PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Salat ve Salat’ı İkame


tevhid_yolcusu
25. June 2010, 09:16 PM
, üye tarafından silinmiştir...

tevhid_yolcusu
25. June 2010, 09:19 PM
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs337.snc3/29478_1198200413503_1783295841_381881_2701163_n.jp g


Süryanilerin Namazı;

http://www.youtube.com/watch?v=TRLFeldPG3Y

Yahudi Namazı;
http://www.youtube.com/watch?v=0aHWASyMjwg

Karaim Mezhebi Yahudileri Namazı;
http://www.youtube.com/watch?v=CKuTqygBTiI

tevhid_yolcusu
25. June 2010, 09:29 PM
http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs536.ash1/31428_1204326606654_1783295841_393609_7104796_n.jp g

http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc3/hs589.snc3/31078_1207310481249_1783295841_400220_8350308_n.jp g

Ali Rıza Borazan
26. June 2010, 08:04 AM
Kuranı kerimde hiç bir kelime hiç bir kelimenin yerine kullanılmamıştır. salat hem yaşam hayat olarak allah'a bağlılığı almış hem de salatı almış günün belirlenmiş vakitlerinde ritüle bir namaz olarak almış.
2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.
Evet burada asıl namazın allah emirlerine sadakatı göstermeyi temsil ederken bir de namazı dosdoğru kılarlar ifadesini kullanmaktadır. öbürleri salatsa aynı salatı neden tekrar etsin haşa allah ne dediğini bilmiyor mu?
İkinci salat33/56- Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de O'na salat edin ve tam bir teslimiyetle O'na selam verin.
salat sadece allaha bağlılıksa. neden melekler ve Allah peygambere salat ediyorlar. o zaman salat kavramı kullanıldığı yere göre şekil almaktadır . bakınız şu iki ayet bile kuranda namaz yoktur ifadelerine zıtlık teşkil etmektedir.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.

4/104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
savaş namaz, çalışmak namaz, yetime öksüze yardım namaz, bu ne günün belirlenmiş vakitlerinde yapılması farz olan bu bir çarpıtmadır kasıttır. namazı kaldırırsan orucu kaldırısan alaha olan ibadet şekilleriyle putlara olan ibadet şekilleri arasında hiç bir fark kalmaz. inananlarla inanmayanlar arasında fark da kalmaz.

message
29. June 2010, 02:01 PM
gönlüne sağlık tevhid yolcusu... Allah razı olsun...

pramid
6. September 2010, 01:48 PM
"صَلَّى" salla kelimesinin anlamını kuran'da

فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلَّى
ayeti ile
وَلَكِن كَذَّبَ وَتَوَلَّى
ayetleri dikkatle incelendiğinde ortaya çıkacaktır.

Kıyamet Suresi
31. O, ne doğrulamış, nede desteklemişti. (Peki ne yapmış?)


32. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.

*Kıyamet-31-32-33. ayetlerde azap edilecek kişi bu dinin Allah ve onun resulünden olduğunu doğrulamamış yerine yalanlamış, dini ikame etmemiş yerine yüz çevirip karşısında durmuş ve sonra da böbürlenerek ehline(ailesi, evi veya mensup olduğu kişilerin arası(Mesela ehli kitap)) gitmişti.

“صلّى sallâ” sözcüğü meal ve tefsirlerde genellikle “namaz kıldı” anlamıyla yer alır. Aslında bu tam namaz kılmak değildir. “dini desteklemek. onun için çalışmak, yardımcısı olmak” anlamındadır.

pramid
6. September 2010, 01:54 PM
NOT: AYET TERCÜMELERİ GÜVENİLİR KAYNAKDAN DEĞİLDİR.

Kuranda “salla” kelimesinin geçtiği ayetler

Bakara(*) Sûresi

125 - Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den27 kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rukû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”
وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْنًاۜ وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰه۪يمَ مُصَلًّىۜ وَعَهِدْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْعَاكِف۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ
Al-i İmran Sûresi
39 - Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler.
فَنَادَتْهُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَهُوَ قَٓائِمٌ يُصَلّ۪ي فِي الْمِحْرَابِۙ اَنَّ اللّٰهَ يُبَشِّرُكَ بِيَحْيٰى مُصَدِّقًا بِكَلِمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا مِنَ الصَّالِح۪ينَ

Nisâ(*) Sûresi

102 - (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekat kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. İnkar edenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah inkarcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.27

وَاِذَا كُنْتَ ف۪يهِمْ فَاَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلْتَقُمْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُٓوا اَسْلِحَتَهُمْ۠ فَاِذَا سَجَدُوا فَلْيَكُونُوا مِنْ وَرَٓائِكُمْۖ وَلْتَأْتِ طَٓائِفَةٌ اُخْرٰى لَمْ يُصَلُّوا فَلْيُصَلُّوا مَعَكَ وَلْيَأْخُذُوا حِذْرَهُمْ وَاَسْلِحَتَهُمْۚ وَدَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ اَسْلِحَتِكُمْ وَاَمْتِعَتِكُمْ فَيَم۪يلُونَ عَلَيْكُمْ مَيْلَةً وَاحِدَةًۜ وَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْ اِنْ كَانَ بِكُمْ اَذًى مِنْ مَطَرٍ اَوْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَنْ تَضَعُٓوا اَسْلِحَتَكُمْۚ وَخُذُوا حِذْرَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًا


En’âm Sûresi

92 - İşte bu (Kur’an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilahi kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır.18 Ahirete iman edenler, ona da inanırlar.Onlar namazlarını vaktinde kılarlar.

وَهٰذَا كِتَابٌ اَنْزَلْنَاهُ مُبَارَكٌ مُصَدِّقُ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَلِتُنْذِرَ اُمَّ الْقُرٰى وَمَنْ حَوْلَهَاۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِ يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَهُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ




Enfâl(*) Sûresi

35 - Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Öyle ise (ey müşrikler) inkar etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı.9



وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ
Tevbe(*) Sûresi

84 - Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler.
وَلَا تُصَلِّ عَلٰٓى اَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ اَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلٰى قَبْرِه۪ۜ اِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ

Tevbe(*) Sûresi

103 - Onların mallarından, onları kendisiyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir sadaka (zekat) al ve onlara dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (Onların kalplerini yatıştırır.) Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

Ra’d Sûresi

21 - Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır

وَالَّذ۪ينَ يَصِلُونَ مَٓا اَمَرَ اللّٰهُ بِه۪ٓ اَنْ يُوصَلَ وَيَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُٓوءَ الْحِسَابِۜ

23. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):

جَنَّاتُ عَدْنٍ يَدْخُلُونَهَا وَمَنْ صَلَحَ مِنْ اٰبَٓائِهِمْ وَاَزْوَاجِهِمْ وَذُرِّيَّاتِهِمْ وَالْمَلٰٓئِكَةُ يَدْخُلُونَ عَلَيْهِمْ مِنْ كُلِّ بَابٍۚ


İsrâ Sûresi

110 - De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
قُلِ ادْعُوا اللّٰهَ اَوِ ادْعُوا الرَّحْمٰنَۜ اَيًّا مَا تَدْعُوا فَلَهُ الْاَسْمَٓاءُ الْحُسْنٰىۚ وَلَا تَجْهَرْ بِصَلَاتِكَ وَلَا تُخَافِتْ بِهَا وَابْتَغِ بَيْنَ ذٰلِكَ سَب۪يلًا

Mü’minûn Sûresi

2 - Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler.

