzenleyici hukumler icerir.

Size yusufun kıssasını hatırlatırım. Hani Yusuf peygamberin kucuk kardesinin cantasına saraya ait bir esya konmustu. Ve diğer kardesleri ile beraber halkının arasına donerken askerler Kucuk kardesin cantasındaki o esyayı buldular. Ve cezalandırmaya karar verdiler. Yusufun buyuk kardesleri Yusuf ve esrafına;
-"Sizde hırsızlıgın cezası nedir" diye sordular.
Dikkat edin bir peygamber olan Yusufun hukmune;
-Bizde hırsızlık yapanın cezası, alıkonmaktır....
Allahın kanunlarında degisiklik olmayacagına gore yusuf neden el kesme cezası uygulamamıstır? Hem kuranın tasdiki ile biz ona boyle yapmasını vahyettik der ayet, uzerinde biraz dusunelim mi?

Allahın arzusu, bizlerin mutlaka toplanıp adı islam olan bir devlet kurmamız mıdır? Yoksa ancak tagutlar, adalet ile hukmetmeyenler, zulm edenler oldugunda bu zulumlerine bas kaldırıp, adaleti tesis etmemiz midir? Hılasa; yukarıda sadece bir kısmını andıgım yapılması gereken bukanunlarda olcu, ictimai hayatın her alanında bir yaratıcının rızası gozeterek, Adalet ile hukmedilmesi ve bu dairede kanunlar yapılarak ilahı rızanın saglanması mıdır. Ne dersiniz?

pramid
18. February 2011, 10:11 PM
kuran mehcur ittihaz edilmiş....
kişiler fikirlerine ayetleri alet ediyorlar muaviye gibi...
kavramlar anlamını yitirmiş.....
boşluğu din adamları dolduruyor...
kurana uymayıp zan ve hevalarına uyarlar.
aynı ayette kişiler anlaşamıyor....,
ne oluyor yaaaa...

hiiic
19. February 2011, 06:11 AM
kuran mehcur ittihaz edilmiş....
kişiler fikirlerine ayetleri alet ediyorlar muaviye gibi...
kavramlar anlamını yitirmiş.....
boşluğu din adamları dolduruyor...
kurana uymayıp zan ve hevalarına uyarlar.
aynı ayette kişiler anlaşamıyor....,
ne oluyor yaaaa...

:)

Allah böyle dilemiş, isteseydi hepimizi ip gibi dizerdi sıraya ama burada bir süre imtahan için çatışmamız yazıldı.... Tek duamız var o da doğruların, iyilerin, sadıkların v.s. yoluna nimet verdiklerinin yoluna bizi koyması. Gerisi teferruat. Ama çatışma 2 grup arasında çıkıyor,,, İslama gönülden bağlı samimiler ile, onun ticareti kaygısını güden samiriler.. :) bu 2 grup hep savaştı hep savaşacak,,, sonuçta kimin haklı olduğu değil, kimin davasında samimi, kimin samiri olduğu açığa çıkıca problem kalmayacak.

zaten hangi adımda ahirete gideceğimizi bilemeyiz, bir adım atmışsın bide bakarsınki hesap veriyorsun,,,, ne zaman krizden öldün yada araba çarptı, ne zaman yıkadılar, gömdüler, mevlütler okudular, ne zaman ağladılar, ne zaman unuttular, ne zaman gelecek nesiller arkadan laf söledi, ne zaman milyarlarca yıl geçtide ne zaman dünya yıkıldı ne zaman yeni galaksiler gezegenler kuruldu ne zaman oldu anlama bile anlamazsın. ... İlke kez gelişini, dünyaya gelmeden önceki milyarlarca yılı hatırlayan var mı? ZIP! bi anda dünya, çağ milenyum çağı, en son inen vahy üzerinde bozum yapılalı yaklaşık 1400 yıl geçmiş... ara da bul gerçeği, HAKKI, O iletmezse zor bulunur.

Hepsi hepsi bi adım atarsın, hop! bi bakarsın herkes toplanıyor. hadiiiiiii, ne güzelde kumpir yemeye gidiyordum diyebilirsin.

nuhungemisi
31. August 2011, 12:18 AM
Yazı aşırı uzun oldu o yüzden başa burayı ekledim. Yazının sonunda ağırlıkla Kemalistlere çağdaşlıkçılara ve laikliğe eleştirilerimi yazdım. Kur’an ile ilgili atladığım veya yanlış olan birşey varsa farkeden lütfen belirtsin.

Meseleye yalnız Kur’an , akıl , gözlem ekseninde yaklaşmaya çalışacağım. Ve Kur’an’daki yönetim, hukukla ilgili bazı ana kavramlara değinmeye. Kur’an’daki hukuk kavramına çok hakim değilim ama Allah izin verirse Bakara ve Nisa sureleri üzerine (Bakara çok uzun bir sure) emek harcamak istiyorum. Bu iki sure çokça şer’i hüküm içeriyor diye biliyorum.
Hepimiz kavramlara kendi kafamızdan olumlu-olumsuz anlamlar veriyoruz. Kimimiz için modernlik iyi kimimiz için kötü mesela. Herkesin geçmiş tecrübeleri, duygusal tepkileri bu işe karışıyor.

Laiklik kavramında da bu geçerli galiba. Şimdi ben hükümlerimi Kur’an ayetlerine dayandırarak doğru bildiklerimi yazmaya çalışacağım.

Kur’an’da Allah’ın emrettiği bir siyasi yönetim şekli yok. Bu konuda Allah’ın koyduğu prensiplerden birisi adalet. Bir de şura/danışma yöntemi.

Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları) nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (NİSA 135)

Ey iman edenler, adil şahidler olarak Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (MAİDE 8)

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. (MÜMTEHİNE 8)

Din sömürücüsü – dinsiz laik kapışmasında güme giden bir nokta var galiba. MAİDE 8’i bir daha okuyun derim.

Peki adalet sadece maddi-parasal adalet midir ? Mesela sizden karşıt görüşte olan biri doğruyu söylediğinde onu tasdik etmek de adalet değil midir ?

Kur’an’daki hukuk sadece adalet üzerine mi kuruludur peki ? Islah-caydırma amaçlı cezai yaptırım yok mudur ? Ya da başka hükümler.

Allah Kur’an’da adalet, kısas gibi hükümler koymuştur. Bazı suçlara ise cezai yaptırımları bildirmiştir. Ayrıca miras ve borç alıp verme ile ilgili hükümler de Kur’an’da mevcuttur.

Maddi adaletle ilgili olarak:

Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? (NAHL 71)

Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür.» Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyaçtan artakalanı.» Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz; (BAKARA 219)

İhtiyaçtan fazlası , yani lüks yaşamak ve biriktirmek haramdır. Yukarıdaki ayet Allah’ın emridir.

Ancak bu konuda Allah cezai-hukuki bir yaptırım öngörmemiştir. Dileyen haram yemekte serbesttir ama ahirette cezasını çeker. Sanırım İhsan Eliaçık konunun bu boyutu (maddi paylaşım) üzerine oldukça yoğunlaşmaktadır. Burada bir mümine düşen Kur’an ayetleri ile mücadele etmektir ve infak etmektir. Burda belirtmek istediğim şey, mal mülk hırsının kötülüğü ve yetimi, yoksulu gözetmenin önemi Kur’an’da çok vurgulanır.

Kısas ve cezai hükümlere gelince :

Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabb'inizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır. Ey temiz akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki sakınırsınız.

Ayrıca zina, iffete iftira, hırsızlık gibi konularda da ceza emredilmiştir.

Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun. (NUR 2)

İffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen seksen değnek vurun. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin. Onlar, sapmışların ta kendileridir. (NUR 4)


Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. (MAİDE 38)

Burada ki “el kesme” kavramıyla ilgili yorum farklarına girmeyeceğim. Dileyen araştırsın.

İçki içilmesi ve kumar ile ilgili olarak da, cezai bir yaptırım öngörmemiştir Allah. Ancak :

Ey iman edenler! Uyuşturucu/şarap, kumar, tapılmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. (MAİDE 90)

Allah’ın pislik (rics) olarak tanımladığı bir şeyin yayılmamasını savunmak, onun özgürlüğünü demokrasi ya da modernlik adına savunmaktan daha yakındır takvaya. Mümin iyilik için uğraşır, rics için değil. Yani birileri islamı içki, namaza indirgiyor diye, içki içenleri savunmak bir mümin tutumu değildir.

Bir ülke yönetimi/vatandaşları Kur’an’daki hükümlere ters düşmediği sürece kendi yasalarını yapabilirler.

Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler, (ŞURA 38)

Burada “ANA YASA” Kur’an’dır. Mümine düşen idare şekillerini, kendi siyasi-dini liderini savunmak değil Allah’ın ayetlerini savunmaktır. Her bir hükmü tek tek savunursunuz. Belirli idare şekillerini değil. Laik devletin Allah’ın emirlerine uyan uygulamaları varsa bu savunulur yoksa değiştirilmesi gerekir.

Peki Allah’ın hükümlerine göre yönetilmek istemeyenler ne olacak ? Neyle istiyorlarsa onla yönetilecekler. Ama biri çıkıp ben müminim diyecek ama aynı zamanda Kur’an hükümleri uygulanmayabilir diyecek. Allah dini yönetsin, biz de siyaseti yönetelim.

Kısas’ı kaldıran, zinaya ve iftiraya ceza öngörmeyen bir hukuku savunmak Allah’ın hükmünü reddetmek demektir. Veya Kur'an'da emredilen herhangi bir hükmü. Allah müşriğe adil olun derse mümin adil olur. Allah kısas uygulayın derse bunun uygulanmasını savunur.

Maddi adalet ve paylaşım Kur’an’da çok üstünde durulan bir konudur. Ancak kimse Allah’ın hükümleri arasında öncelik/önem sırası belirleyemez. Kimse bazı hükümler için o döneme/kültüre aittir bugün biz değiştiririz diyemez. Siz kitabın bir yerlerini delerseniz , başkaları da başka yerlerini deler. Sonunda dinci-siyasi bir sürü ilah türer. Müşrikler Allah’ın varlığını, yeri göğü kendilerini yarattığını değil, tek hüküm koyucu, kul olunacak varlık olmasını reddederler.

Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı» diyecekler. (ZUHRUF 9)

Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar? (ZUHRUF 87)

Şirki sadece mekkeli ve daha önceki putperestlerin hurafeleri, uydurmaları olarak görenler Kur’an’ı o döneme hapsetmiş olmuyorlar mı ?

Adama yalnız Kur’an deyince reddediyor zaten. Kur’an yetersiz diyor. Ordan sonra adamla neyi tartışacaksın ? Sidik yarışından öteye nasıl geçeceksin ?

Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır. Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. (FURKAN 68,69)

Sırf kozmetik ürünü, giysi, moda aksesuarları satmak adına genç kızları cinsel meta olmaya, zinaya özendiren tezgahlara karşı ne kadar ses çıkarıyorsunuz ?

Sizce Allah’ın istediği sadece müreffeh bir dünya mı ?

Rabbinin Ad (kavmin)e ne yaptığını görmedin mi? Yüksek sütunlu İrem'e. Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. (FECR 6,7,8)

Biz refah içinde şımarmış nice şehirleri helak ettik. İşte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimse oturabilmiştir. Onlara hep biz varis olmuşuzdur. (KASAS 58)

Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikri unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular." (FURKAN 18)

Şimdi dünya üzerinde refah içinde Allah’ı unutanlar sadece Amerikancı ortadoğulu ve Arap yöneticiler mi ? Bunlar müşrikse, münafık kim ?

Din adına kimsenin hüküm koyma veya Allah’ın hükümlerini değiştirme yetkisi yok. Ama bunu siyaset adına yapınca sakınca yok. Bu nasıl hüküm vermek ?

Bana firavunun dini bir söylemini gösterebilir misiniz Kur’an’dan ? Haram helal uydurma vs.

Mustafa Kemal’e ulu, yüce gibi sıfatlar yakıştırmak ne ? Ben peygamberleri bile fazla övmemeye dikkat ediyorum ama kemalizm yüzünden Mustafa Kemal’den de soğudum. Uydurma dine hiç ısınmamıştım zaten. Ama çocuk ve genç delikanlıyken Atatürk’ü severdim. Her yere resmini, heykelini koyup ulu yüce demek putperestlik değil de nedir ? Şirk denince neden sadece Mekke müşriklerinin hurafelerini ve uydurmalarını anlıyorsunuz ? Kimse peygamberi bile sevmek zorunda değilken, Mustafa Kemal’i sevmeyeni eleştirmek nedir?

Allah; O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur. (TAHA 8)

Hamd (övgü) yalnızca alemlerin rabbine mahsustur. (FATİHA 2)

Bir de o olmasaydı bugün sen olmazdın, Kur’an’ı okuyamazdın, baban İngiliz Yunan olurdu gibi abuk argümanlar var.

Ben Kur’an’a yalnız ve yalnız Allah’ın rahmeti sayesinde ulaştım.

Sana iyilikten her ne gelirse Allah'tandır, kötülükten de sana ne gelirse o da kendindendir. Biz seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik; şahid olarak Allah yeter. (NİSA 79)

Peygambere gelen iyilik bile yalnız Allah’tan. Şimdi bana gelen rahmeti kuldan mı bileceğim?

Eğer teslimiyet iddianızda samimi iseniz bana bu durumu izah edin.

Göklerde ve yerde bulunan herkes, Rahman'a kul olarak gelecektir. (MERYEM 93)

Kur’an’ı açıp okuyun bakalım. Ordaki peygamberler tüm iyiliği rahmeti Allah’a isnat ederler. Ben Allah’ın izniyle ... yapıyorum, bana rabbimin sayesinde şu ilim verildi vs.

Türkiye’deki şekilci anlayıştan bıktım. Buraya da tüm ayetlere samimi teslim olmaya çalışanlar vardır ümidiyle geldim ama burda da Mustafa Kemal’e resul denen bir mesaj gördüm. Bunun bir delili var mı?

Türkiye’nin çoğunluğunun akletme ve Kur’an’ı okuyup anlamaktan uzak olmasının çözümü Mustafa Kemal’i yüceltmek, her yere resmini heykelini koymak mıdır ?

Ben şirk riski yüzünden bundan kaçıyorum. İnatla onu yüceltenler ile nasıl gönül ya da güç birliği edip hareket edeceğim ?

Arap’a kızıp batılıyı taklit etmek midir doğru yol ? Bu yaz Alanya Kalesine gittim. Oradaki notta yazdığına göre kalenin/beldenin orjinal ismi Alaiyye (Arapça galiba) iken Atatürk Alanya diye değiştirtmiş. İçimden gülümsedim :) Bu mu ilerleme ?

Savaş kazanmanın müminlik olduğuna dair bir Kur’an ayeti var mı ? Müminlik emperyalizm ile mücadele ise, en büyük müminler Che Guevara, Castro o zaman.

İbrahim peygamber hiç birşeyi değiştirememiş, sonunda kavminden uzaklaşmış. Milyonları kurtarıp ulus yaratan bir kahraman değil. Ama Allah için oğlunu kurban etmeye razı biri. Meselenin özünün anti-emperyalizm değil Allah’a teslimiyet olduğunu kabul etmek istemiyor musunuz ?

Kurtuluş savaşında mücadele edenlerin hepsinin göğüslerinde ne kadar iman olduğunu ölçmek için bir yönteminiz mi var ?

O savaşı kazananların fakir , yoksul kalmış ve batılı zalimlerin yurduna göz diktiği bir halk , Mustafa Kemal’in ise bu savaşın siyasi ve askeri lideri olduğunu kabul etmek size yetmiyor mu ? Zaten canlarından başka verecek bişeyleri kalmamış ki tarihi bilgiler doğruysa. Bundan 80-90 yıl önce yaşamış hiç içinde bulunmadığınız bir toplumla ilgili nasıl bu kadar kesin hüküm verebiliyorsunuz? Mustafa Kemal bu ülkenin tarihinin bir parçası olarak kalsa biz de bugüne gelsek nasıl olur ? Siz neye dayanarak onu Allah’ın gönderdiğini iddia ediyorsunuz ?

Emperyalistler Mustafa Kemal’i yıpratıp bizi sömürmek istiyor derseniz, emperyalistler putlara düşman olsa birlik için putlara mı sarılacağız ? Yalnızca Kur’an etrafında birleşmek istemiyor musunuz ? Neden ulus kavramını Allah’a iman ve teslimiyet ile bir tutuyorsunuz ?

Allah’ın rızası için olmadığı sürece bilimin ne anlamı var ? İslamda bilim sanat düşmanlığı yok elbette ama onu aşırı yüceltip hayatın amaçlarından biri yapmak var mı ? Hesap günü bilgisayarlar, mühendislik harikası binalar, araçlar toz olmayacak mı ? Allah neden son elçisini 7. yüzyılda bir Arap kavmine göndermiş ? Sanayi devriminden sonra gönderse karışıklık daha az olmaz mıydı ?

Ben bunu İngilizce eğitim veren, Türkiye’nin iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuş biri olarak söylüyorum. Ben matematiğe aşık bir insanım. Ortalama üzeri de zekaya sahibim Allah’ın izniyle.

Entellektüel! bilgisi ile kibirlenen ile, malı yüzünden kibirlenenin bir farkı var mı Kur’an’a göre. İblis malı mülkü olduğu, Adem fakir olduğu için mi kibirleniyor kendini üstün görüyor? Şirki 7. yüzyılda Mekke’de donduranlar bunu anlayamıyor. Hala 7. yüzyılda yaşayanlar zaten hiçbir şeyi anlamıyor.

Hz. Muhammed okuma yazma bile bilmiyor, Musa peygamber konuşmasında problem olan koyun güden bir insan peygamber olmadan önce. Firavun ise ilah gibi görülüyor.

Laiklik kilise sömürüsüne karşı ortaya çıkmadı mı ? Kur’an kilise ile bir mi ?

Ben sağcı-solcu, laik-dinci, kemalist–yobaz bütün putları kırma samimiyetinde olan insanlar arıyorum.

Ehli sünnetin akletmeyeniyle zaten bişey tartışamıyosun. Karbon kopya gibi aynı şeyleri savunuyolar. Saçma sapan şeyler. Kur’an’da neyin haram olduğu yazıyoken hala hocadan fetva almadan içi rahatlamayanlar var. Kızayım mı, üzüleyim mi bilemiyorum. Bazı insanları anlayamıyorum.

Bir kısmınız diyecektir ki, iktidar partisi %50 üzeri oy almış, malı götürüyo. Sen eleştirecek bunu mu buldun ? Yalnız Kur’an diyenlerin şirk kalıntısı barındıran davranışlarını eleştirmeden içim rahat etmeyecek. Benim iktidar partisi yanlıları ile anlaşma olasılığım yok neredeyse. Ama yalnız Kur’an diyen ve Allah’a samimi teslim olmak isteyenlerle var.

Yalnız Kur’an diyenler neden güç birliği edemiyorlar da iktidar partisi 50% üzeri oy alıyor? Cevabı basit canım. Halk aptal, din de toplumun afyonu.

Bir de yanlış yanlıştır. Yüzdesi olmaz.

Birbirimize ayet copy/paste edip teorik tartışmaktan ileri gitmek istiyorum.

Yoksa benim bu siteye ya da bu sitenin bana verebileceği bişey olduğuna inanmıyorum. Sitedeki yazı deryası içinde ne kadarını okuyabilirim ki. Herkesin yorumu görüşü var elbette. Hepsini okumaya tartışmaya vakit yetmez. Kur’an zaten kocaman bir kitap. Belirli bir ortak paydada buluşamaz mıyız?

Hepimiz yalnız Allah’a teslim olsak. Nasıl infak edebiliriz, yardıma muhtaç, yetim kimler var onları araştırsak. Ehli sünnet içinde samimi olup da yanlış bilgilendirilenleri nasıl uyarırız onu düşünsek. Kur’an okuyup anlamayı herkesin kendi aklına bıraksak. Biz sadece yönlendirsek ve ilginç bulduğumuz noktaları tartışsak. Çok mu hayalci düşünüyorum ? Sanırım Allah’ın elçisi olmadığı sürece böyle bir birlik olamayacak.

Ve biz seni ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik. (ENBİYA 107)

Ben Allah dışında, ister peygamber olsun ister Mustafa Kemal olsun isterse din alimi olsun ister siyasi lider olsun kimsenin yüceltilmesini, övülmesini, ilahlaştırılmasını kabul etmiyorum. Ben şirki yalnızca hurafe dini değil, Allah’ın dini islam olmayan herşey algılıyorum. İsterse siyasi olsun, ister kişisel, ister başka bir şey. Ben hükmün (siyasi, dini yönetim), mülkün ve övgünün yalnızca Allah’a ait olduğuna iman ettim.

«Ey Âdem oğulları! Size şeytana tapmayın/kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır» demedim mi? «Bana tapın/kulluk edin, doğru olan yol budur.» Andolsun o, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz? (YASİN 60 , 61 , 62)

Bu ayet kıyamet gününden bahsediyor. Ayete göre insanlık şeytana tapıyor. Şimdi bana bu dinin ritüellerini açıklasın biri. Bütün insanlık ben görmediğim sırada gizli mi yapıyor ritüellerini ?

Bu forumda benim gibi düşünen var mı ?

hiiic
31. August 2011, 01:07 AM
Türkiye’deki şekilci anlayıştan bıktım. Buraya da tüm ayetlere samimi teslim olmaya çalışanlar vardır ümidiyle geldim ama burda da Mustafa Kemal’e resul denen bir mesaj gördüm. Bunun bir delili var mı?


Fâtır 24
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.

ama siz başka birşey arıyorsanız o başka. Mesela yemeyen içmeyen, yada yanında Allah katından hazineleri olan yada tükenmeyen bağı olupta ondan yiyen birilerini arıyorsanız onlardan gelmedi henüz. Sadece kardeş katlini dini bir fetva yapanları ortadan kaldırıp egemenliği Halka dağıtan cesur bir lider önder uyarıcı geldi. Yolundan gidenleri cennetle müjdelerim.


Türkiye’nin çoğunluğunun akletme ve Kur’an’ı okuyup anlamaktan uzak olmasının çözümü Mustafa Kemal’i yüceltmek, her yere resmini heykelini koymak mıdır ?

katılıyorum.

"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir." M.K.Atatürk

(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin! M.K.Atatürk

Allahın son 100 yılda gönderdiği büyük lider de bugün anıtlarının heryere dikilmesinden hoşlanmıyor. Heykellerin dikilen camilerden bir farkı yok, ikiside bir ideoloji üzerine inşa edilmiş boş gereksiz batıl uydurma bidatlar.

Allah özünü anlayanlardan eylesin.



Atatürkün Türk milletine SALATI dosdoğru ayakta tutmak için açtığı Mescitleri izlemek için TIKLAYINIZ. (http://www.facebook.com/video/video.php?v=144053132334804&oid=150262015026092&comments)



Allah ilmimizi artırsın.

hiiic
31. August 2011, 01:44 AM
Kuranı sadece şeyhlerin dervişlerin anlayıp ondan fetvalar uydurageldikleri zamanlarda bir peygamber gelmiş olsaydı eğer; yapacağı ilk iş batıl hurafeleri ve kaynaklarını en şiddetli şekilde yok edip bu yüce kitap Kuranı Kerimi tekrar halkına okuması, düşünmesi ve anlaması için vicdani bir din olarak etkilerden uzak bir şekil ve yönetim altında sunmak olacaktı.

Atatürk pek çok hizmetinin üzerine bu memlekete (günümüzde bile devam eden pek çok yaygara ve itiraza rağmen) Anlaşılmak üzere yazılmış TÜrkçe Kuranı hediye etti. Daha doğrusu ilk kıvılcımı çaktı devamını teşvik etti. Bu kıvılcım bugün Hakkı Yılmaz'ın cesur eserindeki aleve kaday ulaştı, yarın batılın ne tür bir yangın içerisinde yanacağı bilinmez. Allah dilediğini yapar.

Ama birileri milli değerlerle dini değerleri çarpıştırmaya çalışıyor ya hani. Kim olduklarını ve kuyruk acılarının ne olduğunu çok iyi bildiğimiz bu dönek münafık kesim her an her türlü duyguyu kullanarak bu memleketin esas kutsal varlıklarını lekeleyebilir.





SUN-TZU'NUN ÖĞÜTLERİ SİZE NEYİ ÇAĞRIŞTIRIYOR?

Her türlü savaş tekniğinin temelinde hile ve aldatma vardır/olmalıdır.
Bütün çatışmaları savaşarak kazanmak mutlak üstünlük değildir. Mutlak üstünlük düşmanın direniş gücünü savaşmadan kırmaktır.
Düşman ülkede var olan her iyi şeyi gözden düşürün.
İyi olanların imajlarını sarsın ve günü geldiğinde onların hor görülmesini sağlayın.
Adi ve aşağılık olanlar ile işbirliği yapın.
SUN-TZU

nuhungemisi
31. August 2011, 09:53 PM
Herkes görmek istediği gibi görüyor herşeyi. Ben bu tartışmanın bir yere varacağına inanmadığım için devam etmeyeceğim.

Allah katında din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra karşılıklı ihtirasları yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkar ederse bilsin ki, Allah'ın hesap görmesi çok çabuktur. (ALİ İMRAN 19)

De ki: «O, her şeyin Rabbi iken ben Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? Hiç bir nefis, kendi aleyhinden başkasını kazanmaz. Günâhkar olan bir başkasının günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.» (ENAM 164)

Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (MAİDE 48)

hiiic
1. September 2011, 01:39 AM
Yani tartışma sizin istediğiniz gibi gitmeyecek. Sizin inancınıza göre sonuçlanmıyacak.
Doğru diyorsunuz. Bu tartışmadan sizin inancınıza destek çıkmaz...




****
birde sonradan farkettim ki...

Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (MAİDE 48)

ayetini yazmışsınız..
sonrada Kurandan uzaklaşıp, keyiflerine göre fetva uyduranların hurafelerini temizleyen çağdaş inanca karşı cephe alıyorsunuz.
Bu nasıl mümkün olabilir? Demekki ya Kuranı yanlış anlamışız yada Hurafe fetvaları gerçekten Kurandan bir cüz sanıyoruz.

Oysa sizinde yazdığınız ayetteki gibi. Emir apaçık ortada. Altını çizdiğim yeri daha dikkatli ve çevremizde düşünerek okuyalım...

nuhungemisi
1. September 2011, 01:18 PM
Benim inancımı Allah bilir. Haddinizi aşmayın.

Ben Kur'an'da sadece hurefecileri görmüyorum. Ben Kur'an'da çağdaşlığın yüceltildiğini de görmüyorum.

Kur'an'ın indiği zamanda o toplumda ana gruplar olarak putperestler ve ehli kitap (yahudi ve hristiyanlar) var. Kur'an'ı evrensel ve zaman üstü yapan ondaki prensipler.

Allah'ın hükmünü hurafeciler de değiştiremez modernistler de. Din adamları da, siyasiler de.

Ben az çok ilgilenen herkese, tek doğrunun Kur'an olduğu, ondan sorumlu olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Onu anlama ve uygulama yolunda yardımlaşmaya da açığım.

Kur'an'ı herhangi bir ideolojiye/fikre/hevaya/uydurma dine alet etmek isteyenlerden olmak istemiyorum.

Benim okuduğum Kur'an'da Allah'a teslimiyet, O'nun rızası için amel etme (sosyal , kişisel) , bunun için sıkıntılara katlanma ve bunun ödülünü ahirette almak var. Ben Allah'ın doğa olaylarını , milletin hayatı yönettiği sadece sosyal adalete ve bu dünyaya yönelik inanca katılmıyorum.

Yüzlerinizi Doğu ya da Batı tarafına çevirmeniz iyilik demek değildir. Asıl iyilik Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan; akrabalara, yetimlere, yoksullara, yarı yolda kalanlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunanlara (kölelere, tutsaklara) mallarını sevmelerine rağmen yardım edenlerin; namazı kılanların, zekâtı verenlerin, antlaşma yaptıklarında yapmış oldukları antlaşmaları yerine getirenlerin; zorda, darda ve savaş zamanında sabredenlerin tutumudur. İşte doğrular (sözlerinin erleri) onlardır, takva sahipleri de onlardır. (BAKARA 177)

Bugün iktidar partisi adalet kavramını yerle bir etmiş görünüyor. Nasıl türbanlı kızların okula alınmaması, milletin oyuyla seçilmiş partilerin kapatılması yanlışsa, insanların sadece fikirlerinden dolayı hapse atılması da yanlıştır.

Ben size Mustafa Kemal'i yüceltmeyi ve onun fikirlerini bırakın sadece Kur'an'a gelin diyorum. SADECE KUR'AN YETMİYOR MU ? Çünkü bunda putperestlik tehlikesi görüyorum. Millet kavramını değil muttaki kavramını ön plana çıkaralım diyorum.

100 yıl önce ölmüş bir şeyhin uluhiyetinden medet umarak cennete gitmeyi beklemekle , 100 yıl önce ölmüş bir lider siyasetçinin siyasi fikirlerinden medet umarak cennete gitmeyi beklemek arasındaki farkı bana Kur'an'dan gösterebilir misiniz ?

Bana Kur'an'dan din-siyaset ayrımını gösterebilir misiniz ? Kur'an'ın indiği dönemde siyaset zaten dinle yapılıyor.

Ya dinci olmalısın ya da kemalist. Ya içindesindir çemberin ya da dışında.

Siz de ben de okuduğunu anlayacak zeka kapasitesine sahibiz. Ama herkesin göğsünün içindekini Allah bilir.

Lütfen bana cevap yazmayın çünkü karşılık verme hakkı doğuyor. Dilediğiniz şeye dilediğiniz gibi inanın.

Ben size x'i , y'yi bırakın Kur'an'a gelin diyorum. Siz beni anti-x (pro-y) olmaya çağırıyorsunuz. Anti-x mi Kur'an mı ?

hiiic
1. September 2011, 03:59 PM
Ben Kur'an'da çağdaşlığın yüceltildiğini de görmüyorum.

Görememenize şaşırmadım.

Ya dinci olmalısın ya da kemalist. Ya içindesindir çemberin ya da dışında.

Ya müslümansın ya laik.
Ya çağdaşsın ya müslüman.
Ya okumuş olacksın ya müslüman.
Ya saygılı dürüst adam olacaksın yada müslüman olacaksın...

O an neyi karalamak istiyorsanız bu sözü kullanabilirsiniz.

****
Kuranda siz göremediniz diye çapdaşlığın, medeniyetin olmamasını hangi hakla! hangi cesaretle söylüyorsunuz???

ben kuranda göremedim diye nasıl bir yobazlığı bizim önümüze sürüyorsunuz??

ama tabi çağdaşlık denince ne anladığınız da önemli... belki çağdaşlık diyince gerçekten kötü birşey anlıyor da olabilirsiniz. sözlükten bakmak lazım...
***

Benim size siyebileceğim tek bir söz var...

Size selam olsun...

hiiic
1. September 2011, 04:10 PM
LAFA BAK yaaa "ben kuranda çağdaşlığı göremedim demek ki dinde çağdaşlık yok" diyor :)
güler misin ağlar mısın.

Sonra çok bilmiş gibi "tartışma bir yere varmıyacak" diyor...

Çanakkale savaşı Kuranda yok demekki yanlış yapılmış..
Kurtuluş mücadelsini ben Kuranda göremedim demek gibi...
Kuranda okul, hastane, fabrika v.s. açın diyor mu? demiyor demekki yok öyle bişi... demekki açmıcaz...
Kuranda insan hakları yok, kul hakları var... demekki

liste uzar gider...

***

Atatürkün görüşleri çok yanlış;
-Kuran hiç türkçeleştirilir mi? onu zaten analamayız ki biz, alimler şeyhler anlar onu.
-Fetva neyse o, kardeş katli fetva ise kuranda aksi de yazsa bilr olmaz. Devlet fetva ile yönetilir.
-Kapütülasyonlar neden yasaklandı? Kuranda kapütülasyon yasaklansın diyor mu? Yabancı sermaye başımızın üzerinde, hem uydurma hadise göre peygamber yahudiye borçlu ölmedi mi?
-ne demek vatanı fransız ingiliz mandasından çıkarıp bağımsızlık ilan etmek.. dine aykırı
-Hem serv antlaşması tam dini birşey,, serve karşı çıkan kesin kafirdir değil mi?
v.s. liste uzar ama konunun muhatapları yine bişi anlamaz. anlayamaz.




***

Bakın tam sizin görüşünüze göre konuştum katılıyorum size,, kuranda yok çağdaşlık demokrasi yok... kardeş katli var kuranda yaşasın padişah yaşasın halife, kahrolsun bu kemalistler... hepsi ileri görüşçü bu kemalistlerin kahrolsun geniş ufukları... yaşasın kendi evladının katili kanuni sultan süleyman heyooo

neyse size selam olsun arkadaşım...

hiiic
1. September 2011, 04:49 PM
Ben size Mustafa Kemal'i yüceltmeyi ve onun fikirlerini bırakın sadece Kur'an'a gelin diyorum. SADECE KUR'AN YETMİYOR MU ? Çünkü bunda putperestlik tehlikesi görüyorum. Millet kavramını değil muttaki kavramını ön plana çıkaralım diyorum.


100 yıl önce ölmüş bir şeyhin uluhiyetinden medet umarak cennete gitmeyi beklemekle , 100 yıl önce ölmüş bir lider siyasetçinin siyasi fikirlerinden medet umarak cennete gitmeyi beklemek arasındaki farkı bana Kur'an'dan gösterebilir misiniz ?


Arkadşaım Atatürk size puta tapın emri mi verdi?
Bu memleketin selahati, istikbali için canını ortaya koyan, yokluklar içinde büyük sabırla mücadele veren, Ülkeyi sananayi inkilaplarıyla yoktan imara başlarken bir yandan yobazlık kalıntılarını silme inkilaplarını yapan insanın hayatı, yaşam biçimi Kuran değil midir?

Yanlış mı yaptı bu adam memlekette servi kabul etmedi, ülkeyi imar etti diye ben anlamadım ki?
Neresini Kurana aykırı buldunuz bana şunu yanlış yaptı diyin size hak vereyim..

haaaa ama ne diyor bizim ham yobaz şeyhlerimiz "İçki içti" sanki osmanlı padişahları içmemiş gibi... İÇKİ İÇTİ öyle mi???? sizin yanınızda hiç bir insan parçalara ayrılırken gördünüz mü? Siz hiç boğaz harbi gibi bir arazide kopuk organlar kelleler kollar bacaklar arasında yürüdünüz mü? siz hiç bir emirle binlerce kişinin hücum sırasında ölmesini izlediniz mi?
Sakinleştirici mi var millette, daha doğru düsürst hastane bile yok osmanlıdan kalma..

O savaşlardan tekke köşelerine sıkışarak kaçan şeyhler bu gün bu kutsal insanı ne pahasına olursa olsun kötülemyi hor gördürmeyi hedef almışşş,,, bunların kulaktan dolma laflarını anlamıyacak kadar basiretsiz miyiz biz... Tekke ve zaviyeler kaldırıldı diye kazanç ve sömürü kaynakları kaldırılan bu yobaz kesimin şeytani telkinlerine kulak verecek kadar basiretsiz miyiz bizler...

yani kusura bakmayın... Bu gerçekleri yazmak zorundayım.
hak ile batılı adaletli bir şekilde ayırmam emredilir bana Kuranda,, ama birilerinin görmemesi orda olmadığı anlamına gelmez, gören gözlerden eylesin Allah...

nuhungemisi
1. September 2011, 05:01 PM
Birincisi üslubunuza dikkat edin. İkincisi bana olmadığım osmanlıcı, hilafetçi , emperyalizm hizmetçisi gibi şeyleri isnat ederek, ya da savunmadığım şeyleri isnat ederek iftira ediyorsunuz. Kıyamet günü bundan sorumlu tutulursunuz. Kendimi savunma hakkım doğduğu için mecbur yanıt yazıyorum.

Hakkımda herhangi birşey yazmayı bırakın çünkü buna hakkınız yok.

BENİMLE İLGİLİ HÜKÜM VERİCİ HERHANGİ BİRŞEY YAZMAYIN.

nuhungemisi
1. September 2011, 07:40 PM
Herkesin kabul edeceği adilane bir şekilde bu konuyu kapatmaya çalışıyorum. Hiiic 'e özelden mesaj attım.

Herkes bu konuya kişisel yargıları, duygusal tepkileri ( yobaz vs dinsiz ) ile yaklaşıyor. Bunu kabul etmeyen var mı ?

Başlık provakatif. Onu değiştirme imkanımız var mı ? Bir de bu konuyu daha düzgün tartışmak imkanı var mı ? Mesela adil olması ile bilinen bir hakem ? Yoksa lütfen kapansın bu başlık.

hiiic
1. September 2011, 10:32 PM
başlık provokatif ve sinir bozucu. ama aynı kişi aynı başlığı defalarca açınca artık değiştirmedik. Altına görüşlerimizi yazdık...


Laiklik olan bir ülkede mezhep savaşı olmaz. Alevi sünni şii vahabi hatta din farklılıkları hristiyan yahudi müslüman birbiriyle çatışmaz. güneydoğuda pek çok mecusi var, onlar kendilerine göre devlet yönetimi okul ve hastane isterse ne olur bu işin sonu?

Laiklik Kurandan bir cüzdür ama görebilene. Herkese adaletli davranma ilkesinin uygulamadaki halidir.

Keza bu memlekette neden laikliğe gerek duyuldu onun da iyi öğrenilmesi gerekli değil mi?
Laikliği dinsizlik sayanlar acaba gayri müslimden haraç alırken ve farklı yönetim uygularken hangi delile ayete dayanarak bunu yapıyordu...


Allahın sözleri apaçık... amel etmek için dikkatli okuyan çok iyi görür işin aslını. aşağıdaki ayetlerin uygulaması laik yönetim anlayışıdır....


Nisâ 58
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.

emaneti ehline verin diyor... en çok namaz kılanınıza yada cübbeli sakallıya değik,, ehline, o işin uzmanına... zaten sadece bu ayeti hayata sokabilsek gerisi kendiliğinden gelecek, ekonomi de düzelecek, sosyal yaşamda düzelecek, avrupa bu ayeti uygularak bu kadar ileri bir düzeye çıktı.

Mâide 8
Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir.

gayri müslüme ayrı mahkeme, ayrı vergi... osmanlının islam anlayışı aslında dinden ne kadar uzak yaşadıklarının bir göstergesi...

Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.

maide 8 i okuyupta yönetim sistemini laik düzende kurmayacak olan ya ayeti yanlış anlamıştır ya laikliği.. yada bilinçli yapıyordur.

hiiic
1. September 2011, 10:43 PM
PEKİ ESAS KONULAR NEDEN TARTIŞILMIYOR DA LAİKLİĞE TAKILMIŞ BU ZAVALLILAR????

bu ülede faiz yasaklansın mı yasaklanmasın mı? neden o kadar afedersiniz ama şerefsiz dicem bunlara,,, faize sesleri çıkmayan hatta helal sayan bir grup var. Hadi faizi ve faizli sistemi önce kaldırın memlektten. olmaz demesin kimse BAL gibi olur hemde çok daha güzel olur. Memleket ekonomik zenginliğe kavuşur... zenginlik sadece parası olanların değil herkesin çıkarı olur. Milletleri borca düşüren belini büken ve onları köle yapan bu sistemin şeytanlığını tartışmadan laikliği dinile dolayanın dilini kesesim geliyor. Bu kadar olmaz. samimiyetlerine inanmıyorum...
***

peki İDAM? hadi idam gelsin.
Kısas? Kısas neden gelmiyor???
PKK nın affını neden Şehidin ailesine yaptırmıyorlarda çiçeklerle diyarbakıra soktular onları?
Hani sınav sorusu şifresi çalanların kolları neden kesilmedi? hemde cemaatci bunlar..
Hani nerde dolandırıcılar neden hala ayaktalar... yimpaş, jetpa, kombassan la insanları dolandıranlar, deniz feneriyle üstelik yetimin hakkı bağış paralarını çalanları yargılayan hakim neden görevden alındı ??

önce adaletten konuşalım. laiklik siyaset aracı oldu. Bunların asıl amacı türkçe Kuranı da yasaklatmak...

ben böyle samimiyetsiz ibareler görünce sinirleniyorum...
merteği görmeden çapağa takılıyorlar. bunu da siyaset yapmak, halkın desteğiyle yine halkı koyun gibi gütmek için yapıyorlar...

haaa bu arada boğazlar ve yollar kaç yıllığına yabancılara kiralanıyor???
bu memleket görsün dini nasıl kullanıp milleti sömürge yaptıklarını, bir gün bu ülkedeki herkes avrupanın kölesi olacak.

hiiic
2. September 2011, 04:07 AM
az önce Bekir Coşkun'un bir yazısını okudum... paylaşmak istedim... :)
***************


‎"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..." diyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun'dan yanıt geldi.

"Ezel" dizisinde Tuncel Kurtiz'in canlandırdığı "Ramiz Dayı" karakterinin herkesin diline doladığı "Kardeş" sözü ile Arınç'a seslenen Bekir Coşkun,"Önce İnsan Olsan Ya Kardeş.." dedi ve Arınç'a "Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?.. Olamıyorsan... Ne işin var laik devletin tepesinde...?" diye sordu...

İşte Bekir Coşkun'un, Arınç'ın sözlerine verdiği yanıt...


Önce İnsan Olsan Ya Kardeş...

AHA yine bildirdi:

"Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil..."

Kardeş!..

Laik Batı ülkelerinde yetmiş millet, din, ırk bir arada kardeş kardeş yaşıyor...

Birbirlerini kesmiyorlar...

Asansörlerde selam verirler birbirlerine...

Bak Müslüman ülkelere:

Mısır'da, Libya'da, Tunus'ta, Sudan'da, Cezayir'de, Yemen'de, Suriye'de,

Irak'ta, İran'da, Pakistan'da, Afganistan'da Müslümanlar birbirlerinin gırtlağına çökmüşler AHA kardeş...

Niçin?..

Çünkü inanç, din, iman, mezhep gibi kavramlar devlet işin içine girdiğinde, asıl o zaman tüm insanların kardeşliği uçup gidiyor...

Ama laiklik varsa; Müslüman, Hıristiyan, Budist, ateist bir arada yaşayabilir...

İnsan olmayı yeterli sayarak...

Doğrusunu istersen kardeş; sen anlamazsın ama laiklik önce "insan" olmakla ilgilidir...

İnsan olan; dini, imanı kirli dünya işlerine karıştırmaz...

Allah'ın adını binbir yalanın uçuştuğu seçim meydanlarında ağzına almaz...

Müslümanlığını çıkarı için kullanmaz...

Peygamberi; binbir skandalın, yolsuzluğun, rüşvetin, rezaletin, haksızlığın, hukuksuzluğun, hırsızlığın döndüğü siyasi iktidarına ortak etmez...

Ki biz ona ne diyoruz:

Laiklik...

Laiklik olmadan asla demokrasi olmaz...

Yeryüzünde laik olmayan bir tek demokrasi göstersene bize kardeş...

AHA görelim...

Bir de utanmadan "demokrasiye" yapışmışsın...

Pekiii...

Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla "kardeş" olamıyor musun?..

Olamıyorsan...

Ne işin var laik devletin tepesinde...

Kırıta kırıta...

Altında kırmızı plaka, önünde eskort, arkanda laik devletin nimetleri, aylık net 15 bin yolluk, ödenek...

Git dergâhında otur...

Mustafa Kemal'in laik cumhuriyeti olmasaydı, oturacak yeriniz de olmayacaktı ya kardeş...

Bekir COŞKUN

Anonymous
2. September 2011, 11:45 AM
A.1) Laiklik nedir
A.2) Türkiye 100% laik mi?

B.1) İslam nedir
B.2) İran 100% Müslüman mı?


Nasıl ki İran örneği üzerinden İslam savunması/eleştirisi yapılması yanlış ise Türkiye Cumhuriyeti üzerinden laiklik savunması/eleştirisi yapılması da yanlıştır diye düşünüyorum.

İslam adı altında ne kadar yanlışlık yapılmışsa bir o kadarı da "laiklik" adı altında yapılmıştır. Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.

İnsanları da bir bütün olarak değil eylemleri ve sözleri bazında değerlendirmek gerekir. Kurana/İslama/bilime/insana/fıtrata uygun bir söz söyleyenin sözü ile bir eylem gerçekleştiren eylemi övülmeli, aykırı bir söz söyleyenlerin sözü ile aykırı bir eylem gerçekleştirenlerin eylemi ise eleştirilmelidir. Bu değerlendirme yapılırken Kuranın adalet ölçüsüne göre o kişinin ateist/müslüman/hristiyan/müşrik/peygamber/önder vb. olup olmadığına bakılmamalıdır.

