PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : MUHAMMED As’a izafe edilen sözde MUCİZELER (!)


kamer
1. August 2010, 11:41 AM
MUHAMMED As’a izafe edilen sözde MUCİZELER (!)

Aşağıdaki yazılar, Mir’ât-ı Kâinat kitabından alınmıştır. Bu kitapta, mucizelerin (!) çoğunun kaynakları da bildirilmiş ise de, biz bu kaynakları yazmadık. Mucizelerin çoğunu da kısaltarak yazdık.

1- Muhammed Aleyhisselâmın mucizelerinin en büyüğü Kur’ân-ı kerimdir.

2- Muhammed aleyhisselâmın meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, ayı ikiye ayırmasıdır.

3- Muhammed aleyhisselâm, bâzı gazâlarında, susuz kalındığı zaman, mübârek elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üç yüz, bazen bin beş yüz, Tebuk gazâsında ise yetmiş bin kimsenin hepsi ve hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübârek elini sudan çıkarınca akması durmuştur.

4- Bir gün amcası Abbas’ın evine gidip, onu ve evlâdını yanına oturtup üzerlerine ihrâmı ile örterek: “Ya Rabbî! Bu benim amcam ve babamın kardeşidir. Bunlar da benim ehl-i beytimdir. Şu örtümle onları örttüğüm gibi, sen de cehennem ateşinden kendilerini ört, koru!” buyurdu. Duvarlardan üç kere âmin sesi işitildi.

5- Bir gün kendisinden mucize isteyenlere karşı, uzaktaki bir ağacı çağırdı,. Ağaç, köklerini sürüyerek gelip selâm verip: “eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh.” dedi. Sonra, gidip yerine dikildi.

6- Hayber gazâsında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında: “Ya Rasülüllah! Beni yeme, ben zehirliyim.” sesi işitildi.

7- Bir gün, elinde put bulunan kimseye:” Put bana söylerse, iman eder misin?” dedi. Adam, “ben buna elli senedir ibâdet ediyorum. Bana hiçbir şey söylemedi. Sana nasıl söyler?” dedi. Muhammed As. : “Ey put ben kimim?” deyince, “Sen Allah’ın peygamberisin.” sesi işitildi. Putun sahibi, hemen imana geldi.

8- Medine’de, mescitte dikili bir hurma kütüğü vardı. Rasülüllah hutbe okurken, buna dayanırdı. Buna Hannâne denirdi. Minber yapılınca, Hannane’nin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün cemaât işittiler. Minberden inip, Hannâne’ye sarıldı. Sesi kesildi. “ Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı.” buyurdu.

9- Eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı sesi gibi, Allahü teâlayı tesbih ettikleri çok görülmüştür.

10- Bir kâfir gelip, senin peygamber olduğunu ben nereden bileyim? dedi. Rasülüllah, “Şu hurma ağacındaki salkımı çağırsam, oda gelse iman eder misin?” buyurdu. Kâfir, evet iman ederim, dedi. Rasülüllah hurma salkımını çağırdı, sıçrayarak geldi. Rasülüllah, “yerine git.” buyurdu. Ağaçtaki yerine çıkıp asıldı. Bunu gören kâfir iman etti

11- Mekke’de birkaç kurt bir sürüden koyun kapıp götürdüler. Çoban hücum edip, kurtardığında, kurtların birisi, Allahü teâlânın gönderdiği rızkımızı elimizden alırken, Allahü teâlâdan korkmadın mı? dedi. Çoban: “Çok şaşırdım, kurt konuşur mu?” deyince, kurt: “Bundan daha şaşılacak şeyi haber vereyim mi? Medine’de Allahü teâlânın peygamberi olan Muhammed as. mucizeler gösteriyor.” dedi. Çoban gelip bunu Rasülüllah’a anlattı ve Müslüman oldu.

12- Muhammed as. bir çayırda giderken, üç kere, “Ya Rasülallah!” sesini işitti. O tarafa bakıp, bağlı bir geyik gördü. Yanında bir adam uyuyordu. Geyiğe ne istediğini sordu. O da: “Bu avcı beni avladı. Karşıki tepede iki yavrum var. Beni salıver! Gidip, onları emzirip geleyim.” dedi. Rasül as. “Sözünü tutar mısın, gelir misin?” dedi. “ Allahü teâla için söz veriyorum, gelmezsem Allahü teâlânın azabı benim üzerime olsun.” dedi. Rasülüllah geyiği bıraktı. Biraz sonra geldi. Rasülüllah onu bağladı. Adam uyanıp: “Ya Rasülallah, bir emrin mi var? dedi. “Bu geyiği azat et!” buyurdu. Adam geyiğin ipini çözüp bıraktı. Geyik sevincinden iki ayağını yere vurup, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve enneke Rasülüllah” dedi ve gitti.

13- Bir gün bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat etmiş kızını diriltirsen, iman ederim, dedi. Mezarına gittiler. İsmini söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. “Dünyaya gelmek ister misin? buyurdu. “Ya Rasülallah, dünyaya gelmek istemem. Burada babamın evindekinden daha rahatım. Müslüman’ın âhreti, dünyasından daha iyi.” dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.

14- Cabir bin Abdullah bir koyun pişirdi. Rasülüllah ashâbı ile yediler. “Kemiklerini kırmayınız!” buyurdu. Kemikleri toplayıp, mübârek ellerini üstüne koyup duâ etti. Allahü teâlâ koyunu diriltti.

15- Rasülüllah’a büyüdüğü halde hiç konuşmayan bir çocuk getirdiler. “ben kimim?” diye sordu. Sen Rasülüllahsın diye cevap verdi. Ölünceye kadar konuştu.

16- Bir kimse yılan yumurtasına basarak iki gözü kör oldu. Rasülüllah’a getirdiler. Mübârek tükürüğünden gözlerine sürmekle görmeye başladı.Hatta seksen yaşında olduğu halde, iğneye iplik geçirirdi.

17- Muhammed bin Hatib diyor ki: Küçük idim. Üstüme kaynar su döküldü. Vücudum yandı. Babam beni Rasülüllah’a götürdü. Mübârek elleri ile tükürüğünü yanan yerlere sürdü ve duâ buyurdu. Hemen yanıklar iyi oldu.

18- Bir kadın, kel oğlunu getirdi. Rasülüllah, mübârek elleri ile başını sıvadı. Şifa buldu. Saçları uzamaya başladı.

19- Tirmizi ve Nesâî’nin Sünen kitaplarında diyor ki, iki gözü âma bir kimse gelip: “Ya Rasülellah Allahü teâlâya duâ et, gözlerim açılsın.” Dedi. “Kusursuz bir abdest al. Sonra Ya Rabbi, sana yalvarıyorum. Sevgili peygamberin Muhammed aleyhisselâmı araya koyarak,senden istiyorum. Ey çok sevdiğim Peygamberim Muhammed aleyhisselâm! Seni vesile ederek, Rabbime yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu yüce Peygamberi bana şefâatçi eyle! Onun hürmetine duâmı kabul et!” duâsını okumasını söyledi. Adam, abdest alıp duâ etti. Hemen gözleri açıldı.

20- Ebu Talip ile bir çölde gidiyordu. Ebu Tâlib, çok susadığını söyledi. Rasülüllah, hayvandan yere inip, “Susadın mı?” buyurdu ve mübârek ayaklarının ökçesini yere vurdu. Su fışkırdı. “Amcam, bu sudan iç!” buyurdu.

21- Hudeybiye Gazâsında susuz bir kuyunun yanına kondular. Asker susuzluktan şikâyet etti. Bir kova su istedi, içinden abdest alıp tükürdü.Bunu kuyuya döktürdü. Bir ok alıp kuyuya attı. Kuyunun ağzına kadar su ile dolduğunu gördüler.

22- Bir gazâda, asker susuzluktan şikâyet etti. Rasülüllah, iki askeri su aramaya gönderdi. İki kırba dolusu su ile deve üstünde bir kadını gördüler, getirdiler. Rasülüllah, kadından bir miktar su istedi. Bir kap içine döktürdü. Bütün asker gelip sıra ile kaplarını, tulumlarını doldurdular. Kadına bir miktar hurma verip su tulumlarını da doldurdular. “Senin suyundan eksiltmedik. Bize suyu Allahü teâlâ verdi.” buyurdu.

23- Medine’de minberde hutbe okurken, bir kimse: “ Ya Rasülellah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız, tarlalarımız helâk oluyor. İmdadımıza yetiş!” dedi. Ellerini kaldırıp, duâ eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübârek ellerini yüzüne sürmeden, bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine minberde okurken, o kimse: “Ya Rasülellah! Yağmurdan helak olacağız!” deyince, Rasülüllah tebessüm etti ve “Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsân eyle!” buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.

24- Câbir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Rasülüllah’a haber verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. “alacaklılarını çağır, gelsinler!” buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.

25- Bir kadın hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek: “Ya Rasülellah, hediyemi niçin kabul etmediniz? Acaba günahım nedir?” dedi. “Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir.” dedi. Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu, Rasülüllah’a haber verdiler. “Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi.” buyurdu.

26- Ebu Hüreyre diyor ki: Rasülüllah’a birkaç hurma getirdim. Bunlara bereket verilmesi için duâ etmesini söyledim. Bereketli olmaları için duâ buyurdu ve “Bunları al, kabına koy. Ondan almak istediğin zaman elinle içinden al, onları boşaltıp saçma!” buyurdu. Hurmaların bulunduğu çantamı gece gündüz yanımdan ayırmayıp Osman zamanına kadar hep yedim. Yanımdakilere de yedirdim ve avuç dolusu sadakalar verdim. Osman şehit olduğu gün çantam kayboldu.

27- Rasülüllah, Süleyman (AS.) gibi bütün hayvanların dilinden anlardı. Gelecek sahibinden veya başkalarından şikâyet eden hayvanlar çok görüldü. Rasülüllah bunu Ashâbı kirama haber verdi. Huneyn Gazâsında, binmiş olduğu “Düldül” ismindeki ak katıra, “Yere çök!” dedi. Düldül, hemen çökünce, yerden bir avuç kum alıp, kâfirlerin üzerine saçtı.

28- Rasülüllah’ın gaipten haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır.

Birinci kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalpli düşmanlarının imana gelmelerine sebep olmuştur.

İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.

Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve âhrette olacak şeyleri bildirmesidir. Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan bir kaçı aşağıda bildirilmiştir.