﴾ اَلَّذ۪ينَ هُمْ ف۪ي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَۙ

Nûr(*) Sûresi

41 - Göklerde ve yeryüzünde bulunan kimselerle, sıra sıra (kanat çırparak uçan) kuşların Allah’ı tespih ettiğini görmez misin? Her biri duasını ve tesbihini kesin olarak bilmektedir. Allah onların yapmakta olduğu şeyleri hakkıyla bilendir
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالطَّيْرُ صَٓافَّاتٍۜ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْب۪يحَهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ

Nûr(*) Sûresi

58 - Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlar (köleleriniz) ve sizden henüz büluğ çağına ermemiş olanlar, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza girecekleri zaman) sizden izin istesinler. Bu üç vakit sizin soyunup dökündüğünüz vakitlerdir. Bu vakitlerin dışında (izinsiz girme konusunda) ne size, ne onlara bir günah vardır. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. Allah, âyetlerini size işte böylece açıklar. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِيَسْتَأْذِنْكُمُ الَّذ۪ينَ مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْ وَالَّذ۪ينَ لَمْ يَبْلُغُوا الْحُلُمَ مِنْكُمْ ثَلٰثَ مَرَّاتٍۜ مِنْ قَبْلِ صَلٰوةِ الْفَجْرِ وَح۪ينَ تَضَعُونَ ثِيَابَكُمْ مِنَ الظَّه۪يرَةِ وَمِنْ بَعْدِ صَلٰوةِ الْعِشَٓاءِ۠ ثَلٰثُ عَوْرَاتٍ لَكُمْۜ لَيْسَ عَلَيْكُمْ وَلَا عَلَيْهِمْ جُنَاحٌ بَعْدَهُنَّۜ طَوَّافُونَ عَلَيْكُمْ بَعْضُكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمُ الْاٰيَاتِۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ


Ahzâb(*) Sûresi

43 - O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah mü’minlere çok merhamet edendir

هُوَ الَّذ۪ي يُصَلّ۪ي عَلَيْكُمْ وَمَلٰٓئِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَكَانَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ رَح۪يمًا

Me’âric Sûresi

22 - Ancak, namaz kılanlar başka

اِلَّا الْمُصَلّ۪ينَۙ

Me’âric Sûresi

34 - Onlar namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَلٰى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَۜ

Müddessir Sûresi

43 - Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.”
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ
Kıyâme Sûresi
31. O, (Peygamberi) doğrulamamış, namaz da kılmamıştı.


32. Fakat yalanlamış ve yüz çevirmişti.

فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ ﴿31﴾ وَلٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ
A’lâ Sûresi
14,15 - Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.
وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ
Alak Sûresi

9,10 - Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü?3

اَرَاَيْتَ الَّذ۪ي يَنْهٰىۙ ﴿9﴾ عَبْدًا اِذَا صَلّٰىۜ
Mâ’ûn Sûresi

4 - Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلّ۪ينَۙ
Kevser Sûresi

2 - O Halde, Rabbin için namaz kıl, kurban kes

فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْۜ

Kuranda “sallat” kelimesinin geçtiği ayetler


Bakara(*) Sûresi

45 - Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin.7 Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.

وَاسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ وَاِنَّهَا لَكَب۪يرَةٌ اِلَّا عَلَى الْخَاشِع۪ينَۙ

Bakara(*) Sûresi

153 - Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.33

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَع۪ينُوا بِالصَّبْرِ وَالصَّلٰوةِۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَ
Bakara(*) Sûresi

238 - Namazlara ve orta namaza60 devam edin. Allah’a gönülden boyun eğerek namaza durun.

حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلٰوةِ الْوُسْطٰى وَقُومُوا لِلّٰهِ قَانِت۪ينَ
Nisâ(*) Sûresi

101 - Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.26

وَاِذَا ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَنْ تَقْصُرُوا مِنَ الصَّلٰوةِۗ اِنْ خِفْتُمْ اَنْ يَفْتِنَكُمُ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ اِنَّ الْكَافِر۪ينَ كَانُوا لَكُمْ عَدُوًّا مُب۪ينًا
Nisâ(*) Sûresi

142 - Münafıklar, Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.
اِنَّ الْمُنَافِق۪ينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَل۪يلًاۘ
Mâide(*) Sûresi

6 - Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat o sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا قُمْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَاَيْدِيَكُمْ اِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ وَاَرْجُلَكُمْ اِلَى الْكَعْبَيْنِۜ وَاِنْ كُنْتُمْ جُنُبًا فَاطَّهَّرُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْ مِنْهُۜ مَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلٰكِنْ يُر۪يدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
Mâide(*) Sûresi

58 - Siz namaza çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu şüphesiz onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır.
وَاِذَا نَادَيْتُمْ اِلَى الصَّلٰوةِ اتَّخَذُوهَا هُزُوًا وَلَعِبًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْقِلُونَ
Mâide(*) Sûresi

91 - Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?
اِنَّمَا يُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُوقِعَ بَيْنَكُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَٓاءَ فِي الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ وَيَصُدَّكُمْ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَعَنِ الصَّلٰوةِۚ فَهَلْ اَنْتُمْ مُنْتَهُونَ



Mâide(*) Sûresi

106 - Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ ح۪ينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِنْكُمْ اَوْ اٰخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ اِنْ اَنْتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الْاَرْضِ فَاَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةُ الْمَوْتِۜ تَحْبِسُونَهُمَا مِنْ بَعْدِ الصَّلٰوةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّٰهِ اِنِ ارْتَبْتُمْ لَا نَشْتَر۪ي بِه۪ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبٰىۙ وَلَا نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّٰهِ اِنَّٓا اِذًا لَمِنَ الْاٰثِم۪ينَ
İbrahim Sûresi

40 - “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”
رَبِّ اجْعَلْن۪ي مُق۪يمَ الصَّلٰوةِ وَمِنْ ذُرِّيَّت۪يۗ رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَٓاءِ
Meryem Sûresi

31 - “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti.”
وَجَعَلَن۪ي مُبَارَكًا اَيْنَ مَا كُنْتُۖ وَاَوْصَان۪ي بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِ مَا دُمْتُ حَيًّاۖ
Meryem Sûresi

55 - Ailesine namaz ve zekatı emrederdi. Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı.
وَكَانَ يَأْمُرُ اَهْلَهُ بِالصَّلٰوةِ وَالزَّكٰوةِۖ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّه۪ مَرْضِيًّا
Enbiyâ Sûresi

73 - Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.
وَجَعَلْنَاهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا وَاَوْحَيْنَٓا اِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَاِقَامَ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءَ الزَّكٰوةِۚ وَكَانُوا لَنَا عَابِد۪ينَۙ
Tâ-Hâ Sûresi

132 - Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.

وَأْمُرْ اَهْلَكَ بِالصَّلٰوةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَاۜ لَا نَسْـَٔلُكَ رِزْقًاۜ نَحْنُ نَرْزُقُكَۜ وَالْعَاقِبَةُ لِلتَّقْوٰ
Hac(*) Sûresi

35 - Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
اَلَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ وَالصَّابِر۪ينَ عَلٰى مَٓا اَصَابَهُمْ وَالْمُق۪يمِي الصَّلٰوةِۙ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Nûr(*) Sûresi

36,37 - Allah’ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah’ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O’nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
رِجَالٌۙ لَا تُلْه۪يهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللّٰهِ وَاِقَامِ الصَّلٰوةِ وَا۪يتَٓاءِ الزَّكٰوةِۙ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ ف۪يهِ الْقُلُوبُ وَالْاَبْصَارُۙ
Cum’a(*) Sûresi

9 - Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.3


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا نُودِيَ لِلصَّلٰوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِ وَذَرُوا الْبَيْعَۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Ali Rıza Borazan
7. September 2010, 05:20 AM
Namaz Müslüman olanlarla müslüman olmayanları bir birinden temel olarak ayıran bir ayraç olduğu halde müslümanlardan bu ibadeti kaldırdığın zaman diğerleriyle fark tamamen ortadan kalkacak böylece daha kolay onlar teslim alınacak amaç bu.

Miralay
7. September 2010, 08:24 AM
Selamünaleyküm Ali Rıza abicim

Değerli abim tüm samimiyietinle yazdığın ve savunduğun namaz konusunda senin fikrine saygı duyuyorum.
Lakin, "namazın müslümanı diğerlerinden ayıran fark olduğu" tezinize bir şekilde katılmıyorum.

Zira; Geçen TV de bir belgeselde izledim.Koreliler ve budistler de aynen bizim namazımıza benzer şekiller ihtiva eden bir ibadetleri var. TV de görünce şaşırdım, şaşkınlıktan ağzım açık kaldı. Tıpkı bizim namazımıza benzer şekilde kıyam,rükü ve secde ediyorlar. Yaptıkları ibadet şekil olarak bizimkine çok benziyor. Sadece belki okuduğu dualar farklıdır.

Uzakdoğuluların şekilsel olarak yaptığı namazvari ibadet tarzı bu tezi çürütüyor.
Yine aynı şekilde Bahai dinine mensup insanlar; Kudüs'te Hayfa şehrindeki "Adalet Evi" dedikleri yapıyı kıble edinerek aynı bizim gibi namaz kılıyorlar. Hatta onlar namazı o kadar ciddiye alıyorlar ki, namaz onlar için olmazsa olmaz birşey.