Bir insan kötülenmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri eleştirilmeli.
Bir insan yüceltilmemeli, onun x sözleri veya x eylemleri övülmelidir.



Hukuk meselesine gelince;

Kuran'da insanları kötülükten sakındıran olarak geçen salat'ı uygulamaya koymadan önce zina vb. kötülük yapanlar için yaptırımları uygulamaya koymak adaletsizlik olur diye düşünüyorum. Kısacası aşamalı bir iş. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmeyerek cahilliğe, aç bırakarak hırsızlığa, özendirerek arsızlığa ittiğiniz bir toplumdan çok fazla şey beklememek lazım diye düşünüyorum.

En doğrusunu Allah bilir.

hiiic
2. September 2011, 01:59 PM
Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.



Şûrâ 38
Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.



Âl-i İmrân 159
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.



Yukarıdaki ayetler apaçık... Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...

dost1
2. September 2011, 03:41 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Akademisyen bir kardeşimizin "Lâiklik " ile ilgili bir yazısını sizlerle paylaşmak istedim.

LÂİKLİK ÂŞIĞI, AMA LÂİKLEŞEMEYEN LÂİK DEVLET
Prof. Dr. Ahmed Yüksel Özemre

Anayasamıza Yansıyan "Lâiklik"Her ilimde ve her işte, kavramların: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik1 tanımlar üzerine inşâ edilmiş olması gerekir. Aksi hâlde, bu niteliklere sâhip olmayan bir tanımla tanımlanmak istenen bir kavrama ister istemez sübjektif (enfüsî) yorumlar yakıştırılır. Bu yorumların çokluğu ve birbirlerinden farklılığı ise vahim A) karışıklıklara, ve B) belirsizliklere, yâni objektif ve bilimsel sonuçlara değil, yalnızca C) dedikodu'lara yol açar.

Kezâ, yoruma açık bir suç tanımının Adâlet'i zedelemesi, anlaşmazlıklara ve nifâka ve hattâ sosyal huzurun bozulmasına sebeb olması dolayısıyla Hukuk'da da bir suçun tanımının: 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik olması, yâni aslā belirsizliğe yol açmaması gerekir2. Benzer şekilde kim, çarşıda pazarda, satın alacağı domatesin açıkça tanımlanmamış keyfî bir ağırlık birimiyle meselâ lâlettâyin bir taş parçasıyla ya da içi toprak dolu bir torbayla tartılmasını tercih eder ki?

Lâik, lâiklik, lâikleşme ve lâikleştirme kavramları için de bu böyledir. Eğer 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlar üzerine inşâ edilmemişlerse bunların da Hukuk'da, cemiyet hayatında ve siyâsette karmaşaya yol açmaları kaçınılmazdır. Ve nitekim öyle de olmakta, ülkemizde bu kavramlar ve bunların sebeb olduğu huzursuzluklar hakkındaki tartışmalar bitmemektedir.

Bütün Dünyâ anayasaları içinde "lâik" kelimesi yalnızca Fransa'nın ve Türkiye'nin anayasalarında siyâsî bir ideolojik sistem kapsamında yer almaktadır. Encyclopaedia Britannica'da bile bu kelimeler söz konusu anayasalardaki gibi bir sistemi ya da bir ideoloji'yi nitelendirmek için değil, fakat yalnızca kişiler için kullanılmaktadır.

Fransa anayasasının dibâcesinin 13. maddesinde: "Her kademeden bedâva ve lâik bir eğitimin örgütlenmesi Devlet'in görevidir" ve aynı anayasanın 1. maddesinde de: "Fransa bölünmez, lâik, demokratik ve sosyal bir Cumhûriyet'tir3" denilmekle lâik kelimesi bu anayasada yalnızca iki kere zikredilmekte, fakat tanımı verilmemektedir.

"Lâik" kelimesi ilk kez 20 Nisan 1340 (1924) gün ve 491 sayılı bizim Teşkilât-ı Esâsiye Kānûnu'muzun 5 Şubat 1937 târih ve 3115 sayılı kānûnun 1. Maddesi ile değiştirilmiş olan "Türkiye Devleti, cumhûriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, lâik ve inkılâpçıdır. Resmî dili Türkçedir. Makarrı Ankara şehridir" şeklindeki 2. Maddesi'nde ortaya çıkmıştır. "Lâik" kelimesi söz konusu kānûnda yalnızca bir kere zikredilmektedir.

Buna karşılık 7 Eylûl 1961 gün ve 334 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda "lâik" kelimesi 2., 22., 26., 57., 77. ve 121". Madde'lerde, "lâiklik niteliği" tamlaması da 153. Madde'de zikredilmiştir. Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu anayasada yedi kere yer almaktadır. Bu anayasada da bu kavramların hiçbirinin tanımı verilmiş değildir.

18 Ekim 1982 gün ve 2709 sayılı Türkiye Cumhûriyeti Anayasası'nda ise durum kavramsal açıdan daha muğlâk ve daha karışıktır. Bu anayasada:
1. "Lâik" kelimesi ile 2. Madde'de "Devlet'in lâik olduğu"; 13., 14., 68., 81. ve 103. Madde'lerde ise "Cumhûriyet'in lâik olduğu" beyân edilmekte,
2. 174. maddede, dilbilgisi açısından sakat bir ifâdeyle, Türkiye Cumhûriyeti'nin "lâiklik niteliği" söz konusu edilmekte4,
3. Başlangıç Bölümü'nün 3 Ekim 2001 târihinde değiştirilen kısmında, 16. Madde'de, ve Geçici 2. Madde'de de "lâiklik ilkesi"nden söz edilmektedir.
Böylece "lâik" kelimesinden türetilmiş çeşitli kavramlar bu son anayasamızda tam on kere söz konusu edilmekte fakat bırakınız bunların 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımlarının verilmesini, bunlar hakkında Anayasa'mızda herhangi bir tanım girişimi dahî bulunmamakta ve böylece sübjektif (enfüsî) yorumların yolu da alabildiğine açılmış olmaktadır.

7 Eylûl 1961 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir"5 şeklindeki 2. Madde'si ile 18 Ekim 1982 târihli anayasamızın "Türkiye Cumhûriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adâlet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir"6 şeklindeki 2. Madde'si, apaçık bir iltibâs ile,"devletin mümkün hükümet şekillerinden biri olan Cumhûriyet" ile "Devlet"i özdeşleştiren bir başka garâbeti daha ortaya koymaktadır.

Fransız Anayasası yalnızca Fransız Cumhûriyeti'nin "lâik" olduğunu ilân etmektedir. Buna karşılık bizim 18 Ekim 1982 târihli anayasamız hem Türk Devleti'nin ve hem de Türk Cumhûriyeti'nin lâikformel fark" mevcûddur. olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle, hükûmet tarzı cumhûriyet olan bir devletin lâik olmasının yanısıra bu devletin cumhûriyetinin lâik olmamasının neye delâlet edebileceği, kānûn koyucunun hem cumhûriyetin ve hem de devletin lâik olduğunu vurgulamayı neden gerekli görmüş olduğundaki vuzuhsuzluk hukuğun felsefesiyle iştigāl edenlerin bile altından kolay kolay kalkamayacakları epistemik tuzaklar içermekte, kafayı iyice karıştırmakta ve iltibâsa yol açmaktadır. Bu bakımdan her iki devletin anayasalarının temelinde, "lâiklik" kavramı açısından, her şeyden önce, büyük bir "formel fark" mevcûddur.

Aslında, kavramların doğru dürüst tanımlanmamış olması dolayısıyla, Devletimizin senelerdenberi anayasal bir suçu herkesin gözü önünde işlemekte olduğu da rahatlıkla savunulabilir. Anayasamız tarafından de jure "lâik" olduğu beyân edilen Devletimiz'in teşkilât şemasında de facto Diyânet İşleri Başkanlığı'nın bulunmasını:

1. "Hoşgörüyle" karşılanacak ama doktrin açısından behemehal düzeltilmesi gereken "hukūkî bir garâbet" olarak mı, ya da
2. Hukukçu mantığı ile bir "anayasal suç" olarak mı telâkkî etmek gerekir?
Alın işte size havanda su dövdürecek bir başka münâkaşa ve dedikodu konusu daha!


Fransız Kökenli Lâiklik Kavramının Yakın Târihi
"Lâik" kelimesi yukarıda da belirtildiği gibi, Fransa'nın 1946 ve 1958 târihli anayasalarında "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olduğu"nun beyân edilmesiyle yer almıştır.

1946 yılında Fransa Millet Meclisi'nde çoğunluğu sağlayan üç parti vardı: Hıristiyan Demokratlar, Komünistler ve Sosyalistler. Bunların üçü de "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması" konusunda ittifâk ettiler. Ama herbirinin "lâiklik" konusunda kendine mahsûs bir fikri, bir algılama biçimi vardı. Sosyalistler bundan Din ile Devlet'in ayrılığını, Komünistler ise Din'in tümüyle dışarlanmasını kastediyordu. Hıristiyan Demokratlar adına konuşan Maurice Schumann (1911-1998) ise Fransa'daki ruhban sınıfının (kardinallerin ve arşöveklerin) bu konuda hazırlamış olduğu bir deklârasyona yollama yapıyordu. Bu deklârasyon, lâikliğin kabûl edilmesi mümkün olmayan iki ve kabûl edilebilir de iki anlamı olduğunu vurgulamaktaydı. Hıristiyan Demokratlar işte bu deklârasyonun ifâde ettiği lâikliğin kabûl edilebilir iki anlamına dayanarak "Fransa'nın lâik bir cumhûriyet olması"nı kabûl etmişlerdi.

Görüldüğü gibi Fransız Millet Meclisi'nde oluşan bu icmâ-i ümmet, aslında, uzlaşılması mümkün olmayan ihtilâflar üzerine inşâ edilmiş bir mutâbakatı yansıtmakta olan bir başka garâbet numûnesidir.

Fransa'nın anayasasında da hukūkî terminolojisinde de lâiklik kelimesi yoktur. "Lâik" sıfatının çoğu kere "lâiklik" cins ismiyle ifâde edilmesi somut bir kavramdan soyut bir kavrama geçmenin bütün belirsizliklerini ve yanlış anlaşılmalarını da peşinden sürüklemektedir.

Büyük Fransız İhtilâli'nden önce "İlâhî Hukūk'a dayandığını savunan Fransız Monarşisi" için, kıralın Kilise'ye ve Kilise'nin de kırallığa hükmetmemesi dolayısıyla, pekālâ "lâikti" denilebilir. 1789 ihtilâlinden sonra Millî Konvansiyon'un7 10 Kasım 1793'de târihli deklârasyonuyla Akıl Dini'nin8 geçerliliğini ilân eden "İnsan Hakları Fransa'sı" ise, bu yönüyle, hiç de lâik değildir.

Bugünkü Fransız hukukçuların çoğunda egemen olan kanaat şudur ki "Kendi ülkesinde her erkeğe ve her kadına mutlak inanç özgürlüğü tanıyan, bu özgürlüğe saygı gösteren ve bunu emniyet altına alan her devlet lâiktir".

Türkiye bugünkü hâliyle bu tanımına uymadığı gibi üstelik bir de biribirine zıd iki dinin yâni İslâm ile Kemalizm'in anayasa ve yasalarla imtiyazlı bir konumda olduğu (meselâ Yunanistan9, İngiltere10 eski Sovyet Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği ya da11 gibi) bir Konfesyonel Devlet'tir.

Hz Muhammed'in zamanında temelinde 46 maddelik "Medine Vesîkası" bulunan Medine-Şehir-Devleti ise fransız hukukçularının 1300 sene sonra erişmiş oldukları bu lâiklik tanımına tam anlamıyla uymakta ve ayrıca şehirdeki yahudi ve hıristiyan halklarına da kendi şerîatlarına göre jüridiksiyon hakkı12 bile tanımaktaydı.

Fransa III. Cumhûriyet döneminde (4 Eylûl 1870 – 10 Temmuz 1940) bâzı kurumlarını, özellikle eğitim kurumlarını lâikleştirmiş ama bu dönemde kendisini aslā "lâik" olarak tahayyül etmemişti. 1880 yılından i'tibâren Katolik Dini'nin Fransa'nın kamusal hayatı üzerindeki yansımalarını kısıtlamaya mâtuf bir dizi kānûnlar yayınlamış; ve en sonunda da, 1905 yılında Devlet ile Kilise'nin biribirinden kesin bir biçimde ayrılması olarak yorumlanan bir kānûn çıkarmıştır13. Bu ve bunun gibi kānûnların sonucu olarak bir süre sonra mahkemelerde hâkimin, resmî devlet okullarında hocaların ve hastahânelerde de hastaların arkalarındaki duvarlarda, mûtad üzere, asılı olan haçlar kaldırılmıştır. 2004 yılında ise Bernard Stasi Komisyonu'nun raporuna dayanarak Fransız Millet Meclisi ilk ve orta eğitimde öğrencilerin başörtüsü, kippa14 ve haç taşımalarını, gene lâiklik adına, bir kānûnla yasaklamıştır.


Türkiye Cumhûriyeti'nde Lâiklik Kavramının Târihi
Cumhûriyet Halk Partisi'nin 15 Ekim 1927 târihinde topladığı 2. Kurultay'ında Mustafa Kemal Paşa'nın teklifi üzerine Cumhûriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Lâiklik partinin dört temel ilkesi olarak kabûl edilmişti. 10 Mayıs 1931 târihli 3. Kurultay'da ise bunlara Devletçilik ve İnkılabçılık da eklenerek bu altı ilke partinin Altı Ok'u olarak bayraklaşacaktı.

Atatürk'ün "lâiklik" konusunda temel düşüncelerini yansıtan aşağıdaki beyânları, Türkiye'de bugünkü zihniyet ve uygulamalarla karşılaştırıldığında, uygulamalarda nasıl çarpıtılmış olduklarını teşhis ve tesbit etmek bakımından fevkalâde ilgi çekicidir. Atatürk diyor ki:

• Din bir vicdân meselesidir. Herkes vicdânının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sâdece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan mutaassıb hareketlerden sakınıyoruz. (1926)

• Din ve mezheb herkesin vicdânına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabûl etmeye zorlayabilir15. Din ve mezheb hiçbir zaman politika âleti olarak kullanılamaz. (1930).

• Elbette her fert dinini, diyâneti öğrenecek bir yere muhtaçtır. Orası da medrese değil mekteptir16.

• Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz müsâvîyiz ve dinimizin ahkâmını eşit şartlarda öğrenmeye mecbûruz. Her fert dinini, diyânetini, îmânını öğrenmek için bir yere muhtaçtır; orası da mekteptir.

• Türkiye Cumhûriyeti'nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merâsimi de serbesttir. Yâni, ibâdet hürriyeti vardır. Tabîatıyle ibâdetler, güvenlik ve genel âdâba aykırı olamaz; siyâsî gösteri şeklinde de yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara artık Türkiye Cumhûriyeti aslā katlanamaz.

• Din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. (1930 ).

• Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir; bütün yurttaşların vicdân, ibâdet ve din hürriyeti demektir. (1930).

• Lâiklik, aslā dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücâdele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. (1930)

Bütün bu güzel beyânlara rağmen 1932 Ramazan'ından i'tibâren Devlet, Lâiklik İlkesi'nin aksine, dine ve uygulanmasına doğrudan doğruya müdâhale ederek ezanın Türkçe okunmasını mecbûr kılmış, hattâ câmilerde Kur'ân'ın bile Türkçe okunması uygulamasını başlatmıştır. Bir müddet sonra bizzât Atatürk'ün müdâhalesiyle Kur'ân'ın Türkçe kıraatinden vaz geçilmiş17 ama ezanın Türkçe okunması 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Demokrat Parti'nin iktidâr olmasına kadar sürmüştür.

1934 yılında Eşref Edib'in Hz Muhammed hakkında yayınlamak istediği bir kitap için başvurduğu "Matbuat Umum Müdürlüğü"nün aşağıdaki cevabı18, yalnızca birkaç yıl sonra
1. Atatürk'ün din ve lâiklik hakkında yukarıda zikredilen olumlu ve hoşgörülü beyânlarının, ve
2. "Lâiklik İlkesi"nin
resmî makāmlar tarafından nasıl tahammülsüzlükle çarpıtılıp reddedilmekte olduğuna ışık tutmaktadır:
T.C.
Dâhiliye Vekâleti
Matbuat Umum Müdürlüğü
Ankara, 17 Mayıs 1934
Sayı: 653
Hülâsa: "Hazreti Muhammed"e dair

Muhterem efendim,

Mektubunuzu aldım. Her ne şekil ve sûrette olursa olsun memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücûda getirilmesine taraftar değiliz. Zât-ı âlîlerinin herkesçe de müsellem olan ilim ve fazîletinize hürmetkârız. Ancak günün bu kabil neşriyâta tahammülü olmadığını siz de takdîr edersiniz.


Matbuat Umum Müdürü
Vedat Nedim19


Gene 1934 yılında, A. İbrahim'in Millî Din ve Öz Türk Dini başlığıyla yayınlanan kitabı Bakanlar Kurulu'nun 16 Ocak 1935 târihli onayı ile yasaklanmış ve Dâhiliye Vekâleti'nin resmî raporuna dayanarak toplatılarak imhâ edilmiştir. Bu raporun bir paragrafı şöyledir20:

"20'inci asrın lâik gençliği, ahlâk mefhûmunu artık dinden almadığı gibi, din merâsimi günden güne kıymetini kaybederken, bunların yeni bir şekilde yaşatmak istenmesi, hüsnüniyet sâhibi olsa bile muharririn millî kültürü darbeleyen muzır bir fert olmasını icâb ettiriyor. Binâenaleyh birtakım kıylukaller açacak ve gençliğin kültürüne zarar verecek olan kitabın toplattırılması ve yazarın hakkında ayrıca ihtiyat tedbirleri alınması icâb eder."

Atatürk'ün vefâtından sonra Demokrat Parti iktidârına kadar, Atatürk'ün yukarıda zikredilmiş beyânlarında mâkûl bir tanımını bulan, "Lâiklik İlkesi"nden tamâmen inhirâf edilerek din ve dindarlar üzerine tedhîşe varan sindirici baskılar uygulanmış, polis ve jandarma mârifetiyle evlere yapılan baskınlarda Kur'ân okumakta olanlar, elinde tesbih hafî zikir yapanlar, Kur'ân dâhil eski yazı harflerle basılmış kitap bulunduranlar, çocuklara dinlerini tanıtan ders vermekte olanlar, Elifbâ cüzü ve Kur'ân-ı Kerîm cüzleri satanlar21, evde topluca namaz kılanlar tutuklanmış, kitaplar da müsâdere edilmiştir.

Bu sindirmeler Demokrat Parti iktidârı sırasında da diğer iktidârlar süresince de, her zaman bizzât söz konusu iktidârlar tarafından olmasa bile, Atatürk'ün vefâtından sonra çabucak organize olan ve adına "Derin Devlet"(!) denilen ve bir örgüt olmakdan çok müsâmahasız, baskıcı, temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanmasından yana, din-karşıtı bir zihniyeti temsil edenler tarafından da bir irticâparanoyası pompalanarak: 1) lâiklik adına, 2) "Kemalizm dini22" adına, 3) çağdaşlık adına akıl ve mantık dışı bir slogan edebiyatı yapılarak sürdürülegelmiştir.

Türkiye'deki lâiklik uygulamaları Devlet'in zaman zaman, fakat "Derin Devlet"in ise sürekli olarak lâikliği: 1) hayatın her safhasında, 2) siyâsette, 3) ekonomide, 4) ahlâkda, 5) dinde, 6) vatandaşın belirli bir şekilde kalıplanıp tek-biçim hâline getirilmesinde ve daha pekçok konuda "Türkiye'de norm vaz etme hakkının yalnızca ve yalnızca kendisine ait olduğu" şeklinde yorumlamakta olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu, kendisini layuhtî (aslā hatâ yapmaz) ve layüs'el (tartışılmaz, sual sorulmaz) Rabb gibi görmek marazına tutulmuş olanlara has bir Rubûbiyyet Kompleksi'dir. Bu dayatmacı lâiklik ideolojisi'ni hareket noktası alan post-modern 28 Şubat Süreci'nin amacı ise, bunun icbâr etmek istediği insan kalıbından inhirâf edenlerin "Evrensel ve Doğal İnsan Hakları'nı yok sayan" yeni bir düzenin ihdâsı şeklinde anlaşılmıştır.


Sonuç
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır. Türkiye'de "lâiklik" irâki halkın bilinçli bir mücâdelesi sonucu elde edilmiş bir hakkı olarak ortaya çıkmamış, tepeden inme bir ilke olarak icbâr edilmiştir. Bir denge unsuru aslā olmadığı gibi, Atatürk döneminde bizzât kendisi tarafından açıklanmış olan amacından da saptırılarak, Derin Devlet'in halkı kamplara bölücü bir sindirme ve tedhîş unsuru olarak tecellî etmiştir.

"Devlet" de "Derin Devlet" de zaman zaman lâikliğin uygulanması konusunda örtüşerek kendilerine has, sui generis (nev'i şahsına mahsûs) ama aslā tanımlamak istemedikleri bir lâikliğe âşık ve de sâdık bir şekilde hareket etmişler, ammâ velâkin aslā Atatürk'ün anladığı ve beyân ettiği şekilde lâikleşemeden lâik olduklarını ilân edegelmekte de beis görmemişlerdir.



* * *


________________________________________
[1]Kesin: fran.exacte, ing. exact, alm. genau, ital. esatto. Dakîk: fran. rigoureux,rigurous, alm. streng, ital. rigoroso. Açık: fran. claire, ing. clear, alm. klar,chiaro. Seçik: distincte, ing. distinct, alm. deutlich, ital. distinto. ing. ital.
[2]Son günlerde patlak veren zinâ tartışmaları da maalesef hep böyle cereyân etmiştir. Medya'da herkes zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermeğe gerek görmeksizin, bunun gerekli olduğunun bilincinde de olmaksızın kendi kafasına göre enfüsî ahkâm kesmiş, düpedüz dedikodu yapmıştır. Oysa avâmın gözünde, evli olmayan çiftlerin cinsî birleşmesi de, biribirinin helâli olmayan en azından bir kadın ve bir erkeğin tesâdüfen bile olsa aynı bir kapalı mekânda bulunmaları da zinâ olarak algılanabilmekte ve hattâ bir "göz zinâsı"ndan dahî söz edilmektedirdir. Buna rağmen kānûn koyucu Türk Cezâ Kānûnu'nda zinânın 1) kesin, 2) dakîk, 3) açık ve 4) seçik tanımını vermemekte ve bundan ötürü de fuzûlî bir münâkaşa ve dedikodu zemininin oluşmasına sebeb olmaktadır.
[3]Burada Fransa denilen "ülke"nin "Cumhûriyet denilen hükûmet etme şekli" ile özdeşleştirildiğini görmekteyiz ki bu dahî yorum gerektiren ve mantık açısından da hatâlı, kartezyen zihniyete hiç uymayan bir ifâde tarzıdır.
[4]Doğrusu, herhâlde: "Türkiye Cumhûriyeti'nin lâik niteliği" olmalıydı.
[5]Bu anayasa metninde "devlet" küçük harfle yazılmıştır.
[6]Bu anayasa metninde ise "Devlet" büyük harfle yazılmıştır.
[7]Büyük Fransız İhtilâli'nden sonra 21 Eylûl 1792-26 Ekim 1795 arasında Fransa'yı idâre eden meclis.
[8]Fransız İhtilâli'nin Terör Devri'nin mîmarlarından Maximillien de Robespierre (1758-1794) 7 Mayıs 1794'de Yüce Varlık Dini'ni icâd ederek(!) ihtilâl sonrası zuhur eden ve resmiyet kazanan Akıl Dini'nin ve Akıl İlâhesi'nin yol açtığı sapkınlıklara son vermek istemiş ve bu yeni dinin de Büyük Râhibi(!) olmuştur. Bu dinin resmî bayramı olan "Yüce Varlık ve Tabîat Bayramı" ilk ve son kez, Robespierre'in iktidardan düşürülüp de giyotinle îdam edilmesinden 20 gün önce, 8 Temmuz 1794'de Paris'de Tuilerie Bahçesinde başlayıp Champ-de-Mars'da biten şâşâlı bir törenle kutlanmıştır.
[9]Yunanistan'da "Ortodoksluk" Devlet tarafından korunmaktadır.
[10]İngiltere'de "İngiltere ve İskoçya" Kilisesi Devlet'in koruması altındadır.
[11]Sosyalist Cumhûriyetleri Birliği'nde "Komünizm" Devlet'in koruması altındaydı.
[12]Jüridiksiyon hakkı: Bir topluluğun mensûblarını kendi şerîatına, ya da örf âdet ve kānûnlarına göre muhâkeme etmek hakkı.
[13]Aslında bu kānûnda Devlet ile Kilise'nin ayrılmasından aslā söz edilmemektedir. Bu kānûn Devlet'in, bundan böyle, Kilise'yi millî bütçeden desteklemeyeceğine dâir bir kānûndur.
[14]Yahudilerin başlarını örttükleri ufak takke.
[15]Bu beyân Kur'ân'ın "Lâ ikrâhe fi-d dîn = Dinde zorlamaca yoktur âyetiyle örtüşmektedir. (Bakara/256)
[16]Umran degisi, Eylûl 2004 nüshası, s. 29, İstanbul.
[17]Bk. Türkçe Kur'ân'a dâir bir hâtıra/Yeni Şafak Gazetesi "İslâm ve Toplum" ilâvesi, s.15, 5 Şubat 1998, İstanbul.
[18]Bk. Dücâne Cündioğlu, Bir Siyâsî Proje Olarak Türkçe İbâdet I, s. 99-100, Kitabevi, İstanbul 1999.
[19]Vedat Nedim Tör (1897-1985).
[20]Dücâne Cündioğlu, A.g.e., s. 101.
[21]1944 yılında rahmetli babam bana Kur'ân okumayı öğrenmem için hoca tuttuğu zaman ihtiyâcımız olan Elifbâ cüzü ile Âmme, Tebâreke, Kadsemia ve Vezzâriyati cüzlerinin te'minini Üsküdar'daki Attâr Dükkânı'nın (Bk. Ahmed Yüksel Özemre, Üsküdar'da Bir Attâr Dükkânı, 4. baskı, Kubbealtı Neşriyâtı, İstanbul 2003) sâhiblerinden Sâim Hoca'dan ricâ etmişti. Sâim Hoca bunları zorlukla 15 günde te'min etmiş ve tezgâhın arkasında iyice paketlenmiş olarak gizlice babamın zembiline koymuştu. İlk hatmimi indirmek için bana mahsûs bir Kur'an-ı Kerîm'in bulunması için ise birkaç ay beklemek zorunda kalmıştık. Sonunda Sâim Hoca yaprakları kopmuş, tirfillenmiş bir Kur'ân'ı zorlukla bulabilmiş; bunu gizlice tâmir ettirip cildleterek gene gizlice bana hediye etmişti.
[22]"Kemalizm Dini" hakkında Bk. Ahmed Yüksel Özemre, "Umran" dergisinin Ekim ve Kasım 2000 târihli 74. ve 75. sayılarında, sırasıyla, s. 55-61 ve s. 52-56.

Anonymous
2. September 2011, 05:39 PM
Hem ayrıca öncelikle demokrasi islama ne kadar uygundur buna da bakmak gerekir.



Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...

Sevgili kardeşim başka insanların kalplerindeki düşünceler hakkında zan yürütüp buna da inanıp ona göre savunma veya eleştiri üretiyorsunuz. "Demokrasi İslama ne kadar uygundur" diye sorguladıysam padişahlık daha uygundur dediğimi nereden çıkarıyorsunuz? İslam'ın kendine özgü adil yönetim biçimini herhangi bir şey ile kıyaslayamazsınız zira eğer aktif olarak yaşanıyor olsa idi güneş gibi parlardı.

Ayrıca laiklik demokrasi vb. bunlar hep sözlüklerde kalan kavramlar. İnsan elinde uygulamada yozlaştırılmaları ve kötüye kullanımı da kaçınılmazdır.

Demokrasiyi padişahlıktan sonra olabilecek en uygunu olarak düşünüyorum ve bu konuda yapılanların arkasındayım fakat bu yönetim biçiminin de diğer yönetim biçimleri gibi İslama uygun olmayan taraflarını da kabul etmek gerekir. Eğer farkı olmasaydı demokrasi değil İslam denirdi.

Örneğin Kuran'a uygun hükmeden peygamberimiz hukuk uzmanlığı gerektiren anayasa değişikliğinin hangi yönde olması gerektiği ile ilgili olarak çöldeki bedevi çobanın görüşünü sormazdı (veya oyunu istemezdi) diye düşünüyorum.

hiiic
2. September 2011, 08:05 PM
hiiic Nickli Üyeden Alıntı
Sözde müslüman padişahların astığı astık kestiği kestikken, Müslüman lider önder ve uyarıcılardan birisi halkı toplayıp meclis kuruyor, danışma ve karar kurulu kuruyordu...


Bu lafın nesine alındın anlamadım? hani fikrimin aksini düşünüyor olabilirsin ama yinede ben seni içine katan bir yorum göremedim.
Kuranda demokrasi var mı bakmak lazım dediniz, size demokrasi ve ortak karar alma mekanizması içeren ayetleri yazdım. Altınada demokrasiden uzak memleketlerin ayetle olan çelişkisini yazdım?

Siz neresinden kendinize zan beslediğimi zannettiniz gerçekten anlamış değilim.


zandan ölümüne saknırım, yorumlarımda ZAN içeren bir yer varsa "zannederim" derim zaten. çok ilginç bir durum...

hiiic
2. September 2011, 08:10 PM
Sonuç
Fransa'daki lâiklik kavramının 1) mâhiyeti, 2) gerektirdikleri ve 3) uygulamaları ile Türkiye'dekilerinin arasında büyük bir idrâk ve niyet farkı bulunmaktadır.

Fransa'daki "lâiklik" idrâki, burjuvazinin Kilise'nin baskısına karşı sürdürdüğü bir mücâdelenin sonucunda elde edilmiş bir sosyal denge unsuru olarak tecellî etmiştir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu'nda da Türkiye Cumhûriyeti'nde de: 1) yapısı, 2) hayat tarzı, 3) ezilmişliği, 4) çileleri, 5) hak iddiaları ve 6) mücâdeleleri ile Avrupa benzeri bir burjuvazi sınıfı hiç olmamıştır.

Ayrıca bu görüşe katılmıyorum...

Bu memlekette laiklik halifenin sapık uydurma ve baskılarının önüne geçmek için kuruldu.

İnsanlara mülk hakkı ve güvencesi tanımayan, ileri derecede feodal ve bu ağalıklarını şeyhlik ile koruyanların kullandığı din Osmanoğullarının boyunduruğu altında yaşayan bu milletin en büyük takozu prangası olmuştur.

nuhungemisi
2. September 2011, 09:08 PM
PEKİ ESAS KONULAR NEDEN TARTIŞILMIYOR DA LAİKLİĞE TAKILMIŞ BU ZAVALLILAR????

Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?

nuhungemisi
2. September 2011, 09:12 PM
Bir sistemin Kur'an'a uygun hükümleri korunur. Olmayanlar değiştirilmeye çalışılır diyorum. Futbol maçı mı bu, ya Fenerlisin ya Cimbomlu. Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.

hiiic
2. September 2011, 09:16 PM
Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?

hakaret değil ki gerçekler :)
daha faiz konusu bitirilmesi gereken ilk ilke iken, gidip eşit hakları insanlara sunan düzenleri eleştirenler zavallı değil de nedir?

Faizle iş görenle ALLAH ve RESULÜNE savaş açmıştır, bu savaşı görmezden gelip de eşit haklar ve adaletli yönetim getiren sistemleri sorgulayan kişi nedir? bu yaptığı neliktir? cevabını siz verin hadi ben sustum. neliktir bu..

Laiklik Allah'ın mı emridir şeytanın mı.

Allahın emridir.

Batının laik gelişmiş devletlerinde bak kaç farklı din ırk barış içinde yaşıyor. bizim sözde şeriatla yönetilen doğu yabanileri tek din içinde birbirleriyle savaşıyor.

Allah dinlerin çatışmasını mı emreder, yoksa insanların aynı haklardan eşit ve adaletli olarak yararlanmasını mı?

zaten mezheplerin ve hiziplerle dinlerin bölünmesinin altında yatan sisteminde laiksizlik olduğuna inanıyorum.

dost1
3. September 2011, 12:17 AM
Selamun Aleykum! Değerli Nuhungemisi Kardeşim!

Bu sitenin yöneticileri hakarete teşekkür mü ediyorlar ? Bu mu sizin Kur'an anlayışınız ?

Bu başlıktaki bütün yazıları Sizin yazdığınız yazı ve sonrasında yazılanlar dahil okudum. Yazılarda kişi ve kişilere yönelik hakaret edici sözlere rastlamadım.

"ZAVALLILAR" sözcüğünü hakaret olarak algılamışsınız. Bu sözcüğün anlamı : "Acınacak durumda bulunan ve elinden bir şey gelmeyen." demektir. Müslümanım diyerek ortaya çıkan ve -sizin de değindiğiniz- inandığı ilkelerin reddettiği "riba,zina,kısas zulumları ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar içinde olacağına bunları tartışacağına anlamını bile tam olarak bilmediği kendisine sunulduğu gibi algılandığı "lâiklik"i ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar içinde olan ve bunları tartışanlara "Acınacak durumda bulunan ve elinden bir şey gelmeyen." anlamında "zavallı" demekten başka ne denilebilir ki?

Değerli Kardeşim!

Türkiye’deki şekilci anlayıştan bıktım. Buraya da tüm ayetlere samimi teslim olmaya çalışanlar vardır ümidiyle geldim ama burda da Mustafa Kemal’e resul denen bir mesaj gördüm. Bunun bir delili var mı?

Türkiye’nin çoğunluğunun akletme ve Kur’an’ı okuyup anlamaktan uzak olmasının çözümü Mustafa Kemal’i yüceltmek, her yere resmini heykelini koymak mıdır ?

Ben şirk riski yüzünden bundan kaçıyorum. İnatla onu yüceltenler ile nasıl gönül ya da güç birliği edip hareket edeceğim ?

Arap’a kızıp batılıyı taklit etmek midir doğru yol ? Bu yaz Alanya Kalesine gittim. Oradaki notta yazdığına göre kalenin/beldenin orjinal ismi Alaiyye (Arapça galiba) iken Atatürk Alanya diye değiştirtmiş. İçimden gülümsedim Bu mu ilerleme ?

Savaş kazanmanın müminlik olduğuna dair bir Kur’an ayeti var mı ? Müminlik emperyalizm ile mücadele ise, en büyük müminler Che Guevara, Castro o zaman.

İbrahim peygamber hiç birşeyi değiştirememiş, sonunda kavminden uzaklaşmış. Milyonları kurtarıp ulus yaratan bir kahraman değil. Ama Allah için oğlunu kurban etmeye razı biri. Meselenin özünün anti-emperyalizm değil Allah’a teslimiyet olduğunu kabul etmek istemiyor musunuz ?

Kurtuluş savaşında mücadele edenlerin hepsinin göğüslerinde ne kadar iman olduğunu ölçmek için bir yönteminiz mi var ?

O savaşı kazananların fakir , yoksul kalmış ve batılı zalimlerin yurduna göz diktiği bir halk , Mustafa Kemal’in ise bu savaşın siyasi ve askeri lideri olduğunu kabul etmek size yetmiyor mu ? Zaten canlarından başka verecek bişeyleri kalmamış ki tarihi bilgiler doğruysa. Bundan 80-90 yıl önce yaşamış hiç içinde bulunmadığınız bir toplumla ilgili nasıl bu kadar kesin hüküm verebiliyorsunuz? Mustafa Kemal bu ülkenin tarihinin bir parçası olarak kalsa biz de bugüne gelsek nasıl olur ? Siz neye dayanarak onu Allah’ın gönderdiğini iddia ediyorsunuz ?

Emperyalistler Mustafa Kemal’i yıpratıp bizi sömürmek istiyor derseniz, emperyalistler putlara düşman olsa birlik için putlara mı sarılacağız ? Yalnızca Kur’an etrafında birleşmek istemiyor musunuz ? Neden ulus kavramını Allah’a iman ve teslimiyet ile bir tutuyorsunuz ?

Allah’ın rızası için olmadığı sürece bilimin ne anlamı var ? İslamda bilim sanat düşmanlığı yok elbette ama onu aşırı yüceltip hayatın amaçlarından biri yapmak var mı ? Hesap günü bilgisayarlar, mühendislik harikası binalar, araçlar toz olmayacak mı ? Allah neden son elçisini 7. yüzyılda bir Arap kavmine göndermiş ? Sanayi devriminden sonra gönderse karışıklık daha az olmaz mıydı ?

Ben bunu İngilizce eğitim veren, Türkiye’nin iyi üniversitelerinin birinden mezun olmuş biri olarak söylüyorum. Ben matematiğe aşık bir insanım. Ortalama üzeri de zekaya sahibim Allah’ın izniyle.

Yazdığınız bu satırları akıl süzgecinizden ,denetiminizden geçirdiniz mi?
"Mustafa Kemal'e Resul denen mesaj" türünden söylemleriniz, yazdıklarınız... Bu yazdıklarınız... Bu forum sitesinde yazanlara yöneltilmiş üstü örtülü bir suçlama değil midir? Bunları yazacaksınız ve bu yazdıklarınıza cevap yazanları hakaret, yöneticilerini de adil olmamakla suçlayacaksınız.

Değerli Kardeşim!

Sitemizde forum kurallarına aykırı olmayan yazılar yazılabilir. Üyeler yazılanlara katılır ya da katılmayabilir. Katıldığı ya da katılmadığı konuları o konuyu yazan kişiye seslenerek gerekçeleri ile belirtirler, belirtmelidirler.

Bu sitede paylaşımda bulunanlar sizin; "Ben sağcı-solcu, laik-dinci, kemalist–yobaz bütün putları kırma samimiyetinde olan insanlar arıyorum." şeklinde belirterek aradığınız gibi özellikte olan insanlardır. Vahyin ışığında gerçeği arayanların paylaşımda bulundukları bir sitedir.

Değerli Kardeşim!
"Ben Allah dışında, ister peygamber olsun ister Mustafa Kemal olsun isterse din alimi olsun ister siyasi lider olsun kimsenin yüceltilmesini, övülmesini, ilahlaştırılmasını kabul etmiyorum. Ben şirki yalnızca hurafe dini değil, Allah’ın dini islam olmayan herşey algılıyorum. İsterse siyasi olsun, ister kişisel, ister başka bir şey. Ben hükmün (siyasi, dini yönetim), mülkün ve övgünün yalnızca Allah’a ait olduğuna iman ettim." MaaşaAllah bunlar ne güzel sözler. Ne güzel bir ahlak. Allah'a kul olma sevdasında olan her insanda bulunması gereken özellikleri kendinizde toplama becerisini edinebilmişsiniz. Bu sitenin tüm yöneticileri böyle düşündükleri için bu siteyi kurmuşlardır. Burada belirtilenlerin dışındaki bir anlayışı şiddetle eleştiren, kınayan, yanlışlıklarını gerekçelerini belirterek açığa çıkarma çabasında olan kişilerdir.
Selam olsun !"Her bilenin üzerinde bir bilen vardır gerçeği ile hareket ederek Akıllarını vahyin denetiminde işleterek Allah'a kul olma onurunu taşıyanlara.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
3. September 2011, 04:06 AM
Hatta bırakın M.Kemali biz Peygamberimizin dahi belli ölçüden sonra yardıma güç yetiremiyeceğini, belli noktadan sonra aşırı ilginin İsa peygambere yapılan gibi gerçek dışı mubalağa ve batıla sürükleyeceğini idda ediyoruz.

Cin / 20
(Resulüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O'na kimseyi ortak koşmam.
Cin / 21
De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.
Cin / 22
De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah'a karşı beni kimse himaye edemez, O'ndan başka sığınacak kimse de bulamam.


100 yıl önce yaşananlar ile Kuran kıssaları arasında apaçık bağlantılar görüyorum..
Nice az sayıda ordular Allahın izniyle dev donanmaları batırdılar,
Nice zalimler gariban yoksul kimselere zorbalık yaptılar.
Nice kahramanlar arkadalarındaki kadınlar, çocuklar ve yaşlılar için can verdiler.
v.s.

Bütün bunlar olurken, birileri SERV imzalayıp kendi hayatını kurtarmaya çalışıyordu.
Din adamları Allah katındandır diyerek kendi elleriyle fetvalar yazıyordu.
Sanayi, bilim aşağılanıyor, gelişime inkilabasebep olacak her atılım hor görülüyordu (keza bu günde aynı zihniyeti gözlemlemek mümkün)

***

Sonuç olarak, Peygamber insanlara örnek olsun diye geldi.
O ne kendi başına hidayet verebilir, nede Allah dilemeksizin kendi isteğiyle birisine yardım edebilir... Hatta istediği hoşlandığı kişileri dahi affettirme yetkisi yoktur.
O ancak Allahtan korkanlar ve temizlenmek isteyenler için GÜZEL BİR ÖRNEKTİR..

Aynı özellikler, aynı örnek davranışları ben M.Kemal'de gördüm de dinsiz mi oldum? O da hidayet veremez, bana Allahın dilemesi dışında bir fayda yada zarar veremez... Ama o sadece benim güzel bir önder, güzel bir örnektir. Hatta Peygamber nasıl Kuranı milletine açıkladıysa, benim Paşam da Kuranı bana açıkladı. Onu şeyhlerin şifreli kasasından çıkarıp, milletinin anlamasını sağladı...

Ben acizane bu akılla bu kadar bağlantı kurabiliyorum. Hatam da olabilir kusurumda... Zaten hatalı olduğumu gösteren Vahye yada akla yatkın, tutarlı bir tane delil görürsem fikrimi değiştiririm. Asla inatçılık etmem. Ama doğru olduğuna kanaat ettiğimi inatla savunurum ki belki görmediğim bir açıyı bir başkası uyarır, aksini ispatlarda bende hatalı olduğum yeri düzeltirim. Burada hepimiz kimseyi değil kendi düşüncelerimizi ve yanılma paylarımızı masaya yatırıyoruz, ve bu fikirleri ölçebilecek, değerlendirip bilgiyle eleştirecek seviyede insanların böyle bir yerde toplanacağından eminim. Bu sayfanın kullanıcıları ve ziyaretçileri belirli seviyeyi aşmış insanlardır.

hiiic
3. September 2011, 04:56 AM
Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz.
M.Kemal Atatürk (Kaynak;Osman Pazarlı, Sosyoloji, Lise III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979)

Siyasetimizi, dine aykırı olmak şöyle dursun, din bakımından eksik bile hissediyoruz. M.Kemal Atatürk (Maurice Perno'yla ropörtaj, Akşam, 11 Şubat 1924 (Cumhuriyet Gazetesi eki, Atatürk'le Konuşmalar, s. 111, Nisan 2000))

***

Belki ark niyetinden değil (bir kısmı bizzat ark niyetinden olsa bile) sadece bilmediğinden, dolduruşa geldiğinden, kulaktan dolma telkine kandığından, yanlış bilgi aldığından, kendi zannına güvendiğinden, çevresinde öyle gördüğünden gibi sebepler yüzünden, Demokrasiyi ve Laikliği dinsizlik sayanlar olabilir.

Oysa Kuranda Allah peygamberimize monarşiyi değil, danışmalı bir karar almasını emrediyor.
Ayrıca sizinle din uğrunda savaşmayanlara adil davranın diyerek, hangi dine ait olursa olsun insanların sadece insan oldukları için devletin her kurumundan eşit lartlarda ve adilce yararlanmasını emrediyor.
Ayrıca dinlerin parçalanmaması gerektiğini, her yerel yönetimin kendine uygun şeriat kanunu ve fetvalar kullandığını biliyoruz... Oysa toplum düzenleyici kanunları Kuranda yoksa dini yama yapmaktansa (kardeş katlinin vacip olması gibi), laik bir sistemde akla ve vicdana yada bilimsel temellere dayandırmak daha akla yatkındır.


