PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : sıfır risk sıfır hata ile yola çıkanlar


müslümanlardan
4. August 2010, 07:20 PM
Kişisel ve toplumsal mücadelelerde zaman zaman durum değerlendirmeleri kaçınılmaz olur. Özellikle kriz ve kırılma dönemlerini izleyen günler bu anlamda çok önemlidir.

--------------------------------------------------------------------------------



Kişisel ve toplumsal mücadelelerde zaman zaman durum değerlendirmeleri kaçınılmaz olur. Özellikle kriz ve kırılma dönemlerini izleyen günler bu anlamda çok önemlidir. Yeniden çıkış ve sıçrama arayışları genelde sancılı ve sorunlu geçer. 28 Şubat post-modern darbe süreci ve sonrası yaşanan gelişmeler Türkiye’deki İslami mücadele açısından oldukça önem arz ediyor…

Şöyle ki; Müslümanların toplumsal analizleri, mücadele tahlilleri, gelecek tasavvurları, yer yer endişe verici boyutlara kaymaktadır… Tabii ki, genelleme yapmak doğru değildir ancak yaşamın akışına kendilerini terk edenlerin davaya bakışı, mücadele algısı farklı zeminlerde seyretmektedir… Kolaycı çözümler, kestirme formüller revaç bulmaktadır…

Bir taraftan özeleştiri furyası, diğer yandan proje enflasyonu yaşanırken beri yandan İslami mücadele pratikleri kan kaybediyor…

Evet, modern zamanlarda mücadele algısı boyut değiştiriyor, zemin kayması yaşanıyor, düşünsel dönüşüm hız kazanıyor…

Gittikçe dünyevileşen, modern hayata eklemlenen zihinler, İslam dâhil her şeyi seküler okumalara tabi tutuyorlar… Dünyevi sonuç ve somut başarıya odaklanan algı biçimi gaybi olanı, uhrevi olanı atlayabiliyor.

Artık herkes çok akıllı, çok tecrübeli, çok bilgili, çok tedbirli…

Ortak değer, doğru, ilke, kural, kriter, her şey tartışmaya açıldı… Ne zaman sonuçlanacağı bilinmeyen ve bir türlü bitmeyen tartışmalar…

Fantastik bir mücadele, farazi bir söylem gelişiyor…

Önce hedef küçültenler zamanla “hedefsiz”likte karar kılabiliyorlar.

İnsanlarımız sanki yaşamı yeni keşfettiler… Özellikle para ile yüzleştikçe, karşı cinsle senli benli, sistemle içli dışlı oldukça tanınmaz hale geliyorlar… Dünya rahatı vazgeçilmez oldu… Kendilerinden menkul nice kerametler konuşulur oldu…

Hasbilik, harbilik, kalbilik prim yapmayınca hesabilik, işbilirlik başını aldı gitti… Herkes gemisini kurtaran kaptan… Faydacı, fırsatçı, çıkarcı, hazcı, hazırcı, benceci, dünyacı, bireyci bir furya kabul görüyor…

Herkes çavuş, er kim? Belli değil…

Tecrübeler konuşuyor, kime lazım? Bilinmiyor…

Akıl veren çok, ihtiyaç duyan var mı? Belirsiz…

Şimdilerde büyükler hatıralarını yazmaya durdu, bu mirasın varisleri kim? Görünmüyorlar…

Dünyayı içselleştirenler mutlaka bir şekilde kendilerine bir teselli veya tevil bulabiliyorlar…

Dava bilincini, mücadele azmini henüz yitirmeyenlerin modern zamanlardaki handikaplarını ise şöyle sıralayabiliriz:

Sıfır risk…

Sıfır fire…

Sıfır maliyet…

Sıfır bedel…

Sıfır hata…

Yeni dönemlerde kendimize ördüğümüz yeni duvarlar… Buna geçmişi sorgularken, geleceği kilitlemek derler…

Bunlar insandan istenen insanüstü taleplerdir… İnsan gerçeğini görmemektir… Ya da sorumluluktan kaçmak için suyu yokuşa sürmektir…

Sıfır risk kurnazlığı, sıfır fire uyanıklığı, sıfır maliyet cinliği, sıfır bedel beleşçiliği, sıfır hata hesapçılığı içinde ham hayallere kurban gitmektedir…

Bol sıfırlı bir hayatla beklediğimiz kurtuluş gerçekleşecek mi? Aradığımız zafer gelecek mi? İstediğimiz özgürlük olacak mı? Bunlar için neyi göze aldık? Neleri gözden çıkardık?