Selam,saygı ve dualarımla

pramid
7. September 2010, 08:55 AM
Enfâl(*) Sûresi 35 - Onların, Kâ’be’nin yanında duaları ıslık çalıp el çırpmaktan ibarettir. Öyle ise (ey müşrikler) inkar etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı.

وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ

Ali Rıza Borazan
7. September 2010, 09:09 AM
Değerli miralay kardeşim Elbette her toplumun her nsanın taptığı kıldığı bir namaz tarzı var.Kurandaki anlatılan kıble ve namaz elbette bu günkü islam toplumlarının anlattığı ve kıldığı namaz gibi değildir. Kuranda yapılan her eylemin bir önderi bir lideri vardır o da peygamberlerdir. Zaten peygamberlere inananlara peygamberlerin söyledikleri bir anlam İfade eder. İşte kluranda tanımlanan yöneliş kıble şudur.



KIBLE

2/144- Biz, senin yüzünü çok defa göğe doğru çevirip-durduğunu görüyoruz. Şimdi elbette seni hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursanız, yüzünüzü onun yönüne çevirin. Şüphesiz, kendilerine kitap verilenler, tartışmasız bunun Rablerinden bir gerçek (hak) olduğunu elbette bilirler. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

Allah Bu Ayette İnsanlara bir şeyler anlatıyor. Akleden herkes iyi bilir ki; Gittiği yolun yaptığı işin ve davranışın doğru ve yanlış olduğunu az çok fark eder ve bilir. Ama bilemediği konularda mutlaka bir kılavuza bir yol göstericiye ihtiyaç vardır. Ayette de dikkatinizi çektiği gibi.

Allah resulünün peygamber olmadan ki konumunu Allah bize tanıtıyor. Kuranın bütünlüğü içerisinde düşündüğümüz zaman Allah resulü bir taraftan ehli kitabın yolunda olanlar, bir taraftan da puta tapıcıların yolunda olanlar, onu düşündürmekte gece gündüz yol arayışı içerisinde bulunmaktadır. Ayette geçen yüzünü göğe çevirme ifadesi sadece bilinen üstümüzde mavi bir boşluk olan uzay âlemi değildir. Aynı zamanda çevremizde olup biten yaratılmış olan her şeyin hikmetini kavrayıp çelişkisiz ve doğru bir yolu yöntemi yakalama anlamında anlamak gerekir. Tıpkı hazreti İbrahim’de ki Allah anlayışı gibidir.

6/75- Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk.

Bir taraftan Hazreti İbrahim peygamber, kendi kavminden hem putları kendisine ilah edinerek müşriklerden bahsederken bir taraf tanda yöneldiği her yönde aradığı fıtrat dinini bulamamıştı. Gittiği her din anlayışı hiçbir zaman onu memnun etmemiş fıtratındaki din anlayışı gittiği yolları onaylamamıştı. İnsanların içerisinde Rabbim Allah sözünü onaylayan mutlaka bir olgu vardır. Bu yola girildiği zaman insanlar sakinleşir. Bu yola girildiği zaman insanlar ancak kurtuluşa ererler.

30/30- Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen (bir hanif) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiçbir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler.

İşte ehli kitap olan Yahudiler ve Hıristiyanlar bu dinden uzaklaşmışlar kendi zan ve tahminlerine göre Allahın kendilerine haram ettiği bazı şeyleri helal Allahın kendilerine helal ettiği bazı şeyleri de haramlaştırmışlardı. Ve kendi dinlerinin en doğru olduğunu bu dinlerin dışında hareket eden ve yaşayanların asla cennete giremeyeceklerini söylüyorlardı.

2/111- Dediler ki: "Yahudi veya Hıristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı (burhan) getirin."

Ayetlerden anlaşıldığı gibi, bir tek dinden yoldan fıtrat dininden bahsetmektedir. Yerleri ve gökleri yaratan Allah insanların yaratılışından bu tarafa kendi dinini göndermiş olduğu peygamberler aracılığı ile gündemde tutmuştur. Her peygamberin getirdiği dinin adı İslam teslim olanların adı da Müslüman’dır. Müslüman olanlar tek bir ümmet tek bir şeriat içerisindedirler.

Bu sebeple her peygamber kendisinden önce gelen peygamberleri tasdik etmiş doğrulamış ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiştir. Bu olay son peygamber gelinceye kadar devam etmiştir. Kıble kelimesi Dindeki ve ya aynı yaşam biçimine sahip olan insanların Kabullendikleri hayat tarzlarına göre yaşama biçimi demektir. İşte bu sebeple Her din mensuplarının bir kabullendikleri bir inanç ve hayat tarzları, bir kıblesi vardır.

2/145- Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine (bile) uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden olursun.

Kitap verilenler ifadesiyle kuran Yahudi ve Hıristiyanları ve bu özelliğe sahip olan bütün toplumları kastetmektedir. Yani Allahtan peygamberler ve kitaplar geldiğini ahi ret âlemini kabul ettiklerini söyledikleri halde Allahtan gelmiş olan vahiy orijinli dinden saparak, zan ve tahminlerle kendi havalarından uydurdukları din mensuplarını kastetmektedir.

Ama Allah katında hüsnü kabul görecek olan din ise peygamberlerin getirdiği vahiyler çerçevesinde yaşamak ve inanmak kaydıyla tek bir yolu gösteren rabbani olan dindir. Bunun adı da İslam’dır. Kıble kelimesi, Bir Ağacın bütünü gibi dallarıyla çapaklarıyla yapraklarıyla ağacın her zerresini içine alan bir bütün gibidir. Bir başka deyişle canlı bir hayvanın organizması gibidir. Veya bir fabrika gibidir. Tüm Organlarıyla birlikte o ağaç o canlı hayvan o fabrika birlikte işlev görürler. Parçalardan bir tanesi eksik olsa o işlev görmede de eksikli olur.

İşte Kıble kelimesi İslam dininin bütün kurallarını kapsar. Namazından orucun tutuluşundan nasıl hac yapılacağından nereye namaz kılarken dönüleceğinden tutun da davranış ve yaşam biçimlerinden hiçbir eksik bırakmadan hepsini kapsayarak insanlara tanımlanmış olan hayat projesidir.

2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.

Aslında Kâbe kıble mescidi haram hac namaz kelimeleri hep birbirlerinden bağımsız olarak anılmazlar. Bunların hepsi bir ağacın organları gibidirler. Ama Her ibadet kuralları kendi içlerinde ayrı ayrı bölümü ve yaşam biçimlerini oluştururlar. Örneğin insanda bir böbreğin yeri ve konumu gibi örneğin insanda bir akciğerin yeri ve konumu gibidir.

Bakara yüz kırk üçte bahsedilen iman eden Müslümanlara, mükemmel bir örneklik teşkil etmektedir. Onun söylediği her söz attığı her adım yaptığı her davranış vahyin ondaki tezahürüdür. Bu sebeple Müslüman olanların kıblesidir. Yapacağı her davranışın söyleyecekleri her sözün beynidir. Danışma merkezidir.

Bu sebeple peygamber de bir kıbledir. Bu sebeple peygamberin getirmiş olduğu vahiy orijinli dinin yaşam kaynağıdır.

İşte Kuranda bahsedilen mescidi-haram Kâbe Allahın tanımladığı şekilde özgür iradeyle hazreti İbrahim dinin yaşadığı inandığı bir hayat tarzının sembolize edilerek örneklendirilmesidir. İnsanları Allah böyle bir yaşam biçimine dönmeyi ve hayatlarına kılavuz olarak seçmelerini yönlerinizi mescidi haram yönüne çevirin diye ısrarla üzerinde durmaktadır.

2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.

2/151- Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

2/152- Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım. ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.

Ne acıdır ki, İslam toplumlarında bu tevhit inancı bozulmuş inananlar, ayrı ayrı ümmet ve şeraitler oluşturarak adeta birbirlerine düşman kesilmişlerdir. İşte kuran Hıristiyan ve Yahudilerin söylediklerini eleştirirken şöyle söylemektedir.

2/ 105- Kitap Ehlinden olan kâfirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.