Ey Millet! Allah birdir. Şanı büyüktür. Allah'ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamberimiz Efendimiz Hazretleri, Cenab-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe, memur ve Resul olmuştur. Koyduğu esas kanunlar cümlemizce malumdur ki, Kuran-ı Azimüşşan'daki ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhunu vermiş olan dinimiz son dindir. Ekmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, hakikate uymamış olsaydı, bununla diğer İlahi ve tabii kanunlar arasında aykırılıklar olması gerekirdi. Çünkü bütün İlahi kanunları yapan Cenab-ı Hak'tır. M.Kemal Atatürk - Balıkesir Hutbesi - (Kaynak; Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 2, s. 93)

daha geçen yıllarda sırf zannıma uyarak bir tekkede onlarca kişiye Atatürkü kötülediğim, hatta hakkında şeytan uydurması bazı iftiralar attığım için çok pişmanım. Ama aynı kişilere tüm kınamalarına rağmen öğrendiğim gerçekleri ve bir dönem hatalı olduğumu anlattım ve tevbemi yerine getirdim. Bu insanı tanıdıkça hem onu hemde dinimi daha fazla sevip tanımaya başladım..

hiiic
5. September 2011, 05:04 AM
Yorumsuz!!!
İşte zihniyet bu... Sonra ben neden sinirleniyorum...

http://www.youtube.com/watch?v=Kh5QGAY4EFs&feature=player_embedded#!

http://www.youtube.com/watch?v=SszDvguBEVo&feature=related


Kimin doğru yolun kimin se eğri yolun sahibi olduğunu mahşerde göreceğiz.
Hristiyan papazlar zamanında avrupada pek çok aydın insanı da karaladı katletti. Demek ki ülkemiz ortaçağını henüz bitiremedi.

Dinini bilmeyen, Kuranı bilmeyen bunların oyununa gelir. Bu günkü düşmanlık ta bu gibilerin tohumlarını ektiği düşmanlıktır. Bunların ağzıyla, hiç düşünmeden bilmeden kulaktan dolma bilinçaltıyla konuşana da kızıyorum.

sonra vay efendim sen bize böyle mi demek istedin yok efendim bizi böyle zannettin v.s. fikrin kaynağı ortada,... tamam benzer Düşmanlığı yapan belki bunlar gibi lağımlıkta değil ama üzerine lağım sıçramış kokusundan belli...

hiiic
14. September 2011, 03:19 PM
GÜLER MİSİN AĞLAR MISIN?

Tayyip Erdoğan Mısır ziyaretinde Kahire Üniversitesi'nde Mısırlılara böyle seslendi:

"LAİKLİK ATEİZM DEĞİL, LAİKLİKTEN KORKMAYIN!"

Başbakan Erdoğan halkı laik rejime devam etmeye çağırdı.

Başbakan, özel bir TV kanalına verdiği röportajda, “Mübarek sonrası yeni Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum”dedi

Mısırlılar, “Erdoğan’ın laiklik çağrısı üzerine onu Havalimanında karşılayan Müslüman Kardeşler’in yüzünü görmek isterdik” diye yorum yaptı.

"Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir. "

müslümanlardan
15. September 2011, 06:58 PM
hiic size ve tayib beye cevabımdır ve laik düşüncenize...

İŞTE SİZE ALLAHIN KANUN YASA KİTABINA RAĞMEN KENDİ LAİK DEMOKRATİK HÜKÜM KİTAPLARINA BAĞLI ÇAĞRI YAPANLARA Bİ ÇAĞRI VE UYARIDA KURANDAN....

NİSA SÜRESİ.150- Allah'ı ve elçilerini inkar eden, Allah ile elçilerinin arasını ayırmak isteyen, "Bazısına inanırız, bazısını tanımayız" diyen ve BU İKİSİ ARASINDA BİR YOL tutturmak isteyenler.

151- İşte bunlar, gerçekten kafir olanlardır. Kafirlere aşağılatıcı bir azap hazırlamışızdır.

Fazıl's
15. September 2011, 07:19 PM
Laiklik, İslam'a zıt bir duruş değildir. Aksine, İslam'ın gerçekten var olması için laiklik şarttır.

ÇÜNKÜ: Elçilerden gayri, Allah adına söz söyleme yetkisi kimseye verilmemiştir. Verildiğini düşünmek, kutsal üzerine kutsallar üretmek ve din tüccarlarını başınıza ilah kabul etmenizdir.

hiiic
15. September 2011, 07:50 PM
Müslümanlardan arkadaşım. senin cevabın 2 satır yukarda ve bir önceki sayfalarda yer alıyor.
okursan gerekli bilgi orada var.

Zaten yazdığın ayet ile Laiklik yönetimi arasında bir bağlantı olmadığı için müzakere gereği duymadım. ama sana da suç bulmuyorum, sonuçta bu tutumun arkasında kulaktan dolma telkinlerin ve çocukluktan kalma bilinçaltının etkileri uzun sürede temizlenmiyor...

Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz.
M.Kemal Atatürk

hiiic
15. September 2011, 08:05 PM
Ama yine yazmadan edemedim.

Laiklik bizzat Allahın emridir. Zaten Dost1 in en son astığı makalede Hakkı Yılmaz gayet güzel açıklamış.

http://hanifler.com/showthread.php?p=10301#post10301

müslümanlardan
15. September 2011, 08:12 PM
hiiç,arkadaşım işinizegelmeyince ayetleri anlamaya çalışmmamakta nedir...

bak senin laik ve kemalist fikrinin anatemasının fikri şu videoda,KURANA YAKLAŞIMI...

http://www.youtube.com/watch?v=mJQydA9ePzw

KULAKTAN DOLMA VE KUKLA LIK SABATAİST VE POZİTİVİST LERİN İŞİDİR....

hiiic
15. September 2011, 08:17 PM
Bak.... o tarihte o kadar çok kitap var ki. O bahsettiği şey fetvalarla yönetilen kitaplar. Uydurma rivayetlerle yönetilen kitaplardan bahsediyor burada.

Dikkat edersek gökten indiği sanılan kitaplar çoğuldan bahsediliyor.

Yani çarpıtmak için ne kadar zorlasalarda elle tutulur birşey çıkmayacak gibi.

Dikkat ederseniz hala bile masalların peşinden gidiyorlar. Zannediyorlar ki sülümanın cin hükümdarlığı var. zannediyorlar ki İbrahim mancınıkla ateşe atıldı da yanmadı.

Ben atanın dediği lafın arkasındayım. Bu konuşmamıza da Allah şahit.
Hala bile gökten inen masallar kitplarının peşinde koşuyor ne gerçekleri nede allahın vahyini anlıyorlar.

sonra fitne çıkarmak için ellerinden geleni yapsalar da sizin fitneleri samimi kullara zarar veremez. Ancak kendilerini kandırırlar.
Bu insanlar çağlar boyunca gökten indiği idda edilen masallarla uyutuldu, miskinleştirildi ve uyuşturuldu. Biz esaslarımızı hayatın gerçeklerinden alırız. Keza Allahın vahyi hayatın gerçeklerine aykırı olsaydı o halde o inkar edilmeliydi.

Allahın vahyini hayatın geçrklerinden çıkarıp masal kitapı yapanları hedef almamız gerekirken çok yanlış yerlere saldırıyoruz. Kulaktan dolmanın ve bilinçaltına ekilen telkinlerin yeri çok büyük.



***

Birde beni işime gelmeyince ayet anlamamakla suçluyorsun. Bu ithamının hesabını da mahşere bırakıyorum. Allah aramızda hangimiz ayetleri anlayıp Kuranın kültürüne bütünlüğüne bütün ayetlerine daha sadık daha bağlıymış hesap görücü olarak yeter.
Şimdilik gökten inen masallarla oynamaya devam edin. İçinde ulemalar ve alakasız fetvalar çıkardığınız gerçek dışı masallarınıza.

müslümanlardan
15. September 2011, 09:27 PM
sana sadece gülüyorum,gökten indirildiğine inanılan KİTAP DENİNCE KURANIN OLDUĞU AP AÇIK ORTADADIR..Bunu hikayeler ve atalar dini üzerinde olup VAHİYNİN ANLAŞILIRINDAN UZAK OLAN GARİBAN UYUTULMUŞ HALKLAR BİLE ANLAYACAK KADAR KEN,siz halen ATATÜRKÜN BU ÖZÜNÜ TEVİL EDİN DURUN....

Aramızdaki durumu mahşere bırakmanıza gelince NEDEN OLMASIN BENDE BEKLİYORUM ,SİZİNLE BİRLİKTE,Din gününün MALİKİ hükmünde ADİL OLANDIR ZATEN....

hiiic
16. September 2011, 10:07 AM
sana sadece gülüyorum,gökten indirildiğine inanılan KİTAP DENİNCE KURANIN OLDUĞU AP AÇIK ORTADADIR..Bunu hikayeler ve atalar dini üzerinde olup VAHİYNİN ANLAŞILIRINDAN UZAK OLAN GARİBAN UYUTULMUŞ HALKLAR BİLE ANLAYACAK KADAR KEN,siz halen ATATÜRKÜN BU ÖZÜNÜ TEVİL EDİN DURUN....

arkadasım. gülüyor olman cehaletinden kaynaklanır :) daha doğrusu kendini bişi biliyor hatta herkesden çok biliyor sanmandan kaynaklanır

gökten inen kitapla yönetilen Osmanlı tarihini bilmiyorsan burada bana cemalettin kaplanın ağzıyla konuşma.
Adamlar Kuranda kabil ile habil yada yusuf un kardeşlerine tavrı, yada miras kapışması apaçık açıklanmışken kardeşlerini katlettiler. Gökten inen kitaba dayandırdılar.
Bu günkü rüşvet, adam kayırma iltimas geleneği bile Osmanlıdan geçme bir kültürdür. Beşik ulemalığı hangi kitapda emredili? Serv e imza atıp ülkeyi Haçlı donanmasına istanbuldaki sarayı karşılığı satıp halkı ordusuz korumasız kendi başına, sömürülmeye ve tecavüze hazır bırakmak hangi kitabın emridir?

GÖKTEN İNME KİTABIN EMRİDİR..
bu gerçekleri bilmemen yada görememen yada anlamaman sebebiyle sen bize daha çok gülersin. şimdilik bir vakte kadar gül eğlen oyalan bakalım :)

Bu hayat masal dünyası değil..
Tarihi ve yönetimi neye dayandırılıp ne şekilde saçma kurallarla millet yönetildiğini bilmiyorsan ve Atatürkün bu kanunları bu hurafeleri kaldırmak için ne kadar İSLAMİ ne kadar peygamber sünneti mücadele yaptığını anlamadıysan zaten seninle müzakere yapacak seviyede değiliz.

Keza osmanlıda mahalli uygulamalarda kullanılan kitaplardan haberiniz bile olmadığı kesin. O tarihte Allah ile konuşup kanun getiren 100 lerce islam aliminin kitaplarından ve peygamberle gece rüyasında konuşup kitap getirenlerden de haberiniz olmadığı apaçık. Olsa zaten bu boş konuşmayı tercih etmezdiniz.



kimin doğru yol sahibi olduğunu Allah daha iyi bilir.

Ve ben sizin samimiyetinize sadece 1 şartla inanırım. İran yada afganistan laikliği kabul etmeyen şeriat yönetimi. o devletlere hicreti samimi bir şekilde düşünmediğiniz müddetçe bana samimiyetten bahsetmeyin. Laf kalabalığı olmasın...

böyle böyle farklı türlerle açıklıyorum ki belki düşünür akledersiniz. Laik yönetimin islami huzurlu çatısını gökten indiği zannedilen kitaplarla kıyaslarsınız belki..


Allah rızası için şu videoları izleyin.. Hepsi çok kısa... 2 şer dakkika. ne yazdıklarımızı okumuyorsunuz Bari Allah aşkına Allah rızasına şu acizane dileğimi yerine getirin şu birkaç küçük kısa vidoyu izleyin.

Video
http://www.facebook.com/photo.php?v=275710069121749
http://www.facebook.com/video/video.php?v=2353942889586
http://www.facebook.com/video/video.php?v=2349834586881
http://www.facebook.com/video/video.php?v=214988335195957
http://www.facebook.com/video/video.php?v=217765201582474


Yani paylaştığınız çarpıtılmış fikrin kimlerin oyunu olduğunu görün lütfen. Atatürkün İslam dini ve Kuran hakkındaki görüşleri ve icraatları ortadadır. Bunlara rağmen yinede Geleneksel hurafe dolu islam için söylediklerini cımbızlayıp bu lafları çarpıtırsak, kime hizmet etmiş oluruz? Ve ahirette de bu hizmet etiiklerimizin peşinden gideriz ki o vakit ne söylerseniz söyleyin artık geri dönüş yoktur. Eğri yol ile doğru yol apaçık ortadadır. aklını kullanan herşeyi rahatça görür.

Bugün laiklik dinsizliktir yaygarası yapanlar dün bilimi lanetleyip bilimsel gelişmeleri dinsizlik kabul edenlerin torunlarıdır.Çünkü aynı felsefeyle uygulamayı din dışı kabul ediyorlar. Hayır Alah bilimi de laikliğide kendisi emretti. Oysa onların dünyevi çıkarlarını bozuyor. Dedeleriyle aynı yere gidecekler. Din adına hoşlarına gideni uydurup işlerine gelmeyeni dinsiz ilan etmenin cevabını da Allaha verecekler. Şahit olarak O yeter.

Sinan Meydanın diğer parça videolarını izlemek İçin TIKLAYINIZ (http://www.facebook.com/pages/Sinan-Meydan/128818453835469?sk=app_2392950137)

hayrullahmeral
17. September 2011, 02:13 AM
Merhaba,

hoş terzi bile değilim ama terzi kendi söküğünü dikemezmiş diye bir söz vardır.

ben de kendimi bu mertebede görüp, bir kaç cümle yazmak isterim.

hanifdostlardan, çevremdeki münazaralardan edindiğim tecrübe :

ÂL-İ İMRÂN
159. Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.

ayetini hayatımızda yaşamadığımız müddetçe, anlatmak istediğimiz ne kadar haklı,ne kadar doğru olursa olsun, insan fıtratı gereği hemen bir cepheleşme başlıyor ve sonuçta kısır tartışmadan öteye gidilemiyor.

bir de "ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz" atasözünü de çok değerli bulurum ve bu tür forumlardaki birikimimizi pratik hayatımıza yansıtmadığımız müddetçe, internetteki milyonlarca bilgi arasında yok olur gider.

Ayrıca bu site de, online kayıtlı üye sayısı çok az iken, misafir üye sayısı ortalama 50-60 larda olduğuna göre; herhalde burada -BİLGİ- (zan dışında kalan edinimler) paylaşımı yaparken iki kere dikkat edilmeli.

Bu noktadan hareketle, gündem konularından laiklik hakkında bir iki kelam etmek isterim.

Aslında nuhun gemisi, müslümanlardan da en az sizin kadar haklı sayın hiiic.

Sebebine gelince; siz pratik hayatınızdaki gözlemlerinizden; yaşadıklarınızdan yola çıkarak paylaştığınız bilgilere vardınız; nuhungemisi ve müslümanlardan ise samimiyetle okuyup, anlamaya çalıştıkları Kuran'dan bu edinimlere ulaştılar.

Aslında hepinizin söylediği şey aynı tek bir farkla "ALLAH LAİKLİĞİ EMRETMEZ"

bir kere islamın olduğu yerde laiklik kavramına gerek yoktur zaten.

tarihsel olarak laiklik kavramının çıkış noktasına baktığımızda; günümüzde islamadına yapılan soytarılığın, avrupada katolik hristiyan din alimlerinin zulmlerine karşı ortaya çıktığı görülür.

Kaldi ki, avrupa özellikle ALMANYA -ki bana göre dünyadaki en MEDENİ memlekettir, hem sosyal hem ticari açıdan- bugünki durumuna hristiyanlığı TERK EDEREK! değil, lutter in açmış olduğuu yolda, SORGULAYACI Allah inancı ile ulaşmıştır. nitekim, o zaman bu mücadeleyi veren protestanların torunları bugün samimi dinlerinden tamamen uzaklaşmış ve hayatlarını cuma-cumartesi geceleri bar ve diskolarda içki ve uyuşturucu ile perişan etmektedirler.
Allah'ın insanlara şah damarından daha yakın olduğu bir ortamda nasıl "KAMUSAL" alan oluşturularak, Allah dışlanabilir?

pekala siz de biliyorsunuz ki, laiklik adı altında SAMİMİ bir şekilde din kisfesi altında onlarca hurafeye karşı yapılan mücadele ne kadar KUTSAL ve değerli ise; bu kavramın arkasına sığınılarak bu halka, bu vatanın insanlarına yapılan ZULUMLER ve DIŞLAMALAR da o kadar aşağılıktır.

bu noktadan hareketle İSLAMIN , hanifliğin hakim olduğu bir coğrafyada, bir forumda, bir ortamda; laiklik kavramına ve/veya felsefesine de ihtiyaç yoktur.

islamın kendisi kendisini anlatmaya yeter.

çünkü hangi ad, hangi sıfat , hangi görüş adı altında olursa olsun bu tür kavramlar zamanla putlaşıyor, saplantı haline geliyor ve "insan" ikinci plana atılıyor.

ayrıca Kuran'ın en çok üzerinde durduğu ve savaş açtığı kavram MÜŞRİK'liktir.NEvar ki, kimse kendisine firavunluğu yakıştırmazken, Musa'lığı hemen kabulleniverir. koca dünyada müşrik kalmaz!

sahte dinlere, allah adına karar alıcılara, putperesetlere SAVAŞ açan bir YAŞAM REHBERİ; özel ve kamusal olarak dünya hayatını ikiye ayırmaz. hele hele ayırdığı özel alanda din adı altında SAPKINLIKLARIN yaşanmasına asla müsaade etmez. çünkü fitne adam öldürmekten daha büyük bir tehlikedir bu Kurana göre.

selamlar

müslümanlardan
17. September 2011, 08:23 AM
sayın hiiç sonpeygamberin devletide LAİK MİYDİ,yani hz muhammed kendisi müslüman,ama devlet başkanı olduğum bu devlet LAİKTİR Mİ DİYORDU...

Ayrıca çok bilgili hiiç Allah rasulu muhammmed e mekkedeki LAİK DEMOKRATİK EBUCEHİLİST yönetim gel bu idarenin başına geç nasıl olsa 360 dan fazla putta[büst mü,heykel mi ne dersiniz bu gün ki isimleriyle],var dileyen LAİKÇE VE LAYIKIYLA BU putlarını kutsamaktadır,putlarına BAYRAM,SAYGI DURUŞU[KIYAM],HAM [ÖVNEK ULULAŞTIRMA] da yapıyor sende kendi İLAHINA İBADETLERİNİ YAP, bu put[büst,heykel] lerde karışma NASIL OLSA ATAN İBRAHİMİN HANİFLİĞİDE NEYMİŞ,değil mi, gel bu LAİK DEMOKRATİK EBUCEHİLİST OL GİTSİN....ne demişti ALLAH RASULU BU TEKLİFE ÇOOOOOK BİLGİÇ HİİÇ BEY....

Fazıl's
17. September 2011, 09:52 AM
Merhabalar.

İSLAMIN , hanifliğin hakim olduğu bir coğrafyada, bir forumda, bir ortamda; laiklik kavramına ve/veya felsefesine de ihtiyaç yoktur.

Çünkü İslamda zorlama yoktur.

laiklik adı altında SAMİMİ bir şekilde din kisfesi altında onlarca hurafeye karşı yapılan mücadele ne kadar KUTSAL ve değerli ise; bu kavramın arkasına sığınılarak bu halka, bu vatanın insanlarına yapılan ZULUMLER ve DIŞLAMALAR da o kadar aşağılıktır.

sahte dinlere, allah adına karar alıcılara, putperesetlere SAVAŞ açan bir YAŞAM REHBERİ; özel ve kamusal olarak dünya hayatını ikiye ayırmaz. hele hele ayırdığı özel alanda din adı altında SAPKINLIKLARIN yaşanmasına asla müsaade etmez. çünkü fitne adam öldürmekten daha büyük bir tehlikedir bu Kurana göre.

2. ve 3. paragrafınız bağlantılı. Sevgili Hayrullah, siz eğer Kuranı bu şekliyle algılarsanız, başımızdan ne şefler, ne mütrefler, diktalar, yozlar, ilahlar eksik olmazlar. Laiklik toplumlar için olmazsa olmaz kaidedir. Kurana yüklediğiniz misyona dikkat etmeliydiniz, onda her aradığınızı bulamaz, onu levhi mahfuz konumuna alamazsınız ve her dileğinizin, isteğinizin sebeplerini onda arayamaz, arasa da eli boş kalırsınız.Öncelikle vahyi put olmaktan çıkarmak gerek.

hiiic
17. September 2011, 11:18 AM
sayın hiiç sonpeygamberin devletide LAİK MİYDİ,yani hz muhammed kendisi müslüman,ama devlet başkanı olduğum bu devlet LAİKTİR Mİ DİYORDU...


Aslında hepinizin söylediği şey aynı tek bir farkla "ALLAH LAİKLİĞİ EMRETMEZ"

bir kere islamın olduğu yerde laiklik kavramına gerek yoktur zaten.


Laiklik Kurandan bir cüzdür. Siz müslümanlık denince aklınıza cübbeli sakallı adamların yönetimi geldiği için laikliği yadırgıyorsunuz. O dönemde laiklik kavramı olsaydı bu emrolunurdu. Çünkü Allah kesin olarak emretmiştir;

Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.

Bu ayet Laik olunması emridir. Aksi halde insanları dinsiz diye dövenleride gördük biz. laiklik olmasa nice insanlar inanışları yüzünden okullara alınmayacak bırakın belki devlet hizmeti bile görmeyecektir.

Sizin bahsettiğiniz ütopya hayalden ibaret, dediğiniz gibi birşey yok. DÜnyada bir ton mezhep var hangisinin uygulamasına göre yönetilecek? Kural olarak hangisi uygulanacak? peki laikliği kaldıralım bundan sonra ŞİA mezhebine göre yinetileceğiz var mısınız? sizin böyle yorumlar yapmanızı sizin yine hayatın ve gerçeklerin dışında olup görememenizden kaynaklandığını düşünüyorum.

Ayrıca çok bilgili hiiç Allah rasulu muhammmed e mekkedeki LAİK DEMOKRATİK EBUCEHİLİST yönetim gel bu idarenin başına geç nasıl olsa 360 dan fazla putta[büst mü,heykel mi ne dersiniz bu gün ki isimleriyle],var dileyen LAİKÇE VE LAYIKIYLA BU putlarını kutsamaktadır,putlarına BAYRAM,SAYGI DURUŞU[KIYAM],HAM [ÖVNEK ULULAŞTIRMA] da yapıyor sende kendi İLAHINA İBADETLERİNİ YAP, bu put[büst,heykel] lerde karışma NASIL OLSA ATAN İBRAHİMİN HANİFLİĞİDE NEYMİŞ,değil mi, gel bu LAİK DEMOKRATİK EBUCEHİLİST OL GİTSİN....ne demişti ALLAH RASULU BU TEKLİFE ÇOOOOOK BİLGİÇ HİİÇ BEY....

ben bu laftan hiç bişey anlamadım biri şunun mealini yazar mı?
Arkadaşım putlar sadece dikili taşlar değil, halkı sömüren onları zorlayan inançlardır. Kişi kendi putuna tapar zaten şuanda bile herkes bir puta tapıyor. Ama putlar sayesinde statüko yaratmak direk müdehale ile yıkılmalıdır... Siz sanıyorsunuz ki Put a tapanlar rahat duruyorlardı kendi hallerinde puta tapıyorlardı... Eğer öyle olsaydı Allahın emri bellidir, onları kendi haline bırakacaksın dilediklerini yapsınlar.
Ama puta tapanlar rahat durmamış, devlet benm inancıma göre yönetilecek demiş, topluma kendi putunu dikta etmeye çalışmış, pek çok putun varlığı sebebiyle anlaşmaya varıp biraz birisininkine biraz ötesinin putuna tapmışlardır. Peygambere teklif edilende budur. Gel birazda seninkine tapalım demiştir. Kendi insancını kör bir şekilde herkese empoze ettirip boyun eğdirmeye çalışmak (bu günkü laiklik karşıtı kişilerin yaptığı gibi) bir zorba putperest pagan geleneğidir. İslamda böyle bir zorbalık yoktur peygambere sen zorba değilsin diyere yasaklanmıştır, 2 yolda bellidir denmiş ve insanlar serbest bırakılmış yani laik sistem emredilmiştir. Asıl laikliğe karşı çıkıp kendi inancının karşısında insanları boyun eğdirmeye yönettilmeye çalışmak kimin emridir anlaşılıyor sanırrım? Müslümanlar olarak laik olalım, 2 yolda bellidir.
ve Allah Kuranda şuanda sizin yaptığınız gibi kendi fikrini dayattırmaya çalışıp din konusunda savaşanların susturulmasını size karşı savaşmayı emretmiştir. yani şu anda düşünceleriniz islami değil yine çocukluktan kafanıza kazınmış atalar geleneğidir. Putperestlerin yaptığı inanç egemenliği, bir övünüp böbürlenme, benim inancım herkesinkini döver düşüncesidir.
Eğer bu koyu yazıyı dikkatli okuduysanız bilincinizin (duvarınızın) ötesindeki pek çok gerçeği size açıklamış bulunuyorum.


Çünkü tarihte islamla yönetilen topluluklarda NAMAZ kılmamanın cezası 3 mezhebe göre ölüm sadece hanefi mezhebine göre müeebbet hapistir. Günümüzde bile namaz kılmayanların dövüldüğü yerler vardır. Bu kafirliktir. Bu Allahın laiklik emrini çiğnemektir. Bu insanlarla din hususunda savaşmaktır. Allah bu yönetimlerin yok edilmesini kendisi emreder. İnsanları dinlerini seçmekte özgür bırakır ve seçenekleri karşısında ne olacağını bildirir. Yoksa siz müslüman değil MÜNAFIK yetiştirirsiniz başka bir işe yaramaz... Bunlar hep gerçektir. Allah tarihten ders alınmasını emreder kendisi de tarihten ders verir.

namaz kılmayana ölüm cezası ve uygulaması kaynağı (http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?sayfa=21&yid=4)

Siz sanmayın laik yönetime ulaşmayan devletler müslümandı. Pek çoğu kafir ameli yaptı, putperest hukukunu uyguladı. Laiklik bizzat Allahın emridir. Zorbalık ve din dayatmak kesinlikle yasaklanmıştır.

***

Birileri laik yönetimi dikatatör olarak, zorba ve zulümcü olarak değerlendirmişler
Bunu da sizin insafınıza bırakıyorum. Siz daha zorba diktatör görmemişsiniz. Siz daha tarihi görmemişsiniz.
Bu millet en özgür zamanını laik devrinde yaşadı. Zaten elinden alınıyor korkmayın, tekrar sizin istediğiniz gibi Allahın hükümleri ve Allah adına bir halifenin hükümleri gelecek. ABD ve İngilterenin isteğide bu zaten.
-MEB kitaplarından "Atatürk ilkelerine bağlı öğrenci yetiştirmek" ibaresi kaldırıldı.
-Tecavüz edilen kadın mahkemeye çıkmasın evlendirilsin konusu mahkemelerce tartışılıyor (cahiliye dönemi uygulaması) memlektimiz sürekli hızla geriye doğru gidiyor.

Benim size diyeceğim tek söz; siz bu laik sistemi ve huzurunu MUM ile arayacaksınız.. zaten bugünkü bu kıvranmaların sebebini RAHAT BATMASI olarak değerlendiriyorum. ne olduğunu hep beraber göreceğiz. Buyrun devlet islamlaşıyor..


Alın size İslami yönetim... Alın size laiklik karşıtı müslümanları devri..
Videonun son bölümünü mutlaka okuyun da... neden milletimiz Osmanlıya karşı ağzını açamadı anlarsınız... açanların ne hale geldiğini söylemeye gerek yok...

http://www.youtube.com/watch?v=pszX9zYak9c

Allah Kuranda kendisine RAHAT BATANLARIN halini hep anlattı. Anlamadık... Demek laik sistem zorbalık yapıyor he?
MUM la arayacaklarMUMla

********************
Bir de bu konu 6 sayfadır devam ediyor. Yukarıda gördüğüm çoğu yazıya istinaden çeşitli cevaplar yazıldı çizildi ama yine aynı şey tekrar ediyor. Diğer sayfalara ve yazılara göz atan var mı?

Dinle inançla devlet mi yönetilir? Bu mümkün mü? daha dini inancı tek parça halinde toplayamadık, 80 türlü mezhep çıktı bir araya gelemiyorlar siz devlet yönetimine din sokuyorsunuz. Bunu yapacağınıza önce Faize karşı gelin. Kıssasın gelmesini sağlayın ve adaletten bahsedin. Dini uygulamaları hayata sokmaya gayret edin. Yoksa her insanın aklındaki din anlayışı başkadır. Din ile devlet yönetilmez, çünkü dinde olmayan pek fazla karar gerekir ve bunu konunun uzmanları kendi aralarında demokrasiyle alırlar. Ama ulema fetvasına bakarsanız... neyse Allah her topluma hak ettiği yönetimi verir...

Sülümancılık din midir? mezhepcilik din midir? nurculuk islamda var mıdır? önce bunları hedef alın...

Fazıl's
17. September 2011, 12:03 PM
Fazıl's laik yönetimi dikatatör olarak, zorba ve zulümcü olarak değerlendirmişsiniz. Hiiç yazdı.

Merhaba Hiiç, ben öyle bir değerlendirme yapmadım, koyu yazılar Hayrullah'a aitti. Sanırım yanlış anladınız.

hiiic
17. September 2011, 12:10 PM
Tamam değiştirdim. Alıntı yaptığınız yeri sizin yazınız zannettim özür dilerim.

Yazımı okuyup eleştirinizi ve fikrinizi yazarsanız güzel olur.
Göremediğim bir açı bilmediğim bir şey varmı diyerek her görüşün fikrini almak istiyorum.

Sizce benim yazdıklarımda Kurana karşı bir şey
yada geçek dışı ütopyatik bir yaklaşım var mı?

Kısaca ben nerede hatalı düşünmüşüm? neyi hesaba katmamışım?

Fazıl's
17. September 2011, 12:20 PM
Sevgili Hiiç, benim laiklik tanımımın açılımı tam olarak şöyledir:

''Allah, elçilerden gayrisine, Allah adına yönetim hakkı vermemiştir.'' Bu laikliğin ta kendisidir.

Bana göre, buna uymayan tüm düşünce ya diktadır ya da teokrasi. Bununda ne Allah ile nede sistemiyle uzak yakın, ilgi-alakası bulunmamaktadır.

Elçilerden gayri hiçbir birey, topluma din adına bir baskıda bulunamaz. Bu konu aslında daha kapsamlı ancak şu an için bunu paylaşmayı uygun görmüyorum.

hiiic
17. September 2011, 01:07 PM
Elçilerden gayri hiçbir birey, topluma din adına bir baskıda bulunamaz.

Elçiye baskı serbest mi?

Sizere şu ayetleri paylaşmak isterim;

Bakara 256
Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.

Gâşiye
21. O halde (Resulüm), öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.
22. Onların üzerinde bir zorba değilsin.

Yani Kuran gereği fikrinize katılmıyorum. Allah peygambere dahi din konusunda zorlamayı emretmedi kimseye de emretmez. Allah apaçık şekilde laik yönetimi emretmiştir.

bu gün laikliği beğenmeyip şeriat yaygarası yapanlar vaktiyle putperestlerin yaptığı gibi kendi inancını insanlara dayatmak zorlamak isteyen kimselerdir.
-evlerin giriş çıkışları kabeye döner.
-namaz kılmayan öldürülür atılır
-tespik çekmeyene dayak atılır
v.s. Yaşasın şeriat :)

Din gerçekten Akıl sahibi kişilerin işi;

Bakara 269
Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.

hayrullahmeral
17. September 2011, 02:06 PM
Merhaba,

Din diye bir sey zaten yoktur, insan icadidir.

O sebeple laiklik kavrami da kuranda bosa cikar.

Bakiniz nsail ki, muslumanlik adina uydurulan hurafeler kuran ile karsilastirildiginda havada kaliyor ise, laiklik, demokrasi gibi kendi doneminde hakli sebepler ile ortaya cikan kavramlar da gunumuzde kurana allah katinda tek din olan islamin yasandigi durumda havada kalir, siritir.

soyle bir ornek vereyim:

Sahillerimizde denize girme ozgurlugu.

Kimi kadinlar mayo ve bikini ile baska erkeklerin oldugu ortamlarda denize girmekten rahatsiz olmazken; kimi kadinlar rahatsiz olur. Bu tamamen insani durumdur.

Din adina ille de butun kadinlari hasama icine hapsedip, onlari deniz ve gunesten mahrum birakmak yanlis oldugu gibi; ille de butun kadinlari laiklik, medeniyet vs kavramlari ile tek tip insan modeli ile soyunmaya mecbur birakan anlayis da yanlistir.

Benim kurandan, islam dan anladigim sudur:

Sahillerde uc ayri bolgeler olusturulur:

1. Sadece kadinlar icin
2. Sadece erkekler icin
3. Erkek, kadin karisik

Bu sekilde dileyen istedigi yerde rahatca denizin nimetlerinden faydalanirken, hasema sektorunun de canina okumus olur.

Selamlar

Fazıl's
17. September 2011, 02:25 PM
Evet, elçilere baskı serbest. Elçiler toplumuna baskı yapabilir. Hatta onlarla savaşabilir, canlarını dahi alabilir. Ve Hayrullah'ın şu ilk cümlesi: Din diye bir sey zaten yoktur, insan icadidir. Tamamıyla katıldığım bir cümle.

dost1
17. September 2011, 06:15 PM
Selamun Aleykum! Değerli Hayrullahmeral Kardeşim!

Merhaba,

Din diye bir sey zaten yoktur, insan icadidir.

İnsanın yaşadığı her yerde "Din" diye birşey her zaman varolmuştur ve var olmaya da devam edecektir. Ancak bu dinlerin kimisi insan kaynaklı, kimisi de Allah kaynaklı olacaktır.

Değerli Kardeşim!

“الدّين Din” sözcüğü üzerinde hem Arap-İslâm âlimleri hem de Mac Donald, A. Jeffery, L. Gadret gibi oryantalistler ciddî araştırmalar yapmışlar, İbranice`de ve Eski Farsça`da bu sözcüğe yazılış ve okunuş olarak benzeyen sözcükler bulmuşlardır. İbni Menzur`un Lisan-ül Arab ve Zebidî`nin Tac-ül Arus adlı eserlerinde, örnekleriyle açıkladıklarına göre “دين din” sözcüğü “د dal”, “ ى ye” ve “ن nün” harflerinden meydana gelmiştir. “دين Deyn” sözcüğü de aynı harflerden meydana gelmiştir. Üstelik “Deyn” sözcüğünde “ ى y” harfi, cezim hâliyle bir mastar veznini korurken “دين din” sözcüğündeki “ى y” harfi harekesini kaybederek harf-i med (uzatma harfi) durumuna dönüşmüş ve böylece “دين din” sözcüğü isimleşmiştir. Bu durum, “din” sözcüğünün “deyn” sözcüğünden türediğini göstermektedir.

“Deyn” sözcüğünün vazı` (ilk) anlamı “borç” demektir. Aslında “din” sözcüğü de başlangıçta “borç” anlamında kullanılmaktaydı. Fakat zaman içersinde insanlar arasındaki alma-verme işlemleri kapsam olarak genişleyince, buna bağlı olarak bu ilişkileri ifade eden sözcüğün de anlamı genişlemiş ve ceza (her şeye bir karşılık verilmesi), hak-hukuk, nizam-intizam, sosyal düzen… gibi kavramlar da “din” sözcüğüyle ifade edilir olmuştur.

“Din” sözcüğü, konumuz olan ayette “ceza” anlamındadır. Kısaca “karşılık” demek olan “ceza” sözcüğü, Türkçe`de, sadece kötülüğün karşılığı olarak anlaşılmaktadır. Ama aslında “ جزاء ceza”, iyi ya da kötü, her türlü davranışın karşılığıdır. Fatihadaki yevmiddiyn ayetinde konu edilen ve “ceza” anlamına gelen “din” sözcüğü de; ahirette herkesin iyi ve kötü, yaptıklarının karşılığını görmesini ifade eder.

“Din” sözcüğünün Kur`an`da “ceza (karşılık)” anlamında kullanıldığına, Nur; 25, Zariyat; 6, İnfitar; 9, Tin; 7 gibi bir çok ayet örnek olarak gösterilebilir. Saffat suresinin 53. ayetinde ise sözcük yine aynı anlamda ama “مدينون medînûn” şeklinde kullanılmıştır. Ayrıca Kur`an`da geçen tüm “يوم الدّين yevmiddin (din günü)” tamlamalarının anlamı da; İnfitar suresinde detayı verildiği gibi “Karşılık günü”dür.

Aynı kökten gelen ve yüce Allah`ın sıfatı ya da ismi olarak kullanılan (Esma-i Hüsna`dan olan) “الدّيّان ed-Deyyân”; yapılan işlerin karşılığını veren, hesaba çeken, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayıp hayra da şerre de karşılık veren demektir.

“Din” sözcüğü, daha sonra da istiare yoluyla, mutlak olarak, toplumsal alış-veriş; toplumsal ilişkiler anlamı olan “şeriat / sosyal nizamı belirleyen ilkeler” anlamında kullanılır olmuştur.

“دين din” sözcüğü, Mâûn suresinde gördüğümüz “ceza/ karşılık” anlamından ayrı olarak, “toplum nizamı, yaşam kurallarının bütünü, yani şeriat” anlamında kullanılmıştır. Ancak bu sözcük ile kastedilen düzen, sadece Allah`ın koyduğu ilkeleri kapsayan Hakk Düzen`den ibaret olmayıp, insanlar tarafından kurulan düzenleri de kapsamaktadır. Yani “din”, ister Hakk ister batıl olsun, ister Allah ister insanlar tarafından kurulmuş olsun, her türlü toplum nizamı, yaşam kuralları bütünü demektir.

İnsanların kurdukları düzenlere de “din” denmesinin bu ayetten başka Kur`an`daki örnekleri şunlardır: Âl-i Imran; 73, En`âm; 70, A`râf; 51, Yusuf; 76, Mümin; 26.

Bu durumda Mekkelilerin, Mısırlıların oluşturdukları düzenler de, bugünkü toplumlarda oluşmuş kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, komünizm gibi ekonomik düzenler de birer din sayılmalıdır.

Kurallarını Allah`ın koyduğu Hakk Din ise Kur`an`da; “Allah`a ait din”, “Ed Din-ül Hanif”, “Ed Din-ü Kayyim”, “Muhlisine lehüddin”, “Ed Din-ül Halis” ve “İslâm” adlarıyla yer almıştır ve örnekleri şunlardır:

Bakara; 132, 193, 217, 256 ; Ankebut; 65; Âl-i Imran; 19, 83; Rum; 30, 43; Nisa; 46, 146; Lokman; 32; Maide; 3, 54, 57 Ahzab; 5; En`âm; 161; Zümer; 2, 3, 11, 14 ; A`râf; 29; Mümin; 14, 65; Enfal; 39, 49, 72; Şûra; 13, 21;Tövbe; 11, 12,29,33,36,122 Fetih; 28; Yunus; 22, 104, 105; Mümtehıne; 8, 9; Yusuf; 40; Saff; 9; Nahl; 52; Beyyine; 5 ; Mâûn; 1; Hacc; 78; Kâfirun; 6; Nur; 2; Nasr; 2

Bu ayetlere dayanarak Kelâm bilginleri “Hakk Din”i şöyle tarif etmişlerdir: “Hakk Din, Yüce Allah`ın, kullarının kendisi vasıtası ile hakka ulaşmaları için peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah`ın koyduğu hükümlerdir.”

Burada, Hakk Din ile diğer dinler arasındaki çok önemli bir farka dikkat etmek gerekmektedir: Hakk Din dışındaki dinlerde kurallara inanmadan uymak veya kurallar karşısında pasif (edilgen) kalmak mümkün iken, Hakk Din, konulmuş kurallara hem samimiyetle inanmayı hem de bu kuralları can-ı gönülden uygulamayı emretmektedir. Yani Hakk Din`de, iman olmadan yapılan amel “taklit” olarak kınanıp “boşa çıkmış” olarak nitelenmekte, amele dökülmemiş imanın ise “… inandık deyince bırakılacaklarını mı sandılar…” sözleriyle yanında amel olmadan değerlendirmeye alınmayacağı bildirilmektedir.

Hakk Din`de iman ile amelin birbirini tamamlayan ögeler olduğu unutulmamalı ve şu ayetler yardımıyla bu konu sık sık hatırlanmalıdır:

Müminun; 1-11, Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler salatlarında huşû sahipleridir onlar. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar. Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar. Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır. Namazlarını korumaya devam ederler onlar. İşte bunlardır mirasçı olanlar; Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.

Enfal; 2-4, Hiç şüphesiz mü’minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperen ve O'nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, imanca güç kazanan ve yalnızca Rabb'lerine tevekkül eden kimseler, salâtı ikâme eden ve Bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak eden kimselerdir. İşte bunlar, gerçekten inananların ta kendisidir. Onlara Rabb'leri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır.

Tövbe; 16, 111, Allah; içinizden cihat edenleri, Allah'tan, resulünden ve müminlerden başkasını kendisine sırdaş edinmeyenleri belirlemedikçe, bırakılacağınızı mı sandınız? Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdardır.
Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.

Saff; 10, 11, Ey iman sahipleri! Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi: Allah'a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz.

İbrahim; 23-25, İman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlar ise rablerinin izniyle altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulmuşlardır. Sürekli kalıcıdırlar orada. Birbirlerine esenlik dilemeleri, "selam" şeklindedir. Görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah, insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler.

Furkan; 63-77, Rahman'ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "selam" derler. Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler. Ve şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut. Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır." Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri! Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu.

Bakara; 103, 214, Eğer onlar iman edip sakınsalardı, Allah katından bir sevap elbette daha kıymetli olurdu. Keşke bilebilselerdi. Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı çok yakındır.

Â`l-i Imran; 142, Yoksa siz, Allah içinizden uğraşıp didinenleri seçmeden, sabredenleri seçmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Yunus; 62, 63, Gözünüzü açın! Allah'ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır.

A`râf; 156, Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki: "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım."

Maide; 93, İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi işler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış olduklarından ötürü hiçbir günah yoktur. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever.

Ankebut; 1-7, Elif. Lâm. Mîm. İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar! Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir. Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi geçeceklerini mi sandılar! Ne kötü hüküm veriyorlar! Allah'a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah'ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semî'dir, Alîm'dir. Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, âlemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Ganî'dir. İman edip hayra ve barışa yönelik hareketler sergileyenlere gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz.

Hucurat; 14-16, Bedevî Araplar, “İnandık!” dediler. De ki: “Siz inanmadınız, ama ‘eslemnâ’ [sağlamlaştırdık; kendimizi sağlama aldık] deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah'a ve Elçisi'ne itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez.” Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir! Mü’minler ancak, Allah'a ve O'nun Elçisi'ne iman eden sonra da şüpheye düşmeyen ve malları ve canları ile Allah yolunda cihad eden kimseledir. İşte bunlar sâdıkların ta kendisidir.
De ki: “Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir!



Ahzab; 35, 36. Allah şu kişiler için bir affediş ve büyük bir ödül hazırlamıştır: Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler, itaat eden kadınlar, özü-sözü doğru erkekler, özü-sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, Allah korkusuyla ürperen erkekler, Allah korkusuyla ürperen kadınlar, sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırz ve iffetlerini koruyan erkekler, ırz ve iffetlerini koruyan kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler, Allah'ı çok anan kadınlar. Allah ve resulü bir işte hüküm verdiklerinde, inanmış bir erkekle inanmış bir kadının, işlerini kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Allah'a ve resulüne isyan eden, açık bir sapıklığa batıp gitmiş demektir.


Hakk Din ile diğer dinler arasındaki bir diğer fark ise; diğer dinlerde konulan hükümlere uymakla zorunlu kılınan insanın, Hakk Din`de tamamen özgür bırakılmasıdır:

Kehf; 29: Ve de ki: “Hakk Rabbinizdendir. Öyleyse dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. …”


Ancak, Hakk Din`de özgür bırakılan insanların, eksilterek veya arttırarak Hakk Din`in bütünlüğünü bozma ya da tamamen değiştirme gibi bir yetkileri olmamasına karşılık, diğer dinleri istedikleri gibi değiştirmeleri mümkündür.

Hakk Din`de dinin birazına inanıp birazına inanmamak, başka dinlerle sentez yapmak suretiyle Hakk Din`i yozlaştırmak; Hakk Din`in dışına çıkmak demektir ve Hakk Din kendisini bozmak isteyenlerle savaşılmasını emretmiştir.

Bakara; 193, Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

Maide; 33, Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.

Enfal; 39Fitne kalmayıncaya ve din tümüyle Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş. Vazgeçerlerse kuşkusuz ki Allah, ne yaptıklarını iyice görecektir.