(İslâm’a davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından dolayı, ashâbı kiramın bir kısmı Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Rasülüllah Mekke-i Mükerreme’de kalan ashâbı kiramla beraber, üç sene her türlü görüşme, alış veriş yapma, Müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama gibi bütün içtimâî muamelelerden men olundular.

Kureyş müşrikleri, bu karar ve ittifaklarını bildiren bir ahitnâme yazarak, Ka’be-i muazzamaya asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ, Arza denilen bir çeşit kurdu (ağaç kurdu) o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan “ Bismikellahümme” ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtçuk yedi, bitirdi. Allahü teâla bu hâli Cibril-i emin vasıtasıyla Peygamberimize bildirdi. Peygamberimiz de bu hâli amcası Ebu Talib’e anlattı.

Ertesi gün Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine gelerek: “Muhammed’in Rabbi O’na şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru ise, bu hâli kaldırıp eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile görüşmelerine mâni olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de O’nu artık himâye etmeyeceğim.” dedi.

Kureyş’in ileri gelenleri, bu teklifi kabul ettiler. Herkes toplanarak Ka’be’ye geldiler. Ahitnâmeyi Ka’be’den indirerek açtılar ve Rasülüllah’ın buyurduğu gibi “Bismikellahümme” ibaresinden başka, bütün yazılanların silinmiş olduğunu gördüler.)

Acem padişahı Hüsrev’den Medine’ye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, “Bu gece, Kisra’nızı kendi oğlu öldürdü.” buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi.

29- Bir gün, zevcesi Hafsa’ya ,”Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır.” Buyurdu. Bu sözle Ebu Bekir’in ve Hafsa’nın babası Ömer’in halife olacaklarını müjdeledi.

30- Ebu Hüreyre’yi Medine’de zekat olarak gelmiş olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken yakaladı. Seni Rasülüllah’a götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum çocuğum çoktur, diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Rasülüllah Ebu Hüreyre’yi çağırıp, “Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?” dedi. Ebu Hüreyre anlatınca, “Seni aldatmış. Yine gelecektir.” buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca, yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, Âyetel kürsi’yi okursan Allahü teâla seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz, dedi ve gitti.

Ertesi gün, Rasülüllah, Ebu Hüreyre’ye tekrar sorup cevap alınca: “Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?” dedi. Hayır bilmiyorum deyince, “O kimse şeytan idi.” buyurdu.

31-Rum imparatorunun orduları ile harp için Mûte denilen yere asker gönderdikte, sahâbeden dört emîrin arka arkaya şehît olduklarını, kendisi, Medine’de minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile görerek yanındakilere haber verdi.

32-Muaz bin Cebel’i vâli olarak Yemen’e gönderirken, Medine’nin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. “Seninle kıyamete kadar artık buluşamayız.” dedi. Muaz Yemende iken Rasülüllah Medine’de vefât etti.

33- Vefat ederken, kızı Fâtıma’ya, “Akrabam arasında bana evvelâ kavuşan sen olacaksın.” dedi. Altı ay sonra Fâtıma vefât etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefât etmedi.

34-Kays bin Şemmas’a “Güzel olarak yaşarsın ve şehît olarak ölürsün.” buyurdu. Ebu Bekir halife iken Yemame’de Müseylemet-ül- Kezzab ile yapılan muharebede şehît oldu.

35- Acem padişahı Kisra’nın ve Rum padişahı Kayser’in memleketlerinin Müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda dağıtılacağını müjdeledi.

36-Ümmetinden çok kimselerin denizden gazâya gideceklerini ve sahâbeden olan Ümmü Hirâm’ın o gazâda bulunacağını haber verdi. Osman halife iken Müslümanlar, gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da berâber idi. Orada şehît oldu.

37-Rasülüllah bir gün yüksek bir yerde oturuyordu. Yanındakilere dönerek: “Benim gördüğümü siz de görüyor musunuz? Yemin ederim ki, evlerinizin arasında, sokaklarda meydana gelecek fitneleri görüyorum.” buyurdu. Osman’ın şehît edildiği günlerde ve sonra Yezit zamanında, Medine’de büyük fitneler meydana geldi. Sokaklarda çok kimselerin kanı döküldü.

38-Bir gün kendi zevcelerinden birinin halifeye karşı isyan edeceğini haber verdi. Âişe bu söze gülünce: “Ya Humeyra! Bu sözümü unutma! Bu kadın sen olmayasın.” buyurdu. Sonra, Ali’ye dönüp. “Bunun işi senin eline düşerse, kendisine yumuşak davran!” dedi. Otuz sene sonra, Âişe, Ali ile harp etti ve ona esir düştü. Ali, O’nu ikram ve ihtiram ile Basra’dan Medine’ye gönderdi.

39- Muâviye, “Bir gün ümmetimin üzerine hâkim olursan iyilik yapanlara mükafat et! Kötülük edenleri de affeyle!” buyurdu. Muâviye, Osman zamanında Şam’da yirmi sene vâlilik, sonra yirmi sene de halifelik yaptı.

40-Bir gün, “Muâviye hiç mağlup olmaz.” buyurdu. Ali, Sıffîn muharebesinde, bu hadisi işitince, eğer önceden işitseydim, Muâviye ile harp etmezdim dedi.

41-Sa’d bin Muaz, Uhud gazâsında yaralandı. Bir zaman sonra vefat etti. Namazında yetmiş bin meleğin bulunduğunu Rasülüllah haber verdi. Kabri kazılırken, her tarafa misk kokusu yayıldı.

42-Kızı Fâtıma’nın oğlu Hasan için: “Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, Müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır.” buyurdu. Büyük bir ordu ile Muâviye’ye karşı harp edeceği zaman, fitneyi önlemek, Müslümanların kanının dökülmemesi için hakkı olan halifeliği Muâviye’ye teslim etti.

43-Abdullah bin Zübeyr, Rasülüllah’ın hacâmat edilirken çıkan kanını içti. Bunu görünce: “İnsanlardan senin başına neler gelecek biliyor musun? Senden de insanlara çok şey gelecek. Cehennem ateşi seni yakmaz.” Buyurdu. Abdullah bin Zübeyr Mekke’de halifeliğini ilan edince, Abdülmelik bin Mervân, Şam’dan Haccâc’ı büyük bir ordu ile Mekke’ye gönderdi. Abdullah’ı yakalayıp öldürdüler.

44- Abdullah ibni Abbas’ın annesine bakıp: “Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir.” dedi. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezân ve Kâmet okuyup, mübârek tükürüğünden ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin kucağına verdi. “Halifelerin babasını al, götür!” dedi. Abbas bunu işitti ve gelip sorduğunda: “Evet, böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffâh, Mehdi ve İsâ aleyhisselâmla namaz kılan bir kimse bulunacaktır.” dedi. Abbasiye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbâs’ın soyundan oldu.

45-Bir gün, “Ümmetim arasında, râfızî denilen çok kimseler meydana gelecektir. Bunlar, İslâm dininden ayrılacaklardır.” buyurdu.

46-Ashâbından çok kimseye hayır duâlar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.

47- Rasülüllah’ın cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye ‘Aşere-i mübeşşere’ denir. Bunlardan Sa’d bin ebi Vakkas’a Uhud gazâsında: “ Ya Rabbi! Bunun oklarını hedeflerine ulaştır ve duâlarını kabul eyle!” dedi. Bundan sonra Sa’d’ın her duâsı kabul oldu. Ve her attığı ok düşmana isâbet etti.

48-Amcasının oğlu Abdullah bin Abbas’ın alnına mübârek ellerini koyup: “Ya Rabbi! Bunu dinde derin ve âlim yap, hikmet sahibi eyle! Kur’ân’ı kerimin bilgilerini kendisine ihsan eyle!” buyurdu. Bundan sonra, bütün ilimlerde ve bil hasa tefsir,hadis ve fıkıh bilgilerinde zamanının bir tanesi oldu. Sahâbe ve tâbiîn her şeyi bundan öğrenirlerdi. “Tercüman-ül Kur’ân, Bahr-ül-ilm, ve Reîs-ül müfessirîn” isimleriyle meşhur oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.

49-Hizmetçilerinden Enes bin Mâlik’e: “Ya Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle. Günahlarını affeyle!” duâsını yaptı. Zaman geçtikçe malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyade çocuğu oldu. Yüz on sene yaşadı.. ömrünün sonunda . “ Ya Rabbî! Habibinin benim için yaptığı duâlardan üçünü kabul ettin, ihsan ettin! Dördüncüsü olan günahların affedilmesi acabâ nasıl olacak!” deyince . “Dördüncüsünü de kabul ettim. Hatırını hoş tut!” sesini işitti.

50-Mâlik bin Rebia’ya “Evlâdın bereketli olsun! diyerek duâ buyurdu. Seksen oğlu oldu.

51-Nâbiga ismindeki meşhur şâir, şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan, “ allahü teâlâ dişlerini dökmesin!” duâsını söyledi. Nâbiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.

52- Urve bin Cu’d için: “Ya Rabbi! Bunun ticaretine bereket ver!” buyurdu. Urve diyor ki, bundan sonra yaptığım ticaretlerin hepsi kârlı oldu. Hiç zarar etmedim.

53-Kendi kızı Fâtıma, bir gün yanına geldi. Açlıktan benzi sararmıştı. Elini onun göğsüne koyup: “Ey açları doyuran Rabbim! Muhammed’in kızı Fâtıma’yı aç bırakma!” buyurdu. Fâtıma’nın yüzü hemen kanlandı, canlandı. Ölünceye kadar hiç açlık duymadı.

54- Aşere-i mübeşşereden Abdürrahman bin Avf’a bereket ile duâ etti. Malı o kadar çoğaldı ki, dillerde destân oldu.

55- “Her peygamberin duâsı kabul olur. Her peygamber, ümmeti için dünyada dua etti. Ben ise, kıyamet günü ümmetime şefâat izni verilmesi için duâ ediyorum. İnşaallah duâm kabul olacak. Müşrik olmayanların hepsine şefâat edeceğim.” buyurdu.

56- Mekke’de bâzı köylere gidip iman etmeleri için çok uğraştı. Kabul etmediler. Yusuf Peygamber zamanında Mısır’da görülen kıtlık gibi sıkıntı çekmeleri için duâ etti. O sene oralarda öyle kıtlık oldu ki, leş yediler.