2/106- Biz, daha hayırlısını veya bir benzerini getirinceye (kadar) hiçbir ayeti neshetmez (hükmünü yürürlükten kaldırmaz) veya unutturmayız. Bilmez misin ki Allah, gerçekten her şeye güç yetirendir.

2/107- (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.

Bakara 106. cı ayette Allahın nesh ettiği Ve daha güzelini getirdiği ayet; Hazreti Musa ve Hazreti İsa peygambere gelen vahiy orijinli helal ve haramlar değil, Vahiy orijinli dinde olmayıp da kendi zanlarınca ortaya koydukları Allahın yasaklamadığını yasak Allahın serbest etmediği bazı şeyleri kendilerine serbest ettikleri şeylerdir. Bunun Adı da kuranda islamdır.

Bu Açıklamalardan sonra Her Peygamberin örnek olarak yaşadığı hayat ve getirdikleri vahiyler, İnsanlar için, yaşadıkları hayatın mizanıdır. Ölçüsüdür terazisidir. İnsanlar hangi milletten hangi dinden hangi meşrepten gelirlerse gelsinler, İllaki yaşadıkları hayatın kaynağı peygamberlerin getirdikleri olması gerekir.

Kıble kelimesinden söz edilince bir mescit ve bir Kabe de bizde çağrışım yapmaktadır. Mescit Secde edenlerin yaşadığı hayat tarzından bahsettiği gibi aynı zamanda secde edenlerin bir araya geldiklerinde dört duvar arasını da sembolize eden, camileri ve Kâbe’yi de içine almaktadır. Ebetteki günümüzde kılınan namaz yapılan haç ve Kâbe anlayışları kuranda anlatılan namaz haç Kâbe mescit kelimelerinin anlatışından uzaktır. Dipçikler altında yapılan ibadet dipçikler altında yapılan haç Allahın tanımladığı ibadet kurallarıyla bağdaşmamaktadır.

Halis din İbrahim dini fıtrat dini Allahın peygamberlerdeki örnekliğin sansür uygulanmadan yamulup yumulmadan satıp veya gizlemeden korkusuzca pervazıca elini taşın altına koyarak Allahın tanımladığı halis dininin hayata geçirilmesidir. Maalesef İslam ülkelerinde cami hac mescit kelimesi vahyin anlatmak istediği mecradan saparak sadece şekillenmiş bir anlayıştan öteye geçememiştir. İslam kelimesi içerisinde şekillenen her kelime ondaki ruhu anlatmak istediklerini içinde barındırarak orijin halindeki yansıtan kelimedir.

9/17- Şirk koşanların, kendi inkârlarına bizzat kendileri şahitler iken, Allah'ın mescitlerini onarmalarına (hak ve yetkileri) yoktur. İşte bunlar, yaptıkları boşa gitmiş olanlardır. Ve bunlar ateşte süresiz kalacak olanlardır.

Adam hem Allaha ortak koşuyor. Hem namaz kılıyor. Adam hem Allah şirk koşuyor. Hem de mescitlere imam müftü vaaz göndererek şenlendiriyor. Asla Bunlar doğru değildir. Namaz kılmayı engelleyen her davranışı yapılıyor. senin camilere gidişini engelledik mi diye bir de alay ediyorlar. Allahın mescitleri Ancak Allahın tanımladığı şekilde bir hayat tarzını kabul edenlerin ve sansür uygulanmadan Allahın emirlerinin konuşulup yaşandığı yerdir.

Allahın Mescitlerini bu söylediklerimiz anlamında yürekten inanan ve bir menfaat karşılığında Allah ile yapılan yaratılıştaki ahdini asla bozmayanlar koruyabilirler ve onun ikamesini sürdürebilirler.

9/18- Allah'ın mescitlerini, yalnızca Allah'a ve ahi ret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenlerden oldukları umulanlar bunlardır.

Evet, Allahın insanlara tanımladığı bir din ve bir yaşam biçimi vardır. Bu dine sahip olanlar ancak bu dini korurlar ve yeşermesine rıza gösterirler. Hem Allahın gönderdiği dini kabul etme hem Allahın gönderdiği yaşam biçimini kabul et.”Bu ne lahana turşusu ne perhiz” Bir vücutta iki din bulunmaz. Ya bir vücuda iman girer insan onunla hayatı şekillenir. Yada küfür şirk girer hayatı onunla şekillenir. Bir kişi hem küfürbaz hem de aynı zamanda Müslüman olamaz bu eşyanın yapısına aykırıdır. Kurana da aykırıdır.

33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.

Evet, “Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı” Yol ikidir. İnsan ya iman eder muttaki yolda yürür neticesi cennet olur. Ya insan küfür yolunda yürür neticesi cehennemdir. Orta yolda her ikisini de götürme olayı yoktur.

9/ 107- Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), müminlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescit edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.

9/108- Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiçbir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescit, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever.

Hem Allaha karşı savaş açıyor Allahın emirlerinin yaygınlaşmasını istemiyor Hem de cami yaptırıyor. Hem de camilere imam gönderiyor. Bu zıtlık asla insanda ikisi bir arada bulunamaz. Allah ve resulünü desteklemediği halde ona aksilik savaş açtığı halde nasıl Allahın mescitlerini ayakta tutabilir.

Allahın mescidinde olanların bize fotoğrafını vermektedir. Kim iman ediyorum diyorsa bu fotoğrafın çerçevesi dışına çıkamaz. Onun aksi ne bir sözde ne de bir eylemde bulunma hakkını ona Allah vermez.

Öyleyse söylediklerimizi özetleyecek olursak, Kıble kelimesi Kuranda tanımlanan inanç ve yaşam biçiminin peygamberlerin örnekliğinde, zerreden küreye kadar, her şeyiyle kabul ederek, onu hayata geçirmek için hayata yönelmektir. Yenilmesi ve yapılması helal ve temiz olanlardan tutun da namazından orucundan haccından oturuşumuzdan kalkışımıza kadar bize şekil veren bir dine yönel erk yaşanan Allah adına dinin ta kendisidir.

Kuranianlamametodu.blogspot.com

[email protected]

Miralay
7. September 2010, 10:06 AM
Değerli abim selam size ve tüm inananlara olsun.

Yazınızda çok güzel ve önemli konulara değinmişsiniz.

Benim hanifliğe ilk adım atışım kısaca namazı araştırmam sonucu başlamıştır.

Bu kadar yazılan yazılardan,sitelerdeki okumalarımdan,okuduğum kitaplardan, makalelerden çıkardığım sonucu açıklamam gerekirse; (herkesin buna katılmasını beklemiyorum)

Dinin, daha doğrusu rabbulaleminin bize farz kıldığı namaz değil; "salat", yani "yüzünü Allah'a dönme,vahye kulak kabartma ve yoğun ilgilenme,sosyal yardım,destekleme..." olarak anladım.

Dua,yakarış... olarak anladığımız namaz ise; ferden yaptığımız şeylerden ibarettir ve Allah'ın kastettiği ve emir olarak telakki ettiğimiz olgu değil olarak algılıyorum.

Zaten dikkat edersek; rabbimiz bize Kur'an'da bir emir verdiğinde direkt olarak bize bildiriyor,şeklini şemalini anlatıyor ve yapmadığımızda akibetinin azap olarak bize geri döneceğini bildiriyor. Yani bize bulmaca çözdürmüyor. Herşeyi açık ve net olarak buyuruyor bize.

Kıble konusunda da size katılıyorum. Cenab-ı Allah hiçbir yerde mescid-i haram'a dönmek konusunda "namazlarınızda" demiyor.

Toplum olarak yaptığımız ise, Kur'an'ın orasından burasından derlemelerle zorlama bir namaz biçimleri,vakitleri,rekatleri,rükünleri çıkartmaya çabalıyoruz.

Farzedelim ki, dinden imandan haberi olmayan birisiyiz ve ıssız bir adaya düştük. Bir sandığın içinde sadece Kur'an ve arapça gramer ve lügati bulunmakta. Sizce namazı ve diğer ibadetleri nasıl anlarız? Düşünürsek herşey ortaya çıkacak.

Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle

Altimuray
7. September 2010, 12:05 PM
Namaz Müslüman olanlarla müslüman olmayanları bir birinden temel olarak ayıran bir ayraç olduğu halde müslümanlardan bu ibadeti kaldırdığın zaman diğerleriyle fark tamamen ortadan kalkacak böylece daha kolay onlar teslim alınacak amaç bu.