Öncelikle ucuz cennet, külfetsiz nimet, zahmetsiz rahmet beklentilerinden sıyrılmak gerekiyor…

Allah içimizden direnenleri ve sabredenleri ortaya çıkarmak istiyor… Bu konuda Rabbimizin evrende cari olan yasaları belli… Bu bağlamda yukarıdaki başlıkları biraz açalım…

Sıfır risk… Hedefe yürürken mutlaka risk analizi yapmak durumundayız… Önlemleri almak zorundayız… Fakat sıfır riskle bir mücadelenin asla mümkün olmadığını da bilmek mecburiyetindeyiz… Sıfır riskle hangi engeller aşılabilir? Hangi zorlukların üstesinden gelinir? Zorbalara karşı nasıl caydırıcı olunabilir? Nemrud’un ateşine yürümeden Halil olamazsınız… Dönüş gemilerini yakmadan Endülüs’ü kuramazsınız…

Garantici, takiyyeci, teslimiyetçi algının yarınlarla ilgili ne bir iddiası, ne de ortaya koyabileceği bir iradesi olabilir…

Sıfır fire… Birlikte yola çıkacak kadroların ortak ruh, insicam ve intizamı oldukça önemlidir… Herkes aynı hedefe yürüyecek yol arkadaşını seçme hakkına sahiptir ama bu hiç fire olmayacak anlamına gelmez… Hz İsa (as) havarilerinden fire olmadı mı? Uhut’taki fireleri atlayabilir miyiz?

Dua edelim de firelerden biri biz olmayalım…

Bize düşen görev, firelerin çetelesini tutmak değil, kişisel hataların dosyasına bakmak değil, insanlarımızı önce tasnife, sonra da tasfiyeye tabi tutmadan, var olanlarla yol almaktır… Var olan potansiyelin harekete geçmesi gerekiyor… Kim, nasıl ikna edebilecekse… Bir zamanlar “insan”sızlık sorunu varken, şimdi var olan insan stokunun ataleti söz konusu…

Free takılanlardan fire daha çok…

Sıfır maliyet... Minimum maliyet, maksimum kazanç… Maliyetsiz bir mücadele anlayışı veya “maliyet başkasından birikim ve tecrübe benden” pazarlığı… Ekonomik bir bakış açısı ile hep kırpmaya, kısmaya, kendine doğru yontmaya çalışmak…

Zamanı, imkânı, elde var olanı bile esirgemek… Bu iş; kurnazlık, işbitiricilik, günü kurtarma işi değildir… Cesaret, feragat ve sebat işidir…

Sıfır bedel… Elbette iddiaları ve idealleri olanların ödemeleri gereken bedeller vardır… Çünkü sadece bedeli ödenen davalar yaşar… Bedel ödemekten kaçınanlar bedeni hazlarını ve huzurlarını kurtarsalar da bayağı bir yaşamın kıskacında hevalarına yenik düşmüşlerdir… Ağır bedeller ödeyenler yeryüzünde saygınlıklarını korudular…

Sıfır hata… Sıfır hata felsefesi bir mükemmeliyetçilik arayışıdır… Böyleleri ne kimseye yar olabilir, ne de ayak uydurabilirler… “Hata yapma lüksümüz yok” diyebilirsiniz ama kimse hatadan beri değildir… Çünkü biz masum değiliz… Önemli olan hatada ısrarcı olmamak… Islaha ve tevbeye açık olmaktır…

Elbette biz, kulluğun ve mücadelenin en güzeline talibiz… Ancak sonuçta beşeriz… Beniademiz… Düşeriz ve kalkarız… Kaldığımız yerden yola devam ederiz…

Geliniz tevbe ile günahlarımızı sıfırlayalım… Saflarımızı pekiştirelim… Sonuca değil sonsuza yönelelim… Sanırım o zaman sahih bir seferi sürdürebiliriz…

Sıfır hesaplamaları içinde kendini sınırlayan ve sıradanlaşanlardan olmayalım… Evet, ”sıfıra sıfır elde var sıfır” yanılgısına düşmeyelim…

Zerolar içinde za’y olan zavallı olmak ne kötü!

Olması gereken ise, güçlü bir pratik, kalıcı bir örneklik, muhkem bir gelenek, sağlam bir mektep, zengin bir miras ve güzel bir model bırakabilmek, yeni kuşaklara…



Ramazan Kayan