57- Amcası Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Rasülüllah’ın damadı olduğu halde, Rasülüllah’a iman etmedi ve O serveri çok üzdü. Mübârek kızı Ümmü Gülsüm Hatunu boşadı. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp: “Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini Mûsâllat et!” buyurdu. Uteybe, Şam’a ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı. Sıra Uteybe’ye gelince, kaptı parçaladı.

58-Bir kimse, sol eliyle yemek yiyordu. “sağ elinle ye!” buyurdu. Sağ kolum hareket etmiyor, diyerek yalan söyledi. “Sağ elin artık hareket etmesin!” buyurdu. Ölünceye kadar sağ elini ağzına götüremez oldu.

59- Acem Padişahı Husrev Perviz’e iman etmesi için mektup gönderdi. Ancak Husrev, mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehît eyledi. Rasülüllah bunu işitince, çok üzüldü ve “Ya Rabbî! Benim mektubumu parçaladığı gibi, onun mülkünü parçala!” buyurdu. Rasülüllah hayatta iken Husrev’i oğlu Şireveyh hançerle parçaladı. Ömer halife iken, Acem memleketinin tamamını Müslümanlar fethedip, Husrev’in nesli de mülkü de kalmadı.

60-Rasülüllah, çarşıda emr-i mâruf ve nehy-i münker ederken, nasihat verirken, Mervan’ın babası olan Hakem bin Âs ismindeki alçak, Rasülüllah’ın arkasından gelerek, gözlerini açıp kapar ve yüzünü buruşturur, böylece alay ederdi. Rasülüllah, arkaya dönüp, onun bu çirkin hâlini görünce: “Kendini gösterdiğin şekilde kal!” buyurdu. Ölünceye kadar, yüzü gözü oynak kaldı.

61-Allahü teâlâ habibini belalardan korurdu. Ebu Cehl, Rasülüllah’ın en büyük düşmanı idi. Büyük bir taşı başına vurmak için kaldırdıkta, Rasülüllah’ın iki omzunda birer yılan görerek taş elinden düştü ve kaçtı.

62-Ka’be-i Muazzama yanında namaz kılarken, yine alçak Ebu Cehl, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde: “ Muhammed ile aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Bir çok kimse beni bekliyorlardı. Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı.” Bunu Müslümanlar işitip Rasülüllah’a sorduklarında: “ Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı.” buyurdu.

63-Hicretin üçüncü senesinde, Rasüllüllah Katfân gazâsında, bir ağaç dibinde yalnız yatarken, Da’sur isminde bir pehlivan kâfir, elinde kılıçla gelip. “Seni benden kim kurtarır?” dedi. Rasülüllah: Allah kurtarır.” Dedikte, Cebrail ismindeki melek, insan şeklinde görünüp, kâfirin göğsüne vurdu. Yıkılıp kılıç elinden düştü. Rasülüllah, kılıcı eline alıp: “seni benden kim kurtarır?” dedi. “beni kurtaracak senden daha hayırlı kimse yoktur.” diye yalvardı. Af buyurup, serbest bıraktı. İmana gelip, çok kimselerin de imana gelmesine sebep oldu.

64- Hicretin dördüncü senesinde, Beni Nadir’de Rasülüllah, Yahudilerin kale duvarları altında Ashâbı ile konuşurken, bir Yahudî büyük bir değirmen taşını yukarıdan atmak istedi. Taşa elini uzatınca, iki eli çolak oldu.

65-Hicretin dokuzuncu senesinde uzaklardan akın akın gelip iman ediyorlardı. Âmir ile Erbed isminde iki kâfir, gelenler arasına katıldı. Âmir Rasülüllaha imana geldiklerini söylerken Erbed, arkaya geçip kılıcını kınından çıkarmak istedi. Eli tutmaz oldu. Âmir, karşıdan ne duruyorsun? diye işaret edince, Rasülüllah: “Allahü teâlâ, ikinizin zararından beni korudu.” buyurdu. Oradan ayrıldıklarında, Âmir, Erbed’e: “Niçin sözünde durmadın?” dedi. O da“Kaç kere kılıcı çekmek istedim. Hep seni ikimizin arasında gördüm.” dedi. Birkaç gün sonra hava açıkken ansızın bulutlar kapladı. Erbed’e yıldırım düşerek devesi ile birlikte öldü.

66- Rasülüllah bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip, ikincisine elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı. Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.

67-Rasülüllah gazâlarda ve çöllerde, kendini muhafaza için ashâbdan bekçiler ayırmıştı. Mâide suresindeki: “Allah seni insanların zararından korur.” Meâlindeki 67. âyeti kerime gelince, bundan vazgeçti. Düşmanlar arasında yalnız dolaşır, yalnız yatar, hiç korkmazdı.

68- Enes bin Mâlik’te, Rasülüllah’ın bir mendili vardı. Bununla mübârek yüzünü silmişti. Enes, bununla yüzünü siler, kirlendiği zaman, ateşe bırakırdı. Kirler yanıp, mendil yanmaz, tertemiz olurdu.

69- Bir kuyunun suyunu kova içinden içip kalanını kuyuya döktüler. Kuyudan her zaman misk kokusu çıkardı.

70- Utbe bin Firkad’in bedeninde kurdeşen denilen hastalık çıktı. Rasülüllah, onu soyup ve kendi mübârek ellerine tükürüp, elleriyle gövdesini sıvadı. Hasta şifa buldu. Bedeni, misk gibi kokardı. Bu hal uzun zaman devam etti.

71-Selmân-ı Fârisî, hak din aramak için, İran’dan çıkıp çeşitli memleketleri dolaşmaya başladı. Benî Kelb kabilesinden bir kervan ile Arabistan’a gelirken Vâdi-ül Kurâ denilen mevkide hainlik edip bir Yahudi’ye köle diye sattılar. Bu da akrabası, Medineli bir Yahudi’ye köle olarak sattı. Hicrette Rasülüllah’ın Medine’ye teşriflerini işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi Nasrânî âlimdi. En son rehberi büyük bir âlimin tavsiyesi ile, âhir zaman peygamberine iman etmek için Arabistan’a gelmişti. O âlim, Rasülüllah’ın vasıflarını öğretmiş, O’nun hediye kabul edip sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selman’a bildirmişti.

Selman-ı Farisî, Rasülüllah’a sadakadır diyerek hurma getirdi. Rasülüllah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmi beş kadar hurma getirdi. Rasülüllah ondan yedi. Bütün Ashâb-ı kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Rasülüllah’ın bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti görmek arzu etti. Rasülüllah, bunu anlayıp mübârek gömleğini sıyırarak mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana geldi.

Birkaç sene sonra 300 hurma ağacı ile bin altı yüz dirhem altın ödemek şartı ile âzât edilmesine söz kesildi. Rasülüllah bunu işitti. Mübârek elleri ile iki yüz doksan dokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye başladı. Birini Ömer dikmişti. Bu ağaç meyve vermedi. Rasülüllah, bunu çıkarıp mübârek elleri ile tekrar dikti. Bu da hemen meyve verdi.

Bir gazâda, ganimet alınan, yumurta kadar altını Selmân’a verdiler. Rasülüllah’a gelip bu gâyet azdır, bin altı yüz gram çekmez dedi. Mübarek ellerine alıp tekrar Selmân’a verdi. Bunu sahibine götür dedi. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da Selmân’a kaldı.

72- Rasülüllah, namaz kılarken şeytan gelip namazını bozmak istedikte, mübârek elleri ile yakaladı. Bir daha gelip namazı bozdurmayacağına dair ondan söz alıp serbest bıraktı.

73- Medine’de münafıkların reîsi olan Abdullah bin Übey bin Selül, öleceğine yakın Rasülüllah’ı çağırdı Arkanızdaki gömleği bana kefen yapınız, diye yalvardı. Her istenileni vermek âdeti olduğu için, gömleğini ihsan eyledi. Cenaze namazını dahi kıldı. Medine’de bulunan bin münafık, Rasülüllah’ın bu ihsanına hayran kalıp, hepsi imana geldiler.

74-Kureyş kâfirlerinden Velîd bin Muğire , Âs bin Vâil, Hâris bin Kays, Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalb, Rasülüllah’a cefa ve eziyet etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrâil gelip, “Seninle alay edenlere cezâlarını veririz ...” meâlindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velid’in ayağına, ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına, beşincisinin gözlerine işaret etti. Velid’in ayağına bir ok battı. Çok kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi. Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. Âs’ın ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Haris’in burnundan devamlı kan geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup, diğer Esved de, âmâ olup, hepsi helak oldular.

75- Devs kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekke’de imana gelmişti. Kavmini imana davet için Rasülüllah’tan bir alâmet istedi. “Ya Rabbî! Buna bir âyet ihsan eyle.” buyurdu. Tufeyl kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nûr parladı. Tufeyl, Ya Rabbî! Bu alâmeti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu yüzümde görenlerden bâzısı, kendi dinlerinden çıktığım için cezalandırıldığımı zannederler, dedi. Duâsı kabul olup nûr yüzünden gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler zamanla imana geldiler.

76- Medine’de Beni Neccâr kabilesinden hüsn-ü cemal sahibi bir kadın vardı. Bir cinni buna âşık olup, dâima gelirdi. Rasülüllah Medine’ye geldikten sonra, bir gün bu cinnî, kadının evinin önündeki duvarda otururken, kadın onu tanıdı. “Niçin bana gelmez oldun?” dedi. Cin, Allahü teâlânın peygamberi zinayı ve bütün haramları yasak etti, dedi.

77-Bi’r-i Mâûne denilen muharebede kâfirler verdikleri sözü bozarak yetmiş sahâbeyi şehît ettiler.Bunlar arasında Ebu Bekir’in kölesi iken âzât ettiği ve ilk iman edenlerden Âmir bin Füheyre’yi süngülediklerinde, kâfirlerin gözü önünde, melekler onu göğe kaldırdılar. Bunu Rasülüllah’a haber verdiklerinde. “Onu cennet melekleri defnettiler ve ruhu cennete çıkarıldı.” buyurdu.

78-Sahâbeden Hubeyb bin Adiy’yi kâfirler yakalayıp Mekke’ye götürdüler, idam ettiler. Kâfirler görsün de sevinsinler diye sehpadan indirmediler.. Kırk gün sehpada kaldı. Bedeni çürüyüp, kokmadı. Hep taze kan aktı.Rasülüllah, bunu haber alıp onun cesedini getirmek üzere, Zübeyr bin Avvam ve Mikdâd bin Esved’i gönderip gece ağaçtan aldılar. Medine’ye getirirken, arkalarından yetmiş atlı yetiştiler. Bu iki Müslüman, kendilerini korumak için Hubeyb’i yere bıraktılar. Yer yarılıp Hubeyb kayboldu. Kâfirler bu hali görüp döndüler, gittiler.