Hakk Din ile yapay dinler, yasama ve yürütme açılarından birbirinden farklıdırlar, ayrıktırlar, birleşemezler, kesişemezler. Zaten birleşmemelidirler ve kesişmemelidirler.

Hakk Din`in Allah tarafından belirlenmiş, siyasî, iktisadî, hukukî ana ilkeleri vardır. Doğal olarak beşerî dinlerin de bu konularda ilkeleri vardır. İşte bu noktada Müsülüman kendi dinini Müslüman olmayan da kendi dinini/ düzenini yaşamalıdır.

Kimse bir diğerininkine, özellikle de Müslüman, Hakk Din dışındaki bir düzene müdahele etmemelidir. Bu da Rabbimizin Bakara suresinin 85. ayetindeki beyanı gereği kâfirliktir. Herkesin mertçe, sonucuna katlanmak kaydıyla Mümin ve kâfir olma özgürlüğü vardır.

Kâfirun suresi, son ayetindeki “Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir” ifadesi ile, Müslümanlar ile kâfirlerin yollarının ayrıldığını net bir şekilde vurgulamaktadır. Bu ifade aynı zamanda, kâfirlerin din konusunda Allah`a iman eden Müslümanlar ile hiçbir zaman uzlaşamayacaklarını ve bu konudan ümit kesilmesi gerektiğini de anlatmaktadır. Bu tavır Kur`an`da bir çok yerde zikredilmiştir (

Yunus; 104, De ki: "Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah'ın berisinden kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah'a kulluk edeceğim. Bana, müminlerden olmam emredildi."

Şuara; 216, Eğer sana isyan ederlerse şöyle de: "Ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım."

Sebe; 25-26, De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz." De ki: "Rabbimiz hepimizi biraraya toplayacak, sonra da aramızı hak ile ayıracak. O'dur Fettâh, O'dur Alîm."

Zümer; 14,15, De ki: "Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah'a ibadet ediyorum." "Siz O'nun dışında dilediğinize kulluk/ibadet edin." De ki: "Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur."

Mümtehıne; 4 İbrahim'le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah'a, yalnız Allah'a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır." Ancak İbrahim babasına şöyle demişti: "Senin için hep af dileyeceğim ama Allah'tan sana gelecek şeyi geri çevirme gücüm yoktur. Ey Rabbimiz! Yalnız sana güveniyoruz, yalnız sana yöneliyoruz! Dönüş yalnız sanadır!"


Mü'min, Müslüman, kesinlikle tevhidî inanış ve yaşayıştan taviz vermemeli ve kesinlikle de hiçbir batıl dinle senteze girmemelidir. İslâm`ın benzeri olarak ileri sürülen görüşlere itibar etmemelidir. Tüm sistemler daima benzerleri ile yozlaştırılmıştır. Bu akıldan çıkarılmamalıdır. Allah`ın dini ana sütü gibi halis olmalıdır. Müslümanlar her koşul altında saf dini yaşamalıdır.

Alemlerin Rabbı olan Yüce Allah bizleri, Kurallarını koyduğu "Hakk Dîni" -Allah'a ait din, e'd-Dînü'l-Hanif, e'd-Dînü'l-Kayyim, Muhlisine lehü'd-Dîn, E'd-Dînü'l-Hâlis ve İslâm- yaşayan kullarından eylesin.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan
17. September 2011, 07:23 PM
Laiklik Kurandan bir cüzdür. Siz müslümanlık denince aklınıza cübbeli sakallı adamların yönetimi geldiği için laikliği yadırgıyorsunuz. O dönemde laiklik kavramı olsaydı bu emrolunurdu. Çünkü Allah kesin olarak emretmiştir;

Mümtehine 8
Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara adil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.

Bu ayet Laik olunması emridir. Aksi halde insanları dinsiz diye dövenleride gördük biz. laiklik olmasa nice insanlar inanışları yüzünden okullara alınmayacak bırakın belki devlet hizmeti bile görmeyecektir.HİİÇTEN ALINTI.....

CEVAB...Sayın hiiç islamda müsamaha vardır ama FİTNE ÇIKARANLARA DEĞİL..Ve bakın mümtehine 8 ayeti alınca ,,,MÜMTEHİNE 4 GÖRMİYECEK KADARDA KÖR OLMAMAK LAZIM......MÜMTEHİNE SÜRESİ..4- İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten Sana yöneldik.' Dönüş Sanadır."

SAYIN HİİÇ KURANA PARÇACI YAKLAŞINCA SİZİN GİBİ YAFTALAMALARDA YAPILMASI NORMAL,Cübbeli ,züppeliler kendi din anlayışlarında zaten boğulmuşlardır....
.................................................. .................................................. ....

Sizin bahsettiğiniz ütopya hayalden ibaret, dediğiniz gibi birşey yok. DÜnyada bir ton mezhep var hangisinin uygulamasına göre yönetilecek? Kural olarak hangisi uygulanacak? peki laikliği kaldıralım bundan sonra ŞİA mezhebine göre yinetileceğiz var mısınız? sizin böyle yorumlar yapmanızı sizin yine hayatın ve gerçeklerin dışında olup görememenizden kaynaklandığını düşünüyorum.HİİÇTEN ALINTI...

CEVABIM...SAYIN HİİÇ niye illaki bi ayrılığa sebeb olacak bi fırka yönetsin ki KURANIN HÜKMÜ YETERLİ YALNIZ ANAYASA KİTABI KURAN OLSUN BU BANA YETER SİZE DE UYGUN MU HANİ İSLAM HAVARİLİĞİ YAPIYORSUNUZYA LAİKLİKLİĞİNİZLE....BAKIN BENİM BU TÜR mehep,meşrep,fırkalara tavrım şudur...ENAM SÜRESİ...159- Gerçek şu ki, dinlerini parça parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiçbir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah'adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir.

.................................................. .................................................. ..

ben bu laftan hiç bişey anlamadım biri şunun mealini yazar mı?
Arkadaşım putlar sadece dikili taşlar değil, halkı sömüren onları zorlayan inançlardır. Kişi kendi putuna tapar zaten şuanda bile herkes bir puta tapıyor. Ama putlar sayesinde statüko yaratmak direk müdehale ile yıkılmalıdır... Siz sanıyorsunuz ki Put a tapanlar rahat duruyorlardı kendi hallerinde puta tapıyorlardı... Eğer öyle olsaydı Allahın emri bellidir, onları kendi haline bırakacaksın dilediklerini yapsınlar.
Ama puta tapanlar rahat durmamış, devlet benm inancıma göre yönetilecek demiş, topluma kendi putunu dikta etmeye çalışmış, pek çok putun varlığı sebebiyle anlaşmaya varıp biraz birisininkine biraz ötesinin putuna tapmışlardır. Peygambere teklif edilende budur. Gel birazda seninkine tapalım demiştir. Kendi insancını kör bir şekilde herkese empoze ettirip boyun eğdirmeye çalışmak (bu günkü laiklik karşıtı kişilerin yaptığı gibi) bir zorba putperest pagan geleneğidir. İslamda böyle bir zorbalık yoktur peygambere sen zorba değilsin diyere yasaklanmıştır, 2 yolda bellidir denmiş ve insanlar serbest bırakılmış yani laik sistem emredilmiştir. Asıl laikliğe karşı çıkıp kendi inancının karşısında insanları boyun eğdirmeye yönettilmeye çalışmak kimin emridir anlaşılıyor sanırrım? Müslümanlar olarak laik olalım, 2 yolda bellidir.
ve Allah Kuranda şuanda sizin yaptığınız gibi kendi fikrini dayattırmaya çalışıp din konusunda savaşanların susturulmasını size karşı savaşmayı emretmiştir. yani şu anda düşünceleriniz islami değil yine çocukluktan kafanıza kazınmış atalar geleneğidir. Putperestlerin yaptığı inanç egemenliği, bir övünüp böbürlenme, benim inancım herkesinkini döver düşüncesidir.
Eğer bu koyu yazıyı dikkatli okuduysanız bilincinizin (duvarınızın) ötesindeki pek çok gerçeği size açıklamış bulunuyorum.HİİÇTEN ALINTI...

CEVABIM...Sayın hiiç abidik gubidik yapmaya gerek yok bu gün türkiyede LAİK OLANLAR HER YIL PUTLARINA BAYRAM YAPIYORLAR ,KIYAMDA DURUYORLAR,dursunlar yalnız ,BİRİLERİDE DURMAK İSTEMEYİNCE NİYE CINGAR KOPARIYOR VE İNSANLARI beşeri hüküm kitaplarıyla yargılıyorlar.ve bide laikliğin ilk [LAİKLİK ADINDA] ÇIKTIĞI andan itibaren ne amaçla çıkmış onuda bu sitede YAYINLADIM...
.................................................. .................................................. ....

Çünkü tarihte islamla yönetilen topluluklarda NAMAZ kılmamanın cezası 3 mezhebe göre ölüm sadece hanefi mezhebine göre müeebbet hapistir. Günümüzde bile namaz kılmayanların dövüldüğü yerler vardır. Bu kafirliktir. Bu Allahın laiklik emrini çiğnemektir. Bu insanlarla din hususunda savaşmaktır. Allah bu yönetimlerin yok edilmesini kendisi emreder. İnsanları dinlerini seçmekte özgür bırakır ve seçenekleri karşısında ne olacağını bildirir. Yoksa siz müslüman değil MÜNAFIK yetiştirirsiniz başka bir işe yaramaz... Bunlar hep gerçektir. Allah tarihten ders alınmasını emreder kendisi de tarihten ders verir.HİİÇTEN ALINTI...

CEVABIM...Sayın hiiç Allah rasulu ve ve en son hz Ali den sonra,islam TOPLULUĞU ADI ALTINDA NE BİR TOPLUM NEDE Bİ DEVLET OLMUŞTUR..Bakın sizin ne kadarda yanlış bi bakış açınız var buda bunun ispatı,çünkü islam toplumudemek İNANCINI,FİKRİNİ,İLKELERİNİ,YAŞANTISININ HER HÜKMÜNÜ KURAN MERKEZLİ ALAN TOPLUM DUR,Böyle bi toplum son peygamber ve daha sonrada h Ali nin döneminden sonrada ALLAHIN HÜKÜM KİTABI KURANIN HÜKMÜNÜN YERYÜZÜNDEN LAİKLER TARAFINDAN KALDIRILIP,YERİNE BEŞERİ HÜKMÜ HİLE VE CEBRİ DAYATMALAR LA İNSANLARA DAYATARAK UYGULAMIŞ OLMALARIYLA Bİ DAHA İSLAM TOPLUMU OLUŞMAMIŞTIR FERD BAZINDA İSLAM YAŞANSADA TOPLUMSAL Bİ İSLAM OLMAMIŞTIR..Bunun için daha sonra gelen toplumlar TIPKI SİZİN GİBİ Allahın hükmüyle hükmetmeyen idarecileri MÜSLÜMAN GÖRÜP ONLARIN FETVALARINADA UYMUŞ OLMALARINDAN dolayı namaz kılmayanı,öldürmüş veya müebbet cezaler vermişlerdir...

Kısacası HİİÇ BEY,islam toplumu Allahın hükmüyle hükmeden toplumdur...

namaz kılmayana ölüm cezası ve uygulaması kaynağı (http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?sayfa=21&yid=4)

Siz sanmayın laik yönetime ulaşmayan devletler müslümandı. Pek çoğu kafir ameli yaptı, putperest hukukunu uyguladı. Laiklik bizzat Allahın emridir. Zorbalık ve din dayatmak kesinlikle yasaklanmıştır.

***

Birileri laik yönetimi dikatatör olarak, zorba ve zulümcü olarak değerlendirmişler
Bunu da sizin insafınıza bırakıyorum. Siz daha zorba diktatör görmemişsiniz. Siz daha tarihi görmemişsiniz.
Bu millet en özgür zamanını laik devrinde yaşadı. Zaten elinden alınıyor korkmayın, tekrar sizin istediğiniz gibi Allahın hükümleri ve Allah adına bir halifenin hükümleri gelecek. ABD ve İngilterenin isteğide bu zaten.
-MEB kitaplarından "Atatürk ilkelerine bağlı öğrenci yetiştirmek" ibaresi kaldırıldı.
-Tecavüz edilen kadın mahkemeye çıkmasın evlendirilsin konusu mahkemelerce tartışılıyor (cahiliye dönemi uygulaması) memlektimiz sürekli hızla geriye doğru gidiyor.

Benim size diyeceğim tek söz; siz bu laik sistemi ve huzurunu MUM ile arayacaksınız.. zaten bugünkü bu kıvranmaların sebebini RAHAT BATMASI olarak değerlendiriyorum. ne olduğunu hep beraber göreceğiz. Buyrun devlet islamlaşıyor..


Alın size İslami yönetim... Alın size laiklik karşıtı müslümanları devri..
Videonun son bölümünü mutlaka okuyun da... neden milletimiz Osmanlıya karşı ağzını açamadı anlarsınız... açanların ne hale geldiğini söylemeye gerek yok...

http://www.youtube.com/watch?v=pszX9zYak9c

Allah Kuranda kendisine RAHAT BATANLARIN halini hep anlattı. Anlamadık... Demek laik sistem zorbalık yapıyor he?
MUM la arayacaklarMUMla

********************
Bir de bu konu 6 sayfadır devam ediyor. Yukarıda gördüğüm çoğu yazıya istinaden çeşitli cevaplar yazıldı çizildi ama yine aynı şey tekrar ediyor. Diğer sayfalara ve yazılara göz atan var mı?

Dinle inançla devlet mi yönetilir? Bu mümkün mü? daha dini inancı tek parça halinde toplayamadık, 80 türlü mezhep çıktı bir araya gelemiyorlar siz devlet yönetimine din sokuyorsunuz. Bunu yapacağınıza önce Faize karşı gelin. Kıssasın gelmesini sağlayın ve adaletten bahsedin. Dini uygulamaları hayata sokmaya gayret edin. Yoksa her insanın aklındaki din anlayışı başkadır. Din ile devlet yönetilmez, çünkü dinde olmayan pek fazla karar gerekir ve bunu konunun uzmanları kendi aralarında demokrasiyle alırlar. Ama ulema fetvasına bakarsanız... neyse Allah her topluma hak ettiği yönetimi verir...

Sülümancılık din midir? mezhepcilik din midir? nurculuk islamda var mıdır? önce bunları hedef alın...

.................................................. ................................................

İŞTE BAKIN SAYIN HİİÇ ,ALIN SİZE İSLAMİ DEVLET VEYA TOPLUM OLARAK GÖRDÜĞÜNÜZ ve bunları örnek vermeniz bile sizin ne kadarda VAHİY İSLAMINI ANLAMAMIŞ OLMANIZDAN KAYNAKLANIYOR SAYIN ÇOOOK LAİK HİİÇ...

müslümanlardan
17. September 2011, 07:29 PM
‎''Allah'ın haramlarını helal; helallerini de haram kılma hususunda alimlere ve yöneticilere itaat etmek, onları Rab edinmek demektir.''

LAİK DÜZENLERDE BÖYLEDİR,BU GÜN BU DÜZENLERDE İÇKİ,KUMAR,FAİZ,ZİNA BAKANLAR KURULUYLA ÇIKARILAN KANUNLARCA SERBESTTİR VE BUNLAR ,LAİKLERE UYAR AMA İSLAMA UYMAZ....

hiiic
17. September 2011, 08:38 PM
LAİK DÜZENLERDE BÖYLEDİR,BU GÜN BU DÜZENLERDE İÇKİ,KUMAR,FAİZ,ZİNA BAKANLAR KURULUYLA ÇIKARILAN KANUNLARCA SERBESTTİR VE BUNLAR ,LAİKLERE UYAR AMA İSLAMA UYMAZ....

Bu saydıklarınız yönetim şekli olmadığı gibi yönetide kullanılan bir enstürüman bile değildir. Siz laiklik diyince aklınıza içki, kumar, faiz, zina geliyorsa kusura bakmayın sizinle anlamadığınız bir terminolojinin münakaşasını yapamam.

Zaten bir üst satırda cevaben yazdıklarınız içerisinde doğru şeyler yazmış olsanız da cevap verdiğiniz konuyla olan bağlantıyı kuramadım.

korkmayın sizin işiniz size benim inancım bana hesabını mahşerde Allah'a vereceğim. Benim inancımdan, laiklikden size zarar gelmedi gelmez de. Dininizi istediğniz gibi (ancak aşırı gidip din hususunda etrafa saldırmadığınız, kendi inancınızı insanlara dayatmaya zorlamaya çalışmadığınız müddetçe) gönlünüzce yaşamakta serbestsiniz. İnsanları kafir ilan etmediğiniz, hegomanya kurmadığınız, mahalle baskısına yeltenmediğiniz sürece inancınızdan yaşayamadığınız birşey var mı? Size selam olsun.

Fazıl's
17. September 2011, 08:48 PM
Merhabalar dost 1, din kavramını açıklamışsınız.

Benim görüşüm: Allahtan kullarına bir bilinen çerçevede bir din gelmediğidir. Öyleyse bana göre din nedir? Kuşun kuşça yaşaması onun dinidir, güneşin güneşçe var olması onun dinidir, ağacın ağaçça var olması, rüzgarın rüzgarca esmesi onun dinidir. Öyleyse insanın dinide insanca yaşamasıdır. 1400 yıl evvel yarı vahşi topluma hatırlatılan: insanlıktır.

Bu çerçeveyle baktığınızda, Allah katından insanlara ayrıca nusuklar, ritüeller bildiren bir emir gelmemiştir, gelenlerin tamamı insanlığı hatırlatır mahiyettedir.

Vahiy, insanlığa, insanlığını hatırlatma ise, insanlığı insancaya çeken her söz ve tavır Rahmanidir.

Fazıl's
17. September 2011, 08:53 PM
‎''Allah'ın haramlarını helal; helallerini de haram kılma hususunda alimlere ve yöneticilere itaat etmek, onları Rab edinmek demektir.''

LAİK DÜZENLERDE BÖYLEDİR,BU GÜN BU DÜZENLERDE İÇKİ,KUMAR,FAİZ,ZİNA BAKANLAR KURULUYLA ÇIKARILAN KANUNLARCA SERBESTTİR VE BUNLAR ,LAİKLERE UYAR AMA İSLAMA UYMAZ....

Sevgili müslümanlardan nasılsın?

İnsanların başına elçilerden gayri kim Allahın yetkisiyle söz söyleyecek?

Şu veya bu derseniz batarsınız. Bırakın insanlar diledikleri gibi cenneti de cehennemi de seçebilsinler. Sizin adına şeriat dediğiniz, rezillikten başka bir şey getirmez.

müslümanlardan
17. September 2011, 09:58 PM
Değerli FAZIL,S,arkadaşım bakın ben kendi inancımı yaklaşık dokuz yıllık bi araştırmaya dayalı ve bu araştırmamıda ölünceye kadarda devam eden ve bu araştırma temeline dayalı bi VAHİY İSLAMI MÜSLÜMANIYIM [CİN SÜRESİ 14............Müslüman doğruyu araştırıp bulandır.....].

Hayatımın her temelini vahiyden alan,vahiyle düşünen,vahiyle yürüyen ve bu doğrultuda cehd eden birisiyim....

Geleleim sorduğunuza veya nasıl bi cevabı vermemi beklediğniz sorunuza...Bakın kuran bu yönde bize şunu veriyor.

Allahın hükmüne itaat edin,Allahın hükmüyle hükmeden rasule itaat edin ve SİZDEN OLAN EMİR SAHİPLERİNE itaat edin..

şimdi değerli fazl,s arkadaşım HER İNSAN KENDİNE UYANA İTAAT EDER,,veya edmek ister bunun için cehd eder ..

Laikler tabiki laiklere itaat edecektir.Onların işine gelen odur çünkü ve bu tür insanlar..nisa 151,152 iyi baksınlar.[hoşlarına geleni isteyenlerdir]

Bende ALLAHIN RASULLERİNİ KENDİME ÖRNEK ALMAK ZORUNDAYIM MÜSLÜMAN KALMAK İÇİNDE BU OLMASSA OLMAZDIR...VAR MI ARANIZDA, HER HANGİ Bİ RASULUN LAİK OLDUĞUNA DAİR Bİ BİLGİ VERİN LAİK OLALIM....

HİİÇ arkadaşım SELAM OLSUNDAN SONRA ARTIK BİR ŞEY YAZMAYIN TABİKİ BU TAVRINIZI KURANDAN ALIYORSANIZ VE BENİ CAHİLLERDEN SATAŞANLAR GURUBUNDA GÖRÜYORSUNUZ YA....

hiiic
17. September 2011, 10:03 PM
Arkadaşım hem Allahın hükmüyle hükmedeceğiz diyorsun...
Hemde Allahın dinde zorlama yoktur insanları zorlamayın din konusunda sizinle savaşmadıkları sürece (ki bu savaşı sen veriyorsun başkası değil) onlara iyi ve adaletli davranın inançlarında özgür bırakın ayetini çiğniyorsunuz. ben sadece uyarıyorum.

Selam olsundan sonra artık bişey yazıp yazmayacağımın yada Kurandan bihaber kendi kafana göre uydurduğun dini eleştirmeyeceğim diye birşey söylemez kimse. Çünkü sürekli aynı hatayı yapıyorsunuz. Ben adaletle Kuranın hükmünü bildiriyorum.

Siz yönetim şekli ile, insanlar arası ilişki emirlerini karıştırıyor anlamıyorsunuz. Allahın indirdiği ve emrettiği yönetim şekli laiktir. Kimseyi zorlayamıyacağınız gibi diğer dinlere özgürlük ve haklarını vermek zorundasınız.

ben anlamıyorum nasıl kuran adamıyım diyorsun önce kitabı anla. anlamadan yaşamaya çalışınca böyle oluyor işte :)
yani bu konunun anlaşılmayacak bir tarafı yok, inadından haklı çıkma davandan öte birşey değil seninkisi...

Yine selam olsun sana. laiklikten sana zarar gelmez. Senin inancın sana bizimkisi bize..

müslümanlardan
17. September 2011, 10:16 PM
Aynen senin inancın sana benimkide bana sen benim inancıma gelmessin bende senin kine...

Fazıl's
17. September 2011, 10:18 PM
Allahın hükmüne itaat edin,Allahın hükmüyle hükmeden rasule itaat edin ve SİZDEN OLAN EMİR SAHİPLERİNE itaat edin..

Bende ALLAHIN RASULLERİNİ KENDİME ÖRNEK ALMAK ZORUNDAYIM MÜSLÜMAN KALMAK İÇİNDE BU OLMASSA OLMAZDIR...VAR MI ARANIZDA, HER HANGİ Bİ RASULUN LAİK OLDUĞUNA DAİR Bİ BİLGİ VERİN LAİK OLALIM....



Sevgili Müslümanlardan, evet yerden göğe kadar haklısınız, elçilerden laik olan yoktur çünkü onlar yetkiyi direkt Allahtan alırlar ve Allahın denetimindedirler, oysa elçi olmayan kimseler şeytan dahil her belanın denetimi altına kolayca girerler. Zulüm şuradadır: emir sahibi denen zevat bir işi yaparken Allah adına yapıyorum derse ve bu adam gidip kendi ve akraba kasalarına altını gümüşü yığarsa, kendine 10 tane avrat alırsa, fukarayı dışlar, zengine sırıtırsa ne olacak?

Sevgili müslümanlardan, bakınız ve gözlerinizi iyice açınız. Var mı böyle bir yiğit? Yok. Yoksa, Allahın adını kullanarak halkı yönetmekte yok. Suudilere bakın. Şeriatla yönetiliyorlar ama bu şeriat Allahın değil kendi şeriatları lakin onlar, kendi şeriatlarına, Allahın şeriatı diyorlar, işte fitne buradadır. Saygılarımla.

müslümanlardan
17. September 2011, 10:37 PM
DEĞERLİ FAZL,S...

Bakın ben yukarda aynen şunu demeye çalıştım BU GÜN YERYÜZÜNDE İSLAMLA YÖNETİLENHİÇ BİR YER YOK FERD,İ MÜSLÜMAN VARDIR ama toplumsal hidayet bile yok...

Gelelim ALLAH IN HÜKMÜYLE [islam şeriati] hükmediyoruz diyen idareci ve ülkelere bakın onlarıda KURAN TERAZİSİNE VURUNCA ŞUNU GÖRÜYORUM...

Sakın aldatıcılar sizi ALLAH İLE ALDATMASIN[LOKMAN ,33].

Ve bide adem ve havva yı VESVESEYLE KANDIRAN ŞEYTAN ONLARA ŞUNU DİYOR ,

Ben size gerçekten öğüt verenlerdenim....

değerli fazl,s,suud şeytanları veya başka bölgedeki şeytanın vekilleri ALLAHIN HÜKMÜNE BAŞTA KENDİLERİ UYMADIKÇA ONLARIN ÖĞÜTLERİNİ NE KABUL NEDE İTİBAR EDEMEZ MÜSLÜMANKALMAK İSTEYEN KİŞİ VEYA KİŞİLER..

İSLAM İKTİDARIDA ANCAK VE ANCAK ALLAHIN TAKDİRİYLE OLUR[Buda hak edince hac 41- Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, ma'rufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.

yani iktidar olayıda sünnetullahtır...tavizlerle tevillerle olmaz kanaatindeyim.....ve bakın üç peygamberden başka İKTİDAR olan da yok...ferd bazında müslüman kalmak zorundadır müslüman olarak ölmek isteyen...devletler ve şeyatnın vekil idarecileri batıllarını yapacaklar MÜSLÜMANDA HAK OLAN MÜSLÜMANLIĞINI VELEVKİ tek başınada kalsa[nahl ..120- Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi.

saygılar değerli arkadaşıma..

hiiic
17. September 2011, 10:57 PM
Bu yazdıklarınızı okuyunca aklıma geldi, M.Kemal'in hayatı güzel bir müslümanlık örneğidir.
Millete kattığı değerlerden tutun, gerekirse bir ümmet gibi tek başına cihad etmesi. Dünyanın en büyük donanma ve ordularına karşı asla pes etmeden zerre taviz vermeden direnmesi. Allahın zafer vermesi ardından Batıl hurafeleri yıkıp yerine bilimsel bilgiyi getirmesi. Anlaşılmayan Kuranı amacına uygun hale getirip anlaşılmasına emek sarfetmesi ve Salat için salih yararlı amel için Toplum yararına mescitler açması onun islama ve insanlığa hizmetleridir.

Ama en büyük hizmeti, din alıp satan din tacirlerini perişan ederek vermiştir ki zaten bugün bu kuyruk acısını çıkarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu uğurda vicdansızca, adaletsizce her türlü adiliği yapmaktan da çekinmiyorlar. Çünkü onlar Allahtan kormuyorlar, korksalar bu dini kendi siyaset ve çıkarlarına alet etmez, insanları koyun gibi peşlerinde dünya ve cehennem azabına sürüklemezlerdi.

dost1
18. September 2011, 01:33 AM
Selamun Aleykum! Değerli Fazıl's Kardeşim!

Merhabalar dost 1, din kavramını açıklamışsınız.

Benim görüşüm: Allahtan kullarına bir bilinen çerçevede bir din gelmediğidir. Öyleyse bana göre din nedir? Kuşun kuşça yaşaması onun dinidir, güneşin güneşçe var olması onun dinidir, ağacın ağaçça var olması, rüzgarın rüzgarca esmesi onun dinidir. Öyleyse insanın dinide insanca yaşamasıdır. 1400 yıl evvel yarı vahşi topluma hatırlatılan: insanlıktır.

Bu çerçeveyle baktığınızda, Allah katından insanlara ayrıca nusuklar, ritüeller bildiren bir emir gelmemiştir, gelenlerin tamamı insanlığı hatırlatır mahiyettedir.

Vahiy, insanlığa, insanlığını hatırlatma ise, insanlığı insancaya çeken her söz ve tavır Rahmanidir.

"Allah'tan kullarına bir bilinen çerçevede bir din gelmediği..." söyleminiz Allah'ın vahyine aykırıdır.
İnsanın, insanca yaşamasının sınırları Allah`ın Kuran`da; “Allah`a ait din”, “Ed Din-ül Hanif”, “Ed Din-ü Kayyim”, “Muhlisine lehüddin”, “Ed Din-ül Halis” ve “İslâm” diye belirtilen Hakk Dinde belirtilmiştir.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fazıl's
18. September 2011, 09:58 AM
Allahtan kullarına din (nüsuklar, ibadetler, ritüeller) gelmemiştir ama onu insanlığına tekrar çekme amaçlı öğüt inmiştir. Kurana bu gözle bakıyorum. Sana sorarlar, şu ne veya bu ne? İnsan bu. Meraklıdır ve yüklenmeye de çok heveslidir.

Esasen, hiçbir dine ve öğüde tabi olmayan (ki hiç kimse bilinen anlamda müslüman olmak zorunda değildir) birey, aklı ve vicdanıyla yine en güzelini yakalayacaktır. Allah'ın indirdiği öğüdün amacı aslında budur. Yani öğüt orada insana der ki: Aklını vicdanını kullan. Hiç kafayı çalıştırmaz mısın? Aklınızı kullanın vs. Bunu yazmaya kalksam sayfalar alır ama kısa ve öz olarak böyle.

Zaten sorun bir etiket sahipliği değil, 'Kuranda müşriklere söyleniyordu: iman ettik demeyin ama müslüman olduk deyin babında.

Sevgili dost 1, Allah, hanif dini, allahın dini, derken özel alanı olan ve çerçevesi bugüne ulaşmış bir dinden söz etmiyor. Sözünü ettiği ayetlere bakın, yine akıl, yine vicdan, yine insanlık. Kişi okur okur, din okur,sonra döner bir daha okur ve sorarlar, ne okudun, din okudum. Din böyle bir kavram değildir, ne ezber ne fıkıh ne icazet gerektirmez. Allah zalim değildir. Anlamadığı dilde bir öğüdü de kullarına indirecek değildir. 1400 yıl evvelki azgın araplara inmiş olan öğüdü, kendi üzerimize çekmeye pek hevesliyiz oysa Allah orada ne diyordu baktık mı? Allah diyor ki, ben elçiyi, toplumun lisanıyla gönderirim.''

Bu açıdan çok rahatım. Ve Allahın neden, sonra vahiy göndermediğini de az çok anlıyor ve biliyorum.

hiiic
18. September 2011, 10:25 AM
1400 yıl evvelki azgın araplara inmiş olan öğüdü, kendi üzerimize çekmeye pek hevesliyiz

Arkadasım 1400 yıl önce araplara inen kitapt belki 10.000 yıl öncesine ait kıssaslardan örnekler var. İnsan her dönem aynıydı. Allah tarihten, tarihte yaşanılanlardan ders almayı emreder.
Çünkü bakınız;

Âl-i İmrân 11
(Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim ayetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.

A’râf 39
Öncekiler de sonrakilere derler ki: Sizin bize bir üstünlüğünüz yok. O halde siz de yaptıklarınıza karşılık azabı tadın!


Ra’d 6
...Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap örnekleri gelip geçmiştir...

Nûr 34
Andolsun ki biz size (gerekeni) açık açık bildiren ayetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

1400 yıl önce olmasının bir önemi var mı? Kurana göre yok.


Sebe’ 28
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.









Ama sanki şöyle bişey mi demek istediniz ben anlamadım,?;

Enfâl 31
Onlara ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: "(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir."

Fazıl's
18. September 2011, 10:59 AM
Yok kardeşim, insan her devirde aynı değildir. Ben masaldan ne anlarım bilir misin? Palavra. O açıdan kuran benim nazarımda masal değil ama kişiye ve toplumuna özel gelmiştir.

hiiic
18. September 2011, 02:27 PM
Yok kardeşim, insan her devirde aynı değildir.

Yarım katılıyorum. Bırakın devri insan her gün bile aynı değildir. Sıkıntılı sorunlu ve dertli zamanlarda özellikle çaresiz kaldığımız zamanlarda tazarrulu bir şekilde Allaha gönülden yalvaran samimi insanlar iken, geniş zamanda bir bakmışsın sırt dönüyoruz.

Yûnus 21
Kendilerine dokunan (kıtlık ve hastalık gibi) bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet (esenlik) tattırdığımız zaman, bir de bakarsın ki ayetlerimiz hakkında onların bir tuzağı vardır. De ki: Allah'ın tuzağı daha süratlidir. Şüphesiz elçilerimiz kurduğunuz tuzakları yazıyorlar.

O açıdan kuran benim nazarımda masal değil ama kişiye ve toplumuna özel gelmiştir.

evet, bu tamamen sizin şahsi görüşünüz zaten gerçekte durum daha farklı.. :)

Fazıl's
18. September 2011, 02:44 PM
Sevgili hiiç, benim anlayışım tamamen şöyle:

Allah, 1400 evvel gönderdiği vahye uymadın diye bizleri sorumlu tutacak değildir. Çünkü KURANIN ANLAŞILMA SORUNU VAR. Öyleyse Kuranı anlayanlar kimlerdi? Elbette elçi ve muhatapları. Onlara ana dilleriyle geldi ya bize?

Ben Kuranı bana gelmiş sayamam ve hatta yeni bir elçi vs gelmesini de açıkça istemem, arzu etmem.

Şu an itibariyle, yeryüzünde hiçbir birey kurana uymadı diye dışlanamaz, etiketlenemez. Vahiy, hint mantralarından oluşmamıştır. Her harfine 1000 sevap alınamaz.

Allahın tüm kullarından dileği şudur bence: insan ol, cana kıyma, gıybet etme, sömürme, hayır işle,adil ol, haksızlığa göz yumma ve sadece Allaha güven. Buna tüm vicdanı öğeleride katabilirsiniz.

hiiic
18. September 2011, 03:03 PM
Allah, 1400 evvel gönderdiği vahye uymadın diye bizleri sorumlu tutacak değildir. Çünkü KURANIN ANLAŞILMA SORUNU VAR. Öyleyse Kuranı anlayanlar kimlerdi? Elbette elçi ve muhatapları. Onlara ana dilleriyle geldi ya bize?

Mutaffifîn 13
Böyle birine ayetlerimiz okununca "Eskilerin masalları" derdi.

Ahkâf 17
...Allah'ın vadi gerçektir, dedikleri halde o: Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir, der.

En’âm 25
Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kafirler sana geldiklerinde: "Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.

*dil konusuna gelince.

Fussilet 44
Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara uzak bir yerden bağırılıyor (da Kur'an'da ne söylendiğini anlamıyorlar.)


***

Kuran düşünen anlayanlar için öğüttür, ona eskilerin anlata geldikleri diye yaklaşmayı doğru bulmuyorum. İnsan her dönemde aynı insandı. Allahın kanunu da aynıdır. Yeni bir kitap gelse yine aynı bilgiler verilirdi. Bu gün kutal bir kitap gelse aynı bilgileri farklı dilde yada farklı anlatımla yeniden okumuş olurdunuz.

1400 yıl önce yada daha eski fark etmez. Kuran düşünüp anlayanlar akledenler için bir öğüttür. Maddeyi yaratan, bizi yoktan var edip bu gün burada yazıştıran ve tüm yazdıklarımıza şahit ALLAH tarafından indirilmiştir


Kuran'a göre 1400 yıl değil milyon yıl da olsa Allah'ın kanunu aynıydı.

Ahzâb 62
Allah'ın önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

Fetih 23
Allah'ın, ötedenberi süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

İsrâ 77
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın.

Fâtır 43
Çünkü onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötü tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.

Fazıl's
18. September 2011, 03:19 PM
Sevgili hiiç, şu an kaç yaşındasın ve kaç yaşında Kuranın kaçta kaçına vakıf oldun?

hiiic
18. September 2011, 03:29 PM
Sevgili hiiç, şu an kaç yaşındasın ve kaç yaşında Kuranın kaçta kaçına vakıf oldun?

Daha gencim tecrübesizim ve Kuran konusunda henüz çok cahilim. Yavaş yavaş gün geçtikçe öğreniyorum.
Bir tavsiyeniz mi var?

müslümanlardan
18. September 2011, 07:45 PM
Laiklik nedir ve İslâm'a göre hükmü nedir? İşte bu sorular konunun asıl yönünü oluşturmaktadır. Öncelikle Laikliğin ne olduğunu, ne olmadığını ele alalım, ardından İslâm'a göre hükmünü Kur'an ve Sünnet paralelinde ele alalım.

Laiklik/Laicisme, Fransızca kökenli bir kelime olup bazı sözlüklerde şöyle geçmektedir:

-Dünyevî ya da maddî olan, dinî olmayan ya da ruhî olmayan: Örnek: dinsiz terbiye, dinsiz sanat ya da musiki, dinsiz otorite, kilise karşıtı yönetim. (Oxford Sözlüğü)

-Hayatta ya da herhangi bir özel durumda, dinin ya da dinî itibarların kasıtlı bir uzaklaştırma ile uzaklaştırılması ilkesine dayalı yönelim. Örneğin: yönetimde mutlak dinsizlik politikası (Yeni Üçüncü Uluslararası Sözlük)

Görüldüğü gibi laiklik tevile yer bırakılmaksızın ister devlette ister toplumda, ‘hayatın tüm alanlarında dinsizlik politikalarının güdülmesidir.'

Yine laikliğin menşei de bu manayı ortaya koyar niteliktedir. Nitekim Laiklik, Ortaçağ'da muharref Hristiyanlık dinini kullanarak, halka zulmeden ve onları sömüren Kilise ve Krallıklara karşı dini ve hayata müdahalesini red eden düşünür ve filozoflar arasında çıkan o dehşetli mücadele neticesinde varılan orta çözümden fışkırmıştır. Buna göre toplum ve devlete ait bütün alanlardan din uzaklaştırılmıştır ve dinin hayata müdahale etmemesi ve dinin bireysel-vicdanî bir mesele olarak ele alınması gerektiği üzerinde uzlaşı sağlanmıştır.

Bu manada Laiklik hangi din olursa olsun dinin toplumsal hayata ve devlete olan müdahalesini red eder.

Peki, İslâm bu konuda ne söylemektedir? Laikliğin İslâm nazarında hükmü nedir?

Laiklik, dinin devlet ve topluma müdahale etmemesi, devletin din-dışılık üzere kurulması manasına geldiğine göre bu, İslâm'a tamamen zıttır. Çünkü İslâm gerek bireysel gerek toplumsal olsun, tüm alanlarda Allah'ın indirdiği hükümlere göre seyretmeyi farz kılmıştır. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:

"Aralarında, Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur'an'ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın..." (El-Maide /49

"...Hüküm ancak Allah'ındır. O, kendinden başkasına tapmamanızı emretti. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Yusuf /40)

"Yoksa onlar cahiliye dönemi hükmünü mü istiyorlar! İyi bilen bir topluluk için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir!" (El-Maide /50)

"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." (El-Maide /44)

"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (El-Maide /45)

"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar fasıkların ta kendileridir." (El-Maide /47)

Dolayısıyla devletin işleri de dahil hayata dair her meselede Allahın hükümlerine göre seyretmek farzdır. Devletin Allahın indirdiği hükümlere göre yönetilmesi de farzdır. Allahın indirdiği hükümler dışında hükümler uygulamak ise Kur'anî ifade ile tuğyandır, tağutluktur! Allah'a karşı başkaldırmaktır... Allahın hükümlerini hiçe saymaktır ve münafıkların amelidir:

"Ve onlara: "Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e gelin." denildiği zaman, münafıkların senden yüz çevirerek ayrıldıklarını görürsün." (Nisâ /61)

"Sana ve senden öncekilere indirilene iman ettiklerini ileri sürenleri görmüyor musun ki, Tağut'un hükmüne başvurmaya kalkışıyorlar! Oysa onu inkar etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan da onları uzak bir sapıklığa çekmek istemektedir." (Nisâ /60)

"Andolsun her ümmet içinde: 'Allah'a kulluk edin ve Tağut'tan kaçının' diye bir peygamber gönderdik..." (En-nahl 36)

"Dinde zorlama yoktur. Doğruluk sapıklıktan tamamen ayrılmıştır. Kim Tağut'u inkar edip Allah'a iman ederse en sağlam kulpa yapışmış olur." (Bakara /256)

Bu nedenle ne devletin ne de ferdin laik olması ‘Ben Müslümanım' diyen biri tarafından kabul edilemez. Çünkü Müslüman ölümü ve hayatı Yaratan'ın şu sözüne binaen hayatta Allah'ın emir ve nehiylerine göre seyreden kişidir:

"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım." (Zariyat /56)

Dolayısıyla ‘Ben Müslümanım' diyen kişi sadece bireysel meselelerde değil, alış-veriş, nikah-boşanma, miras, kira v.b. her alanda Allahın emir ve yasaklarına göre seyreder. Yine ceza hukuku, yönetim nizamı, iktisat gibi devletin tatbik ettiklerinde de Allah'ın indirdikleri ile kaim olur. Çünkü bunlarla alakalı Allahu Teala hüküm beyan etmiştir:

"Hırsızlık yapan erkek ve hırsızlık yapan kadının ellerini kesin; yaptıklarına karşılık ve Allâh'tan ibret verici bir azap olarak! Allâh Aziz'dir, Hakim'dir." (El-Maide /38)

"Faiz yiyenler, (kabirlerinden) ancak kendisini şeytan çarptığından deliye dönmüş bir adamın kalkışı gibi kalkarlar. Bu durum onların 'alışveriş de faiz gibidir' demelerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal faizi ise haram kıldı..." (Bakara /275)

"Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı." (Bakara /178)

"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın." (En-Nur /2)

Yol kesenlere uygulanacak ceza ile alakalı şu ayet:

"Allah'a ve Resûlüne savaş açanlarla yeryüzünde bozgunculuk etmeye koşanların cezaları, ancak öldürülmektir, yahut asılmaktır, çapraz olarak elleriyle ayaklarının kesilmesidir, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu, onların dünyada uğradıkları horluktur, âhiretteyse pek büyük bir azap vardır onlara." (El-Maide /33)



O halde bireye ve topluma intibak eden her meselede Allahın indirdikleri ile kaim olmak kaçınılmazdır. ‘ben Müslümanım' diyen için durum budur... bu nedenle ‘Ben Müslümanım' dediği halde bir kimsenin hükmü İslam'a göre küfür ve şirk olan laikliği kabul etmesi mümkün olamaz...

Laiklik ve İslam'daki hükmü ile ilgili bu açıklamadan sonra deriz ki:

Sayın Başbakan, Ortadoğu'daki Müslümanlara laikliği tavsiye ederek neyi amaçlamaktadır? Laik sistemin Türkiye'yi ve tatbik edildiği diğer bölgeleri sürüklediği ahlakî çöküntüyü görmüyor mu? Hakimiyeti insanların yaratıcısından alıp kula veren bu şirk düzenini Müslümanlara pazarlarken Allah'tan ittika etmiyor mu? ‘Şu laiklik ne menem şey' dediği günleri hatırlamayacak kadar vahim bir hafıza kaybı mı yaşamaktadır? Oysa kendisi ‘Ben Müslümanım' demektedir. Ve yine kendisi ‘hem laik hem Müslüman olunmaz' demekteydi... Yine kişiler laik olmaz, devlet laik olur demektedir. Peki, Allah, faizi haram kıldığı halde, "İslami faiz meselesiyle kendimizi sınırlamayalım. Uluslararası kurallara göre oynayalım. Faizin niteliğinin ne olacağına bakalım. Faizi yeniden tanımlayalım. "( http://www.birincikuvvet.com/haber/guncel/erdogan--faizi-yeniden-tanimlayalim-/405684.html) demek kişiyi laik yapmaz mı sayın Erdoğan? Allah'ın hükümleri ile hükmetmek farz olduğu halde, Allah'ın indirmedikleri ile insanları yönetmek ve böylece Allahu Teala'nın kafir, zalim ve fasık olarak nitelendirdiği taifeye dahil olmak kişinin laik olması için yetmez mi? Hayır, yeter de artar! Öyleyse Allahın razı olmadığı bu hali değiştirmek ve Allahın razı olacağı şeye sarılıp Allahın indirdikleri ile hükmetmenin zamanı gelmedi mi? ‘Ben Müslümanım' demek öncesinde birtakım amelleri yapmayı gerektirir ki Allahu Teala şöyle buyurmuştur:

"Allah'a davet edip salih amel işleyen ve: "Muhakkak ki ben Müslümanlardanım." diyenden daha güzel sözlü kim vardır?" (Fussilet /33)

İşte size büyük bir salih ameli gösteriyoruz: Allahın indirdikleri ile hükmedecek olan Hilafet Devletini ilan edin ve böylece Allahın azabından kendinizi muhafaza etmek için bir hüccet edinin... Zira edegeldikleriniz, Allah nezdinde zulümdür: "Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir." (El-Maide /45)

Ve "Zulüm ile abad olanın sonu berbad olur!"