Namazın ayraç olduğuna en azından insanlar için katılmıyorum. Namazını kılan nice insanlar var ki yalnızca gösteriş yapıyor. Namazını kılıyor, bu iyi insandır, güvenilirdir deriz adam dinin en büyük düşmanı çıkar. Kimileri de namazını kimin için kıldığının bile farkında değil. Allah'tan başka her şey için... Namaz ancak Allah katında ayraç olabilir. Çünkü kimin samimi olduğunu, yalnız Allah'a kulluk edip ona yakardığını, onun için namaz kıldığını ancak Allah bilebilir. O içimizde her bir düşünceyi bilendir.

hiiic
21. September 2010, 05:05 PM
Namaz müslümanı müslüman olmayandan ayırır ayırmasına ama münafıkların gösterişleri yüzünden tamamen münafık zihniyetine yavaş yavaş girmişiz. Hiç açıp okumadığımız bir kitaba bile direk iman ettim ben ona diyip konuyu kapatabiliyoruz. :)


Altimuray yorumun bana şunu hatırlattı.
----------------------------------------------
onları gördüğünde ne güzel salatı yaptıklarını sanarsın ama onların salatları ne yazıkki gösterişten, görsünler de beni müslüman sansınlardan başka birşey, kaz gelecek yerden tavuk esirgemekten başka bişey değildir...

Hemen örnekleyelim; bu gün kimi tekkelerde hesapta fakir fukaranın karnı doysun diye yemek düzenleniyor. Eski bir çinli yada japon bile "bana balık verme, balık tutmayı öğret derken" bizim yoksulu doyurmaya çalışan o güzide şeyhimiz acaba böyle bir problemin sağlıklı çözümünü akıl edememişmidir? HAYIR etmiştir ama o sadece gösteriş yapıyor. Hem eğer fakirin karnı doyarsa kimi kullanacak? eline ekmeğini alan kişi yarın eğitim de alıp bu şeyhin iç yüzünü, yalanların sonunu görmeyecek mi?

Fetonun açtığı okullara bakın, fakir ülkelerin sömürge altındaki bölgelerinde en son öğrenmek isteyecekleri Türkçe'yi de öğreterek ne güzel eğitim öğretim yapıyor öyle değil mi? Acaba gerçekten amacı o fakir ülkelerde eğitim oranının artması, aklın ve vicdanın, bilimin ön plana çıkmaya sağlanması yada cahil kesimlerin eğitilerek topluma yararlı hale getirilmesi mi? HAYIRRRR Feto sadece gösteriş yapıyor, hem de bölgenin en zengin çocuklarını okutarak, amacı eğitim öğretim olsaydı önce kendi vicdanını temizlemekten işe başlaması gerekirdi. Zateen fetonun da amacı eğitim öğretim değil, çünkü eğitimli bir insan fetoya hizmet eder mi? taaaa ki eskiden beri çevresinden bilinçaltına feto köleliği ve teslimiyetçiliği işlenmemiş olsun.

Evet onların salatları gösteriştir ve onlar bu işe üşene üşene kalkarlar. Arkasındaki pek çok inanmış asker ise ondan medet umarak emirleri yerine getirir ama bilmez ki o şirk koştukları onlara hiçbir fayda vermez tam aksine kendisi onlara fayda vermeye hazır askerlerdir.

Sorunların çözümüne inilmeden sırf gösteriş olsun diye yapılan bu eylemler esasen münafıklık alametidir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------

pramid
26. February 2011, 03:22 PM
SALAT : DESTEK, BAĞLILIK, BAĞLANTININ DEVAM ETMESİ, VAHYİN GÜNCEL TUTULMASI.

MÜMİN SALATI: MİSAK ALINARAK MÜSLÜMAN OLAN KİŞİNİN VAHYE OLAN BAĞLILIĞININ DEVAM ETMESİDİR.
Hucurât / 14 Arabîler "inandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama "İslâm olduk." deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve Resulüne itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Müslüman için SALAT: ALLAH’a bağlılığının devam etmesi.(DEVAM ETTİKÇE MÜMİNDİR.)
75/31-32 , Ne doğruladı , ne de salla(destekledi, bağlandı) etti. Fakat yalanladı ve yüz çevirdi.
98/5 , Oysa kendilerine dini yalnız Allah'a halis kılarak , Allah'ı birleyenler olarak ona kulluk etmeleri, salatı ikame etmeleri, zekatı vermeleri emredilmişti. İşte doğru din budur.
74/41-47 , Suçlulardan sorarlar sizi yakıcı ateşe ne sürükledi? Derler ki : Biz salat edenlerden olmadık,yoksula da yedirmezdik, ceza gününü yalanlardık, sonunda bu haldeyken ölüm bize gelip çattı.
20/14 , Muhakkak ki ben Allah'ım benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et benim zikrim için salatı ikame et. (desteğini ayaklandır, bağlılığını ayakta tut )
29/45 , Kitaptan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et . (vahyin arkasından giderek ona desteğini ayaklandır.) Çünkü salat ( vahye uymak ve bağlanmak) kötü ve çirkin şeylerden alıkoyar. Allah'ın zikri (Kuran) elbette en büyüktür. (kuru kuru namaz kötülüklerden engellemiyor yani)
23/1-4 , Felaha ulaştı o müminler ki onlar salatlarında itaatkardırlar. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. onlar arınıp yücelmek için yaparlar. (vahye tabii olmaya, güncel tutmaya devam etmek)
22/35 , Onlar öyle kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer. Başlarına gelene sabrederler, salatı ikame ederler ve kendilerine verdiğimiz şeylerden harcarlar. (vahyi güncel tutmak)
24/37 , Onlar ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah'ın zikrinden , salatı ikame etmekten ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar ,kalplerin ve gözlerin ters döneceği bir günden korkarlar.
35/29 , Allah'ın kitabını okuyanlar ,salatı ikame edenler, ve kendilerine verdiğimiz rızıkdan gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacakları bir ticaret umarlar. ((okudukları vahyi hayata geçiren))

Allah’ın müminlere SALAT’ı : Vahyi gönderen yaratıcının, vahye tabii olanlarla bağlılığının devam etmesi.
33/43 , O (Allah) sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için salat etmektedir (destek olmakta, sizinle olan bağlantıya etmektedir) , melekler de. O (Allah) müminlere rahmet eder.
Allah’ın müminlere SALAT’ının tezahürü
8:9. Hatırlayın ki, siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da, ben peş peşe gelen bin melek ile size yardım edeceğim, diyerek duanızı kabul buyurdu.
8:10. Allah bunu (meleklerle yardımı) sadece müjde olsun ve onunla kalbiniz yatışsın diye yapmıştı.Zaten yardım yalnız Allah tarafındandır. Çünkü Allah mutlak galiptir, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.
8:11. O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek,şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu.
8:l2. Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

Rasul’ün müminlere SALAT’ı: Vahyi iletmekle mükellef beşer olan nebinin müminlere bağlılığının devam etmesi:
9/103 , Onların mallarından bir miktar sadaka al ki onları temizleyesin , arıtasın ve onlara salat et.(destek ol,arka çık, bağlan) Senin salatın (desteğin, bağlantın) onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.
Allah'ın resulü Hz. Muhammet müminler ile daima dayanışma içinde olmuştur. Her konuda onlarla istişare etmiş onlara destek olmuş yani salat etmiştir. Allah'ın resulünün desteğini arkasında gören bir mümin için bunun ne kadar önemli olduğu tartışmasızdır. Her insan gibi Allah'ın resulü de ölmüştür. (21:34-35) Onun salatını kazanmak için onun risaletine (Kuran'a ) tabi olmak ona salat etmek yani arkasından gitmek gereklidir.

Müminlerin Rasul’e SALAT’ı: Müslüman olan kişinin vahyi getiren rasulün izinde giderek bağlılığının tam bir teslimiyetle yerine getirmesi (kuru kuru salavat çekmek değil yani.)
33/56 , …………………………… ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun, getirdiği vahye bağlanın) selam edin.(teslim olun.)
ALLAH ve meleklerinin resule SALAT’ı:
33/56 , Allah ve melekler resule salat ederler (arka çıkar, destek olurlar, bağlılığına devam ederler.) ey müminler siz de ona salat edin (arka çıkın destek olun, getirdiği vahye bağlanın) selam edin.(teslim olun.)
8:l2. Hani Rabbin meleklere: "Muhakkak ben sizinle beraberim; haydi iman edenlere destek olun; Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım; vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu.