79-Hicretin yedinci senesinde Rasülüllah, Habeş Padişâhı Necâşi’ye ve Rum imparatoru Herakliyus’e ve Acem padişâhı Husrev’e ve Bizans’ın Mısır’daki vâlisi Mukavkas’a ve Şam’daki vâlisi Hâris’e ve Umman sultânı Semâme’ye mektuplar göndererek, hepsini imana dâvet etti. Mektupları götüren elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o dilleri söylemeye başladılar.

80-Sahâbenin büyüklerinden Zeyd bin Hârise uzak bir yere gidiyordu. Kira ile tuttuğu katırcısı, tenha bir yerde bunu öldürmek istedi. İzin isteyip iki rekat namaz kıldı. Sonra üç kere “ Ya Erhamerrahimin” dedi. Her birini söylerken “ Onu öldürme!” sesi geldi. Dışarıda adam var sanarak, katırcı dışarı çıkıp içeri girdi. Üçüncüsünde, elinde kılıç bulunan bir süvari içeri girip katırcıyı öldürdü. Sonra Zeyd’e dönerek: “ Sen Ya Erhamerrahimin” duâsına başlarken, ben yedinci gökte idim. İkincisini söylerken birinci göğe yetişti. Üçüncüsünde yanınıza geldim, dedi. Bunun melek olduğunu anladı.

81- Rasülüllah’ın zevcelerinden Ümmü Seleme’nin âzât ettiği Sefine ismindeki sahabe, Rasülüllahın hizmetinden hiç ayrılmazdı. Rumlara karşı yapılan gazâda askerden ayrılıp kâfirlere esir düştü. Kaçıp gelirken karşısına korkunç bir aslan çıktı. Ben Rasülüllah’ın hizmetçisiyim deyip başından geçenleri aslana anlattı. Aslan buna yüzünü gözünü sürüp yanında yürüdü. Düşmanlardan bir zarar gelmesin diye yanından ayrılmadı.İslâm askeri görülünce dönüp gitti.

82- Cehcâhi Gaffari isminde birisi halife Osman’a isyan etti. Rasülüllah’ın her zaman elinde taşıdığı âsâyı dizi ile kırdı. Bir sene sonra dizinde şir pençe hastalığı hâsıl olarak ölümüne sebep oldu.

83- Muâviye Şam’dan hacca gelip, Rasülüllah’ın Medine’deki minberi şerifini bereketlendirmek için Şam’a götürmek istedi. Minberi yerinden oynattıklarında, güneş tutuldu. Her taraf kararıp, yıldızlar göründü. Bu arzusundan vazgeçti.

84-Uhud Gazâsında Ebu Katâde’nin bir gözü çıkıp yanağı üzerine düştü. Rasülüllah’a getirdiler. Mübârek eli ile gözünü yerine koyup, “Ya Rabbi! Gözünü güzel eyle!” dedi. Bu gözü diğerinden güzel oldu. Ondan daha kuvvetli görürdü. Ebu Katâde’nin torunlarından biri halife Ömer bin Abdülaziz’in yanına gelmişti. “Sen kimsin?” dedi. Bir beyit okuyarak, Rasülüllah’ın mübârek eli ile gözünü yerine koymuş olduğu zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halife bu beyitleri işitince, kendisine ziyâde ikramda ve ihsanda bulundu.

85- Iyas bin Seleme diyor ki: Hayber Gazâsında, Rasülüllah beni gönderip Ali’yi istedi. Ali’nin gözleri ağrıyordu. Elinden tutup, güçlükle getirdim. Mübârek parmaklarına tükürüp Ali’nin gözlerine sürdü. Sancağı eline verip Hayber kapısında dövüşmeye gönderdi. Çok zamandır açılamayan kapıyı Ali yerinden söktü ve Ashâb-ı kiram kaleye girdi.

Görülüyor ki peygamberler yarıştırılıyor. Futbol fanatikleri gibi: “En büyük takım benim takım, en büyük peygamber benim peygamberim!”

Peygamberimize yukarıda saydıklarımızın dışında daha binlerce mucize (!) uyarladılar. Hepsi de ifrat ölçülerindedir. Ciltlerce kitap yazdılar, roman gibi hayal ürünlerini ortaya koydular. Bunlardan, kayda değerlerinin bir listesini veriyoruz. İlgilenenler bakabilirler.

* Huccetüllahi alel âlemin/ İsmâil ibn Yûsuf Nebhânî
* Delâil-ün Nübüvvet /Hâfız Ebu Bekr el-Beyhâkî
* Delâil-ün Nübüvvet /Hâfız Ebu Nuaym el Asbhânî
* A’lâm-ün Nübüvvet /İmam Ebu-l hasan el Mâverdî
* El vefa Fi fadâil-i Mustafâ/ Ebul Ferec İbn el Cevzî
* Şeref-ül Mustafâ / Ebu Sa’d en Nisâburî
* Eş Şifâ /imam el Kâdı İyâd
* El Mevâhib-ü Ledünniye /İmam el Kastalânî
* Es-Siyret-ün Nebeviyye / Seyyid Ahmed Dahlân

Yukarıda Rasülüllah’a vahyedilen Kitap’ın ayet (alâmet; gösterge) olarak yeteceği belirtilmesine rağmen maalesef bu uydurmalar yapılmıştır. Kur’ân alamet; göstergelerin EN BÜYÜĞÜ olmasına rağmen bunu kavrayamayan güdük akıllılar, mucize (!) uydurarak, hatta ifrat boyutunda, İLAHİ SIFATLARI Rasülüllah’a yakıştırarak sapıklığa düşmüşlerdir.

Kur’ânı kerim, EDEBÎ SANATLAR, İÇERDİĞİ KONULAR, YENİ YENİ ANLAYABİLDİĞİMİZ FİZİK, KİMYA, BİYOLOJİ ve ASTRONOMİ konusunda verdiği bilgiler yönüyle başlı başına birer alamet; göstergedir. Bu nedenle sürekli insanlığa ‘SİZDE ONUN BİR MİSLİNİ, BİR SURESİNİ, BİR ÂYETİNİ GETİRMEYE ÇALIŞSANIZ DA GETİREMEZSİNİZ’ diye meydan okumaktadır. Bu meydan okuyuşları, Bakara;23, İsra 88, Yunus 54, Hud 13, Tur 33,34’te görebiliriz.

Bu meydan okuyuş on beş asırdır devam etmekte ve kıyamete kadar da devam edecektir. Kur’ânı kerim, ilk inişinden bu güne kadar ve gelecekte de trilyonlarca insanı etkileyecek özelliğiyle ayetlerin (alâmetlerin; göstergelerin) EN BÜYÜĞÜDÜR.

Kaynak: İşte Kur'an (http://www.tebyinulkuran.com/index.php?page=mucize-mucizeler#SozdeMucizelerMuhammed) (Hakkı YILMAZ)

hiiic
1. August 2010, 03:24 PM
Bunlardan bir kısmını bir zamanlar bana kuranda böyle böyle yazıyor diye anlatmışlardı :)
Kuranda yazmadıkları gibi kendileri zaten uydurma rivayetler, bende bazen deneme amacıyla şu surenin şu ayetinden bak Allah şöyle demiş dediğimde herkez inanıyor... Muhahah vayy beee diyorlar ama yeterki istedikleri gibi, nefislerinin hoşuna giden bişi olsun, çok ter olunca gidip bakıyolar gerçek mi diye ama geneli inanıyor.

Çalışma için teşekkürler

hiiic
1. August 2010, 03:50 PM
Görülüyor ki peygamberler yarıştırılıyor. Futbol fanatikleri gibi: “En büyük takım benim takım, en büyük peygamber benim peygamberim!”

Peygamberimize yukarıda saydıklarımızın dışında daha binlerce mucize (!) uyarladılar. Hepsi de ifrat ölçülerindedir. Ciltlerce kitap yazdılar, roman gibi hayal ürünlerini ortaya koydular. Bunlardan, kayda değerlerinin bir listesini veriyoruz. İlgilenenler bakabilirler.


Yukarıda Rasülüllah’a vahyedilen Kitap’ın ayet (alâmet; gösterge) olarak yeteceği belirtilmesine rağmen maalesef bu uydurmalar yapılmıştır. Kur’ân alamet; göstergelerin EN BÜYÜĞÜ olmasına rağmen bunu kavrayamayan güdük akıllılar, mucize (!) uydurarak, hatta ifrat boyutunda, İLAHİ SIFATLARI Rasülüllah’a yakıştırarak sapıklığa düşmüşlerdir.

Bu yorum da harika olmuş, :) Bittim burda hahaha çok güzel...
Allahın bazılarını duvara yaslanmış keresteye yada uluk uluk bakıp soluyan köpeğe benzetmesi üzerine kamer kardeşim bu yorumun bana Allahın sözlü edebiyatından kopya çektiğin düşüncesine götürüyor :) Eline sağlık.

hakikat_yolcusu
17. September 2012, 01:56 PM
güzel çalışma emeğinize sağlık. peki o günün Müslümanları nasıl Peygambere ve Kuran'a inanmışlar??? mucize olarak sadece Kuran-ı Kerim'i mi göstermiş peygamber efendimiz? ayrıca benzeri yazılamaz vs iddiları için de The True Furqan adlı bir eser örnek olarak gösteriliyor. çok şükür inanıyoruz da hangi heyet karar verecek benzeri olup olmadığına, benzerinin yazılıp yazılamayacağına? bu konularda da görüşlerinizi belirtirseniz çok memnun kalacağım.

saygılarımla...

seckin
6. November 2012, 12:09 PM
Uydurulmuş denilen mucizeleri o zaman kim çıkarttı. Bütün insanların dilinden diline dolaşan bu mucizeleri kimler ne amaçla çıkabilir.Dinsel kaynaklarda olması yeterli değil mi?

aorskaya
6. November 2012, 03:44 PM
Uydurulmuş denilen mucizeleri o zaman kim çıkarttı. Bütün insanların dilinden diline dolaşan bu mucizeleri kimler ne amaçla çıkabilir.Dinsel kaynaklarda olması yeterli değil mi?

Dİnsel kaynak!