"İşte benim dosdoğru olan yolum budur, ona uyun. Değişik yollara uymayın, Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti."(En'am /153)

Fazıl's
18. September 2011, 08:27 PM
Daha gencim tecrübesizim ve Kuran konusunda henüz çok cahilim. Yavaş yavaş gün geçtikçe öğreniyorum.
Bir tavsiyeniz mi var?
O zaman düşünmeye devam sevgili hiiç.

Sevgili müslümanlardan,

Demokrasinin araplara ulaşması inan hiç kolay değil, çünkü kafaları kolay almaz. Bizdeki demokrasiye gelince daha demokrasinin demok'undayız.. ben buna debokrasi de diyorum.

dost1
18. September 2011, 09:20 PM
Selamun Aleykum! Değerli Fazıl's Kardeşim!

O zaman düşünmeye devam sevgili hiiç.

Sevgili müslümanlardan,

Demokrasinin araplara ulaşması inan hiç kolay değil, çünkü kafaları kolay almaz. Bizdeki demokrasiye gelince daha demokrasinin demok'undayız.. ben buna debokrasi de diyorum.

İslam dini sentez kabul etmez. Kendine özgü bir yönetim anlayışı vardır. Adına demokrasi denilen yönetim biçimi -herkesçe ayrı bir tanımı yapılmaktadır- azınlığın çoğunluğa ezdirildiği bir yönetim sergilemektedir.

İnsanları, "Demokrasinin araplara ulaşması inan hiç kolay değil, çünkü kafaları kolay almaz." türünden ırkı anlamda aşağılamaya çalışmanız -üzerinde önemli durduğunuz- "insanca yaşamanın" neresindedir?

Demokratik sistemde (beşeri dinlerden Demokrasi dininde) de seçimin, düşünce ve inanç hürriyetinin varlığı, tam mülkiyet hakkının bulunması, insanlar arasında dil, din, ırk ve sınıf ayrılığının olmaması, gelirlerin hakça bölüşülmesi, idarede adaletin, eşitliğin, hukukun üstünlüğünün esas alınması, genel ahlakın ve haysiyetin korunması gibi bazı noktaların yüzeysel olarak olması, demokrasi (beşeri dinlerden Demokrasi dini) ile Hak Din olan İslâm dininin örtüştüğü izlenimini doğurabilmektedir. Hatta bazı kimseler, demokrasinin tamamen İslâm dinine uygun olduğunu bile ileri sürebilmektedir.

İşin aslında bunlar bir benzeyişten ibarettir. İslâm dini Allah’ın hâkimiyeti esasına dayandığı için demokrasiden doğabilecek sorunlara da izin vermeyen bir sistemi öngörür. Halk hâkimiyetine dayanan sözde demokratik idarelerin bir zaman sonra diktatörlüğe dönüşmesi ve anarşi doğurması kaçınılmazdır.

Demokraside genellikle ideolojik ve kişisel garazlar mücadele eder. Böylece toplumda bir takım sosyal sınıflar oluşur. Bu durum da cemiyetin çıkmazlara sürüklenmesine neden olur. İslâm dini ise bunlara izin vermez.

Demokratik iktidarlar toplumun tümüne hizmetten önce kendi seçmenlerinin yandaşlarının hizmetini düşünür. İslâm ise buna izin vermez.

Demokrasi seçilmiş kimseleri efendi; sorumsuz bir kitle yaparken İslâm dininde seçilmişler, topluma hizmet ederek Allah’a kulluk yapan memurlardır.

Demokrasilerde, açıkgöz, hileci, düzenbaz, sahtekâr, ikiyüzlü kimseler bir takım entrikalarla yönetime gelebilirken, ülke tek kişinin veya bir sınıfın hâkimiyeti altına alınabilirken İslâm dini bunların hiçbirine fırsat vermez. İslâm dini, koyduğu ilkelerle ehliyeti ön plana çıkarır.

Demokrasilerde herkesin seçme ve seçilme hakkı varken İslâm dini seçmende ve seçilecek de ehliyeti arar. Ehil olmayan kimselere seçmenlik hakkı vermez. Seçmenliği ve seçilmeyi görev olarak görür ve ehliyet arar. Ama herkesin ehliyet sahibi olmak için gerekli öğrenim ve eğitimi alma hak ve özgürlüğü vardır.

Demokrasilerde oy çokluğu esas alınırken, İslâm dini, toplumun çoğunluğunun şahsi çıkarları ön planda tutan, duyarsız, cahil, ehliyetsiz kişilerden oluşacağı gerçeğinden hareketle, ehliyetsizlerin de yanlış yapacağını, aldanacağını, aldatılabileceğini dikkate alarak çoğunluğun seçimine izin vermez, ehil kişilerin seçimini itibara alır.

Demokrasiler her alanda sınırsız hürriyet tanırken İslâm dini genel davranışlarda, servet, mülkiyet ve tasarruflarda sınırlama getirir. İslâm dini, içki, kumar, zina, faiz, çıplaklık vs. gibi münker ve fahşâda da özgürlük tanımaz.

İslâm dini kendi devletine Müslüman olmayanları ortak kabul etmezken demokrasi dininde tüm vatandaşlar ortak kabul edilir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
18. September 2011, 09:43 PM
Selamun aleykum! Değerli Fazıl's Kardeşim!

Sevgili hiiç, benim anlayışım tamamen şöyle:

Allah, 1400 evvel gönderdiği vahye uymadın diye bizleri sorumlu tutacak değildir. Çünkü KURANIN ANLAŞILMA SORUNU VAR. Öyleyse Kuranı anlayanlar kimlerdi? Elbette elçi ve muhatapları. Onlara ana dilleriyle geldi ya bize?

Ben Kuranı bana gelmiş sayamam ve hatta yeni bir elçi vs gelmesini de açıkça istemem, arzu etmem.

Şu an itibariyle, yeryüzünde hiçbir birey kurana uymadı diye dışlanamaz, etiketlenemez. Vahiy, hint mantralarından oluşmamıştır. Her harfine 1000 sevap alınamaz.

Allahın tüm kullarından dileği şudur bence: insan ol, cana kıyma, gıybet etme, sömürme, hayır işle,adil ol, haksızlığa göz yumma ve sadece Allaha güven. Buna tüm vicdanı öğeleride katabilirsiniz.

Allah'ın elçi gönderip göndermemesi sizin ya da bir başkasının istek ve arzularına göre göre değil kendi istemesine göre olur.


Üye olduğunuz bu sitede üyelerin paylaşımları Kur 'an'ı anlamaya ve öğrenmeye yöneliktir. Bu sitenin kuruluş amacı; Allah'ın Hakk Dini üzerindeki örtüleri kaldırmaya yönelik olarak inananlarını, - Alllah'a Hanifler olarak- Allah'ın Hakk Dinini indiği zamanki berraklığına kavuşturmaktır. Bunun için de Kur'an'ı tebyin ederek insanlığa ulaştırmaktır.

Değerli Kardeşim! Siz Allah'ın Resulu Muhammed'e inzal ettiği Kur'an'ı kendiniz için bağlayıcı bulmuyorsanız bu sitede bulunmanız ve paylaşım yapmanız anlamsız olur.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan
18. September 2011, 09:52 PM
değerli fazl,s arkadaşım DEMOKRASİLERDE EGEMENLİK HALKIN VE İSLAMİYETTEDE HAKKIN HÜKMÜNE BIRAKILIR...

Yani islam ile demokrasi arasında HALK İLE HAK KADAR FARK VARDIR....

Kuranın bir çok ayetinde egemenlik Allahın dır,beyanlarıyla karşılaşmamakta mümkün olmayan bir durumdur...

İSLAMIN HÜKMÜNÜN DIŞINDA HİÇ BİR BEŞERİ HÜKÜM KİTAPÇIKLARIYLA ADELET OLUNMAZ...

Fazıl's
18. September 2011, 09:58 PM
İnsanları, "Demokrasinin araplara ulaşması inan hiç kolay değil, çünkü kafaları kolay almaz." türünden ırkı anlamda aşağılamaya çalışmanız -üzerinde önemli durduğunuz- "insanca yaşamanın" neresindedir?

Sevgili dost 1, burada hedef alınan insanlardan bir ırk değil, onların bağnazlık seviyesinin anılmasıdır. Demokrasi ve islamin yönetimlerin özelliklerini vermiş ve bir karşılaştırma yapmışsınız, oysa siziin 'ehil' lerin seçilimi dediğiniz şey bile demokrasiden geçer ve bir benzeyiş falan değildir. Demokrasinin türevleri vardır, bizde olan demokrasi zengin demokrasisidir, benim andığım ise sosyal demokrasidir.

Allah dilerse elçi gönderir ama açıkçası benim işime gelmez. Kuranın bağlayıcılığına gelince, onun Allah katından indirildiğine inanırım ama onu evrensel olarak görmem, ondan faydalanırım ama onu tümüyle bağlayıcı görmem.

İslam ülkeleri sözde islamı bağlayıcı gördükleri için bağlanıp kaldılar, ne insanlıktan nasip aldılar nede adaletten. Emir adındaki soytarılarca senelerce güdüldüler, güdülmeye de devam ediyorlar.

Aramızdaki bu ayrılığın esas nedeni, en azından kendim için açıklaması şöyle: Allah bir din göndermemiş ancak öğüt vermiştir. İnsan öğüdü, aklı vicdanı ve mantığıyla alır ve elbette yaradanın var olduğunu bu şekliyle idrak eder, hesap kitap gününü umar ve bekler. Ama bu durumdaki adama da anlamadığı bir dille gelen vahyi hele saçma sapan meallerle 'Allah bak bunu dedi' demek, insafa sığmaz.

İslamın konuşulduğu bir site olarak bilmiyordum burayı, ben sanıyordum ki, fikri hür vicdanı hürlerin alanı. Her neyse, sevgiler saygılar. Esen kalınız.

hiiic
18. September 2011, 10:43 PM
İSLAMIN HÜKMÜNÜN DIŞINDA HİÇ BİR BEŞERİ HÜKÜM KİTAPÇIKLARIYLA ADELET OLUNMAZ...

Davud, Süleyman, yada Yusuf'un verdiği kararlar hangi kitaba bağlıydı?
Kıssaları yazmıyorum ama eminim anlamışsınızdır. Allah onlara hüküm vermekte serbest bıraktı.
Bir de zülkaneyni hatırla hani ona kararı ve hükmü kendi beşeri dileğine bırakılmıştı.

Çünkü Kuran temel yapıyı açıklar. Dönülmesi gereken kıbleyi hedefi genel stratejiyi ifade eder. Ama araları dolduracak pek çok karar beşeri hükme bırakılmıştır.

Yani bu ülkede Allahın indirdiğiyle hükmedelim YAYAGARASI ÇIĞIRTGANLIĞI yapanlar;
-diş dolgusu helal mi haram mı?
-cünüpken diş dolgusu yapılır mı?
-Abdestsiz meclis oturumuna katılınır mı?
gibi saçmalıklarla hayatı kıstırmaya çalışır.

Allahın indirdiği açık ve nettir.
Oysa sizin amacınız nasıl ki Allaha niyazı duayı kalıplaştırdınız, Hayatıda kalıplaştırma ve gelişimini engelleme amacından öte birşey değildir.

***

Hadi madem bana Allahın indirdiğiyle açıklayınız;

Musküler Distrofinin Tanı ve Tedavisinde Alkol ve benzeri uyuşturucu maddeler kullanmak serbest mi?

Hadi beşeri kitap beşeri hüküm verilmeden çıkın bunun altından. üzülerek söylüyorum ki Siz daha Allahın vahyini anlamamışsınız.

İSLAMIN HÜKMÜNÜN DIŞINDA HİÇ BİR BEŞERİ HÜKÜM KİTAPÇIKLARIYLA ADELET OLUNMAZ...El İnsaf


***
Fazıl's senin konuştuğun şeyde bu konudur aslında. İslam ülkeleri gelişmez gelişemez, çünkü o yobaz kafa ne zaman yeni birşey bulsa hep aynı şeyi tekrarlar. Aksini idda eden benim gibileri de görürsün meydanlarda ya asarlar ya kafamızı keserler ya hapse atıp dünyanın dayağını atarlar.Çünkü arap kralının işine gelmez. Geri kalanda zerre hayır kalmış mıdır?

sözlerinde Allahın indirdiğiyle hükmedeceğiz derler ama Allah adına bir süre sonra kendileri kanun yapmaya başlarlar, azıcıkta şahsi çıkarlarına dayanır, çünkü işin ucunda bu kanunları red eden olursa Allahın hükmüne karşı gelmiş olacaktır... Allahın indirdiği yetersiz kalır, halife Allah adına eksik yerleri doldurur,,, amaaan haaa sakın şeriata karşı gelme,, laik dinsiz yönetim de neymiş...

bu lafı söyleye söyleye bilimsel olarak gelişemediler. Çünkü uydura geldikleri şeylerle bilim ters düştü. laikliği anlayamazlar çünkü laiklik uydurageldikleri ve dine soktukları uydurma şeyleri ortadan kaldırır, Kuran müslümanına da dnini yaşaması için harika fırsat verir. Bu kafaya; 3 maddeyle devlet hayat dünya galaksi yönetme kafasına biz BAĞNAZLIK diyoruz işte.
-
Görmüyor musun sitedeki bir arkadaş, beşeri hüküm kullanmadan Allahın indirdiğiyle beraber ürün bazlı tarım kredisi dağıtacak. Ebced hesabıyla yapar artık :) ben böyle ağız eğip bükme görmedim. Aynı emir kipini veren ayete sığınmış ama Kuranın bütünlüğünden haberi yok.

Laiklik her dine inanca eşit devlet hizmeti sunmak için adaletli bir şekilde inanç ve cemaat birliğinin devlet dairelerinden ve görev kararlarından uzaklaştırılmasıdır. Bu sayede batıl olan her inançdan da uzaklaşır bilimsel temeli olan karar mekanizmasını kurarsın. Zaten bilimsel temele Kuran ters düşüyorsa o zaman ya Kuranda sorun var demek yada ayeti yanlış anlamışlar. Zaten başımıza ne geldiyse yanlış anlaşılan ayetin bu BAĞNAZLAR tarafından zorla insanlara dayattırılması sonucu gelmedi mi? Bu da Allahın kesin emridir. Bu emri görme sonra ağız eğ bük , bu mu müslümanlık... Sanki laik yönetim sana zina yap emri veriyor, sanki sana kumar oyna içki iç diyor... böyle anlayışsızlık görmedim ben.

dost1
18. September 2011, 10:50 PM
Selamun Aleykum! Değerli Fazıl's Kardeşim! Allah razı olsun. Siz, sizce doğru olan bilgilerinizi bizlerle "fikri hür vicdanı hür" olarak paylaşıyorsunuz. Bu paylaşımınızda bir engel sözkonusu değil.

Yazınızda "İslamın konuşulduğu bir site olarak bilmiyordum burayı, ben sanıyordum ki, fikri hür vicdanı hürlerin alanı." diyorsunuz.

Değerli Kardeşim! Sitemize üye olmak istediğinizde :
Sitemiz "Kur'an Odaklı Dindarlık" anlayışını benimseyen müslümanların fikirlerini paylaştığı bir platformdur.

Tüm üyelerimizin aşağıda belirtilen kurallara uymaları durumunda Hanifler forumlarında rahat, sağlıklı ve verimli bir tartışma ortamı oluşacağına inanıyoruz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.

1. Hanifler sitesi forumlarına yazılan yazılardan tamamen yazıyı yazan üye sorumludur. Üyelerin yazdıkları yazılar nedeniyle hanifler sitesi ve yönetimi hiçbir sorumluluk kabul etmez.

2. Topluluklar hakkında, tahrik edici ve küçük düşürücü yazılar yazılamaz (Örneğin: Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, Çerkez, Zenci, Hint, Arap, Çingene, Roman, Rus, Göçmen gibi.)

3. Forumu Türkiye Cumhuriyeti yasaları karşısında sıkıntıya sokacak ifadelerden sakınılmalıdır. Eleştiri ile hakaret birbirine karıştırılmamalıdır.

4. İnsan onurunu küçük düşüren, İslami ve insani değerleri hafife alan isimlerle üye olunamaz.

5. Ateizm, Deizm propagandası yapılamaz.

6. Yorum amacı taşımayan, salt propaganda içerikli parti ve siyaset yazıları, reklam amaçlı yazılar,ahlak ve adaba aykırı mesajlar gönderilemez.

7. Mezhep, cemaat, tarikat propagandası ve efendi, şeyh, hazret reklamı içeren alıntılar yapılamaz. Alıntılarla müzakereler kilitlenemez.

8. İslam dininin rituel’lerini reddeden, namaz yoktur, oruç yoktur, hac yoktur,kabe put’tur gibi tezleri içeren yazılar yazılamaz.

9. Üyeleri tehdit edici, aşağılayıcı, taciz edici ve küfür, hakaret, karalama içerikli mesajlar göndermek yasaktır.

10. Forumlara konuyla ilgili olmayan yazılar, forumu provoke edici, forumu karıştırmaya yönelik, kışkırtıcı, mükerrer yazılar göndermek yasaktır.

11. Bir konuda forum açılmadan önce o konuda bir forum olup olmadığı araştırılmalıdır. Uygunsa o başlık altında devam edilmelidir.

12. Gereksiz şekilde, çok sayıda başlık açarak tartışma ortamını sabote etmek ve/veya aynı mesajı farklı metinle de olsa değişik forumlarda tekrar etmek yasaktır.

13. Forumlara kaynağı belirtilmeden başka internet sitelerinden alıntı yapılamaz.

14. Forumlarda bağırmak anlamına geldiğinden, vurgulama amacını aşar tarzda aşırı büyük fontlar kullanmak veya büyük harflerle yazı yazmak tavsiye edilmemektedir.

15. Forumlara bir önceki yazıya katkı yapmadan, sadece bende demek amacına yönelik mesaj gönderilmesi forumların takibinde güçlük getirdiğinden tavsiye edilmemektedir. Ancak bir soru sorulduğunda cevap verilirse, teşekkür etmek amacıyla cevap vermek nezaket gereği kabul edilebilir bir davranıştır.

16. Kişisel konuları forumda tartışmak yasaktır. Bu amaçla Özel Mesaj özelliği kullanılabilir.

17. Özel Mesaj özelliği üyeleri taciz etmek amacıyla kullanılamaz.

18. Forum yöneticileri kuralları açık veya dolaylı olarak ihlal eden, uygun olmayan mesajları silme, düzeltme , editleme, taşıma ve kilitleme yetkisine sahiptir.

19. Forum Kurallarına uymayan üyelerin üyelikleri, forum yönetimince belirli bir süre veya tamamen engellenebilir. Bu işlem ihtar verilmeden de yapılabilir.

20. Yöneticiler her yazılan mesajı göremeyebilirler. Yöneticilerden önce uygunsuz bir Mesajla karşılaştığınızda lütfen yöneticilere bildiriniz.

21. Site ve Forumun işleyiş ve kuralları konusunda katılımcıları bilgilendirmek Adminlerin veya Moderatörlerin görevi değildir. Katılımcılar bu kuralları okuyup uymak zorundadır.

türünden yazıyı görmüş olmanız gerekir.

Değerli Kardeşim! Fikri ve vicdanı hürlüğü Allah'a hanif olarak Allah'ın vahyinin denetiminde olan Allah'a fakir bir kardeşin olarak sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sizler de esen kalınız kardeşim.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
18. September 2011, 11:00 PM
Yani Laiklik karşıtı söylem Kıraldan çok kıralcılık yapmaktır.
Allahın hükmü geçerlidir diye bağırılır bağırılır ki bunu bağıranın kapasitesi bilgisi zaten belli...
Sonra tahiyyatta işaret parmağı kaldırılırmı kaldırılmaz mı diye savaş çıkarır.
Bunlar oldu...

Kuran canlı mı yoksa ebedi mi diye mutezile eşairiye felan birbirlerine girdiler.
Daha laikliğe neden gerek duyulduğunu bilmek gerek herşeyden önce

-Laikliğin mezhep savaşllarını dururucu etkisi bile vardır... Böyle bir nimeti Allah kendisi emretmiştir ama etmeseydi bile Kulların icat etmesi gerekirdi.
ama icada da karşı olabilir birileri.

Çünkü din vicdani bir meseledir. isteyen istediği gibi inanır ama kimse kimseyi (ceza hukuku hariç) hiçbir şeye zorlayamaz,,, benim dinimin emir ve düşüncelerini kabul edeceksin diyemez. Kimse beni şeriat yönetimi diye o uyduruk camiye sokamaz. Elhamdülliah müslümanım. Zaten mahşer günü kimin ne olduğu çıkacak ortaya.

ŞERİAT UYGULANMASI İÇİN DİNE SOKULAN HER RİVAYET HER UYDURMA TAMAMEN TEMİZLENMELİDİR. AKSİ TAKTİRDE ALLAHIN EMRİNİ DEĞİL, ŞEYTANLARIN UYDURDUKLARI HAYATA GEÇİRİLİR. ŞERİAT YÖNETİMİ SADECE KURAN TALİMATLARI İLE HAYATA SOKULUR. ARAYA BEŞERİ AÇIKLAMA GETİRİLMEMELİDİR.

Beşeri hükümleri dine sokmuş ve bunları din diye savunan insanlar bana, Allahın indirdiğini bırakıp beşeri kanunlara uymayın diyemez. Demesi için önce kendisi temizlensin bidatlardan.
Din temizlenmeden şeriat isteminde bulunmak, adeta yıkamadan meyve yemeye benzer hatta daha kötüdür. Çünkü Fitneyle zehirlenmek tarım ilacıyla zehirlenmekten daha kötüdür (Bakara 217).

hiiic
18. September 2011, 11:07 PM
Halil hocam Fazıl's tamamen birçok ayet içeriyor belki de koca bir sure. :) Bana Kuranı hatırlatıyor
yorumlarına bakar mısın;;; Eskilerin masalları, araba yabancı dilde kuran mı? iyice açıklanmalı değilmiydi, bu beyinsizler gibi mi inanacağız... v.s.


Ama Fazıl's samimi ve içidışı 1 bir arkadaş. Ben inançsız da olsa samimi adamı severim. Hiç tereddütsüz aklından geçen ağız eğip bükmeden söylüyor.

Birileri gibi;
-Hadislere laf gelince; Allahın kitabı herşeyi yazmaz, insanların alimlerin hükümlerine gerek var diyip.
-İş laikliğe dayanınca; Allahın emrinden başkalarının peşine düşmeyin, Allahı hükmünden başka beşer hükmü tanımayız

demiyor.

İşin garip tarafı bunlardan birisi ben müslümanım derken diğer müslüman değilim diyor. Kişinin kalbini Allah en iyi bilir. Ben kimsenin lafına müslümanım, değilim demesine bakmıyorum artık. Kişinin ameli yaşantısı göstrir ne olduğunu.

müslümanlardan
19. September 2011, 08:20 AM
hiiç hz süleymanında dönemindeki DİNİN İSMİ NEYDİ...

Allah katında din islamdır..aliimran 19....

hiiic
19. September 2011, 02:12 PM
terminolojideki isimlerini bilmiyorum ama MANADA özde hepsi müslümandı.

hiiic
19. September 2011, 05:03 PM
Tevbe 101
Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.

http://www.facebook.com/photo.php?v=1985927253387

müslümanlardan
21. September 2011, 08:08 PM
Davud, Süleyman, yada Yusuf'un verdiği kararlar hangi kitaba bağlıydı?
Kıssaları yazmıyorum ama eminim anlamışsınızdır. Allah onlara hüküm vermekte serbest bıraktı.
Bir de zülkaneyni hatırla hani ona kararı ve hükmü kendi beşeri dileğine bırakılmıştı.
HİİÇTEN ALINTI...

Hiiç arkadaşım,Allah bu peygamberlere kendi hükmüne rağmen mi, HÜKÜM VEREBİLME SERBESTİSİ VERMİŞ,DİYORUNUZ...

hiiic
21. September 2011, 09:16 PM
Hiiç arkadaşım,Allah bu peygamberlere kendi hükmüne rağmen mi, HÜKÜM VEREBİLME SERBESTİSİ VERMİŞ,DİYORUNUZ...

değerli müslüman kardeşim. Allah kuranda genel bir çerçeve çizmiştir ki bu çerçeve zaten normal her insan tarafından kabul edilen genel ahlak kurallarıdır;

-haksız yere öldürmek
-zina yapmak (tecavüz, fuhuş v.s.)
-adaletsizlik yapmak
-Ana babaya isyan etmek
-kardeşlerini saltanat için katletmek
v.s.

Allah insanların bilemeyeceği ancak kötü olan bazı şeyleri de yasaklamıştır
-Kumar oynamak
-Akıl örtücüler kullanmak
-Savaşta oturmak yada kaçmak
gibi sınırlar da koymuştur.

Bu genel hatlar bellidir. Ancak dünyada hayatta Allahın imtahanı gereği dünyevi işlerin uygulama alanı çok geniştir. Üretimden sanayiye, ticaretten ihracata, bilimden sanata kadar her alanda çok ince ve bölgeden bölgeye, zamandan zamana değişen bazı uygulamalar söz konusu olabilir.

bu kararlar vahye ters düşmemek şartırla bilimsel çerçevede yada inanların kanaatlarına göre yada gelenek anlayışlarına göre çözümlenir.

Yusuf peygamberin kardeşine attığı iftirayı hatırlayalım. Hangi şeriat kanununa uyuyor bu? Yada akıl hastası çocuğa ötanazi yapan Musanın hocası, bu kararı hangi kitaptan edindi? gibi.

Değerli kardeşim. Laiklik alındığı karar verildiği dönem şartlarıyla beraber incelenirse, ermeni patriğinin, ortodoks kilisesininve diğer dinlerin ayrımcı özerk eğitim ve adalet sistemi altında sıkışan insanlara büyük bir genişlik verdiğini, Sahte fetvalar ve gökten indiği zan edilen kitapların (mesnevi, muhiddin arabinin kitapları v.s.) dogmalarından insanları kurtardıkları ortadadır. Sadece ehli kitabın kendi arasındaki farklı uygulamaları birleştirilmemiş, aynı zamanda farklı mezhep ve cemaatlere ait müslümanların farklı uygulamarı da devlet işlemleri noktasında birleştirilmiştir. Bu da Allahın apaçık emridir aslında. Allah ülkemize milletimize daha geniş imkanlar daha huzurlu ve Dinini inancını özgürce yaşayabileceği uygulama alanları sunsun.

Ancak Allah ile aldatanların oyunlarından (onlar da şeytan oldukları için) Allaha sığınırım.

İnşAllah sorunuzu doğru anladım da doğru cevap verdim.

müslümanlardan
21. September 2011, 10:35 PM
verdiğiniz peygamber örneklemelerindede onların içtihadlerindede VAHİY KONTROLU vardır,ve vahiyle çakışmaz[ki sizde kalın harflerle izah etmişsizin] .Verdiğiniz peygamber örnekliklerindeki kuran kıssalarıda u yönde bilgi verir zaten..

Lakin laiklik öyle değildir,En kaba tabir ile laiklik din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır ki böyle bir ayrımı Rabbimiz asla kabul etmiyor.. Ve bu ayrım son bir iki yüzyılda türemiş bir ayrım değildir. Saltanatta bir nevi laik bir uygulamadır. İbadet ve muamelat ayrımı da buna benzer bir ayrımdır... Sonuçta yöneten ve yönetilenler arasında ki farkı belirleyen, seçkin zümrenin istediği gibi at oynatabilmesine rağmen, yönetilen tebanın da kişisel olarak sınırlı bir alanda inandığı gibi yaşamasına imkan sağlanırken kendisini yönetene karışmasını önleyen bir anlayış...

Bunun gibi laiklikten daha "cici" görünen demokrasi kavramı da böyledir. Çoğunluğun isteğine uymak olarak tanımlanan bu kavram, kişiler arasında var olan çekişmenin giderilmesi için parmak çokluğuna uymayı çözüm olarak sunmaktadır.

Allahın rızasına uygun bir hayat yaşamayı düstur edinmiş bir insan tek başına da olsa, doğru olmadığı müddetçe çoğunluğun isteğine uymayı yani sürü olmayı kabul etmez. Sürü olmayı güdülmeyi öngören demokrasi, her ne kadar sen de sesini duyurabilirsin çağrısını yapıyor olsa da "SESİN BİZİM SESİMİZİ BASTIRAMIYORSA GEL BİZİM TÜRKÜMÜZÜ DİNLE!" diyerek en çok gürültü çıkaranın haklı olduğunu kabul ettirmeye çalışır.

Başkasının inancına, düşüncesine saygı İslam'da yoktur. Belki saygı yerine "SABIR" vardır. Tahammül etme, süre tanıma en önemlisi zorlamama vardır.

hayrullahmeral
21. September 2011, 11:12 PM
Yada akıl hastası çocuğa ötanazi yapan Musanın hocası, bu kararı hangi kitaptan edindi? gibi.
.

Merhaba,

Yukarıda alıntıladığım yorumunuzu kuran'dan çıkardığınızı iddia ediyorsunuz ama dayanağınız nedir?

kendisine ilim verilen zatın konu kıssada geçen çocuk öldürme hadisesinde, çocuğun akıl hastası olduğunu nereden çıkardınız?

musa dedem ile kendisine ilim verilen zatın başından geçen 3 olayı nasıl yorumluyorsunuz?

selamlar,

l

hiiic
21. September 2011, 11:14 PM
verdiğiniz peygamber örneklemelerindede onların içtihadlerindede VAHİY KONTROLU vardır,ve vahiyle çakışmaz

Değerli kardeşim. Bazen okuduğumuz kitabın aynı kuran olup olmadığında şüphe ediyorum.
okuduğunuz kitabın dışında Kuran yazdığına emin misiniz?

Yunus peygamber isyan ederken hangi vahyin kontrolündeydi?
Bizim peygamberimiz bile az kalsın kafirlere meyletmiyecek miydi? Ya yusuf zinaya meyletmeyecek miydi? Peygamberlerin daha nice hatalarına Kurandan şahit oluyoruz. Siz henüz bir peygamber görmediğiniz için belki farklı birşey zannediyorsunuz. Belkide Kuranda ismi geçmediği için diğerlerini reddediyorsunuz kim bilir?

Peygamberleri vahyin kontrolünde hatasız olarak belirtme Kuranın kültürüne ters. Bu bahsettiğiniz işin sonu -Muhammet = Allah- denklemine kadar uzanır. Nasıl olsa onun kontrolünde ya hani.

Başkasının inancına, düşüncesine saygı İslam'da yoktur. Belki saygı yerine "SABIR" vardır. Tahammül etme, süre tanıma en önemlisi zorlamama vardır.

bu konuya birşeyler söyleyip tartışma açmak da istemiyorum çünkü Kurandan konuştuğumuzu sanmıyorum. Bahis uzamasın ama haksızsınız. Kuran başkalarının düşüncesine saygı duymayı emrederken hafife almayı rededer.

Hucurât 11
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.

*******

Laiklik , insanlara herhangi bir görüşün hegomanyasını zorla dayatmaktan kurtardığı için Allahın bizzat emridir. Allah zorbalığı emretmez. Ancak bu dediğimi gerçekten herkes düşünüp anlayamaz. Allah anlamayı nasip etsin. İlmimizi artırsın.
ne desek boş. Belki nimetin değeri elden gidince anlaşılır.
80 türlü mezhep olan bir dünyada laikliğin olmaması demek, düşünmek bile istemiyorum. Peki siz düşünüyor musunuz?

müslümanlardan
21. September 2011, 11:31 PM
Değerli kardeşim. Bazen okuduğumuz kitabın aynı kuran olup olmadığında şüphe ediyorum.
okuduğunuz kitabın dışında Kuran yazdığına emin misiniz?

Yunus peygamber isyan ederken hangi vahyin kontrolündeydi?HİİÇTEN ALINTI..

CEVABIM...YUNUZ PEYGAMBER VAHİYLE UYARILDI,AYNI AYET BU GÜN Kİ MÜSLÜMAN OLMAK İSTEYENLERİDE UYARIYOR[KONTROL EDİYOR]...Balık sahibi yunus gibi olma..
.................................................. ..................................................

Bizim peygamberimiz bile az kalsın kafirlere meyletmiyecek miydi? Ya yusuf zinaya meyletmeyecek miydi? Peygamberlerin daha nice hatalarına Kurandan şahit oluyoruz. Siz henüz bir peygamber görmediğiniz için belki farklı birşey zannediyorsunuz. Belkide Kuranda ismi geçmediği için diğerlerini reddediyorsunuz kim bilir?HİİÇTEN ALINTI...

CEVABIM...Sayın hiiç son peygamberin az kalsın zalimlere meyletme durumu [isra 73,74,75,76] ayetlerde geçer ve BAKIN AYETLE KONTROLDE DURUYORLAR[Yani ayet e imanın ilk muhattabıda peygamberlerdir tabiki,,,BELKİDE SİZİN PEYGAMBER TASAVVURUNUZ KURANİ DEĞİL OLMASIN....Ben canlı olarak görmesemde peygamberleri ALLAHIN VAHİYSİYLE ŞAHİDİM YETER BANA.....


.................................................. ...............................................

Peygamberleri vahyin kontrolünde hatasız olarak belirtme Kuranın kültürüne ters. Bu bahsettiğiniz işin sonu -Muhammet = Allah- denklemine kadar uzanır. Nasıl olsa onun kontrolünde ya hani.HİİÇTEN ALINTI...

CEVABIM...Sayın hiiç arkadaşım,peygamberlerin hatalarının hepsi VAHİYLEMUHATTAB OLMUŞ VE TEKRAR ALLAHIN HÜKMÜNE DÖNMÜŞLERDİR.
Ve bunlar müslüman olmak isteyenlere birer örnektir,.
.................................................. .................................................. .

bu konuya birşeyler söyleyip tartışma açmak da istemiyorum çünkü Kurandan konuştuğumuzu sanmıyorum. Bahis uzamasın ama haksızsınız. Kuran başkalarının düşüncesine saygı duymayı emrederken hafife almayı rededer.

Hucurât 11
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.HİİÇTEN ALINTI..

CEVABIM...Sayın hiiç arkadaşım bu ayetin 9 ve 10 AYETİNİDE Mİ HİÇ GÖRMEDİNİZ bu nasıl bi kuran anlayışı....MÜMİNLER ARASINDAKİ YANLIŞA MEYLETMENİN ÖNÜNE GEÇMEYİ ANLATAN Bİ AYETTİR hucurat 11...

*******

Laiklik , insanlara herhangi bir görüşün hegomanyasını zorla dayatmaktan kurtardığı için Allahın bizzat emridir. Allah zorbalığı emretmez. Ancak bu dediğimi gerçekten herkes düşünüp anlayamaz. Allah anlamayı nasip etsin. İlmimizi artırsın.
ne desek boş. Belki nimetin değeri elden gidince anlaşılır.
80 türlü mezhep olan bir dünyada laikliğin olmaması demek, düşünmek bile istemiyorum. Peki siz düşünüyor musunuz?HİİÇTEN ALINTI..

CEVABIM...Sayın hiiç SİZ MESHEP,VEYA İSLAM DIŞI TARİKAT USULLERDEKİ YANLIŞLIKLARI HA BİRE MÜSLÜMANLARA MAL EDERSENİZ HAKKI BATILLA KARIŞTIRMAKTANDA ÖTEYE VARAMAZ SINIZ....Mesheplerdeki veya başka bi fırkalardaki sapmalar,yanlışlıklar o fırkalara aittir.Bunların yanlışlıklarından dolayı bu şaklabanlığın yerine LAİK SAPKINLIĞIYLADA KAPATAMAZSINIZ..

hiiic
21. September 2011, 11:46 PM
Din temizlenip yalnızca Allahın oluncaya kadar bütün şeriatlar Allaha değil başkalarına hizmet edecektir. Bu gün şeriat devletleride zaten başkalarının hizmetindedir. ...

Hayrullah Meral.
Değerli arkadaşım.

http://www.istekuran.com/index.php?page=kehf

uzantısından Kehf suresi yanlış hatırlamıyorsam 60 yada 70 lerde bahsettiğiniz ayet. ve ileride açıklaması da var. Allah ilmimizi artırsın.
Okuduktan sonra yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bekliyorum.

hayrullahmeral
22. September 2011, 01:09 AM
Merhaba hiiic arkadaşım (sakıncası yoksa isminle hitap etsem -öğrenirsem-)

öncelikle konu başlağını berbat ettiğim için özür dilerim, ama Allah bir mani vermez ise ki- O hayırlı ise bir mani vermez- laiklik akidesine bağlayacağım.

Verdiğiniz linkteki tefsiri - geniş yorumu - konu kıssa için okudum.

öncelikle, Kehf suresinde özellikle -ZANNİ- KESİN OLMAYAN bilgimsilerin peşinden gidilmemesi ve bu konuda hatırlatma olmasına rağmen, doğru olsa dahi bizlere bir FAYDA sağlamayacak bir çok ayrıntı verilmiş. her ayrıntı, bir itiraz kapısı aralar.

Örneğin, bilgin kul ile musa dedem arasındaki konu kıssanın geçiş zamanını -ZAN- ile medyenden çıktığı ve Tur dağından önceki zaman bağlamış. Bana göre ise -bu da zandır- kavmini firavunun zulmunden kurtarıp, onca eziyete katlanmasına rağmen, tekrar Allah'ı bir nesneye indirgemelerinden; doğal-bağımsız yaşarken ki bıldırcın gibi eti kalbe çok iyi gelen nimetlere yüz çevirip, ille de yerleşik hayatı arzulamaları (ki bağımlılık zamanla kölelik getirir) ve buna karşılık savaşmaktan - zahmetten- kaçınmaları, yerleşik hayata geçtikten sonra içlerinden söküp atamadıkları putlarını -saplantılarını- sarı bir danaya ithaf ederek onu diğerlerinden ayırmaları vs. gibi bir çok olaydan sonradır bu kıssa :) Öyleki, musa dedem kavminden bir adam için, hele ki o adam haksız iken, saray hayatını terk ediyor. Düşünün ki, bu sürecin en sonunda anlıyor ki, BOŞUNA uğraş mış ..MI? :)

işte hayatın her karesinde kamil insan olmaya biraz daha adım atan musa dedem, bunları sorgularken EN DOĞRU bilgiyi bulmanın peşine düşüyor....

Dediğim gibi gereksiz bir çok ayrıntıya girilerek konunun ÖZÜNDEN sapıldığı gibi, yeni MEZHEP dalgaları, yeni ANLAYIŞLAR gelişiyor ve her ayrıntı başka cepheden bir itiraz doğuruyor.

Üzülerek belirtirim ki, konu öldürme olayı -o yörenin kanunalarına göredir- yorumu zorlamadır. belki de yorumu yapanın ve kabullenenlerin belki benim gibi hala derinlerde bir yerlerde söküp atamadıkları -SAPLANTILARI- yüzündendir. Mesela, istiklal mahkemeleri ile insanların asılması gibi. halbuki, bir insan canı çok kıymetlidir, çocuğu olanlar ne demek istediğimi daha iyi anlar. Suçsuz bir insanı öldürmek, tüm dünyayı öldürmek gibidir.

Kıssa ile ilgili yorumlarıma gelince, öncelikle elçilerin de birer insan olduğunu ve vahiyleri nasıl aldığını ve tebliğ ettiklerini İYİDEN İYİYE düşünmemiz gerekir. Dikkat edilirse, Kuran'da muhammed dedemin başından SIRADIŞI bir olay geçmez iken, muhammed dedemden önce gelmiş geçmiş, iyilik ve adalet savaşçıları ELÇİLER ile birlikte anılır SIRADIŞI olaylar ve Muhammed dedemden de benzerlerini göstermesini bekler çevresindekiler. Aynen günümüzde olduğu gibi, derler ki,MUCİZELER devri kapandı :)

KOnu kıssa - GERÇEK bir OLAYDAN - yola çıkılarak; zamanla DEDE KORKUT kıvamına gelmiş durumunu ÖZÜNDE insanlara FAYDA sağlayacak TEMEL MESAJLAR verilerek, BALANS ayarı ile Kurana girmiştir, ZANNIMA göre.

Bana göre kıssadaki, bilgin kul Muhammed dedemdir ve olan olayların iç yüzü OLAYLAR OLUP BİTTİKEN sonra açıklanmaktadır. Çünkü buradaki mesele, olayın neden ve nasıl olduğu değil, özünde vermek istediği mesajdır.

Bu mesaj ise, bir yörenin kanunlarına göre bir insanın öldürülmesini MEŞRU kılmak değil, anlam verilemeyen çocuk ölümüne -ANLAM-kazandırmak ve HAYRIN Allah'tan geldiğine iman etmektir.

Selamlar

hiiic
22. September 2011, 01:42 AM
mrb arkadasım. Kıssa arabça bilen uzmanlar tarafından değerlendirilmiş ve

-Öldürülen çocuğun ailesiyle beraber ölüm kararı alındığı
-Ölümden o bölgedeki herkesin haberdar olduğu,
-Öldürmenin o gençteki sapkın bir özellikten dolayı olduğu
çeşitli uzamanlarımız tarafından klinik ortamlarda tespit ve tahlil edilmiştir.

Bu bağlamda çocuğun ailesine ve topluma zarar veren bir kişilik olduğu ki bunuda bir yere bağlayacak olursak çocuğun normal insan olmadığını anlarız ve bununa kişilik bozukluğuna bağlarız. Hepsinin sonucu olarak akli bir dengesizlikten söz etmek pek ala muhtemeldir.

Muhammet dedenizin bı kıssasla direk bir alakası yok ancak Musa büyükdedenizle alakalıdır. Dolaylı alakası ise Muhammed dedenize "sen şeriatı bilirsin ama etrafında senin bilmediklerini bilen birileri olabilir o yüzden her önüne geleni kafir ilan etme" mesajı verilmesidir.

Çok mu düz mantık yaptım.?

Sonuçta şeriat kanunu getiren birisi, dönemin gerekliliklerini değerlendirmeden laikliğide dinsizlikten sayıyor. Musa bilmeden nasıl bilgine isyan ettiyse bizim arkadaşlarda bilmeden öyle isyan ediyor. Oysa sadece kısacık Osmanlı T.C. arası geçiş tarihini okusalar anlıyacaklar dünya kaç bucakmış.

***

Allah, Yüce Rabbimiz, Bu Kuranı okumamız onun için kafa patlatmamızın adına, kendi kelamı hürmetine bizlere inşAllah onu kapsamlı anlayacak ve tek bir delikten değil Kuran kültürüne uygun farklı açılardan bakabilecek AKILI nasip ve müesser eylesin. Yoksa halimiz gerçekten perişan onu anladım ben bu gece.

hiiic
23. September 2011, 02:16 AM
Laiklik zorbalık öyle mi? Demek laiklik özgürlüğü kısıtlıyor (ne yapmak istiyorlarsa artık?)

http://www.youtube.com/watch?v=wD-DT1EzMNs&feature=related

hiiic
24. September 2011, 01:03 AM
Hepinizin bildiği gibi din bozulmuştur.
Bu bozulmanın sebebi dine dışardan eklenen kanunlardır.

Bu kanunların eklenme sebebi şudur; içinde bulunula dönemin ihtiyaçlarına cevap verecek kararlar ve kanunlar çıkarılır. Din ile yönetilen devletlerde bu kanunlar "fetva" gibi isimlerle anılırlar ve kullanılan dine otomatikmen entegre olurlar. Örneğin; Kardeş katli VACİP (farzdan sonraki emir demek)

Böylelikle
1- din kirlenir.
2- bu günün çözümleri yarının sorunlarını oluşturacağı için... çevre değişir ancak kanun değişemez çünkü o kanun artık VACİP tir. hatta bazı kaynaklara göre FARZ kıvamına geçmiştir.
3- Kemikleşen kanunlar çevresel değişimlerde hatta o kanuna gerek bile kalmadığı hallerde zorla uygulanan bir külfete dönüşürler. Bu gelecek nesillerin hem din anlayışlarını hem de dünyevi işlerini bozar.
4- Beşeri kanunlar Allahın kanunu gibi değerlendirildiği için insanlar Taguta kulluk etmiş olurlar. Yani yoldan çıkarlar.

işte bu dinin kirlenmesindeki en büyük sebeptir.

Bu nedenledir ki;

Dinin kirlenmemesi için, günlük sorunlara geçici kanunlar almak için DİNSİZ bir kanun kitabına ihtiyaç vardır. Örneğin coğrafya kitabı, biyoloji kitabı, matematik kitabı kısaca bilim kitabı DİNSİZDİR. Bilim aksini ispat edince yada onu geliştirince o kanunlar kolayca değişip çağın gerekliliklerine hizmet eder. İnsanlar matematikle yönetilirler ama Matematik dinsiz diye bağıranları göremezsiniz.