Salatı ikame (vahye uymayan kurana bağlanmayan) etmeyenlerin durumu
19/59 , Onlardan sonra yerlerine öyle bir nesil geldi ki salatı zayi ettiler , şehvetlerine uydular. Azgınlıklarının cezasını çekecekler. (vahyi hayattan kaldırınca uyulacak tek şey şehvettir.)

Kuran'da diğer örnekler örnekleri
11/87 , Ey Şuayip dediler senin salatın mı (bağlanıp arkasından gittiğin vahy mi) sana babalarımızın kulluk ettiklerinden yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor. Oysa sen yumuşak huylu ve akıllısın.
3/38-39 , Orada Zekeriya rabbine dua etmişti. Rabbim demişti bana katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işitensin.Zekeriya mihrapta kalkmış salat (bağlantı halinde iken) ederken melekler nida etti "Allah sana Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve Salihlerden bir nebi olarak Yahya'yı müjdeler.
10:87. Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evleri edinin ve evlerinizi kıble yapın,(bir misyonu gerçekleştirme için yönelip buluşma yeri) salatı ikame (vahyi hayata geçirin)edin. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.
Musa As. Firavuna gönderiliyor, Firavun yalanlıyor. Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavminden bir gurup gençten başkası Musa'ya iman etmiyor.(10:83.) : "Allah'a dayandık. Ey Rabbimiz! Bizi o zalimler topluluğu için deneme konusu kılma!"(10:85.). Ve bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar!" diye dua ediyorlar.(10:86) Bunun üzerine Musa ve kardeşine : Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi kıble yapın, salatı ikame edin." emri geliyor. Evlerine yönelen (evlerinde organize olan ) bu müminler ne yapmakla salatı ikame etmiş olacaklar? Gelen vahye göre hareket edecekler
31:17. (Lokman As. ın vasiyeti ) Yavrum! Salatı ikame et, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
31:18. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
31:19. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir.
Lokman As. oğluna salatı ikame etmesini (Allah'ın emirlerini, dinini ayağa kaldırmasını) vasiyet ederken dikkat etmesi gereken şeyleri de anlatıyor. Salatı ikame ederken iyiliği emredip kötülükten vazgeçirecek, başına gelenlere sabredecek, insanlara yanağını bükmeyecek, bağırıp çağırmayacak.
14:37. "Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz salatı ikame etsinler diye. Sen de birtakım gönülleri onları sever yap ve onları çeşitli meyvelerle besle ki şükretsinler.
2:125. Biz, Beyt'i insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir salat yeri edinin İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, akifler, rükû ve secde edenler için evim'i temiz tutun, diye emretmiştik
Hz. İbrahim Beyti temellendiriyor. Niye? Toplantı ve güven yeri olsun diye. Zürriyetinden bir kısmını bu bölgeye yerleştiriyor. Niye? Salatı ikame etsinler diye. Toplantı ve güven yeri olan Beyt ve çevresinde salatı ikame etmenin ve haccın manası nedir? Bir sultanın saltanat sürdüğü, beytül malın Allah'ın rızası doğrultusunda kullanılmadığı, Müslümanların kongrelerini gerçekleştiremedikleri, kıyam etmedikleri müddetçe Müslümanlar salatı ikame etmiş, haccetmiş olurlar mı?

ZİKİR İÇİN SALATIN İKAMESİ
20:14. Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; benim zikrim için salatı ikame et.?
Allah'ın zikri için salatı ikame etmek emrediliyor.
54:17-22-32-40. Andolsun biz Kuran'ı öğüt (zikir) alınsın diye kolaylaştırdık. öğüt (zikir) alan yok mu?
36:69. Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. O sadece bir öğüt (zikir)ve apaçık okunandır.
Zikir öğüt manasına geliyor. Allah'ın öğüdü yani kurandır.
15:9. Zikri (Kuran'ı) kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.
Allah'ın zikri: Kuran olduğuna göre kuran için salat etmek nasıl olacaktır? Elbette ki Kurana tabi olmak, hükümlerini yerine getirmek ve onun için mücadele etmek ile Allah'ın zikri için salat edilmiş olacaktır.
Allah'ın her şeye gücü yeter. O ol dediği zaman her şey olur. Öyleyse onun kitabının, onun değerlerinin destek olmaya, arka çıkmaya ihtiyacı da yoktur. Ancak insanların imtihan için dünyaya gönderilmeleri uygun görülmüştür. Salatı ikame etmeleri, zekatı vermeleri, karşılaştıkları müşküllere sabretmeleri imtihanı kazanmak için yapmaları emredilen şeylerdendir.
29:2. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
29:3. Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.
SALAT SONRASI
(4/103)ayette geçen قَضَيُْ ifadesi karar vermek, bir işin karara bağlanıp hükmedilmesi anlamındadır. Bu kelime kuranda İsra 4, Hicr 66, Neml 78, Yunus 47-93. ayetlerde de kullanılmıştır. 4/103: ’’salatı bir hükme bağlayınca Allahı(öğrendiklerinizi)ister ayakta olun,ister oturmuş,ister uzanmış olun,zikredin/tekrarlayın,unutmayın.Yani bulunduğunuz her durumda vahyi tatbik edin.!
KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMASI
29:45 Kitab'dan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et.(onun arkasından giderek ona desteğini ayaklandır.) Muhakkak ki, salat, ( vahyin arkasından gitmek ) hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ın zikri elbette en büyüktür. Allah yaptıklarınızı bilir.
Allah'ın zikri için salat etmeyi emreden Allah bunun nasıl olması gerektiğini de tarif ediyor. "Kitaptan sana vahyedileni oku !" Kitabı bilmeyen ,onunla donanmayan bir insan nasıl onun için salat edecek? İnanan bir insan kendisini vahiy ile muhatap kabul eder ve onun arkasından giderse bu yaptığı eylem ona hayasızlık ve kötü işler yapmaya müsaade eder mi? Kuran "103:1-2-3- Asra and olsun ki İnsan hüsrandadır , ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hak ile ve sabır ile tavsiye edenler müstesnadır." diyecek ve ona tabi olan mümin iyi ameller yerine kötü ve çirkin işler yapacak mümkün mü?
43:36-37-38Kim Rahmân'ın zikrinden: Kuran'dan gafil olursa ona bir saptırıcıyı musallat ederiz. Artık o onun arkadaşı olur. O saptırıcılar bunları yoldan çıkardıkları halde bunlar kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
Kişi Kuran'ı okurken dahi ondan gafil, habersiz olabilir. Eğer düşünerek, anlayarak ve öğüt alarak okumuyorsa
SALAT İLE DİN İKAMESİ
Salatı ikame etmek nasıl mümkün olur?
Zikir(öğüt yani kuran) için salatı ikame etmek için bir eğitim gereklidir.. Bunun iki boyutu vardır. Birincisi ilim, ikincisi tatbikat .
Salatın tatbik şeklinin Allah'ın resulü tarafından müslümanlara kuran eşliğinde öğretiliyor.. Müslümanlar, günün belli vakitlerinde bir araya gelerek Allah'a dua ediyorlar,rüku ve secde ediyorlar, onu tesbih ediyorlar (yüceltiyorlar) ve hem de Kuran'ı ders ediniyorlar. Çeşitli sebeplerle Allah resulünün cemaatine katılamayan müminler ise bu eylemi ya kendi aralarında birleşerek yada ferdi olarak yerine getiriyorlardı.
62:9. Ey iman edenler! Toplanma günü salat için çağırıldığınızda hemen Allah'ın zikrine (öğüdüne) koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
62:10.Salatı bitirdiğinizde artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok anın (zikredin)umulur ki kurtuluşa erersiniz.
5:6. Ey iman edenler! Salat için kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı ve topuklara kadar ayaklarınızı mesh edin. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Müslümanlar kuranı düşünerek, öğüt alarak okumayı, onun terbiyesine girmeyi ihmal edince, zikrin (Kuran) için salatı ikame edin emrini unutunca namaz da özünü kaybederek sadece bazı şekillerden ibaret bir tatmin aracı haline geldi. İman iddiasında bulunan insanlar Allah resulü gibi Kurana tabi olmadıkça iman etmiş olmayacaklarını bilmeli, salatı ikame ederken (genel manada ) salat etmeliler. (özel manada)
49:14. Bedevîler "İnandık" dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama "Boyun eğdik" deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
49:15. Müminler ancak Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.
29:45. Kitaptan sana vahyedileni oku ve salatı ikame et. Çünkü salat kötü ve çirkin şeylerden alıkoyar. Allah'ın zikri (öğüdü) elbette en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir.
Günümüzde Müslümanların durumu genellikle arabiliktir. Arabilikten kurtulmadıkça gerçek manada Salatı ikame edemeyeceğimizin şuurunda olmalıyız.
Kendi durumumuzun sağlamasını yapmak için ise salatın bizi kötü ve çirkin şeylerden alı koyup koymadığına bakmalıyız.
107:1. Dini yalanlayanı gördün mü?
107:2. İşte o, yetimi itip kakar;
107:3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez;
107:4. Yazıklar olsun o salat edenlere ki,
107:5. Onlar salatlarından gafildirler. Onlar yanlış salatta ısrar ediyorlar.
107:6. Onlar gösteriş yapanlardır,
107:7.Ve hayra da mâni olurlar. Bağlılıktan alıkoyarlar.
Dikkat edersek dini yalanlayanın salatından bahsediyor. Kuran'ın indiği yıllarda ayetin muhatabı olan Mekkeli müşriklerin salat (Allah ile bağlantıları olduğu iddiası içinde olduklarını) ettiğini anlıyoruz. Allah bizi salat eden müşrik olmaktan korusun.
Buradaki salat öncelikle batıl olan atalarının dinine arka çıkmak yanlış olduğunu idrak etse de atalarından kendisine miras kalanı savunmak anlamına gelmektedir.
2:170. Onlara "Allah'ın indirdiğine uyun" dense "hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza uyarız derler.
8:35. Onların Beyt yanındaki salat(Allah ile bağlantıları)ları ıslık çalıp el çırpmaktan ibaretti şimdi azabı tadın!
Ayette onlar diye beytin koruyucusu olduklarını söylen, hacılara su veren, oraları temizleyen, Allah'a inanan, İbrahim'in salat(vahyedilen ayetlere uymayı)ını sürdürdüklerini iddia eden insanlardan söz ediliyor. Günümüze uyarlarsak yetim hakkı yiyen, insanlara zulmeden , Allah'ın zikrinden "Kuran'dan" gafil yaşayan, din ile dünyayı ayıran sonrada namaz kılan insanlar için "Onların salatları yatıp kalkmaktan ibarettir." diyebiliriz.
. 17:110. De ki: "İster Allah diye çağırın(davet edin), ister Rahman diye çağırın(davet edin). Hangisiyle çağırırsanız nihayet en güzel isimler onundur. Salatında bağırma onda sesini fazla da kısma ; ikisinin arası bir yol tut.