Dinin, muhammed peygamberimiz yaşarken iki kaynağı vardı. Kuran ve muhammed peygamberin hadisleri, ancak vefatından sonra ve şu anda ise tek kaynak olarak kuran vardır.

Adına "Sahih" de dense, hadis rivayetlerine ilişkin kaynaklar dinin kaynağı değildir. En fazla din adına yapılmaya çalışılan açıklamalar derlemesidir. Bu derleme deyimi bile, uyduruk, saçma, iftira rivayetleride barındırması nedeniye fazla olmaktadır.

İnsanların dilinde dolaşan bu mucize ve daha bir çok yalanları, güya peygamberi övmeleri bahanesiyle, peygamberler arasında ayrım yapmaması gereken müslümanların bu yolla peygamberlere imanlarını zayıflatmak isteyen şeytan dostlarının çıkarıp, yaydığını söylemek gerekir.

Bazı cahil kardeşlerimiz, muhammed peygamberi yüceltmek adına, bu asılsız sözleri kabul etmekte sakınca görmemişlerse de en azından kuranda anlatılmayan hatta aksine peygamberlere aralarında ayrım yapmadan iman etmeleri istenmesini dikkate almadıklarından kitaba ve peygamberlere iman konusunda zaafiyet sergilemişlerdir.

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 03:52 PM
Dinin, muhammed peygamberimiz yaşarken iki kaynağı vardı. Kuran ve muhammed peygamberin hadisleri

Yanılıyorsun. Tek Kuran. O vahy dışında bir şeye uymazdı. Din adına kuran dışı da konuşmazdı. deki ifadelerine dikkat edelim.

En fazla din adına yapılmaya çalışılan açıklamalar derlemesidir.

En fazla dini tahrif adına yapılmaya çalışılan uydurmalar.

aorskaya
6. November 2012, 04:08 PM
Dinin, muhammed peygamberimiz yaşarken iki kaynağı vardı. Kuran ve muhammed peygamberin hadisleri


Yanılıyorsun. Tek Kuran. O vahy dışında bir şeye uymazdı. Din adına kuran dışı da konuşmazdı. deki ifadelerine dikkat edelim.

Yine fazla düşünmeden itirazlarınızı sürdürünüz bakalım.

1- Peygamberimizin yanında olan kimseler, ondan dini duyduklarında buna imanlamı emrolunmuşlardır?

2- yoksa, "ey peygamber, sen bunları söylüyorsun ama sen kaynak değilsin, biz kurana (hatta kuran tamamlanmadığı dönemlerde ayetlere) bakmak, ondan ne anlıyorsak ona göre davranmalıyız" demeklemi emrolunmuşlardır.

İman edilmesi gereken bir elçi seçilen peygamber nasıl oluyorda size göre dini kaynak olamıyor, bunu biraz anlatabilirmisin?



En fazla din adına yapılmaya çalışılan açıklamalar derlemesidir.
En fazla dini tahrif adına yapılmaya çalışılan uydurmalar.

Burada da yeterince düşünmeden yazmışsınız.

Konu: sahih kaynak denen rivayetler kitaplarının en iyimser şekilde isimlendirilmesi...

Burada, bu kaynaklar için olduğundan farklı en iyimser tanım, en fazla dini açıklamaya çalışan yazılar olmalıdır. İyimser tanım olmalıdır çünkü, senin aynı yazımdan alıntılamadığın kısımda; "Bu derleme deyimi bile, uyduruk, saçma, iftira rivayetleride barındırması nedeniye fazla olmaktadır."
demişim.

sizinki ise; en iyimser değil en kötümser tanımlama olmaktadır. Bir de siz; "En fazla dini tahrif adına yapılmaya çalışılan uydurmalar" tanımlamasını en iyimser olarak belirlemişsiniz.

Peki, size göre en kötümser tanımlamayı yaparmısınız? Ayetlerin tahrifi çalışmalarından daha kötü ne olabilir, en kötü ne olabilir?

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 04:23 PM
Rasul, deki ile başlardı. Din adına söz söyleme hakkı yoktu.

Vahye muhatap olanlarının duyduğu ile, bizim duyduğumuz aynı. O zikir korunmuştur.

Yani her insanın Din adına duydukları aynı yani eşittir.

Zira rabbimiz adildir.

Kısacası aorskaya zihni alt yapının çek edilmeye ihitiyacı var. Biz aynı frekansta değiliz.

aorskaya
6. November 2012, 04:46 PM
Rasul, deki ile başlardı. Din adına söz söyleme hakkı yoktu.

Vahye muhatap olanlarının duyduğu ile, bizim duyduğumuz aynı. O zikir korunmuştur.

Yani her insanın Din adına duydukları aynı yani eşittir.

Zira rabbimiz adildir.

Kısacası aorskaya zihni alt yapının çek edilmeye ihitiyacı var. Biz aynı frekansta değiliz.

Rasul ve biz "deki" ile bir şeye başlayamayız. Böyle başlarsak, "deki" emri ile isteneni demiş olmayız. Deki denen şeyleri deriz.

rasul de "deki" denilenleri yanıdakilere derdi, yanındakilerde resulun dediklerine iman ederlerdi, etmeleri gerekirdi. Rasule, sen diyorsun ama biz ayete bakacağız demeleri yasaktı, iman etme emri vardı...

Hala anlaşılmıyorsa, aynı dili konuştuğumuzdan şüphelenmeye başlayacağım.

Sen, hala kendini kusursuz gör, muhataplarını da zihini bozuk, akılsız, düşünemeyen, anlayamayan olarak görmeye devam edersen, kendi kafanda hep en büyük olursun ama gerçekte irtifa kaybediyorsundur bunu bil...

İslami terbiye, müslüman mütevaziliğine ne oldu? Sizden bilgilenmeye çalışacak bir imansız olsa, itirazları olsa siz bu kafaylamı din anlatacaksınız?...

selamlar,
aorskaya

pramid
6. November 2012, 05:45 PM
Mucizeye iman etmemizi mi istiyorsun.

Geç oradan, hadi oradan.

aorskaya
6. November 2012, 06:34 PM
Mucizeye iman etmemizi mi istiyorsun.

Geç oradan, hadi oradan.

Senin neye iman edeceğin, senden başkasını; eğer müslümansa, sadece sana bilgi aktaracak kadar ilgilendirir.

Bunun ötesinde neye iman edersen et, insanları ilgilendirmez...

O, rabbimizle hesap gününde karşılaşacağın gerçekler olacaktır...

Sen şimdi nereden geçersen geç... buyur her yol sana açık...

selamlar,
aorskaya

hiiic
6. November 2012, 07:29 PM
:)...

sevginur
7. November 2012, 01:52 AM
Fesubhânallâh! Ben Beşer Peygamberden Başka Bir Şey miyim?” (İsra, 17/93)

Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gön*derdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cinn, 72/21–23)
Güüzel ahlakıyla, örnek olmasıyla , müminlere olan merhamet duygusuyla, adaletiyle, şefkatiyle… bir insan olarak yine herkesten, hepimizden üstündür. . onu beşer üstü bir varlık gibi görmek ve göstermek, sebebi ne olursa olsun ilk başta peygamberimize yapılan haksızlıktır, onun örnekliğini yok etmektir. her Müslüman bütün davranışlarında olması gerektiği gibi bu konuda da dengeli ve dikkatli olmalı, resulullah’ı Allah’ın tanıttığı şekilde tanımalı
Allah razı olsun kardeşlerim.....

aorskaya
7. November 2012, 03:59 AM
Fesubhânallâh! Ben Beşer Peygamberden Başka Bir Şey miyim?” (İsra, 17/93)

Benimkisi yalnız Allah’tan olanı, onun gön*derdiklerini tebliğdir o kadar.” (Cinn, 72/21–23)
Güüzel ahlakıyla, örnek olmasıyla , müminlere olan merhamet duygusuyla, adaletiyle, şefkatiyle… bir insan olarak yine herkesten, hepimizden üstündür. . onu beşer üstü bir varlık gibi görmek ve göstermek, sebebi ne olursa olsun ilk başta peygamberimize yapılan haksızlıktır, onun örnekliğini yok etmektir. her Müslüman bütün davranışlarında olması gerektiği gibi bu konuda da dengeli ve dikkatli olmalı, resulullah’ı Allah’ın tanıttığı şekilde tanımalı
Allah razı olsun kardeşlerim.....

Bir tarafta resulü yüceltmek adına, peygamberler arasında ayrım yapmadan iman edilmesi gerektiğini bilmeyen ve kendine müslüman diyenler tarafından son peygamberimize mucizeler icat edenler vardır.

Diğer tarafta ise, peygamberi sadece bir postacı olarak, ayetleri getirip tebliğ eden, ama şimdi önemi olmayan biri olarak gören kimseler vardır.

Bunlar, kurana göre, Allah ve peygambere iman etmeyenlerin mümin olamayacağını dahi idrak edemeyen, şeytan dostlarının tesirinde kalan cahillerle, akıllarını kendilerine rab ilan eden kimseler olarak hesap gününü beklesinler bakalım...

Hesap gününde, kendilerine yardım edecek kimseyi göremediklerinde, dilekleri de kabul edilmediğinde, ateşi nasıl hissedeceklerini düşünebilseler, bunlardan vazgeçebilseler keşke... Ama zor...

selamlar,
aorskaya

seckin
7. November 2012, 09:01 AM
Mucizeye iman etmemizi mi istiyorsun.

Geç oradan, hadi oradan.

Putperestlere mucize göstermelisin. hadi oradan sana, hadislere göre mucizeye iman şart

Bunun ötesinde neye iman edersen et, insanları ilgilendirmez...

O, rabbimizle hesap gününde karşılaşacağın gerçekler olacaktır...

Mucize imanın şartlarından biridir.

pramid
7. November 2012, 10:27 AM
peygamberi sadece bir postacı olarak

Bu din Muhammedin değil, Rabbimizin dini. Muhammed postacı olsa ne yazar. Ne değişir. Onunla ilgili örneklikler rabbimizin kitabında mevcut.

Erbablarmızı terk edelim.

aorskaya
8. November 2012, 02:44 AM
Bu din Muhammedin değil, Rabbimizin dini. Muhammed postacı olsa ne yazar. Ne değişir. Onunla ilgili örneklikler rabbimizin kitabında mevcut.

Erbablarmızı terk edelim.

Sen, akıllıca dinden yazabilirken, birisinin tartışma yaratmasından heyecanlanıp, sataşma rüzgarlarına kendini kaptırmış gidiyorsun.