Dinsiz kanun kitabı yani LAİK kanun kitaplarındaki kanunlar Allahın değil Kulların hükümleri ve dönemin sorunları için icat ettikleri çözüm yöntemleridir.
Bu kanunlar Allah kellamı olmadığı için KEMİKLEŞMEZLER... bir sonraki nesillere aynen uyulması ve itaat edilmesi gereken dogmalar olarak geçmezler. Ancak dini yönetimlerde dine dayatılan kanunlar nesilden nesile süregelir ve sonunda bugünki İslam ülkeleri gibi geri kafalı gerici yobaz bağnaz bir şekilde devam eder.

LAİK yönetiminin gerekliliğinin bir açısı da budur.

tşkler...

hiiic
16. October 2011, 02:29 PM
Arkadaşlar Atatürkün dinsiz olduğu bangırıla bangırıla söylenilen Dinsiz ilkelerine bir göz atalım... Bakalım acaba ilkeler KURAN dan çıkarılan akıllı ve vicdani ilkeler miymiş yok sa gerçekten de dinsiz hükümlermiymiş... Özde değil SÖZDE müslümanlığa ibret olması için sunulur. sözü lafı bırakıp öze davet edilir. çünkü İMAN ettik demeyle cennete girşilmez, amelsiz imtahansız yani sözü kenara bırakıp özü yaşamaksızın iman boştur, bir değeri yoktur.. Bu zamana kadar din adına uydurulan her ilke dinden sapmaya yol açmıştır... Ne gariptir ki, Atatürkün ilkeleri Kuranın merkezine insanı büyük kuvvetle yaklaştırmaktadır.

http://vimeo.com/24330265

Bu da cumhuriyet dönemi DIŞ politika... Müslümanca bir dış politika nasıl

http://vimeo.com/24328738

Sadece bunlar değil... Bu ilke ve politikalara gelene kadar "az zamanda" nice zorluklara göğüs gerilmiş ve nice gelişmeler kat edilmiştir...
Dinin Kuranın uygulamadaki halini bizzat tarihi kıssasla görmek isteyen İnkilap Tarihi kısmını okusun öğrensin.
Nasıl ki peygamber, aslı doğru ama sonradan yoldan çıkmış, sapıtmış Yahudi toplumuna karşı mücadele verdiyse.
Atatürk ve bir kısım arkadaşlar, aslı doğru ama sonradan yoldan çıkmış, sapıtmış Müslüman topluma karşı aynı mücadeleyi verdi...

Öyle ZANNEDİYORUM ki; bu gün bir Kuran inecek olsaydı, bu tarih KISSA olarak genel hatlarıyla aynen yazacaktı. O kitapta bu insanlar anılacak, anılacaktı... vahdettinin de eli kurusun, zaten kurudu da...

Allahın sünnetine HİÇ BİR değişme yok... aynı kurallar aynı seneryo...
Allahım bizi bizden öncekileri çektiğin gibi zor, çetin sınavlara çekme yarabbi.. o zorlukları bize yükleme yarabbi... Bu dua dilimizden düşmesin arkadaşlar, Allahın çetin sınavı çok zordur...

engizek
16. August 2012, 02:02 AM
Selam müslümanlardan kardeşim.

Size cevaben diğer konuda birşeyler yazmıştım. Lütfen okuyunuz.

Dünyanın neresinde Kur'an anayasa olarak uygulanıyor da Türkiye'de uygulanacakmış.
Veya Allah Kur'an da böyle birşey emrediyor da biz mi görmüyoruz. Yani illaaaaa İslam devleti kuracaksınız ve başınıza da bir halife koyacaksınız mı diyor?

Yoksaaaaa herkesin bir ferd olduğunu, her bireyin kendisini düzeltmesi gerektiğini, her düzelen bireyin ait olduğu toplumu düzelteceğini...... mi emrediyor.

Rabbimiz bizden salatı emrediyor a güzel kardeşim.
Yeryüzünü bozgunculuğa uğretmayın,barış içerisinde yaşayın diyor. Allah'ı rabbinizi tanıyın diye emrediyor.

Peki şimdiki anayasamız bunun hangisine tezat oluşturuyor.

Hınzır etini zorla yeyin mi diyor,herkes mecbur faiz yiyecek mi diyor, kimse namaz kılmayacak mı diyor, herkesin içki içmesi mecbur mu diyor.......?

Bankayı faizi serbest bıraktıysa sen yeme kardeşim. Gitsin yahudi yesin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.
İçki her yerde satılıyorsa sen içme kardeşim. Bırak hristiyan "Hz.İsa aleyhisselam'ın kanıdır" diyerek içsin. O zaten Kur'an'a inanmıyor.

Bu devlet sana haramları silah zoruyla mı yaptırıyor; illa Allah'ın yasalarını çiğne mi diyor?

YAPMA! kardeşim. YAPMA!

Bir müslüman olarak bu Türkiye Cumhuriyeti devletinde Kur'an'a, daha doğrusu rabbulalemin'in emir ve yasaklarına karşı gelmek zorunda değilsin. Buna muhalif anayasanın hiçbir maddesinde veya hiçbir kanunda "Allah'a isyan edeceksin" diye bir kaydu şart yok!

Anayasa ve mevzuat seni herşeyde mübah bırakmış. Eğer Allah'ın emirlerine ve yasaklarına uyacaksan uy; yok içki,kumar,...vs.yapacaksan da yap diyor.
Hatta müslümana daha da kolaylık vererek +18 olacaksın da diye ihtar ediyor.
Sen 18 yaşına gelene kadar evladını güzelce eğit; harama meylettirme. Zaten o 18 yaşını doldurunca ne yapacağını bilir.

Haaaa!

Şimdi bana diyeceksin ki;

Ya "başörtüsü" konusu?
Köşeye sıkıştım değil mi :)

O konuda da forumun diğer bölümlerinde gereken cevapları bulacaksın güzel kardeşim.

Vesselam

yaziniza cok gülüncle baktim dünyaya sizin gelis sebebiniz cok farkli olmali dunyayi put edinmisiniz islam dünya düzenini seriat üzerine kuracktir siz isteyin istemeyin ALLAHIN adaleti budur bundan kim yüz cevirirse sirke düser.siz ALLAHIN mülküne geleceksiniz kanunlarini hice sayacaksiniz ve yiyeceksiniz iceceksiniz nefes alacaksiniz bunlari görmiyeceksiniz sonrada lizimlerin teorilerin safsatasini din diye yasayacaksiniz oh ne güzel ama nereye kadar idam sehbasina varana kadardir ALLAH yar ve yardimciniz olsun laiklik dinsizlik yoludur bunu iyi icelerseniz görürsunuz kapitalizimin ekmegine yag calan bir sistemdir zina haram ve kuran yolundan sapitan bir sistemdir...

aorskaya
16. August 2012, 10:58 AM
yaziniza cok gülüncle baktim dünyaya sizin gelis sebebiniz cok farkli olmali dunyayi put edinmisiniz islam dünya düzenini seriat üzerine kuracktir siz isteyin istemeyin ALLAHIN adaleti budur bundan kim yüz cevirirse sirke düser.siz ALLAHIN mülküne geleceksiniz kanunlarini hice sayacaksiniz ve yiyeceksiniz iceceksiniz nefes alacaksiniz bunlari görmiyeceksiniz sonrada lizimlerin teorilerin safsatasini din diye yasayacaksiniz oh ne güzel ama nereye kadar idam sehbasina varana kadardir ALLAH yar ve yardimciniz olsun laiklik dinsizlik yoludur bunu iyi icelerseniz görürsunuz kapitalizimin ekmegine yag calan bir sistemdir zina haram ve kuran yolundan sapitan bir sistemdir...

Selamun aleyküm,

Buraya kadar olan yazılarda; "Devlet ve yönetimi konusunda, kesin ayrışmaların yaşandığı anlatımlar" a tanık oldum.

Bana göre, problemler taraflarca belirlenip, problemlerin çözümü konusu görüşülmesi yerine, problemlerin, diğer problemlere göre daha kabul edilebilir görüşü üzerine konu devam ettirilmiştir.

Özetle;

1- Laikliği eleştiren bir konu açılmasına karşı, kuran orijinli yaşanmasını savunan kardeşlerimizin; laikliği, demokrasiyi islama uygun bulup savunmaları, İlahi sistemin yanında buna alternatif olarak çıkarılan şeytan icadı ve kökü siyon'a dayanan sistemlerin savunulması hatasına düştüğünü görüyoruz.

2- Bu sistemlerin, beşer ürünü olduğunu ve bunun rabbimizce kabul edilmediğini ileri süren kardeşlerimizin ise bu iddialarında haklı olmalarına rağmen, doğru bir islami yaşam anlayışını, birlikteliğini gerekli kılacak şartları oluşturmadan, daha doğrusu, müslümanlar kendi içlerinde dahi ayrıştıklarını görüp, mezhep, alim, ulema, şeyh, rivayet gibi kaynaklarla dini yaşamaktan kurtulup, islamın sadece kuran olduğunu kabul edip; kurana göre yaşamaya çalışma anlayışına sahip olmadan, sadece kuran uygunluğunda yaşamak gerektiğine dair birlikteliği sağlamadan, bu sistemleri terkedip, yerine islami yönetim getirmek hatasına düştüğünü görüyoruz.

Halbuki, bu şekilde islamı yaşadığını sanan ülkeler, yönetilen yerler zamanımızda vardır. Yine bunların adlarına islam ülkesi yada, islami rejimler demesi dışında, islama göre yönetilmediğini de görüyoruz. Bunu görmezden gelmek sadece kendini kandırmak olur. O halde, islami yönetim, islam devleti ancak ve ancak sadece kuran kaynaklı, kuran uygunluğunda olmalıdır. Bunu, istediklerini dillendirenlerin ise, kuran dışı kaynakların, yönetime müdahele etmemesini, yönetimi kurana göre belirlemeye bırakmasını kabul etmesi gerekir.

Kısaca buraya kadar gelişmeleri toparlayacak olursak; laikliğin ve demokrasinin islama uygun olmadığı doğrudur, ancak bunu savunup hemen bunun terkedilmesini isteyenlerin çözümleri, laikliğin islamdan olduğunu savunma hatasına düşen, kuran kaynaklı din anlayışını benimseyen kardeşlerimizin hatalarının sonuçlarından daha tehlikelidir.

Rabbimizin, önce biz müslümanlara; "kurandan sorulacaksınız" sözünü anlayıp, bunda ortak noktaya gelmemizi istediğini göz ardı edip, bir taraf hakkı kimden aldığı meçhul mezheplere göre din yaşamayı kabul ederken, diğer taraf ise islamın "zorlama yoktur" ilkesini laiklik olarak yorumlama hatasına düşüp bunları nasıl savunabildiklerini lütfen yeniden düşünsünler.

Bu konuyu daha detaylı ele alarak, çözüm önerilerini de yanında sunarak kısmet olursa yazmaya çalışmak üzere saygılarımı sunuyorum...

aorskaya

galipyetkin
16. August 2012, 02:07 PM
Bu bölümde yazılanları okurken birden aklıma geliverdi.

Bir bilen var ise lütfen şunları açıklayabilir mi?

1- Cem, cam'i, cemaiyyun.

2-a)ŞerAİt, b)şerİAt, c)akait, ç)din, d)millet

3-Şura

4-Bakara-256,257,258 ile beraber Bakara-104, Muhammad-4 ve Hucurrat-9

5-Münafık nasıl yaratılır, veya bir insan neden ve nasıl münafık olur?

6-Musa Peygamber, Mısri'de Yahudi'lere ''evlerinizi kıble edinin'' demekle ne anlatmak istemiştir?

7-Osmanlı, bünyesinde yaşayan hristiyan, yahudi ve diğerlerini müslüman yapmak için neden bir çaba sarf etmemiştir?

Şimdilik bu.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

ates demir
17. August 2012, 12:27 AM
2 insan turu var
Ayiranlar
Birlestirenler
Ayiranlar nifak sahipleri yani munafik. Ayiranlarin neyi ayirdigini, birlestirenlerin ve birr cabasinda olanlarin neyi birlestirdiklerini, ilaveten 2 denizin cem oldugu yeri arayan nebileri alginiza birakiyorum.
Toprak dosenen bir yoksulu kendiniz olarak gormedikce olgun ve tadi guzel bir meyve yada yuzlerce dane fiskiran bir basagi olamazsiniz.
Vicdaniyla barisik yasayanlar, iblisleriyle barisik yasayanlar. Bunlar birer tür.
En ustun tür 2 denizin cem oldugu yeri bulanlar.
Selam

hiiic
17. August 2012, 11:16 AM
engizek,,,

yorumuna bakınca şeriatten anlamadığın apaçık ortada.
Kuran yönetim ya da siyaset kitabı alanında ne kadar bilgi içerir? Kuran din hususunda tüm bilgileri bildirmiş ancak özellikle yönetim konusunda gerekli bilginin okunarak (ikra) ile kazanılmasını emretmiştir. Bu bağlamda Bilim dahi laiktir.

sen ve senin gibiler bu kafayla (bilgisizce ve sadece zanna dayanarak) çok gitmezsiniz. zaten şeriat adı altındaki devletlerin durumu da ortada. aynı zihniyettesiniz işte.

Hasan Akçay
17. August 2012, 12:59 PM
Kur'ân'da laikligi bi de ben nasil gördügümü anlatmaya calisayim. Beserim; sasarim. Benim anladigim elbet yanlis olabilir; ikna olursan yanlisimi düzeltirim. Onun icin yaziyorum.

*

Allah hükmüne kimseyi ortak etmez. (Kehf 26)

Bundan anladigim,
din Allah'in hükümleridir. O hükümler Kur'ân'da olup hic kimse tarafindan degisiklige ugratilamaz. Cünkü Allah hükmüne kimseyi ortak etmez.

Örnegin Allah'in Mâide 90'daki hükmü odur ki icki misillu bilinc örtüleri seytanin pis isleridir; onlardan uzak duracagiz. Icki haramdir. Insanlar "Icki helaldir" diye bir yasa cikaramaz.

Kisacasi haram, helal hükümleri din hükümleridir. Ve laik devlet din hükmü vermez; yoksa laik devlet laik olmaktan cikar.

*

Onlarin ortak kostuklari var da Allah’in izin vermedigini DINDEN YASA mi yapiveriyor onlara? (Sûra 21)

Bundan anladigim,
dinin yasalarini yalnizca Allah yapar. Din o sayede Allah'in dini olmustur -dinillah (Nasr 2). Yasalarini sunun bunun koydugu din "sunun bunun dini"dir, cakma dindir.

Kisacasi, insanlar din yasasi cikaramazlar; Allah izin vermiyor. Dine uygun bahanesiyle DINDEN YASA da cikaramazlar; yoksa rablik taslayip shirke batarlar.

*

Insanlar arasinda hüküm verdiginizde Allah sizin adil hüküm vermenizi emrediyor... (Nisâ 58)

Bundan anladigim,
insanlar arasinda hüküm vermek suretiyle insanlari yani devleti yönetmek insanlarin isidir.

Allah yöneticilerin adil hükümler vermesini emrediyor. Demek ki ahrette onlardan vermis olduklari hükümlerin hesabini soracak.

Kisacasi, Allah insanlari yönetimden sorumlu tutuyor. Bu demektir ki egemenlik denen yetki insanlara aittir. Yetkisiz sorumluluk olmaz.

Insanlar dinden yasa cikarmaya mezun olmadiklarina göre devleti beserî, lâdinî = laik yasalar cikararak yönetirler.

*

Bir konuda anlasmazliga düserseniz onu Allah'a ve elcisine götürün. (Nisâ 59)

Bundan analdigim,
yasa tasarilarimizi yasalastirmadan önce, Allah'i ve elcisini temsilen, Kur'ân'a götürmeliyiz. Örnegin "Icki helaldir" diye bir yasa tasarimiz varsa bunu Kur'ân'a götürmeli ve Allah'in ordaki haram hükmünü görerek derhal geri cekmeliyiz.

Zaten laik devletin isi haram helal hükümleriyle ugrasmak olamaz. Ama ickili olarak islenen suclarin cezalari Kur'ân'da yok. Onlari biz belirleyip yasalastiririz.

Örnegin TCY Madde 571:

Her kim topluma ait ya da toplumun girebilecegi yerlerde HALKIN RAHATINI BOZACAK ya da olay cikaracak sekilde ve ACIKCA SARHOS bulunursa en az on bes gün hafif HAPSE ya da en az 50 lira hafif PARA CEZASINA carpilir.

Iste bu bizim cikardigimiz yasadir yani beserî yani lâdinî yani laik.

Allah bize bu tür laik yasalar cikarma görev ve yetkisini veriyor ki bizden hesap soracak. "Biz laik yasalar cikaramayiz!" demek "Allah bizden hesap soramaz!" demektir.

Yasama ile ilgili ayetlerden benim anladigim bu.

aorskaya
17. August 2012, 04:45 PM
Kur'ân'da laikligi bi de ben nasil gördügümü anlatmaya calisayim. Beserim; sasarim. Benim anladigim elbet yanlis olabilir; ikna olursan yanlisimi düzeltirim. Onun icin yaziyorum.


Selamlar,

Sayın Hasan Akçay,

Öncelikle; sizinle ilgili yazışmalarımda, bazı kolaylıklar sağladığı için, sakıncası yoksa size hitaplarımda, "h.akçay" olarak yazmak için izin istiyorum.

Sonra; "...ben nasil gördügümü anlatmaya calisayim. Beserim; sasarim. Benim anladigim elbet yanlis olabilir; ikna olursan yanlisimi düzeltirim. Onun icin yaziyorum." sözlerinizde, daha önce başka yerlerdeki yazışmalarımızda da sizi tanıdığım kadarıyla samimi olduğunuzu düşünüyor, bu sözlerinize tamamen katılıyor, benim düşünce biçimime uyduğundan, bu nedenle sizi saygın bir yere koyuyorum.

Ben de yazılarımı; sadece rabbimizin rızasını kazanmak amacıyla yazmaktayım ve bu yüzden yaşam felsefem; "doğru kimde olursa olsun; herkese aittir, hemen almak gerekir, yanlış; kimde olursa olsun sahibine aittir, hemen kaçmak gerekir" üzerinedir.

Lütfen, sizlerde benim yazılarımı bu anlayışa sahip bir kimsenin yazısı olarak kabul ederek karşılık veriniz. Hatalı, bulduğunuz kısımlar olursa, en acımasız şekilde eleştiriniz.

ŞİMDİ KONUYA DÖNECEK OLURSAK;

Yazılarınıza, detaylı cevaplarımı uygun olduğum en kısa zamanda vereceğim inşallah. Ancak; yukarıya alıntıladığım yazınızda geçen bir kısma değinmeden geçmeyi doğru bulmadığımdan buna ilişkin eleştirimi yapıyorum.

Sevgili Hasan Akçay, laiklikle ilgili olarak;

Kur'ân'da laikligi bi de ben nasil gördügümü ...

diyerek cümleye devam edip, bazı ayetleri ele alarak açıklamalar yapmışsınız.

Şimdi;

sizin laikliği bilmediğinizi düşünemiyorum. Laikliğin, tanımını bilen birisi olarak ta, kuranda laikliğin olmadığını, bu yüzden arasanızda bulamayacağınızı bilmekle birlikte, "kuranda laiklik..." diye cümleye başlamanızdaki sebebi anlamaya çalışıyorum.

Bunun sonucunda şu an vardığım bir iki yargı varsa da bu zanna dayandığı için burada yazmama gerek olmadığını ve aslında bunun önemi de olmadığını düşünüyorum.

Çünkü, sebebiniz ne olursa olsun, kurduğunuz cümle yanlıştır. Çünkü; laikliğin tanımını ele aldığımızda, onun islamda yer almasının mümkün olmadığı gibi aksine, islamın toplumsal yaşamla ilgili hükümlerini de reddettiğini görürüz.

Laikliğin, "KURANDA MEVCUT OLDUĞU" düşüncesinde devam ediyorsanız, öncelikle ağağıda linkini verdiğim, laiklikliğin ne olduğu ve islamla ilişkisini ele aldığım yazımı okumanızı rica edeceğim.

Yazımı okuduktan sonra katılıp, katılmadığınız kısımlarla birlikte, laiklik ve islamla ilgisi hakkındaki başka görüşlerinizi de, konu başlığı baklımından daha uygun olması nedeniyle, yine ilgili başlık altında yazmanız halinde size cevaplarımı orada vermeyi düşünüyorum...


Saygılarımla...
aorskaya

KONU: Laiklik müslümanlıkla bağdaşmaz. Ancak kuran müslümanı olmadıkça gerekliliktir.
LİNK: http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2864


.

hiiic
21. August 2012, 05:07 AM
iran şeriatı denince : onlar müslüman değil anlayamadılar...
Mısır şeriatı: Onlar müslümanlığı anlayamadı, gerçeği farklı.
Yemen şeriatı: onlar kadınları sünnet ediyor onlar da anlayamadı islamı
Bangledeş şeriatı: onlar müslümanlığı anlayamadı tam yaşayamıyor...


:))
hangi şeriatı istiyorsunuz? bir kere bahsettiğiniz şeriat, Allaha ve ahiret gününe inananları bağlayan bir teammüldür. eğer başkalarınıda buna boyun eğmeye zorluyorsanız bunun adı şeriatcılık da değil tam aksine zorbalıktır...

Allahın emrettiği yönetim LAİKLİKTİR. Allaha ve ahiret gününe inanıp sakınanlar için bir dizi emir ve yasaklar indirmiştir. Uyanları akla hayale gelmeyecek zevklerin diyarı keyifli bir ahiret için müjdeleriz.

İnanmayana din dayatmak yasaklanmıştır... taa ki sizi; Allahın emri olan iyi amelden men edene kadar. Ne yazıkki şeriat diyince aklına cami ve 5 vakit namaz gelen kıt ilimlilerin içi boş zırvalarından öte değildir "laiklik şeytan işi şeriat isterük" çığırtganlıkları. ayrıca güzel de siyaset aracıdır.

bartsimpson
21. August 2012, 02:05 PM
Fâtır 24
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı bulunmuştur.

ama siz başka birşey arıyorsanız o başka. Mesela yemeyen içmeyen, yada yanında Allah katından hazineleri olan yada tükenmeyen bağı olupta ondan yiyen birilerini arıyorsanız onlardan gelmedi henüz. Sadece kardeş katlini dini bir fetva yapanları ortadan kaldırıp egemenliği Halka dağıtan cesur bir lider önder uyarıcı geldi. Yolundan gidenleri cennetle müjdelerim.




katılıyorum.

"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir." M.K.Atatürk

(Çevresindekilere söylediği bir söz) :
Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin! M.K.Atatürk

Allahın son 100 yılda gönderdiği büyük lider de bugün anıtlarının heryere dikilmesinden hoşlanmıyor. Heykellerin dikilen camilerden bir farkı yok, ikiside bir ideoloji üzerine inşa edilmiş boş gereksiz batıl uydurma bidatlar.

Allah özünü anlayanlardan eylesin.



Atatürkün Türk milletine SALATI dosdoğru ayakta tutmak için açtığı Mescitleri izlemek için TIKLAYINIZ. (http://www.facebook.com/video/video.php?v=144053132334804&oid=150262015026092&comments)



Allah ilmimizi artırsın.

Videoyu ağlayarak izledim... Allahım sen çocuklarımıza akıl fikir ver... Onları sıratel mustakimden ayırma...

bartsimpson
21. August 2012, 02:21 PM
Devletin dini olmaz.

Kuran (yani din) insanı muhatap alır. (hemde akıl sahibi olan insanı) Kurumları değil...

O zaman Devletin ALLAH'ı da olmaz. ALLAH inancı da olmaz...

Kulluk insana mahsustur. Kurumlara değil...

Bu nedenledir ki, dini konular ile devlet konuları birbirinden ayrıdır.

Ayrıdır da...

"Din devlet yönetiminin başındaki insanları muhatap olarak alıyorsa" birey olarak ve konum olarak dini emirlerin dışında davranmalarını onlardan nasıl bekleyebiliriz.

Aklen ve vicdanen hem kendilerini, hemde başında bulundukları toplumu dini emir ve yasaklar doğrultusunda yönetmekle ve yönlendirmekle mükellef değiller midir?

Referansları ne olacak?

Anayasaları ne olacak?

Bu iş biraz karışık gibi...

Sanırım bu nedenledir ki herkes bir kavram kargaşasında...

Acaba Ömer'in şu kıssasını biraz irdelesek mi? Ne dersiniz?

Müslümanlardan birisi akşam vakti Halife Ömer'e bir konu danışmaya gelir.
- Ya Ömer sana bir sorum olacak.
- Devlet konusu mu ? Kişisel bir konu mu?
- Kişisel.
- Dur o zaman...
der ve kalkıp masadaki lambayı söndürür, başka bir mumu yakar.
- Hayırdır Ömer niye böyle yaptın?
- Lambadaki gaz devlet parası ile alınmıştır. Mum ise benim paramla...

aorskaya
22. August 2012, 12:17 AM
iran şeriatı denince : onlar müslüman değil anlayamadılar...
Mısır şeriatı: Onlar müslümanlığı anlayamadı, gerçeği farklı.
Yemen şeriatı: onlar kadınları sünnet ediyor onlar da anlayamadı islamı
Bangledeş şeriatı: onlar müslümanlığı anlayamadı tam yaşayamıyor...


:))
hangi şeriatı istiyorsunuz? bir kere bahsettiğiniz şeriat, Allaha ve ahiret gününe inananları bağlayan bir teammüldür. eğer başkalarınıda buna boyun eğmeye zorluyorsanız bunun adı şeriatcılık da değil tam aksine zorbalıktır...

Allahın emrettiği yönetim LAİKLİKTİR. Allaha ve ahiret gününe inanıp sakınanlar için bir dizi emir ve yasaklar indirmiştir. Uyanları akla hayale gelmeyecek zevklerin diyarı keyifli bir ahiret için müjdeleriz.

İnanmayana din dayatmak yasaklanmıştır... taa ki sizi; Allahın emri olan iyi amelden men edene kadar. Ne yazıkki şeriat diyince aklına cami ve 5 vakit namaz gelen kıt ilimlilerin içi boş zırvalarından öte değildir "laiklik şeytan işi şeriat isterük" çığırtganlıkları. ayrıca güzel de siyaset aracıdır.


1- hangi şeriatı istiyorsunuz? bir kere bahsettiğiniz şeriat, Allaha ve ahiret gününe inananları bağlayan bir teammüldür.


Sevgili kardeşim, zamanımızda gerçek anlamda islam ülkesi olmadığını bilen kimselerden olarak, bu ülkeleri sayıp, bunlardan hangisindeki şeriatı istiyorsunuz sorusu herkese sorulacak soru değildir.

Bu soruyu, kuranı terk etme pahasına mezhepçi dini yaşayanlara sorabilirsiniz, ancak, kuran müslümanları için bu soru yersiz olmaktadır.

Kuran müslümanı, kuran şeriatını ister. Buna itirazınız olmaması gerekir. Ayrıca dinde zorlama olmadığından kuran şeriatı da başkalarını islama zorlamaz.

2- Allahın emrettiği yönetim LAİKLİKTİR. Allaha ve ahiret gününe inanıp sakınanlar için bir dizi emir ve yasaklar indirmiştir.

Laikliğin tanımını bilmiyor olamayacağınıza göre, rabbimizin emrettiği yönetime "laikliktir" diyebiliyorsunuz anlamak güç!

İslamda, devlet işleri kurana uygun olmak zorundadır. Yöneticiler, müslümanlardan olmak zorundadır. Bu nedenle "sizden olan emir sahiplerine uyunuz" denmektedir.

Laiklik adına, zinayı, içkiyi, kumarı, faizi vb. serbest bırakan, hatta bunların yasalarla meşru hale getirilmesi nasıl kabul edilebilir?

Örneğin, genelevler açılması, banka ve finans kurumları aracılığıyla faizin normal kabul ettirilmesi kurana göre kabul edilebilir şeylermidir?

Zinaya ceza veren kurana karşılık, erkeklerin azgınlıklarını, taczi ve tecavüzlerini önlemek adına, onları disipline edecek tedbirler yerine, aksine ödüllendirmek anlamına gelmek üzere, kadınların sunulması, gerçekten kabul edebileceğiniz şeylermidir?

3- İnanmayana din dayatmak yasaklanmıştır... taa ki sizi; Allahın emri olan iyi amelden men edene kadar.

Kuran şeriatı sanki, inanmayanlara dinmi dayatmaktadır? Kuran inanmayana aynı özgürlüğü zaten vermeyecekmidir?

Zamanımızdaki yanlış şeriat devletleri ve yanlış şeriat uygulamaları, kuranın şeriatını yanlışlarmı? Tabiki bu doğru değildir ve bu yüzden laiklik islamdandır denemez.

saygılarımla...
aorskaya

aorskaya
22. August 2012, 12:45 AM
Devletin dini olmaz.

Kuran (yani din) insanı muhatap alır. (hemde akıl sahibi olan insanı) Kurumları değil...


Kurum denilenler, zaten insanlardan oluşmaktadır. Kurum dinden muaf olan ayrı bir yaratık değildir. Bu nedenle, insanlar kadar, kurumlarda kurana uygun olmak zorundadır.

Kuran kurumları muhatap almazsa, kurumlar kurana aykırı hükümler koyabilir. Halbuki bu durumda da; "müslümanlardan olan emir sahipleri olamazlar ve müslümanların onlara uyması beklenemez."

İşte bu nedenle, islam devletinde hem kurum yönetimi, hem de yönetilen halk kurana tabi olmalıdır.


"Din devlet yönetiminin başındaki insanları muhatap olarak alıyorsa" birey olarak ve konum olarak dini emirlerin dışında davranmalarını onlardan nasıl bekleyebiliriz.

Aklen ve vicdanen hem kendilerini, hemde başında bulundukları toplumu dini emir ve yasaklar doğrultusunda yönetmekle ve yönlendirmekle mükellef değiller midir?

Referansları ne olacak?

Anayasaları ne olacak?

Bu iş biraz karışık gibi...

Din yönetiminin, dini emirlerin dışında davranmalarını neden beklemek gereksinki? Tam aksine, yönetimden dinin emirlerine uyulması beklenir. Bunda size göre hangi sakınca vardır?

İslamın emirlerini insanlar uygularken gerekli olurken, yönetim uygularsa hangi sakıncalar olacağını sanıyorsunuz? Burada bir mantık hatasına düştüğünüz, çelişki yaşadığınız durum mevcuttur.

Referansları kuran olacak, anayasa kuran olacak, hiç bir şekilde karışık durum yoktur. Sizin anlayamadığınızı kısım neresi ise, net olarak belirtirseniz, onun üzerine yoğunlaşabiliriz.

SONUÇ: Ne demokrasi, ne de laiklik islamla bağdaşmaz. Demokrasi ve laikliğin tanımlarını tam olarak hatırlarsak hemen anlayabiliriz.

Ne hakkın hükmüne rağmen halkın seçiminin geçerliği olacağı demokrasi, nede yönetimide kapsayan dinin emirlerine karşılık, yönetimi din dışı bırakan laiklik islamla bağdaşmaz.


Acaba Ömer'in şu kıssasını biraz irdelesek mi? Ne dersiniz?

Müslümanlardan birisi akşam vakti Halife Ömer'e bir konu danışmaya gelir.
- Ya Ömer sana bir sorum olacak.
- Devlet konusu mu ? Kişisel bir konu mu?
- Kişisel.
- Dur o zaman...
der ve kalkıp masadaki lambayı söndürür, başka bir mumu yakar.
- Hayırdır Ömer niye böyle yaptın?
- Lambadaki gaz devlet parası ile alınmıştır. Mum ise benim paramla...

Rivayetlerin delil olma kuvveti olmadığını düşündüğümden, rivayetlere göre konuşmasamda, sizin verdiğiniz rivayete de cevabımı vereyim.

Hz. Ömer'in kişisel görüşmeleri için, devletin, yani kamunun, yani halkın ekonomisini kullanmaması, Hz. Ömer'in hakka olan saygısını gösterir. Bunun, laik yada demokratlıkla ilgisi yoktur. Siz, bu ilgiyi nasıl kurabildiniz anlamak zordur.

Çünkü, hangi toplumda olursa olsun, kişisel eylemlerin maliyetine başkalarını ortak etmek, yada onlara ödetmek ahlaki değildir.

Hatta, bu dinsiz devletlerde bile suç konusunu oluşturur.


saygılarımla...
aorskaya

hiiic
23. August 2012, 10:32 PM
aorskaya...

şeriat denince aklına cami (ki putperest inancıdır) ve namaz (orjinali budizmden geçmiş namastedir) geldiğini bildiğim için fazla detaylandırmayacağım.


Allahın Kuranda bahsettiği şeriat insanları iyi insan olmaya götüren, onları temizleyen bir takım mantıklı tavsiye ve emirlerdir.
Bunu en güzel yapanlar ise sizin kafir diye adlandırdığı avrupa devletleridir. İnsan haklarına saygı duymayı hatta insanların düşüncelerine bile saydı duymayan, eleştirilemez olarak adlandırdığınız yapı şeriat meriat değil, iblisinizin size telkin ettiği saçma sapan bir uygulamadır.


bakın bakalım laik TC bir şeriat ülkesimiymiş yoksa Allaha savaş mı açmış; yoksa sizin şeriat algınız mı hastalıklıymış
Kim size; verilen selamı daha iyisiyle almanızı engelliyor?
Kim sadaka vermenizi, devlet kurumlarına zekat (vergi) vermenizi engelliyor?
kim bilimsel araştırmalarınızın (OKU, İkra) önünü kesiyor?
kim akraba ziyaretini, kim iyi ve güzel söz söylemekten sizi men ediyor.??
kim sizi kumardan uzak durmanızdan men ediyor? yoksa size zorla içki içiren mi var?
kim ana babanıza isyan etmemenizin önüne geçiyor?
kim bu şeriatları engelliyor?

gerçekten sizin aradığınız şeriatın ALlahın emriyle bir alakası olmadığı gibi emin olun gelmesini istediğiniz şey yarısı putperest uydurması olan bir BELA dır. ona bulaşan her ülkenin her devletin her milletin Allah belasını vermiştir. İnanmazsanız dünyaya bakın. Çünkü sizin şeriat sandığınız şeyde eleştiri ve düşünce yasak. Allahın emrinde ise din ve Kuran bile eleştirilmeye açık durumda, bu kitapd çelişkiler bulurdunuz diyerek kitabın çelişkili olup olmadığını düşünmeye sevk ediyor.

DÜşünmeye davet ediyorum..

aorskaya
24. August 2012, 04:24 PM
aorskaya...
şeriat denince aklına cami (ki putperest inancıdır) ve namaz (orjinali budizmden geçmiş namastedir) geldiğini bildiğim için fazla detaylandırmayacağım.

Selamlar,

Şeriat denince, benim aklıma neler geldiğini bilecek kadar kahinlik yada gaybi bilgi donanımın mı var sevgili kardeşim?

Kafanızdaki yazıları göremediğinizde, insanları kategorize etmeyi, sınıflandırmayı ve bu yöntemle onlar üzerinde baskı kurarak, baskın çıkmaya çalışma huyunuzu terk edin lütfen.

Şimdi, “buyurun detaylandırın lütfen” desem, kişisel kavga ortamı yaratmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Bundan böyle lütfen, sadece konulara ilişkin görüşlerimizi yazalım.


Allahın Kuranda bahsettiği şeriat insanları iyi insan olmaya götüren, onları temizleyen bir takım mantıklı tavsiye ve emirlerdir.
Bunu en güzel yapanlar ise sizin kafir diye adlandırdığı avrupa devletleridir. İnsan haklarına saygı duymayı hatta insanların düşüncelerine bile saydı duymayan, eleştirilemez olarak adlandırdığınız yapı şeriat meriat değil, iblisinizin size telkin ettiği saçma sapan bir uygulamadır.


A- İyi insan nedir, insanların temizlenmesi nedir, bunların islama göre tanımlarını dikkate alarakmı bunları söylüyorsunuz, yoksa iyilik ve temizlik konusunda dinin tanımına dikkat etmeyip, insanların bildiği anlamda iyi ve temizliğimi anlıyorsunuz?

Kurandaki iyilik ve temizlikten bahsettiğinize göre, kurandaki iyi şeylerin ne olduğunu ve temizliğin ne olduğunu iyi bilmek gerekir.

1- Kurandaki iyi şeyler, Allah yolunda, Allah’ı razı etmek için yapılan şeylerdir. Allah’ın rızasını gözetmeden veya onun rızasından önce insanların rızası, iyiliği için yapılan şeyler değildir.

2- Kurandaki temizlik ise sadece insanlar için iyi şeyler düşünmek ve ona göre yaşamak değildir. Kurandaki temizlik, Rabbimizin haram ve helal tayin ettiklerine göre ve onun belirlediği yasak ve serbestilere uyarak yaşamaktır.

3- Bunların becerilebilmesi için ne gereklidir? Sadece kuranı anlamak ve ona göre yaşamak… başka hiçbir şeye gerek yoktur.

4- Kuran terk edilerek, insanlara hayatınızı adayarak yaşamanız dahil, hesap gününde kabul edilmezsiniz. (Sanırım daha fazla anlatmama gerek yoktur.)

B- “…onları temizleyen bir takım mantıklı tavsiye ve emirlerdir. Bunu en güzel yapanlar ise sizin kafir diye adlandırdığı avrupa devletleridir.” Demişsiniz.

Demek insanları en iyiye ve en temize götüren Avrupa devletleridir öylemi?
Biraz tarihin derinliklerine inmeye ne dersiniz?

Sizin, çok medeni bulduğunuz bu Avrupa ülkeleri; illümünati, tapınak şövalyeleri, haçlı seferleri, engizisyon şeklindeki dini uygulamaları ile Köleleştirme ve sömürgeye bağlama gibi şeyleri yapmamışlarmıdır?

Bunlar içinde hala yabancıların 2.sınıf insan olarak kabul edildiklerini siz bilmiyormusunuz? AB gibi bir organizasyona dahi alacakları milletlerde aradıkları değerleri hatırlayabilirmisiniz?

Bu konuda, bir üyemizin “armagedon savaşını kim başlatacak” başlıklı bir yazısından alıntı ile sizin Avrupa ülkelerindeki gerçeği görmenizi biraz daha kolaylaştıralım:

ALINTI:
Avrupalı bir İspanyol Yahudi’si olan Kolomb’un 1492 yılında Amerika Kıtası’na ayak bastığında, bu kıtada 27 milyon Kızılderili bulunduğu tahmin edilmektedir. 1892 yılında ise bu sayı 1.5 milyona inmiştir. Kuzey Amerika’da yaşayan Kızılderililerin %95′i yok edilmişti. 1519 yılında İspanyol Cortez’in Meksika’ya ayak basmasıyla, 12 milyon olan yerli nüfus 1600 yıllarında 1 milyona indi. İngiltere’nin 1788-1938 yılları arasında Avusturalya’yı sömürgeleştirmesi esnasında 750 bin olan yerli halk Aborjinler’den 31 bin kişi sağ kalabildi. Amerika, Virjinya’da 1681 yılında 2 bin Zenci köle varken 1850′lerde Amerika’daki Zenci köle sayısı 4 milyonu aşmıştı. 16. yüzyılla 19. yüzyılın ortalarına kadar, sadece Brezilya’ya getirilen Zenci köle sayısı 3,5 milyonu aşmıştı. Toplam 15 milyon Zenci köleleştirilerek Amerika Kıtası’na götürülmüştü. Kölelerin can kayıpları da düşünüldüğünde Afrika’dan koparılan Zenci sayısı 25 milyonu buluyordu. Bu rakam o tarihteki dünya nüfusu göz önüne alındığında korkunç bir rakamdır. Milyonlarca can ailelerinden koparılarak alınmış demektir. Afrika Kıtası’nın nüfus dağılımı alt üst olmuş, Kongo gibi bir çok krallıklar yıkılmış, Benin Körfezi’ne kıyısı olan bölgeler terkedilmişti. Evet batılı rakamlar böyleydi. Ya Afrikalı rakamlar? Cezayirli Ahmet Bin Bela şunları söylüyor “1492 ile 1800 yılları arasında 100 milyon Afrikalı öldürülmüştür “. Bu tarihlerde İngiltere’nin nüfusu 3 milyon, İspanya’nın nüfusu ise 11 milyondur. Fransız sosyolog Prof. Dr. Roger Garaudy ise şunları söylüyor: 10 ile 20 milyon arasındaki zenciyi köle yapıp Amerika’ya götürmek için Avrupalılar, Afrika’da 100 zenciyi öldürdüler. Daha fazla bilgi için EK-8‘e bakınız.
********
1946-1955 yılları arasında Fransızlar Vietnamlıların bağımsızlık hareketini bastırmak için soykırıma girişti. Bir milyondan fazla Vietnamlıyı katletti. Fransızlar 1800 lü yılların başlarından itibaren Cezayir’e yerleşmeye başladılar. 1960′ta ölü sayısı bir milyonu aşmış 8 bin köy, yangın bombalarıyla yok edilmişti. 2 milyona yakın Cezayirli verimsizleşen topraklarını terk etmek zorunda kaldı. 2.5 milyon Cezayirli Fransız askerleri kontrolündeki toplama kampı şeklindeki bölgelere konuldu.
ALINTI: http://www.hanifler.com/showthread.php?p=4710#post4710

C- “İnsan haklarına saygı duymayı hatta insanların düşüncelerine bile saydı duymayan,…” diye devam etmişsiniz.

Ben kuran şeriatından bahsediyorum, siz bunu bırakıp, zamanımızdaki yanlış pratiklerden hareketle, başka şeriatlardan bahsediyorsunuz.

Kuran; “dinde zorlama yoktur” derken ve her yaşam biçimi de din kabul edilirken (kafirun suresi), insanlara bundan daha iyi saygımı duyulabilir, insanlara bundan daha iyi özgürlükmü sağlanabilir ki?
Siz, bunun üzerinde iyice düşünürseniz, kuran şeriatını baştacı yapmanız gerektiğini görürsünüz.


bakın bakalım laik TC bir şeriat ülkesimiymiş yoksa Allaha savaş mı açmış; yoksa sizin şeriat algınız mı hastalıklıymış
Kim size; verilen selamı daha iyisiyle almanızı engelliyor?
Kim sadaka vermenizi, devlet kurumlarına zekat (vergi) vermenizi engelliyor?
kim bilimsel araştırmalarınızın (OKU, İkra) önünü kesiyor?
kim akraba ziyaretini, kim iyi ve güzel söz söylemekten sizi men ediyor.??
kim sizi kumardan uzak durmanızdan men ediyor? yoksa size zorla içki içiren mi var?
kim ana babanıza isyan etmemenizin önüne geçiyor?
kim bu şeriatları engelliyor?


Siz, tağutların, bütünüyle islamı yok etmeye, Müslümana savaş açmaya yanaşmayacağını, aksi halde Müslümanların daha bilinçlki ve kuvvetle bir araya geleceklerini bildiğini bilmiyormusunuz?

Tağutlar, yani şeytan dostları, kendilerine islam alimi denen zalimleri satın alarak, bunlar vasıtasıyla Müslümanlara islamın şartını 5 kabul ettirir. Sonra bunların dokunulmadan yaşanmasına dikkat eder. Müslümanlar dini bu 5 şarttan ibaret sanarak yaşamaya devam ettikçe herkes mutlu yaşar gider.

Ama, “La ilahe” nin anlamını düşünnmeye başlayan Müslümanlar ortaya çıkar. İşte bu defa bunlarla karşılaşınca da; “diyanet, ilahiyat gibi yerlerde mevkilenen kimseleri ortaya sürerek, Sizin namazınıza, orucunuza, zekatınıza karışanmı var, hacca bile organizyonlar yapılıyor, okullarda din dersi öğretiliyor, siz provakatörsünüz, irticacısınız” diyerek yok etmeye çalışır.

Bu nedenle yukarıda yazdıklarınız gerekli ama yeterli değildir sevgili kardeşim.


Şimdi ben size sorayım:

1- Kamusal alan saçmalığı icat ederek, türbanlı kadınların buralara girmesini engelleyenleri tağut kabul etmiyorsunuz?

2- Ölünce şehit diye törenler düzenleyerek, timsah gözyaşları döken silahlı kuvvetler yetkililerinin, aynı yerde yer alan ve namaz kıldığı, eşi türbanlı olduğu için irticacı diyerek ordudan atmasını, geleceklerini karartmasını, erlik görevini yapan oğlunun yemin törenine katılmak isteyen annesini başı kapalı olarak törene almamasını, orduevlerine sokulmamasını tağutluk olarak göremiyormusunuz?