Kuran’da Salât Kavramı: Salât ı nitelik olarak tanımlayacak olursak. Salât Kuran öğretisine göre sözel ve davranışsal bir olaydır. Sözel ve davranışsal olaylar ise olayı yapanın yerine getiriş şekline göre iyi veya kötü; doğru veya yanlış olabilir. Tabiri caizse salâtı bir kaba benzetebiliriz. Bu kabı eline alan herkes eline aynı kabı almış olmakla beraber bu kaba aynı şeyi doldurmamaktadır, kaba doldurduğu şeyin mahiyetine göre kap renk değiştirir, kaba doldurduğu şey iyi ise kabın rengi ve yaptığı fonksiyon iyidir, kötü şeyler doldurur ise kabın şekli ve yaptığı fonksiyonda kötüdür. Bundan dolaya bir şahsa salât et dendiğinde durmadan salât et salât et kelimesini tekrarla denmemektedir. Maalesef insanların çoğunun salâttan anladığı Salat kelimesini durmadan tekrarlamaktan ibarettir, halbuki istenen, salât kelimesini durmadan tekrarlamak olmadığı gibi, içi doldurulmadıktan sonra üzerine salât edileni veya kendisine salat edileni övmek veya yermekte değildir, sadece içi doldurulmamış boş bir kap gibi salat edecek olanın elinde durur. Örneğin, Allah bizlere Peygambere salat etmemizi emrettiğinde bizlerden durmadan Peygambere Salat olsun kelimesini tekrarlayın dememekte, Rasul için iyi ve güzel şeyler söyleyin ve söylediği vahyi destekleyip bağlanın demektedir. Dolayısıyla kendisine salât edilen insanın dünyada bulunup bulunmaması şartına da bağlı değildir. Salâtın yapılış şekli söylevsel ve davranışsal olduğundan, çok geniş kapsamlıdır. Salât yaratıklardan Allah’a, Allah’tan yaratıklara ve yaratıklardan yaratıklara yapılabilir, kullardan, Allah’a yapıldığında bir ibadet şekli olduğundan Zikir ve Namaz şeklinde müminler üzerine farz kılınmıştır. Bu şekilde daha birçok örnekler vermek mümkün olmakla beraber, bahsi geçen hususların Kuran’da nasıl tanımlandığına bakarsak konunun net anlaşılması için yeterli olacaktır. Şöyle ki:
Salatın Sözel ve davranışsal olması, Kuran’dan mealen:
- Görmedin mi ki, şüphe yok göklerde olan da ve yerde olan da ve kanatlarını açıp uçan kuşlar da o Allah Teâlâ için tesbihte bulunur. Her biri gerçekte Salâtını ve tesbihini bilmiştir. Ve Allah Teâlâ da ne yapar olduklarını hakkıyla bilendir. 24/41
-- Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah’a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzanıp kısalarak O’na secde etmektedir.) 13/15