Şu anda peygamber arayanmı var, peygamber olmazsa din yaşanmaz diyenmi var, rivayetler olmazsa din olmaz diyenmi var da sen, "peygamberle ilgili örnekler kuranda mevcut diye gerekçe sunarak, "muhammed postacı olsa ne olur, olmasa ne olur, geldi gitti işte" diye basite indirgeyebiliyorsun.

Yoksa, senin peygamberden yana sıkıntınmı var, arap olmasını falan hazmedemiyormusun?

Burada, defalarca yazdım, inşallah son defa yazayımda, sataşmak için yorduğun kafanın bir kısmını da bunu anlamak için yor ve anlamaya çalış.

Din=islam=kuran

Dinin tek kaynağı tartışmasız kuran...

Kuran rabbimizin kelamı olup onda insanları ilgilendiren her konu yeterince vardır ve her akıllının okuyup anlayacağı kolaylıktadır...

Kuşkusuz rabbimiz dileseydi, peygamber yerine her birimize ayrı kitaplar gönderebilirdi, veya tek kitabı her birimizin okumasını sağlayabilirdi. Ama, dilememiştir, elçiyle tebliğ etmeyi istemiştir. Bunu neden böyle yaptığını o söylememiştir, söylemediği içinde bilemeyiz. Aslında bu bilgi bizi ilgilendirmezde. Biz, bize iletilmek üzere kime indirildiğini bilmeli, o kimsenin görevini en iyi şekilde yaptığını bilmeli, o kimsenin bize kendi canımızdan ileri olduğunu kabul edebilmeliyiz.

Şimdi bu durumda bu kimse, yani peygamber bizim tarafımızdan böyle algılanıp, saygı görmesi gerekirken, şu olsa ne olur, bu olsa ne olur, sonuçta şu an ona ihtiyaç yok diyerek, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayan şeyleri önemseyen materyalistler gibi davranmayalım.

Örneğin, Atatürk'e nasıl saygı gösteriliyorsa, ondan çok daha önemli konumda olan peygamber için hakettiği değer verilmelidir. Hoş, biz değer vermesekte o zaten rabbimiz katındaki saygın yerini almıştır, ihtiyacı yoktur,...

Peygamber bize canımızdan yakındır... Siz buna inanıp kabul edebiliyormusunuz onu söyleyin...

selamlar...
aorskaya

pramid
8. November 2012, 09:08 AM
peygamber için hakettiği değer verilmelidir.

Peygamberin verilmesi gereken değeri yaz bakalım.

Oğullaştıralım mı, Haşa Allaha sevgili mi yapalım.

Ona verilmesi gereken değer, risaletine salat/salvat destek olmaktır.

Ecrini/değerini Allah verir.

Zihniyet değişmeden asla, kitab ile temasa geçilemez. Ona sadece temizlenenler dokunur/mess eder/temasa geçer.

aorskaya
8. November 2012, 10:36 AM
Peygamberin verilmesi gereken değeri yaz bakalım.

Oğullaştıralım mı, Haşa Allaha sevgili mi yapalım.

Ona verilmesi gereken değer, risaletine salat/salvat destek olmaktır.

Ecrini/değerini Allah verir.

Zihniyet değişmeden asla, kitab ile temasa geçilemez. Ona sadece temizlenenler dokunur/mess eder/temasa geçer.

Yine polemikler yaratılmasın. Sadece aşağıdaki soru cevaplanırsa yeter.


Peygamber bize canımızdan yakındır... Siz buna inanıp kabul edebiliyormusunuz onu söyleyin...



selamlar
aorskaya

pramid
8. November 2012, 11:14 AM
فَاللَّهُ أَوْلَىٰ بِهِمَا

bi ile evla kelimesinin kullanıldığı Nisa 135. ayete bakalım. Zira Ahzap 6. ayette bi ile evla kelimesi kullanılmış.

Bir karşılaştır bakalım aorskaya ne anlam çıkıyor.

İbrahim'e gerçekten de en yakın olanlar, ona inananlarla bu Nebilerdir ve iman edenlerdir. Allah, inananların dostu ve yardımcısıdır. Âl-i İmrân / 68

Ahzap 6. Muhammed kelimesinin geçmemesi ve mümin ve muhacir kelimesi kullanımı dikkat çekici. Ayrıca sen ayetlerin başını sonunu okumuyorsun.

Alt yapı son derece kötü ve kurani dini bilgin zayıf. Ahzap 5. ayetten itibaren bir okuma yap ve gör ne diyor rabbimiz.

Melekleri yani tek ayetleri erbab edinme.

Aorskaya muhacir mimin değil mi ki ayrı ayrı zikredilmiş. Bir anlat bakalım kardeşim.

Şu yazıyıda kurandan teyit ediver

5. Âyetteki ve mevâlînizdir [sözleşmeyle yakınlık kurduklarınızdır] ifadesi, o günün örfünde "velâ" uygulamasını gündeme getirmekte ve onu tasvip etmektedir. Nitekim bu uygulama, İslâm ülkelerinin hukuk sistemlerinde uygulana gelmiştir.

ؤ - velâ, ولىّ - veli/yakın sözcüğünden türemiş olup, taraflarına مولى - mevlâ tabir edilir. موالى - mevâlî sözcüğü de, مولى - mevlâ sözcüğünün çoğuludur. Âyette de, موالى - mevâlî diye çoğul olarak yer almıştır.

Velâ, tarafların [garip bir kimse ile varsıl-güçlü bir kimsenin] özgürce, "Sen benim Mevlâm ol, şayet ben bir cinayet işlersem himayecim olarak diyeti ödersin, öldüğümde de malıma varis olursun, malım sana kalır" tarzındaki sözleşme ile meydana gelir. Böyle bir sözleşmenin yasal görülmesinin nedeni, kimsesiz gariplere kimsesizliğini unutturmak, fertler arasında bir bağ ve yardımlaşma şuuru temin etmektir.

6. Peygamber, mü'minlere kendi nefislerinden daha yakın, o'nun [Peygamber'in] eşleri, onların [mü'minlerin] analarıdır. Ve akrabalar; Allah'ın yazgısında onlardan bir kısmı, bir kısmındandır, –velilerinize ma'rûfu yapmanız dışında– mü'minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Bu, Kitap'ta yazılmıştır.

Bu Âyette, şu hukuki ilkeler ortaya konulmaktadır:
Peygamber, mü'minlere kendi nefislerinden daha yakındır.
Peygamber'in eşleri, mü'minlerin analarıdır.
Ve akrabalar birbirlerine, diğer mü'minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler.
Birinci ilkede, Rasûlullah'ın mü'minler için kendi canlarından daha öncelikli olması; herkesin kendi işinden önce o'nun öngördüğü işleri [din ve devlet işlerini] yapması gerektiği ortaya konulmuştur. Burada konu edilen yakınlık [velâyet], veliy-yi âm niteliğidir [devlet başkanı oluşu, devleti temsil edişidir].

(Tövbe: 24) De ki: "Eğer ki babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz [akrabalarınız, kabileniz], elde ettiğiniz mallar, kesata uğramasından ürperdiğiniz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah'tan, O'nun Elçisi'nden ve O'nun yolunda cihattan daha sevimli ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyiniz. Ve Allah fâsıklar kavmine doğru yolu göstermez."
(Mücâdele: 22) Allah'a ve âhiret gününe inanan bir topluluğu, Allah'a ve Elçisi'ne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurmuş olarak bulamazsın. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun. Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları Kendisinden olan ruh [güvenli bilgi] ile desteklemiştir. Onları, sürekli kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah onlardan hoşnut olmuştur, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte bunlar Allah'ın hizbidir/yandaşlarıdır. Dikkat edin, Allah'ın hizbi/yandaşları başarıya ulaşanların ta kendileridir.
Burada mü'minlere, devletlerine ve devlet başkanlarına karşı görevleri öğretilmektedir.

İkinci ilkede de, Rasûlullah'ın eşleri, mü'minlerin anneleri unvanıyla şereflenmiş, mü'minlerin onlara saygılı davranmaları, iyilikte bulunmaları ve onlarla evlenmemeleri hükme bağlanmıştır. Burada, Peygamber'in eşlerinin, mü'minlerin gerçek anneleri konumunda oldukları söylenmiyor. Nûr Sûresinin 29–31. Âyetlerinde konu edilen aile içi mahremiyet serbestîsi, Rasûlullah'ın eşleri için tanınmamakta, onları, –ileride 53–55. Âyetlerde görüleceği üzere– serbestlik açısından sadece kendi akrabalarıyla sınırlamaktadır.

5–6. Âyetlerde, evlâtlığın evlât olmadığı, dolayısıyla da aynı konumda değerlendirilemeyeceği bildirilmişti. Bu Âyetteki Ve akrabalar; Allah'ın yazgısında onlardan bir kısmı, bir kısmındandır, –velilerinize ma'rûfu yapmanız dışında– mü'minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler ifadesi ile de, gerçek kardeşlik ile din kardeşliği ayrılmıştır. Miras vs. gibi hükümlerin din kardeşliği için geçerli olmadığı, mirasın sadece hısım ve akrabalar arasında olacağı hükme bağlanmış; bununla birlikte –velilerinize ma'rûfu yapmanız dışında – istisnasıyla, vasiyet yoluyla kişinin din kardeşlerine yardım ve destekte bulunulabileceği, "velâ" sözleşmesi yapılabileceği beyan edilmiştir.

pramid
8. November 2012, 11:35 AM
Ayetlerin canına okuyorsun aorskaya. Eee kapalı göz ve kulakla olacağı bu.

Sana tavsiyem;

Kelimeleri kuran anlamları ile karşılaştır. Kuran ayetleri kuran içinde bir başka ayetlerde anlatır/tefsirlenir. Böyle bir okuma yaparsanız daha iyi tespitler yaparsınız.

Arapça anlatımlara biraz daha dikkat edelim.

aorskaya
8. November 2012, 12:00 PM
Ayetlerin canına okuyorsun aorskaya. Eee kapalı göz ve kulakla olacağı bu.

Sana tavsiyem;

Kelimeleri kuran anlamları ile karşılaştır. Kuran ayetleri kuran içinde bir başka ayetlerde anlatır/tefsirlenir. Böyle bir okuma yaparsanız daha iyi tespitler yaparsınız.

Arapça anlatımlara biraz daha dikkat edelim.