3- Allah yolunda ölenlere verilen bir unvan olan şehitliği, arabanın devrilmesiyle ölen askerler için, adi bir kavgayı ayırmaya çalışan polisin ölümü için, masa başında ölen bir gazeteci için (örneği siz çoğaltabilirsiniz) de kullanabilmesini tağutluk olarak görmüyormusun?


gerçekten sizin aradığınız şeriatın ALlahın emriyle bir alakası olmadığı gibi emin olun gelmesini istediğiniz şey yarısı putperest uydurması olan bir BELA dır. ona bulaşan her ülkenin her devletin her milletin Allah belasını vermiştir. İnanmazsanız dünyaya bakın. Çünkü sizin şeriat sandığınız şeyde eleştiri ve düşünce yasak. Allahın emrinde ise din ve Kuran bile eleştirilmeye açık durumda, bu kitapd çelişkiler bulurdunuz diyerek kitabın çelişkili olup olmadığını düşünmeye sevk ediyor.

DÜşünmeye davet ediyorum..

A- Size,

1- gerçek şeriatın kuran hükümleri olduğunu, zamanımızda şeriat adına çeşitli ülkelerde yapılan uygulamaların şeriat olmadığını,

2- kuran şeriatının oluşması içinde; Müslümanların hepsinin yada büyük çoğunluğunun, islamın tek kaynağı olarak kuranı kabul etmeleri, rivayetler dini yaşamayı reddetmeleri gerektiğini,

3- ayrıca yalnız kuran kaynak kabul edildiğinde de yine kuranı semboller, bulmacalar kitabı görenlerden kurtarmak gerektiğini

tekrar detaylı olarak anlatmama gerek yoktur.

Kuran şeriatı yerine, rivayetlerin uygulamalarına şeriat denilirse tabiki Allah belalarını verir.

B- sizin şeriat sandığınız şeyde eleştiri ve düşünce yasak. Demişsiniz.

Önce benim şeriat sandığım şey yok, şeriat bildiği tek şey vardır, o da kuranın toplumsal hükümlerinin uygulanmasıdır.

Kuranda ise, hemen her yerde “akıl etmezmisiniz, düşünmezmisiniz, öğüt almazmısınız” dendiğini bildiğinize göre sanırım artık gerçek şeriata itiraz edeceğiniz bir şey kalmamıştır!

Saygılarımla…
aorskaya

hiiic
24. August 2012, 06:11 PM
Şeriat denince, benim aklıma neler geldiğini bilecek kadar kahinlik yada gaybi bilgi donanımın mı var sevgili kardeşim?

Şuan içinde bulunduğumuz sistemi beğenmeyip yerine şeriat isterük diyenlerin hepsi aynı fikirdeler... ister inan ister inanma ama bu böyle.. Kuran hakkında gerçekten bilgi sahibi kimseler laik sistemin Allahın emri ve evrendeki mutlak kanunu olduğunu bilirler. Evrendeki mutlak kanun diyorum çünkü Allah bile laiktir. Hiç bir kimseye müslüman hatta peygamber olduğu için kayırma yapmaz, can herkezde aynı yanar, vitamin herkese aynı yararı sağlar.

Demek insanları en iyiye ve en temize götüren Avrupa devletleridir öylemi?
Biraz tarihin derinliklerine inmeye ne dersiniz?

Bunu gerçekten düşünerek mi yazdın?


1- Kamusal alan saçmalığı icat ederek, türbanlı kadınların buralara girmesini engelleyenleri tağut kabul etmiyorsunuz?
O türbanlılar yüzünden üniversiteye giremiyorduk, hergün ellerinde pankartla birilerini kafir ilan ediyorlardı. Türban yasaklandı sıkıntı bitti. İşte lap laik bir çözüm. Allahın türban konusunda ne emrettiğini bile bilmeyen kulaktan dolmacıların bilim yuvzlarında bakteri gibi gelişmelerine fırsat verilmemeli.

Ayrıca orası üniverstie, orası bilim yuvası... Ebabil kuşlarının düşmana taş attığına inanan, sopayla deniz yarıldığına inanan, balık karnında peygamber yaşadığına inananların orada işi ne? bilime ne katkı sağlayabilecekler ki bu hurafeciler?
İşte bakın, şeriatcı kafanız sizin olaylara abjektif bakmanızı dahi engelledi, hatanın siz türbanlılarda olduğunu dahi kabul edemiyorsunuz.

2- Ölünce şehit diye törenler düzenleyerek, timsah gözyaşları döken silahlı kuvvetler yetkililerinin, aynı yerde yer alan ve namaz kıldığı, eşi türbanlı olduğu için irticacı diyerek ordudan atmasını, geleceklerini karartmasını, erlik görevini yapan oğlunun yemin törenine katılmak isteyen annesini başı kapalı olarak törene almamasını, orduevlerine sokulmamasını tağutluk olarak göremiyormusunuz?

yine olayın sebeplerini araştırdığınızda, Ülkeye enfazla zararı verenin, dindarların peşi sıra koyun gibi giden düşüncesizler oldupunu anlayacaksın. Bunu hakaret gibi algılama ama, Allah aklını çalıştırmayanın yeryüzündeki en aşağılık hayvan olduğunu bildiriyor. Aklını kullanmadan bir hocanın yada sürekli Allahı dini kullanarak siyaset yapanların peşi sıra düşünmeden gidenlere en aşağılık hayvan deme hakkı bende yok ama o ayete dayanarak ve güvenerek bu sürüye KOYUn diyorum. Haksız olup olmadığımı mahşerden önce bu dünya hayatında da göreceksiniz zaten.


3- Allah yolunda ölenlere verilen bir unvan olan şehitliği, arabanın devrilmesiyle ölen askerler için, adi bir kavgayı ayırmaya çalışan polisin ölümü için, masa başında ölen bir gazeteci için (örneği siz çoğaltabilirsiniz) de kullanabilmesini tağutluk olarak görmüyormusun?

Allah yolu dediğini yol hangidi? uzaya çıkan görünmeyen bir yol mu? Arkadaşım hala anlayamadınız galiba ki daha yazmayacağım. Allah yolu halkın milletin yoludur. Milletine hizmet amacıyla yola çıkan herkim o yolda ölür yada öldürülürse şehittir. Ne pis ve sadece kendi zihniyetinizdekilere çalışan bir anlayışınız var. Bu anlayış islama hakarettir. Onun evrensel değerlerine hakarettir.
Size göre Allah yolunda ölmek için al eline taşı israil askerinin karşısında öl tamam o zaman şehtsin. ALLAH YOLU dediğini yolun ne olduğunu, kime hizmet ettiğini dahi anlayamamışsınız. İşte bu asıl ulümdür, daha anlamadan şeriatcı kesilmek kadar büyük zulüm var mıdır?
ALlah yolu halka hizmet yoludur. O hizmet o mücadele, gerek savaş alaında gerek okulda, gerek hastahanede gerekse tarlada yapılır. Oralara şeriatcıyız diye girip batıl hurafelerini sokacak kişileri türbanlı diye kayırıyor onların pisliğini görmezden geliyorsanız bu da sizin Adaletsizliğinizdir.

1- gerçek şeriatın kuran hükümleri olduğunu, zamanımızda şeriat adına çeşitli ülkelerde yapılan uygulamaların şeriat olmadığını,

çünkü şeriatcıların bahsettiği şeriat sadece siyasi bir araçtır. öyle bir ülke olamaz, bir tane şeriat ülkesi olamaz. Çünkü göremediğiniz ye şu;

Şeriat ülkesi LAİK olmak zorundadır. Demokratik olmak zorundadır.
Siz bu 2 önemli ilkeyi kafirlik diye adlandırarak nasıl bir şeriat ülkesi kurmayı planlıyorsunuz ki? sizinki de laf olsun ...
Parmağın gösterdiğini bırakıp parmakla uğraşmaktır. Kuran okumak adı altında arapçasından hatim etmek hatta o okuduğundan medet ummak ne ise sizin şeriat algınız da aynısıdır.

...
Müzakere birbiriyle bağlantılı konularda devam ediyor. Siz de birşeyler öğreniyorsunuz bende. Fikirlerinizi paylaşmaya devam edin.
Ama sizden tek istiramım, yazıdıklarımı bir bütün halinde düşünün. Bu yazıyı bir sistem halinde yazma çabalıyorum. En başta yazdığım ile en sonda yazdığım arasındaki kuvvetli bağlantıları görmeniz için emek harcıyorum. Bence okurken değil, bütün yazıyı okuyo bitirdikten sonra cevap yazın. Çünkü en başta okurken sorabileceğiniz soruların cevabını ilerleyen paragraflarda göreceksiniz...

ates demir
24. August 2012, 08:27 PM
Hiç bir kimseye müslüman hatta peygamber olduğu için kayırma yapmaz, can herkezde aynı yanar, vitamin herkese aynı yararı sağlar. .
Emin misiniz? Eger eminseniz o halde bana vahyetmeyen ve beni dogru yola iletmeyen ancak sectigi nebilerine vahyeden ve onlari dogru yola ileten bir Allah adil olabilir mi?
Olunce maazeretim hazir: Allah im bana da vahyetseydin ben de dogru yolda olanlardan olurdum. Bu gercek degil? Gercek ne?

hiiic
25. August 2012, 02:56 AM
Emin misiniz? Eger eminseniz o halde bana vahyetmeyen ve beni dogru yola iletmeyen ancak sectigi nebilerine vahyeden ve onlari dogru yola ileten bir Allah adil olabilir mi?
Olunce maazeretim hazir: Allah im bana da vahyetseydin ben de dogru yolda olanlardan olurdum. Bu gercek degil? Gercek ne?

bana şu ayeti hatırlattın
Müddessir 52
Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilahi vahiy) verilmesini istiyor.

:)
Yani bu söze gelene kadar mahşer günü ortaya sürebileceğiniz çok daha fazla sebep var.
Mesela; neden beni daha zengin ve varlıklı yapmadın? ROckefellere değilde bana hükümranlık verseydin şüphesiz ben dünyaya barış getirmek için çabalardım ve petrolü için savaşlar çıkarmazdım, deme hakkı daha mantıklı...

Sevgili Ates,
Allah insanlara amelleri gereği hidayet eder. Hiç kimse hak etmediği bir hidayeti alamaz. Ancak rabbin rahmetinin gadabından fazla olması sebebiyle her zaman insan hidayete daha kolay ulaşır. Her insan kolay ulaşır.

EĞer peygamberler amelleri gereği peygamberlikle yakışmayan işler yapsa, Allah onların peygamberliklerini siler, ve bundan kimsenin haberi bile olmaz. Nice peygamberler kavimlerini, milletlerini uyarmak için gelmişlerdir.

Peki size peygamberlik gelmiş olsaydı, acaba hidayet alacağım derken hep hidayetten çıkma olasınılığınız var mıydı?
Belki peygamberlik algınız klasik geleneksel hurafe İslamla karışabilir, ama unutmayın, peygamberlerden kimileri; isyan etmişler, Allahın emrine karşı gelmişler, Allahı test edip denemeye kalkmışlar, Zinaya meyletmişler, Ağmayı küçümsemişler, doğru bildiklerini gizleyip az kalsın zengin kimselere gönül vermişler v.s. Bunların hepsi Kuranda yazar, ve eğer günahlarından tevbe etmeselerdi halleri ne olacaktı?

galipyetkin
25. August 2012, 12:50 PM
Bir siteden alıntıladığım bir yazı sunuyorum. Değerlendirmenize...(İleri safhalarda laikliğin ilk çıkışı, kavramsal ve kurumsal laik, lirik laik ile epik laik, Türkiye'de laiklik ve uygulanması hakkında bazı bilgi kırıntıları ile bazı alıntılar da yapmayı tasarlamaktayım.)
******************


Laiklik

Bu başlık altında yazılanlar birçokları tarafından yadırganacaktır. Bu, “din” dendiğinde beynimizde oluşan algı nedeniyledir. Bu algı çocukluğumuzdan beri biriktirdiklerimiz ile şekillenmiştir. Ancak konuya Kur’an bağlamında bakarsak şimdi anlatacaklarımızı daha rahat analiz edebiliriz.


Din

Din sözcüğü, “deyn” sözcüğünden türemiştir ve ilk anlamı “borç” demektir. Sahip olduğumuz farklı yetenekler, toplumsal statüler, güç, bilgi, akıl, sevgi ya da şefkat birer nimettir. Yeryüzü sofrasından edindiğimiz mal ve para birer nimettir. Tüm bu nimetler dolayısıyla fazlalıklı hale gelir borç altına gireriz. Bu hayatta yapılması gereken de bu nimetlerin karşılığını ödemektir/şükretmektir. Herkesin bir diğerine göre fazlalığı mutlaka vardır. Mal ve para yönünden fazlalıklı olan bunu diğerleri ile paylaşarak borcunu ödeyebilir, bilgi yönünden fazlalıklı olan bunu toplum yararına kullanabilir. Yetenekli bir mimar insanlar için yaşanabilir mekanlar yapabilir. Sevgi sahibi bir anne çocuklarından başka diğer çocuklara da bu sevgiyi ulaştırabilir. Herkes, sahip olduğu fazlalıkları bir diğerine karşılık beklemeden aktararak nimetlerin karşılığı öder/şükreder ise borcunu da ifa etmiş olur.

Bugün çokça anlaşıldığı şekli ile din, Allah ile kul arasında görülmektedir. Allah ile kul arasında olan din değil, imandır.

Herkesin kendisine ait bir yaşam şekli vardır. Kişi bu yaşam şekline göre, hayatta önüne çıkan olaylarda çeşitli davranışlar sergiler. Aç bir hayvanı doyurur ya da umursamaz; bir yetime kucak açar, bir öksüzün başını okşar ya da hiç oralı olmaz; bilgiyi yaygınlaştırmaya çalışır ya da insanların cahil kalmasına sessiz kalır; yoksula destek olur ya da kafasını bile çevirip bakmaz; ülkedeki gelir dağılımını düzeltmek için çalışır ya da gelir dağılımındaki dengesizliği daha da derinleştirir v.s. Bireysel anlamda, insanın hayatı boyunca sürdürdüğü yaşam ve bu yaşamı oluşturan bütün eylemleri ya da eylemsizlikleri o kişinin dinidir. Din bizzat yaşamın kendisidir; kişinin yaşam şeklidir. Dine verilen yaşam şekli anlamını en açık şekli ile Maun Suresi’nde görebiliriz.

Dîni yalanlayan şu kimseyi gördün mü? İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. Bu nedenle, şu namaz kılanların/şu destekçilerin vay haline! Onlar namazlarından/destek verişlerinden gafildirler, onlar, gösteriş yaparlar, ve mâûnu vermezler. (Maun Suresi)

Toplumsal düzen anlamında din ise, bireylerin yaşam şekillerinin kurallaşarak, yasalaşarak, ilkeleşerek toplumsal düzene yansımasıdır. Kur’an “din” kelimesini toplumsal bazda yasa, sistem, düzen anlamında kullanır. Bir toplumsal düzene din denilebilmesi için, o düzenin Allah tarafından kurulmuş olmasının ya da insanlar tarafından kurulmuş olmasının önemi yoktur. İster Allah tarafından kurulmuş olsun, ister insanlar tarafından kurulmuş her türlü toplum düzeni dindir.

Kapitalist düzeni kuran insanların yaşam şekilleri vardır. Kapitalist düzeni kuran ve bu düzene itaat eden insanlar bu sistemden memnundur ki yaşam şekilleri ilkeleşerek, kapitalist düşünceyi ve düzeni oluşturmuştur. Yine sosyalist düzen de bunu kuran ve bu sistemde yaşamaktan mutlu olan insanların yaşam şekillerini yansıtmaktadır. Bu anlamda her iki düzen de dindir. Adı başka başka olan ve burada sayamadığımız ama bir toplumsal düzeni tarif eden bütün sistemler dindir. Toplumsal düzeni tarif eden “din” kelimesi ile bugün kullanılan “düzen” ya da “sistem” kelimelerinin bir farkı yoktur. Burada sadece terminoloji farkı vardır.

Kur’an’ın üzerini örtme çabaları neticesinde bir çok kelimenin olduğu gibi “din” kelimesinin anlamı da saptırılmıştır. Ancak Kur’an’ın kendi tefsirini kendi yapan, kendi kendisini açıklayan yapısı ve dil bilginlerinin çalışmaları sayesinde anlamı saptırılan kelimelerin gerçek anlamları bir bir ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki ayet bugün geleneksel anlamda dine verilen anlamın doğru olmadığını göstermektedir:

Bunun üzerine o [Yûsuf], kardeşinin kabından önce onların kaplarını aramaya başladı. Sonra onu [su kabını] kardeşinin kabının içinden çıkardı. İşte Yûsuf'a Biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin dininde [ülkenin yasalarında], kardeşini alıkoymasına imkân yoktu. –Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimiz kişileri derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir daha iyi bilen vardır.– (Yusuf, 56)

Yusuf kıssası Kur’an’da uzunca anlatılan bir kıssadır. Kıssaya göre, Yusuf, kardeşlerinin onu bir kuyuya atmasından yıllar sonra, ülkede yönetici olmuştur. İhanette bulunan kardeşler küçük kardeşleriyle beraber, Yusuf’un yönetici olduğu ülkenin depolarından erzak almaya gelmişlerdir. Erzak almaya gelen kardeşler Yusuf’u tanımamıştır. Yusuf küçük kardeşini yanına almak istemektedir. Ayet, “Melikin dininde kardeşini alıkoymasına imkan yoktu” der. Burada bugün, dine verilen anlamdan farklı bir anlatım vardır ve din, ülkeye egemen olan yasalar anlamında kullanılmaktadır. Ülke yasaları, ülkede yaşayan insanların yaşam şekillerinin kurallaşmış, ilkeleşmiş halleridir ve ayetteki bu kullanım, bugün dine yüklenen anlamın yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.

“Millet” kelimesinin kullanılışı ile “din” kelimesinin kullanılışı arasında da yakın bir bağ vardır. Kur’an toplumsal düzene hakim kurallar, yasalar, ilkeler doğrultusunda bir toplumun –istisnalar hariç- top yekün sürdürdüğü yaşam şeklini/dini “millet” kelimesi ile karşılamaktadır.

millet sözcüğü aslında yol, sünnet demektir… Ancak sözcük tek başına değil de …izafetli olarak "onun milleti [onun dini]", "İbrahim'in milleti [İbrâhîm'in dini]" şeklinde kullanılır.[1]

Bugün de millet isimleri bize o milletin nasıl yaşadığı konusunda az çok bilgi verir. “İranlı” kelimesini duyduğumuzda -bireysel istisnalar hariç- millet olarak İranlıların yaşam şekilleri gözümüzde canlanır. Yine, “Afgan” dendiği vakit Afganların nasıl yaşadıkları ne tür bir yaşam şekilleri olduğunu az çok biliriz. Aşağıdaki ayetlerde dikkat edilecek husus, toplumsal yaşam şeklinin/dinin “millet” kelimesi ile karşılanmasıdır.

Ve İbrâhîm'in milletinden, kendini bilmezden başka kim yüz çevirir? Ve Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık. Hiç şüphesiz o, âhirette de iyilerden biridir. (Bakara, 130)

Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki:"Ey Şu'ayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden muhakkak çıkarırız, ya da bizim milletimize dönersiniz!" (Şu'ayb da) dedi ki:"İstemesek de mi! Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek, kesinlikle Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hariç ona [sizin milletinize] geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir… (Araf, 88-89)

Şüphesiz onlar [şehir halkı], sizin üzerinize galip gelirlerse sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi milletlerine döndürürler. O zaman da siz, ebedi olarak, asla kurtuluşa eremezsiniz." (Kehf, 19-20)

Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihat edin. O, sizi o seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur'ân'da], elçinin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, sizi "Müslümanlar" olarak isimledi… (Hacc, 78)

Yukarıdaki ayetlerde kullanılan “millet” kelimesi, bir milletin toplumsal anlamda kendisine tayin ettiği yaşam şeklini/dinini tarif etmektedir.

İsimleri ne olursa olsun yeryüzünde iki din mevcuttur. Bunlardan biri bozguncuların tabi olduğu düzen/din, bir diğeri de düzelticilerin tabi olduğu düzen/din. Tarihin her döneminde bozguncular ve düzelticiler karşı karşıya gelmiştir.

Ve Firavun: "Bırakın beni, öldüreyim Mûsâ'yı, o da Rabbini çağırsın. Şüphesiz ben onun, sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum" dedi. (Mümin, 26)

Musa ile Firavun arasındaki egemenlik/hakimiyet mücadelesi yukarıda anlatılmıştı. Firavun, ülkesinde yaşayan insanları, kendisine çalışan köleler yapmış, onların emeklerini sömürmüş ve bu sayede zenginliğine zenginlik katmıştır. Firavun’un kurduğu toplumsal düzende, insanlar kendisine itaat etmekte, kendisine çalışmaktadır. Çocukları keserek öldüren, toplu kıyımlar yapan Firavun, Musa’yı Mısır ülkesinde bozgunculuk çıkarmakla suçlamaktadır. Ayette yer alan “sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum” cümlesinde “din”, toplumsal düzen karşılığında kullanılmaktadır.

Fil Suresinin inmesine sebep olan olayda, Habeşistan valisi Ebrehe ve ordusunun bir boran/tayfun ile Allah'ın gazabına uğraması üzerine, Mekkeliler on yıl kadar putlarını bir kenara bırakmışlar, Tek Allah'a ibadet etmişlerdi. Risalet döneminde de Muhammed'e uymamaları için bir sebep yoktu. Muhammed onlara hiç duymadıkları bir şeyi söylemiyordu. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına neden olup yüzlerce insanın ölmesine sebep olacaklarına, putlarını bir kenara itip Allah'ın birliğini kabul edebilirlerdi. Canları ve malları Muhammed’in orduları karşısında tehlikede iken en azından iman etmiş gibi gözükebilirlerdi. Ancak Mekkeliler, Muhammed’in getirdiği sistemin/dinin, kurmuş oldukları düzenin kendilerine işleyen çarklarını kıracağını anlamıştı. Bu sistem/din Mekkeliler’in yüzyıllardır sürdürdüğü egemenliğine son verecekti. Kabe’nin ziyaretçilerinden elde edilen yüksek turizm gelirleri ellerinden gidecek, barış ve huzur ortamının sağlanması ile kervan ticaretinden elde edecekleri gelirler yok olacak, sadece kendilerine işleyen ekonomik düzenleri alt-üst olacaktı. Ya yurtlarında herkes gibi yaşamak ya da yurtlarından ayrılmak zorunda kalacaklardı. Mekkelilerin o dönemde söyledikleri şuydu:

Ve "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler. Biz onları, Kendi katımızdan bir rızk olarak, her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, haram [dokunulmaz] bir yere [Mekke'ye] yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. (Kasas, 57)

“Doğru yola uyarsak yurdumuzdan atılırız” ifadesi, Mekkelilerin doğru yolu bildiklerini ama uymadıklarını göstermektedir. Mekkeliler kısaca; “doğru yola uyarsak yurttaki hakimiyetimiz, düzenimiz son bulur, yurttan çıkmak zorunda kalırız” demektedir. Bu da Mekkelilerin bozguncu yaşam şeklini/dinini terkederek düzeltici bir yaşam şekli/din edinmek suretiyle ekonomik güç ve egemenliklerini terk etmek istemediklerini göstermektedir.


İslam-Müslüman

Din, bireysel anlamda İslam’dır.

“İman edip salihat işlemek” Kur’an’da 57 yerde bu kalıpta geçmektedir. İman + Salihatı işlemek/Düzelticilik yapmak = İslam’dır. Bu, İslam’ın Kur’an’daki pratik anlamıdır. İslam’ın bu tanımında yer alan iman, bireye yönelik bir anlatımdır. Bir devletin imanı olmayacağı gibi bir toplumun da topyekün imanından bahsedilemez. Şimdi Hucurat 17 ve Enam 125’e bakalım:

Onlar İslam’a girdikleri için sana minnet veriyorlar. De ki: “İslam’a girmeniz üzerine bana minnet vermeyin. Bilakis, eğer doğru kimseler iseniz, sizi imana erdirdiği için Allah size minnet verir. (Hucurat, 17)

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, ricsi [pisliği; zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar]. (Enam, 125)

“İslam”ın imanı da içine alan bireye yönelik anlamı tüm Kur’an kapsamından çıkarabileceği gibi yukarıdaki ayetlerden de bu husus açıkça anlaşılmaktadır.

Din toplumsal düzen anlamında Müslimlik’tir. Müslimlik toplumsal düzene yönelik bir anlatımdır ve bugünkü kapitalizm, sosyalizm gibi sistemlerin karşıtı bir sistemdir. (sosyalizmle ifade edilmek istenen materyalist komünizm olmalı.G.Y.)

Bugün Müslüman olana İslam, İslam olana Müslüman denmektedir. Oysa ki Kur’an “İslam” ve “Müslim/Müslüman” kelimelerini eş anlamlı olarak kullanmaz. Müslim, Kur’an’da yer alan düzeltici ilkelere tabi toplumun bireyidir. Müslim olmak, İslam olmak/mümin olmak yönünde atılan bir adımdır. İslam olmak, zaman ve sabır gerektirir. Bu sebeple elçiler bozguncu toplumlara delillerle gelmişler, müslim olmanın/düzeltici olmanın Allah tarafından tayin edildiğini belirtip, toplumlarının müslim/düzeltici olmalarını istemişlerdir. Hz.Muhammed peygamber olduktan sonra onun peygamber olduğu haberi Medine’ye de ulaşmıştır. O sırada Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri arasında husumet vardır ve kan dökülmektedir; huzursuz ve bozuk bir toplumsal yapı hakimdir. Bu şartlar altında bir grup Medine’li Mekke’ye gelmiş peygamber ile görüşmüş ve Kur’an’ı dinlemişlerdir. Toplumlarına döndükten sonra da dinledikleri Kur’an’ı toplumlarına anlatmışlar ve son olarak aşağıdaki sözleri söylemişlerdir.

Ve gerçekten biz [bize gelince, bizim durumumuz ise]; Müslümanlar bizdendir, zâlimler de bizdendir. Ama kimler teslim olduysa [Müslüman olduysa], işte onlar reşâdı [doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi] arayanlardır. Ama zâlimlere gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır." (Cinn, 14-15)

“Ve gerçekten bizim durumumuz ise; Müslümanlar bizdendir, zalimler de bizdendir”. Bu cümle toplumsal yapının çatısıdır. Düzeltici olanlar da olmayanlar da bizdendir, demektir. “Ama kimler Müslüman olduysa, işte onlar doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi arayanlardır”. Burada müslim olanların, İslam olmak yolunda ilerledikleri, adım attıkları söylenmektedir.

Biz Kur’an’dan biliyoruz ki dileyen iman eder dileyen iman etmez. İmtihanın da ana konusu olması itibariyle Kur’an imana karışmaz ve insanı serbest bırakır.

Bedevi Araplardan, geri bırakılmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir topluma karşı çağırılacaksınız; onlarla savaşırsınız veya onlar, müslüman olurlar. Artık, eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verir. Ama önceden yan çizdiğiniz gibi yine yan çizecek olursanız sizi acıklı bir azap ile azaplandırır. (Fetih, 16)

“Onlarla savaşırsınız veya onlar, müslüman olurlar” ifadesi imansızları imana getirin demek değildir. Burada bozguncu bir toplumla karşı karşıya gelineceği onların düzeltici/müslim olmaya çağrılmaları, bozgunculukta diretirlerse savaş yoluna gidilmesi istenmektedir. Süleyman’da Sebe Melikesi’ni Müslimliğe davet etmiştir.

O [Süleyman’ın mektubunu alan Sebe’ melikesi]: “Ey ileri gelenler! Şüphesiz ki bana kesinlikle çok saygın / şerefli bir mektup bırakıldı. Şüphesiz ki o [mektup], Süleyman’dandır ve ‘Bana karşı büyüklük taslamayın, teslimiyet göstererek / Müslüman olarak bana gelin!’ diye yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibi Allah adınadır” dedi. (Neml, 29-31)

Aşağıdaki ayette iman etmiş olanlar ve Müslim olarak İslam olma yolunda adım atanlar ayrı ayrı zikredilmiştir.

De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona, Allah’ın birçok can katan âyeti hakk ile inmiştir. (Nahl, 102)

Aşağıdaki ayette de Müslim olduktan sonra iman konusunda hata edenler konu edilmiştir.

Ve O (Allah) size: “Doğal güçleri ve peygamberleri Rabbler edinmenizi emretmez. Siz müslim olduktan sonra, size küfrü emreder mi?! (Ali İmran, 80)

Aşağıdaki ayet de İslam olmanın bir süreç olduğunu anlatmaktadır.

Hayır, aksine kim iyileştiren, güzelleştiren biri olarak kendisini Allah için islâmlaştırırsa, işte onun, Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de. (Bakara, 112)

Aşağıdaki ayette de orjinali “eslemna” olan kelime Müslim olmak demektir.

Bedevi araplar, “İnandık!” dediler. De ki: “Siz İnanmadınız, ama ‘eslemna; sağlamlaştırdık; kendimizi sağlama aldık!’ deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez.” Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir! (Hucurat, 14)

Toparlayacak olursak, İslam imanı da içine alan bireye yönelik bir anlatım, Müslim ise toplumsal düzene yönelik bir anlatımdır. Bireyin o topluma aidiyetini belirtmek için kullanılmıştır.

Akıl işletilmedikten sonra ayetlerin Kur’an’da yazıyor olmasının bir faydasının olmadığını ve aklını işleten insanların Kur’an okumamış olsalar dahi bu ayetleri öğrenebileceklerini belirtmiştik. Atatürk, yüksek azmi ve çalışması sayesinde toplumsal düzene hakim sosyolojik ve ekonomik yasaları öğrenmiştir. Biz bugün Kur’an çalışmalarımız sayesinde altı ilkenin de Kur’an’da mevcut olduğunu tespit ettik. Kitapta anlatılan altı ilke de Müslimliğe ait ilkelerdir. Kitabın bundan sonraki bölümünde altı ilkeden Müslimlik ilkeleri olarak bahsedeceğiz.


Müslimlikte Devlet-Birey İlişkisi

Şimdi Müslimliğe ait ilkeler ile yönetilen bir devlette, devletin bireye yaklaşımını görelim:

Halk bireylerden oluşur. Sınırları belirli bir toprak parçasında/yurtta egemen halkın, yönetim için oluşturdukları tüzel kişiliğe devlet denir. Tüzel kişiliğin insandan ayrı bir şahsiyeti vardır. Ayrı bir şahsiyet olan tüzel kişilik, içinden çıktığı toplumun yaşam şekillerine uygun ilkelerle (düzeltici ya da bozguncu ilkelerle) ve organlar vasıtasile yönetilir. Tüzel kişiliğin/devletin inancı olamayacağı için, vatandaşlara karşı yansız davranmakla yükümlüdür. Tüzel kişilik/devlet nazarında, tüm vatandaşlara eşit muamele edilir ve her bir vatandaşın yaşam şeklini/dinini yaşaması, hak ve özgürlüklerini kullanması için çaba sarfedilir. Tüzel kişiliği/devleti yönetenler, bireysel imanlarını işlerine karıştırmazlar; yaşam şekillerini halka dayatmazlar, dayatamazlar. Bireysel imanlarının gerekleri var ise bunu gizli yaparlar. Tüzel kişilik adına iş yapma bilinci ile her vatandaşa eşit mesafede dururlar.

Atalar dini mensupları,[2] ilkeler üzerinden değil, bireysel imanları ve yaşam şekilleri üzerinden yönetim sergilemektedir. Tüzel kişilik/devlet ancak ilkeler ile yönetilir. Toplumsal düzenlerin baskıcı olmaları (totaliter olmaları) bu sistemlerde yönetime hakim olanların bireysel imanlarını halka dayatmalarındandır. Bireysel olan ve kişi dışında kimseyi bağlamayan imanın ve buna bağlı bireysel yaşam şeklinin topluma dayatılması bu imana sahip olmayanları baskıya maruz bırakır ki işte baskıcı rejim ya da çokça kullanıldığı şekli ile faşizm budur. Bireyi özgür kılan, iman ve yaşam şekillerinin dayatılmadığı bir ortamda, kendi imanını ve yaşam şeklini özgür iradesiyle belirleyip yaşaması ve toplumsal düzende bizzat sahip olduğu hak, özgürlüklerdir. İlkesel yönetim şeklini ıskalayan atalar dini mensupları, sadece kendilerini bağlayan bireysel imanlarını ve yaşam şekillerini devlette geçerli kılmaktadır. Kendi yaşam şekillerini devlete ve ülkeye hakim kılmaya çalışan yönetimler, tarihin her döneminde zulümlere neden olmuştur. Özgürlükler ancak ilkelere dayalı bir yönetim ile yaşanabilir. Müslimlikte devlet birey içindir. Sadece hatırlatma yapması istenen Peygamberden dahi, “sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin” (Kaf, 45) denerek ilkesel bir yönetim sergilemesi istenmektedir.

Bireyin imanı ve dini ile toplumsal düzenin dinini/sistemini birbirinden ayırmak gerekir. Kur’an, bozgunculara karşı düzeltici bir toplumsal düzen kurulması ve bu düzenin ayakta tutulması açısından taraftır. Kur’an’ın taraf olması; düzeltici bir toplumsal düzen kurulması, yaşatılması ve ayakta tutulması ile ilgilidir. Düzeltici sistem kurulduktan sonra, kurulan düzende yaşayan bireylerin yaşam şekilleri, toplumsal düzene yönelik tehdit ve saldırı niteliği almadığı sürece, bireyler kendi yaşam şekillerini yaşarlar. Amaç düzelticilik çerçevesinde bir barış ve dirlik düzeni kurmak, daha sonra da yaşam şekillerinin özgürce yaşanabilmesi için kurulan bu düzeni hiçbir yaşam şekline teslim etmemektir. Şimdi Kur’an’ın bireylerin yaşam şekillerine yaklaşımını görelim:

Ve de ki: "O hak [gerçek], Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin."… (Kehf, 29)

De ki, "Dinimi yalnız kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız." (Zümer, 14-15)

Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Ve sen onların üzerine vekîl değilsin. (Zümer, 41)

Oysa Rabbin dileseydi elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inananlar olmaları için, insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus, 99)

De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size hakk gelmiştir. Artık doğru yola giren, ancak kendisi için girmiştir ve gerçekten, sapan da, kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize vekil [sizi ayakta tutan; sizden sorumlu biri] değilim." (Yunus, 108)

Dinde zorlama/tiksindirme yoktur… (Bakara, 256)

Doğrusu Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz; bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz Biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (İnsan, 2-3)

Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir. (Kafirun, 6)

O sizi yaratandır. Kiminiz kafirdir, kiminiz mümin. Allah yaptıklarınızı görmektedir de. (Tegabün, 2)

Laiklik, farklı yaşam şekillerine sahip insanların bir arada yaşamalarını sağlar. Kişilerin farklı yaşam şekillerine tanınan bu müsamaha özgürlüktür. Bu özgürlük, toplumsal düzenin çatısıdır. Bu çatı altında farklı yaşam şekillerine sahip insanların nasıl davranmaları gerektiği aşağıdaki ayetlerde özetlenmiştir.

Ve Rahman’ın kulları öyle kimselerdir ki onlar, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine lâf attığı zaman “Selâm!” derler. (Furkan, 63)

Ve onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz” derler. (Kasas, 55)

Bir yurtta çeşitli faklılıklara sahip (dil, din, renk, soy v.s farkı) iki grup karşı karşıya gelirse bunların yapması gereken karşılıklı olarak birbirlerinin yaşam şekillerine müdahale etmemek ve bu farklılıkları sivrileştirip yurtta bozgun çıkarmamaktır. Barış ve huzur ortamında yaşamak ancak sistemin sunduğu özgürlük çatısı altındaki gurup ya da kişilerin birbirlerinin yaşam şekillerine müdahale etmemesi ile mümkündür. Aksi durum karmaşa, kavga ve kaosa neden olur. Bugünkü kapitalist yapının “özgürlük!” ve “demokrasi!” anlayışı karmaşa ve kavgaya neden olmaktadır. Kapitalist düzenin bireysel özgürlük dediği, parası olanların arzu ve isteklerini tatmin etmesinden ibarettir; ki her istediğini yapmak özgürlük değil, kaostur. Bireylerin isteklerine göre hareket ettiği yerde, bireysel arzu ve istekler çatışır ve bir kaos ortaya çıkar. Kur’an bize istediğimiz herşeyi yapmamızı değil, arzu ve isteklerimize gem vurup aklımızı işletmemizi öğütler. Kur’an’ın resmini çizdiği özgürlük, ancak Kur’an’ın emrettiği toplumsal düzenin ayağa dikilmesi ile hayata geçer. Bireysel özgürlüğün tüm toplumun özgürleşmesinden geçtiği bilinmelidir.

Laiklik, halka özgür ve kişisel seçimlerine dayanarak yaşama imkanı sunduğundan vazgeçilmezdir. Ve kişilere özgür bir irade ile seçme hakkı vermek, imtihanın da olmaz ise olmaz kuralıdır. Laiklik, devletin yaşam şekilleri karşısındaki tarafsızlığının adı olduğu gibi, inanç ve fikir sahipleri açısından da bu özgürlüklerin bir teminatıdır.

Tekrarlayacak olursak:

Din, bir duygu değildir.

Din, vicdanlarda değildir.

Din, bozguncu olmak ya da düzeltici olmaktır.

Din, bireysel anlamda bireylerin yaşam şekilleri, toplumsal anlamda bu yaşam şekillerinin ilkeleşerek toplumsal düzene yansımasıdır. Kur’an, bozgunculara karşı düzeltici bir toplumsal düzen kurulması ve bu düzenin ayakta tutulması açısından taraftır; vatandaşlarının kendi yaşam şekillerini yaşamaları açısından tarafsızdır. Laiklik, düzelticilerin bozgunculara galip gelmesi ile ülkede sistemi kurduktan sonra, toplumsal düzene yönelik tehdit ve saldırı niteliği almadığı sürece, sisteme inanmayanların ve istemeyenlerin de yaşam şekillerini teminat altına alan bir ilkedir. Hiç kimseye kurulan sistemi yıkmak için özgürlük verilemez. Bu; sistemi kuranların sistemi kuruş amaçlarına taban tabana zıt olduğundan kapitalist ve sosyalist toplumlar dahil her toplumsal düzende işleyen bir kuraldır.


[1] Hakkı Yılmaz, a.g.e cilt 1, sf. 324

[2] Atalar dini demekle, atalarının izlerini takip eden, onlardan gördükleri yaşam şekillerini sorgusuz sualsiz kabul edenleri kastediyoruz. Türkiye baznda bakarsak; bugün Allah ile aldatanlar/aldatılanlar olduğu gibi Atatürk ile aldatanlar/aldatılanlar da vardır. Bu iki kesimin yaşam şekilleri arasında bir fark yoktur. Her iki kesim de biriktirmeci ve istiflemecidir. Ve atalarından gelen dini yaşamaktadır. Kendisini “din!” içinde gören kesim biriktirmeciliğe istiflemeciliğe ek olarak “din!” adı altında atalarından intikal eden bir yaşam daha sürmektedir.(Müslümanlar sitesindan)
********************

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

aorskaya
25. August 2012, 02:57 PM
...
Müzakere birbiriyle bağlantılı konularda devam ediyor. Siz de birşeyler öğreniyorsunuz bende. Fikirlerinizi paylaşmaya devam edin.

Ama sizden tek istiramım, yazıdıklarımı bir bütün halinde düşünün.

Bu yazıyı bir sistem halinde yazma çabalıyorum. En başta yazdığım ile en sonda yazdığım arasındaki kuvvetli bağlantıları görmeniz için emek harcıyorum.

Bence okurken değil, bütün yazıyı okuyo bitirdikten sonra cevap yazın. Çünkü en başta okurken sorabileceğiniz soruların cevabını ilerleyen paragraflarda göreceksiniz...

Sevgili kardeşim,
Yazıların bir bütün halinde değerlendirilmesi halinde konunun daha iyi anlaşılacağını, konunun çok daha iyi oturacağını kabul ediyorum.

Bu kısımda yürütülen laiklik üzerine tartışma ve görüş beyanlarının daha iyi anlaşılabilmesi için, laiklikle ilgili yazışmaları; (laikliğin tanımı, laikliğin islamla ilgisi olup olmadığı, varsa ne yönde ve ne kadar olduğu, laiklik hangi durumlarda tercih edilmeli, hangi durumlarda terk edilmeli sorularını daha ilk yazıda cevapladığını düşündüğüm);

"Laiklik müslümanlıkla bağdaşmaz. Ancak kuran müslümanı olmadıkça gerekliliktir." başlığına (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2864)
taşımanın daha doğru olacağını düşündüğümden cevaplarımı oradan vereceğim.

Saygılarımla...
aorskaya

ates demir
25. August 2012, 11:17 PM
bana şu ayeti hatırlattın
Müddessir 52
Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilahi vahiy) verilmesini istiyor.

:)

Eksik olmuş sayın hiiic
Müddessir 53:
1. kellâ : hayır
2. bel : bilâkis
3. lâ yuhâfûne : korkmuyorlar
4. el âhireten : ahiret
Müddessir 54:
1. kellâ : hayır
2. inne-hu : gerçekten o
3. tezkiretun : bir zikir, öğüt
Müddessir 55:
1. fe : artık
2. men : kim
3. şâe : diledi
4. zekere-hu : onu zikretti
Müddessir 56:
1. ve mâ yezkurûne : ve zikredemez
2. illâ : den başkası
3. en yeşâe allâhu : Allah'ın dilemesi
4. huve : o
5. ehlu : ehil, sahip
6. et takvâ : takva
7. ve ehlu : ve ehil, sahip
8. el magfireti : mağfiret

Ayrıca 52. ayetteki neşredilmiş sayfalardan anladığınız nedir? İmriin den anladığınız nedir?
Sorularla gidelim biraz:
Kurana muhatab olamamış 15. yüzyıl kızılderilisinin akıbeti nasıl olacak?
Yada Arapça bilmeyen milyarların?
Boşyere gelmişler boşyere yaşamışlar mı?
Hayır.
Allah herkese şahdamarından da yakın hatırlatırım.
Tamam yakın ama öylece ne yapıyor sadece beni mi izliyor?
Ben kim? Sen kim? Biz kimiz? Neden bilmek ve öğrenmek zorundayız? Neyi bilmek ve öğrenmek zorundayız? Adem bilmek için yedi meyveyi. Meyve bilgiydi.

ates demir
25. August 2012, 11:34 PM
Allah Musa nın annesine vahyediyor.
Allah balarısına vahyediyor.
Allah nebilerine vahyediyor.
Bize de onlara uyun diyor.
Bağışlayın ama siz la ilahe yi anlamamışsınız.
Nebi işte bununla mücadele etti.

hiiic
26. August 2012, 05:57 AM
hiiic
Hiç bir kimseye müslüman hatta peygamber olduğu için kayırma yapmaz, can herkezde aynı yanar, vitamin herkese aynı yararı sağlar.

ates
Emin misiniz? Eger eminseniz o halde bana vahyetmeyen ve beni dogru yola iletmeyen ancak sectigi nebilerine vahyeden ve onlari dogru yola ileten bir Allah adil olabilir mi?
Olunce maazeretim hazir: Allah im bana da vahyetseydin ben de dogru yolda olanlardan olurdum. Bu gercek degil? Gercek ne?

ben aslında aradaki bağlantıyı kuramadım sevgili Ates...
o nedenle yazınızı okuduğumda sadece aklıma ilk geleni paylaştım.
Orada bahsettiğim kayırmasız din ile ilgili böyle bir yorum çıkarılabileceğini düşünmemiştim :))

hiiic
bana şu ayeti hatırlattın
Müddessir 52
Daha doğrusu onlardan her biri, kendisine, (önünde) açılmış sahifeler (ilahi vahiy) verilmesini istiyor.

***
Düşüncelerimi 3-5 aşamada anlatmaya çalışayım... Dikkatli okursanız ayetler ile ilgili kafamdan geçenleri çok kolaylıkla anlayabilirsiniz
1-Ayetler dünyanın, evrenin heryerinde her köşesinde, her zaman dilimindedir.
2-Kuran Ayetleri en güzel şekilde açıklar.
3-Allah aklını kullanan herkese vahyeder.
Kimseye torpil geçmez, herkesi amelleri gereği değerlendirir.
Kalbini islama kapatan vahiy alamaz, kalbini islama açanın kalbini ısındırır, hidayet ve gaflet bir nebze kulun elindedir. Kısaca Allahın rahmeti yada gazabı kulun amellerinde (davranışlarında) ve niyetlerinde saklıdır.