-- Güneş de, ay da bir hesap iledir. 55/5

-- Necm (yıldızlar, bitkiler) ve ağaçlar (Allah’a) secde etmektedirler. 55/6
Ayet mealinde görüldüğü gibi Salât bir kap, tesbih ve davranışta içeriği olmuş oluyor, bu şekilde bir tesbih ve davranış bütün yaratıkları kapsayan ve Allah tarafından tasvip edilen bir tesbih ve davranıştır, sözel ve davranışsal olup evrenseldir istesin veya istemezsin hiçbir yaratık bundan kaçamaz. Bu davranış biçiminin istemli olarak yapılan ve birinci şekli yok etmeyen ikinci bir şekli vardır, Bu ikinci şekil istemli olduğundan doğru yapılırsa yapana sevap kazandırır, yanlış olarak yapılırsa yapana günah kazandırır. Kullardan, Allah’a yalnız sözel olarak yapıldığında buna zikir denir, Abdest; temizlik ve zamanlı gibi bir hazırlık devresinden sonra istemli ve kurallı olarak yapıldığında Türkçe de buna Namaz denir. Salâtın kavram olarak bir kap ve bu kabın değişik şekillerde istemli olarak doldurulabileceğinden bahsetmiştik, şöyle ki:
Salatı yanlış olarak uygulayanlar, Kuran’dan mealen:
- Ve onların Beyti şerifteki salâtları, ıslık çalmaktan ve el çarpmaktan başka değildir. Artık azabı tadınız, küfreder olduğunuzdan dolayı. 8/35
Bunlar öyle kimselerdir ki:
- Fakat veyl o salat kılanlara ki, 107/4
- Ki onlar, salâtlarında yanılgıdadırlar, 107/5
Salât konusunda yanılmamak için yapılan salât Kuran ölçüsüne uygun bir salât olmalıdır. İlah ve Kul ayırımı olmadan herkes bu kavramla ilgili ve uygulayıcı olduğundan salâtı yerine getirenlerinin konuma çok önemlidir. Allah bir kimsenin günahını bağışlayarak o kimseye salât edebilir fakat kullar bir birlerinin günahını bağışlayarak bir birlerine salât edemezler. Allah’ın kullara salât etmesiyle ilgili olarak Kuran’da birçok ayet vardır. Örneğin: Allah’ın kullardan bazılarını, affetmesi; övmesi ve taltif etmesi gibi,. kulların Allah’a salât etmeleri ve bir birlerine salât etmeleriyle ilgili de bir çok ayet vardır. Örneğin, bir birleri için Allah’tan af talebinde bulunmaları, bir birlerine dini moral sal destek vermeleri, gibi. Ayrıca, kendisine salât edilen kimsenin bu salatı hak eden bir kişi olması da önemlidir, Kuran’dan mealen:
- Ve onlardan hiçbir şahsın üzerine ölmüş olunca ebedî olarak salât kılma ve kabrinin üzerinde durma. Çünkü onlar Allah Teâlâ'yı ve Resulünü inkâr ettiler ve onlar fasık olarak öldüler. 9/84
Görüldüğü gibi, üzerlerine salât edilecek olan kimselerin yapılacak salata layık olması gerekir, ayrıca, salâtın sözel olarak yapılabileceği de belirtilmiştir, zira ölmüş olan bir kimseye yapılacak salât ancak sözel olabilir. İslam dininde ameller şahsi olduğundan hiç kimse hiç kimsenin yerine amel işleyemez, bunun dışında ölen bir kimse için yapabileceğimiz şey, imkân varsa kabri üzerinde durup ona Allah’tan af istemek veya kabri üzerinde duramıyorsak gıyabında ona Allah’tan af istemek, iyi hasletlerini anmak gibi onu övücü şeyler söylemektir. Peygamberimize bizim tarafından yapılacak salât bundan farklı değildir, yoksa durmadan ona salât olsun şeklinde kelime tekrarlamakta değildir.
O zaman salat olsun tamamda nasıl bir salat olsun diye sorulur. Allah peygambere salât edin derken durmadan ona salât olsun kelimesini tekrarlayın demiyor. Salât etmek suretiyle onun için iyi ve güzel şeyler söyleyerek rasulün ilettiği vahye bağlanığ destekleyin demektedir, başka bir ifadeyle peygambere salâttan ne kastettiğimizi belirtmemiz gerekmektedir. Allah’ın takdirine uygun olarak, hem Allah’ın hem de kâinatın istisnasız olarak yerine getirdiği salât etme olayı İslam dininin en önemli ve geniş kapsamlı kavramlarından biridir. Allah istesinler veya İstemesinler kâinattaki tüm varlıkların kendisine salât etmesini takdir etmiştir. Bu derece önemli olan salât kavramını ayrıca İstemli olarak yapılması için takdir ettiği kulları üzerine farz kılmıştır. Böylece Salâtı imtihana tabi kullar için bir imtihan vasıtası olarak da takdir etmiştir. Kuran’a uygun salâtın temeli sevgi ve bu sevginin bir tezahürü olarak üzerine salât edilene sözel destektir bağlılıktır.. Üzerine salât edilenin herhangi bir desteğe ihtiyacı olup olmaması durumu değiştirmemektedir. Allah bizlerden kendisince makbul olan sevgimizi ve desteğimizi keyfi olarak değil bir farz olarak ortaya koymamızı istemektedir.
Tabiri caizse salât bir nevi hediyeleşmedir ve karşılıklıdır. Allah’ın herhangi bir şeye ihtiyacı olmamakla birlikte biz kulların ihtiyacı vardır. Salât Allah’ın bizlere olan bir yardım kapısı, bizlerinde bir birimiz için Allah’tan af ve mağfiret dileyeceğimiz bir yardım kapısıdır. Bu bir sevgidir, bir birlerini sevenlerin bir birleri için yakınlık sağlayan destek veren bir davranış biçimidir. Bunun için Peygamberimize şöyle demesi bildirilmiştir, Kuran’dan mealen:
- İşte bu müjdeyle Allah, iman edip iyi işler yapan kullarım müjdeliyor. De ki: "Buna karşı sizden yakınlıkta sevgiden başka bir karşılık istemem." Her kim çalışır da bir güzellik kazanırsa ona orada daha fazla bir güzellik veririz; çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, çokça şükrün karşılığını verendir. 42/23
Allah’ın emriyle Peygamberimiz bizden Sevgiden başka bir şey istemiyor, Peygamberimizin sevenlerin bu sevgilerini güzel bir şekilde ortaya koymaları ona salât etmeleri demektir. Bu her konumda öyledir, Sevgi tezahürü salâtın kendisidir, sevgi olunca muhakkak buna bağlantılı olarak salâtta oluşur. Sevgi bir kaynak gibidir, ondan çok çeşitli güzel ürünler oluşur, Allah ancak Kuran’a uygun sevgisi olanları kabul eder diğerlerini ret eder, sevgiden yoksun din makbul bir din değildir. Kuran’dan mealen:
- Ey iman edenler!. Sizden her kim dininden dönerse muhakkak Allah Teâlâ bir kavmi getirir ki, onları sever, onlar da onu severler. Müminlere karşı mütevazi olurlar, kâfirlere karşı da izzet sahipleri bulunurlar. Allah yolunda cihad ederler ve kınayanın kınamasından korkmazlar, işte o, Allah Teâlâ'nın lütfüdür, onu dilediğine verir ve Allah Teâlâ'nın lütfü ve ilmi geniştir. 5/54
Sevenler karşılıklı olarak bir birlerini anarlar, anma ve sevgi güzel ve doğru olunca, işte bu sevenlerin bir birlerine salâtıdır, ihmal edilmeye gelmeyen muhakkak istemli olarak yerine getirilmesi gereken bir olaydır. Seven sevdiğini anar, bıkmadan istemli bir sabırla onun için güzel şeyler söyler, başka bir ifadeyle ona salat eder, salat Allah’a yapılınca bu aynı zamanda O’ndan bir yardım isteme vesilesidir. Kuran’dan mealen:
- Artık beni zikrediniz ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükrediniz, bana nankörlükte bulunmayınız. 2/152
- Ey müminler! Sabır ile salât ile yardım isteyiniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir. 2/153
Bizim İlahımız “Vedût” çok seven bir ilahtır, Hem sever, Hem de sevilmek ister, hem de sevdiklerinin bir birlerini sevmesini ister. Allah, bu olayın oluşumuna Salât demiştir. Bir yönünü yalnız Kendisine tahsis etmiş, bir yönünü de Sevdiği Kullarına bahşetmiştir. Kuran’dan mealen:
- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyiniz. Sonra o'na tövbe ediniz. Şüphe yok ki, benim Rabbim pek merhametlidir çok sever. 11/90
Salâtı emreden ayetlerden örnekler, Kuran’dan mealen:
- Şüphe yok ki, ben, ben Allah'ım, benden başka ilâh yoktur. İmdi bana ibadette bulun, ve beni anmak için (âkimissâla) namaz kıl. 20/14
- Muhakkak ki, Allah Teâlâ ve melekleri Peygamber üzerine selâtta bulunurlar. Ey iman etmiş kimseler!. Onun üzerine salâtta, teslimiyetle selâmda bulunun. 33/56
- Ey iman etmiş olanlar!. Allah'ı çokça zikr ile zikr ediniz. 33/41
- Ve O'na sabah ve akşam tesbihle bulunun. 33/42
- O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size salât etmekte; melekleri de. Ve müminler için pek merhametlidir. 33/43
- Ona kavuşacakları gün duaları, selâmdır ve onlar için pek şerefli bir mükâfat hazırlamıştır. 33/44

SALATIN VAKİTLERİ VE TESBİH
Salat Kuranda 3 vakitli olarak,
İsrâ / 78 Güneşin dulük’ünden gecenin kararmasına kadar namazı kıl, bir de kıraetiyle mümtaz olan sabah namazını, zira sabah Kur'anı hakıkaten meşhuddur. (bilinç açıklığı ile insanlar daha iyi anlar ve şahit olur)
Bu ayet ile Sabah, Akşam ve Yatsı namazlarında imamlar Fatiha ve kuranı sesini dışardan okurlar. İkindi ve öğlen de içten okunur.(Bozulmuş namaz kavramın günümüze ulaşan bazı kalıntılarıdır.)
Tesbih ise 5 vakit olarak geçmektedir. Ayetlere geçmeden önce
Bir Örnek verelim.
Cuma namazı olarak bildiğimiz Salat uygulanması şöyledir. Önce hutbe sonra namaz.
Burada yapılan hutbe birnevi Salat, Salat sonrası tesbih ise namazdır. Zira hutbe yapılarak irad edilen salat ile vahy okunur ve alınması gereken bir karar varsa oda hükme bağlanılırdı.
Biz tesbihimizi(namazı): Allahın hamdi ile yani Fatiha(el-hamd…..(el (belirteç tıpkı ingilizcede olduğu gibi “the”))) suresi ile kıyam, Secde ve Ruku hakinde söylediğimiz (subhane rabbi el azim ve subhane rabbi el ağla ) diyerek tesbih etmekteyiz.