İşte geldiğin nokta pramid kardeşim. Bak, bu yazı senin aynan olsun. Ama bu aynaya lütfen dikkatli bak.

Çünkü bu aynada, daha önceki yazısıyla; birine bir fikir sunan ve bunun incelenmesini isteyen pramid'in değişik bir görüntüye büründüğünü görülüyor.

Yazıyı yazan pramidin, önce yazısına; muhatabının vereceği cevabı beklediği sanılmaktadır. Halbuki, pramidin öyle olmadığı aynaya bakınca ortaya çıkıyor.

Yazısının okunmasını ve ona verilecek cevabı bile bekleyemeden, sebebini kendisinin bilebileceği bir nedenle, muhatabına duyduğu öfke yüzünden "Ayetlerin canına okuyorsun aorskaya. Eee kapalı göz ve kulakla olacağı bu." diyebilen biri olduğunu gösteriyor.

Peki kardeşim, sizin benimle derdiniz, probleminiz nedir? Bunu insan gibi söyleyin, görüşelim, ben yanlışsam özür dileyeyim, siz yanlışsanız özür dileyin... Birbirimize düşmek yerine dini öğrenmek, öğretmek görevimiz değilmi? Bunu anlayıp, neden buna göre davranamayalım.

1- Neden, yazın okunup cevap yazılana kadar bekleyemedin pramid?
2- benim vereceğim cevapla ilgilenmediğini, ne cevap verirsem vereyim bunu önemsemediğini, kişisel öfkeni kontrol edemeğini, egona yenik düştüğünü şimdi görebilirmisin?
3- Ne zaman, karşı tarafın bir şeyi doğru yapmadığını açıklamak yerine kendi doğrularınızı yazıp bekleyebileceksiniz? Bunu belirtin, bundan sonra sizinle muhatap olalım bari... Aksi halde, siz fikir muhatabı değil, kavga edecek kimse arıyorsunuz pramid kardeş... Şu andaki görüntünüz; "kardeşim" hitabımı bile kabul etmiyor, sizin gibi kardeşe yakışmayan ithamlar bekleyerek, paylaşmak yerine parçalamak isteyen görüntüdür.

selamlar,
aorskaya

pramid
8. November 2012, 12:14 PM
yarış pisikozu ...

Ben genel anlamı ile demekteyim.

Ayetlerin canına okuyor;

Melekleri erbab
Nebiyi erbab

ediniyorsun.

Ayetlerin başına sonuna kelime yapılarını hep pas geçiyorsun.

Zihniyetinin değişmesi umudu ile.

aorskaya
8. November 2012, 04:08 PM
yarış pisikozu ...

Ben genel anlamı ile demekteyim.

Ayetlerin canına okuyor;

Melekleri erbab
Nebiyi erbab

ediniyorsun.

Ayetlerin başına sonuna kelime yapılarını hep pas geçiyorsun.

Zihniyetinin değişmesi umudu ile.

Önce, ayetlerin başını ve sonunu ele almadığım iddianın yanlış olduğunu, çünkü; ayetin parçalanması bir tarafa, ayetin kendisinin bile konu bütünlüğü içinde diğer ayetlerle birlikte anlaşılmaya çalışılması gerektiğini, aksi halde ayeti tek başına bütün olarak ele alsak dahi, asıl konudan koparıp, yanlış sonuçlar çıkarabileceğimizi düşünen ve savunan biriyim.

Sen de buna daha önce tanık olmuştun ama unuttuğunu varsayalım, hatırlatmak için;

"Ordular ilk hedefiniz akdenizdir, ileri!" cümlesini diğer cümlelerden bağımsız anlamaya çalışırsak, Ata'nın savunma çabaları içinde verdiği harekat emrini, savaş ilan emri olarak algılama yanlışına düşeceğimiz örneğini bir kez daha vereyim.

Pramid kardeşim,

Kurtul artık şu durumundan, sıkılmadınmı cidden?

Ben ciddi anlamda, böyle bir yerde bu durumlara istemeyerekte ortak olmaktan son derece sıkıldım, kendime yakıştıramıyorum, size yakıştıramıyorum.

Benim, dini fikirleri paylaşmaktan uzaklaştığımız ortamlardan hep şikayetçi olduğumu daha nasıl anlatabilirm.

Kaç defa buna yönelik olarak son olması umuduyla yazmama rağmen, kavga ortamından kurtulamadık. Bırak artık şahıs odaklı paylaşımı, konu odaklı paylaşımlar yapabilelim.

Ders; islam
konu: kuran
sınıf : Hepimiz aynı sınıfın öğrencileriyiz.

kabul edebilirseniz bu şekilde devam edelim...

selamlar,
aorskaya

pramid
8. November 2012, 04:41 PM
Kurulmuş saat gibi.

Şu ibare arapça hatalı, şu kelime kuran kullanımı şöyle gibi bir itiraz yok.

Biz biliriz havasında bir çok arkadaş.

Olmaz, olmaz.

Sizinle uğraşacak vaktim kalmadı. Kusura bakmayın. Cevap veremeyeceğim artık.

Söz dinlemez yahudiler nasıl olurdu diye merak ederdim.

Ne laftan anlıyorlar ne sözden.

Zihin aynı, inat aynı,

aorskaya
8. November 2012, 04:55 PM
Kurulmuş saat gibi.

Şu ibare arapça hatalı, şu kelime kuran kullanımı şöyle gibi bir itiraz yok.

Biz biliriz havasında bir çok arkadaş.

Olmaz, olmaz.

Sizinle uğraşacak vaktim kalmadı. Kusura bakmayın. Cevap veremeyeceğim artık.

Söz dinlemez yahudiler nasıl olurdu diye merak ederdim.

Ne laftan anlıyorlar ne sözden.

Zihin aynı, inat aynı,

Söz dinlemez yahudiler nasıl olurdu diye merak ederdim.

Bu sözü sana iade ederim terbiyesiz... yeter artık, insansan, adamsan, müslüman olan birine bunları diyebilen biri olarak her kötü sözü hakettiğini, ama seninle aynı konuma düşmemek için bunları kullanmayacağımı bil.

İnsanlar nasıl şabalak olabiliyorlar, iyi örnekledin tebrikler...

selametle,
aorskaya

pramid
8. November 2012, 05:13 PM
şabalak

Terbiye sınırlarını aşmış durumdasınız. Dinde sınırı aştığınız gibi.

Size cevap verilmeyecektir.

Selam, selam, selam

aorskaya
8. November 2012, 06:16 PM
Terbiye sınırlarını aşmış durumdasınız. Dinde sınırı aştığınız gibi.

Size cevap verilmeyecektir.

Selam, selam, selam


Söz dinlemez yahudiler nasıl olurdu diye merak ederdim.


Bir müslümana ehli kitap diyebilecek kadar küstahlaşacak, ikazlara rağmen aynı şekilde devam ederek; "Söz dinlemez yahudiler" diyeceksin, sonra "şabalak"lık olduğu söylenince terbiye sınırını aşan karşı taraf olacak...

İşte, senin mantığın... Müslümana yahudi diyebilmek, hangi anlayışta terbiyelilik, onu söyle de öğrenelim...

İklimlerden etkilenmeyemi başladı bazı müslümanlar, anlamakta zorlanıyorum. Herkeste bir hırs, öfke, kavga... Ama, fikir paylaşımı yok, yok, yok...

Sorumluyuz bu yaşananlardan, yaşatılanlardan, bilgiyi sekteye uğratmalardan...

sana da selam, selam...
aorskaya

hiiic
8. November 2012, 08:05 PM
....

aorskaya
9. November 2012, 02:25 AM
aorskaya yeter!!!
madem çok müslümansın, burada Allahtan ve ahiret gününden korkan çekinen insanları değil, git fakirin fukaranın hakkını yiyenlere küfret şabalak mabalak diye. git ormanları kesenlere, dereleri kurutanlara bağır şabalaksınız diye.

Ben, rabbime hamd olsun müslümanım hiiic arkadaş...

Şimdi sana soruyorum,

Müslüman olan beni, birisi "yahudi olmakla itham edince (Madem Allahtan ve ahiret gününden korkan birisin, rabbimin söylediklerini ve gizlediklerini bildiğini de unutmadan) ona ne söylemem gerekirdi?

Şaşkınlığını anlatan bir sözü söylemem çokmu ağır olmuş, müslümana yahudi diyen kimseye sen gülmü uzatırsın?

selametle,
aorskaya

bartsimpson
9. November 2012, 02:41 AM
sizin gibi gençleri pistlerde görmek isteriz, erkekliği yeryüzünde yapacaksınız, forumda değil...

inşaallah böyle düşünen gençler ile bu ülke hak ettiği yerlere varacaktır...

aorskaya
9. November 2012, 02:59 AM
inşaallah böyle düşünen gençler ile bu ülke hak ettiği yerlere varacaktır...

Ben, senin gibi düşünmüyorum. Ülkenin neyi hakettiğini kesin olarak bilemeyiz, sadece tahmin edebiliriz ve tahminde bizi doğruluktan uzak sonuca götürebilir.

Ben, daha nereyi hakettiğimi (cennet, cehennem) bile kesin olarak bilmiyorum, emin olamıyorum.

Geçmişte akıldan uzak, din yaşadığımızı ve müslüman olduğumuzu sandığımız yılların da bana ne kaybettirdiğini bilemeden, bundan sonrasını düşünüyorum.

Ben, kendi hakettiğimden emin olsam, hiç değilse kendim gibi olanlar ve olmayanlar oranından hareketle ülkeninde hakettiği yeri biraz daha büyük ihtimalle belirleyebilirim.

Ama, ben kozmopolit bir yapıya sahip ve çoğu din cahili olan bir ülkenin hakettiği yerin iyi olmasını beklemiyorum.

Eğer, sizin bu ülkenin hakettiği yerle ilgili tespitleriniz varsa, (ki gençlerle oraya geleceğini söylediğinize göre var) bunu yazmanız halinde anlamaya çalışırım.

selamlar,
aorskaya

bartsimpson
9. November 2012, 03:11 AM
Allah Rasulu Muhammed'e haksızlık etmeyelim...

Bence misyonu da kendisi de tebliğ ettiği ayetlerden daha önemsiz değildir.
Hem vahiyi Rasul almasa idi Allah tarafından vahyedildiğini nereden bilecektik?
Nerden haberimiz olacaktı?
Dinin sahibi Allah olabilir ama onu anlamamızı ve tatbik etmemizi sağlayan da Allah Rasulüdür.
Vahiy mekanizmasından Rasulü çıkarırsan ne olur ???
Mesajı nasıl alırsın ???
E mail mi bu aynı mesaj sana bana herkese ayrı ayrı yollansın.