Forumda şu anda güncel bir konu daha var vahiyle ilgili henüz dahil olmadım.
Ama durum şu; Vahil almak ile aklını kullanmak arasında bağlantı var. Hayvanlarda ise akıl yerine içgüdü var. HAyvanların en aşağılığı içgüdüsünü kullanmayan hayvanken, insanlardan en aşağısı ise aklını kullanmayan insandır. Kısaca Allahın her an gönderdiği vahye kapalı olan canlılar Allah katında aşağılıktır. Hayvan vahyi içgüdüyle alırken insan aklıyla alır, alamaz sistemi bloke ederse en aşağılıktır (rasyonel bir derecesi yok, sadece aşağılık)
Değersiz demedim dikkat edin, aşağılık dedim. :) değersiz olanlar dua etmeyenler...

bartsimpson
26. August 2012, 11:36 AM
Bir siteden alıntıladığım bir yazı sunuyorum. Değerlendirmenize...(İleri safhalarda laikliğin ilk çıkışı, kavramsal ve kurumsal laik, lirik laik ile epik laik, Türkiye'de laiklik ve uygulanması hakkında bazı bilgi kırıntıları ile bazı alıntılar da yapmayı tasarlamaktayım.)
******************


Laiklik

Bu başlık altında yazılanlar birçokları tarafından yadırganacaktır. Bu, “din” dendiğinde beynimizde oluşan algı nedeniyledir. Bu algı çocukluğumuzdan beri biriktirdiklerimiz ile şekillenmiştir. Ancak konuya Kur’an bağlamında bakarsak şimdi anlatacaklarımızı daha rahat analiz edebiliriz.


Din

Din sözcüğü, “deyn” sözcüğünden türemiştir ve ilk anlamı “borç” demektir. Sahip olduğumuz farklı yetenekler, toplumsal statüler, güç, bilgi, akıl, sevgi ya da şefkat birer nimettir. Yeryüzü sofrasından edindiğimiz mal ve para birer nimettir. Tüm bu nimetler dolayısıyla fazlalıklı hale gelir borç altına gireriz. Bu hayatta yapılması gereken de bu nimetlerin karşılığını ödemektir/şükretmektir. Herkesin bir diğerine göre fazlalığı mutlaka vardır. Mal ve para yönünden fazlalıklı olan bunu diğerleri ile paylaşarak borcunu ödeyebilir, bilgi yönünden fazlalıklı olan bunu toplum yararına kullanabilir. Yetenekli bir mimar insanlar için yaşanabilir mekanlar yapabilir. Sevgi sahibi bir anne çocuklarından başka diğer çocuklara da bu sevgiyi ulaştırabilir. Herkes, sahip olduğu fazlalıkları bir diğerine karşılık beklemeden aktararak nimetlerin karşılığı öder/şükreder ise borcunu da ifa etmiş olur.

Bugün çokça anlaşıldığı şekli ile din, Allah ile kul arasında görülmektedir. Allah ile kul arasında olan din değil, imandır.

Herkesin kendisine ait bir yaşam şekli vardır. Kişi bu yaşam şekline göre, hayatta önüne çıkan olaylarda çeşitli davranışlar sergiler. Aç bir hayvanı doyurur ya da umursamaz; bir yetime kucak açar, bir öksüzün başını okşar ya da hiç oralı olmaz; bilgiyi yaygınlaştırmaya çalışır ya da insanların cahil kalmasına sessiz kalır; yoksula destek olur ya da kafasını bile çevirip bakmaz; ülkedeki gelir dağılımını düzeltmek için çalışır ya da gelir dağılımındaki dengesizliği daha da derinleştirir v.s. Bireysel anlamda, insanın hayatı boyunca sürdürdüğü yaşam ve bu yaşamı oluşturan bütün eylemleri ya da eylemsizlikleri o kişinin dinidir. Din bizzat yaşamın kendisidir; kişinin yaşam şeklidir. Dine verilen yaşam şekli anlamını en açık şekli ile Maun Suresi’nde görebiliriz.

Dîni yalanlayan şu kimseyi gördün mü? İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. Bu nedenle, şu namaz kılanların/şu destekçilerin vay haline! Onlar namazlarından/destek verişlerinden gafildirler, onlar, gösteriş yaparlar, ve mâûnu vermezler. (Maun Suresi)

Toplumsal düzen anlamında din ise, bireylerin yaşam şekillerinin kurallaşarak, yasalaşarak, ilkeleşerek toplumsal düzene yansımasıdır. Kur’an “din” kelimesini toplumsal bazda yasa, sistem, düzen anlamında kullanır. Bir toplumsal düzene din denilebilmesi için, o düzenin Allah tarafından kurulmuş olmasının ya da insanlar tarafından kurulmuş olmasının önemi yoktur. İster Allah tarafından kurulmuş olsun, ister insanlar tarafından kurulmuş her türlü toplum düzeni dindir.

Kapitalist düzeni kuran insanların yaşam şekilleri vardır. Kapitalist düzeni kuran ve bu düzene itaat eden insanlar bu sistemden memnundur ki yaşam şekilleri ilkeleşerek, kapitalist düşünceyi ve düzeni oluşturmuştur. Yine sosyalist düzen de bunu kuran ve bu sistemde yaşamaktan mutlu olan insanların yaşam şekillerini yansıtmaktadır. Bu anlamda her iki düzen de dindir. Adı başka başka olan ve burada sayamadığımız ama bir toplumsal düzeni tarif eden bütün sistemler dindir. Toplumsal düzeni tarif eden “din” kelimesi ile bugün kullanılan “düzen” ya da “sistem” kelimelerinin bir farkı yoktur. Burada sadece terminoloji farkı vardır.

Kur’an’ın üzerini örtme çabaları neticesinde bir çok kelimenin olduğu gibi “din” kelimesinin anlamı da saptırılmıştır. Ancak Kur’an’ın kendi tefsirini kendi yapan, kendi kendisini açıklayan yapısı ve dil bilginlerinin çalışmaları sayesinde anlamı saptırılan kelimelerin gerçek anlamları bir bir ortaya çıkmaktadır. Aşağıdaki ayet bugün geleneksel anlamda dine verilen anlamın doğru olmadığını göstermektedir:

Bunun üzerine o [Yûsuf], kardeşinin kabından önce onların kaplarını aramaya başladı. Sonra onu [su kabını] kardeşinin kabının içinden çıkardı. İşte Yûsuf'a Biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin dininde [ülkenin yasalarında], kardeşini alıkoymasına imkân yoktu. –Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimiz kişileri derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir daha iyi bilen vardır.– (Yusuf, 56)

Yusuf kıssası Kur’an’da uzunca anlatılan bir kıssadır. Kıssaya göre, Yusuf, kardeşlerinin onu bir kuyuya atmasından yıllar sonra, ülkede yönetici olmuştur. İhanette bulunan kardeşler küçük kardeşleriyle beraber, Yusuf’un yönetici olduğu ülkenin depolarından erzak almaya gelmişlerdir. Erzak almaya gelen kardeşler Yusuf’u tanımamıştır. Yusuf küçük kardeşini yanına almak istemektedir. Ayet, “Melikin dininde kardeşini alıkoymasına imkan yoktu” der. Burada bugün, dine verilen anlamdan farklı bir anlatım vardır ve din, ülkeye egemen olan yasalar anlamında kullanılmaktadır. Ülke yasaları, ülkede yaşayan insanların yaşam şekillerinin kurallaşmış, ilkeleşmiş halleridir ve ayetteki bu kullanım, bugün dine yüklenen anlamın yanlış olduğunu ortaya koymaktadır.

“Millet” kelimesinin kullanılışı ile “din” kelimesinin kullanılışı arasında da yakın bir bağ vardır. Kur’an toplumsal düzene hakim kurallar, yasalar, ilkeler doğrultusunda bir toplumun –istisnalar hariç- top yekün sürdürdüğü yaşam şeklini/dini “millet” kelimesi ile karşılamaktadır.

millet sözcüğü aslında yol, sünnet demektir… Ancak sözcük tek başına değil de …izafetli olarak "onun milleti [onun dini]", "İbrahim'in milleti [İbrâhîm'in dini]" şeklinde kullanılır.[1]

Bugün de millet isimleri bize o milletin nasıl yaşadığı konusunda az çok bilgi verir. “İranlı” kelimesini duyduğumuzda -bireysel istisnalar hariç- millet olarak İranlıların yaşam şekilleri gözümüzde canlanır. Yine, “Afgan” dendiği vakit Afganların nasıl yaşadıkları ne tür bir yaşam şekilleri olduğunu az çok biliriz. Aşağıdaki ayetlerde dikkat edilecek husus, toplumsal yaşam şeklinin/dinin “millet” kelimesi ile karşılanmasıdır.

Ve İbrâhîm'in milletinden, kendini bilmezden başka kim yüz çevirir? Ve Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık. Hiç şüphesiz o, âhirette de iyilerden biridir. (Bakara, 130)

Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki:"Ey Şu'ayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kentimizden muhakkak çıkarırız, ya da bizim milletimize dönersiniz!" (Şu'ayb da) dedi ki:"İstemesek de mi! Allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin milletinize dönersek, kesinlikle Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah'ın dilemesi hariç ona [sizin milletinize] geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir… (Araf, 88-89)

Şüphesiz onlar [şehir halkı], sizin üzerinize galip gelirlerse sizi taşlayarak öldürürler veya sizi kendi milletlerine döndürürler. O zaman da siz, ebedi olarak, asla kurtuluşa eremezsiniz." (Kehf, 19-20)

Ve Allah uğrunda gerektiği gibi cihat edin. O, sizi o seçti ve dinde; babanız İbrâhîm'in milletinde sizin için bir zorluk kılmadı. O, daha önce ve işte bunda [Kur'ân'da], elçinin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, sizi "Müslümanlar" olarak isimledi… (Hacc, 78)

Yukarıdaki ayetlerde kullanılan “millet” kelimesi, bir milletin toplumsal anlamda kendisine tayin ettiği yaşam şeklini/dinini tarif etmektedir.

İsimleri ne olursa olsun yeryüzünde iki din mevcuttur. Bunlardan biri bozguncuların tabi olduğu düzen/din, bir diğeri de düzelticilerin tabi olduğu düzen/din. Tarihin her döneminde bozguncular ve düzelticiler karşı karşıya gelmiştir.

Ve Firavun: "Bırakın beni, öldüreyim Mûsâ'yı, o da Rabbini çağırsın. Şüphesiz ben onun, sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum" dedi. (Mümin, 26)

Musa ile Firavun arasındaki egemenlik/hakimiyet mücadelesi yukarıda anlatılmıştı. Firavun, ülkesinde yaşayan insanları, kendisine çalışan köleler yapmış, onların emeklerini sömürmüş ve bu sayede zenginliğine zenginlik katmıştır. Firavun’un kurduğu toplumsal düzende, insanlar kendisine itaat etmekte, kendisine çalışmaktadır. Çocukları keserek öldüren, toplu kıyımlar yapan Firavun, Musa’yı Mısır ülkesinde bozgunculuk çıkarmakla suçlamaktadır. Ayette yer alan “sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum” cümlesinde “din”, toplumsal düzen karşılığında kullanılmaktadır.

Fil Suresinin inmesine sebep olan olayda, Habeşistan valisi Ebrehe ve ordusunun bir boran/tayfun ile Allah'ın gazabına uğraması üzerine, Mekkeliler on yıl kadar putlarını bir kenara bırakmışlar, Tek Allah'a ibadet etmişlerdi. Risalet döneminde de Muhammed'e uymamaları için bir sebep yoktu. Muhammed onlara hiç duymadıkları bir şeyi söylemiyordu. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına neden olup yüzlerce insanın ölmesine sebep olacaklarına, putlarını bir kenara itip Allah'ın birliğini kabul edebilirlerdi. Canları ve malları Muhammed’in orduları karşısında tehlikede iken en azından iman etmiş gibi gözükebilirlerdi. Ancak Mekkeliler, Muhammed’in getirdiği sistemin/dinin, kurmuş oldukları düzenin kendilerine işleyen çarklarını kıracağını anlamıştı. Bu sistem/din Mekkeliler’in yüzyıllardır sürdürdüğü egemenliğine son verecekti. Kabe’nin ziyaretçilerinden elde edilen yüksek turizm gelirleri ellerinden gidecek, barış ve huzur ortamının sağlanması ile kervan ticaretinden elde edecekleri gelirler yok olacak, sadece kendilerine işleyen ekonomik düzenleri alt-üst olacaktı. Ya yurtlarında herkes gibi yaşamak ya da yurtlarından ayrılmak zorunda kalacaklardı. Mekkelilerin o dönemde söyledikleri şuydu:

Ve "Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız" dediler. Biz onları, Kendi katımızdan bir rızk olarak, her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, haram [dokunulmaz] bir yere [Mekke'ye] yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. (Kasas, 57)

“Doğru yola uyarsak yurdumuzdan atılırız” ifadesi, Mekkelilerin doğru yolu bildiklerini ama uymadıklarını göstermektedir. Mekkeliler kısaca; “doğru yola uyarsak yurttaki hakimiyetimiz, düzenimiz son bulur, yurttan çıkmak zorunda kalırız” demektedir. Bu da Mekkelilerin bozguncu yaşam şeklini/dinini terkederek düzeltici bir yaşam şekli/din edinmek suretiyle ekonomik güç ve egemenliklerini terk etmek istemediklerini göstermektedir.


İslam-Müslüman

Din, bireysel anlamda İslam’dır.

“İman edip salihat işlemek” Kur’an’da 57 yerde bu kalıpta geçmektedir. İman + Salihatı işlemek/Düzelticilik yapmak = İslam’dır. Bu, İslam’ın Kur’an’daki pratik anlamıdır. İslam’ın bu tanımında yer alan iman, bireye yönelik bir anlatımdır. Bir devletin imanı olmayacağı gibi bir toplumun da topyekün imanından bahsedilemez. Şimdi Hucurat 17 ve Enam 125’e bakalım:

Onlar İslam’a girdikleri için sana minnet veriyorlar. De ki: “İslam’a girmeniz üzerine bana minnet vermeyin. Bilakis, eğer doğru kimseler iseniz, sizi imana erdirdiği için Allah size minnet verir. (Hucurat, 17)

Ve sonra, Allah, kimi doğru yola iletmek isterse, İslâm için onun göğsünü açar. Kimi de saptırmak isterse göğsünü öyle sıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. İşte böyle, Allah, ricsi [pisliği; zarar, azap veren şeyleri] iman etmeyenlerin üzerine kılar [bırakır, atar]. (Enam, 125)

“İslam”ın imanı da içine alan bireye yönelik anlamı tüm Kur’an kapsamından çıkarabileceği gibi yukarıdaki ayetlerden de bu husus açıkça anlaşılmaktadır.

Din toplumsal düzen anlamında Müslimlik’tir. Müslimlik toplumsal düzene yönelik bir anlatımdır ve bugünkü kapitalizm, sosyalizm gibi sistemlerin karşıtı bir sistemdir. (sosyalizmle ifade edilmek istenen materyalist komünizm olmalı.G.Y.)

Bugün Müslüman olana İslam, İslam olana Müslüman denmektedir. Oysa ki Kur’an “İslam” ve “Müslim/Müslüman” kelimelerini eş anlamlı olarak kullanmaz. Müslim, Kur’an’da yer alan düzeltici ilkelere tabi toplumun bireyidir. Müslim olmak, İslam olmak/mümin olmak yönünde atılan bir adımdır. İslam olmak, zaman ve sabır gerektirir. Bu sebeple elçiler bozguncu toplumlara delillerle gelmişler, müslim olmanın/düzeltici olmanın Allah tarafından tayin edildiğini belirtip, toplumlarının müslim/düzeltici olmalarını istemişlerdir. Hz.Muhammed peygamber olduktan sonra onun peygamber olduğu haberi Medine’ye de ulaşmıştır. O sırada Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri arasında husumet vardır ve kan dökülmektedir; huzursuz ve bozuk bir toplumsal yapı hakimdir. Bu şartlar altında bir grup Medine’li Mekke’ye gelmiş peygamber ile görüşmüş ve Kur’an’ı dinlemişlerdir. Toplumlarına döndükten sonra da dinledikleri Kur’an’ı toplumlarına anlatmışlar ve son olarak aşağıdaki sözleri söylemişlerdir.

Ve gerçekten biz [bize gelince, bizim durumumuz ise]; Müslümanlar bizdendir, zâlimler de bizdendir. Ama kimler teslim olduysa [Müslüman olduysa], işte onlar reşâdı [doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi] arayanlardır. Ama zâlimlere gelince, onlar da cehennem için odun olmuşlardır." (Cinn, 14-15)

“Ve gerçekten bizim durumumuz ise; Müslümanlar bizdendir, zalimler de bizdendir”. Bu cümle toplumsal yapının çatısıdır. Düzeltici olanlar da olmayanlar da bizdendir, demektir. “Ama kimler Müslüman olduysa, işte onlar doğruya, güzele, iyiye, gerçeğe gitmeyi arayanlardır”. Burada müslim olanların, İslam olmak yolunda ilerledikleri, adım attıkları söylenmektedir.

Biz Kur’an’dan biliyoruz ki dileyen iman eder dileyen iman etmez. İmtihanın da ana konusu olması itibariyle Kur’an imana karışmaz ve insanı serbest bırakır.

Bedevi Araplardan, geri bırakılmış olanlara de ki: Siz yakında çok kuvvetli bir topluma karşı çağırılacaksınız; onlarla savaşırsınız veya onlar, müslüman olurlar. Artık, eğer itaat ederseniz, Allah size güzel bir ödül verir. Ama önceden yan çizdiğiniz gibi yine yan çizecek olursanız sizi acıklı bir azap ile azaplandırır. (Fetih, 16)

“Onlarla savaşırsınız veya onlar, müslüman olurlar” ifadesi imansızları imana getirin demek değildir. Burada bozguncu bir toplumla karşı karşıya gelineceği onların düzeltici/müslim olmaya çağrılmaları, bozgunculukta diretirlerse savaş yoluna gidilmesi istenmektedir. Süleyman’da Sebe Melikesi’ni Müslimliğe davet etmiştir.

O [Süleyman’ın mektubunu alan Sebe’ melikesi]: “Ey ileri gelenler! Şüphesiz ki bana kesinlikle çok saygın / şerefli bir mektup bırakıldı. Şüphesiz ki o [mektup], Süleyman’dandır ve ‘Bana karşı büyüklük taslamayın, teslimiyet göstererek / Müslüman olarak bana gelin!’ diye yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden, engin merhamet sahibi Allah adınadır” dedi. (Neml, 29-31)

Aşağıdaki ayette iman etmiş olanlar ve Müslim olarak İslam olma yolunda adım atanlar ayrı ayrı zikredilmiştir.

De ki: “İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona, Allah’ın birçok can katan âyeti hakk ile inmiştir. (Nahl, 102)

Aşağıdaki ayette de Müslim olduktan sonra iman konusunda hata edenler konu edilmiştir.

Ve O (Allah) size: “Doğal güçleri ve peygamberleri Rabbler edinmenizi emretmez. Siz müslim olduktan sonra, size küfrü emreder mi?! (Ali İmran, 80)

Aşağıdaki ayet de İslam olmanın bir süreç olduğunu anlatmaktadır.

Hayır, aksine kim iyileştiren, güzelleştiren biri olarak kendisini Allah için islâmlaştırırsa, işte onun, Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de. (Bakara, 112)

Aşağıdaki ayette de orjinali “eslemna” olan kelime Müslim olmak demektir.

Bedevi araplar, “İnandık!” dediler. De ki: “Siz İnanmadınız, ama ‘eslemna; sağlamlaştırdık; kendimizi sağlama aldık!’ deyin; iman henüz kalplerinize girmedi. Ve eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz, O, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi size eksiltmez.” Gerçekten Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir! (Hucurat, 14)

Toparlayacak olursak, İslam imanı da içine alan bireye yönelik bir anlatım, Müslim ise toplumsal düzene yönelik bir anlatımdır. Bireyin o topluma aidiyetini belirtmek için kullanılmıştır.

Kitabın başında akıl işletilmedikten sonra ayetlerin Kur’an’da yazıyor olmasının bir faydasının olmadığını ve aklını işleten insanların Kur’an okumamış olsalar dahi bu ayetleri öğrenebileceklerini belirtmiştik. Atatürk, yüksek azmi ve çalışması sayesinde toplumsal düzene hakim sosyolojik ve ekonomik yasaları öğrenmiştir. Biz bugün Kur’an çalışmalarımız sayesinde altı ilkenin de Kur’an’da mevcut olduğunu tespit ettik. Kitapta anlatılan altı ilke de Müslimliğe ait ilkelerdir. Kitabın bundan sonraki bölümünde altı ilkeden Müslimlik ilkeleri olarak bahsedeceğiz.


Müslimlikte Devlet-Birey İlişkisi

Şimdi Müslimliğe ait ilkeler ile yönetilen bir devlette, devletin bireye yaklaşımını görelim:

Halk bireylerden oluşur. Sınırları belirli bir toprak parçasında/yurtta egemen halkın, yönetim için oluşturdukları tüzel kişiliğe devlet denir. Tüzel kişiliğin insandan ayrı bir şahsiyeti vardır. Ayrı bir şahsiyet olan tüzel kişilik, içinden çıktığı toplumun yaşam şekillerine uygun ilkelerle (düzeltici ya da bozguncu ilkelerle) ve organlar vasıtasile yönetilir. Tüzel kişiliğin/devletin inancı olamayacağı için, vatandaşlara karşı yansız davranmakla yükümlüdür. Tüzel kişilik/devlet nazarında, tüm vatandaşlara eşit muamele edilir ve her bir vatandaşın yaşam şeklini/dinini yaşaması, hak ve özgürlüklerini kullanması için çaba sarfedilir. Tüzel kişiliği/devleti yönetenler, bireysel imanlarını işlerine karıştırmazlar; yaşam şekillerini halka dayatmazlar, dayatamazlar. Bireysel imanlarının gerekleri var ise bunu gizli yaparlar. Tüzel kişilik adına iş yapma bilinci ile her vatandaşa eşit mesafede dururlar.

Atalar dini mensupları,[2] ilkeler üzerinden değil, bireysel imanları ve yaşam şekilleri üzerinden yönetim sergilemektedir. Tüzel kişilik/devlet ancak ilkeler ile yönetilir. Toplumsal düzenlerin baskıcı olmaları (totaliter olmaları) bu sistemlerde yönetime hakim olanların bireysel imanlarını halka dayatmalarındandır. Bireysel olan ve kişi dışında kimseyi bağlamayan imanın ve buna bağlı bireysel yaşam şeklinin topluma dayatılması bu imana sahip olmayanları baskıya maruz bırakır ki işte baskıcı rejim ya da çokça kullanıldığı şekli ile faşizm budur. Bireyi özgür kılan, iman ve yaşam şekillerinin dayatılmadığı bir ortamda, kendi imanını ve yaşam şeklini özgür iradesiyle belirleyip yaşaması ve toplumsal düzende bizzat sahip olduğu hak, özgürlüklerdir. İlkesel yönetim şeklini ıskalayan atalar dini mensupları, sadece kendilerini bağlayan bireysel imanlarını ve yaşam şekillerini devlette geçerli kılmaktadır. Kendi yaşam şekillerini devlete ve ülkeye hakim kılmaya çalışan yönetimler, tarihin her döneminde zulümlere neden olmuştur. Özgürlükler ancak ilkelere dayalı bir yönetim ile yaşanabilir. Müslimlikte devlet birey içindir. Sadece hatırlatma yapması istenen Peygamberden dahi, “sen onların üzerinde zorlayıcı değilsin” (Kaf, 45) denerek ilkesel bir yönetim sergilemesi istenmektedir.

Bireyin imanı ve dini ile toplumsal düzenin dinini/sistemini birbirinden ayırmak gerekir. Kur’an, bozgunculara karşı düzeltici bir toplumsal düzen kurulması ve bu düzenin ayakta tutulması açısından taraftır. Kur’an’ın taraf olması; düzeltici bir toplumsal düzen kurulması, yaşatılması ve ayakta tutulması ile ilgilidir. Düzeltici sistem kurulduktan sonra, kurulan düzende yaşayan bireylerin yaşam şekilleri, toplumsal düzene yönelik tehdit ve saldırı niteliği almadığı sürece, bireyler kendi yaşam şekillerini yaşarlar. Amaç düzelticilik çerçevesinde bir barış ve dirlik düzeni kurmak, daha sonra da yaşam şekillerinin özgürce yaşanabilmesi için kurulan bu düzeni hiçbir yaşam şekline teslim etmemektir. Şimdi Kur’an’ın bireylerin yaşam şekillerine yaklaşımını görelim:

Ve de ki: "O hak [gerçek], Rabbinizdendir. O nedenle dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin."… (Kehf, 29)

De ki, "Dinimi yalnız kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız." (Zümer, 14-15)

Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Ve sen onların üzerine vekîl değilsin. (Zümer, 41)

Oysa Rabbin dileseydi elbette yeryüzündekilerin hepsi topluca inanırdı. Artık, inananlar olmaları için, insanları sen mi zorlayacaksın? (Yunus, 99)

De ki: "Ey insanlar! Rabbinizden, elbette, size hakk gelmiştir. Artık doğru yola giren, ancak kendisi için girmiştir ve gerçekten, sapan da, kendi zararına sapmıştır. Ve ben, sizin üzerinize vekil [sizi ayakta tutan; sizden sorumlu biri] değilim." (Yunus, 108)

Dinde zorlama/tiksindirme yoktur… (Bakara, 256)

Doğrusu Biz insanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu imtihan edeceğiz; bu nedenle onu işitici, görücü yaptık. Kuşkusuz Biz ona yolu gösterdik; ister şükredici olsun, ister nankör. (İnsan, 2-3)

Sizin dininiz sadece sizin için, benim dinim de sadece benim içindir. (Kafirun, 6)

O sizi yaratandır. Kiminiz kafirdir, kiminiz mümin. Allah yaptıklarınızı görmektedir de. (Tegabün, 2)

Laiklik, farklı yaşam şekillerine sahip insanların bir arada yaşamalarını sağlar. Kişilerin farklı yaşam şekillerine tanınan bu müsamaha özgürlüktür. Bu özgürlük, toplumsal düzenin çatısıdır. Bu çatı altında farklı yaşam şekillerine sahip insanların nasıl davranmaları gerektiği aşağıdaki ayetlerde özetlenmiştir.

Ve Rahman’ın kulları öyle kimselerdir ki onlar, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine lâf attığı zaman “Selâm!” derler. (Furkan, 63)

Ve onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz yalnızca bizim için, sizin işleriniz de yalnızca sizin içindir. Size selâm olsun! Biz cahilleri aramıyoruz” derler. (Kasas, 55)

Bir yurtta çeşitli faklılıklara sahip (dil, din, renk, soy v.s farkı) iki grup karşı karşıya gelirse bunların yapması gereken karşılıklı olarak birbirlerinin yaşam şekillerine müdahale etmemek ve bu farklılıkları sivrileştirip yurtta bozgun çıkarmamaktır. Barış ve huzur ortamında yaşamak ancak sistemin sunduğu özgürlük çatısı altındaki gurup ya da kişilerin birbirlerinin yaşam şekillerine müdahale etmemesi ile mümkündür. Aksi durum karmaşa, kavga ve kaosa neden olur. Bugünkü kapitalist yapının “özgürlük!” ve “demokrasi!” anlayışı karmaşa ve kavgaya neden olmaktadır. Kapitalist düzenin bireysel özgürlük dediği, parası olanların arzu ve isteklerini tatmin etmesinden ibarettir; ki her istediğini yapmak özgürlük değil, kaostur. Bireylerin isteklerine göre hareket ettiği yerde, bireysel arzu ve istekler çatışır ve bir kaos ortaya çıkar. Kur’an bize istediğimiz herşeyi yapmamızı değil, arzu ve isteklerimize gem vurup aklımızı işletmemizi öğütler. Kur’an’ın resmini çizdiği özgürlük, ancak Kur’an’ın emrettiği toplumsal düzenin ayağa dikilmesi ile hayata geçer. Bireysel özgürlüğün tüm toplumun özgürleşmesinden geçtiği bilinmelidir.

Laiklik, halka özgür ve kişisel seçimlerine dayanarak yaşama imkanı sunduğundan vazgeçilmezdir. Ve kişilere özgür bir irade ile seçme hakkı vermek, imtihanın da olmaz ise olmaz kuralıdır. Laiklik, devletin yaşam şekilleri karşısındaki tarafsızlığının adı olduğu gibi, inanç ve fikir sahipleri açısından da bu özgürlüklerin bir teminatıdır.

Tekrarlayacak olursak:

Din, bir duygu değildir.

Din, vicdanlarda değildir.

Din, bozguncu olmak ya da düzeltici olmaktır.

Din, bireysel anlamda bireylerin yaşam şekilleri, toplumsal anlamda bu yaşam şekillerinin ilkeleşerek toplumsal düzene yansımasıdır. Kur’an, bozgunculara karşı düzeltici bir toplumsal düzen kurulması ve bu düzenin ayakta tutulması açısından taraftır; vatandaşlarının kendi yaşam şekillerini yaşamaları açısından tarafsızdır. Laiklik, düzelticilerin bozgunculara galip gelmesi ile ülkede sistemi kurduktan sonra, toplumsal düzene yönelik tehdit ve saldırı niteliği almadığı sürece, sisteme inanmayanların ve istemeyenlerin de yaşam şekillerini teminat altına alan bir ilkedir. Hiç kimseye kurulan sistemi yıkmak için özgürlük verilemez. Bu; sistemi kuranların sistemi kuruş amaçlarına taban tabana zıt olduğundan kapitalist ve sosyalist toplumlar dahil her toplumsal düzende işleyen bir kuraldır.


[1] Hakkı Yılmaz, a.g.e cilt 1, sf. 324

[2] Atalar dini demekle, atalarının izlerini takip eden, onlardan gördükleri yaşam şekillerini sorgusuz sualsiz kabul edenleri kastediyoruz. Türkiye baznda bakarsak; bugün Allah ile aldatanlar/aldatılanlar olduğu gibi Atatürk ile aldatanlar/aldatılanlar da vardır. Bu iki kesimin yaşam şekilleri arasında bir fark yoktur. Her iki kesim de biriktirmeci ve istiflemecidir. Ve atalarından gelen dini yaşamaktadır. Kendisini “din!” içinde gören kesim biriktirmeciliğe istiflemeciliğe ek olarak “din!” adı altında atalarından intikal eden bir yaşam daha sürmektedir.(Müslümanlar sitesindan)
********************

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

"Maliki yevmid dîn." hakkında ne düşünüyorsunuz?

bartsimpson
26. August 2012, 12:16 PM
Kurum denilenler, zaten insanlardan oluşmaktadır. Kurum dinden muaf olan ayrı bir yaratık değildir. Bu nedenle, insanlar kadar, kurumlarda kurana uygun olmak zorundadır.

Kuran kurumları muhatap almazsa, kurumlar kurana aykırı hükümler koyabilir. Halbuki bu durumda da; "müslümanlardan olan emir sahipleri olamazlar ve müslümanların onlara uyması beklenemez."

İşte bu nedenle, islam devletinde hem kurum yönetimi, hem de yönetilen halk kurana tabi olmalıdır.


Din yönetiminin, dini emirlerin dışında davranmalarını neden beklemek gereksinki? Tam aksine, yönetimden dinin emirlerine uyulması beklenir. Bunda size göre hangi sakınca vardır?

İslamın emirlerini insanlar uygularken gerekli olurken, yönetim uygularsa hangi sakıncalar olacağını sanıyorsunuz? Burada bir mantık hatasına düştüğünüz, çelişki yaşadığınız durum mevcuttur.

Referansları kuran olacak, anayasa kuran olacak, hiç bir şekilde karışık durum yoktur. Sizin anlayamadığınızı kısım neresi ise, net olarak belirtirseniz, onun üzerine yoğunlaşabiliriz.

SONUÇ: Ne demokrasi, ne de laiklik islamla bağdaşmaz. Demokrasi ve laikliğin tanımlarını tam olarak hatırlarsak hemen anlayabiliriz.

Ne hakkın hükmüne rağmen halkın seçiminin geçerliği olacağı demokrasi, nede yönetimide kapsayan dinin emirlerine karşılık, yönetimi din dışı bırakan laiklik islamla bağdaşmaz.



Rivayetlerin delil olma kuvveti olmadığını düşündüğümden, rivayetlere göre konuşmasamda, sizin verdiğiniz rivayete de cevabımı vereyim.

Hz. Ömer'in kişisel görüşmeleri için, devletin, yani kamunun, yani halkın ekonomisini kullanmaması, Hz. Ömer'in hakka olan saygısını gösterir. Bunun, laik yada demokratlıkla ilgisi yoktur. Siz, bu ilgiyi nasıl kurabildiniz anlamak zordur.

Çünkü, hangi toplumda olursa olsun, kişisel eylemlerin maliyetine başkalarını ortak etmek, yada onlara ödetmek ahlaki değildir.

Hatta, bu dinsiz devletlerde bile suç konusunu oluşturur.


saygılarımla...
aorskaya

Cevabınızın kur'ansal bir dayanağı olmadığından ve içeriğinde ayet ile delil bulunmadığından üzülerek sizinle aynı görüşleri paylaşmadığımı söylemek durumundayım.

galipyetkin
26. August 2012, 03:20 PM
Sayın bartsimpson.

Şuraya bakar mısınız:http://www.hanifler.com/showthread.php?p=11391#post11391


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
26. August 2012, 11:55 PM
Sayın bartsimpson.

Şuraya bakar mısınız:http://www.hanifler.com/showthread.php?p=11391#post11391


Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Hocam verdiğiniz linkte 8. GÜN (ahiret/son gün) diye bir konu var "pyramid" kardeşin yazdığı. Benim sorduğum soru ile alakasını çözemedim.

Siz din ile ilgili bir yazı yazınca bende yukarıdaki soruyu sormuştum."Maliki yevmid dîn." ayetindeki din kelimesini de mi sizin söylediğiniz şekilde anlamalıyız?

galipyetkin
27. August 2012, 05:16 AM
Sayın bartsimpson.

Bu yazacaklarımı kapitalist bir kafa yapısıyla değil de kollektivist bir anlayışla değerlendirmeniz gerekecek. Çünkü Kapitalist ile kollektivist yaşantıya sahip olanların anlayış tarzları, yaşam ve değer ve değerlendirme kıstasları ayrı ayrıdır. Kur'an bize kapitalist bir anlayış impoze etmez. Bu nedenle de:

1- Uluhiyatta kıst. -Allah'a karşı adil davranış-
2- İnsanlar arası münasebetlerde kıst. -İnsanlar arası adalet-
3- Hayvanlar ve tabiata karşı kıst.

yönünde hareket impoze eder.

Biliyoruz ki iman insan ile Allah ilişkileridir.

Din ise borç ilişkisi olup insanlar ihtiyaç fazlasını Allah'a ve diğer insanlara aktarma yükümlülüğünde olup, Allah ihtiyaçtan münezzeh olduğundan, bu hakkında diğer insanlar lehine feragat etmiştir. İnsanlar tabiat ve hayvanlardan faydalanırken de ham faydalandıklarına ve onlardan elde ettiklerinden dolayı borçlarını öderken diğer insanlara karşı adil olmak mecburiyetindedir

İşte sorduğunuz sorudaki din bu borç ilişkisini, yevm-iş-faaliyet-çalışma bu borç ilişkisinin yerine getirilip getirilmediğini, malik de malum olup o ilişkiyi araştırıp, soruşturup gereğini - cennet veya cehennem- yerine getirme yetkinin sahibi Allah'ı tanımlar.

Evet sorduğunuz din o din.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

bartsimpson
28. August 2012, 12:19 AM
Sayın bartsimpson.

Bu yazacaklarımı kapitalist bir kafa yapısıyla değil de kollektivist bir anlayışla değerlendirmeniz gerekecek. Çünkü Kapitalist ile kollektivist yaşantıya sahip olanların anlayış tarzları, yaşam ve değer ve değerlendirme kıstasları ayrı ayrıdır. Kur'an bize kapitalist bir anlayış impoze etmez. Bu nedenle de:

1- Uluhiyatta kıst. -Allah'a karşı adil davranış-
2- İnsanlar arası münasebetlerde kıst. -İnsanlar arası adalet-
3- Hayvanlar ve tabiata karşı kıst.

yönünde hareket impoze eder.

Biliyoruz ki iman insan ile Allah ilişkileridir.

Din ise borç ilişkisi olup insanlar ihtiyaç fazlasını Allah'a ve diğer insanlara aktarma yükümlülüğünde olup, Allah ihtiyaçtan münezzeh olduğundan, bu hakkında diğer insanlar lehine feragat etmiştir. İnsanlar tabiat ve hayvanlardan faydalanırken de ham faydalandıklarına ve onlardan elde ettiklerinden dolayı borçlarını öderken diğer insanlara karşı adil olmak mecburiyetindedir

İşte sorduğunuz sorudaki din bu borç ilişkisini, yevm-iş-faaliyet-çalışma bu borç ilişkisinin yerine getirilip getirilmediğini, malik de malum olup o ilişkiyi araştırıp, soruşturup gereğini - cennet veya cehennem- yerine getirme yetkinin sahibi Allah'ı tanımlar.

Evet sorduğunuz din o din.

Saygılarımla.
Galip Yetkin.

Üstad gerçekten güzel anlatmışsınız

Şimdiye kadar din günü diye kıyamet gününü empoze edenlerin vay haline ki borçlarından haberi yok yada o gün karşılarına çıkacak faturadan...

seckin
7. November 2012, 09:12 AM
Hem devlet işlerine din diyeceksiniz, hemde din ile devlet işlerini ayıracaksınız.

Bir tezat yok mu?

kuman
15. March 2013, 02:49 AM
Bu münafık kokan yazılar gayet çirkin müslüman olduğunu söyleyen arkadaş.

Atatürk cennete girme ihtimali olması bile sizin canınızı sıkıyor değil mi? ya atatürk cennete girerse o zaman ne olur ?
ne olur biliyormusun sen giremezsin işte bu yüzden onun cennete girme ihtimali bile sizi çıldırtıyor.
Yav adam koca bir ülkeyi kurtarmış müslüman yöneticler ise o zamanlar ingiliz mi fransız mı amerikan mı bizidaha iyi korur diye konuşuyorlarmış.
Adam çıkmış ve sizin cumaa namazı kılmanız için uğraşmış.
Çocukların ne idi belirsiz olmaması için hayatında ki 35 senesini savaşa vermiş.
Trablusgarba gitmiş bir avuç subay orda savaşmış sonra Çanakkalede savaşmış Irakta savaşmış sonrada anadolu için savaşmış.
Biraz insaf biraz vicdan biraz sağduyu. Ama sizde bunlar olmaz çünkü
Atatürk cennete girme ihtimali varsa izin oraya girme ihtimaliniz yok olur dimi?

merdem
15. March 2013, 01:58 PM
Bu münafık kokan yazılar gayet çirkin müslüman olduğunu söyleyen arkadaş.

Atatürk cennete girme ihtimali olması bile sizin canınızı sıkıyor değil mi? ya atatürk cennete girerse o zaman ne olur ?
ne olur biliyormusun sen giremezsin işte bu yüzden onun cennete girme ihtimali bile sizi çıldırtıyor.
Yav adam koca bir ülkeyi kurtarmış müslüman yöneticler ise o zamanlar ingiliz mi fransız mı amerikan mı bizidaha iyi korur diye konuşuyorlarmış.
Adam çıkmış ve sizin cumaa namazı kılmanız için uğraşmış.
Çocukların ne idi belirsiz olmaması için hayatında ki 35 senesini savaşa vermiş.
Trablusgarba gitmiş bir avuç subay orda savaşmış sonra Çanakkalede savaşmış Irakta savaşmış sonrada anadolu için savaşmış.
Biraz insaf biraz vicdan biraz sağduyu. Ama sizde bunlar olmaz çünkü
Atatürk cennete girme ihtimali varsa izin oraya girme ihtimaliniz yok olur dimi?

Müslümanim diyen bir kardesimiz Kur'an dan Ayetlerle sunuyor paylasimlarini, nasil olur da münafik kokan satirlar dersiniz? Allah katinda bu ifadeniz ile kendinizi düsürdügünüz durumu bir düsünün önce.

Kimin cennetlik yada cehennemlik olacagi Allah'in hükmüne aittir. Hic bir kimse birinin avukatligini yaparak cennetlik yada cehennemliktir savunmasiyla tezler yürütemez.

kuman
15. March 2013, 04:04 PM
size göre ayet ve sure numarası verince mi Kurandan oluyor ? numara vermeden Kuranın genel mantığından gidince Kurandan olmuyor mu ?
Size göre benim yolum yanlış olabilir ancak ben konuşmalarımda Allah şu şekilde söylemiş diyebilirim ama bu sözüm bile ayetlerin bütünü ile ilişkilidir.
Tek tek ayetle konuşmak insanı yanıltabilir doğruya giden yolda ( bu lafımıda kötü niyetli kullanmayın sonra çaıklamak için yeniden yazmam gerekir gereksiz bir tartışma olur)

Kendisini müslüman olarak tanıtan kişi sizin gözünüzde %100 müslümanmıdır? size göre değil daha önce başka bir konuda söylemiştiniz.

Bahsettiği ayetlerin laiklik yada laikliği getiren Atatürkle ne alaksı var ?
ben çözemiyorum neden mi Çünkü ben önyargılı yaklaşmıyorum yaklaşmadığımdan dolayıda bahsedilen ayetlerle devletin laikliği benimsemiş olması arasında bağlantı göremiyorum.

1924 anayasasında hangi madde yada kanunlardaki hangi madde Kurana aykırı ?
Şimdi ki anayasa yada kanuna bakın hangisi Kuranın mantığına aykırı?

Şöyle göz gezdirdim yazıda şu çarptı gözüme
Baş örtüsü yasaka mış? Ne zaman yasaklanmış? TC devletinde laiklik ilkesi gereğince
Siyasi nedenlerle Türban denilen kapanma Yönetmelikle yasaklanmıştır. Ama başörtüsü asla yasaklanmamıştır.

GERÇEĞİ saptırma değilmi bu ? Kişileri kendi düşüncenize inandırmak gerçeği gizleme denmez mi buna ? Birde bunu üstüne Kuran ayetlerini KENDİ yada Topluluk adına kullanma değil mi bu ?

Buna Münafıklık denmez mi
Nesi yanlış oluyor ben hala anlamadım

Neyse.


''Kimin cennetlik yada cehennemlik olacagi Allah'in hükmüne aittir. Hic bir kimse birinin avukatligini yaparak cennetlik yada cehennemliktir savunmasiyla tezler yürütemez.''

Evet ilk olarak Bende cennetin ve cehennemin Allahın egemenliğinde olduğunu söylüyorum ve her kesin bu kabul etmesini söylüyorum ama çoğu müslüman insanlar bunu kabul edemiyorlar neden mi? Çünkü onların yaşam şekli diğerleri gibi değil.

Müslümanların büyük çoğunluğu diğerlerini cehennemlik ilan ediyorlar. ben ise Atatürk ü cennetlik bile ilan etmiyor Atatürk ün cennete gitme ihtimali olduğundan söz ediyorum ama Müslüman kardeşlerimiz buna bile tahammül gösteremiyorlar. İyi okuyun lütfen neresi avukatlık.

Doğru yol bir tane iki tane yok.

Hasan Akçay
17. April 2013, 10:25 AM
Bu bölümden ayrildim
çünkü
her birimiz yalnizca kendimizi dinleyip kendimizi duyuyoruz;
bunu gördüm.

Arkadas aklina takmis:

Islam Allah'in hükümleridir,
laiklik insanlarin hükümleri.

O yüzden
Islam ve laiklik
birlikte olmaz.

Seçmek zorundasin.

Ya Allah'in hükümleri
ya insanlarin hükümleri.

Iyi de... güzel kardesim,

Allah
insanlarin
dinden yasalar yapmasini
yasakliyor (Şûrâ 21):

Onlarin ortak kostuklari var da dinden yasalar mi yapiveriyor Allah'dan izinsiz?
Em lehüm şürekâü şeraû lehum min ed-dîni mâ lem ye'zeni bihî allah?

Dinden yasalar yapilmasina Allah izin vermiyor,
laik yasalar yapilmasina da sen izin vermiyorsun.

Devlet
yasasiz, yasa yapilmadan
nasil yönetilecek?

Nolur laiklige hayir diyen bi kardesimiz
bi de BUNU duysun, BUNU cevaplasin.

O zaman umutlanacagim; baska söyleyeceklerim var, onlari söyleyecegim.