Bir de şu var, ilk vahiy, ilk emir; "IKRA".
Direkt Allah tarafından istisnasız ve tartışmasız Rasule verilmiş bir emir.
Yani şöyle değil "bak okumalısın bilgilenmelisin öğrenmelisi ki insanlara anlatabilesin seni ciddiye alsınlar, rezil rusva olma, edebiyat oku, bilim oku, astronomi oku, bilgilen, dağırcığını geliştir, olan bitene fransız kalma..."
Direkt "OKU" hemde "YARATAN RABBİNİN ADI İLE"
Peki neyi okuyacak Rasul???
ALLAH "OKU" diyor. Neyi okuyacağını söylemiyor ki... mi acaba?
İşte Rasul olmanın gereği ve özelliği burada devreye giriyor.
Emir geldiği an Rasul Sunnetullah'ı öyle bir okumaya başladı ki, kendisi bile dehşete kapıldı ve uzun süre toparlanamadı, ancak MÜDESSİR suresinde ALLAH'ın ikazı ile toparlanıp kendine geldi, Rasullük ve tebliğ görevini ifa etmeye başladı.

Mesajın ALLAH'tan geldiğine şüphe yok ama bu mesajı "OKU"yan birisi olmalı.
Bence "OKU"yabilen bir insana saygı duymalıyız.
Eğer Rasul Muhammed "OKU"yamasaydı.
Biz de okuyamaz ve anlayamazdık...

bartsimpson
9. November 2012, 03:16 AM
Ben, senin gibi düşünmüyorum. Ülkenin neyi hakettiğini kesin olarak bilemeyiz, sadece tahmin edebiliriz ve tahminde bizi doğruluktan uzak sonuca götürebilir.

Ben, daha nereyi hakettiğimi (cennet, cehennem) bile kesin olarak bilmiyorum, emin olamıyorum.

Geçmişte akıldan uzak, din yaşadığımızı ve müslüman olduğumuzu sandığımız yılların da bana ne kaybettirdiğini bilemeden, bundan sonrasını düşünüyorum.

Ben, kendi hakettiğimden emin olsam, hiç değilse kendim gibi olanlar ve olmayanlar oranından hareketle ülkeninde hakettiği yeri biraz daha büyük ihtimalle belirleyebilirim.

Ama, ben kozmopolit bir yapıya sahip ve çoğu din cahili olan bir ülkenin hakettiği yerin iyi olmasını beklemiyorum.

Eğer, sizin bu ülkenin hakettiği yerle ilgili tespitleriniz varsa, (ki gençlerle oraya geleceğini söylediğinize göre var) bunu yazmanız halinde anlamaya çalışırım.

selamlar,
aorskaya

Ben niteliğindeki anlamı beğenmiştim ama neyse... buna sevgili Atatürk'ün bir deyişi ile cevap vereyim.

"Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister."

aorskaya
9. November 2012, 03:35 AM
Ben niteliğindeki anlamı beğenmiştim ama neyse... buna sevgili Atatürk'ün bir deyişi ile cevap vereyim.

"Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister."

Gerçekleşmesi; imanlı yada imansız herkesin istemesi gereken bir durumdur.

Ancak; bu bana göre ütopya olarak kalacaktır. Çünkü, bunu sağlayacak gençlerin bir kısmı tespik çekmenin türevleri ile meşgul olurken, diğer büyük kısmı ise cafelerde, barlarda 10.yıl marşını söylemenin cumhuriyetçilik olduğunu sanarak zaman geçiriyorlar.

Geriye kalan az sayıdakiler ise, kendi başlarına bile kalamayıp, diğer guruplar tarafından taciz ediliyor...

Bu nedenle bu bana göre ütopya olmaktan öteye gidemeyecektir.

selam,
aorskaya

berru
11. March 2013, 11:23 PM
Muhammed aleyjisselama izafe edilen mucizelerden biri
''1- Muhammed Aleyhisselâmın mucizelerinin en büyüğü Kur’ân-ı kerimdir.''
yanlışmı okudum Muhammed aleyhisselam elbetteki beşerdi.Uydurma hadislerle onu beşer üstü göstermelerinin doğru olmadığını biliyorum.Kuran peygamberimize indirilen en büyük mucizedir cümlesine bakarak aklımdan hep şu sorular geçti..

Diğer peygamberlere inen vahyler mucize olarak neden anılmamış kıssa olarak bilindi..? Mucize olarak musa aleyhisselam deniz yarılması ..vb..İbrahim aleyhisselam yakmayan ateş..vb bu olaylarda geçen hadiseler Allahın izniyle verilen mucize ise ;muhammed aleyhisselama indirilen kuran nasıl mucize olur ?.Sonunçta diğer peygamberlerde vahyi almıştı
Muhammed aleyhiselam Allah tarafından yeni dini yaymak için indirilmiş ilahi mesajları insanlığa iletmişti..

Bakara 23. Ve eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz, haydi onun mislinden bir Sûre siz getirin, Allah'ın astlarından tüm tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru kimseler iseniz.

halbuki bu ayette muhammed aleyhisselam'ın ağzından çıkan her sözün değil
Kuranın kendisinin mucize olduğunu göstermiyormu gibi sorular aklıma geliyor

24. Sonra, eğer bunu yapmadıysanız ve asla yapamayacaksınız; öyleyse inkârcılar için hazırlanmış, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunun.

88. De ki: "Andolsun ki ins ve cinn [herkes], bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı da olsalar, onun benzerini, kesinlikle getiremezler."

Peygamber aleyhisselam'a indirilmiş vahyin kendisi hakikatın mucizesidir diyebilirmiyiz..

selamın en güzeliyle selamlar..

merdem
12. March 2013, 12:21 AM
Rasul ve biz "deki" ile bir şeye başlayamayız. Böyle başlarsak, "deki" emri ile isteneni demiş olmayız. Deki denen şeyleri deriz.

rasul de "deki" denilenleri yanıdakilere derdi, yanındakilerde resulun dediklerine iman ederlerdi, etmeleri gerekirdi. Rasule, sen diyorsun ama biz ayete bakacağız demeleri yasaktı, iman etme emri vardı...

Hala anlaşılmıyorsa, aynı dili konuştuğumuzdan şüphelenmeye başlayacağım.

Sen, hala kendini kusursuz gör, muhataplarını da zihini bozuk, akılsız, düşünemeyen, anlayamayan olarak görmeye devam edersen, kendi kafanda hep en büyük olursun ama gerçekte irtifa kaybediyorsundur bunu bil...

İslami terbiye, müslüman mütevaziliğine ne oldu? Sizden bilgilenmeye çalışacak bir imansız olsa, itirazları olsa siz bu kafaylamı din anlatacaksınız?...

selamlar,
aorskaya


Degerli Aorskaya Kardesim,

Resulün her agzindan cikana iman etmeleri gerekmezdi. Bir iki meseler olmustur savas aninda bir plan (kuyu kazma) uygulamasinda, hurma agaclarinin asilanmasinda vb. Sahabeler resule sormuslardir; bu VAHY mi yoksa senin kendi görüsün mü diye, sayet VAHY ise kayitsiz sartsiz itirazsiz kabul etmislerdir, sayet kendi sahsi bir görüsü idiyse sahabe kendi fikirlerini de sunmustur ve en uygun olan kabul edilmistir.

Resulün her dedigine körü körüne uyup itaat etmis olsalardi, onlar resulü ilah edinmis olurlardi. VAHY'e evet, sahsi görüslerine herzaman icin evet denmemistir. Her VAHY de "deki" ile baslamamistir.


Selam ve dua ile.

aorskaya
15. March 2013, 01:15 PM
Degerli Aorskaya Kardesim,

Resulün her agzindan cikana iman etmeleri gerekmezdi. Bir iki meseler olmustur savas aninda bir plan (kuyu kazma) uygulamasinda, hurma agaclarinin asilanmasinda vb. Sahabeler resule sormuslardir; bu VAHY mi yoksa senin kendi görüsün mü diye, sayet VAHY ise kayitsiz sartsiz itirazsiz kabul etmislerdir, sayet kendi sahsi bir görüsü idiyse sahabe kendi fikirlerini de sunmustur ve en uygun olan kabul edilmistir.

Resulün her dedigine körü körüne uyup itaat etmis olsalardi, onlar resulü ilah edinmis olurlardi. VAHY'e evet, sahsi görüslerine herzaman icin evet denmemistir. Her VAHY de "deki" ile baslamamistir.


Selam ve dua ile.

Sevgili merdem,

Resulun her dediğine iman edilip, tatbik edilmesi gerektiğini ösöylediğimi nereden çıkardın.

Resul de olsa Muhammed bir insandır ve din/vahiy dışında, sadece insan olarak; vereceği kararlar, yapacağı şeyler ve söylediği sözler olmuştur. O halde, insan vasfına bağlı söylediği sözler iman edilmesi gerekenler olmayıp, örnek alınması gerekenler olabilirken, resul vasfı ile yani dinden konuştuğu sözlerine ise kayıtsız şartsız iman edilmesi gerektiğini her yerde söylemişimdir.

Siz, bana lütfen, rsulün dinden yada din dışı olsada her söylediğine iman edilmelidir dediğim yazımı alıntılarmısınız!

Ben, burada dediğimden farklı bir şeyi yazmış olamam, çünkü, bunun aksine inanmıyorum.

Lütfen bakın, eğer böyle bir yazım varsa buraya alıntılayın, ben hatamı düzeltip, özür dileyeyim herkesten...

Ancak, bulamazsanız, lütfen bu tür şeyler yazmışım gibi bir duruma beni düşürmeyin...

selamlarımla...
aorskaya

merdem
15. March 2013, 01:40 PM
Degerli Kardesim Aorskaya,

sayet bir anlasmazliga yol actiysam özür dilerim, ben ya sizi yanlis anladim yahutta anlatmak istedigim yanlis bir anlasima yol acti.

Kisacasi demek istedigim her ayet "de ki" diye baslamadigidir, bu yüzden sahabelerden ara sira "bu senin sahsi görüsün mü yoksa VAHY midir" diye soruldugu olmustur. Hepsi bu kadar.

Selam, saygi, sevgi ve dua ile.

Hayirli hafta sonlari dilerim.